Ic58

Page 1

Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için

iþçi cephesi Yeni Dönem sayý: 58

Aralýk 2008

http://iscicephesi.org

Hepimiz Ayný Gemide miyiz?

Son Bir Ayda 100 bin kiþi iþten atýldý. Gerçek iþsiz sayýsý 5 milyon Yüzbinler açlýk, milyonlar yoksulluk içinde yaþýyor Patronlarýn gözü iþþizlik fonunda... Gündem ve Politika

syf. 2-9

Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Cevabýmýz... Polis Cinayetleri Devam Ediyor! Ne Ayný Gemide, Ne de Ayný Denizdeyiz!

Sýnýf Mücadelesi syf. 12-14 Zamlara, Ýþten Çýkarmalara Karþý Miting... Metal Toplu Sözleþmelerinde Sona Doðru Fabrikalardan okur mektuplarý Gençlik

Sýnýfa Karþý Sýnýf

ÝHEB PKK Propagandasýdýr!

Akbank “Kalbini” Sokaða Attý! AKP Aðzýndaki Baklayý Çýkardý

Kadýn “Ayþe Nasýl Kurtulur?”

Hrant Dink Davasý...

Enternasyonal

AKP’nin “Alevi Açýlýmý” Neyi Amaçlýyor?

“Gönülsüz” Polis Kurþununa Büyük Tepki... Sýnýf Mücadelesi Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn Krizin Faturasý Emekçilere

syf. 15

syf. 10-11

syf. 16 syf. 17-19

Modern Dünyada Korsanlýk Hikayesi 15 Kasým Zirvesi Karþýsýnda Kongo’da Ýç Savaþ ve BM Arka Kapak

syf. 20

Venezuela’da 3 Yoldaþýmýz Katledildi!

ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR

1


ÝLAN TAHTASI

GÜNDEMDEN... 25 Kasým, Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Uluslararasý Mücadele Günü

Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Cevabýmýz…

48 yýl önce 25 Kasým günü Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo Diktatörlüðü döneminde Sosyal Deðiþim Hareketi üyesi 3 kadýnýn, Mirabel kardeþlerin, arabalarýndan zorla indirilip, tecavüz edildikten sonra katledilmelerinin ardýndan kadýna yönelik þiddetle mücadelenin simgesi haline gelen 25 Kasým günü bu yýl da kadýnlar tüm Türkiye’de sokaða çýktý, “þiddete hayýr” dedi. Ýstanbul kadýn platformu tarafýndan gerçekleþtirilmek istenen eylemler polis tarafýndan engellendi. Önce izinli olduðu halde kadýna yönelik þiddet konulu sergiye saldýrdý polis. Sonra Taksim tramvay duraðýndan Galatasaray meydanýna yapýlacak olan gece yürüyüþünü panzerlerle barikat kurarak engelledi. Diðer illerde de yapýlmaya çalýþýlan etkinliklerde durum farklý deðildi. Görüldüðü üzere kadýna yönelik þiddet her yerde ve her alanda sürüyor;

aile içi þiddet, ekonomik þiddet, devlet þiddeti, cinsel yönelimden kaynaklý þiddet, cinsel þiddet. SSGSS yasasýyla esnek çalýþan kadýnýn emeklilik hakký elinden alýnýyor, kadýn ekonomik olarak kocanýn babanýn eline mahkûm ediliyor, kriz bahanesiyle ilk olarak iþten çýkarýlacak eve kapanacak olan yine kadýnlar, gözaltýnda savaþta cinsel tacize maruz kalan da tecavüze uðrayan da yine onlar… Peki, bu saydýðýmýz ve sayabileceðimiz daha onlarca sorunu nasýl çözeceðiz? Bu sorunlarla karþý karþýya olan bizler emekçi devrimci kadýnlar bilmeliyiz ki çözüm emekçi kadýný erkeði ile omuz omuza emperyalist kapitalist sisteme karþý mücadeledir. Ancak bizler bu mücadelede sorunlarýmýz kavramak çözümlerimiz üretmek ve taleplerimizi sýnýf mücadelesi talepleriyle birlikte örmek zorundayýz. Ela Toprak, Aralýk 2008

Polis Cinayetleri Devam Ediyor! Polis öldürmeye devam ediyor. Ne acýdýr ki bu tür yazýlarý daha çok yazacaðýz. Çünkü polisin acýmasýzlýðý bitecek gibi görünmüyor ve ne yazýk ki bazý medya yazarlarý “polis de bir insan” diyerek iþi iyice içinden çýkýlmaz hale sokuyor. Durum ne olursa olsun, polisin iþlediði cinayetleri hiç kimse temizlemeye kalkýþmasýn. Polisin ve güvenlik görevlilerinin iþi silahlý ya da silahsýz kiþileri, hak ve hukuk çerçevesinde yakalamak ve hâkim karþýsýna çýkarmaktýr. Polis kendisini yargýç yerine koyup kendi hükmünü vererek yargýsýz infazlarýný sürdürüyor ve bu ülkede baþbakan hâlâ olaylara seyirci kalýyor. Türkiye polis devletine dönmüþ durumda ve bu kanýksanmaya baþlandý. Ýstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “Polise kimlik sorun” diyor. Evet, polisin kimlik

gösterme mecburiyeti var ama bunu herhalde en son söyleyecek kiþilerden biri de Celalettin Cerrah’týr daha birkaç ay önce bazý linç giriþimlerine “Vatandaþýn hassasiyeti” demiþti. Kimlik sormadan neler yapýyorlar. Bir de kimlik sorsak, olacaklarý düþünmek bile zor. Polis kimlik göstermek zorunda ama bu kanunlarýn uygulandýðý ülkelerde olur. Bizde ise tam tersi! Polisin suç iþlemediði gün adeta yok. Peki, çözüm ne? Çözüm çok basit; Ýçiþleri Bakaný acilen istifa etmeli ve suç iþleyen her kim olursa olsun acilen yargýlanýp hak ettiði cezayý almalý ve suç iþleyen polis ve güvenlik güçleri mahkeme sonuna kadar görevden uzaklaþtýrýlmalý. Acaba dünyanýn kaç ülkesinde polis böyle terör estiriyor? Kaç kiþi dayak atýlarak öldürülür ve dünyanýn kaç ülkesinde adalet bakaný bu kadar aciz kalýr? Tabii polis devleti deðilse! Polisin son cinayetlerinden biri de Zonguldak’ta meydana geldi. Erdal Keloðlu adýndaki akli dengesi bozuk olduðu söylenen kiþi karakola girmemekte direnince polisin acýmasýz cop darbelerine maruz kaldý. 12 yýldýr psikolojik tedavi gören Erdal Keloðlu polise direnmesini hayatýyla ödedi. Bu son mu? Umarýz sondur. Ama polise tanýnan yetkiler kýsýtlanmadýkça, suç iþleyen polisler ceza almadýkça, polis bu cinayetlere devam edecek. KATÝL POLÝSLER DERHAL YARGILANMALI! ADALET VE ÝÇÝÞLERÝ BAKANI DERHAL ÝSTÝFA ETMELÝ!

2

Jiyan, Aralýk 2008


Patronlarýn en sevdiði tekerlemedir: Hepimiz ayný gemideyiz! Ayný gemide olmak; bir tür kader birliðini paylaþmak, sorunlarýn birlikte aþýlacaðýný dile getirmek gibi türlü dayanýþmacý anlamlar içerir… Oysa patronlarýn aðzýnda bu söz, çaðrýþtýrdýðý anlamlarýn tam tersine bir amaca hizmet eder. Patronca da bu sözün anlamý krizin bedelini iþçi ve emekçilere ödetmektir. Patronlar, zenginliklerine zenginlik katarken, kârlarýný paylaþmaktan asla bahsetmezler. Örneðin Koç’un net kârý 2007 yýlýnda 3’e katlandý. Tam 2,3 milyar YTL net kâr elde etti Koç Holding. Acaba Koç’un iþçilerinin ücretleri de 2007 yýlýnda 3 kat arttý mý? Tabii ki hayýr! Koç’un yaklaþýk 75 bin çalýþaný, ki 2,3 milyar YTL’lik kârý onlar saðladýlar, sadece % 7 civarý bir zam alabildi. Unutmayalým; 2007 yýlý resmi enflasyon oraný dahi % 8,39 olarak açýklandý. Bu durumda Koç’un çalýþanlarý býrakýn patronlarý gibi ücretlerini 3 kat arttýrmayý, eldekini bile koruyamadýlar, ücretleri eridi… Ve þimdi 2008 yýlýnýn ilk 9 ayýnda Koç yine 2,5 milyar YTL net kâr açýkladý. Bir önceki yýla göre Koç, kârýný % 61 arttýrmýþ oldu. Ýþçilerin payýna düþen ne oldu?: Koç’un en büyük þirketlerinden Arçelik 200 iþçisini sokaða attý. Bu arada Koç’un CEO’su (patronun veziri) ne diyor?: Yöneticiler olarak fedakarlýk yapacaklarmýþ, 2009 yýlýnda zam istemezlermiþ! Deveyi hamutuyla götüren bu zatlara söylenecek tek bir sözümüz var: Sevsinler sizin fedakârlýðýnýzý! Belli ki bu zatlar iþsiz kalýrlarsa komedyenlik yapmaya niyetliler. Ama güldürdüklerini sanýyorlarsa yanýlýyorlar… Sýk sýk rekabet etmek adýna ücretleri týrpanlamaktan, çok iþi az sayýda iþçiye yaptýrmaktan, sosyal haklarý kuþa çevirmekten geri durmayan patronlara tek örnek kuþkusuz Koç deðil. Birini bildiðinizde hepsini tanýmýþ oluyorsunuz. Örneðin Sabacý! 2007 net kârý 1 milyar YTL, artýþ % 96; 2008 yýlý ilk 9 ay net kârý 1 milyar 9 milyon YTL, artýþ % 106… Çalýþanlarýna verdiði zam % 7. Ve þimdi krizin K’sini duyar duymaz kalp reklamlarýyla meþhur Akbank’ýn çýkardýðý çalýþan sayýsý 1400… Patronlar ve onlarýn baþbakaný Erdoðan, þikâyet eden iþçilere çok sayýda yedeklerinin bulunduðunu hatýrlatmaktan, iþçi ve emekçileri iþsizlikle tehdit etmekten asla geri durmadýlar. Çok sayýda iþsiz, aç ve yoksul iþçi ve emekçinin varlýðý patronlarýn en büyük dayanaðý. Bu þekilde istedikleri gibi ücretlerle, çalýþma koþullarýyla oynayabiliyorlar. Biliyoruz ki hem ücretlerin hem de çalýþma koþullarýnýn esas belirleyeni

GÜNDEM

Ne Ayný Gemide, Ne de Ayný Denizdeyiz!

iþsizler ordusudur. Bir iþ için sýrada 5 iþsiz beklediði sürece patronlar istedikleri gibi at oynatabileceklerdir. Buna dur demenin yolu örgütlenmekten, iþli-iþsiz demeden birlikte mücadele etmekten, tüm iþlerin vardiya sayýlarý düþürülerek ve ücretlerden kesinti yapýlmaksýzýn tüm çalýþanlar arasýnda paylaþtýrýlmasýndan geçtiðini biliyoruz. Þimdi dünya ve Türkiye büyük bir ekonomik kriz girdabýnýn içine girmiþ durumda. Bunu fýrsat bilen patronlar iþten çýkarmalara ve ücretsiz izinlere hýz verdiler. Türk-Ýþ’in verilerine göre þimdiden 100 bini aþkýn kiþi iþten çýkarýldý. Bu rakamýn kayýt dýþý koþullarda çalýþanlardan dolayý çok daha fazla olduðunu ve giderek artacaðýný öngörebiliriz. Ýþsizlik arttýkça bu, bir yandan çalýþmaya devam edenlerin ücretlerinin düþürülmesi üzerinde büyük bir baský yaratacak ve buna baðlý olarak örgütlülüðün daha da azalmasýna ve parçalanmasýna yol açabilecektir. Nitekim devletin resmi rakamlarý dahi 2007 yýlýnda Türkiye’de 380 bin kiþinin açlýk koþullarýnda yaþadýðýný ve her 5 kiþiden birinin de yoksulluk içinde bulunduðunu gösteriyor. Bu rakamlar korkunç ve gerçek rakamlarýn daha da fazla olduðunu biliyoruz. Kriz koþullarýnda bu rakamlarýn katlanarak büyümeye devam edeceði ise açýk. Bu nedenle iþten atýlmalarýn yasaklanmasý ve ücretsiz izin uygulamalarýna geçit verilmemesi baþta olmak üzere birlikte ve kararlý bir hak ve ücretler mücadelesinin hayati önemine inanýyoruz… Baþta söze nasýl baþlamýþtýk; patronlara göre hepimiz ayný gemideyiz! Herkes bilir, bir gemi batma tehlikesine girerse yolcular tahliye edilir. Tahliyede öncelik çocuk ve kadýnlarda, peþinden hasta ve yaþlýlarda, daha sonra erkeklerdedir. Gemiyi en son terk edecek ise mürettebattýr… Birde yaþadýðýmýz krize bakalým! Her þey tam tersi deðil mi? En çok ihtiyacý olanlar, en korumasýz olanlar, en zayýf ve güçsüzler kaderine terk edilirken en güçlüler, patronlar ve iktidar sahipleri, cesetlerimizden kendilerine güvenli adalar inþa etmiyorlar mý? Emperyalist-kapitalizm insanlýðýn bittiði yerdir. Bu, çürümenin kültürüdür. Bunca yýkýma ve sefalete raðmen kapitalizmi hâlâ tek seçenek olarak insanlýða pazarlamaya çalýþan soysuzlar bilmeli ki kendileriyle ne ayný gemideyiz, ne de ayný denizde… Bizim denizimizde ne insanlar boðulur, ne de çocuklar, kadýnlar, yaþlý ve hastalar kaderlerine kurban edilir… Ýþçi Cephesi, 7 Aralýk 2008

3


Genfort Financali’dan David Nolan: “Türkiye’de 2009 yýlýnda her gün 8 bin 219 kiþi iþinden atýlacak!”

Sýnýfa Karþý Sýnýf Geçtiðimiz ay içerisinde Baþbakan; “Hamdolsun krizin etkileri bize ulaþmadý” ve “IMF’ye ümüðümüzü sýktýrmayýz!” gibi inandýrýcýlýk dýþý söylemler ile esip gürledi. Bu süreç içerisinde ise burjuvazi, krizin derinleþip kâr paylarýný düþürmesinden o kadar çok telaþlanmýþtý ki, hükümete tavsiyelerde bulunup duruyordu. Ancak Baþbakan’ýn bu hýrçýn laflarý, ne burjuvazin ona akýl vermesine kýzmasýndan, ne de içerisine düþtüðü dar boðazýn derinliðinden kaynaklanýyordu. Bir çocuðu kandýrmak için bile daha özenli yalanlar seçilir. Baþbakan’ýn bu özensiz hýrçýnlýðýnda þüphesiz ki, onun iþçi ve emekçilere karþý duyduðu düþmanlýk yatmaktadýr. Zira son dönemlerin ekonomik verilerini iþçi ve emekçilerin cephesinden okuyacak olursak, oldukça aðýr ve kayýplar ile dolu bir süreçten geçtiðimizi görmüþ oluruz. Ýþte krizin bilançosu Türkiye burjuvazisinin, tüm dünyayý içerisine çekmekte olan krizden ötürü kan aðlayýp çýkar yollar (görülmemiþ miktarda sömürme yollarý) aradýklarý bu süreçte, krizin bugüne kadar yarattýðý tüm yük iþçi ve emekçilerin omuzlarýna bindirilmiþ durumda. Sadece Ekim ayýnda iþinden olan iþçilerin sayýsý 140 bin. Bu yýl içerisinde iþsiz kalan iþçilerin toplam sayýsý ise 400 bini çoktan buldu. Yýlýn ilk on ayýnda kapanan iþyeri sayýsý ise 41 bin 95… Ýþçi sýnýfýnýn, krizden kaynaklý olarak üzerine bindirilen yük, bununla sýnýrlý olsa yine iyi. Bu

4

süreçte kriz bahanesi ile iþçi ve emekçilerin üzerinden, patronlarýn elde ettikleri kâr oranlarý ise akýl almaz oranlarda arttý. Patronlar kriz bahanesi ile esnek çalýþtýrma haklarýný sonuna kadar kullanmaya baþladý. Ýþin esasý þudur ki, kriz iþçi sýnýfýnýn sömürüsünü kat kat arttýrdý. 2000 yýlýnýn verileri ile karþýlaþtýracak olursak, Türkiye’de iþçi baþýna yapýlan üretimin oldukça yükseldiði, buna karþýlýk olarak da iþçilerin aldýðý ücretin azaldýðý görülüyor. (2000 yýlýnda 1 günlük çalýþmasýnýn karþýlýðýnda 100 birim ücret alan iþçi bu yýl ayný süre için 86 birim ücret alýyor) Çalýþma saatlerindeki inanýlmaz yükseliþ ve

asgari ücretli çalýþanlarýn sayýsýndaki üçte iki oranýndaki artýþ ‘hamdolsun ki’ burjuvalarýn yüreðine su serpip iþçi ve emekçilerin ise canlarýna okuyor. Yalancýnýn derdi ve burjuvazinin IMF telaþý Baþbakan’ýn burjuvalara sunduðu kurtuluþ paketleri, iþçi sýnýfýnýn aþýrý sömürüsüne dayalýdýr. Tam da bu yüzden Baþbakan iþçi sýnýfýnýn içerisine düþtüðü durumu görmesinden, ayaða kalkýp kendi hakkýný savunmasýndan o denli korkmaktadýr ki, fütursuzca ve geliþigüzel yalanlar söylemektedir. Bu yalanlarýn bir diðeri de IMF üzerine söylenmiþtir. Horoz dövüþlerinden fýrlamýþ cümleleri bir kenara býrakacak olursak, baþbakan YASED toplantýsýnda IMF’yi “karþýlýklý çýkar hesabýna dayalý iliþki kurulan bir akreditasyon kurumu” olarak gördüðünü ifade etti. Öte yandan da TÜSÝAD, Arzuhan Doðan Yalçýndað aracýlýðý ile yaptýðý açýklamada, IMF ile anlaþmakta çok geç kalýndýðýný ve bu sürecin derhal hýzlandýrýlmasý gerektiðini söyledi. Türkiye ekonomisindeki cari açýk (ülkeden çýkan döviz miktarýnýn giren döviz miktarýndan az olmasý) ve yüksek faiz uygulamalarý, Türkiye kapitalist ekonomisini dýþarýdan gelecek olan sýcak paraya baðýmlý kýlmaktadýr. Son dönemlerde bu sýcak para ihtiyacýný özelleþtirmeler aracýlýðý ile karþýlayabilen Türkiye, krizin ardýndan, gelen yatýrýmlarýn azalmasý tehlikesi ile karþý karþýya. Sýcak paranýn kesilmesi demek, Türk kapitalizminin “ümüðünün sýkýlmasý” anlamýna gelir. Ýþte, böylesine kritik bir dönem içerisinde, S&P’nin (Standard and Poors adlý derecelendirme kurumu)


Türkiye’yi yatýrým için riskli bir bölge olarak ilan etmesi ile de Türk burjuvazisinin etekleri iyice tutuþtu. Görünen o ki, Türk kapitalizminin önündeki en ‘akla yatkýn’ seçenek, IMF’nin önerdiði 20 ila 40 milyar dolar arasýndaki deðiþen borcu almak oluyor. Bu borcun kendisinin ve de tabii faizlerinin, iþçi ve emekçilerden alýnan vergiler ile ödeneceðini, ayrýca IMF’nin her kredi açýþýnda dayattýðý þartlarýn iþçi ve emekçilerin aleyhine olduðunu düþünecek olursak, böylesi bir anlaþma biz iþçi emekçilerin sýrtýna bindirilmiþ ikinci bir yük olacaktýr. Sendikalar suskun, bürokratlar ‘yorgun’ Ýþyeri kapatmalarý, artan iþsizlik ve IMF ile yeni bir anlaþma

gündemdeyken, yani krizin faturasý bir bütün olarak iþçi ve emekçilerin üzerine yeniden ve yeniden yýkýlýrken, sendikalar süreci sessizce seyrediyorlar. Sendika bürokratlarýnýn yaptýðý en büyük etkinlik, çaresiz kýnamalarda bulunmanýn ötesine geçmiyor. Ancak sýnýf mücadelesi kýnamalar ve iyi dilekler üzerine kurulamaz. Geçmekte olan zaman, ekmeðimizi git gide küçültüyor. Açlýkla terbiye edilip, iþsizlik ile tehdit edilerek en kötü koþullarda çalýþmayý kabullenen bizler, tamamen aç kalma, iþsiz kalma tehlikesi ile karþý karþýyayýz. Haklarýmýzý ancak taleplerimiz ile krize karþý bir iþçiemekçi programý ile savunabiliriz. Bürokratlarýn ihanetlerine raðmen sendikalarý terk etme-

En çok kâr eden bankalardan Akbank 1400 çalýþanýný iþten çýkardý!

Akbank, “Kalbini” Sokaða Attý!

yeceðiz. Çünkü sendikalar iþçilerindir. Ýþ yerlerinde komitelerimizi kurarak kendi mücadele araçlarýmýzý geliþtirirken sendikalaþacaðýz ve sendika aðalarýný kovacaðýz. IMF ile yapýlabilecek olasý her türlü anlaþmanýn karþýsýnda duracaðýz. Bu süreçte birincil talebimiz de, iþyeri kapatmalarý ve iþten çýkarmalarýn yasaklanmasý olacak. Ýþte sýnýf düþmanlarýmýzýn þu günlerde gördükleri korkulu rüya budur! Bize düþen de bunun sadece bir rüya olmadýðýný ispatlamak ve bunun tüm iþçi ve emekçilerin tek çýkar yolu olduðunu onlara sabýrla iþaret etmektir. Yusuf Yakup Mercan 3 Aralýk 2008

Sabancý

Bu kalp seni unutur mu?

Akbank 1400 emekçiyi toplu olarak iþten çýkardý. Gerekçe olarak da, performans düþüklüðü öne sürüldü. Akbank’ýn bugün için kayýtlara geçen toplam 15 bin 789 çalýþaný var. Ýþten çýkarmalarýn ise devam edeceði söyleniyor. Citigrup da 1000 banka emekçisinin iþine son verdi. Birkaç gün sonra da gazetelere iþ ilaný verdi. Banka emekçilerinin çok küçük bir azýnlýðý sendikalý. Banka ve Sigorta Ýþçileri Sendikasý (BANKSÝS) Akbank’taki iþten atýlmalara karþý iþe iade davasý açacaklarýný söylüyor. Kriz patronlara fýrsatlar yaratýrken, sendikalar ise, iþe iade davalarýnýn dýþýnda bir þey yapmak istemiyorlar. Ýstemezler çünkü banka emekçilerinden bir basýnç görmüyorlar... Bugün sadece banka emekçileri iþten atýlmýyor. Tekstilden, metalden, basýndan binlerce emekçinin iþine son veriliyor. Kahveler, parklar, sokaklar iþsiz insanlarla doldu. Bunlar söylendiðinde bazý kesimler, “bu kriz çok abartýlýyor” demekte. Duruma herkes kendi penceresinden bakýyor. Benim bulunduðum bölgede, abartýsýz bütün atölyeler durdu. Firmalarda iþ olsa bile kriz gerekçesiyle iþler durduruldu, ya da beklemedeler. Ýþkolu ayrýmý gözetmeden, emekçi olduðumuzdan utanmadan iþten çýkarmalara karýþý tepkiyi birleþtirmek gerekiyor. Sabancýlarýn, Koçlarýn, Eczacýbaþýlarýn sermayeleri var. Ama çalýþan emekçilerin sermayeleri yok. Üstelik diðer aya zaten borçlu giriyorlar. Bu arada hükümetin yalanlarý bitmiyor. Yoksullar belediye seçimlerinde AKP’ye oy verdiðinde, AKP’nin icraatlarýný beðendiklerinden deðil, seçeneksiz olduklarý için oy verecekler. Krizle birlikte öne çýkan ve mitinglerde sýk sýk atýlan bir slogan var: “Krizin bedelini ödemeyeceðiz”. Benim de sonuna kadar katýldýðým bir slogan. Ama emekçiler, þu an çok aðýr bir þekilde krizin bedelini ödüyor. Bu bedeli bugün ödüyorsak cesaretsiz, korkak olduðumuzdan deðil örgütsüz olduðumuzdan ödüyoruz. Nergis Çayýr, 4 Aralýk 2008 5


AKP’nin “Alevi Açýlýmý” Neyi Amaçlýyor? Türkiye’de yüzyýllardýr inançlarý nedeniyle ayrýmcýlýða uðrayan ve baský altýnda tutulan kesimlerden biri Alevilerdir. Egemen Sünni anlayýþ tarafýndan yüzlerce yýldýr görmezden gelinen Aleviler, baskýlara karþý mücadele içerisinde olmuþ, Osmanlý döneminde gerçekleþen Celali ayaklanmalarýndan, Cumhuriyet döneminde gerçekleþen Dersim ayaklanmasýna kadar bir dizi isyan gerçekleþtirmiþlerdir. Tüm bu isyanlar kanla bastýrýldýðý gibi, yakýn tarihte de devlet tarafýndan organize edilen ve sivil faþistlerce gerçekleþtirilen Maraþ, Çorum, Sivas, Gazi katliamý gibi birçok olayda da kýyýma uðramýþlardýr. Alevilerin taleplerine sürekli kulaklarýný týkayan saðlý sollu burjuva hükümetler, sadece oy almak için Alevi cemaatlerinin kapýsýný çalmýþlardýr. Bu açýdan Alevileri þeriat korkusuyla en çok kullanan kesim Kemalistler ve onlarýn partisi CHP olmuþtur. Osmanlýnýn þeriatçý yapýsýndan kaçan Aleviler Cumhuriyete sýðýnmýþ, ancak daha cumhuriyetin ilk yýllarýnda yeni rejimin gerçek yüzüyle tanýþmýþlar ve Dersim isyanýyla CHP’nin de egemen Sünni anlayýþýn partisi olduðu gerçeðiyle yüzleþmiþlerdir. Çorum, Maraþ, Sivas katliamlarý sýrasýnda

6

hükümette sosyal demokrat partilerin olmasý da bunun açýk bir göstergesidir. Aleviler son günlerde bir kez daha burjuva medyanýn gündemindeler. Ýlginin nedeni ise AKP’nin “Alevi açýlýmý” olarak tarif ettiði yeni düzenlemeler… “Alevi açýlýmýnýn” hazýrlayýcýsý kendisi de bir Alevi olan AKP’li milletvekili Reha Çamuroðlu. AKP hükümetinin amacý, Alevileri devletin kontrolüne almak. Yani Alevi emekçilerin talepleriyle, emekçi hareketinin genel taleplerinin mücadelede buluþmasýný engellemek. Bu durumu bir rant kapýsý olarak gören Alevi burjuvazisi de kasasýný doldurmanýn peþinde. Aleviliklerini pazarlayarak devletle pazarlýk yapan bu kesim, her gün zenginliðine zenginlik katmaya devam ediyor. Bunun en medyatik örneði de Ýzzettin Doðan. Sanki tüm Alevi emekçilerinin temsilcisiymiþ gibi her kanalda, gazetede o var. O kazanýrken Alevi emekçiler kaybetmeye devam ediyorlar. Aslýnda açýlým peþindeki AKP hükümeti döneminde Aleviler en çok ayrýmcýlýða uðrayan kesimlerden. Buna tepki olarak 3 Þubatta Kadýköy’de “Öðretine, Onuruna, Özgürlüðüne Sahip Çýk” mitingi düzenleyen Aleviler, tepkilerini ifade etmek için 9 Kasým’da Ankara’da bir miting gerçekleþtirdiler. Mitinge yaklaþýk 50 bin kiþi katýldý. Eþit yurttaþlýk, zorunlu din derslerinin

kaldýrýlmasý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýnýn laðvedilmesi, Cem evlerinin yasal statüye kavuþturulmasý, Alevi örgütlerinin muhatap kabul edilmesi, Madýmak otelinin müze olmasý gibi talepleri olan Alevilerin, kitlesel eylemlerine kayýtsýz kalmayan AKP, hemen yeni düzenlemeleri hazýrlatmaya baþladý. Cem evlerinin ibadethane kabulü, Alevi dedelerine maaþ baðlanmasý, Alevilerin bir bakanlýkta temsili gibi düzenlemeler söz konusu. Kuþkusuz ilgisi olan tek kesim AKP deðil, MHP’de yüzünü Alevilere dönen siyasetlerden. Maraþ, Çorum katliamlarýnýn faili deðillermiþ gibi bugün hayâsýzca Alevilerden destek istiyorlar. MHP’nin ana vurgusu Alevilerin de Türk olmasý. Özellikle Kürtlere karþý, Alevilerin Türklüðü vurgusu bilinçli olarak vurgulanýyor. Amaç Alevilerin sisteme entegrasyonu ve ýrkçý söylemlerle Kürt kardeþlerine karþý kýþkýrtýlmasý. Yüzlerce yýldýr baskýlar altýnda ezilen Alevi emekçilerinin büyük bir kesimi bu tuzaða düþmeyeceklerdir… Ancak Alevi burjuvazisinin manipülasyonlarýna karþý uyanýk olmak zorundadýrlar. Burjuva partilerinin bu açýlým yarýþýna ve göstermelik düzenlemelerine raðmen, Alevilere karþý ayrýmcýlýðýn biteceðine dair bir iyimserliðe kapýlmak büyük bir hata olacaktýr. Zira tüm bu açýlýmlar Sünni devlet anlayýþýnýn kurumsallaþtýrýlmasý içindir. Bu nedenle Aleviler kýsmi taleplerle susturulmak istenmekte ve Alevi burjuvalar ve dedeler eliyle ehlileþtirilmeye çalýþýlmaktadýrlar. Alevi burjuvalarýnýn rant kapmak için AKP hükümetinin peþinden gitmesi doðaldýr, ancak Alevi emekçiler bu oyuna gelmemelidirler. Öte yandan sadece AKP hükümeti bu ayrýmcýlýðýn nedeni deðildir. CHP’nin politikasýnýn AKP’den hiçbir farký yoktur. Sadece oy kapmak için Aleviliði kullanan CHP, hükümetleri döneminde neden hiçbir düzenleme yapmamýþtýr? Çünkü o da resmi Sünni anlayýþýn partisidir. Bu ne-


denle Alevi emekçilerin CHP geleneðinden ve yalanlarýndan kopmalarý gerekir. Bizler tüm ezilen kesimler gibi, ayrýmcýlýða uðrayan Alevi emekçilerinin taleplerini de sahipleniyoruz. Alevilere dönük her tür ayrýmcýlýðýn kalmasýný talep

ediyoruz. Resmi Sünni anlayýþýn devlet içerisinden çýkarýlmasý gerektiðini, dini devletin deðil cemaatlerin kendilerinin kontrol etmesi gerektiðini savunuyoruz. Tam da bu nedenle Alevilerin Diyanet Ýþlerinde temsilini deðil, Diyanet Ýþleri denen kurumun

laðvedilmesini savunuyoruz. Ayrýca, Cumhuriyet döneminde gerçekleþen Maraþ, Çorum, Sivas gibi katliamlarýn devlet içerisindeki gerçek faillerinin yargýlanmasýný talep ediyoruz. Fuat Karan, 8 Aralýk 2008

AKP Aðzýndaki Baklayý Çýkardý “Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karþý çýktýlar. Buna karþý çýkanýn Türkiye’de yeri yok. Buyursun istediði yere gitsin.” Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan, Hakkâri, Kasým 2008 Son haftalarda AKP, baþta bizzat Erdoðan olmak üzere, Kürt sorununda giderek ýrkçý bir söylem geliþtiriyor. Özellikle iktidarýnýn ilk 5 yýllýk döneminde, Kürtlere yönelik popülist bir söylem tutturan AKP, bu tavrýyla bizlere, ilk bakýþta çeliþkili bir görüntü sunuyor. Örneðin, 2005’te Diyarbakýr’da, “Kürt sorunu, benim sorunumdur” diyen Erdoðan, geçtiðimiz günlerde, DTP eylemine pompalý tüfekle ateþ açan bir “insan”ý, “Sabýr dedik. Fakat bu sabýr nereye kadar? Eðer siz vatandaþýn maðazasýnýn camlarýný indirirseniz, vatandaþýn hayatýna kastederseniz, hayatýna kastettiðiniz vatandaþ kalkýp da eðer elinde böyle bir tedbiri, böyle imkâný varsa kendisini savunma yoluna gidecektir” þeklinde savunabildi. Peki, nedir AKP’deki bu deðiþimin sýrrý? Bu soruyu yanýtlandýrabilmek için, öncelikle dünya ve Türkiye konjonktürüne ve Kürt sorununda geliþen sürece bir göz atmak gerekiyor. Seçimler Yaklaþýyor, AKP Kan Kaybediyor Öncelikle, AKP zorlu bir dönemden geçiyor. Türban düzenlemesinin Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi ve ardýndan kapatma davasý süreciyle hafif tökezleyen AKP; asýl þimdi, Kürt hareketinin giderek güçlenmesi ve krizin etkilerinin iyiden iyiye hissedilmeye baþlandýðý bu günlerde, terliyor görünüyor. TSK’yla çatýþýyor göründüðü ve Kürt sorununda ýlýmlý söylemler kullandýðý dönemde, Kürt halkýnda bir beklenti yaratan AKP; TSK’yla el ele sýnýrötesi operasyonlar düzenleyip, TC’nin geleneksel politikalarýný aynen sürdürünce, Kürtlerdeki beklenti yerini giderek nefrete býrakýyor. Bunlara, DTP’nin kapatýlmasýna verilen destekle, Öcalan’a fiziki þiddet iddialarý ve bu durumu protesto eden DTP eylemlerine karþý alýnan tutum da eklenince; sonuç, Erdoðan’ýn yüzüne çarpan kepenkler ve kendisine karþý düzenlenen kitlesel protestolar oldu. Öte yandan, baþta metropol kapitalist ülkeler olmak üzere, bütün dünyayý kasýp kavuran ve Türkiye’de de etkisini gün geçtikçe arttýran ekonomik kriz, AKP’nin baþýndaki en büyük bela durumunda. Toplum kesimlerince “saðladýðý istikrar” nedeniyle desteklenen AKP, þimdi bu imajýný, dolayýsýyla varlýk zeminini yitirme tehlikesiyle karþý karþýya. Bu noktada, sýrtýný TSK’ya yaslamaya çalýþan AKP, kendisini Kürt sorununu “çözecek” tek güçmüþ gibi sunarak, egemen güçlerin, arkasýnda hizaya geçmesini umuyor. Ýþte bu konjonktürde DTP’yle seçim yarýþýna giren AKP, asimilasyon politikalarýndan ödün vermeden, daðýttýðý sadakalarla Kürtleri kazanmaya çalýþýyor. Bu kurnaz politikasýný ýrkçý bir biçimde söylemlerine de yansýtan AKP’nin, umutsuz çabalarýnýn ne kadar baþarýlý olacaðýný tahmin etmekse güç deðil. Yapýlan seçim anketlerinde, Kürt illerinde DTP’nin açýk ara önde oluþu, þaþýrtýcý olmasa gerek. AKP’nin baskýcý zihniyetinin yansýma bulduðu tek konu, Kürt sorunu da deðil, kuþkusuz. Aðýzlarýndaki baklayý bir bir çýkartan AKP’lilere son örnek, Yozgat milletvekili Abdülkadir Akgül oldu. Neredeyse her gün bir kiþinin polis kurþunuyla ölümüne yol açan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda eleþtiren DTP’li Hasip Kaplan’a þöyle buyurmuþ hazret: “Ben vurmaktan hoþlanan bir adam deðilim, ama devletim ve milletime karþý gelenleri elbette vurmaktan hoþlanacaðým. Ýnsan olanlar var, insanlýk suçu iþleyenler var. ’Dur-vur’ yasasýna göre, devlete karþý suç iþleyenler varsa elbette vurulacaktýr. Türkiye’de adalet herkese fazlasýyla uygulanýyor zaten” buyurmuþ. Dikkat edin, ey AKP’liler, demokrat kimliðinize zeval gelecek! Þemsi Güneþ , 5 Aralýk 2008

7


Hrant Dink Davasý: Baþbakan onaylasýn, katiller yargýlansýn! Ermeni gazeteci Hrant Dink’in, genel yayýn yönetmeni ve kurucularýndan olduðu Agos gazetesinin önünde öldürülmesinin üzerinden 2 yýla yakýn zaman geçti. Suçlular ve ihmali bulunanlar hâlâ yargýlanmadý. Baþbakanlýk Teftiþ Kurulu’nun (BTK) cinayetle ilgili hazýrladýðý 200 sayfalýk inceleme raporu geçtiðimiz günlerde açýklanýnca, gazeteler baþbakan Erdoðan’ýn talimatý üzerine pek çok emniyet ve jandarma görevlisinin “nihayet” yargýlanabileceðini söyledi. Ancak bunun için yine baþbakanýn raporu onaylamasý þartý var. Devlet, ihmali bulunduðu raporda açýkça belirtilen görevlilerini yargýlamak için bile bir onay bekliyor. Rapor onaylanmazsa Hrant Dink ölmemiþ, görevliler ve katiller masum mu sayýlacak? Devlet, organize bir biçimde öldürdüðü bir insanýn davasýnýn “görülmesi” için bile kendi baþbakanýnýn onayýný þart koþarak, tüm kurumlarý ve yöneticileriyle ezenin yanýnda olduðunu bir kez daha ispatlayacak:

8

Ýster onaylansýn, ister onaylanmasýn. Hrant Dink’in eþi Rakel Dink’in baþbakana “Bundan önce üstü örtülmüþ cinayetlere benzemesin” diyerek cinayetin daha hýzlý soruþturulmasý için gönderdiði þikayet mektubunun ardýndan görevlendirilen BTK, raporun 30 sayfalýk sonuç kýsmýnda ihmalleri özetle söyle sýraladý: * Cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal, 2006’da firari olarak aranýrken, yurtdýþýna çýkýþýnýn önlenmesi için gerekli adýmlar atýlmadý. Bu ihmalde Trabzon Ýl Jandarma Komutanlýðý’nýn rolü büyüktür. * “Yasin Hayal’in Dink’e suikast düzenleyeceði bilgisi (istihbarat elemaný) Erhan Tuncel aracýlýðýyla bir yýl önceden Trabzon Emniyeti’nce alýnmýþ. Ayný bilgi

Hayal’in eniþtesi tarafýndan da suikasttan önce Trabzon Ýl Jandarma Alay Komutanlýðý’na bildirilmiþ. Bu bilgileri ne jandarma emniyetle, ne de emniyet jandarmayla paylaþmýþ.” * Tuncel’in Dink’in öldürüleceði yönünde verdiði bilgi, Ýstanbul Emniyeti’ne de iletildi. Ancak buna raðmen Dink’e koruma bile vermeyen Emniyet Müdürlüðü, Tuncel’in sonradan doðru çýkan istihbaratlarýný deðerlendirmedi. Tüm bunlar bir yana, Ýstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkýndaki kýnama cezasý bile halen uygulanmadý. Ýþkenceye, baskýya ve sömürüye göz yuman patron devleti, yine katillere ve sorumlulara arka çýkýyor. Türk, Kürt ve Ermeni demeden tüm ezilenlerin görevi, bu haksýzlýklara karþý Dink ailesinin yanýnda yer alarak bu davanýn bir an önce çözülmesini talep etmektir. Baþbakan onaylasýn, katiller yargýlansýn! Salih Þimþek, 4 Aralýk 2008


Gönülsüz! Milli Savunma Bakaný Vecdi Gönül soruyor: “Bugün eðer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba ayný milli devlet olabilir miydik?” Bazý cümleler kendi içinde itiraflar gizler, üstelik itiraf amacýyla yapýlmamýþ, tersine piþkinlikle ifade edilmiþ olsalar dahi. Mesela yukarýdaki cümle, üç þeyi açýkça dile getiriyor: Ege’de Rumlar vardý, artýk yok. (Acaba neden?) Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler vardý, artýk yok. (Peki, bunun nedeni “1915 Soykýrýmý” olabilir mi?) Ve son olarak ‘biz bir ulus olmayý – baþardý isek – bunu diðer halklarý yok etmemize borçluyuz.’ Bir ulusu, diðer halklarýn katli üzerinden inþa edenleri ayakta alkýþlýyoruz! Dahasý var. Bakanýn bu ‘içten’ sözlerine toplumun birçok kesiminden haklý tepkiler yükselince Vecdi Gönül kendini þöyle savunmaya çalýþtý: “Ýfadelerim tamamýyla geçmiþe dayalý, Atatürk’ün teþhiste ve tedavide nasýl bir yol tuttuðunun izahýndan ibarettir” Yani diyor ki, ‘Atatürk bir ulus olmadýðýmýzý teþhis etti ve tedavi için…’ Yoksa tedavi dediði, Os-

manlýdan devralýnan öteki uluslara yönelik sistematik ayrýmcýlýðýn Cumhuriyet döneminde de kesintisiz sürdürülmesi midir: 1934’te Trakya Yahudi pogromu, 1939’da Çift Kur’a askerlik, 1942’te Varlýk Vergisi, 1955’te 6-7 Eylül Olaylarý ve 1964’te 40 bin Rum’un sýnýr dýþý edilmesi… Son olarak da Hrant Dink cinayeti. Bakýn, bu geliþmeler üzerine Arat Dink ne dedi: “Çok ciddi bir önerim var. Hani göz bebeklerimizi, civcivlerimizi her pazartesi sabahý, torna-tesviye sýralarýna oturtmadan önce, beton bahçelerde topluyoruz ya, hani onlara þuur aþýlayýp, tekleþtirip, kutsal amaçlara kanalize edip, dar borulardan geçiriyoruz ya. Hani hep bir aðýzdan ant içtiriyoruz ya: “Varlýðým Türk varlýðýna armaðan olsun” diye... Azýnlýk okullarýnda þöyle dedirtelim çocuklara, mesele kapansýn: “Yokluðum Türk varlýðýna armaðan olsun.” Ýnkârdan ikrara doðru yol alýnacaðýný elbette öngörebilirdik de, o ikrarýn böyle gö-

nülden bir ikrar, yaþananý olumlayan bir ikrar olacaðýný da doðrusu tahmin edemezdik.” Ayný þekilde konu ile ilgili olarak AGOS’un baþyazýsýnda þunlar ifade ediliyordu: “Onlarý artýk tanýyoruz... Bilinenin teyidi insaný yaralamýyor ama insani olana karþý böylesine gönülsüzlük... kiþiyi karamsar yapýyor.” Yok, hiçliðe ve karamsarlýða geçit yok. Bu topraklar kardeþliðe gebedir! Biz hâlâ Ermeni’yiz! Rum, Çerkez ve Kürt’üz. Nicesinden kaç halk varsa, biz tek tek her biriyiz. 14 milyar 532 milyon YTL’lik bütçesi ile neyi savunduðu belirsiz, “milli” sýfatlý bir bakanlýðýn baþýnda, daha neyi itiraf ettiðinden bihaber vicdansýz bir adamýn sözleri sizi yaralamasýn. Biliyoruz, affedici engin bir kalbe sahipsiniz; ama inanýn deðmezler, onlar böyleler. Ýþçiler, emekçiler ve ezilen tüm halklar onlarý alt edinceye dek de böyle inlemeye devam edecekler… Saha Yetigen , 1 Aralýk 2008

Polis Kurþununa Büyük Tepki! Bir genç, polis kurþunu ile vurulur. Haberin duyulmasýnýn hemen ardýndan, birkaç saat içinde ülkenin kuzeyinden güneyine tüm merkezlerde protestolar baþlar. Hükümet –ki kendisini merkez-sað olarak tarif etmektedir- çocuðun ailesinden özür diler. Baþbakan, “devletin görevini yerine getireceðini ve yaþanan trajedinin tekrar etmeyeceðini belirttir”. Ýçiþleri Bakaný ise ülkenin tamamýna yayýlan gösterileri –ki bunlarý sosyalistler ve anarþistler organize etmektedir- meþru olarak nitelendirir. Öyle ki, olaylarýn basýncý altýnda, Ýçiþleri Bakaný istifasýný sunar, ama kabul edilmez. Evet, bu ülke Türkiye deðil. Komþumuz Yunanistan. 6 Aralýk günü gerçekleþen ölüm olayýnýn ardýndan þu vakte kadar olanlar özetle böyle. Atina’da, Selanik’te ve hatta ülkenin en güneyindeki Girit adasýnda banka þubesi, iþyeri, polis karakolu, kamu binasý ve aracý ateþe veriliyor. Çünkü devlet bir vatandaþýný öldürdü. Bir kalkýþma söz konusu. Büyük ihtimalle bastýrýlacak. Ama mesele bu deðil. Mesele, gençliðin, emekçi halkýn, kendi insanýna sahip çýkmasý… Gelelim Türkiye’ye, sahi kaç kiþi öldü polisin “dur” ihtarýnda, gözaltýnda, ya da bir parkta… Saha Yetigen, 8 Aralýk 2008

9


Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Kriz artýk kimsenin inkâr edemediði bir gerçek. Büyük bir iktisadi krizle karþý karþýyayýz. Peki, nedir iktisat? Borsanýn düþüþü, dolarýn yükseliþi, faiz indirimi, enflasyon, resesyon vs. mi? Televizyonlarda inip çýkan oklar, bilmem kaç puanlýk düþüþler mi? Hayýr. Tüm üretim, deðiþim, bölüþüm faaliyetlerinin bütünüdür iktisat. Bu yüzden, iktisat krizi ekmek krizidir. Ekmeðimizi küçülten, bizi üretim faaliyetimizden dýþlayan bir üretim krizidir. Ýþsizliktir, yoksulluktur... Açlýktýr. Milyonlarca kiþinin bugünü ve yarýnýdýr... Dünyayý saran bu kriz, elinde iþgücünden baþka bir þeyi olmayan iþçi sýnýfý için yaþam krizidir. Bu kriz, iþçi sýnýfýný üretim araçlarýndan mahrum býrakan, kâr etmek için üretmeye ve tüketmeye güdülenmiþ kapitalist iktisadi sistemin krizidir! Etkileri kendini göstermeye çoktan baþladý. Birkaç sayýdýr ve bu sayýda çeþitli yazýlar vesilesiyle dile getirdik: Doðalgazdan, suya zamlar peþpeþe geldi. Ýþsizlik devasa boyutlara ulaþtý. Yoksulluk arttý... Ve bunlar yalnýzca öncüller, sonraki günlerin habercileri. Krizi üstümüze yýkýyorlar Her defasýnda tekrarladýk: Krizi biz yaratmadýk, maðduru da biz olmayacaðýz!.. Ancak tüm dünyada krize karþý ardý ardýna açýklanan paketler, bu krizin bedelinin bize ödetilmeye çalýþýldýðýný açýkça ilan ediyor. Yaþamlarýmýzýn üstüne çökmüþ, böðrümüze saplanmýþ bir kriz var. Ama yardýmlar hep iþverene, çözümler hep iþverenden yana... Dünyada biz iþçi ve emekçilerden toplanan vergilerle

10

bankalar, banka sahipleri kurtarýlýyor. Türkiye’de de durum farksýz. Ayný gemideyiz safsatasýna bizleri inandýrmaya çalýþanlar, krize karþý sunduklarý tüm politikalarda iþvereni, bizzat krizi yaratan bu iktisadi sistemi kurtarmayý hedefliyorlar. Bir yandan ücretler düþürülürken, bir yandan zamlar yapýlýyor. IMF ile iþbirliði kapýsýnda vergi arttýrmalar, bütçe kýsýtlamalar konuþuluyor. Üretim durduruluyor, ücretsiz izinler ve iþten çýkarmalarla birlikte iþsizlik yaygýnlýk kazanýrken, iþsizlik fonu bile iþverenin yardýmýna sunuluyor! Ýþverenin çözümü: Ýþten çýkarmalar Geçtiðimiz bir ay içinde, Türkiye’de 100 binin üzerinde çalýþan iþten çýkarýldý. Kayýt dýþý çalýþanlar bu sayýnýn konusu dahi deðil. Kapitalist sistem kâr ettiði sürece üreten bir sistem. Bu yüzden, iþveren kriz karþýsýnda, düþen kârýna karþýlýk iþçi sayýsýný azaltmaya, üretimi daraltmaya ve belki durdurmaya yöneliyor. Hesabýný kârdan zarar etmemek adýna yaparken krizin tüm zararýný iþçi ve emekçilere ödetiyor. Tüm patronlarýn krize karþý ayný eðilimi gösterdiði bu süreçte iþten çýkarýlmanýn anlamýnýn uzun ve kitlesel bir iþsizlik dönemi olacaðý ise aþikâr. Artan iþsizliðe baðlý olarak bu döneme ücretlerde düþüþ de eþlik edecek. Bugün “ama üretim yok, biz ne yapalým” diye maðduru oynayan patronlar, iþçiye “ben zarar edersem

yaþayamam ama sen çalýþmadan da yaþayabilirsin” mi diyor? Ya da daha açýkça “sen çalýþmasan ve ölsen dahi benim umurumda deðil” demek istiyor. Ýþ barýnaktýr, aþtýr! Onlar için üretmek kâr etmektir, sermaye biriktirmektir. Kâr getirmiyorsa sürdürdüðü üretimin hiçbir anlamý yoktur. Hiçbir üretim aracýna sahip olmayan biz iþçi ve emekçiler içinse üretim hayatta kalma mücadelesidir. Sahip olduðumuz tek þey olan iþgücümüz karþýsýnda aldýðýmýz gýdadýr, giyecektir, kira parasýdýr. Çocuklarýmýzýn saðlýðýdýr, eðitimidir. Barýnaktýr bizler için iþ, aþtýr... Þimdiyse kitlesel iþsizliðe mahkûm ediliyoruz. Ýþsizliðin anlamý yoksulluk ve açlýk! Krizden zararsýz kurtulmaya çalýþan iþverenler, ayný gemideyiz teranesiyle sermayelerini kýyýya çýkarmamýzý istiyorlar. Ne pahasýna? Hayatlarýmýz! Ýþten çýkarýlýyoruz, topluca kapý önüne koyuluyoruz, üretim faaliyetinden dýþlanýyoruz. Aþýmýzdan, evimizden ediliyoruz. Ne pahasýna? Patronlarýn kâr oranlarýndaki düþüþleri durdurmak! Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn! Þimdi bir yanda hayatlarýmýz, bir yanda patronlarýn kârlarý var. Hangisi daha aðýr basýyor? Patronlarýn insafýna býrakýrsak elbette ikincisi. Bizi, hayatta kalmak için çalýþmaya mecbur edenler þimdi çýkarlarý uðruna çalýþma hakkýmýzý elimizden almaktan bir an tereddüt etmiyorlar, etmeyecekler. Krizin sorumlusu olanlar, bedelini bize açlýkla ödetmeye çalýþýyorlar. Bu bedeli biz ödememeliyiz. Yýllardýr kârlarýný bizden gizlemiþ patronlar þimdi zararlarýna bizi ortak edemezler. Bir patron için zarar, en fazla sermaye


kaybýdýr. Bu zararý iþçi üzerinden gidermeye çalýþmak, onu iþsiz býrakmak ya da daha düþük ücretlere mecbur etmek ise iþçiyi ölüm koþullarýna mahkûm etmektir. Buna hayýr demek zorundayýz! Çünkü çalýþmak bizler için yaþamsal bir zorunluluk. Krizin maðduru olmayý reddeden bizler önce bu yaþamsal zorunluluðumuzu garanti altýna almak durumundayýz. Herkese iþ güvencesi istemek zorundayýz. Ýþten çýkarmalarý krize karþý bir önlem olarak görenlere karþý, “Ýþten Çýkarmalar Yasaklansýn” ana þiarý etrafýnda acil taleplerimizi savunmalý ve krize karþý mücadelemizi bu talepler çerçevesinde örmeliyiz. Kadýn emekçiler ön saflara! Krize karþý yükselttiðimiz acil talepler etrafýnda öreceðimiz mücadelenin en temel bileþenleri kadýn emekçiler olmak durumundalar. Kriz, kadýnlarýn üzerindeki yükü bir kat daha arttýracaktýr. Bir

kere kriz dönemleri aile içi þiddetin artýþýna sebebiyet vermektedir. Öte yandan, iþten çýkarmalar ve artan iþsizlik de en çok kadýnlarý vurmaktadýr. Çünkü kadýnlar için çalýþma hâlâ bir hak olarak görülmemekte, evin bütçesine sunulan bir katký olarak kabul edilmektedir. Bu kabulse, iþten çýkarmalarda kadýný açýk bir hedef haline getirmektedir. Bugün kriz olumsuz tüm sonuçlarýnýn yanýsýra, kadýn emekçilere yönelik muhafazakârlaþtýrmanýn, onlarý eve hapsin bir aracý olacaktýr. Krizle birlikte artacak kadýn düþmaný istihdam politikalarý nedeniyle kadýnlar iþgücü piyasasýnýn dýþýna itilecek, ya da artan yoksullaþmaya paralel olarak ancak çok düþük ücretlerle ve yoðun sömürüye maruz kalacak biçimde iþgücü piyasasýnýn içinde yer alabileceklerdir. Bu açýdan, kadýnýn krize karþý mücadelede ön saflarda yer almasý

hem emekçi kadýnlarýn hem de tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesi açýsýndan elzemdir. Kadýn ve erkek emekçiler olarak mücadelemizi acil eylem programýmýz etrafýnda örelim! Ýþten çýkarmalar yasaklansýn! Ücretsiz izinler durdurulsun! Kriz nedeniyle kapatýlan iþyerleri iþçi denetiminde kamulaþtýrýlsýn! Asgari ücret vergi dýþý býrakýlsýn! Vergiler patronlardan kesilsin! Zamlar geri alýnsýn! Gýda fiyatlarý ucuzlatýlsýn! Ücretler enflasyon çizgisinde iyileþtirilsin! Eþit iþe eþit ücret!vÝþsizliðe karþý 6 saat 4 vardiya! Ýþsizlik fonu iþçiler lehine kullanýlsýn! Ýþçilere parasýz saðlýk, eðitim, konut ve ulaþým! Elvan Alaz, 7 Aralýk 2008

Krizin Faturasý Emekçilere, Doðalgazýn Velilere... Ona zam, buna zam, her þeye zam! Bütün bunlar yetmiyormuþ gibi, kriz ve ondan nemalananlar bir sürü ek yük bindiriyorlar, emekçilerin ve öðrencilerin omuzlarýna. Doðalgaza yapýlan yüzde 80’e varan zamlardan sonra, Ýstanbul Ýl Milli Eðitim Müdürlüðü bir genelge yayýnladý. Ýl Milli Eðitim Müdürü Ata Özer’in Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüklerine gönderdiði genelgeyle artýk okullarýn doðalgaz faturalarýný Okul Aile Birlikleri ödeyecek. Okul Aile Birliði’nin parasý nereden gelir peki? Öðrencilerden aidat ve baðýþ adý altýnda gasp edilen paralardan… Zaten Milli Eðitim Bakanlýðý, okullarda hademe ve memur istihdam eden kadrolarý bir ya da iki kiþiyle sýnýrladýðý için okullarýn temizlik masraflarýný da, çocuklarýný güç bela okutmaya çalýþan emekçiler karþýlýyordu. Emekçinin omzuna bir yük daha bindi. Hani bu ülkede herkesin parasýz eðitim hakký vardý? Hani bu ülkede eðitime en fazla pay ayýran hükümettiniz? Doðru, eðitime bütçe ayýrýyorsunuz ama emekçinin öðrencisine deðil. Son çýkardýðýnýz özel okul müteþebbislerini destekleme yasalarý gereðince, eðitime yüklü bir ödenek ayýrýyorsunuz. Emekçinin vergisinden elde ettiðiniz bütçeyi, özel okul patronlarýnýn cebine koyuyorsunuz. Bu ilk deðil. 2006 yýlýnda, okullar yine yakýtsýz kalmýþtý. Aralýk ayýna girmemize raðmen hâlâ okullarda doðalgaz düzenli yanmýyor. Fakat yöneticilerin içi rahat, nasýl olsa kendi çocuklarý bilmem hangi kolejde, bilmem kaç bin liralara okuyorlar. Ýstediðimiz çok bir þey deðil. En basitinden okullarda üþümemek istiyoruz. Fakat bir kez daha anlýyoruz ki, eðitimi pazarlanabilir bir meta olarak gören burjuva iktidarý bize sýcak bir okul dahi sunmayacak. Verili þartlar altýnda, okullarda çocuklarýn üþümemesini saðlamak bile devrimci bir talep haline geliyor. Çözüm iþçi sýnýfýnýn ve öðrencilerin denetiminde bir eðitim sisteminden geçiyor. Bunun için kendi sloganlarýmýzý yükseltip kendi örgütlülüðümüzü yaratmanýn zamanýdýr. Eþit, Parasýz, Bilimsel, Anadilde Eðitim! Üniversitelerde, Liselerde Ýþçi-Öðrenci Denetimi! Doðan Koca, 3 Aralýk 2008

11


Zamlara, Ýþten Çýkarmalara Karþý Ankara’dan Yükselen Ýþçi ve Emekçilerin Sesi Batan bankalar, kapanan þirketler, iþyerleri ve dolayýsýyla yüz binlerin iþsiz kalmasý… Bunun sonucu iniþe geçen borsalar ve kaynayan piyasa, “dünya piyasasý”. Çözüm: Ýþçi ve emekçi kitlelerinin daha fazla yani iliklerine kadar sömürülmesi. Ne kadar kolay deðil mi? Kapitalist bir kriz de çözüm þýp diye bulunuyor. Ýþçi emekçiler sað olsun, “Kriz bizi etkilemez” nasýl olsa. Evet, Baþbakan’ýn sözü. Ne de olsa ekonomimiz krize dayanýklý. Ee, neden dayanýklý olmasýn? Biz de olmasak… Doðalgaza bir yýlda yüzde 82 zam, elektrik ve suya da bir o kadar. Ya gýda? Peki, buna eþ deðer olarak bir de maaþlarýmýzý gözlemleyelim? Ya da hiç onu karýþtýrmayalým. Ortaya çýkacak sonuç bizi bile þaþýrtacak nitelikte, yoksulluk sýnýrýnýn dörtte birine çalýþýyoruz yani burjuva hükümetin belirlediði asgari ücret, deðil yoksulluk sýnýrý açlýk sýnýrýnýn çok çok altýnda. Ýyi ya her þey çok güzel biz iþçilerde olmasak ekonomimiz batacak, aslýnda, bizim deðil kapitalistlerin kapitalist ekonomileri batacak (Doðan’ýn, Sabancý’nýn, Koç’un vb… “para babalarýnýn”). Artýk býçak kemiðe dayanmýþ olmalý ki iþçi-emekçi kitlelerin sesleri, kapitalizmin getirdiði sömürüye, zulme ve eþitsizliðe karþý, Ankara’dan yükseldi.

12

Býçak kemiðe dayandý, ok yaydan fýrladý! Sabahýn erken saatlerinden itibaren Türkiye’nin çeþitli bölgelerinden gelen on binlerce iþçi ve emekçi tren garýndan Sýhhiye Meydaný’na doðru sloganlarla yürüdüler… Son zamanlarýn en büyük mitinginden, seksen bin kiþilik kitleden yükselen, burjuvaziye kin kusan öfkeli sloganlar… “Ýþten çýkarmalar durdurulsun”, “Enerji zamlarý geri çekilsin”, “Ýþsiz kalmak istemiyoruz”… Evet, çok doðruydu iþsiz kalacaklardý, kalacaktýk. Eðer biz iþçi emekçiler bir çözüm bulamazsak, burjuva hükümeti krize çözüm diye, bizim gibi binleri iþsiz býrakacak. Belki de açlar ordusuna

katýlmamýzý burjuvaya kurtarma paketi olarak sunacak. Türkiye’de kriz daha baþýndayken son bir ayda 100 binin üzerinde iþçi iþsiz kalabiliyorsa yukarýdaki tabloyu tahmin etmek hiç de zor deðil. “Çok kalabalýk ne yapacaðýmýzý bilmiyoruz?” Son zamanlarýn en büyük mitingi, yürüyüþüydü. (Her ne kadar kitlenin ‘gazý’ný almak için düzenlenmiþ olsa da.) KESK’in ve DÝSK’in birlikte örgütlediði mitingde EðitimSen ve SES’in kitlenin büyük çoðunluðunu oluþturmasý dikkat çekiciydi. Hele ki burjuvaziyle bu dönemlerde bile uzlaþmaya gidebilen sendika bürokrasisini düþününce olanaksýz gibi geliyor… Oysa yine dediðim gibi býçak kemiðe öyle bir dayanmýþtý ki, tabandan iþçilerin sendika bürokrasisine baskýsý ile meydanlar zorlandý. Öyle ki miting esnasýnda gruplarýn meydana girmesiyle bir sendika baþkanýnýn konuþmasý sýrasýnda kullandýðý cümle, “çok kalabalýk ne yapacaðýmýzý bilmiyoruz?” oldukça trajikomikti. Herhalde kitlelerin on binlerce geleceðini tahmin etmemiþti. Bu ise sendika bürokrasisi ile sendikalarýn asýl sahibi olan iþçiler arasýndaki uçurumu ortaya koymuþtur. Yine de sendikalar iþçi kitlelerine kolayca ulaþýlacak yegane örgüttür. Sendikalar, her þeye raðmen sýnýf mücadelesinin günümüzdeki en önemli araçlarýndan biridir ve biz iþçi ve emekçilere düþen görev bu aracý canlandýrmak ve mücadelemiz ile birleþtirmektir.

Hakkýmýz olan için mücadeleye devam! Kanmayalým! Sonuç; iþten çýkarmalara, zamlara karþý yapýlan mitingden acaba geriye ne kaldý? Zamlar geri alýndý mý? Ýþten çýkarmalar durduruldu ya da yasaklandý mý? Hayýr. Ýþten çýkarmalar son sürat devam ediyor, zamlar ise geri alýnmadý; çünkü miting yapýldý ve bitti. Kitlenin gazý alýndý ve sendika bürokrasisi biraz rahatladý. Oysa kitlenin kararlýlýkla savunduðu ortak talepleri olsaydý ve o talepler yerine getirilene kadar Ankara kitleler için mesken tutulsaydý, kimse bizi durduramazdý. Zamlar da geri alýnýrdý, iþten çýkarmalarýn yasaklanmasý için söz de alýrdýk. Bunlar maalesef gerçekleþmedi. Çünkü sýnýf halen çok örgütsüz, direniþler henüz çok yerel. Ancak bu miting krizin sonuçlarýnýn tepkileri derinleþtireceðinin de bir kanýtý. Bunun farkýnda olan hükümet, hem bu tepkiyi azaltmak hem de yerel seçimlere yatýrým yapmak amacýyla göstermelik bir þeyler yapabilir. Dikkatli olmalýyýz. Bu göstermelik hamlelere kanmamalýyýz. Mesela, son aylarda yapýlan zamlarý geri çekebilir; ama tabii ki de hepsini deðil. Örneðin, doðalgaza yapýlan yüzde 82’lik zam yüzde 40’a düþürülür. Buna kanýp mücadeleden vazgeçmeyelim çünkü yine kaybýmýz var. Hükümet yine burjuvaziye nasýl para kazandýracaðýnýn hesabýný yapmaktadýr. Hakkýmýz olan için mücadeleye devam! Ýþten çýkarmalar durdurulsun! Enerji ve gýda zamlarý geri çekilsin! Vergiler iþçi-emekçiden deðil patronlardan, para babalarýndan alýnsýn! Krizin faturasý biz iþçi emekçilerden deðil patronlardan kesilsin! Ayþe Kaya, 6 Aralýk 2008


Metal Toplu Sözleþmelerinde

Sona Yaklaþýlýyor... 100 bin iþçiyi ilgilendiren metal sektöründeki toplu sözleþme süreci sonlara yaklaþýyor. Süreç, Aðustos ayýnda baþladý ve iki aylýk grev ilan süresinin dolmasýna az bir zaman kaldý. Metal sektöründeki sözleþmelerde patronlarý MESS (Metal Sanayicileri Sendikasý), iþçileriyse, Türk Metal, Birleþik Metal-Ýþ (BMÝS) ve Öz Çelik-Ýþ Sendikalarý temsil ediyor. Metal sektöründeki sözleþmeler grup sözleþmeleri olarak yapýlýyor. Metal patronlarý sözleþmede ücretlere yüzde 4,5 zammý, esnek çalýþmayý, mesai ücretlerinin düþürülmesini ve birçok sosyal hak gaspýný dayatýyorlar. Bu dönemdeki sözleþmelerin yaþanan kriz ortamýna denk gelmesi, patronlara belli saldýrý olanaklarýný da beraberinde getirdi. Bu saldýrýlara, bir de ihanetçi sendika bürokratlarýn sergiledikleri tutumlarý eklediðimizde, metal iþçilerini zorlu bir süreç bekliyor. 100 bin iþçiyi ilgilendiren böylesine önemli bir geliþmeyi burjuva basýný ise anlaþýlýr bir sessizlikle geçiþtiriyor. Son yapýlan görüþmelere bakacak olursak, krizin etkisini de arkasýna alan MESS, görüþmelerde sosyal haklara ve çalýþma sürelerine iliþkin esnek çalýþma koþullarýný dayatmaya devam ediyor. Bu süreçte Türk Metal sendikasý sektördeki en fazla iþçinin örgütlü bulunduðu sendika olmasýndan dolayý süreci belirleme imkânlarýna sahip. En fazla iþçinin örgütlü olduðu ikinci sendika ise Birleþik Metal-Ýþ ve ondan sonra da Öz Çelik–Ýþ geliyor. Aslýna bakýlýrsa, bugüne kadar Türk Metal sendikasýnýn sözleþmeleri imzaladýktan sonra diðer iki sendikanýn da, hemen hemen ayný sözleþmeyi imzaladýðýný görüyoruz. Bugünkü süreç de bundan farklý olmayacak gibi. Faþist Türk Metal Sendikasýnýn yöneticileri, sadece iþçileri satmakta deðil, ayný zamanda var olan kazanýlmýþ haklarýn týrpanlanmasýna da göz yumuyorlar. Sözleþmelerin kriz sürecine denk gelmesi sendika bürokratlarýnýn ihanetlerini belli bir ölçüde

gizleyecek. Buna örnek olarak Türk Metal Sendikasý Genel Baþkaný M. Özbek’in açýklamalarýna bakmak yeterli olacak: “Eðer ülke için gerekliyse esnek çalýþmaya izin veririz” diyor. Bir sendikacý düþünün, patronlarla bir pazarlýk masasýna oturuyor. Süreç devam ederken birdenbire yukarýdaki sözleri sarf ediyor. Karþýsýnda oturan bir patron bu süreçte pazarlýk masasýnda nasýl bir tutum alabilirse, bugün MESS de ayný tutumu alýyor. Patronlar bu sözleþme sürecinde iþçileri iþten atabilme cesaretini gösteriyorlar. Sendikacýlar da bu süreci izliyorlar. Son iki ay içinde baþta metal sektörü olmak üzere, atýlan sendikalý iþçilerin sayýsý 5 bin civarýnda. Patronlar esnek çalýþmayý dayatýyor MESS bu toplu sözleþme sürecine baþladýðýndan bu yana, esnek çalýþmayý sendikalara kabul ettirmek istiyor. Metal patronlarý kendileri açýsýndan bu dönemde esnek çalýþmanýn vazgeçilmez olduðunu, çünkü piyasalarýn dengesinin sürekli deðiþtiðini, deðiþen dengelere ayak uydurmak için ise, esnek çalýþmanýn gerekli olduðunu ifade ediyorlar. Yani patronlar “kriz var, esnek üretim þart” diyorlar. Türk Metal ve Öz Çelik-Ýþ sendikalarý baþtan itibaren tutumlarýný belirgin bir açýklýkta ifade ederek iþçilere ihanet etmekten çekinmiyorlar. Bu sürece biraz muhalif görünen, Birleþik Metal Sendikasý’dýr. Bunun nedeni de, tabanýn yaþanan süreçten rahatsýz olmasýdýr. Ayný rahatsýzlýklar diðer sendikalarýn tabanlarýnda da vardýr. Ve tabandaki rahatsýzlýklardan

þimdilik çekinen bürokratlar sözleþmeleri halen imzalamamýþlar. Bu demek deðildir ki, yarýn imzalamayacaklar. Ama sendika bürokratlarý da iþçilerin nabzýný kontrol etmek durumunda ve þimdilik böyle bir süreç izliyorlar. Birleþik Metal Sendikasý, MESS’in dayatmýþ olduðu esnek çalýþma koþullarýnýn kabul edilemeyeceðini, bunun kölelik demek olduðunu söyleyen bir tutum aldý. Bu tutumu nereye kadar sürdüreceði biraz þüpheli. Çünkü sözleþmenin baþýndan itibaren MESS karþýtý, sert söylemler söyleyen Birleþik Metal Sendikasý, üyelerini mücadeleye hazýrlayacaðýna salon toplantýlarýna hapsediyor. Ayrýca BMiS’in baðýmsýz bir mücadeleyi örgütlemek yerine, Türk Metal’in tutumu üzerinden kendisini haklý gösterme çabasý, aslýnda BMÝS’in niyetini ortaya koyuyor. Süreç greve doðru gidiyor. Ama grev olur mu, orasý belirsiz. Sendika bürokratlarýn bilindik tarzý, sözleþmeyi son akþam imzalamalarýdýr. Bu gidiþat da, bunun olacaðýný gösteriyor. Çünkü hiçbir sendika grev sürecine yönelik bir hazýrlýk içinde deðil. Ýþ böyle olunca, sendikalarýn da tutumlarý netleþiyor. Türk Metal yönetiminin tutumu baþtan belli ama “Bu süreçte tabaný nasýl ikna edebiliriz” hesabý yapýyorlar. BMÝS yönetimin tutumu da belli ancak, tabanýn baskýsý yönetimi sertleþtiriyor. Ama süreç sona yaklaþtýkça BÝMS tutumunu belirginleþtiriyor. Ve süreci tabanýna “biz elimizden geleni yaptýk” þeklinde açýklayarak, adeta günah çýkartarak arýnmýþ olacak. Veya Türk Metal’i suçlayarak, kendisinin mücadeleci bir çizgi izlediðini söyleyerek, tabaný aldatmaya devam edecek. Sonuç olarak, bu sözleþme iþçilerin geleceðini ilgilendiren bir süreçtir. Metal sektöründeki toplu sözleþme, sadece metal iþçilerini deðil, diðer sektörlerdeki iþçileri de etkileyecek bir sözleþme olarak algýlanmalý. Bu yüzden metal iþçileri baþta patronlarýn saldýrýlarýna ve bürokratlarýn ihanetçi-uzlaþmacý tutumlarýna karþý bir mücadele hattý geliþtirmenin yollarýný aramalý. Aksi durumda, patronlarýn saldýrýlarýnýn hayat bulmamasý için hiçbir neden yok. Þahin Yýldýrým , 5 Aralýk 2008

13


Tekstil Bir þeyler yapmak için geç kalmadýk mý?

14

Merhaba, daha önce sizlere çalýþtýðým fabrikanýn kapanacaðýndan söz etmiþtim. Evet, o gün geldi çattý. Bize kanunun verdiði bütün haklarýmýzý vereceðine dair söz veren patron beni hiç þaþýrtmadý ve verdiði sözü daha tazminatlara sýra gelmeden tutmamaya baþladý. Þöyle ki, bize fabrikayý aralýk ayýnýn otuz birinde kapatacaðýný, o güne kadar da iþe devam edeceðimizi söyleyen patron, kapatma tarihini 6 Aralýk’a çekerek ilk bombasýný patlattý ve fabrikada “Ne oluyor? Hani ay sonuna kadar devam edecektik?” diye yakýnmalara sebep oldu. Bu arada daha önce fabrikada yapmaya çalýþtýðýmýz örgütlenmenin ne kadar gerekli olduðunu da görmüþ olduk. Kapatýlmanýn öne çekildiðinin açýklandýðý akþam arkadaþlar “Bir þeyler yapalým, patronla konuþalým, kararýný gözden geçirsin” diyerek bir araya geldiler. Daha önce de anlatmýþtým sizlere biraz bu konularda aktif olmam sebebi ile benim bu iþe ön ayak olmam istendi. Ben de daha önceki bazý deneyimlerde beni yeterince desteklemedikleri için Don Kiþotluk yapmayacaðýmý ve yeterli destek olmazsa bu iþe karýþmayacaðýmý söyledim. Arkadaþlar “Bu defa kararlýyýz” dediler. Patronla görüþmek istediðimizi personel müdürüne söyledik. Patron bizi karþýsýnda kalabalýk olarak görünce biraz afalladý ve gülerek “Ne o arkadaþlar baskýn mý var?” diyerek ne istediðimizi sordu. Daha önceden karar verilmediði halde bir

iþçi arkadaþ beni kendilerine sözcü seçtiklerini söyledi. Dediðim gibi böyle bir þey konuþmamýþtýk ama bu iþi üstlenmekten kaçýnmadým. Ýsteðimizi ilettik. Diðer arkadaþlar da destek verdi. Yaklaþýk 20 kiþiydik. Patron bizi dinledi, yapacaðý bir þey olmadýðýný söyledi. Bizim ýsrarlý tavrýmýz karþýsýnda geri adým atmak zorunda kaldý ve 15 Aralýk’a kadar olan ücretimizin ödeneceðini söyledi. Bu da bize þunu gösterdi ki; aslýnda birtakým þeyleri elde etmek çok da zor deðil yeter ki kararlý bir tavýr sergileyip, yeterince örgütlenip, isteklerimizi de kararlý bir þekilde iletelim. Elde edeceðimiz þeyler hiç de az olmayacak. 26 Kasým günü saat 17.00 civarý çýkýþýmýn verileceði söylendi ve 18.20’de muhasebeye çýktým. Tazminatýmý ve maaþýmý almayý beklerken yalnýzca Kasým ayý maaþým verildi ve tazminatlarýn 5 Aralýk’ta toplu olarak verileceði söylendi. Hâlbuki patron çýkýþ gününden bir gün önce tazminatýmýzýn ödeneceðini söylemiþti. Benden önce giden iki kiþinin tazminatý verilmiþ. Bunu sonradan öðrendim. Muhasebeden çýkýnca arkadaþlar etrafýmý sardý “Ne oldu?” diye sordular. Durumu öðrendiklerinde hepsi birden “Yapma ya!”diye tepki verdiler. “Ya 5 Aralýk’ta tazminatlarý ödemezlerse” diyerek “ne yapmak lazým” diye birbirlerine sordular. Bir arkadaþ “Bir þeyler yapalým bir araya gelip ne yapacaðýmýzý konuþalým” dedi ben de “Geç kalmadýnýz mý? Ben size söylemiþtim demekten nefret ediyorum ama ne yazýk ki durum bu” dedim. Daha sonra vizite kâðýdý almak için fabrikaya gittiðimde daha çýkýþ günü gelmemiþ olan ve iþe devam eden arkadaþlarýmý

bantlarda ziyaret edip selamlaþmak istedim ama güvenlik izin vermedi. Çok tuhaf bir duyguya kapýldým. 3 yýldýr çalýþtýðým, emek verdiðim fabrikada beni yýllardýr tanýyan güvenlik, müdür ters tepki verebilir diye bana yabancý muamelesi yaparak vizite kâðýdýný yemekhanede beklememi söyledi. Evet, buradan bir deneyim edindik sanýrým. Bir dahaki sefere daha çok çalýþýp bu durumlara düþmemek için iþyeri komiteleri kurmamýz gerektiðini, iþçilerin kendilerinden baþka dayanacak güçleri olmadýðýný daha iyi anladýk. Diyoruz ya “KURTULUÞ YOK TEK BAÞINA, YA HEP BERABER YA HÝÇ BÝRÝMÝZ!”. ÝC okuru bir iþçi

“Hamdolsun Kriz Yok!” Merhaba arkadaþlar. ABD’de baþlayýp tüm dünyayý saran küresel mali krizden bazýlarý nemalanýrken biz yoksul ve iþçi kesimi daha yoksul ve iþsiz kalýyoruz. Ýþsiz kalýp evine ekmek parasý götüremeyen, fabrikalarda iþini kaybetmekle karþý karþýya olan iþçilerin kaderi patronlarýn iki dudaðý arasýnda… Bizleri bu durumda býrakan patron uþaklarý televizyon ekranlarýna çýkýp, hamdolsun ülkemizde kriz yok, deyip patronlarý rahatlatacak yasalarý arka arkaya diziyorlar. Hükümet için kriz yok çünkü asgari ücretle geçinen onlar deðil. Tabii ki onlar için, bizim sýrtýmýzdan geçindikleri ve bizim emek gücümüze el koyduklarý için kriz yok. Bir de onlarý milletvekili olarak seçtiðimiz için bir daha seçilmeseler bile kýyak emeklilikten yine para alacaklar. Bizim gibi 65 yaþýný bekleme sorunlarý yok. Bu mesele onlarý (HAMDOLSUN) teðet


geçiyor. Bir de onlar gariban olduklarý için çocuklarýný da hayýrsever kurumlar yurt dýþýnda okutuyor ya, bizim çocuklarý kim okutacak iþten çýkarýldýðýmýz zaman? Bizi koruyan bir yasa var mý? Kirayý, suyu, elektrik faturasýný onlar mý ödeyecek? Patronlarý ve de milletvekili olarak seçtiðimiz kiþileri bugüne kadar sýrtlayan biz deðil miyiz? Þimdi krizde onlar da bizi sýrtlayacak mý? Tabii ki hayýr! Böyle bir beklentiye girmemiz aptalca olur. Çünkü bizi yoksullaþtýran, iþsiz býrakan onlar olduðu için onlardan bir þey beklememiz

doðru olmaz. Bizim tek kurtuluþumuz birlik olup örgütlenmek, bundan baþka kurtuluþumuz yok. Benim çalýþtýðým fabrikada patron esnek çalýþma sistemini yürürlüðe koydu. Yani sadece çalýþtýðýmýz zaman bize para verecek. Hafta sonu yüzde 100, hafta içi de yüzde 50 olan mesaileri kaldýrdý. Pazar çalýþtýðýmýz da artýk fazla mesai sayýlmayacak. Patron, iþçilerin buna karþý gelmelerini engellemek için maaþlarý almaya doðru iþçi çýkarma hamlesi yapýp, iþçilerin gözünü korkutuyor. Ýþçiler cesaret edip patrona karþý gelemiyorlar. Ýþsiz kalmaktansa

elindekiyle yetinmeyi daha doðru buluyorlar. Bunun doðru bir yöntem olmadýðýný, bu baskýnýn hepimizi ilgilendirdiðini ýsrarla söylemeliyiz. Buna karþý koymalýyýz. Ortak bir ses çýkmasý için birbirimize güvenmeliyiz. Ýþçiler olarak hem kendi durumumuzun ne olacaðýný, hem de iþten çýkarýlan arkadaþlarýmýzla nasýl dayanýþacaðýmýzý düþünmeliyiz. Birlik olur ve mücadele edersek patron istediði þekilde at oynatamaz ve istediði baskýyý bizlere rahatlýkla uygulayamaz. Bir Ýþçi

Ben bir lise öðrencisiyim. Biz öðrencilerin ve emekçilerin hemen her gün tecrübe ettiði gibi kriz þiddetlendikçe iþçi sýnýfý, devrimciler ve Kürt halký üzerindeki basýnçlar da artýyor. Biz de liselerde bu basýncý hissediyoruz. Bu yýl okul baþkanlýðý seçimlerinde yoðun destek alan devrimci bir aday vardý. Bunu hazmedemeyen rehberlik servisi (öðrenci psikolojisiyle ilgilenmesi gerekirken rehberlik, idare için bir istihbarat birimi gibi çalýþýyor adeta) ve idare, devrimci adayýn karþýsýna faþist bir aday çýkardý. Bu adayý zaten geçen yýl istifa eden okul baþkanýnýn yerine, tekrar seçim yapmadan atamýþlardý. Biz bu durumu öðrencilere anlatmaya çalýþtýk. Seçimler devrimci adayýn seçilmesiyle sonuçlandý. Ama bu da üzerimizdeki baskýyý arttýrdý. Okula birkaç kýsa belgesel izletmek üzere müdürden izin almaya gittiðimizde, filmleri izleyen müdür, arkadaþlarýmýza ve felsefe öðretmenimize þöyle dedi: “Bu filmleri gösteremezsiniz. Ata Özer’den yazý geldi. PKK ve diðer teröristler (devrimcileri kastediyordu) okullara sýzmaya çalýþýyormuþ. Böyle hassas bir dönemde buna izin veremem.” Bunun üzerine biz de öðretmenimiz vasýtasýyla rehberlik servisinden ve müdürden, Ýl Milli Eðitim’den gelen yazýyý talep ettik. Fakat gizli yazýþma olduðu söylenerek kestirilip atýldý. Bundan sonra, çýkarmak istediðimiz okul gazetesini çýkaramazsýnýz dediler. Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi gibi burjuva hukukunun temel dayanak metninin imzalandýðý günde, okulda bildirgenin maddelerini birer afiþ halinde asmak istedik. Mültecilerle ilgili bir afiþte çýplak Afrikalý çocuklar var diye o afiþimiz sansüre takýldý. Bir de eþitlik afiþimiz. “Eþitlik” kelimesini görür görmez rehberlikçi “Ben okulda PKK propagandasý yaptýrmam.” dedi. Sonra güç bela maddeyi okuttuk. Eþitliðin burjuva anlamýyla eþitlik olduðunu görünce izin verdiler. Tüm baskýlara raðmen kulüpler üzerinden düþündüklerimizi dile getirmeye çalýþýyoruz. Baskýlar bizi yýldýrmamalý. Bu zor günlerde yapacak tek þeyimiz var; birbirimizin elini daha sýký kavramak. Çünkü bizim söyleyecek sözümüz var. Kürt halkýnýn, öðrencilerin ve iþçi sýnýfýnýn üzerindeki baskýlara son!

GENÇLÝK

ÝHEB* PKK Propagandasýdýr!

*Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi ÝC okuru bir liseli

15


KADIN

“Ayþe Nasýl Kurtulur?”

25 Kasým, Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Uluslararasý Mücadele Günü. Bu gün, 1960’ta Latin Amerika’da Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüðüne karþý mücadele eden Mirabel kardeþlerin devletin kolluk güçleri tarafýndan tecavüz edilerek iþkence ile öldürülmesi üzerine ilan edilmiþ ve katledilen iki kardeþin mücadelesine adanmýþtýr. Bugün mücadeleyi ayný kararlýlýkla yürüten kadýnlar ise Taksim Meydaný’nda polis þiddetiyle itilip kakýldýlar. Ayþe nasýl kurtulur? Ayþe, dünyaya gözlerini Somali’de açtý. 13 yaþýnda, 3 erkek tarafýndan tecavüze uðradý. Somali mahkemesi tecavüzcüleri deðil, onu suçlu buldu. ‘Evlilik dýþý cinsel iliþkiye giren 27 yaþýndaki Ayþe’ bir futbol stadyumunda boynuna kadar gömülerek taþlandý. Ayþe’yi taþladýlar. Bu katliamý binlerce kiþi izledi. Onu öldürdüler. O ilk deðildi, son olabilir miydi? Hüseyin Üzmez’i hepimiz tanýyoruz, yasalarca nasýl korunduðunu ve tahliye edildiðini de biliyoruz. Ýstanbul Üniversitesi’nden bir grup kadýn öðrenciye, bu tahliyeyi protesto ettikleri için çivili sopalarla saldýrýldýðýný, cinsel saldýrýya maruz kalan oyuncunun medyada nasýl malzeme olarak sunulduðunu da görüyoruz. Dünyada her yýl 5 ila 15 yaþ arasýndaki kadýnlarýn fuhuþa zorlandýðýný ve bu zorlamayla ortaya çýkan ticaret hacminin 7 milyar dolar olduðunu da biliyoruz. Ki bu hacim Türkiye ve Ýran arasý dýþ ticaret hacminden daha fazla. Tayland veya Hollanda gibi ülkelerin büyük gelir kaynaðýnýn kadýn bedeninin ticareti olduðunu da görüyoruz. Kadýn bedenini bir malmýþ gibi pazarlayýp bundan kâr eden, kadýn cinsine yönelik bu cinsel, fiziksel, psikolojik þiddeti yasalarýyla meþru kýlan bir devletle, sistemle yüz yüzeyiz. Ayþe nasýl kurtulur?

16

Savaþ ve kadýn Baský ve þiddet rejimi; en baþta Kürt halkýna yönelik inkâr ve imha politikasýyla kadýn sorununun çözümünü de olanaksýzlaþtýrýyor.

Kadýnlar tüm savaþlarýn kaybedenleri oluyor. Daima bir cinsel mal gibi görülüp, acýmasýz bir cinsel sömürüye maruz býrakýlýyor. Hayatýn her an ve alanýnda sýnýfsal, ulusal, cinsel sömürüyle kadýn hep en çok ezilen ve sömürülen olmaya mahkûm ediliyor. Bu erkek egemen kapitalist düzenin gerçeðidir. Bu nedenle, kadýna yönelik þiddet; yalnýzca feodal kültürün etkisindeki cahil kimselerin iþi gibi görülemez, cinsel þiddet devletlerce bilinçli bir savaþ taktiði olarak da uygulanýyor. Savaþlarýn sebep olduðu göçler de en çok kadýnlarý eziyor. Bu yalnýzca, savaþ gören Kürt, Boþnak veya Arnavut kadýnlarýna deðil, bizzat tüm kadýn cinsinin öz saygýsýna, direnme gücüne ve mücadelesine de zarar veriyor. Peki; bu yüzyýllardýr süregelen ve kapitalizmle de pekiþen kadýn sorunu çözümsüz müdür? Bu konuda çözüm üretmek þöyle dursun; þu anki haliyle tecavüzcülere, tacizcilere ceza indirimi yapan bir anayasayla karþý karþýyayýz. Biz bu yasalarý koyanlardan bizi kollayacak tedbirler zaten ummuyoruz. Biz, bizzat bu anayasanýn laðvedilmesini istiyoruz! Yeni anayasada en açýk biçimiyle eþitliði savunan, cinsiyet ayrýmcýlýðý yaratacak en ufak bir açýk noktasý olmayan maddeler istiyoruz. Kadýnlar olarak saðlýklý çalýþma koþullarýnda eþit þekilde yaþamayý hak ediyoruz. Bu anayasayý hayata dair tüm zenginliðin temel kurucularýndan olan kadýnlar olarak bizler düzenlemek istiyoruz. Bunun için; emeðimize, bedenimize, kimliðimize sahip çýkarak,

tüm bunlara ‘Dur!’ demeliyiz. Bunun için sendikalarda, okullarda, iþyerlerinde, hayatýn her anýnda ve alanýnda ortaklaþtýrmamýz ve dünyanýn tüm kadýnlarýyla birlikte örgütlenmemiz ve mücadelemizi bizi ezen bu sisteme karþý vermemiz gerekiyor. Ýhtiyaç duyduðumuz güven ve çözüm kendi ellerimizde! Ýþyerleri, toplu taþýma araçlarý veya okullarda; kamu ya da özel alanlarda; kadýna yönelik cinsiyetçi tüm tutum ve davranýþlar, insan haklarý ihlali olarak ele alýnsýn ve tedbirler alýnýp, yaptýrým uygulansýn. Kadýna yönelik hiçbir þiddet; herhangi bir davranýþýndan, geleneðinden, milletinden ya da politik düþüncesinden ötürü haklý görülemez. Gözaltýnda, cezaevlerinde uygulanan her tür þiddete son verilsin. Aile içi psikolojik ya da fiziksel þiddet aile içinde kalmasýn; maðdur kadýnlar için sýðýnma evlerinin sayýsý artýrýlsýn. Kadýnýn evinde, iþyerinde, ailesinde, okulunda yaþadýðý sorunlara yönelik saðlam bir eylem planý rahat koltuklarýnda oturan bakanlarýnca deðil, bizzat maðdur kadýnlarca hazýrlansýn! Her türlü eþitsizliðe karþý mücadele saflarýna! Canan Yýlmaz, 30 Kasým 2008


ENTERNASYONAL

“Modern” Dünyadaki Korsanlýk Hikâyesi Üzerine

Son günlerde dünyanýn gündemini meþgul eden bir olay var: Korsanlýk! Aden Körfezi’nde Somalili korsanlar, yük taþýyan gemileri kaçýrýyor ve fidye istiyorlar. Bu olay yeni deðil. 2007 yýlýnda 263 korsan saldýrýsý gerçekleþmiþ; bu yýl da 36 gemi kaçýrýlmýþ. Bu mevzuu ülkemiz gündemine düþüren olay ise; Yalçýn Sabancý’nýn gemisinin bu sularda rehin alýnmasý. Onun sýnýfdaþý olan medya da anýnda olayý þovenleþtirerek -ne de olsa bir Türk gemisi kaçýrýlanSomalili korsanlara gününü gösterme planlarý yapýyor. Tabii Yalçýn Bey’in istenecek fidye ile zarara uðramasý da iþin önemli bir faktörü onlar için. Geminin içinde çalýþan iþçilerden ise bahseden yok. Onlarý orada býrakýp, daha ucuz olduklarý için Somalili iþçileri tercih etmeleri bile olasý! Modern zamanlarda yaþanan bu ‘’korsanlýk” hikayesinin biraz arka planýna bakalým isterseniz. Korsanlýðýn arka planý Dünyada Aden Körfezi, Somali, Yemen, Mogadiþu çevrelerinde korsanlýk yapýlýyor. Bunun birçok sebebi var. Bunlarýn en önemli olaný da bu sahillerde baþlýca gýda ve geçim kaynaðýnýn balýkçýlýk olmasý. Fakat buradaki balýkçýlýk haklarý, AB ülkeleri lehine düzenleniyor. Hatta AB, bu ülkelere zorla serbest avlanma ve ticaret anlaþmalarý dayatýyor. Ýþin ilginç tarafý da son korsanlýk olaylarýnýn gerçekleþtiði yerde her yýl, balýklarýn 300 milyon dolarlýk kýsmý, dünyanýn dört bir yanýndan bölgeye dadanan balýkçý tekneleri tarafýndan avlanýyor. Bu nedenle bölge halklarý açlýk tehlikesinde… Balýkçýlar, geçim kaynaklarýnýn ellerinden alýnýyor olmasý dolayýsýyla maðdur. Bu nedenle bu halklar, korsanlara kurtarýcý gözü ile bakýyor. Bu “mesleðin” yaygýn olmasýnýn sebebi de bu maðduriyet olsa gerek... Savaþ taþeronlarý korsanlara karþý! Ýþte bütün bu olanlardan sonra dünya polisi NATO, kapitalistlerin ticaretine zeval gelmesin diye devreye girdi. Bölgede gemilere refakat etmesi için özel silahlý güvenlik birimleri oluþturuldu. Buradaki güvenliðin saðlanmasý (!) için de bütün güvenlik þirketleri yeni bir piyasa bulmuþ oldu: Somalili korsanlara karþý savaþ!

Bunu bizzat ABD 5.filo teðmeni, ‘’gemicilik þirketleri güvenliklerini garantiye almak için özel güvenliklerle anlaþmalýdýrlar. Bu bir trend! (moda)’’ þeklinde salýk verdi. Bunlarý duyup avuçlarýný ovuþturan güvenlik þirketlerinden biri de Blackwater. Gemileri silahlandýrýp, koruyacaðýndan hiç þüphemiz yok. Çünkü onun iþini iyi bildiðini geçen yýl Irak’ta 17 sivilin katledilmesinde bizzat sorumlu oluþuyla da gördük. Diðer bir yandan da bir Fransýz güvenlik þirketi Somali Federal Hükümet Baþkaný Abdullah Yusuf’u ve bölgeyi korumak için 50200 milyon dolarlýk bir anlaþma yapmýþ durumda. Abdullah Yusuf halktan kendisini korumasý gerektiðinin farkýna varmýþ belli ki.

buraya atýlan nükleer atýklarýn, en önemlisi de radyoaktif uranyumun Somalileri ve okyanusu yok ettiðini açýkladý. BM Çevre Programý (UNEP) 2004'teki tsunami felaketinde paslý konteynýrlarýn Somali’nin kuzeydoðusundaki Puntland sahillerine vurduðunu rapor etti. Her yýl Puntland sahillerinde; sanayi, hastane ve kimyasal atýklarýn býrakýlmasýndan ötürü yüzlerce kiþi hasta oluyor. Bize sunulan bu korsanlýk hikâyesinin arka perdesi yine tanýdýk bir trajediyi sahneliyor. O da kapitalistlerin kâr uðruna bizi ve dünyayý katletmesi… Ýnsanlýðýn var olmasý için; gözleri kan ve kârdan baþka bir þey görmeyen bu asalaklarý yok etmemiz þart! Dicle Nadin, 30 Kasým 2008

Kapitalizmin çöplüðü Somali sahilleri… Ýþin bir de trajik bir yaný daha var. Somali sahilleri 1990’larýn baþlarýndan beri uluslararasý þirketlerin atýk çöplüðü haline gelmiþ durumda.1992 yýlýnda Ýtalyan þirketleri açlýktan 4.5 milyon insanýn kýrýldýðý Somali’ye “insani yardým” götürürken, ülkelerindeki zehirli atýðý da bu ülkeye boþalttý. Korsanlarýn sözcüleri de bu iþi zehirli atýklara tepki olarak yaptýklarýný açýkladý. Somali’nin BM temsilcisi Ahmedu Uld Abdullah, atýklarýn Somali sularýna býrakýldýðýna dair belgeleri olduðunu,

17


Lucha Internacionalista- Ýspanya

15 Kasým Zirvesi Karþýsýnda 15 Kasým tarihinde kapitalizmi yeniden þekillendirmek için bir zirve gerçekleþtirildi. Bu zirveye katýlabilmek için büyük mücadele veren baþbakan Zapatero da sonunda zirvede yerini aldý. Daima özelleþtirmeleri ve pazarýn herþeyi düzenlemesini talep eden Sosyal demokrasi, bankalar ve sað þimdi devletin daha fazla kontrolünden yanalar. “Kurtarma Planlarý” olarak bahsedilenler hep bankalara, finans kapitale yönelik ve þimdi de büyük þirketler için gündeme gelecekler. Ama gerçek olan, yalnýzca iþçi ailelerinin artan ipotek borçlarý ve pek çok emekçinin iþinin tehlikede olmasý.

18

Obama’nýn ABD hükümetinin baþýna geliþi ve büyük iletiþim araçlarýnýn onun etrafýnda yarattýðý devasa mistik kampanya, ayný zamanda burjuvazinin bir ateþkes peþinde olduðunun belirtileri. Obama, dayanýþmacý bir biçimde, kuzu kuzu krizden payýmýza düþenleri ödemeyi kabul etmemiz için kapitalizmin kibar yüzü olmayý oynuyor. Ama asýl amaç büyük burjuvaziyi ürkütmeksizin, kamu kaynaklarýna el atmayý meþrulaþtýrmak. Bu zirve tüm dünya karþýsýnda oynanan bir çadýr tiyatrosu. Son yirmi yýl boyunca pazarýn kesin hakimiyetini, üretimin esnekleþmesini, özelleþtirmeleri ve astronomik kazançlarýný meþrulaþtýrabilmek için devlet müdahalesinin reddedilmesini teorileþtirerek uygulayan neoliberalizmin sorumlularý olan büyük güçler, emekçiler ipotekler ve iþsizlikle boðuþurken, þimdi utanmazca büyük oranda kamu kaynaklarýný büyük patronlara peþkeþ çekme uðraþýndalar. Bu zirveden yine büyük laflar ve eylem kararlarý çýkacaðýndan kim þüphe duyar ki? Her krizin ardýndan tekrar edilen söylemler bunlar. Kapitalizm sefaleti dünya ölçeðinde ve korkunç düzeylerde arttýrmakta. Ve dahasý, gýda ürünlerinin fiyatlarýnda yaþanan son oyunlardan da görüleceði üzere milyonlarýn sefaleti ve açlýðý üzerinden vurgun yapmakta duraksamýyor.

Sistem kurtuluþu uðruna, binlerce iþçiyi iþsizlikle tehdit etmek, yýðýnlarýn ihtiyaçlarý açýsýndan zorunlu ve yararlý iþ gücünü ve iþ yerlerini yok etmek istiyor. Kapitalizm krizin tek sorumlusu zira, üretim ve ihtiyaçlar ortada; kapitalizim üretimin kitlelerin ihtiyaçlarýna yönelik deðil, patronlarýn kazanç ve karlarýna yönelik olarak düzenlenmesi demek ve bu anlayýþ her þeyi bir yýkýmýn eþiðine taþýmakta. Kapitalist sistem, 1929’da yaþanandan çok daha derin ölçülerde yeni bir aþýrý üretim kriziyle karþý karþýya. LÝ olarak, 2000 yazýndan itibaren ABD’de baþ göstermeye baþlayan ve Bush yönetiminin çaresizce ötelemeye çalýþtýðý bu krizi analiz etmekteydik. Kapitalizmin sürdürülebilmesi, günümüzde tüm dünya için açlýk, sefalet, iþsizlik ve halklarýn ve iþçi sýnýfýnýn yaþam koþullarýnda muazzam gerilemeler yaþanmasýyla eþ anlamlý. Þimdi bu çürümüþ ve yýkýcý sisteme son vermenin ve üretimin motor gücünün iþçi sýnýfý ve halklarýn ihtiyaçlarýnca belirleneceði sosyalizme yönelmenin tam zamaný. Bu amaca ulaþmak içinse güçleri birleþtirmek ve kazanmak için örgütlenmek baþlýca görev. Mücadeleleri birleþtirmek On binlerce emekçinin iþine son verilme kararý masada. Kriz,

emekçilerin baþýna vahþice yýkýlýyor ve yüzlerce iþ yerinde felaketi durdurabilmek için seferberlikler baþlamýþ durumda. Ama tek tek iþ yerlerinde mücadeleyi kazanabilmenin olanaðý yok. Çözüm ya top yekun olacak ya da olmayacak. Patronlar, asla yerine getirmeyecekleri geleceðe dair vaadleri için kurban istiyorlar bunu reddetmeliyiz. Eðer iþten çýkarmalarý onaylar ya da, ücretlerde kýsýtlama ya da geri çekilme anlamýna gelecek tutumlar alýrsak, yarýn çok daha zayýf ve az olacaðýz, yani patronlarýn bir sonraki saldýrý dalgasýnda çok daha fazla iþsiz sokaklarý dolduracak. Sorun þu ki, kitleler ipotek borçlarýný ödeyememekte, ödenmemiþ borçlar kabarmakta ya da tüketim azaltýlmakta, öyleyse çözüm ne daha fazla iþsizlik ne de ücretleri daha fazla düþürmek olabilir. Çözüm, emekçi ailelerine kan aðlatan Euribor’a müdahale etmekten baþlayýp fiyatlarýn denetim altýna alýnmasýndan geçiyor. Eðer sorun, söylendiði gibi bankalarýn insanlara kredi vermeyi kesmiþ olmasýndan kaynaklanýyorsa o halde çözüm, kitlelerin ihtiyaçlarý, refahlarý ve üretim hizmetini kontrol etmek üzere kaynak saðlanmasý için bankalara müdahale edilerek, mülksüzleþtirilmelerinden geçiyor. Eðer sorun, inþaat sektöründe iþsizliðin büyümesiyse, gerçeklik


þirketlerin tazminatsýz bir þekilde millileþtirilmesi olmalýdýr. 2000 yýlýnda Arjantin’de yaþandýðý gibi büyük fabrikalarýn kapanarak bir enkaza dönüþmesine ve makinelerin kullanýlamaz hale gelmesine izin verilemez. Bu ve buna benzer tedbirler ile krize karþý bir emekçi programý oluþturmak bir zorunluluktur. Top yekûn bir mücadele perspektifi oluþturmak bir öncelik. Geleceðe ötelenen sahte vaadler karþýlýðýnda þimdi bizden kurban isteyen patronlarýn ve hükümetlerin allý pullu laflarýna kanmaksýzýn hep beraber bu yýkýcý koþullardan çýkmalýyýz. Bunca yýldýr kanlý mücadeleler vererek elde ettiðimiz kazanýmlarýmýzý korumak ve krizi yanýtlayabilmek için tüm gücümüzü

ENTERNASYONAL

þu ki, eðitim, saðlýk gibi alanlardan baþlayarak güvencesiz çalýþanlara dek geniþ yýðýnlar acil bir sosyal inþa talebi dile getiriyorlar. Biz kamu kaynaklarýnýn bankalarýn kâr vurgunu için deðil, bunlar için harcanmasýný istiyoruz, iþ yaratmak ve emekçi yýðýnlarýn ihtiyaçlarýný gidermek için. Temel hedefimiz, çalýþma koþullarýmýzda bir kýsýtlamaya gidilmesine –çünkü yarattýklarý krizin yarattýðý sonuç alým gücümüzün düþmesinden baþka bir þey deðil- ve de daha fazla iþten çýkarmalara geçit vermemektir. Büyük þirketler kamu kaynaklarýndan beslendiler büyük vurgunlar yaptýlar ve þimdi de krizi kullanarak iþ yerlerini kapatmakla tehdit ediyorlar bizi. Þiarýmýz, kapatma tehdidi savuran büyük

birleþtirelim. Yalnýzca sýnýf mücadelesini patronlara ve hükümetlere karþý güçlü bir çýðlýða dönüþtürerek iþyerlerimizi savunmak mümkün. Mücadeleci iþyerleri komiteleri oluþturarak saldýrýya uðrayan iþyerlerini ve mücadeleleri birleþtirelim. Yerel, bölgesel ve merkezi eylemlilikleri birleþtirelim. Tüm toplumu seferberliklere dahil edelim, hükümetin ERE’yi –iþten çýkartma yönetmeliði- reddetmesini talep edelim. Ýþ yerlerimizi savunma mücadelesini merkezi bir politik gündem haline dönüþtürelim. Genel grev için hazýrlanalým. Söz konusu bizim geleceðimiz! Lucha Internacionalista 15 Kasým 2008

Kongo’da Ýç Savaþ ve BM

BM’nin eski barýþgücü þefi Jean-Marie Guehenno, “bu durum, Avrupalýlarýn Afrika’yý Avrupa için stratejik önem taþýyan bir mesele olarak görüp görmediklerinin bir sýnavý niteliðinde” diyor. Bahsettiði durum Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde sürmekte olan iç savaþ. Hatýrlayalým, 1994’te Ruanda’da 500.000 ila 1.000.000 kiþinin ölümüyle sonuçlanan Fransa destekli soykýrýmýn ardýndan, bu soykýrýmýn hedefi olan Tutsi halkýnýn büyük bir kýsmý Kongo’nun kuzeyine göç etmiþti. Bugün ise amacýnýn bölgedeki Tutsileri korumak olduðunu söyleyen General Nkunda etrafýnda birleþmiþ milisler ülkenin bir kýsmýný kontrol eden bir silahlý güç oluþturuyor. Ýsyancýlara karþý üstünlük kuramayan hükümet birlikleri çekilirken kentleri yaðmalýyor, sivilleri öldürüyor, onlara tecavüz ediyor. Benzer suçlamalar isyancýlara karþý da gündemde. Þiddet olaylarýndan kaçan 250.000 kiþinin evsiz kaldýðý belirtiliyor. Bütün bunlar olurken Nkunda’nýn karþýlýklý masaya oturma talebini reddeden Kongo hükümeti ülkedeki BM güçlerinin arttýrýlmasýný tek çözüm olarak görüyor ve ne yazýk ki Kongo’nun kitle örgütleri de bu anlayýþý paylaþýyor. Hâlihazýrda Kongo’da 17.000 BM barýþ gücü askeri var. Belirsiz bir tarihte, belirsiz bir ülkeden gönderilmesi kararlaþtýrýlan 3.000 askerle sayý 20.000’e varacak. Bu, BM’nin en geniþ müdahaleci birliði. Ancak isyanýn yaþandýðý bölgelerde yalnýz birkaç yüz kadar barýþ gücü askeri var. Elbette bu sayý yüzölçümü olarak tüm Batý Avrupa’dan geniþ olan Kongo için oldukça önemsiz. Asker sayýsýnýn arttýrýlmasý konusunda BM güvenlik konseyi ikiye bölünmüþ durumda. Bir tarafta Ruanda soykýrýmýnýn destekçisi Fransa’nýn Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne yönelik emperyalist çýkarlarý, diðer yanda Nkunda’nýn kontrol ettiði bölgedeki zengin elmas ve koltan yataklarýndan faydalanmayý sürdüren Ruanda Yönetimi ve onun emperyalist destekçilerinin çýkarlarý. Sonuç olarak Bay Guehenno’ya katýlmýyorum; Avrupalýlar Afrika’nýn kendileri için stratejik önem taþýdýðýný çoktan ispatladýlar. Bu ispatýn aracý milyonlarca Afrikalý’nýn sararmýþ kemikleridir. Hukukta bir kavram vardýr; “suçtan çýkarý olanýn suçlu olduðu yönünde karine”. Eþi görülmedik bu kýyýmý getiren savaþ ekonomisi, en çok emperyalist devletlerin çýkarýnadýr ve onlarýn örgütü BM’den bu kýyýmý bitirmesi beklenemez. Þükrü Sandýkçý, Aralýk 2008 19


Venezuela’da 3 Yoldaþýmýz Katledildi! 27 Kasým gece saatlerinde UIT-CI (Ýþçilerin Uluslararasý Birliði-Dördüncü Enternasyonal) Venezuela seksiyonu USI (Solun Sosyalist Birliði) iþçi önderlerinden Richard Gallardo, (UNT Sendikasý, Aragua bölgesi baþkaný); Luís Hernández (Pepsi Cola Sendikal önderi) ve Carlos Requena (Aragua kentindeki ProduvisaConasat fabrikasýnýn ve UNETE sendikasýnýn önderlerinden), silahlý para-militer güçler tarafýndan katledildiler. Troçkist yoldaþlarýmýz, saldýrý gerçekleþtiðinde Aragua kentindeki Encrucijada de Cagua adlý sanayi bölgesinde yer alan, Alpina adlý Kolombiya kökenli çok uluslu süt þirketinde yaþanan mücadeleye müdahale etmekteydiler. 3 iþçi önderi, gün boyunca, iþ akitlerinin fesih edilmesi ve fabrikanýn kapatýlmasý tehditlerine karþý mücadele vererek fabrikayý iþgal eden 400 iþçiye destek oluyor, önderlik ediyor. Yoldaþlarýmýzýn desteðiyle, akþam saatlerinde fabrikanýn tümü iþçi kontrolüne geçiyor ve çýkan çatýþmalarda 4 iþçi aðýr þekilde yaralanýyor.

Yine akþam saatlerinde, bu vahþi saldýrýya karþý birkaç saat sonra kendileri de alçakça katledilecek yoldaþlar, sendikal kimlikleriyle bir basýn açýklamasý gerçekleþtiriyor ve özellikle de Hugo Chavez’den, bu vahþi saldýrýlarýn sorumlularýnýn cezalandýrýlmasýný ve tüm Venezuela iþçi sýnýfýnýn dayanýþmasýný talep ediyorlar. Gece saatlerinde, iþyeri komitesi toplantýsýnýn ardýndan fabrikadan çýkan 3 Troçkist iþçi, motosikletli kiralýk katillerce taranýyor. 3’ü de oracýkta can veriyor. Ýþçilere dönük baskýlar ve bu

korkunç katliam, ayný zamanda, “Sosyalist” Chavez hükümetinin ve halk cephesinin gerçek yüzünü de tüm çýplaklýðýyla ortaya seriyor. Enternasyonalimizin 70. yýlýný kutladýðýmýz bir dönemde, düþenler kervanýna katýlan dostlarýmýz hepimizin yüreðinde derin bir sýzý yarattý. Ne var ki, Morenizmin iþçi sýnýfý devrimciliðinde ve enternasyonalizmde ýsrarýnýn, uzun yürüyüþünün en parlak sayfalarý oldular. Richard, Carlos ve Luis yoldaþlarýn anýlarý, mücadelemizde yaþayacak! Aþaðýda, Ýþçi Cephesi olarak, UIT-CI ve USI’ye gönderdiðimiz taziye mesajýný yayýnlýyoruz.

Deðerli Yoldaþlar,

20

Solun Sosyalist Birliði’nin (USI) ve Ulusal Ýþçi Sendikasý’nýn (UNT) yöneticileri Richard Gallardo, Luis Hernández ve Carlos Requena yoldaþlarýn katlediliþlerinin acý haberini almýþ bulunuyoruz. Dördüncü Enternasyonal geleneði olarak akýmýmýz, kuruluþundan bu yana, en zor þartlar altýnda bile, iþçi sýnýfýnýn devrimci sýnýf bayraðýný yükseltebilmek adýna büyük mücadeleler vermiþ; ve bu mücadelelerin bedeli olarak da yüzlerce þehit vermiþ bir akýmdýr. Bizler, verilen bunca þehidin bir tesadüf eseri olmadýðýný, akýmýmýzýn iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinin en kararlý savunucusu olmasýnýn bir sonucu olduðunu düþünüyoruz. USI olarak Venezuela’da, emperyalizmin, ulusal burjuvazinin ve Chavizmin onca baskýsýna raðmen, kararlý bir mücadele yürütmektesiniz. Bu mücadeleden sizi alýkoymak isteyenler, en aþaðýlýk yöntemleri kullanmaktan dahi çekinmiyorlar. Ancak bu yapýlanlarýn, USI’nin ve dünyadaki diðer tüm yoldaþlarýnýn mücadele azmini artýrmaktan baþka bir iþe yaramayacaðýnýn farkýnda deðiller! Daha önce, buna benzer þekilde yaþanmýþ cinayetlerin üstünü örten Chavez yönetiminin, bu cinayetlerin esas sorumlusu olduðunu düþünüyoruz. Katiller derhal yargý önüne çýkarýlmalý ve hak eden cezayý almalýdýrlar. Bunun için gerçekleþtirilecek bir uluslararasý kampanyayý, imkânlarýmýz ölçüsündeki bütün gücümüzle destekleyeceðimizi, ayrýca bilmenizi isteriz. Deðerli yoldaþlar, bu acý haber, mücadelemizdeki kararlýlýðý ve kapitalist barbarlýða duyduðumuz kini daha da artýrdý. Yaþamlarýný iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ mücadelesine adayan Richard, Luis ve Carlos yoldaþlar, mücadelemizde yaþayacaklar. Richard Gallardo, Luis Hernández ve Carlos Requena Yoldaþlar, sosyalizme dek daima! Yaþasýn Dördüncü Enternasyonal! Ýþçi Cephesi, 30 Kasým 2008


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.