Ic55

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 55

Eylül 2008

http://iscicephesi.org

Türkiye Dünyaya Barýþ ve Uzlaþma Pazarlama Peþinde...

Oysa Son 24 Yýlda 40 Bin Kiþi Bu Topraklardaki Kirli Savaþta Hayatýný Kaybetti!

Yara Kanamaya Devam Ediyor... Gündem ve Politika

syf. 3-9

Ýþçi ve emekçilere karþý saldýrýnýn odaklarý

Gençlik

syf. 16

Üniversitelere rektör atamalarý

TC, “barýþ güvercinliði’ne devam ediyor hâlâ! Kültür-Sanat

Kafkasya gerçeði: daha fazla kâr Sermayenin Türkleþtirilmesi: 6-7 Eylül Olaylarý

syf. 17

Öykü: Bayram Elbisesi

Pekin 2008 Enternasyonal Sýnýf Mücadelesi

syf. 2 / 7 / 12-15

Ýþveren ölüm taciri Devlet malý deniz Arkas - Marpot iþçileriyle dayanýþma Fabrikalardan okur mektuplarý

syf. 10-11 / 18-19

70 Yýl sonra 4. Enternasyonal’in yolunda ELAC Manifestosu Arka Kapak

syf. 20

Ortak Vicdanýmýz: Barýþ!

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Ýþveren Ölüm Taciri

Bugün de iþyerinizde ölmediyseniz, bilin ki bu iþverenin size bir lütfu deðil. Ýþçiler dünyanýn dört bir yanýnda ölmemek için mücadele veriyor. Tuzla’da yaþananlar da bu mücadelenin bir parçasý. Tuzla’daki Gisan Tersanesi’nde 11 Aðustos’ta, gemideki filikanýn denize býrakýlma testi sýrasýnda kum torbasý yerine konulan iþçiler bir iþ cinayetine kurban gitti. 3 iþçi öldü, 10’dan fazla iþçi de yaralandý. Çalýþanlar, teste katýlmak istemeyen iþçilerin iþten atýlmakla tehdit edildiðini iddia etti. Hacý yatmaz benzeri bir teknikle üretilmesi gereken filika alabora oldu, kýrýlmayan malzemeden üretilmesi gereken camlarý patladý. Tüm sorumlular suçu birbirine attý. Kimi Çin malý olmasýna baðladý bu cinayeti, kimi “aðýrlýklarýn” dengeli yerleþtirilmemesine. Ama bunun bir cinayet olduðu gerçeðini kabul etmeye kimse yanaþmadý. Bu kapitalist zihniyet, iþçiyi bir maliyet veya aðýrlýk olarak görmeye devam ediyor. Halbuki burjuvaziyi sýrtýnda yük olarak taþýyan iþçiler, býrakýn kaygýsýz yaþamayý, ölmemek için bile pür dikkat mücadele ediyor. Makine baþýndaki iþçi kolunu kaptýrmamak için direniyor, madenci ezilme korkusuyla kömür çýkarmaya çalýþýyor, tersane iþçisi ise baþýnýn üzerinden geçen tonlarca aðýrlýktaki metal levhalarý düþünüyor... Biraz geriye gidersek, Deniz Ticaret Odasý (DTO) Yönetim Kurulu Baþkaný Metin Kalkavan, 26 Þubat’ta yaptýðý konuþmada þöyle demiþti: “Bizler ölüm taciri deðiliz. Suçumuz üretime, istihdama para yatýrmak.” Yaza doðru tacirlik konusundaki fikirleri deðiþen Kalkavan, 13 Haziran’da ise þöyle bir açýklamada bulundu: “Ýþlediðin çelik, pamuk deðil. Biz tekstil atölyesi deðiliz. Ýþçinin ölebileceðini bilmesi lazým... Tersanelerin içinden sorumluyuz, dýþýndan nasýl sorumlu oluruz? Çalýþan insanlarýn nerede kaldýðýný, nereden geldiðini biz de medyadan öðrendik... Güneydoðu’dan bu kadar iþçi aldýðýmýzý hiç bilmiyorduk. Siz bilerek ölüme gider misiniz? Veya siz herhangi bir iþverenin bilerek veya isteyerek birisini öldürebileceðini düþünüyor musunuz? Biz ölüm taciri olduk. 58 yaþýnda aðabeyim var, gece uykusu kaçtý...” Ama uykusuz geceler ölümleri durdurmadý. Üstelik burnu büyük bir edayla iþçilerin ölme ihtimaline alýþ-

2

masý lazým diyor. Bize göre sizin gerekli önlemleri almayý öðrenmeniz ve haberleri medyadan deðil tersaneden almanýz gerek. Kalkavan, þoven algýsýný da utanmadan açýða vuruyor: “Güneydoðu’dan bu kadar iþçi aldýðýmýzý hiç bilmiyorduk.” Bilseydiniz farklý bir muamele mi yapacaktýnýz? Ödemediðiniz ücretleri daha da mý aþaðý çekecektiniz? Yoksa öldüklerinde timsah gözyaþý da dökmeyecek miydiniz? Burada þunu açýða kavuþturmak gerekiyor. Suçlu “cahil iþçiler” deðil, gözü dönmüþ iþverenlerdir, mafyalaþmýþ taþeronlardýr. Ýþte kanýtý: “Suçumuz üretime, istihdama para yatýrmak...” Evet, suçunuz iþçiler hariç her konuya para yatýrmak! Ýstihdamý sadece rakamlar ve maliyetler olarak görmek. Sigorta yapmamak, doktor bulundurmamak, güvenlik önlemi almamak, düzenli maaþ vermemek, barýnak saðlamamak, sendikaya karþý çýkmak, iþten atmakla tehdit etmek, ölesiye çalýþtýrmak, öldürmek! Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakaný Faruk Çelik, “Tuzla mutlaka tahliye edilmelidir. Tuzla’da belli sayýda tersane kaldýrýlmalý ya da Tuzla kapatýlmalýdýr” dedi. Peki, bu söz ne demek? Kendi deyimiyle bir “aymazlýðýn ve ihmalkârlýðýn neticesi mi” aðzýndan çýkanlar? Hayýr, bilinçli bir saptýrma. Önceki sayýlarda deðindiðimiz, Tuzla’nýn yeni yapýlan tersanelere taþýnmasýnýn ukala bir biçimde ifade edilmesi (Yeni yapýlan tersanelerle ilgili temmuz sayýsýna bakýnýz.). Fakat burjuva medya öyle bir sunuyor ki bu sözleri, kapatýlma sanki yürekli bakanýmýzýn bir lütfu. Daha fazla sipariþ almak isteyen tersane sahipleri, yeni tesis yapýlacak yer kalmayan Tuzla’dan, Türkiye’nin pek çok bölgesine yayýlmak istiyor. Sayýn bakanýmýz da iþçilere dair hiçbir iyileþtirme yapmaksýzýn özgün fikirler beyan ediyor. Ýþçilerin talepleri yerine getirilmediði sürece tersanelerin Tuzla’dan baþka yerlere taþýnmasý iþçilerin yaþadýðý sýkýntýlarý deðiþtirmeyecek. Ölümler Tuzla dýþýnda da yaþanmaya devam ediyor. 30 Aðustos’ta yayýnlanan habere göre Kocaeli Yarýmca’daki Marmara Tersanesi’nde 1 iþçi düþerek can verdi. Bize vicdanlý iþverenler ve bakanlar deðil, mücadele lazým! Tuzla bir sebep deðil, bir sonuç sadece. Türkiye’nin ve esasen dünyanýn küçük bir yansýmasý. Ýþveren ve alt iþverenler “bilerek veya isteyerek” iþçileri öldürüyor çünkü kârlarý buna baðlý ve zaten meclisle birebir iliþkileri olduðundan hiçbir ceza almýyorlar (Bazý tersane sahiplerinin ayný zamanda milletvekili olduðunu unutmayýn.). Tuzla’da ve yeni kurulan diðer tersanelerde acilen iþçi denetim organlarý oluþturulmalý, taþeron sisteme son verilmeli. Mafyatik iþverenler ve taþeronlar hükümetle iþbirliðinde bulunduðu sürece ve iþçilerin öz denetimi olmadan akan kanlar durmayacak. Haberli yapýlan teftiþlerle ve hükümetlerden gelen destekle oluþan bu düzensizliði ancak tersane iþçilerinin oluþturduðu bir denetim organý çözer: Saðlýk harcamalarýný, sigorta, barýnma, yemek masraflarýný, üretimin her kademesini denetleyen bir iþçi organý. Bugün iþçilerin en acil talepleri bu organýn varlýðýyla hayata geçebilir ve geçmelidir. Salih Þimþek, 6 Eylül 2008


GÜNDEM

Ýþçi ve Emekçilere Karþý Saldýrýnýn Odaklarý

Türkiye özellikle son 1,5 yýldýr krizli, yoðun bir lýklarýyla oynamasýyla paralel olarak döþendi. gündem yaþýyor. Ýþçi Cephesi olarak bu süreci þu Dolayýsýyla “ikaz” sürecinin üreteceði “uzlaþma” bu þekilde tespit ediyoruz: Bu sürecin ana belirleyeni seçkinlerin ayrýcalýklarýnýn daha fazla aþýndýrýlmasýnýn laiklik ve karþýtlýðý, demokrasi ve karþýtlýðý deðildir. engellenmesine yönelik kimi pazarlýklarý da içerecektir. Burjuvazinin çeþitli kesimleri bir güç ve iktidar kavgasý Türkiye’nin egemen kesimleri, bölgede -hem askeri içindedir. Bu kavgaya asker-sivil devlet bürokrasisi de hem de siyasi ve ekonomik anlamda- daha etkili ve kendi çýkarlarý doðrultusunda katýlmaktadýr. Ayrýca aktif bir rol üstlenmek istemekteler. Bu amaçla çeþitli çeþitli emperyalist-kapitalist devletler ve birlikler -ABD, hesaplar peþindeler; son Gürcistan, Osetya, Rusya AB, ÝMF, NATO vs.- yine kendi çýkarlarý doðrultusunda sorunu da bu duruma bir örnek. Türkiye’nin Gürcistan’ý bu sürecin doðrudan ve/ silahlandýrmasý da, Kafveya dolaylý parçalarýdýr. kas Ýstikrar ve Ýþbirliði AKP hükümeti, devlet bürokrasisi içinde Platformu önerisi de bu Bu güçlerin herhangi biri asker-polis rejiminin bas- kök salmýþ, kendini kurucu ve koruyucu isteðin göstergeleri. Son ký ve þiddet niteliðinde bir unsur olarak gören asker-sivil bürokratik olarak Ermenistan ile dönüþüm öngörmediði seçkinlerin ayrýcalýklarýný uzun süredir iliþkileri “sýcaklaþtýrma” gibi, kapitalist sömürü aþýndýrýyordu. “Ýkaz” sürecinin taþlarý adýna Cumhurbaþkaný Gül konusunda da ortaktýr. AKP’nin bu seçkinlerin ayrýcalýklarýyla ve Dýþiþleri Bakaný BabaDolayýsýyla; AKP hükü- oynamasýyla paralel olarak döþendi. can’ýn Türkiye-Ermenistan meti, parlamento ve burDolayýsýyla “ikaz” sürecinin üreteceði futbol maçýna gitmelerini juva partiler, Anayasa de bu çerçevede anmak “uzlaþma” bu seçkinlerin ayrýcalýklarýnýn gerekir. Mahkemesi, Danýþtay, Yargýtay, TSK, TÜSÝAD, daha fazla aþýndýrýlmasýnýn engellenmesine Bu egemen kesimlerin TOBB ve diðer patron ör- yönelik kimi pazarlýklarý da içerecektir. yaþanan uluslararasý mali gütleri ve bunlarýn çevrekrizi, enerji ve gýda krizini sinde kümelenmiþ çeþitli ekonomik-sosyal yapýlarýn içeride-dýþarýda en az zarar, en yüksek kazançla tamamýný bu güç ve iktidar mücadelesi içinde atlatmak için bir “siyasi istikrar” istediðini öngörebiliriz. deðerlendiriyoruz. AKP’nin belirgin bir alternatifinin ufukta olmadýðý ortada; bu þartlarda % 47 ile hükümet olmayý baþarmýþ AKP kapatýlmadý ama bir partiyi tarih sahnesinden silip, belirsiz bir oyuna asker-polis rejimi sürüyor yatýrým yapmaktansa, eldekinin kulaðýný çekip, Yargýtay Baþsavcýsý’nýn, “laiklik karþýtý eylemlerin kendisine çeki düzen vermesini saðlamak Türkiye’nin odaðý olmak” iddiasýyla AKP’ye karþý açtýðý dava egemen kesimlerinin tercihi olmuþtur. Muhtemelen sonuçlandý. Anayasa Mahkemesi, 6’ya 5 oyla AKP’nin ikaz, uzlaþma ve istikrar üçgeninde hesap, iþçi ve kapatýlmamasýna ve siyaemekçilere ödetilmek set yasaðý istenenlere istenecektir. herhangi bir engel konÝþte Anayasa MahkeAKP’nin belirgin bir alternatifinin ufukta mamasýna karar verdi. mesi Baþkaný Kýlýç’ýn da olmadýðý ortada; bu þartlarda % 47 ile Kapatýlma için 11 üyenin karar konuþmasýnda dile hükümet olmayý baþarmýþ bir partiyi tarih 7’sinin evet oyu gerekigetirdiði ikazýn, bir anyordu. Buna mukabil sahnesinden silip, belirsiz bir oyuna yatýrým lamda AKP’nin bundan AKP’nin, “laiklik karþýtý yapmaktansa, eldekinin kulaðýný çekip, sonra atacaðý adýmlara eylemlerin odaðý olduðu” kendisine çeki düzen vermesini saðlamak çok dikkat etmesi gerek10’a 1 oyla tescillendi ve Türkiye’nin egemen kesimlerinin tercihi tiðinin ekonomik-politik seçimlerde alacaðý hazine olmuþtur. Muhtemelen ikaz, uzlaþma ve arka planý budur… yardýmýnýn yarýsýnýn bu ne- istikrar üçgeninde hesap, iþçi ve emekçilere Bu karar; 27 Nisan denle kesilmesine karar ödetilmek istenecektir. 2007 askeri muhtýrasý, 1 verildi. Bir anlamda AKP Mayýs 2007 367 kararý, 4 kendisine isnat edilen Mayýs 2007 Erdoðansuçlardan suçlu bulundu ama kapatýlma yerine hazine Büyükanýt Dolmabahçe görüþmesi, 22 Temmuz 2007 yardýmýndan mahrum edilerek “ikaz” edilmiþ oldu. Bu % 47’lik erken genel seçim sonuçlarý, 28 Aðustos 2007 “ikaz”, ayrýntýlarýný önümüzdeki süreçte hep birlikte Gül’ün cumhurbaþkaný seçilmesi, 5 Kasým 2007 görüp yaþayacaðýmýz bir “uzlaþma” sürecinin baþlangýcý Erdoðan-Bush görüþmesi, 9 Þubat 2008 türbanýn olarak da kabul edilebilir. AKP hükümeti, devlet üniversitelerde serbest býrakýlmasýna dair anayasa bürokrasisi içinde kök salmýþ, kendini kurucu ve deðiþikliklerinin 5 Haziran 2008’de Anayasa koruyucu unsur olarak gören asker-sivil bürokratik Mahkemesi tarafýndan iptali, 21 Þubat 2008 Irak’a sýnýr seçkinlerin ayrýcalýklarýný uzun süredir aþýndýrýyordu. ötesi kara harekâtý, 14 Mart 2008 AKP’ye kapatma “Ýkaz” sürecinin taþlarý AKP’nin bu seçkinlerin ayrýca- davasý açýlmasý, 27 Mart 2008 TÜSÝAD’ýn da

3


desteklediði TOBB öncülüðünde STK’lardan “uzlaþma ve saðduyu” çaðrýsý, 6 Temmuz 2008 emekli orgenerallerin Ergenekon soruþturmasý kapsamýnda tutuklanmasý gibi bir dizi geliþmeyle birlikte düþünülüp, deðerlendirilmelidir... Süreci bu çerçevede bir bütün olarak deðerlendirdiðimizde, 27 Nisan 2007’de Genelkurmay’ýn yayýnladýðý askeri muhtýra ile 14 Mart 2008’de açýlan kapatma davasýnýn bir bütün olduðu görülmektedir. “Laikliðe karþý eylemleri” nedeniyle uyarýlan AKP, geçen süre içinde “uyarýlarý dikkate almadýðý için” sanýk sandalyesine oturtulmuþtur. AKP Kapatýlmamýþtýr ama hazine yardýmýnýn kesilmesi de çok ciddi bir “ikaz” niteliðindedir. Hatýrlanacaðý üzere AKP’nin, parlamentoda, cumhurbaþkanlýðý seçimlerine devam etmek istemesi sonucunda, 367 kararýyla, Anayasa Mahkemesi tarafýndan önü kesilmiþti. 12 Eylül askeri diktatörlüðünün bir sonucu olan darbe anayasasý, bir yandan asker-polis rejimini güçlendirip tesis etmiþ, diðer yandan Genelkurmay, MGK, Anayasa Mahkemesi, Yargýtay, Danýþtay gibi yapýlarýn, askeribürokratik devlet aygýtlarýnýn, sivil siyasete müdahalelerinin de önünü açmýþtýr. 12 Eylül’ün mirasý bu antidemokratik anayasanýn ve askerpolis rejimi uygulamalarýnýn nasýl çalýþtýðýný; 367 kararýnda, AKP Kapatma davasýnda, DEHAP’ýn, HADEP’in, Refah ve Fazilet partilerinin kapatýlmasýnda görmüþtük. Sonradan Ergenekon soruþturmasý kapsamýnda tutuklanan emekli orgenerallerin deþifre olan Cumhuriyet mitingleriyle, çeþitli darbe arayýþlarýyla da bir kez daha görmüþ olduk. Nitekim “ikaz” ile

4

kapatýlmaktan -þimdilik- kurtulan AKP hükümetinin aksine Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) önüne inkâr ve imha dýþýnda bir üçüncü seçenek sunulmamakta. 12 Eylül Anayasasý’nýn inkârcý anlayýþýnýn Kürtlere bakýþý 40 bin yiten canla kendini çoktan ispat etmiþ durumda. AKP’nin “ikaz” edilmesi bir anlamda DTP’nin kapatýlmasýnýn da çok daha güçlü þekilde önünü açmýþtýr. Ýþçi Cephesi olarak baþýndan bu yana AKP’nin kapatýlmasýnýn özünde 12 Eylül Anayasasý’nýn bir mirasý olduðunu ve olasý bir kapatma kararýnýn da asker-polis rejiminin daha da güçlenmesine yol açacaðýný belirtmiþtik. Bu durumda da önce DTP’nin, gelecekte de benzer partilerin kapatýlmalarýnýn önünün açýlacaðýný vurgulaþmýþtýk. AKP kapatýlmamýþ olmasýna raðmen “ikaz” kararý da ayný iþlevi görecek nitelikte bir karar olmuþtur. AKP’nin, DTP’nin kapatýlmasý konusunda izlediði politika da asker-polis rejiminin anlayýþýna uygun þekildedir. Ýþçiye-emekçiye düþen hep daha fazla baský ve sömürü AKP hükümetinin, patronlarýn ve sözüm ona birbirine muhalif gibi görünen güçlerin konu emek ve sömürü olduðunda nasýl da ortaklaþtýklarýný, aralarýndan su sýzdýrmadýklarýný gördük, görüyoruz. Son 1,5 yýldýr süren kýzýlca kýyamet içinde sabah-akþam vatan kurtaranlarýn hiçbiri iþçi ve emekçilerin artan açlýk, yoksulluk, iþsizlik sorunlarýný dert etmediði gibi her fýrsatta bu konularda hükümeti desteklemekten de geri durmadý. Doðalgaza 1 Aðustos’ta % 16,88 zam yapýldý. 1 Ocak’tan bu yana doðalgaz zam oraný konutlarda % 33,6 oldu. Elektriðe 1 Ekim’den geçerli olmak üzere % 15 zam yapýlacaðý açýklandý. Böylece 1 Ocak’tan bu yana elektrik % 65 oranýnda zamlanmýþ olacak. Diðer yandan hükümetin, çalýþanlarýna 2008 yýlýnda, iki ayrý döneme bölünmüþ olarak belirlediði zam oraný ise sadece % 9,5. Bir yanda doðalgaz ve elektriðe % 65’lere varan oranlarda yapýlan zamlar,

diðer yanda iþçi ve emekçilere verilen % 9,5’ler... AKP hükümetinin, iþçi ve emekçilerin alým gücüne, yaþam standardýna darbe üstüne darbe indirdiðini gösterecek baþkaca bir örneðe gerek var mý? Bu oranlarý yaratan AKP hükümeti, 2008 yýlý için TÜFE enflasyon oranýný % 4, büyüme oranýný ise % 5,5 olarak öngörmüþtü. 2008 yýlý için % 4 enflasyon öngören bir hükümet yýlýn ilk 10 ayýnda elektriðe % 65, doðalgaza % 34 oranýnda zam yapýyor ama iþçi ve emekçilere % 9,5’larý reva görüyorsa bu hükümet kimin hükümeti olabilir? Koç Holding’in 2008 yýlýnýn ilk 6 ayýnda 2,4 milyar YTL net kâr açýkladýðýný söylersek bu soruya bir cevap vermiþ olur muyuz? Koç Holding net kârýný 6 ayda % 55 arttýrýyor. AKP hükümeti doðalgaza, elektriðe 10 ayda % 65’lere varan zam yapýyor. Ýþçiye, emekçiye ise yýllýk % 9,5 zam! Bu hükümet patronlarýn hükümetidir. Bu hükümet, iþçi ve emekçilerin daha fazla sömürülmesine hizmet eden bir hükümettir. Patronlar ve onlarýn hükümeti AKP, elbirliðiyle her gün, iþçi ve emekçilerin hayatýný zindan edecek yeni kararlar almakta, yeni saldýrý planlarýný devreye sokmaktadýr. Patronlar, onlarýn burjuva devleti, onlarýn hükümeti iþçi sýnýfýna ve emekçilere karþý saldýrýnýn odaklarýdýr. En son sahneye konan “ikaz, uzlaþma, istikrar” paketinden iþçi ve emekçilerin, Kürtlerin ve ezilensömürülen diðer tüm kesimlerin payýna neler düþebileceðini geçmiþ deneyimlerimizle biliyoruz. Ýþçi ve emekçiler her zaman daha fazla demokrasiden ve özgürlükten yana olmuþtur. Ýþçiler ve emekçiler her zaman doðanýn korunmasýndan, insanca, kardeþçe bir arada yaþamdan yana olmuþtur. Lakin patronlarýn 6 ayda 2,4 milyar YTL net kârlar elde ettiði, iþçi ve emekçilerin ise % 65 elektrik zamlarýna maruz kalýp % 9,5 maaþ zammý alabildiði ve bu arada milyonlarca aç, yoksul ve iþsizin bulunduðu bir yerde demokrasinin adý ancak haklarýmýz için mücadele olabilir. Ýþçi Cephesi 6 Eylül 2008


TC, ‘Barýþ Güvercinliði’ne Devam Ediyor Hâlâ! Geçen sayýmýzda, Türkiye’nin, Ortadoðu’da nüfuzunu artýrma çabalarýný ele almýþtýk (Ortadoðu’nun “Barýþ Güvercini” Türkiye, Aðustos 2008). TC’nin, Bölge’deki çýkarlarý için müdahalelerde bulunurken, bunu bir “barýþ elçisi” kisvesi altýnda yaptýðýný ve nüfuzunu artýrmak için seçtiði yolun, emperyalizmin Bölge’deki taþeronluðu olduðunu vurgulamýþtýk. Son bir ayda yaþanan geliþmeler de, bu konsepte uygun nitelikteydi. Kastettiðimiz geliþmelerse, Kafkasya’daki savaþ karþýsýnda TC’nin ortaya attýðý Kafkasya Ýstikrar ve Ýþbirliði Platformu önerisi ve Ahmedinejad’ýn Türkiye ziyareti. Bir barýþ ve istikrar platformu önerisiyle ve söz konusu ziyaret esnasýnda verilen mesajlarla, Türkiye ‘barýþ güvercinliði’ne tam gaz devam ediyor, bir yandan da yaptýklarýyla, “baðýmsýz” bir dýþ politika yürütüyor izlenimi yaratýyordu. Oysa yapýlanlar, emperyalizmin Bölge’deki “Truva Atý” iþlevini sürdürmekten fazlasý deðildi. Bu baðlamda, Kafkas Platformu’nun iþlevini tartýþmak üzere, Türkiye’nin önerdiði ilkelerinin baþýnda, emperyalistlerin yüksek sesle haykýrdýklarý, Bölge ülkelerinin toprak bütünlüðünün korunmasýnýn (bu, Gürcistan’daki eski düzenin devam etmesi olarak okunmalý, kuþkusuz) yer almasý bir tesadüf deðil. Ancak, Kafkasya’daki geliþmeler ve söz konusu platform önerisi baþka bir yazýnýn konusu. Biz bu yazýmýzda, Ahmedinejad’ýn Türkiye ziyareti üzerinde duracaðýz. Ziyaretin Türkiye Cephesi Öncelikle, Türkiye’nin yürüttüðü aktif diplomatik siyaseti, baðlý bulunduðu emperyalist kampýn çýkarlarý üzerinden okumak gerekir. ABD ve müttefiklerinin Irak ve Afganistan’daki “sopa” politikalarýnýn baþarýsýzlýðý, onlarý, Ýran’ý “terbiye etmek” için bir askeri müdahale gerçekleþtirme olanaklarýný, büyük ölçüde kýsýtlýyor. Bu noktada, devreye “havuç” politikasý giriyor ve Ýran’ý diplomatik yollardan “terbiye etmeye” çalýþýyorlar. Türkiye’nin diplomatik faaliyeti de, bu andan itibaren deðer

kazanýyor. Çünkü TC devleti, Ortadoðu’nun içinden bir temsilci olarak, emperyalist devletlere nazaran, bu konuda daha meþru bir görünüme sahip. Bir de, geçtiðimiz ay, Cenevre’de, emperyalist devletlerle Ýran arasýnda, Ýran’ýn nükleer enerji politikasýyla ilgili yürütülen müzakerelerde, Ýran’ýn uzlaþmaya yanaþmamasýnýn ardýndan, emperyalizmin TC’ye, bu konudaki ihtiyacý artýyor. Ayný zamanda, Ýran’la Türkiye arasýndaki iliþkileri kolaylaþtýracak bir etmen daha var: AKP’nin Ýslamcý retoriði ve Gül’ün cumhurbaþkanlýðý. Bu durum, Ýran’da molla rejiminin kuruluþuyla, aralarý epey açýk iki devletin cumhurbaþkaný arasýnda, görülmedik bir yakýnlaþmaya da þahit olmamýza vesile oldu. Erdoðan ve Gül ile Ahmedinejad’ýn Ýslamcý retorikleri, bu iki devletin iliþkilerini geliþtirmek için kullanabilecekleri bir araç olabilir. Ki böyle bir manzara, ziyaret esnasýnda fazlasýyla ortaya çýktý ve Kemalist cenahýn, Ahmedinejad’ýn, Anýtkabir’i ziyaret etmemesi nedeniyle, fýrtýnalar koparmasýna sebep oldu. Ziyaretin Ýran Cephesi Bu konuya deðinmeden önce, Ýran hakkýnda yaratýlan efsaneyle ilgili birkaç söz söylemek gerekiyor. Öncelikle, bir kýsým Stalinistlerin ve ulusalcýlarýn sandýðý gibi, Ýran anti-emperyalist deðildir. Nejad’ýn ABD aleyhtarý demagojisi, ne yazýk ki, bu ülkeyi antiemperyalist yapmaya yetmiyor. Ýran’ýn yalnýz anti-emperyalist deðil, emperyalizmden baðýmsýz da bir ülke olmadýðýný eklemek gerekir. Ýran’ýn Avrupa Birliði (AB) ülkeleriyle ekonomik iliþkilerinin ve Ýran’ýn

AB karþýsýndaki politik tutumunun biraz olsun irdelenmesi, bu gerçekleri açýða çýkarmaya yetiyor. Ahmedinejad, ABD ve Ýsrail aleyhtarý bir retoriði fazlaca kullanýrken, AB’ye iliþkin sýcak mesajlar vermeyi hiçbir zaman ihmal etmiyor. Türkiye ziyaretinde de, AB’ye iliþkin olumlu görüþlerini ve TC’nin AB’ye üyeliðini desteklediðini tekrar vurguladý. Ancak AB ülkelerinin, Ýran’ýn nükleer enerji politikasýyla ilgili, ABD’nin hizasýna giren bir tutum almalarý ve Ýran’a yaptýrýmlarý artýrmalarý, bu ülke için sýkýntý verici bir durum. Bu baðlamda, Ýran’ýn, AB ile bozulmakta olan iliþkilerini, TC üzerinden yürüteceði bir diplomasiyle onarmaya çalýþmasý kuvvetle muhtemel bir durum. Dolayýsýyla, Nejad’ýn Türkiye ziyaretinde bu konunun da ele alýnmýþ olduðunu söylersek, herhalde müneccimlik yapmýþ olmayýz. Gizli Diplomasiye Son! Bölge halklarýnýn baþ düþmaný emperyalizmdir ve Bölge’nin emperyalizmden arýndýrýlmasý, deðil AKP, radikal söylemli Nejad’la da mümkün deðildir. AKP’nin yürüttüðü ‘barýþ güvercini’ diplomasisi, tamamen emperyalizmin icazetindedir ve Bölge emekçi halklarýnýn tamamen aleyhinedir. Bir acil talep olarak, Bölge hükümetlerinin yürüttüðü gizli diplomasinin son bulmasýný istiyoruz. Gizli diplomasi son bulduðu takdirde, “ülke çýkarlarý adýna”, veyahut “Bölge barýþý adýna”, kapalý kapýlar ardýnda sürdürülen kirli ve kanlý politikalarý teþhir edebiliriz. Þemsi Güneþ, 3 Eylül 2008

5


Kafkasya Gerçeði: Daha fazla kâr Kafkasya daðlarý bir kez daha savaþa ve ölüme tanýklýk etti. 8 Aðustos’ta Gürcistan’ýn Güney Osetya’ya saldýrýsý ile baþlayan ve Rusya’nýn Gürcistan’a saldýrýsý ile devam eden süreç, kýsa zamanda, yalnýzca bölgeyi deðil tüm dünyayý tehdit eder önemini gözler önüne serdi. Savaþýn bilânçosunu, ölü ve yaralýlara dair istatistikî bilgilerle sunma kolaycýlýðýna bile kaçsak, yýkým basitleþtirilebilir gözükmüyor. Bölge, âdeta bir prizma görevi görüyor. Yapýlan her tahlili, sunulan her çözümü ayrýþtýrarak, niyetleri açýða vuruyor. Niyetlerin kesiþtiði noktada ise kitleler, emperyalist-kapitalizmin artýk tanýdýk o acýmasýz yüzüyle karþý karþýya geliyor. Güney Osetya ve Abhazya’nýn baðýmsýzlýklarý tanýnmalýdýr! Gürcistan, Güney Osetya, Abhazya derken Rusya, ABD, Fransa, Ýngiltere, Türkiye ve gittikçe tüm dünyayý içine alan bir “çatýþma”nýn içine hapsolduk. Güney Osetya ve Abhazya’nýn baðýmsýzlýk talebi, baðýmsýz bir devlet olarak diðer devletlerce tanýnma istemi kýsa sürede olumlanarak veya olumsuzlanarak devletlerin sürece müdahil olmalarýnýn aracý olarak kullanýldý. Komik ki uluslararasý burjuva hukuku iki taraf için de meþrulaþtýrýcý unsurlarý barýndýrýyor. Çünkü kolladýðý, halklarýn kendi kaderini tayin hakkýndan öte

6

emperyalist devletlerin çýkarlarýný tayin etme ve buna göre davranma hakký. Bizler içinse bu durumda belirleyici tek hukuk Güney Osetya ve Abhazya halklarýnýn baðýmsýz olma yolunda ortaya koyduklarý iradedir. Ýkisi de emperyalist çýkarlarýyla hareket eden iki devletin aldýklarý pozisyona göre politika üretecek deðiliz. Politikamýzý ne ABD’ye ne Rusya’ya karþý olmak üzerinden kurabiliriz. O yüzden, dün Kosova’nýn tanýnmasýna karþý olup bugün Güney Osetya’yý destekleyenlerin aksine, dün Kosova halkýný desteklediðimiz gibi bugün de Güney Osetya ve Abhazya halklarýný destekliyoruz.

Bu konudaki temel ilkemiz ise halklarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn koþulsuz þartsýz desteklenmesi. Elbette baðýmsýzlýklarýný ilan etmeleri bu ülkeleri “baðýmsýz” kýlmaya tek baþýna yeterli deðil. Halklar onlarý boyunduruk altýnda tutan devletlere karþý verdikleri mücadeleleri iþçi ve emekçi kitlelerin önderliðinde emperyalizme karþý verecekleri mücadele ile sürdürmek durumunda. Abhazlar, Osetler ve ezilen tüm halklar için gerçek kurtuluþ ancak bu yolla gerçekleþebilir. Biz kaybediyoruz, emperyalizm kazanýyor! Öte yandan, açýk ki bu süreç her bir emperyalist devlet tarafýndan çýkarlarýný koruyacak þekilde kontrol edilmek isteniyor. ABD ve Rusya bölgenin ve dünyanýn yarýnýný kendi lehlerine belirlemeye çalýþýyor. Gürcistan da, Türkiye de bu süreçte ABD ve AB emperyalizmlerinin çýkarlarý doðrultusunda ve onlarla iþbirliði içinde hareket ediyor. Baþka bir deyiþle, bugün Kafkasya’da yaþananlarýn yeniden tetiklediði emperyalist devletler hiyerarþisi içinde (ve onlara güdümlü ülkeleri de içine çeken) bir mevzi koruma ve mevzi kazanma mücadelesi/çatýþmasý yaþanýyor. Ve maalesef yaþananlar/söylenenler sürecin daha iyiye gitmeyeceðinin göz ardý edilemez belirtilerini sunuyor. Peki, daha kötüsü olabilir mi? Savaþ karelerini gördüðünde insan her defasýnda “olamaz” diyor. “Ýþte bu en kötüsü!” Ancak emperyalizm her defasýnda tüm akýl dýþýlýðý ile bize daha da kötüsünün olduðunu göstermeyi baþarýyor. Yeniden cephelere sürülüyoruz. Yok oluþa doðru sürükleniyoruz. Bu yok oluþ milliyetçi ideolojiler tarafýndan kutsanýyor. Þehitlik mertebesine ‘yükseliyoruz’. Biz; Gürcü, Rus, Türk, ABD’li... iþçi ve emekçiler ölüyoruz ve devletler‘imiz’ büyüyor, büyüyor... Öyle büyüyor ki yaþayacak alan kalmýyor. Yalnýzca onlar yaþýyor; büyük devletlerimizin büyük sahipleri, patronlarýmýz, en büyükleri! Onlar büyürken, biz küçülüyoruz, cephede silahlarýný birbirine çevirmiþ biz sýnýfdaþlar küçücük kalýyoruz.


Türkiye, bölgesel emperyalist çýkarlarýndan vazgeçmelidir! Bu oyun defalarca oynandý. Ve bizler kaybettik. O yüzden, bu sefer daha kötüsünü görmemek adýna, yok olmamak, yok etmemek adýna... Bu çatýþmadan çýkar uman tüm devletlerin oyununu bozalým. Bu sefer, bahis ettikleri hayatlarýmýza sahip çýkalým! Ve “dur” demeye, “artýk yeter” demeye, yarýnýmýz üzerine çökmüþ, “kendi” diyemediðimiz bu devletten, Türkiye Cumhuriyeti’nden baþlayalým. Çünkü bu savaþ bir kez daha göstermiþtir ki, Türkiye Devleti kendisi de bizzat bölgesel emperyalist çýkarlarý olan ve emperyalizmle iþbirliði içinde bu savaþtan nemalanmaya çalýþan bir devlettir. Bu savaþ çýkmasaydý vergilerimizin Gürcistan’ýn silahlandýrýlmasý için kullanýldýðýný ne zaman öðre-

nirdik, kim bilir? Ancak, Türk birliklerinin Kosova’da, Somali’de, Lübnan’da, Afganistan’da defalarca bu göreve soyunduðunu biliyoruz. Belki de bu yüzden þaþýrmadýk bile! Þimdi kalkmýþlar bölgeye sözde barýþ getirecek planlar derdine düþmüþler. Eðer barýþ gibi bir niyeti varsa Türkiye Devleti’nin ilk önce NATO’dan ayrýlmalýdýr! Bu topraklarda yýllardýr sürdürdüðü kirli savaþý bitirmelidir! Bizlerden aldýðý vergileri niçin saðlýða, eðitime deðil de savaþa aktardýðýnýn hesabýný vermelidir! Ancak hiçbirini yapamaz; ne Türkiye ne de diðer devletler bu savaþa bir barýþ sunamaz, çünkü her bir devletin temsil ettiði burjuva sýnýf bizzat bu savaþýn tarafýdýr. Bu yüzden, imzalanan ateþkese kanmayalým!.. Bugün Kafkaslar, Balkanlar ve/veya Ortadoðu sorunu olarak önümüze koyulanlarýn ortak bir adý var, “daha fazla

kâr”. Emperyalizm bu amaçla hiç durmadan yarýnlarýmýza saldýrmaya devam edecek. Buna bir son verebilecek olansa yalnýzca bizleriz. Bizleri birbirimize düþman etmeye, nefretle çizilmiþ sýnýrlara hapsetmeye çalýþanlara karþý Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Ortadoðu’da vb. sýnýfsal çýkarlarýmýz temelinde yükselen bölgesel ve uluslararasý devrimci birliklerimizi kurmalýyýz. Emperyalizmin bize dayattýðý milliyetçi ‘çözüm’lere karþý ancak bu dayanýþma içinde cevaplarýmýzý verebiliriz. Ürettiðimiz silahlar, ödediðimiz vergiler birkaç kilometre ötemizde benzer koþullara mahkûm edilmiþ sýnýf kardeþlerimizin hayatýný hedef almamalý!.. Ölüme tanýk olmamak, sebep olmamak ve ölmemek için... Birlik olmalý ve mücadele etmeliyiz! Elvan Alaz, 3 Eylül 2008

Devletin Malý Deniz Daha önceki kanunda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) fiyatlarýný kabul eden saðlýk kurumlarýnýn sigortalýdan fark almasý yasaklanýyordu. 2007 Kasým ayýnda yapýlan deðiþiklikler ile bu yasak kaldýrýldý, ama yerine “Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaþma imzalayan özel hastaneler sigortalý hastalardan sadece kurum fiyatlarýnýn yüzde 20’si kadar fark alabilecek” kýsýtlamasý geldi. Þimdi de SSK, Emekli Sandýðý, Bað-Kur’lu hastalarýn tedavi masraflarýný karþýlayan Sosyal Güvenlik Kurumu, 1 Temmuz 2008’den itibaren özel hastanelere yüzde 30 fark alma sýnýrý getirildi. Yüzde 30 fark sýnýrýný kabul etmeyen birçok büyük hastane, SGK ile anlaþmalarýný feshetti. Özel küçük hastaneler ise hasta sayýsýnýn düþüklüðü gibi nedenler yüzünden yüzde 30 farký kabul edip anlaþmaya devam ettiler. Bu yazý yazýlýrken halen belirsizliðini koruyan hastaneler var. Florence Nightingale hastanesi ücretleri önce 11 YTL’ye düþürdü, iki gündür ise yeniden 40 YTL’ye çýkardý. 2005 yýlýnda ilk olarak özel hastaneler SSK’lýya açýldý. Hükümet çok önemli bir iþ yapmýþ gibi “herkes özel hastanelerden yararlanacak”

açýklamalarýný böbürlenerek yaptý. Sonradan öðrenildi ki, Nasredin Hocanýn deyimiyle parayý veren düdüðü çalýyor. Üç yýllýk icraatýn sonuçlarý ortada. Bir devlet politikasý olan özel kuruluþlarýn kamu kuruluþlarýna karþý desteklenmesi, kamu kuruluþlarýnýn da dibe batýrýlmasý gerçekleþti. Nasýl mý? Son bir ayda devlet tarafýndan özel saðlýk kuruluþlarýna ödenen 39 milyon YTL’nin 16 milyonunun usulsüz olduðu söyleniyor. Ýki örnek vermek gerekirse, özel hastanelerden gelen doðum faturalarýnýn 10 kat fazla yazýldýðý ortaya çýktý. Kurumun ödemesi gereken normal ve sezaryen doðum ücreti 252 bin YTL iken hile yolu ile 2 milyon 520 bin YTL olarak tahsil edilmiþ. Bu olayda usulsüz yere hem devletten para alýyor, ayný zamanda doðum yapan kiþiden de fark ücreti adý altýnda bin YTL para alýnýyor. Devletin verdiði fýrsatla, olan emekçiye oluyor. Hükümet tarafýndan sýra propagandaya gelince benim vatandaþým özel hastaneden yararlanýyor deniyor. Ben özel hastaneleri zengin ediyorum denmiyor...

Bir baþka örnekte 2007 yýlýnda devlet hastanelerinde poliklinik hastalarýnýn yüzde 0,6’sýna MR çekilmiþ. Özel sektörde bu oran 3 kattan fazla. Bu örnekleri çoðaltmak mümkün,. Bunlarý birkaç kötü niyetli adam ya da hastane yetkilisi yapmýyor. Saðlýk sisteminin bozuk ve denetimsiz olmasýndan kaynaklanýyor. Genel olarak yüzde 30 sýnýrýnýn getirilmesi iyi gibi görünebilir. Ama asgari ücretli bir emekçi için yüzde 30 farký çok fazla, ayný zamanda hizmetin kalitesi de düþüyor. SGK ilaç parasýnýn yüzde 20’sini hastaya yüklerken, özel hastanelere yine kýyak geçiyor, tedavi masrafýný yüzde 30’larda býrakýyor. Öncelikle toplumun her bireyi Sosyal Güvenlik Kurumundan yararlanmalýdýr. Özel ve devlet hastanesi ayrýmý gözetilmeden, ücret farký ödemeden herkes ücretsiz tedavi edilmelidir. Kamu ve özel kurumlar çalýþan emekçiler tarafýndan denetlenmelidir... Özel kurumlara usulsüz þekilde ödenen paralar denetlenmeli ve geri alýnmalýdýr. Nergis Çayýr, 04 Eylül 2008 7


Sermayenin Türkleþtirilmesi Harekâtý:

6–7 Eylül Olaylarý Ýstanbul Ekspres gazetesinde çýkan, “Atatürk’ün Selanik’te doðduðu eve bomba atýldý” haberinin ardýndan, 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde Ýstanbul, Ýzmir ve Adalar’da gerçekleþen gayrimüslimlere dönük saldýrýlar, tarihe 6-7 Eylül olaylarý olarak geçmiþtir. Olaylar sonucunda onlarca kiþi yaralanýrken, 4 bin 214 ev, 1004 iþyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastýr, 26 okul zarar görmüþtür. Yaklaþýk 150 milyon TL’lik bir hasar meydana gelmiþtir. Sermayenin Türkleþtirilmesi Hareketi 6–7 Eylül olaylarý, öncesi ve sonrasýyla, devlet tarafýndan organize edilen planlý bir mülkiyet deðiþikliði hareketidir. Osmanlý’dan Cumhuriyet’e geçiþte devlet, çok uluslu yapýdan, tek uluslu Türk devletine geçiþ yaparken, mülkiyetin de Türklere geçmesi saðlanmaya çalýþýlmýþ ve 6–7 Eylül olaylarýyla, bu hedefe ulaþýlmýþtýr. Azýnlýklara dönük baskýlar, Ýttihat ve Terakki döneminde baþlarken, Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda da devam etmiþtir. CHP hükümeti, bir yandan asimilasyon politikasý güderken, bir yandan da mülkleri Türklere geçirmeye çalýþmýþtýr. 1930’larda, Kürtlere dönük iskân baskýlarý, 1929–1934 arasý Anadolu Ermenilerinin Ýstanbul’a göç ettirilmesi, 1934’te, Trakya olaylarý olarak geçen Yahudilerin zorunlu göç ettirilmesi, bu Türkleþtirme harekâtýnýn birer parçasýdýr. 1942 yýlýnda yürürlüðe giren Varlýk Vergisi, gayrimüslimlerin ekonomik üstünlüklerine son vermeyi hedeflemiþ, bu yýllarda CHP’nin hazýrladýðý “Azýnlýk Raporu”, 1950’lere kadar Anadolu’nun Yahudi ve Hýristiyanlardan,

8

Ýstanbul’un da Rumlardan temizlenmesi gerektiðini açýklamýþtýr. Devletin partisi CHP’nin bu raporu, 6-7 Eylül olaylarýnýn gerçek failinin kim olduðunu göstermektedir. Kýbrýs Olaylarý Barutu Ateþledi Ülkede özellikle Rumlara dönük gerilim, 1953’ten sonra Kýbrýs olaylarýyla artmýþtýr. Baðýmsýzlýðýný Ýngilizlerden isteyen Kýbrýslý Rumlara karþý Ýngiltere, Türkiye’yi kýþkýrtmýþ, bu durumu fýrsat bilen Yunanistan da, Bölge’de hegemonyasýný güçlendirmeye gitmiþtir. Süreç þu þekilde geliþmiþtir: 1955 yýlýnda, Yunanistan’la birleþmeyi (Enosis) savunan EOKA (Kýbrýs Savaþçýlarý Ulusal Örgütü) kurulur. Buna karþýlýk olarak da, Türk istihbaratýnca, Volkan ve Dokuz Eylül isimli milliyetçi Türk örgütleri kurulur. Sorunun büyümesi üzerine, 27 Aðustos–7 Eylül tarihleri arasýnda, Londra’da, Kýbrýs konusunda bir konferans düzenlenir. Olaylar, tam da bu konferansa denk gelir. “Kýbrýs Türk’tür Cemiyeti” üyeleri, Ýstanbul Ekspres gazetesi ile bombalama haberini tüm Ýstanbul’a duyururlar. Saldýrýlar ve yaðmalar sýrasýnda güvenlik güçleri, olaylarý sadece seyretmekle yetinir, hatta saldýrganlara yardým eder. Olaylarýn ardýndan sýkýyönetim ilan edilirken, önce komünistler suçlanýr, ardýndan Yassýada mahkemelerinde, Demokrat Parti yöneticilerinin üzerine suç atýlýr. Olaylarýn ardýndan, güvenlerini yitiren gayrimüslimler, hýzla Türkiye’yi terk ederken, onlarýn mülklerinin büyük bir kýsmý Türklere geçmiþtir. DP yöneticileri, devlet

görevlilerinin yakýnlarý baþta olmak üzere, birçok kiþi gayrimüslimlerin mülklerinin üzerine oturur. Ýþin en ilginç yaný ise, Atatürk’ün evine atýldýðý söylenen bombanýn, Türkiye’den gitmiþ olmasýdýr. Bombayý getiren konsolosluk görevlisi Mehmet Ali Balin, sonraki yýllarda MÝT’te çalýþacaktýr. Aslýnda bu durum, Türkiye devletinin komplocu karakterinin bir yansýmasýdýr. 80 öncesinde camilere atýldýðý söylenen bombalar gibi… 6-7 Eylül olaylarý sonucunda, Türk devleti hedefine ulaþmýþ, gayrimüslimlerin ekonomik varlýklarýnýn el deðiþtirmesini saðlayarak ekonomiyi Türkleþtirmiþ, ayrýca azýnlýklarýn ülkeyi terk etmesini saðlayarak ülkenin Türkleþtirilmesi yolunda ilerlemiþtir. Olaylar, Türkiye’de asker-polis rejiminin yapýsýný, provakatif karakterini öte yandan burjuvazinin kaypaklýðýný, CHP’nin gerici karakterini bir kez daha göstermiþtir. 6-7 Eylül olaylarý, Maraþ, Çorum, Sivas katliamlarý, Gazi olaylarý ve bir dizi provakatif eylemle benzeþmektedir. Devlet güçlerinin gerçekleþtirdiði eylemlerin ardýndan, halkýn galeyana getirilmesi ve ardýndan gerçekleþen kanlý provokasyonlar… Tüm bu katliamlarýn gerçek failleri ortaya çýkmadan ve bu tür olaylarý kýþkýrtan asker-polis rejimi, iþçi sýnýfý ve emekçi halk lehine dönüþtürülmeden bu tarz katliamlar engellenemez. O nedenle, dün 6-7 Eylül olaylarýný yapanlarýn devamcýsý, bugünün Ergenekoncularýdýr. Bugün Ergenekoncularýn gerçek liderlerine ulaþýlýrsa, yani rejimin kendisine dokunulursa, tüm bu katliamlar açýða çýkar ve yenilerinin olmasý engellenebilir. Ancak, bundan önce de birçok kez söylediðimiz gibi, Türkiye burjuvazisinin böyle bir niyeti olmadýðý gibi, böylesi bir çeliþkisi de yoktur. Bu nedenle görev, iþçi sýnýfýnýn omuzlarýndadýr. Fuat Karan, 3 Eylül 2008


Pekin 2008 Geçtiðimiz günlerde, 2008 Pekin Olimpiyatlarý’na tanýklýk ettik. Modern olimpiyatlarýn yapýlýþ amacýnýn dostluk pekiþtirme, dünya barýþýna katký olduðu düþünülürse, Çin varlýðýyla olimpiyatlarý gölgesinde býrakmýþ durumda. Olimpiyatlarýn kendisinden önce, biraz ev sahibinden bahsedelim. Kuþ Kafesinden* Ýnsan Kafesine Çin’de insan haklarý ihlallerinden, göz göre göre yapýlan katliamlardan bahsedebilmek için çok gerilere gitmeye gerek yok. Çünkü daha geçen ay 100’den fazla Tibetli gösterici katledildi. Çünkü Çin tarafýndan, 1950 Haziran’ýnda resmen ilhak edilen Tibet’in (ve Sincan’ýn) kendi kaderini tayin etmek gibi bir hakký yok, hiçbir gösteri hakký bulunmayan bu göstericilerin kaderini de devletin kolluk kuvvetleri tayin ediyor. Çin basýnýnda bu konuda çýkan haberler, olimpiyatlar öncesi bu göstericilerin, Çin’in itibarýný zedelemeye çalýþtýðý yönünde... Yani insanlarýn amacý bu: Çin itibarýný zedelemek. Sütten çýkmýþ ak kaþýk Bush da geçtiðimiz günlerde Çin’de insan haklarý ihlallerinin had safhada olduðunu söyledi ama olimpiyatlarýn hemen öncesinde sözlerini geri aldýðýný açýkladý. Malum Çin’in itibarý, yaþama hakký elinden alýnmýþ 100 insandan daha önemli. Hatta biliyor musunuz, Çin’in itibarý daha 3 ay önce deprem felaketinden ölen binlerce insandan da önemli. Belki de yýllarca yaralarýný saramayacak Sichuan bölgesi ve insanlarýna ölenlerin yerine fazladan bir çocuk yapabilme hakký verdi Çin Halk Cumhuriyeti Baþkaný Wen Jiabao. Ve olimpiyat öncesi katýlým azalmasýn diye enkaz altýndaki yüzlerce insanýn üzerini itibarýyla örtüverdi. Hatta yine olimpiyatlarda sporculara verecekleri madalyanýn üzerinde (Çin Mitolojisi’nde ‘Onur’ ve ‘Erdem’i temsil eden) yeþim taþý kullanýlmýþ, bu yeþimler nereden mi geliyor dersiniz? Myanmar’dan. Myanmar cuntasý için önemli bir gelir kaynaðýdýr yeþim taþý. Hani þu tayfun felaketinden sonra dýþ yardýmý reddederek 100 bin Myanmar’lýyý ateþli hastalýklar ve salgýnlar içinde ölüme terk eden

Myanmar cuntasý. Ve ne yazýk ki, temiz zaferlerin ardýndan sporcularýn ýsýrarak poz verdikleri madalyalar, týpký Afrika diktatoryalarýnýn kanlý elmaslarý gibi Myanmar cuntasýnýn ‘kanlý yeþimleri’nden yapýlmýþ...** Yani týpký dünyanýn diðer bölgelerindeki gibi Çin Halk Cumhuriyeti’nde de insanlýk ayýbý olaylar yaþanýyor; çocuklar da büyükler de üretimde hiçbir söz haklarý olmadan köle gibi çalýþtýrýlýyorlar, gösteri yapmak isteyenlerin yaþama haklarý yok. Çin basýnýnýn çarpýtýlmýþ haberleri yüzünden halkýn, dünyada olup bitenlerden ve gerçekte Çin’den haberleri yok... Çin Gölgesinde Olimpiyatlar Olimpiyatlarýn spor ve sporcu için deðil de itibar ve bu itibarýn getireceði sýcak para, yatýrýmlar için yapýlýyor oluþu elbette ki bu organizasyona gölge düþürdü. Açýktan açýða olimpiyatlar, ticari bir fuarmýþçasýna gelir kaynaðý haline getirildi. Bu sebepten Olimpiyatlar için harcanan milyonlarca liranýn neden depremzedeler için harcanmadýðý ya da olimpiyatlardan elde edilen gelirin niçin Çin’de çalýþanlarýn yaþam standardýný yükseltecek alanlarda kullanýlmayacaðý sorusu geliyor akla. Çin iþçi ölümleriyle, esnek ve yoðun çalýþtýrma yasalarýyla bu konuda çok belirgin bir örnek. Çin’in nasýl Asya’nýn kaplaný olduðu daha net görülüyor. Bir diðer önemli nokta da; Olimpiyatlarýn ve hatta diðer spor organizasyonlarýnýn þovenizme bulandýrýlmasý. Yine sporun kendisinden çok, sporcunun sýrtýnda taþý-

yacaðý bayrakla ülkesine getireceði ‘itibar’ önemli burada da. Asýl çeliþki, sporu þovenizme bulayan, sporcuyu milliyetçiliðe zorlayan bu ülkelerin birçok sporcusunun devþirme oluþu. Çekik gözlü Melek Hu’lar (?) ve siyahî Elvan’lar (Hewan Abeylegesse) artýk kanýksanmýþ sporcular. Oysa bilinen gerçek, bu sporcularýn yaþama hakký bulamadýðý ya da en iyi ihtimalle sporuna finansal destek bulamadýðý için ülkelerini terletmeleridir. Bu devþirme sporcularla dahi milli gururlarýný kabartabiliyorlar her nasýlsa. Neticede tüm sporcular bir ülke adýna da yarýþsa atýlan her adým, alýnan her soluk temiz zaferlere biraz daha yaklaþabilmek içindir, insan bedeninin kendini aþabilmesi için verilen emektir, bazen zamana, bazen yüksekliðe, yerçekimine, bedenin sýnýrlarýna direnmektir. Transkafkasya’da yaþanan savaþa inat, Rus ve Gürcü iki sporcunun birbirini kucaklamasýdýr barýþ ve Türk bayraðýyla koþan Hewan’ýn saliselerle geçtiði Etiyopyalý atlete dönüp sarýlmasýdýr özgürlüðe duyulan hasret. Her yerinde barýþ ve kardeþliðin hakim olacaðý bir dünyada coþkuyla kutlanacak dünya rekorlarýný görebilmenin umuduyla. * Kuþ kafesi, Çin Ulusal Stadyumu’dur. ** Resmi açýklamaya göre, Çinghay bölgesinden çýkarýlan yeþimler kullanýlmýþtýr. Bu iddiayý, Çinli demokratik kitle örgütleri temellendiriyor. Canan Yýlmaz , 1 Eylül 2008 (Barýþ günü)

9


70 yýl sonra 4. Enternasyonal’in yolunda çözülüþ, neredeyse eþ zamanlý bir biçimde 3. Enternasyonalin de çöküþünü beraberinde getirir. Ulusal partilerden hiçbiri, bir zamanlar Bolþevik partinin 2. Enternasyonal karþýsýnda üstlendiði rolü üstlenme kapasitesini gösterememiþtir. Ulusal önderliklerinden hiç biri Stalin’e karþý bilinçli ve etkin bir muhalefet geliþtirememiþtir. Bu karþý devrimci dönemin temel karakteri, Stalinizmin ve Faþizmin, neredeyse birbiriyle Dördüncü Enternasyonal 70. ihtiyacý gündeme getiriyor. eþgüdümlü bir biçimde yükseliþe yaþýnda. Bir kez daha ekonomik, Uluslararasý bir devrimci önderlik geçtiði, Ýþçi sýnýfýnýn uluslararasý politik ve ideolojik bir krizin ve örgüt inþa edilmeksizin ise bu düzeyde verdiði savunma dünya ölçeðinde kol gezdiði, yakýcý ihtiyacýn üstesinden savaþlarýnda Fransa’da halk Proletaryanýn önderlik bunalýmý- gelmek olanaksýz. Bu yýl 70. Yýlýný cephesi ile sonuçlanan süreç, nýn doruk noktasýna ulaþtýðý, Ýþçi yaþayan Dördüncü Enternas- Ýspanyol devrimi gibi - aðýr yenilgiler aldýðý ve sýnýfýnýn yoðun bir kubütün bunlarýn bir þatmayla karþý karþýya sonucu olarak devasa Dördüncü Enternasyonal’in ilk adýmlarý, bulunduðu koþullar bir deneyimli savaþçýlar Alman devriminin uðradýðý korkunç altýnda biz devrimci Marksistler, büyük be- hezimetle (1918–23) baþlayan ve zirve kuþaðýnýn kaybedildiði deller karþýlýðý kazanýl- noktasýna Ýkinci Dünya savaþýnýn yýkýmýyla bir dönem olmasýdýr. Bu olumsuz nesnel mýþ ideolojik ve politik ulaþacak bir karþý devrimci dünya koþullara karþýn, yine mevzileri savunma gö- panaromasýnda atýlmýþtýr. Bu dönem ayný reviyle karþý karþýyayýz. zamanda Troçki’yi ileride baþlýca tutkusuna de Dördüncü EnterKapitalizmin emek- dönüþecek yeni bir uluslararasý devrimci nasyonal hareketinin belirleyici bir üstünlüðü çileri daha fazla sefalete önderliðin inþasý giriþimlerine itecektir. söz konusudur. Haremahkum eden, kendiketin önderliðinde, siyle beraber tüm insan1905 birinci Rus devrimine, lýðý ve doðayý yok oluþa sürük- yonal iþte tam da bu nedenle leyen ölümcül çýrpýnýþlarý her bütün zayýflýklarýna karþýn bu yeryüzündeki ilk muzaffer proleter devrimi olan Ekim devgeçen gün dünya çapýnda bir hedefin biricik mevzisi. rimine önderlik eden Üçüncü sosyalist devrime duyulan yakýcý enternasyonali kuran ve önÝnþanýn ilk adýmlarý; derlik eden Troçki bulunAkýntýya karþý maktaydý. kürek çekmek... Arjantinli Devrimci önder Dördüncü Enternasyonal’in ilk adýmlarý, Alman devriminin Nahuel Moreno tam da bu uðradýðý korkunç hezimetle faktörlerden hareketle kuruluþ (1918–23) baþlayan ve zirve evresindeki Dördüncü Enternoktasýna Ýkinci Dünya sava- nasyonali “devasa bir kafa ve bu þýnýn yýkýmýyla ulaþacak bir karþý kafaya eþlik eden zayýf bir devrimci dünya panaro-masýnda vücutla doðmuþtu” diyerek atýlmýþtýr. Bu dönem ayný za- deðerlendirmekteydi. Zira Ekim manda Troçki’yi ileride baþlýca devriminin muazzam denetutkusuna dönüþecek yeni bir yimlerinin cisimleþtiði Troçki ile uluslararasý devrimci önderliðin abidevi bir önderliðe sahip olan hareket, ulusal örgütleri itibarýyla inþasý giriþimlerine itecektir. Bolþevik partinin Bürokratik o dönemde yaþanmakta olan yükseliþ karþýsýnda uðradýðý geri çekiliþ ve yenilgi koþullarýnýn

“Günümüz benzeri gerici dönemler, iþçi sýnýfýný öncüsünden yalýtýp daðýtmakla kalmaz, ayný zamanda politik düþünceyi çoktandýr aþmýþ olduðu evrelerin gerisine savurarak, hareketin genel ideolojik düzeyinin düþmesine de neden olur. Bu koþullarda öncünün baþlýca görevi, bu genel gerileme seline kapýlmamaktýr. Akýntýya karþý gitmek gerekir, Eðer elveriþsiz güçler dengesi daha önce kazanýlmýþ olan politik mevzilerin korunmasýna olanak tanýmýyorsa, en azýndan ideolojik mevzilerde direnmek gerekir, çünkü geçmiþte büyük bedeller karþýlýðýnda kazanýlan deneyim bu mevzilerde yoðunlaþmýþtýr. Böyle bir politika budalalara “sekterlik” gibi görünür. Gerçekte ise bu, gelecek tarihsel yükseliþ dalgasýyla birlikte yeni ve devasa bir sýçrayýþ yapabilmek için önceden hazýrlanmaktan baþka bir þey deðildir.” Lev Troçki

10


ardýndan bu süratli geliþmelere anýnda yanýtlar geliþtiremeyecek kadar tahrip olmuþ ve deneyimsiz bir önderlikle yakalanacaktýr. Hareketin uluslararasý devrimci bir önderliðin inþasý yolunda karþýlaþacaðý öznel kaynaklý bunalýmsa, bu zayýf önderliðin ve ulusal seksiyonlarýn sýnýf hareketine müdahalede karþýlaþtýklarý sýkýntýlarýn, bir süre sonra oluþturulmaya çalýþýlan yeni önderlikte bir dizi sapmaya yol açmasýdýr. Bu bir dizi sapma, önce Stalinizmin o dönemde devasa görünen etkinliði karþýsýnda, ardýndan gerillacýlýðýn kazandýðý popülarite karþýsýnda ve son olarak günümüze dek uzanan bir evrimin sonucu olarak, Avrupa komü-nizminin ve anti globalist hareketin yarattýðý illüzyonlar karþýsýnda sürekli bir adaptasyon þeklinde tezahür edecek, hareketi ve yaþamsal bir önem taþýyan önderliðinin inþasýný sekteye uðratacaktýr. Hareketin bu gün uluslararasý ölçekte yaþamakta olduðu bölünmüþlük bu nesnel ve öznel faktörlerin ürünüdür ve sýnýf hareketinde yaþanacak olasý bir yükseliþ dalgasý, devrimci Troçkist saflarda ýsrar eden sektörlerin bölünmüþlüðü aþmasý için gerekli nesnel zemini sunacaktýr. Bütün bu geliþmelere karþýn, Devrimci Troçkist anlayýþ temelinde bu sapmalara karþý ýsrarlý bir mücadele yürüten pek çok akým, tasfiyeci eðilimlere bir set çekmeyi baþarmýþ, Dördüncü Enternasyonalin, pek çok kýtaya yayýlmasýný saðlamýþ dahasý özellikle 60’lý yýllarla birlikte kitlesel devrimci Troçkist partilerin yaratýlmasýna önayak olmuþlardýr. Stalinist bürokrasinin hâkim olduðu ülkelerde verilen politik devrim mücadeleleri, – Doðu Almanya, Macaristan ve son olarak Polonya- gerillacý ve küçük burjuva akýmlara karþý kararlý mücadele, halk cephelerine ve faþizme karþý mücadele anlayýþý, geçiþ programý anlayýþýnýn geliþtirilmesi, Demokratik-merkeziyetçi bir enternasyonal iþlerlik, ayný

zamanda Bolþevizm’in günümüz koþullarýnda zenginleþtirilerek yaþatýlmasýný saðlamýþtýr. Dördüncü Enternasyonal’e me-safeli yaklaþarak, içinden geçmiþ olduðu tarihsel aþamayý ve taþýdýðý yaþamsal önemi küçümse eðiliminde olanlar, Bu akýmýn, uluslararasý Bolþevik devrimci önderlik anlayýþýnýn yegâne taþýyýcýsý olmasý gerçekliðini görmezden gelmektedir. Dördüncü Enternasyonal, maruz kalýnan olaðan üstü fiziki ve politik kuþatmaya, deneyimsizlik ve adaptasyoncu eðilimlerin yol açtýðý onca hataya karþýn, geride kalan 70 yýl boyunca ciddi ilerlemeler kaydetmiþ, pek çok ülkeye yayýlarak bu ülkelerin sýnýf hareketlerine nüfuz etmiþ kadrolar ve eðilimler inþa etmiþ, her biri son derece kýymetli deyimi biriktirmiþtir. Son sözü yine Arjantinli devrimci önder Nahuel Moreno’ya Býrakalým; “...Günümüzde bir dünya örgütüne sahip olanlar yalnýzca Troçkistlerdir, küçük ve zayýf bir örgüt, ama var olan yegâne Enternasyonal, Dördüncü Enternasyonal. Kendinden önceki Enternasyonallerin geleneðini devralan ve yeni olgular karþýsýnda onu Marksist bir tarzda güncelleþtiren, uluslararasý müca-delenin vazgeçilmez aracý olan Dördüncü Enternasyonal.” Dördüncü Enternasyonalin yeniden inþasý için ileri! Yaþasýn Dördüncü Enternasyonal! Zafere kadar sürekli devrim!

ENTERNASYONAL

genel bir yansýmasý gibiydiler. Ýspanya ve Fransa gibi hareketin güçlerinin görece olarak etkin olduðu ülkelerde uðranýlan hezimetler bu eþitsiz koþullarýn bir göstergesidir. Hareketin, yaklaþan Ýkinci Dünya savaþýnýn arifesinde alacaðý en büyük darbe ise tarihsel önderliðini, yani Leon Troçki’yi kaybetmek olacaktýr. Bazý sektörlerce ileri sürüldüðü gibi Troçki’nin kaybý basit bir deneyimli önderden yoksun kalmaya indirgenemez, nitekim Stalin’in kendisini yok etmeye dönük ardý kesilmez giriþimlerinin de þahsi bir hesaplaþmayla iliþkisi yoktur. Stalinizm açýsýndan Troçki’nin yaþamasý demek, Bolþevik önderliðin son büyük liderinin yaþamasý anlamýna gelecekti. Ýkinci dünya savaþý esnasýnda Uzakdoðu, Ýþgal altýndaki Avrupa ve Ortadoðuda mevziler kazanýlmýþ ne var ki, belli baþlý kadrolar, Stalinistler ve direniþ verilen Yunanistan, Ýspanya, Fransa gibi ülkelerde Nazilerce katledilmiþtir. Ýkinci dünya savaþýnýn ardýndan açýlan yeni süreç ise olaðanüstü eþitsiz bir geliþim þeklinde seyretmiþtir. Troçki’nin yaklaþmakta olduðunu vurguladýðý bu en geliþkin devrimci yükseliþ dönemine Enternasyonal – 2.Dünya Savaþýnýn hemen ardýndanuluslararasý bir devrimci önderlikten ve gerçek anlamda devrimci –enternasyonalist -ulusal önderliklerden yoksun olarak girer. Bu durumun hareketin sonraki yýllardaki inþa çizgisine hayati düzeyde etkileri olacaktýr. Nesnel açýdan savaþ sonrasý açýlan yeni dönem, muazzam iþçi yýðýnlarý kontrol etmekte olan geleneksel Stalinist ve Sosyal Demokrat aparatlarýn uzun ve sancýlý bir çöküþ dönemi yaþamasýný ve fakat, bu aparatlarýn karþý devrimci tutumlarýna tepki duyan yeni bir mücadeleci kuþaðýn,süratle Castro’culuk gibi ulusalcý küçük burjuva akýmlara yönelmesine yol açmýþtýr. Dördüncü Enternasyonal önderliði ikinci dünya savaþýnýn

Murat Yakýn, Eylül 2008

11


Arkas – Marpot iþçileriyle dayanýþma Bizler ÝC olarak, Ambarlý’da bulunan Arkas Holding’e baðlý Marport Liman iþçilerinin direniþini desteklemek için dayanýþma ziyaretinde bulunduk. Direniþçi iþçiler yaþadýklarý süreci þöyle anlatýyorlar: “Bugün bu limandaki kötü çalýþma koþullarýný hiçbir yetkili gelip incelemiyor. Burada bugün Tuzla’da yaþananlarý aratmayacak derecede olaylar oluyor. Bugüne kadar burada 15 iþçi öldü. Ama bu ölümler ne bir haber oldu, ne de bunlarla ilgili yetkililer ilgilendi. Bizler insanca yaþayacak ve çalýþacak bir ortam istiyoruz. Çok þey mi istiyoruz?” Evet, iþçiler çok þey istemiyorlar ama patronlar da iþçilerin sýrtýndan kazandýklarý kazançlarýný paylaþmak istemiyorlar. Ve bunun için, bu sektörde her türlü yasadýþý yöntemlere baþvurabileceklerini de gösteriyorlar. Marpot iþçileri çalýþma koþullarýný ve sosyal haklarýnýn insanca yaþanýr bir seviyeye gelmesi için örgütlendiler ve sendikalaþtýlar. Ýþçilerin bu giriþimi insanca bir seviyede yaþamak içinken, patronun buna karþý tutumu mafyayý devreye sokarak iþçilere saldýrtmak ve hastanelik ettirmek oldu. Yani patronun mafyayla da iliþkisi ortaya çýkmýþ oluyor. Bu konuda hiçbir yetkilinin müdahale etmemesi de patron – mafya – siyaset iliþkisinin nasýl birbirlerini beslediðini, yasalarýn kimlerden yana olduðunu bariz bir þekilde gösteriyor. Ýþçiler, çalýþma koþullarý ve sosyal haklarýnýn artýk patronun iki dudaðý arasýnda olmasýný isteme-

12

diklerinden dolayý, sendikalaþmaya baþladýklarýný, sendikalaþma fikrine sýcak baktýklarý için de kýsa sürede sendikaya üye sayýsýnýn artýðýný (20 Haziran günü Liman-Ýþ Sendikasý’na 273 iþçi, 21 Haziran’a kadar devam eden sürecin ardýndan Arsen Limaný’nda çalýþan 406 iþçinin tamamý sendikaya üye oldular.) ve 11 Temmuz’da yetki baþvurusunda bulunduklarýný söylediler. Marpot patronu, iþçilerin kararlý mücadelesine tahammül edemediði için iþçilere saldýrýlarýný devam ettiriyor. Ýþçiler filen iþletmede tüm çalýþmayý durdurmuþ, limana gelen yüklemeler yapýlamadýðýndan dolayý patronun saldýrýsý da artýyor. Patron iþleri sýkýþýnca, çareyi iþyerine taþeron iþçileri getirmekte arýyor. Bu sayede direniþi kýrmaya çalýþýyor. Öncelikle bu iþkolunda hiçbir deneyimi olmayan (150 iþçi) iþçilere iþi yaptýrmasý baþlý baþýna bir suçtur. Çünkü patronun iþçilerin direniþini zayýflatmak istemesi bir yana, kendi kâr hýrsý yüzünde taþeron iþçilerin hayatýný da tehlikeye atýyor. Bu ne hýrs! Sonuç olarak direniþ devam ediyor. Ama bu süreçte belli geliþmeler oldu. Bu geliþmeler bizim ziyaretimizden sonra geliþti. Patron belli ki iþlerini istediði gibi yürütemediðini anladý. Ve 200 iþçiyi iþe geri aldý. Tabii ki bu direniþi bölen ve etkisizleþtiren bir tutumdur. Burada da sendika bürokrasisinin ihanetiyle Marpot iþçileri karþý karþýya. Sendika, 200 iþçinin geri dönmesini, iþyerinde yetki geldiðinde üyelerin bulunmasý ve içerdeki iþçileri örgütlemek mantýðýyla açýklama-ya çalýþýyor. Ýþçiler bu kabul ettiler. Ama bizler biliyoruz ki sendikacýlarýn bu tutumu direniþi fiilen bitiren bir tutumdur. Sendikacýlar, patronun içeri de iþçilere nasýl bir baský yapabileceðini hesaba katmýþ mýdýr? Hiç sanmýyoruz. Marpot iþçileri önemli bir sektörde, önemli bir direniþe öncülük ediyorlar ve o bölgede sadece Marpot patronun iþi aksamýyordu. Diðer patronlarýn da iþleri aksamýþ ve bunun yansýmalarý yani baskýsýný Marpot patronuna hissettiriyorlardý.

Patron 200 iþçiyi de geri almasýnýn nedeni de tamamen bundan kaynaklýdýr. Umarýz iþçiler, direniþteki iþçilerin elindeki önemli bir gücün sendikanýn bu tutumuyla zayýfladýðýný kýsa sürede farkýna varabilirler. Yaþasýn Ýþçilerin Birliði! Yaþasýn Marpot Direniþi!

Petro-kimya Ýþyerinde sömürü katlanarak artmakta Arkadaþlar, sizlerle daha önceki sayýmýzda da sorunlarýmýzý paylaþmýþtým. Ýþyerinde 1.5 aydýr ne hafta sonumuz, ne de gecemiz gündüzümüz kaldý. Yoðun iþ temposu bugün dahi devam etmekte. Ben bu Pazar günü mesaiye gitmedim. Benim gibi birçok arkadaþýmýn da benim gibi iþe gitmediðini düþünüyorum. Yoðun mesailerim yetmiyormuþ gibi bir de servislerde sorunlar yaþýyoruz. Servis sorunu yetmiyormuþ gibi bir de yemek þirketinin deðiþmesiyle yediðimiz yemek kýsýtlanýyor. Görüldüðü gibi sorunlarýmýz ortada, patronun iþleri yoðun ve biz-leri harýl harýl çalýþtýrmayý biliyor. Bizleri yoðun bir þekilde çalýþtýrmasý yetmiyormuþ gibi bir de yemeklerimizin kalitesini düþürüyor. Servislerle ilgilenmiyor. Saðlýðýmýzý hiçe sayýyor. Yani kýsacasý patron kendi kârýndan baþka bir þey düþünmüyor. Evet, bugün bu yoðun iþ temposun tüm iþçi arkadaþlar tepkili. Patronun iþleri yoðunsa dýþarýda iþsiz iþçiler var ve iþe alabilir. Almýyor. Çünkü az iþçiyle çok iþ yaparak kârýný arttýrmak istiyor. Bizler tepkiliyiz dedim. Ama ayný zamanda örgütsüz olmamýz bizleri, güçsüz kýlýyor patrona karþý. Bu hep böyledir. Bizler birliðimizi, beraberliðimizi oluþturmadýðýmýz müddetçe patronlarýn bizleri kendi tatlý karlarý için çalýþtýrmaya devam edeceklerdir. Diþ mi? iþ mi? Geçen hafta içi bir kadýn iþçi bölüm þefinden “diþçiye gideceðim” diye izin istedi. Bölüm þefi piþkin bir þekilde diþ mi? iþ mi? cevabýyla karþýlýk verdi. Aslýnda bu karþýlýðýn


nedeni bu bölümün elemanlarýnýn yapýlan yüzde 5 zamma tepki göstermelerindendir. Çünkü zammý beðenmeyen iþçiler müdürlere tepkilerini göstermiþ, buna karþýlýk müdürde “beðenmiyorsanýz kapý ora-da” demiþti. Aslýnda kadýn iþçiye saðlýk sorunu için izin vermeyen idare, bizleri bu yolla sindirmeye çalýþýyor. Arkadaþlar belki bu sorunlarýmýz bazý arkadaþlara abartýlý bulabilirler ama maalesef gerçeklerle karþý karþýyayýz. 15 gündür bir kadýn iþçi yoðun iþ temposundan dolayý eþini görememiþ ve eþini gördüðünde ise eþini top sakallý görünce þaþýrmýþ ve bu durumu bizlerle paylaþtý. Aslýnda bu olay bizlerin arasýnda trajikomik bir þekilde karþýlandý. Yaþadýðýmýz problemleri her iþçi konuþuyor ama iþyerinde güvensizlik duygusu hâkim olunca kimse yükün altýna girmek istemiyor þimdilik. Ben bu yazdýklarýmý sakin bir oda da deðil de oðlumu götürdüðüm çocuk parkýnda cývýl cývýl oyun oynayan çocuklarýn sesini duyarak yazdým. Üstadýn dediði gibi “çocuklarýmýz aðlamasýnlar þekerde yiyebilsinler.” Ýþçilerin kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Bir iþçi

Tekstil Merhaba arkadaþlar, ben ilk kez sizlerle yaþadýðým sorunlarý paylaþýyorum. Öncelikle iþyerindeki sorunlarýmýzýn sadece bizim iþyerinde olmadýðýný diðer iþyerlerinde de ayný veya benzeri sorunlarýn olduðunun farkýndayým. Çalýþtýðým iþyeri bir tekstil iþletmesi ve ihracata çalýþýyoruz. 200 civarýnda iþçi çalýþmakta, ücretler ortalama 600 ile 720 YTL arasýnda deðiþiyor. Ýþyeri 15 yýla yakýn bir süredir faliyet gösteriyor. Bizler ilk iþe girdiðimizde idare, bizleri sigortalý yapacaklarýný söylemiþlerdi. Ha bugün ha yarýn diyerken 5 ayý geçti. Ýþ yeni gelenlerin sayýsýnýn artmasýyla sigortasýz çalýþanlarýn da sayýsý artýyordu. Bu da iþçiler arasýnda –sigortasýzlar– huzursuzluk yaratýyordu. Bizler bu durumu önce bireysel olarak müdüre gidip “Ne oldu bizim sigortalarýmýz. Ne zaman yapýlacak” diye tepkimizi gösterirken, her sigortasýz

iþçinin de ayný þekilde bireysel olarak tepkisini gösterdiðini görüyorduk. Müdür ise, önce bizleri oyalamaya yani, geçiþtirmeye çalýþýyordu buna yönelikte “yapa-caðýz ” demekten de baþka bir þey demiyordu. Çünkü yapacaðým dedikten sonra aradan 5 ay geçti. Hatta bazý iþçilere “izinden sonra yapacaðýz” diyordu. Bizlerin iþe girmesinden kýsa bir süre sonra iþyerine maliyeciler geldi. Ne hikmetse maliyecilerin geleceðini önceden öngörebilen patron bizleri –sigortasýzlarý– iþyerinin dýþýna çýkardý. Çünkü bizler sigortasýz iþçilerdik. Maliyecilerde bildik görevlerini “huzur” içinde yaparak iþyerinde ayrýldýlar. Belli ki burada da danýþýklý dövüþ var. Çünkü maliyecilerin hangi saatte iþyerine geleceðini patron nereden bilebilir. Ama maliyeciler patronda randevu istemiþlerde onu bilemem? Ýþçiler genel olarak bu iþyerinde bir þey olmaz diyorlar. Bunu da iþçilerin arasýndaki güvensizlikten kaynaklandýðýný düþünüyorlar. Hâlbuki bütün iþçiler bir þekilde iþyerindeki sorunlara karþý tepkili ama birbirimize nasýl güvenebileceðimizi bilmediðimiz için güven bir türlü oluþmuyor. Bu sorun önümüzde duran önemli bir sorun ve bunu nasýl giderebiliriz? Bu konuda sizlerin de önerilerini bekliyorum. Birlikte bir þey olmaz diyen iþçiler birden bire kendilerini birlikte müdüre karþý tepki göstererek aslýnda birlik olunabileceðini göstermiþ oldular. Bizler 5 aydýr böyle bir tepkinin verilebileceðini düþünemiyorduk. Ama müdürlerin tavýrlarý bizlerin bireysel tepkilerimizi artýrmakla birlikte ortaklaþtýrdý. Ve ortak tepki geliþtirdik. Müdür artýk bizlerin bireysel tepkilerimiz yerine ortak tepkileri göstermeye baþladýðýmýzý görünce iþin renginin deðiþtiðini anlamýþ olacak ki izin dönüþlerinden sonra sigortalarýnýzý yapacaðým sözünü vermek sorunda kaldý. Ýzin dönüþünden sonra sigortalarýmýz yapýldý. Bizler bilmeyerek te olsa aslýnda ortak tepkimizin nasýl bir sonuç getirdiðini gördük. Demek oluyor ki patronlarýn ve onlarýn yalaka müdürlerin anladýðý dil buymuþ. Bizler þimdilik onlarýn anladýðý dili öðrendik. Sonuç olarak bu tepkimiz kendiliðinden geliþmiþ olsa bile bizler

ortak sorunlarýmýz için bir þekilde yan yana gelmeliyiz. Yan yana durmak için neler yapýlmasý gerekiyorsa onu yapmak için çaba harcayalým. Yoksa patronlar bizleri çýkarlarý için daha fazla sömürmekten geri durmayacaklardýr. Bu olaydan da hareketle iþyerindeki sorunlarýmýza karþý birlik olmak için dikkatli bir þekilde iþçi arkadaþlarla konuþmaya baþladýk. Ýþ yönetmenliði Bizleri sigortasýz 5 ay çalýþtýran uyanýk patron bilinçsizliðimizden yararlanarak ortak tepkimizin rövanþýný almaya çalýþtý. Bizlerden sigorta evraklarý istendi. Bizlerde getirdik. Ayrýca bizlere sigorta için imzalamanýz gereken bir evrak diye iþ yeri yönetmenliðini imzalattý. Patron bir taþla iki kuþ vurmak istiyor. Çünkü iþyeri yönetmenliði patronun iþyeri için kendi keyfine göre belirlediði ve uyulmasý gereken kurallarý içermektedir. Ama bizlere imzalattýklarý kaðýdý okutmadýklarý için neye imza attýðýmýzý bilmiyoruz. Çünkü bizlere sigorta için diyerek imzalamamýzý istediler. Yani anlayacaðýnýz her türlü dalavere dönüyor. Ýþyeri yönetmenliðindeki bu kurallarýn ne kadarý yasalara uygun bilmiyoruz. Ama öðrendiðimiz þu ki iþyeri yönetmenliði olduðunu sonradan öðrendiðimiz kaðýdýn iþ yasasýnýn üstünde bir geçerliliðinin olmadýðýndan yasalara uymayan maddeler var ise, geçersiz olacaktýr. Ancak iþçiler bunu böyle algýlamayacaklarý için rahatsýzlýk duyacak ve kaygýlanacak. Zaten iþ yasasý patronlara tüm esnekliði ve keyfiliði tanýmýþ. Belli oluyor ki patronlara bu esneklik, keyfilik ve kuralsýzlýk yeterli gelmiyor. Bir iþçi

Ýmzalar iþe yaramadý ama baþaracaðýz Fabrikadaki iþçi arkadaþlar, yemeklerin kötü olmasýndan uzun süredir þikâyetçi idi. Bu sorunu uzun süredir dillendiriyorduk ama bir sonuç alamýyorduk. Sonunda, bu þikâyetimizi müdüre kendimiz iletmeye karar verdik. Çünkü daha önceleri bant þefleri aracýlýðý ile iletmiþtik. Müdür, “ilgileneceðini, yemeklerden kendisinin de þikâyetçi

13


olduðunu” belirtti. Bir süre sonra sonucu sorduðumuzda, tabldotçu hiçbir iþçinin yemeklerden þikâyetçi olmadýðýný söylemiþ. Hâlbuki biz defalarca yemek getirenlere þikâyetimizi söylemiþtik. Birkaç bayan iþçi, müdüre giderek, iþçi arkadaþlardan yemekle ilgili imza toplayacaklarýný ve izin istediklerini söyledi. Müdür de bunun en doðal hakkýmýz olduðunu, elbette toplayabileceklerini söyledi. Hummalý bir çalýþmadan sonra imzalar toplandý. 83 imza toplandý, aslýnda sayý daha fazla olurdu ama bu kadarý yeterli görüldü. Fabrikada yaklaþýk 150 kiþiyiz. Ýmzalar müdüre verildi ve beklemeye baþladýk. Müdür, imzaladýðýmýz kâðýdý patrona ilettiðini, cevabý beklediðini söyledi. Patronun cevabý çok gecikmedi. Patron, “Ne bu böyle, imza falan, ne kadar imza toplarsanýz toplayýn, sonuçta kararý ben veririm” diyerek imzalarýmýzýn hiçbir öneminin olmadýðýný ifade etti. Biz de þunu daha iyi anladýk; sadece imza ile olmaz, daha ciddi protestolar gerekir. Þu an beklemedeyiz, bu arada eylem çeþitleri üzerine tartýþtýk, birkaç eylem üzerinde fikir birliðine vardýk. Onlardan biri þu: yemekleri alýp masaya koymak ve yemekhaneyi terketmek. Bir diðeri ise hiç yemek almamak ve masalara geçip oturmak ve alkýþlý protesto. Bekleyip göreceðiz ama biz kararlýyýz, bu yemekler düzelecek baþka bir yolu yok. Jiyan

14 saat çalýþmak ama isteðe baðlý…

14

Çalýþtýðým firmanýn þu an çoðu bölümü taþeron olarak çalýþtýrýlýyor. Uzun zamandan beri iþçilere zam yapýladýðý için iþçiler de sendikaya üye olmaya baþlayarak sendika çalýþmasý yürütmeye baþlamýþlar. Fakat patronun yalakalarý tarafýndan fark edilen çalýþma üye olan veya olmayan iþçilerin tazminatlarý verilerek iþten çýkarýlmýþlar. Bu olaydan dolayý patron buradaki üretimini bir kýsmýný memleketine götürmeye çalýþmýþ. Uyanýk patron iþçilere zam yapmýyor. Mesailer ise isteðe baðlý isteyen kalýr, istemeyen

kalmaz. Hâlbuki ücretler çok düþük. Patronun parasý mý yok. Hayýr, öyle sýradan bir patron da deðil. SabahATV grubunu almak için milyon dolarlarý bulabiliyor. Ama iþçilere zam vermeye gelince her halde günah olmalý ki vermiyor. Ýþçilerde düþük ücret ile geçinemedikleri için mecburen “isteðe” baðlý mesailere kalmak zorundalar. Bunun adýna da isteðe baðlý oluyormuþ. Ýþçiler zam yapýlmadýðý için iþçiler nerdeyse 14 saat çalýþmak zorunda kalýyorlar. Ücretler düþük olduðundan mesai saat ücretleri de doðal olarak düþük oluyor. Çalýþ babam çalýþ ki üç kuruþ kazanabilesin. Çünkü bu tempoda çalýþmak bizi kurtarmýyor, kurtarmadýðý gibi de yaþamla baðýmýzý kesiyor. Bizlerden önceki çalýþan iþçi arkadaþlar belki olumsuz bir deneyim yaþamýþ olabilirler. Ama en azýndan kayýtsýz kalmadýlar. Bizler bugün o yaþanan olumsuzluklar üzerine bir araya gelemiyoruz. Çünkü güvensizlik var. Ama bugün 14 saat çalýþýyoruz. Yani dünden iyi deðil bugünkü durumunuz. Bir Ýþçi

metal Ýþ Kazalarý Kader Deðil Önlemek Elimizde Ýþ kazalarý, sanayi tipi üretim biçiminin keþfinden baþlayýp günümüze kadar hep varoldu. Ýlk sanayi tipi üretime geçildiðinde, iþçiler çok aðýr þartlarda çalýþýyorlardý ve çalýþma saatleri çok uzundu. Bu çalýþma biçimi de, kaçýnýlmaz olarak iþ kazalarýna neden oluyordu. Günümüzde ise, teknoloji geliþmiþ olsa da, daha modern makineler icat edilse de, geçmiþten günümüze, patronlardaki kâr mantýðý deðiþmediði için, iþçi hayatý her zaman ikinci planda kaldý ve bu da beraberinde iþ cinayetlerini getirdi. Bu tür olaylarda patronlar hep iþçiyi eðitimsizlikle ve dikkatsizlikle suçlarlar, halbuki ceplerinden 3-5 kuruþ çýkmasýn diye iþ güvenliði için gereken en temel önlemleri bile almazlar. Hükümetler de hep iþçileri suçlayýp, olaylarý görmezden gelir ve üstünü örtmeye çalýþýrlar.

Mahkemeye yansýyan olaylarda ise, mahkeme patronlara komik miktarlarda para cezasý vererek onlarý ödüllendirir. Bu da, kaldýðýn yerden devam edebilirsin anlamýna geliyor. Ben de üç yýldýr metal sektöründe çalýþýyorum, fabrikamda birçok iþ kazasýna tanýk oldum. Ölümle sonuçlanan bir kaza olmamasý sevindirici fakat birçok arkadaþýmýz sakat kaldý ve þu an çalýþacak durumda deðiller. Ama oluþan bu acý tabloya karþýn, hala fabrikada deðiþen hiç bir þey yok. Geçtiðimiz hafta içinde, iki arkadaþýmýz daha iþ kazasý geçirdi. Bir arkadaþýmýzýn kafasýna çarpan demirden dolayý alný yarýldý. Diðer arkadaþýmýz ise, makineden yamuk bir þekilde çýkan demirin çarpmasýyla, kolunda derin bir kesik oluþtu ve düþmenin etkisiyle göðsünde ezilme meydana geldi. Patron ise, bu olaylarý olaðan karþýlýyor, masraf yapacak diye iþ kazalarýný önlemeye yönelik hiçbir tedbir almýyor. Yani patronun parasý, biz iþçilerin hayatýndan çok daha deðerli. Bu durum karþýsýnda fabrikada henüz bir birliktelik saðlayamadýðýmýz için, iþçiler olarak patrona karþý þu an iþ güvenliðimizle ilgili bir yaptýrým da uygulayamýyoruz. Biz iþçiler olarak, hangi sektörde olursa olsun bu tür olaylarýn yaþandýðýnýn bilincindeyiz ve örgütlü bir birliktelik saðlayamadýðýmýz sürece bu tür olaylarý önleyemeyeceðimiz açýk. Bu nedenle bu birlikteliði saðlamak için çaba harcamalýyýz. BÝZ ÝÞÇÝLERÝN CANINDAN BAÞKA KAYBEDECEK BÝR ÞEYLERÝ YOK, AMA PATRONLARIN KAYBEDECEK ÇOK ÞEYLERÝ VAR. Bir iþçi

Birliðimiz iþ güvencemiz olabilir mi? Merhaba arkadaþlar, ben otomobil döþeme sektöründe çalýþýyorum. Her iþyerinde olduðu gibi bizim de çalýþtýðýmýz iþyerinde bir dizi sorun var. Öncelikle bizler iþten çýkarýlma korkusuyla çalýþmaktayýz. Geçen hafta 4 iþçi arkadaþýmýz iþten çýkarýldý. Patronun gerekçesi –bahanesi– iþten kaytarmak.


Yoðun iþ temposuna raðmen arkadaþlarý kaytarmakla tazminatsýz ve diðer haklarýný vermeyerek iþten attý. Atmakla da kalmadýðý gibi birde utanmadan hepimizi tehdit etti: “Ýstediðiniz yere gidin þikayet edin” dedi. Aslýnda patron yoðun iþlerin yavaþ yavaþ azaldýðýný ve bundan dolayý da iþleri daha az iþçiye yaptýrabileceðini bildiði için bu yola baþvuruyor. Bizler iþyerlerinde ayný sorunlarý yaþýyoruz ve karþýlaþýyoruz. Bugün sana olan yarýn bana olabiliyor. Bu yüzden iþyerlerindeki bu bölünmüþlüðü ortadan nasýl kaldýrabiliriz? Daha iyi çalýþma koþullarýnda kim çalýþmak istemez ki. Bir iþçi

Patronlar örgütlülükten korkuyor. Onun için… Çalýþtýðým iþyerinde 550–600 civarýnda iþçi çalýþmaktaydý. Ta ki Tayyip Erdoðan yeni iþ yasasýný yasallaþtýrana kadar. Çünkü patronlar bu yasadan yararlanarak iþçilere saldýrma imkaný buldu. Bu yasa patronlarýn ellerine koz verdi. Ýþyerimde sendikalaþmak için çalýþma yapmaya baþlamýþtýk. Tam sendika hakký kazanmak üzereyken patron ve adamlarý bizlere saldýrdý. Böl – parçala – yönet taktiðiyle birliðimizi daðýttýlar. Yeni yasanýn patronlara tanýdýðý taþeronlaþma hakkýný bizim patron da bizim birliðimizi daðýtmak için kullandý. Taþeronlaþmanýn ne olduðunu gördük. Patron, iþyerinde irili ufaklý taþeron þirketler kurarak sendikalaþmamýza engel oldu. Bu da yetmedi Tayyip’in iþçileri yerden yere vuran yasalarýyla, taþeron þirketlerde iþe alýnan iþçilerin önce altý aylýk geçici bir sözleþme imzalamasý gündeme geldi. Bu þartlarda iþe baþlamak zorunda kaldýk. Sonra yeniden bir sözleþme yapýlarak, “sizi kadroya alýyoruz” dediler. Hiçbir hak vermeden... Ancak altý aylýk bir iþçi ihbar tazminat hakký kazanýyor. Bu miktar iki haftadýr ve aylýk ücretin yarýsý demektir. Oysa bizleri altý ayýn sonunda yeni iþbaþý yapýyormuþ gibi gösterdiler. Ýdareciler bizleri, on çay paydosunda, beþ ayrý bölümde, ayný

anda topladý. A þirketindeki anlaþmamýzý feshettiler. Yani hepimizin iþ akdini feshettiler. Beraber çalýþmak istediðimiz arkadaþlarý B þirketine alacaðýz, dediler. Diðer arkadaþlarýnda var olan haklarýný vereceðiz, dediler. Kimi arkadaþlarýmýz itiraz etti. Ýtiraz edenleri hemen, ibret olsun diye deþifre edip önce onlarý çýkardýlar.” Yani patronlar kendi çýkarlarýný korumak adýna her türlü yola baþvurabiliyorlar. Bizler de kendi aramýzda güven temelinde bir araya gelmenin yollarýný bulmalýyýz. Evet, bugün taþeronlaþma yaygýn bir hâl almýþtýr. Ama bizler hâlen ayný çatý altýnda olduðumuzu unutmayalým önemli olanda bu olmalý. Bir iþçi

kargo Pilot Grevi Kargo Taþýmacýlýðýný Kýsmen Etkiledi Alman hava yolu þirketi Lufthansa’ya baðlý Eurowings ve CityLine þirketlerinde görevli pilotlarýn ücret artýþý talebiyle baþlattýklarý grev nedeniyle ülke çapýnda 990 uçak seferi iptal edildi. Cockpit adlý pilot sendikasý tarafýndan 22 Temmuz’da yerel

saatle 12.00’de baþlatýlan ve 23 Temmuz gece yarýsýna kadar süren grev nedeniyle, bu þirketlerin Almanya içindeki ve Avrupa çapýndaki çoðu seferinin iptal edildiði, bundan yaklaþýk 10 bin yolcunun etkilendiði belirtildi. Lufthansa Almanya’dan kargolarý Türkiye’ye taþýmasýndan sonra bu kargolar Týrlarla çalýþtýðým antrepoya (depo) getirilip, sayým iþlemi ve raflanmasý iþlemini yapýldýktan sonra ilgili þirketler bu kargolarý alýyorlar. Sadece Lufthansa deðil Cargolux, Alitalia, Swýss, vb. havayolu þirketlerine depolama hizmeti veriliyor. Bundan dolayý Almanya’daki pilotlarýn grevi bu ülkeden Türkiye’ye ithal kargolarýn taþýnmasýný da etkiledi. Lufthansa’nýn 5 uçaðý bu grevden dolayý Türkiye’ye kargo getirmedi, grev bizim patronlarý da telaþlandýrdý. Bu grevi haber yapan gazeteler sadece yolcu bazýnda baktýklarý için yâ da böyle anlamamýzý istedikleri için grevin kapsamýný daraltýyorlar bunu da bilinçli olarak yapýyorlar. Uluslararasý þirketlerde yapýlan grevlerin diðer ülkeleri etkilemesi iþçi sýnýfýnýn uluslarýn ötesinde bir karakteri olduðunu gösteriyor. Bir Ýþçi

Bu fotoðraf, Sanayi ve Ticaret Bakaný Zafer Çaðlayan’ýn Ardahan’ý ziyaretinde çekildi. Bakan, yolunu kesen iki küçük çocuðu kýramayarak ayakkabýlarýný boyattý. Kimse sesini çýkarmadý ama yasaya göre 14 yaþýndan küçük çocuklarýn çalýþtýrýlmasý suçtu! 15


GENÇLÝK

Burjuvazi özgür bilime, iþçiye ve emekçiye saldýrýsýný sürdürüyor

22 Bilim Dýþý Ýnsan Üniversitelere Rektör Olarak Atandý, Öðrencilerin Har(A)Çlarýna Devasa Zamlar Geldi Burjuvazinin siyasi sözcüleri, üniversitelerde ve diðer öðrenim kurumlarýnda ne zaman burjuvalarýn mülklerini ve iktidarlarýný sorgulayacak bir etkinlik görseler; “Okullar siyaset yerleri deðildir!” cümlesini papaðan gibi tekrarlarlar. Oysaki burjuvazinin kendisi daha, yaygýn eðitim kurumlarýný oluþturduðu andan itibaren bu kurumlarý burjuva siyasetinin odaðý ve üretim merkezi haline getirmiþtir. Burjuvalarýn “siyaset istemiyorum” derken kastettiði þey, kendi ‘çöplüðünde’ iþçi sýnýfýnýn namelerinin inlemesinden rahatsýz olduðudur. Türkiye’de de burjuvazinin bu istemini, yani üniversiteleri iþçiemekçi düþmaný ideolojilerin üretim merkezi haline getirmeyi görev edinmiþ ve bu amaçla kurulmuþ olan baþlýca kurum, Yüksek Öðretim Kurumu (YÖK)’dur.

YÖK’ün Kýsa Tarihçesi YÖK, 1980 Bonapartist askeri darbesinin ardýndan, 6 Kasým 1981 tarihinde asker-polis rejiminin en güçlü kalelerinden biri olarak kuruldu. Askeri darbe, tüm üniversitelerin rektörlerini görevden almýþ ve yerlerine, bizzat kendilerinin atadýklarý yeni rektörleri yerleþtirmiþti. YÖK’ün ilk icraatlarý, 3 binden fazla eðitim emekçisini iþinden etmek ve okullardaki devrimci öðrencileri okuldan atmak olmuþtu. Ardýndan geliþen süreçte ise, tam bir iþçiemekçi ve devrimci düþmaný olan YÖK baþkaný Ýhsan Doðramacý 1 tarafýndan Bilkent Üniversitesi’nin (Türkiye’deki ilk vakýf üniversitesi) kurulmasý saðlanmýþtý. Bu süreçte ise eðitim sistemi ciddi bir þekilde yozlaþtýrýlmýþtýr. Tamamen ezbere ve alýklýða dayanan yeni sistemin artýk devrimci yaratamayacaðýna inanmaya baþlayan YÖK (yine ayný baþkanýn döneminde), 90’lý yýllarda %1ooo’lere varan har(a)ç zamlarýnýn ve üniversite içi saðlýk hizmetlerinin (mediko) paralý hale gelmesinin baþ mimarý oldu. Karþýlaþtýðý ilk ciddi tepkide ise (1996, 6 Kasým eylemi), öðrencileri ‘siyaset yaptýklarý gerekçesiyle’ sýrtlarýnda coplar kýrýlýncaya dek dövdürdü.

16

YÖK ve Cumhurbaþkanlýðý’nýn Yeni Anlaþmazlýklarý ve Ortak Saldýrýlarý Kendi tarihi iþçi-emekçi ve bilim düþmanlýðý ile dolup taþan YÖK, burjuva içi bir siyaset savaþýnýn üniversitelere yansýmasýna sebep oldu. Geçtiðimiz günlerde Cumhurbaþkaný, 22 üniversitenin rektörlerinin atamasýný tamamladý. Ancak,

Cumhurbaþkaný’nýn atamasýný yaptýðý 22 rektörün tamamýna yakýnýnýn AKP kadrolarý ile yakýnlýðýnýn bilinmesi, ciddi bir tartýþmayý baþlattý. Bazý üniversitelerde YÖK’ün birinci sýrada önerdiði rektör adaylarý, bilimsellik konusundaki otoritesi tartýþýlmaz(!) olan cumhurbaþkaný Abdullah Gül tarafýndan kabul görmedi ve listenin diðer adaylarý rektör olarak atandý. Kemalistler ise bu atamalarýn laikliðe aykýrý olduðunu belirtti. Bu süreci; Gazi, Dokuz Eylül, Ýstanbul Teknik, Akdeniz gibi üniversitelerde pek çok dekanýn ve ardýndan onlarca öðretim görevlisinin istifasý takip etti. Mevcut tablo her ne kadar “it dalaþý” gibi görünse de, yeni gelen rektörlerin “birikimleri”(!) ve baþlattýklarý faaliyetler göz önüne alýnacak olursa, geçmiþ bilim dýþý atýlýmlarý kýskandýracak bir sürece girdiðimizi söyleyebiliriz. Gerçekleþen dekan ve öðretim görevlilerinin istifalarýnýn bu içeriði sahiplenmesi de önemli bir olgudur. Bunun yaný sýra, bu atamalarýn ardýndan, üniversitelerin rant hane haline getirilmesi öylesine ciddi boyutlara varmýþtýr ki, pek çok çalýþma þimdiden baltalanmaya baþlandý. Örneðin, Akdeniz Üniversite’sinin yeni rektörü Ýsrafil Kurtcephe, Türkiye’deki ilk karaciðer ve böbrek nakillerini gerçekleþtirmiþ olan Prof. Dr. Alper Demirbaþ’tan, gerekçe sunmaksýzýn, Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezi’nden istifa etmesini istedi. Bu kurumun, dünya çapýnda tanýnmaya baþlamasý ve ciddi mali kaynaklara sahip olmaya baþlamasý bir rastlantý olmasa gerek. Rektör atamalarý sonucunda çeþitli tartýþmalar açýlabiliyorken, har(a)çlara yapýlan %10’luk devasa zammýn hiç yanký uyandýrmamasý da yine, bir rastlantý deðildir. Burjuvazinin bilime vurduðu yeni darbeler yetmezmiþ gibi, iþçi-emekçilere çocuklarýný okutabilmek için (parasýz eðitim adý altýnda) aldýklarý haraçlar,

artýk çok ciddi miktarlara ulaþmakta. Bilimsel geliþimin önünün kesilmesi ve eðitim masraflarýnýn artmasý burjuvalarýn ekmeðine yað sürmekte. Sonuç Yerine Burjuvazinin artan saldýrýlarýný eðitim ve bilim alanýna sarkýtmasý göstermektedir ki, bugün öðrenci ve eðitim emekçilerinin bu artan saldýrýlara vereceði her tepki ve elde edecekleri her zafer, sýnýf mücadelesinin haznesine yazýlacaktýr. Bugün; her iþçi ve emekçi çocuðuna (vakýf üniversiteleri dahil her okulda) parasýz eðitim, üniversitelere ayrýlan devlet bütçelerinin arttýrýlmasý, eðitim emekçilerinin yaþam standartlarýnýn arttýrýlmasýna yönelik önlemlerin alýnmasý, ana dilde eðitim, tüm lise mezunu öðrencilerin sýnava girmeksizin üniversitede okuyabilmesi, YÖK’ün kapatýlmasý ve yerine üniversite yönetiminin eðitim emekçileri ve öðrencilerden oluþmasý; sonuç olarak da tüm bunlarý engelleyen anayasanýn iþçi ve emekçiden yana deðiþmesi talepleri sadece günlük bir ihtiyacýmýzý karþýlamayacaktýr. Geleceðimizi de kurtaracaktýr. Bugün, okullardaki devrimci öðrencilere baskýlarýn arttýðý, saçma sapan soruþturmalarýn açýlabildiði, faþistlerin ellerinde döner býçakýsatýrlý-tabancalý gezip dehþet saçabildiði ve örgütlülüðün silinmeye yüz tuttuðu günümüzde, mevcut güncel sorunlarýn dayattýðý yukarýdaki talepleri, öðrenci ve eðitim emekçilerinin omuz omuza verdikleri bir mücadelede içerisinde dile getirilmesi ve diðer tüm sýnýf örgütlerinden destek almasý yakýcý bir ihtiyaçtýr. Okullarýn yeni açýldýðý dönemde, mücadelemizin temel talep ve sloganlarýný, örgütlülüðümüzün yöneliþini bunlar belirlemelidir. Yusuf Yakup Mercan

Dipnot 1 “Baþarýlý” akademik çalýþmalarý hususunda intihal söylentileri olan Ýhsan Doðramacý uzun yýllar YÖK baþkanlýðý yaptý. Hacettepe Üniversitesi’nin de kurucusu olan Doðramacý, üniversitesinin inþasý sýrasýnda tüm inþaat iþlerini kendi þirketine yaptýrarak “köþeyi döndü”. YÖK’ten istifa etmesini saðlayan tartýþma da, üniversitelerin kendi rektörlerini seçmeleri için sunulan bir önerge üzerinden patlak verdi. Küçücük bir demokrasi kýrýntýsýna dahi tahammülü olmayan Doðramacý, önergeyi protesto edip istifasýný sundu.


Bayram Elbisesi Sokaklarda umarsýzca dolaþýyordu. Amaçsýzca önüne gelen kutuya bir tekme vurdu, hýrsýný kutudan almak istercesine. Yoksul bir ailenin çocuðuydu Yusuf. Dört kardeþtiler. O, ortancaydý. Kendinden küçük iki kardeþi daha vardý. Okul tatildeydi. Bayrama az kalmýþtý. Bunlarý düþünerek kasabanýn çarþýsýnda amaçsýzca dolaþýyordu. Çalýþmak, ev bütçesine katkýda bulunmak istiyordu. Ama iþ yoktu, büyükler bile iþ bulamazken, 9 yaþýndaki bir çocuðu kim iþe alýrdý ki? Çalýþsa ilk yapacaðý þey, ayaðýna bir kundura almak olacaktý. Ayaðýndaki kara lastikler, yazýn sýcaðýnda ayaklarýný yakýyor, yara içerisinde býrakýyordu. Ah bir iþ bulsa, kardeþlerine elbise, annesine de entarilik basma alýrdý. Babasý gurbete gitmiþti, para kazanmaya... Ama o da oralarda doðru dürüst bir iþ bulamamýþtý. Bazen çalýþýyor, çoðu zaman da iþsiz geziyordu ama bir umut diyordu. Sürekli bir iþ bulursa, çocuklarý da yanýna aldýracaktý. Yusuf’un babasý, mektubunda bunlarý yazmýþtý, zar zor okunan yazýsý ile... Yusuf bunlarý düþünürken maðaza vitrinlerine imrenerek bakýyor, o güzel elbiseleri kendi sýrtýnda hayal ediyordu. Neden yoksul olduklarýna bir türlü anlam veremiyordu ama bildiði bir þey varsa, o da yoksul insanlarýn çok olduðu idi. “Neden?” diyordu. “Neden biz yoksuluz?”. Bunu söylediðinde annesi, “Tövbe de oðlum, Allah çarpar, þükür halimize.” Yusuf’a annesinin þükür kelimesi çok tuhaf geliyor onu daha da hýrçýnlaþtýrýyordu. Þükür, neye þükür? Ekmek bulamadýklarý için aç yatmak zorunda olduklarý gecelere mi, ya da soðuk kýþ günlerinde bir okul önlüðü ile soðuk karlý günlerde okula gitmek zorunda oluþuna mý? Neye ve niye þükür, bir türlü akýl erdiremiyordu annesinin sözlerine. “Evladým bakar mýsýn?” dedi biri. Yusuf, sesin geldiði yöne dönünce, kravatlý, takým elbiseli bir adamýn kendisini iþaret ederek çaðýrdýðýný gördü. Adam Yusuf’un vitrinine baktýðý maðazanýn kapýsýnda ona sesleniyordu. “Gel” dedi adam. Yusuf adamýn yanýna giderek, “Buyur amca” dedi.

Sevecen tavýrlý, güler yüzlü biriydi. Bembeyaz diþleri, taralý saçlarý, yeni kesilmiþ sakalý ile okul kitaplarýndaki babalara benziyordu. Yusuf’un saçlarýný okþarken, maðaza sahibine dönüp, “Çok sevimli bir çocuk deðil mi?” dedi ve Yusuf’a maðazadan içeriye girmesini söyledi. Ardýndan, maðazadaki tezgâhtarla konuþmaya baþladý. “Kaliteli bir takým elbise istiyorum” diyerek elbiselere göz gezdirdi. Satýcý, elbisenin kumaþý hakkýnda abartýlý bilgiler vererek ne kadar kaliteli olduðunu anlatýyor, bir yandan da elbiseyi askýsýndan çýkarýyordu. Yusuf, buna bir anlam verememiþti. Bu adam onu neden çaðýrmýþtý? Adam, satýcýya, elbiseyi çocuða giydirmesini söyledi. Önce pantolonu giydi Yusuf. Adam, satýcýdan bir de gömlek çýkartmasýný söyledi. Satýcý, gömleðin iliklerini iliklemesi için Yusuf’a yardým ederken, adam da ceketi Yusuf’a giydiriyor, bir yandan da, “Çok yakýþtý, bambaþka bir çocuk oldun” diyordu. “Bir çift de kundura, siyah olsun” dedi adam. Yusuf’un içi içine

sýðmýyor, sevinçten ne yapacaðýný þaþýrmýþ halde, adama bakýyordu. Adam, gerçekten çok iyi biri diye düþündü. Bayrama birkaç gün var. Yusuf’a elbise alarak bir çocuðu bayramda mutlu etmek istiyordu. “Helal be ne iyi adamdý bu amca”. Adam Yusuf’u tepeden týrnaða süzerek “Çok güzel oldu, elbise de kaliteliymiþ” dedi. Satýcý “Alýyor musunuz beyefendi?” dedi. “Evet” dedi adam. Yusuf sevinçten adeta uçuyordu. Bayramda yepyeni elbiseleri, yeni bir kundurasý olacaktý. “Bu adamý Allah mý gönderdi?” diye geçirdi içinden. Adam satýcýya elbisenin parasýný öderken satýcý da elbiseyi paketlemekle meþguldü. Yusuf heyecanla eski elbiselerini giyiyordu. Tabii bu iyi amcaya da teþekkür etmeyi unutmamalýydý. Satýcý paketi uzattý. Adam parayý ödedi, paketi aldý. Yusuf’la birlikte dýþarý çýktýlar. Adam, Yusuf’a, “Sað ol oðlum, sana zahmet oldu. Benim oðlum da senin yaþýnda. Bu elbise sana olduysa, ona da olur. Haydi, hoþçakal” dedi ve gitti. Yusuf, þaþkýnlýktan öylece bakakaldý. Adam elbiseyi ona deðil, kendi oðluna almýþtý. Hayal kýrýklýðýna uðramýþtý. “Aman” dedi içinden. “Zaten ben yeni elbiseler giyerken, kardeþlerim bana imrenerek bakacaktý, yani mutluluðum yarým kalacaktý” diye düþündü. Tek baþýna sevinmesi zaten olacak iþ miydi? Nasýl olur da sadece kendimi düþünürüm” diye söylendi.

KÜLTÜR-SANAT

Öykü

Jiyan

17


(7-8 Temmuz 2008, Betim-Brezilya)

ELAC Manifestosu Sunuþ: Ýþçi Cephesi’nin 54. sayýsýnda, ELAC’ýn 1. Kongresi’nin gerçekleþtirildiði haberini sizlerle paylaþmýþtýk. Kongre Brezilya’nýn Betim kentinde 7–8 Temmuz tarihlerinde toplanmýþtý. Latin Amerika ve Karayip emekçileri bu kongrede ortak bir ELAC Manifestosu onaylamýþlardý. Bu sayýmýzda bu ELAC Manifestosuna yer veriyoruz. Ýnanýyoruz ki bu giriþim çok önemli sýnýf mücadelesi deneyimlerinin paylaþýlmasýna vesile olacaktýr. Bununla birlikte hem bu giriþimin hem de yayýnlanan manifestonun daha uzun tartýþmalarý gerektirdiðini de düþünüyoruz. Manifestoda yer alan 2. Baðýmsýzlýk mücadelesi, “yeniden sömürgeleþtirme” anlayýþý gibi çeþitli teorik-politik konu ve kavrayýþlara karþý eleþtirel mesafemizi koruduðumuzu ve özellikle bulunduðumuz coðrafya düþünüldüðünde daha uzun, ayrýntýlý ve serinkanlý tartýþmalara ihtiyaç duyduðumuzu belirtmek isteriz. Diðer yandan tekrar etmek gerekirse sýnýf mücadelesinin devasa sorun ve pratikleri açýsýndan bu çok önemli deneyim görmezden gelinemezdi. Bu nedenle birçok açýdan benzerliklerimiz olduðuna inandýðýmýz büyük bir coðrafyanýn, sosyal ve politik iklimin bu çok önemli sýnýf mücadelesi deneyimine sayfalarýmýzda yer verdik… Ýþçi Cephesi

Latin Amerika ve Karayip iþçi ve emekçilerine;

18

Kapitalizm, emperyalizmin had safhasýnda, kâr oranlarýný büyütmek adýna iþçilere yönelik dünya çapýndaki saldýrýlarýný, özellikle de Latin Amerika Kýtasý ve Karayipler’de, yoðunlaþtýrmýþ durumda. Þimdi, kapitalist sistemin süregiden derin politik ve ekonomik krizini aþma çabasýyla doðal kaynaklarýmýz üzerinde sürdürülen yaðma, en vahþi ve açýk biçimine kavuþtu. Zengin topraklar, üzerinde yaþayan halklarla birlikte gittikçe yoksullaþtýrýlýyor. Refahýn limitsiz ihracýna, biyofarklýlýklarýn yaðmasýna, ulaþtýðý her yerde ardýnda yoksulluk ve kan damarlarý býrakarak büyüyen tarým ticaretine tanýk olduk. Çevrenin yaðmalanmasý, ormanlarýn, aðaçlarýn, nehirlerin, denizlerin, havanýn yok edilmesi söz konusu. Açlýk kýrbacý, emperyalizmin politikalarý tarafýndan dayatýlan gýda fiyatlarý sonucunda açýða çýkan kriz ile insanoðlu üzerinde yaþamsal bir önem kazandý; biyoyakýt üretimine uygun ürün yetiþtirmek için devasa ölçekte tarým arazilerini kullanan çok uluslu ve ulusal burjuvaziler, tektürlü tarýmý ve gýda fiyatlarýnýn yükseliþini desteklediler, öte yandan ücretlerin zaten istikrarsýz olan alým gücünü iyice kötüleþtirdiler. Kapitalizm herkesin yararýna olmasý gerekeni birkaç kiþinin yararýna dönüþtürdü. Ucuz emeðin sömürüsü bir yana, sermaye, kazanýlmýþ haklarýn kaybýný zorla kabul ettiriyor. Emperyalizm ve onun küçük ortaklarý, ulusal burjuvalar, neoliberal reformlarý talep ediyor ve köle hükümetler

itaat ediyor. Geçici reformlarla hizmet saatini arttýrarak, pratik olarak iþçilerin emekliliklerini engelliyorlar. Çalýþma koþullarýnýn esnekleþtirilmesiyle, çalýþmayý istikrarsýz hale getiriyorlar ve iþ günü yönetmeliðine bir son veriyorlar. Birçok ülkede geçici sözleþme adý altýnda çalýþmak yaygýnlaþmýþ durumda ve muazzam miktarda iþçi, kayýt dýþý iþlerle yaþamýný sürdürüyor. Devlet eðitiminin her seviyesinde gerçekleþtirilen reformlarla birlikte, genç kuþaðýn üzerindeki kontrol ve disiplin arttýrýlýrken, gençlik doðrudan tüketilebilir bir iþgücüne dönüþtürülmüþtür. Tüm ülkeler köleliðe benzer iþgünü rejimleriyle birlikte birer ihraç platformuna dönüþmüþlerdir. Ýþçiler, çalýþma temposu yüzünden seri üretim hattýnda ter dökmekte, saðlýklarýný hatta hayatlarýný kaybetmekteler. Çok sayýda iþçi iþ kazalarý sonucu yaralanmakta. Herhangi biri, kýrsal bölgelerde tarým iþçilerinin ölümüne, tarým ticaretinde aþýrý olarak çalýþmaktan bitap düþmüþ olanlara veya, baþka bir zaman, yaþayacak ve çocuklarýný büyütecek bir avuç toprak kazanmak için mücadele edenlere sýk sýk tanýk olabilir. Halklarýmýzýn kültürel zenginliði, çeþitliliðimizi kabul etmeyen sermayenin zulmüne maruz kalýyor. Emperyalizmin gözünde bizler gittikçe artan sömürünün hedefi haline getirilmiþ yýðýnlardan baþka bir þey deðiliz. Bu durumun somut bir ifadesi, dünyanýn dört bir yanýndan iþ ve daha iyi bir geçim yolu aramak için yollara düþmüþ göçmenlere yönelik olarak

yürürlüðe sokulan son Avrupa yönergesinde bulunabilir. Emekçi kitleler bir sýnýf olarak sömürülmekte, bu sömürüye en çok maruz kalanlar ise kadýnlar, zenciler ve yerli halklar. Ahlakdýþý ve ödenmesi imkânsýz olan dýþ borç, bölgeyi finansal olarak boðuyor ve ekonomik geliþmeyi engelliyor. Birbiri ardýna gelen ve uluslararasý finans kuruluþlarýnýn dikte ettiði planlarý uygulamaktan sorumlu hükümetler ise bu durumun suç ortaklarý. Ýster Amerikan ister Avrupa veya Japonya olsun, onlar emperyalizmin doðrudan veya dolaylý temsilcileri. Ýþçilerin çalýþma hakkýný gasp ediyorlar, mesleklerini istikrarsýz hale getiriyorlar, köylülerin elinden topraklarýný alýyorlar. Kamu hizmetlerini özelleþtirerek, memurluklarýn taþeronlaþtýrýlmasýyla, devleti minimum düzeye daraltma çaðrýsýyla devletin yoksul nüfusu gözetmeye yönelik uygulamalarýný azaltýyorlar. Devlet yoksul için en azýný, zengin için ise en fazlasýný vaat ediyor. Dünya Bankasý sosyal patlamayý zapt etmek adýna Brezilya’da “aile paketi”, Uruguay’da “acil plan” ve “eþitlik planý” gibi sözde telafi politikalarýnýn uygulanmasýný önerdi. Oysa bunlar, olsa olsa zenginlerin yemekle týka basa dolmuþ sofralarýndan düþen ve yoksulluðu mutlaklaþtýran kýrýntýlar. Ancak tüm bu saldýrýlara raðmen ve tabii ki bu saldýrýlar yüzünden, bu emperyalist planlar hayata geçecek sakin bir liman bulamadý… Halklarýmýz kahramanca direndi.


Emperyalizm, bazý ülkelerde, Amerikan askerî üsleri ile Güney’deki ülkelerle ortak manevralarýn oluþturulmasýyla ve 4. Filo’yu yeniden aktifleþtirmek suretiyle refahýn ve ucuz emeðin sömürüsünü arttýrmak için tüm kýtayý askerîleþtiriyor. Haiti’de BM’nin sahte demokrasi bahanesi altýnda, Latin Amerika kimliðinin avantajýndan yararlanarak kýtamýzýn askerî birliklerini kullandýlar ve bu ülkedeki iþgali bir insani yardým gibi gösterdiler. Bölge ülkelerinde ulusal plandaki ekonomik, politik ve askerî emperyalist müdahale öyle utanmazca ki Latin Amerika ve Karayip ülkelerinde egemenliðin olmadýðýný öne sürebiliriz, Bolivya’yý bölme teþebbüsü buna bir kanýttýr. Öyle anlaþýlýyor ki, sömürüye ve yoksulluða bir son verebilmek için kýtasal ölçekte 2. Baðýmsýzlýk mücadelesini deklare etmek gerekli oldu, iþçi sýnýfýný kapitalist boyunduruktan kurtaracak, Latin Amerika ve Karayip’i baskýdan ve sömürüden arýnmýþ bir bölgeye dönüþtürecek, halklarýmýzý egemen ulus kýlacak gerçek bir baðýmsýzlýk. Kýtasal ölçekli 2. baðýmsýzlýk mücadelesi, sömürenin ve sömürülenin olmadýðý bir toplumun inþasý yolunda baþý çekiyor. Bir orta yol yok: emperyalizmle iliþkiyi kesmek için kapitalizmle iliþkiyi kesmek, çok uluslu þirketleri kamulaþtýrmak ve bankerlere yapýlan dýþ borç ödemesini durdurmak yolu ile sosyalizme doðru ilerlemek gerekiyor. Yukarýda belirttiðimiz tüm bu gerçeklerden yola çýkarak; ELAC kýtanýn tüm mücadelecilerine sermayenin –emperyalist ya da ulusal- saldýrýlarýna karþý koymak için birlik olma çaðrýsý yapýyor. Þehirlerde ve kýrlarda bu meydan okumaya destek veren tüm örgütlerin mücadele içinde bütünleþmesi için çaðrý yapýyoruz. Bu mücadele bu geniþ bölgede, gençlerin ve iþçilerin mücadelelerinde birlik arayýþlarý sonucunda, doðan, Latin Amerikalý ve Karayipli iþçilerce inþasýna giriþilen ortak bir alan. ELAC iþimizin toplumsallaþmasý ve mücadelelerin birleþtirilmesi tartýþmalarýnda çoðulcu, demokratik ve sýnýf temelli bir alan. Mücadelenin gerektirdiði yakýcý ihtiyaçlara ancak bu yolla yanýt vermek mümkün olacaktýr.

Çok ses, tek mücadele, tek halk!

ENTERNASYONAL

Emekçi kitleler meydan okumanýn en çeþitli biçimlerini gösterdi.. Neuquen ve Santa Cruz’daki Arjantinli öðretmenler ve Oaxaca’daki Meksikalý’lar birer örnek. Öte yandan, Bolivyalý, Perulu, Þilili madenciler... Brezilya’daki iþçiler,Venezüela’daki Sidor çelik iþçileri, Peru ve Paraguaylý köylüler, Uruguay’daki memurlar ve iþgale karþý direnen Haiti halkýyla, Kosta Rika’da FTA karþýtý göstericiler. Bu mücadeleler, daha önce olmadýðý kadar yoðun, uzun süre önce mücadeleyi terk etmiþ geleneksel önderlikler tarafýndan sýnýfýn ihtiyaçlarýna yanýt vermediði gerekçesi ile suçlanmýþtýr. Bunlar sendika aygýtlarý içine yerleþmiþ ve iþlevsizleþmiþ eski bürokratik önderlikler ve sýnýf mücadelesi yerine sýnýf uzlaþmasýna yatkýn olduklarýndan kapitalist hegemonya aygýtlarý için iþlevseller. Ýþçi hareketini ve sendikalarý kontrol etmek amacýyla büyük dünya aparatlarýnýn merkezlerine katýlmýþlardýr. Mücadeleler, herbir sektör için gerekli birleþme saðlanamadýðý için atomize olmuþtur, seferberlikler ise birbirinden izole bir biçimde geliþmiþtir. Ancak, bu mücadeleler sýk sýk radikalleþmektedir. Bu, öncelikli görevin, tüm bu mücadeleleri birleþtirebilme kapasitesine sahip istikrarlý bir önderlik inþa etmek olduðunun önemli bir kanýtýdýr. Genç öðrenciler, kitlesel gösterilere sahne olmuþ anýlmaya deðer mücadelelerin baþrol oyuncularýydý. Onlar, üniversite, lise, meslek lisesi öðrencileriydi; sokaklarý, meydanlarý, kampüsleri, okullarý, dekanlýklarý müfredat programlarýnýn iyileþtirilmesi talebiyle iþgal ettiler, çünkü eðitim ticari bir þey deðil. Bu mücadeleleri bastýrmaya çalýþmak için, yöneticilerimiz bölgenin iþçilerine ve gençlerine gaddarca saldýrdý. Onlarýn grev ve görüþme hakkýný reddetti, sendikaya üye olma hakkýný engelledi, iþçileri iþlerinden kovdu; ve, polisi ve devletin tüm baský aygýtlarýný vahþice onlara karþý kullandý. Ülkelerimizin topraklarý, kaç kez, halkýmýzýn resmî ve paramiliter güçlerin silahlarý tarafýndan akýtýlmýþ kanýyla boyandý! Eylemcilerimiz için diðer “seçenekler” ise, direniþ hareketlerini suçlu göstermenin bir yolu olarak, mahkemelerde yargýlanmak ve hapse girmekti...

1)Ýþçilerin ve halklarýn sömürüsüne ve onlara yönelik baskýlara hayýr! 2)Herkese onurlu bir iþ! 3)Toplumsal hareketlerin yasadýþý ilan edilmesine hayýr! Ýþten çýkarýlmalara ve tehditlere hayýr! Kolombiya’daki soykýrýmý, zulmü ve iþkenceyi ifþa ediyoruz! 4)Sýnýf baðýmsýzlýðý! Ýþçi örgütlerinin özerkliði ve emperyalizmden, burjuvaziden, devletten, hükümetlerden ve partilerden baðýmsýzlýk! Sendikalara özgürlük! 5)Bütün dünya iþçilerinin birliði! 6)Herkes için ve ucuz gýda! Toprak reformu! Gýdada dýþ ticaretin iþçi kontrolü altýnda millileþtirilmesi. 7)Yerli halklara, kadýnlara, zencilere ve homoseksüellere yönelik ayrýmcýlýða hayýr! 8)Neoliberal reformlara hayýr! 9)Latin Amerika ve Karayip doðal kaynaklarýnýn (hidrokarbon, deðerli metaller, demir, su, bio-çeþitlilik ve diðerleri) tazminatsýz ve iþçi kontrolü altýnda millileþtirilmesi! 10)Kamu hizmetlerinin, eðitimin, saðlýðýn, sosyal güvenliðin, devlet tekelindeki fabrikalarýn ve suyun özelleþtirilmesine hayýr! Özelleþtirilmiþ þirketler yeniden millileþtirilsin! 11)Ýç ve dýþ borçlarýn ödenmesine hayýr! 12)Serbest Ticaret Anlaþmalarýna hayýr! 13)Ýþbirlikçi merkezlere Hayýr! 14)Yabancý askerî birlikler Haiti’den çýksýn! 15)Emperyalizm Latin Amerika’dan, Karayipler’den, Irak’tan, Filistin’den, Afganistan’dan ve herhangi bir askerî varlýðýnýn bulunduðu tüm bölgelerden defol! Küba’ya ambargoya hayýr! Bolivya’yý bölmeye yönelik emperyalist ve oligarþik müdahalelere hayýr! 16)Gerçek ve egemen bir ikinci baðýmsýzlýk için! Ezilen tüm halklara kendi kaderini tayin hakký! YAÞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ! YAÞASIN LATÝN AMERÝKA VE KARAYÝP ÝÞÇÝLERÝNÝN MÜCADELESÝ! YAÞASIN BÖLGE HALKLARININ BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN TÜM DÜNYA ÝÞÇÝLERÝNÝN BÝRLÝÐÝ!

19


Ortak Vicdanýmýz: Barýþ! Har daim yeniden üretilen toplumsal yalanlarýn müessisidir burjuvazi. Üstelik faþist Alman ordularýnýn 1 Eylül 1939’da Polonya’yý iþgal etmesinin yýldönümünü, Dünya Barýþ Günü olarak adlandýrýlacak kadar da müessirdir bu yalanlar. Bu iþgal ki, II. Dünya Savaþý’nýn baþlangýcý; bu savaþ ki, 60 milyondan fazla insanýn ölmesi, bir o kadarýnýn da yaralanmasý, sakat kalmasý demektir. Denebilir ki, bir yalan deðil de, vicdani bir özürdür aslýnda bu barýþ günü. Ama hayýr! Öyle olsa, 1945 ile 2000 arasýndaki “caydýrýcý denge” durumunda yaþanan çeþitli savaþlarda 22 milyon 456 bin kiþi yaþamýný yitirmezdi. Yalan, sürekli yeniden üretildiði takdirde arz-ý didar eder. Ýþte bu yüzden, 1 Ocak 2000’de yeni bir çaðýn propagandasý televizyonlardan ruhumuza iþlenmeye baþlanmýþtýr: millenium çaðý olarak adlandýrdýklarý bu dönem, sözüm ona, artýk savaþlarýn son bulduðu; açlýðýn, yoksulluðun kýsa sürede biteceði; insanlarýn bilimkurgu filmlerindeki gibi seyahat edebileceði bir yaþantýnýn tasviridir. Tabi bu da, dünya egemenlerinin elindeki yalan makinelerinin ürettiði ideolojik oyunlardan sadece biri olarak dolaþýma sokulmuþtur. Özellikle 1989’da Sovyetler Birliði’nin çöküþü ve sonrasýndaki süreçle iliþkilendirildiðinde, bu yalanýn emperyalist-kapitalizm için ideolojik hegemonyasýný pekiþtirme anlamýna geldiði de açýkça görülür. Yaþadýðýmýz topraklar için düþünüldüðünde ise, bu uluslararasý yalanýn iþlevi katmerlenerek artar. Son 25 yýlda bir dizi darbe(cikler) yaþamýþ, aleni bir þekilde kirli bir savaþýn sürdürüldüðü bu ülkede millenium yalaný, ideolojik bir karþý taarruz anlamýna gelmiþtir. 1999 Aðustos’undaki depremin yarattýðý acý ve korkularýn da bu yalanýn satýþýný desteklediði; AB kremasý ile sunulduðunda ise, sade bir insanýn makus talihinin deðiþeceðine bu yalan sayesinde gerçekten de inandýðýný söylemek abartýlý olmaz.

Tankýnýz ne güçlü generalim, Siler süpürür bir ormaný, Yüz insaný ezer geçer. Ama bir kusurcuðu var; Ýster bir sürücü. Bombardýman uzaðýnýz ne güçlü generalim, Fýrtýnadan tez gider, filden zorlu. Ama bir kusurcuðu var; Usta ister yapacak.

20

Ýnsan dediðin nice iþler görür, generalim, Bilir uçurmasýný, öldürmesini, insan dediðin. Ama bir kusurcuðu var; Bilir düþünmesini de.

Oysa kazýn ayaðýnýn öyle olmadýðý kýsa sürede ortaya çýkmýþtýr. Düþünün ki, çaðýn yalanýný satan televizyonlar, son 8 yýldaki savaþ ve istilalarýnýn kaçýný da canlý olarak evlerimize taþýdýlar? Bu “canlý” yayýnlarda, kaç canýn yitip gitmesine tanýklýk ettik? Sahi sýralamaya, ölenlerin isimlerini tek tek anmaya gerek var mý? Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin. Ýþte size Ortadoðu... Afrika’daki komþu ülke savaþlarý ve iç çatýþmalar... Balkanlarda yer yer açýða çýkan karýþýklýklar ve þimdi de Kafkasya... Ve Kürdistan. Ve daha nicesi... Haklý ve haksýz savaþlarýyla koca bir dünya, büyük insanlýðýmýz. Peki, en son açýða çýkan gýda ve enerji krizine, bu krizin yol açtýðý kitlesel açlýk ve ölümlere ne demeli? Adý daha önce hiç duyulmamýþ hastalýklara; tüm dünyada bir salgýn gibi yayýlan ýrkçýlýða ve gericiliðe; ABD/Rusya eksenli muhtemel yeni bir “soðuk savaþ”a? Küresel ýsýnma tehdidine ve nihayet insanlýðýn toplu imhasýnýn ihtimaline... Dünya Barýþ Günü, burjuvazinin bir yalaný. Ama dünya barýþýnýn kendisi de, bu barýþýn arzusu da bir yalan deðil. Bilakis, insanlýðýn ortak vicdani hükmüdür dünya barýþý. Peki o zaman, halk ozaný Nesimi Çimen’in “Barýþ güvercini uçsun Dünya’da” dediði hayaller nasýl gerçekleþecek? Cevap, dünya proletaryasýnda, onun örgütlü birliði ve mücadelesinde. Ancak iþçiler ki, emperyalist-kapitalizmin barbarlýðýna ve yarattýðý toplu yok oluþ ihtimaline, üretimden gelen güçleriyle dur diyebilirler. Sömürüyü, açlýðý ve sefaleti, yabancýlaþmayý ve savaþý sonlandýrabilirler. Ýþte bu sebeple, Alman þair, oyun yazarý ve tiyatro yönetmeni Bertolt Brecht’in yandaki dizelerini, her bir iþçi, yüreði ve aklý ile duyumsamalýdýr. Saha Yetigen, 5 Eylül 2008


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.