Ic54

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 54

Aðustos 2008

http://iscicephesi.org

Güngören Patlamalarýnýn Faili

Kontrgerilla

Gündem ve Politika

syf. 2-7 / 10-11 Geçlik Sendikalarýn kapatýlmasý hayýr!

syf. 16

Orman yangýnlarý kaderin cilvesi mi?

Eðe üniversitesi hastanesinde saðlýk dehþeti Güngören patlamalarýnýn faili kontrgerilla Ýncirlik üssünde nükleer bombalar... Tuzla’da eðitim komedisi Ortadoðu’nun “barýþ güvercini” Türkiye Milli Güvenlik Dersleri... Solda birlik projeleri: Çatý Partisi Sýnýf Mücadelesi syf. 8-9 / 12-15 Türkiye’de gemi yapým ve onarým sanayisi... Tuzla: 16 Haziran Grevi’ne ziyaret Fabrikalardan okur mektuplarý

Kültür-Sanat

syf. 17

68 Afiþleri: ODTÜ Devrimci Afiþ Atölyesi Enternasyonal

syf. 18-19

Sýrp kasabý yakalandý Brezilye ELAC Kongresi yapýldý Brezilya emekçileri, General Motors... Arka Kapak

syf. 20

Katlinin 68. yýlýnda Troçki

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Orman Yangýnlarý Kaderin Cilvesi mi?

Her nefes hakkýmýz; yaþamamýzýn zorunlu koþulu oksijen. Her gün yeni bir yangýn haberiyle uyanýyoruz. Doðu’da, Ege’de, Akdeniz’de… Peki, bu yangýnlar neden çýkýyor ve önlemek mümkün mü? Doðu ve Güneydoðuda askeri operasyonlar sýrasýnda çýkýyor ve halkýn dahi müdahale etmesi engelleniyor; yetkililer güvenlik gerekçesiyle söndürmeye yanaþmýyor bile. Ege ve Akdeniz de ise çevre halký yangýn büyümeden helikopterlerin müdahale etmediðini yetkililerin herhangi bir önlem almadýklarýný belirtiyor. Çevre ve Orman Bakanlýðý’nýn 2008 Çevre Durum Raporuna göre; orman yangýnlarýnýn çýkmasýna yol açan birinci faktör ilk kývýlcýmýn yol açtýðý tutuþma ýsýsý 260400 ºC arasýnda tutuþma meydana gelebiliyor ve bunu meydana getiren de %95-99 oranýnda insan eli. Öyleyse insan ne diye bile bile ciðerlerini tutuþturur ki? Türkiye’de orman yangýnlarý kurak iklim koþullarýnýn yaný sýra ormanlar ve ormancýlýkla ilgili hukuksal

düzenlemeler gündeme geldiði vakit daha da artmaktadýr. Bugünlerde de orman yangýnlarýnýn artmasýna yol açabilecek düzenlemeler gündemde; Turizmi Teþvik Kanunu’nda deðiþiklik yapýlmasýna dair kanun tartýþýlýyor. Bir yandan da bu yýl Mayýs ayýnda yürürlüðe giren yasayla, yaklaþýk 1,1 milyon dönüm orman alaný turizm yatýrýmlarýna açýlabilecek ve bu yatýrýmlarla da 330 bin dönüm alan ormansýzlaþtýrýlabilecek. Bu geçen yýl yitirdiðimiz ormanlarýmýzýn otuz katýndan fazla. Nefes aldýðýmýz havaya dahi gözlerini diken burjuva sýnýfýna karþý þiarýmýz yaþama hakkýmýzý sonuna kadar savunmak olmalýdýr. Ela Toprak, 28 Temmuz 2008

Ege Üniversitesi Hastanesi’nde Saðlýk Dehþeti

2

Bundan birkaç yýl önce, Ege Üniversitesi’nde saðlýk kontrolüne giden bir grup genç, küçük bir kýz çocuðunun böbrek ameliyatýndan çýkmýþ olan bir doktor ve bir hemþirenin akýl almaz sohbetine tanýk olmuþlardý: Doktor: “Aah, hastanýn suyunu koymayý unuttuk.” Hemþire: “Ama [yarayý] kapattýk artýk.” Doktor: “Boþ ver o zaman...” Bu gençler, doktorun konuþmasýndaki duyarsýzlýðý hala unutamýyorlar. Ayný gençler çocuðun öldüðünü öðrendiklerinde Deþifre programýnýn yapýmcýsý Mehmet Ali Önel’i arayýp Ege Üniversitesi Araþtýrma Hastanesi’ndeki saðlýk skandallarý hususunda yardým istediklerinde þu cevapla karþýlaþmýþlardý: “Ben Ege Üniversitesi’ne gelemem. Orada neler döndüðünü bir Allah biliyor.” Bu iðrenç hikâyeyi bana anlatanlardan biri olan Baþak’ýn, Ege Üniversitesi’ndeki tek kötü anýsý bu deðil. 11 yaþýnda iken göz kontrolü için gittiði Ege Üniversitesi’nde, doktorun muayenehaneye, yanýnda 11–12 yaþlarýnda bir grup çocukla geldiðini gördü (Bu çocuklar bir “deney” için hastane içerisinden rasgele toplanmýþlardý). Baþak’ýn annesi, muayenehaneye “Çocuðunuz artýk çok büyük, yalnýz da olabilir.” bahanesi ile alýnmadý. Uzaðý görememe þikâyeti ile gittiði göz muayenesinde, masanýn üzerinde hazýr duran ve muhtemelen daha önce de kullanýlmýþ olan

bir þýrýnga, göz pýnarýndan içeriye sokuldu. Huzursuzlaþan kýz, birkaç kez azarlandý ve “Bak kendini sýkarsan þýrýnga içeride kalýr.” diye tehdit edildi. Annesi dýþarýda “fazla sorun çýkardýðý” ve kapýda bekleyenleri býktýrdýðý için, deney 1 saatin sonunda ‘erken’ sona erdi. Baþak 18 yaþýnda ve halen, gözünden iltihap akmasý sorununu yaþamakta... Bu olaylar, adý geçen hastanede yaþanmýþ, kayýt altýna alýnmamýþ ve haber yapýlmaya layýk görülmemiþ bazý “sýradan” olaylardýr. Bu olaylarýn sonuncusu, 29 Temmuz’da gerçekleþti ve nihayet basýna yansýdý. Ayný hastaneye katarakt ameliyatý olmak için gelen bir kadýn, ameliyathaneye götürüldü. Bir “karýþýklýk” sonucu, katarakt ameliyatý olmak yerine, rahim alma operasyonuna girdi ve rahmi alýndý. Kadýn, olayýn þokunu halen atlatamamýþ durumda. Hastane yöneticileri ise, hastane mantýðýný deðil, hatayý yapan doktor ve hemþireleri cezalandýrarak iþi kotarmanýn peþinde. Bizler, bize hizmet olarak sunulmasý gereken, bizden kesilen vergilerle iþletilen saðlýk sektöründe, denek olarak kullanýlmakta, dikkatsizliklere kurban edilmekteyiz. Saðlýkta iþçi denetimi olmadýkça, hayatýmýz ciddi bir tehdit altýnda. Yusuf Yakup Mercan, 31 Temmuz 2008


GÜNDEM

Güngören Patlamalarýnýn Faili Kontrgerilla

Kontrgerilla, AKP’nin kendi iktidar kavgasý için Güngören’de iþlek bir caddede akþam saatlerinde yaptýðý göstermelik operasyonlarla çözülemez. gerçekleþen bir patlama sonucunda 17 insanýmýz Çetelere dönük operasyonlarý nihai sonuçlarýna kadar hayatýný kaybetmiþ, yüzlercesi de yaralanmýþtýr. götürebilme cüretine sahip bir burjuva parti Türkiye’de Sivillere dönük bu saldýrý, kimin tarafýndan yapýlýrsa yoktur. Bu nedenle kontrgerillanýn feshini, genel yapýlsýn kabul edilemez. Bu saldýrýyý nefretle kýnýyor anlamda asker-polis ve hayatýný kaybedenlerin rejiminin demokratik döailelerine baþsaðlýðý diliPeki, bu güçler neyi amaçlamaktadýrlar? Asýl nüþümünü hiçbir burjuva yoruz. hedefleri, Ergenekon soruþturmasý üzerinparti veya örgüt gerGerçekleþen saldýrýnýn çekleþtiremez. deki dikkati tekrar PKK’ye yöneltmek ve Kürt hem sivillere dönük olBu sorunu ancak iþçi masý, hem yöntem olarak düþmanlýðý üzerinden yeniden bir “milli” sýnýfý çözebilir. Bu neiki bombanýn patlatýlmasý, toplumsal birlik saðlamaya çalýþmaktýr. Bomdenle iþçi sýnýfý ve onun hem de Ergenekon soruþ- balamanýn hemen ardýndan, hiçbir delil ortaörgütleri, kontrgerilla turmasýna denk gelmesi da yokken, yapýlýþ tarzý PKK’ye hiç benzeçetelerinin tamamý tasdikkat çekicidir. Yapýlýþ mezken, hem de PKK tarafýndan ýsrarla redfiye olana, bunlarý bestarzý ve hedefleri açýsýndedilmiþken, PKK’yi fail olarak göstermek leyen asker polis-rejimi dan, hiçbir siyasi örgütün yok edilene ve bu rejimin üstlenemeyeceði biçimde tamamen bu kýþkýrtmanýn kanýtýdýr. temellendiði 12 Eylül vahþidir. Bu saldýrýyla ilgili Anayasasý yok edilene göstermelik failler bulunkadar mücadele etmelidir. Ne AKP hükümeti, ne de muþ olsa bile, bu saldýrýnýn ardýnda kontrgerilla güçrejimin savcýlarý Ergenekon davasýný, 12 Eylül lerinin olduðu açýktýr. Anayasasý’ný yapan darbeci generallere, Susurluk’tan Peki, bu güçler neyi amaçlamaktadýrlar? Asýl hebu yana her kontrgerilla örgütlenmesinde adý geçen defleri, Ergenekon soruþturmasý üzerindeki dikkati Aðar, Çiller, Demirel gibi siyasetçilere kadar götürme tekrar PKK’ye yöneltmek ve Kürt düþmanlýðý üzerinden cüretine sahip deðildir. Bu dava, þimdiden kollarý kýsa yeniden bir “milli” toplumsal birlik saðlamaya bir dava olmaya mahkûm edilmiþtir. çalýþmaktýr. Bombalamanýn hemen ardýndan, hiçbir Kuþkusuz rejimin baský ve þiddet karnesinin açýða delil ortada yokken, yapýlýþ tarzý PKK’ye hiç bençýkarýlmasýnýn, ne kadar sýnýrlý ve küçük olursa olsun, zemezken, hem de PKK tarafýndan ýsrarla redher zaman sahibi ve takipçisiyiz. Ortaya çýkan pislik, dedilmiþken, PKK’yi fail olarak göstermek tamamen buzdaðýnýn sadece görünen kýsmýdýr. Öyleyse doðru bu kýþkýrtmanýn kanýtýdýr. Yine bombalamanýn hemen soru þudur: Sonuna kadar gidip, bütün pisliði ortaya ardýndan, Baykal’ýn teröre lanet mitingleri önermesi çýkarmak kimin çýkarýna, ve Kürtleri hedef tahtasýna kimin zararýnadýr? Kaykoymasý, bunun planlý bir gýmýz bugüne kadar olkýþkýrtma olduðunu gösBir kez daha ifade edelim; biliyoruz ki bu duðu gibi bugün de olaytermektedir. “sýnýrlý” Ergenekon operasyonlarýnýn en larýn faturasýnýn birkaç Bir kez daha ifade etmek gerekirse, Güngören- sonuna kadar gitmek, ancak, iþçi sýnýfýnýn ve kiþiye çýkarýlýp, üzerinin ’de patlayan bombalar emekçi yoksul halklarýn kitlesel mücadele ve örtülmesidir. Bir kez daha ifade sadece savaþ cephesinin seferberlikleriyle olanaklýdýr. Sonuna kadar gitmek ise baþta iþçi sýnýfý ve emekçiler edelim; biliyoruz ki bu iþine yaramaktadýr. Bu “sýnýrlý” Ergenekon opecephe, Güngören’de bile olmak üzere tüm ezilen ve sömürülenlerin rasyonlarýnýn en sonuna bile sivilleri öldürmekten çýkarýnadýr. kadar gitmek, ancak, iþçi ve akan kan üzerinden sýnýfýnýn ve emekçi yoksul Kürt düþmanlýðýný kýþkýrthalklarýn kitlesel mücadele ve seferberlikleriyle maktan çekinmemektedir. Patlayan bombalardan Kürt olanaklýdýr. Sonuna kadar gitmek ise baþta iþçi sýnýfý kardeþlerimizi sorumlu tutarsak, baský rejiminin ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülenlerin oyununa gelmiþ oluruz. Bu nedenle öfkemizi Kürt çýkarýnadýr. halkýna deðil, baský rejimine yöneltmeliyiz. Ýddia ediyoruz; yaþananlar bir kez daha gösterBu eylem bir kez daha göstermektedir ki, askermektedir ki Türkiye’de burjuva demokratik haklarýn polis rejimi varlýðýný sürdürmektedir. Bu yapýnýn korunmasý için bile bir iþçi devrimi gereklidir. Ergenekoncu bir dizi kontrolsüz subay ve tetikçiyi tasfiye etmesi, kontrgerilla faaliyetlerine son verdiði Ýþçi Cephesi anlamýna gelmemektedir. Kontrgerilla halen vardýr. 4 Aðustos 2008 Devrimcilere, Kürtlere, aydýnlara dönük her türlü saldýrý için hazýrlanmaktadýr.

3


Emperyalist-kapitalizmin en derin ölüm çukuru bizim topraklarýmýzda: Avrupa’daki nükleer silahlarýn merkezinin Ýncirlik üssü olduðu ortaya çýktý!

Hiroþima ve Nagazaki’den Altmýþ Üç Yýl Sonra:

Ýncirlik Üssü 1945 - Hiroþima ve Nagazaki Ýkinci emperyalistler arasý paylaþým savaþý içerisinde, maðlup düþtüðü kesinleþen Japonya, Sovyetler Birliði aracýlýðý ile barýþ görüþmelerine geçmeyi denedi. Ancak Stalin bu öneriyi, Müttefikler (ABD, Ýngiltere, Fransa) ile yaptýðý Potsdam Konferansý’nýn birinci gününde reddetti. Ardýndan da 6 Aðustos 1945’te saat 08.15’te, ABD, elindeki nükleer silahlarýn gücünü test etmek amacý ile, Japonya’nýn Hiroþima kentine “Küçük Oðlan” diye adlandýrdýklarý, Uranyum-235 tipi atom bombasýný attý. Üç gün sonrasýnda da “Þiþko Adam” lakaplý Plütonyum-239 tipi atom bombasý Nagazaki kentine býrakýldý. Katliamýn bedeli aðýrdý. Sadece Hiroþima’da ilk beþ yýl içerisinde ölenlerin sayýsý 200.000’i buluyordu. O gün nüfusu 240.000 olan Nagazaki’de ise, 2007’de Nagazaki Belediyesi’nin yaptýðý bir açýklamaya göre, toplam ölü sayýsý 143.124’tü. Bunlarýn yaný sýra, sakat doðumlar, yaralanmalar ve diðer radyoaktif etkileri hesaba katacak olursak, kimilerine göre, ölenlerin ‘þanslý’(!) olduðunu söylemek dahi mümkün. Ýþçi sýnýfýnýn öncüsü, Nagazaki ve Hiroþima’da kardeþlerinin, yoldaþlarýnýn ve masum insanlarýn burjuvalara çok para kazandýracak bir deney uðruna katledildiklerini gördüðü günden beri, nükleer silahlarýn hiçbir iþe yaramadýðýný bilmektedir. Burjuvalar, bu sektör sayesinde devasa kârlar elde etmekte, bir yandan da insanlýðý açlýða ve sefalete mahkûm etmektedir. Burjuva sýnýfý, bu bombalarý kullanmak isterse, týpký geçmiþte olduðu gibi, kendisi yüzünden aç kalmýþ olan bir yýðýn insanýn ölü-

4

müne sebep olurken gözlerini bile kýrpmayacaklardýr. Öte yandan atomun çekirdeðinde gizlenen enerjiyi çekip çýkarmayý baþaran insanlýðýn, bu teknik dehaya sahip olmasýnýn bir felaket ile sonuçlanmasý, kapitalizmin çürümüþlüðünün en belirgin kanýtýdýr. Bu teknik geliþme ancak iþçi sýnýfýnýn elinde bulunursa insanlýðýn yararýna kullanýlabilecektir. Týpký Arjantinli Leninist-Troçkist önder Nahuel Moreno’nun dediði gibi: “Bilim ve teknoloji, insanýn zenginleþmesine (üretici güçlerin geliþmesine) ya da insanlýðýn çürü-

mesine ve yok olmasýna yönlenebilir. Yöneliþi nasýl kullanýldýðýna baðlýdýr ve nasýl kullanýldýðý da bunlar üzerinde egemen olan sýnýfa baðlýdýr.” Bugün kapitalizmin ürettiði nükleer silahlar, insanlýðý ve tüm yaþamý tehdit etmektedir ve yaþam ancak proletarya iktidarý altýnda garanti altýna alýnabilecektir. 2008- Ýncirlik Üssü Japonya’da aldýðýmýz dersin üzerinden 63 yýl geçti. Ve dünyamýzda halen ‘savunma amaçlý’(!) nükleer silah üretimi devam edilmekte. Mevcut nükleer silahlarýn sayýsý ve kullanýldýðýnda oluþturacaðý etki hesaplandýðýnda ise dudak uçuklatacak sonuçlarla karþýlaþýlmakta. Türkiye iþçileri, emekçileri ve vicdan sahibi duyarlý insanlarý, nükleer silahlarýn lanetli haberlerini hep uzaklardan aldýlar. Onlara göre bu silah, bizden çok uzaklarda bazý gaddar ülkelerin ellerinde idi. Kimi bilinci bulanýk, sýnýf düþmaný milliyetçilere göre ise bu silahý edinmek gücümüze(?) -burjuvanýn gücüne denmeliydi- güç katacaktý. Bu silahý üretmenin yolarý bulunmalýydý vs... Ancak traji-komik gerçek, yakýn zamanlarda Amerikalý ulusal güvenlik ve nükleer silahlanma uzmaný Hans M. Kristensen’in yayýmladýðý rapor ile ortaya çýktý. ABD’nin, Ýngiltere’deki 110 adet B61 tipi nükleer bombasýný geri çekmesinin ardýndan, Avrupa’daki ABD nükleer silahlarýnýn en yoðun olarak


bulunduðu üs, Ýncirlik Üssü oldu. Bu üsteki nükleer silahlarýn adedinin 50 ila 90 arasýnda olduðu ve bu sayýnýn da tüm Avrupa’daki toplam ABD nükleer silahlarýnýn üçe biri olduðu bilinmekte... Bugüne kadar bir insanlýk ayýbý olarak gördüðümüz, dünyada hiçbir yapýcýlýðý olmayan nükleer silahlarýn bizim topraklarýmýzda var olduðunu öðrenmek ne denli üzücü. Varlýðýný öðrenmenin yaný sýra, Ýncirlik’in Avrupa’da ABD nükleer silahlarýnýn merkezi üssü olarak kullanýldýðýný bilmek ise insanda tarifi imkânsýz bir nefret hissi uyandýrýyor. Bugüne kadar, ülkemizde nükleer silah üretimine karþý dururken, hatta nükleer enerjinin kendisinin de zararlý ve pahalý olduðunu söyleyip, “Nükleer Santrallere Hayýr” derken bir de baktýk ki, zaten nükleer silahlar (onlarý TC devleti kullanamýyor olsa da) bu topraklarda mevcutmuþ. Devlet bize o kadar enteresan bir oyun oynamýþ ki, kendi topraðý-

mýza; iþçilere, emekçilere ve o topraklarda yaþayanlara hiç danýþmadan Amerikan üssü yaptýrdýðý yetmiyormuþ gibi, bizim hayatýmýzý tehlikeye sokacak, son derecede tehlikeli silahlarýn yaný baþýmýza konuþlandýrýldýðýndan bizi haberdar dahi etmiyor! Yaþamak Ýçin Devrim Bugün Ýncirlik Üssü’ndeki nükleer silahlarýn geri çekilmesini istemek, insanlýktan nasibini almýþ her bireyin talebi olacaktýr. Biraz insanlýðý olan herkes, yeni Hiroþima’larýn, bizim topraðýmýzdan kalkacak bir füze ile oluþmasýný istemeyecektir. Ancak þurasý da kesindir ki, nükleer silahlarýn üretimi ve kullanýmý, burjuvalarýn ve politikacýlarýnýn kiþisel psikopatlýklarýndan kaynaklanmaz. Esas kriz ve çürümüþlük kapitalizmdedir. Bugün ekonomik krizi ötelemek için elektriði piyasalaþtýrmak ve fiyatlarý arttýrmak isteyen kapitalizm, Mersin’de nükleer san-

tral inþasýna muhtaçtýr. Öte yandan Ýncirlik’in nükleer depo oluþu da uluslararasý kapitalizme ciddi bir ranttýr. Ýncirlik üssünün füzelerden ve ABD askerlerinden temizlenmesi, yani kapatýlmasý, hepimiz için ciddi bir önem taþýmaktadýr. Ancak çürümekte olan kapitalizm, bu sorunu çözebilecek yeterlilikte deðildir. Bu görevi yerine getirebilecek tek dinamik sýnýf mücadelesi içerisinde gizlidir. Barbarlýða ve yok oluþa karþý yaþamý savunabilecek tek güç, iþçi sýnýfýdýr. Ve artýk yaþamýmýzý garanti altýna alabilecek tek þey; devrimdir. Nükleer barbarlýðýn bizim topraklarýmýz üzerinde konuþlanmasý ve hayatý tehdit etmesine karþý: Yaþamak için devrim! ‘Çocuklar öldürülmesin. Þeker de yiyebilsinler.’ (N. Hikmet) Yusuf Yakup Mercan 30 Temmuz 2008

Tuzla’da Eðitim Komedisi Tuzla’da iþ cinayetlerinin son zamanlarda artmasý ve bunun büyük ses getirmesi burjuva hükümeti “rahatsýz etmiþ” olmalý!.. Ki hükümet iþ cinayetlerine son verecek önlemler almaya karar vermiþ. Bu doðrultuda iþçilere, daha doðrusu sadece Tuzla’da çalýþan iþçilere, “eðitim” verilmeye baþlandý. Biz buna eðitim deðil de eðitim fiyaskosu diyelim. Bu cinayetlerin son bulmasýna çözüm getirmeye “uðraþ” veren bugün ki burjuva hükümet ve onun bakanýnýn (Faruk Çelik) sözleri ile verilen eðitimi özetleyelim; ‘’Bu eðitimlerde kiþisel koruyucu donanýmlarýnýzý kullanma konusunda edineceðiniz bilgileri mutlaka kullanýn. Ýþveren bu koruyucu donanýmlarý sunmuyorsa, bize bildirin. Bunu açýkça söylüyorum. Eðer siz kullanmýyorsanýz bu vahþete hepiniz ortak oluyorsunuz demek. ‘Önce insan saðlýðý’ diyorum. Katrilyonlar kazansanýz da yaþam olmadan, saðlýklý yaþam olmadan bunun bir anlamý yok.’’ Bu sözlerin ardýndan gülmemek elde deðil. Yani iþçilere, iþyerlerinde mevcut olmayan baret, gözlük, maske vb. koruyucu aletleri kullanmayý öðretecekler. Sanki, iþyerlerinde baretler baþlarýndan aþkýn fakat, iþçiler hayatlarýný riske atýp bunlarý takmaya üþeniyor ya da bilmiyorlar. Örneðin, iþçilerin yüksekte çalýþacaðý iskelelerin, geminin dýþ yüzeyi bozulmasýn, iþ çabuk yetiþsin diye kaynak ile uygun bir þekilde sabitlenmemesinden dolayý kazalar oluyor. Ýþçiler bu nedenlerle yüksekten düþerek ölüyor. Bu durumda iþçi baretli de, gözlüklü de olsa sonuç deðiþmez. Üstelik “mevcut olmayan” koruyucu aletleri kullanmadýðý takdirde iþçiler “vahþete ortak olmakla” suçlanýyor. Gerçi hep öyle deðil miydi? Ýþçiyi kapasitesinin çok üzerindeki iþi, istenen zamanda yetiþsin diye saatlerce çalýþtýran patrondur. Daha çok kâr elde etmek için bir yardýmcý ile yapýlmasý gereken iþi sadece bir kiþiye yaptýran patrondur. Olmayan bareti, gözlüðü takmayan iþçi ise “cahil iþçi”dir, öyle mi! Ýþçi denize düþse, düþtüðünden haberdar olunmasý için saatler hatta bazen günler geçiyor. Tabii yine “cahil iþçi” suçlu, deðil mi? Biz iþçiler, emekçiler her zaman “suçluyduk!” Yaþamlarýmýzdan çalýp, insanca yaþamdan bizleri uzaklaþtýrmak istediler. Bir kuytu köþede ölüme mahkûm ettiler. Saatlerce ölümüne çalýþtýrarak patronlarýn kârlarýna kâr kattýrdýlar. Evet, bu nedenlerle suçluyduk. Çünkü “eðitimsizdik”; baret, maske takmayý “bilmiyorduk,” dolayýsýyla kendi ölümlerimize sebep olduðumuz için vahþet yapýyorduk, öyle mi? Kuþkusuz suçlu, iþçileri aþýrý yoðun ve güvenlikten yoksun þekilde çalýþtýrýp iskeleden düþmesine, elektrik çarpmasýna, ezilmesine sebep olan patronlar ve onlarýn sömürü düzenidir. Dolayýsýyla sorunun çözümü eðitim deðil patronlarýn aþýrý kâr hýrsýna imkan tanýyan sömürü düzenine son vermektir. Ayþe Kaya – 5 Aðustos 2008

5


Ortadoðu’nun “Barýþ Güvercini”

Türkiye!.. Türkiye bir süredir, Ortadoðu’da, “kendi söküðünü dikemeyen terzi” olma çabasý içerisinde. Kürt halkýnýn ýsrarlý barýþ taleplerine, sinsi bir ikiyüzlülükle, geleneksel inkâr ve imha politikalarýyla cevap veren AKP hükümeti, sözde Ortadoðu barýþý adýna, Ýsrail-Suriye arasýnda arabuluculuk yapýyor, Ýran’la ABD’yi barýþtýrmaya çalýþýyor, Irak’ta, baþbakan düzeyinde görüþmeler yaparak, “istikrar”ýn saðlanmasý için çaba sarf ediyor... Bir söz vardýr, “Kelin ilacý olsa, kendi baþýna çalar” diye. Gerçekten de, 30 yýldýr, kendi topraklarýnda ve hatta ötesinde kirli bir savaþ yürüten bir devlet, nasýl olur da, Ortadoðu’nun barýþ elçiliðine soyunabilir? Bu noktada, “barýþ” sözcüðünden ne anlaþýlmasý gerektiði, hayati bir önem kazanýyor. Esasýnda, Türkiye, Ortadoðu’da emperyalist ”barýþ”ýn saðlanmasýnda bir rol oynama ve tam da bu sayede, Bölge’deki nüfuzunu artýrma çabasý içerisinde. Suriye-Ýsrail Arabuluculuðu Ýsrail, daha düne kadar, Bölge halklarýna ve temsilcilerine karþý uzlaþmaz, kibirli tavrýný sürdürmekteydi. Ancak, 2006’daki Lübnan Savaþý’nda uðradýðý bozgunun ardýndan, durum deðiþmiþ görünüyor. Bugün, Ýsrail’i, Hizbullah’la, þartlarý kendisi için bir hayli aðýr, esir deðiþim antlaþmasý imzalarken; Hamas’la, Mýsýr’ýn arabuluculuðunda, kýsa süreli de olsa bir ateþkes anlaþmasýna varýrken; ya da TC’nin

6

arabuluculuðunda, Suriye’yle müzakereler yürütürken görüyoruz. Ancak, bu hamleler Ýsrail’in yüce gönüllülüðü ya da barýþseverliðinden kaynaklanmýyor. Bunlar, varlýk meþruiyeti hiçbir zaman olmamýþ ve olmayacak Siyonist Devlet’in, Hizbullah karþýsýnda aldýðý aðýr yenilgi ardýndan, uðradýðý güç kaybý karþýsýndaki taktik adýmlarýdýr. Sürece Suriye açýsýndan bakarsak; Suriye uzunca bir süredir, ABD emperyalizmi ve müttefiklerince sürdürülen bir izolasyon politikasý altýndaydý. Suriye’den; Ýran’dan uzaklaþmasý, Hizbulah, Hamas ve Irak’taki direniþi desteklemekten vazgeçmesi, Ýsrail’le uzlaþmasý talep ediliyordu. Bunun karþýlýðýnda, uygulanan ekonomik ve siyasi ablukanýn kaldýrýlmasý taahhüt edilmekteydi. Bu panorama içerisinde Suriye, Batý emperyalizmine, en azýndan “iyi niyet”ini gösterebilmek adýna, Ýsrail’le, dolaylý da olsa, masaya oturdu. Müzakereler, jeostratejik açýdan ve zengin su

kaynaklarý bakýmýndan büyük önem arz eden, uzun yýllardýr Ýsrail iþgalindeki Suriye topraklarý olan Golan Tepeleri’nden Ýsrail’in çekilmesi karþýlýðýnda; Suriye’nin Hamas ve Hizbullah’a desteðini çekmesi üzerine kurulu. Ancak, bu temel üzerine kurulu bir Suriye-Ýsrail barýþý ise pek gerçekçi deðil. Öncelikle, herhangi bir Ýsrail hükümetinin, her ne pahasýna olursa olsun, Golan Tepeleri’nden çekilmesi bir mucize olur. Hele hele, meþruiyetini büyük ölçüde yitirmiþ Olmert hükümetinin, bunu gerçekleþtirmesi daha da zor. Öte yandan, Suriye’nin “uslu çocuk” olmayý kabul ederek, baþta Lübnan ve Filistin olmak üzere, Arap halklarý üzerindeki hegemonyasýný yitirmeyi göze almasý, kolay kabul edebileceði bir þey deðil. Þimdilik, her iki taraf da, müzakereleri, bir zaman kazanma aracý, taktik manevra olarak görüyor gibi duruyor. Bu çerçeve dâhilinde, Türkiye ise, bu sancýlý iliþkiye el atarak, Bölge’nin “Büyük Abi”si olmasý hedefinde ilerlemek ve prestijini artýrmak çabasý içerisinde. Ancak kuþkusuz, TC burjuvazisi, Ortadoðu pazarýndaki payýný geniþletmeye çalýþýrken, bunu, emperyalizme raðmen deðil, onunla daha da bütünleþerek gerçekleþtiriyor. Bu baðlamda, Türkiye’nin, Bölge’de ekonomik ve politik olarak güç kazanmasý, emperyalist devletlerce de desteklenen bir süreç. Çünkü Türkiye’nin Bölge’ye müdahale kapasitesi, Osmanlý’dan miras kalan potansiyel bir nüfuzun da etkisiyle, çok daha meþru... Dolayýsýyla, “içerideki” bir aktör olarak, “stratejik müttefik” Türkiye’nin Bölge’deki hegemonyasýnýn artmasý, Ortadoðu’da “barýþ”ýn tesisine yardýmcý olabilecek bir etken. *** Öte yandan ABD, Irak ve Afganistan’a daha fazla saplandýðý ölçüde, Ýran konusunda da giderek daha fazla “havuç” politikasýna eðilim gösteriyor. Türkiye’ye, bu noktada da görev düþüyor. Geçtiðimiz günlerde, 5 + 1 ülkeleriyle (BM’nin 5 daimi temsilcisi ABD, Çin, Fransa, Ýngiltere ve Rusya ile Almanya) Ýran arasýnda, Cenevre’de yürütülecek müzakereler öncesi, Ankara’da yoðun bir trafik yaþandý. Önce,


önde gelen NATO üyelerinin temsilcileriyle görüþmeler yapýldý. Burada, Ýran’la nükleer müzakere süreci ve Suriye-Ýsrail görüþmeleri masaya yatýrýldý. Ardýndan ABD Ulusal Güvenlik Danýþmaný Hadley, sonrasýnda da Ýran Dýþiþleri Bakaný Muttaki ile görüþüldü. Bu görüþmelerin ardýndan yapýlan açýklamalardan, Türkiye’nin bir süredir, Ýran’la, nükleer programla ilgili olarak görüþmeler yürüttüðünü öðrenmiþ olduk. Kapalý kapýlarýn ardýnda neler konuþulduðunu, kuþkusuz, bilemiyoruz ama, Türkiye’ye, Ýran’ýn “havuç” politikasýný kabul etmesi

konusunda baský yapma görevi biçildiði aþikar. Bu ay yaþanan bir diðer geliþmeyse, Erdoðan’ýn Irak ziyaretiydi. Bu ziyaret sonucunda, Irak hükümetiyle stratejik bir iþbirliði anlaþmasýnýn imzalandýðý bildirildi. Anlaþmanýn ayrýntýlarý açýklanmasa da, anlaþma sonucunda TC burjuvazisinin, Irak ihalelerinden daha fazla pay alacaðý ve Irak hükümetinin PKK üzerindeki baskýlarý artýracaðý anlaþýlýyor. Emperyalizmin çanak yalayýcýlýðý üzerine kurulu ve burjuvazinin çýkarlarý temelinde yürütülen bu

gizli diplomasiden, Türkiye emekçi halkýnýn hiçbir çýkarý yoktur. Ortadoðu halklarýnýn kanlarý pahasýna oluþturulan politikalar, Bölge’ye barýþ deðil, yalnýzca barbarlýk getirebilir ve getirmektedir de. Hükümetin/Rejimin, Bölge üzerindeki kirli ve kanlý diplomasisi son bulmalýdýr. Er ya da geç, Türkiye iþçi sýnýfý, Kürt halkýyla birlikte, bu kirli politikalarý tasfiye edecektir. Þemsi Güneþ 30.07.2008

TC’nin severek oynadýðý oyunlar:

Milli Güvenlik Asker-polis rejimi, devamlýlýðýný saðlayabilmek için, devlet mekanizmasýnýn tüm imkânlarýndan istifade ediyor. Bu baðlamda, gençliðin önemi su götürmez bir gerçek. Hâkim sýnýf, gençliði el altýnda tutmak için, mevcut tüm ideolojik araçlarý, iþçi sýnýfýnýn aleyhinde seferber etmekte. Kuþkusuz bu araçlardan en kitlesel ve en etkili olanlardan biri eðitim politikalarý. Bilimsel nitelikten yoksun müfredatlar, burjuvazinin çýkarlarýný perçinlemeye yönelik safsatalarla dolu. Tarih, sosyoloji gibi derslerde bir sürü yalan anlatýlýrken, fen derslerinde de çoktan aþýlmýþ teoriler, güncel gerçekler olarak önümüze sunuluyor. Eðitim sisteminin tüm bu gerici içeriðine ek olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile Milli Güvenlik dersleri, burjuvazinin sýnýfsal çýkarlarýný hiçbir aracý yalana ihtiyaç duymaksýzýn dayattýðý dersler olarak çýkýyor karþýmýza. Din dersinin gerekli olup olmadýðý, burjuva medyada da tartýþýlýyor fakat Milli Güvenlik dersi hiç tartýþýlmýyor. Kamplaþan burjuvazinin türban konusundaki anlaþmazlýðýndan doðan, görece özgür bir durum söz konusu din dersi tartýþmalarýnda. Din dersinin tartýþýlýp Milli Güvenliðin tartýþýlmamasý, AKP’nin burjuva demokratik talepleri dahi umursamayan bir 12 Eylül partisi

olmasýnýn ve anlaþmazlýklarýna raðmen, sýnýf çýkarlarý söz konusu olduðunda, burjuvazinin gerçekleþtirdiði eylem birliðinin bir sonucu. Müfredatý ve eðitmenleri TSK tarafýndan belirlenen bu ders, askeri liseler hariç, liselerin 10. sýnýflarýnda emekli ya da üniformalý subaylar tarafýndan okutuluyor. Talim Terbiye Kurulu’nun yayýnladýðý ders müfredatýnda, dersin amaçlarýndan biri þu þekilde ifade ediliyor: “Türk gencinde, temelde var olan milli güvenlik inanç ve bilincini, yurdun topyekûn savunmasýna uygun bir þekilde güçlendirmek.” Tercüme edersek: “Elimizde tuttuðumuz tüm araçlarla gençlerin sýnýf bilinçlerini tahrip etmek için aþýladýðýmýz militarizmi, Kürt halkýnýn ulusal kurtuluþ mücadelesine karþý inkar ve imha politikasýyla devam ettirmek... Militarizmi, milliyetçiliði yükselterek egemen sýnýf çýkarlarýmýzý korumak…” Nitekim uygulamada da, dersler bu doðrultuda iþleniyor. Mesela bir gün “komutaným”, aslýnda Kürt ulusunun, Kürt dilinin olmadýðýndan bahsediyor ve böbürlenerek Kürt illerinde ders verirken tahtaya kocaman “Kürt” yazdýðýný ve üzerine bir çarpý attýðýný anlatabiliyor, ya da “irticai faaliyetlere” karþý alýnabilecek tek

önlemin, TSK’nin “halkýn iradesini” hâkim kýlmasý olduðunu söyleyebiliyor. Dersin “TC Üzerine Oynanan Oyunlar” ünitesinde, Yunanistan’ýn Megola Ýdeasýndan, Rusya’nýn sýcak denizlere inme politikasýndan, Ermenistan’ýn soykýrým temelinde toprak talebinden, Ýran’ýn rejim ihracý “politikasýndan”, olabilecek en komplocu ve en provokatif þekilde bahsediliyor. Ders bittiðinde gençler birer “Polat Alemdar” kesiliyor. Burjuvazinin tüm yalanlarýna raðmen emekçiler ve emekten yana olanlar olarak biliyoruz ki, düþmanýmýz “yabancý ülkeler”de deðildir; düþmanýmýz tüm bu yalanlarý ve sömürüyü ulusal ve uluslararasý düzeyde örgütleyen ve bundan beslenen ulusal ve uluslararasý burjuvazidir, kapitalizmdir, emperyalizmdir. Mücadelemiz güçlendikçe, biliyoruz ki, burjuvazinin ideolojik safsatalarý da kendisi gibi tarihin çöplüðünü boylayacak. Din ve Milli Güvenlik Dersleri müfredattan çýkarýlsýn! Herkesin ilgisine ve yeteneðine göre, bilimsel, parasýz, özgür eðitim! Doðan Koca 31 Temmuz 2008

7


Türkiye’de Gemi Yapým ve Onarým Sanayisini Anlamak 2:

Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki Çalýþma Koþullarý ve Önlenebilir Seri Ýþ Kazalarý Hakkýnda Rapor Bu yýlýn Ocak ayýnda Limter-Ýþ (Liman Tersane Gemi Yapým ve Onarým Ýþçileri) Sendikasý, TMMOB Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulu, Ýstanbul Tabip Odasý ve Ýstanbul Ýþçi Saðlýðý Enstitüsü, Tuzla Tersaneler Bölgesi Ýzleme ve Ýnceleme Komisyonu adýna ortak bir rapor sundular. 136 sayfalýk bu raporu özetlemeye geçen ay kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. C. Taþeron sistem Eski kamu tersanesi mühendisleri, 1982 sonrasýnda devlet teþvikiyle serpilen özel sektörde üst düzey yönetici ya da giriþimci olarak yer almýþlardýr. Eski tersane iþçisi ustalar ise yanlarýna aldýklarý iþçilerle birer taþeron firma kurmuþlardýr. Bugün görece büyük taþeronlarýn, alt taþeronlara iþ devrettiði de olur. Kapasite fazlasý üretim gereken veya özel durumlarda baþvurulan taþeronluk Tuzla’da temel çalýþma iliþkisi haline gelmiþtir.

8

Taþerona verilen iþ, iþverenin emek maliyetini ve hukuki sorumluluklarýný azaltýr. Rekabet halindeki taþeronlar üzerindeki iþveren hâkimiyeti artarken kayýtdýþý ve “esnek” çalýþma ortamý da yaratýlmýþ olur. Tuzla’da iþçilerin %90'ý taþeron iþletmelerde çalýþmaktadýr. D. Ölümleri getiren sebepler Geçen sayýda Türkiye gemi sanayisinin son yýllardaki hýzlý geliþiminden bahsetmiþtik. Bu geliþimle birlikte görülüyor ki büyümenin olduðu yýllarda ölümlü kazalar da ciddi olarak artýyor. Ýstihdam artarken ve iþ temposu yükselirken ücretler düþmekte, Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði önlemleri sadece rekabeti zorlaþtýran birer maliyet kalemi olarak görülmekte. Bu þartlar altýnda “Ýþçilerin eðitimsizliðinden” deðil “Artan gelirin dengesiz daðýlýmýndan” bahsedilerek iþ kazalarý anlaþýlabilir. 1. “Aðýr ve Tehlikeli Ýþler Yönetmeliði” kapsamýna giren Tersaneler Bölgesi’nde günde 7,5 saat, haftada 37,5 saat olmasý gereken çalýþma saatleri, artan sipariþlerle günde 15 saate ve fazla mesailere varmýþtýr. Ýþçilere iþlerine uygun kiþisel koruyucu donanýmýn saðlanmasý iþletmelerin insafýna kalmýþtýr. Alanda birbirinden farklý ve keyfi uygulamalar vardýr. Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði bu ufak iþletmelerin insafýna kalmýþken, gemi standartlarý onlarca farklý aþamada bizzat tersane sahibi ana iþveren adýna çeþitli kuruluþlarca kontrol edilmektedir. 2. Yönetmelikte belirtilen “iþe giriþ hekim raporu”nu ve iþçilerin yýllýk saðlýk kontrolünü gerçekleþtirecek iþyeri hekim sayýsý son ÇSGB raporuna göre 30 olan Tersaneler Bölgesi’nde, 25 bini aþkýn iþçinin gerekli hizmeti alýp almadýðý incelenmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus

da, ilgili kanun ve yönetmeliklere göre asgari 50 kiþiye risk durumundan baðýmsýz olarak günde 1 saat görevli bir iþyeri hekimi ve 1000 iþçi için tam gün (haftada 45 saat) görev yapacak bir iþyeri hekimine ihtiyaç vardýr. Binlerce iþletmeye bölünmüþ bu bölgede bu zorunluluk hukuki olarak ortadan kalkmakta. Taþeronlarla birlikte 45,000’e ulaþtýðý bildirilen iþçi sayýsý demek en az 45 iþyeri hekimi anlamýna geliyor. Muhtemelen günde 1 saat istihdam edilen toplam 30 iþyeri hekiminin, býrakýn iþyeri hekimliðinin temel felsefesi olan koruyucu temel saðlýk hizmeti verebilmeyi, iþ kazasý yaþandýðýnda hayat kurtarabilecek en basit acil müdahaleleri o 1 saat içerisinde yerine getirip getiremeyeceði açýkça sorgulanmasý gereken bir konudur… Ýþçi Tanýklýðý (hafif yaralanma): “Artýk öyle alýþtýk ki, yanýklarýmýzý çapaklarýmýzý kendimiz tedavi ediyoruz. Problem yaratýyorlar çünkü. Gözüne çapak kaçtý diyelim, üstteki adam gitmenden rahatsýz oluyor artýk. Çýkýþý veriyor. Problem yaratýyorlar. Bu yüzden pek muhatap olmak istemiyoruz. Kendimiz hallediyoruz. Sanki kendim gözüme çapak atmýþým gibi, ya ben ister miyim gözüme çapak kaçsýn?” Ýþçi Tanýklýðý (patlama sonucu ölüm-iþçi yakýný): [Ýþyeri hekimi sorusu üzerine] “Öyle bir þey olsa benim eþim eve [kaynaktan] zehirlenmiþ olarak gelmez, tedavi edilmiþ olarak gelirdi. Ben çoðu zaman kendim buradaki A’ya, özel hastaneye götürüyordum. ...Özele götürüyorsunuz, o anda vizite kâðýdýnýz yok, gece. Öyle bir zaman oluyor ki, kaynak gözünü aldýðý zaman hemen rahatsýz etmiyor, gece baþlýyor onun rahatsýzlýðý, o zaman nereden vizite kâðýdý bulacaksýn? Bulantýsý mesela, aniden çay içtikten sonra titremeye, midesi bulanmaya baþlýyor”.


2005 yýlýnda GÝSBÝR tarafýndan tam teþekküllü bir hastane söylemiyle hayata geçirilen proje, hali hazýrda aslen gemi inþa sektöründe rekabet için emek maliyetlerini aþaðýya çekmenin bir yolu ve aracý olarak iþlev görmektedir. Þimdilik bu saðlýk merkezi bir poliklinik olarak iþlemektedir ve ortak iþyeri saðlýk birimi (OÝSB) statüsünde deðildir. GÝSBÝR Polikliniði, dýþarýdan iþyeri hekimliði hizmeti vermekte, yerinde hizmet vermemektedir. Bu da iþyeri hekimliði uygulamalarýnýn hem yasal zeminine hem de ruhuna aykýrýdýr. 3. Ýþ güvenliðinden sorumlu mühendis / teknik elemanlarýn bulundurulmasý ve mevzuattan doðan sorumluluklarýnýn yerine getirilebilmesi açýsýndan benzer ciddi yetersizlikler yaþanmaktadýr. 4. Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’nýn Tuzla’daki iþyeri teftiþlerinin kapsamlarý dar kalmakta ve haberli yapýlmakta, iþ kazalarýndaki sorumluluðun büyük kýsmýnýn iþverenler olduðu tespiti ve noksanlarýn dökümü kurumun kendi raporlarýyla tespit edilmesine raðmen, iþyerlerine uygulanan (çoðunlukla parasal) yaptýrýmlar yetersiz kalmaktadýr. 5. Ýþ kazalarý sonrasý iþçiler ve yakýnlarýný kaybedenler için hukuki süreç yavaþ ve masraflý iþlemektedir. Bu ise ölümlü iþ kazalarýnýn takibini aileler için zorlaþmaktadýr. Tazminat davalarý açýlmadan ana

iþverenlerin ve taþeronlarýn ailelerle “kan pazarlýðý” yaparak, meselenin üstünü örtmeye çalýþmasý, önlenebilir seri iþ kazalarýnýn azalmasýnýn önündeki en büyük engellerdendir. Ýþyeri itibarýnýn zedelenmesi gibi bir tehlikenin bu þekilde bertaraf edilmesi, bölgedeki sorunlarýn üstünü örtmektedir. 6. Çalýþma hayatý bir bütündür: Geçim sýkýntýsý, Tuzla’da artan kiralarýn getirdiði konut sýkýntýsý, iþçiler arasýndaki iç göç ile artan rekabet ve ölümlü seri iþ kazalarýnýn varlýðý iþ motivasyonunu ve dikkatini ciddi bir þekilde etkilemektedirler. 7. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde bu önlenebilir ölümlü iþ kazalarýnýn seri olarak devam etmesinin en önemli nedenlerden biri, iþçilerin sendikal olarak örgütlenmesinin ve iþ güvenliði tedbirlerini talep etmesinin önündeki engellerdir. Bunlar, bir yandan üretimin parçalanmýþlýðý ve enformel iliþkiler üzerinden ilerlemesi ise, diðeri de Bölge’de sýrf kadrolu deðil, çoðunluðu oluþturan taþeron iþçilere yönelik de sendikal faaliyetler yürüten DÝSK’e baðlý Limter-Ýþ Sendikasý’nýn üzerindeki siyasi baskýlardýr. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nden bahsetmek, ayný zamanda hem yan sanayi ve fason üretiminin gerçekleþtirildiði çeperden, hem de yeni tersane alanlarýndan bahsetmek anlamýna gelmektedir. Birincisi, sektörü Tuzla Tersaneler

Bölgesi ve tersanelere iþ yapan Orhanlý’dan Ümraniye’ye, Küçükyalý’dan Gebze’ye kadar uzanan geniþ bir coðrafi yaygýnlýða sahipçevresindeki fason ve yan sanayi ile birlikte düþünmek gerekir. Bu durumda tersanede yukarýda özetlenen þartlarda çalýþan bir iþçi, benzer þartlarda altý iþçi istihdamýný fason ve yan sanayide yaratmaktadýr. Ýkincisi, 2004’ten sonra artan tersane kurma faaliyetlerinin, mevcut “esnek taþeron kullanýmý” ve “iþ güvenliði masraflarýndan kaçýnma” temelinde þekillenmemesi için herhangi bir tedbir alýnmadýðý ve yaptýrým uygulanmadýðý için, Türkiye Gemi Ýnþa Sanayi’nde ölümlü ve aðýr iþ kazalarýnýn gelecekte artacaðýný öngörmek zor deðildir. Bir kamuoyu baskýsý ile tersane sahipleri yasada öngörülen yükümlülüklerini hayata geçirmeye ve iþ güvenliði önlemlerini almaya yönlendirilmedikleri sürece, Tuzla’da yaþananlarýn bu bölgelere de taþýnacaðýndan endiþe duymaktayýz. Bu rapordaki bilgileri, sadece Tuzla Tersaneler Bölgesi ve çevresi deðil, Türkiye’nin çeþitli bölgelerinde kurulmuþ ve kurulacak olan tersaneler ve mevcut yan sanayindeki çalýþma iliþkilerini irdelemek ve etkilemek üzere bir temel oluþturmasý için de sunuyoruz. Salih Þimþek Aðustos 2008

9


Solda Birlik Projelerinin En Yenisi:

ulusalcý eðilimlerin kuyrukçusu yapmak sýnýf mücadelesine yarar deðil, zarar vermekten baþka iþe yaramaz. Böylesi çalýþmalardan da bir sýnýf partisi inþa olamaz. 8o’li yýllarýn sonundan bu yana ýsýtýlýp ýsýtýlýp önümüze gelen bu Burjuvazinin saldýrýlarý karþýsýnda her gün daha fazla baský ve birlik çalýþmalarýnýn hiçbiri, birlikle sömürüye maruz kalan, hak kayýplarý nedeniyle kazanýlmýþ haklarýný sonuçlanmadýðý gibi, aksine hepsi yitiren emekçi kitlelerin ve ezilenlerin, kendini solda tarif eden ve yeni ayrýlýklarla sonuçlanmýþtýr. özellikle devrimci sol hareketin yanýnda tarif eden kesimlerinin, Sýnýfýn somut bir sorunu temelinde kuþkusuz en önemli taleplerinden biri solda ve özellikle de devrimci bir araya gelemeyenler, bunca sol hareketlerde birliktir. Sol görünümlü sosyal demokratlardan, programatik ayrýþmayla nasýl bir her türden yasal sosyalist partiye, iþçi derneklerinden dergi ortak bir program etrafýnda yan çevrelerine, sendikalardan Kürt hareketine bir dizi çevreyi bir araya yana gelebilirler ki… Devrimci siyasetleri ayrýþtýran getiren bir geniþ cephe ve onun partisi. þey onlarýn program anlayýþlarýdýr. Bu anlayýþlardaki farklýlýklar ayrýlýklarýn da temelidir. Yüzyýllardýr Özellikle seçim dönemlerinde karakterli deðil, iþçi sýnýfý eksenli iþçi sýnýfýnýn verdiði mücadelelerin emekçi mahallerinde, Alevi ya da bir birlik olmasý, ulusalcý deðil sonucunda oluþan bu programlar Kürt mahallerinde çalýþma yapan enternasyonalist olmasý, iþçi basit teorik metinler deðil, hayatýn devrimcilerin en çok karþýlaþtýðý soru sýnýfýnýn örgütlülükleri üzerinden içerisinde yaþanmýþ deneyimlerden þudur: neden birlik olmuyorsunuz yükselmesi hayati önemdedir. Bu süzülerek oluþturulmuþ yol ya da þu ya da bu platformu des- temellerde inþa olmadýktan sonra, haritalarýdýr. Örneðin, I. Enternasyoteklemiyorsunuz? Kuþkusuz bizler birlik adýna devrimci sýnýf güçlerini nalde Marksizm’le Anarþizmin açýsýndan bu soru yadsýnamaz bir burjuvazinin þu ya da bu kanadýnýn ayrýþmasý gibi. Yine II. Enternasyosorundur. Aksine aþýlmasý nalde Sosyal Demokrasi için çaba gösterdiðimiz ile Komünistlerin ayrýþsorunlardan biridir. Devrimmasý gibi. Ya da III. 8o’li yýllarýn sonundan bu yana ýsýtýlýp Enternasyonali iþlevsizci Marksist bir iþçi partisi, birleþtirici olma iddiasýný, ýsýtýlýp önümüze gelen bu birlik çalýþmalarýnýn leþtiren Stalinist bürokmücadelesini hep sürdür- hiçbiri, birlikle sonuçlanmadýðý gibi, aksine rasi karþýsýnda Troçki ve mek zorundadýr. Ancak hepsi yeni ayrýlýklarla sonuçlanmýþtýr. Sýnýfýn yoldaþlarýnýn kurmuþ bunu ifade etmiþ olmamýz, olduðu IV. Enternasyonal sorunumuzu çözmeye somut bir sorunu temelinde bir araya gibi… Örnekleri çoðaltamaalesef yeterli olmuyor, gelemeyenler, bunca programatik ayrýþmayla biliriz. Güncel bir örnek çünkü birlik sorusu kadar nasýl bir ortak bir program etrafýnda yan yana verirsek, Stalinizmin ulunasýl bir birlik sorusu da gelebilirler ki… salcý, sýnýf iþbirlikçi, aþaönemlidir. Örneðin Markmalý devrimci anlayýþýnýn sizm-Leninizm’i kendine bu topraklardaki uygulagerçekten kýlavuz edinmiþler açýsýn- peþinden sürüklemek, küçük yýcýlarýndan TKP (Türkiye Komünist dan, sýnýf iþbirlikçi halk cephesi burjuva hareketlerin ya da çeþitli Partisi), bugün siyaset anlayýþýyla kontrgerillanýn önemli uzantýlarýndan biri olan Ergenekoncu çeteleri, yurtseverlik adýyla savunabilmektedir. Sorun þu ki, o kontrgerilla örgütü ve onun Ýttihatçý ve Kemalist atalarý, bu ülkede onlarca yýldýr devrimcilerin, iþçi önderlerinin öldürülmesi, kaçýrýlmasý, iþkence görmesinden sorumludur. O örgütler Kürt emekçilerine her türlü zulmü hak görmektedir. TKP, ulusalcýlýk anlayýþý ile bu güçlerle yan yana gelebilmektedir. Aslýnda bu anlayýþ onun programýndan temellenmektedir ve bu yüzden devrimci Marksistlerle yollarýnýn kesiþmemesi doðaldýr. Çünkü onun ulusalcý ya da yurtsever program anlayýþý iþçi sýnýfýný kurtuluþa deðil uçuruma 10 götürür. Ya da AB’yi savunmaktan

Çatý Partisi


çekinmeyen ÖDP (Özgürlük ve Dayanýþma Partisi), olsa olsa sivil toplumcularýn sözcüsü olabilir. Çünkü iþçi sýnýfýnýn çýkarýyla burjuvazininki tamamen zýttýr. Eðer AB, Avrupa burjuvazisinin, iþçi sýnýfýný daha fazla sömürmek için oluþturduðu bir plansa, bu plana karþý durmak gerekir. Oysa ÖDP, AB gibi emperyalist bir kurumdan medet ummaktadýr. Örnekleri daha da çoðaltabiliriz… Neyin Çatýsý? Birlik tartýþmalarý bugün bir kez daha gündemdedir. Öncekilerden farký, DTP’nin (Demokratik Toplum Partisi) de destek veriyor olmasýdýr. “Çatý Partisi” adý verilen bu proje, tüm solu bir çatýda toplama projesidir. Bu projenin fikir babasý ve ateþli savunucularý ise sivil toplumculardýr. Saldýrýlarýn böylesi yoðunlaþtýðý bir dönemde, birlik siyasetlerinin anlamlý olduðu açýktýr. Ancak bu çatý “gerçekten iþçi sýnýfýnýn çatýsý mýdýr?” bunu görmek gerekiyor. Öncelikle þunu ifade etmeliyiz ki, bu bir sýnýfý birleþtirecek bir çatý partisi deðildir. Sýnýfýn örgütlülüklerinden yükselmediði gibi, daha ilk tartýþmalardan, böylesi bir yöneliminin olmayacaðý da görülmektedir. Öte yandan, bunun istendiði gibi geniþ cepheli bir blok olmasý da çok olasý görülmüyor. Þimdiden, ÖDP’nin içerisinde tartýþmalar çýkmýþ olmasý bunun göstergesidir. 1980 öncesi Devrimci Yol hareketinin liderlerinden Oðuzhan Müftüoðlu, Birgün gazetesindeki makalesinde “Çatý Partisine” açýkça

karþý çýkýyor: “Sosyalist solun sorununun bir çatý partisiyle çözülebileceði kanýsýnda deðilim. Seçimler falan mevzu olduðunda belki bir çatý partisi ihtiyacý hep öne çýkýyor ama asýl sorun fikir cephesinde. Fikir ve hayat içindeki karþýlýðý anlamýnda eylem! Fikir karýþýklýðýndan kurtulmuþ, kendi devrimci iddialarýnda birleþen ve toplumsal hayat içinde kendi yataðýný açabilecek eylem hattýna sahip bir sola ihtiyaç var bugün. ÖDP aslýnda bir ölçüde böyle bir çatý partisi görünümüne sürüklenmeye çalýþýlan bir kitle partisi süreci yaþadý. Ve ÖDP, öyle sol gruplarý bir araya getirerek çözüm üretilemeyeceðinin bir tarihi oldu.” Peki Ufuk Uras, Devrimci Yol’dan baðýmsýz olarak ÖDP’yi taþýyabilir mi? Çok olasý görünmüyor. SEH’in (Sosyalist Emek Hareketi) ve EMEP’in (Emek Partisi) sýnýrlý gücü dikkate alýndýðýnda geriye tek diri güç DTP kalmaktadýr. DTP kapatýlma ihtimaline karþý ve daha da önemlisi Öcalan’ýn Demokratik Cumhuriyet siyasetinin bir uzantýsý olarak “Çatý Partisine” yönelmektedir. Son kongrede Ahmet Türk yeniden baþkan seçilirken “Çatý Partisi” projesini desteklediklerini söylemiþtir. Türk kongre öncesinde Birgün gazetesine verdiði demeçte, “Bu çatý partisinin öncülüðünü demokrasiye inananlar, sosyalistler, ezilenlerden oluþacak kadrolar, aydýnlar ve sivil toplum örgütleri yapacak… Hedefi

özgürlükçü, demokratik, eþit ve sivil bir anayasa ve demokratik cumhuriyet olmalý. (16 Mayýs 2008) diyerek nasýl bir parti öngördüklerini ifade etmiþtir. Bu kýsacýk paragraftan da anlaþýlacaðý üzere DTP, özellikle sol liberallerin desteðini alarak bir demokratikleþme ve Kürt sorununda açýlým umut etmektedir. Oysa bu oluþum Kürt emekçilerini, Türk emekçileriyle buluþturamayacaðý gibi, Kürt sorununa da herhangi bir çözüm getiremeyeceði açýktýr. Tüm bu tartýþmalarýn da gösterdiði gibi, bugün tartýþýlan parti bir devrimci iþçi partisi deðildir. Olsa olsa burjuvazinin sosyal demokrat kesimlerini, her türlü sivil toplumcu eðilimi, dönek ve bir dizi reformist çevreyi bir araya getirecek bir blok olabilir. Ancak þu anki tartýþmalar böylesi bir bloðun da çok olasý olmadýðýný gösteriyor. Yani “Çatý Partisi”nin “sol”u dahi toplamayacaðý görülmektedir. Yani yeni bir ÖDP de çok olasý gözükmüyor. Görünen o ki, bu tartýþmadan çýksa çýksa bir seçim ittifaký çýkar. Bu ittifak ya da ÖDP tarzý bir birlik, sýnýfýn sorunlarýna dün çare olmadýðý gibi yarýn da olmayacaktýr. Bugün temel sorun, solun birliði deðil, solun devrimci enternasyonalist bir program etrafýnda iþçi sýnýfýný birleþtirebilmesidir. Bu iddiada olanlarýn rotasýndan þaþmadan çalýþmalarýný sürdürmeleri, yarýn oluþabilecek gerçek birliklerin temeli olacaktýr. Fuat Karan Aðustos 2008

Okur Mektubu:

Bir ekmek reklamý:

“Bazýlarý dolgun sever, bazýlarý doygun..”

Burjuva toplumunun kadýnlar üzerindeki baskýsý her geçen gün daha da artýyor. Bunu burjuvazinin bütün araçlarýnda görebiliyoruz. Örneðin, medya, gazeteler ve birçok kültür ürünü için de bu geçerli. Ben de bu konuda bir þey paylaþmak istiyorum. Geçen gün iþe gitmek için otobüse bindiðimde bir ekmek firmasýnýn reklâmýyla karþýlaþtým. Reklâmda bir tarafta etekleri açýlmýþ þiþman bir kadýn, yanýna da bir ekmek konmuþtu. Kadýn resminin altýnda bazýlarý dolgun sever yazýyordu. Ekmeðin altýnda ise bazýlarý doygun sever yazýyordu. Yine ayný yazý reklâm afiþinin en üstüne de konmuþtu. Bunu görünce çok irkildim. Bir ekmek reklâmýnda bile kadýn vücudu cinsel meta olarak kullanýlýyor ve ekmekle karþýlaþtýrýlýyordu. Biz kadýnlar, burjuvazinin bu çirkin yüzüne, bulunduðumuz her yerde örgütlerimizle ve kullanabileceðimiz her türlü araçla, tüm gücümüzle karþý durmalýyýz. Hem burjuvaziye hem de onun erkek egemen yüzüne karþý ikili bir mücadele içerisinde olmalýyýz. Bedenimiz, emeðimiz, kimliðimiz bizim! ÝC okuru bir iþçi – öðrenci

11


Metal Demir-Çelik Çalýþtýðým fabrika demir-çelik sektöründe 20 yýldýr hizmet veriyor. Fabrikada sýcak ve soðuk demir üretimi ve iþlemesi yapýlýyor. Birinci sýnýf aðýr sanayi olarak adlandýrýlan böylesi bir iþletmede iþ güvenliðinin had safhada olmasý gerekirken, aksine yok denecek kadar az. Bu

durumda da iþ kazalarý kaçýnýlmaz oluyor. Tamamen patronun kar hýrsý üzerine kurulu olan ve can güvenliðimizin olmadýðý böylesi bir çalýþma biçimi, biz iþçileri tedirgin ediyor. 20 yýldýr geliþen teknoloji bizim patronun ilgisini çekmeyi baþaramamýþ olacak ki, hâlâ 20 önce kurulmuþ olan makinelerle ortaçað koþullarýný aratmayan bir þekilde çalýþýyoruz. Örneðin vinçler, 20 yýl önce kurulmuþ ve hâla ayný aksamla

çalýþýyor. Bu nedenle bazen eskiyen bu aksamlardan parçalar kopup aþaðýya düþebiliyor. Bu durum bizim çalýþma sahamýzda rahat çalýþmamýzý engelliyor, tam bir tehdit oluyor. Patron ise bu gerçeði görmezden gelip, fabrikada ki herhangi bir arýzadan dolayý üretim aksadýðýnda hemen orada bitiyor ve “ne oldu neden çalýþmýyorsunuz?” diye baðýrmaya baþlýyor. Arýza olduðunu söylediðimizde ise bizi suçlu çýkarmaya çalýþarak “neden arýza çýkýyor siz bakým yapmýyor musunuz?” diyebiliyor yüzü kýzarmadan. Bizde “arýza çýkmamasý için bu eski aksamlarýn deðiþmesi gerektiðini” söylediðimizde ise “idare ettirin uydurun bir þeyler, zaten satýþ yok para kazanamýyoruz” deyip iþin içinden sýyrýlýyor. Bizim bu yalanlara, safsatalara karnýmýz tok çünkü: sipariþi alan da, üretimi yapan da, bu malzemelerin sevkýyatýný da yapan bizleriz. Kâr hýrsýnýn bu kadar pervasýzca uygulandýðý, iþçilerin saðlýðýnýn hiçe sayýldýðý böylesi bir ortamda patronun kendi isteðiyle iþçi saðlýðý adýna bazý adýmlar atmasýný beklemek saf, gerçeklerden uzak bir beklenti olur. Yani biz iþçilerin kurtuluþu yine bizim ellerimizde hayat bulacaktýr. Bu tür sorunlarý yaþayan iþçiler olarak çözüm için güvene dayalý bilinçli bir birliktelik yaratabilirsek patronun bu çaðdýþý uygulamalarýna dur diyebiliriz. Üretimden gelen gücümüzü kullanarak, üretim alanlarýmýzý daha saðlýklý hâle getirebiliriz. Fabrikada þu an için böyle bir birliktelik yok ama umudumuzu yitirmeden bu amaç için çaba sarf edersek bu amacýmýz bir gün hayat bulacaktýr. YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN BÝRLÝGÝ! Bir Ýþçi

12


Tekstil Piknik Bizi Yakýnlaþtýrdý “Yaz sýcaklarý artýyor, bunalýyoruz” diyor arkadaþlar. “Bir yerlere gitsek iyi olur” dedi bir diðeri. “Nereye?” diye sordu ötekisi ve “hangi parayla?” Maaþlarý zaten az, bir buçuk yýldýr zam yok ama her þeyin fiyatý artýyor. O ara bir piknik organizasyonu vardý. Bir grup iþçi arkadaþ düzenliyordu. Arkadaþlara bundan bahsettiðimde bazýlarý “Olur” dedi, bazýlarý kene korkusunu dile getirdi. Derken altý arkadaþ organize edilen pikniðe gitmeye karar verdik. Ben bu grubun yaptýðý pikniðe daha önce de katýlmýþtým. Diðer beþ arkadaþ ilk defa gelecekti. Piknik günü geldiðinde otobüslerde buluþtuk. Piknik yerine vardýðýmýzda, pikniðe birçok iþçi, öðrenci, genç, orta yaþlý insanýn da katýldýðýný gördük. Güzel bir gün geçirdikten sonra döndük. Arkadaþlarla piknik hakkýnda sohbet ederken, bir arkadaþ, piknikten çok memnun kaldýðýný çünkü böyle bir ortam beklemediðini söyledi. “Ýnsanlar çok sýcakkanlýydý, meðer sorunlarýmýz hep ayný imiþ” diye ekledi. Baþka bir arkadaþ, pikniðin forum bölümünü ilgi ile izlediðini söyledi. Bir baþka arkadaþ da “Denize gitmeyi düþünüyordum, pikniði seçtim, ama bu kadar güzel insanlarý bir arada görmek beni çok memnun etti. Ýyi ki gelmiþim!” diye ekledi. “Ýnsanlarýn az bir bütçeyle hem eðlenip hem de bir þeyler öðrenebileceðini gördüm” dedi. “Ben de bu pikniðin fabrikadaki arkadaþlýðýmýzýn pekiþmesine faydasý olacaðýný düþünüyorum, artýk sýnýf bilincinin ne olduðunu anlamaya baþladým” dedi arkadaþým. Bunun gibi etkinliklere daha sýk gitmek lazým. Paneller, forumlar ve

toplantýlarda yeni þeyler öðrenmek bize yararlý olacak. Aramýzdaki sohbette, birlikte hareketin önemine de vurgu yapýldý. Bir arkadaþ da, piknikte oynanan tiyatrodan söz etti. Sözsüz bir oyunu ilk defa izlemiþ ama oyunun konusunu iyi anlamýþ. Oyunda patron, iþçilerin emeðini, iþbirlikçilerinin de katkýsý ile çalýyordu, iþçiler önce birer birer karþý koymayý deniyor sonra birlikte güç birliði yapýp üretimi durduruyorlar ve patronu alaþaðý ediyorlar, diyerek pikniðe gelmemiþ olan bir arkadaþa anlatýyordu. Evet, bu piknik sadece bir eðlenme deðildi. Bizi sýnýf bilinci ile birleþtiren bir araçtý. Arkadaþlarýmýn memnuniyeti daha çok yeme içme dýþýnda sohbetlere tiyatro, forum bölümüne idi. Bu da ihtiyacýmýzýn birlikte hareket olduðunu gösterdi. Biz iþçiler çalýþtýðýmýz fabrikalarda iyi bir örgütlenme ile birlikte hareket ederek her türlü sorunumuzu daha rahat çözeriz kararýna vardýk. Bir Grup Ýþçi

Hep Patronlar mý Kazanýr? Bir cumartesi mesaisinde fabrikada bir temizlik baþladý. Ýdari bölümde çalýþanlarýn ve patronun kullandýðý giriþ kapýsýnda her yer boyandý. Bütün bölümlerin camlarý silindi. Merdiven ve asansör boþluklarý dâhil her yer elden geçti. Ýþçiler olarak en çok yemekhane boyandý diye sevindik. Yemekhane bodrum katta bulunuyor. Bir tek camý yok. Havalandýrmasý yok. Bir de duvarlarýn pisliði eklenince yemekhane iyice kasvetli bir yer olmuþtu. Boya badana yapýlýnca her yeri pýrýl pýrýl oldu. Þimdi temiz ve göze hoþ görünüyor. Biz iþçiler bunlarýn yaz temizliði olduðunu düþünmüþtük. Camlarý silen bir iþçi, “pazartesi görücüye

çýkacaksýnýz. Alman müþteriler gelecek. Ýþ için anlaþýrlarsa sipariþ verecekler” dedi. Böylece yapýlan onca temizliðin nedeni ortaya çýktý. Ýþin ucunda patronun yeni müþteri kapma hevesi varmýþ. Senelerdir pislik içinde olan yerler böylece temizlenmiþ oldu. Patron yeni müþterilerle anlaþmýþ. Numuneler dikildi. Yýllýk izinden döndüðümüzde hepimizi çok yoðun bir çalýþma bekliyor. Hep çalýþan, koþturan bizler oluyoruz ama patronlar kazanýyor. Bizler örgütlenip bu gidiþe dur demedikçe de böyle gider. Hadi öyleyse mademki biz üretiyor, biz kazandýrýyoruz ücretlerimize zam isteyelim. Bütün iþçi arkadaþlarýmýz için insanca yaþayacak bir ücret mücadelesi verelim. Bunun için örgütlenelim, birlikte mücadele edelim. Zorunlu yýllýk izin çilesi Cuma günü 3 haftalýðýna senelik izne çýkarýldýk. Fabrika tamamen kapandý. Henüz izni hak etmeyen iþçi arkadaþlar ise ücretsiz izin kullanmak zorunda kaldý. 5 Yýlýný doldurmamýþ olanlarýn da izin dönüþü bir haftalarý ücretlerinden kesilecek. Çünkü 5 yýlýný doldurmayan iþçiler ancak iki hafta, 14 iþ günü, yýllýk izin kullanabiliyor. Oysa fabrika zoraki 3 hafta kapatýldý. Patron paydosa yakýn bölümleri dolaþýp iyi tatiller dileðinde bulundu. Ön makinede çalýþan arkadaþa, “izin parasý verseler ne iyi olur” dedim. Arkadaþ da, “kuru kuru iyi tatiller demesi kolay. Biz çalýþýyoruz ki bunlar tatil yapsýn” dedi. Bütün bir yýl çalýþýyoruz. Tatile gitmek, dinlenmek, gezmek bizim de hakkýmýz. Bu nasýl olacak? Bekleyeceðiz, patron insafa gelecek, ücretlerimizi yükseltecek, izin parasý verecek dersek çok bekleriz. Ýþçiler kendi haklarý için birlikte mücadele etmelidir. Bir Ýþçi

13


Sömürüye Karþý Artýk Uyanalým, Birlik Olalým

14

Ýki yýllýk meslek yüksek okulunu yeni bitirmiþtim. Üniversitenin geri kalan 2 yýlýný açýk öðretimde okuyup hem çalýþýp hem okumak istiyordum. Ama bir türlü iþ bulamýyordum. Baþvurduðum çoðu yer askerliðimi öne sürüp iþe almýyordu. Gazetedeki ilanlarda sigorta acenteliðinde “ofis boy” arandýðýný gördüm. O kadar bunalmýþtým ki iþsizlikten, tüm þartlarýný kabul edecek durum-daydým. Galiba patron da bunun farkýndaydý, bana asgari ücretten bile düþük ücret önerdi. Geçici olarak çalýþacaðýmý düþünüp kabul ettim. Sigorta hemen yapmadý. Yol parasýný da ben karþýlýyordum. Adam akbilin parasýný vermediði halde, gideceðim yerlere otobüsle gitmemi istiyordu. Yemekte bana aitti. Kimi zaman sigorta þirket-lerinin ana merkezine gidip orada yiyordum ama genelde iþlerimi acele bitirip öðlen yemeklerini evde yiyordum. Ev dediðim de yakýnda deðildi, en iyi ihtimalle 1 saatte ancak ulaþabiliyordum. Sonuçta geçici iþ olarak düþündüðüm için de çok önemsemiyordum. Adama da bir þey diyemiyorduk, sonuçta anlaþarak girdik. Önemsemiyordum bu tür þeyleri. Benim durumumu patronun da önemsediðini sanmýyordum. Onun için önemli olan þirketi doðru temsil etmemmiþ. Asgari ücretle bile çalýþmazken, kravatlý olarak gezmemi istiyordu. Ama sonuçta aldýðým para hiçbir þeye yetmiyordu ki, kýyafet almayý düþüneyim. O da bunu çok iyi biliyordu ve o yüzden bir gün beni evine çaðýrdý. Her zamanki güler yüzüyle bana kullanmadýðý elbiseleri vereceðini söyledi. Ben de almayacaðýmý söyleyince gurur yapmamam gerektiðini, þirketi

temsil ettiðimi, yanlýþ bir þey olmadýðýný anlattý vb.. Ama bana biraz daha yüksek ücret verse kendim zaten alacaðýmý söyleyemedim. Belki de vermeyeceðini bildiðim için söylememiþtim. Ýþ yerine gittiðimde diðer arkadaþlarýn patronun yaptýðýnýn iyilik olduðunu düþündüðünü gördüm. Onlar benim için ne kadar zor bir durum olduðunu fark edemediler. O gün patron diðerlerinin gözünde daha da büyümüþtü ama bende tam tersi duygular oluþmuþtu. Kendimi “Suç Ve Ceza”daki çocuk gibi hissetmiþtim. Onu da yaþlý kadýna benzetmiþtim. Patronu bir kaþýk suda bile boðabilirdim. Birkaç hafta onun verdiði kýyafetleri giydim. Onu giyerken bana verdiði müthiþ aðýrlýk yetmezmiþ gibi, bir de patronun her gördüðünde yakýþtýðýný söylemesi durumu iyice aðýrlaþýyordu. Sonuçta birkaç hafta sonra onun verdiði kýyafetleri giymemeye baþladým. O da fark etti ama çok üzerinde durmadý, çünkü onun baþka derdi vardý. Adamcaðýza 3 kiþinin sigorta primleri aðýr geliyordu galiba, ekonomik nedenlerden dolayý bir süre sigortasýz çalýþtýracaðýný söyledi. Benimkini zaten geç baþlatmýþtý, fark etmiyordu. Askere giderken resmi yoldan tazminat filan alamayacaktým. O yüzden önemsemedim. Diðer arkadaþlar da biraz söylenip kabul ettiler. Ama iþin tuhaf yaný þirketin büyüdüðünü biz biliyorduk. Birkaç sigorta þirketiyle anlaþmasý varken, diðer tüm þirketleri adýna teklif verebilmek için acentelik yerine sigorta brokerliðine baþvurmuþtu. Zaten birkaç ay sonra yeni elemanlar almaya baþladý. Benim de askerliðim gelmiþti. Normalde sigorta giriþ çýkýþlarým olduðu için tazminat alamayacaktým ama beni askerden sonra istediðini bildiðim için tazminat istedim. O da komik bir þekilde sigorta giriþ çýkýþýnýn olduðunu (sanki ben gerçekten iþe girip çýkmýþým gibi) isterse vermeyeceðini ama beni sevdiðini

vs. o yüzden vereceðini söyledi. Tabi onu da taksitle verdi. Her ay hesabýma yaklaþýk asgari ücretin yarýsý kadar para yatýrýyordu. O da zaten 4 ay sürdü. Askerden geldikten sonra bana ulaþtý, tekrar iþ için çaðýrdý. Gitmedim tabi. Hakkýnda ne düþündüðümü söylemek istedim ama sonuçta beni rahatlatmaktan baþka bir iþe yaramayacaktý. Sonuçta onun gibilerinin zihniyetini deðiþtirmeyecekti. Telefonda uzaktan sert bir þekilde konuþmakla belki de onu daha da iþçi düþmaný yapacaktým. Kuþkusuz bireysel bir tepkiyle patronlar deðiþmez. Çünkü patronlar bir sýnýf; üstelik örgütlü bir sýnýf. Biz ise çok daha güçlü ve kalabalýk olmamýza raðmen örgütsüz bir sýnýfýz. Bu nedenle sýnýfýmýzýn bilincine varmamýz ve birlik olmamýz gerekiyor. Patron bana elbiselerini verdiðinde, aslýnda bana iyilik yapmadýðýný, aksine beni ezdiðini bilmeleri gerekiyor. Bizim istediðimiz patronlarýn kýrýntýlarý deðil, kendi hakkýmýzdýr. Sonuçta sömürüde sýnýr tanýmayan patronlarýn sömürü çarklarýna çomak sokmak için iþçi sýnýfýnýn uyanmasý gerekiyor. Yoksa her gün bu yaratýklar binlerce insaný yutacaklar, ya bir tekstil atölyesinde ya da Tuzla’daki bir tersanede. Bir iþçi

Merhaba arkadaþlar, Ýki ayý geçkin taþeron kesimhanesinde çalýþmaktayým. Firmalarýn içinde kesim yapýyoruz ve yaklaþýk 7 kiþi çalýþmaktayýz. Sigortasýz çalýþtýrýlýyoruz. Bodrum katýnda sýcakla boðuþuyoruz. Maaþlarýmýz yatýrýlmýyor. Üstüne üstlük fazla mesailere


kalmamýz isteniyor. Bizler, taþerona baðlý olduðumuzdan, bize fazla karýþýlmýyor fakat firma bünyesinde çalýþan arkadaþlarýn üzerinde, yoðun bir baský var. Müdürün arkadaþlar üzerindeki baskýsý, bizim de moralimizi bozuyor. Bu iki ay içinde, taþerona çalýþmanýn da, taþeron firma iþletmenin de ne kadar zor ve güvencesiz olduðunu gördüm. Ana firma haksýz yere, taþerona 4 bin YTL ceza kesince, bizler de maaþlarýmýzdan olduk…

çalýþan 740 iþçi de iþ durdurarak direniþe baþladý. Direniþlerine sabah-akþam orada bulunarak devam eden iþçilere sürekli baský uygulanýyor ve onlara destek vermek amacýyla gelenler, jandarma engeliyle karþýlaþýyor. Ýþçiler, iþten çýkarýlmalar durdurulmazsa ve sahip olduklarý sendikal haklar verilmezse, limanlarda hayatý durduracaklarýný söylüyorlar. Ayrýca yetkililerin göstermelik de olsa sadece Tuzla

tersaneleri ile ilgilendiðini; fakat Ambarlý’daki birçok limanda çalýþma koþullarýnýn Tuzla’yý aratmadýðýný da dile getiriyorlar. Sürekli, güvenlik görevlilerince baský gören iþçiler, haklarýna sahip olana kadar direnmek konusunda kararlýlar. Dicle Nadin, 29 Temmuz 2008

Bir Ýþçi

Liman Ýþçileri Direniyor… Arkas Holding’e baðlý Ambarlý Marport Limaný’nda çalýþan ve insanca yaþamak ve uðradýklarý hak gasplarýna dur diyebilmek için sendikalaþan 70 iþçi, iþten atýldý. 2001 yýlýndan itibaren bölgede faaliyet gösteren firma, iþ hacmi olarak etkin bir güç olmasýna raðmen, iþçileri yoðun bir þekilde çalýþtýrýp, mesai paralarýný uzun bir süredir vermiyordu. Ýþ güvenliðinden yoksun bir þekilde, özellikle de gurbetçi iþçiler günde 12 saat çalýþtýrýlýyor ve sürekli, iþ kazalarýna maruz kalýyorlardý. Sadece anlaþmalý birkaç hastaneye gitmek zorunda olmalarý ve orada da yeterince bakýlmamalarý; iþçilerin tedavi dahi olamadan iþlerine geri dönmelerine sebep oluyordu. Bu sebeplerden ötürü 406 iþçi, 20 Haziran’da sendikaya üye oldu. Hemen ardýndan 24 Haziran’da 5 iþçinin, 15 Temmuz’da da 52 iþçinin tazminatsýz þekilde iþine son verildi. Buna tepki olarak arkadaþlarýna destek vermek amacýyla limanda

15


GENÇLÝK

Sendikalarýn Kapatýlmasýna Hayýr!

Öðrenci Gençlik Sendikasý, Genç-Sen’e, uzun bir süredir gerçekleþen baský, en son açýlan kapatma davasý ile tamamen su yüzüne çýktý. Ýlk önce sendika olma baþvurusuna yanýt olarak, ‘’okur-yazarlýk belgesi ve mal varlýðý beyanatý’’ isteyen valilik, bir süredir bu sebeple Genç-Sen’i tanýmamýþtý. Bir dizi engelden sonra tanýnan Genç-Sen’e, son olarak da ‘’yalnýzca çalýþanlar ve iþverenler sendika kurabilir, gençler emek-sermaye iliþkisi içerisinde deðildir.’’ gerekçesiyle kapatma davasý açýldý. Bu trajikomik tablo karþýmýza iki soru çýkarýyor. Birincisi, anayasa bugüne kadar emekten yana kime ne tanýmýþtýr; ikincisi ise gençliðin emek-sermaye iliþkisi içerisinde yeri var mýdýr? Öncelikle, GençSen’in kapatýlmasýna gerekçe olarak gösterilen 2821 sayýlý sendikalar yasasý, askeri darbenin ürünü olan bir yasadýr. Bu yasa, sadece öðrencilerin deðil; barajlarýyla, noter þartlarýyla ve her türlü kýsýtlamalarýyla iþçilerin de sendika kurmasýna ya da

sendikaya üye olmalarýna engel olmaktadýr. Oysa Türkiye’nin de imzalamýþ olduðu bir dizi uluslararasý anlaþma ve anayasanýn

90. maddesi gereði bu hak güvence altýna alýnmýþ gözüküyor. Yine Emekli-Sen’i kapatan, sendikaya üye olduklarý için iþten atýlan Ambarlý, Yörsan, Coca Cola ve daha birçok sektörde çalýþan iþçilere saldýran, patronlarýn iktidardaki partisi AKP, bir de utanmadan kendi partisinin kapatýlmamasý için Venedik Kriterleri’nden, demokrasiden dem vuruyor. Gençliðin emek-sermaye iliþkisi içerisindeki konumlanýþýna gelince; harçlarý, eðitim masraflarý, güvencesiz-stajyer çalýþma zorunluluklarý, mesleki dönüþüm yasalarý ile bizzat devlet, öðrencileri, sermaye çarkýnýn içine atýyor; onlarýn ucuza ya da ücretsiz çalýþtýrarak sömürülmesine imkân saðlamaktan geri durmuyor. Sonuç olarak bir kez daha demokrasinin, hak ve özgürlüklerin bu sistemde yalnýzca burjuvaziye tanýndýðýna þahit oluyoruz. Tüm bu sebeplerden ötürü, gençliðin örgütlenmesi sýnýf mücadelesi açýsýndan büyük önem taþýmaktadýr. Bu durumda Genç-

Sen’e yapýlan her türlü baskýya karþý durmak bugün daha da anlam kazanýyor. Fakat Genç-Sen, henüz etkin ve kitlelere dönük bir faaliyet sürecine girememiþtir. Bunun sebeplerine gelince, sýnýf hareketinin þu günkü durumunun gençlik hareketini sýnýrlamasý bir yana, Genç-Sen’in içindeki farklý siyasetlerin dar grupçu çýkarlarýnýn etkisi, yapýlanmanýn öncü ve bilinçli öðrencilere sýkýþýp hareketsiz kalmasý, politik kampanyalar eþliðinde geniþ öðrenci kitlesine ulaþýlamamasý sýralanabilir. Tüm bunlar, Genç-Sen’i kitlelerden koparmaktadýr. Genç-Sen, öðrencilerin taleplerini sahiplenip onlara ulaþtýðý, onlarla örgütlendiði ve iþçi sýnýfýyla dayanýþma halinde ilerlediði ölçüde; anti-demokratik tüm davalara da; hak ve özgürlüklere karþý yapýlan her türlü baskýya da dur diyebilecek güce sahip olacak ve iþlevini yerine getirebilir hâle gelecektir. Dicle Nadin 28 Temmuz 2008

Uzaklara Giden Yol- Ismael Beah Rap müzik tutkunu olan Ishmael Beah ve arkadaþlarý bir sabah yaþadýklarý köyden uzaklaþýrlar. En büyükleri 16 yaþýnda olan bu çocuklar þimdiye dek savaþýn ne olduðunu sadece televizyondaki filmlerden izlemiþlerdir. Köylerinden uzaklara, bir müzik yarýþmasý için giderken isyancýlarýn yaþadýklarý köyü basacaðýndan habersiz olan bu gençlerin bilmeden de olsa savaþtan kaçtýklarýnýn aslýnda kendileri için hiç de iyi olmadýðýný görürler ve binlerce mil yürüyerek kendilerini de esir alacak savaþtan kaçmaya baþlarlar. Fakat en sonunda sadece 2 seçeneklerinin olduðunu görürler, þimdi ya bir savaþçý olacaklar ya da isyancýlarýn kendilerini öldürmelerini bekleyeceklerdir. Savaþtan, vahþetten habersiz bu çocuklar, taþýyamadýðý silahlarý kullanýp insan öldürmeye baþlayacaklar, kendilerine yabancýlaþýp birer katile dönüþecekler ve yapmayý istedikleri þeylerin sadece uyuþturucu alýp insanlarý öldürmek, köyleri yakmak olduklarýný göreceklerdir. Onlarýn bu vahþet içinde kaybolurken hissettikleri kanýnýzý donduracak ve hiç þüphesiz okuduklarýnýza inanamayacak, inanmak istemeyeceksiniz. Gittikleri yerlerde isyancýlarýn zorla insanlara yaptýrdýklarýný okudukça savaþýn ve en önemlisi de bir çocuk asker olmanýn ne denli korkunç bir þey olduðunu anlayacaksýnýz. Þu anda 27 yaþýnda olan Beah, 13 yaþýndan 16 yaþýna kadar içinde bulunduðu savaþýn ve savaþ ortamýnýn sonrasýnda UNICEF tarafýndan kurtarýlarak rehabilitasyon merkezindeki görevlilerin yardýmýyla kendini affetmeyi insanlýðýný kazanmayý öðrendi. Ismael Beah’in yaþadýklarýný anlattýðý bu kitap mutlaka arþivinizde bulunmasý gereken türden bir yapýt. 16

Deniz Naz, Aðustos 2008


Davranýþlarýmýzýn Kökeni Davranýþlarýmýzýn Kökeni; Yazar: Dr. Serol Teber, Say yayýnlarý Bilim Dizisi, Kapak resmi: Picasso Kendi portresi, 12.baský 2004, 336 syf. 13,5 x 19,5 cm. Dr. Serol Teber (1938–2004) Ýstanbul Týp Fakültesi’nde NöroPsikiyatri uzmanlýðý ardýndan Almanya’nýn çeþitli kliniklerinde nöro-psikiyatr olarak çalýþtý. Yazýlarý Cogito, Bilim Sanat, Düþün... gibi dergilerde yayýmlandý. Ýþçi Göçü ve Davranýþ Bozukluklarý, Doðanýn Ýnsanlaþmasý, Ýþkence Sonrasý Yaþam ve Toplama Kampý Sendromu, Nükleer Savaþ ve Sonrasý tanýnmýþ eserlerindendir. Teber; Davranýþlarýmýzýn Kökeni’nde insaný insan yapan süreci, insanýn insanlaþmasýný inceler. Bu incelemeyi; yýllar yýlý bilimden uzak tutulmuþ, bilimi sevimsiz sýkýcý, pratik yaþamla ilgisiz görmeye þartlandýrýlmýþ bir kitleden geldiðimiz için yaptýðýný söyler. Neden kitap yasaðýnýn yadýrganmadýðý, okuduðu kitaplar yüzünden tutuklanan insanlarýn olduðu, yani neden bilgilenmenin cesaret sayýldýðý bir ülkede ve dünyada yaþadýðýmýz sorusunun cevabýný tarihsel geliþimimizde arar. “Neden birbirimize bu denli yabancýyýz? Neden önyargýlý ve bireyci bir gençlik yetiþiyor?” gibi sýk sýk ahlâkçýlardan duyduðumuz sorularýn cevaplarýný o, ilk insanla bugünkü arasýndaki evrim sürecinde açýklar. Özel olarak Davranýþlarýmýzýn Kökeni isimli eserinde, maymunsudan/insansýdan insana geçiþi inceler. Ýnsansýlar arasý grup iliþkileri, haberleþme biçimleri bu kitabýn konularýndandýr. Yani Teber; ‘Ýnsan nasýl bugünkü halini aldý’ sorusunu bilimsel verilerle tahlil eder. Ýnsanýn geçirdiði bu evrimsel süreç, elbette baþka bir yazýnýn ve bu kitabýn konusu… Ancak kitaptaki bu tahliller bize þunu sunar; ilkel zamanlardaki insan; doðadaki malzemeyi alýp, ‘kol’ ve ‘kafa’ emeðiyle iþleyip onu kendi ürünü haline getiren, bu þekilde doðaya dahi hükmedebilen bir emekçiydi. Günümüz insaný ise yine hazýr malzemeyi alýp

iþlemesine karþýn ne ürün üzerinde ne de ürünün üretiminde veya tüketiminde hiçbir söz hakkýnýn olmayýþýyla kendi emeðine, ürününe yabancýlaþarak ‘emekçi’den çok yabancý ‘birisi’ haline geldi. Emekçinin bugün kendi ürettiði ürün üzerinde hiçbir hakkýnýn olmayýþý, sýnýflý toplumun bir sonucu elbette... Bugün üretim araçlarýna sahip patronlar, emekçilere ‘düþünce, elle yapýlan iþin verimini azaltýr, bu düzende düþünmeleri için baþkalarýna para veriliyor, onlar sizin için düþünüyor’ anlayýþýyla, ilkel zamanlarda birbirinden baðýmsýz düþünülemeyen kol ve kafa emeðini bugün iki ayrý emek olarak almakta ve bu haliyle insanlýðýn geliþimi önünde bir duvar gibi dikilmektedirler. Yani birkaç patron milyonlarca emekçinin varlýðýný tümüyle makine ritimlerine yani bir ‘iþlev’e uyarlamaktadýr. Bu þiarla yetiþtirilen emekçiler ürettikleri ürünün kendilerinin olduðundan bihaber ve insanlýðýn kültürel mirasýndan yoksun olarak yaþamlarýný sürdürmekte ve bu þekilde günde 12 saat çalýþan bir makineye dönmekte, insanlýðýndan uzaklaþmaktadýr. Patronsa, daha kolay yönetilebilen bir toplum oluþturmanýn zevkiyle, emekçileri gittikçe düþünemeyen, kültür sanatý lüks gören, bilimin gereksiz olduðunu düþünen ‘birileri’ haline getirmeye çalýþýr. Dünyayý deðiþtirmek bir yana, anlayamayan bir yýðýn yaratmayý hedefler. Kýsacasý, bugün taraftarý olduklarý takým, nüfusa kayýtlý olduðu il için birbirleriyle kanlý býçaklý kavga eden ‘birileri’ Teber ’in bulgularýyla kanýtlanýyor ki aslýnda

kýyamet yaklaþtýðý için ortaya çýkmýyor, uygulanan zihinselfiziksel baskýnýn zorunlu sonucu olarak ortaya çýkýyor. Çünkü kanýtlanýyor ki, insanýn insan olarak kendini yeniden üretmesi; salt torna tezgâhý baþýnda deðil yaþamýn her alanýnda sanatta, bilimdedir. Teber bütün bu bulgulardan sonra da þu soruyu soruyor: Bu 12 saat vida sýkýp giderek hiçleþmenin panzehiri nedir? Cevabýysa; emekçinin kendini ve bütün insanlarý, evreni kucaklayan sorumluluk duygusudur. Evrenle, tüm uluslarla bütünleþmeyi amaçlayan bir sorumluluk... Ve ancak bu sorumluluk sonunda zorunluluklarýmýz ve özlemlerimizi birleþtirerek bizi tarihin nesnesi olmaktan çýkarýp öznesi durumuna getirebilir diyerek tamamlýyor çalýþmasýný.

KÜLTÜR-SANAT

Kitap Tanýtýmý:

Canan Yýlmaz Aðustos 2008

17


Sýrp Kasabý Yakalandý;

Faþistler, Partizan Kenti Belgrat’ý Mesken Tuttu Srebreniça katliamýnýn baþ sorumlusu ve Bosna Savaþý’nýn en büyük kasaplarýndan biri olan Bosnalý Sýrplar’ýn eski lideri Radovan Karaciç, Sýrbistan Hareket Timi tarafýndan yakalandý. Þimdilerde Lahey’de, Yugoslavya’daki iç savaþýn ve soykýrýmlarýn baþ sorumlusu olan Birleþmiþ Milletler’in (BM) mahkemesinde, soykýrým suçundan yargýlanmayý beklemekte. Ne midir, 8.000 Boþnak’ýn katledildiði Srebreniça? Ne midir, 200.000 Boþnak’ýn öldüðü Bosna’daki savaþ? Bazý þeylerden bahsetmek, bazý þeyleri aktarmak, kimileri için oldukça zordur. Bosna Savaþý demek; bir çocuðun, sürgünün, kaçaklýðýn, katliamýn ve buna benzeyen birçok kelimenin; hýçkýrarak aðlamanýn, tecavüzün ve ölümün anlamlarýný öðrenmesidir. Bazý þeyleri açýklamak oldukça zordur. Bu tür þeyler ancak, yazarýn anlatamadýðý yerde, kâðýdýna döktüðü gözyaþýnda gizlidir. Maalesef ki ve sizlerden çok özür dileyerek söylüyorum ki, kâðýttaki gözyaþý okunamaz. Ýþte Srebreniça ve Bosna Katliamý budur. Okuduðunuz kâðýttaki okuyamadýðýnýz gözyaþýmdýr... Uzunca bir süredir farklý bir kimlikle yaþadýðý tespit edilen

Karaciç, 22 Temmuz günü yakalandý. Bunun ardýndan da Belgrad’da (Sýrbistan’ýn baþkenti) 15 bin Sýrp, son zamanlarda Kosova’nýn ayrýlmasý ile de gittikçe artarak pompalanan þovenist histeri dalgasýnýn etkisinde kalarak, Radikal Parti’nin önderliðinde, Karaciç’in Lahey’e gönderilmesini engellemek amacý ile sokaklara döküldü. Kitle, “Kahraman Karaciç”, “Karaciç Sýrp Evlatlarýný Korudu” ve “Hain Baþbakan” sloganlarýný attý. Gece olunca da çatýþmalar baþladý. 19’u polis olmak üzere 25 kiþinin yaralandýðý belirtilen çatýþmada, ýrkçýlar boy gösterisi yapmýþ oldular. Balkanlarýn yaþamakta olduðu sorunlar, ulusal sorunun kapitalizm içerisinde çözüme ulaþamayacaðýný çoktan ispat etmiþ durumda. Ancak ayný ulusal sorun(lar),

Balkanlar’da iþçi sýnýfýnýn bilincinin ve sýnýf mücadelesinin önündeki en büyük engeli oluþturmakta. Kaldý ki, kapitalizmin körüklediði ulusal sorunun çözülememesinin, gericifaþist gruplarýn ekmeðine yað sürdüðü de ortadadýr. Bugün Sýrbistan, uluslararasý emperyalist kamplaþma içerisinde, ciddi stratejik öneme sahip olan bir ülkedir. Bu yüzden Sýrbistan’da faþistlerin kazandýðý her mevzi, baþta Rus ve Balkan olmak üzere, tüm dünya proletaryasýnýn mücadelesine bir tehdit oluþturmaktadýr. Sýrbistan’da son geliþen olaylar göstermiþtir ki, Balkan proleterlerini özgürleþtirebilecek yegane yol, halklarýnýn sürekli olarak yeni bir savaþý beklediði Balkanlar genelinde, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný savunmaktýr. Ancak, ayrýlýklar temelinde özgürleþen Balkan proleterlerinin sýnýf mücadelesi, bir Balkan Sosyalist Federasyonu ile o güzel topraklarda, barýþý ve kardeþliði yeþertebilecek ve soykýrýmlarýn hesabýný, emperyalist-kapitalizmden, hep beraberce sorabilecektir. Türkiyeli iþçi ve emekçiler, Yugoslavya’nýn ýrkçýlýða mezar olmasý için, uluslarýn kaderlerini tayin hakkýný desteklemekte bir an bile tereddüt etmeyecektir! Bratsvo i (Kardeþlik-Birlik!)

Jedinstvo!

Yusuf Yakup Mercan 30 Temmuz 2008

18


ELAC Kongresi Büyük Bir Baþarýyla Gerçekleþtirildi Latin Amerika ve Karayip emekçileri buluþmasý (ELAC), Brezilyanýn Mina Gerais eyaletine baðlý Betim kentinde, 7–8 Temmuz 2008 tarihlerinde gerçekleþtirildi. Baþlýca giriþimcileri arasýnda Brezilya’dan Conlutas, Bolivya’dan

COB, Haiti’den Batay Ouvriye, Uruguay’dan Savaþçý ve Sýnýfçý Eðilim, Paraguay’dan Sendikal Koordinasyon Masasý ve Venezüella’dan C-CURA’nýn (Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Birliði Akýmý) bulunduðu ELAC kongresi, bir yýla

yayýlan yoðun bir hazýrlýk çalýþmasýnýn ardýndan (gerçekleþtirilen bir çok uluslararasý ziyaret, toplantý ve kampanya), tarihi bir adýmýn atýlmasýna ön ayak oldu. Ýþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik ve mücadelesi ve sýnýf mücadeleci bir sendikal anlayýþýn yeniden inþa edilebilmesi açýsýndan büyük bir önem taþýyan bu enternasyonalist giriþime, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Þili, Uruguay, Peru, Paraguay ve Venezüella’dan 500’ün üzerinde sendikacý ve mücadeleci iþçi önderi katýldý. Kongre’nin Latin Amerikalý ve Karayipli katýlýmcýlarýnýn yaný sýra, ABD’den Local 10 –Son yýllarda Irak ve Afganistan’daki emperyalist savaþa karþý ve göçmen emekçilerin haklarýna dönük ciddi eylemlilikler gerçekleþtiren San Francisco liman emekçileri sendikasý- ÝLWU, geçtiðimiz ay gerçekleþtirdikleri grevden zaferle çýkan Barselona belediye þoförleri

ENTERNASYONAL

Brezilya;

TMB gibi sendikal oluþumlarýn temsilcileri de kongrede hazýr bulundular… Kongre boyunca oluþturulan deðiþik komisyonlar, doðal kaynaklar, gençlik, kadýn mücadelesi, kamu hizmetleri, eðitim, kýr emekçilerinin sorunlarý, ulaþým, endüstri emekçilerinin mücadelesi, özel sektör emekçilerinin mücadelesi gibi konularda çalýþmalar yürüttüler ve Kongre’nin kapanýþ oturumunda deðerlendirilen konularda, mücadelelerin ortaklaþtýrýlmasýna dönük bir dizi önerge sundular. Kongre’nin kapanýþ oturumunda tüm delegeler, ELAC’ýn manifestosunu onayladý ve ELAC’ýn örgütlenme hedeflerine ve ortak kampanya ve insiyatiflere dair bir dizi karar aldý. Bu kararlar arasýnda 2009 yýlý sonu ile 2010 yýlý baþý arasýnda bir tarihte ELAC’ýn Ýkinci Kongresi’nin gerçekleþtirilmesi, 13–17 Ekim 2008 tarihlerinde ortak bir antiemperyalist kampanya haftasý düzenlenmesi, 1 Mayýs 2009 için sýnýf temelli, ortak bir eylemliliðin gerçekleþtirilmesi yer alýyor. ELAC Kongresi, katýlýmcýlarýn birçok farklý dilde ama ayný ortak duyguyla Enternasyonal marþýný söylemesiyle sona erdi. Murat Yakýn, Aðustos 2008

Brezilyalý Emekçiler General Motors’u dize getirdi 18 Haziran 2008 tarihinde, Brezilyalý metal emekçilerinin tarihi zaferlerinden birine tanýklýk ettik. Sao Jose dos Campos (SP) bölgesinde bulunun, ünlü ABC sanayi alanýnda yer alan General Motors þirketi, bir süredir, 600 yeni “sözleþmeli” iþçi alacaðýný gerekçe göstererek, mevcut kadrolu iþçilerin ücretlerinde ve sosyal haklarýnda ciddi oranda kesintilere gidileceðini duyurmuþtu. Bu kritik saldýrý kaçýnýlmaz olarak, ulusal burjuvazinin, burjuva basýnýn ve ülkede iþ baþýnda bulunun PT (“Ýþçi Partisi”)’nin aðýrlýk oluþturduðu CUT sendikasýnýn onayýný alan GM patronlarýyla metal emekçileri arasýnda yaklaþýk 6 aya yayýlan gerçek bir savaþa yol açtý. Yeni iþ alanlarý açacaðý demagojisine dayanan GM patronlarý, aslýnda emekçileri kendi içlerinde parçalamaya dönük türlü þantajlarý peþ peþe devreye soktu. Yeni iþ

alanlarý yalanýna dayanarak, hem kadrolu, hem de iþe yeni alýnacak sözleþmeli personele fazla mesai dayatmasýna giriþen patronlar, bununla da yetinmeyip, birçok sosyal hakkýn ortadan kaldýrýlmasýný ve dahasý, ücretlerde ciddi oranda kesintiye gidilmesini talep etmekteydiler. Gerekçe elbette ekonomik kriz oldu. Bu aðýr saldýrý karþýsýnda, bir kez daha tüm ABC sanayi bölgesine yayýlan bir dayanýþma ve mücadele dalgasýna tanýk olundu. Özellikle Brezilya’nýn LÝT-CÝ (Uluslararasý Ýþçi Birliði-Dördüncü Enternasyonal) seksiyonu PSTU (Birleþik Sosyalist Ýþçi Partisi) militanlarý ve mücadeleci sýnýf sendikacýlýðýný savunan Conlutas (Ulusal Mücadele Koordinasyonu) üyeleri, ulusal ve uluslararasý kampanyalar organize ederek, GM emekçilerinin yanýnda yer aldý.

Kuþkusuz, mücadelede tayin edici olan, iþyeri meclislerine GM emekçilerinin kitlesel katýlýmý ve desteði idi. Süreç, sýnýf bilincinin ve mücadelede ortak bir sýnýf duruþunun önemini, tüm GM emekçilerine bir kez daha kanýtladý. Ýþyeri meclislerinde patron taleplerinin kararlýlýkla reddedilmesinin ardýndan GM patronlarý önerilerini þimdilik askýya aldýklarýný ilan ettiler. Öte yandan bir çokuluslu þirket olan GM’ye karþý, çeþitli ülkelerdeki GM çalýþanlarýnýn sergilediði enternasyonalist dayanýþmanýn, daha önceki yýllarda da bu çokuluslu þirkete birçok kez geri adým attýrdýðýný unutmamak gerek. Bu zaferin en önemli derslerinden biri, sýnýf seferberliðinin ve mücadelenin kazanýmlarýn korunabilmesinde yegâne yöntem olduðuydu. Murat Yakýn, Aðustos 2008

19


Katlinin 68. Yýlýnda:

Devrimci Önder Troçki’nin Yolunda... 20 Aðustos 1940 günü Troçki’ye buz kazmasýný savuranlar, düþünceyi üreten beyni parçaladýklarýnda düþünceyi de yok edebileceklerini sandýlar kuþkusuz. Zaten “mücadele” saydýklarý, Ekim Devrimi’nin tüm kazanýmlarýný yok etmek pahasýna, karþý-devrimci iktidarlarýnýn varlýðýný/çýkarýný sürdürme politikasýna indirgenmiþti çoktandýr. Kazanýmlarýn geliþtirilmesi ve hedeflenen dünya proleter devrimi yolunda atýlan her adým bu politika için büyük tehditti. Devrimci-Bolþevik önder Troçki’nin sürgünde sürdürdüðü, Stalin’in ve Stalinist bürokrasinin karþý devrimci politikalarýný ifþa çabasý ve 4. Enternasyonal’in inþasý ise bir adýmdan çok daha fazlasýydý ve Stalinist karþý-devrimci güçlerin buna cevabý tanýdýktý... Týpký diðerleri gibi Troçki’nin katli de planlanmýþ, katili ona arkasýndan sinsice yaklaþmayý ‘baþarmýþtý’. Ancak son sözü Troçki söyledi. 21 Aðustos günü son dakikalarýnda verdiði mücadele salt ölüme karþý deðildi. Ölümünün bir adý vardý: Stalinist karþý-devrim. Ve o, bu mücadeleyi yani tüm ömrünü adadýðý dünya proleter devrimi için verdiði mücadeleyi ve yoldaþlarýný, “4. Enternasyonal’in zaferinden eminim... Ýleri!” diyerek selamladý. Ýþaret ettiði yol, Devrimci Marksizm’in yoluydu. Marks’ýn, Engels’in, Lenin’in yoluydu. Stalinist bürokrasiye karþý verdiði politik ve teorik mücadeleyle bu yolu genç kuþaklar için aydýnlattý. Marksist teorisyen, Ekim Devrimi’nin önderi, Kýzýl Ordu’nun komutaný, 4. Enternasyonal’in kurucusu Lev Troçki bu yolda katledildi. Ancak mücadelesi, iþçi sýnýfýnýn mücadele azmi içinde varlýðýný sürdürdü. Her politika karþýlýðýný hayatta bulurdu; o öldürüldü ama tahlilleri ve öngörüleri kýsa sürede doðruluðunu kanýtlayarak “yeþil hayat aðacý”nýn kökleri haline geldi.

Katlinin yýldönümünde böyle büyük bir devrimci önderi anmanýn en zor yaný ise arkada kalan 68 yýlla hesaplaþma zorunluluðu. Ýlerledik mi, ilerledik. Moreno gibi büyük devrimci önderler yine büyük mücadelelerle, Troçki’nin iþaret ettiði yolda Devrimci Marksizm’in bayraðýný bugünlere kadar taþýmayý baþardý. Ancak her geçen gün daha fazla savaþa, yýkýma, daha fazla yoksulluða, açlýða, sömürüye tanýk olduk. Geldiðimiz noktada toplu bir yok oluþ tehdidiyle karþý karþýyayýz artýk. Bu yüzden bugün dünyada ve Türkiye’de bu bayraðý sahiplenen yoldaþlar ve bir bütün olarak dünya iþçi sýnýfý için, Troçki’nin tahlil ettiði “önderlik krizini” aþarak “dünya devrimci bunalýmý”ný sonlandýrmak gerçek anlamýyla bir “var olma” sorunu. Ve bu “var olma” sorunu, 4. Enternasyonal’in yeniden inþasý süreci ve ona baðlý devrimci partilerin inþasý göreviyle açýkça ilintili. Bizler bugün Ýþçi Cephesi olarak tüm dünyadaki yoldaþlarýmýz gibi, Troçki’yi, Sürekli Devrim perspektifi ve Geçiþ Programý anlayýþýnýn gereklerini kavramýþ olarak yaþatmanýn ve mücadelesini iþaret ettiði yoldan selamlamanýn gururunu ve sorumluluðunu yaþýyoruz. 68 yýl önce onu katledenler, iþçi sýnýfýnýn mücadele tarihi içinde çoktan mahkûm edildi. O ise, yarýný tüketmek için deðil üretmek için, mücadele verdiði o yolda her bir yoldaþýyla yeniden ve yeniden doðdu. Doðumunun 129. Yýlý kutlu olsun! Elvan Alaz 4 Aðustos 2008

Bizim kuþaðýmýz, tüm yeryüzünde sosyalizmi kuramayacak kadar zayýf çýkarsa, o lekesiz sancaðý çocuklarýmýza devredeceðiz. Pek yakýndaki mücadelenin önemi bugüne dek bireyleri, hizipleri ve partileri aþmaktadýr. Bütün insanlýðýn geleceði için bir mücadeledir, o! Mücadele çok þiddetli geçecektir, uzun sürecektir. Kim bedenine rahat, ruhuna huzur peþindeyse býrakýn gitsin. Gericiliðin hüküm sürdüðü zamanlarda, gerçeðe deðil bürokrasiye sýrtýný dayamak daha kolay olur. Ama sosyalizm sözünü içi boþ bir ses deðil, kendi manevi hayatýnýn içeriði olarak gören herkes ileri! Ne tehditler, ne duruþmalar, ne de haklarýmýzýn çiðnenmesi durdurabilir bizi! Ýsterse rengi atmýþ kemiklerimizin üzerinde yükselecek olsun, gerçek, zafere ulaþacaktýr! Onun yolunu biz göstereceðiz. Zafer gerçeðin olacaktýr! Kaderin bütün aðýr darbeleri karþýsýnda, eðer sizlerle birlikte onun zaferine bir katkým olursa, týpký gençliðimin en güzel günlerindeki gibi mutlu olacaðým. Çünkü dostlarým, insanýn en yüce mutluluðu, bugünü tüketmekte deðil, örgütlü bir biçimde geleceði yaratmakta yatar. 20

Lev Troçki


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.