Ic50

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 50

Nisan 2008

http://iscicephesi.org

Askeri Operasyonlara, Sosyal Güvensizlik Yasalarýna, Darbe Tehditlerine, Parti Kapatmalara Karþý… Tek Yol...

Ýþçi Sýnýfýnýn Kararlý Mücadelesi Gündem ve Politika Üç tane yapamam, sokaða atamam... Fakirin ekmeði küçülürken... Tek yol iþçi sýnýfýnýn kararlý mücadelesi

syf. 2-9

Politika

syf. 10-11

Berxedane Jiyane - Yaþamak Direnmektir 8 Mart’ýn Ardýndan Kapitalizmin Su’ya ve hayatýmýza biçtiði deðer

Hak kaybý vardýr, yalancý baþbakandýr Kamu mallarýný sat, yýlýn bakaný seçil! Karanlýklar ne zaman aydýnlanacak? 1 Mayýs’ta alanlara

Sýnýf Mücadelesi

syf. 12-15

Fabrikalardan... Sosyal yýkýma ve yoksulluða karþý...

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Baþbakan Erdoðan; “herkesin 3 çocuk yapsýn, çocuk berekettir!”

“Üç Tane Yapamam, Sokaða Atamam, Katký Payý Veremem”

Baþbakan Tayyip Erdoðan, “herkes üç çocuk yapsýn, çocuk berekettir” dedi. Bu söylemini de 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’nden bir gün önce yaptý. O günü bilinçli olarak mý seçti, bilemeyiz; ama o gün alanlarý dolduran kadýnlar tarafýndan baþbakana karþý çok haklý tepkiler oldu. Herkes çocuk sever ama onlarý çocuk yapmaktan esirgeyen o kadar çok þey var ki. Yetimhaneler, sokaklar, kimsesiz çocuklarla dolu. Hükümet bu çocuklara bir gelecek sunmadýðý gibi, yeni çocuklar doðurun diyerek geleceði olmayan bir kuþak yaratmak istiyor. Türkiye’de doðan her çocuk borçlu doðuyor. Bugün çocuklarýn saðlýk, eðitim, ücretsiz kreþ ve sosyal-kültürel giderlerinin karþýlanmasý; saðlýklý bir konutta oturmasý, saðlýklý beslenebilmesi, hastalandýðýnda ücretsiz tedavi görebilmesinin koþullarýný dünden bugüne tüm hükümetler el birliðiyle ortadan kaldýrmýþlardýr. Bugün yukarýdaki sorularýn hangisine, “evet bunlar yapýlýyor,” diyebiliriz. Hayýr, bunlarýn hiçbirini devlet üstlenmiyor. Hepsi özelleþmiþ durumda; paran varsa bütün bunlarý yapabilirsin, paran yoksa hiç birini yapamazsýn. Tabii ki Tayyip’in çocuklarý Amerika’da okuyor ve bir gelecekleri var. Halk dilinde bir tabir vardýr, “bekara kadýn boþamak kolay”dýr diye. Onun için Tayyip bedavaya konuþuyor. Kürtlerin nüfus oranýnýn gittikçe artmasý baþbakanýn milliyetçi bir kaygýyla harekete geçtiðini gösteriyor. Aslýnda baþbakan analara, “doðurun, çocuklarýnýzý askerlik çaðýnda savaþa gönderin; biz size cesetlerini gönderelim” demeye getiriyor.

Bir diðer boyutu da sanayiye yeni yedek iþ gücünün katýlmasý. Hükümet milyonlarca gence iþ ve güvenceli bir hayat sunuyormuþ gibi “çocuk yapýn” diyerek iþsizlere milyonlarýn eklenmesi ve patronlara ucuz iþgücü ihtiyacýnýn karþýlanmasýnýn alt yapýsýný oluþturmak istiyor. Bir süre önce çýkarýlan Asgari Geçim Ýndirimi’ne (eski adýyla vergi iadeleri) göre 1-2-3-4 çocuðu olanlara 50 ile 70 YTL arasýnda deðiþen bir paranýn her ay verilmesi gerekiyor. Ailede çocuk sayýsý arttýkça 7 YTL daha fazla para alýnýyor. Bu uygulama aslýnda çalýþanlarla dalga geçiyor. Çünkü bu fark bir çocuðun iki günlük okul harçlýðýný karþýlýyor. Kadýnlarý çok çocuk yapmaya zorlayan nedenler þöyle sýralayabiliriz: yaþadýklarý erkek egemen toplumun baskýsý, kadýnýn çalýþýp çalýþmamasý, korunma yöntemlerini bilmemesi, kocalarýn erkek çocuk isteði. Allah rýzkýný verir ve kürtaj günahtýr mantýðýnýn sonucu budur… Bu uygulamanýn bir diðer neden ise, kadýnlarýn eve kapatýlma isteðidir. Kadýn çocuðunu kreþe gönderemeyeceðine göre, mecburen evde oturup üç çocuða bakmak zorunda kalacak. Bu da kadýný toplumsal mekanlardan ve üretim alanlarýndan koparýyor. Bugün Türkiye’de kadýnlarýn otobüse binmesini, pazara gitmesini istemeyen erkekler var. Sonuç olarak, sýnýflý toplumlarda kadýnlar kadýn olmalarýnýn yaný sýra, iþçi-emekçi olmalarýndan dolayý da çifte baský ve sömürüye maruz kalýyorlar. Bu kadýnlarýn kaderi olamaz. Nergis Çayýr

Fakirin Ekmeði Küçülürken Zenginin Pastasý Büyüyor

2

Ýþçilerin ve emekçilerin sofrasýnýn vazgeçilmez unsuru olan ekmek zam ile birlikte soframýzdan çeyrek çeyrek küçülmeye devam ediyor. Türkiye’de zenginler listesinin artarak sýralandýðý, vergi rekortmenlerinin gurur haberleriyle sunulduðu, bunun yanýnda her geçen gün enflasyonun düþtüðü, milli gelirin arttýðý haberleriyle kandýrýlmaya ve uyutulmaya çalýþýlýyoruz. 4,5 yýldýr zam yapmadýk gerekçesiyle elektrik, su, doðalgaz, ulaþým ve ekmek gibi temel ihtiyaçlara % 25’e varan zam yapan AKP hükümeti aslýnda kimlerin hükümeti olduðunu göstermektedir. Yapýlan ekmek zammý ile ilgili açýklamalarda küresel ýsýnmanýn etkisiyle buðday ve un fiyatlarýnýn arttýrtmasý sonucunda zammýn gerçekleþtiði söyleniyor. Ýþçi ve emekçiler bu þekilde fýrýncýlarla karþý karþýya getirilmek isteniyor. Halbuki bugün tarým alanlarýnýn küçülmesini ve tarýmýn yapýlmasýný en aza indirgeyen hükümettir. Yapýlan zammýn küresel ýsýnmanýn etkisine baðlanmasý yalandýr. Yalandan kim ölmüþ! Bugün asgari ücret 435 YTL. 4 kiþilik bir aile bile bu para ile sadece 20 gün mutfak masraflarýný karþýlabiliyor. Sessiz kalýrsak zamlar devam edecek… Görüldüðü gibi iþçilerin ve emekçilerin zamlarla birlikte ve çýkacak SSGSS ile yaþam standartlarý her gecen gün daha kötüleþmeye devam edecek. Ýþçi ve emekçiler bütün olanaklardan mahrum býrakýlmaya çalýþýlmaktadýr. Bizler ekmeðimiz için, bugün ve yarýnlar için mücadele etmeliyiz. Hayat Sezen


Tek Yol Ýþçi Sýnýfýnýn Kararlý Mücadelesi Bir ülke düþünün, bir sabah kalkýyorsunuz ve o sabah gelen askeri muhtýrayla parlamentonun seçtiði cumhurbaþkaný veto yemiþ, cumhurbaþkaný olamýyor. Ardýndan ülke ekonomik buhrana giriyor. Sonra birden her þey normalleþiyor ve “herkes” saðduyu diyor; ama ayný “herkes” her zamanki gibi kýdem tazminatý da kaldýrýlsýn diyor. Patronlar için her þey normal gidiyor derken, birden türban diye bir tartýþma çýkýyor. Kim kimden daha laik, kim kimden daha Müslüman diye tartýþýlýyor. Hatta tartýþma kavgaya dönüyor derken, birden bu tartýþma da duruyor ve bu ülkenin “kahraman ordusu” baþka bir ülkenin topraklarýna askeri harekat düzenliyor. Savaþa mý girdik, ABD’yi de mi vuracaðýz, Musul ve Kerkük’ü alýp Orta-Asya’ya mý uzanacaðýz diye milliyetçi tosuncuklarýmýz hayal kurarken, pat genelkurmayýmýz yeter diyor, eve dönüyoruz. Niye girdik, niye çýktýk? Akýtýlan paranýn, kaybolan canýn hesabýný soramadan hop gündem yine deðiþiyor. Meðer ülkede ha bugün, ha yarýn, darbe yapmaya hazýrlanan emekli subaylar, parti-dernek baþkanlarý varmýþ. Bunlar, yaptýklarý suikastlarla ülkeyi karýþtýrýp darbe hazýrlayacaklarmýþ. Hükümet de can havliyle bunlarýn sivil ya da emekli olup yarý-sivil olmuþ (çünkü bizde subaylar emeklilikten sonra da pek subaylýðý býrakmazlar) olanlarýna bir gece yarýsý operasyonu yapýyor. Cephanelikler çýkýyor, krokiler çýkýyor… Ama nedense operasyon bir türlü bu sivillerin üniformalýlarýna ulaþamýyor. Baþka bir sabah bu ülkede halkýn yüzde 47’sinin desteðini alýp hükümet olmuþ bir partiye kapatýlma davasý açýlýyor. Ayný ülkede sokaklarda polis 15 yaþýnda çocuklarý panzerle eziyor, iþkence yapýyor ama kimse ceza almýyor. Üniversitelere giren faþist katiller polisin gözü önünde sol görüþlü öðrencilere ateþ ediyor. Herkes görüyor ama kahraman ve milliyetçi Türk polisi ne görüyor, ne de yakalýyor. Ayný ülkede asgari ücrete 15 lira zam geliyor, sendika baþkanlarý tamam diyor. Emeklilik yaþý birden ortalama ömür süresinin üstüne çýkýp 65 oluyor, sendika aðalarý yine tamam diyor. Emekli olmak için bir ömür yetmez hale getiriliyor, o da yetmiyor, saðlýk hakký da gasp ediliyor. Baþbakan herkesin gözünün içine baka baka hak gaspý yok diye yalan söylüyor. Yýllardýr sizden kesilen iþsizlik sigortasý, hokus pokus yok oluyor, kýdem tazminatý hokus pokus yok olmayý bekliyor. Bu saldýrýlarýn maðduruysanýz saldýrýlara karþý durmanýz, örgütlenmeniz ise yasak. Bu ülkede devrimciyseniz, her sabah kalktýðýnýzda “bugün de darbe olmadý, çok þükür” diye avunabilirsiniz. Hatta darbe tehditlerinin, parti kapatma giriþimlerinin karþýsýnda parlamentoyu savunmak bile size düþebiliyor. Ama bu ülke; dev bankalarý, dev holdingleri, plazalarý, pahalý markalarý, gece kulüpleri, camileri ve tekkeleri ile geliþmiþ bir kapitalizm olarak

anýlýyor. Burasý Türkiye ve çarpýk kapitalizmi, baskýcý rejimi ile bu ülkede inanýn her þey mümkün. Ergenekon Operasyonu Sürüyor Ýþte bu ülkeyi; komünistlere, sendikacýlara, Kürtlere, Ermenilere yani sözüm ona iç düþmanlara karþý kanunî olmayan yollarla korumak için oluþturulmuþ olduðu açýk olan Ergenekon adlý örgüt, hükümeti darbe ile yýkmaya çalýþtýðý için bir süredir polis operasyonlarýyla karþý karþýyaydý. Bu operasyonlar geçtiðimiz ay geniþleyerek devam etti. Ergenekon isimli örgütlenme ulusalcý, kýzýl elmacý diye anýlan parti ve derneklerle ve sözde aydýnlarla da baðlara sahip. Ayrýca MHP, CHP ve Ýþçi Partisi içerisinde de tabana sahip olduðu biliniyor. Ergenekon suç örgütü sosyalistlere, Kürtlere ve emekçi halka dönük operasyonlar düzenliyor, provakatif eylemler organize ediyor. Hrant Dink ve Rahip Santora cinayetleri, Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasý olayý, Danýþtay üyelerin öldürülmesi, Sýhhiye’de patlayan bomba gibi bir dizi provakatif eylemin doðrudan ya da dolaylý þekilde bu örgüt tarafýndan organize edildiðine dair çok ciddi bilgi ve belge açýða çýkmýþ durumda. Ordu ve istihbarat teþkilatlarý içinde de örgütlenen bu yapý neden þimdi tasfiye edilmeye karar verildi? Ya da AKP’nin bu operasyonu yapmasýna neden izin verildi? Uzun bir süredir Ýþçi Cephesi sayfalarýnda rejim içerisindeki farklý güçlerin çatýþmasýndan bahsediyoruz. Bu çatýþmanýn ana unsurlarý ise statükocu asker-polis rejiminin sözcüleri (Ordu, Anayasa Mahkemesi, Yargýtay, Danýþtay, YÖK vb…) ile burjuvazinin Avrupa Birlikçi, burjuva demokrasisi yönünde deðiþime daha fazla açýk kesimleri… Bu kesimlerin sözcüsü haline gelen AKP ile statükocu güçler arasýndaki çatýþma cumhurbaþkanlýðý seçimi ile zirveye týrmanmýþ, seçimlerin ardýndan bir uzlaþma ve normalleþme durumu göstermiþti. Ardýndan çatýþma üniversitelere türban girmesi konusunda yeniden alevlendi. Ancak devamýnda çatýþma hali sýnýr ötesi operasyonla yeniden bir süreliðine rafa kaldýrýldý. Ve nihayetinde çatýþma AKP’nin kapatýlma davasýyla tekrar gündeme geldi. Darbeci suç örgütü Ergenekon’a karþý aylar önce baþlayan operasyonlar ile bu yeni süreçteki çatýþmalarýn birleþmesi ise AKP hükümeti ile darbeci-statükocu güçler arasýnda bir iktidar savaþýnýn yaþandýðýný gösteriyor. Ergenekon’a karþý sürdürülen operasyon aslýnda kontr-gerillanýn þu ya da bu düzeydeki kimi parçalarýnýn tasfiyesi anlamýna geliyor. Tasfiye nedeni ise Ergenekon’cularýn darbe hazýrlýklarýnýn artýk açýða çýkmýþ olmasý. Darbe tehditleri daha önce de yapýldý, ancak baþarýlý olunamadý. Seçimler öncesinde laiklik mitingleri yine bu Ergenekon’cu kesimlerce -AKP hükümetini alaþaðý etme amacýyla- organize edilmiþti. Ancak bütün bunlar AKP’nin seçimlerden açýk ara önde çýkmasýný engelleyemedi ve darbe tehditleri

GÜNDEM

Askeri Operasyonlara, Sosyal Güvensizlik Yasalarýna, Darbe Tehditlerine ve Parti Kapatmalara Karþý…

3


GÜNDEM

daha da arttý. Orhan Pamuk’a ve Baþbakan Erdoðan’a suikast planlayan bu örgüte karþý AKP, bir anlamda iktidarýný korumak amacýyla operasyon düzenlemek zorunda kaldý. Operasyonun devamýnda ulusalcýlarýn basýn yayýndaki sözcüsü Cumhuriyet baþyazarý Ýlhan Selçuk ve Ýþçi Partisi lideri Doðu Perinçek baþta olmak üzere bir dizi kiþi gözaltýna alýndý, bazýlarý tutuklandý. Ulusalcýlýk ve baðýmsýzlýk adýna bu kanlý sömürü düzeninin sürmesi için her türlü kýþkýrtmayý yapan, Kürt ve Ermeni düþmanlýðý yapmaktan çekinmeyen, iþçi sýnýfýna ve sosyalist devrimcilere karþý da özünde karþý olan bu kiþiler ilerici olmadýklarý gibi, baský rejiminin en önemli sözcüleridir. Bu kiþilerden Ýlhan Selçuk ilerici bir aydýn olma özelliðini uzun süre önce yitirmiþtir ve baský rejiminin basýndaki sözcülerindendir. Bu insanlarýn hepsi ordu-darbe yanlýsýdýr ve her ne kadar inkar da etseler de ABD emperyalizminin piyonlarýdýr. Kuþkusuz bu suç odaklarýna yönelik operasyonlar durmamalý ve daha da ileriye taþýnmalýdýr. Benzer durum Hrant Dink davasý için de geçerlidir. Hrant’ýn katledilmesinde ihmali olanlarýn listesi artmakta ve eyleme devletin üst rütbelileri tarafýndan göz yumulduðu ortaya çýkmaktadýr. Son olarak Ýstanbul Emniyet Müdürü için soruþturma açýlmýþtýr. Tüm bu soruþturmalar sonuna kadar götürülmeli, gerçek failler yargýlanmalýdýr.

4

AKP kapatýlýyor mu? Anayasa Mahkemesi, “laiklik karþýtý eylemlerin odaðý olduðu” suçlamasýyla AKP’ye kapatma davasý açtý. Bizler açýsýndan AKP’nin emperyalizm uþaðý, iþçi düþmaný bir hükümet olduðu açýktýr. Ancak daha önce de birçok kez ifade ettiðimiz gibi, AKP þeriatçý bir parti deðildir. Aksine burjuvazinin yeni-liberal politikalarý doðrultusunda toplumu muhafazakarlaþtýrma planlarýný hayata geçiren, sýrtýný TUSÝAD ve MUSÝAD gibi patron örgütlerine dayamýþ bir burjuva partidir. Kapatýlma davasýnýn dayandýðý nokta ise statükocu devlet kesimleriyle AKP’nin iktidar kavgasýdýr. Diðer yandan tüm iþçi düþmaný sýnýf karakterine raðmen, darbe tehditleriyle ve kapatma davalarýyla karþý karþýya kalan AKP’nin kapatýlma davasýnýn, bizleri on yýllardýr baský altýnda tutan 12 Eylül yasasýna dayandýðý da açýktýr. Dolayýsýyla bu anayasanýn uzantýsý olan kapatma davasýna karþý çýkmak, 12 Eylül Anayasasý’na ve onun anti-demokratik uygulamalarýna karþý çýkmaktýr. Mesele AKP deðildir. AKP bir sonuçtur. Kuþkusuz AKP’ye karþý mücadele edeceðiz, onu mücadelemizle, sýnýf seferberliklerimizle, ANAP’ý, DYP’yi alaþaðý ettiðimiz gibi alaþaðý etmek için elimizden geleni ardýmýza koymayacaðýz. Lakin biliyoruz ki bugün AKP gider, yarýn MKP gelir, öbür gün de bir baþkasý. AKP ve þürekasýna karþý mücadele ederken esas olarak ona ve patronlara, generallere, bürokratlara ve onlarýn maaþlý katillerine hayat veren bu sisteme karþý mücadele etmeyi ve bu düzeni dönüþtürmeyi temel amacýmýz yapmalýyýz. AKP iþçi düþmaný bir hükümettir ama AKP’yi kapatmak isteyen güçler de Türkiye’yi çok daha karanlýk günlere doðru sürükleme amacýndadýr. Bu konuda berrak bir tutum almak ve en geri haliyle dahi demokratik kazanýmlarý savunmak gerekiyor. Bugüne kadar birçok kez iþçi ve emekçileri seferberlikler ile hükümeti yýkmaya ve yeni bir kurucu meclis oluþturmaya çaðýran bizler, bugün nasýl oluyor da AKP gibi iþçi düþmaný bir partinin kapatýlmasýný

istemiyoruz. Yukarýda da bahsettiðimiz gibi bu durum esas olarak iþçi sýnýfýný ve emekçileri ezmenin bir aracý olan 12 Eylül Anayasasý ile ilgilidir. Dün olduðu gibi bugün de AKP’nin karþý devrimci, iþçi düþmaný karakterini biliyoruz. Ayný AKP’nin Kürtlerin taleplerini dile getirdiði için DTP’nin kapatýlmasýna ses çýkarmadýðýný da biliyoruz. Bizler bu hükümetin askeri darbelerle deðil; iþçilerin, emekçilerin, gençliðin ortak mücadelesiyle devrilmesi gerektiðini söylüyoruz. O nedenle Türkiye emekçilerini, SSGSS karþýtý mücadelelerini bir genel greve dönüþtürmeye ve bu genel grevin sonucunda hükümeti düþürmeye çaðýrýyoruz. Ýnanýyoruz ki hükümeti devirecek bir iþçi mücadelesi dalgasý, iþçi temsilcilerinin yer alacaðý yeni bir kurucu meclisle, iþçi ve emekçiden yana bir anayasa ile bu baský rejiminin dönüþümünü saðlayabilir ve gerçekten iþçi ve emekçi eksenli demokratik bir hükümetin kurulmasý yolunda adýmlar atabilir. Yani bizim yöntemimiz geniþ iþçi emekçi kitlelerin seferberliðine dayanýr. Bu seferberliklerle AKP hükümetinin devrilmesi iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðüne dayalý bir demokrasinin geliþtirilmesinde baþlangýç noktasý olabilir. SSGSS Yasasý Çöplüðe Kuþkusuz tablo tamamen karanlýk deðil. SSGSS karþýtý eylemler her gün daha da yaygýnlaþýyor. Hem de hükümetin baskýlarýna, sendika aðalarýnýn ihanetlerine raðmen. Özellikle 14 Mart’ta gerçekleþen iþ býrakma eylemi, sýnýrlý çapýna raðmen uyarýcý nitelikte olmuþ ve hükümet bazý düzenlemeler yapmak zorunda kalmýþtýr. Örneðin yeni öneride 9 bin gün olan prim gün sayýsý 7 bin 200’e çekildi. Aslýnda bizler için bu durum þaþýrtýcý deðil. Çünkü daha önceki sayýlarýmýzda hükümetin önce kabul edilemeyecek bir yasa önerebileceðini ve iþçilerin bu öneriye karþý geliþecek eylemlilikleri sonrasýnda sendika aðalarýyla hükümetin anlaþma yoluna gidebileceðini belirtmiþ ve böylesi bir senaryo konusunda emekçileri uyarmýþtýk. Bugün ortaya çýkan durum da budur. 24 Mart’ta Emek Platformu ile hükümet arasýnda yapýlan görüþme sonucunda, Türk-Ýþ ve Hak-Ýþ yönetimleri iþçi sýnýfýna açýkça ihanet etmiþtir. Her ikisi de hükümetle masada anlaþmýþtýr. DÝSK, KESK ve TTB ise eylem kararý almýþlar ve tabanlarýn basýncýyla mücadeleyi sürdürmektedirler. 6 Nisan’da gerçekleþen eylem ve bu eyleme konfederasyon merkezlerinin ihanetine raðmen katýlan Türk-Ýþ’in mücadeleci sendikalarý ve þubeleri mücadelenin varlýðý süreceðini göstermektedir. Bu mücadele kararlýlýðý tabanýn örgütlenmesi ile sürmeli ve eylemler genel greve doðru ilerlemelidir. Artan iþçi mücadeleleri bizlere yarýn için daha fazla umut vermektedir. Ýþçi sýnýfý, emekçiler ve devrimci gençler, darbe tehditlerine, sosyal güvensizlik yasalarýna ve her türlü baský ve þiddete karþý demokratik kazanýmlarýmýzýn korunmasý ve daha da geliþtirilmesi için bugün, dün olduðundan daha fazla çalýþmak ve örgütlenmek zorundadýr. Bunun aksi ise darbecilerle, iþçi düþmaný patronlar ve hükümetleriyle, her türden sömürü ve zulümle yaþamaktan memnun olmaktýr. Bizler, bu durumdan memnun olmayanlar, inatla örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam ediyoruz. Tüm emekçileri ve gençliði bu mütevazý çalýþmalarý geliþtirmeye ve mücadele bayraðýný 1 Mayýs’ta daha da yükseltmeye çaðýrýyoruz…


Baþbakan Erdoðan; “hak kaybý var diyen yalancýdýr” dedi…

Hak Kaybý Vardýr! Yalancý Baþbakandýr… Baþbakan Recep Tayip Erdoðan, “hak kaybý var diyen yalancýdýr” diyor. Sözüm ona reform adýný verdikleri sosyal güvenlik saldýrýlarýnýn kayýp deðil, aksine birer kazanç olduðunu iddia ediyor. Oysa sadece iþçilerin emeklilik yaþý ve prim ödeme gün sayýsý dahi, yalancýnýn baþbakan olduðunu göstermeye yetiyor. Mevcut sisteme göre iþçilerin emekli olmak için ödemesi gereken prim gün sayýsý 7 bin gün. Adýna reform dedikleri yasayla bu süreyi 9 bin güne çýkarmak istediler. Çalýþma Bakaný Çelik ve Emek Platformu arasýnda yapýlan görüþmeler sonucu bu süre -þu an için- 7200 güne çekilmiþ durumda. Madem 9 bin gün kayýp yaratmýyordu da AKP hükümeti neden 1800 gün eksiltmeye gitti? Baþbakan 9 bin güne itiraz eden iþçi ve emekçilere neye dayanarak yalancý dedi? Velev ki baþbakanýn dediði doðrudur; öyleyse tekrar edelim neden AKP, 1800 gün eksiltmeye gitti? Sosyal Güvenlik Reformu: Tarihsel bir saldýrý karþýsýndayýz… Sadece prim gün sayýsý deðil, emeklilik yaþý da yaþanan saldýrýnýn boyutunun bir göstergesi. Mevcut sisteme göre kadýnlar 4458 yaþ arasýnda, erkekler 48-60 yaþ arasýnda emekli olabiliyor. Tasarý yasalaþýrsa 2036 yýlýna kadar kadýnlar 58, erkekler de 60 yaþýnda emekli olabilecek. 20362048 yýllarý arasýnda ise sigortalý olma tarihlerine baðlý olarak kadýnlar 59-65, erkekler 61-65 yaþlarýnda emekliliðe hak kazanabilecek; tabii hayatta kalmayý becerebilirlerse. Diðer bir deyiþle þu an ortalama olarak 51 yaþýnda emekli olabilen kadýnlar ve 54 yaþýnda emekli olabilen erkekler en az 10 yýl daha fazla çalýþmadan emekli olamayacaklar. Ama hak kaybý yok! Var diyen yalancýdýr... Öyle mi? Baþbakan yanýlýyor; bugün de bizim, gelecekte… Ýþin en komik yaný ise Baþbakan Erdoðan’ýn tasarýnýn bugün kimseyi ilgilendirmeyip, 2028 yýlýndan sonraki dönem için etkisi olacaðýný söylemiþ olmasý. Velev ki baþbakan doðru söylüyor. Tasarý 20 yýl sonra etkisini göstermeye baþlayacak olsun. Affedersin baþbakan ama 20 yýl sonra hayatlarýnýn tümünü çalýþarak geçirecek -üstelik bugüne göre yüzde 25-30 daha az emekli aylýðý almak zorunda olacaklar- bizim çocuklarýmýz. Sen bize, sizi ilgilen-

dirmiyor derken aðzýndan çýkaný kulaðýn duyuyor mu? Senin tuzun kuru ve 20 yýl sonra da çocuklarýn muhtemelen zenginlik içinde yaþayacak iken, bizlere ebedi yoksulluk ve tevekkül dolu bir hayat mý dilemektesin? Kusura bakma ama almayalým! 20 Yýl beklemeye gerek yok, kayýplar hemen baþlýyor… Lakin 20 yýl beklemeye gerek yok. Velev ki dedik ama sebebi baþbakanýn akýl yürütmesinin çürüklüðünü izah içindi. Çünkü kayýp için 20 yýl beklemeye gerek yok. Tasarý yasalaþtýðý anda dakika bir gol bir diyebiliriz. Kayýplar hemen baþlýyor. Yasa yürürlüðe girdiði andan itibaren yeni sistemde çalýþýlan süreye baðlý olarak mevcut çalýþanlarýn emekli aylýklarýnda yüzde 23’e varan oranlarda azalma olacak; dul kadýn aylýklarý düþecek; iþsiz kalýndýðýnda saðlýk yardýmýndan 6 ay daha yararlanabilen iþçi ve emekçiler yeni sistemde ancak 90 gün (tasarýnýn ilk halinde 10 gün idi) bu hizmeti alabilecek ve devamý… Sendikalarýn konuyla ilgili çalýþmalarý tasarýnýn 19 baþlýkta iþçi ve emekçilerin hak kaybýna uðrayacaðýný gösteriyor: Aylýk baðlama oranlarýnýn düþmesi, emekli maaþ artýþlarýnýn azalmasý, prim ödeme gün sayýsýnýn artmasý, emeklilik yaþýnýn artmasý, mevsimlik iþçilerin emekliliðinin iyice zorlaþmasý, sosyal güvenlik destek primi ödemesi, emekli aylýðý alt sýnýrýnýn

düþmesi, iþsiz kaldýktan sonra tedavi hizmet süresinin 90 günle sýnýrlanmasý, yaþ haddini bekleyenlerin genel saðlýk sigortasý primi ödemek zorunda olmasý, dulyetim aylýðýnýn düþürülmesi bu kayýplardan bazýlarý… Sendikalar, emek platformu ve eylemlilikler… Sosyal Güvenlik ve Genel Saðlýk Sigortasý yasa tasarýsýna karþý Türkiye’nin dört bir yanýnda gerçekleþtirilen irili ufaklý eylemlilikler sürüyor. Ýþ býrakmalar, mitingler, çeþitli protestolar þeklinde gerçekleþen bu eylemlilikler iþçi sýnýfýnýn ve geniþ emekçi kesimlerin yýkým yasasýna karþý mücadele cephesini oluþturmasý açýsýndan hayati önem taþýyor. Bu eylemliliklerin artarak, çok daha örgütlü ve geniþ katýlýmlý þekilde devamý gerekiyor. Yýkým saldýrýsýný durdurmanýn, geriletmenin ve tarihsel kazanýmlarýn korunmasýnýn ve kuþkusuz yeni haklarýn elde edilmesinin tek yolu mücadeleden geçiyor. Bunun dýþýnda bir yol yok. Çünkü AKP hükümetinin izlediði saldýrý programý tüm dünyada patronlarýn iþçi sýnýfýna ve emekçilere karþý izlediði yeni-liberal saldýrýlarýn Türkiye ayaðýný oluþturuyor. Bu nedenle AKP hükümeti amacýna ulaþýncaya kadar, türlü çeþit numara ve yollarý deneyerek sonuç almak isteyecektir. Eðer AKP hükümeti sermayenin programýný uygulamaya geçiremezse patronlarýn desteðini yitireceðini ve bir yenisi ile deðiþtirileceðini gayet iyi biliyor.

5


Ýþbirlikçi-uzlaþmacý sendika bürokrasilerine dikkat Bu noktada AKP hükümeti, karþýsýnda kararlý ve mücadeleci bir kitle bulduðu oranda iþbirlikçiuzlaþmacý sendikal önderliklerle “çözüm” arayýþlarýna girmekten çekinmeyecektir. Nitekim Sosyal Güvenlik ve Genel Saðlýk Sigortasý yasa tasarýsý üzerine Çalýþma Bakaný Faruk Çelik ile Emek Platformu temsilcilerinin bir araya gelmesi ve hatta sonucunda hükümetin bir dizi “geri adým” atma numarasý yapmasý bu durumun bir sonucudur. Nitekim Türk-Ýþ bürokrasisi bu görüþmeleri referans göstererek Emek Platformu’nun eylemliliklere devam etmesine karþý çýktý. Mücadelenin devam ettiðini gördüðünde ise 6 Nisan mitingi gibi eylemliliklere katýlmayarak mücadele cephesini zayýflatma giriþimlerine baþladý. Muhtemelen Türk-Ýþ bürokrasisinin bu tutumu önümüzdeki dönem daha belirgin hale gelecek. Öyle ki AKP hükümeti Türk-Ýþ

bürokrasisini kendi referansý haline getirerek iþçi-emekçi cephesi içinde bu noktalardan ikilikler yaratýp, zayýflatma hamleleri yapacak. Hak-Ýþ’in mevcut eylemliliklere belirgin soðukluðu, KESK dýþýnda kalan kamu emekçi sendikalarýnýn devlet-hükümet-sermaye yanlýsý çizgileriyle birleþtiðinde bu durum önemli bir sorun olabilecektir. En nihayetinde sýnýf hareketinin parçalanmýþlýðý böylesi tarihsel bir saldýrý karþýsýnda bir kez daha kendini gösterecektir. Yýkým yasasýný kökten reddediyoruz Oysa iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin böylesi bir lüksü yok. Emek Platformu’nun diðer bileþenleri, sendikalar ve meslek örgütleri, eðer tercihlerini mücadeleden deðil de hükümet ile müzakere ve uzlaþma üzerinden sürdürmeyi tercih ederlerse saldýrýnýn amacýna ulaþmasý kaçýnýlmazdýr. Yýkým Yasasý, üzerinde müzakere yürütülebilecek ve uzlaþma

aranabilecek bir zemin sunmamaktadýr. Temel amacý tarihsel kazanýmlarýn gasp edilmesi ve saldýrýya sürekli bir nitelik kazandýrýlmasýdýr. Bu nedenle iþçi sýnýfýnýn örgütleri, bu noktada en baþta emek platformu bileþenleri, kategorik olarak yasa tasarýsýný reddetmek zorundadýr. Yasa tasarýsý top yekun geri çekilmelidir. Kuþkusuz iþçi sýnýfý ve emekçiler kendi iradelerinin sahibi olmalýdýr. Kararlý ve ýsrarlý bir mücadele sürdürülemediði ve inisiyatif sendikal bürokrasilere havale edildiði taktirde sonu bellidir; yenilgi ve yýkým… Sendika bürokrasilerinin sureti haktan görünmeye devam ettiði koþullarda, onlara raðmen, güçlü bir mücadele hattýný ancak mücadeleler içinde kurabiliriz. Mücadeleci iþçi ve emekçilere çok iþ düþüyor. Onlarýn ýsrarý ve kararlýlýðý mücadelenin gerçek sonucunu belirleyecektir. Arif Benol 6 Haziran 2008

Kemal Unakýtan Avrupa’da Yýlýn Maliye Bakaný Seçildi

Kamu Mallarýný Sat, Yýlýn Bakaný Seçil AKP hükümetinin meþhur ekonomiden sorumlu Maliye Bakaný Kemal Unakýtan, Financial Times tarafýndan yayýnlanan dergilerden The Banker tarafýndan Avrupa’’da yýlýn Maliye Bakaný seçildi. Törende konuþan Unakýtan, mali “disiplinden” taviz vermeden yollarýna devam edeceklerini söylerken, 2008 yýlýnýn özelleþtirme açýsýndan da son derece güçlü bir yýl olacaðýný ifade etti. Evet, Avrupa’da yýlýn ekonomi bakaný seçilen Kemal Unakýtan’a acaba neden ödül verilmiþ olabilir? 1986 yýlýnda baþlayan ve AKP hükümetinin hýzlandýrdýðý özelleþtirmeler ile bugüne kadar 29,3 milyar dolar satýþ yapýldý. Maliye Bakaný Kemal Unakýtan’ýn kamu mallarýnýn özelleþtirilmesine karþý çýkanlara karþý “babalar gibi satarým” diyen, ardýndan seçim öncesinde “sat sat bitmiyor” dediði kamu mallarýnýn satýþýna hükümet yeni dönemde de tam gaz devam ediyor. 6

Bütün hükümetlerin özelleþtirme bahaneleri hep aynýydý: kaynak yaratma adýna halka ait kuruluþlar yerli-yabancý sermaye çevrelerine peþkeþ çekmek. AKP hükümeti döneminde de “kamuya ait ne varsa satalým” yaklaþýmý daha hýzlý bir boyut kazandý. Bugüne kadar gerçekleþtirilen en büyük özelleþtirmeler AKP hükümeti döneminde gerçekleþti. Bunlar arasýnda Türk Telekom, Tüpraþ, Erdemir, Petkim, Ýzmir Limaný, Karayollarý Genel Müdürlüðü’nün Zincirlikuyu arazisi, Mersin Limaný, Araç Muayene Ýstasyonlarý ve Eti Alüminyum bulunuyor. 1986-2005 döneminde yapýlan satýþlardan 17,7 milyar dolar elde edilirken, 2006 yýlýnda 8,1 milyar dolar, 2007 yýlýnda ise 3,5 milyar dolar özelleþtirme geliri saðlandý. Gerçekleþtirilen özelleþtirme uygulamalarýnda blok satýþ yöntemiyle 18,2 milyar dolar, tesis ve varlýk satýþlarýndan

4,1 milyar dolar, halka arz uygulamalarýndan 5,2 milyar dolar, ÝMKB’deki satýþlardan 1,3 milyar dolar, yarým kalmýþ tesis satýþlarýndan 4,4 milyon dolar, bedelli devirlerden ise 552,4 milyon dolar elde edildi. Kýsaca özelleþtirmelerin satýþýndan elde edilen paranýn miktarlarýna baktýðýmýzda en fazla ve önemli kuruluþlarýn AKP hükümeti döneminde peþkeþ çekildiði görülüyor. Bu satýþlarý gerçekleþtiren ise Maliye Bakaný Unakýtan’ýn ta kendisidir. Uluslararasý kuruluþlarýn neden Maliye Bakanýnýn ödüllendirdiði de anlaþýlýyor. Bugüne kadar sermaye için iyi çalýþan ve bunun karþýlýðýnda ödüllendirilen Maliye Bakaný 2008 yýlýnýn özelleþtirme yýlý olacaðýný söyleyerek uluslararasý sermaye çevrelerine davetiye çýkarýyor. Maliye Bakaný özelleþtirmeler sonucunda elde edilen kaynaklarýn nereye ve kimler için harcandýðýný açýklamak zorundadýr. Þahin Yýldýrým


12 Mart 1995 Gazi Olaylarý

Karanlýklar Ne Zaman Aydýnlanacak? 12 Mart 1995 yýlý akþam saatlerinde sivil bir araç Gazi Mahallesi’nde Ýsmet Ýnönü Caddesi’ni boydan boya tarayarak geçti. Caddenin taranan bölümü yaklaþýk 1,5 km uzunluðundaydý ve 3 kahvehane, 1 pastane taranmýþtý. Alevi dedesi Halil Kaya öldü. 5’i aðýr 20 kiþide yaralandý. Saldýrganlar kaçarken gasp ettikleri taksinin þoförünün boðazýný keserek öldürüp aracý da ateþe vererek kaçtý. Polisin bu kadar yoðun devriye gezdiði mahallede, nasýl olur da bu kadar uzun süre saðý solu tarayarak gezen araca müdahale edilmez? Hatta bazý görgü tanýklarýnýn ifadesine göre; araç çýkýþ yolunu bulamayýnca polis araçlarýnýn yol göstermesi ile mahalleden çýktý. Bu saldýrý olaylarýn baþlangýcý oldu. Saldýrýnýn ardýndan farklý semtlerden insanlar Gazi Mahallesi’nde toplandý. Polis karakoluna yürüdü. Polisin halký daðýtmak için “havaya” açtýðý ateþ sonucunda 1 kiþi öldü, bir çok kiþide yaralandý. Gece boyunca halk sokaklardaydý. 13 Mart günü mahalle polis ablukasýndaydý. Giriþ çýkýþlar yasaklanmýþtý. Alibeyköy Cem Evi’nde toplanan binlerce kiþi Gazi Mahallesi’ne yürüyüþe geçti. Askerler ana caddeyi kapatmýþ, halkýn Gazi Mahallesi’ne gitmesini engellemeye çalýþýyordu. Komutanla adeta pazarlýk yapýlýyordu. Kalabalýðýn kararlýlýðýnýn kýrýlamayacaðý anlaþýlýnca geçiþe izin verildi ve mahalleye ulaþýldý. 10 binlerce insan saldýrýnýn sorumlularýnýn bulunmasýný ve yargýlanmasýný istiyorlardý. Süren olaylarda 15 kiþi öldü. Aralarýnda gazetecilerinde bulunduðu çok sayýda kiþi yaralandý. Þiddetli çatýþmalarýn yaþandýðý bölgeye askerlerin de gelmesiyle birlikte Gaziosmanpaþa’ya baðlý üç mahallede sokaða çýkma yasaðý ilan edildi. Barikatlar kuran halk bir komite kurarak isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda eylemlerini sürdüreceklerini açýkladýlar. Önce Ümraniye Sonra Ankara 14 Mart’ta olaylar Ankara’da protesto edildi. Kýzýlay meydanýnda çýkan olaylarda 36 kiþi yaralandý. 15 Mart’ta ise Ümraniye 1 Mayýs Mahallesi’nde (Mustafa Kemal Mahallesi) olaylar çýktý. Protestocu gurubu daðýtmaya çalýþan polisin açtýðý ateþ sonucunda 4 kiþi öldü, 20 den fazla kiþide yaralandý. Eyüp Cumhuriyet Baþsavcýlýðý 20 polis hakkýnda, “Müdafaa ve zaruret sýnýrýný aþarak faili belli olmayacak þekilde adam öldürmek” iddiasýyla dava açtý. Davanýn gü-

venlik gerekçesiyle baþka bir þehre nakli istendi. Talebi uygun gören Yargýtay 10. Ceza Dairesi, davanýn Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi’nde görülmesini kararlaþtýrdý. 15 Kasým 1995’de Trabzon’da görülen davada mahkeme baþkaný Hüseyin Ýmamoðlu polislerden taraf olduðunu belirterek davadan çekildi. Davada polisler 9 kiþinin ölümü, 5 kiþinin de yaralanmasý suçlamalarýyla TCK’nýn 448, 456, 457 ve 463’cü maddelerinden yargýlandý. Sanýklardan Adem Albayrak dýþýndaki 19 polis duruþmalar sonucunda serbest býrakýldý. Dava dosyasý 22 ay süre ile Yargýtay, Yargýtay Genel Kurulu ve Adalet Bakanlýðý arasýnda gidip geldi. Tutuklu Kalmadý Trabzon’da görülen davayý çeþitli yerli ve yabancý sivil toplum örgütleri de zaman zaman izledi. Sanýk avukatý Ýlhami Yelekci son savunmasý için mahkemeden süre istedi. Mahkeme Baþkaný Dursun Kaya Güleç bu isteðe uyar-

ken, tutuklu sanýk Albayrak’ýn tutukluluk halinin devamýna karar verdi. Ancak Albayrak’ýn cezaevinde kaldýðý süreyi dikkate alan heyet sanýðýn tahliyesine karar verdi. Son polisinde tahliye dilmesiyle birlikte Gazi Davasý’nda tutuklu sanýk kalmadý. DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde gerçekleþen bu olaya sosyal demokrat hükümet ve SHP Genel Baþkaný Erdal Ýnönü seyirci kaldý. Gerçeklerin ortaya çýkmasý ve sorumlularýn cezalandýrýlmasý yönünde hiçbir siyasi irade ortaya konmadý. Ayný hükümetin benzer þekilde Sivas Madýmak otelinde aydýnlarýn yakýlmasý konusunda da hiçbir þey yapmadýðýný belirmek gerekir. Gazi Mahallesi olayý toplumun baðrýnda büyük bir acý býraktý. Diðer faili meçhul cinayetler gibi bu saldýrý da asker, polis, yargý yardýmlaþmasýyla devletin gerçek yüzünü ortaya koyup tarih sayfasýnda kara bir leke olarak yerini aldý. Akýn Sel - 02.04.2008

7


Sermayenin Tüm Saldýrýlarýna, Emperyalist Ýþgallere, Rejimin Baský ve Þiddet Politikalarýna Karþý

1 Mayýs’ta Alanlara 19. Yüzyýlda, Avrupa’da ve Amerika’da, iþçi sýnýfýnýn vahþi kapitalizme karþý verdiði mücadelenin, 8 saatlik iþgünü kazanýmýnýn simgesidir, 1 Mayýs. Yüzyýlý aþkýn süredir 1 Mayýs, bütün ülkelerden iþçilerin, dil, ýrk ay-rýmý olmadan bir araya gelerek kutladýklarý birlik, dayanýþma ve mücadele günüdür. Bugün de, Türkiye’de ve tüm dünyada, iþçiler maruz kaldýklarý bütün olumsuzluklara raðmen yeni bir 1 Mayýs’a hazýrlanmaktadýr. Özellikle, 2003 yýlýnda AKP hükümetinin geçirdiði Yeni Ýþ Yasasý’yla, iþgününün yeniden 9 saate yükseltil-mesi, Türkiye’de 1 Mayýs’ý fazlasýyla anlamlý ve güncel kýlmakta.

8

Çatýþan Burjuva Kamplar Arasýnda 1 Mayýs’ýn arifesinde, dünyada ekonomik kriz giderek yoðunlaþýrken, Türkiye’de ise hissedilmeye baþlanan kri-zin etkileriyle beraber, rejimin süregelen krizi de þiddetlenmektedir. Burjuva kamplar arasýndaki çatýþma, bugün gündeme damgasýný vurmuþ durumdadýr. Rejimin “sýnýflar-üstü”, baskýcý karakterinden beslenen “ulusalcý-laik” kesimler ile AKP hükümeti arasýndaki bu çatýþma, AKP’yi kapatma davasý ile Ergenekon davasýnda somut-laþmakta. Ortak düþmanlarý olan iþçi sýnýfýnýn bir özne olarak var olamadýðý þu günlerde, burjuvazinin bu farklý odaklarý, iþçi-emekçi kesimleri, kendi saflarýnda seferber etmeye çabalamaktadýr. Taraflardan biri, kendisini “cumhuriyetin ve laikliðin savunucu” olarak pazarlamaya çalýþýrken, diðer taraf “demokrasinin ve özgürlüklerin savunucu” olduðu iddiasýndadýr. Biz, iþçi ve emekçilerse, bu iki kesimin de ikiyüzlülü-ðü konusunda net olmalýyýz. Çünkü “ulusalcý-laik” kesimlerin “cumhuriyetin savunusu”ndan anladýklarý, ne pahasýna olursa olsun, kendi statülerinin korunmasýdýr. Laiklik ise, onlar için, topluma dayattýklarý bir yaþam biçiminden fazlasý deðildir. Eðer laiklikten anladýklarý din ve devlet iþlerinin birbirinden tam ayrýlýðý olsaydý, türbandan öncelikli olarak, diyanet iþleri baþkanlýðý-nýn kapatýlmasýný, imamlarýn devlet memurluðu statü-sünden çýkarýlmasýný, imam hatiplerin ve zorunlu din derslerinin kaldýrýlmasýný savunmalarý gerekirdi. Oysa tam tersine, bu uygulamalar, bu “laik” kesimlerce ‘80 darbesiyle birlikte pekiþtirilmiþtir. AKP hükümetininse, postal rejimin karakteriyle yüzleþmeye niyeti hiçbir zaman olmamýþtýr ve olmayacaktýr. Onlar, statükoyla ancak, ucu kendisine dokunduðunda didiþmekteler. Ýktidarda olduklarý dönem boyunca, tarihte eþi görülmemiþ bir performansla, sýnýf düþmaný, neo-liberal politikalarý hayata geçiren; Kürt halkýna karþý, geleneksel inkâr ve imha politikalarýný sürdürmekte sakýnca görmeyenler, lütfen bize demokrasiden ve özgürlükten bahsetmesinler! Türkiye’de, burjuva anlamýyla dahi demokrasi, bir proleter devrim sorunudur ve ancak onunla gündeme gelecektir. Dolayýsýyla bu süreçte, burjuvazinin bu farklý odaklarýna karþý, baðýmsýz sýnýf politikasýný yükseltmek zorundayýz. Bu da, en baþta, rejimin baský ve þiddet politikalarýna karþý, demokratik mevzilerin savunusundan geçmektedir.

Sermayenin Saldýrýlarý Þiddetleniyor AKP hükümeti, sermayeye söz verip de yerine getiremediði politikalarý, 22 Temmuz seçimlerinin ardýndan, hayata geçirmekte, oldukça aceleci davranýyor. Ýktidarda olduklarý süre içerisinde, uyguladýklarý sýnýf düþma-ný politikalar sonucunda gerçekleþtirdikleri ekonomik karþý-devrimi, SSGSS yasasý ve “Ýstihdam” Paketiyle taçlandýrmak niyetindeler. Bu yasalar geçtiðinde, uzun mücadeleler sonucunda kazanýlmýþ olan kýdem tazminatý, emeklilik, saðlýk sigortasý gibi temel haklar, tümüyle ortadan kaldýrýlmýþ olacak. Bu þartlar altýnda Türkiye iþçi sýnýfý, 19. yüzyýlda, Avrupalý sýnýf kardeþlerinin ya-þadýklarýna benzer bir durumla yüzleþmek zorunda kalacak. Sermaye, iþçi sýnýfýný en geri mevziiye kadar püskürtmek üzereyken, sendika bürokratlarýysa, kýllarýný kýpýrdatmaya pek hevesli görünmemekteler. Kitlelerin “gazýný almak” adýna gerçekleþtirdikleri birkaç eylemi bir kena-ra koyarsak, durumu baþtan kabullenmiþ görünüyorlar. Patronlar ve devletle tamamen bütünleþmiþ bu kesimlerden daha fazlasýný beklemek de hayalcilik olurdu. Bu nedenle, mücadeleci sendika þubelerine ve kitle örgütle-rine önemli bir görev düþmektedir. Bu kesimler, Emek Platformu üzerinde baský oluþturarak, Platform’un hak-larýmýz için harekete geçmesini saðlamalýdýrlar. Kürt Halkýna Yönelik Ýnkâr ve Ýmha Son Bulmalýdýr! AKP hükümeti, Kürt halkýna sahte umutlar daðýtmaktan vazgeçmeksizin, geleneksel inkâr ve imha politikalarýný büyük bir kararlýlýkla uygulamaktadýr. Önce, statüko-cularla el ele gerçekleþtirdikleri sýnýr ötesi operasyonlarla Kürt ulusal hareketini bastýrmaya; sonra da açýkladýklarý “Kürt” paketiyle, Kürt ulusal bilincini sindirmeye çalýþ-týlar. Demek ki, Kürt ulusal bilincini, topla tüfekle ve/veya devlet kanalýndan yapýlacak Kürtçe yayýnla köreltemeyeceklerinin hâlâ farkýnda deðiller. Uygulanan baský ve zulüm politikalarýna karþý tavrýný, Kürt halký Newroz kutlamalarýnda açýkça ortaya koy-muþtur. Baþta Ýstanbul ve Diyarbakýr’da olmak üzere, meydanlarý dolduran yüz binlerce insan barýþçýl ve demokratik çözüm taleplerini haykýrarak, AKP’nin ve Genelkurmayýn oyunlarýný boþa çýkarmýþtýr. Yaklaþan 1 Mayýs’ý da, Türkiye iþçi sýnýfýyla Kürt halkýnýn dayanýþ-týðý, haklý taleplerinin bütünleþtiði bir gün haline getirmeliyiz.


Emperyalist Ýþgallere Hayýr! Dünyada ve Türkiye’de sermayenin iþçi sýnýfý ve emek-çi kitlelere yönelik saldýrýsý yoðunlaþýrken, emperyalist saldýrganlýk ve iþgaller aralýksýz sürüyor. ABD ve iþbirlikçi hükümetin, direniþin belini bükemediði Irak’tan, ölüm haberleri her gün gelmeye devam ediyor. Dünyanýn en büyük açýk cezaevi Gazze’de, Filistin halkýnýn açlýk ve yoksullukla terbiye edilmesi yetmezmiþ gibi, Ýsrail devleti düzenli olarak

sivil katliamlara giriþiyor. Öte yandan ABD, Afganistan’da zor durumda ve direniþi kýrabilmek için “müttefik”lerinden yardým istiyor. Kapitalistemperyalist sistem, varlýðýný sürdürebilmek adýna, savaþlarý ve katliamlarý sürekli kýlmaya çabalýyor. 1 Mayýs’ta emperyalist iþgallere karþý taleplerimizi alanlarda haykýralým, emperyalist iþgal altýndaki halklarla dayanýþmayý yükseltelim.

SSGSS Yasasý Geri Çekilsin! SGK’da Ýþçi Denetimi! Kýdem Tazminatý Hakkýnýn Gaspýna Karþý Genel Grev, Genel Direniþ! Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! 6 Saat, 4 Vardiya! Ýþsizliðe Son! Emperyalizm Ortadoðu’dan Defol! Emperyalizme ne bir kuruþ, ne de bir asker! Türk askerleri Afganistan’dan, Lübnan’dan, Bosna’dan geri çekilsin! Yaþasýn Ýntifada! Yaþasýn Özgür Filistin! 12 Eylül Anayasasý laðvedilsin! Emekçiden yana, laik, demokratik bir anayasa! Kürt halkýnýn, kendi kaderini tayin hakký dâhil, bütün demokratik haklarý tanýnsýn! F tipi cezaevleri kapatýlsýn! Kontrgerilla daðýtýlsýn! Ýþkenceciler tutuklansýn! Yaþasýn Dördüncü Enternasyonal! Yaþasýn Proletarya Enternasyonalizmi!

Berxedane Jiyane! (Yaþamak direnmektir!) 2008 Newroz’u Kürdistan ve Türkiye’nin bir çok ilinde coþku ile kutlandý. Bazý illerde valiliðin izin vermemesine raðmen halk alanlarda ve sokaklarda kutlamayý gerçekleþtirdi. Dergimizin 49. sayýsýnda Newroz yazýmýzda aynen þu cümleyi kullanmýþtýk: “Operasyonlar dolayýsýyla Kürt halký üzerindeki baský ve endiþenin alanlara taþýnmasý ve rejimin bunu bahane ederek Kürt halkýna yeni saldýrýlarda bulunmasý endiþesini taþýyoruz.” Amed’de (Diyarbakýr) Newroz alanýna sýðmayan Kürtler, Newroz’u büyük bir coþku ve hiçbir provokasyona yer býrakmadan kutladý. Newroz alanýnýn 150.000 metre kare olduðu söyleniyor ve bu alana sýðmayan halkýn valiliðin açýklamasýna göre 70.000 kiþi olduðu iddia ediliyor. En basit hesaplamayla metre kareye 3 kiþi düþse zaten hesap 450.000 kiþidir. Amed Newroz kutlamalarýna valilik ilk önce izin vermek istemedi. Kürtlerin kararlý olduðunu anlayan ve engelleyemeyeceðinin farkýnda olan vali son anda kararýndan dönerek Newroz kutlamalarýna izin verdi. Van ve Siirt’te valiliðin izin vermemesine raðmen halk Newroz’u kutladý. Bu kutlamalara saldýran devlet güçleri 69 kiþinin yaralanmasýna sebep oldu. 3 kiþinin hayati tehlikesi hâlâ sürüyor. Polis terör estiriyor Polis saldýrýyý o kadar rahat yapýyor ki, gazetecilerin, kameralarýn gözleri önünde þu altta yazdýðýmýz olaylarý hiçbir kuþkuya yer býrakmaksýzýn herkesin gözleri önünde gerçekleþtiriyor: Kameralar önünde aðzý baðlý 15 yaþýndaki bir çocuðun kolu “güvenlik” güçleri tarafýndan kýrýldý. Görüntülerde çocuðun yanýnda sivil giyimli en az 3

polis duruyor. Bunlardan biri, aðzý beyaz bezle baðlý Cüneyt Ertuþ isimli çocuðun elini soðukkanlý bir þekilde arkasýnda tutuyor ve bükerek kýrýyor... Bu görüntülere benzer görüntüler daha önce Filistin’de de yaþandý. Ýsrail Siyonizm’inin askerleri tarafýndan Filistinli bir çocuðun yine Cüneyt Ertuþ’a yapýldýðý gibi kolu kýrýldý. Bu görüntüler dünya medyasýnda yanký uyandýrdý. Fakat kolu kýrýlan Kürt çocuðu olunca, Türkiye’de olduðu gibi gözler kör, kulaklar saðýr oluyor. Ýstanbul’da ise Newroz’u 100 bini aþkýn bir kitlenin katýlýmý ile sorunsuz kutlandý. Kürt illerinde izin verilmeyen Newroz kutlamalarýnda “güvenlik” güçleri orantýsýz güç kullanarak, hedef gözeterek insanlarýn üzerine kurþun yaðdýrdý. Bu olaylarda polis 5 kiþinin ölümüne sebep oldu. Bazý yerlerde evlerin kapýlarýný kýrarak içeri giren polis, çoluk çocuk, kadýn demeden tartaklayarak evlerde arama yaptý. Görüldü ki ne kadar yasaklanýrsa yasaklansýn, Kürt halký bayramýna sahip çýkýyor. Devlet ne kadar içini boþaltýp yumurta tokuþturma bayramý haline getirilmeye çalýþýlsa da ,Newroz bayramýnýn Kürt halký için önemi çok farklý. Kürt halký Newroz’u haksýzlýða baþkaldýrý ve isyan günü olarak kutluyor. Bu halkýn sabrýný denemeye kalkýþan baþbakan çeþitli paketler açarak Kürt halkýný kandýrmaya çalýþýyor. Baþbakan, Kürt halký hediye paketi deðil özgürlük, demokrasi, anadilde eðitim ve ayrýmsýz birlikte yaþamý yaratacak koþullar istiyor. Bu koþullarý sizin gerçekleþtireceðinizi zaten ummuyoruz ve sizden de bunu beklemiyoruz. Kürt halký kendi göbeðini kendi kesecektir. Gölge etmeyin baþka ihsan istemez. Jiyan - 28 Mart 2008 9


8 Mart’ýn Ardýndan Sýnýf hareketinin geriye çekildiði þimdiki gibi dönemlerde kitlesel tepkilere az rastlanmasý, eylemlerin belirli günlerle sýnýrlý kalýp, mücadele vurgusundan uzak, geleneksel bir ritüeli andýrmasý ve sönük geçmesi çok da þaþýrtýcý deðil. Bu donukluðun üstüne sendikalarýn, sivil toplum kuruluþlarýnýn ve siyasi gruplarýn iþçi sýnýfýyla kitlesel bir bað kuramamalarý, kitlelerin çýkarlarý yerine kendi grup çýkarlarýný gözetmeleri gibi sebeplerden ötürü de her eylemde olduðu gibi 8 Mart’ýmýz da üçe bölündü. Bu yýl 8 Mart, ikisi Kadýköy’de, biri Çaðlayan’da olmak üzere üç farklý mitingle kutlandý. Ýlk miting, Kadýköy’de kadýn gruplarý, sivil toplum kuruluþlarý ve birçok sendikadan kadýnlarýn katýlýmýyla gerçekleþti. Alanda yüzlerce kadýn, erkek egemenliðine, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliði ayrýmcýlýðýna, namus cinayetlerine, þiddete, savaþa, militarizme, SSGSS’ye karþý ‘’Susmayacaðýz, durduracaðýz!’’ diye haykýrýyordu. Evet kadýnlar, daha doðrusu iþçi sýnýfý önderliðindeki tüm kadýnlar; sloganlarda da haykýrdýklarý gibi bu haksýzlýklarý durdurma gücüne sahipler. Fakat tüm kitleleri kucaklayacak devrimci bir partinin yokluðu, kadýnlarýn bu tepkilerini hayata geçirmesinin ve 8 Mart’larýn sürekli kýlýnmasýnýn önündeki en büyük engeldir. Mitingde bir diðer gündem de Erdoðan’ýn kadýnlara, yaþlanmýþ nüfusu genç tutma görevi olarak verdiði ‘’üç çocuk doðurun’’ emriydi. Aslýnda bu kapitalist bay sözleriyle, düzenin daha çok ucuz iþgücüne, çocuk proletere ihtiyacý olduðunu söylüyor; biz kadýnlarýn da eve hapis olup, haklarýmýzý haykýrmamamýz gerektiðini öðütlüyordu! Burjuvazinin

10

ikiyüzlülüðü her zamanki gibi ortadaydý. Fakat alanda kadýnýn yanýnda, yine kendisi gibi ezilen, savaþ yýkýmlarýna, iþ cinayetlerine ve daha birçok sömürüye maruz kalan sýnýf kardeþleri yani erkek emekçiler yoktu. Oysa ‘’kadýn sorunu’’ sýnýflý toplumlarýn yarattýðý, kapitalizmin de hiçbir zaman çözmek istemediði ve çözemeyeceði de bir sorundur. Ve feministler, kapitalizmi ‘’erkek cinsi’’ ile özdeþleþtirerek, kadýný sýnýfsýzmýþ gibi lanse ederek bu düzenin devamlýlýðýný koruyup, sorunun çözümünü emekçi kadýnlardan saklýyorlar! Oysa bizler; 8 Mart’ýn bir sýnýf kavgasý olduðunu söylüyoruz. Çünkü burjuvazinin biz emekçi kadýnlarý ezerken; erkek emekçileri de es geçmediðini çok iyi bilincindeyiz! Kýsacasý kadýnýn sömürüsü bugünkü sistemden baðýmsýz olmadýðý gibi, mücadelesi de erkekle birlikte bu düzene karþý olmalýdýr. Kadýköy’de bu eylem sürerken, ellerinde Türk bayraklarý, ‘’Bayraðýmýz gibi saçlarýmýz da dalgalanacak’’ pankartlarý ile Çaðlayan’da ‘’8 Mart’’ý kutlayan kadýnlar vardý. Kadýnýn özgürlüðünü saçlarýný rast gele savurmasýna dönüþtüren, kadýn sorununu türban sorununa indirgeyen, burjuvazinin bugünün içini boþaltmasý yetmiyormuþ gibi eylemini de kendi politikasýna alet ettiði gün gibi aþikardý o gün Çaðlayan’da. Meydanda ne tacizden, ne þiddetten, ne sýðýnma evinden, ne de sömürüden bahsediliyordu. Emekçi kadýn baþý örtülü ya da örtüsüz her gün maruz kaldýðý sömürüyle özgür

müydü ki türbaný çýkarýnca özgür olacaktý? Bu mitingi düzenleyen burjuva kadýnlar, bizim gibi ezilmedikleri için onlara göre 8 Mart’ýn ‘’emekçi kadýn’’ vurgusu zaten gereksizdi! Yani Çaðlayan’da rüzgar, emekçi kadýnlardan epey uzaða esiyordu. Diðer miting ise 9 Mart pazar günü Kadýköy’de devrimci çevrelerce yapýldý. ‘’8 Mart kýzýldýr, kýzýl kalacak’’, ‘’Cinsel, ulusal, sýnýfsal sömürüye son!’’ sloganlarýnýn yaný sýra, ‘’Devrime meþale bizim kadýnlarýmýz’’ sloganý gibi tamamen erkek egemen; 8 Mart’ta bile kadýna söz söyleme fýrsatý vermeyen sloganlarýn erkekler tarafýndan yönlendirildiði bir durum söz konusuydu. Miting kadýnerkek birlikte olmasýna karþýn, sloganlarda da gözlendiði gibi bu gruplarýn içten içe kadýný mücadeleye katmayan, pasifize eden, slogan atamaz, önderlik edemez diye kadýna inisiyatif vermeyen, onu politikasýnýn yalnýzca bir ‘’onaylayýcýsý’’ olarak gören bu tutumu, devrimci olmaktan epey uzaktýr. Çünkü kurtuluþ, biz kadýnlar bu mücadelede var olduðumuz, sloganlarýmýzý atabildiðimiz müddetçe gerçekleþecektir. Kanlarýmýzla kazandýðýmýz 8 Mart’ýn bugün böyle geçiyor olmasý bizleri yýldýrmamalý. Tam tersi mücadeleye olan kararlýlýðýmýzý bir kat daha arttýrmalý. Chicago’daki iþçi kadýnlar bugünü nasýl kazandýlarsa, Novamed zaferi de örgütlü bir mücadelenin sonucuysa, yaþadýklarýmýz bir kader deðil! Çünkü þu an Tekel’de, Tarsus SCT Turbo fabrikasýnda, Ýlbek Tekstil’de, Vietnam’da Nike fabrikasýnda kadýn iþçilerin mücadelesi devam ediyor. Tam da bu nedenledir ki kurtuluþumuz için örgütlü ve sürekli mücadele etmemiz þart! Dicle Nadin


Kapitalizmin Su’ya ve Hayatýmýza Biçtiði Deðer 22 Mart günü, BM (Birleþmiþ Milletler) tarafýndan 1995 yýlýnda “Dünya Su Günü” olarak ilan edildi, ve bu tarih o yýldan beri çeþitli etkinliklerle kutlanýlmakta. Son dönemlerde basýnda sürekli olarak bahsedilen su kýtlýðý sorununu düþünecek olursak, her geçen gün, 22 Mart tarihi daha da manalý bir hale gelmektedir. Ancak bu tarihin önemi, dünyaya bir su günü baðýþlayan BM’nin suyumuzu ne denli iyi koruduðunu anlamamýz için önemli deðildir. Tam tersine, bu tarih, yaþamak için vazgeçilmez bir kaynak olan suyun, bir emperyalist-kapitalist birlik olan BM tarafýndan nasýl da kirletildiðinin anlaþýlmasý adýna önemlidir. Yüzeysel olarak dörtte üçü su ile kaplý olan dünyamýzdaki toplam su miktarý 1,4 milyar km³’tür. Bu suyun %97,5’i tuzlu, geriye kalan %2,5’i ise tatlý, yani kullanýlabilir sudur. Bu %2,5’lik tatlý suyun ise %70 gibi çok önemli kýsmý buzullarda hap solmuþtur ve ulaþýmý oldukça zor ve masraflýdýr. Tatlý suyun geriye kalan %30’luk kýsmýnýn ise çok büyük kýsmý yer altýnýn derinliklerinde fosil su olarak bulunmaktadýr ve bu sulara ulaþmak da oldukça zordur. Sonuç olarak yeryüzündeki toplam su miktarýnýn ancak %0,12 gibi küçük bir kýsmý insan ve diðer yaþayan organizmalarýn kullanýmý için uygundur. Ancak þu anda, doðadaki artan tahribata raðmen, mevcut teknikler dahilinde elde edilen yýllýk su miktarý ortalamasý insanlýk için rahatlýkla yeterli olabilecek bir düzeydedir (kiþi baþýna 7500m³ - Bu oran Türkiye’de 1500m³ dolaylarýndadýr. Türkiye, uygulanan yanlýþ su politikalarý sonucu, yýllýk 1000m³ olarak belirlenmiþ ‘Su Fakirliði’ sýnýrýna hýzla yaklaþmaktadýr.) Buna karþýn, bugün dünyada su oldukça eþitsiz bir þekilde daðýtýlmaktadýr. Dünyadaki mevcut suyun %80’i nüfusun %12’si tarafýndan tüketilmektedir. Bu yüz-den, yýlda 2,5 milyon kiþi suya baðlý hastalýklardan ötürü yaþamýný yitirmekte ve 1,5 milyar insan saðlýklý suya ulaþamamaktadýr (Bu sayýnýn 2025 yýlýnda 3 milyar olacaðý tahmin edilmektedir). Bunun yaný sýra zaten kýsýtlý olan su kaynaklarý üzerindeki tahribat da gittikçe artmaktadýr. Suyun dünyada eþit daðýlmamasý ve su kaynaklarýnýn böylesine tahrip edilmesi, yaþamakta olduðumuz

su krizinin bildik sebepleridir. Ancak yine de krizi böylesine derinleþtiren olgu baþka bir þeydir; burjuvazinin mevcut tablo içerisinden kâr elde etme planlarý yapmasýdýr. Dergimizin daha önceki sayýlarýnda da belirttiðimiz üzere, dünya burjuvazisi ciddi bir ekonomik krizin eþiðindedir. Irak’a, Afganistan’a, Kürdistan’a, Çeçenistan’a... savaþ açmak ve az geliþmiþ ülkeleri iç savaþa boðmak onlar için oldukça kârlý olsa da, saplandýklarý batak öylesine derindir ki, bu bile onlarýn krizden sýyrýlmalarý için yeterli deðildir. Bu yüzden dünya burjuvazisinin acilen kâr elde edecek yeni sömürü alanlarý bulmasý gerekmektedir. Ýçtiðimiz su da, bu kârlý alanlardan biridir. 1990’lý yýllara kadar su, uluslararasý bazý anlaþmalar tarafýndan ‘insanlýðýn yaþamýný sürdürebilmesi için sürekli olarak gereksindiði ihtiyaçlar içerisinde yer almakta ve bir kamu hizmeti olarak ele alýnmaktaydý. Sonuç olarak da saðlýklý suya ulaþým bir insan hakký olarak deðerlendirilmekteydi. 90’lý yýllarda ise, var olabilmesinin tek yolu daha çok sömürmek ve daha çok kâr elde etmek olan burjuvazi, bu konuda dünya çapýnda çeþitli toplantýlar örgütledi. Bu sayede öncelikle suyun ulaþýmý için gerekli olan alt-yapý hizmetlerinin özel sektöre açýlmasýný saðladý, ardýndan da GATS (Hizmet Ticaret Genel Anlaþmasý) uyarýnca suyun özelleþtirilmesine baþlanýldý. Ýþte bu noktada hemen söylemeliyiz ki, zaten kýsýtlý olan ve dikkatle korunup, yeniden kullanýlabilmesinin ve tasarrufunun yöntemlerinin geliþtirilmesi gereken suyumuzun özelleþmesi su krizine vurulmuþ ikinci bir

darbedir. Çünkü su satýmý kapitaliste kâr getirdiði için, tasarruf önlemi almak onun intiharý olur. Özelleþmiþ suyun bilançosu da baþta biz iþçi ve emekçiler için olmak üzere, burjuvaziye yakýn olanlar dýþýndaki tüm halk için hayli aðýrdýr: ciddi bir su sýkýntýsýnýn içerisinde olan Türkiye’de suyun ‘babalar gibi satýlacaðý’ açýklanýrken (Türkiye’nin içerisinde bulunduðu su krizi ve Türkiye’de uygulanan yanlýþ su politikalarý baþka bir yazýnýn konusu olacak ölçekte geniþtir. Ancak þu kadarýný mutlaka söylemeliyim ki; bu hali ile durumun çok kötü olduðu ve özellikle büyük þehirlerin bu yazý nasýl çýkaracaðýnýn dahi belli olmadýðý bir süreçte özelleþtirmeden yana olmak her þeyi daha da berbat etmektedir.); Bolivya’da suyun özelleþmesinin ardýndan suya ulaþým fiyatlarý %200 arttý ve yaðmur suyu kullanmak isteyen halka cezalar yaðdý, Güney Afrika’da suyun özelleþmesinin hemen ardýndan yüz binlerce evin sularý kesilmiþ durumda ve halk su ihtiyacýný halka açýk tuvaletlerden saðlamaya çalýþmakta, Berlin ve Londra’da suyun özelleþmesinin ardýndan su iletim þebekelerine hiçbir yatýrým yapýlmamýþ bulunmakta ve yakýn gelecekte halkýn saðlýðýný tehdit edecek geliþmeler beklenmekte... Peki bu tablonun burjuvalara yansýmasý nedir? Ucuzluðu sayesinde dilimize deyimler dahi yerleþtirmiþ olan suyun burjuvalara býraktýðý kâr ne düzeydedir? Cevabýmýz konunun vahametini ortaya koyacaktýr: Bugün tüm dünyadaki kullanýlabilir sularýn yalnýzca %5’lik bir kýsmý özelleþmiþ olmasýna raðmen,

11


büyük þirketlerin sudan elde ettikleri yýllýk net kâr, 1 trilyon dolarý aþmýþ bulunmaktadýr ve bu miktar dünya genelinde petrolden elde edilen kârýn %40'ýna denk düþmektedir. Su kaynaklarýnýn gitgide azaldýðý küresel bir kapitalist su krizinin kapýda olduðu dünyamýzda, burjuvalarýn derhal suyu özeleþtirme planlarýndan vazgeçirilmeleri ve suyu kirletme hakký tanýyan yasalarýn derhal deðiþtirilmesi hayati bir öneme sahiptir (Türkiye’deki çevre üzerine oluþmuþ yasalar ‘paran varsa kirletebilirsin’ demektedir. Bu yasalar yüzünden pek çok su kaynaðý kullanýlamaz hale gelmiþtir). Bunun yanýnda çevre-

sanayi iliþkisinin mutlaka devlet tarafýndan sýkýca denetlenmesi gerekmektedir. Tüm bunlar yaþamýmýz için olmazsa olmazlardýr. Ancak bu saydýðýmýz masum talepler dahi burjuvalar tarafýndan hiç de hoþ karþýlanmayacaktýr. Çünkü bir burjuva için önemli olan tek þey daha çok kâr etmektir. Bunu yapabilmesi için de ya maaþlarý azaltmasý ya da maliyeti azaltmasý gerekir. Yani suyumuzu satarak para kazanan burjuvalar kendi kârlarýndan kýsarak, saðlýklý çalýþan arýtma tesisleri inþa etmeyecektir (çok zorlanmadýkça etmemektedirler de). Sudan elde ettiði yüksek kârdan vazgeçip tasarruf önlemleri almayacaðý da

açýktýr. Bu saydýðýmýz önlemler tam anlamý ile, ancak üretimde iþçi kontrolü varsa, üretim iþçinin elinde ise hayata geçirilebilecektir. Aksi takdirde, burjuvazi bizim pek çok hakkýmýzý elimizden aldýðý gibi, yaþama hakkýmýzý da alacaktýr. Artýk tarihin öylesine keskin bir anýna denk gelmiþ bulunmaktayýz ki, bize yalnýzca sýnýrsýz bir geliþim saðlayacaðý için deðil, bize yaþama hakkýmýzý, suyumuzu verebilecek ve koruyabilecek tek alternatif olduðu için, belki de bir damla su için, sosyalizmi kuracaðýz!

Tekstil

kýsamýyordum, mecburen borç alýyordum. Kirayla beraber bu borçlarýmý da kapatýrým diye hesaplýyordum. O yüzden güzel bir gündü. Para alacaðýz ya, eþime de sordum akþam ne istediðini. Kürk manto deðil de garibim lükse kaçýp balýk istedi. Evden çýkarken Akbili kontrol ettim. Kaybedersek paramýzda yok, köprüden de yaya geçemeyiz. Duruyormuþ yerinde, rahatladým zaten son kontörleriydi. Ancak karþýya geçirirdi. Bir saat yolculuðun sonunda iþyerine geldim. Hani bir deyim vardýr ya “soðuk duþ” diye. O bir deyim deðil de gerçek bir þeymiþ meðer. Hayatýmda ilk defa soðuk duþun ne olduðunu o an hissettim. Kafamdan bir bidon buz gibi su boþaldýðýný hissettim o bomboþ dükkaný görünce. Akþam biz çýktýktan sonra patron neyi var, neyi yok her þeyi yüklemiþ, kaçmýþ. Ben bunlarý öðrenirken diðer arkadaþlarda gelmiþti. O arada daha önce duymuþtum Çaðlayan’da böyle yerler olduðunu ama kendi baþýma geleceðini tahmin etmiyordum. Ya da bu kadar zor durumda yakalayacaðýna ve durumumu bilen patronlarýn böyle bir þey yapacaðýna ihtimal vermiyordum. Ýler ki zamanlarda bu kiþileri tanýyanlara

filan sordum, baktým bulamayacaðým, polise þikayete bulundum. Ama buna benzer çok olay olduðundan takipçisi olmadýlar. Ýþçi mahkemesine gittim, onlar tekrar polise yönlendirdi. Polisler de o arada aramaya baþlamýþlar ama bulamamýþlar. Ben yine þükretmeliymiþim birkaç haftalýðým içerdeymiþ, insanlar aylarca parasýný alamýyormuþ. Ama insanlar ne yapsýn. Patronlar içerde her zaman erteleye erteleye paralarýný býrakýyor. Daha sonra alabilmek için mecbur çalýþýyoruz. Patron atölyeye yeni mal alýr, bizim maaþlarý geciktirir. Yeni makine alýr, bizim maaþý geciktirir. Bir nevi onlarýn bankasý görevini de görüyoruz. Bakalým ne zamana kadar sürecek bu mantýk. Hemen hemen her tekstilde çalýþan arkadaþýn baþýna gelen veya çevresinde olmuþ bu tür olaylar… Bakalým ne zamana kadar devam edecek. Ýnsanlarýn bu tür olaylara dikkatini çekmek için illa ki kazanlarýn mý patlamasý gerekiyor. Gazetelerin 3. sayfalarýnda mý yer almak gerekiyor. Patron kâr etmek için iþçi maaþlarýna göz koyar, bizi sömürür. Devlet açýklarýný kapatmak için bir yandan sömürür. Korkuyorum alýþkanlýk yapacak bizde! Devlet

Patronlar Haklarýmýzý Gasp Ediyor, Hükümet Göz Yumuyor

12

Ufak bir atölyede çalýþýyordum. Ýþe gitmek için erken kalkýyordum, çünkü çalýþtýðým yer Çaðlayan’daydý. Günümün yaklaþýk 2 saati yollarda geçiyordu. Paraya ihtiyacým olduðundan fazla ücret alabilmek için sigortasýz çalýþýyordum. Atölyecilerin genelde taktiði budur. Sigorta yaparým istersen ama haftalýðýndan düþerim, diyorlar. Sanki sigorta benim lüks ihtiyacýmmýþ gibi düþünüyorlar herhalde. Ben de paraya ihtiyacým olduðu için sigortasýz çalýþmayý kabul etmiþtim. O sabah iþe gitmek için yine her zamanki gibi sabah 6”da kalkmýþtým. Ama o sabah diðerlerinden farklýydý, haftalýk alacaðým gündü. Üstüne üstlük geçmiþ haftalardan biriken paralarým da vardý. Patron söz vermiþti, bu sefer hepsini verecekti. O güne kadar sað olsun tanýdýklardan borç harçla idare etmiþtik. Aslýnda borç almayý sevmem ama 4 aylýk çocuðum vardý, onun ihtiyaçlarýný

Yusuf Yakup Mercan


sosyal sigortalarýn açýðýný bizim emeklilik yaþýyla kapatacaðýna kayýt dýþý çalýþmak zorunda olan kaçak iþçileri bularak neden kapatmaz bu açýklarý halen anlamýyorum. Çok çalýþmamýz gerekiyor çok… Daha çok patron var zengin edecek! Bir Ýþçi

Metal Baþkalarýn Bizimle Ýlgili Olumsuz Fikirlerini Nasýl Deðiþtirebiliriz? Ben bir iþyerinde çalýþýyorum ve iþyerimde herkes benim sol görüþlü olduðumu biliyor. Tam olarak emin deðilim ama yine de bundan dolayý benden çekindiklerini düþünüyorum ve onlara anlattýðým olumlu þeylerin de onlarý ters etkilediðini düþünüyorum. Buna önlem olarak kendimce bazý kararlar aldým. Öncelikle bir insaný kazanmak için insanýn solcu olmasý gerekmiyor. Kazandýðým kiþi ben neysem veya hangi görüþü temsil ediyorsam zaten süreç içinde kendiliðinden görüp bizim neyi, niçin, veya nasýl yapmaya çalýþtýðýmýzý anlayacaktýr. Bize o zaman yaklaþabilir ve bizimle birlikte hareket edebilir. Bazý þeyleri doðru algýlamamýz için bulunduðumuz çevre ve insanlarýn ne düþündüðü çok önemli. Örneðin iþyerimde çoðu iþçi sað görüþlü. Ve siyasetin ne olduðunu dahi bilmeyen insanlar da var. Her çalýþan iþçinin sýnýf bilincini taþýmasý da gerekmez. Bunu onlardan beklememiz yanlýþ olur. Bu þekilde onlara yaklaþýrsak o kiþiyi kazanmamýza olanak yoktur. Çünkü o kiþi iþten evine gittiðinde yaptýðý ilk iþ televizyon seyretmek oluyor. Televizyondaki yönlendirici bilgilerle þekillenen iþçiler bu fikirleri doðru olarak kabul ediyorlar. Halbuki televizyon

kanallarýnýn sahipleri de patronlardýr. Bu yüzden iþçilerin gerçek anlamda bilinçlenmesini engellemek adýna yanýltýcý bilgilerle bilinçlerini bulandýrýrlar. Bu yüzden de bizim anlattýklarýmýza þüpheyle bakarlar. Bunu kýrmak mümkündür. Bunun için zaman ve de yaklaþýmýmýza baðlýdýr. Çünkü bir iþyerinde iþçiler haklarýný savunuyorlarsa ve hakkýný almak için grev veya eylem yapýyorlarsa ülkede o iþçiler provakatör ya da terörist olarak ekranlara ya da gazetelere yansýtýlýyor. Bizim de bu yaklaþýma karþý önlem almamýz gerekiyor. Ýþyerimizde insanlarýn bundan dolayý bizlerden uzaklaþmasýný ya da bizim söylediklerimizi anlamamalarý da normaldir. Bizlere düþen de bu yanlýþ algýlamalarý ortadan kaldýracak yöntemler bulmamýz gerekiyor. Bende iþ yerimdeki arkadaþlarýma bu sorunlarý düþünerek yaklaþýyorum. Benim solcu olmam insanlarý kazanmam kadar önemli deðil. Ýnsanlarýn bizim hakkýmýzdaki düþüncelerini deðiþtirmemiz için önce onlarýn ne düþündüðünü görmemiz ve onlarý anlamamýz gerekir. Ancak bizim hakkýmýzdaki fikirlerini böyle deðiþtirmemiz mümkündür. Ben öyle düþünüyorum ve bu fikirlerim hakkýnda sizlerin de ne düþündüðünüzü merak ediyorum? Bir iþçi

Lojistik Sömürü Had Safhada Merhaba, Ben bir ilaç deposunda lojistikte, fiyatlama bölümünde çalýþmaktayým. Çalýþtýðým bölüm taþeron bir firmaya ait. Bu fiyatlama bölümünde 60 ila 70 arasýnda iþçi çalýþmakta, bunlarýn büyük bir bölümünü bayan iþçiler oluþturuyor.

Burada, yaklaþýk iki aydýr çalýþýyorum ve buradaki olumsuzluklar had safhada. Aylýklarýmýzý zamanýnda alamýyoruz, devletin verdiði vergi iadesi paralarýný iki aydýr alamýyoruz ve en önemlisi, iþ yoðun olduðu zaman durmadan çalýþýyoruz, iþ yokluðundaysa ücretsiz izinlere çýkartýlýyoruz. Bu, büyük bir sömürü deðil de nedir? Ücretler ödenmediði için iþçiler tarafýndan bir toplantý istendi. Bu toplantýda, bir iki müdür “düzelteceðiz” diyerek zaman kazanmaya çalýþtýlar. Bunun üzerine, ertesi gün iþçiler sabah iþyerine gittiklerinde “çalýþmýyoruz” deyince, yetkililer bilindik, tehditkar konuþmalarý yaptýlar. Fakat bunun böyle devam etmesi mümkün olamaz diye düþünüyorum. Daha sonra müdürlerin, “Biz ana firma olarak, sizin baðlý olduðunuz firmaya paralarýnýzý ödedik. Onlar da paralarý alarak kayboldular, ulaþamadýk” demeleriyse, acaba neler çeviriyorlar diye insanýn aklýnda soru iþaretleri býrakmakta. Nihayetinde ayýn 5’inde ödenmesi gereken maaþýmý ayýn 13’ünde aldým, vergi iadeleriyse meçhul. Ýþçiler kendi içlerinde sorunlarý üzerine konuþmakta fakat, içlerinde bilinçli, öncü arkadaþlarýn olmamasý büyük bir sorun. Burada çalýþan sorumlularýn ve þeflerin ana firma bünyesinde çalýþmalarýysa iþçileri fazlasýyla zedelemekte çünkü, çalýþan arkadaþlarýn çoðu sorumlu olan þeflerin akraba ve hemþerilerinden oluþuyor ve bunlarý taþeron bünyesinde çalýþtýrýyorlar. Biz iþçilerin kurtuluþunun yalnýzca toplumsal bilinç ve mücadeleyle geleceðini unutmamak gerekir ve hangi iþkolu olursa olsun emekçilerin birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri gerekmektedir. Bir Ýþçi 13


Avrupa Ýþçi Hareketi…

Sosyal Yýkýma ve Yoksulluða Karþý Ýþçi Hareketi Öne Çýkýyor ! Dünya finans piyasalarýnda yaþanan devasa dalgalanmanýn ve ekonomik daralmanýn etkileri tüm þiddetiyle kendisini gösteriyor. Riskli konut kredileri olarak adlandýrýlan krediler nedeniyle hem emlak finans þirketleri hem de onlara kredi olanaðý saðlayan çok uluslu bankalar devasa zararlara uðramýþ durumda. Uðranýlan zararýn þu ana dek 140 milyar dolara eriþtiði belirtiliyor.

14

Uluslararasý kapitalizmin ve tüketim sisteminin devamlýlýðý açýsýndan stratejik bir öneme sahip bu çok uluslu bankalarýn uðradýðý sarsýntý, beraberinde son derece ciddi bir kredi sýkýntýsýna yol açtý. 2008 yýlýnýn ilk aylarýnda dünya borsalarýnýn uðradýðý kayýp %20’ler düzeyinde. Ekonomistler bu oranda bir kaybýn maddi karþýlýðýnýn, 5 trilyon dolar civarýnda bir paraya karþýlýk geldiðini belirtiyorlar. Dünya emekçilerinin vahþice sömürülmesi, kanlý iþgaller ve doðanýn hunharca tahribi üzerinden kazanýlmýþ 5 trilyon dolar yok olmuþ durumda. Artýk ABD ekonomisinin gerçek bir ekonomik küçülme yaþayýp yaþamadýðýný tartýþan yok. Kapitalist dünya ekonomisinin dörtte birini oluþturan ABD’deki bu ekonomik krizin, baþta ticari iliþkilerin en yoðun ölçekte gerçekleþtirildiði Avrupa olmak üzere dünyanýn geri kalan bölgelerini etkilemeyeceðini savunmak ise yalnýzca Baþbakan Erdoðan ve ekonomi kurmaylarýna özgü. Gerçektende derinleþen ekonomik kriz, tüm boyutlarýyla Avrupa ülkelerini etkisi altýna almýþ durumda. Uzun bir süreden bu yana, baþta Avrupa Birliði’nin (AB) baþat ekonomileri Almanya ve Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde yaygýnlaþan ve bir türlü üstesinden gelinemeyen durgunluk, ekonomik büyüme planlarýnda yaþanan hüsran ile birleþtikçe kabaran fatura iþçi sýnýfýnýn sýrtýna yýkýlmaya çalýþýlýyor. Tablonun vahametini gözler önüne seren olgu, iþsizlik oranlarýnda yaþanan korkutucu geliþme, zira Avrupa’da Ýkinci Dünya Savaþý’nýn ardýndan, 60’larýn baþýnda yaþanan ilk kitlesel iþsizlik döneminde ulaþýlan rakamlar 2 milyon civarýndayken, 2008 baþýnda yal-

nýzca Almanya’da iþsizlik rakamlarý þimdiden 5 milyonu buldu. Dünya çapýndaki kredi krizi Avrupa bankalarýný da derinden yaralamýþ durumda. Ýngiltere’de Northern Rock bankasý paralarýný kurtarmak isteyen mevduat sahiplerinin uzun kuyruklar oluþturmasýna sebep oldu, keza Fransa’nýn en köklü ve büyük finans kuruluþlarýndan Société Générale bir çalýþanýn sahteciliði nedeniyle 7.2 milyar dolarýnýn buharlaþtýðýný iddia ediyor. Avrupa’nýn en büyük bankasý olarak deðerlendirilen Ýsviçreli UBS, bilançosunda 14 milyar dolar zarar açýkladý. Geride kalan ay içindeyse bir dizi kredi bankasý ve çok uluslu þirket, bilançolarýnda aðýr zarar açýkladý ve daralmayla beraber, kitlesel iþten çýkartmalar gerçekleþtireceklerini ilan ettiler. Baþta Fransa, Ýspanya, Ýtalya ve Ýrlanda olmak üzere bir çok ülkenin ekonomisinde hayati bir yeri olan emlak piyasasý durma noktasýnda. Bunun anlamý, Ýnþaat sektörünün ve yan sanayinin çökmesi ve yine olasý kitlesel iþten çýkartmalar. Kriz, yoksulluk ve Avrupa emekçileri Avrupalý kapitalistler, uzun bir dönemden bu yana baþ edemedikleri durgunluk, enerji fiyatlarý ve maliyetlerdeki artýþ gibi faktörlerle artýk taþýnmaz bir yük olarak görmekte olduklarý, Avrupa iþçi sýnýfýnýn -özellikle de Ýkinci Dünya Savaþý’nýn akabinde devasa kitle seferberlikleriyle elde etmiþ olduðu- bir dizi politik ve ekonomik mevzisine göz dikmiþ durumda. Gerçi bu politikanýn 90’lý yýllardan beri saldýrgan bir biçimde uygulanmakta olduðu biliniyor. AB projesinin ekonomik ruhunu oluþ-

turan Maastrich anlaþmasýnýn baþlýca anlamý, iþçi sýnýfýnýn, sendikal ve demokratik kazanýmlarýný, -iþ güvencesi, kýdem tazminat koþullarý, kadýn emekçileri yakýndan ilgilendiren emeklilik, iþ yerinde kreþ imkanlarý, iþten çýkartmalarý, fabrika kapatmalarý güçleþtiren uygulamalarý- süratle tasfiye etmekti. Bu anlaþmanýn ilk hedefi olan üye ülkelerin bütçe açýklarý gayrý safi milli hasýlanýn yüzde 3’ünden fazla olmamalý ilkesi ve toplam kamu borçlarýnýn gayrý safi milli hasýlanýn yüzde 60’ýný aþmamasý ilkesi hep bu amaca odaklanmýþtý. Çalýþma “reformu“ adý altýnda yürürlüðe konan yeni liberal saldýrý politikalarýnýn, uzun süreli sessizliðini bozan iþçi sýnýfý tarafýndan, bir çok ülkede -AB Anayasasý’nýn Fransa ve Hollanda örneðinde olduðu gibi- püskürtülmüþ olmasýna raðmen, çalýþma koþullarýna yönelik saldýrýlar, özelleþtirme politikalarý, emeklilik yaþýnýn yükseltilmesi, bütçeden baþta saðlýk ve eðitim olmak üzere kamu harcamalarýna ayrýlan paylarýn düþürülmesi, iþsizlik fonlarýnda uygulanan tasfiyeler hýz kesmeden sürdü. Bu durumun hayli açýk bir gerekçesi var zira, Avrupa ölçeðinde iþçi sýnýfýnýn büyük mücadelelerle elde etmiþ olduðu sosyal haklar ve mevziler, derinleþmiþ kriz koþullarýnda ABD, Japonya gibi emperyalist odaklarla baþa baþ bir rekabeti sürdürmek açýsýndan son derece elveriþsiz koþullar sunuyor. Diðer emperyalist ülkelerin iþçi sýnýfýyla kýyaslandýðýnda, Avrupalý emekçiler bugüne dek daha az haftalýk çalýþma saatlerine, yüksek tazminat oranlarýna ve ücret düzeylerine sahipti. Avrupa’daki üretim maliyetlerinin rakiplerine oranla aþýrý oranda yüksek olduðunu ileri süren


Avrupalý kapitalistler, süratle bu kazanýmlarý imha etmeye ve batan kredileri finanse etmek için her geçen gün daha fazla oranda bütçedeki kamu fonlarýndan yararlanmaya kararlý görünüyorlar. AB’nin geniþlemesiyle beraber Avrupa’da yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlarýn oraný 2002 yýlýnda 55 milyondan 68 milyona sýçramýþtý. Avrupa’da yoksulluk sýnýrý, kiþi baþýna düþen ulusal gelirin yüzde 60'ýnýn altýnda gelir sahibi olanlar olarak tanýmlanýyor. Bu tanýma göre 1998 yýlýnda AB ülkelerinin toplam nüfusunun yüzde 18’i yoksulluk sýnýrýnýn altýnda ve bunlarýn yaklaþýk yarýsý üç yýldan fazla bir süre bu sýnýrýn altýnda yaþýyordu. AB’de 2001 yýlýnda nüfusun gelir düzeyi en yüksek yüzde 20’si ile en düþük yüzde 20’si arasýnda ortalama 4.4 kat fark vardý. Yani tepedeki en zengin yüzde 20’nin geliri, en yoksul 20’ye göre ortalama 4.4 kat daha fazlaydý. AB’de yoksulluk ile sosyal harcamalar arasýnda hayati önemde bir iliþki söz konusu. Bu konuda yapýlan araþtýrmalar, gelir daðýlýmý sosyal harcama bütçeleriyle dengelenmese, bir baþka ifadeyle sosyal yardýmlar olmasa, topluluk içinde yoksulluk tehdidi altýnda olan nüfusun yüzde 24’e ulaþmýþ olacaðýný gösteriyor. Buna emeklilik maaþý ile geçinenler de eklenince, yoksulluk sýnýrý altýnda olma riski taþýyan nüfusun oraný yüzde 35’e kadar çýkmakta. Emperyalizmin yol açtýðý sosyal yýkýmlarýn bir sonucu olarak gündeme gelen göç, Avrupa’da giderek hissedilir hale gelen kriz, artan enflasyon sosyal kutuplaþmanýn ve sýnýflar mücadelesinin yoðunlaþmasýna, hatta yakýn zamana dek zenginlikleri tartýþma götürmez kabul edilen Kuzey Avrupa ülkelerine dek yoksulluðun yaygýnlaþmasýna yol açýyor.

önderlik koþullarýnýn etkisiyle henüz kendine özgü bir ritim ile ilerlemekte. Öte yandan, 2007’nin son aylarýndan itibaren, Fransa’da toplu taþýma sektöründe baþlayan, elektrik ve gaz iþletmelerindeki iþçilerin desteðiyle büyüyen grevin, yine Almanya’da demir yolu iþçilerince baþlatýlan ve çeþitli sanayii kollarýna yayýlan eylemlilik ve grevlerin, bir mücadele fitilini ateþlediðini gözlemlemek mümkün. Yeni yýlýn ilk aylarýndan itibaren sýnýf seferberlikleri bir çok ülkeye yayýldýðý gibi etkinlik ve mücadelecilik düzeyleri de belirgin bir þekilde yükselmiþ durumda. Yunanistan’da hükümetin emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminde “reform” projesi nedeniyle son dört ayda dört kez birer günlük genel grev gerçekleþtirildi. Ulaþým, eðitim, saðlýk ve bir çok kamu hizmeti durdu. Gazeteler çýkmadý. Almanya’da ise Mart baþýnda hükümet ve kamu sektörüne ait sendikalar arasýnda ücretler konusunda yaþanan anlaþmazlýk, uyarý grevlerine yol açtý. Grevler hava limanlarýndan toplu taþýma, saðlýk ve eðitim sektörlerine yayýldý. Ayný ülkede yaklaþýk 10 bin çelik iþçisi ücret artýþ istemiyle greve gitti. Geçtiðimiz yýlýn son aylarýnda ülkede hayatý durma noktasýna getiren grevler bir kez daha Fransa’yý etkisi altýna almýþ durumda. Ülkede kamu radyo ve televizyon çalýþanlarý 13 Þubat’ta

bir günlük greve gittiler. Hava kontrol iþçileri ve hipermarket çalýþanlarý ise ülke genelinde greve gitti. Ýspanya’da bir çok sektörde yerel mücadeleler sürdürülüyor. Her ne kadar bu mücadelelerin ülke düzeyinde birleþtirilmesi henüz saðlanamamýþsa da özellikle özelleþtirme, fabrikalarýn kapatýlmasý ve iþten çýkartmalara karþý yeniden kitlesel eylemlilikler yaþanmaya baþladý. Mücadelede tayin edici faktör, elbette iþçi sýnýfýnýn, geleneksel bürokratik, sendikal ve politik önderliklerden kopmasý olacak. Sýnýf hareketinin, hemen tüm Avrupa ülkelerini etkisi altýna alan esnek çalýþma koþullarýnýn, yeni liberal politikalarýn sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi planlarýnýn karþýsýnda yoksulluk ve sosyal yýkýma karþý tüm topluma bir önderlik alternatifi sunabilmesi ayný zamanda bu ortak sorunlar karþýsýnda kýta ölçeðinde ortak seferberlikler geliþtirilmesine baðlý. Zira ekonomik krizin yýkýcý etkileri, iþçi sýnýfýnýn örgütlü kesimleri kadar, aþýrý sömürünün kurbaný durumundaki göçmen emekçiler, büyük sanayi kuþaklarýnýn periferisindeki gettolarda geleceksizliðe mahkum durumdaki iþsiz gençler, ucuz emek gücü olarak deðerlendirilen kadýn emekçiler ve öðrenci gençlik açýsýndan da belirleyici olacak. Murat Yakýn

Ýþçi sýnýfý tarih sahnesine geri dönüyor Emekçilerin yaþam koþullarýný ve kazanýmlarýný doðrudan tehdit eden bu panaromanýn kaçýnýlmaz sonucu ise, bir süredir hemen tüm Avrupa ülkelerinde açýða çýkmaya baþlayan sýnýf seferberlikleri. Kuþkusuz bu süreç çeþitli ülkelerdeki sýnýf mücadelelerinin, örgütlülük ve

15


16


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.