Ic56

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 56

Ekim 2008

http://iscicephesi.org

Bu Krizi Biz Yaratmadýk, Bedelini de Ödemeyelim!

Krizin Faturasýný Krizi Yaratanlar Ödesin!

Patronlarýn Krizi Bahane Ederek Ýþçi Çýkarmasýna, Zamlarýmýzý Gasp Etmesine Ýzin Vermeyelim!

Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Gündem ve Politika

syf. 2-9

Gerçeðe dönüþ: 19 Aralýk katliamý Krizi biz yaratmadýk, maðduru da biz olmayalým! DTP’nin kapatýlmasýna hayýr Ýran, Türkiye olur mu?

Gençlik

syf. 15

Asimilasyona karþý anadilde eðitim! Devletin böyle düþünüyor, boyun eð... Kültür-Sanat

Genelkurmay’ýn Ergenekon ziyareti

syf. 16

CERN Deneyi

Daha kaç can istiyorsunuz! Kafkasya’da deðiþen dengeler ve Ermenistan Erdoðan-Doðan atýþmasý ve pislikler... syf. 10-12

Kriz, etkileri ve görevlerimiz Parasýz saðlýk istiyoruz! Yol-Ýþ’te yolsuzluklar...

syf. 13-14

Fabrikalardan okur mektuplarý

Ýnsanca yaþamaya...

Sýnýf Mücadelesi

Sýnýf Mücadelesi

Enternasyonal

syf. 17-19

Pakistan’a bakýp emperyalizmi görmek UÝB-DE Deklerasyon: Bolivya Arka Kapak

syf. 20

Altýnova’da yaþananlara seyirci kalmayalým

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN...

Gerçeðe Dönüþ: 19 Aralýk Katliamý

Burjuvazinin iþçi sýnýfýna, emekçilere ve devrimcilere olan saldýrýsýnýn -emperyalizm ile iþbirliði içerisindeþiddetlenerek artmaya devam ettiði bu dönemde, geçmiþte verilen devrimci mücadeleleri direniþleri unutmamak gerekir. Asker-polis devletinin bize unutturmaya ve hafýzalardan silmeye çalýþtýðý 19 Aralýk katliamý da bu mücadelelerden biridir. F tiplerine karþý ölüm orucuna giren devrimci tutsaklarýn imhasýný hedefleyen 19 Aralýk katliamýnýn ardýndan 8 yýl geçti; fakat bu güne deðin katliamý gerçekleþtirenlere karþý açýlan mahkeme davalarýnda bir tazminat davasý dýþýnda[1] sonuçlanan tek bir dava yok. 23 Haziran 2008’de de ‘Tutuklulara kötü muamele yaptýklarý ve görevlerini kötüye kullandýklarý’ iddiasýyla 1460 kamu görevlisinin yargýlandýðý dava, zaman aþýmý nedeniyle düþtü. Sermaye devletinden baþka bir þey beklenemezdi zaten. Sivas’ta, Maraþ’ta, Çorum’da Alevi demokratlarýn ve devrimcilerin, Þemdinli’de ve Güneydoðu’da Kürtlerin, Gazi Mahallesi’nde Alevilerin, devrimci iþçilerin, sosyalistlerin katliamlarýnýn ve daha pek çok faili belli cinayetlerin davalarý hep zaman aþýmýyla düþtü, ya da sanýklar bulunamadý, katledenlerin bir kýsmý da devletten madalya alarak ödüllendirildiler. Devletin “hayata dönüþ” dediði 19 Aralýk katliamý sadece tutsaklara yönelik bir katliam deðil, devrimci iradeyi parçalamak, örgütlü yaþamý tasfiye etmek amacý ile yapýlan bir ‘operasyondur.’ Dýþarýda da iþçi sýnýfýný sindirme, örgütsüzleþtirme ve mücadele veren kitleyi “F” tipleþtirme politikasýnýn bir parçasýdýr. 19 Aralýk sadece katliamýn deðil bu katliama karþý direniþin de tarihidir. Devrimci tutsaklar bir kez daha iradenin teslim alýnamayacaðýný ispatladýlar bu direniþte. Devrimci-Marksistler diðer toplumsal sorunlara olduðu gibi cezaevi sorununa da soyut normlarla deðil

sýnýf mücadelesi penceresinden bakarlar. Bu açýdan 19 Aralýk iþçi sýnýfýna da yol göstermektedir. Sermaye devleti bizlere yaþamýn her alanýnda hücre tipi yaþamý dayatmaktadýr. Bu dayatmalara karþý örgütlü mücadele vermek ve bu mücadeleyi 19 Aralýk direniþi ruhuyla yürütmek gerekir. *************** [1] Operasyonla ilgili (sonuçlanan) tek tazminat davasý, T Bayrampaþa Cezaevi’nde askerlerin öldürdüðü Murat Ördekçi’nin ailesinin Ýçiþleri ve Adalet Bakanlýðý aleyhine açtýðý dava idi. Ýstanbul 2. Ýdare Mahkemesi, toplam 109 milyar lira tazminat cezasýna hükmetmiþti ve operasyonlarýyla ilgili ilk yargý kararý: “Yaþam hakký ihlal edildi. Ölen hükümlünün ailesine 109 milyar ödenmeli” olmuþtu. Ozan Fýrat, 6 Ekim 2008

Ýnsanca Yaþamaya… Bir yanda yetersiz altyapý sebebiyle her yaðmur yaðdýðýnda evlerini sel basanlar, can verenler, fýrtýnada elektrik hatlarýna gelen zararýn faturasý kendilerine kesilenler; bir yanda taþý topraðý altýn Ýstanbul’un metrobüsleri ve çok övünülen 45 dakikalýk yolu 5 dakikaya indiren metrolarý, çözülen bin bir sorundan hangisinin kapsamýnda? Avrupa kenti olmaya aday müthiþ “mega kentte” madalyonun öbür yüzü… Su, elektrik, altyapý, çarpýk kentleþme, barýnma sorunlarý arasýnda övünülen belediyecilik anlayýþý gecekondularla görkemli iþ kuleleri arasýndaki uçurumu derinleþtirmekten baþka bir iþe yaramýyor. Yatýrýma açýlan sit alanlarý ve yan yana dikilen kulelerin yanýnda deðirmeni döndürenlerin yaþama haklarý yok sayýlýyor. Yaþamak ama insanca yaþamak en doðal hakkýmýz, bunu savunmak da öyle. 2

Ela Toprak, 5 Ekim 2008


Ýngiltere Baþkaný Brown, “küresel çaðýn ilk gerçek krizi” olarak niteliyor son bir ay içinde yaþanan ekonomik çöküntüyü. ABD Baþkaný Bush ise “içinde bulunduðumuz koþullar normal deðil!” diye sesleniyor… Hangi koþullardan bahsediyor Bush? Elbette, 2008’den bu yana aralarýnda ABD’nin dördüncü büyük yatýrým bankasý Lehman Brothers’ýn da bulunduðu 11 bankanýn iflasýndan... Dünyanýn en büyük aracý kurumu Merrill Lynch’in satýlmasýndan... Büyük bankalarýn 400 milyar dolarý aþan zararýndan... Amerika’nýn en büyük sigorta þirketi AÝG’nin iflasýn eþiðine gelmesinden… Borsanýn neredeyse her gün, hýzla düþüþünden… Yatýrým bankalarý arkalarýnda 600 milyar dolarlýk zarar býrakarak birer birer batarken Bush haliyle endiþeli. “Mali bir paniðe sürüklenebiliriz” diyor. Ve Amerikan halkýna çözüm paketi dayatýlýyor. Ýsmi de oldukça iddialý: Kurtarma Paketi! Kurtarma paketi gerçekte neyi, kimi kurtaracak? Bush’un açýklamalarýna bakarsak “normal olmayan koþullarý” düzeltmeye yönelik bir devlet müdahalesi bu. Burjuva medya da müdahaleye yoðun destek veriyor. Özellikle Temsilciler Meclisi’nde “kurtarma planýnýn” reddedilmesi piyasalara olumsuz yansýdý. Bu olumsuz etkiyi gördükten sonra medya da krizin yaygýnlaþmasýný önleyecek bir çözüm olarak planý daha yoðun desteklemeye baþladý. Sonuçta yasa Senato’nun ardýndan Temsilciler Meclisi’nde de onaylandý. Kapitalist sistemde akýlkârý (rasyonel) olan bu nasýlsa! Madem ortada finans sistemini vuran bir kriz var, krizin yaygýnlaþmasý önlenmeli. Sistem kurtarýlmalý. Ancak Bush “normal olmayan koþullardan” yakýna dursun, biz bu akýldýþý sistemin koþullarýna ve sonuçlarýna oldukça aþinayýz. Normal olmayanýn bizzat bu sistemin kendisi olduðunun farkýndayýz. Kriz nasýl ortaya çýktý? Bu krizin çýkmasýnýn ana sorumlusu gösterilen emlak kredilerini (mortgage) düþünelim. Niye verildi bu krediler? Piyasadaki yüksek para hacmini karþýlamak ve sermayeyi yeniden deðerlendirmek için. Yani bir baþka ifadeyle düþen kâr oranlarýný arttýrmak için. Bu amaçla, bankalar tüketicilere, geri ödeme olasýlýðý düþük olanlara dâhi, satýn alacaklarý konut bedelleri kadar borçlanma fýrsatý verdi. Ancak, ayný emlak kredileri için gereken parayý saðlamak üzere onlar da yatýrým bankalarýna borçlandý. Baþka bir deyiþle, tüketiciden tahsil etmedikleri kredi alacaklarýný baþkalarýna sattýlar. Sonra onlar da bunu baþkalarýna sattý. Böylece bir balon gibi þiþen türev bir piyasa oluþtu. Ardýndan ne oldu? Adý üstünde ‘riskli’ kredilerin dönüþü artan yoksullaþmaya ve 2006 yýlýnda ABD’de artan faiz oranlarýna paralel olarak gerçekleþemedi. 10 trilyon dolarlýk büyüklüðüyle dünyanýn en büyük piyasasý konumunda bulunan ABD mortgage piyasasý patladý. Bu durumdan bankalar ardý ardýna etkilendi… ‘Para hacmi fazlasý’yla baþlayan kredi satýþlarý komik

GÜNDEM

Krizi Biz Yaratmadýk, Maðduru Da Biz Olmayalým!

ki sýcak para (likidite) ihtiyacýyla son buldu. Ve kriz bir mortgage krizinden tüm reel (gerçek) sektörü etkileyecek bir finans krizine dönüþtü.

Krizin nedeni kapitalizm, sorumlusu patronlardýr! Þöyle de düþünebiliriz; iþlem görülen para gerçekte karþýlýðý olmayacak kadar büyüdü. Ama bu akýldýþýlýk þimdi ekmek kadar, su kadar gerçek! Hayatlarýmýzýn tam ortasýnda koca bir kara delik olarak duruyor! Çünkü emeðimizi sömürmeyi kendilerine hak görenler bu krizin faturasýný da biz iþçi ve emekçilere ödetmekten çekinmiyorlar ve çekinmeyecekler… ABD’de kurtarma planý olarak onaylanan 850 milyar dolarlýk paket, iþte bu adaletsizliðin en açýk örneði. ABD’deki iþçi ve emekçi kardeþlerimizin inatla sürdürdükleri eylemlere, “Kurtarmayýn, Yargýlayýn!” taleplerine raðmen devlet, bankalarý, sigorta þirketlerini, aracý þirketleri, borsayý ve tüm bunlarýn sahiplerini kurtarmayý seçti. Ve bunlarý iþçi ve emekçilerin verdiði vergiler yoluyla yapýyor. Öte yandan birileri bu süreci devlet müdahalesine gönderme yaparak “mali sosyalizm” diye nitelemeye kadar vardýrýyor. Ve bizler soruyoruz: Devlet ne zaman bu sistemin dýþýnda kaldý ki? Sosyalizm üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine son vermeyi gerektirir! Üretim iliþkilerinin eþitlenmesidir. Ýhtiyaca göre planlý bir üretim demektir. Onda kâr savaþlarý yoktur. Daha fazla kâr adýna çýkan krizler yoktur. Üretenlerden alýnan vergilerle üretim araçlarýný gasp edenlerin cepleri doldurulmaz! Toplumsal zenginlik birkaç parababasýna hibe edilmez! Sosyalist bir düzende zenginler daha zengin fakirler daha fakir olmaz. Ekonomik bunalýmlar hep en yoksulu vurmaz! Aksine, tüm bu adaletsizlikler ve eþitsizlikler kapitalizmde, içinde bulunduðumuz bu akýldýþý düzende vardýr.

Kriz bahanesiyle iþten çýkarmalara ve zamlara hayýr! Ve bu düzen ayakta kaldýðý sürece hiçbir paket ve plan iþçi ve emekçileri kurtarmayacaktýr. Çünkü bu düzenin kendisi ve onun ihtiyaca deðil, daha çok kazanmaya odaklanmýþ üretim ve tüketim mekanizmalarý, bizzat krizlerin yaratýcýsýdýr. Bu durum dün de öyleydi, bugün, “küreselleþme çaðýnda krizler bitti, kapitalizm iyileþti” diyenlerin aksine, yine öyle olduðunu gösterdi. Bu yüzden iþçi ve emekçi kesimler olarak; iþçiden, emekçiden, adil bir dünyadan yana olan insanlar olarak kendi kurtuluþumuzu kendimiz yaratmak durumundayýz. Mücadele etmek zorundayýz. Bu mücadelenin, bugün tüm dünyayý etkilemesi kaçýnýlmaz bu kriz karþýsýnda, en somut talebi ise iþlerimize sahip çýkmak ve bize dayatýlacak zamlara hayýr demek olmalýdýr. Krizi yaratan biz deðiliz, maðdur olan da biz olmamalýyýz! Ýþten çýkarmalar yasaklanmalý! Vergiler iþçi ve emekçilerden deðil, kâra doymayan zenginlerden zenginlik vergisi olarak alýnmalý! Ýþçi Cephesi, 4 Ekim 2008

3


Demokratik Toplum Partisi’nin Kapatýlmasýna Hayýr!

Sadece Barýþý ve Kardeþliði Gören Gözlerimiz, Acýlarýn Son Bulmasýný Ýsteyen Yüreðimiz Var! Yargýtay Cumhuriyet Baþsavcýsý 16 Kasým 2007 tarihinde DTP’nin (Demokratik Toplum Partisi) kapatýlmasý istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtý. Böylece DTP, asker-polis rejiminden kaynaklanan fiili baský ve þiddet uygulamalarýna ek olarak kapatýlma kýskacýna da alýnmýþ oldu. Oysa DTP, çok genç bir parti. Kuruluþu DTH’ye (Demokratik Toplum Hareketi) dayanýyor. DTH, TBMM’de Kürtçe yemin ettikleri için 10 yýl cezaevinde kalan Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doðan ve Selim Sadak gibi deneyimli kadrolarýn baþýný çektiði bir hareket olarak 22 Ekim 2004 tarihinde kuruldu. Dönemin önemli muhalif partisi DEHAP (Demokratik Halk Partisi) hakkýnda kapatma davasý açýlýnca 17 Aðustos 2005 tarihinde kendini feshedip DTH’ye katýldý. Bu geliþme DTH’nin partileþme sürecini hýzlandýrdý. 9 Kasým 2005 tarihinde de DTP kuruldu. DTP’nin katýldýðý ilk seçim 22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel Seçimleri oldu. Yüzde 10’luk ülke genel barajý nedeniyle DTP, Bin Umut Adaylarý adýyla seçimlere baðýmsýz adaylarla katýldý. Buna raðmen TBMM’ye 20 milletvekili soktu ve mecliste grubu olan 4 partiden biri olmayý baþardý. Bu tarihten sadece 4 ay sonra ise yukarýda da belirttiðimiz üzere DTP’ye kapatma davasý açýldý. Bütün siyasi ömrü sadece üç yýl olan DTP’yi hangi güçler, niçin kapatmak istiyor?

4

DTP’yi kimler, niçin kapatmak istiyor? DTP’nin kapatýlma isteminin nedeni “bölücülük” iddiasý. Davayý açan savcý DTP’nin “bölücü” olduðunu ve iki yýlýk siyasi ömründe de bunu hemen kanýtladýðýný düþünüyor. Dolayýsýyla da kapatýlsýn diyor. Bu düþünce iki varsayýma dayanmakta: Bir; DTP, kendinden önceki HEP, DEP, HADEP, DEHAP gibi partilerin uzantýsýdýr. Ýki, bu partilerin hepsi PKK’lidir. Dolayýsýyla bu mantýða göre DTP de tüm silahlý eylemlerden ve þiddetten sorumlu tutuluyor.

Zaten tam da bu nedenle bu partiler ya “bölücülük” nedeniyle kapatýldý ya da haklarýnda kapatma davasý açýldý. Ýddianameye baktýðýmýzda DTP’nin hukuki açýdan Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Yasasý’na aykýrý hareket etmekle suçlandýðýný görüyoruz. Savcýnýn temel iddiasý DTP’nin, Abdullah Öcalan tarafýndan kurdurulduðu ve yönetildiði þeklinde. Bu iddiaya delil olarak Öcalan’ýn yazý, açýklama ve konuþmalarýný gösteriyor. Bütün deliller büyük oranda gazete, dergi ve Ýnternet haberlerine dayanýyor. Baþta bazý belediye baþkanlarý olmak üzere DTP’li ya da deðil kimi kiþilerin beyanlarý da delil olarak sunuluyor. Bunlarýn tümü konuþma, bildiri ve/veya çeþitli konularda yapýlan açýklamalar. Savcý tümünü örgüt propagandasý olarak görüyor. Bir örnek: Ülkede Özgür Gündem Gazetesi geçici olarak kapatýlýyor. Toplumsal Demokrasi Gazetesi’nde bu konuyla ilgili bir bildiri yayýnlanýyor. Bildirinin imzacýlarý DTP Ýstanbul il yönetiminde görevli bazý kiþiler. Savcý için bu kadarý yeterli! Ne denmiþ bildiride? Doðrudan iddianameden aktarýyoruz: “… Ateþkes sürecinin kalýcý barýþa dönüþmesi ve Kürt sorununun çözümsüzlüðünden kaynaklý yaþanan savaþýn son bulmasý için tüm Kürt ve Türk gençlerini askere gitmemeye çaðýrýyoruz…” Bu açýklamalar sonucu TCY’nin 318. maddesi gereði dava açýlýyor. Yani? “Terör örgütü ile mücadele eden güvenlik kuvvetlerini zafiyete uðratmak…” Savcýya göre bu açýklamayla örgüt lehine çalýþýldýðý açýk. Davasý devam eden ve sonucunun ne olacaðý en azýndan hukuken belli olmamýþ bir yargýlama süreci nasýl oluyor da kapatma davasýnýn delili

gibi sunuluyor? Savcýnýn delillerinin yarýsý beyanlar ve gazete haberleri ise diðer yarýsý da hiçbiri tamamlanmamýþ benzer davalara dayanýyor. Türkiye koþullarýnda bu davalarýn büyük oranda mahkûmiyetle sonuçlanacaðýný öngörebiliriz. Ama Türkiye koþullarýnda bile bitmemiþ davalarýn kanýt olarak sunulmasý asker-polis rejiminin oynadýðý oyunu gözler önüne seriyor. Öyleyse niye hukuk oyunlarý oynuyorsunuz? Kim savaþýn son bulmasýný ve kalýcý barýþý istemiyor? Zorunlu askerliðin büyük ölçüde kalktýðý, en azýndan askerlikle ilgili açýklamalarýn parti kapatmaya yol açmadýðý Avrupa örneklerini bir yana býrakalým. Kuþkusuz burada burjuva hukukunda evrensellik, samimiyet ya da tutarlýlýk tartýþmasý yapacak deðiliz. Bunlarý bir yana býrakalým. Dikkatlerinizi bir kez daha delil diye sunulan bildiriye çekmek isteriz!: Bildiride ana vurgu; “kalýcý barýþ” ve “savaþýn son bulmasý” üzerine. “Askere gitmeme çaðrýsý” bu ana vurgu için sadece bir önerme. Bu ülkede kim savaþýn son bulmasýný ve kalýcý barýþý istemiyor? Sorulmasý gereken soru budur? Onlar, iktidarýn muktedirleri, siyasi renk körleri gibi sadece savaþý, inkârý ve imhayý görüyor. Oysa bizim barýþý ve kardeþliði gören gözlerimiz, acýlarýn son bulmasýný isteyen yüreðimiz var. Sonuç olarak DTP’ye siyasal, sosyal, kültürel olarak Kürt hareketinin muhalif tarafýnda durmanýn cezasý ödetilmek isteniyor. DTP’den sonra yüz parti de kurulsa bu asker-polis rejimi ve askeri darbe anayasasý durduðu sürece mevcut yargý davayý açacak ve Kürtlerin partilerini kapatmaya devam edecek. Bundan korunmanýn tek yolunu kendine demokrat AKP ve müzmin ýrkçý-þovenist MHP ve CHP her gün tekrarlýyor: PKK teröristtir, Kürt sorunu yok, terör sorunu vardýr ve tek çözüm yolu asker-polisin militarist çözümüdür… Bunlarý


kabul et! Ýþte o zaman kapatýlmayabilirsin! Kýsaca asker-polis rejimi “benim gibi düþünen uzun yaþar” demeye getiriyor. Son 25 yýlda yiten 40 bin cana raðmen askeri yöntem utanmazca halen tek çözüm olarak dayatýlmak isteniyor. Israrla tekrar etmek gerekir. DTP meselelere baský ve þiddet rejimi açýsýndan bakmaya zorlanýyor: PKK’ye terörist diyeceksin! Türklüðü kendi kimliðin sayacaksýn! Anadilde eðitim istemeyeceksin! Bunlarý isteyenleri “bölücü” ilan edeceksin! Her Kürde potansiyel “bölücü” olarak davranýlmasýný normal karþýlayacaksýn! Her Kürdün bölücü olmadýðýný kanýtlamak zorunda olduðu bir düzenin onaycýsý olacaksýn! Kürtlerin bitmeyen samimiyet sýnavý Kuþkusuz bir Kürt olarak daima bir samimiyet sýnavýnda olduðunu bileceksin! Örneðin Altýnova’da Kürtlere ait ev ve iþyerleri taþlanýrken bir deðil iki taþ da sen atacaksýn! Ve partin DTP, “vatandaþýn hassasiyetini anlamak gerekir. Çok üzülen ‘halk’ bu üzüntüyle birkaç Kürt’ü linç etmek istedi. Bunlarý abartmamak gerekir” diye açýklama yapan düzen partilerine hak verecek! Öyle mi?

Bu arada meclis, sýnýr ötesi operasyonlar için tezkere süresini bir yýl daha uzatacak. Asker, bitmeyen savaþý bitirmek için daha fazla yetki ve bütçe isteyecek. Gencecik bedenler özgür ve eþit bir þekilde yaþamak yerine bugün Aktütün’de olduðu gibi 15’er 23’er yitip gidecek. Analar karalar baðlayýp feryat edecek. Babalar akýl tutulmasý ve acý içinde “vatan sað olsun” diye inleyecek. Toplum, anlamaktan ve sevmekten ölesiye korkarak “þehitler ölmez, vatan bölünmez” girdabýnda geleceði olmayan bir politik anlayýþýn figüraný kýlýnacak… Geleceðimizle ilgili bir karar… DTP kapatýlmasýn diyoruz. Çünkü hayatýmýzla biliyoruz ki DTP’ler kapatýldýðý ve bir halk kendi varlýðýný ifade etmekten mahrum býrakýldýðý için nerdeyse Türkiye’nin her bir noktasýna bir yaðmur gibi acý ve ölüm yaðdý. Bugün Türkiye’de doðrudan ya da dolaylý olarak bu savaþ acýsýnýn deðmediði insan yok denecek kadar azdýr. Ölümler, sakatlanmalar, yetim kalan çocuklar, yerini yurdunu terk etmek zorunda kalan milyonlar, iþkenceler, cezaevleri, harcanan yüz milyarlar ve kalanlara fatura

edilen baský, þiddet ve daha kötü yaþam koþullarý… Farkýnda mýyýz? DTP kapatma davasý geleceðimizle ilgili bir karar. Bu ülkede yaþayan kökeni ne olursa olsun milyonlarca insanýn hayatýyla doðrudan ilgili bir karar. Eðer DTP kapatýlýrsa bu, savaþ cephesinin, ölümü ve çözümsüzlüðü isteyenlerin güçlenmesi anlamýna gelecek. Bunu istemiyoruz! Savaþa ve kapatmalara güç veren baþta 12 Eylül Anayasasý ve askerpolis rejimidir. Bu anayasa laðvedilmeli, anti-demokratik tüm kurum ve uygulamalar ortadan kaldýrýlmalýdýr. Ýþçilerin, emekçilerin, bu ülkenin tüm ezilen ve sömürülen kesimlerinin gerçeði üzerine inþa olacak yeni ve demokratik bir anayasa hazýrlanmalýdýr. Bu nedenle Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Laz… tüm halklarýn iþçi ve emekçileri olarak önce DTP kapatýlmasýn diyelim! 12 Eylül’ün darbe anayasasýný istemiyoruz diyerek devam edelim! Ýþçiden ve emekçi halklardan yana bir rejimin ve hükümetin bunlarý kalýcý kýlacaðýný unutmadan birlik, mücadele ve dayanýþma bayraðý altýnda saflarý sýklaþtýralým… Arif Benol, 5 Ekim 2008

Ýran, Türkiye Olur mu? Kürt halkýnýn baský ve þiddet gördüðü tek yer, Türkiye deðil, ne yazýk ki! Ýran’daki Molla rejimi, bu konuda, Türkiye’ye taþ çýkartacak bir performans sergiliyor. Kürt aydýnlara yönelik idamlar, Kürtlerin en temel demokratik talepleri için verdikleri mücadeleye karþý kullandýklarý fütursuz þiddet; Molla rejiminin sýradan uygulamalarý. Rejimin uyguladýðý vahþete karþý Kürtler, Türkiye’de olduðu gibi, Ýran’da da onurlu bir mücadele yürütüyorlar. Ýþkencenin sýradanlaþtýðý, siyasi kimliklerinin kabul edilmediði Ýran zindanlarýnda Kürt tutsaklar, “inkâr ve imhaya Êdî Bese” diyerek, 25 Aðustos’ta açlýk grevi direniþi baþlattýlar. Tutsaklar, siyasi kimliklerin tanýnmasý; insanlýk ve ahlak dýþý uygulamalara, iþkencelere son verilmesi; sivil ve siyasi tutsaklar arasýnda ayrým yapýlmaksýzýn cezaevi koþullarýnýn düzeltilmesi; tüm Ýran cezaevlerinin iç ve dýþ insan haklarý örgütlerinin kontrolüne açýlmasý; Ýslami Cumhuriyet mahkemelerinin temel insani deðerler ve vicdani ölçülere uygun olarak köklü reformlar geliþtirmesini istiyor. Ancak, direniþin 40. gününe girilirken (4 Ekim), tutsaklarýn saðlýk durumu kritik bir hal aldý. Buna karþýn Ýran rejimi, direniþteki tutsaklarýn taleplerini karþýlamaya yönelik bir adým atmýþ deðil. Tam tersine, direniþin yenilgiye uðratýlmasý için, tutsaklarýn ailelerine baský yapýlýyor, tutsaklara zorla yemek yedirilmeye çalýþýlýyor, iþkencenin dozajý artýrýlýyor... Bu arada, Kürt tutsaklarýn Ýran’da baþlattýklarý direniþ, Ýran’la sýnýrlý kalmadý. Türkiye zindanlarýndaki PJAK’lý ve PKK’li tutsaklar da, Ýran’daki baskýlarý ve idamlarý protesto etmek ve oradaki direniþçilerle dayanýþmak amacýyla açlýk grev baþlattýlar. Ancak gaddarlýkta, Ýran rejimiyle yarýþ halinde olan Türkiye’nin asker-polis rejimi, açlýk grevi baþlatan tutsaklara karþý, derhal saldýrýya geçti ve ‘1 ay süreyle cezaevindeki tüm faaliyetlerden men’ cezalarý verilmeye baþlandý. DTP’nin kapatýlma davasýnýn görüþüldüðü, Kürt basýnýna yönelik sansürün sýnýr tanýmadýðý, operasyonlarýn aralýksýz sürdüðü ve nihayet þehirlerde Kürtlere yönelik pogromlarýn düzenlenmeye baþlandýðý þartlarda, bu durum bizi hiç þaþýrtmadý. Kürtlere yönelik baský ve þiddet, yalnýz Kürtlerin deðil, Ortadoðu’nun bütün emekçi halklarýnýn bir sorunudur. Ýran’ýn Molla rejiminin, TC’nin asker-polis rejiminin Kürtler üzerindeki baskýsýnýn devamý, bu ülke iþçi sýnýflarýna yönelik baskýnýn da teminatýdýr. Ortadoðu’nun burjuvazisi, Kürt sorununu kullanarak, Ortadoðu iþçi sýnýfýný bölmeyi sürdürüyor ve sürdürecek. Dolayýsýyla, Ortadoðu’nun emekçi halklarý, Kürtlerin haklarýný sahiplenmedikçe asla özgürleþemeyecekler. Þemsi Güneþ, 3 Ekim 2008

5


Genelkurmay’ýn Ergenekon Ziyareti Ergenekon soruþturmasý, Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn, Ergenekon davasýnýn iki þüphelisi sýfatýyla tutuklu bulunan emekli generaller Þener Eruygur ve Hurþit Tolon’a, Eylül 2008 tarihinde resmi ziyaretçi gönderdiðini açýklamasýyla yeni bir boyut kazandý. Genelkurmay, Tolon ve Eruygur’u, “TSK’ye uzun süre hizmet veren iki emekli komutan” diye nitelerken, açýklamayý “Dün olduðu gibi bugün de TSK’nin (Türk Silahlý Kuvvetleri) yargýya olan saygýsý ve güveni tamdýr” diyerek bitirdi. Ancak açýklamada ziyaretin nedeni, gerekçesi ya da kapsamý üzerine herhangi bir bilgi yok. Son dönemin demokrasi þampiyonu Baþbakan Erdoðan ise geliþmeleri, “Olayý, insani amaçlý olarak yapýlmýþ olan bir ziyaret olarak deðerlendiriyoruz. Bunun için de daha farklý þeyler aramanýn yanlýþ olduðu kanaatindeyim” þeklinde deðerlendirmekle yetiniyor. Oysa yaþananlar tüm berraklýðýyla ülkedeki askeri vesayetin boyutlarýný gözler önüne seriyor. Gerçekleþtirilen operasyonlarýn ve yargýlama sürecinin ardýndan, AKP’ye yönelik kapatma davasýnýn þimdilik ve bu partinin bazý açýlardan elini kolunu baðlar þekilde dondurulmuþ olmasý, belirli kesimlerde Dolmabahçe Paktý vb giriþimlerin bir sonucu olarak TSK ile AKP arasýnda topyekün bir mutabakat oldu-

ðu sanýsýnýn uyanmasýna yol açmýþtý. Ne var ki bu saný gerçeklik taþýmýyor. Yaþanan geliþmelerin de gösterdiði üzere, TSK’de cisimleþen bürokrasi, ayrýcalýklarý doðrultusunda mücadeleden vazgeçmemekte, son seçimlerde yaþadýðý hezimetin de ýþýðýnda daha elveriþli koþullar oluþana dek, taktik bir geri çekilme sergilemekte. Ýlker Baþbuð, 28 Aðustos tarihinde Genelkurmay Baþkanlýðý görevini devralmasýndan bu yana, aktif bir müdahale çizgisi izliyor. Diyarbakýr’da seçmece “sivil toplum” temsilcileriyle gerçekleþtirilen toplantýlar Kürt sorunu temelinde TSK’nin inkâr ve imha tarzýný tavizsiz sürdüreceðinin mesajlarýydý. Öte yandan Baþbuð’un 28 Þubat’ýn arkasýndayýz demeci Ergenekon çerçevesinde AKP hükümetinin ikiyüzlü bir þekilde yaygýnlaþtýrmaya çalýþtýðý demokratikleþme sanrýsýnýn ne denli temelsiz olduðunu ortaya koyuyor. Genelkurmay Baþkaný, haklarýnda son derece ciddi ithamlar bulunun iki eski mensubunu ahde

vefa gerekçesiyle ziyarette hiç bir sakýnca görmüyor. Dahasý bu ziyaretin sürmekte olan yargý sürecini “olumsuz etkilemeyeceðini” ileri sürüyor! Anayasal yetkiler son derece açýk olmasýna karþýn, TSK üzerindeki sivil denetim bir türlü tesis edilemiyor. Genelkurmay Baþkaný Diyarbakýr’a gidip çoðunluðunu iþveren örgütlerinin oluþturduðu sivil toplum kuruluþu temsilcileriyle görüþüp destek istiyor. Eðitim, istihdam, ekonomi politikalarýnýn nasýl düzenlenmesi gerektiðini söylüyor. Anayasa tartýþmalarýna giriyor. Tüm bu geliþmeler, Ergenekon soruþturmasýnýn 12 Eylül darbesini, Susurluk skandalýný, faili meçhul cinayetleri, Þemdinli olayýný da içine alacak þekilde geniþletmeksizin Türkiye’nin geçmiþiyle yüzleþmesini; dolayýsýyla da demokratikleþmesini saðlamayacaðýný ortaya koyuyor. Bugün iþçi ve emekçilerin önündeki baþlýca engellerden biri iþte bu askeri vesayet rejimidir. Bir uluslararasý ekonomik krizin eþiðinde, iþçi sýnýfýnýn temel özgürlüklerinin ve demokrasinin geleceði ise ikiyüzlü burjuvazinin ellerine terk edilemeyecek kadar önemli. Ýþçi sýnýfýnýn inisiyatifi eline almasýnýn zamaný þimdi! Murat Yakýn, 3 Ekim 2008

Tezkere’nin uzatýlmasýna hayýr!

Daha Kaç Can Ýstiyorsunuz?

6

Daðlýca operasyonlarýnda birçok askerin ölmesiyle yayýlan þovenist dalganýn etkisi ile AKP hükümeti, PKK’yi bahane olarak öne sürerek Irak’ýn kuzeyine yönelik operasyonlar için 17 Ekim 2007’de meclisten 1 yýllýk tezkere çýkartmýþtý. Oysa asýl sebep Kürdistan Federe Bölgesi yönetimine müdahale etmek ve orada kalýcý olup, oradaki yatýrýmlardan doðan kârlardan nemalanmaktý. Ancak öne sürdüðü bahane ile sýnýr ötesi operasyonu kamuoyu nezdinde meþrulaþtýrarak, Kürtler üzerindeki inkâr ve imha politikasýný tam gaz sürdürdü. Nihayetinde TSK kendisine tanýnmýþ olan bir yýllýk tezkere iznini

aralýksýz hava saldýrýlarý ve çeþitli tarihlerdeki kara harekâtlarý ile kullandý ve halen kullanýyor. Bu savaþta Türk burjuvazisi sermayesine sermaye katarken savaþýn faturasý çeþitli zamlar ve SSGSS gibi yasalar ile biz iþçi emekçilere kesildiði gibi bizim çocuklarýmýz kendi vergilerimiz ile burjuva ve yardakçýlarýnýn uðruna hayatlarýndan oluyorlar. Bunca kayba raðmen AKP hükümeti ve TSK bu operasyonlarý sürdürmekte ýsrar ediyor. Ancak görülüyor ki operasyonlar PKK’yi bitirmek için deðil. Halkýndan bu derece destek alan, adeta halkýn var olmuþluðunun ifadesi olarak

görülen PKK’yi ve ona destek veren bir halký yok edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar; hele sadece daðlarý bombalayarak bunu baþaramayacaklarýný… Bunlara raðmen meclis 1 Ekim’den itibaren yeni tezkerenin çýkmasý için kollarý sývadý. 17 Ekim 2008’de TSK’ya verilen operasyon izni bitecek ve yeni bir tezkere yeni kayýplarla bize dayatýlacak. Yine yeni SSGSS’ler ve zamlar ile savaþ faturalarý bize kesildiði gibi birçok insan, burjuvalar uðruna canlarýyla bedel ödeyecek. Ayþe Kaya, 6 Ekim 2008


Kafkasya’da Deðiþen Dengeler ve Gül’ün Ermenistan Ziyareti Eylülün son haftasýnda, New York’ta, Birleþmiþ Milletler’in 63. Dönem Genel Kurul toplantýlarý gerçekleþtirildi. Saygýdeðer burjuva medyamýzdan yansýyan haberlere göre, Cumhurbaþkaný Gül, Kurul’un yýldýzýydý. Eh, Sezar’ýn hakký, Sezar’a! TC Cumhurbaþkaný olarak Gül; TC’nin, bölgesinde emperyalist barýþa yaptýðý katkýlardan ötürü bu ilgiyi, saygýyý fazlasýyla hak ediyor. Hatýrlanacaðý üzere, Ýsrail-Suriye arabuluculuðuyla, Ýran ve Batý ülkeleri arasýnda yaptýðý çöpçatanlýklarla, Kafkasya’da patlak veren savaþla birlikte ortaya attýðý Kafkasya Ýstikrar ve Ýþbirliði Platformu önerisi ve nihayet Gül’ün, Ermenistan ziyaretiyle Türkiye, Bölge’nin biricik barýþ elçisi noktasýna gelmiþti. Biz de, bu yazýda, Ermenistan ziyaretinin ardýnda yatan “barýþçýl” niyetleri incelemeye çalýþacaðýz. Nereden çýktý bu Ermenistan ziyareti? Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýnýn ardýndan kurulan Ermenistan devletiyle Türkiye’nin arasý hiçbir zaman iyi olmadý. Bunun arkasýnda, “Ermeni Soykýrýmý”nýn iki devlet ve halk arasýnda yarattýðý problemler, Daðlýk Karabað sorunu ve Ermenistan’ýn bugüne dek, aðýrlýklý olarak Rusya yanlýsý bir çizgi izlemesi gibi çeþitli etkenler söz konusu. Sonuç olarak bugün, iki devlet birbirini tanýmýyor, sýnýr kapýlarý da kapalý. Peki, bu durum deðiþmeye müsait mi? Ermeni düþmanlýðý, týpký Kürt düþmanlýðý gibi asker-polis rejimini inþa eden tuðlalardan biridir. Ýlkokuldan itibaren insanlara Ermeni düþmanlýðý aþýlanýrken, daha dün devlet kontrolünde-güdümünde Hrant Dink öldürülürken, asker-polis rejiminin “halklarýn kardeþliði adýna”, Ermenistan’la barýþ içinde bir arada yaþamaya karar vereceðini sanmak safdillik olur. Ýki devlet ancak, Dünya ve/veya Bölge konjonktürünün dayatmasýyla yakýnlaþabilir. Gürcistan Savaþý’yla yaþanan, iþte tam da böyle bir durumdur. Bu baðlamda, bu Savaþ’ýn önemine deðinmek gerekiyor. Emperyalizmin artan enerji ihtiyacýný karþýlama noktasýnda, Hazar Petrolleri’nin stratejik bir önemi var. Ve bu petrollerin Batý’ya taþýnma güzergâhý da Gürcistan ve Türkiye’den geçiyor. Gürcistan’daki Savaþ’ýn ardýndan, Batý yanlýsý rejimin tehlikeye girmesi, bu güzergâhýn da tehlikeye girmesi anlamýna geldi. Ýran’ýn da var olduðu bir bölgede, enerji koridorunun güvenliðini saðlamanýn en hesaplý yolu ise, Ermenistan’ý da koridorun bir

parçasý haline getirmek. Bunun için de Türkiye-Ermenistan iliþkilerinin normalleþmesini saðlamaktýr. Bu çerçevede; Ermenistan Cumhurbaþkaný Sarkisyan’ýn, Gül’ü, Ermenistan-Türkiye futbol maçýna daveti ve Gül’ün bu daveti karþýlýksýz býrakmamasý, Türkiye’nin, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ý kapsayan bir Kafkas Platformu önerisine, Ermenistan’dan olumlu açýklamalar gelmesi, iliþkilerin normalleþmesi için ilk adýmlar oldu. Son olarak da, BM Genel Kurulu ertesinde, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan Dýþiþleri Baþkanlarý’nýn görüþme yapmasý, sürecin yeni geliþmelere gebe olduðunu gösteriyordu. Bu arada, muhalefet partileri CHP ve MHP’nin, Ermenistan ziyaretine iliþkin tutumlarýna deðinmekte de yarar var. Son geliþmeler ýþýðýnda AKP ve Gül, Ermenistan’la iliþkiler konusunda faydacý bir tavýr alýrken, CHP ve MHP, beklendiði gibi, rejimin geleneksel pozisyonunu sahiplenerek Ermeni düþmanlýðý üzerinden politika üretmeyi uygun buldular. Hatta meydaný boþ bulan Baykal, “Soykýrým Anýtý’ný da ziyaret et bari” diyecek kadar küçülecek bir tavýr takýnabildi. Evet, Gül’ün ziyaretini bizler de eleþtiriyoruz. Ancak, ne “soykýrým iddialarý güçleneceði” endiþesinden, ne de Azerbaycan’ý küstüreceðimiz kaygýsýndan. Gül’ün ziyaretini eleþtiriyoruz çünkü bu ziyaretin ardýnda yatan hesaplarý, amaçlarý iyi biliyoruz!

Ziyaretle açýlan süreçte, ne gibi pazarlýklar yapýlýyor, ne gibi adýmlar atýlacak bilemiyoruz. Çünkü takdir edersiniz, “ulusal çýkarlarýmýz gereði”, böyle görüþmeler, kapalý kapýlar ardýnda yapýlýr. Ancak, basýna yansýyan demeçlerden, pazarlýklar hararetli geçiyormuþ gibi duruyor. Gül, yaptýðý açýklamada, “Bu süreç içinde bu problemler uzaklaþtýrýlýrsa, ondan sonra her türlü iþbirliði olur, kapýlar da açýlýr, iliþkiler tam kurulur, çok daha geniþ ekonomik dayanýþma ortaya çýkar” dedi. Peki, problemleri hangi temelde çözmeyi düþünüyorsunuz? Sarkisyan’la neler konuþtunuz? Dýþiþleri Bakaný’nýn, üçlü görüþmede yaptýðý pazarlýklarý, bizlerle paylaþabilir misiniz? Eðer cesaretiniz varsa, ne konuþtuysanýz açýk açýk söyleyin! Bu þartlar altýnda, barýþ, kardeþlik gibi deðerler, diplomatlarýn sofrasýna meze olmaktadýr. Bunun böyle devam etmesine izin veremeyiz. Halklarýn kardeþliði, gizli pazarlýklarla deðil, halklarýn kaderlerini kendi ellerine almalarýyla gerçekleþecek! Þemsi Güneþ, 5 Ekim 2008

Ne konuþtuysanýz açýk açýk söyleyin! 7


Erdoðan-Doðan Atýþmasý ve Burjuvazinin Saçýlan Pislikleri Geçtiðimiz ay içerisinde Baþbakan Tayyip Erdoðan ve Türkiye’nin en büyük basýn baronu olmasýnýn yaný sýra, enerji ve demir çelik sanayisinde de boy gösteren Doðan Grubu baþkaný Aydýn Doðan arasýnda bir garip tartýþmadýr, sürdü geçti. Taraflar önce birbirlerinin yolsuzluk ve kaçakçýlýklarýný döktüler ortaya. Ardýndan da birbirlerinden özür beklediler. Þimdilerde de tartýþmanýn üslubunu ‘yumuþatmayý’ uygun görüyorlar. Bizler, Lenin’in ve Troçki’nin öðrencileri olarak, hocalarýmýzdan þunu öðrendik: iþçi sýnýfýnýn ulusal ve uluslararasý arenadaki her tartýþmada söyleyecek sözü vardýr. Peki, bu durumda iþçi sýnýfýnýn öncüsünün bu tartýþma adýna söyleyeceði söz nedir? Emekçilerin sýnýf çýkarlarý bu tartýþma içerisinde nereye oturmaktadýr? Bu tartýþma nereden çýkmýþtýr? Yine yolsuzluklar, yine hýrsýzlýklar ve yine yalancý özgürlükçüler Tartýþmayý baþlatan Almanya’da görülen Deniz Feneri Davasý’nýn Aydýn Doðan’ýn gazete manþetlerine taþýnmasý oldu. Doðan Grubu yolsuzluklarýn Kanal7 kadrolarýndan, Tayyip Erdoðan ve çevresine kadar sýçradýðýný söyledi ve Erdoðan’a ‘cepheden’ savaþ açtý. Erdoðan da boþ durmadý ve masum olduðunu açýklar açýklamaz, Doðan’ýn kâðýt kaçakçýlýðý yaptýðýný duyurdu. Bu andan sonra tartýþmanýn seyri garip bir hal aldý. Taraflar “ben masumum” demekten çok, “hasýmým benden çok daha adidir sayýn halkým!” demek suretiyle tartýþmayý sürdürdüler. Bu

8

arada duydunuz mu bilmem ama tartýþmadaki en bilinmedik(!) gerçeði Aydýn Doðan gün yüzüne çýkardý. Türkiye’de basýn özgürlüðü yokmuþ! Basýn özgürlüðü mü? Peki, ama kime? 90’lý yýllarda ve özellikle 2001’den günümüze uzanan süreçte iþçiden emekçiden yana tavýr koyan ya da Kürt halkýnýn sorunlarýndan bahseden onlarca yayýn yasaklandý, fiili veya “hukuki” baskýya maruz kaldý. Ancak bu dönemlerde Doðan Grubu’nun hiçbir yayýnýnda, basýn özgürlüðünün olmadýðýndan bahsedilmiyordu. Hatta Doðan’ýn gazeteleri, yazarlarý üzerinde sansürün ilk elden uygulayýcýsý olmuþlardý. Bugün dünyanýn her yanýndaki medya kuruluþlarýnýn mali ve idari yapýsýnýn havacýlýk, otomotiv sanayi, enerji, iletiþim ve sigortacýlýk gibi sektörlerdeki dev firmalarla iç içe geçtiði bilinen bir gerçektir. Ýþçi sýnýfýnýn en yoðun ve en ahlaksýzca sömürüsünü bizzat yapan burjuvalarýn kontrolündeki bu basýn-yayýn organlarý, basýn özgürlüðünün önündeki en büyük engeldir. Doðan

Grubu da bunun en iyi örneklerinden biridir. Þimdi ise kalkmýþ, ayný sansürcü þarlatanlar “basýn özgürlüðü”nden bahsediyorlar. Aydýn Doðan’ýn ve diðer tüm burjuvalarýn savunduðu basýn özgürlüðü, burjuvazinin sýnýf çýkarlarýnýn ‘özgürce’ ifade edilmesi ve iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýnýn boðazlanmasýndan ibarettir. Peki ya, Baþbakan’a ne demeli? Aydýn Doðan’a saldýrýp, bazý haberleri yapmasýný yasaklarken, Doðuþ, Karamehmet ve Ciner gibi diðer basýn baroncuklarýný da tarafsýz olmaya zorluyor. Neymiþ, Doðan, yalan haber yapýyormuþ. Neymiþ, Doðan kâðýt kaçakçýsýymýþ. Tüm bunlar doðru, doðru ama daha dün, AKP iktidara gelirken Doðan Grubu’nun AKP’yi desteklediði haberleri bastýðý kâðýtlar kaçak deðil miydi? Ya da, asker polis rejimi, iþçi-emekçilerin ve Kürt halkýnýn ifade özgürlüðünü kýsýtlarken, Doðan’ýn yaptýðý onlarca haber yalan deðil miydi? Peki, Baþbakan tüm bunlarý o zamanlar da bilmiyor muydu? Peki, Aydýn Doðan? O, Baþbakan’ýn yolsuzluklarýný daha önceleri bilmiyor muydu? O zaman bu tartýþma niçin bugün çýktý? Adi Hesaplaþmanýn Alt Yapýsýnda Yine Sýnýf Düþmanlýðý Var! Burjuvazinin gürültü-patýrtý çýkarmasýnýn iki sebebi olabilir. Birincisi, iþçi sýnýfýnýn güçlenmesi ve kontrolün patronlarýn elinden çýkmasýdýr. Ýkincisi ise, bir patronun, iþçi sýnýfýnýn sömürüsünü


bir baþka patrona kaptýrmasýdýr. Ýþte bu tartýþma ikinci sebepten kaynaklanmaktadýr. Doðan Grubu’nun eteklerini tutuþturan ve ona eteklerindeki taþlarý döktüren olay Ceyhan Rafinerisi’nin inþasýna, kendisine baðlý olan Petrol Ofisi’nin talip olmasý ile baþladý. Ancak bölgeye rafineri inþasýnýn yapýlabilmesi için, bir araziye ihtiyaç vardý. Bu yüzden Aydýn Doðan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklýðý’na (TPAO) ait olan araziyi almak için Tayyip Erdoðan’dan izin istedi. Doðan’a göre Erdoðan’ýn bu ricayý “[Bu iþi] Bizim Çalýk yapacak” diyerek reddetmiþ. Zaten ardýndan da, Çalýk Grubu TPAO’ya ortak olarak mevzubahis araziye bedavaya konuverdi. Doðan Grubu da buna misilleme olarak gazete ve televizyonlarýnda, Deniz Feneri yolsuzluðunu haber yaptý. Ardýndan da tartýþma sürdü gitti. Þu anda Çalýk grubu 5 milyon dolarlýk bir yatýrým ile yýllýk 15 milyon ton ham petrol iþlemeli bir

tesis kurmayý planlýyor. AKP ile giriþtiði kavga gösteriyor ki, Doðan Grubu da avucunu yalamamakta kararlý. Esasýnda bu kavgayý baþlatan þeyi daha dikkatli inceleyecek olursak, tüm sorunun TÜPRAÞ’ýn özelleþtirilmesi ile baþladýðýný görebiliriz. TÜPRAÞ’ýn özelleþtirilmesi ile beraber, koskoca bir sektör özel teþebbüse açýldý ve bunu ardý arkasý kesilmez zamlar izledi. Bu sektörün kendisi baþlý baþýna stratejik... Fakat bunun yaný sýra, artý-deðer sömürüsünün SSGSS’lerle ve kýrýlmýþ örgütlülüklerle ayyuka çýktýðý bir dönemde burjuvalar böylesi bir sektör için, iþçi sýnýfýný sömürme yarýþýna giriyorlar. Bu tartýþmayý da açýk açýk yapamayacaklarýndan, birbirlerinin bazý bilindik-az bilindik pisliklerini döküp saçýyorlar. Peki, ne uðruna? Yeni pisliklerini üretebilmek uðruna. Ýþçi sýnýfýnýn; bu yalan haberci, özgürlük düþmaný ve yolsuzluk düþkünü sýnýf düþmanlarýna cevabý,

kendi emeðini korumak, özelleþtirmelere karþý olmak ve örgütlenmek olmalýdýr! Bunu yapmazsak durumumuzun ne olacaðý ortada. Yine kandýrýlacaðýz, yine zamlarla boðuþacaðýz, yine iþ yerlerimizde kazalar ve cinayetler olacak ve yine kaybedeceðiz. Belki bugün burjuvazinin adiliklerinin hesabýný soracak güçte deðiliz ve kaybetmeye çok yakýn olduðumuzu düþünüyoruz. Ancak gerçek öyle deðil. Bugün her þeyden çok, sabra ihtiyacýmýz var. Tüm sýnýf kardeþlerimize, burjuvazinin dökülüp saçýlan adi yüzünden bahsetmeliyiz. Onlara, tüm bu kavganýn, burjuvazinin iþçi sýnýfýnýn ürettiði deðeri gasp etme isteðinden çýktýðýný anlatmalýyýz. Burjuvalar sýk sýk yalanlara baþvuruyorlar. Biz ise sýnýfdaþlarýmýza gerçeklerden bahsetmeliyiz. Çünkü ‘gerçek devrimcidir’! Yusuf Yakup Mercan 5 Ekim 2008

Gülen cemaatine baðlý Türk Kültür Merkezi’nin New York’un ünlü otellerinden Waldorf-Astoria’da düzenlediði iftar yemeði. Üçüncü kez düzenlenen yýllýk Dostluk Yemeði’ne baþ konuþmacý ve onur konuðu olarak gelen Abdullah Gül, kendisi için ayrýlan masada savaþ suçlusu olarak yargýlanmasý beklenen ve ülkesindeki son seçimleri büyük yolsuzluklarla kazandýðý ileri sürülen Zimbabve Devlet Baþkaný Mugabe ile birlikte oturuyor. Mugabe, 1982-1987 yýllarý arasýnda ülkedeki muhalif Ndebele aþiretinden 20 bin sivili, Kuzey Kore’de eðitilmiþ 5. Tugay askerlerine öldürttü. Bu etnik katliama, “Gukurahundi” (dökülmüþ yapraklarý süpüren yaðmur) adý veriliyor. 9


Krizin Faturasýný Patronlar Ödesin!

Kriz, Etkileri ve Görevlerimiz Emperyalist kapitalist sistem yeni bir ekonomik buhranla çalkalanýyor. Etkileri, baþta ABD olmak üzere birçok ülkede görülmeye baþladý. Hükümetler tedirgin. Neo-liberalizmin serbest pazar safsatalarý yerine, yeniden korumacý ilkeler gündeme getiriliyor. Hükümetler ekonomilere müdahale ediyor, çok-uluslu þirketler hükümetler tarafýndan devletleþtiriliyor. Borsalar çöküyor, kurlar sürekli yükseliyor... Krizin bilânçosunu göstermesi açýsýndan ABD’deki iþsizlik oranlarý çarpýcý: Þu ana kadar 250 bin Amerikalý iþsiz kaldý! Bu iþsizlerin büyük bir kýsmý ise büyük þirketlerin çalýþanlarý. Bugüne kadar Wall Street’ten 83 bin kiþi çýkarýldý. Ayrýca birçok firma küçülmeye gideceðini açýklýyor. Yan tensikatlar da kapýda. Örneðin, General Motors 4 fabrika kapatacaðýný açýkladý. Avrupa’da da durum çok parlak deðil. Siemens, Crysler, BMW iþten çýkarma yapacaðýný açýklayan firmalardan birkaçý… Eylül ayý baþýnda ev kredisi veren iki firma Fannie Mae ve Freddie Mac’ýn devletleþtirilmesiyle baþlayan süreç, sigorta devi olan AIG’in yine devlet yardýmýyla iflasýn eþiðinden kurtarýlmasýyla devam etti. Ki devletleþtirmeler ABD ile sýnýrlý deðil. Hollanda, Belçika ve Lüksemburg hükümetleri, Fortis bankasýnýn yüzde 49’unu devletleþtirdiler. Ýzlanda hükümeti, Glitnir Bank’ý

10

devletleþtirdi. Ayrýca birçok büyük firma iflasýn eþiðinde bulunuyor. Hükümetler hýzla bu firmalara para aktarmaya çalýþýyor. Bush yönetimi yaklaþýk 850 milyar dolarlýk bir bütçe yardýmýný onayladý. Þu ana kadar daha çok finans ve sigortacýlýk sektörlerini vuran krizin bir süre sonra diðer sektörleri de etkilemesi bekleniyor. Öte yandan, iflasýn eþiðindeki firmalarýn devletleþtirilmesi baþlý baþýna bir sorun. Çünkü hükümetler bu þirketleri kurtarmak için emekçilerden topladýklarý vergileri kullanýyorlar. Ve açýkça biliniyor ki, bir süre sonra bu iþletmeler yeniden kapitalistlere peþkeþ çekilecekler. Kârý patronlar topluyor, zararý iþçilere, emekçilere ödetiyorlar. Buna karþý çýkmak gerekir. Batan iþletmelerin bedelini patronlar ödemeli! Devletleþtirileceklerse de iþçilerin denetiminde devletleþtirilmeliler. Yoksa biz emekçilerin sýrtýnda kamburdan baþka bir þey olmayacaklar.

Kriz, kuþkusuz kapitalistlerin bir kýsmýnýn para kaybetmesine neden oluyor; ancak bir kýsmý da bu krizden beslenerek, kârlarýný daha da arttýrarak çýkacak. Birçoðu krizi bahane ederek, zarar etmeseler bile, zarar ediyormuþ gibi göstererek haklarýmýza saldýrýyorlar, saldýracaklar. Sonucunda tüm dünyada ücretler daha da düþecek, iþsizlik daha da yaygýnlaþacak, sosyal haklarýmýz tümden gasp edilecek. Bir yandan bedelini ödettirirken bir yandan da krizin nedenlerine dair türlü yalanlar söyleyecekler. Ancak yaþananlar o kadar net ki... Krizin nedeni kapitalizmin çarpýk yapýsýdýr! Az sayýda zenginin çok sayýda emekçinin emeðine el koyarak yaþadýðý bu sistem, üretimden paylaþýma her alanda eþitsizlikleri barýndýrmaktadýr ve bu çarpýklýklar yaþadýðýmýz felaketlerin de nedenidir. Kapitalist bir kuruluþ olan Merrill Lynch’in 2008 raporu bu açýdan çarpýcý sonuçlar içeriyor. Rapora göre 2007 yýlý sonunda, dünyada en zenginlerin sayýsý 10 milyonu aþmýþ. Yani dünya nüfusunun yüzde 0,15’i. Ýki bin kiþi içinde 3 kiþi... Ve bu kiþilerin zenginliðine zenginlik katmasý uðruna emekçi halk açlýða ve sefalete mahkûm ediliyor. Peki, bu çarpýk sistemin yarattýðý keþmekeþi gizlemek isteyen kapitalistler ne diyor: “Piyasalar çöktü!” Piyasa ne ki? Kapitalizmin ta kendis! O halde çöken de bu çürümüþ kapitalist sistemin ta kendisidir! Þimdi, çürüklerinden yeniden inþa olmaya çabalayacak. Bunun için daha çok sömürecek, daha çok ezecek, hep birlikte yok olana, yok edene deðin bunu deneyecek... Ancak iþçi sýnýfý artýk yeter deyip, örgütlü bir güçle karþýsýna çýktýðýnda, ancak o zaman, tüm bu yaþananlarýn bedeli gerçek sorumlulara ödetilecek! Türkiye ve Kriz Bugün krizin etkileri Türkiye’de yeterince görülmüþ deðil. Ancak borsadaki düþüþ ve kurlardaki hýzlý artýþ ilk elden yansýmalar. Daha önce ciddi krizler gören ekonomi yeni sarsýntýlara gebe. Hükümetse bize bir þey olmaz diyor. Oysa þimdiden yabancý sermayede kaçýþ baþladý. Finansal sektörlerde yaþanan krizin, bu sektörden beslenen tüm sanayi dallarýný etkilemesi kaçýnýlmaz. Türkiye, yüksek dýþ borcu


ve 31,5 milyar dolar cari açýðý ile krizden etkilenmesi kaçýnýlmaz ülkelerden. Türkiye’de de patronlar kârlar düþüyor diye aðlýyorlar ancak tüm büyük þirketler kârlarýna kâr katýyorlar. Merrill Lynch 2008 raporunda Türkiye’de en zengin sayýsýnýn yüzde 17,5 artarak 50 bine ulaþtýðýný açýklýyor. Ýþte kapitalizmin çarpýklýðý! Bir yanda yokluk, bir yanda artan kiþisel servetler. Biraz kârlarý azalýnca ise baþlýyorlar aðlamaya. Daha kriz kapýlarýna gelmeden patronlar için bahane olmaya baþladý. Önümüzdeki günlerde iþten çýkartmalar yaygýnlaþýrken, yýlbaþý zamlarý rafa kalkacak. Ýþsizlik korkusu, çalýþanlarý daha da patronlara itaat etmeye itecek. Buna karþý duran, bireysel çýkýþ yapan iþçiler ise “Vatan Millet Sakarya” edebiyatý ile durdurulacak ya da iþsiz kalacak. Esnek çalýþma, uzun mesailer daha da yaygýnlaþacak. Sendikalaþmak, örgütlenmek vatan hainliði ile eþdeðer hale getirilmeye çalýþýlacak. Bunlar kriz ortamýnda patronlarýn baþvurduðu klasik yöntemler. Bu kriz ortamý, yeni sosyal güvenlik yasasýnýn neden çýkarýlmak istendiðini, neden kýdem tazminatýnýn kaldýrýlmak istendiðini bir kez daha göstermektedir. Patronlar tüm yüklerden kurtulup daha fazla kâr etmek istemekteler, tüm toplumu bir sefalete sürüklemek pahasýna… Sendikalar, sol, kriz… Tüm bu geliþmeler karþýsýnda sosyalist solun ve sendikalarýn önemi bir kez daha ortaya çýkmaktadýr. Kapitalist barbarlýða karþý tek alternatif proje sosyalizmdir. Bu alternatifin hayat bulmasýna öncülük edecek güç devrimci iþçi partileridir. Peki, Stalinist akýmlar bunu yapabilir mi? Hayýr! Stalinist, gerillacý, Maocu ya da reformist akýmlarýn hiçbiri iþçi sýnýfý içerisinde köklere sahip olmadýðý gibi, emekçi kitlelere yön verebilecek bir programa da sahip deðiller. Ayrýca küresel krize cevap verecek uluslararasý örgütlenmeleri de yok. Bu nedenle ne bu krizde ne de daha sonrasýnda emekçilerin taleplerine cevap veremeyeceklerdir. Ya sendikalar?.. Onlarýn kýmýldamaya bile niyetleri yok gibi görünüyor. Dünya yerinden oynuyor, kýllarý kýpýrdamýyor. Oysa sendikalarýn

sýnýfýn örgütlü kesimlerini harekete geçirebilme gücü var. Peki, sendikalar ne yapýyor? Ýþçileri örgütlüyor mu? Yoksa patronlarla uzlaþmaya mý çalýþýyorlar? Kuþkusuz sözümüz mücadeleci sendika ve sendikacýlara deðil, ama sendikalarýn büyük bir kýsmý sadece patronlarla uzlaþmayý düþünüyor. Uzlaþmadan kastýmýz kendi çýkarlarý için iþçi ve emekçilerin zararýna, aleyhine anlaþmalar yapmalarý. Peki, bu tablonun içerisinde çýkýþ mümkün mü, elbette mümkün! Tabandan yükselecek bir hareket, sendika yönetimleri üzerinde bir basýnç olacak, mücadeleye doðru onlarý itecektir. Bu nedenle tabandaki çalýþmalar merkezlere basýnç uygulayacak hale getirilmeye çalýþýlmalýdýr. Tüm bu tablonun da gösterdiði gibi, devrimci Toçkistlere önemli görevler düþmektedir. Sýnýrlý güçlerine raðmen devrimci Troçkistler, sýnýf içerisindeki mütevazý çalýþmalarýný yerelden ulusala ve uluslararasý düzeye taþýmak için çabalamalý, mücadeleleri birleþtirecek örgütlenmeleri ve birlikleri kurmaya çalýþmalýdýrlar. Bugün krizin ilk etkisiyle mücadeleden kaçan ve iþlerini korumaya çalýþan iþçiler, kriz derinleþtikçe mücadele etme yönünde daha fazla eðilim göstereceklerdir. Bugün kazanmakta zorlandýðýmýz iþçileri, yarýn kazanabilme potansiyelimiz daha yüksek olacaktýr. Bu nedenle sýnýf örgütlenmesinin temeli olan iþyeri komitelerimizi geliþtirmek, yoksa kurmaya çalýþmak gerekmektedir. Bugün bunu baþaramazsak, iþçiler mücadeleye baþlasa bile yarýn fabrikalarý, sendikalarý ve genel olarak emekçi halký kazanabilmemiz mümkün olmayacaktýr. Görevler ve talepler Solun ve sendikalarýn durumu sýnýf içerisinde devrimci çalýþma yürütmede ýsrar eden bizim gibi gruplarýn yükünü arttýrmaktadýr. Bir yandan uluslararasý mücadelenin örgütlenmesi, bir yandan yerelden ülke çapýna mücadelelerin örgütlenmesi ve yaygýnlaþtýrýlmasý ve buradan da partileþmeye gidilmesi, gerekmektedir. Böylesi bir kriz ortamý bizlere birçok olanak sunarken birçok tehdidi de barýndýrmaktadýr. Özellikle kriz dönemlerinde eriyen orta sýnýfýn etkisiyle küçük burjuva talep ve sloganlarýn peþinden

yürümek, hatta mücadeleye atýlmak büyük bir tehlikedir. Bu süreçte sýnýf perspektifi asla yitirilmemelidir. Kriz ve tehditler karþýsýnda mütevazý sýnýf çalýþmalarý asla terk edilmemelidir. Kriz eþittir mücadele eden iþçiler gibi bir denklem yoktur ve bu nedenle mücadelelerde ciddi bir artýþ söz konusu deðildir. Zira sendikalarýn ve solun bu kadar örgütsüz olduðu, aðýrlaþan koþullara raðmen iþçilerin örgütlenmelerinin çok sýnýrlý olduðu bir evrede, iþçilerin büyük mücadelelere yöneleceðini iddia etmek hayalciliktir. Böylesi küçük burjuva hayaller ile gittiðimiz ilk fabrika önünde, sadece iþ veya tazminat peþinde olduðunu gördüðümüz iþçileri görünce yýkýlabiliriz. Zira iþçiler iþlerinin derdine düþmüþlerdir. Ekmek partisi en büyük parti olmuþtur. Sosyalist sol yok, sendikalar yok, en ufak bir birliktelik yok. Ýþçi kendi verili bilinciyle ailesini ve doðal olarak iþini korumaya çalýþacaktýr. Hatta patronu savunmaya çalýþacaktýr. Biz ise bu bilinci tersine çevirmeye çalýþmalýyýz. Krizin nedeninin kapitalistler olduðunu ve bedelini de onlarýn ödemesi gerektiðini söylemeliyiz. Ýþten çýkarmalara ve fabrika kapatmalara direnebilmek için þimdiden iþyerlerinde çalýþmalara baþlamalý, komiteler kurmalý, ayrýca hak gasplarýna karþý iþyerlerindeki arkadaþlarý bilinçlendirmeliyiz. Bu komiteler yoluyla hak gasplarýna karþý mücadeleler geliþtirmeli ve mümkünse bu mücadeleleri sendikalaþmaya doðru evriltmeli ve sendikalarýn içerisinde taban örgütlenmeleri yaratmalýyýz. Çünkü iþçi sýnýfýnýn gücü birliðinden gelir. Ve kapitalizmin krizlerine karþý çözüm bu güçle mümkündür! Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! 6 saat iþgünü, 4 vardiya! Kýdem tazminatlarý arttýrýlsýn! Sosyal güvenlik yasasý geri çekilsin! Zarar eden firmalar iþçilerin denetiminde devletleþtirilsin! Devletleþtirilen iþletmelerin yönetimi iþçilere býrakýlsýn! Krizin faturasýný patronlar ödesin! Patronlarýn vergileri arttýrýlsýn! Asgari ücretten vergi kesintisi yapýlmasýn! Fuat Karan, 8 Ekim 2008

11


Parasýz Saðlýk Ýstiyoruz! Tarih 26 Nisan 2005. AKP hükümeti, IMF’ye sunduðu niyet mektubunda sosyal güvenlik sistemine halen yüzde 4,5 olan bütçe desteðinin yüzde 1’e düþürülmesinin temel hedef olduðunu; özelleþtirmeye dayalý bir saðlýk programýnýn yürütüleceðini belirtmiþti. Çok deðil üzerinden 3 yýl geçtikten sonra saðlýk ‘’reformu’’ nidalarýyla sunulan Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý (SSGSS) yasasý meclisten geçiyor ve bir kez daha biz emekçiler temel haklarýmýzdan birinin –saðlýk hakkýmýzýn- piyasalaþtýrýlýp; rant kapýsýna dönüþtüðüne þahit oluyoruz. Birçoðumuz medyadan ve þaþýrtýcý da olsa sendikalardan duyduðumuz üzere; bu yasanýn etkisini 20 yýl sonra göreceðiz diye çaresizliðimizi bir nebze unutmaya çalýþsak da; maalesef bu, büyük bir yalan. Çünkü SSGSS yasasý bu ay itibariyle yürürlüðe girdi. Biz emekçiler ürettiklerimiz üzerinde hak iddia edemediðimiz gibi; artýk en temel haklarýmýzý da para ile satýn almak zorundayýz. Çünkü bu yasa ile saðlýk hakkýmýza paramýz yoksa eðer sahip olamayacaðýz. Bu ay itibariyle geliri olsun olmasýn artýk herkesten 25–153 YTL arasýnda GSS primi alýnacak. Bazý durumlarda bu da pek yeterli deðil; bunlarýn haricinde SGK tarafýndan belirlenen bedelin bir katýna kadar fark ücreti alýnabilecek. Bu primi ödemeyenlerimiz ise hastane kapýlarýndan geri dönecek. Hatta primini ödeyemeyen çiftçinin de üzümüne, tütününe el konacak. Kýdem tazminatý, kadýnlarda; bunun haricinde evlenme nedeniyle iþten ayrýlma durumunda verilen sigorta prim iadesi, bazý

Yol-Ýþ Yönetimi:

12

mesleklerde ödenilen yýpranma payý tamamen kalkacak. Hayat boyu ürettikten sonra emekli olmayý beklerken; bu yasa bize bunun düþünü bile kurdurtmuyor. Çünkü bu yasaya göre; kadýn-erkek 65 yaþýnda emekli olacak. Fakat sözleþmeli çalýþanlarýn, mevsimlik iþçilerin, esnek çalýþanlarýn emekli olmalarý imkânsýz. Þuanda emekli olanlar da pek þanslý deðil çünkü emekli maaþý %23 ila %33 arasýnda kademeli olarak düþecek. Bu düþüþün gerçek yüzü de þu ki; daha önce yapýlan zamlarda kýstas alýnan þey, kiþi baþýna düþen milli gelir ve enflasyon oranýydý. Ama artýk ülkemizin zenginleþmesinden epey ceplerini dolduran patronlar; emekçilerin cebine bunun kýrýntýlarýnýn bile girmesine tahammül edemez olmuþlar ki; kiþi baþýna düþen milli gelir oranýnýn eklenmesini engelleyerek maaþlarýn düþüþüne yol açýyorlar. Bütün bunlarýn dýþýnda; bu yasadan her þeyde olduðu gibi yine en fazla kadýnlar etkileniyor. Þöyle ki; artýk 18 yaþýný dolduran kadýnlar (okuyorsa 25) bu yasa ile bakmakla

yükümlü olunan kiþi kapsamýndan çýkartýlýyor ve saðlýk hakkýndan yararlanabilmek için her ay prim ödemeleri zorunlu tutuluyor. Artý olarak kadýnlara verilen emzirme yardýmý bayaðý düþürülürken; yerine ‘’emekli kadýnlara emzirme yardýmý’’ diye bir müjde(!) sunuyorlar ki; 65 yaþýnda emekli olan bir kadýn için maalesef traji-komik bir öneri. SSGSS geri çekilsin! Öncelikle þunu unutmamak gerekir ki bu saldýrýnýn hedefi olan iþçi ve emekçiler olarak; bu sadece bizim ülkemizde olan bir þey deðildir. Bu emperyalist kapitalizmin uyguladýðý neo-liberal politikalarýn sonucu olan bir saldýrýdýr. Buna bizlerle birlikte bütün dünyadaki emekçiler de maruz kalmaktadýr. Elbette bu yasadan önce de hastane kapýlarýnda sürünüyor; sadece saðlýk deðil hayat güvencemiz olmadan yaþýyorduk. Ama þu an iþçi sýnýfýnýn mücadelelerle kazanmýþ olduðu; temel haklarýmýzda bile burjuvazinin gözü var. Artýk elimizde onlar bile kalmýyor, bu yasa ile ölüme mahkûm ediliyoruz. Bu nedenle saðlýðýmýz, hayatýmýz ve geleceðimiz için mücadele kaçýnýlmaz. SSGSS geri çekilsin! Kayýt dýþý çalýþanlar ve mevsimlik iþçiler baþta olmak üzere herkese saðlýk güvencesi ve emeklilik hakký! Kadýnlar için kocaya ve babaya baðlý olmayan saðlýk güvencesi! Dicle Nadin, 5 Ekim 2008

“Yollarýn Hastasýyýz, Yolsuzluðun Ustasýyýz”

Geçtiðimiz ay (6–7 Eylül) Yol-Ýþ’in Olaðanüstü Genel Kurulu’nda sendikanýn yeni yönetimi seçildi. Sendika kasasýndan Bursaspor’a 300 bin YTL aktarma haberi unutulmamýþken (ÝC 52. sayýya bakýnýz), þimdi de olaðanüstü kurul toplanmasýna neden olan skandallar gündeme geldi. Ýddia edilenler ise sendika bürokrasisinin ‘gurur tablosu’ gibi: · 365 gün þehir dýþýndaymýþ gibi tam harcýrah almak, · Dört aylýk ücret tutarýnda ikramiye ve yüksek temsil ödenekleri almak, · Kasadan 250 bin YTL’ye varan faizsiz avanslar almak, · Sahte üyelik, fatura ve bilumum gereçleri gösterip bunlarý nakite çevirmek... Peki, bu acil yönetim deðiþikliði, adý yolsuzluklarla anýlan sendika için yeni ve temiz bir sayfa açabilir mi? Genel baþkanlýk tahtýna/koltuðuna getirilen ismin eski Genel Mali Sekreter Ramazan Aðar olduðu düþünülürse, böyle bir temizlik olsa olsa sendika kasalarýnda gözlemlenebilir diyebiliriz. Mali açýdan aklanmamýþ bir yönetimin bir çeþit devamý olan bu yönetimin de geleceði parlak deðil. Nitekim Aðar, baþkan oluþunun ardýndan, skandallara iliþkin suç duyurusunda bulunacaðý yönündeki eski açýklamalarýný “Seçim kýzgýnlýðý ile söylenmiþ sözler” olarak nitelendirdi bile… Sendika tabanýndaki suskunluðu fýrsat bilen bu gammazlara hadlerini, mücadeleci ve hesap soran bir sendika örgütü bildirmeli. Ýþçilerin yüzyýllarýný verdiði bir mücadele aracýna yolunacak kaz gözüyle bakan bu bürokratlar her zaman olacaktýr. Fakat mücadelenin somut bir ifadesi olan sendikalar, yine mücadele edilerek ayakta tutulabilir. Kuþkusuz burjuva devlet gözetimiyle veya hortumcu bürokratlarla deðil! Bugün devletten ve patrondan baðýmsýz, bürokratik olmayan sendikalara ihtiyacýmýz var. Salih Þimþek, 3 Ekim 2008


Metal Birlik ve mücadeleden baþka yol yok! Ýþçiler olarak en temel çýkarlarýmýz için birleþip harekete geçmediðimiz sürece benim iþ yerimde olduðu gibi patronlar her zaman kazanýr. Çalýþtýðým fabrikada 2008’in ilk zammý 3 ay geç yapýldý ve 3 aylýk fark bize ödenmedi. Ardýndan 2008’in 2’nci 6 aylýk zammý da yapýldý, ama patron kendi kafasýna göre yüzde 3–18 oranýnda zam artýþlarý uyguladý. Yanlýþ anlamayýn yüzde 18 oranýnda zammý yalnýzca patrona yakýn olan kiþiler aldý. Asýl zam oraný ise geri kalan tüm emekçilere yüzde 3–5 arasýnda yansýdý. Arkadaþlara buna karþý çýkalým dediðimde kimsenin tepki göstermek gibi bir niyeti olmadýðýný görünce ve tek baþýma insanlarý harekete geçiremeyince, kendi adýma patronla görüþmeye gittim. Bize baðlý diðer fabrikadaki iþçi arkadaþlarla konuþmak için hafta sonu oraya gittiðimde oradaki durumu daha kötü gürdüm. Burada son dönemde sürekli yaþanan iþçi deðiþikliklerinden dolayý aralarýnda hiçbir samimiyet yoktu. Zaten patronun istediði de bu olduðu için o da iþini böyle yürütmeye çalýþýyor. Bu durumun böyle gitmeyeceðini ve orada örgütlü bir ortam yaratmanýn zorunluluðunu gördüm ve zamanla bunun olanaklý olabileceðine inanýyorum. Dünyanýn diðer yerlerinde olduðu gibi kapitalist patronlar iþçi sýnýfýný köleleþtirmek için bütün silahlarýný kullanýyorlar. Bir yandan savaþlar çýkartarak kendi mali krizlerini iþçi sýnýfýnýn kanýyla kapatmak ve bizleri köleleþtirip emek gücümüzü elimizden alarak sadece karýn tokluðuyla onlara hizmet etmemizi istiyorlar. Diðer yandan saðlýk koþularýmýz ve en temel haklarýmýz onlarýn

umurunda bile deðil. Bizim yaþamýmýz onlar için pek de önem taþýmýyor, çünkü dünyada milyonlarca iþsiz var, zaten biri giderse diðeri gelir diye bakýyorlar. Artýk biz iþçi sýnýfýnýn uyanma zamaný geldi de geçiyor. Bir an önce birleþip mücadeleye baþlamadýðýmýzda yarýn bizim için geç olabilir. Kapitalist patronlar ve onun yasa koyucularý sadece seçim zamaný iþçilerin kapýsýný çalýp baþa geldiðinde bizleri unutup her gün yeni bir yasa çýkartarak daha önce canýmýzý ortaya koyup savaþarak kazandýðýmýz tüm sosyal ve sendikal haklarýmýzý elimizden alarak ayný zamanda bizi örgütsüz ve güçsüz býrakarak yaþam hakkýmýzý elimizden almak istiyorlar. Aslýnda biz istersek hiçbir hakkýmýzý onlara yedirmeyeceðimizi, bizim onlara deðil onlarýn bize muhtaç olduðunu, biz olmasak servetlerine servet katamayacaklarýný da onlarda bizde iyi biliyoruz. Dolayýsýyla temel hedefimiz, patronlarýn bize karþý örgütlendiði gibi, bizimde kendi aramýzda onlardan daha iyi örgütlenmemiz ve onlarýn bizi birbirimize düþman etmek için koyduðu bütün sýnýrlarý, din, dil, ýrk, gözetmeksizin kaldýrmamýz ve hem ülkede hem de bütün dünyada birleþmemiz. Bugün mücadelede öncelikli görev budur... Bir iþçi

Tekstil Ýþyeri Temsilcimiz Oldu, Acep Niye? Çalýþtýðým iþyerinde iþveren vekilleri, iþyeri temsilcisi seçileceðini duyurdu. Bunun üzerine 3 aday çýktý, oylama yapýlarak, iþverenin istediði bir kiþi temsilci oldu. Temsilci seçilmesinin nedeni, bu ay içinde iþyerine gelecek olan müþteri temsilci-

lerinin, ziyaret gününün yakýnlaþmasýymýþ. Bu nedenle iþyerinde bir denetleme havasýna girmiþtik ve ustalarýn talimatlarý sonucunda, her yer denetime hazýrdý... 3 kiþiden oluþan müþteri temsilcileri, bir gün, nihayet geldiler. Firma içinde gezdiler, bir yandan da, iþçilerin isimlerini ve hangi bölümde çalýþtýðýmýzý sordular. Öðleden sonra da, isimleri alýnan kiþilerle bir toplantý aldýlar. Toplantýnýn konusu iþyerindeki ortamdan haberdar olmaktý. 6 iþçinin katýldýðý toplantýya, yeni seçilen temsilci de katýlmýþtý. Gelen temsilcilerin amacý, firmayla ilgili önceden aldýklarý duyumlarý teyit etmekti. Bir de çalýþanlarýn sorunlarýný öðrenmek. Öðrenmek, ama niye? Sorunlarýn çözümü için bir giriþimde bulunacaklarý meçhul. Aslýnda bu denetimin bir formalite olduðu ve buradan bir çözüm çýkmayacaðý ortada. Sorunlarýmýzý ne patronun iþyeri temsilcisi, ne de müþteri temsilcileri çözebilir. Bu sahte temsilciliklere karþý, iþçilerin kendi gücüne dayanan bir komite kurmalýyýz. Çünkü sorunlarýmýzý ancak birlik olduðumuzda çözebiliriz. Bir Ýþçi

Sorunlara Karþý Taleplerimizi Öne Çýkaralým Ýþyerinde bayram izni dokuz gün olacak diye konuþuldu. Patron arife ve cuma gününü de tatile ekledi. Þimdilik patrona bir buçuk günlük borcumuz var. Nasýl ödeyeceðimiz halen belli deðil. Patronun keyfine kalmýþ durumda. Þefler de bu konuyu sorduðumuzda bir þey bilmediklerini söyledi. Cuma günü tatile çýkacaðýmýz akþamý þeflere tekrar sordum. Onlar ise, aylýk ücretlerimizden kesileceðini söyledi. Bu konuþmayý arkadaþlar da duydu. Bir iþçi “ben izin istemi-

13


yorum, gelip çalýþacaðým” dedi. Bir baþka arkadaþ ise, “yýllýk izinlerde iki hafta hakkýmýz var. Ama patron kendi iþlerinden dolayý üç hafta bizleri izne çýkardý. Bir haftalýðýmýzý hiç sormadan kesti” dedi. Patron, bizlere sormadan yine ayný davranýyor. Ýnsan parasýz olunca izinden de, bayramdan da bir þey anlamýyor. Moralimiz daha çok bozuluyor. Belli ki patron bayram iznini önceden planlamýþ. Büyük ihtimalle

bayramda sevaba gireyim ya da iþçilerim dinlensin diye deðil, kendi çýkarlarýný gözeterek servis parasýndan, yemek masrafýndan, iþçilerin iþe adapte sorunlarýndan kurtulma adýna yani, istediði performansý alamayacaðý düþüncesiyle kararýný vermiþ. Ýþyerinde belli sorunlarýmýz ve buna karþý taleplerimiz var. Bunlarý patrona iletebilmek, yaptýrabilmek için önce kendi aramýzda bir araya gelmek, sonra birbirimize güven-

mek ve daha sonra bu güven üzerinden örgütlenmek gerekir. Bizlerin birbirimize güvenmeyerek sorunlarýmýzý bugüne kadar çözemediði ortadadýr. Bu kez birbirimize nasýl güvenebiliriz, bunun için üzerime düþen sorumluluk nedir diye önce kendimize sormalýyýz. Herkes önce karþýsýndakinin güvenini kazanmak için ilk adýmý atma sorumluluðunu göstermeye baþlamalýdýr. Bir Ýþçi

Karaburun Bilim Kongresi Toplandý Bu yýl üçüncüsü düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi, niteliðine göre yaygýn sayýlabilecek bir katýlýmla gerçekleþtirildi. Bir grup akademisyenin kolektif emeðiyle, Börklüce Mustafa’nýn Karaburun’unda örgütlenen mütevazý toplantý, hiçbir ticari kurumdan destek almadan, her sene geliþen geleneðiyle ülkemizin önemli bilimsel etkinliklerinden biri haline geliyor. Her geçen gün bilimi daha da dýþlayan üniversitelere raðmen ve onlarýn dýþýnda gerçekleþtirilen Kongre’nin, saygýyý hak ettiðini teslim etmek gerekir. Bu seneki toplantýlarýn temasý “Bugünü Anlamak” olarak belirlenmiþ. Yirmiyi aþkýn oturum boyunca kapitalizmin Türkiye ve Dünya ölçeðinde yarattýðý güncel sorunlar, týptan mimarlýða, ekonomiden tarihe birçok alanda deðerlendirildi. Akademisyenler, kapitalizmin derinleþen uluslararasý krizini, hükümetlerin saðlýk politikalarýnda sergilediði ikiyüzlülüðü, Güney Amerika’da gerçekleþen fabrika iþgallerini, Türkiye’de konut sorununu, AKP’yi, Kürt sorununu, Sendika bürokrasisini ve daha nicelerini dersliklerinde anlatamadýklarý açýklýk ve kesinlikle ifade ettiler. Tüm bu sunumlarýn ve tartýþmalarýn yanýnda Kongre süresince sosyal etkinlikler de unutulmamýþtý. Akþamlarý tiyatro ve film gösterimleri takip edilebiliyordu. Öðrenci katýlýmý ise umut vericiydi. Kendi sunum ve çalýþmalarýný gerçekleþtirenler dýþýnda, tartýþmalara katýlan ve katký yapan öðrenciler dikkat çekiyordu. Öte yandan, toplantýlar dýþýnda tartýþmalar devam ediyor, öðrenciler arasýnda ateþlenerek gün boyu sürüyordu. Özellikle Türk ve Kürt öðrencilerin kardeþçe sohbetleri görülmeye deðerdi. Böyle olanaklar yaratmasýndan dolayý Kongre’yi önemli bir eðitim aracý olarak görebiliriz. Bildirilerin ayrýntýlý incelemesi sayfalar tutacaðýndan burada yer vermek olanaksýz. Ancak genel eðilimlerden bahsetmek gerekir. Öncelikle böyle bir organizasyonun doðru anlaþýlmasý ve ona rol biçilirken aþýrýya kaçýlmamasý elzemdir. Meseleye bakarken Marksizm’in entelektüel kavrayýþ biçimi önem arz eder. Bu kavrayýþ entelektüelin sosyal konumu itibariyle burjuvaziye göbekten baðlý olmasý ile tutarlý bir bilimsel anlayýþýn burjuva ideolojisiyle uyumsuzluðu arasýndaki çeliþkiyi ifade eder. Elbette bir zümre olarak entelijansiya bu çeliþkinin birinci unsurunu daha çok hisseder ancak; burjuvazinin din, milliyetçilik v.s. gibi ideolojik araçlarýyla karþý karþýya gelebilme meziyeti de önemlidir. Çünkü bu meziyet entelektüele sýnýflar mücadelesinden baðýmsýz olduðu izlenimini bahþeder. Þurasý açýk ki, sýnýf mücadelesine katýlmamak seçeneði burjuva ideolojisinin bir faraziyesidir. Ýþin aslý bizler tüm eylemlerimizle sýnýf mücadelesine tabiyiz. Sorun bunun farkýnda olmak ve hangi tarafta olduðunu bilmek sorunudur. Karaburun Bilim Kongresi, tüm iyi niyetlere raðmen bu anlamda entelektüelin yanýlgýsýna düþmüþ bir çizgi izlemektedir. Bu sürecin iki önemli sonucu vardýr. Birincisi ulaþýlan sonuçlarýn devrimci eyleme katký saðlamamasýdýr. Çünkü bunlarý iþçi sýnýfýna doðrudan iletecek kanallar mevcut deðildir. Ýkincisi ise katýlýmcýlarýn Marksizm’e ilgisinden yola çýkýlarak, eylemlilikle sýnanmayan teorinin tahrifatýnýn neredeyse kesin oluþudur ki bunun örnekleri Kongre sýrasýnda görülmüþtür. Bütün bunlar Karaburun Bilim Kongresi’nin varlýðýný gereksiz kýlmaz, tersine ülkemizin aydýnlarýndan bu geleneði büyütmelerini, belki de bir Marksist araþtýrmalar enstitüsüne ön ayak olmalarýný ve Marksist teoriye, ihtiyaç duyduðu katkýlarý yapmalarýný beklemeliyiz. Ancak sorunun dünyayý yorumlamak deðil onu deðiþtirmek olduðunu unutmamak kaydýyla. Bir Ýþçi Cephesi Okuru 14


Son günlerde Kürdistan’ýn birçok þehrinde ana dilde eðitim ile ilgili gösteriler yapýlýyor. Sokaklarda temsili sýnýflar kuruluyor ve öðrencilere ana dillerinde yani Kürtçe eðitim veriliyor. Burjuva medya ise ya görmezden geliyor ya da saptýrarak haber yapýyor. Oysa anadilde eðitim en temel insani haktýr. Bir halký yok etmenin, asimilasyona uðratmanýn en kolay ve geçerli yöntemi o halkýn dilini yasaklamak ve yok etmektir. Bu sadece Kürtlerle ilgili de deðil. Her insan kendi ana dilinde eðitim görebilmelidir. Çocuklar rüyalarýný ana dillerinde görüyor, ana dillerini konuþuyor. Ýlkokul yaþý geldiðinde ise hiç bilmedikleri bir dille eðitim görmek zorunda kalýyorlar. Bu onlar için gerçekten büyük bir iþkence. Bu yüzden, Kürt illerinde, ilkokulun özellikle birinci sýnýfýnda okuyan çocuklar sýnýflarda adeta dilsizler ordusudur. Çünkü hiç bilmedikleri bir dilde eðitim görmeleri gerekiyor. Hele öðretmen de Kürtçe bilmiyorsa

çocuklar en insani ihtiyaçlarýný bile öðretmene anlatamaz durumda oluyorlar. Ana dilde eðitim bir haktýr. Bu hakký Ýþçi Cephesi olarak her zaman savuna geldik ve savunmaya da devam edeceðiz. Bazý aklýevveller, “Herkes kendi dilinde eðitim görürse kargaþa olmaz mý?” diyor. Biz de soruyoruz, “neden egemen sýnýf kendi dilinde eðitim görüyor” ya da “neden baþka ülkelerde yaþayan ýrkdaþlarýnýn kendi dillerinde eðitim görmeleri talebinde bulunuyor”. Biz onlarýn bu taleplerinin destekçisiyiz ama bu ülkede de

Sadece ifade deðil, düþünme özgürlüðü de yok!

Devletin Böyle Düþünüyor, Boyun Eð Ey Erasmus! Geçtiðimiz ay Marmara Üniversitesi’nin Erasmus projesi kapsamýnda yurtdýþýna okumaya giden öðrencilere dayattýðý oryantasyon (uyum) bir gerçeði yeniden açýða çýkarttý: Bu sistem içinde, öðrenme dediðimiz faaliyet devletin küçük beyninin küçük kývrýmlarýna zincirlenmiþ durumda… Baþtan baþlayalým… Marmara Üniversitesi Erasmus Koordinatörünün imzasýyla bu yýl Erasmus öðrenci deðiþim programýna katýlacak öðrencilere þöyle bir e-posta iletildi: “2008-2009 akademik yýlýnda yurtdýþýna gidecek öðrenciler için aþaðýda belirtilen gün ve saatlerde Göztepe Kampusu Dr. Ýbrahim Üzümcü Kültür Merkezi’nde oryantasyon eðitimi verilecektir. 16-17-18-19 Eylül tarihlerinde verilecek eðitime katýlmayanlarýn yurtdýþýna gidemeyeceklerini bilgilerinize rica ederim.” Ve ardýndan, bu belirtilen 4 güne yayýlan programla Türk resmî devlet tezleri üzerine brifing verildiði ortaya çýktý. Baþta Ermeni sorunu, Kýbrýs,

Güneydoðu ve Rum Pontus konularýnda olmak üzere öðrencilere devletin resmî görüþleri anlatýlmýþ ve bu görüþleri gittikleri ülkelerde olasý karþý-görüþlere karþý savunmalarý istenmiþti. Ve ne þaþýrtýcý ki(!) Ermeni tezleri konusunu sunan isim eski Türk Tarih Kurumu baþkaný Halaçoðlu oldu. Erasmus (ismini 15.yy Rönesans dönemi bilim adamýndan alýyor), öðrencilerin ve eðitimcilerin Avrupa’da karþýlýklý deðiþimini saðlayarak, programa katýlan ülkelerdeki çalýþmalarýn ve alýnan derecelerin akademik olarak tanýnmasýna olanak saðlayan bir program. Artýlarý eksileri elbette baþka bir yazýnýn konusu olarak

ana dilde eðitim sorunu var. Bunu görmezden gelmeyin. Bunu bir lütuf olarak deðil hak olarak verin! Ama biliyoruz, vermeyecekler. Ancak en azýndan Kürtler bu konuda kararlý. Kendi dillerine sahip çýkmaya çalýþýyor, asimilasyona karþý direniyorlar. Biz de iþçi sýnýfý olarak Kürt halkýný desteklemeliyiz. Her yerde bu konuyu dile getirmeliyiz. “Kardeþiz” dediðimiz Kürt halkýna reva görülen her türlü zulmü deþifre edip onlara yalnýz olmadýklarýný hissettirmeliyiz. Ana dilde eðitim haklarý için mücadele veren tüm ezilen halklarýn destekçisiyiz. Çünkü bu, en temel insani taleptir. Bu talebi göz ardý eden TC insanlýk suçu iþliyor! Bu suça ortak olmayacaðýz! Ana dilde eðitim istiyoruz...

GENÇLÝK

Asimilasyona Karþý Ana Dilde Eðitim

Jiyan, 6 Ekim 2008

tartýþýlabilir. Ancak, bugün için mühim olan Türkiye Devleti’nin “etrafýmýzý kuþatmýþ düþmanlar” algýsýný açýk bir þekilde görünür kýlmýþ oluþu. Öyle ki, öðrencilere verilen oryantasyon programýnýn içeriðinden de anlaþýldýðý gibi, program dahilinde yurtdýþýna çýkacak öðrenciler adeta birer asker gibi görülüyor ve devletin çýkarlarý hesabýyla kuþanýyor. Sadece görme, tanýma, anlama ve paylaþma çabasý bile oldukça tehlikeli görülüyor olsa gerek, öðrencilere gitmeden düþmanlarý belletiliyor. O ses her yerde ayný zaten: Devletin böyle düþünüyor! Devletin böyle düþünmeni istiyor! …Ve zaten sen de böyle düþünüyorsun! Bu devletin bir yurttaþý deðil misin? Böyle düþünmelisin, böyle düþünürsün!.. Hatýrlarsýnýz, ‘düþünce özgürlüðü yok’ dedikçe birileri hep “hayýr, düþünce özgürlüðü var; düþünceyi ifade özgürlüðü demeli” diye itiraz etmiþtir, eder… Peki, size de bu olay “düþünce ve hatta düþünme özgürlüðümüz yok” dedirtmiyor mu?.. Elvan Alaz, 7 Ekim 2008

15


KÜLTÜR-SANAT

CERN Deneyi

Geri Sayým ve Büyük Çarpýþma

Üniversitelerde, okul kitaplarýnda unuttuðumuz bilim, hastanelerde ya da en temel gündelik hayatýmýzda kullanamadýðýmýz teknoloji, geçtiðimiz günlerde bize CERN’le hatýrlatýldý. Birden, Büyük Çarpýþma’ya geri sayým baþladý. Evrenin ve maddenin sýrlarý açýklanabilecekti. Bazý gazetelerce ‘yaradýlýþýn kanýtlanmasýna’, ‘tanrý maddesinin bulunmasýna’ çok az kaldý. “Aman bir ihmal olur da Çernobil’deki kýyamet tekrarlanýr mý” diye þakalaþmalar (!) baþladý. Her zamanki gibi “Kaç Türk Fizikçi CERN’de” diye kritik edildi. Reklamlar bitti. Ama iþin aslý astarýyla ilgilenen pek az oldu.

16

Nedir CERN? 12 Avrupa ülkesi, Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra, nükleer araþtýrmalar konusunda ABD’yle rekabet edebilmek ve bu ülke karþýsýnda güçlü olabilmek için Avrupa Nükleer Araþtýrmalar Merkezi’ni (CERN) kurdu. Bugün 20 üyesi olan ve 80 ülkeden yaklaþýk 6500 bilim adamýnýn çalýþtýðý CERN, dünyanýn en büyük nükleer fizik araþtýrma merkezi durumunda. Evrenin ve maddenin oluþumunun araþtýrýlmasý için 14 yýldýr bu merkezde yüzyýlýn deneyi -LHC (Büyük Hadron Çarpýþtýrýcýsý)/ ‘Big Bang’- hazýrlýðý yapýlýyordu. Geçtiðimiz günlerde de deney baþlatýldý. Bu deney vesilesiyle tesiste üretilecek radyoizotoplarýn týp alanýnda beyin, tiroid, böbrek ve miyokardial görüntüleme, beyindeki kan akýþýnýn görüntülenmesi ve alzhiemer gibi nörolojik hastalýklarýn teþhisi, organ naklinin kabul edilip edilmediðinin tespiti, kemik iliði iltihaplarýnýn tespiti, lösemi tehdidinin tespiti, tümörlerin görüntülenmesi, klinik kardiyoloji, kalp ve damar görüntüleme, gibi kullaným alanlarý olacaðý söyleniyor. Fakat bu deney her ne kadar insanlýk için çok ciddi bir teknik ilerleme olarak sunulsa da kapitalizmde ne yazýk ki her ilerlemenin, insanlýðý toplumsal yok oluþa bir adým daha yaklaþtýrabileceði çeliþkisi vardýr. Çünkü her þeyde olduðu gibi bilimin baþýnda da egemen sýnýf var. Bu sýnýf, kendi kasasýný doldurmak hususunda sýnýr tanýmaz ve bilimi de kendi kârý için, istediði ölçüde ilerletir. Nükleer teknolojiyi, savunma (!) sanayisi için geliþtirir. En geliþmiþ iþlemcili bilgisayarlar bile hep ‘savaþ teknolojisi’ yolunda üretilmiþtir. Bu güdümlü bilim, bu sebepten, bizlerce bilinmez. Bilim burjuva efendilerce altüst edilir: Din uyarýnca kök hücre çalýþmalarý durdurulur, özelleþtirmelerden bolca para kazanýldýðý için su sorunu çözülmez, doðaya daha az zarar veriyor (!) diye biyodizel teþvik edilir... Bunlar aklýmýza geldikçe bu deneyden umutla bahsedemiyoruz. Bakan Güler “Burada niyet önemli, nükleer teknolojiyi hepimiz barýþçýl amaçlarla kullanmak istiyoruz.” derken biz de tam

da bundan korktuðumuzu ifade ediyoruz. Çünkü bu burjuvazinin niyeti... Ciddi bir ekonomik krizde olan bu krizleri erteleyebilmek için her fýrsatta emekçiyi soyan ve Irak’ta, Afganistan’da, Kürdistan’da... kýyým yapan burjuvazi. Ve Hiroþima’dan hatýrlýyoruz ki burjuvazinin çýkarýna olan hiçbir zaman dünyanýn çýkarýna olmamýþtýr. Bir an kabul ettik diyelim, egemen sýnýf artýk yarýný, tüm insanlýk adýna düþünmeye baþladý. Elini ‘vicdan’ýna koydu ve bu bilimsel geliþmenin önünü açtý. Deney baþlatýldý. Ama bakýn, sonraki gün ne oldu? 14 yýldýr çalýþýlan ve tahmini 4,4 milyon sterlin harcanan ‘Hayatýmýzý deðiþtirecek bu yüzyýlýn deneyi’ LHC (Büyük Hadron çarpýþtýrýcýsý), ertesi gün helyum sýzýntýsýndan durduruldu, 10 gün sonra elektrik arýzasý sebebiyle 2 ay ertelendi. Zarar gören parçalayýcýlar için çok büyük bütçeler gerektiði açýklandý. Þirketlerin batmasýný bir gecede kamu fonlarýndan para aktararak engelleyen kimseler, bugün belki de ummadýðýmýz þekilde týpta bu kadar ilerleme yaratabilecek deneyi nasýl da es geçtiler? Çünkü bu kimseler ikiyüzlü burjuvazinin ta kendisidir. Tüm bu gerçeklerin ýþýðýnda, ne CERN’deki LHC’den ne de burjuva efendilerin güdümündeki bir baþka deneyden umudumuz var. Biz, iþçi emekçiler, en basitinden tam teþekküllü bir hastanedeki tedavi tekniklerinin bizim SSK’lara gelmesini talep edebiliyoruz. Yani var olan bilimteknik bile -yani býrakýn daha ilerisini- eðer biz emekçilerin hizmetinde olsaydý; bizim için yüzyýlýn olayý olurdu. Ancak tüm insanlýðý kucaklayan bir sorumlulukla, biz iþçi ve emekçilerin yöneteceði bir dünyada gerçek bilimden, sýnýrsýz bir geliþimden korkmadan, emin olarak bahsedebiliriz. Bizim için en büyük ilerleme; artýk pimi çekilmiþ bir bomba gibi geri sayýmý baþlayan dünyayý elinde tutan, o bir avuç hýrsýzla çarpýþmak ve onlarý dünyanýn her yerinden kovmak olacaktýr. Sosyalizm, bizim için hiç olmadýðý kadar gerçekçi bir çözüm! Canan Yýlmaz, 3 Ekim 2008


Ardý arkasý kesilmeyen bombalý saldýrýlar, Pakistan askerlerinin ABD helikopterlerine ateþ açmasý, ABD’nin artan saldýrýlarý derken yaþananlar yeniden Pakistan’da neler oluyor sorusunu gündeme getirdi. Pakistan’ýn geçmiþi, ABD ile iliþkileri ve Afganistan’a coðrafi yakýnlýðý düþünüldüðünde bu sorunun anlamý da aðýrlaþýyor. ABD-Pakistan iliþkileri: Yeþil Kuþak Projesi Pakistan’ýn ABD ile iliþkileri Soðuk Savaþ döneminde þekillendi. ABD, Sovyetler Birliði’nin bölgedeki etkisini kýrmak amacýyla geliþtirdiði “Yeþil Kuþak” projesi kapsamýnda, 1977 yýlýnda Ziya ülHak’ýn gerçekleþtirdiði askeri darbeye destek verdi. Ziya ül-Hak ise, ülkedeki Ýslami yapýyý güçlendirme faaliyetleriyle ve Afganistan’daki Ýslamcý gruplara verdiði destekle ABD’nin projesi için uygun isim olduðunu kanýtladý. Müttefiklik 1979 yýlýnda Sovyetler Birliðinin Afganistan’ý iþgali karþýsýnda geliþti. ABD bir yandan Pakistan ile askeri ve ekonomik iliþkilerini güçlendirirken, bir yandan da Pakistan istihbarat servisini kullanarak Taliban, El Kaide gibi radikal Ýslamcý yapýlarýn oluþturulmasý yoluyla Afganistan’daki Ýslamcý kesimi destekledi. Ancak ABD’nin baþta kendi eliyle yarattýðý bu gruplar, Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýndan sonra kendisine yönelik bir tehdit haline büründü. Bu açýdan, 11 Eylül, ABD’nin hem Radikal Ýslamcý gruplara yönelik hem de Pakistan’a yönelik iliþkilerinde önemli bir deðiþimin sembolü oldu. ABD-Pakistan iliþkileri: Büyük Ortadoðu Projesi Büyük Ortadoðu Emperyalist Projesi kapsamýnda gerçekleþen, ABD’nin Afganistan iþgali, ABD’yi ülkedeki politik hâkimiyetine direnç gösteren Ýslamcý gruplarla karþý karþýya getirdi. Ve önceki süreçte Ýslamcý hareketleri desteklemek için kullanýlan Pakistan yönetimi bu sefer Ýslamcý hareketlere karþý mücadelenin üssü olmaya zorlandý. Öte yandan bu durum Pakistan’daki Ýslami kesimle Pakistan yönetimi arasýndaki gerginliði de

art-týrdý. Ve ülke siyasi bir istikrarsýzlýðýn içine hapsoldu. Bugün ABD - Pakistan gerginliði olarak sunulan durum bu tarihsel açýdan okunmalýdýr. Pakistan, ABD tarafýndan her zaman bölgede bir maþa olarak kullanýlmýþtýr. Bugün de durum bundan farklý deðil. Bir yanda, iþgalin ardýndan Afganistan’da istediði istikrarý saðlayamamýþ ABD’nin, Afganistan’a sýnýr komþusu Pakistan’ý bir üs olarak kullanma isteði söz konusu. Ancak ABD’ye ekonomik ve siyasi baðlýlýðý göz önüne alýndýðýnda boyun eðmek durumunda kalan Pakistan darbeyle yönetime gelen Müþerref döneminden beri sürdürdüðü bu iþbirlikçi politikalar sonucunda yönetimi altýndaki Ýslamcý gruplar gözünde meþruiyetini tamamen yitirmiþ durumda. Bu nedenle ülkede güçlenen bir radikal Ýslam var. Öte yandan, Pakistan’ýn bu istikrarsýz durumu bölgeye müdahalesini güçlendirdiði ve yönetimi kendisine daha baðýmlý

ENTERNASYONAL

Pakistan’a Bakýp Emperyalizmi Görmek

kýlabileceði için ABD’nin de iþine geliyor.

Pakistan iþçi sýnýfý çözümünü kendi yaratmak zorunda! Ýliþkilerin tüm bu çeliþik, eþitsiz ancak birbirlerine baðýmlý olduklarý kadar da bileþik döngüsü düþünüldüðünde de, ABD’nin emperyalist çýkarlarý adýna kýskaca aldýðý 165 milyonu aþkýn nüfusuyla bir ülke çýkýyor karþýmýza. Emperyalizmin þekillendirdiði ve emperyalizmle iþbirliði içinde var olabilen bir Pakistan. Bölgenin iþçileri, emekçileri, yoksul köylüleri de ABD emperyalizminin, iþbirlikçi Pakistan yönetiminin, ya da anti-Amerikancý radikal Ýslamcý gruplarýn politikalarýna hapsolmuþ durumda. Nitekim bu politikalar iþçi sýnýfýnýn sorunlarýna cevap vermediði gibi bölge için bir çözüm sunmaktan da uzak. Ýþçi sýnýfýnýn çözümü, dünyanýn her yerinde olduðu gibi Pakistan’da da baðýmsýz sýnýf çýkarlarýnýn çatýsý altýnda örgütlenmek ve hem ülkenin hem bölgenin iþçi sýnýfýnýn geleceði için komþu ülkelerdeki sýnýfdaþlarýyla emperyalizme karþý mücadelelerini ortaklaþtýrmak olmalý. Ancak bu perspektifteki bir devrimci iþçi partisinin inþasý Pakistan halkýný, onu sarmalayan köksüz ihtilaflardan kurtarabilir. Ve ancak bu perspektif Afganistan’la birlikte tüm coðrafyada emperyalizmin yenilgisi adýna bir dinamik oluþturabilir. Elvan Alaz, 6 Ekim 2008

17


Uluslararasý Ýþçi Birliði-Dördüncü Enternasyonal (UÝB-DE) Enternasyonal Sekreterliði Deklarasyonu

Media Luna’nýn Aþýrý-Saðcýlarýnýn Saldýrýsýný Maðlup Edelim! Bolivya, silahlý saðcý gruplarýn oldukça etkili ve vahþi eylemleri altýnda, tansiyonu yüksek bir süreç yaþamakta. Söz konusu eylemleri gerçekleþtirenler, Media Luna’nýn1 (Santa Cruz, Tarija, Beni et Pando) dört eyaletindeki Yurttaþ Komiteleri (Comités Cívicos) denilen oluþumlarla Santa Cruz’daki Gençlik Birliði’dir. Bu gruplar sokaklarý ele geçirdi, bazý gaz tesislerini ve gaz boru hatlarýný iþgal ederek bunlarý patlattý, kamu binalarýný iþgal etti, sendika ve halk önderlerinin peþlerine düþtü ve onlarý terörize etti. Ayrýca, köylü birliklerine saldýrarak on dört kiþinin ölümüne ve onlarca kiþinin de yaralanmasýna sebebiyet verdiler. Bu aþýrý-saðcý çetelerin net bir hedefi var: Ülkenin bu bölgesindeki

18

mutlak denetimlerini, zor yoluyla kabul ettirerek, Media Luna eyaletlerinde iktidarý teminat altýna almak. Kurucu Meclis’in onayladýðý yeni anayasa projesiyle ilgilenen Evo Morales’in çaðrýcýsý olduðu referandumu, hükümetin derhal askýya almasýný istiyorlar; ayrýca, yeni anayasa projesinin de iptalini. Bu aþýrý-saðcý burjuva kesim pek çok faþist niteliðe sahip: Ýþçi, köylü, yerli ve halk hareketlerine karþý iç savaþ yöntemlerini kullanýyor; fazlasýyla ýrkçý ve ülkenin yerli çoðunluðuna karþý hayvani bir nefretle dolu; gaz gelirini tekelleþtirmeye çalýþan, ülkenin en güçlü burjuva kesimi tarafýndan yönetiliyor ve halk hareketine karþý orta sýnýf kesimlerle küçükburjuvaziyi seferber ediyor. Bu aþýrý saðýn eylemleri, kitle hareketini

terörize etmenin peþinde; ve mücadelenin bizzat içinde ve seçimlerde kendisini gösteren halk iradesine karþý, onu etkisiz hale getirerek hedeflerini zor yoluyla dayatma amacýnda. Media Luna burjuvazisi ve saðý, ülkeyi bölme tehdidi için kullandýklarý, varlýðý düzmece bir «kendi kaderini tayin hakký»nýn arkasýna saklanýyor. Bu emperyalizm-yanlýsý ve gerici «kendi kaderini tayin hakký» sahtekârlýðý, bölgenin doðal zenginliklerini emperyalizme ve Brezilya gibi kýtanýn güçlü ülkelerine peþkeþ çekebilmek için yalnýzca baþka bir hak iddiasýdýr. Yaðmadan, bugünkünden çok daha fazlasýný kapmaya çalýþan Media Luna burjuvazisi bu sayede, ganimeti, La Paz burjuvazisiyle paylaþmak zorunda kalmayacaktýr. Ayný zamanda, « Altiplano fakiri» nden ve onun «kitle isyanlarý» nýn yarattýðý sýkýntýdan da kurtulabilecektir. Bu aþýrý sað hareketin arkasýnda; bütün bu süreci, ahlaksýz ve aþaðýlýk elçisi Philip Goldberg aracýlýðýyla dürten Yanki emperyalizminin eli var. Saldýrýlardan birkaç gün önce, bu beyefendi, yýkýcý eylemlerini incelemek ve onaylamak için, Media Luna’nýn Yurttaþ Komiteleri’nin önemli þefleriyle görüþtü. Emperyalizmin çýkarlarý, her ne pahasýna olursa olsun, önemli hidrokarbür kaynaklarýnýn denetimini saðlamayý ve ayný zamanda, bütün Latin Amerika için bir referans olan Bolivya devrimci sürecinin noktalanmasýný gerektiriyor. Aþýrý Sað Neden Güçleniyor? Aþýrý saðýn, faþist metotlarýyla hýzla büyüdüðü bir gerçek. Ülkenin bir bölümünü kontrol ediyor, Bolivya’nýn en önemli zenginliði olan gaz üretimini tehdit ediyor ve hükümetin iktidarsýzlýðý ve eylemsizliðini fazlasýyla kullanýyor. Böyle bir þeyin, son birkaç yýlda, sað hükümetleri yerinden eden (sonuncusu üç sene önce gerçekleþmiþ) iki devrim yaþamýþ


Faþist Yöntemleri Kullananlarla Tartýþýlmaz! Onlarý, Güç Kullanarak Ezmek Gerekir! Ýþçi sýnýfýný, köylüleri ve yerlileri ezmeye çalýþan bir kesimle uzlaþmak mümkün deðildir. Ki bu kesim, onlarý, kurtulmaya çalýþtýklarý o beþ yüz yýllýk ayný sefalet ve aþýrý sömürü durumunda, terör yöntemiyle sindirmeye çalýþýyor. Faþist yöntemleri kullanan aþýrý sað, tek bir dilden anlýyor: kuvvetin, þiddetin dili. Daha fazla uzlaþma istemiyoruz! Hükümetten ve ordudan, kamu binalarýný iþgal eden aþýrý sað gruplarý ezmesini ve hapse atmasýný talep ediyoruz. Gaz tesisleri Bolivya halkýnýn mülküdür: bunlarý iþgal eden ve sabotaj yapan aþýrý saðýn üyeleri, hapishaneye! Santa Cruz Gençlik Birliði ve Yurttaþ Komiteleri derhal daðýtýlsýn ve yasadýþý sayýlsýn! Bolivya’nýn bölünmesine hayýr!

Aþýrý Saðý Bozguna Uðratmak için Ýþçilerin, Köylülerin ve Halk Tabakalarýnýn bir Birleþik Cephesinin liderliðini COB almalý! Bununla birlikte, birçok saldýrý karþýsýndaki hareket tarzlarý düþünüldüðünde, Evo’nun ve ordunun, organize sað gruplarla yüzleþmek ve onlarý ezmek istediðine dair hiçbir garanti yok. Bunu sadece, iþçi sýnýfýnýn önderlik yaptýðý köylüler, yerliler ve halk kesimleri baþarabilir. Ýþçiler ve halk kesimlerinin sokaklarda silahlý baskýyla yüzleþtikleri ve onu ezdikleri zamanlara, 1952 Devrimi’ndeki, 1985 seferberliklerindeki ve 2003 ile 2005 senelerinin muzaffer ayaklanmalarýndaki maden iþçilerinin þanlý geleneðine geri dönmek gerekiyor. Nasýl ki COB’un Santa Cruz’da geniþletilmiþ bir miting hazýrlama kararýný selamlýyorsak, yine COB’un; 16 Eylül için Ulusal Yürüyüþ’te geniþletilmiþ miting düzenleme çaðrýsýný ve Evo’dan, Media Luna hükümetleri ve Yurttaþ Komiteleri’nin yönetimi için sorumluluk davasý açmasý ve hapis kararý çýkarmasý taleplerini de selamlýyoruz. Fakat daha ileri gitmek gerekir. COB; bütün sendikalara, demokratik köylü ve halk örgütlerine, doðrudan eylem içinde, aþýrý saðla yüzleþmek için büyük bir Birleþik Cephe oluþturma çaðrýsý yapmalý. Bu sað gruplarla, yalnýzca kelimelerle veya sokak gösterileriyle yüzleþmek mümkün deðil. Sokaklarda doðrudan eylem yöntemlerini kullanarak, bu çetelere karþý kendimizi savunmalýyýz. Sendikalar ve köylü örgütleri acilen, madenciler, köylüler, fabrika iþçileri ve halk kesimleri arasýndan, binlerce öz-savunma birlikleri örgütlemelidir. Hükümetten talebimiz, bu birlikleri desteklemesi ve onlara aþýrý saðcý çetelere karþý kendilerini savunacak þeyler vermesidir. COB ile köylü, yerli ve halk örgütleri, saðý yenilgiye uðratmak için, kitlelerin büyük ulusal seferberliðine eþlik eden bir genel grev çaðrýsý yapmalýlar. Seferberliðe bu çaðrý, Media Luna bölgesindeki iþçi sýnýfýna ve halk kesimlerine

ENTERNASYONAL

bir ülkede sahne almasý, nasýl mümkün olur? Ýki aydan da az bir süre önce, feshedilen referandumda, baþkanýn yüzde 70 civarýnda oy elde ettiði bir ülkede, bu [aþýrý sað, ç.] hareket nasýl bu kadar güce sahip olabilir? Mümkün olan tek açýklama hükümetin uzlaþma politikasýnda yatmaktadýr. Evo Morales hükümeti, aþýrý sað hareketi ezmeyi ve kitleleri ona karþý seferber etmeyi reddetti, oysaki yakýnlarda, ücretleri ve diðer taleplerini savunan Huanuni maden iþçilerinin mücadelesini güç kullanarak ezmekte duraksamamýþtý. Evo, Media Luna burjuvazisiyle ülkeyi birlikte yönetmek için daima anlaþma, uzlaþma peþinde. «Kan dökmeme» bahanesiyle, iþgal edilen kamu binalarýný geri almak için asker göndermeyi reddediyor. Hatta anayasaya veya vergilere iliþkin referandum gibi meselelerde aþýrý saðýn ihtiyaçlarýna boyun eðmeyi kabul ediyor. Evo bu politikayla, aþýrý saðýn, hükümetçe iktidardan yoksun býrakýlmýþ yerleri iþgal ederek doðrudan eylem aracýlýðýyla, gittikçe güçlenmesi için meydaný boþ býrakýyor. Dahasý, aþýrý saðla yüzleþme kapasitesine sahip ve onu yenilgiye uðratabilecek tek güç olan muhtemel bir kitle tepkisini de felç ediyor ve kitlelerin cesaretini kýrýyor.

karþý; onlarý doðrudan sömüren ve ezen burjuvaziye ve toprak sahiplerine karþý ayaklanmalarý için açýk bir üsluba sahip olmalýdýr. Sadece Bolivya iþçi sýnýfý ve yoksul halký (exploités) ayrýlýkçý burjuvaziye karþý ülkeyi birleþtirebilir. Sadece seferberlikleri yineleyerek; yerlilere ve köylülere toprak için, Doðu Bolivya’nýn toprak sahiplerinin mülksüzleþtirilmesi ve emperyalist þirketlere tazminat ödemeksizin, gazýn ve maden endüstrisinin hakiki bir kamulaþtýrmasý için mücadele etmeyi öneren « Ekim Ajandasý »ný ileri sürmek mümkün hale gelir. Faþist tehdidi bertaraf etmesi için, tüm gücümüzle Bolivya halkýný destekleyelim! Bütün dünyanýn iþçi hareketi ve özellikle de Latin Amerika’nýnkinin, kýtamýzýn köylüleri ve yerlileri, öðrenciler ve emperyalizme karþý mücadele eden bütün halklar, Bolivya halkýný kendi kaderiyle baþ baþa býrakamaz. Bütün toplumsal örgütler mümkün olan en kýsa zamanda Media Luna’nýn aþýrý saðcý burjuvazisinin darbeci (putschiste) giriþimlerinden ve vahþi eylemlerinden vazgeçmesi için karar vermeli. Bu örgütlerin eðilimlerince, dayanýþmamýzý Bolivya iþçi sýnýfýna ve halk kesimlerine iletmek zorundayýz. Onlarýn aþýrý saðcý güçlerle yüzleþmesi ve onlarý yenilgiye uðratmasý için görkemli bir dayanýþma kampanyasý gerçekleþtirelim! UÝB-DE Sekreterliði 13 Eylül 2008 Dipnot 1 Media Luna (Yarým Ay) ifadesi, Bolivya’nýn dört eyaletini (Santa Cruz, Beni, Pandi ve Tarija) belirtmek için kullanýlýr. Hidrokarbür bakýmýndan Bölge oldukça zengindir ve Bölge’nin hidrokarbürden zenginleþen burjuvazisi, Morales hükümetinin kýsmi kamulaþtýrma programýna þiddetle muhalefet etmektedir; bunun için, hükümeti, ülkeyi bölmekle tehdit etmektedir. Oldukça yoksul bir ülke olan Bolivya’da, hidrokarbür kaynaklarýpaha biçilmez önem taþýmaktadýr [çevirenin notu (çn.)].

19


Altýnova’da Yaþananlara Seyirci Kalmayalým! Bu topraklarda yýllardýr biriktirilmiþ ve üzerinden kazanç saðlanmaya çalýþýlan kin ve nefret, Kürt kardeþlerimizin hayatýný kuþatýyor! Balýkesir’e baðlý Altýnova’da son bir hafta içinde yaþananlar, bu fiziksel ve zihinsel sistemli kuþatmanýn son halkasý. Kürtlerin öldürülmesi çaðrýsýný ifade özgürlüðü olarak nitelemiþ yargýsýyla; sýnýr ötesi operasyonlarý uzatma hazýrlýðýndaki yasamasýyla; Rojda’lara bir þiiri çok gören kaymakamýyla; ýrkçýlýðý ve ayrýmcýlýðý besleyen tüm kurum ve kuruluþlarýyla bu devlet bir baský ve imha mekanizmasý haline dönüþmüþ durumda… Ve kuþkusuz bu kuþatmanýn da baþ aktörü… Taraflarýn ifadelerine baþvurmaya dahi gerek duymadan Kürtkarþýtý yayýn politikalarýna malzeme bulduklarý için oldukça sevinmiþe benzeyen burjuva medya ise bu kýþkýrtmalarýn suç ortaðý. Altýnova’daki olaylarýn çýkýþý zaten yeteri kadar tüyler ürpertici. Önce nedeni tam olarak netleþememiþ bir kavga çýkýyor. Kavga çok þüpheli bir þekilde ve kýsa sürede Kürtleri hedef alacak biçimde büyütülüyor. Olaylar sürerken 30 Eylül gecesi kavganýn taraflarýndan Murat A. kamyonetiyle 2 kiþinin ölümüne neden oluyor. Bu olay Kürtlere ait ev ve iþyerlerinin taþlanmasý, araçlarýnýn yakýlmasý dâhil sonradan geliþen bir dizi yeni olayýn sebebi haline getiriliyor… Daha en baþýndan Kürt-Türk ayrýmcýlýðý üzerinden yönlendirilmiþ bir kavga var ortada. Kýþkýrtýcýlarýn malum kamyoneti üste ‘sürme’ olayý öncesinde planlarýný

20

yaptýklarýný görüyoruz. Birkaç kiþi arasýnda baþlayan tartýþmaya hýzla ve sayýlarý yüzleri aþacak kadar saldýrganýn katýlmasý baþka nasýl açýklanabilir? Ve bu saldýrganlar ellerinde Türk bayraklarýyla doðrudan Kürtleri hedef alan saldýrýlara baþlýyor. Oysa þu ana kadar evleri ve iþyerleri taþlanýp, araçlarý yakýlan Kürtlerin büyük çoðunluðu olaylarý sonradan öðreniyor. Bu insanlar ilk kavganýn içinde olmadýklarý gibi doðrudan tarafý da deðiller. Sadece Kürt olduklarý için kýþkýrtýcýlar tarafýndan hedef tahtasý haline getirilmiþ durumdalar. Fakat bu kadar da deðil! Kamyonetiyle 2 kiþiyi ezdiði söylenen Murat A’nýn bir arkadaþý ile kendilerini linç etmek isteyen kalabalýktan kurtulmaya çalýþýrken bu kiþilere çarpmak zorunda kaldýðý aktarýlýyor. Bu durumda burjuva medyada üstüne ‘sürme’ olarak aktarýlmýþ bu olayýn linç giriþiminden kaçma çabasý sýrasýnda meydana gelmiþ olabileceði iddiasý bile yeterince ürkütücü deðil mi? Ve daha da ürkütücü olan bu iddianýn hiç de þaþýrtýcý olmamasý deðil mi? Þu ana kadar ki geliþmeler bu linç giriþimi olasýlýðýný güçlendiriyor. Çünkü kýþkýrtýcýlarýn yönlendirmesiyle zembereðinden boþalan halk görüntüsü veren kimi faþist parti taraftarlarý kaç gündür benzer linç giriþimleri için Altýnova’da Kürtlere yönelik saldýrýlara devam ediyor. Balýkesir MHP milletvekili Ahmet Duran Bulut’un cenaze sýrasýndaki kýþkýrtmalarý, Balýkesir Valisi Selahattin Hatipoðlu’nun Kürtlere yönelik saldýrýlarý “hoþgörü” kapsamýnda deðerlendirmesi ve Jandarmanýn olaylarý

izlemekle yetinmesi ise bu saldýrýlarý meþru gösterme çabalarýdýr. Tüm bunlara paralel olarak beldede Kürtlerin evlerine, iþyerlerine, araçlarýna yönelik saldýrýlar bitmiþ deðil. Kürtler ekmek almak için dýþarý çýkamýyor, esnaf kendilerine satýþ yapmak istemiyor… 30 yýllýk evlerinde, yurtlarýnda birdenbire bir yabancýya dönüþmüþ bir halkýn kadýnlarý, erkekleri, çocuklarý söz konusu… Neden? Çünkü düþmanlar yaratýyor bu düzenin tüm kurumlarý, elbirliði içinde. Düþman büyütüyoruz bedenlerimizde. Kuþanýyoruz ve kuþatýyoruz! Bir katliama ortak edilmeye çalýþýlýyoruz. Maraþ’taki gibi, Çorum’daki gibi, Sivas Madýmak’taki gibi… Politik iradesini, demokratik taleplerini yok saydýðýmýz bir halkýn kuþatýlmasýný; mahallelerde, okullarda, iþyerlerimizde sürdürmemiz isteniyor bizden. Devlet böyle bölebiliyor bizi çünkü. Ekonomik ve politik krizler böyle çok daha çabuk geçiþtirilebiliyor nasýl olsa. Üstelik sürdürülen bu kirli savaþtan milyarlar kazananlar da varken… Ama kuþatýlýyoruz böylece bizler de… Ve bize ait olmayan hayatlarýmýzda, “bir orman gibi kardeþçesine” yaþama umudumuz da gittikçe azalýyor. Mersin’den Altýnova’ya uzamýþ bu süreç açýk ki umudumuzu kýþkýrtmalara hibe ediyor. Yaþananlar gösteriyor ki, bugün, kendi hayatlarýmýza sahip çýkmak için önce Kürt kardeþlerimizin; ezilen, sistemli bir baský politikasýna, inkâr ve imhaya maruz kalan bu yoksul halkýn hayatýna sahip çýkmamýz gerekiyor. Altýnova’dan Mersin’e, Mersin’den Þemdinli’ye kadar Kürt sýnýfdaþlarýmýzla birlikte dile getirelim taleplerimizi! Kýþkýrtmalara Hayýr! Olaylarýn büyümesine sebep olan milletvekili ve vali yargýlansýn! Kürt Halkýnýn Politik Ýradesi Tanýnsýn! DTP’nin Kapatýlmasýna Hayýr! Yaþasýn Halklarýn Özgürlüðü ve Özgür Halklarýn Kardeþliði! Ýþçi Cephesi, 3 Ekim 2008


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.