Ic52

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 52

Gündem ve Politika

Haziran 2008

syf. 2-8

http://iscicephesi.org

Geçlik

syf. 9

Herkese eðitim güvencesi!

Sendikacýdan spora büyük destek SSK ve Bað-Kur primlerine af: Kimin kime affý? Kraliçe Türkiye’deydi: Hem ziyaret hem ticaret Tuzla: Ýstasna deðil, Türkiye’nin aynasý

Kültür-Sanat

syf. 16

William Saroyan 100 yaþýnda

Ulusal Sorun: Çözüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesinde Enternasyonal

AKP kapatma davasý: Kýlýçlar çekiliyor Kentsel Bölüþüm Sýnýf Mücadelesi

syf. 10-15

Yaþama hakkýmýz için! Dikkat! Ýþsizlik ve yoksulluk yaygýnlaþýyor Fabrikalardan okur mektuplarý

syf. 17-19

Myanmar’da Kasýrga, Çin’de Deprem Lübnan Yol Ayrýmýnda Arka Kapak

syf. 20

30. Yýlýnda Ýþçi Cephesi: Emin adýmlarla ilerlemek

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Sendikacýdan Spora Büyük Destek

Sendika bürokratlarý iþçilerin bütün sorunlarýný çözmüþler; artýk sporda, saðlýkta, eðitimde yaþanan sorunlarla ilgileniyorlar. Taraf gazetesinin haberine göre, Yol-Ýþ sendikasý Bursaspor’a 300 bin, Kastamonu Ýl Özel Dairesine de bir spor tesisi inþasý için 500 bin YTL’lik baðýþ yapmýþ. Bursa ve Kastamonu’nun ortak noktalarý ise, Bursa’nýn þu anki Çalýþma Bakaný Faruk Çelik’in, Kastamonu’nunsa bir önceki Çalýþma Bakaný ve þu anki Spordan Sorumlu Bakan M. Baþesgioðlu’nun seçim bölgei olmasý. Sendikalarýn tabanýn denetiminden çýktýðýnda, bürokratlarýn elinde yozlaþmada sýnýr tanýmadýðý zaten biliniyordu. Bu örnekse, bu durumu çok iyi özetliyor.

Esasýnda, Yol-Ýþ’in örgütlenme alaný olan inþaat sektörü, çözülmesi gereken pek çok sorun barýndýrýyor. Örneðin, Türkiye’de iþ cinayetlerinin %25’i, yani en büyük kýsmý bu sektörde yaþanýyor. Aðýrlýklý olarak kaçak göçmen ya da Kürt kökenli iþçilerin çalýþtýðý sektörde, iþçiler iþ güvenliðinden ve sosyal güvenceden neredeyse tamamen yoksun durumdalar. Ancak anlaþýlan o ki, bu gibi sorunlar YolÝþ bürokratlarýnýn öncelik listesinde yer almýyor. Ýþçiler sendikalarýna sahip çýkmadýkça da, bu durum deðiþeceðe benzemiyor. Þemsi Güneþ - 2 Haziran 2008

Patronlara SSK ve Bað-Kur Borçlarýnda Prim Affý

Kimin Kime Affý?

Birkaç hafta önce IMF’nin tüm olumsuz tavýrlarýna raðmen, SSK ve Bað-Kur prim affý meclisten geçti. Peki, belli bir süre gündemimizi meþgul eden IMF’nin dahi olumsuz tavýr takýndýðý bu af neyin, kimin, kime affý ve içeriði ne? Yapýlan açýklamada; Sosyal Güvenlik Kurumunun, SSK ve Bað-Kur’dan kalan 23 milyar 433 milyon YTL prim alacaðýnýn taksitlendirilerek tahsil edileceði söyleniyor. Ýþverene yönelik olan bu düzenleme þöyle gerçekleþtirilecek: 3 aylýk bir sürede iþverenin prim borcunu ödemesi halinde faizin yüzde 85’i, bir yýllýk bir süre içerisinde

borçlarýn eþit taksitlerle ödemesi durumunda ise faizin yüzde 55’i silinecek. Ýki yýllýk sürede borçlarýn ödenmesi durumunda ise faizlerin yüzde 30’unun silinmesi öngörülüyor. Görüldüðü üzere burjuva hükümetlerin patronlar için yapmayacaðý kýyak yok. Ela Toprak – 1 Haziran 2008

Ýngiliz Kraliçesi Türkiye’den Geçti…

Hem Ziyaret Hem Ticaret

2

Ýngiltere Kraliçesi geçtiðimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret etti. Ankara, Bursa ve Ýstanbul kentlerine ayrý ayrý ziyaretlerde bulundu Yine bildik görüntüler ve haberler televizyon ekranlarýnda ve gazete manþetlerinde yerini aldý. Kraliçenin ziyaret edeceði yerlerde yollar trafiðe kapandý. Bizde en küçük mülki amirden en forslu olanýna kadar herkes trafiði istediði gib kapattýðý için alýþkýnýz bu durumlara, yadýrgamadýk. Medyamýz sayesinde bir kraliçe nasýl karþýlanýr, nasýl eli öpülür yani öpülmez ve diðer merasimleri vs… hepsini öðrendik. Gerçi kimin evini kraliçe ziyaret

edecek, ya da kaç tanemiz hayatý boyunca bir kraliçeyle karþýlaþacak, dolayýsýyla bu kadar adab-ý muaþeret ne iþe yaracak, bilinmez… Olsun, bir kenarda dursun, devletimizin, medyamýzýn herhalde bir bildiði vardýr… Ýþe ne kadar yaracaðý bilinmez bu kadar “bilgi” bizlere takdim edildi tamam anladýk, lakin bu kraliçe neden geldi Türkiye’ye? Üstelik 30 küsur yýldan sonra ve üstelik bu kraliçe yýlda sadece iki ülke ziyaret edermiþ! Herhalde bizi çok sevdiðinden olmasa gerek, sevse daha önce gelirdi, bu kadar bekletmezdi! Biz sadece hem ziyaret hem ticaret diyelim… Anlayan anlasýn… Nurten Telci – 1 Haziran 2008


Ýstisna Deðil, Türkiye’nin Aynasý Tuzla tersanelerinde 2007 yýlýnda 13 iþçi iþ kazalarýnda hayatýný kaybetmiþti. Üstelik bu iþçilerden 5’i peþ peþe 5 gün içinde geçirdikleri kazalar sonucu ölmüþtü. 2006 yýlýnda 10 ve 2005 yýlýnda da 5 iþçinin iþ kazalarý sonucu ölmesinden sonra 2007 yýlýnda da ölümlerin artarak sürmesi nedeniyle tüm dikkatler Tuzla tersanelerine çevrilmiþti. Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakaný Faruk Çelik bu koþullar altýnda 7 Eylül 2007’de Tuzla’ya gitmek zorunda kaldý. Son ölen iþçi Bekir Özmen’in çalýþtýðý Desan Tersanesi’ni gezen Faruk Çelik, “Tersaneyi ve önlemleri beðendim” dedi. Teftiþler sonucu ortaya çýkan kimi eksikleri ise Bakan Çelik, “… geliþen Türkiye þartlarýnda son derece normal karþýlýyorum” diyerek açýkladý. Bakan Çelik’in bu açýklama ve ziyaretinden sonra da ölümler artarak devam etti. Bakan Çelik’in önlemleri beðendim dediði tersanelerde 2008 yýlýnýn ilk 5 ayýnda þimdiden 13 iþçi hayatýný kaybetti. AKP hükümetinin ölümleri durdurmak ve sorunlarý çözmek yerine olaylarýn üstünü örtmeyi tercih ettiðinin bir kanýtý oldu bu ölümler. Faruk Çelik’in 20 Þubat 2008’de, 15 Kasým 2007-15 Þubat 2008 tarihleri arasýndaki denetim sonuçlarýný açýklarken verdiði bilgiler de bunun bir göstergesi: “…Denetimler sonucu 1 milyon 964 bin YTL cezai müeyyide uygulandý…” Eylül 2007’de gezdiði tersaneyi ve önlemleri beðendiðini söyleyen Bakan Faruk Çelik’in 5 ay sonra bu kez denetimler sonucu 588 eksik tespit ettiklerini ve karþýlýðýnda 1,9 milyon YTL para cezasý uyguladýklarýný kamuoyuna açýklamasý hem bakanýn hem de AKP hükümetinin iþlerini doðru þekilde yapmadýklarýnýn ve suça ortak olduklarýnýn bir kanýtý. AKP hükümeti ceberut devletin ve zorba rejimin inkar politikasýna harfiyen uymakta. Gelinen noktada Tuzla tersanelerindeki ölümlerin arkasýnda yabancý devlet ajanlarýnýn ya da PKK’nin olabileceðine kadar giden ulusal paranoyak çözümle yöntemlerinin hastalýklý ifþaatlarý da bu inkarýn bir tezahürü. Bu basit, trajik ama gerçekten korkutucu saçmalamalarýn ardýnda gayet net hesaplarýn olduðunu görüyoruz. Basitçe þöyle ifade edebiliriz: Tuzla tersanelerinde 2000 yýlýndan bu yana 63 iþçi hayatýný kaybetti. Ölen iþçi sayýsý her yýl artýyor. Ölümlerin temel nedeni aþýrý yoðun çalýþma; iþ güvenliði ve iþçi saðlýðý hiç hesaba katýlmýyor. 2013 yýlýna kadar muazzam bir gemi sipariþ yoðunluðu var. Nitekim son 3 yýlda üretim yüzde 300 artarken çalýþan iþçi sayýsý sadece yüzde 30 civarýnda arttý. Tuzla’nýn tercih edilme nedenlerinden biri de bu; ucuz ve yoðun bir emek sömürüsü söz konusu. Maliyetler düþerken kârlar zirve yapýyor. Ana þirketler kârlarýna kâr katmak için taþeron þirketleri devreye sokuyor. Taþeron þirketleri yaratan ve besleyenler büyük patronlar. Tüm sosyal haklardan mahrum, ücretleri düþük, sözleþme ile süreli þekilde çalýþan ve örgütlenmeleri neredeyse

GÜNDEM

Tuzla:

imkansýz hale getirilen iþçilerin varlýðý büyük patronlar için dünyada cennet anlamýna geliyor. Taþeronlaþtýrma çok önemli bir büyük patron taktiði ve neredeyse bir devlet politikasý. 16 Haziran’da Tuzla tersane iþçileri ölümlere hayýr demek için bir günlük grev eylemi gerçekleþtirecek. Grevin ve mücadelenin temel talep ve sloganlarý kararlýlýðýmýz kadar hayati önemde olacak. Bu durumda iþçilerin hayatlarýný taþeronlara, büyük patronlara, Bakan Faruk Çelik’e ya da AKP hükümetinin insafýna býrakmasý söz konusu olamaz. Tersanelerde derhal iþçi denetimine geçilmelidir. Deneyimli öncü iþçilerin öncülüðünde iþçi örgütlerinden uzman kiþilerin de içinde yer alacaðý iþçi denetim organlarý kurulmalý ve bu organlarýn kararý nihai olmalýdýr. Tüm tersane iþçileri için örgütlenme ve sendika hakký olmazsa olmaz bir haktýr. Taþeron yapýya son verilmeli ya da ana firma,

taþeronu olan þirketlerin tüm iþlemlerinin sonuçlarýnýn hak ve sorumluluklarýný yüklenerek hukuken ortaðý olmalýdýr. Ölümle sonuçlanabilecek derecede aðýr iþ kategorisinde olan tersane iþçiliði için ölüm ve yaralanma durumlarýnda yüksek tazminat bedelleri oluþturulmalýdýr. Her an ölüm tehlikesinin olduðu bir iþi hiç kimse karýn tokluðuna yapmak zorunda býrakýlamaz. Ýþsizlik ve hayat pahalýlýðý Sendikalarýn yaptýklarý hesaplara göre yaklaþýk olarak aylýk geliri 670 YTL’nin altýnda olan dört kiþilik bir ailenin açlýk sýnýrý altýnda ve 2100 YTL’nin altýnda geliri olan bir ailenin de yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý kabul ediliyor. Bu verilere göre Türkiye’de yoksulluk ve açlýk koþullarýnda yaþayan 50 milyonun üzerinde insan bulunuyor. Patronlar iþçilerin ve emekçi yoksullarýn bu durumunu kullanarak onlarý en zor ve saðlýksýz koþullar altýnda çalýþtýrmaktan geri durmuyor. Tuzla tersaneleri bunun bir örneði; iþçiler

3


4

her an ölümle burun buruna olduklarý halde iþ ve ekmek ihtiyacý nedeniyle her þeye raðmen çalýþmaya mecbur kalýyor. Mecburiyetler de kaçýnýlmaz ölümlere yol açýyor. Ne zaman böyle iþ cinayetleri olsa hükümetler kalýcý gerçek çözümler yerine günü kurtaracak öneriler geliþtiriyor. Örneðin Tuzla’da Salah Tersanesi kapatýldý. Bir hafta dolmadan da yeniden açýldý. Tersane kapatýldýðýnda iþçiler açýkta kaldý. Tuzla tersaneleri gibi ölüm riskinin çok yüksek olduðu iþyerlerinde dahi iþçiler düþük maaþlara çalýþýyor. Ýstanbul Davutpaþa’da maytap imalathanesinin patlamasý tekil ve lokal bir durumla karþý karþýya olmadýðýmýzý göstermiþti. Benzer durumda yüzlerce imalathane var ve halen de çalýþmaya devam ediyorlar. Kýsacasý patronlar kazanmaya, hükümet suç ortaklýðýna devam ediyor. Ýþçiler de kaderlerine razý olmak zorunda kalýyor. Bunun nedeni iþsizliðin çok yaygýn olmasý. Çalýþacak bir iþ bulmuþ insanlar tüm risklere raðmen doðal olarak bu iþlerine sarýlýyor. Tehlikeye raðmen iþçilerin çalýþmak zorunda olmasý ihtiyaçlarý gösteriyor. Ýþyerinin kapatýlmasý nedeniyle çalýþamayan iþçi yevmiyesini yitiriyor ve kaçýnýlmaz olarak en büyük cezayý çekiyor. Ýþçi haklý olarak kapatýlmaya isyan ediyor. Neticede iþçiler ölmekle iþsiz kalmak arasýnda bir tercihle karþý karþýya býrakýlmýþ oluyor. Bu durum hükümetin çözüm için deðil günü kurtarýp göz boyamak için iþ yapmasýnýn bir sonucu. Dolayýsýyla iþyeri kapatma tek baþýna hiçbir þey ifade etmiyor. Bu tür tek taraflý çözüm önerileri aslýnda patronlar için bir ödül anlamý da taþýyor. Çalýþýrken hayatlarýný kaybeden iþçiler yaþarken de kapatýlmanýn faturasýný ödememelidir. Yönetmeliklere aykýrý iþ yapan patronlar kapatýlma durumunda iþçilerinin maaþlarýný ve tüm sosyal haklarýný ödemeye devam etmelidir. Temelli kapatma durumunda hükümet iþsiz kalan iþçilere yeni bir iþ saðlayana kadar maaþlarýný ödemelidir. Baþýndan bu yana “eðitim þart” diyerek kazalarýn cahil iþçilerden kaynaklandýðý yalanýný söyleyen patronlar ve hükümet sorum-

luluklarýndan kaçamaz. Madem öyle “cahil iþçi” neden çalýþtýrýyorsun ya da çalýþtýrýlmasýna izin veriyorsun? Dün köyünde çoban olan adam bugün tersanede iþçi oluyorsa bunun sorumlusu iþçiler deðil, patronlar ve hükümettir. Esas sorun ise eðitim ya da cehalet deðil aþýrý rekabet ve kâr hýrsýdýr. Eðitimsizlik ve cehalet burada neden deðil olsa olsa sonuçtur. Sýnýr ötesi operasyonlar Hükümet petrol fiyatlarýnýn artýþýný bahane ederek her þeye yeniden zam yapmaya baþladý. Baþbakan Erdoðan adeta dalga geçip, meydan okuyarak tabii ki elektriðe de, doðalgaza da zam yapacaðýz; aksi taktirde iþçilerin maaþlarýný ödeyemeyiz demekte. Bunu asgari ücretin 435 YTL olduðu ülkenin 9 bin YTL maaþlý baþbakaný söylüyor. Bunu kendisi asgari ücretin 20 katý maaþ alan, bürokratlarý da binlerce YTL maaþ alan hükümetin baþý söylüyor. Bunu hali hazýrda havadan karadan –PKK’yi yok etme adýnaKürtleri bombalayan, sýnýr ötesi operasyonlar gerçekleþtiren ordunun baþbakaný söylüyor. Kürt halkýnýn haklý taleplerini çözmek yerine görmezden gelerek 30 yýldýr sürdürdüðü bu savaþa yüz milyarlarca dolar harcamýþ bir devletin hükümeti zam yapmazsam iþçilerin maaþlarýný ödeyemem dediðinde barýþ ve çözüm yerine savaþý ve kaosu tercih ederek bu ülkenin tüm insanlarýnýn hayatlarý üzerine bir kumar oynamýþ olmuyor mu? Bu mudur baþbakanlýk, hükümet olmak? Adama sormazlar mý yoksul Kürt halkýnýn üstüne bomba yaðdýrmak, baþka ülke topraklarýna operasyon yapýp milyarlar harcamak yerine bu paralarla iþ ve aþ sorununu neden çözmüyorsun? Bir baþbakan ve hükümet düþünün ki; Tuzla’da iþçi ölümlerini durduracak gerçek tedbirler almak yerine göz boyamayý tercih etsin; açlýk ve yoksulluk koþullarýnda yaþayan milyonlarca iþçi ve emekçinin iþ ve aþ sorununu çözmek yerine zam yapma peþinde olsun; Kürt halkýnýn demokratik haklarýný kullanmasý önündeki tüm engelleri kaldýrmak yerine topla tüfekle çözüm arama

sevdasýyla Türkiye’nin borcu kadar paranýn harcandýðý bir savaþý devam ettirmeyi marifet saysýn… Ceberut devlet ve þiddet rejimi Türkiye’deki her insan ama özellikle ve öncelikle iþçiler ve emekçi yoksullar mutlak þekilde savaþýn sona ermesinden yana olmalýdýr. Çünkü ölen de kendileri, harcanan paralarla yoksullaþýp aç ve iþsiz kalan da. Savaþtan yana olan partilere oy vermeyeceðini ilan ederse eðer iþçiler ve emekçiler savaþýn önüne güçlü bir þekilde geçebilir. Kararlýlýklarýný göstermek için meydanlarý doldururlarsa kardeþliðe evet, savaþa hayýr diyenler; ve takipçisi olmak için de örgütlenirlerse eðer, inanýn ne savaþ ne de talan sürdürülemez olur. Kan ve gözyaþý üzerinden siyaset yapanlar baþarýlý olamazlar, kaybederler. 12 Eylül askeri diktatörlüðü icat ettiði anayasa ile ceberut devleti ve geçmiþten devralýp, sahiplenip, besleyip büyüttüðü devletçi militarist anlayýþla baský ve þiddet rejimini yeniden inþa etti. Bir korku imparatorluðu kurdu. Örgütlenmeyi ve örgütleri öcü, dayanýþma ve kardeþliði aptallýk, hak ve özgürlük için mücadeleyi ihanetle özdeþletirdi. Bugün Tuzla tersanelerinde ölümlere karþý çýkanlara AKP hükümeti ve kimi patronlar memleketin geliþmesini istemeyen karanlýk güçler adýný takýyor. Baþbakan iþsizliðe ve hayat pahalýlýðýna isyan edenleri “asgari ücretin yarýsýna çalýþacak milyonlarca iþsiz var” diyerek adeta beðenmiyorsanýz beðenecek çok diye tehdit ediyor. Özgürlük isteyen Kürtlere sadece namlunun ucunu gösteriyor. Çözüm üretmek yerine sorun üretiyor. Ceberut devletin, baský ve þiddet rejiminin zýrhýna bürünüyor. Çünkü çözümlerden deðil sorunlardan besleniyorlar. Sorunlarý yaratanlarýn çözüm üretemeyeceðini biliyoruz. Sorunlarýmýz belli; iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halklar çözüm için sadece kendine güvenmeli ve inisiyatifi eline almalý. Ýþçi Cephesi – 1 Haziran 2008


Askeri Operasyonlar, Ekonomik Paketler, Barýþ Çaðrýlarý…

Ulusal Sorunun Çözümü Ýþçi Sýnýfýnýn Mücadelesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti, rejim içerisindeki tüm tartýþmalara raðmen Kürt halkýnýn inkar ve imhasý konusundaki politikasýný ýsrarla sürdürmektedir. Ordusuyla, polisiyle, hükümetiyle, muhalefetiyle ve her türden milliyetçisiyle, neredeyse tüm ayrýþanlarýn birleþtiði ve hatta Kürtleri en iyi ben imha ederim yarýþýna girdiði bir politika bu. Bu imha politikasý, Baþbakan Tayip Erdoðan’ýn 5 Kasýmda ABD’de George Bush’la yaptýðý görüþmeden sonra þiddetlenerek artmýþ ve sýnýr ötesine de taþýnmýþtýr. Öyle ki Güney Kürdistan’a dönük bombalamalar, hava harekatlarý ve hatta kara harekatlarý sürekli hale gelmiþtir. Yaþanan çatýþmalarda hem asker kayýplarý hem de gerilla kayýplarý her gün artmaktadýr. Her gün bir asker ya da gerilla cenazesi ülkeye gelirken, çözüm konusunda devlet hiçbir adým atmamakta, aksine baskýlarla halký sindirmeye ve sorunu kýsmi ekonomik ve kültürel haklar çerçevesinde tutarak halkýn mücadelesini durdurmayý denemektedir. Kürt halkýna ve onun siyasi önderliðine dönük imha politikasý sadece Türkiye ile sýnýrlý deðildir. Türkiye ile iþbirliði halinde Ýran da PKK gerillalarýna dönük askeri operasyonlarýný sýklaþtýrmýþtýr. Hatta Suriye de kýsmi operasyonlar gerçekleþtirmektedir. Saldýrýlar ABD’nin ve Ýsrail’in gözetiminde ve hatta istihbarat desteðiyle yapýlmaktadýr. Talabani ve Barzani yönetimleri de ekonomik, siyasi yani sýnýfsal çýkarlarýna uygun olarak, bu operasyonlarda Kürt kardeþlerinin imhasýna göz yummaktadýrlar. Emperyalizmin bölge planlarý çerçevesinde, bir yandan Kürt halkýnýn mücadeleci kesimleri imha edilmek istenirken, bir yandan da Barzani ve Talabani gibi Kürt burjuvalarýnýn, savaþ aðalarýnýn ve bazý iþbirlikçi tarikatlarýn sözcülüðünde halk teslim alýnmaya çalýþýlmaktadýr. Operasyonlarla gerilla koþulsuz teslime zorlanmakta, Kürt haklýnýn mücadelesi ise kýsmi ekonomik ve kültürel kazanýmlarla engellenmeye çalýþýlmaktadýr. Bugüne kadar yapýlan onlarca operasyon sonuç vermediði gibi, bu operasyonlar da sonuç vermeyecektir. Zira PKK önderliði Kürt halký içerisinde güçlü bir etkiye ve örgütlülüðe sahiptir. Bu örgütlülük ve halkýn içerisinde kökleþmesi tüm operasyonlara raðmen yeniden ayakta kalmasýný saðlamaktadýr. Ayrýca Ortadoðu’daki hassas dengeler de PKK’nin kendini var etmesine olanak tanýmaktadýr. Kürt halkýnýn talepleri doðrultusunda çözümler üretilmediði

5


sürece, ne þiddet politikasýyla ne de göz boyamak için yapýlan düzenlemelerle sorunun çözümü mümkün deðildir. GAP Projesi, Ýnkar ve Ýmha Siyasetinin Parçasýdýr Erdoðan’ýn GAP projesi de bu göz boyama siyasetinin bir yansýmasý olarak ele alýnmalýdýr. Hükümetin izniyle ordu, bir yandan Kürt halkýnýn üzerine bomba yaðdýrýrken, yine hükümet Kürt halkýnýn seçilmiþ meþru temsilcilerini muhatap almazken, ayný hükümet bölgede bir iki baraj yaparak halký kandýracaðýný ve mücadelenin önünü keseceðini düþünmektedir. Oysa sorun ekonomik deðildir, aksine siyasi bir sorundur. Kimliði, dili inkar edilen bir halkýn varolma savaþýdýr, uluslaþma savaþýdýr. Bunun içinde elbette ekonomik talepler vardýr, ancak bu, resmin küçük bir kýsmýdýr. GAP ve benzeri ekonomik ve sosyal projelerle sorun çözülemez, olsa olsa bölgedeki bir dizi aða, korucubaþý ve tarikat lideri biraz daha zenginleþir, AKP belediye seçimlerinde biraz daha fazla oy alýr. Ancak Kürt halkýnýn büyük bir kýsmýnýn bu sahte vaatlere kanacak durumu yoktur. Zira onlar baskýlarýn, kayýplarýn ve yýkýmlarýn ortasýnda varolma savaþý vermektedirler. Ahmet Türk’ün Ýstifasý ve Barýþ Mitingi Tam da bu noktada, Ahmet Türk’ün istifasý ile sonuçlanan iç tartýþmalar, hem de Barýþ Meclis’inin düzenlemiþ olduðu 1 Haziran mitingi, Kürt sorunun çözümü noktasýnda Kürt burjuvazisinin taleplerinin dünden daha güçlü hale geldiðini göstermektedir. Operasyonlar karþýsýnda her ne kadar silahlý eylemlerini sürdürse de, PKK önderliði de,

6

DTP de “barýþ, çözüm” gibi talepleri daha fazla dile getirmektedir. Öcalan’ýn yakalanmasýndan bu yana savunulan “Demokratik Cumhuriyet” talebi, silahlarýn susmasý talebi bugün daha güçlü haykýrýlmaktadýr. Bu anlayýþa göre, Öcalan’ýn muhatap alýnmasý, eþit haklar temelinde Cumhuriyetin yeniden tarif edilmesi ve bunun karþýlýðýnda gerillanýn kademe kademe silahsýzlandýrýlarak tasfiyesi öngörülüyor. Bu proje aslýnda Kürt burjuvazisinin projesi ve proje ABD tarafýndan da destekleniyor. Türkiye burjuvazisinin AB’ci kesimleri de, benzer biçimde, sivil toplumcu bazý talepler etrafýnda sorunun çözümünü talep etmekteler. PKK önderliðinin ve DTP’nin tüm tavizlerine, Türkiye burjuvazisinin AB’ci kesimlerinin taleplerine raðmen, asker-polis rejimi tarihi devlet politikasýndan vazgeçmiyor ve Kürt halkýna dönük inkar ve imha siyasetini sürdürüyor. Özellikle operasyonlarýn yoðunlaþtýðý dönemde, DTP eþbaþkaný Ahmet Türk’ün Talabani’yi ziyareti ve ardýndan yaptýðý “PKK’nin silahlý mücadelesi Kürt halkýna zarar veriyor” açýklamasý kamuoyunda ve Kürt halký içerisinde þaþkýnlýk yaratýrken, Türkiye burjuvazisinin yoðun bir ilgi ve desteðiyle karþýlaþmýþtýr. Yine Parti Meclisi’nin toplantýsýnda Türk’ün dile getirdiði sözler dikkat çekicidir: “Bu iþin siyaseti böyle yapýlmaz. Zaten parti yönetimi de daðdakilerden daha radikal davranýyor. Meclis grubuna bilgilendirme yapýlmadan açýklamalar yapýlýyor. Basýn üzerinden benimle polemiðe giriliyor.” Bu görüþlere yakýn fikirler baþka milletvekilleri tarafýndan da dile getirilmiþtir. Yaþanan tartýþmalar sonucunda Ahmet Türk grup baþkanlýðýndan istifa ederken Emine Ayna meclis grup baþkaný olmuþtur. Aslýnda Ahmet Türk’ün çýkýþý ve onu destekleyen bir dizi siyasetçinin tutumu, Kürt burjuvazisinin taleplerinin dýþa vurumudur. Tam da böylesi bir dönemde, 1 Haziran’da düzenlenen, “Yeter, Kürt sorununda demokratik çözüm” mitingi daha anlamlý hale gelmektedir. Barýþ talebi ile yapýlan mitingin muhtevasý sivil toplumcu talepleri içermektedir. Oysa sivil toplumcu taleplerle sorun çözü-

lemez. Barýþ ama nasýl bir barýþ, çözüm ama nasýl bir çözüm sorusunun cevabýný veremeyen, Kürt burjuvazisinin talepleri etrafýnda örülen bir barýþ, gerçek bir barýþ deðil olsa olsa bir teslimiyet olabilir. Ulusal sorunun çözümü için Yaþanan geliþmelerin ýþýðýnda, Kürt sorununun çözümü yönünde ilerlemek bir yana, her gün daha fazla çözümsüzlüðe doðru ilerlenmektedir. Önümüzdeki dönemde Kürt hareketi bir yandan Türkiye ve Ýran devletleriyle ve hatta emperyalist devletlerle çatýþýrken, bir yandan da kendi içerisinde kendi burjuvazisinin talepleriyle mücadele etmek zorunda kalacaktýr. Kuþkusuz Kürt burjuvazisinin talepleri mücadeleyi etkileyebilir ancak son sözü söyleyecek olan, bugüne kadar baskýlara karþý direniþi yaþatan ve geliþtiren Kürt yoksul köylüleri ve emekçileri olacaktýr. Kürt sorunu ne baský ve þiddet politikalarýyla, ne de kýsmi kültürel ve ekonomik iyileþtirmelerle çözülemez. Sorunun çözümü Kürt önderliðinin emperyalizmle iþbirliðinden de geçmemektedir. Zira emperyalizmin bölgesel siyaseti halklarýn daha fazla boðazlanmasý üzerinedir. Sorunun çözümü burjuvazinin sivil toplumcu reformlarýndan da geçmemektedir. Öyle olsaydý Ýspanya Bask, Ýngiltere Ýrlanda sorununu çoktan çözmüþ olurdu. Kürt ulusal mücadelesinin çözümü, Türkiye iþçi sýnýfýnýn ve Kürt halkýnýn ortak bir mücadelesi sonucunda gerçekleþecek bir devrimle baskýcý asker-polis rejiminin yýkýlarak, yerine tüm iþçileri, emekçileri ve baþta Kürt halký olmak üzere tüm ezilen kesimleri temsil edecek bir hükümetin kurulmasýyla mümkündür. Bu devrim ve onun sonucunda gelecek olan iþçi hükümeti, rejimin demokratikleþmesini saðlarken Kürt halkýnýn özgürlük taleplerinin hayat bulmasýný saðlayabilir. Ancak bu hükümet enternasyonalizm temelinde Kürt ve Türk halklarýnýn ve bölgedeki tüm halklarýn birliðini saðlayabilir. Fuat Karan – 2 haziran 2008


AKP’ye yönelik kapatma davasý

Kýlýçlar Çekiliyor ! Geçen yýl yaþadýðýmýz Cumhurbaþkanlýðý seçimi, Türkiye’de rejimin kontrolüne dönük mücadelede kritik bir aþamayý temsil etmekteydi. Nitekim Abdullah Gül’ün Cumhurbaþkaný seçilmesiyle sonuçlanan dönemden bu yana rejime dönük kontrol kavgasý da hýz kesmeksizin derinleþti. On binleri sokaða döken “Cumhuriyet mitingleri”, ardýndan Silahlý kuvvetlerin emuhtýrasý, “Dolmabahçe Paktý”, Ergenekon operasyonu, muhalefetin emniyet imkanlarýyla dinlenmesi tartýþmalarý derken, Yargýtay Cumhuriyet Baþsavcýsý’nýn AKP (Adalet ve Kalkýnma Partisi) hakkýnda kapatma istemiyle açmýþ olduðu dava söz konusu krizi yeni ve daha karmaþýk bir boyuta sürükledi. AKP ise partinin kapatýlmasýný, dahasý partinin sürekliliði açýsýndan hayatý öneme sahip liderinin siyaset dýþý kalmasýný saðlayabilecek bu saldýrýyý, bir süredir elde tutulan “yargý reformu yasa tasarýsý” ile karþýlamaya hazýrlanýyor. Bu “reformun” özelliði yargý bürokrasisinin yeniden oluþturulmasýnda, yürütmeye, yani AKP hükümetine açýk bir belirleyicilik saðlamasý. Her yeni hamlede görüldüðü gibi mücadele, rejimin yeniden yapýlandýrýlmasýnda hangi sektörün daha belirleyici olacaðýyla iliþkili. Kapatma davasý ve hükümetin karþý hazýrlýklarýna dönük geliþmelerin tam ortasýnda patlayan Anayasa mahkemesi üyesi Osman Paksüt’ün emniyet tarafýndan dinlenmesi ve Genelkurmay baþkanýnýn karýsýnýn, usulsüz harcamalarýyla ilgili basýna sýzdýrýlan bilgiler, yalnýzca iki burjuva kamp arasýndaki mücadelenin keskinliðine deðil, ayný zamanda bu iki kampý temsil eden sektörlerin içinde bulunduðu çürümüþlüðe de iþaret etmekte. Bu kayýkçý kavgasý olanca hýzýyla devam etmekte ve ülke Anayasa Mahkemesi ve Yargýtay’ýn vereceði iki kritik karara kilitlenmiþ durumda. Haziran ayý içinde açýklanmasý beklenen “Türban kararýnýn” AKP eðiliminin aksinde sonuçlanmasý durumunda bunun, AKP’nin kapatýlmasý istemiyle açýlan davanýn seyrini de belirleyeceðini öngörmek gerekiyor. Sorun 12 Eylül rejiminin kendisi AKP iktidarýnýn iþbaþýna gelmesinden bu yana ülkede “piyasa ekonomisinin koþullarýný” iyileþtirebilecek ve “demokratik dönüþümleri” gerçekleþtirebilecek yegane güç olarak bu partiye koþulsuz

destek sunan liberal kalemþörler, þimdi büyük bir hayal kýrýklýðý içinde. Bir yandan rejimin sürüklendiði krizden sýzlanýyor, diðer yandan AKP hükümetinin muhafazakar politikalarýyla sýnýrlarý zorladýðýndan dem vuruyorlar. Oysa, 6 yýllýk iktidarý boyunca, 12 Eylül rejiminden beslenerek emekçilerin tüm kazanýmlarýna peþi sýra yeni liberal darbeler indiren, burjuvazinin genel çýkarlarý doðrultusunda AB ve ABD emperyalizmine yedeklenen, Kürt halkýnýn en temel taleplerini yine rejimin güçlü savunucusu rolüyle zalimce ezen, ülkede sefaleti derinleþtiren AKP iktidarý, burjuvazinin sözcülerince coþkuyla alkýþlanmaktaydý. AKP’nin gerçekten de ülkeyi ve emekçileri muhafazakarlýða iten uygulamalarýnýn bu lafta laik ve “özgürlükçü” kesim tarafýndan pek çok kez iki yüzlü bir siniklikle geçiþtirilmiþ olduðu unutulmamalý. Bugün “Türban” tartýþmalarýnda rejim fýrtýnalarý kopartan kesimler,

“Her Türk asker doðar” anlayýþýný reddeden vicdani retçilere hem silahlý kuvvetlerce hem de bu hükümetçe reva görülen muamele karþýsýnda ya da Türkiye’de eþcinsellerin haklarýný sahiplenen “Lambda” derneðinin genel ahlaka uygun düþmediði gerekçesiyle kapatýlmasý politikasý karþýsýnda AKP yöneticileriyle ayný karþý devrimci muhafazakarlýk ölçütlerini benimsemektedir. Farklý dini kesimlerden tüm yurttaþlardan toplanan vergilerle, devlet kontrolünde bir Sünni anlayýþý hakim kýlmak için finanse edilen Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý politikasýna, azýnlýk mensuplarýnýn devlet memuru olamamasý uygulamasýna, varlýðýný 12 Eylül rejimine borçlu Ýmam Hatip Okullarý meselesine ise hiç deyinmeyelim. Emekçi yýðýnlarýn, yaþanan geliþmeleri, yaratýlan politik kirlilikten ve sahte basýnçlardan uzaklaþarak , dahasý baðýmsýz bir sýnýf perspektifiyle deðerlendirebilir

7


hale gelmesi, hem demokrasi ve özgürlüklerin gerçek anlamda tesis edilebilmesi hem de ülkenin yýllardýr mahkum edildiði bu sürekli kriz durumundan çýkartýlabilmesi açýsýndan hayatý bir önem taþýyor. AKP ve temsil etmekte olduðu burjuvazi temelde mali burjuvazinin bir kesimini oluþturmakta. Bu burjuvazi, politik ve ekonomik açýdan doðrudan iliþkili olduðu emperyalist sermayenin giriþiyle giderek palazlanmýþ bir burjuvazi. Bir baþka deyiþle, Türkiye’de Ýslamcý sermaye özellikle geride kalan 30 yýl içinde bir evrim geçirerek, Türk mali burjuvazisi içine eklemlenmiþtir. Ama bu sayfalarda defalarca belirttiðimiz üzere, Ýslamcý sermaye mali burjuvazinin bizzat kendisi deðil, sadece bir parçasý ve diðer burjuva sektörlerle olan rekabeti politik iktidar düzeyinde de sürmekte. Bu durum emperyalizmin derin bir bunalýma sürüklendiði, uluslararasý pazarlarda kýran kýrana bir rekabetin hüküm sürdüðü koþullarda, ulusal mali burjuva sektörleri arasýndaki rekabette kýzýþma ve kendini laiklik ve Ýslamcýlýk tartýþmalarý etrafýnda rejim üzerinde bir hegemonya savaþý biçiminde göstermektedir. Evet yaþadýðýmýz tam da budur. Sorun, bizi bir kez daha bugüne dek AKP iktidarýnýn da koruyucusu

olageldiði ve ülkeyi bir kapatýlmýþ partiler mezarlýðýna çeviren 12 Eylül rejimiyle karþý karþýya getirmektedir. Her türlü demokratik özgürlüðü, örgütlenmeyi, sendikalaþmayý tehdit eden ve hükmünü sürdüðü 26 yýl boyunca hiçbir iktidarýn deðiþtirmeye cesaret edemediði bu anayasa, þimdi bizzat AKP’yi tehdit etmekte. Öte yandan AKP’nin, bugün oturduðu demokrasi maðduru koltuðundan ayaða kalkýp demokrasi mücadelesi kanallarýný açacak bir seferberliðe giriþmesini bekleyenler büyük bir hayal kýrýklýðý yaþayacaktýr. AKP’yi demokrasi mücadelesinden daha çok, þark kurnazý politikalarla günlük mevziler kazanmak ilgilendirmektedir. AKP, mücadele halinde olduðu kesimlerle, ortak burjuva sýnýf çýkarlarý söz konusu olduðunda sinik, uzlaþmacý bir hatta eðilimli olduðunu defalarca kanýtlamýþtýr. AKP hükümeti, siyasi partiler kanununu demokratikleþtirmekle ve 12 Eylül Anayasasý’ný ilga ederek yerine demokrasiyi askeri vesayete karþý garanti altýna alacak yeni bir anayasa giriþimiyle ilgilenmediði gibi, parti kapatma rejimini sürdürmüþ ve rejimin güvenilir bir unsuru olduðunu ispat çabasýna giriþmiþtir. Nitekim; Türkiye’de ne AKP ne de onun çoðunluðu altýndaki

Meclis, Silahlý Kuvvetler’in bildirili müdahalesi karþýsýnda demokrasiyi savunmak için kýlýný kýpýrdatmamýþtýr. AKP burjuva demokrasisini savunmak bir yana, kendi parlamenter meþruluðunu dahi savunmaktan yoksun olduðunu yakýn deneyimlerle ortaya koymuþtur. Yaþanan geliþmeler, Türkiye’de iþçi sýnýfýnýn, baðýmsýz bir sýnýf politikasý hattýyla tüm topluma mahkum edildiðimiz seçeneklerin tümünden daha güçlü bir alternatif sunabilmesinin yaþamsal bir önem kazandýðýný göstermektedir. Ülkede gerçek bir demokratik atýlýmýn saðlanabilmesi hedefi, bugün emekçi yýðýnlarýn omuzlarýndadýr ve bu görev kaçýnýlmaz bir biçimde ülkedeki mülkiyet ve emperyalizmle iliþkiler sorununu gündeme getirecek bir devrimci dönüþüm yaratacaktýr. Öncelikli görev emekçi hareketinin üzerine bir deli gömleði gibi yapýþýp kalan 12 Eylül 1982 Anayasasý’ný aþan ve tüm demokratik hak ve özgürlükleri garanti altýna alan Yeni bir anayasa oluþturulmasý için mücadele vermektir. Zira 12 Eylül Anayasasý, bizzat iþçi sýnýfýnýn bugün yaþamakta olduðumuz bölünmüþlüðünün garantisidir. Murat Yakýn – 5 Haziran 2008

Kentsel Bölüþüm Büyük þehirlerde varoþ olarak adlandýrýlan mahallelerde, çoðunlukla 40-50 yýl önce memleketlerinden ekonomik, siyasi, kültürel ve/veya sosyal nedenlerden dolayý göç eden iþçi ve emekçiler yaþýyor. Ýþçi ve emekçiler barýnma sorunundan dolayý bu bölgelere kendi imkânlarýyla ve bin bir zorluklarla yýllar içinde gecekondular inþa ettiler. Bu gecekondularýn büyük bir kýsmý yýllar içinde irili ufaklý apartmanlar haline geldi. Küçük ve daðýnýk yerleþimler de büyük mahallelere dönüþtü. Bu mahalleler þimdi yüz binlerce insanýn yaþam alanlarý durumunda.

8

Geliþen ve ihtiyaçlarý artan bu mahalleler, her dönem merkezi ve yerel siyasetçilerin oy almak için vaatler verdiði yerlerdir. Hiçbir zaman verilen vaatlerin yerine getirilmediði bu yerlerde özellikle seçim öncesi dönemlerde göz boyamak için birkaç göstermelik iþ yapýlýr, bir daha ki seçime kadar da iþler öylece kalýr. Bu yüzden elektrik, yol, su, kanalizasyon, okul, saðlýk ocaðý gibi altyapý ve hizmet iþlemleri hep eksik kalýr bu mahal-

lelerin. Gün gelip belediye hizmetleri zaman içerisinde tamamlansa da evlerin çoðunluðunun tapularý deðil, tapu tahsis belgeleri vardýr. Yýllar içinde mahalleler böyle böyle ilçeler halini almýþ durumdadýr. Hazine arazilerinin satýþý Merkezi ve yerel yönetimler rant elde etmek için kendi aralarýnda mücadele etti. Bir süre sonra bu paylaþým, belediye ve il özel idarelerinin hazine arazilerini

imarlý hale getirerek, özel çýkarlara dönük deðerlendirerek üçüncü kiþilere satýlmasýnýn örgütlendiði bir paylaþým alaný oldu. AKP iktidarý bu sürece iyice hýz verdi. Baþta TOKÝ ihaleleriyle bin bir türlü hile hurda ile AKP kendi yandaþý inþaat þirketlerine bu iþleri peþleþ çekip, rant saðladý, saðlýyor. Tayyip Edoðan’ýn, ülkeyi þantiyeye dönüþtürdük, sözünün tersine aslýnda ülkeyi rantiyeye dönüþtürmüþ durumdalar.


Herkese Eðitim Güvencesi! Yeni bir ÖSS sýnavýna yaklaþýyoruz. 40 YTL giriþ ücretini denkleþtirebilen 1 milyon 650 bin insan bekleyiþte. Kazanamazlarsa giriþ paralarýný geri alamayacaklar. Bunlarýn sadece 200 bini bir bölüme yerleþebilecek. 200 bin iyi bir rakam çünkü geçen seneye kadar kontenjanlar 160 bindi. Peki ya kalan 1 milyon 450 bin insan? Ve her yýl geriye kalan birer milyon insan? Bunca insan nereye gidiyor? Üç ihtimalleri var: Fabrika, tarla, kahve... Sýnava giren herkes bir bölüme yerleþse bile mezun olunca iþ bulabilecek mi? Üniversiteler artýk sadece iþsizliði erteleyen kurumlar. Eðitim adýna bir ilerleyiþ, geçmiþten teknik bir fark yok. Ama okumanýn maddi yükü için ayný þeyi söyleyemeyiz. Her geçen yýl sýnav giriþ ücretlerine, harçlara, öðretim giderlerine vs. zam geliyor. Patron çocuklarý için sorun yok. Peki iþçilerin ücretlerine zam geliyor mu? Gelmiyor. Kaç yýldýr gelmiyor, iki mi? Üç mü? Bu kadar üretime ve çalýþmaya karþýlýk beþ kuruþ fazladan alamayan iþçi çocuklarýndan kepçeyle para isteniyor. Hem de ne iyi bir eðitim için, ne de iþ güvencesi için. Ýþte size üniversite hayatýndan bir kesit: Üniversite kapýsýndan girer girmez sakallý, satýrlý faþistler size saldýrýr, silahla birkaç el ateþ eder. Hemen yurda sýðýnýrsýnýz. Kürt olduðunuz için yurt odalarýnýz basýlýr, kavga çýkar. Kavganýn ardýndan karnýnýz acýkýr. Az yemeði çok paraya yersiniz. “Artýk bu olaylarýn üstüne bana soðuk su içmek düþer” dersiniz, su parasýný da okul kantinine býraktýktan sonra

alýn size diploma! Cebi delik pantolonunuza çok yakýþacak. Üniversiteyi darphane olarak kullanan bir burjuvaziden ne iyi bir eðitim beklenir ne de iyi bir gelecek. Üniversiteye hazýrlýk sürecinden baþlayan bir koþuþturma öðrenciler mezun olana kadar tüm toplumu nefessiz býrakýyor. Ücretleri düþük dershane hocalarý, örgütlülükleri daðýlmakta olan lise öðretmenleri, sözleþmeli ve iþ güvencesiz kadrolar, üniversitede ve liselerde çalýþan tüm iþçiler ve okuyan öðrenciler... Büyük bir topluluðun baþýnda küçük bir azýnlýk her þeye muktedir. Buna dur diyecek olan öðrencilerin, emekçilerin kontrolünde bir eðitim biçimidir. Müfredat, derslikler, kontenjanlar, temizlik, barýnma ve yiyecek iþleri. Tüm bunlarýn düzenlenmesi ve mali yönetimi temizlikçinin, okuyanýn, aþçýnýn, öðretmenin hakkýdýr, hatta görevidir. Dünyada bunun örnekleri var ve bizim de buna ihtiyacýmýz var. Burjuvazi yapamýyorsa, biz yapacaðýz! Saçma sýnavlar istemiyoruz, parasýz eðitim istiyoruz! Eðitimin sonunda iyi bir iþ, güvenceli gelecek her çalýþanýn hakký. Ýþ güvencesi gibi okuma güvencemiz de olmalý! Herkese eðitim güvencesi! Salih Þimþek -2 Haziran 2008

GENÇLÝK

Ýstanbul’da 19 mahalleyi kapsayan bir yýkým ve tasfiye planý da bu çerçevede uygulamaya konuldu. Bu saldýrý doðrudan yoksul halký hedef almýþ durumda. Yüz binlerce insan yaþam alanlarýndan tasfiye ediliyor, bu alanlar yeni zenginliðin ve paranýn simgelediði mekânlar haline getiriliyor. Geçim standardý düþük olan emekçi halký kendi yaþam alanlarýndan koparýp, kentin merkezine uzak bölgelerde yapýlacak yeni sitelere dolduracaklar. Bu dairelere yüksek fiyatlar biçip, alamayacak insanlarý bankalara borçlu hale getirip, yaþamlarýný da adeta ipotek haline getirecekler. Baþýbüyük, Sarýgazi, Armutlu, Sulkukule, Güzeltepe mahallelerinin halký uzun yýllardýr, kentsel dönüþüm adý altýndaki bu saldýrýya karþý örgütlü olarak tepkilerini gösteriyorlar. Lakin bazý burjuva ve hükümet yanlýsý gazetelerde evleri için mücadele eden bu insanlar terörist, polisle çatýþan, kargaþa yaratan insanlar olarak gösteriliyor. Barýnma ihtiyacý herkesin en temel hakkýdýr. Rant konusu olmamasý gereken bu konuyu ne bugünkü AKP iktidarý ne de gelecek seçimlerde iktidara gelecek herhangi bir burjuva partisinin çözebilmesi mümkün deðildir. Geçmiþteki burjuva partilerin de çözmediði, çözemediði gibi… Kuþkusuz bir kentin sahibi o kentin yaþayan bütün insanlarýdýr. Kenti oluþturan milyonlarca iþçi emekçiye raðmen bir avuç para babasýnýn keyfine ve rantiyecinin çýkarýna uygun olarak yapýlan yýkým ve tasfiyeler kabul edilemez. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn ihtiyaçlarýný temel alan insani yaþam alanlarýnýn oluþturulmasý elzemdir. Böylesi bir düzenlemeyi dini-kitabý para olan yerel ya da merkezi yönetimlerin yapmayacaðý açýktýr. Öyleyse kentin gerçek sahipleri kentlerine sahip çýkmalýdýr. Örgütlenmeden, bilinçlenmeden, birlikte ve dayanýþma içinde kararlý bir þekilde mücadele etmeden ne yaþam alanlarýmýzý savunabiliriz ne de diðer hak ve özgürlüklerimizi. Akýn Sel – 2 Haziran 2008

9


Yaþama Hakkýmýz Ýçin! Bugün dünyanýn dört bir yanýnda iþçi-emekçi kesimler neo-liberal saldýrýlara ve bu saldýrýlarýn sonuçlarýna karþý direnmeye çalýþýyor. Piyasalaþtýrma mantýðý ile süre giden bu saldýrý bir yandan eðitim, ulaþým, saðlýk ve sosyal güvenlik gibi temel sosyal hak alanlarýnýn özelleþtirilmesini, bir yandan çalýþma koþullarýnýn esnekleþtirilmesini, taþeronlaþtýrmanýn yaygýnlaþmasýný ve iþçi sýnýfýnýn örgütsüzleþtirilmesini hedeflemekte. Bu hedef de saldýrýnýn iki temel eðilimini ortaya koymakta: Birincisi, özelleþtirmeler yolu ile her alanýn piyasanýn rekabet koþullarýna uygun hale getirilmesi yani her hizmetin metalaþtýrýlmasý yolu ile burjuvazi için kâr elde edilebilir yeni alanlarýn yaratýlmasý. Ýkincisi ise burjuvazinin iþçiler üzerindeki sömürüsünün arttýrýlmasý. Bugün Türkiye’de bu saldýrýnýn mantýðý ve niyeti bizzat bu saldýrý planýnýn uygulayýcýsý AKP hükümetinin sürdürdüðü iki güncel politika ile özetlenebilir: Ýþçi-emekçi kesimlerin tüm karþý çýkýþýna karþýn SSGSS yasa tasarýsýnýn kabul edilmesi ve iþçiemekçi kesimlerin tüm ýsrarýna karþýn Tuzla’da iþ cinayetlerini önleyici hiçbir adýmýn atýlmamasý. SSGSS Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý emperyalist devletlerin icazetinde dünya çapýnda uygulanan neo-liberal saldýrýlarýn en önemli örneklerinden biri. Saðlýðý satýlýr bir meta haline getiren, emekliliði var olan koþullarda imkânsýz kýlan düzenlemelerle (emeklilik yaþý, prim sayýsý), yasa, saðlýk ve sosyal güvenlik sistemini özel þirketler için rekabete elveriþli hale getirmeye çalýþmakta. Baþka bir deyiþle saðlýk ve sosyal güvenlik piyasalaþtýrýlmakta. Bu ise iþçi ve emekçilerin ellerinden saðlýk ve emeklilik haklarýnýn alýnmasý anlamýna gelmekte. Ancak yasa, iþçi sýnýfý ve yoksul kesimlere yaþatacaðý tüm maðduriyete raðmen, iþçi sýnýfýnýn karþý çýkýþýna raðmen meclisten geçti. Sözde milletin meclisi bir kez daha kim adýna ve kimin için hizmet verdiðini gösterdi. Ýþ Cinayetleri Bugün Tuzla’da süregiden ölümler iþ 10 kazalarý deðil iþ cinayetleridir. Ve Tuzla

bu ülkede yaþanan iþ cinayetlerinin yalnýzca temsili bir yansýmasýdýr. Bu cinayetler yýllardýr Tuzla tersaneler bölgesinde desteklenen taþeronlaþtýrma ve esnek çalýþtýrma yöntemleri ile hazýrlanmýþtýr. “Ekonominin darbe sonrasý yeni dönemine doðan bu sektör, beþikten esnek kurgulandý. ‘Normalde’ teknik durumda cevaz verilen taþeronluk (alt iþverenlik) sistemi, bir istihdam rejimi olarak köklü armatör-yeni tersaneciler tarafýndan Tuzla’da kurumsallaþtý.” 1 Bu yüzden, bugün bu cinayetlerin sorumlularý gösterilmek istendiði gibi, ‘uluslararasý rakiplerin ekmeðine yað sürmeye çalýþanlar, vatana millete zarar vermeye çabalayanlar’ deðil, sektöre yaptýklarý yatýrýmla övünürken iþ güvenliði konusunda tek bir kuruþ bile vermekten kaçýnan tersane sahipleridir. Ve devlet bugün bu cinayetleri ‘eðitimsizlik’ ya da ‘büyüyen sektör’ gerekçeleri ile meþrulaþtýrmaya çalýþýrken bu cinayetin sorumlularýna yataklýk etmektedir. Belirlenebilmiþ 98, ve 10 gün içinde ardý ardýna 3 ölüm. Bu seri ölümler devlet bakanlarýnýn gözünde ise hala bir facia deðil. Tersine, ‘doðal’ kazalar, büyüyen bir sektörde yaþanabilecek ‘doðal’ ölümler… hal böyle olunca, yani ortada bir sorun yoksa eðer, çözüm de olmaz tabi. Limter-iþ sendikasý önderliðinde dile getirilen tüm öneriler de bu yüzden görmezden gelindi. Ýþverenler maðdur gösterilirken, sendika baþkaný ve tepkilerini dile getiren, bir çözüm isteyen iþçiler aðýr müdahalelere maruz býrakýldýlar. Göstermelik kapatmalar gerçekleþti maðdur olan yine iþçiler oldu; çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesine, iþ güvenliðinin saðlanmasýna yönelikse ortada hiçbir çaba yok.

politikasý’nýn göstergesidir. Burjuvazinin, iþçi-emekçi ve tüm sömürülen kesimlere karþý kendi sýnýf politikasýnýn ifadesidir. Daha fazla kar için daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk, daha fazla ölüm… Bu ölümleri bu yoksulluðu durdurabilecek tek güç ise iþçi sýnýfý. Ýþçi-emekçi kesimlerin burjuvaziye karþý, ‘kendisi için bir sýnýf’ olarak durabilme gücü… Bu düzenin onu mahkûm ettiði ölümkalým savaþýnda düþman sýnýfýnýn karþýsýnda örgütlü olarak sürdürdüðü mücadelesi… Ýþçi-emekçi kesimler bu mücadele azmini sendika bürokratlarýnýn isteksizliklerine raðmen SSGSS Yasa tasarýsýnýn geri çekilmesi istemiyle gösterdi, Tuzla’da 27-28 Þubat Grevi yine bu azmin göstergesiydi. Öte yandan, Yörsan iþçilerinin mücadelesi, Ýlbek direniþi, Gebze bölgesinde süre giden grevler ve en son Brisa, Pirelli ve Goodyear’ýn Ýzmit ve Adapazarý’ndaki fabrikalarýnda greve baþlayan 4000 Lastik iþçisi mücadele azminin dinmeyeceðini gösteriyor. Hükümet ise kimi zaman sendikacýlara ve mücadele eden iþçi emekçilere müdahale ederek, kimi zaman iþçi ve emekçi kesimlerin gündemlerini deðiþtirmeye çalýþarak, iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin önüne geçmeye çalýþýyor. Ancak iþçi ve emekçi kitleler tüm engellemelere karþýn, tüm örgütsüz ve önderliksiz durumlarýna karþýn lokal de olsa mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar. Ve 16 Haziran tarihte bir kez daha bir mücadele günü olarak anýlacak!

Sýnýfa karþý Sýnýf Bu iki politika da – SSGSS saldýrý politikasý ve Tuzla’da Ýþ cinayetlerine karþý ‘çözümsüzlük’ politikasý- iþçi sýnýfýna raðmen sürdürülmektedir. Çünkü yukarýda da açýkladýðýmýz gibi aslýnda bu iki politika da tek bir politikanýn, ‘burjuvazinin neo-liberal saldýrý

15-16 Haziran Genel Direniþinin Iþýðýnda 15-16 Haziran 1970 tarihi, bu topraklarda halen aþýlamamýþ büyük bir direniþin sembolüdür. Ýþçi ve emekçi kesimlerin kendi sýnýf örgütleri için, örgütlenme haklarý için verdikleri bir genel direniþ tarihidir. 15 Haziran’da 70


bin, 16 Haziran’da 150 bin iþçinin katýldýðý yürüyüþ ve gösteriler, sýkýyönetim koþullarýna raðmen 12 Mart Askeri Muhtýrasýna kadar süren mücadele dalgasýnýn baþlangýcý olmuþtur. Bugün baktýðýmýzda eleþtirilecek, eksik bulunabilecek yanlarý mutlaka vardýr; ancak bunlar, bu genel direniþin Türkiye iþçi sýnýfýna kendi gücünü ilk kez göstermiþ olduðu gerçeðini deðiþtiremez ve bunun önemini azaltamaz. Bugün, emperyalizmin ekonomik, politik, askeri tüm saldýrýlarýna karþý ihtiyacýmýz olan, 15-16 Haziran direniþinin ruhunu yeniden canlandýrabilmek ve bu tür direniþler ve kitle seferberlikleri içinde devrimci iþçi partisini inþa etmektir: Ýþçi-emekçi kesimlerin kendilerine yönelik uygulanan ama muhatap

kabul edilmedikleri tüm politikalara ve bu politikalarý uygulayan hükümetlere karþý seslerini duyurabilmeleri için bu elzemdir. 16 Haziran’da, bugün kapitalist sömürü ve ölüm düzeninin en somut örneklerinden biri olan Tuzla’da gerçekleþecek direniþin böyle bir itici gücü içinde barýndýrdýðý sadece bir umut deðil bir gerçektir de. Ancak, bu gücün dýþarý çýkabilmesi ayný zamanda sýnýf dayanýþmasýnýn gücüne baðlýdýr. 16 Haziran 2008, bu dayanýþmanýn gerçekleþtiði oranda sonuç verecek, Tuzla Grevi bu dayanýþma saðlandýðý ölçüde, baþlý baþýna, iþçi sýnýfýnýn bir kazanýmý olacaktýr. Saðlýk ve Sosyal Güvenlik Haklarýmýzý ellerimizden alanlara, bizleri esnek ve güvencesiz

çalýþma koþullarýna mahkûm edenlere karþý, Yaþama hakkýmýz için… Sýnýf dayanýþmasý! Ýþçi Cephesi!... Sosyal Güvenlik ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý Kaldýrýlsýn! Ýþ Cinayetleri sorumlularý yargýlansýn! Tuzla Tersanelerinde Ýþçi Denetimi! Tersanelerde Aðýr ve Tehlikeli Ýþ Kolu Yönetmeliði Uygulansýn! Taþeronluk sistemi kaldýrýlsýn! Sigortalar ana firma tarafýndan, alýnan ücret üzerinden yatýrýlsýn! Elvan Alaz – 1 Haziran 2008 1

Aslý Odman (Türkiye Tersaneler Bölgesi Ýzleme ve Ýnceleme Ko-misyonu üyesi), Tuzla’da Göster-melik Tedbirler ve Söylemler.

Dikkat! Ýþsizlik ve Yoksulluk Dört Bir Yanýmýzý Kuþatýyor Ýþsizlik, iþsizliðin ne olduðunu bilmeyenin anlayamayacaðý bir durum. Bu durum iþsizler için çok yýkýcý. Kamuoyu araþtýrmalarýna göre iþsizlik 2007 yýlýna göre daha da artmýþ durumda. Ýþsizlik genç nüfus arasýnda daha yoðun. Meslek sahipleri iþ bulmada biraz daha þanslý. Okulu yeni bitirmiþ gençler ya da okumaya çeþitli nedenlerle devam edememiþ gençler bu durumu daha çok yaþýyor. Genç nüfusun çok olduðu ülkemizde genç iþsizler gelecekten kaygýlý. Umutlarý iþ bulamadýklarý için kýrýlmýþ ve gelecek kaygýsý yaþýyorlar. Birde ailelerine yük olmalarý onlarý daha da bunalýma sokuyor. Umutsuz, geleceðe kaygý ile bakan gençlik; yani geleceðimiz dediðimiz bu gençler ne yazýk ki bizim geleceðimiz olmayý býrakýn kendilerine bile umut olamýyorlar. Ýþsizlik sadece gençler arasýnda deðil diðer yaþ gruplarý arasýnda da yaygýn. Ýþgücüne katýlým oraný kadýnlarda daha da kötü durumda. Lise altý eðitimlilerde erkeklerin iþgücüne katýlma oraný % 69 iken, kadýnlarda % 18.6. Tarýmda iþsizlik oraný % 11.6 iken, tarým dýþý iþsizlik oraný da % 14.2. Türkiye genelinde iþsiz sayýsý

geçen yýlýn ayný dönemine göre 55 bin kiþi artarak 2 milyon 642 bin kiþiye yükseldi. Ýþsizlik oraný ise 0.2 puanlýk artýþla %11.6 seviyesinde gerçekleþti. Kentsel yerlerde iþsizlik oraný 0.4 puanlýk artýþla % 13.4, kýrsal yerlerde ise 0.3 puanlýk azalýþla % 8.5 oldu. Türkiye’de tarým dýþý iþsizlik oraný geçen yýlýn ayný dönemine göre deðiþmeyerek % 14.2 seviyesinde gerçekleþti. Bu oran erkeklerde geçen yýlýn ayný dönemine göre 0.1 puanlýk artýþla % 13.4, kadýnlarda ise 0.2 puanlýk azalýþla % 17.5 olarak gerçekleþti. Bu dönemdeki iþsizlerin; % 74.8’i erkek nüfus. % 59.7’si lise altý eðitimli. % 25.7’si bir yýl ve daha uzun süredir iþ aramakta. Ýþsizler sýklýkla (% 32.2) “eþ-dost” vasýtasýyla iþ aramakta. % 84.8’i (2 milyon 241 bin kiþi) daha önce bir iþte çalýþmýþ. Daha önce bir iþte çalýþmýþ olan iþsizlerin % 46.2’si “hizmetler”, % 23.6’sý “sanayi”, % 20.5’i “inþaat”, % 9.7’si ise “tarým” sektöründe çalýþmýþ. Ýþsizlik eþittir yoksulluk Mayýs ayý ortalarýndan itibaren özellikle tekstil sektöründe geçen yýllara oranla daha da erken bir zamanda iþler durmaya baþladý; ve

boþ gezen iþsiz ordularýna yenileri hem de katlanarak eklenmeye baþladý. Ýþsizlik dünyanýn dört bir yanýný özellikle de yoksul ülkelerdeki iþçileri tehdit ediyor. Geçtiðimiz günlerde Güney Afrika’da iþsizlik nedeni ile Güney Afrikalý iþçiler ülkelerindeki göçmen iþçilere karþý linç giriþiminde bulunarak korkunç bir tabloya imza attýlar. Bu olayýn görüntülerini televizyonlarda ve gazetelerde izleyenler ve okuyanlar tam anlamý ile dehþete düþtü. Korkunç bir katliamdý. Bu olaylarda 13 göçmen iþçi hayatýný kaybetti. Güney Afrika’da iþsizlik %30. Peki çözüm nedir? Çözüm kesinlikle kapitalistlerin insafýna býrakýlamaz. Ýþ saatlerini azaltmak, vardiya sayýlarýný ve istihdamý artýrmak, silaha deðil üretime pay ayýrmak, eþit iþe eþit ücret, iþ güvencesi çözümün bazý yollarý. Bu seçenekler arttýrýlabilir ama þu bir gerçek ki çözüm kapitalizm de deðil; çözüm ancak proleter yanýn iktidarýnda. Bunu bilmeli ve bilince çýkarmalýyýz. KAPÝTALÝZM YAÞATMIYOR, ÖLDÜRÜYOR, YOK EDÝYOR… Jiyan – 2 Haziran 2008

11


tekstil Patronlarýn Ýspiyoncularýna Dikkat Edelim

12

Ben yaklaþýk 15 senedir tekstilde çalýþan bir iþçiyim. Bu zaman zarfýnda farklý nedenlerden dolayý sayýsýz iþyeri deðiþtirdim. Farklý nedenler derken, kimi zaman patronlar atölyeyi kapattýðý için, kimi zaman askerlikten dolayý iþyerinden çýktým. Ama çalýþtýðým bir iþyerinden nasýl ayrýldýðýmý, baþka bir deyiþle nasýl uzaklaþtýrýldýðýmý veya kovulduðumu anlatmak istiyorum. Buna kovulma diyebilirim utanmadan, çünkü beni kovanlar utansýn. Ýnanýyorum siz de öyle düþüneceksiniz. Neyse konuya gelelim. Bundan 9 sene önceydi. O kadar zaman geçmesine raðmen hala unutmuþ deðilim baþýma gelen bu trajikomik olayý. Askerden yeni gelmiþtim, ilk geldiðimde ufak bir atölyede çalýþmaya baþlamýþtým. Çalýþtýðým bu atölye 6 ay sonra iþler iyi gitmediðinden kapanmýþtý. Kapatýlýnca yine iþsiz kalmýþtým. Ufak yerler yerine, parasý saðlam, devamlý, sigortalý bir iþyerinde çalýþmaya karar verdim. Öyle bir iþyerini babam sayesinde buldum. Babamýn çalýþtýðý iþyerinin patronu ile bu iþyerinin patronu arkadaþmýþ. Babam patronuna söylemiþ, benim oðlum boþta böyle bir iþyeri arýyor diye. O da Ünlü Tekstil’in sahibi Sabri Ünlü’ye söylemiþ. O da “gelsin, form doldursun, hemen iþbaþý yapsýn” demiþ. Tabi ben de sevinerek ertesi gün Ünlü Tekstil’e gittim, form doldurdum ve ardýndan iþbaþý yaptým. Ýþbaþý yaptýðýmda hiç kimseye söylemedim, patronun vasýtasýyla iþe girdiðimi. Torpilli duruma düþmek istemedim. Çünkü torpilli

insanlara iþçilerin bakýþ açýsý iyi olmaz. Beni birinci katta bir banta verdiler. Pantolon dikiyorduk. O aralar boþ kalmýþtým ya, nasýl hevesle çalýþýyorum! Saatte 60 tane iþ yapmam istenirken ben 75 tane yapýyorum. Çalýþýrken iyiydi ama paydoslarda çok sýkýlýyordum, çünkü hiç arkadaþým yoktu. Herkes 4-5’li ayrý gruplar halinde oturup muhabbet ederken ben 3 gün hiç kimseyle arkadaþlýk yapamadým. Üçüncü gün benim gibi yeni iþbaþý yapan bir arkadaþla tanýþtýk, arkadaþ olduk. 2 hafta boyunca iki arkadaþtýk. Daha sonraki haftalarda 5-6 arkadaþýmýz daha oldu. Anlayacaðýnýz kalabalýk olmaya baþladýk. Yeni gelen bir iþçi oldu mu, yabancýlýk çekmesin, ýsýnsýn diye aramýza alýyorduk, arkadaþlýk yapýyorduk. Oldukça kaynaþmýþtýk ve samimileþmiþtik bu arkadaþlarla. Velakin bu kalabalýklaþmamýz bazý insanlarý rahatsýz etmiþti, çünkü bizden önceki dönemlerde Ünlü Tekstilde sendikalaþma mücadeleleri olmuþ, öyle bir korkmuþlar ki kýsa bir zamanda belli bir kalabalýða ulaþýnca þüphelenmiþler. Bir süre sonra 15 kiþi olduk. Her þey güzeldi, çünkü ben de kalabalýk ortamlarý seviyorum. Bu aralar eskilerden iki kiþi de bize takýlmaya, yakýnlaþmaya baþlamýþtý. Paydoslarda yanýmýza geliyorlardý. Bu arkadaþlar meðer aðzýmýzdan laf almaya geliyorlarmýþ. Ustalar tarafýndan görevlendirildiklerini anlamamýþtýk, nasýl anlayalým o zamanlar bazý þeylerin bilincinde deðildim. Bu iki kiþi en çok benim yanýma geliyorlardý. Farklý farklý sorular soruyorlardý. Çünkü arkadaþ grubunda ilk gelen ben olduðumdan, bu insanlarý bir araya getirenin de ben olduðumu düþündüklerinden beni gözüne kestirmiþler. Ustalar da bunlara özellikle beni kollamalarýný söylemiþler. Bir zaman sonra bunlar muhabbeti sendikaya falan getirdiler. Bir tanesi bana “Ya biliyor musun,

geçen sene burada sendikaya karýþan, sendika getirmeye çalýþanlar oldu. Haberin var mý?” dedi. Bu konuda düþüncelerimi öðrenmeye çalýþtýlar. Açýkçasý ben de o zamanlar sendikanýn ne iþe yaradýðýný bilmiyordum. Tek bildiðim sendikayla uðraþanlarýn devrimciler olduðuydu. Ben de devrimcilere karþý sempatim olduðundan, baþladým “helal olsun be sendikayla uðraþanlara” dedim. “Ben de istiyorum sendikayý, gerekirse ben de uðraþacaðým” dedim. Halbuki o zamanlar boþ birisiydim desem doðrudur. Dediðim gibi sendikanýn ne olduðunu bile bilmiyordum. Bu insanlar da yalakalýk yapacaklar ya, hemen benim söylediklerimi ciddiye alýp ustaya yetiþtirmiþler. Usta da bulunduðumuz katýn müdürüne söylemiþ, müdür de kovalým ama hemen deðil, dolaylý þekilde gönderelim demiþ. Nedeni ise yalakalar. Direk bu konu üzerinden kovalarsa bu insanlar ortaya çýkacak. Onlarýn görevi daha bitmemiþti çünkü benden sonra diðer arkadaþlarýmýn arasýna girmiþler. Yalakalarýn kim olduðunu benim baþka bir arkadaþým söyledi. O da benim gibi bu yalakalarýn ispiyonlarý yüzünden ayrýlmýþ. Ustalarýn bana karþý tavýrlarý belirgin bir þekilde deðiþmiþti, beni gözetliyorlardý. Yaptýðým iþi beðenmiyorlar, kafamý hafif kaldýrsam hemen ters davranýyorlar, hakaret ediyorlardý. Diðer çalýþanlarla þakalaþýp muhabbet ederken bana tam tersi davranmaya baþladýlar. Düþünceleri beni sýkmak ve iþten kaçmamý saðlamaktý. Ben her þeye raðmen devam ettim. Bir gün öðlen yemeðinden 45 dakika sonra sýcaktan makineden kalkýp lavaboya gittim, yüzümü yýkamak için. Lavaboya gidenler 10 dakikadan aþaðý gelmezler, ben 2 dakikada yüzümü yýkayýp geri makineme dönerken yerime baþkasýný oturtmuþ usta. Ustanýn yanýna gittim, ne olduðunu sordum. O da müdürün


yazýhanesine gönderdi beni. Yazýhaneye gittim, müdür ordaydý. “Hayýrdýr!” dedim müdüre. Müdür de lavaboya gitmemi bahane ederek “seninle daha fazla çalýþamayacaðýz” dedi. Halbuki lavaboya ihtiyaç için gittim, fazla da oyalanmadým. Ne diyeceðimi þaþýrdým. Sustum, müdüre söyleyecek bir laf bulamadým. Kelimeler boðazýma týkalý kaldý. “Bir hafta sonra hesabýný almaya gel” dedi. Hiçbir kelime söylemeden çýktým gittim. Bu yaþadýðým olayda beni en çok etkileyen ve üzen bizi ispiyon edenlerin de iþçi olmasýydý. Þunu anladým ki büyük iþyerlerinde çalýþýrken dikkat edeceksin, çünkü patron yalakalarý çoktur. Benim için deneyim oldu bu olay. Gözüm açýldý. Sadece ustalarýn ve müdürlerin dýþýnda iþçilerin arasýnda da ispiyoncular, karaktersiz insanlar var. Asýl tehlikeli olanlar bunlar. Çünkü bunlar kendini belli etmiyorlar. Patronlar 50-100 YTL fazla vererek bunlarý istediði gibi kullanýyorlar. Ýnanýyorum, özellikle büyük yerlerde böyle yalakalar var. Bu insanlar para için herkesi satarlar. Ýþçi arkadaþlara tavsiyem tabi ki satýlýk iþçi olmayalým, aksine birlik beraberlik içerisinde olalým. Son olarak arkadaþlara tavsiyem eðer tekstilde çalýþanlarýnýz varsa, özellikle Ünlü Tekstil vb. büyük yerlerde çalýþýrsanýz, aðzýnýzdan çýkan kelimelere dikkat edin. Aðzýnýzdan çýkacak kelimelere dikkat edin derken, özellikle de sendika veya iþçi örgütlenmesi mücadelelerine girerseniz daha fazla dikkat edin etrafýnýzdaki insanlara. Çünkü iþçileri birbirine düþürmek patronlarýn siyasetidir. Oysa birlik olmak için öncelikle birbirimize güvenmeliyiz. Bizim siyasetimiz iþçilerin birbirine güvenmesi ve birlik olmasý içindir. Dikkat etmemiz gereken ise patronun ispiyoncularýdýr, iþçi kardeþlerimiz deðil. Bir Ýþçi

Poðaça Ben on üç seneden fazladýr tekstil iþçisiyim. Son bir senedir parça baþý üretimle çalýþýyorum. Sabah sekiz buçukta iþbaþý yapýp, akþam belli olmayan bir saate kadar çalýþýyoruz. Hatta bazý günler sabahladýðýmýz oluyor. Bu koþulu ben seçmedim. Buna zorunlu kalýyoruz. Normalde bir sene önce haftalýk 350 YTL alýrken, bu sene ücretler 300 YTL’ye düþtü. Bu nedenle parça baþý üretimi seçtim. Bana göre iþsizliðin tanýmý: Ýþbaþý yaptýktan bir saat sonra dýþarý çýkýp poðaça alýrým. Ben poðaçayý alýrken iþ zamaný sýra beklerdim. Son iki haftadýr benim önümde poðaça almaya gelen insan sayýsý azalmaya baþladý. O zaman kendime diyorum ki “dur, iþsizlik baþlýyor, kendini kolla.” Aslýnda parça baþý üretim rekabetten, yani kýsacasý iþçileri birbirine düþürmekten baþka bir iþe yaramýyor. Parça baþý üretim aslýnda o kadar da kârlý deðil. Ýnsan önce zannediyor ki çok para kazanýyorum. Ama þunu bilmeli ki, sigortasýz, yemeksiz, güvencesiz iþçi, patronu zengin ederken saðlýðýndan olmakta, sýnýf bilincini geliþtirememekte, bu da iþçilerin örgütsüzlüðüne yol açmakta. Bunu nasýl önleyebiliriz? Tek yolu þu olmalý: iþçilerin parça baþý üretime asla geçmemeleri. Bir Ýþçi

Sadece bir parça ekmek için... Bir fabrikada tekstil iþçisi olarak çalýþýyorum, ailem memlekette. Güneydoðuluyum. Kendimi diðer iþçiler gibi göremiyorum. Kalacak yerim olmadýðý için iþ yerinde yatýp kalkýyorum. Fabrikanýn bekçilik

dahil birçok yükü ücretsiz olarak benim omuzlarýma yükleniyor. Hani fabrikada kalýyorum ya bir bakýma diyet ödüyorum. Motoru yanan makine mý var, akþam mesai saati bittikten sonra deðiþtiriyorum. Ýþ yerinde herhangi bir tamirat mý var, yapýyorum. Bunca öz verime raðmen patron beni çok seviyor ya sosyal güvencesiz çalýþýyorum. Sosyal yaþamým hiç yok. Sürekli fabrikadayým. Diðer arkadaþlar mesai saati bittiðinde evlerine gidiyor ben ve birkaç arkadaþ fabrikada bize ayrýlan penceresiz bir odada kalýyoruz. Bu yaþantýyý ben tercih etmedim. Þartlar beni buna zorladý. Bu kadar çalýþmama raðmen aldýðým ücret sosyal güvencesiz 720 YTL. Geleceðimden kaygýlýyým. Ama ne yapayým, mecburum. Ekmeðim için buna katlanmak zorundayým. 4 yýldýr ailemi göremiyorum. Sadece bir parça ekmek için... Bir Ýþçi

Merhaba Arkadaþlar, Ýþsizliðin yoðun olduðu, hayatýn çekilmez hal aldýðý, açlýðýn ve yoksulluðun üst düzeyde olduðu bir süreçten geçiyoruz. Biz iþçiler iþ yerlerinde her türlü baskýya ve sömürüye maruz kalýyoruz. Geçen ay patron bazý arkadaþlarýn maaþlarýný düþürmüþtü.15 gün önce dikimhane sorumlusu söylemiþti. Maaþlarý verdiler. Maaþýmda kesinti olduðunu fark ettim. Saat 10.00’da dikimhane sorumlusuna maaþýmýn eksik verildiðini söyledim. O da maaþýmýzýn düþürüldüðünü söyledi. Ben de “neye dayanarak düþürüldüðünü öðrenebilir miyim?” dedim. Bana performansýmýn düþük olduðunu, böyle gidersem yine düþüreceðini

13


14

söyledi. Ben de, “yasada böyle bir madde yok. Siz yasadýþý davranýyorsunuz” dedim. O da, “yasayý senden mi öðreneceðiz? Ýþine gelirse çalýþýrsýn yoksa çýkabilirsin” dedi. Bende çalýþmaya ihtiyacým olduðunu ve maaþýmýn düzeltilmesini istedim. Bana böyle bir þeyin ancak performansýmý yükseltirsem olabileceðini söyledi. “Benim standardým budur, ekstra bir þey yapamam artý, sekiz aydýr iyiyim de þimdi mi performansýný düþtü. Bunu kabul edemem” dedim, o da, “istifaný yaz” dedi. Bende, “yazmýyorum, sizi çalýþma bakan-lýðýna þikâyet edeceðim” dedim, onlar da, “istediðin yere git þikâyet et” dediler. Bende, “yarýn gelip çalýþacaðým” dedim. Onlar da, “bir daha buradan içeriye giremezsin, þimdi çýk git” dediler. Ben de gideceðim yerim arabasýna bindim, dikim sorumlusu yolda beni tekrar arayarak maaþýmýn düzeltileceðini, kartýmý basacaðýmý, yarýn gelip çalýþabileceðimi söyledi. Ben de bu konuyu gelip konuþacaðýmý söyledim. Sabah þirketin danýþma bölümünde bekledim. Sonra dikim sorumlusu ve bir arkadaþým geldiler. Dikim sorumlusu, “aþaðýya in çalýþ” dedi. Ben de, “dünkü tavýrlarýnýz hiç yenilir ve yutulur cinsten deðildi, yine ayný olayla karþýlaþmayacaðýným bir garantisi var mý?” dedim. O da, “seni bazý iþlerde deneyeceðiz” dedi. Böyle bir þeyi kabul etmeyeceðimi söyledim. Bana sen kendini ne sanýyorsun, senin sorunun ne, diyerek, dýþarýda beni kolumdan çekmeye ve itmeye baþladý. Ben de, “elini çek, yoksa senin için iyi olmaz. Burasý dað baþý deðil” dedim. O da cebinden 50 YTL çýkarýp benim cebime sokmaya çalýþtý. “Bunun için mi yapýyorsun?” diyerek. “Ben sizi daha önce uyarmýþtým” dedim. Daha sonra arkadaþ, dikim sorumlusuna, benim burada verimli olamayacaðýmý, moralimin çok bozulduðunu. Ýçerideki alaca-

ðýmýn verilmesini önerdi. O da tamam dedi. “Pazartesi gel hesabýný verelim” dedi. Pazartesi gittiðimde direk muhasebeyi aradým, onlar da saat 15.00’de vereceklerini söylediler. 15.00’de gittiðimde kýdem ve ihbarýmla birlikte içerdeki tüm alacaðýmý tahsil ettim. Sonuç olarak bizler hak ve hukukumuzun bilincinde olduðumuzda haklarýmýzý korumak ve savunma olanaðýmýzý da yaratmýþ olacaðýz. Bu açýdan bakýldýðýnda benim yaþadýðým bireysel bir olay olarak görülebilir. Ama buna raðmen mücadelenin iþçilere nasýl bir kazaným saðlayabileceðini göstermesi açýsýndan önemli bir deneyim. Bireysel de olsa önemli olan bu deneyleri yaþamak ve yaþatmaktan kaçýnmamak. Haklarýmýz için her zaman mücadele etmeliyiz. Benim gibi sorun yaþayan arkadaþlarým ya iþten ayrýldýlar ya da alacaklarýný tahsil edemiyorlar. Ben ise, tek baþýma dahi olsam da hakkýmý aramaktan vazgeçmeyeceðim diyorum. Ýnanýyorum ki bunlar iþçi arkadaþlarýma olumlu bir örnek olmasý açýsýndan önemlidir. Bir Ýþçi

Sömürüye Devam Ocak ayýndan itibaren her cumartesi 08.00’dan 14.35’ kadar mesaideyiz. Belli ki bu yýl sipariþler çok. Böyle olunca, yük biz iþçilerin sýrtýna biniyor. Ne kendimize ne de ailemize vakit ayýrabiliyoruz. Bu kadar yoðunluk yetmezmiþ gibi müdürden de sürekli azar iþitiyoruz. Bize çalýþmadýðýmýzdan, elindeki sipariþleri teslim edemezse yanacaðýmýzdan bahsedip duruyor. Oysa biz zaten yeterince yanýyoruz. Aylýk toplantýda kaç iþçi doðum izninde, kaç iþçi emzirme

izninde, bunlara ne para ödeniyor; bunlarý deyip durdu. Bir de elindeki belgeleri yüzümüze göstererek geçen yýlýn bu ayýnda çýkan iþ adedini þimdiki ile kýyaslýyor ve patronuna ne hesap vereceðini bize soruyordu! Bu þekilde geçen toplantýnýn ardýndan iþçi arkadaþlar, “Tayip en az üç çocuk diyor, patron doðum iznine çýkanlara kýzýyor” dediler. Bir arkadaþ da patronun kendinse hakký geçmesin diye çok fazla çalýþtýðýmý fakat yine de yaranamadýðýný söyledi. Bazý iþçi arkadaþlar da müdürün böyle yaparak bizi korkutmaya çalýþtýðýný söyledi. Büyük fabrika ya da küçük atölye olsun çalýþan iþçi kesinlikle bilinçli ve örgütlü olmalý. Çünkü patronlar hýz kesmeden bizleri sömürmeye, haklarýmýzý gasp etmeye devam ediyor… Bir Ýþçi

metal Her Yerde Patronlarýn Sömürüsü Sürüyor Arkadaþlar, Ýþçi sýnýfýnýn bir parçasý olarak bizlerin bilmesi gereken bir þey var ki, o da nerde olursak olalým, tüm iþ yerlerinde çalýþan iþçilerin her yerde vahþice sömürüldüðü gerçeði. Bugün yaþadýðým bir deneyimi sizinle paylaþmak istedim; çalýþtýðým iþkolunda farklý bir iþ yerinden iþ teklifi aldým. Þu an çalýþtýðým iþ yerinde ücretler yetersiz ve ekonomik sýkýntýlarýmý aþmak için bu iþ teklifini deðerlendirmek istedim. Ýþ görüþmesi için iþyerine vardýðýmda, tesisleri dolaþmadan


önce patronun ofisinde görüþmeye geçtik. Patron odasýndaki duvara kocaman plazmalý bir televizyon ve tesisin her yerini gösteren kameralar yerleþtirmiþ. Oda bütün iþçileri takip edebilecek þekilde düzenlenmiþ, hiç tesisi dolaþmama gerek kalmadan tesisin her tarafýný görmüþ oldum. Patron iþçiler çalýþtýðý halde telefonla talimatlar veriyor, þuradaki kiþi niye boþ dolaþýyor, buradaki kiþi niye kaytarýyor þeklinde baðýrýyor. Durum öyle kötüydü ki, iþçilerin nefes alacak durumlarý bile yoktu. Zaten tesisleri dolaþmadan oturduðum yerde iþçilerin ustabaþýlar ile beraber nasýl ezdiklerini, nasýl sömürüldüklerini gördüm. Bu þartlarý görünce nerede olursak olalým bu kapitalist sistemde ezilmeye ve sömürülmeye mahkum edilmiþiz, biz patronlarýn düzenini deðiþtirip kendi düzenimizi kurmadýðýmýz sürece bunlarýn baskýsýnýn ve sömürüsünün daha da büyüyeceðini bilmemiz gerekiyor. Bu durumu deðiþtirmek için her yerde örgütlenip, her yerde birleþmemiz gerekiyor. Örgütlenmediðimiz sürece alacaðýmýz ücret ne olursa olsun patronlardan aldýðýmýz ücretin çok daha fazlasýnýn sýrtýmýzdan çýkacaðýný ve bizi yoksullaþtýrýp, kendilerine köle etmek için ellerinden geleni arkalarýna koymayacaklarýný iyi bilmemiz gerekiyor. Bizde kendimiz için, geleceðimiz için, çocuklarýmýzýn geleceði için, dünyadaki tüm iþçiler olarak, her yerde birleþip patronlara karþý örgütlenerek zafere ulaþabiliriz. BÜTÜN DÜNYANIN ÝÞÇÝLERÝ BÝRLEÞÝN! Bir iþçi

saðlýk Merhaba, Ben lojistik iþi yapan bir þirketin fiyatlandýrma bölümünde taþeron bir þirkete baðlý olarak çalýþýyorum. Bir önceki sayýda iþ yerimizdeki rahatsýzlýklarý, olumsuzluklarýmýzý dile getirmiþtim. O zaman sözde taþeron firmanýn sahipleri ortalardan kaybolmuþ, ücretlerimizi alamamýþtýk. Ýþveren, iþçilerden, ortalardan kaybolan sözde þirketten maaþlarýný alabilmeleri ve gerekli düzenlemelerin yapýlacaðý gerekçesiyle, noterden bir memurun getirilmesiyle Troy adlý þirketten istifalarýmýzý istedi. Ve bilinçsiz olan iþçiler, grup halinde istifa dilekçelerini bir bir imzaladýlar. Ýmzalamamamýz gerektiðini açýklamamýza raðmen istifalar gerçekleþti. Ýþçilerin büyük bir çoðunluðu istifalarýný vermiþlerdi, ben ise, henüz iki aylýk bir iþçi olmama raðmen istifa etmemiþtim. Ýstifamý istedikleri zaman ben istifamý vermiyorum demiþtim. Benimle birlikte yaklaþýk on kiþi daha istifasýný vermemiþti. Bana söyledikleri söz “sen daha yeni iþçisin, geçmiþte hiçbir hakkýn yok, zaten bir þey olmaz” þeklindeydi. Ertesi gün iþveren diðer iþçileri de ikna edip þirket aracýyla notere bizzat kendileri götürmeye baþladý. Çalýþtýðým bölümde imzalamayan bir tek ben kalmýþtým. Yönetici kadro ve bölüm sorumlularý aracýlýðýyla istifa dilekçesini imzalamamý istiyorlardý. Evet, ne yazýk ki biraz hýrslý, biraz da boynu bükük gitmiþtim notere. Ama ben sadece yýllardýr alýn terleriyle çalýþan iþçi arka-

daþlarýma örnek olmak istemiþtim sadece... Ýstifa dilekçelerimiz ise þöyleydi: “Sayýn Troy Ltd.Þirketine: Firmanýzda 04.02.2008 tarihinden beri fiyatlama elamaný olarak çalýþmaktayým. Þubat 2008 maaþýmýzý ödemediðiniz gibi, o tarihten itibaren firmanýzdan kimseye ulaþamýyorum. Ýþ sözleþmemi haklý nedenlerden dolayý 4857 no’lu iþ kanununun 24/ 2.maddesi e fýkrasý uyarýnca haklarým saklý kalmak kaydýyla fesh ediyorum.” Zaten yýllarca çalýþýp, emek veren iþçiler baðlý olduklarý taþeron þirketin hiçbir yöneticisini görmemiþ ve tanýþmamýþlardý. Ýstifa dilekçesindeki ‘“tüm haklarým saklý kalmak kaydýyla fesh ediyorum” ibaresi kafama takýlmakta idi. Saklý ama nerede saklý? Þirket ortalarda yok, iþçilerin saklý haklarýný nasýl alacaklarý biraz meçhul? Ayrýca þirketin genel müdürü; “sizin tazminatlarýnýz bende saklý, bana güvenmiyormuþsunuz” diyormuþ... Nihayet yeni bir taþeron firmaya pazarladýlar bizleri. Artýk her iþçinin bir PARTNER’i var. Yanlýþ anlamayýn, taþeron firmanýn adý PARTNER. Fakat yeni þirkette de ne bir yetkili ne de bir müdür gördük. Gece yarýsý 12’ye kadar kaldýðýmýz mesailerde yemeði bir kuru pideyle geçiþtiriyorlar, akþam yemeði ile bir bardak çayý bile çok görebiliyorlar. Anlayacaðýnýz patronlar yasalara dayanarak taþeronlaþmayý tüm bölümlere soktular. Taþeron þirketler de ne kadar iþçinin hakkýný gasp ederse o kadar daha fazla para kazanacak. Bunun da faturasýný bizler ödüyoruz. Yani anlaþýlan ha asýl patron olsun ha taþeron patron olsun sömürü devam etmekte.... Bir Ýþçi

15


KÜLTÜR-SANAT

William Saroyan 100 Yaþýnda 2002 senesi, Unesco tarafýndan, 100. doðum yýlý sebebiyle, tüm dünyada Nazým Hikmet yýlý olarak kabul edildiðinde, onu, siyasal düþüncesinden arýndýrarak yeniden ve yeniden tüketilebilir bir meta haline getiren; þiirini ve bu þiirin oluþumuna kaynaklýk eden politik ve sanatsal yaþamý es geçen, onu yalnýzca deneyimlediði aþklarla gündemde tutan burjuva medyanýn içine düþtüðü kepazelik herkesin hatýrýndadýr.

Elbette, magazinsel boyutu bir tarafa býrakýldýðýnda sanatçýlarýn özel yaþamlarý da, onlarýn ürettikleri eserlerde yansýmasýný bulan birer deðer olarak bizleri ilgilendirir. Burada önemli olan, bu yaþanmýþlýklarýn, hangi toplumsal sürecin içersinde vuku bulduklarý, hangi iç çatýþmalar ile gerçekleþtikleri ve hangi üretiye, nasýl sebep olduklarýdýr. Örneðin, Bitlis’ten kalkýp Amerika’ya göç eden bir ailenin 1908 yýlýnda Birleþik Devletler’de doðan ilk çocuðunda nasýl bir etki býrakmýþtýr, üç yaþýnda babasýný kaybetmek? Beþ yýl boyunca yetimhanede yaþamak zorunda kalýp, ancak bundan sonradýr ki annesine kavuþmak, on beþ yaþýnda iken okulu terk etmek, bir taraftan çeþitli iþlerde iþçilik yaparken, diðer taraftan da hayalini gerçekleþtirmek için durmaksýzýn kýsa öyküler yazmak? Örneklediðim kiþi William Saroyan... Hayatýndan sunduðum kesitler ise, onun sanatýný anlamak için önemli birer çýkýþ noktasý. Ama tüm bunlarýn ne medyayý ve ne de Türk ‘aydýnlarýný’ ilgilendirdiðini söylemek güç.

16

Dünyada Saroyan Yýlý Doðumunun 100. yýlý vesilesi ile 2008, tüm dünyada Saroyan senesi ilan edilmiþ durumda, týpký Nazým Hikmet de olduðu gibi. 2002 yýlýnýn tüm patýrtýsýna tam bir tezat olacak þekilde medya, mutlak sessizliðe gömülmüþ, bu büyük yazarý görmezden geliyor. Oysa

William Saroyan, bir Ermeni olarak, bu topraklarda anýlmayý fazlasýyla hak ediyor. Anadolu topraðýndaki köklerini sýk sýk yâdeden, eserlerinde “göçmen olmak” olgusunu sýkça iþleyen bir yazar Saroyan. 1939 yýlýnda The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü’nü kazanmýþ, fakat “sanatý deðerlendiren ticaret olmamalý” diyerek ödülü reddetmiþ bir aydýn ayný zamanda. Saroyan hayatý boyunca altmýþý aþkýn kitap (öykü, oyun ve roman) yazmýþ üretken bir sanatçý. Düzyazýda; akýcý, konuþur gibi, coþkulu ve tüm bunlarýn yanýnda yalýn bir dille kendine özgü bir tarz yaratmýþ. Bu, Amerikan edebiyatýnda Saroyanesk denen bir üslubun doðmasýna neden olmuþ. 1964 yýlýnda, Ýstanbul’da yayýmlanmakta olan Marmara Gazetesi’nin sahibi Bedros Zobyan’la beraber Bitlis’i gezmiþ. Onun ‘ata ocaðý’na duyduðu bu hasret, eserlerinde de çok belirgin. William Saroyan 100 yaþýnda. Her ne kadar görmezden gelinse de, Anadolu’nun bir deðeri olarak dünya edebiyatýný etkilemeyi sürdürüyor. O, içine kapanmýþ, ürkek ve sürgün tüm Ermenilerin, kendini arayan sesi olarak yaþýyor: “Yanýyor gözleri babamýn, bakýþý buðulu; geride kalýyor Van Gölü. Ey keder küpü iç deniz, babadan oðula yüreðimiz, dualarýmýz seninle þimdi. Sert, hoyrat bir veda ile koparýldýðý vatanýn kýyýsýndan

batýya doðru yüzünü çevirdiðinde babamýn duyduðu dehþet, benim içimde yaþýyor þimdi. Bizi rahat býrakmayan acýlarýn simgesi, doldukça dolan keder küpü, ey Van Gölü.” William Saroyan Türkçe’de William Saroyan Saroyan’ýn birçok kitabý, Aras Yayýncýlýk tarafýndan Türkçe okuyanlar için çevrilmiþ durumda. Bunlardan, “Ödlekler Cesurdur”, kendilerini yaþadýklarý yere ait hissetmeyenlere odaklanýr. 14 öyküden oluþan bu kitap, göç yolundaki insanlarýn, yaþama sevinçleri ile harmanlanmýþ güvensizliklerini anlatýr. “Ýnsanlýk Komedisi” ise roman türünde kaleme alýnmýþtýr ve savaþ olgusuna eðilir. Bu ikisi dýþýnda, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda da sergilenmiþ olan “Yüreðim Daðlardadýr”, ilk dönem öykülerinden oluþan “Yetmiþ Bin Süryani” ve bir de günce kitabý Türkçe olarak okuyucularýn beðenisine sunulmuþ. Bunlara ek olarak Ermenice okuyanlar, Bedros Zobyan’ýn, William Saroyan ile birlikte Ýstanbul’dan Bitlis’e uzanan yolculuklarýný anlatan ve içindeki 135 fotoðrafla tam bir arþiv niteliði kazanan, aný kitabý “Tebi Bitlis William Saroyani Hed”i inceleyebilirler. Saha Yetigen, 2 Haziran 2008


Kendi Elinden Tutmak Mayýs ayý içerisinde dünyada iki büyük doðal afet yaþandý. Bunlardan ilki, Güneydoðu Asya’da bulunan Myanmar (Birmanya)’daki, 60 binden fazla insanýn ölümüne, 100 binden fazlasýnýn kaybolmasýna, 2 milyon kiþinin de evsiz kalmasýna neden olan kasýrga. Diðeri ise, Çin’in Siçuan eyaletinde meydana gelen ve en az 10 bin kiþinin ölümüne neden olan deprem.

Bu iki ülkeyi yaþanan felaketler dýþýnda birbirine baðlayan ortak bir payda daha var: Her ikisi de kapitalizmin totaliter yönetim biçimleri ile idare ediliyor. Yaþanan felaketlerin akabinde, bu yönetimlerin ulusal ve uluslararasý arenada gösterdiði refleksler ise, kapitalizmin ikiyüzlülüðünü bir kez daha açýða çýkartmasý bakýmýndan önem arz ediyor. Myanmar’da Kasýrga Geliþen teknoloji, büyük doða olaylarýný kontrol etmeyi mümkün kýlmasa da, ön görebiliyor. Nitekim Hindistan, Myanmar’ý yaþanan felaketten 48 saat önce, kasýrganýn nereyi, ne zaman ve hangi þiddetle vuracaðý konusunda uyardýðýný bildirmiþti. Buna karþýn, ülkede 46 yýldýr iktidarda olan askeri yönetim kýlýný bile kýpýrdatmadý. Oysa halkýn önceden uyarýlmasý, can kayýplarýný büyük ölçüde azaltabilirdi. Tersine cunta, kasýrgadan birkaç gün sonraki referandum ile hazýrladýðý anayasayý, ülkedeki yýkým ve kaos ortamýnda, halka onaylatmasýnýn daha kolay olacaðýný düþünmüþ olmalý. Zira “uluslararasý yardým”ýn ülkeye girmesine de izin vermeyen yönetim, bu sayede, halký kendisinin ‘bahþedeceði’ yardýmlara muhtaç býrakmýþ oldu. Ýþte böyle bir ortamda, askeri yönetimin, hele ki silahlarýn gölgesinde yaþayan bir halktan istediðini elde etmesi hiç de zor olmadý. Dikkat edilirse, ancak referandumdan sonradýr ki, Taylandlý saðlýk görevlilerinin afet bölgelerinde týbbi çalýþmalarda bulunabileceðine iliþkin haber, dünya basýnýnda yerini aldý. Tüm bunlar yaþanýrken, ülkede askeri cuntanýn politikalarýný protesto etmek için harekete gecen onlarca muhalif gösterici gözaltýna alýnýyordu. Bu eylemcilerin nereye götürüldükleri ise açýklanmadý.

Çin’de Deprem Çin’deki deprem ise, hem Çin, hem de Myanmar yönetimlerinin iþine yaradý. Bu sayede Myanmar, uluslararasý gündemden düþmekle kalmadý, kasýrgada haritadan silinen yerleþim alanlarý gibi neredeyse tüm basýndan da silindi. Çin ise olimpiyatlar öncesi öne çýkan Tibet sorununu unutturmuþ oldu. The Guradian’dan Simon Jenkins’in 21 Mayýs tarihli yazýsýndaki yorum dikkat çekici: “Genellikle kitlesel bir tekdüzelik içinde resmedilen ulus ilk defa duygulu insanlardan müteþekkil gösterildi. Tibet ve meþale unutulurken, Olimpiyatlar da uygunsuz bir payeden münasip bir ödül haline geldi. Çin bir gecede düze çýktý. Haberlerin gözdesi oldu. Zavallý Birmanya! Onun yaþadýðý felaket çok daha büyük ve can kaybý muhtemelen Çin’inkinin dört katý. (...) Dünya ve onun medyasý diktatörlerin oyununu oynuyor. Tam da Çin ve Birmanya rejimlerinin istediðini yapýyorlar. Siçuan’daki ezilen okul çocuklarýný haddinden

ENTERNASYONAL

Myanmar’da Kasýrga, Çin’de Deprem

fazla gündeme getirirken, iki milyon Birmanyalýyý görmezden geliyorlar.” Bunun dýþýnda, Çin’deki depremle ile ilgili olarak söylenebilecek bir þey daha var. Bu afet, en çok kamu binalarýný etkiledi. Bunun dýþýnda fabrikalar ve yollar büyük zarar gören diðer yapýlardý. Bu ise yalnýz bir þeyin göstergesi; emek sömürüsünün inanýlmaz boyutlara vardýðý Çin’de bu felaket; plansýz, çarpýk ve bir o kadar da hýzlý bir kapitalistleþmenin sonucunda ortaya çýktý. Açýk bir þekilde ifade etmek gerek: Günümüzde büyük doða olaylarýnýn (deprem, kasýrga, hortum, vb.) hâla büyük felaketlere yol açýyor olmasýnýn sebebi, burjuvazinin kâr hýrsýndan baþka bir þey deðildir. Uzun vadeli bir planlama ve tehlikeli yerleþim bölgelerinde uygulanacak bir yeniden yapýlanma ile doðabilecek tüm insani yýkýmlarýn önüne geçilebilir. (Beklenen Ýstanbul depremine yönelik olarak “maliyet sorunlarý” sebebiyle hiçbir ciddi çalýþmanýn yapýlmamýþ

17


olmasý, okuyucuya bu konuda önemli bir hatýrlatma olacaktýr.) “Uluslararasý Yardým” Ama sistem, kendi özünü inkâr edemez. En basit insani konularda dâhi kapitalizm, malî hesap tablosuna bakar. Myanmar cuntasý, ülke burjuvazisinin çýkarýný düþünerek “uluslararasý yardým”ý reddetmiþtir. Diðer taraftan, demokrasi maskesinin ardýna gizlenen emperyalist ülkeler ise, tam bir iki yüzlülük örneði sergilemekteler. Onlar, bir taraftan, Myanmar’ýn “özgürleþtirilmesini” dillendirilirken, diðer taraftan cuntanýn izin verdiði en basit insani yardýmlarý bile, bu ülkenin kýtlýða mahkûm edilmiþ yoksul halkýndan esirgiyor-lar. Dünya Bankasý yetkilisi Juan Jose Daboub’a kulak verin: “Myanmar’ýn 1998 yýlýndan bu yana bankaya borcunu ödemediði için bu ülkeye maddi yardým yapýlamaz.” Baþka söze ne hacet. “Uluslararasý yardým”ýn ulaþtý-rýldýðý ülkelerde ise, bundan farklý, iç açýcý bir durum söz konusu deðil. Örneðin, Britanya merkezli bir yardým kuruluþunun Fildiþi Sahili, Sudan’ýn güneyi ve Haiti’de yaptýðý araþtýrmanýn sonucunda, barýþ gücü askerleri ve yardým görevlilerinin korumakla yükümlü olduklarý çocuklara tecavüz ettiðini ve cinsel tacizde bulunduðunu, üstüne üstlük bu kimselerle ilgili herhangi bir cezai iþlemin yapýlmadýðý açýða çýktý. Ýþte, emperyalizmin ikiyüzlülüðü... Kendi Elinden Tutmak Þurasý çok açýk, kapitalistler, doðal felaketlerin yarattýðý ortamý dâhi, kendi çýkarlarý uyarýnca ma-nipüle etmeye devam edeceklerdir. Emperyalizm, saldýrganlýðýný hayata geçirecek fýrsatlar olarak görecek birilerinin yaþadýðý bu yýkýmlarý. Ama diðer taraftan proletarya da, yani doðal afetlerin tek gerçek maðduru, her yýkým sonrasý, kendi elinden tutacak, doðrulacak ve mücadelesine devam edecektir. Örneðin iþçiler, bugün Myanmar’da askeri yönetimin, “her þey kontrol altýnda, durumu düzeltiyoruz.” tarzýndan açýklamalarýna karþýn, felaketin görüntülerinin yer aldýðý korsan video kayýtlarla gerçeði sokaklardan öðreniyorlar. Çin’de aralýklarla gerçekleþen grevlerle, iþçiler örgütlü güçlerini sýnamaya devam ediyorlar. Tüm dünyada iþçi sýnýfýnýn uluslararasý mücadelesi sürüyor, sürecek de. Günümüzün en büyük afeti kapitalizm, tarihin çöplüðüne atýlýncaya dek. 18

Saha Yetigen, 5 Haziran 2008

Lübnan Yol Ayrýmýnda Lübnan, tekrar, önemli iç yüzleþmelerin sahnesi haline geldi. Gerginliðin kaynaðý, emperyalizm-yanlýsý hükümetin (bakanlarýndan da destek bulan) baþbakaný Fuad Sinyora’nýn, Hizbullah örgütünün iletiþim aðýný devre dýþý býrakma kararýnda yatýyor. Bunun, emperyalizm tarafýndan alýnmasý gerektiði düþünülen bir tedbir oluduðu çok açýk. Bu karar, Sunni milyoner Saad Hariri ve örgütü Mufti ile Dürzü azýnlýðýn lideri Walid Jumblatt gibi, Sinyora hükümetini destekleyen [Lübnan’ýn] burjuva sektörlerince de onaylanýyor. Buradaki amaç, «tamamlanmasý gereken görevde», yani «devlet içinde bir devlet»i kontrolünde bulunduran ve Onsuz, emperyalizmin hizmetinde «istikrarlý» bir Lübnan projesinin mümkün olmadýðý Þii Hizbullah örgütünü zayýflatmada bir adým atmak idi. Bu tedbiri benimsemeden önce, hükümet için ayrýca yeni ve tehlikeli bir uyarý meydana geldi: dinsel anlamda bir çoðulculuðun var olduðu fakat yönetiminin Hizbullah’ýn etkisi altýnda olan, ülkenin temel merkezi sendikasý CGTL bir genel grev ilan etti. Sinyora tarafýndan önerilen özelleþtirme planýna ve yoksulluða karþý, ücretlerde artýþ için gerçekleþtirilen grev, ülkenin baþkenti Beyrut’ta ve ülkenin güneyinde büyük bir baþarý elde etti. Hükümetin Giriþimi Yenilgiye Uðradý Sinyora-Hariri-Jumblatt bloðu, ülkedeki mevcut güçler iliþkisini çözümlemede baþarýsýz oldular. Ýlk olarak, Lübnan Ordusu Hizbullah’a saldýrmayý reddetti. Ýkinci olarak, haberler Hizbullah’ýn askeri teçhizatýndaki geliþmeyi gösteriyor. Bu durum Hizbullah’ýn, Siyonist ordu üzerindeki bir zaferle sonuçlanan, Ýsrail iþgaline karþý direniþle kazandýðý büyük prestij ve kitlesel desteðini daha da artýrdý. Bu çerçevede, cepheleþme, bir tarafta Hizbullah milisleri ile, diðer tarafta Hariri ve Jumblatt milisleri arasýnda vuku buldu. Bundan baþka Hizbullah, Hristiyan Maronit

Michel Aoun’un Vatansever Cephesi, Lübnan Komünist Partisi ve EMEL hareketi tarafýndan da desteklendi. Emperyalizm çatýþmaya doðrudan müdahele etmemesine karþýn, bunu dolaylý yoldan, Hizbullah’ý bazý sýnýrlarý aþmamasý yönünde uyararak gerçekleþtirdi: Birleþik Devletler’in Dördüncü Deniz Filosu, Beyrut’a nazýr uluslararasý sulara demir attý ve Birleþmiþ Milletler barýþ gücü UNIFIL’in Fransýz Birlikleri ülkenin güneyinde «savaþ tatbikatý» gerçekleþtirdi. Sinyora-Hariri-Jumblatt’ýn giriþimi kesin bir yenilgiyle sonuçlandý: Hizbullah yalnýzca iletiþim þebekesini elinde tutmak ve havalimanýný kontrol etmekle kalmadý, ayný zamanda baþkentin yarýsýný idare etmeyi baþardý ve Hariri ve Jumblatt’ý evlerinde potensiyel rehineler konumuna düþürdü. Bu bakýþ açýsýndan, bu sonucu emperyalist plana karþý Lübnanlý kitlelerin bir zaferi olarak nitelendirmeliyiz. Ýþçi Sýnýfý Sahneye Giriyor Lübnan iþçi sýnýfýnýn sahneye giriþinin özellikle altýný çizmek istiyoruz çünkü bu, karmaþýk Lübnan vaziyetinde merkezi önemde yeni bir olay. Ýlk olarak, CGTL tarafýndan ilan edilen genel grevde iþçilerin kendi talepleri merkezdeydi; ikinci olarak, grev baþarýyla gerçekleþtirilebildi çünkü üstte burjuvazinin ülkeyi bölünmüþ olarak muhafaza etmek için kullandýðý mezhepsel farklýlýklara raðmen, iþçiler bir sýnýf olarak birleþti. Bütün sendikalar greve katýldý: þoförler, fýrýn iþçileri, elektrikçiler, kendi hesabýna çalýþan iþçiler vs. Miting günü iþçiler, Hariri’nin partisinin militanlarýyla karþý karþýya geldiler.


Hizbullah’ýn Sýnýrlýlýklarý Bununla birlikte, yeni zaferine raðmen, týpký 2006’da Siyonist ordu üzerindeki zaferinden sonra yaptýðý gibi, Hizbullah «iktidar kapýsý»nda kendini durdurdu ve Sinyora’yla bir «ulusal birlik» hükümeti için çaðrý yaptý ve yalnýzca hükümet görevlerinin «adil daðýtýmý» talebini yükseltti (her bir koalisyon ortaðýnýn yarý yarýya sorumluluk paylaþmasý). Bu þu anlama gelmekte: Hizbullah emperyalizm-yanlýsý güçlerin yeniden oluþumuna ve

bunlarýn mevcut Lübnan devletini muhafaza etmesine izin vermekte, yani hükümetin biçimlenmesinde ve parlamentonun oluþumunda mezhesel kesimlere bölünmeyi onaylamakta. Stratejik terimlerle, Hizbullah’ýn politikasý, zaferlerinin zemininden yarar saðlamamasýndan ve emperyalizm-yanlýsý güçlerin üzerine gitmemesinden ötürü intihar kabilindendir. Lübnan içerisindeki güçler iliþkisinde gelecekteki olasý bir deðiþim (örneðin, Lübnan Ordusu’nun mevcut pozisyonundaki bir deðiþiklik ve UNIFIL’in doðrudan bir müdahalesi) ve Ýsrail’in 2006’daki yenilgisindeki bir iyileþme durumu, Hizbullah’ý bir örgüt olarak yok olma riski altýnda, iki düþman ateþi arasýna hapsedebilir. Bu anlayýþla, Hizbullah’a eleþtirimiz gerçekleþtirilmesi gereken görevlerin hayata geçirilmemesi üzerinde temelleniyor. Bunlardan ilki, mezhepsel temele dayanan mevcut Lübnan devletinin tasfiyesi ve «bir insan - bir oy» temelinde, laik ve demokratik bir Lübnan’ýn inþasýdýr. Bu güncel þartlarda, bu sistem Hizbullah ve müttefiklerine mutlak bir çoðunluk saðlayabilir. Ýkinci görev, varlýðý ülkenin egemenliðinde açýk bir sýnýrlama ve emperyalizmin askeri bir geliþimi anlamýna gelen UNIFIL’in ülkeyi terk etmesi gereðidir. Özellikle ülkenin kuzeyinde, Hariri’nin geniþ topraklarýný (latifundium) mülksüzleþtirmek için bir toprak reformu ise, günün acil bir görevidir. Son olarak, temel sorun þudur ki, hiçbir Lübnan devleti istikrarlý

þekilde özerk olmaya muktedir deðildir, bu yüzden uzun zamandýr sýnýrlarýnda Ýsrail’in sürekli askeri tehditi devam etmektedir. Ýþte bu nedenle, hayatta kalmak için Lübnan kendisini Siyonizm’le «pasif iþbirliði»yle sunamaz. Aksine Lübnan, Ýsrail devletinin yýkýlmasý zorunluluðunu ortaya koymalýdýr. Bu durum, Lübnan’daki Filistinli siyasi mültecilere bütün haklarýný iade etmekle iþe baþlayarak, Lübnanlýlarýn Filistinlilerle acil birliði zorunluluðunu ortaya koymaktadýr. Bunu yaparken [Filistinli mülteciler], ne Filistinli kimliklerinden vazgeçmeliler ne de tarihsel topraklarýna geri dönüþ hakkýndan. Ayrýca, Ýsrail’e karþý mücadelelerinde Lübnan tarafýndan açýkça desteklenmeliler. Ýsrail’e karþý savaþýn kolay olmadýðýný biliyoruz çünkü, modern teçhizatlarla diþlerine kadar silahlanmýþ ve Amerikan emperyalizmi tarafýndan koþulsuz bir biçimde desteklenen bir düþman, söz konusu olan. Fakat, 2006’daki iþgale karþý kazanýlan zaferin gösterdiði gibi [düþmaný] alt etmek mümkün. Ve bu düþüncedeki bütün Arap ve Müslüman kitlelerin büyük bir seferberliðinin çatýsý altýnda, bu zaferlerden daha birçoklarý gerçekleþebilir. Bize göre, bu büyük seferberlik, bir Arap Sosyalist Cumhuriyetleri Federasyonu’nun inþasý temelinde olmalýdýr. Sahneye giriþ yaparak dini ayrýlýklarý paramparça eden Lübnan iþçi sýnýfý, bu görevlere ulaþabilmenin yolunu gösteriyor.

ENTERNASYONAL

Grevde bütün halkýn haklarý sahiplenildiðinden, grev büyük bir kitle desteðine sahip oldu. Yoksulluk bugün Lübnan’da halkýn %30’unu etkilemekte. Bu durum Lübnan çatýþmasýndaki yanýltýcý bir örtü olan «mezhepselliðin» ortadan kalkmasýna yardýmcý olmakta ve çatýþmanýn sýnýfsal niteliðini ve çatýþmadaki ekonomik çýkar farklarýný berraklaþtýrmakta: bir tarafta iþçi sýnýfý, yoksullaþan küçük burjuvazi (þii, hýristiyan ve sunni) ve emperyalizm-yanlýsý ekonomik plandan zarar gören burjuva kesimler; diðer tarafta «[Lübnan’ýn] yeniden inþasý» için yapýlan uluslararasý yardýmdan yararlanan emperyalizm-yanlýsý burjuva kesimler ve onunla ittifak halindeki orta katmanlar (özellikle sunni ve hýristiyan kesimler). Saad Hariri’nin, söz konusu «yardým»larla daha da verimlileþen inþaat sektöründeki son derece zengin bir inþaat þirketinin yönetici olmasý bir tesadüf deðil.

Alejandro Iturbe

19


ÝÞÇÝ CEPHESÝ

Ýþçi Cephesi: 30. Yýlýn Eþiðinde Ayný Heyecan ve Kararlýlýkla

Emin Adýmlarla Ýlerlemek

Kasým 2005 tarihli Ýþçi Cephesi’nin 21. sayýsýnda: 26. Yýlýnda Ýþçi Cephesi: yeni bir evreye doðru baþlýklý yazýmýza þu satýrlarla baþlamýþtýk: “Ýþçi Cephesi’nin Yeni Dönem 0. sayýsý Aðustos 2003’te okurlara sunulmuþtu. Aradan geçen iki yýllýk süre içinde elinizdeki 21. sayýyla birlikte düzenli olarak yirmi iki sayý dergi ve yýlda en az iki üç kez olmak üzere çeþitli ulusal ve uluslararasý konulara iliþkin ekler yayýmladýk.”

20

Þimdi bu satýrlarýn üzerinden 3,5 yýl daha geçti. Yürüyüþümüz devam etti. Farklý geleneklerden gelip kaynaþýp bütünleþerek birlikte 30 sayý daha yayýmladýk. Bir çok mücadeleyi birlikte yaþayýp, deneyimledik. Ve Ýþçi Cephesi bu beþ yýl içinde elinizdeki 52. sayýsýyla birlikte yeni döneminde 53. sayýya ulaþmýþ oldu. Ýþçi Cephesi olarak baþýndan bu yana devrimci partinin ve önderliðin inþasýnda kestirme yollar olmadýðýna, inþanýn olmazsa olmaz yasasýnýn süreklilik olduðuna inandýk. Israr ve kararlýlýðý olmayan, kolektif irade ve inþa anlayýþýný benimsememiþ, devrimci yöntem ve programýný terk etmiþlerin iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul kitlelerin çýkarlarýný temsil edemeyeceðini biliyoruz. Ýþçi Cephesi bu nedenle birçok ayýrt edici niteliði dýþýnda, baþýndan bu yana, en çok da Troçkist hareketin propagandist, reformist ve ulusalcý anlayýþlarýnýn dýþýnda yer almasýyla karakterize oldu. Bu nedenle Ýþçi Cephesi, 4. Enternasyonal’in yeniden inþasýnda devrimci Troçkizm ve Morenist yöntem ve mücadele anlayýþý temelinde en açýk ifadesini buldu. Kasým 2005 tarihli yazýmýzda ayrýca, “Bugün ise artýk yeni bir evreye giriyoruz, derlenme ve birlik sürecine” belirlemesini yapmýþ, “Artýk farklý geleneklerden gelen akýmlarýn ayný devrimci Troçkist program çevresinde toparlanabilmesinin nesnel koþullarý oluþmaktadýr.” demiþ ve “Ýþçi Cephesi de bu sürecin bir parçasýydý ve nitekim bu doðrultuda önemli bir adýmýn ortak ifadesi haline geldi.” diyerek devam etmiþtik. Ýþte 53 sayý ve 5 yýlý aþkýn süre boyunca sýnýf mücadelesine müdahale anlamýnda gerçekleþtirdiðimiz tüm çalýþmalar burada gerçek anlamýna kavuþmaktadýr. Ve niha-

yetinde yazýmýzý, “Uluslararasý ve ulusal devrimci program ve mücadele tarzý anlayýþý çevresindeki bu derlenme ve birlik sürecinin daha da geliþeceðine, Devrimci Ýþçi Partisinin inþasýnda bu doðrultuda da yeni ve daha derin ve kapsamlý adýmlarýn atýlacaðýna inancýmýz tamdýr. Ýþçi Cephesi’nin tarihi görevi de zaten budur.” diyerek tamamlamýþtýk. Bugün bu derlenme ve birlik sürecinde hem niteliksel hem de niceliksel açýdan saðladýðýmýz geliþme ve pekiþmenin meyvelerini almanýn mutluluðunu yaþýyoruz. Bu doðrultuda önümüzdeki sayýlarýmýzda Ýþçi Cephesi çok daha zengin ve kapsamlý bir içerikle okurlarýmýzýn karþýsýnda olacak. Sadece içerikte deðil yayýnýmýzýn tasarým ve görünümünde de deðiþiklikler hedefliyoruz. Bugüne kadar 16 sayfa olan Ýþçi Cephesi bu sayýsýndan itibaren 20 sayfa olacak. Yayýnýmýzýn Ýlan Tahtasý, Gündem, Politika, Sýnýf Mücadelesi, Okur Mektuplarý, Emek Güncesi, Dünya ve Enternasyonalizm bölümleri aynen kalacak bunlara Gençlik, KültürSanat, Çevre, Kadýn ve Sýnýf Belleði bölümleri eklenecek. Tüm okurlarýmýz bu baþlýklar altýnda görüþ ve düþüncelerini içeren yazýlar gönderebilir. Okurlarýmýzýn göndereceði bu yazýlara yayýnýmýzda ve/veya web sitemizin tartýþma bölümünde yer vereceðiz. Son olarak Ýþçi Cephesi’nin tam olarak neyin mücadelesini verdiðini bir kez daha ifade etmek için Yoldaþ Moreno’ya kulak verelim; 1985 yýlýnda kapitalistemperyalist sistemin yarattýðý tahribatý anlatýrken þöyle diyordu Moreno; “Bir süredir kapitalizmin insanlýðý imha etmekte olduðundan söz ediyoruz. Ama bu koþullarýn tek kurbaný insanlýk deðil.

Kapitalizm, mevcut emperyalist aþamasýnda doðaya karþý da ‘demokratik’ deðil. Flora ve Fauna’nýn yok oluþu, baþ döndürücü bir hýzla ilerleyen nükleer teknoloji ve endüstriyel atýklarla hava, su ve bir bütün olarak çevrenin kirletilmesi bunun güncel kanýtlarý.” Ve Moreno Yoldaþ artýk Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm karþýtlýðýný aþan bir durumla karþý karþýya olduðumuza da vurgu yaparak: “Ayný karþýtlýk geçerli, ama niteliksel açýdan daha üst bir planda, zira bu artýk sosyalizmin alternatifinin -daha önceki iki dünya savaþýnda olduðu gibiülkelerin ve uygarlýklarýn yýkýma uðradýðý bir barbarlýða dönüþ deðil, doðrudan insanlýðýn imhasý, yeryüzündeki bitkisel ve hayvansal yaþamýn yok olmasý durumunu ifade ediyor.” Evet verdiðimiz mücadeleye kimileri basitçe çaðdýþý kalmýþ, modasý geçmiþ diye isimler takýyor. Yoldaþ Moreno bundan 25 yýl önce kapitalizmin doðrudan insanlýðýn imhasý, yeryüzündeki bitkisel ve hayvansal yaþamýn yok olmasýna yol açacaðý bir sürece girdiði öngörüsünde bulunurken bugün eðer bütün insanlýk bunu konuþuyorsa bu, dünyanýn Moreno ve öncülleri Troçki, Lenin, Engels ve Marks’a, bir bütün olarak sosyalizme ne kadar ihtiyacý olduðunun bir kanýtýdýr. Yolumuz budur; bütün bir insanlýðýn ve yeryüzündeki bitkisel ve hayvansal yaþamýn imha olmasýný önlemek. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu bu sürecin baþlangýcý olacaktýr. Öyleyse diyoruz ki Ya Enternasyonalist Kurtuluþ Ya Emperyalist Yok Oluþ… Ýþçi Cephesi 1 Haziran 2008


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.