Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 57
Kasým 2008
http://iscicephesi.org
Ýþsizliði de, Yoksulluða da, Militarizme de Hayýr!
Son Sözü Ýþçi ve Emekçiler Söyleyecek Gündem ve Politika
syf. 2-9
Gençlik
Ne Ýlk Ne de Son! Kriz, Kürt Meselesi ve Sýnýf Mücadelesi
syf. 16-17
Bahçeþehir’in Ýþgaline Dur De! Özgür Bilim, Özgür Eðitim, Özgür Üniversite
Kýlavuzu Karga Olanýn... Mecliste AKP-CHP Düellosu
Kültür-Sanat
Banka Kurtarmalar...
syf. 18
“Yaþar Ne Yaþar Ne Yaþamaz” “Ýþte Özgür Dünya”
Ergenekon Davasý Göz Ardý Edilemez Ýþkencede Ölüm ve Yargýsýz Ýnfaz Haber Alma Hakkýmýz Engellenemez!
Enternasyonal
Karlarý Cebe Ýndirdiler, Þimdi Zarar Bize...
syf. 19
Ve TC’nin Barýþ Güvercinliði Tescillendi syf. 12
Türkiye’den Dünyadan Emek Güncesi
syf. 13-15
Fabrikalardan okur mektuplarý
Ne Zamana Kadar Bu Uygulamalar?
Sýnýf Mücadelesi
Sýnýf Mücadelesi
Arka Kapak
syf. 20
Ýnternet Yasaklarý: Devlet Neden Korkuyor
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Ýnsan Haklarý Derneði ÝHD Kapatýlmak Ýsteniyor!
Ne Zamana Kadar Bu Uygulamalar?
12 Eylül 1980 darbesi ile tüm Türkiye’de sýkýyönetim ilan edildi. Dernekler, sendikalar ve bilhassa siyasi partiler kapatýldý. 1 milyon 683 bin kiþi fiþlendi, 650 bin kiþi gözaltýna alýndýðý gibi 171 kiþi iþkencelerde yaþamýný yitirdi. Bundan sonraki dönemde iþkenceler had safhada ve cezaevi koþullarý dayanýlmaz boyutlarda idi. Bu koþullardan yola çýkýlarak bu insanlýk dýþý uygulamalara karþý, yeni bir örgütlenme için tutuklu ve hükümlü yakýnlarý harekete geçtiler. Özelde iþkenceler, ölüm cezalarý, cezaevlerindeki fiziki ve psikolojik baskýlar ve düþünce özgürlüðünün baský altýnda oluþuna karþý, genelde ise insan haklarý ve özgürlüklerinin korunmasý için tutuklu ailelerinin öncülüðü ile içlerinde gazeteci, yazar, doktor, mühendis ve benzeri mesleklerden insanlarýn bulunduðu bir yapý olarak 1986’da Ýnsan Haklarý Derneði (ÝHD) kurulmuþtur. ÝHD 22 yýllýk süreç içerisinde ölüm cezalarýna karþý; genel af, barýþ, düþünceye özgürlük gibi birçok kampanyanýn öncülüðünü yaptý. Buna raðmen, ÝHD yöneticileri ve üyeleri bu süre zarfýnda yukarýda saydýðým neredeyse bütün kötü koþullara maruz kaldýlar. Ki bunlar; 14 yönetici ve üyesinin öldürülmesi, eski genel baþkanýnýn (Akýn Birdal) silahlý saldýrýya uðramasý, üye ve yöneticilere karþý gözaltý, tutuklamalar ve daha sayamadýðýmýz insan haklarýna karþý yani insanlýða karþý birçok yýldýrma yöntemleri oldu. Görüldüðü gibi ÝHD, karþýsýnda mücadele verdiði her þeyden ne yazýk ki nasibini almýþ bugün ise kapatýlmak istenmektedir. Kapatýlmaya gerekçe ise
barýþ annelerinin Abdullah Öcalan’a cezaevinde yapýlan fiziki baský üzerine yaptýklarý basýn açýklamasýnda ki bu basýn açýklamasý ÝHD binasýndadýr ve polisin içeri girme hakký yokturpolisin görüntü ve ses almasýna ÝHD’lilerin izin vermemesi üzerine Ýstanbul valiliði ÝHD’nin kapatýlmasý için suç duyurusunda bulunmuþtur. Ýfade edildiði gibi yine “düþünce suçu” ve yine 12 Eylül Anayasasý… Ve görülüyor ki 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden nice 10 seneler geçmiþ olsa bile darbe anayasasý iþlevini korumaktadýr. Ýþkencelerde genç bedenlerin ölümle yüzleþtiði, eylemlerde insanlara dayandýrýlan “orantýlý güç”, üniversitelerdeki bitmek bilmeyen baský, dernek ve siyasi partilere kapatmalar, Kürt halkýnýn inkâr ve dolayýsýyla imhasý… Ve daha birçoðu anayasada hiçbir suça tekabül etmiyor; çünkü anayasa 12 Eylül Anayasasý. O yüzden diyoruz ki önce 12 Eylül Anayasasý laðvedilsin. Ayþe Kaya, 4 Kasým 2008
Ne Ýlk Ne de Son Ýlk saðcý tetikçi olarak bilinen Hüseyin Üzmez’in 14 yaþýndaki bir kýza cinsel tacizde bulunduðu için görülen davada kýzýn ruh ve beden saðlýðýna iliþkin adli týptan rapor istendi. Normal þartlar altýnda 6-12 ayda çýkmasý gereken rapor 7-8 günde jet hýzýyla çýktý. Üstelik raporda küçük kýzýn Uludað üniversite hastanesi raporunun aksine ruh ve beden saðlýðýnýn bozulmadýðý sonucuna varýlýyordu. Ayný adli týp kurumu geçen yýl haziran ayýnda hýrsýzlýk iddiasýyla gözaltýna alýnan ve gözaltýndayken ölen Kükçe için rapor 10 ayda çýktý ve halen bu olay için bir dava açýlabilmiþ deðil. Görülüyor ki burjuva devlet kurumlarýyla mahkemeleriyle iþine geleni kayýrmaktan geri durmuyor. Týpký Hrant Dink, Rahip Santoro suikastlarýnda ve diðerlerinde olduðu gibi. SHÇK davaya ancak davaya karþý toplumsal bir tepki oluþtuktan ve 6 ay sonra müdahil olabiliyor. Devletin bu gibi durumlarý engellemeye yönelik hiçbir uygulamasý yoktur. Yaþanan bu durum ne ilk ne de son olacaktýr. Kadýna yönelik cinsel þiddet cezalandýrýlsýn! Her mahalleye sýðýnma evi! 2
Ela Toprak, 3 Kasým 2008
Kriz, Kürt Meselesi ve Sýnýf Mücadelesi Baþbakan Erdoðan’a göre Türkiye’yi teðet geçeceði söylenen kriz geldi hayatýmýzýn tam merkezine yerleþti. Doðalgaza yapýlan yüzde 22’lik zamla birlikte yýllýk ölçekte yapýlan zam oraný yüzde 73’e ulaþtý. Dolayýsýyla teðet geçme bir “espri” olmadýðý sürece ciddi bir sömürü politikasýndan baþka bir þeyi anlatmýyor. Doðalgaz zammýný elektrik ve diðer ürün zamlarýnýn izleyeceði ise neredeyse kesin. Nitekim 2008 yýlýnda elektriðe yapýlan zam oraný þu ana kadar yüzde 65’i buldu. Hatýrlayalým 2008 yýlýnda iþçi ve emekçilere yapýlan zam oraný yüzde 8-10’u geçmedi. Kriz Böðrümüze Saplandý Önümüzdeki yýl için hükümetin yaptýðý bütçede zam oranlarý toplamda yüzde 8 civarýnda. Hükümetin 2009 yýlý enflasyon öngörüsü ise ortalama yüzde 7,5 oranýnda. Bununla birlikte Ekim 2008 ayý enflasyon oraný yüzde 2,60 çýktý. Yýllýk bazda enflasyon yüzde 12’ye yükseldi. Bu durumda resmi olarak gerçekleþen deðerlere göre dahi iþçi ve emekçiler 2008 yýlýnda enflasyon oranýnýn yarýsý oranýnda zam almýþ oldular. Gerçek enflasyon oranýnýn resmi rakamlarýn çok daha üstünde olduðunu düþünürsek maaþlarýmýz, alým gücümüz daha da erimiþ ve daha da yoksullaþmýþ durumdayýz. Buna raðmen 2009 yýlýnda asgari ücrete yüzde 4 artý 4 zam öngörüldü. Halen asgari ücret brüt 638,7 YTL. Gelecek yýl Ocak ayýnda 25,55 YTL, Temmuz’da da 26’57 YTL daha zam olacak; ve asgari ücret toplamda 690,82 YTL’ye çýkmýþ olacak. Diðer bir deyiþle toplamda 2009 yýlý zam toplamý 52,12 YTL. Oysa Türk-Ýþ’in açýkladýðý rakamlara göre Ekim 2008 itibariyle Türkiye’de açlýk sýnýrý 741,91 YTL. Gelecek yýl asgari ücrete yapýlacak zammýn dahi 50 YTL üstünde bir açlýk sýnýrý mevcut. Yoksulluk sýnýrý ise 2416,66 YTL. Diðer bir deyiþle yoksulluk sýnýrý gelecek yýlýn asgari ücretinin yaklaþýk 4 kat üzerinde. Bunlar hükümetin sermayeden ve patronlardan yana aldýðý tutumlarýn son örnekleri. Kriz döneminde faturanýn iþçi ve emekçilere ödetilmek isteneceði de açýk. 2001 yýlý krizinde yüz binlerce insan iþten atýlmýþ, ücretler erimiþ, sosyal haklar týrpanlamýþ idi. Patronlar nasýl, “2001 krizinden dersler aldýk, krize karþý hazýrlýklýyýz” diyorsa iþçi ve emekçilerin de krize karþý kenetlenmesi, sýnýf örgütlerinin geçmiþte yaþadýklarý olumsuz deneyimlerden ders çýkarýp iþsizliðe ve yoksulluða karþý topyekun bir mücadele geliþtirmesinin gerekliliði açýktýr. Ýlk ve en önemli taleplerimiz: Ýþten çýkarmalar yasaklansýn! Herkese iþ ve insanca yaþam! Ýþsizler ve tüm yoksullar için yaþam destek fonlarý! Krizi faturasýný emekçiler deðil sorunu yaratan patronlar ödesin! Krize kaynak zenginlerin vergileridir! Kuþkusuz iþçi ve emekçiler mücadele ederek bu haklarýný alacak, koruyacak ve geliþtirecektir…
GÜNDEM
Son Sözü Ýþçi ve Emekçiler Söyleyecek!
Kürtler, Hep Günah Keçisi Sorunlarý çözmek yerine reddetmek ve yok saymak geleneðini AKP hükümeti de devam ettiriyor. Dönemsel ve kýsmi kimi söylemleri bir yana býrakýlýrsa AKP hükümeti de baþbakan Erdoðan’ýn önderliðinde gittikçe þahinleþen bir politika izlemekte. Sýnýr ötesi operasyonlarýn gerçekleþtirilmesi ve sürdürülmesinde AKP hükümeti TSK’nin en büyük destekçisi durumunda… Tezkerenin çýkarýlmasý için mecliste AKP hükümeti belirleyici oldu. Ayný zamanda son dönemde Abdullah Öcalan’a Ýmralý Cezaevi’nde kötü muamele yapýldýðý iddiasýyla DTP’nin bütün Türkiye’de baþlattýðý protestolara karþý asker-polis çok sert müdahalelerde bulundu. Sonunda Baþbakan Erdoðan “Ya sev, ya terk et!” diyerek açýkça faþist bir tutum aldý ve “pompalý silahý olan kendini koruyacaktýr” diyerek de ateþin üzerine benzin dökmekten çekinmedi. Baþbakan ve partisi AKP’nin gözü kararmýþ bir þekilde Kürtleri hedef gösteren bu tutumu yaklaþan yerel seçimleri de gözetiyor. Lakin Erdoðan ve partisinin yaptýðý bu hesabýn tutmayacaðý gerçeði bir yana çok tehlikeli bir politika olduðu tartýþýlmaz durumda. Kürt halkýnýn talep ve duyarlýlýklarý göz ardý edilemez. Kürt halký üzerindeki tüm anti-demokratik baský ve uygulamalar kaldýrýlmalý ve siyasal demokrasi tüm toplum kesimleri için geçerli hale gelmelidir…
Ýþsizliðe de, Yoksulluða da, Militarizme de Ýþçiler Hayýr Diyecek! Bir yanda iþsizlik var. Bir yanda açlýk ve yoksulluk... Bir yanda acýmasýz bir yok sayma ve imha anlayýþý. Diðer yanda yiten binler, onbinler ve yerinden yurdundan edilen insanlar… Sömürü, baský ve þiddet altýnda sürdürülmek zorunda kalýnan çok zorlu bir yaþam mücadelesi söz konusu… Ortada ise harcanan kaynaklar, kaynaklar, kaynaklar… Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçi yoksul halkýn, Kürtlerin, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin bugün karþý karþýya olduðu bu sorunlar ve pervasýz harcamalar karþýsýnda birlikte ve kararlý bir mücadele izlemek dýþýnda seçeneði yoktur. Bu nedenle diyoruz ki; Ýþten çýkarmalar yasaklansýn! Herkese iþ ve insanca yaþam! Ýþsizler ve tüm yoksullar için yaþam destek fonlarý! Krizin faturasýný emekçiler deðil sorunu yaratan patronlar ödesin! Krize kaynak zenginlerin vergileri! Kürt halkýnýn talep ve duyarlýlýklarý göz ardý edilemez! Kürt halký üzerindeki tüm anti-demokratik baský ve uygulamalar kaldýrýlsýn! Tüm toplum kesimleri için siyasal demokrasi… Ýþçi Cephesi 5 Kasým 2008
3
Kýlavuzu Karga Olanýn… ABD’de yaþanan ve Avrupa’ya yayýlan krizin etkileri Baþbakan’ýn dediði gibi teðet geçmedi. Krizle birlikte yükselen dolar piyasalarda belirsizliðe neden oldu. Bu belirsizlik fýrsatçýlarýn ekmeðine yað sürdü. Fiyatlar alabildiðine arttýrýldý... Ayrýca bu belirsizlikten yararlanmayý ihmal etmeyen patronlar, iþleri yavaþlatmaya yönelerek kârlarýndan azalacak payý kurtarma eðilimi içindeler. Bundan dolayý bazý iþyerleri iþçileri iþten çýkartmaya, bazýlarý ise ücretsiz izin kullandýrmaya baþladý. Bu süreç, yaklaþan ocak ayýndaki zamlarla birlikte düþünecek olursak, hýzla devam edeceðe benziyor. AKP hükümetinin otomatiðe baðladýðý zamlarýn sonucunda iþçilerin, emekçilerin ve yoksul halk kitlelerinin yaþam koþullarý her geçen gün daha da kötüleþiyor, Gýda ürünlerinden elektriðe, su, doðalgaz vb. birçok þeye her ay yüzde 15 civarýnda zam yapýlýrken, (son doðalgaz zammý yüzde 22) iþçilerin, emekçilerin, emeklilerin ücretlerine komik denecek oranda zam yapýlmakta. Hükümet yaptýðý zamlarla, verdiði zamlarýn arasýndaki farkýn daðlar kadar olduðunu göremeyecek kadar kör mü? Tabii ki hayýr! Yapýlan zamlarla hayat pahalýlýðý karþýsýnda ne yapacaðýný þaþýrmýþ kitlelerin hayatlarý krizin yansýmalarýyla daha da kararacak. Baþbakan “kriz bizi teðet geçecek” derken iþçiler, emekçiler,
4
yoksul halk kitleleri için deðil, olsa olsa patronlar ve zenginler için bu vurguyu yapmaktadýr. Bunun için de gerekli tüm önlemleri aldýðýný ve patronlarýn gerekenden fazla seslerini çýkarmamalarýný istemektedir. Ýþte bu süreçte 2009 bütçesi açýklandý TBMM Baþkanlýðý’na sunulan 2009 yýlý Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarýsý’nda, bütçe harcamalarýnýn büyüklüðü 262,1 milyar, bütçe gelirleri ise 248,1 milyar YTL olarak öngörüldü. Bu sunumda bütçe açýðýnýn 14 milyar YTL civarýnda olmasý bekleniyor. 2009 yýlýnda, 202 milyar 90 milyon YTL vergi toplanmasý hedeflendi. Tasarýya göre, bütçe 2009’da 44 milyar 149 milyon YTL faiz dýþý fazla verecek. Böylece faiz dýþý fazlanýn yüzde 3,5 olmasý öngörüldü. 2009 yýlý GSYH’si 1 trilyon 111 milyar 438 milyon YTL, büyüme oraný da yüzde 4 olarak hedeflendi. Bütçe ödeneklerinden en büyük payý, yüklü faiz ödemeleri dolayýsýyla hazine almaya devam edecek. Hazine’ye 2009 yýlý için ayrýlan 65 milyar 985 milyon
YTL’nin 57 milyar 500 milyon YTL’sinin faiz ödeneði olduðu belirlendi. Bu da toplam bütçe ödeneðinin yüzde 25’inin faize tahsis edildiði anlamýna geliyor. Asgari ücretle çalýþan bir iþçinin eline net 435 YTL geçtiðini, emeklilerin ortalama 600 YTL, kamu emekçilerin ortalama 800– 900 YTL aldýðýný düþünelim. Yukarýdaki bütçedeki rakamlar acaba iþçiler, emekçiler, emekliler hele hele iþsizler için neyi ifade eder? Hiçbir þeyi. Çünkü ellerine geçen ile bütçe rakamlarý arasýnda büyük bir uçurum var. AKP hükümetinin bütçeden faizlere yaptýðý ödeme, hâlâ en büyük deðeri oluþturuyor. Bu yýl da bütçe harcamalarýna bakýldýðýnda, rantiye kesimlerine kaynak aktarýldýðý açýkça görülüyor. Bütçenin dörtte birinden fazlasý hâlâ faiz ödemelerine gidiyor. Her yýl eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik harcamalarýndan kýsýlarak ödenen borçlarýn azalmak bir yana artmayý sürdürdüðünü de gösteriyor. 2001 bunalýmý yaþandýðýnda, 122 Milyar YTL dolayýnda olan iç borç stoku, 2007 yýlý temmuz ayýnda 256 Milyar YTL’ye ulaþtý. Bir baþka deyiþle, onca faiz ödemesine karþýn, borç tutarý iki katýna çýktý. Bu yüzden, “Faiz Dýþý Fazla”, bütçenin dokunulmaz tek kalemini oluþturuyor. Önce faiz ödemeleri güvence altýna alýnýyor. Hükümet için çalýþanlarýn haklarýndan ve sosyal harcamalardan vazgeçilebilir ama borç faizlerinin ödenmemesi söz konusu dahi olamaz. Bu konuda DÝSK’in “faizle borçlanma” konusundaki araþtýrmasý sonuçlarý bakýmýndan önemli bir örnek: 2000-2007 dönemi faiz ödemelerinin yýllýk mevduat faiz oranlarýna göre 2007 yýlý güncel deðerini hesapladýk: 1 trilyon 265 milyar YTL. Baþka bir deyiþle, bütçeden borç ödemeleri için yapýlan harcama karþýlýðý, Türkiye’de bir banka hesabýnda tutulmuþ olsaydý; bu yedi yýllýk dönemin sonunda 1 trilyon 265 milyar YTL’ye ulaþacaktý. Yedi yýllýk bir dönemde gerçekleþen bu harcama; 2007 yýlý tahmini milli hâsýlanýn 2 katýdýr. 2007 yýlý toplam bütçe harcamalarýnýn 6 katýdýr. Bu harcama, ülke içinde mal ve hizmet üretimi için kullanýlsa: 20
milyon kiþiye, 9 yýl süreyle asgari ücret düzeyinde gelir saðlanabilir. 150 yataklý ve tam teþekküllü 29 bin saðlýk kuruluþu yapýlabilir. 24 derslikli, spor salonu ve laboratuarlarý olan 290 bin okul yapýlabilir. 78 TÜRKTELEKOM ve 124 TÜPRAÞ alýnabilir. 6 milyon 700 bin kiþi için istihdam yaratacak yatýrým yapýlabilir. Ýþte iþsizliðe çözüm! Hükümet çay kaþýðýyla veriyor, kepçeyle geri alýyor Evet, hükümetin kasým ayýnda yaptýðý yüzde 22 doðalgaz zammý 2009 yýlý bütçesinden kamu emekçilerine ve emeklilere yapacaðý yüzde 4–6 zammý eritti. AKP hükümeti açýkladýðý yaðmur gibi zamlar yetmiyormuþ gibi, bir de 2009 yýlýnda 202 milyar YTL vergi toplamayý hedefliyor. Yani, yeni yeni, seç-beðen-al, kemer sýkma kararlarýyla karþý karþýya geleceðimizi müjdeliyor. Evet, bugün baþta patronlar ve onlarýn uþaðý hükümetler iþçi
sýnýfýna kemer sýktýrmak için ellerinden gelen tüm olanaklarý kullanarak saldýrýyorlar. Bu saldýrýlar karþýsýnda öfkeli olmasýna öfkeli ama bir o kadar da daðýnýk ve örgütsüzüz. Patronlar ve hükümet de tam da bu daðýnýklýk ve örgütsüzlükten faydalanarak iþçi sýnýfýna istediklerini yaptýrabiliyorlar. AKP hükümetinin yeni taktiði: daha da yoksullaþ! Evet, öfkeliyiz ama yetmiyor. Tepkiliyiz ama yine yetmiyor. Ýsyandayýz yine yetmiyor. Üreten bizleriz ama yine yetmiyor!.. Evet, eksik olan, öfkemizi, tepkimizi, isyanýmýzý birleþtirecek bir araç! Bu araca ihtiyacýmýz var. Bugün iþçi sýnýfýnýn pusulasý yok. Acil olan bu pusulayý oluþturmak. Bizler örgütlü olursak burjuvazi ve onlarýn temsilcileri hiçbir þeydir. Bizler örgütlü olursak o asalaklar bütçeyi istedikleri gibi yapamazlar. Bizler örgütlü olursak o asalaklar istedikleri gibi zam yapamazlar.
Bizler örgütlü olursak sömürücüler istedikleri gibi bizleri sömüremezler. Bizler örgütlü olursak krizlerin faturasýný bizlere rahat rahat ödetemezler. Bizler örgütlü olursak … Evet, her þey bizlerin örgütlülüðüne baðlý… Nasýl bir yaþam istiyorsak seçeneðimizi ona göre yapmalýyýz. Kararýmýzý ona göre vermeliyiz. Evet, ya AKP hükümetinin kemer sýkma kararlarýný kabulleneceðiz. Ya da bu kemer sýkma kararlarýný çöpe atacaðýz. Ya patronlarýn iþten atmalarýna sessiz kalacaðýz. Ya da tüm iþten atýlmalar için komiteleþeceðiz. Ya hayat pahalýlýðýný sineye çekeceðiz. Ya da boþ tencerelerimizi alýp sokaða çýkacaðýz. Bizce sorun hangisini tercih edeceðimiz! Kurtuluþ Yok Tek Baþýna, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz! Þahin Yýldýrým, 6 Kasým 2008
“Önemli olan skandaldýr. Býrakýn halk olanlarý öðrensin ve öfkesini boþaltsýn. Býrakýn sosyal demokratlar küçük zaferleriyle oyalansýnlar. Böylece biz de Amerikanlar ve Ýngilizler gibi baþýmýz dik yürüyebilelim. Çünkü boðazýmýza kadar boka batmýþ durumdayýz...” (Dario Fo)
Mecliste AKP CHP “Düellosu” Skandallar açýsýndan bakýldýðýnda sýradan dönemlerde iki yýla deðecek iki ay yaþadýk. Þaþýrtýcý bir þekilde üst üste gelen bu skandallar, belediye yolsuzluklarýndan hayali ihracata, Deniz Feneri soygunundan kamu arazilerinin peþkeþ çekilmesine dek sürüp gidiyor. Bu yazýda ele alacaðýmýz mesele ise, hakkýnda büyük patýrtý koparýlan, günlerce gündemi iþgal eden Dengir Mir Mehmet Fýrat-Kemal Kýlýçdaroðlu tartýþmasý. Yaygýn medyadan izlediðimiz kadarýyla tartýþma, CHP milletvekili Kýlýçdaroðlu’nun AKP’li Fýrat’ýn ortaðý olduðu MENAS þirketi hakkýnda uyuþturucu kaçakçýlýðý ve hayali ihracat iddialarýyla baþladý. Þiddetlenerek devam eden tartýþma en sonunda görülmemiþ biçimde meclis içinde düzenlenen ve canlý yayýnla bizlere ulaþtýrýlan bir münazaraya kadar gitti. Açýkçasý sicili kabarýk bir aþiretin reisini, hakkýndaki akla yakýn iddialara karþý korumak pek mantýklý görünmüyor. Ancak bu sürecin ve diðer skandallar serisinin sýnýf mücadelesi açýsýndan nerede durduðunu anlamak da gereklidir. Konuyu somut bir þekilde ortaya koymak için son iki ayýn medyada pek karþýlaþmadýðýmýz geliþmelerine bakmak yeterli: Ýþ cinayetleri, grevler, þiddetle bastýrýlan iþçi eylemleri, iþçi düþmaný iþ yasalarý, sessiz sedasýz yapýlan zamlar bir yanda… En basit demokratik haklarý elimizden alan terörle mücadele yasasý ve sonuçlarý, sürüp giden kirli savaþ ve son olarak da ekonomik kriz bahanesiyle sýrtýmýzda büyüdükçe büyüyen yükler diðer yanda... Bütün bunlar dururken ülkede yaratýlan gündem nedir? Emek sömürüsü üzerine kurulu bir sistemde sömürücülerin temsilcileri yolsuzluk yapmýþlar, yetkilerini kötüye kullanmýþlar. Ama zaten bunun için orada deðiller miydi? Burjuva medyayý bir kenara býrakýp biraz daha sola baktýðýmýzda gördüklerimiz ise daha da þaþýrtýcý. Kendisini AKP’lilerin yolsuzluklarýný ifþaya adamýþ, dürüstlük timsali eski bürokrat Kýlýçdaroðlu adeta bir halk kahramaný! Öyleyse yaklaþan yerel seçimlerde oyunuzu CHP’ye verin. Çünkü CHP yetimin hakkýný savunuyor. Peki, cumhurbaþkanlýðý seçimi, türban tartýþmasý vs. konularýnda bu kadar aktifken SSGSS için neden suskun kaldý? Ýþçi sýnýfýnýn gerçek gündemi hakkýnda neler söyledi? Bu sorularýn cevabý yoktur. Dario Fo’nun ünlü bir oyununda söylediði gibi, “Önemli olan skandaldýr. Býrakýn halk olanlarý öðrensin ve öfkesini boþaltsýn. Býrakýn sosyal demokratlar küçük zaferleriyle oyalansýnlar. Böylece biz de Amerikanlar ve Ýngilizler gibi baþýmýz dik yürüyebilelim. Çünkü boðazýmýza kadar boka batmýþ durumdayýz...” Bekri Tüfeyli, 1 Kasým 2008
5
Dünyada Krize Karþý Kapitalist Çözüm:
Banka Kurtarma Dünyanýn en itibarlý bankalarýnýn birbiri ardýna batýþý, ciddi bir paniði de beraberinde getirdi ve geliþmiþ kapitalist ülkelerin hükümetleri trilyonlarca dolarlýk “paket”ler hazýrladýlar. “Kurtarma paketleri” olarak anýlan önlemlerin, acý ama içilmesi zorunlu bir ilaç olduðunu söylediler. Peki, hükümetler tarafýndan bu paketlerin hazýrlanýþýna, borsacý simsarlar ya da banka sahipleri gibi bizler de sevinmeli miyiz? Ya da bu paketler kimleri, ne þekilde “kurtarýyor”? Kimin Parasýyla, Kimleri Kurtarýyorsunuz? Bu sorularý cevaplamak için paketin içeriðine göz atalým: Paketle, bankalarýn riskli kredileri devlet tarafýndan satýn alýnýyor, zor durumdaki bankalara ve þirketlere yüz milyarlarca dolarlýk ucuz kredi imkâný sunuluyor, iflas eden banka ve þirketlere devlet ortak oluyor. Peki, kaynak nereden? Bütçeden. Hani þu, halkýn vergileriyle oluþturulan bütçe. Burada ilginç bir durum var. Azalan kârlarýný artýrmak için riskli krediler saçan, deðeri sanal kaðýtlar satan bankalar, kendi kâr hýrslarýnýn kurbaný oluyorlar ve hükümetlerle birlikte faturayý bütçeye, yani tüm topluma kestiriyorlar. Ýþin baþka bir boyutu da var. Yýllardýr, devletin ekonomiden elini çekmesini, özelleþtirmeleri savunanlar, nasýl da birdenbire aðýz de-
6
ðiþtiriverdiler. Patronlar ve kalemþörleri, kriz dönemlerinde daima “hepimiz ayný gemideyiz” nakaratýný tuttururlar. Yani, krizi aþmak için herkes üzerine düþen fedakârlýðý yapmalý, emekçi halk kemerleri biraz daha sýkmalýdýr. Ah, ne tesadüf ki, ayný gemide olduðumuz masalý bu beyefendi ve hanýmefendilerin aklýna ekonomik büyüme dönemlerinde hiç mi hiç gelmez. Onlara göre kârlar özelleþtirilmeli, zararlar toplumsallaþtýrýlmalýdýr... Kapitalist Çözüme Kitlelerin Tepkisi: Grev, Protesto, Direniþ Ancak, patronlar ve hükümetlerinin kriz için sunduklarý öneriler, dikensiz gül bahçesinde hayat bulmuyor. ABD ve Avrupa’da çalýþan sýnýflar, “kurtarma paket”lerine büyük tepki duyuyorlar. ABD’de “Wall Street’i deðil, Main Street’i kurtarýn” sloganýyla, yani bankalar
için deðil krizden etkilenen kitleler için paketlerin hazýrlanmasý talebiyle eylemler gerçekleþtiriliyor. Otomotiv sektöründe baþlatýlan kitlesel tensikatlara karþý, dünyanýn çeþitli yerlerindeki pek çok fabrikada greve gidiliyor, örneðin Almanya’da metal iþçileri genel grev hazýrlýðý yapýyorlar. Dolayýsýyla, ABD ve Avrupa’da da sýnýf mücadelelerinin damgasýný vuracaðý bir süreç bizleri bekliyor. Tek ve Büyük Bir Banka! Ýhtiyaç Ýçin Üretim! Ancak, kýsmi ve ekonomik talepler kapitalist sömürü sisteminden kurtulmamýzý saðlayamýyor. Kapitalizmden ve yarattýðý krizlerden tümüyle kurtulmak istiyorsak günü kurtarmaya yönelik deðil, saðlam bir reçeteye ihtiyacýmýz var. Bu yüzden, önümüzdeki süreçte ücret gasplarýna, hayat pahalýlýðýna, iþten çýkarmalara karþý mücadele ederken sistemin kendisini hedef alan talepleri de seslendirebilmeliyiz. Bankalarýn zararlarýný topluma yýkmak için yapýlan devletleþtirmelere karþý, bütün bankalarýn birleþtirilmesini ve devletleþtirilmesini talep etmeli, kâr odaklý, akýldýþý bir ekonomik düzene karþý, insanlarýn ihtiyaç ve isteklerini esas alan bir düzen alternatifini ön plana çýkarmalýyýz. Þemsi Güneþ, 3 Kasým 2008
Ergenekon Davasý Baþladý!
Ergenekon Davasý Göz Ardý Edilemez Neredeyse son 25 yýlýn en kanlý dönemi 1990’lý yýllarda yaþandý. Yargýsýz infazlar, toplu katliamlar, bombalamalar, suikastlar, çok yoðun baský ve þiddet uygulamalarý bu yýllara damgasýný vurdu. 1980 Askeri darbesinin ardýndan günümüze dek en karanlýk dönem 1990’lý yýllar oldu. Ceberut devletin, asker-polis rejiminin en çýplak haliyle kendisini dayattýðý bu yýllar boyunca “kötü adamlar” hayatlarýmýzýn kaderini belirledi. Önce Erbakan, Sonra Erdoðan Burun Kývýrdý; Þimdi? Susurluk kazasý bu cinayet þebekesinin bir kýsmýnýn açýða çýkmasýna vesile oldu. Bilinenler açýða çýktý. Lakin gerçeklerin üzeri örtüldü; devamý gelmedi. Ardýndan Þemdinli’de bir kez daha kendini ele verdi, cinayet þebekesi. Ve bir kez daha asker-hükümet elbirliðiyle üzeri örtüldü. Susurluk’a karþý gösterileri “gulu gulu dansý” diye niteleyen Refah Partili Baþbakan Erbakan’ýn ardýndan öðrencisi AKP’li Baþbakan Erdoðan da Þemdinli’nin üstünü örtmekten çekinmedi. Ve þimdi Ergenekon adýyla meþhur kontr-gerilla örgütü, bir nedenle, paçayý kaptýrdý. Bu noktada geçmiþte Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoðan’ýn yaptýðýný yapmamanýn zamanýdýr. Tüm eksikliklerine, yetersizliklerine raðmen bu davayý sahiplenmek gereklidir. Neden? 1990’lý yýllarýn baský ve þiddet mimarlarýnýn bir kýsmý Ergenekon Davasý’nda sanýk oldu. Kuþkusuz büyük bir kýsmý ise halen serbest durumda bulunuyor. Yapýlmasý gereken eldekini yok saymak yerine davanýn diðerlerine doðru geniþlemesini saðlayacak kararlý bir mücadele izlemektir. Davanýn sanýklarýnýn kimlikleri ve sicilleri bu konuda neden kararlý bir mücadele izlememiz gerektiðini yeterince açýk göstermektedir. Örneðin tutuklu sanýklardan Kuvayý Milliye Derneði Genel Baþkaný Fikri Karadað! Karadað, televizyonlara da yansýyan Kuran ve silah üzerine ölüm yeminleri yaptýran kiþidir. “Türk ana-
dan doðma, Türk babadan olma…” diye yemin ettiren bu kiþi 13 bin 5 yüz kiþilik ölüm listeleri hazýrlamýþtýr. Baþta Kürt halký olmak üzere devrimci-demokrat insanlara karþý bir nefret ve yok etme politikasýnýn fanatik taraftarýdýr. Sanýklarýn masum ve neredeyse sütten çýkmýþ ak kaþýk olduklarýný söyleyenlerin neyin peþinde olduklarý açýktýr. Düpedüz Katiller ve Faþistler… Bir baþka örnek 301. madde davalarýyla meþhur olan avukat Kemal Kerinçsiz’dir. Bu kiþi baþta Hrant Dink ve Orhan Pamuk olmak üzere “Türklük” adýna adeta bir kin ve nefret kampanyasý sürdürmüþtür. Bilindiði üzere bu süreç sonucu Hrant Dink katledilmiþ, Orhan Pamuk ise ülkeyi terk etmek zorunda kalmýþtýr. Bu mudur masum kiþi? Baðýmsýz ve sivil diye adlandýrýlan Cumhuriyet Mitingleri’nin mimarý Atatürkçü Düþünce Derneði Baþkaný Emekli General Þener Eruygur’du. Eruygur da þimdi Ergenekon Davasý sanýðý. Kendisinin 2004-2005 yýllarýnda hükümeti yýkmak ve askeri bir darbe gerçekleþtirmek amacýyla çeþitli çalýþmalar yaptýðý açýða çýkmýþ durumda. Cumhuriyet Mitingleri’nin
de bu amaçla düzenlendiði artýk biliniyor. Bir diðer isim Emekli Tuðgeneral Veli Küçük! Ergenekon Davasý sanýklarý içinde hakkýnda cinayet, katliam, baský ve þiddet uygulamalarý yaptýðýna dair en fazla itham bulunan kiþi Veli Küçük’tür. Birçok cinayet ve katliamýn adresi bu kiþiye uzanmaktadýr. Çorabýn Söküðünü Takip Et! Davanýn diðer birçok sanýðý da benzer özelliklere sahip. Davada 46’sý tutuklu, 40’ý tutuksuz 86 kiþi yargýlanýyor. Kuþkusuz adý bu davada olmasý gereken ve/veya bu davanýn konusu olmasý gereken çok sayýda kiþi ve olay bulunuyor. Ýnanýyoruz ki, bu eksiklikler davaya sýrtýmýzý dönmeyi deðil, ucu yakalanmýþ çorap söküðünün devamýný getirmek için iþçi sýnýfýna, emekçilere, baþta Kürt halký olmak üzere toplumun emek ve özgürlük yanlýsý tüm kesimlerine ne kadar fazla iþ düþtüðünü gösteriyor. Biliyoruz ki, Silivri’de 20 Ekim 2008 tarihinde baþlayan davayý küçümseyen, fiyasko diye niteleyen, ardýnda ABD ve/veya AKP komplosu arayanlarýn sayýsý az deðil. Ortada gerçekten sýnýrlý ve sonuçlarý þüpheli bir dava bulunuyor. Diðer yandan ele alýnan konular ve sanýklarýn büyük bir çoðunluðunun sicilleri düþünüldüðünde bu davayý elimizin tersiyle itmeye olanak bulunmuyor. Tam tersine bu davayý iþçi ve emekçiler olarak kendi davamýz haline getirmek, sýnýrlýlýklarýný aþmak konusunda kararlý bir takipçilikle mücadele sürdürmek boynumuzun borcu olmalýdýr. Arif Benol, 4 Kasým 2008
7
Ýþkencede Ölüm ve Yargýsýz Ýnfazlar “Ýþkencede ölüm!” Ne kadar tanýdýk bir cümle! Sizce de öyle deðil mi? Yine bir iþkencede ölüm vakasý. Engin Çeber, son iþkence kurbanlarýndan biri. Yürüyüþ dergisi okuruydu... Dergi daðýtan arkadaþýnýn polis kurþunu ile felç olmasýný protesto ediyordu... Polis tabii ki müsamaha göstermedi! Devletin verdiði ve bizim ödediðimiz vergilerle alýnan üniformalarý giyinmiþ bu caniler yine bir cana kýydý. Ýþkence ettiler, Engin’in kafasýný duvarlara vurdular ve ölüm listelerine bir genci daha kattýlar. “Bizi korumak için görevli olanlardan” bizi kim koruyacak? Artýk güvenlik güçlerini gördüðümüzde kendi yaþamýmýza kastedilmesi korkusunu yaþar duruma geldik. Bu eli kanlý canilere kim dur diyecek? Görgü tanýklarý, Çeber’in ölümüne yol açan dayaðý þöyle anlatýyor: “Çeber, sayýmda ayaða kalkmadýðý için gardiyanlarla sürtüþtü. O gün iki gardiyan, Çeber’i aðýr þekilde dövdü, baþýný tekmeledi. Baþý duvara vura vura öldürüldü.” Bu korkunçluðu, bu zalimliði nasýl bir vicdan yapabilir? Zafer Üskül’e göre sorun, polislerin yorgunluðu! Engin Çeber’in dövülmesine tanýk 6 mahkûm, komisyona þunlarý anlatmýþ: “Çeber, hapishanede kaldýðý 4-5 gün boyunca sayýmda ayaða kalkmadý. Bu yüzden gardiyanlarla sürtüþtü. 7 Ekim sabahý sayýma gelen gardiyanlardan ikisi Çeber’i aðýr þekilde dövdü, baþýný tekmeledi. Baþgardiyan olaya müdahale etmeye çalýþtý, ancak
8
engel olamadý.” TBMM Ýnsan Haklarýný Ýnceleme Komisyonu Baþkaný Zafer Üskül, Engin Çeber’in karakolda iþkence görmesi üzerine karakollarda yaptýklarý incelemelerde güvenlik güçlerinin çok yorulduðunu, orantýlý güç kullanýldýðýný öne sürdü ve ‘Tabii ki, güvenlik güçleri gerektiðinde zor kullanacaktýr’ dedi. Üskül tanýk anlatýmlarýnda nasýl bir yorgunluk görüyor? Ortada düpedüz kin ve nefret dolu sistematik bir saldýrganlýk var. Göstermelik incelemeleri býrak, sorumlularý bul ve mahkemeye çýkart! Çeber’in gördüðü iþkence sonucu hayatýný kaybetmesinin ardýndan TBMM Ýnsan Haklarý Komisyonu Ýstanbul’da bazý karakol ve polis merkezlerinde incelemelerde bulundu. Üskül ve beraberindeki komisyon üyeleri incelemelere iliþkin Kadýköy Kaymakamlýðý’nda basýn toplantýsý düzenledi. Karakol ve polis merkezlerinde yaptýklarý incelemelere iliþkin bilgi veren Üskül, polisin gerektiðinde zor kullanabileceðini belirterek, Çeber olayýna iliþkin ‘Ýzlediðimiz ve incelediðimiz olaylara bakýldýðýnda, olaylarda bireysel müdahaleler fazla olmuyor. Ufak tefek yanlýþlar yapýlsa da orantýlý gücün kullanýldýðýný görüyoruz’ dedi. Ýnsan Haklarý Komisyon Baþkaný böyle derse iþkencede ölüm ve yargýsýz infazlar biter mi? Engin Çeber’in ölümünden hükümet sorumludur. Bu vahþi cinayeti aydýnlatmak da elbette onlarýn sorumluluðundadýr. Tanýk anlatýmlarý vahþeti deþifre ediyor… Engin Çeber ile birlikte gözaltýna alýnan Cihan Gül, Özgür Karakaya ve Aysu Baykal’ýn anlatýlarý da yapýlan iþkence vahþetini göz önüne seriyor: “Ýþkence, Ýstinye Polis Karakolu’nda baþladý. Polis
cinsel tacizde bulundu. Linçle tehdit etti. Polislerden M.K. Ýstinye Devlet Hastanesi’ndeki muayene sýrasýnda ‘Sizi halka terörist diye lanse edip linç ettiririm’ diyerek tehdit etti.” Polis öldürmeye devam ediyor! Bildik senaryolar burada da kendini gösteriyor. Linç kültürü her zaman iþe yaramýþtýr. Polis bunu biliyor . Daha Engin Çeber’in olayý güncelliðini korurken bir cinayet haberi de Antalya’dan geldi. Polis “dur!” ihtarýna uymadýðý gerekçesi ile 18 yaþýndaki Çaðdaþ Gemik isimli genci ensesinden vurarak öldürdü. Antalya’da 18 yaþýndaki motosikletli genci “dur” ihtarýna uymadýðý iddiasýyla tabancayla vurarak ölümüne neden olan motosikletli polis memuru M.E. tutuklandý. Polis memuru M. E, Yeþildere Mahallesi’nde, motosikletiyle giden iki gence “dur” ihtarýnda bulundu. Motosiklet durduðunda, motosikletin arkasýnda duran ve kimliði açýklanmayan gencin indiði, motosikleti kullanan Çaðdaþ Gemik’in ise aracýyla hareket ederek kaçmak istediði ve bunun üzerine polis memurunun gence ateþ ettiði iddia edildi. Polis görevden uzaklaþtýrýldý ama hesabý kim verecek? Antalya Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan, olayýn kasýtlý olmadýðýný, kontrol sýrasýnda gencin “dur” ihtarýna uymamasý nedeniyle vurularak öldüðünü açýkladý. Arslan, polisle ilgili adli ve idari soruþturma baþlatýldýðýný, görevden uzaklaþtýrýldýðýný belirtti. Baba Emik, polise verilen kanuni haklarýn çok kötüye kullanýldýðýný öne sürdü. Arslan’ýn açýklamalarýna da tepki gösteren baba Emik, “Sözde polis ‘dur!’ ihtarýnda bulunmuþ. Neden lastiklere deðil de ölümcül noktaya ateþ etmiþ? Bunun hesabýný mutlaka verecekler” dedi. Bir haftada üç kiþi Bu arada Çaðdaþ Hukukçular Derneði Antalya Þubesi Baþkaný avukat Munip Ermiþ, bir haftada üç
kiþinin güvenlik güçleri tarafýndan öldürüldüðüne dikkat çekerek, “Bu ölümler tesadüf olamaz, ülkeyi yöneten siyasi irade tarafýndan geliþtirilen yeni güvenlik konseptinin bir sonucudur. Çünkü Mayýs2007’de polise açýkça adam vurma yetkisi verilmiþtir. Demokratik bir ülkede, bu kadar cinayetten sonra
hiçbir Adalet Bakaný ve Ýçiþleri Bakaný koltuðunda oturamaz” dedi. Bu cinayetler böyle devam mý edecek? Daha kaç ailenin ocaðýna ateþ düþecek? Çocuklarýmýzý öldürmelerine seyirci mi olacaðýz? Elbette ki hayýr! Eðer bu ülkede hukuk varsa bu katillerden derhal hesap sorulmalý. Ve yargý önüne
çýkarýlarak iþledikleri cinayetlerin bedeli bu üniformalý katillere ödettirilmeli. Ýçiþleri bakaný hemen istifa etmeli. Bu olaylarýn sorumlusu hükümettir. Jiyan 29 Ekim 2008
Haber Alma Hakkýmýz Engellenemez! Sansürcü zihniyet yine iþbaþýnda! Terörle Mücadele Yasasý bahane edilerek muhalif basýna kapatma davalarý ardý ardýna gelmeye devam ediyor. 3 yýl içerisinde sadece Özgür Gündem geleneðinden gelen gazetelere 35 ayrý kapatma cezasý verildi; ve bunu halkýn büyük bir bölümü de bilmiyor. Nedeni ise bizim boyalý medyamýzýn 3 maymunu oynamasý. Gözleri görmüyor körler, kulaklarý duymuyor saðýrlar ve cahiller bilmiyorlar. Alternatif gazetesi kapatýldýktan sonra yayýn hayatýna baþlayan Gerçek gazetesinin ömrü de sadece iki gün sürdü. 14 Yýl Sonra Çýktý, Kapatýldý Özgür Ülke’nin 30 Eylül 2008’de 14 yýl aradan sonra çýkardýðý iki sayýnýn ikisine de Ýstanbul 10. Aðýr Ceza Mahkemesi tarafýndan kapatma kararý verildi. Mahkeme, 1 Ekim’de verdiði bir ay süreyle kapatma kararýný 3713 sayýlý TMK’nin 6/son maddesine dayandýrdý. Genelkurmay Baþkaný Org. Ýlker Baþbuð’un 17 Eylül’de medya temsilcileriyle yaptýðý ‘Ýletiþim Toplantýlarý’nýn ardýndan Kürt sorununu merkezine alan altý gazete kapatýldý. Kapatýlan gazeteler arasýnda Kürtçe Azadiya Welat da bulunuyor. Kürtçe Gazete de Kapatýldý Türkiye’nin tek günlük Kürtçe gazetesi Azadiya Welat gazetesi de kapatmadan nasibini aldý. Ýstanbul 12. Aðýr Ceza Mahkemesi, gazeteyi 5 Ekim tarihinden itibaren bir ay süreyle kapattý. Azadiya Welat, daha önce 24 Mart 2007 tarihinde 20 gün süreyle kapatýlmýþtý Doðu ve Güneydoðu’dan gelen çatýþma ve ölüm haberleriyle bir kez daha gündeme gelen Kürt sorunu merkezli yayýn yapan gazeteler yargýnýn hedefi oldu. Bir ayda altý gazete Terörle Mücadele Kanunu gerekçe gösterilerek kapatýldý. Kapatýlan gazeteler arasýnda bulunan Türkiye’nin tek günlük Kürtçe gazetesi Azadiya Welat hakkýndaki kararýn ise Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Ýlker Baþbuð’un 17 Eylül’de medyaya ‘terör uyarýsý’ yapmasýnýn akabinde, 7 Ekim’de verildi. Kalemlerini Býraktýlar Ýzmir’deki muhalif basýn çalýþanlarý da, yayýn organlarýna karþý artan baskýlarý protesto ederek, gazete kapatmalara son verilmesini istedi. Konak Kemeraltý giriþinde bir araya gelen Atýlým, Gündem, Azadiya Welat, Alýnteri, Ýþçi-Köylü, Kýzýlbayrak, Mücadele Birliði ve Demokrat Radyo çalýþanlarý, ‘basýn üzerindeki baskýlarý sona erdirin’ çaðrýsý yaparak, kapatýlan gazetelerin açýlmasýný istedi. Gazeteciler, tepkilerini fotoðraf makineleri ve kalemlerini yere býrakarak gösterdi. Sansür Ýnternette de Devam Ediyor Evet sansür internette de sürüyor. Özgür Gündem internet sitesi mahkeme kararý ile 6. kez sansürlenerek kapatýldý. Yeni isimle yeniden yayýna geçen Özgür Gündem þimdi www.gundem-online.com adresinden yayýn yapýyor… SANSÜRE HAYIR! HABER ALMA HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ! Jiyan, 2 Kasým 2008 9
Ekonomik Kriz;
Kârlarý Cebe Ýndirdiler, Þimdi Zararý Sýrtýmýza Yýkýyorlar! Dünya düzeyinde yaþanan krizin etkileri tüm yýkýcýlýðýyla belirginleþiyor. Finans mekanizmasýný tümüyle paralize eden, önüne geçilemez bir panik havasý, yatýrýmlarý neredeyse durma noktasýna getiriyor. 15 Eylül’de Lehman Brothers bankasýnýn iflas etmesinden bu yana ABD ve Avrupa’nýn pek çok yýkýlmaz varsayýlan bankasý ve kredi kuruluþu ardý ardýna iflaslarýný ilan etmiþ durumda; listenin daha da kabaracaðý aþikâr. Enerji ve gýda maddelerinde yükselen fiyatlara bir de kredi kuruluþlarýnýn ve çok uluslu þirketlerin para ve yatýrým musluðunu tümüyle kesmiþ olmasý eklendiðinde manzaranýn ciddiyeti gözler önüne seriliyor. Bugüne dek acýmasýz bir sömürü mekanizmasýyla elde ettikleri kârý ceplerine indiren kapitalistler þimdi uðradýklarý çöküþ karþýsýnda zararý kamu fonlarýna ve emekçilerin sýrtýna yýkmak istiyorlar. ABD ve AB ülkelerinde gündeme gelen banka kurtarma operasyonlarýnýn yegâne anlamý bu iþte. Bir yandan kredi musluklarýnýn kesilmesi, bir yandan ise iç ve dýþ ticaret hacimlerinde yaþanan
10
devasa daralmalar nedeniyle Türkiye ekonomisi de büyük bir buhranýn eþiðinde. Þurasý açýk ki, krizin etkisi ilk olarak büyük bir borç yükü altýndaki -200 milyar dolarýn üzerinde olduðu söylenmekte- özel sektör ve esas olarak da reel sektör olarak adlandýrýlan üretim alanýnda yaþanacak. Kaçmakta olan yabancý yatýrýmlar nedeniyle yaþanan daralmanýn ilk sonucu, kitlesel iþten çýkartmalar ve iþyeri iflaslarý olacak. Cari açýk vb. gerekçelerle daha þimdiden baþlayan zam yaðmuru gýda ve enerji gibi temel ihtiyaçlara darbe vuracak. Dahasý mevcut sosyal eþitsizlik görülmemiþ bir hýzla yaygýnlaþacak. Her ne kadar hükümet bir yalan denizinde debelenip ýsrarla inkâr etse de, Türkiye bu yýkýmdan etkilenecek ülkeler listesinin baþýnda yer alýyor. Kitlesel iþten çýkartmalarýn, genelleþecek açlýðýn ve sefaletin karþýsýnda iþçi mücadelelerinin damgasýný vuracaðý bir döneme giriyoruz. Bu kritik dönemde emek güçlerinden yana bir direniþ hattý kurulabilmesi, bir emek programý etrafýnda tüm emek güçlerinin bir araya getirilebilmesi acil bir görev. IMF’ye ve Dünya Bankasý’na köleliðe son! Uluslararasý Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasý, dünyayý
ekonomik diktatörlüðü altýna alýp sömürgeleþtirmesinin araçlarýdýr. IMF, bizimki gibi emperyalizme baðýmlý ülkelerde, iþçi ve emekçi halka yönelik ekonomik saldýrýlarýn planlarýný hazýrlar, kendine baðlý hükümetlerle ve iþverenlerle birlikte uygulamaya koyar. Bu saldýrýnýn en önemli araçlarýndan biri o ülkeyi borçlandýrmaktýr. Ardýndan özelleþtirmeler, taþeronlaþtýrmalar, çalýþma koþullarýnýn ve iþ saatlerinin esnekleþtirilmesi, ücretlerin düþürülmesi, sendikasýzlaþtýrma gibi politikalar gündeme gelir. AKP hükümeti IMF’nin ve Dünya Bankasý’nýn bu planlarýnýn uygulayýcýsý, CHP ise destekçisidir. Zira her ikisi de Türkiye’deki emperyalizme baðlý mali ve sýnaî sermayenin partileridir. Biz, düzen partilerinin bu iþbirlikçi politikalarýný ve düzenledikleri karþý devrimci ekonomik saldýrýyý reddediyoruz. Açlýða ve Sefalete Karþý: Emekçiler Lehine ve Onlarýn Denetiminde Bir Ekonomi Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin ücretleri sürekli þekilde geriliyor. Ýþsizler ordusu her geçen gün büyüyor. Yoksulluk toplumun geniþ emekçi kesimlerini ele geçirmiþ durumda. Sosyal güvenlik sistemi tasfiye edildi. Emeklilik hakký tarih oluyor. Ýþten çýkarma, sigortasýz ve kayýt dýþý çalýþtýrma, saðlýk ve güvenlikten yoksun þekilde uzun saatler boyunca, aðýr koþullarda çalýþtýrma ve çocuk emeði sömürüsü yaygýn uygulama haline geldi. Tüm bu koþullarla birlikte kapýmýza dayanan kriz, iþsizlik, ödenemeyen kredi borçlarý ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarýnda yaþanacak artýþ, ayný zamanda toplumun en yoksul kesimleri baþta olmak üzere açlýðýn ve sefaletin genelleþmesi anlamýna gelecek. Bu krizi bahane ederek vurgunculuk silahýný kullanacak sermayeye karþý, fiyatlarýn denetim altýna alýnmasý ve özellikle de baþta gýda maddeleri olmak üzere, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatýnýn
dondurulmasý talebi önümüzdeki dönemde daha büyük bir önem taþýyacak. Yýkýmýn esas sorumlusu olan bankalar mülksüzleþtirilmeli, borsa kapatýlmalý, finans sistemi ve batan iþyerleri iþçi denetiminde devletleþtirilmelidir. Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Çalýþma hayatýnýn kriz bahanesiyle emekçiler için bir cehenneme dönüþtürülmesine izin verilemez. Ýþten çýkartmalar yasaklanmalý, grev, örgütlenme, toplantý ve gösteri haklarý garanti altýna alýnmalýdýr. Ücretler ve emekli maaþlarý en azýndan bir ailenin temel ihtiyaçlarýný kapsayacak oranda iyileþtirilmelidir. Temel þiarýmýz “Herkes Ýçin Ýþ, Herkes Ýçin Onurlu Yaþam Koþullarý” olmalýdýr. Kamu kaynaklarý emekçiler ve yoksullar için kullanýlsýn Herkes için bedava, kamusal, laik ve kaliteli eðitim olanaklarý saðlanmalý, diðer tüm sektörlerde olduðu gibi eðitim kurumlarýnýn özelleþtirilmesi tümüyle yasaklanmalý, herkese parasýz ve eþit bir üniversite eðitimi saðlamanýn koþullarý yaratýlmalýdýr. Saðlýk hizmetlerinden yararlanma hakký herkes için eþit hale getirilmeli ve yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. Þu ana dek neredeyse bir talan boyutu kazanmýþ durumdaki saðlýk alanýndaki özelleþtirmeler durdurulmalý, saðlýk kuruluþlarý tazminatsýz bir biçimde devletleþtirilmelidir. Sosyal güvenlik þemsiyesinin süratle tüm ülkeyi kapsayacak düzeyde geliþmesi için gerekli tedbirlerin alýnmasý, içinden geçmekte olduðumuz dönemin baþlýca taleplerinden biri olacaktýr. “Sosyal güvenlik reformu” aldatmacasýyla var olan düzeyi bile budanan sosyal güvenlik hakký, yaþadýðýmýz krizin baþlýca maðdurlarý olacak çocuklar, kadýnlar ve yaþlýlar için bedava hale getirilmeli. Kapýdaki su krizi yeterince ciddi bir bela deðilmiþ gibi dünyadaki su tekellerinin örgütlediði Dünya Su Forumu Türkiye’de toplanacaktýr. Dolayýsý ile suyun piyasalaþtýrýlmasý çabasý söz konusudur. Böylesi bir özelleþtirmenin içme ve kullanma sularýna devasa zamlar getireceði
ve suyun kalitesini düþüreceði aþikârdýr. Su fiyatlarý sabitlensin! Suyun piyasalaþmasýna hayýr! Tüm su kaynaklarý kamu mülkiyetine geçirilsin. Devlet suyun geri dönüþümü ve kalitesinin yükseltilmesi ile ilgili olarak uzun ve kýsa vadeli programlar oluþtursun. Bunun denetimi, kendi sendikalarýnýn oluþturduðu program doðrultusunda tüm DSÝ emekçileri tarafýndan, suyu kullanan tüm halkýn gözü önünde ve bilgisine açýk yapýlsýn. Emekçilerden yana bir acil eylem planý Acil görev, emekçilerden yana bir eylem planýnýn oluþturulmasýdýr. Kamu kaynaklarýný talan eden ve özel sermayeye ayrýcalýk yaratan ihaleler, TOKÝ’ye peþkeþ çekilen kamu kaynaklarý ve kentsel dönüþüm projeleri durdurulmalýdýr. Krizin yaratacaðý sosyal yýkýmýn önüne geçilmesinin baþlýca yolu, tüm kamusal kaynaklarýn sendikalar ve emek güçlerinin katýlýmýyla oluþturulacak bir acil eylem planý oluþturmaktan geçiyor. Bu plan, emekçiler ve yoksullar için toplu konutlar, kamu saðlýk merkezleri, eðitim kurumlarý, kadýn sýðýnma evleri, kreþler, toplu ulaþým alt yapýlarý oluþturmak gibi baþlýca görevleri sermayenin insafýndan kurtarýp, garanti altýna alma amacýný taþýmalý. Kýr emekçileri üzerindeki sömürüye son! Gýda krizine bir alternatif! Küçük üretici üzerindeki tarýmsal destek aldatmacasý ve kýr emekçisinin belini büken vurgunculuk son bulmalý, büyük topraklar tazminatsýz kamulaþtýrýlarak topraksýz köylülere daðýtýlmalýdýr. AB, Gümrük Birliði ve IMF dayatmalarýnýn ve yýkýmlarýnýn önüne geçmek için tüm bu anlaþmalar derhal iptal edilmeli, tarým emekçilerine üretimin devamlýlýðýný saðlayacak acil tarýmsal destek saðlanmalýdýr. Tarýmda sulama sorununun yaþanmasýnýn yaný sýra, bir de aþýrý sula(t)madan ötürü topraklarýn verimliliði düþmekte ve topraðýn sömürüsü artmaktadýr. Ekime elveriþli uygun devlet arazileri tarýma açýlmalý, bu topraklarda kooperatifler kurulmalý, dileyen küçük üreticiler de bu kooperatiflere
dâhil olabilmeli, devlet en az üç yýllýk bir sulama ve ekim programý oluþturmalý. Bu kooperatiflerden elde edilen ürünler de, kapýmýza dayanmak üzere olan kýtlýk tehdidi ve gýda fiyatlarýnýn artýþýna karþý kullanýlmalý. Kadýnlar ve gençler mücadelede ön saflara! Kadýnlar, gençler, yaþlýlar ve çocuklar yaþanmakta olan krizin baþlýca maðdurlarýna dönüþmektedir. Gençler toplumun önemli bir parçasýný oluþtururken ayný zamanda ne yazýk ki sömürünün, güvencesiz çalýþmanýn ve sürekli iþsizliðin de baþlýca kurbanlarýdýr. Þiddet, eðitim olanaklarýndan noksanlýk, ýrkçýlýk ve geleceksizlik en çok gençliði vurmaktadýr. Kadýn emekçilerin krizin sonuçlarý karþýsýndaki durumlarý ise çok daha tehlikeli, zira iþ yerinde ve evde çifte sömürüye maruz durumdalar. Son verilerin berrak bir biçimde ortaya koyduðu gibi yoksulluðun kadýnlarýn üzerindeki etkisi ciddi oranlara varmýþ durumda. Yýðýnla kadýn ayný zamanda ailelerini tek baþlarýna geçindirme uðraþýnda. Kýrsal bölgelerde yaþanan ekonomik çöküþ, göç, yoksullaþma ve daha fazla þiddet taþýyor kadýn emekçiye. Kadýnlar üzerindeki güvencesiz çalýþma koþullarý kabul edilemez. Eþit iþe eþit ücret! Aile içi þiddet cezalandýrýlsýn, maðdur kadýnlara bedava destek ve güvenlik, sýðýnma evleri! *** IMF ile tüm iliþkiler kesilsin, Dünya Bankasý’ndan çýkýlsýn! Dýþ borç ödemesine hayýr! Silahlanma ve Savaþ Programý Deðil, Parasýz Eðitim Parasýz Saðlýk Hizmetleri Programý! Finans sistemi, bankalar ve batan iþyerleri iþçi denetiminde devletleþtirilsin! Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! 6 Saat, 4 Vardiya! Ýþsizliðe Son! Murat Yakýn 5 Kasým 2008 11
Emek Güncesi... Türkiye’den
Dünyadan
Doðan medyada da iþçi kýyýmý baþladý
Yunanistan
Çukurova Grubu’nda 400’e yakýn basýn emekçisinin iþine son verilmesinin ardýndan, Doðan Medya’da da iþten çýkarmalar baþladý. Kanal D’de ‘bina yönetimi’nden, yani binadaki teknik iþlerden sorumlu bölümden 11 kiþi iþten çýkarýldý. Ayrýca her bölümde yüzde yirmi küçülmeye gidileceði söyleniyor. Kanal D’deki tensikatlarýn yaný sýra CNN Türk dahil olmak üzere çeþitli birimlerden de 30 kiþinin daha iþten çýkarýldýðý öðrenildi. Ýþten çýkarmalarýn 500’ü bulabileceði söyleniyor…
Yunanistan Ýþçi Sendikalarý Federasyonu ve Yunanistan Kamu Çalýþanlarý Konfederasyonunun çaðrýsýyla Türkiye’deki SSGSS yasasýna benzer sosyal güvenlik düzenlemeleri, kamuya ait bir havayolu þirketi olan Olympic’in özelleþtirilmesi, aðýrlaþan geçim koþullarýna karþý 21 Ekim günü genel grev ilan edildi. Sanayi iþçilerinin, avukatlarýn, öðretmenlerin, gazetecilerin, vergi, elektrik, su daireleri çalýþanlarýnýn katýldýðý grevde üretim durdu, okullar boþaldý, trafik kilitlendi, haber ajanslarý 24 saat haber geçemedi, hastanelerde acil hariç çalýþýlmadý. 30 Ekim günü Olympic emekçileri seferleri durdurdu. Henüz eylemliliðin neticesi alýnabilmiþ deðil.
Limter-Ýþ: “Krize karþý üretmeye de Ýran yönetmeye de hazýrýz.” Limter-Ýþ sendikasý bir yazýlý açýklama yayýnlayarak iþçilerin ekonomik krizin faturasýný yüklenmeyeceðini, kriz karþýsýnda kapitalizmi kurtarmak için deðil sosyalizmi kurmak için çalýþacaklarýný belirtti. Kriz bahanesiyle iþçilere yönelik hak gasplarýnýn ve iþten çýkarmalarýn týrmanýþa geçtiði belirtilen açýklamada “krizi kim yarattýysa ceremesini de o çekmeli denildi.
TTB’den Adana Valisi’nin yeþil kart iptaline tepki!
12
Ýran’da ilk kez 1973’te kurulmaya baþlanan baðýmsýz sendikalar Ýslam Devrimiyle birlikte kapatýlmýþtý. Geçtiðimiz günlerde Haft Tapeh Þeker Pancarý Fabrikasý iþçileri bir baðýmsýz sendika kurdular. Haft Tapeh fabrikasý 5.000 iþçinin çalýþtýðý büyük bir fabrika. Tahran ve Banliyö Otobüs Ýþçileri Sendikasý’ndan sonra yeniden kurulan sendika þeker pancarý iþçilerinin sendikasý oldu. Ýran, iþçilerin özerk örgütlenmeleri karþýsýnda Ýslami emek örgütlerini destekliyor. Çalýþma Bakanlýðý tarafýndan sendika yöneticilerinin seçimi yasal kabul edilmese de iþçi komitesinin kurulup 2,5 yýl sendika kurmak için verilen mücadele þeker pancarý iþçileri ve Ýran iþçi sýnýfý için muazzam bir adým.
****
Türk Tabipler Birliði (TTB) Adana Valisi Ýlhan Atýþ’ýn eylemlere katýlan çocuklarýn ailelerinin yeþil kartýný iptal etme giriþimine bir basýn açýklamasýyla tepki gösterdi. Hangi gerekçeyle olursa olsun saðlýk hakkýna eriþimin engellenmesinin kabul edilemez olduðunu vurgulayan hekimler, saðlýk hakkýnýn her an geri alýnabilecek bir “sadaka” ya da “lütuf” olarak görülmemesi gerektiðini söylediler. TTB açýklamasýnda “ülkemizi sokaklarýnda çocuklarýn güvenlik görevlilerine taþ atmadýðý, güvenlik görevlilerini ise her gösteriyi aþýrý þiddet kullanarak daðýtma alýþkanlýðýndan kurtulduðu, dur ihtarýna uymayan her kuþkuluya kurþun sýkýlmadýðý, herkesin eþit, nitelikli, ücretsiz ve eriþilebilir bir saðlýk hakkýna sahip olduðu bir ülke haline getirme” gerekliliðinin altý çizildi.
Dünyada tablo böyle. Kriz derinleþiyor, iþçi sýnýfýnýn saflarýnda hareketlenmeler görülse de sýnýfýn birçok kazanýmý SSGSS gibi yasalarla, “Eðitim Reform”larýyla talan ediliyor. Ýþ bununla kalsa iyi, iþten çýkarmalarla iþçi sýnýfý açlýða mahkum ediliyor, hayat pahalýlýðý artýyor. Biz emekçiler ve emekten yana olanlar biliyoruz ki; kokuþmuþ burjuvaziyi, kapitalizmi, emperyalizmi biz mezara gömmedikçe emekçiye gün yüzü görmek yok ve biz yine biliyoruz ki güneþ emekçiye ýþýðýný iþçi sýnýfýnýn uluslar arasý örgütlü mücadelesi üzerinden gönderecek. Güneþli günler görebilmek için ve bugün fiziki varlýðýmýzý koruyabilmek için dünyanýn bütün iþçileri birleþiniz!
Derleyen Neþe Sezen 1 Kasým 2008
Derleyen Doðan Koca 2 Kasým 2008
Tekstil Fabrika Kapatýlýrken Merhaba, sizlere daha önce de çalýþtýðým fabrikadan haberler aktarmýþtým. Bu defa üzücü ama bir o kadar da tanýdýk þeyler aktaracaðým. Evet, tanýdýk çünkü iþçi olan herkes iþyerinin kapanmasý ya da iþten çýkarýlma durumuna düþebilir. Ýþte biz de bu durumdayýz. Bayramdan önce çalýþtýðým fabrikada, fabrikanýn kapanacaðý söylentileri dolaþýyordu. Her kafadan ayrý ses çýkýyordu. Ben eski bir iþçi olmama raðmen benden daha yeni iþçilerden duymuþtum bu söylentiyi. Daha sonra çevremde yaptýðým araþtýrmalarda durumun pek de parlak olmadýðý sonucuna vardým. Dediðim gibi eski bir iþçiyim o yüzden bant þefleri ve ustalarla diyalogum var. Bant þeflerinin çoðu inkâr ediyor, inkâr etmeyenler ise kapanacak demiyorlardý. “Nasýl olsa böyle bir þey varsa yakýnda kokusu çýkar” diyorlardý. Bu benim için “Evet kapanacak” demekti. Çünkü uzun süredir tanýyorum bant þeflerini. Bayramdan sonra ise bu durum iyice su yüzüne çýktý. Evet, fabrika kapanacaktý. O halde biz de tedbirimizi alýp bir þeyler yapmalýydýk. Bu durumu arkadaþlarla konuþtuðumuzda çoðunluk fabrika kapansa bile tazminatlarý öderler düþüncesindeydi. Ama geçmiþ deneyimlerimizden þunu öðrendik; hiçbir patron iþçiye hakkýný vermeyeceðim demez ama vermemek için elli takla atar. Çünkü kanun da zaten onlardan yanadýr. Bir araya gelip örgütlenmek gerekiyordu ama bu kolay olmadý olmayacaktý da. Ýþçi arkadaþlar “Alýnma ihtimali olan tazminatlardan olmayalým, bir araya geldiðimizi patron duyarsa tazminatlarý vereceði varsa da vermez” diyordu. Birçok arkadaþ böyle düþünüyordu. Onlar için 1000 YTL, 500 YTL hatta 200 YTL’nin
bile önemi var. Bakkal borcunu öderim ya da birkaç faturamý öderim diye düþünüyorlar. Elbette ki haklýlar ama þunu unutmamak gerekir; bir araya gelmeden hakkýmýzý almamýz çok zor. “Bunlarý biliyoruz” diyorlar ama korkularýný üzerlerinden bir türlü atamýyorlar. Ne yazýk ki birbirimize güven problemimiz var. Ve hâlâ sýnýf bilincine ulaþamadýk. Tekstil sektöründe bu durum diðer iþ kollarýna göre daha yaygýn. Nihayet beklenen gün geldi. Patron fabrikayý kapatacaðýna dair haberi bize iletmeye karar vermiþti. Akþam iþ çýkýþýnda yemekhanede toplantý yapýlacaðý söylendi. 18:25’te paydos zili çaldý ve biz iþçiler yemekhaneye giderek beklemeye baþladýk. Beþ dakika geçmeden patron geldi ve konuþmaya baþladý. “Arkadaþlar” dedi “Bir süredir sizlerin de kulaðýna geldiði gibi fabrikayý kapatmaya karar verdim. Bu benim için inanýn zor bir karar oldu. Þimdiye kadar fabrikayý kapatmamak için çok çaba harcadým ama her ay 90.000 YTL zarar ediyorum. Buna daha fazla katlanamam. Merak etmeyin herkes tazminatýný son kuruþuna kadar alacak. Kanunun size verdiði her hakkýnýzý vereceðim. Ben inançlý bir insaným, topraðýn altý da var. Sizin hakkýnýzý yersem bana hesabý sorulur.” —Bunu diyen patron 2 yýldýr zam yapmýyor, çok inançlý ya. Birçok arkadaþ bu konuþmadan etkilendi. Zaten patronun amacý da buydu. Üstelik hangi patron “Ben sizin tazminatýnýzý ödemem” der ki? Biz neticeye bakacaðýz. Bunca yýllýk iþçilik hayatým bana patronlara güvenmemeyi öðretti. Patron “Fabrikayý iþsizlikten deðil verimsizlikten kapatýyorum. Kimseyi suçlamýyorum suç benim ve ustalarýn” diyerek demagoji yaptý. Hem bu arada “Makineleri ustalar arasýnda daðýtacaðým, ustalar kendilerine atölye açacaklar, bizim bünyemizde çalýþmak isteyen arkadaþlar ustalarýn yanýnda çalýþmaya devam edebilirler.” dedi.
“Sormak istediðiniz bir þey varsa ya da kafanýza takýlan bir þey varsa cevaplandýrayým” dedi. Ýþçi arkadaþlar da bazý þeyler sordular. Bir arkadaþ “Ustalar sigorta yapacak mý? Garanti veriyor musunuz?” diye sorunca patron gülerek “Güvence versem zaten ben devam ederim, ustalarýn sigorta yapýp yapmayacaðý onlarýn bileceði iþ” dedi. Bir diðer arkadaþ Ýþyerinin kapanma tarihini sordu, patron “12. ayda” dedi. Bir baþkasý “Sigortasýz iþçiler ne olacak” deyince onlarý da maðdur etmeyeceðini söyledi. Fabrika Avrupa yakasýndan Anadolu yakasýna taþýndýðýnda girdi çýktý yapýlmýþtý. Bir arkadaþ da girdi çýktýlarýn ne olacaðýný sordu. Patron “Tazminatýnýzý aldýnýz mý?” dedi. “Hayýr” denince “O zaman haklarýnýz saklý” dedi. Patron daha buna benzer birçok soruya yanýt verdi. Toplantý bittikten sonra arkadaþlarda bir rahatlama vardý. “Bu sözleri dinleyip not edelim ama biz yine de tedbiri elden býrakmayalým” dedim serviste arkadaþlara. Genel olarak arkadaþlar çok iyimserler ama ben hiç de iyimser olamýyorum. Ýçimde kuþkular devam ediyor. Birkaç gündür bu konu üzerinde duruyorum ama birkaç arkadaþ dýþýnda herkes patrona inanmýþ durumda. Yanýlmayý çok isterim, yalnýz hiçbir patron kendiliðinden iþçiye hakkýný vermez. Ben de bunu biliyorum. Belki tazminatlarý gerçekten verecek ama ne kadar çalarsam kârdýr hesabýna gidecek. Bu patronlarýn hep yaptýðý iþtir. TAZMÝNATLAR PATRONUN ÝNSAFINA BIRAKILAMAZ! MÜCADELE EDELÝM BÝRLÝK OLALIM! YARINDAN TEZÝ YOK BÝR ARAYA GELEREK TEDBÝRÝMÝZÝ ALALIM. YOKSA ÇOK AHLAR OFLAR ÇEKERÝZ. Bir Ýþçi
Kurtlar Puslu Havayý Sever Kriz bizim iþyerini de vurdu. Fabrikada birden bire iþler azaldý.
13
Kesimde çalýþan iþçiler kesim yapmýyorlar. Diktiðimiz iþler bitince þeften iþ istiyoruz. Þef de “iþ yok ne iþ vericem bekleyin” diyor. Bu belirsizlikten dolayý iþçilerin morali bozuluyor. Diðer bölümlerdeki arkadaþlarla da konuþuyoruz, onlar da “iþ yok oyalanýyoruz” diyorlar. Ýþçi çýkartýlacakmýþ doðru mu diye iþçiler birbirine soruyor, böyle bir söylenti dolaþýyor. Yeni iþçiler de “ilk bizi iþten çýkartýrlar, inþallah çýkýþ olmaz, iþten çýkartsalar iþ de bulamayýz” diyorlar. Genel olarak iþçiler arasýnda kýsmetimiz ne kadarsa o kadar çalýþýrýz, yapacak bir þey yok deniliyor. Ýþçilerin aile ve çevrelerinde kriz bahanesiyle iþten çýkartmalar oluyor. Bizim iþyerinde de çýkýþ olur beklentisi var. Bu kriz bile patronun iþine yarýyor. Zam ayý yaklaþýyor, krizi ve iþlerin azlýðýný bahane ederek zamlar daha az olacaktýr, ya da ücretlerimize hiç zam yapýlmayacaktýr. Bütün krizler iþçileri vuruyor. Patron bu durumda krizi bahane ederek bizleri iþten atacak bizler de iþ yok diye patrona hak vereceðiz. Patronlar geçen yýl hiç mi kâr etmediler? Patronlar krizden kendilerini zarar etmeden korumak için iþçi çýkartýyorlar.
Kriz Bahanesiyle Tazminatlar da Kalkabilir
14
Sözde haksýzlýklarý istemeyen AKP iktidarý neden oy aldýðý kesimleri krizden korumak için iþten çýkartmalarý yasaklamýyor da, tersine Baþbakan iþçi çýkarýlabilir diye konuþmalar yapýyor. Çünkü hükümet sermayenin çýkarlarýný korumak istiyor. Kurtlar puslu havayý sever. Bu kriz ortamý bahane edilerek AKP iktidarý tarafýndan kýdem ve ihbar tazminatlarý da iþçi sýnýfýnýn gözünün içine baka baka ortadan kaldýrýlacak. Ýþçi sýnýfý uyanýk ve örgütlü olmak zorunda yoksa haktan hukuktan
bahsedenlere inanmaya devam ederse her þeyini kaybedebilir. Zaten neyimiz kaldý ki mücadele etmekten baþka?! Bir Ýþçi
Merhaba arkadaþlar, Dünyada ve ülkedeki küresel kriz sürerken biz ezilenler sömürülmeye devam ediyoruz. Seçim zamaný bizden oy toplamak için kapýmýza gelen patron adamlarý, yani þimdiki baþbakan, cumhurbaþkaný ve þu an ki tüm milletvekilleri baþkalarýnýn krizini bizim sýrtýmýza yüklemeye devam ediyor. Bizi patronlara mahkûm etmeye çalýþýyorlar. Bunu fýrsat bilen patronlar da bizi iþsizlikle tehdit edip, bizi örgütsüz býrakarak daha düþük ücret ve daha kötü þartlarda çalýþtýrmaya çalýþýyorlar. Tüm bunlar þu an çalýþtýðým fabrikadaki arkadaþlarýmýn ve benim baþýma geldi. Patron bizi asgari ücretle çalýþtýrýyor. 459 YTL ve sosyal hak olarak da sadece SSK ve yemeðimizi veriyor. 459 YTL alan bir kiþi kirada yaþýyorsa nasýl yaþamýný sürdürür? Tabii ki yaþamýný sürdürmek için daha fazla mesai yaparak, patrona daha çok artý deðer üreterek yaþamýný sürdürmeye çalýþacaktýr. Benim çalýþtýðým fabrikada da iþler böyle yürüyor. Zam istediðimiz zaman da bizi iþten çýkartmakla tehdit ediyorlar. “Dýþarýda milyonlarca iþsiz var. Ýþ bulanlarýn da ne þartlarda çalýþtýðýný ve çoðunun maaþlarýný zamanýnda alamadýðýný biliyorsunuz. Sizi çýkartýrsam aç kalýrsýnýz!” diye bize akýl vermeye çalýþýyor. Bu konuyu kendi vardiyamdaki arkadaþlarýmla tartýþtýðýmda çoðunun patrona hak verdiðini gördüm. Paramýzý zamanýnda aldýðýmýzý söyleyip, mesai yaparak açýðýmýzý kapatýrýz diyorlar. Arkadaþlarýma olayýn patronun söylediði gibi olmadýðýný anlatmaya çalýþtým. Ýþsizliði de, yoksulluðu da, sömürüyü de yaratanýn patronlar olduðunu, bizi sömürmek için bizleri
örgütsüz ve iþsiz býrakarak onlarýn istediði ücret ve þartlarda çalýþmamýzý saðladýklarýný söylediðimde bile beni fazla dikkate almadýklarýný gördüm. Dýþarýdaki iþsizliðe baktýðýmda insanlarýn korkmasýnýn normal olduðunu gördüm. Ama korkmanýn bizlere yarar saðlamadýðýný, bizlere zarar verdiðini, bizi patronlara mahkum eden bizim korkularýmýz olduðunu ve bizi örgütsüz býraktýðýný da anlatmaya devam edeceðim. Ta ki arkadaþlarým anlayana ve birlikte mücadeleye katýlana kadar. Mücadele edemediðimiz sürece kazanamayacaðýmýzý bilmemiz gerekiyor… Bir Ýþçi
Merhaba, Belli bir dönem çalýþtýðým iþyerini kiraya verileceðini duyunca arkadaþlarýmla beraber üzüldük. Bir anda aklýmýzda sorular ve endiþeler oluþmaya baþladý. Aramýzda konuþup tartýþmanýn bize bir sonuç getirmeyeceðini, gidip iþverenle konuþmanýn doðru olacaðýný düþündük. Ýki gün sonra durumumuzu konuþmak için iþverenle görüþtük. Bize iþten çýkmayacaðýmýzý ve yeni gelen þirketle çalýþacaðýmýzý ve yeni gelen þirketin tüm haklarýmýzý vereceðini ve daha iyi olacaðýný söyleyince biz de çaresiz inanmak zorunda kaldýk. 10 yýldýr farklý iþlerde çalýþtým, hiç görmedim bir iþverenin bir iþçinin haklarýný verdiðini. Yeni þirketle iþ görüþmesinden sonra iþe baþladýk. Beni farklý bir departmana verdiler. Arkadaþlarýmý da baþka bir departmana. 12/12 çalýþacaklarmýþ ilk zamanlar, þirket tam yerleþene kadar. Nasýl bir iþse 12/12 izin kullanmadan. Fazla sürmez sandý arkadaþlarým. Ben de ilk baþlarda öyle sandým. Her þey iyi gidiyordu. Ama beni üzen arkadaþlarýmýn zor þartlarda çalýþmasýydý ve bunun için gidip iþverenle konuþup yeni bir iþçinin daha alýnmasýný istedim. Böylece biraz daha rahat çalýþacaklardý hiç deðilse izin kullanacaklardý. Ýþveren bir iki gün
daha idare etmelerini, sorunun halledileceðini söylüyordu. Bu hiç de inandýrýcý bir konuþma deðildi. Bir iki gün diye 4 ay 12/12 saat hiç izin kullanmadan ve mesai ücretleri ve hiçbir haklarý da verilmeden çalýþtýlar. Daha sonra beni çalýþtýðým departmandan alýp arkadaþlarýmýn yanýna verdiler. Bir yandan sevindim arkadaþlarýmýn yanýnda olacaðým ve düzenli bir çalýþma ortamý oluþturacaðý için. Beni üzense arkadaþlarýmýn 4 ay boyunca haksýz yere çalýþtýrýlmalarý ve de haklarýnýn verilmemesi. Hani ülkede kriz var diyen politikacýlar ve bunlardan faydalanmak isteyen patronlar demeye kalmadan þirkette iþler iyi giderken bir anda acil kriz toplantýsý yaptýlar. Sözde kriz toplantýsý! Oysa yapýlan toplantýnýn amacý bellidir. Yaklaþan yýlbaþý zamlarýný ve ikramiyelerini vermemek için düzenlenen bir oyun yalnýzca. Bu da yetmezmiþ gibi 3 kiþiyi iþten çýkardýlar. Ýþin içeriðini öðrenince iþten çýkartýlan arkadaþlarýmýzýn patron yandaþlarýnýn oynadýklarý bir oyun sonucu iþten çýkarýldýðýný öðrendik. Anlaþýlan düzenlenen komplolar, yapýlan oyunlar iþçilerin yaklaþan yýlbaþý zamlarý ve ikramiyeler için sesini çýkarmamasý yolunda yapýlan bir oyundur, bir hainliktir. Yýllarca ve belli bir zaman çalýþan arkadaþlarýmýz için yapýlan bu haksýzlýk konusunda konuþup bir çözüm bulmaktý amacým ve iþçi mücadelesini el birliðiyle baþlatmaktý. Konuþtuðumuz arkadaþlarýmýzdan çoðunluk katýlmama yönündeydi. Sebepleri ise kira derdi, bakmakla mecbur olduðu kiþiler, iþsiz kalmak düzenlerini alt üst edecekti. Belki de haklýlardý. Yapýlan politikalar, yapýlan oyunlar, patronlarla iþbirlikçi hükümet çalýþan kesimi bu hale getirmek için çalýþma içinde. Amaçlarý çalýþan iþçi emekçi kesimi en az ücretle çalýþtýrmak. O da yetmez gibi cebindeki olan parayý da iþbirlikçi hükümetin almasý.
Bu ülkede kriz konusunda yaygara yapýp, patronlara iþtah açýcý bir ortam yaratan hükümet nedense hiç iþçi ve emekçiler için çýkýp da iki söz etmez, “yapýlan haksýzlýklar þunlardýr” ve “bütün haklarýnýz verilecektir” demezler. Çünkü kurduklarý sistem yaptýklarý politikalar kazançlarýna kazanç kattýðý için bozmak istemezler. Keyifleri iyi nasýl olsa her þeyin en iyisi en lüksü onlarda… Peki iþçi emekçi gariban ne yapsýn? Kendi haklarýný aramak için girdikleri bu mücadeleden ve sokaða her çýkýþlarýnda iþ, aþ, ekmek dediklerinde buna bile izin vermiyorsunuz hatta belki de evlerinde bu olaylara gülenler bile var. Haksýz yere içeri alýnan gazeteci, aydýn, sosyalist insanlarý da faili meçhul cinayetlerle öldürüyorsunuz. Sonra da özür dileriz. Ardýndan da insanlara doðru yolu gösterecek bir kiþi temizlendi diye keyif yapýyorsunuz. Bu nasýl bir adalet sistemi, bu nasýl bir yönetim þekli! Bunlarý yapan insanlar insan olmaz zaten. Yüreklerindeki acýma duygusu bile yalandan ibaret. Her tarihte olduðu gibi yakýn bir tarihte bu alçaklýðýn bu hainliðin sonu gelecektir. Ýþçiemekçi, aydýn, tüm sosyalist insanlarýn mücadeleleri sonucunda bu ülkede her þey deðiþecek. Hiç deðilse insanca yaþanacak bir ortamýn oluþmasý saðlanacak. ÝC okuru bir iþçi
Kargo Kriz Koþullarýnda Çalýþmak! Daha önceleri zam almadýðýmýzý yazmýþtým, bu yazýmýn baþlýðýný da özellikle tercih ettim, çünkü çalýþtýðým iþ yerinde zam verilmeme sebebi, þu zamanlarda yaþanan küresel krizle ilgili deðil sadece patron için tuz, biber oldu, çünkü bizler iki yýldýr zam alamýyoruz, bu yüzden iki yýldýr kriz koþullarýnda çalýþýyoruz.
Ýþyerindeki diðer sorunlar gibi, (mesela ramazan ayýnda oruç tutanlarýn yemek paralarý bile verilmedi, evlerinde yemek yenip iþyerinde yemek yenilmiyordu ) zam sorunu da bizleri yaþamlarýmýz da çok zor durumda býrakýyor, arkadaþlarla sohbetlerimizde sorunlarý konuþuyoruz, kimisi kira veremediðini söylüyor, diðeri çocuðunun okul masrafýný karþýlayamýyor, vb. çoðalýp gidiyor sorunlar, ama patron tarafýndan hiçbir açýklama yapýlmýyor, bu da iyicene sýnýrlarý ve sinirleri zorluyordu. Artýk yeter demek zamaný geçiyordu bile, bizlerde öyle yaptýk, 5 ay önce neden zam verilmediðinin açýklanmasý için iþ durdurduk, dört arkadaþýn karar verip Cuma öðlen yemeðinde ulaþýlabilinen arkadaþlara söyleyerek, yemekten sonra iþ baþý yapýlmayacak çay salonunda açýklama yapýlmasý beklenecekti, bu karara bütün çalýþanlar katýldý. Ýki saatlik bekleyiþten sonra toplantý odasýna çaðrýldýk, Patron önce bizlerle iyi arkadaþlýðý olduðunu, sorunlarýmýzla ilgilendiðini söyleyerek duygu sömürüsü yaptý, ardýndan þirketin zor durumda olduðunu, zam konusunu Eylülde düþüneceklerini söyledi. Patronun söylediði zaman geçti, þimdi bütün iþçiler zammýn verilip verilmeyeceðini merak ediyoruz, yine arkadaþlarýn yaptýðý çaðrý üzerine Müdür ayaküstü sohbet niteliðinde açýklamalar yaptý, özet olarak zammýn ne zaman verileceðini bilmediðini söylemekle yetindi, yaptýðý açýklamalar hiçbir iþçiyi tatmin etmedi, herkes laf var para yok diye söylendi. Bizler Patronun aðzýndan çýkacak zam kelimesini dinlemek ve ne zaman zam alacaðýmýzý beklemek yerine bir araya gelip güven temelinde örgütlenerek, patronun hakkýmýzý çalmasýna karþý koyabiliriz, Bunu da geçmiþte yaptýðýmýz iþ durdurmadan ders çýkarýp Patrona baþka nasýl sözümüzü dinletip ve hakkýmýzý nasýl alabileceðimizin yollarýný bulmalýyýz. Bir Ýþçi
15
Bahçeþehir’in Ýþgaline Dur De! Dünya nüfusunun %1lik bir kesiminin diðerlerini sömürdüðü bir sistemde yaþýyoruz. Peki, bu %1’lik kesimin dýþýnda kalanlar neden buna boyun eðiyor? Bu soru çok boyutlu bir cevap gerektirir. Ama kýsmen cevap vermek gerekirse gerek proletaryanýn çalýþma koþullarý gerekse egemen güç tarafýndan verilen ideoloji yüzünden olsun birçok insanýn ona verilenden fazlasýný düþünmek gibi hatta karnýný doyurmaktan fazlasýný düþünmek gibi bir “lüksü” yok. Dahasý burjuvalarýn, “Bakýn, çok çalýþýrsanýz bizim gibi olabilirsiniz”, diyerek göz boyamak için açtýklarý çukurlara düþüyorlar. Ya öðrenciler? Onlar da kapitalist sistemin getirdiði kâr amaçlý bilimin kurbaný, dahasý geleceðin proletaryasý deðiller mi? Nerede eðitim görmüþ olurlarsa olsunlar bütün ömürlerini emeklerini satarak geçirecekler, belki biraz daha fazlasýný kazanacaklar ama asla ürettikleri kadarýný deðil. Ayrýca düþünmek ve örgütlenmek için daha fazla vakite ve kaynaða sahipler. Peki, onlar niçin ayaklanmýyorlar? Niçin karþý koymuyorlar? Bu soruya da kýsmen cevap vermek gerekirse; öncelikle, devletin asker polis rejiminin öðrencilere karþý uyguladýðý þiddet gösterilebilir. Yakýn geçmiþte öðrenci hareketlerinin büyük yer tuttuðu ülkemizde þimdi apolitik, tüketime endeksli ve umutsuz bir gençliðin olmasý tesadüfî deðildir. Ýkinci olarak da; proletaryanýn düþtüðü çukurlarýn benzerlerini, öðrencilerin hayatlarýnda da görüyoruz. Eðitim tamamen egemen sýnýfýn kontrolünde. Ýlköðretimden itibaren devletin ideolojisi ile büyütülen çocuklar, üniversitelerde de ayný eðitim anlayýþýnýn kurbaný oluyorlar.
16
Mimar Sinan Üniversitesi’nde de görece serbest olmamýza karþýn, durumun ayný olduðunu söyleyebilirim. Fakat bizim için çok farklý olan bir geliþmeyi, beþ gün önce MSGÜD’ de yaþadýðýmýz bir deneyimi paylaþmak istiyorum. Bahçeþehir Üniversitesi 2004 yýlýnda Beþiktaþ’a taþýndýðýndan beri yasadýþý bir geniþleme politikasý sürdürmektedir. Ýlk olarak bizim (MSGSÜ) kiracýsý olduðumuz ve terasý sayesinde okulda nefes alacak yer bulduðumuz bir binadan bizi sürdürerek, tepki gelmemesi için de orayý baþka bir isimle satýn alarak, daha sonra binasý haline getirmiþtir. Bu durum yüzünden üniversitemizin bazý bölümleri bir apartmanda sýkýþýk þekilde ders görmek zorunda kalmýþ, geri kalan bölümlerse ellerindeki yetersiz ve basýk bina ile kalakalmýþtýr. Bir tepkinin gelmediðini gören Bahçeþehir Üniversitesi, daha sonra el koyduðu binaya kaçak katlar çýkmýþ dahasý, halkýn ortak kullanýmýna açýk olan 650 ton topraðýn denize dökülmesiyle oluþturulan Beþiktaþ sahil parkýnýn etrafýný çevirerek kendi bahçesi haline getirmiþtir. Hatta bizim diðer binamýza da göz dikmiþ, biz Ýstanbul’un ücra köþelerine gönderilirken Enver Yücel de (Bahçeþehir’in ortaklarýndan biri) Beþiktaþ’ta nasýl daha çok geniþleyebilirim diye düþünmektedir. Bunun üzerine harekete geçen Eðitim-Sen’li hocalarýmýz, öðrencilerin ve Beþiktaþ halkýnýn
da içinde bulanacaðý bir kampanya baþlatmýþtýr. Biz de bu kampanya için öðrenciler olarak ne yapabileceðimizi düþündük. 23 Ekim Perþembe günü, saat 13:00’te Beþiktaþ sahil parkýnda bir eylem olacaktý, insanlarý o gün buraya yönlendirmek dahasý, bunun niçin yapýldýðýna dair bilgilendirmek ve beraber iþ yapabilmek gerekiyordu. Öncelikle bir grup arkadaþ, altýnda Eðitim-Sen imzalý bildiri daðýtýp afiþler astýk. Hocalarýmýz da geniþ bir kitle olmasý dolayýsý ile Fýndýklý yerleþkesinde masa açmýþtý ve Beþiktaþ Meydaný’nda bildiri daðýtýyorlardý. Beþiktaþ Yerleþkesi’ndekiler ne olduðunu pek bilmiyorlardý. Bu yüzden binanýn genelini yani öðrencileri, öðretmenleri ve iþçileri kapsayacak bir toplantý almaya karar verdik. Eyleme sadece iki gün vardý. Toplantý bildirilerini daðýtýrken insanlarýn hepsi, “Tamam biz geleceðiz zaten bu eyleme” diyorlardý fakat, “Taleplerin neler?”, “Niye geliyorsun” gibi sorulara cevap veremiyorlardý. Bir sonraki akþam toplantýya sadece bir grup öðretmenimiz (kampanyayý baþlatanlar dahil) ve örgütlü arkadaþlar katýldý. TKP’li arkadaþlar son birkaç gündür dar grupçuluk yapýyorlardý. Bizim genel bir çaðrý içeren afiþlerimizi indirip, altýnda kendi isimleri bulunan hayalî ve alakasýz talepler içeren afiþler astýlar. Toplantý, Eðitim-Sen‘li hocanýn bilgilendirmesiyle baþlayýp öðrencilerin idaresinde devam etti. TKP’li arkadaþlarýn sözcüsü bizim devrimci olmadýðýmýzý iddia edip, “Biz de böyle þeyler yapmýþtýk, olmaz yapamazsýnýz” gibi serzeniþlerde bulundu. Toplantýya katýlanlardan cevap gecikmedi. Daha sonra dar grupçuluða izin verilmeyeceði, ancak öðrencilerin kendi adýna dövizler ve pankart hazýrlayabileceði kararlaþtýrýldý. Dövizlerde bir grubun ismi ya da talepleri deðil, bütün öðrencileri kapsayan þeyler yer alacaktý ve öðrencilerin kendileri tarafýndan hazýrlanacaktý. Hukuki süreç, biraz da bizim eylemde yaratacaðýmýz kamuoyu baskýsýna baðlýydý. Kampanyadan
Bahçeþehir’li öðrencilere seslendik, daha sonra basýn açýklamasý baþladý. Eylemden önce Enver Bey’in Bahçeþehir Üniversitesi’nde, “eðitim hakkýmýzý gasp edecekler” diye bildiri daðýtmasý ve çevik kuvveti çaðýrarak her yeri kapattýrmasý, seviyesinin ne kadar düþük olduðunu gösterdi. Ayrýca büyük medya kanallarýnýn, biz aþaðýda basýn açýklamasý yaparken yukarýda olmalarý ve herhangi bir taþkýn davranýþý bekleyip bütün bir eylemi hiç etmeyi kollamalarý da, onlarý besleyen adamla ayný seviyede olduklarýný gösteriyordu. Alanda Beþiktaþ Çarþý’dan ve diðer okullardan birçok kiþi gelmiþti, tahmini dört yüz küsur kiþiydik.
Okula þarkýlar söyleyerek döndük, herkeste bir enerji patlamasý vardý. Bir þeyler yapabilmiþ olmanýn, ses çýkarmanýn gururu vardý. En önemlisi, insanlar eylemlerin sadece dayak yenen yerler olmak dýþýnda, hak aranan ve kendilerini ifade edebilecekleri etkinlikler olduðunu gördü ve tabii ki medyanýn iç yüzünü de... “Bahçeþehir’in iþgaline dur de!” kampanyasý MSGSÜ’de ve Çarþý’da halen sürmekte. Bu, bizim için uzun zamandýr unuttuðumuz bir þeyi simgeliyor: Direniþ!
Özgür Bilim, Özgür Eðitim, Özgür Üniversite! Kapitalizmin toplumu zihinsel açýdan köleleþtirme araçlarýndan biridir eðitim. Burjuvazi öyle bilinçli bir kurnazlýkla örgütlemiþtir ki bu sistemi; eðitim kurumlarýndan, özellikle de üniversitelerden çýkan bireyler, ona daha fazla kâr saðlamanýn yollarýný bulacak kalifiye elemanlardýr; ayný zamanda diplomalý iþsizler ordusudur ve ayný zamanda da egemen ideolojiyi benimsemiþ, zihinleri özgürleþememiþ bireylerdir. Ama bu sistem, içinde her zaman büyük çeliþkiler barýndýrýr ki; öðrenciler yaþadýklarý maddi sýkýntýlarla, okullarda gördükleri müþteri muamelesi ile, mezun olunca da milyonlarca iþçinin ya da iþsizin safýna katýldýklarýnda bu eþitsizliðin farkýna varma eðilimine sahiplerdir. Fakat bu fark ediþ ve harekete geçiþ; genellikle sýnýf hareketinin yükselmesine eþ zamanlý olarak gerçekleþmiþtir. Ve öðrencilerde doðal olarak bu gibi zamanlarda, kendileri gibi mücadele eden iþçi sýnýfýnýn yanýnda yer almýþlardýr. Türkiye’de bu hareketin baþlangýcý 68’lere dayanýr. Yükselen sýnýf hareketi ile birlikte öðrenci hareketi de kitleselleþmiþ ve radikalleþmiþtir. Yaþanan sýnýf mücadelesinin bir ayaðý da üniversiteler olmuþ; her grevde, eylemde iþçilerin yanýnda öðrenciler bulunmuþtur.
Ýþte tüm bu sýnýf hareketinin üzerinden geçen 1980 askeri darbesi; iþçilerin ve öðrencilerin öncülerini fiziksel olarak imha etmiþtir. Öncüleri yok etmek onlar için kolay bir þey olabilir; fakat onlarýn fikirlerini ve mücadelelerini zihinlerden silmek çok da kolay olmasa gerek. Bunun için devlet; sermayenin istediði gibi rant saðlayabileceði, buna boyun eðecek bireyleri yetiþtirebileceði ve onlara çok fazla ‘’sorun’’ çýkarmýþ bu genç zihinleri yeniden yapýlandýrmanýn yollarýný aramaya baþladý. Ýþte YÖK ‘ün kurulmasý ve üniversitelerin bu kurum aracýlýðý ile devletin istediði hale getirilmesi de iki kurmay albay ve bir milli eðitim danýþmaný tarafýndan 6 Kasým 1981’de gerçekleþti. Üzerinden 27 sene geçti ve YÖK, düþünen beyinleri ezmeye ve bizler sayesinde her geçen gün zenginleþmeye devam ediyor. Mesela bu aralar medyadan þunu iþiteniniz olmuþtur; hükümet ve YÖK nasýl bir üniversite olmalý konusunu tartýþmak üzere bir çalýþma yürütüyor. Ve bu konuda Baþbakan’a sunulan önerilerden biride þu ki, öðretim üyeleri þirketlere ortak olabilsin ve teknokent iþletebilsin. Artýk bu
ÝC okuru bir MSGSÜ’lü 29 Ekim 2008
GENÇLÝK
önce Enver Yücel ile yapýlan görüþmede “Hapse girerim, yine de binalarý yýkmam” demiþ, tabii girmeyeceðini adý gibi biliyor. O yüzden, ses getirecek bir eylem Enver Bey’e de iyi bir cevap olacaktý. Onun dýþýnda TMMOB’un ve Mimarlar Odasý’nýn açtýðý davalar devam ediyordu. Bizim rektörden ses yoktu, ilk binayý da elden çýkaran, þimdi bizi de bu binadan süren O’ydu zaten. Taleplerimizi sýraladýk. “MSGSÜ’nün öðrencileri, öðretmenleri ve iþçileri el ele, çözüm birlikte mücadelede!” diyerek yola çýktýk. Bahçeþehir’in önüne gelince “al al al, çal çal çal baba bana sahil al!” sloganýyla
‘’sýcak’’ eðitim yuvalarý aleni bir ticarethane olmuþ durumda. YÖK sayesinde üniversitelerde her unsur, her zihin kontrol altýnda tutuluyor. Üniversiteler artýk bilgi üreten yerler olmaktan çýkartýlarak; polisin, ögb (özel güvenlik birimi)’ nin kol gezdiði kýþlalar haline gelmiþtir. Bugünlerde de bu baský büyük boyutlara varmýþ durumda. Bugün YTÜ’de öðrencilerin toplanýp sorunlarýný konuþmasý yasak; Marmara’da öðrenciler her adýmlarýnda çevik kuvvetin, faþist öðrencilerin nefesini hissediyorlar. Mimar Sinan’da öðrencilerin eðitim gördükleri yer satýlýyor, Ankara’da yemekhane iþçileri öðrencilerle birlikte direniþte ve daha birçok üniversitede mücadele devam ediyor. Her geçen gün baskýlar, okuldan uzaklaþtýrmalar, hak gasplarý artýyor; ses yükselmeye baþlýyor. Biz öðrenciler, hayatlarýmýzý taciz eden YÖK gibi kurumlarýn kalkmasýný, para ödemeden kapýsýndan girebildiðimiz, korkmadan düþüncelerimizi ifade edebildiðimiz, bilimin özgürce üretilebildiði üniversiteler istiyoruz. YÖK gibi tüm baskýcý kurumlar egemen sýnýflar tarafýndan bizi ezmek için üretilmiþtir. Bu nedenle mücadelemizde, kurtuluþ tek baþýna olmadýðý gibi; tüm ezilenlerle birlikte olmalýdýr. Dicle Nadin , 1 Kasým 2008
17
KÜLTÜR-SANAT
Tiyatro
“Yaþar Ne Yaþar, Ne Yaþamaz” Yazan: Aziz Nesin Yöneten: Y. Kenan Iþýk Müzik: Timur Selçuk Koreografi: Çiðdem Gürel – Y. Kenan Iþýk Oynayanlar: Derya Kurtuluþ, Ezgim Kýlýnç dahil 30 oyuncu…
Aziz Nesin’in yazdýðý, Kenan Iþýk’ýn yönettiði Yaþar Ne Yaþar Ne Yaþamaz isimli müzikal oyun, bu yýl yeniden sahneye konuldu. Oyun Þehir Tiyatrolarý’nda sahneleniyor. Yeni sezonun önemli oyunlarýndan biri olan bu oyunun konusu þöyle geliþiyor: Köye ilk defa okul açýlýyor. Köyün ileri gelenleri, aðalarý sýraya girip çocuklarýný okula yazdýrmak istiyorlar. Reþo Aða da bunlardan biridir. Aða’nýn oðlu Yaþar’ýn kimliði o yaþa kadar çýkartýlmamýþ. Aða, kimlik çýkartmaya gittiðinde Nüfus Müdürlüðü kütükte Yaþar’ýn Çanakkale Savaþý’nda þehit düþtüðünü, ölen birine kimlik veremeyeceklerini söylüyor. Reþo Aða bundan sonra oðlunun yaþadýðýný kanýtlamaya çalýþsa da nafile, ömrü buna yetmiyor. Babasýnýn kaldýðý yerden Yaþar, yaþadýðýný kanýtlamaya çalýþýyor.
Oyun boyunca devlet kurumlarýnýn bürokratik iþleyiþi, rüþvet, bugün git yarýn gel mantýðý, devletin ve memurunun hata yapmazlýðý sorgulanýyor. Devlet, askere almaya, vergi almaya, borç tahsil etmeye gelince Yaþar’ýn yaþadýðýný hatýrlýyor. Yaþar okula gitmek istediðinde, evlenmek istediðinde, çocuðunu kütüðe yazdýrmak istediðinde ise bu kez devlet, Yaþar’a “Sen ölüsün” diyor. Ýþte böyle devam ediyor, Yaþar’ýn trajikomik öyküsü. On Yýl Önce On Yýl Sonra Þehir Tiyatrolarý’nda sahnelenen bu oyunu yaklaþýk on yýl önce de izlemiþtim. Yeniden izlediðimde dikkatimi çeken bir bölüm oldu. Yaþar’ýn askerde olduðu bölümde on yýl önce yaylalar türküsü söyletilmiþti. Oyunun yeni versiyonunda ise yaylalar türküsüne ek olarak
günümüzün milliyetçi sloganý “her þey vatan için” eklenmiþti. Bu slogan atýlýnca salondan alkýþlar koptu. Günlük siyasette burjuva basýnýn çok sýk öne çýkardýðý asker cenazelerinin kitleleri milliyetçi duygularla doyurmuþ olduðunu gösteriyor bu durum. Kitleler doðal ve bilinçsiz bir þekilde tiyatroda karþýsýna çýkan askeri kendi abisi, sevgilisi, akrabasý, komþusu veya bir Türk olarak gördüðü için duygusal bir çýkýþ yapýyor. Görünen o ki, sistem kitleleri aldatmak için her yolu deniyor. Sanat da bu yollardan bir tanesi… Kitlelere aþýlanmak istenen milliyetçilik zehrine hayýr demek için, Ýþçilerin vataný yoktur sloganýný öne çýkaralým. Halklarýn kardeþliðini savunalým. Nergis Çayýr , 30 Ekim 2008
“Ýþte Özgür Dünya”
18
Genellikle alt ekonomik sýnýfa mensup bireylerin yaþamlarýný betimleyen yönetmen Ken Loach, Özgürlük Rüzgârý filminin hemen ardýndan çektiði yepyeni filmiyle karþýmýzda: Ýþte Özgür Dünya... Göçmen iþçiler meselesini kurbanlarýn deðil, onlarý kurban edenlerin gözüyle beyaz perdeye aktaran Loach, Ýþte Özgür Dünya filminde güzel ve bekâr bir anne olan Angie’nin iþ yerinde gördüðü muamele nedeniyle iþten ayrýlýþýný, oðluna bakmak için girdiði yeni iþte para için neler yapýlabildiðini seyircilere tarafsýz bir gözle aktarýyor.
Ýþte zgür Dünya filminde, insanlara yardým etme amacýyla yola çýkmýþ gibi görünen Angie’nin, göçmen iþçiler aracýlýðýyla para kazanma hýrsýna tanýk olacaksýnýz. Ýþte Özgür Dünya, göçmen iþçilerin sorunlarýna bu sefer kendi açýlarýndan deðil, onlarý ülkelerinden göçmek zorunda býrakan ve onlar üzerinden çýkar saðlamaya çalýþanlarýn gözünden perdeye aktarýlmýþ bir yapým… Deniz Naz 3 Kasým 2008
TC, 17 Ekim tarihinde Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu’nda yapýlan oylama sonucunda, 151 oy alarak BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliði görevini iki yýllýðýna yapmaya hak kazandý. Türkiye ayný görevi yapmak için uzun yýllardýr çaba sarf ediyordu. Ancak bu görevi yapmak O’na 47 yýldýr kýsmet olmuyordu. Geçen zamandan dersini iyi alan devlet, “Üye ülkeler arasýnda barýþ ve güvenliði korumakla yükümlü” olan BM’nin bu en yüksek organýna girebilmek için atmadýðý taklayý býrakmadý. Soykýrýmcýlarý aðýrladý, 50 milyon dolar para harcadý, daha önce adlarýný bile anmadýðý ülkelere geziler düzenledi... Üyelik Ýçin Yapýlanlar Türkiye BM Güvenlik Konseyi’ne girebilmek için öncesinden bir eylem planý hazýrladý. Tüm Dünya’da bir kriz varken ve hükümet kriz dolayýsýyla açýða çýkan iþsizliði önlemek için hiçbir önlem almazken, bu plan doðrultusunda 50 milyon Dolar harcadý. Eylem planý için ayrýlan paranýn 20 milyon Dolar’ý ile BM’ye üye olan ancak üyelik aidatlarýný ödeyemedikleri için, oy kullanma haklarýný yitiren kimi yoksul ülkelerin aidatlarý ödendi. Kalan 30 milyon Dolar ile de, Pasifik ve Karayip’in ada devletlerinin liderleri garip partitoplantýlar ile aðýrlandý. Bu ülkelerin çoðuna ziyaretlerde bulunuldu, 10 ülkeye konsolosluklar açýldý. Tüm bunlar yetmezmiþ gibi TC bir de, yedi milyon nüfuslu Darfur’da Müslüman olmayan Araplar ile Afrikalý kabilelere soykýrým uygulayan; 200 binden fazla sivilin öldürülmesinden, 4.5 milyon sivilin doðrudan savaþtan etkilenmesinden ve 2.5 milyon kiþinin ise evlerini terk etmek zorunda kalmasýndan sorumlu olan eli kanlý darbeci general Ömer El Beþiri’i Çankaya Köþkü’nde 21 pare top atýþý ile aðýrlayýp krallar gibi konuk etti. BM’de desteðini istedi ve aldý... Peki Barýþ Güvercini Türk devleti tüm bunlarý yaparken ne umuyordu? Hesaplarýnda neler vardý? Üyelikten Beklenenler Türkiye’nin geçici üyeliðinin iki yönlü bir okumasýný yapmak mümkün. BM’nin aðýr toplarý niçin Türkiye’yi Güvenlik Konseyi’nde görmek istiyorlar? 54 ve 55. sayýlarýmýzda da iþlediðimiz üzere TC, Orta Doðu ve Kafkaslarda emperyalizmin kirli emellerinin
bekçisi olabileceðini son dönemlerdeki performansý ile ispatlamýþtý. Bölgelerin istikrarsýzlýðý ve Dünya çapýndaki ekonomik krizin yol açtýðý hassaslýðý da düþünecek olursak; TC gibi, emperyalizmin güdümünden çýkmayacak bir ülkenin böyle bir göreve atanmasý, baþta ABD ve AB burjuvalarýnýn ihtiyaçlarýna cevap verir niteliktedir. Kurulduðu tarihten bu yana Dünya’yý kanlý savaþlara ve ardýndan yeni savaþlara gebe kirli barýþlara boðan BM’nin Türkiye’den beklediði de bölgedeki ayný kirli görevi sürdürmesidir. Türk burjuvazisi açýsýndan ise üyeliðin anlamlý ve gerekli bulunmasýnýn pek çok sebebi var. Birincisi; Türk burjuvazisinin kara paralarýný akladýðý ve tüm pisliklerini kustuðu Kýbrýs adasýnda yeni bir açýlýmý saðlatabilme rüyasýdýr. Bunun dýþýnda BM içerisinde yürüttüðü faaliyet sayesinde, Baþta Orta Doðu ve Kuzey Afrika olmak üzere çeþitli pazarlardan pay kapma arzusu da Türk Dýþiþlerini üyeliði alana kadar
ENTERNASYONAL
Ve TC’nin Barýþ Güvercinliði Tescillendi
türlü palyaçoluklar yapmaya itmiþtir. Son olarak da Türk burjuvazisinin buradan beklediði belki de en önemli þey, Kürt halký üzerindeki baskýsýný ve olasý Kuzey Kürdistan sýnýr ötesi müdahalelerini -ilk elden- meþru kýldýrtmaktýr. Türk burjuvazisi için BM Güvenlik Konseyi üyeliði, sömürü, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarýnýn “barýþ ve güvenlik” adý altýnda yürütülebilmesinin en emin yoludur. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi üyesi haline gelmesi, Türkiye’deki emekçi halklarýn çýkarýna deðildir. BM’nin kendisi de tüm Dünya emekçi halklarýnýn çýkarlarýnýn önündeki en büyük engeldir. Türkiye BM üyeliðinden çýkmalýdýr. Biz Türkiyeli iþçi ve emekçiler bizden alýnan vergilerin, Dünya’ya kan ve sömürü yayan bir kurumun elçiliðini yapmak için kullanýlmasýný asla kabul edemeyiz. Uluslararasý barýþ ve adaletin savunulmasý için mutlaka uluslararasý bir örgütlenmeye ihtiyaç vardýr. Fakat her burjuva birlik, yalnýzca adaleti ve barýþý yok etmek için kurulur. Dünya’ya barýþ ve adaleti getirebilecek tek uluslararasý örgütlenme iþçi ve emekçilerin Enternasyonal’i olabilir. Yaþasýn 4. Enternasyonal! Yusuf Yakup Mercan 4 Kasým 2008
19
Ýnternet Yasaklarý: Devlet Neden Korkuyor?
para cezalarýna çarptýrarak -ki bu paylaþýmý yapan kitlenin büyüklüðü göz önüne alýndýðýnda herkesin cezalandýrýlmasý imkansýzdýr“yasal” ve ücretli mp3 siteleri açtýlar. Yani engelleyemedikleri bir olaya uyum saðladýlar ve aslýnda en baþta yasal olmayan mp3 müziðe Her gün baþka bir internet sitesinin kapatýlmasýna veya bir yasal muamelesi yapmak zorunda dergiye, gazeteye yayýn yasaðý gelmesine alýþtýk. Kiþisel kaldýlar.
günlüðünüzü yayýnlayabildiðiniz WordPress, kullanýcýlarýn yeni tanýmlar ekleyebildiði EkþiSözlük, dünyaca ünlü video paylaþým sitesi YouTube, Yahoo þirketinin sahibi olduðu Geocities, yine dünyaca ünlü blog* sitesi Blogspot yasaklardan nasibini alanlardan. Bunlara bir de diðer devletlerin uyguladýðý sansürleri eklersek liste epey uzar. Buna raðmen kullanýcýlar her tür engelin ve “mahkeme kararýnýn” üstesinden gelebiliyor ve yine bir þekilde bu sitelere girebiliyor. O halde neden bunca komik yasaklama çabasý? Nedir devletin -dolayýsýyla patronlarýn- bunca korktuðu ve üzerine gittiði? Öncelikle belirtmek gerekir ki, hemen her ülke, kullanýcýlarýna çeþitli sansürler uyguluyor. Ýnternetteki içeriðin bir kýsmý patronlarýn ekonomik çýkarlarýyla ters düþtüðü için, bir kýsmý da siyasi çýkarlarýna ters düþtüðü için sansürlü. Siyasi Sansür Siyasi çýkarlara örnek, ülkeye göre deðiþiyor. Türkiye’de Kürtçe yayýn yapan her çeþit siteye keyfi yasaklamalar devam ederken, Çin’de Tibet ve Tayvan’ýn baðýmsýzlýðýný savunan sitelere yasak geliyor. Vietnam, devleti eleþtiren sitelere, Ýran bunlara ek olarak gay ve lezbiyen sitelerine, kadýn haklarý sitelerine ve bloglar içeren servis saðlayýcýlarýna sansür uyguluyor. Þimdiden pek çok Ýranlý bloglarýnýn içerikleri yüzünden hapis cezasý aldý. Ayrýca Suriye, Myanmar, Maldiv Adalarý ve Kuzey Kore de siyasi içerikli internet sitelerine sansür uyguluyor. Buradan hareketle þu sonuca varabiliriz: En yoðun sömürünün olduðu ülkeler, en fazla sansüre, yasaða, þiddete baþvuran ülkeler ayný zamanda.
20
Ýnternetin Kolluk Güçleri Ýnternet eriþimi yaygýnlaþtýkça patronlarýn korkularý ve denetim uygulama isteði de artýyor. Sokakta olduðu gibi internette de polisler devriye geziyor artýk. Politik sitelerden sosyal içerikli olanlarýna kadar pek çok site polisin gözetimi
altýnda. Fakat elbette ikiyüzlü bir biçimde ve patronlarýn çýkarlarý doðrultusunda. Örneðin polisin çocuk pornografisine karþý yürüttüðü sözde mücadele, kadýn
vücudunu metalaþtýrýp pazarlayan patronlara karþý yürütülmüyor. Ýþte ekonomik çýkarlar, “ahlâk bekçiliðinin” önüne geçiyor. Kitlenin Gücü Siyasi alanda polisiyle, mahkemesiyle ve kanunlarýyla interneti denetleyen patronlar, ekonomik alanda da kitlelerle karþý karþýya geliyorlar. Örneðin mp3 olarak bildiðimiz müzik dosyalarýnýn ücretsiz paylaþýmý, müzik sanayisine aðýr bir darbe indirmiþ durumda. Türkiye’dekiler de dahil dünyadaki müzik þirketleri büyük kâr kayýplarýna uðradý, uðruyor. Telif haklarý kanunlarýyla bu iþin üstesinden gelemeyen patronlar, paylaþým sitelerini kapatarak, kitleleri korkutarak, göstermelik
Sonuç Yerine Patronlarýn korkmak için o kadar çok nedeni var ki. Yüzbinlerce konut, milyonlarca iþçi ve emekçi, bir avuç kapitalist patronun buyruðuyla yaþama savaþý veriyor. Baský ve þiddeti tek çýkar yol olarak kullanan patronlarýn devleti, kiþisel bir blog’dan bile rahatsýz olabiliyor. Çünkü ürünlerin bolluðuyla paylaþýmý arasýndaki çeliþki o kadar büyük boyutlarda ki, haklý bir haykýrýþ çýð gibi büyüyebilecek bir potansiyele sahip. Ýþte bu potansiyel, Ýran’ýn, Türkiye’nin ve Çin’in asýl korkusudur: Ayný dertten muzdarip milyonlarýn ve en baþta iþçi ve emekçilerin çýð gibi büyüyüp birleþerek ses getirebilecek oluþudur, haklý bir isyanýn tüm dünyada yankýlanmasý ihtimalidir. Kiþisel blog’lara, insan haklarý sitelerine sansürün, muhalif sesleri yasaklamanýn sebebi budur. Azýnlýðýn çoðunluða hükmettiði bir dünyada, bu engellemeler gülünesi bir hal alýyor. Çünkü internet yasaklarý ve sansürleri patronlarýn çýkarý doðrultusunda uygulanýyor, kitlesel bir atýlýmda ise, siyasi alanda olduðu gibi geri çekiliyor. Burada hedeflenilmesi gereken þey, siyasal özgürlükler gibi, sýnýfýn uluslararasý ölçekte ifade, iletiþim ve dolayýsýyla örgütlenme araçlarýndan biri olan internetin özgürlüðünü de savunmaktýr. Çünkü bu yasaklara karþý durmak, ifade, haberleþme ve özgürce paylaþma hakkýmýza ve hem yerel hem uluslararasý ölçekte iletiþim ve dayanýþma aðýna sahip çýkmaktýr. Salih Þimþek, 4 Kasým 2008 * Blog (web günlüðü), teknik bilgi gerektirmeden, kendi istedikleri þeyleri, kendi istedikleri þekilde yazan insanlarýn oluþturduklarý, günlüðe benzeyen web siteleridir.