Ic50 ek

Page 1

50 “21. Yüzyıl Sosyalizmi”nin gerçek yüzü UIT-CI (İşçilerin Uluslararası Birliği - Dördüncü Enternasyonal) ve Uluslararası Birlik Komitesi (İşçi Cephesi, Enternasyonalist Mücadele-İspanya) arasında kurulan Koordinasyon Komitesi tarafından, Castro-Chavizm üzerine, Venezuela devlet başkanı Chavez’in ölümünün ardından yayımlanan deklarasyon Venezuela Başkanı Hugo Chavez hayatını kaybetti. Bu durum karşısında, kardeş partimiz Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (PSL – Venezuela)’nin de belirttiği gibi, Venezuela halkının acısını paylaştığımızı ve Chavez’in ailesine ve Venezuela halkına dayanışma duygularımızı yeniden ifade etmek istiyoruz. Ve ABD yanlısı geleneksel Venezuela burjuvazisinin temsilcisi olan muhalefetteki MUD [Demokratik Birlik Masası]’un; Chavez’in hastalığını PSUV [Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi] hükümetinin meşruiyetini sarsmak için kullanması, ABD ile birlikte Nisan 2002’de başarısız darbe girişiminin düzenleyicileri oldukları halde, “demokrasi” havariliğine bürünmesi şeklindeki tutumlarını kesinlikle reddediyoruz. Fakat, Chavez’in ölümü dünya solundaki en tartışmalı konulardan birini ortadan kaldırmıyor: İlan edilen 21. yüzyıl sosyalizminin gerçekliği nedir? Chavez’in ve Latin Amerika’daki diğer başkanların politikalarının sosyalizme doğru ilerlediği doğru mu?

Chavez ile ve şimdi Maduro ile PSUV hükümetinin politikası ve sözde 21. Yüzyıl Sosyalizmi, emekçi halk için gerçek bir çözüm ortaya koymuyor. Venezuela’da halkın çoğunluğunun Chavez’in projesine güven duymaya devam ettiğini biliyoruz. Ayrıca dünyada binlerce devrimcinin Venezuela’da sosyalizme doğru ilerleme kat edildiğine dair beklentisinin olduğunu da biliyoruz. PSL’den yoldaşlarımızla birlikte biz açıkça bu beklentileri paylaşmadığımızı belirtiyoruz çünkü 21. Yüzyıl Sosyalizmi projesinin bir sosyalizm karikatürü olduğunu düşünüyoruz. Chavez’in, Maduro’nun ve PSUV’nin diğer liderlerinin “antikapitalist ve antiemperyalist” söylemlerinin arkasında, çokuluslu petrol şirketleri ve bankalarla bir politik anlaşma ve işçi ve emekçi kesimlerin yaşam standartlarına dönük bir saldırı yürürlükte. Venezuela’nın ve dünyanın mücadeleci işçileri, gençleri ve emekçileriyle yapmak istediğimiz tartışma, tam da bu.

güç kaybetmesiyle belirlenen Latin Amerika’nın bir parçasını oluşturuyor. Chavez gibi bütün bu hükümetler, milyonlarca insanın desteği ve ülkelerinde kökten dönüşümler yapacakları beklentisiyle iktidara geldi. Bahsettiğimiz bu hükümetler Bolivya’daki Evo Morales, Ekvador’daki Correa, Brezilya’daki Lula ve Dilma’nın İşçi Partisi (PT), Uruguay’daki Mujica (Geniş Cephe), Arjantin’deki Peronist Kirchnerler, Peru’daki Humala, Paraguay’daki Lugo, Nikaragua’daki Sandinist Daniel Ortega veya El Salvador’daki Mauricio Funes (FMLN) hükümetleridir.

Emperyalizmle girdikleri sınırlı ve kısmi çatışmaların ötesinde, gerçeklik bütün bu hükümetlerin, farklı biçimlerle, aşağıdakilere dönük kesinti programları uyguladıklarını, zenginlerin, çokuluslu şirketlerin ve büyük firmaların çıkarına bir yönetim sergilediklerini ve ülkelerindeki kapitalist yapıyı aynen sürdürdüklerini gösteriyor. Bu nedenle 2012, büyük işçi ve halk mücaLatin Amerika, işçi ve halk mücadelelerinin deleleriyle dolu bir yıl olarak geride kaldı. kıtası Boliva’da Chavez’in başlıca müttefiki Evo Mo-

Biz bu görüşe katılmıyoruz çünkü; bugün Venezuela, büyüyen sosyal çatışmalarla (grev- rales, yerli-köylü tabanına da danışarak “And Venezuela’da gündemde olan emekçilerin ve ler, köylü, yerli ve öğrenci seferberlikleri) ve sosyalizmi”nin inşası sözünü verhalkın çözülmemiş problemleridir. Öncesinde popülist veya merkez sol hükümetlerin giderek mişti. Fakat son iki yılda, büyük

»2


2 toprak sahiplerinin ve maden ve hidrokarbür alanındaki çokuluslu şirketlerin arabulucusu biçimindeki gerçek yüzünü açığa çıkardı. Örneğin 2010 yılının sonunda, çokuluslu şirketlerin talepleri doğrultusunda benzin ve doğalgaz fiyatlarına yüzde 100 oranında zam ilan etti. Bu karar, gasolinazo olarak anılan bir halk ayaklanmasını tetikledi ve bu ayaklanmanın sonucunda hükümet zammı geri çekmek zorunda kaldı. 2011 yılında Morales, Petrobras, Total ve Repsol’la petrol sondaj çalışmaları için anlaşarak, bölgede yaşayan binlerce yerliye danışmadan Tipnis’e otoyol inşasına karar verdi. Bu girişim, devletin çok sert müdahalelerde bulunduğu büyük bir yerli seferberliğini tetikledi. [Hayata geçmesi halinde bölgedeki Amazon ormanlarını yok edecek olan bu projeyi, bu seferberlikler sonucunda hükümet iptal etmek zorunda kaldı.] Öte yandan ülkenin başlıca sendika federasyonu olan COB [Bolivya İşçi Merkezi] ücret artışları için birçok grev gerçekleştirdi. Patron partisi PMDB [Brezilya Demokratik Hareket Partisi] ile ittifak halinde, önce Lula şimdi ise Dilma başkanlığındaki PT tarafından yönetilen Brezilya’da, 2011 yılından beri bir grev dalgasına tanık olunmakta. Bu durum, yaşam standartlarındaki düşüş karşısında kitlelerin büyük tepkisinin ve memnuniyetsizliğinin bir yansıması. Bu grev dalgası 2011’de inşaat işçilerinin greviyle başladı, 2011-12’de Rio iftaiye çalışanlarının, sivil ve askeri polisin, otobüs şoförlerinin, Niteroi demiryolu işçilerinin, öğretmenlerin ve ve kamu çalışanlarının iki ay süren grevleriyle devam etti.

ulaşan ayaklanmasını eklemeliyiz. Öte yandan Chavez, Lula’nın Brezilyası ile birlikte, enerji kaynaklarını farklı ülkelerle bağımlılık ilişkileri kurmak adına kullanarak bölgesel güç rolü oynamaya çalıştı. Bu, ALCA (Amerika Serbest Ticaret Bölgesi)’ya karşı ALBA (Bizim Amerika’nın Halkları İçin Bolivarcı İttifak)’nın hayata geçirilmesiyle yansımasını buldu. Fakat Chavez’in

ve halkın sorunlarının köklü bir çözüme ulaşmadığını gösteriyor. Aynı şekilde, sendika liderlerine ve aktivistlerine ve köylülere dönük, sermayenin ve şirketlerin kiralık katilleri tarafından gerçekleştirilen saldırılarda ve cinayetlerde de herhangi bir ilerleme kat edilebilmiş değil. Chavez hükümetleri döneminde köylü ve yerli hareketi liderlerinden işçi hareketi liderleri-

Suriye’de Beşşar Esad türünden soykırımcı bir diktatörü desteklemekte bir beis görmeyen Chavez’in izinden gidildiğinde ne sosyalizmin inşası ne de devrimci olarak adlandırılmak gündeme gelebilir

düzenin garantörü rolünün en açık biçimde ortaya çıktığı yer, emperyalizmin Kolombiya’da yürüttüğü karşı-ayaklanmaya ve baskı politikalarına, Uribe ya da Santos tarafından başarıyla uygulanan bu Arjantin’de Cristina Kirchner’in politikalara eklemlenerek, FARC’la Peronist hükümeti, 2012’de, hü- bağlantılı aktivist Pérez Becerra’yı kümetle köprüleri atan ülkenin Kolombiya’ya teslim etmesiydi. iki büyük sendika konfederasyonu Venezuela sosyalizme doğru ilerCGT ve CTA’nın çağrısıyla, 10 yıl lemiyor! aradan sonra gerçekleşen ilk ge- Toplumsal huzursuzluklar nel grevin darbesini yedi. “Ulusal- Venezuela’ya da yansıyor. Venezucı” Humala’nın iktidarı altındaki ela Toplumsal Çatışma Gözlemevi Peru’da, 350 bin öğretmenin katıl- (OVCS)’nin “2012’de Venezuela’da dığı bir genel grev gerçekleşirken Toplumsal Çatışmalar” raporuna madenciler ve yerli halklar, devlet göre, 2011’e göre protestoların saşiddetinden ötürü onlarca kişinin yısı yüzde 3 arttı ve en az 5483 proöldüğü büyük mücadelelere ön- testo gerçekleşti. Bunlardan 2256’sı cülük ettiler. Correa hükümeti de (%41,15) sendikal gösteri ve 1874’ü Ekvador’da, yerli halklarla karşı (%34,17) konut hakkı için yapılan karşıya geldi. Bu örneklere, Şili’de gösterilerdi. öğrencilerin kitlesel seferberlilerini, Kolombiya’da üniversite ve yar- Genellikle Venezuela dışında bigı çalışanlarının mücadelesini ve linmeyen bu gerçek, 14 yıllık ChaPanama’da Colon halkının zafere vez hükümetinin ardından, içilerin

yazık ki PSUV hükümeti, Chavezli ya da Chavezsiz, bu meşru beklentilere cevap vermeyecek çünkü Chavez’in “sosyalist devrimi hayata geçiriyoruz” iddiası doğru değil. Venezuela’da ve dünyada birçok dürüst antiemperyalist ve solcu devrimcinin Chavez’in Küba ile birlikte, “21. Yüzyılın Sosyalizmi”ni hayata geçirdiğine inandığını biliyoruz. Fakat gerçek bu değil ve bu tartışma yaşamsal önemde çünkü, Venezuela halkının, Latin Amerika ve dünya halklarının mücadelesinin yeni bir hüsrana uğramaması için bu gerçek aydınlığa çıkarılmalı. Devrimci sosyalistler açısından, Venezuela petrolü, bu Karayip ülkesinin başlıca geliri, çokuluslu şirketlerle paylaşılırken, ne sosyalizmden ne de antiemperyalizmden bahsedilebilir. Chavizm çokça “petrol egemenliği”nden bahsediyor fakat PDVSA [Venezuela Petrolü, devlet şirketi]’yı Chevron, Total, Mitsubishi, Repsol, Petrobras, Lukoi ve Norveç ya da Çin petrol şirketleriyle birlikte bir karma şirkete dönüştürüyor. Dahası, ülkenin en büyük on şirketi arasında beş tane banka ve sigorta şirketi bulunurken, bu on şirketten dördü çokuluslu şirketler: Movistar, Prock Gouble, General Motors and Coca Cola (Ultimas Noticias’tan alınmıştır, 25/10/12). Buna ek olarak, Venezuela Banka Denetleme Kurulu’nun Kasım ayındaki verilerine göre, banka kârları Ocak-Kasım 2012 döneminde, bir önceki yıla göre yüzde 93 oranında artmış durumda. Her geçen yıl, asgari ücretin temel tüketim ihtiyaçlarını karşılamaktan giderek daha fazla uzaklaştığı bir ülkede, finansal sektörün kârları büyümeye devam ediyor.

ne 200’den fazla kişiyi katleden bu kiralık katiller, Chavez rejiminin sağladığı dokunulmazlıkla korunuyorlar [Bu kiralık katillerden hiçbiri Chavez döneminde yargı önüne çıkarılarak cezalandırılmadı]. Tam da Chavez’in ölümünden bir gün önce, bir süredir tehditler alan Yukpa şefi Sabino Romero’nun öldürülme- Dolayısıyla, zenginliklerin paylaşısi, Chavizm’in prestijini sarsan ve mı, Chavez’in reklamını yaptığının önemli etkileri olan bir gelişmeydi. tam aksi yönünde gerçekleşmekte. Chavez’in geçtiğimiz yılın Ekim Hükümetin ilk yıllarında olumlu ayında yeniden seçilmesi, milyon- bir rol oynayan sosyal programlar, larca insanın PSUV hükümetinin yüksek petrol gelirleri sayesinde fisözlerini defalarca tutmamasına nanse edildi. Fakat bu sosyal prograğmen, vaatlerini gerçekleştirece- ramlar oldukça yetersiz durumda ve ğine dair beklentilerinin hâlâ de- dahası, petrol gelirlerinin aslan payı vam ettiğini ortaya koydu. Birçok yerli ve yabancı işadamlarının ve işçi ve emekçi, pek çok kuşkuyla bankerlerin ceplerine gitti. 1998’de ve daha az beklentiyle, fakat ülkeyi ücretliler üretilen zenginliğin % felakete sürükleyen ve 1989 “Ca- 39,7’sine, patronlar ise %36,2’sine racazo” ayaklanmasını tetikleyen, sahiplerdi. 2008’de ücretlilerin orabugün MUD nezdinde yeniden nı %32,8’e düşerken, patronların yükselen sağı ve geleneksel burju- oranı %48,8’e çıkmıştı. va politikacılarını reddetmek için oylarını Chavez’e verdiler. Fakat ne

Bazı şirketlerin kamulaştırılması,


3 Venezuela dışında, binlerce işçi ve sosyal aktivist üzerinde olumlu bir etkide bulundu. Fakat gerçekte, bu kamulaştırmaların ne işçiler için ne de ülke için olumlu bir tarafı yoktu. Çünkü, tüm kamulaştırmalarda yüksek tazminat ücretleri tamı tamına ödendiği gibi, kamulaştırılan firmalarda işçi denetiminin kurulması da engellendi. Kamulaştırılan büyük çimento fabrikası CEMEX’te, işçilerle imzalanan toplu sözleşmeye uyulmadı ve çimento satışı, fahiş fiyatlarla yapıldığı ve bürokrasinin yolsuzluğa bulaştığı iddiasıyla inceleme altında. 2009’da kamulatırılan eski adıyla TAVSA, yeni adıyla Orinoco Iron’da, toplu sözleşmenin süresi iki yıl önce sonra ermiş durumda. Bu gibi durumlar nedeniyle ne yazık ki pek çok işçi artık, kamulaştırma ihtimaline kaygıyla yaklaşıyor veya bu seçeneği reddediyor. Polar firması örneğinde olduğu gibi, kamulaştırma ihtimali işçilerin tepkisine neden oldu ve buna karşı seferberlik geliştirildi. Dolayısıyla, Chavez hükümeti, “sosyalist” bir söylem altında, gerçekte emekçi halka dönük kesintiler uygulamakta ve hiçbir temel probleme çözüm getirememekte. Chavez’in yeni vekili Maduro’nun başkanlık görevini yürüttüğü dönemde, şimdiden %46,5 oranında sert bir develüasyon yapıldı ve işverenlerin ihracattan elde edilen dövizin yalnızca %60’ını devlete satabileceği açıklandı. Böylece, temel tüketim maddelerindeki fiyat artışı sürerken, ücretler yerlerde sürünmeye devam ediyor; toplu sözleşmelere riayet edilmiyor; yatırım eksikliğinden ötürü elektrik kesintileri devam ediyor ve gösteriler kriminalize ediliyor. Fakat tüm bu nedenlerle, mücadele de devam ediyor. Çokuluslu şirketlerle yapılan anlaşmalar temelinde ve bankerleri zengin etmek amacıyla yönetilen bir sosyalizm olamaz. İşçi haklarını tanımayan bir sosyalizmden bahsedilemez. Esad ve Kaddafi gibi diktatörleri desteklemek ne antiemperyalizme ne de sosyalizme sığar Suriye’de Beşşar Esad türünden soykırımcı bir diktatörü desteklemekte bir beis görmeyen Chavez’in izinden gidildiğinde ne sosyalizmin inşası ne de devrimci olarak adlandırılmak gündeme gelebilir. Chavez ve Esad “Suriye’deki ve Ortadoğu’daki politik durum ve güvenlik konularını, özellikle de Suriye hükümetince barışa karşı

savaşan silahlı terör çetelerine karşı başarıyla yürütülen yöntemleri ele aldılar (El Comercio gazetesi, Peru 7.4.12). Anlaşılacağı üzere Chavez, isyancı Suriye halkını terör çeteleri olarak tanımladığı gibi, diktatörün katliamlarına da açıkça sahip çıkmaktadır. Chavez, Arap halklarınca ateşli anti-emperyalist söylevleri ve Siyonist İsrail devletiyle diplomatik ilişkileri kesmiş olması nedeniyle, sempatiyle izlendi. Bugünse Castro kardeşler ve dünya çapındaki köhne Stalinistlerle kol kola girip Arap devrimci sürecine destek konusunda olumsuz ve katı görüşler sergilemesi nedeniyle kesif bir hayal kırıklığına yol açmış durumda. Anti-emperyalizm ve baskıya karşı mücadele veren halklardan söz etmek ile Esad ya da Kaddafi’nin kendi halklarına uyguladığı sistematik baskı, işkence ve katliama arka çıkmak iki bağdaşmaz olgu. Libyalı albayın karakterini kavrayabilmek için, 1936 yılında faşizmin işçi ve halk direnişini ezerek elde ettiği zafere gönderme yapan ve Bingazi’ye “Franco’nun Madrid’e girdiği gibi” girmek istediğini söyleyen Kaddafi’nin sözlerine kulak vermek yeterli. Öte yandan bu günlerde gördüğümüz üzere petrole dayalı ortak çıkarların, süreç üzerinde belirleyici bir ağırlığı var. Bunun en tipik örneklerinden birini, gerici ve baskıcı bir rejime dayanan Ahmedinejad’ın tüm diğer “anti-emperyalist” liderler gibi Suriye rejimine sunmuş olduğu destek ve sahiplenmede görmek mümkün. Enternasyonalizm, kuşkusuz gerçek sosyalizmin temel yapıtaşlarından biri. Öte yandan bizzat Stalinizm, bu ilkeyi işçi sınıfı ve halkların mücadeleleriyle dayanışmanın üzerinden atlayarak ve kendi bürokratik çıkarlarını savunmak üzere dünya çapındaki sınıf mücadelelerine sırt çevirmekle akamete uğrattı. Hem Castro hem de Chavez işte bu geleneğin sadık takipçileri. Her ikisi de, burjuvazilerinin, petrol bürokrasilerinin ve devlet bürokrasilerinin çıkarlarını, Arap halklarının vermekte oldukları mücadelenin üzerine koymuşlardır. Zira bu halkların olası bir zaferinin, ayrıcalıklı bir sektör olarak dönüp bizzat kendilerini zayıflatacağını bilmektedirler. Tüm dünya düzeyinde yaygınlaşmakta olan mücadeleler ve isyanlar karşısında, eski ve yeni burjuvaziler, aynı zamanda bürokrasiler dehşetle titremekteler. Zira yükseliş

ve kitle mücadelesi, dünyanın tüm likle de, Chavizm’in birbiriyle sömürülenleri açısından bir örneğe çatışma halinde olan Maduro dönüşmekte. önderliğindeki “Sol” ve Diosdado Chavez-Fidel Castro birliği, Cabello önderliğindeki “Küba Venezuela’yı 60’ların sosyalist Kü- karşıtı Sağ” iki kesime bölünmüş olduğunu ileri süren akımlar bu basına doğru ilerletmiyor kapsamda değerlendirilebilir. Chavez’in dünya solu üzerinde Ne var ki, bu değerlendirme sahip olduğu ağırlık, Castro’nun kutsaması olmaksızın açıklana- gerçeklik taşımıyor. Zira Chavezci maz. Daha 1992 yılında Chavez’in saflarda yukarıda ifade edilen türKüba’da devlet onur kıtasınca karşı- den iki ayrı sektör var ise bile, bunlandığı hafızalarda. Rusya ile imza- lar arasındaki mücadele, sosyalizme lanmış bulunan hayati ticari anlaş- ilerlenmesi ya da ilerlenmemesi üzemaların çöküşünü takiben Chavez, rinden gelişmiyor. Aslına bakılırsa, en düşük ücretlendirme üzerinden söz konusu mücadele Castrocu önKüba’ya petrol satarak bu ülkenin derlikçe desteklenmekte olan sahte enerji ihtiyacının yüzde 60’ını kar- 21. Yüzyılın sosyalizmi projesi saflaşılamayı üstlenmişti. Bu gelişme rında nüfuz alanı sahibi olabilmek Chavez’e dünya solunun karşısında, doğrultusunda somutlaşıyor. izlediği somut politikalardan ya da İki gerekçe bu durumu açıklıyor; yoksul halka yönelik oluşturduğu 1) 14 yıl, Castro’nun desteklediği ucuz yemek mağazaları türünden – Chavez’in iktidarı altında geride Brezilya’da Lula’nın yaptıklarından kaldı ve ortaya koyduğumuz üzere, pek de farklı olmayan– girişimle- Venezuela’da özel mülkiyetin egerinden bağımsız olarak, sosyalist ve menliği ve çokuluslu şirketlerle yadevrimci bir referans gibi görünme pılmış olan anlaşmalar varlıklarını fırsatı sunmuştu. sürdürmekte. 2) Bu ülkede yaşanmakta olan şey, Venezuela’nın “Kü-

Emperyalizm yanlısı sağ ve onun kitle iletişim araçları, Chavizm’in, Venezuela’yı “Kübalaşmaya” hatta komünizme doğru taşıdığını ilan etmek için epey enerji harcıyorlar. Sosyalist Küba derken, Che’nin dönemindeki, Küba’da emperyalizmin ve burjuvazinin mülksüzleştirildiği ve ülkenin, Latin Amerika’nın ilk sosyalist devleti olarak ilan edildiği günlere gönderme yapıyorlar. Bu yaklaşım aynı zamanda CastroChavez birliğinin yavaş yavaş sosyalizmin kapılarını açacağını vaaz ederek Chavez hükümetine koşulsuz destek sunan dünya sol hareketinden kimi kesimleri de doğrular nitelikte. Özel-

balaşması” değil, aksine Küba’nın “Venezuelalaşması”. Venezuelalaşma derken, 90’lı yıllardan itibaren Küba’nın, Çin ve Vietnam’ı izleyerek ve 60’lı yıllar boyunca elde ettiği sosyalist kazanımları terk edişini ve kapitalist restorasyon yolunda emin adımlarla ilerleyişini kastediyoruz. Küba Komünist Partisi, tüm gücünü bu olguyu gizlemeye hasretmekte. Gelin görün ki, “Küba ekonomik modeli”, yüzünü nikel (Sherrit), turizm-konaklama (Sol Melia), tütün ve puro ürünleri, gıda (Rom, bira üretimi vb.) ve şekerkamışı üretimine çevirmiş, İspanyol, Kanada, Fransız, Brezilya, İtalyan, Çin ya da


4 Britanya sermayesi üzerinde yükselen karma şirketler kapitalizmi üzerinde yükselmekte. Dahası, Küba’da Çin’de olduğu gibi, sözde “sosyalizmin modernleştirilmesi” süreci, aylık ortalama gelirleri 15–20 doları ancak bulan işçilerin sömürülmesine dayanmakta, özgür sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının tek parti diktatörlüğünce yasaklandığı koşullardan beslenmekte ve sosyal eşitsizliklerin şimdiden görülmemiş ölçekte yoğunlaşmasına yol açmış durumda. Bu anlamda tüm politik gücün bir devlet şefinin elinde yoğunlaştığı Venezuela örneğinde, Chavez’in kendisine Stalinist rejimleri politik referans olarak aldığını belirtmek mümkün. Bu durumun en tipik yansımalarından biri, geride kalan süreçte yaşanan anayasa reformu tartışmaları olmuştu. Dolayısıyla Chavezciliğin, elindeki gücü işçi sınıfına karşı kullanmış ve halen kullanmakta olan ve bir burjuva devlet aygıtının süratle bürokratikleştirildiği bir sürecin başını çektiğini vurgulamalıyız.

delin” sözde modernleştirilmesinin ve Özgürlük Partisi- ileri sürdüğü savunucusu durumundadırlar. taleplerden geçiyor. Bu nedenle, Tarih bu “ulusal ve halkçı” mo- Venezuela’da işçi sınıfı için, verilen dellerin, Nikaragua, Peronist Arjan- işçi ve halk mücadelelerini destektin, MNR önderliğindeki Bolivya leyecek ve önüne stratejik bir heya da Velazques’in Peru’su örnek- def olarak gerçekten sosyalist bir lerinde olduğu gibi başarısızlığa dönüşümü ve bir işçi hükümetini mahkûm olduğunu ortaya koyuyor. koyan türden bir politik alternatif Bu bağlamda Evo Morales, Correa, inşa etmenin artık ertelenemez bir Mujica, Kirchner, Lula-Dilma ya da gereklilik olduğunu görüyor ve tüm Chavez gibilerinin de emekçi halk- gücümüzle bu politik duruşa desteklerimizi sunuyoruz. lara bir çıkış sunması olanak dışı.

Gerçek bir sosyalizm için müca- “Biz işçiler yönetmeliyiz” ve karma şirketlerin kontratları lağvedilerek dele işçilerin kontrolü altında “Petrol Venezuela işçilerinin, gençliğinin yüzde 100 Venezuelalıların olmalı”, ve halkının mücadeleleri, gerçek bir elde edilecek gelir, ücret, iş, eğitim, sosyalist çıkışa doğru ilerlenmesine sağlık ve barınma olarak geri dönihtiyaç duyuyor. Bunu dile getirir- meli talepleri geçerliliklerini ve haken nasıl ki, Chavez ile böylesi bir yati önemlerini halen korumaktadır. çıkış olanak dışıysa, Henrique CapKapitalist politikalar ve hüküriles önderliğinde MUD çevresinde met karşısında; tümüyle politik kümelenmiş sağ’dan da bir çıkış söz konusu olamayacağını unutturma- bağımsızlığı, eşit ve temel ihtiyaçmak gerekiyor. Zira bu sağ hareket, ları giderecek bir asgari ücreti, dış ABD yanlısı oligarşinin yıllanmış borç ödemelerinin durdurulmasıpolitik seçeneğinden başkası değil. nı, Venezuela’yı çifte sömürünün pençesine düşüren serbest ticaVenezuela’da bugün gerçekten ret anlaşmalarının iptalini, Bu nedenlerle Castro-Chavez sosyalizm için mücadelenin yolu, çokuluslu şirket ve bankaların işçibirliğinin, ne devrimci ne de ileri- Orlando Chirino önderliğindeki lerin kontrolü altında millileştici bir karakter taşıdığından söz et- kardeş partimiz PSL’nin -Sosyalizm rilmesini, köylülere toprağı garanti mek mümkün. Tam tersine CastroChavizm, “aşamalı devrim” sözde teorisinden hareketle devrimin ilk aşamasında burjuvazinin bir kesimiyle ittifaka dayalı bir hükümet aracılığıyla sosyalizme doğru yürünebileceğini vaaz eden, bu söylemle sürekli olarak sınıf işbirlikleri gerçekleştirmiş reformist Stalinizm’in yeniden vücut bulmuş bir versiyonu.

edecek bir toprak reformunu, yerli halkların sınırlarının tanınmasını, protesto hakkının bir suça dönüştürülmesine son verilmesini, sendikaların bürokratsız ve patronlardan ve hükümetten bağımsız olarak, işçi sınıfının mücadele araçları olarak korunmasının sağlanmasını savunuyoruz. UIT-UBK Koordinasyon komitesi olarak dünya düzeyinde tüm sol akımlara, antiemperyalistlere, gençlere ve işçilere, bir yol ayrımının eşiğinde olduğumuz bugünlerde Venezuela ve Latin Amerika’daki mevcut devrimci sürecin bugünü ve yarını üzerine, nasıl gerçekten sosyalist bir dönüşüm ufkuyla, verilmekte olan mücadelelerin sahiplenilebileceği ve aynı zamanda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da gerçek bir işçi enternasyonalizminin inşasına nasıl destek sunulabileceğini tartışmaya çağırıyoruz. * Nikaragua devrimine önderlik eden Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi FSLN’nin lideri.

UIT-CI/UBK Koordinasyon Komitesi, Mart 2013

Unutmayalım, bu teori ile muzaffer Nikaragua ve El Salvador devrimlerine ihanet edilmişti. 80’li yıllarda Fidel Castro ve Küba önderliği, Nikaragua’da “yeni bir Küba” yaratılmaması, aksine Nikaragua burjuvazisi ile kurulacak bir ittifak aracılığıyla “karma ekonomiye” dayalı bir yol tutturulması doğrultusunda tavsiyelerde bulunmaktaydı. Bu gün aradan 35 yıl geçtikten sonra, Nikaragua’da Daniel Ortega* sefaletten kıvranmakta olan kapitalist bir Nikaragua’da hükümet başkanlığı yapmaktadır. Sonuç olarak Çin ve Küba, çokuluslu şirketlerle ittifak halinde ve kendi halklarının sömürüsü pahasına “sosyalist mo-

www.iscicephesi.net İşçi Cephesi - Özel Sayı 8 • Nisan 2013 • Sahibi ve yazı işleri müdürü Atakan Çiftçi (Enternasyonal Yayıncılık) • Yönetim yeri Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sok. No: 19/6 Beyoğlu - İstanbul • 1 yıllık abonelik Yurtiçi: 25 TL • Yurtdışı: 25 € Baskı Gülmat Matbaacılık, Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1NE4 Topkapı - İstanbul, (0212) 5651774 • Fiyatı 1 TL • Her türlü haberleşme ve abonelik talebi için e-posta adresimiz iscicephesi@gmail.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.