Yeni Dönem Sayı: 6 Kazanan AKP, pekiyi kaybeden kim? – İ ŞÇİ CEPHESİ
Açıklama [1]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [2]: <!--[endif]-->
Sermaye partilerine oy yok ! – BDSK Aysel Çorap işçileri sendika hakları için direniyor – FUAT KARAN İş Güvence yasası “güvencesiz”, İş Yasası “işsiz” bırakıyor ! – ARİF BENOL Yoksulluk kader değil – MAVİ MAYIS Kadınların kurtuluşu – ÖYKÜ TANIR İspanya’da sağcı hükümet işgalin bedelini ödedi – MURAT YAKIN Açıklama [3]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [4]: <!--[endif]-->
Açıklama [5]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [6]: <!--[endif]--> Açıklama [7]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [8]: <!--[endif]--> Açıklama [9]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Kazanan AKP, pekiyi kaybeden kim? İşçi Cephesi 28 Mart Yerel Yönetim Seçimleri üzerine yapılan değerlendirmeler tüm hızıyla devam ediyor. Son olarak çeşitli amaçlarla yaptırılan anketlerin kamuoyuna yansıyan sonuçlarını izliyoruz.Taraflı tarafsız herkesin anket sonuçları AKP’nin açık ara önde olduğunu gösteriyor. Eğer seçim sandıkları açıldığında oylar anketlerin gösterdiği yönde çıkarsa çok partili dönemin en “güçlü” halk desteğine sahip hükümetine tanıklık etmiş olacağız. En yakın “muhalefet partisi” görünümünde olan CHP’den en az 3-4 kat daha fazla oy alacak gibi görünen AKP için bunun anlamı hükümet olmaktan “iktidar” olmaya geçiş rüyaları görmeye başlamak. Seçimin herkesçe malum sonuçları böyle, AKP gücünü daha da arttıracak. Hükümet koltuğuna daha bir rahat yayılacak. Ayrıca AKP, Türkiye’de hükümetler için çok bilinen ve tekrarlanan, “hükümet olabilirsiniz ama iktidar olmak ayrıdır!” ifadesini kendisi için zorlayabilme olasılığını ele geçirmiş olacak. Kısaca AKP her halükarda büyük bir yerel seçim başarısı gösterecek. Bu başarı AKP hükümetinin 1,5 yıllık icraatlarının onaylanması ve devamı içinde güvenoyu ve onay anlamına gelecek. AKP hükümetinin alameti farikası nedir? Başını TÜSİAD’ın çektiği büyük patronların, dünyanın dört bir yanına bir ahtapot gibi yayılıp vantuzlarını emekçilerin ve yoksul halkların damarlarına geçirmiş Dünya Bankası, İMF gibi emperyalist örgütlerin, MGK’nın, asker-sivil bürokrasinin desteklediği, üzerinde hem fikir olduğu işçi düşmanı bir hükümet olmak. AKP kapitalist sömürü mekanizmasının dişlilerini yağlamakla, asker-polis rejiminin en barbar şekilde işlemesini sağlamakla ve emperyalist-kapitalist işgal güçlerinin sömürge yelkenlerini
Açıklama [10]: <!--[endif]--> Açıklama [11]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [12]: <!--[endif]--> Açıklama [13]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [14]: <!--[endif]--> Açıklama [15]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [16]: <!--[endif]--> Açıklama [17]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [18]: <!--[endif]--> Açıklama [19]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [20]: <!--[endif]-->
Açıklama [21]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [22]: <!--[endif]-->
şişirmekle işçi düşmanı güçlerin gönüllerinde taht kurdu. Özelleştirmeler, iş yasası, Kamu Yönetimi Temel Yasası ve Personel Rejim Yasası, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi, Afganistan’da, Irak’ta ve Filistin’de işgal güçlerinin desteklenmesi ve en nihayetinde hak ve özgükler üzerinde ceberut bir devletin varlığının devamı... İşte AKP bunlardan dolayı baş tacı. Başta “ana muhalefet partisi” CHP olmak üzere meclis içinde ya da dışında bütün burjuva partiler AKP’nin izlediği neo liberal saldırı programını destekliyor. Örneğin AKP öncesi DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin sürekli demeçlerini izliyoruz. Ecevit, Bahçeli hep aynı şeyi söylüyorlar, “Biz alt yapıyı hazırladık, tam kaymağını yiyecektik, indirildik. Kaymağı yemek onlara kaldı!” Açık açık, utanmadan bugünkü ortamı biz hazırladık ama sefasını süremedik diyorlar. Bu partiler bugün övünülecek, sahiplenecek ne varda, “biz yaptık, biz yaptık” diye tepinip durmakta ve hangi yüzle yeniden seçilmeyi istemekteler. Kuşkusuz seslenmeleri işçi ve emekçilere değil, güç ve iktidar sahibi burjuvaziye ve hempalarına. Öyleyse dur demek, artık burjuva partilerine oy yok demek için tam zamanıdır. İşçiler ve emekçiler işgale, sömürüye ve baskıya karşı bağımsız devrimci alternatiflerini ortaya koymak durumundadır. Kuşkusuz bahsettiğimiz adres, en iyimser deyimle “samimi AB’ciler” olmaktan öteye geçmeyen sol liberal, sivil toplumcu Güçbirliği değil, olamaz... İşçi Cephesi olarak bu seçimlerde işçi sınıfının çıkarlarını ön planda tutan ve sömürü, işgal ve baskı rejimi karşısında emekten yana devrimci sosyalist tutum alan bir parti olmadığını düşündüğümüz için devrimci sosyalist adayları destekliyoruz. Bu çerçeveden hareketle bağımsız devrimci sosyalist adaylarla seçimlere katılmayı öngörüyor ve güçlerimiz oranında bu yönde bir politik müdahale çizgisi geliştirmeyi hedefliyoruz. Amacımız seçimler boyunca AKP hükümetinden ve ana muhalefet partisi CHP’den başlayarak tüm sermaye partilerinin karşı devrimci politikalarını teşhir etmek ve devrimci bir işçi partisinin inşasına katkıda bulunmaktır. Tüm Devrimci Marksistleri bu hedeflerin yerine getirilmesi ve devrimci işçi kutbunun yaratılması için işbirliğine çağırıyoruz. İşci Cephesi olarak 28 Mart Yerel Yönetim Seçimleri için bu çerçeveden hareketle Birleşik Devrimci Sosyalist Kampanya’yı sürdürüyoruz. BDSP pek çok devrimci akımı bir araya getiren Devrimci Marksist Diyalog Zemini platformuna dahil İşçi Cephesi, (SSS) Sosyalizm ve Sınıf Mücadelesi çevreleri ile bir çok bağımsız aktivistin, İstanbul-Esenyurt’ta gösterdikleri bağımsız aday etrafında yürüttükleri ortak yerel seçim çalışmasıdır. Bu sayımızda sizlerle BDSP’nin seçim bildirgesini paylaşmak istiyoruz...
Açıklama [23]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [24]: <!--[endif]-->
Açıklama [25]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [26]: <!--[endif]-->
Açıklama [27]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [28]: <!--[endif]-->
Açıklama [29]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [30]: <!--[endif]--> Açıklama [31]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [32]: <!--[endif]--> Açıklama [33]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [34]: <!--[endif]--> Açıklama [35]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [36]: <!--[endif]-->
Sermaye partilerine oy yok!
Açıklama [37]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Devrimci bir işçi partisinin inşası için bağımsız,
Açıklama [38]: <!--[endif]-->
devrimci sosyalist kadın işçi adaya oy verelim!
Açıklama [39]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Birleşik Devrimci Sosyalist Kampanya seçim bildirgesi
Açıklama [40]: <!--[endif]--> Açıklama [41]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [42]: <!--[endif]-->
Kadın ve erkek emekçiler; Dünyamız emperyalizm ve sermayenin baskısı, sömürüsü altında. Afganistan’ın ardından Irak’ın işgali, Filistin’de yaşanan İsrail devlet terörü, emperyalizmin barbarlığını bir kez daha gözler önüne sererken, kapitalist kâr ekonomisi, milyarlarca insani tehdit eden salgın hastalıklara, açlığa ve işsizliğe yol açmayı sürdürüyor. Bugünkü Türkiye hükümeti, tıpkı öncekiler gibi bütünüyle ABD emperyalizminin, IMF’nin ve büyük patronların işbirlikçisi durumunda. Nitekim, Irak savaşına, Kürt halkına uygulanan teröre ya da batık bankalara on milyarlarca dolar harcanıyor. Yalnızca AKP hükümeti döneminde, Türkiye’nin iç ve dış borcu 54 milyar dolar arttı. Emekçilere, işçilere gelince, “para yok” diyen hükümet, patronlar, IMF ve ABD emperyalizminin bir dediğini ikiletmiyor. Bütçe kaynakları iç ve dış borçları ödemek, patronlarının batırdığı bankaları kurtarmak için kullanılıyor. Yoksulluk sınırı 1 milyar 500 milyon lirayı bulmuşken, asgari ücreti 303 milyon lirada tutuyorlar. Diğer yandan, demokratik hakların yetersiz olduğu, demokratik taleplerin ise baskıyla susturulduğu bir dünya ve Türkiye’de yaşıyoruz. Türkiye’de son dört yılda, cezaevleri koşullarının iyileştirilmesi, siyasi tutuklulara baskıya son verilmesi için yapılan açlık grevi ve ölüm orucunda 107 kişi öldü. Yüzlercesi ise, tedavisi olanaksız hafıza kaybı, felç gibi hastalıkların kurbanı oldu. DEP’li dört milletvekili ise, yalnızca Kürtçe konuştukları için 10 yıldır hapiste. Emekçilerin, kadınların, gençlerin ve Kürt halkının -başta anadilde eğitim olmak üzere- tüm demokratik, siyasi hak ve özgürlükleri tanınmadan ne demokrasiden ne de demokratik seçimlerden söz edilebilir! Fakat buna rağmen sömürü ve baskı düzeninin yandaşı olan AKP hükümeti ve diğer sermaye partileri, önümüzdeki 28 Mart seçimlerinde bu düzeninin devamı için bizden oy isteyecek, şimdiye kadar yerine getirmedikleri ekonomik ve demokratik vaatleri tekrarlamaktan geri durmayacaklar. Emek gücümüzü sömürüp, bizi baskı ve tehdit altında tutan patronların partileri, bir kez daha oylarımıza göz dikiyorlar. İşledikleri bütün suçlara bizi ortak etmek istiyorlar.
Açıklama [43]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [44]: <!--[endif]-->
Açıklama [45]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [46]: <!--[endif]--> Açıklama [47]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [48]: <!--[endif]--> Açıklama [49]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [50]: <!--[endif]--> Açıklama [51]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [52]: <!--[endif]-->
Açıklama [53]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [54]: <!--[endif]--> Açıklama [55]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [56]: <!--[endif]-->
Açıklama [57]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [58]: <!--[endif]--> Açıklama [59]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [60]: <!--[endif]-->
Açıklama [61]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [62]: <!--[endif]-->
Açıklama [63]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [64]: <!--[endif]--> Açıklama [65]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [66]: <!--[endif]-->
Emperyalizmin ortaklarına, sermaye partilerine oy verme! AKP, hükümet olmanın verdiği olanakları kullanacak, kesenin ağzını açacak, seçimlerden sonra da zam paketleriyle karşımıza çıkacak. Diğer sermaye partilerinin ise daha önce iktidardayken izlediklerinden farklı bir yol takip edeceklerine inanabilir miyiz? Bu seçimlerde AKP, oylarını korur ya da artırırsa, işçi düşmanı siyasetinin halktan destek aldığını ileri sürüp, bir yıllık hükümetin başarılı olduğunu iddia edecek. Muhalefet partileri, CHP, DYP, SP, MHP ya da ANAP oylarını artırırsa, 3 Kasım seçimlerinde yerle bir olmalarına neden olan, işçi düşmanı uygulamaların unutulduğunu düşünecekler ve AKP karşısında alternatif olduklarını ileri sürecekler. Emperyalizmle ortak, patron yanlısı, hortumcu, faşist, emekçi ve Kürt düşmanı politikalarıyla sağ ve sol bütün sermaye partilerini başımızdan atmalıyız. Emekçilerden oy isteyen sözde sol parti CHP ise gerçekte Genelkurmayın borazanlığını yapıyor ve AKP’nin emekçi düşmanı politikalarını fiilen destekliyor. Kürt düşmanı ve patron yanlısı bir politika izleyen Deniz Baykal, sağdan soldan devşirdiği para babalarını, çıkarcıları, müteahhitleri aday yapıyor. Diğer yandan, Demokratik Güç Birliği adıyla bir araya gelen altı sol parti; SHP, DEHAP, EMEP, ÖDP, Özgür Parti ve SDP ise, Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP) çatısı altında seçime giriyor. Demokratik Güç Birliği, AKP karşısında bir güç olmak iddiasında...? Biz devrimci sosyalistler, her zaman işçi ve emekçi kitlelerin birlikte mücadelesinden yanayız. Bu nedenle 28 Mart seçimlerine burjuva partilerine karşı ve onlardan ayrı olarak emekçilerin sınıfsal çıkarlarını temel alan bağımsız, işçi bir aday çıkararak katılıyoruz. Oysa, Demokratik Güç Birliği, arasına bir burjuva partisi olan SHP’yi almıştır ve esas olarak da onu güçlendirecektir. SHP, işçi düşmanı politikaların, kemer sıkma kararlarının, emekçilere ve Kürtlere yapılan baskıların suç ortağıdır. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, 1993 yılında kurulan DYP-SHP hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanıydı. Bugün de Müteahhitler Birliği Başkanı. Meclis Başkanı SHP’li Hikmet Çetin ise, bir aydır sömürge valisi olarak Afganistan’da görev yapıyor. DYP-SHP hükümetinin emekçilere vurduğu en büyük darbe ise, 5 Nisan 1994’te açıklanan kemer sıkma kararlarıdır. Kemer sıkma kararlarının ardından bir milyon işçi, işsiz kalmıştı.
Açıklama [67]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [68]: <!--[endif]-->
Açıklama [69]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [70]: <!--[endif]--> Açıklama [71]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [72]: <!--[endif]-->
Açıklama [73]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [74]: <!--[endif]-->
Açıklama [75]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [76]: <!--[endif]-->
Açıklama [77]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [78]: <!--[endif]-->
Açıklama [79]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [80]: <!--[endif]-->
Açıklama [81]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [82]: <!--[endif]-->
Açıklama [83]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [84]: <!--[endif]--> Açıklama [85]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Bu nedenlerle, seçim dönemlerinde halka vaatlerde bulunan, iktidar olunca, sözünü tutmayan, her fırsatta patronlara hizmet eden bu partilere verilecek oyumuz yok. Neden bağımsız sosyalist işçi aday?
Açıklama [86]: <!--[endif]--> Açıklama [87]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [88]: <!--[endif]-->
Esenyurt’ta, emekçi sınıfların çıkarlarını savunan devrimci bir işçi partisi olmadığı için, bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi aday çıkartıyoruz. AKP’yi Büyükşehir’den, ANAP’ı Büyükçekmece Merkez, Beylikdüzü, Kıraç, Yakuplu’dan, Bahçeşehir’den tanıyoruz. Hiçbiri emekçiden yana değil. Zenginlere çalışıyorlar. Müteahhitleri zengin ettiler. CHP ve SHP’yi ise, Tepecik, Mimar Sinan ve Esenyurt’tan tanıyoruz. “İşçi aday kazanamaz, o halde yine SHP’ye, CHP’ye oy vereyim de oyum boşa gitmesin, AKP kazanmasın” diye düşünenler yanılıyor. Uygulamada AKP ile DSP-CHP ya da SHP arasında bir fark yok. Nitekim, geçen yıl AKP hükümeti işçi düşmanı “İş Yasası”nı çıkardı. DSP hükümeti ise, emeklilik yaşını uzatmıştı. Bu partilerin kendilerine sağ veya sol demesi kitleleri aldatmak için. Bunların hepsi sermaye partileri. Bugüne kadar “kötünün iyisi” partilere oy attık. Bu seçimlerde emekçi adaylara oy vererek, tercihimizi sınıfsal çıkarlarımızdan yana yapalım; Bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi adaya oy verelim.
Açıklama [89]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [90]: <!--[endif]--> Açıklama [91]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [92]: <!--[endif]-->
Açıklama [93]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [94]: <!--[endif]--> Açıklama [95]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [96]: <!--[endif]--> Açıklama [97]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [98]: <!--[endif]--> Açıklama [99]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [100]: <!--[endif]--> Açıklama [101]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [102]: <!--[endif]-->
Açıklama [103]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Kendi gücümüze güvenelim!
Açıklama [104]: <!--[endif]--> Açıklama [105]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Esenyurt Belediyesi’nin 15 yılı
Açıklama [106]: <!--[endif]--> Açıklama [107]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Belediyeler, kapitalist sömürü düzeninin bir parçasıdır. Belediyeler, emekçi kitlelerin yol, su, konut, ulaşım, sağlık gibi doğrudan ihtiyaçlarını karşılamak için değil, kâr etmeyi hedefleyen bir kapitalist şirket gibi çalışıyor. Esenyurt Belediyesi de, diğer belediye yönetimleri gibi, emekçilerin çıkarları doğrultusunda çalışmıyor. 1989’dan beri Belediye Başkanı olan Gürbüz Çapan döneminde Esenyurtlu emekçilerin hayat şartları iyileşeceğine giderek kötüleşti. Çapan, Esenyurt’u “çamurdan kurtarmakla” övünüyor. Ancak 15 yıl içinde ortaya iki Esenyurt çıktı. Esenkent, Bahçeşehir gibi zengin semtleri gerçekten de tertemiz. Yani, Esenyurt’taki on mahallenin yalnızca ikisi; diğer sekiz mahalleyse, çamurdan geçilmiyor. Belediye yönetimi yol yapmakla övünüyor! Bir belediye yol, su, kanalizasyon gibi alt yapı
Açıklama [108]: <!--[endif]-->
Açıklama [109]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [110]: <!--[endif]--> Açıklama [111]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [112]: <!--[endif]-->
Açıklama [113]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [114]: <!--[endif]-->
hizmetleri de yapmazsa ne yapar? Yolların yapımı bile, sınıfsal çıkarlara hizmet eden bir vurgun, rüşvet ve rant ilişkisiyle gerçekleşiyor. Üstelik, belediye başkanları bu işleri kendi ceplerinden mi yapıyorlar? Alt yapı çalışmaları, emekçilerden alınan vergiler ve kamu gelirlerinden alınan paylarla yapılıyor. Bir çok müteahhit bu işten zengin oldu. Yollar, büyük arsa sahipleri ve müteahhitlerin kârları gözetilerek yapıldı, neredeyse her yıl imar planları değiştirildi.
Açıklama [115]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [116]: <!--[endif]-->
Açıklama [117]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [118]: <!--[endif]--> Açıklama [119]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Esenyurt Belediyesi kültür hizmetleriyle de övünüyor! Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz’dan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına kadar pek çok devrimci, sosyalist militan, şair ve yazarın adları Esenyurt caddelerine, kültür merkezlerine veriliyor, meydanlara heykelleri dikiliyor. Fakat “cadde isimleri solculuğu” burjuvazi ve Esenyurt’un patronlarını rahatsız etmiyor, sadece solcuları güzelce oyalamaya yarıyor. Solcu bir belediye başkanı olarak, emekçilerin öncelikli ihtiyaçlarını karşılamak yerine Esenyurt’u zengin ve yoksul semtlere bölen Çapan, sağcı, emekçi düşmanı partilerin oylarının hızla artışına zemin hazırladı: 1989-1999 arasında, Esenyurt’un nüfusu beş kat artarken, sağcı partilere oy verenlerin sayısı 20 kat arttı; sol oylar ise, sadece dört kat! Tabii böylesi bir tablonun ortaya çıkmasında Esenyurt Belediyesi’nin emekçi düşmanı uygulamalarının da payı büyüktür: Esenyurt Belediyesi emekçileri sürgüne göndermiş; sendikal örgütlenmesini engellemiştir. Sendikal örgütlemenin olmadığı taşeronlara, çöp toplama ve temizlik işlerini ihale etmiştir. Hatırlanacağı gibi, daha önce topluca işçi çıkartarak, DİSK Genel-İş Sendikası’nın yetkisi düşürmüştü. İmar planlarıyla sık sık oynanarak yeşil alanlar birden sanayi arsası yapılmış ya da sanayi arsaları yeşil alana çevrilmiştir. Arsanızın kaderi, belediye başkanına yakınlığınıza bağlıdır. Esenyurt’ta belediye-halk ilişkisi, hep çıkara dayalı gelişmiş. Solculuk, sosyalistlik hep ikinci planda kalmıştır. Bu nedenle, emekçiler, işsizler, ezilenler kişisel çıkarlarının bir adım ötesine geçip, sınıf çıkarları açısından olaylara bakabildikleri an, ortada ne AKP ne SHP ne de diğer burjuva partileri kalacak.
Açıklama [120]: <!--[endif]--> Açıklama [121]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [122]: <!--[endif]-->
Açıklama [123]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [124]: <!--[endif]--> Açıklama [125]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [126]: <!--[endif]-->
Açıklama [127]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [128]: <!--[endif]-->
Açıklama [129]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [130]: <!--[endif]--> Açıklama [131]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [132]: <!--[endif]--> Açıklama [133]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [134]: <!--[endif]--> Açıklama [135]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [136]: <!--[endif]-->
Esenyurt’a patron başkan istemiyoruz
Açıklama [137]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [138]: <!--[endif]-->
Bugünkü belediye, çöp toplama ve temizlik hizmetleri, emlak vergisi tahsilatı, inşaat ruhsatı verme yetkisi gibi işleri ve bir dizi ihaleyi özel şirketlere veren bir “patron” konumunda. Belediye, özelleştirmeden yana olduğu için, toplu ulaşım hizmeti sağlamak yerine, Esenyurtlu emekçileri özel minibüslerin sağlıksız, tehlikeli ve pahalı ulaşım koşullarına mahkum ediyor. AKP’nin hazırlayarak Meclise sunduğu ve CHP’nin de özünde savunduğu Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve Yerel Yönetimler Yasası belediyeleri “özel şirket” haline getirmeyi planlıyor. SHP dahil hiçbir burjuva partisi, belediyelerin özelleştirilmesine kesin olarak karşı çıkmıyor. Özelleştirme, taşeronlaşmanın devamıdır. Rantçı belediyecilik, arazi mafyacılığı ve sendika düşmanlığı demektir. Halktan alınan vergileri artırmak, belediye kaynaklarını patronlara sunmaktır. Esenyurt için bizden oy isteyen sermaye partileri, bugüne kadar emekçiler için ne yaptılar? İşsizliğin, düşük ücretlerin, sigortasız ve sendikasız çalışmanın, gençliğin çaresizlik içinde tinerciliğe, baliciliğe yönelişinin sorumlusu, emekçi düşmanı olan bu partiler değil mi? Öyleyse, oylarımız bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi adaya!
Açıklama [139]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [140]: <!--[endif]--> Açıklama [141]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [142]: <!--[endif]--> Açıklama [143]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [144]: <!--[endif]--> Açıklama [145]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [146]: <!--[endif]--> Açıklama [147]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [148]: <!--[endif]--> Açıklama [149]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [150]: <!--[endif]--> Açıklama [151]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [152]: <!--[endif]--> Açıklama [153]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [154]: <!--[endif]-->
Esenyurt için emekçi çözümü Sorunların çözümü bir belediye başkanının iyi niyet ve yeteneklerine bırakılamaz. Diğer yandan, Esenyurt’un sınırları içinde kalarak sorunlarımızın köklü bir çözümü de mümkün değil. Kapitalist sömürü ve baskı düzeni yıkılmadıkça, emekçilerin özlediği bir belediye yaratılamaz. Devrimci sosyalistler olarak bu gerçekleri açıklamak ve bugün için yapabileceklerimizi dile getirmek için seçimlere katılıyoruz. İşçi ve emekçilerin acil ihtiyaçları için aşağıdaki talepler doğrultusunda mücadele etmeliyiz.
Açıklama [155]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [156]: <!--[endif]--> Açıklama [157]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [158]: <!--[endif]-->
Açıklama [159]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [160]: <!--[endif]--> Açıklama [161]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
1. Belediyelerde emekçi yönetimi ve denetimi Emekçilerin doğrudan katılımıyla gerçekleşecek bir belediye yönetimi gerekir. Bu nedenle belediye yönetimleri, sokak ve mahallelerden seçilecek temsilcilerden oluşacak biçimde yeniden örgütlenmelidir. Belediyelerin yönetimini beş yıl boyunca denetleyemeyeceğimiz kişilerin eline bırakamayız. Bu nedenle seçtiklerimizi denetlemenin lafta değil; uygulamada olabilmesinin ilk şartı, seçtiklerimizi her an geri çağırabilmektir.
Açıklama [162]: <!--[endif]--> Açıklama [163]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [164]: <!--[endif]-->
• Tüm önemli kararlar, halkın söz ve oy hakkıyla katıldığı genel meclis toplantılarında alınmalı!
Açıklama [165]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [166]: <!--[endif]-->
• Seçenlere, seçtiklerini geri çağırma hakkı! • Belediye Meclisi toplantılarından ihalelere kadar bütün faaliyetler, bütün defterler ve kayıtlar halkın denetimine açık olmalı! • Gizli meclis toplantılarına hayır! • Seçilmemiş bürokratların denetimdeki belediye encümeni lağvedilmeli! • Belediye zabıtasının görevleri emekçiler ve ev kadınları tarafından seçilmiş semt komitelerine devredilmeli. • Belediye emekçileri değil, emekçiler belediyeyi denetlemeli! Açıklama [167]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
2. Herkese bir konut Parası olanlardan toplanacak vergilerle ve kamu kaynaklarıyla herkesi, barınacağı bir konut sahibi yapmak mümkün. Bahçeşehir ve Esenkent gibi semtlerde yaşamak emekçilerin de hakkı. Sosyal konutlara öncelik verilmeli, gençlerin konutlardan yararlanması kolaylaştırılmalı. Bahçeşehir ve Esenkent’teki lüks villa ve dairelerin vergilerinden elde edilecek gelir, emekçi aileler için ucuz ve sağlıklı konut yapımı için kullanılmalı. • Bir konut, herkesin toplumsal hakkı! Herkes için suyu, elektriği, merkezi ısıtması olan depreme dayanıklı sağlıklı konut!
Açıklama [168]: <!--[endif]--> Açıklama [169]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [170]: <!--[endif]--> Açıklama [171]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [172]: <!--[endif]--> Açıklama [173]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [174]: <!--[endif]--> Açıklama [175]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [176]: <!--[endif]-->
• Boş arazi ve konutlar işçi denetiminde ihtiyaç sahiplerinin kullanımına açılsın! • Belediyeler, herkese bir konut için toplu konut kooperatifleri kursun! • Genç emekçilere konut önceliği tanınmalı! 3. Kadınların yükü iki kez ağır Kadınlar yalnızca kadın oldukları için evde, işte, sokakta baskı ve ayrımcılığa uğruyor, eziliyorlar. Kadın işçiler ise, işyerlerinde düşük ücrete çalışıyor, baskıya, tacize maruz kalıyorlar. Bunun yanı sıra ailelerinin tüm sorumluluğu kadınların sırtında. Çocuklar, kocalar, yaşlılar ve hastaların bakımından sorumlular. Alışveriş ve tüm ev işleri ise cabası. Bu nedenlerle, politikadan uzak kalıyorlar. Kocalarının, babalarının, ağabeylerinin siyasi tercihlerine göre oy kullanıyorlar. Oysa belediye seçimleri kadınları özel olarak ilgilendiriyor. • Belediyelerde kadınlara eşit temsil, söz ve karar hakkı! • Mahallelerde, kadınların sağlık sorunları için danışma ve hizmet merkezleri!
Açıklama [177]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [178]: <!--[endif]--> Açıklama [179]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [180]: <!--[endif]-->
Açıklama [181]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [182]: <!--[endif]-->
Açıklama [183]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [184]: <!--[endif]-->
• Dayağa, şiddete maruz kalan kadınlara kadın sığınma evleri! • Kadınların gece sokağa çıkabilmeleri için bütün sokaklarda aydınlatma! • Çocuklar sadece kadınların değildir; • Her mahalleye kadınlar ve erkekler için 24 saat hizmet veren yuva, kreş, çamaşırhane, çocuk bakımevi! • Ucuz ve temiz yemek yenebilecek yemekhaneler! 4. Herkese ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim 100 binden fazla nüfusu olan bir emekçi beldesinde işçilerin, kadınların, çocukların, yaşlıların sağlık sorunlarıyla ilgilenen belediye gerekli. Esenyurt’ta bir devlet hastanesi ve meslek hastalıklarıyla ilgilenen bir kurum yok. Oysa, birçok özel hastane var. Özel klinikler insan sağlığı için değil, kâr etmek için kuruluyor. • Sağlık hizmetleri, özel hastanelerin kâr anlayışına terk edilemez!
Açıklama [185]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [186]: <!--[endif]--> Açıklama [187]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [188]: <!--[endif]--> Açıklama [189]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [190]: <!--[endif]--> Açıklama [191]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [192]: <!--[endif]-->
• Her mahalleye sağlık ocağı! Tam donanımlı bir devlet hastanesi! • İşsizler, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere herkese ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti! • Müteahhitler için imar planı değil, yeşil alan ve çocuk parkları için düzenleme! • Tüm fabrikalara arıtma tesisi zorunlu olmalıdır! Çevreyi ve doğayı kirleten fabrikaların üretimi durdurulsun! • Sağlıksız üretim yapan ve işçi sağlığını tehdit eden işyerlerinde üretimi durdurma ve önlem alınıncaya kadar üretimi engelleme hakkı! Esenyurt’taki 60 kişilik sınıflara ve paralı eğitime son verilmeli. Eğitim ihtiyacına öncelik veren ve eğitimi ücretsiz, demokratik ve kaliteli hale getiren bir belediye. • Eşit, ücretsiz, bilimsel, anadilde eğitim Kamu gelirlerini kendi çıkarını gözeten küçük bir çevre için değil, toplumun ihtiyaçları için kullanacak bir belediye. 5. Kâr gözetmeyen, güvenli toplu ulaşım Ulaşım sorununun çözümü, toplu taşımacılıktır. Belediye yönetimlerinin özelleştirmeci anlayışları nedeniyle pahalı, tehlikeli bir ulaşım sistemi egemendir. Özel otobüs ve minibüsler ise keyfi uygulamalar yapıyor. • Güvenli, kâr gözetmeyen bir ulaşım için toplu taşımacılık!
Açıklama [193]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [194]: <!--[endif]--> Açıklama [195]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [196]: <!--[endif]--> Açıklama [197]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [198]: <!--[endif]--> Açıklama [199]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [200]: <!--[endif]--> Açıklama [201]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [202]: <!--[endif]-->
Açıklama [203]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [204]: <!--[endif]-->
• Sadece, Esenkent’e, Bahçeşehir’e değil, bütün Esenyurt’a toplu taşımacılık • Yolu yapılmamış tek bir semt kalmasın! • Yolda geçen zaman, iş süresinden sayılsın! 6. Belediye çalışanlarına ve bütün emekçilere yeterli ücret, sigorta ve sendika hakkı Belediye çalışanları da, diğer emekçiler gibi keyfi baskı ve kötü çalışma koşullarını hak etmiyor. Patronlar, Esenyurt işçisini düşük ücretle, sigortasız ve sendikasız çalıştırıyor; işten çıkartıyor, sefalete sürüklüyor. Esenyurt ucuz işçi pazarı, iş yasalarını bile uygulamayan patronların cenneti olmasın. Sigortasız, sendikasız işçi çalıştıran bir tek işyeri kalmayacak biçimde çalışma ortamı yaratılsın. İnsanca yaşanacak bir ücret ve bölge çapında aynı işe aynı ücret uygulanmasını sağlamak ve çalışma koşullarını denetlemek belediyenin de görevi olmalı. Tüm emekçiler için olduğu gibi, belediye emekçileri için de, • Sendikasızlaştırmaya, taşeronlaşmaya hayır! Tüm işçi ve emekçiler için sendikalaşma hakkı; örgütlenme önündeki tüm engeller kaldırılsın!
Açıklama [205]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [206]: <!--[endif]--> Açıklama [207]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [208]: <!--[endif]--> Açıklama [209]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [210]: <!--[endif]--> Açıklama [211]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [212]: <!--[endif]--> Açıklama [213]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [214]: <!--[endif]--> Açıklama [215]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [216]: <!--[endif]--> Açıklama [217]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [218]: <!--[endif]-->
• İşten çıkarmalar yasaklansın! Sigortasız, kayıt dışı çalıştırma ve çocuk emeği yasaklansın; • Ücretlerde azaltma olmaksızın iş saatleri kısaltılsın. Tüm işler çalışan nüfus arasında paylaştırılsın! Haftalık çalışma süresi 35 saat olsun! • Yoksulluk sınırı 1 milyar 500 milyon lira; asgari ücret 303 milyon lira; asgari ücreti emekçiler belirlesin! Açıklama [219]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Esenyurt; • İş yasalarını bile uygulamayan patronların cenneti değil!
Açıklama [220]: <!--[endif]--> Açıklama [221]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [222]: <!--[endif]-->
• Çıraklara, genç işçilere, kadın işçilere farklı ücret uygulamasına son! Aynı işe aynı ücret! 7. Ekonomik kaynağı nereden bulacağız? Sermaye sınıfı, her yerde olduğu gibi, Esenyurt’un gelişmesi için hiçbir maddi fedakarlık yapmıyor. Esenyurt’a zenginlik katan patronlar değil, emekçilerdir. Çevre temizlik vergisi, kaldırım parası derken soyulan hep emekçiler oluyor. Öyleyse, yerel yönetimler için kaynak, en başta patronlardan alınacak vergilerdir.
Açıklama [223]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [224]: <!--[endif]--> Açıklama [225]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [226]: <!--[endif]-->
Açıklama [227]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [228]: <!--[endif]-->
• Vergi, patronlardan, zenginlerden alınsın!
Açıklama [229]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [230]: <!--[endif]-->
• Yolsuzluk yapanın mallarına el konulsun! • İşsizlerin oturduğu konutların elektrik ve su borçları silinsin! Bütçeden iç ve dış borçlara, orduya ve pahalı devlet bürokrasisine ayrılan paylar emekçiler için kullanılmalıdır. • İç ve dış borçlar ödenmesin!
Açıklama [231]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [232]: <!--[endif]--> Açıklama [233]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [234]: <!--[endif]-->
• IMF’ye, faize, hortumcuya, orduya değil emekçiye bütçe! • Kaynaklar savaşa, batık bankalara değil emekçilerin hizmetine! Açıklama [235]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Sosyalizmin sesini duyurmak için… Seçimlere, Esenyurt’u sermayenin sözcülerine terk etmemek için katılıyoruz. Kapitalist düzeni, devleti ve onların sözcüsü partileri teşhir etmek için seçimlerde varız. İşçileri ve emekçileri harekete geçmeye, mücadeleye çağırıyoruz. “İşçilerin, emekçilerin yönettiği ve denetlediği sosyalist bir dünya” için seçimlerde varız. Yerel seçimlere, Birleşik Sosyalist Kampanya adıyla 1989 yılında katıldık. Sosyalist dergi çevrelerinin 15 yıl önce başlattığı geleneği, bugün de sürdürüyoruz. “Biz, 12 Eylül’üyle, işkence haneleri, hapishaneleri, cinayetleriyle, özel mahkemeleriyle, baskı ve tehditleriyle, yasaları ve yasa dışı uygulamalarıyla sosyalizmin sesini kısmak isteyenlere rağmen, bir kez daha VARDIK, VARIZ, VAROLACA ĞIZ! diye haykırmak için seçimlere katılıyoruz. Yerel seçimlerde işçi sınıfının bağımsız politik tutumunu dile getirmek, toplumun ve kentlerin sorunlarına işçi sınıfı yönünden bir bakış açısı getirmek ve sosyalizmin sesini yükseltmek istiyoruz.” Yerel seçimlerde bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi aday çıkararak, emekçileri burjuva partilerine oy vermemeye çağırıyoruz. Bu seçimler, emekçilerin, ezilenlerin yaşamıyla kapitalistlerin çıkarları arasında bir seçimdir. Biz seçimimizi yaptık. Emekçilerin büyük çoğunluğu karşısında yer alan para babalarının çıkarlarını silip atmak istiyoruz. Seçimlerin çare olmadığını biliyoruz. Bağımsız devrimci sosyalist kadın adayımıza oy vermenin
Açıklama [236]: <!--[endif]--> Açıklama [237]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [238]: <!--[endif]--> Açıklama [239]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [240]: <!--[endif]--> Açıklama [241]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [242]: <!--[endif]--> Açıklama [243]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [244]: <!--[endif]-->
Açıklama [245]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [246]: <!--[endif]--> Açıklama [247]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [248]: <!--[endif]--> Açıklama [249]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [250]: <!--[endif]--> Açıklama [251]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [252]: <!--[endif]--> Açıklama [253]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [254]: <!--[endif]-->
yeterli olmadığını da biliyoruz. Ama bizim adayımıza oy verenler, taleplerimizi onayladıklarını ve sermaye partilerine tokat atma sırasının kendilerinde olduğunu göstermiş olacaklar. Biz, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağını, sınıfsız, sömürüsüz bir sosyalist bir dünyanın kurulması yolunda devrimci bir işçi partisinin gerekli olduğunu vurgulamak için seçimlere katılıyoruz. Sosyalizmden anladığımız, işçilerin adına başkalarının değil, bizzat işçi sınıfının kuracağı ve yöneteceği bir işçi, emekçi iktidarıdır. Bilinçli emekçi kitlelerin sosyalizmi kurmak için yürüttüğü mücadelenin bir parçası olmak için, yerel seçimlerde bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi adaya oy verelim!
Açıklama [255]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [256]: <!--[endif]--> Açıklama [257]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [258]: <!--[endif]-->
Açıklama [259]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [260]: <!--[endif]--> Açıklama [261]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [262]: <!--[endif]--> Açıklama [263]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Yaşasın İşçilerin Birliği!
Açıklama [264]: <!--[endif]-->
Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacağız! Yaşasın Sosyalizm! Birleşik Devrimci Sosyalist Kampanya Açıklama [265]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [266]: <!--[endif]--> Açıklama [267]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [268]: <!--[endif]-->
Aysel Çorap işçileri sendika hakkı için grevde
Açıklama [269]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [270]: <!--[endif]-->
Fuat Karan
Açıklama [271]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [272]: <!--[endif]-->
Aysel Çorap Boyama Fabrikası Esenyurt’ta bulunan yüzlerce orta ölçekli fabrikadan bir tanesi. Esenyurt Evren Sitesi içindeki Aysel fabrikası fason olarak çalışan ve çorap boyaması yapan bir işletme. Boyanan çorapların büyük bir kısmı yurtdışına ihraç ediliyor. Ayrıca yurtiçindeki en büyük firmalardan Aytuğ’un çorapları boyanıyor. İşverenin Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan’ın (28 Mart yerel seçimlerinde Demokratik Güç Birliği’nin Esenyurt belediye başkan adayı) kardeşiyle de yakın bir dostluğu olduğu biliniyor. Fabrikada 48 işçi çalışıyor. Boyama işi ustalık isteyen bir iş; o nedenle işçilerin çoğunluğu uzun yıllardır bu işletmedeler. Çoğu Bayrampaşa’da oturan işçiler 303 milyon asgari ücret için ciğerlerini çürütmek zorunda kalıyorlar. İşçiler hiç bir tedbir almaksızın uzun saatler kimyasal boyaların içinde çok düşük bir ücrete çalışıyorlar. Buna rağmen patronlarını memnun etmeyi başaramıyorlar. Çünkü patron hep daha fazla kazanmak istiyor. Fabrika işveren tarafından tekstil işkolu içinde (vergisi daha az olduğu için) gösterilse bile aslında kimyasal boyama üzerine üretim yapıyor. Sözün kısası patron hep kazanmak istiyor.
Açıklama [273]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [274]: <!--[endif]--> Açıklama [275]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [276]: <!--[endif]--> Açıklama [277]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [278]: <!--[endif]-->
Sorunlar ağırlaşıyor, işçiler örgütleniyor Aslında işçilerin sıkıntıları fabrika Bayrampaşa’dayken başlamış. Daha önce ikramiye ödeyen işveren işçilerin ikramiyelerini kesmiş. İşçiler buna karşı direnince tazminatlarını ödeyerek işçileri çıkarmış. Fakat iş ustalık istediği için işçileri geri almak zorunda kalmış. Fabrika Esenyurt’a taşındıktan sonra koşullar daha kötüye gitmeye başlamış. Levent Çetin isimli bir müdür işçilerin başına gelmiş. Ve ilk işi çalışma saatini 12 saate çıkarmak olmuş; üstelik ücret ödemeden. Tek iyi yanı 8 saat çalışmak olan işletme böylece işçiler için katlanılmaz bir yer haline gelmiş. Bunun üzerine işçiler Türk-İş’e bağlı Teksif sendikasının Bakırköy şubesinde sendikalaşmaya girişmişler. Sendikalaşmanın ardından işveren yaklaşık 20 işçiyi işten çıkarmış. İşçiler 17 Mart günü grev kararı almışlar. Patron grevden 1 gün önce 16 şubatta 9 işçiyi işten çıkarmış. İşçiler 17 şubatta greve çıkmışlar. O günden bu yana direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Yeni iş yasası uygulamada Grevdeki en önemli sorun yeni iş yasası. AKP hükümetinin patronların istekleri doğrultusunda hazırladığı iş yasası Aysel grevinde de karşımıza çıkıyor. Grevin başarısının en önemli aracı olan iş durdurma hakkı yeni iş kanununa göre yasak. İşçiler dışarıda grev yaparken içeride üretim devam ediyor. Peki işçiler patrona karşı nasıl mücadele edecek, nasıl haklarını alabilecekler? İkinci olarak yeni yasaya göre işçilerin grev çadırı kurması artık yasak. Yani fabrika önünde durup kendilerini ifade edemeyecekler. Aysel işçilerinin fabrika önündeki küçük kulübelerini de patron şikayet etmiş. Şu anda mahkemelikler. Aysel’de ve diğer fabrikalarda yapılması gereken patronların ve sermaye hükümetlerinin çizdiği yasal sınırları aşmak ve hak almak için mücadele etmektir. Aksi takdirde hiçbir mücadele başarılı olamaz. Bu nedenle gerektiğinde üretimi engellemek ve direnişin sembolü olan çadırları inatla korumak gerekiyor. Aksi halde tüm mevzilerimizi kaybederiz. İşçiler mücadelede kararlılar Konuştuğumuz Aysel işçileri sorunların farkındalar. Ve daha da önemlisi büyük bir dayanışma gösteriyorlar. Sendikalaşmanın, örgütlenmenin, birlik olmanın, dayanışmanın bilincine varmışlar ve tüm çevrelerden de destek bekliyorlar. Patronların para teklifleri ya da tehditleri onları caydıramıyor. Aksine onlar grevin sadece kendileri için değil bölgedeki tüm işçiler için ne anlama geldiğini biliyorlar. Çevre fabrikalardaki işçiler de dönem dönem onlara destek oluyor. İşçiler koşulların her gün daha kötüleştiği şu günlerde örgütlenmenin önemini anlatıyorlar bize. İş yasalarını, patronları, sermaye partilerini ve gerçek dostlarını tanıyorlar. Bir işçi, “...artık her gün okuyoruz. Dünyayı anlamaya çalışıyoruz!..” diyor. Bir diğeri koşulların kötüye gitmesiyle ilgili bir örnek veriyor, Hadımköy’deki bir plastik fabrikasından. Patron vardiyayı 3’ten 2’ye düşürmüş. Yani mesaiyi 12 saate çıkarmış. Mesai ücreti yok. Sendikada sessiz kalmış. İtiraz eden işçileri 17.
Açıklama [279]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [280]: <!--[endif]--> Açıklama [281]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [282]: <!--[endif]-->
Açıklama [283]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [284]: <!--[endif]-->
Açıklama [285]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [286]: <!--[endif]--> Açıklama [287]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [288]: <!--[endif]-->
Açıklama [289]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [290]: <!--[endif]-->
Açıklama [291]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [292]: <!--[endif]-->
Açıklama [293]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [294]: <!--[endif]--> Açıklama [295]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [296]: <!--[endif]-->
Açıklama [297]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [298]: <!--[endif]-->
maddeden atmışlar. Sendikalardaki satılmış bürokratlardan bahsediyorlar ve TEKSİF Bakırköy şubesine gelmekle şanslı olduklarını söylüyorlar. Soruyoruz, ne yapmalıyız? Cevap çok açık, “patronların emeğimizde gözü var. Buna karşı bilinçlenmeli ve birlik olmalıyız...” Aysel işçisi grev okulunda her gün daha büyüyor ve öfkesini biliyor. Açıklama [299]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Sendika işçileri destekliyor Sümerbank Bakırköy işçilerinin de örgütlü olduğu Bakırköy şubesi işçilere destek veriyor. Sendika Esenyurt’ta bir lokal açmış. İşçiler sürekli orada toplanıyor. Konuştuğumuz işçiler sendikanın maddi ve manevi desteğini aldıklarını söylüyor. İşçiler sendikalarına güveniyor. Direnişle ilgili görüştüğümüz şube başkanı Çetin Yelken; bu greve çok önem verdiklerini ve kazanmak için her şeyi yapacaklarını söyledi. Yelken, işçilerin birliğine ve gücüne ihtiyaç duyduklarını aksi halde başarıya ulaşamayacaklarını belirtti. Yelken, patronun birkaç gün içinde işçilerle görüşeceğini ve bunun sonucuna göre mücadelenin süreceğini söyledi. Patronun sendikayı sokmamak için işçilere iyi ücret önereceğini buna karşı uyanık olmak gerektiğini ekledi.
Açıklama [300]: <!--[endif]--> Açıklama [301]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [302]: <!--[endif]-->
Açıklama [303]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [304]: <!--[endif]-->
Açıklama [305]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Aysel işçisi kazanacak, işçi sınıfı kazanacak! Aysel işçileri kararlılıkları ile bize ve bölgedeki tüm işçilere umut oluyor. Bu nedenle Aysel işçilerinin grevinin başarıya ulaşması çok önemli. Bu nedenle gereve her tür desteği vermek gerekiyor. Buradaki sendikalaşma bölgedeki diğer işletmelerdeki işçilerin örgütlenmesinde model olacak. Herhangi bir çıkar olmaksızın işçilerin mücadelesini desteklemek, onlarla birlikte zorlukları göğüslemek çok önemli.
Açıklama [306]: <!--[endif]--> Açıklama [307]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [308]: <!--[endif]-->
Açıklama [309]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Grev başarıyla sonuçlanabilir çünkü usta işçilerin grevde olması, patronu sıkıştırıyor. Yeni getirdiği işçiler çok yetersizler. Bu nedenle çalıştığı en büyük firma Aytuğ artık Aysel’le çalışmıyor. Yine de bu duruma çok güvenmemek gerekiyor. Güvenmemiz gereken şey örgütlülüğümüz ve mücadelemizdir. Aksi takdirde daha büyük hayal kırıklıkları yaşayabiliriz.
Açıklama [310]: <!--[endif]-->
· Grevin başarısı için içerideki işçilerle bağ kurmak ve onları sendikalaşmaya itmek gerekiyor. Onlarda iş bırakırsa patron büyük ölçüde köşeye sıkışacak.
Açıklama [314]: <!--[endif]-->
· Direnişi yaygınlaştırmak için tüm sivil toplum örgütü, parti vb... gitmek, greve destek aramak gerekiyor. Seçim olanaklarından faydalanmak gerekiyor. · Aileleri grevin desteklenmesi konusunda aktive etmek gerekiyor. Ailelerin greve destek vermesi hem işçilere moral olacak, hem de grevin etkisini arttıracaktır. · Sendikaya güvenmek gerekiyor ancak komite vasıtasıyla sendika denetlenmeli ve sendikaya işçilerin talepleri iletilmeli. · İşverenin sendikayı kabul etmeyeceğini düşünerek uzun süreli bir direniş olasılığına da hazırlanmak lazım. Bunun maddi ayağı için bir fon oluşturmak ve bu fona destek toplamak gerekli. · İşveren öncelikle işçilere iyi bir ücret önerecek ve sendikayı bırakmalarını isteyecek. Buna kesinlikle izin vermemek lazım. Çünkü sendikalaşma mücadelesi biterse işveren birçok işçiyi işten
Açıklama [311]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [312]: <!--[endif]--> Açıklama [313]: <!--[if !supportLists]->
Açıklama [315]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [316]: <!--[endif]--> Açıklama [317]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [318]: <!--[endif]--> Açıklama [319]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [320]: <!--[endif]--> Açıklama [321]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [322]: <!--[endif]--> Açıklama [323]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [324]: <!--[endif]-->
çıkaracak. · Önümüzdeki günlerde patron sendikalaşmayı kabul edebilir. Ancak bazı öne çıkmış işçi arkadaşları işe almamak şartıyla. Hatta sendika yönetimi de sendikalaşmayı öncelik alan bir hattı önerebilir. Bu durumda mücadelenin yükünü çeken işçi arkadaşlar işten atılırlar. Buna karşı ısrarla direnmek ve birliği korumak gerekiyor. Patronun birliği bozmaya dönük tutumlarına karşı uyanık olmak gerekir.
Açıklama [325]: <!--[if !supportLists]->
· Çevre fabrikalardaki işçileri direnişten haberdar etmek, desteklerini almak çok önemli. Bu bölgedeki işçilerin mücadelesini güçlendirecektir.
Açıklama [327]: <!--[if !supportLists]->
Açıklama [326]: <!--[endif]-->
Açıklama [328]: <!--[endif]--> Açıklama [329]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [330]: <!--[endif]--> Açıklama [331]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
İş Güvence yasası “güvencesiz”, İş Yasası “işsiz” bırakıyor! Arif Benol İşçi sınıfına yönelik neo liberal saldırıların en kapsamlılarından birisi yeni iş yasası oldu. Yeni iş yasası çalışma hayatının esnekleştirilmesi adına 2003 yılında 1475 sayılı iş yasasının yerine devreye sokuldu. Patronlar önce Ağustos 2002’de yasalaşan 4773 sayılı iş güvence yasasını Mart 2003 tarihine ertelettiler. Sonra zaten göstermelik olan bu yasadaki kimi “güvence” kısımlarını iptal ya da yenilemeyle iyice işlevsiz kıldılar. Örneğin iş güvence yasası, yasanın ilk halinde 10 ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerinde geçerli olacakken patronların müdahalesiyle 30 ve üzeri işçi çalıştıran işyerinde geçerli hale getirildi. İş güvence yasasından sadece 6 ay ve üzeri bir süre aynı işyerinde çalışanların yararlanabilecek olması “güvence” kapsamına giren işçilerin sayısının çalışanların ancak çok küçük bir kısmı olmasına yol açtı. Bununla da yetinmeyen patronlar 1475 sayılı yasa yerine 4773 sayılı iş yasasını uygulamaya sokarak iş güvence yasasının işçi sınıfı lehine eğer varsa tek kuruşluk değerinin de ortadan kalkmasına yol açtılar. Örneğin iş güvence yasasının ilk halinde patronların işçi çıkarması için geçerli bir nedene dayanması ve bu geçerli nedeni mahkemede patronun kanıtlaması gerekiyordu. Oysa yapılan düzenlemeyle haksız yere işten atıldığını kanıtlamak yeniden işçiye verildi. Bunun uygulamadaki anlamı şu; iş güvence yasasına göre patronların sendikalı olduğu için işçi çıkarması yasaklandı ama patronlara arkadaşından borç isteyen, uzun telefon görüşmesi yapan işçileri, “işçinin yeterliliği veya davranışları” ve “işletmenin, işyerinin veya işin gerekleri” doğrultusunda atmayı yasal hak haline getirdi. Bunların anlamı çok açık; yeni iş yasası iş hayatını taraflar için (işçiler ve patronlar için!) “eşit” şekilde düzenlemiyor. Patronların işçileri en az maliyetle sömürmesini garanti altına alıyor. Ve iş güvence yasası, işçiler için değil patronlar için güvence sağlıyor. Nitekim iş güvence yasasının ve iş yasasının yürürlüğe girdiği yaklaşık 8-10 aylık dönem içindeki uygulamar bu durumun bir göstergesi oldu. Uzun çalışma saatleri, yeni sözleşmeler... Çarşı’da yeni düzen...
Açıklama [332]: <!--[endif]--> Açıklama [333]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [334]: <!--[endif]--> Açıklama [335]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [336]: <!--[endif]--> Açıklama [337]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [338]: <!--[endif]--> Açıklama [339]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [340]: <!--[endif]-->
Açıklama [341]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [342]: <!--[endif]-->
Açıklama [343]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [344]: <!--[endif]-->
Açıklama [345]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [346]: <!--[endif]-->
Yeni iş yasasının rüzgarıyla yelkenlerini şişiren patronlar geçen süre içinde boş durmadı. Bir çok işyerinde çalışma saatleri işçinin aleyhine yeniden düzenlendi. İşçiler ellerindeki sınırlı hakların büyük oranda yitirilmesi anlamına gelen yeni sözleşmeler imzalamak zorunda bırakıldı. Çalışma günlerinin değiştirilmesi, iş saatlerinin uzaması ve bu duruma uygun yeni sözleşmeler yapılması işçilerin hem kazanılmış haklarını yitirmesine hem de hakları için birlik ve dayanışma göstermelerini zorlaştırıyor. Patronlar esnek çalışma düzeniyle her bir işçiyi devasa sistemleri karşısında sözüm ona “birey” olarak tanımlayıp silindir gibi eziyor. Yeni iş yasasının bu anlamda uygulandığı son örneklerden birisi Boyner Holding’in ve piyasanın gıda dışı en büyük perakende şirketlerinin başında gelen Çarşı Büyük Mağazacılık. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye’nin bir çok ilinde 20’nin üzerinde satış mağazası bulunan Çarşı, 3000’e yaklaşan çalışanıyla ve 200 milyon dolara yaklaşan cirosuyla dev bir işletme. Çalışanlarının büyük çoğunluğu satış mağazalarında bulunuyor. Genç işçilerin çoğunluğu oluşturduğu mağazalarda asgari ücret ve biraz üzeri (brüt 450-500) ücretler geçerli. Eski çalışma düzeninde 8 saatlik iki vardiya halinde çalışan ve haftada sadece birgün izin yapabilen işçiler sürekli ayakta durmak ve tüm yorgunluklarına rağmen sürekli müşterilere “gülümsemek” zorundalar. Vakumlanan işçiler T-Box paketlerine... esnekleştiriliyoruz... Yeni iş yasasının avantajlarından yararlanmak isteyen Çarşı, mağaza çalışanlarını esnek çalışma düzenine geçirdi. Yaklaşık 2500 çalışanın önüne yeni bir sözleşme konuldu. Bu sözleşmeye göre çalışma saatleri yeniden düzenleniyor ve vardiya kaldırılıyordu. Mağaza çalışanlarının günde 12 saat aralıksız çalışması istendi. Sabah 9’da işbaşı yapan işçiler mağaza açılış saati olan sabah 10’dan kapanış saati olan akşam 10’a kadar çalışmak durumunda kalacaktı. Birgün aralıksız 12 saat çalışan işçiye ertesi gün çalışma olmayacaktı. Böylece birgün 12 saat çalışılacak ertesi gün izin yapılacaktı. 12 saat sürekli ayakta çalışmanın zorluğuyla birlikte işçilere sadece çalıştıkları günlerin sigorta primlerinin ödeneceği söylendi. Bu durumda eski çalışma düzeninde sigorta primleri 30 gün üzerinden ödenen işçiler yeni çalışma düzeninde bir ayda kaç gün çalışırlarsa o kadar sigorta primleri yatacaktı. Diğer bir deyişle ayda 15-16 gün prim ödemesi yapılacaktı. Oysa işçilerin büyük çoğunluğunun dinlenme günü olan cumartesi ve pazar (çalışma koşullarına göre başka bir günde olabilir) günleride sigorta prim kapsamındadır. Çarşı çalışanlarının bu hakları da ellerinden bu şekilde alınmış oluyor. Bu şartlarda çalışan bir işçinin kıdem oluşturup emekli olması, sigortadan yararlanması için geçen süre aleyhine işleyeceği ve her iş günü tüm çalışanlar arasında paylaştırıldığı için iş yükünün artacağı açık. Boyner’den işçilere son öneri: G-String ya da daha fazla özgürlük... Çarşı’nın yönetici ve patronlarına göre ise bu yeni uygulama çalışanlara daha fazla boş zaman verdiği için çok yararlı. Çünkü bu boş zamanlarda çalışanlar kendilerini geliştirebilir (dil öğrenmek, dans etmeyi öğrenmek, bir enstrüman çalmayı öğrenmek, bilgisayar kullanmayı öğrenmek gibi) ya da hobilerini gerçekleştirebilirler (tenis, golf, ata binmek gibi)... Tüm patronlar gibi Boyner’in de işçiler için bu yeni çalışma düzenine geçtiği yalanına karnımız tok.
Açıklama [347]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [348]: <!--[endif]-->
Açıklama [349]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [350]: <!--[endif]-->
Açıklama [351]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [352]: <!--[endif]--> Açıklama [353]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [354]: <!--[endif]-->
Açıklama [355]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [356]: <!--[endif]-->
Açıklama [357]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [358]: <!--[endif]--> Açıklama [359]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [360]: <!--[endif]-->
Açıklama [361]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [362]: <!--[endif]-->
Aylık ücreti, satış primleriyle birlikte en iyi ay bile maksimum 500 milyonu geçmeyen bir insanın milyarlar tutan dil kurslarına nasıl gideceği ya da en basit bir tenis raketinin 100 milyon olduğu, üyelikleri milyarla ifade edilen kulüplere nasıl dahil olacağının absürdlüğünü sanırız söylemeye bile gerek yok. İşçiler bu duruma “ayranımız yok içmeye...” diye cevap verecektir. Türkiye işçi ve emekçileri açlık sınırının 600 milyon olduğu bir ülkede hala “yaşama” becerisi gösteriyor ama tenis, golf artık biraz fazla ve üstelik Boynerler bilmeli ki sabır sınırsız değil... Önlerine konulan sözleşmeler karşısında Çarşı çalışanlarının bireyselde olsa cevapları sert oldu. Bir çok çalışan bu sözleşmeleri kabul etmek istemedi. Çarşı yönetimi sözleşmeler imzalanmadığı şartta gerekirse herkesi işten çıkaracağını söyledi. Bu tehdide ve örgütsüzlüğe rağmen yaklaşık 600 Çarşı çalışanı bu “yeni” sözleşmeyi kabul etmedi ve bunun sonucu kıdem tazminatları verilerek işten atıldılar. İzmir Çarşı mağazasının çalışanlarının büyük çoğunluğunun, İstanbul mağazalarının bazılarında çalışanların üçte/dörtte birinin bu uygulamaya maruz kaldığını biliyoruz. Her alanda ve konuda öncü olmakla övünen Cem Boyner bu konuda da övünebilir. Yine öncü oldu ve diğer patronlara güzel bir örnek oluşturdu. Boyner’in son harikası T-Box ürünlerinin özelliği havlu, gömlek gibi ürünleri vakumla küçücük paketler içine sıkıştırmak. Boyner buradan feyz almış olacak şimdi “T-Box İşçi” ürünleri piyasaya tanıtıyor. Üstelik bu son ürün istediğin kadar vakumlayıp, küçültmeye müsait. Ayrıca vakuma girmek istemeyen işçiler için Boyner’in alternatifleri var. Bilindiği üzere T-Box ürünlerden biriside G-String (bilmeyenler için, insanın kıçının içine kadar giren iplik gibi donlar). Boyner bu ürününü tanıtırken hafta içi beş gün beş ayrı renk G-String öneriyor ve hafta sonları “özgürlük” yani donsuzluk diyordu, hani şu esprili metinlerinde. İşte şimdi bu hafta sonu önerisini işçiler tüm hafta boyunca uygulayabilirler... Son olarak Boyner’in mağazalarında çalıştırmak için ev kadınlarına ve öğrencilere “çalışacağınız zamanı siz belirleyin!” sloganıyla çağrıda bulunduğunu hatırlatmakta fayda var. Örneğin filanca ev kadını ben salı ve cuma günü, şu saatlerde, ev tekstil reyonunda çalışırım diyecek. Üç günlük bir oryantasyon yapılacak ve Çarşı mağaza çalışanı haline gelecek. Bu insanlarla kısmi süreli (parttime) ya da çağrı üzerine çalışma düzeniyle ilişki kurulacak. Yeni iş yasası bütün bir çalışma hayatını işçi ve emekçiler lehine paramparça ediyor. İş yasası neo liberal karşı devrim saldırısının en önemli adımlarından biri. Yasanın kanıksanıp sıradanlaşmasına, olagan hale getirilmesine karşı kesintisiz bir şekilde tüm işyerlerinde mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Yeni iş yasasının iptal edilmesi ve işçiler için işçiler tarafından yapılmış bir ortak çalışanlar yasası oluşturulması için mücadeleye devam...
Açıklama [363]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [364]: <!--[endif]-->
Açıklama [365]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [366]: <!--[endif]-->
Açıklama [367]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [368]: <!--[endif]-->
Açıklama [369]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [370]: <!--[endif]--> Açıklama [371]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [372]: <!--[endif]--> Açıklama [373]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [374]: <!--[endif]--> Açıklama [375]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [376]: <!--[endif]--> Açıklama [377]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [378]: <!--[endif]-->
Yoksulluk kaderimiz değil! Mavi Mayıs
Açıklama [379]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [380]: <!--[endif]--> Açıklama [381]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [382]: <!--[endif]-->
DİE Başkanlığı 2003 yılı dördüncü dönem hane halkı iş gücü anketi geçici sonuçlarına göre; Türkiye'de işsiz rakamları istihdam piyasasındaki küçülmeyi ortaya koyuyor. İşgücünün önemli bir göstergesi olan iş gücüne katılma oranı geçen yılın aynı dönemine göre azalmış durumda. Emekçiler iş buldukları için değil, iş bulma umutları kalmadığı için iş gücü piyasasından çekilmiş; buna bağlı olarak da iş piyasasındaki küçülmeden dolayı işsizlik oranı gerilemekte. Toplam işsizlerin yüzde 16.1'ni işten çıkartılanlar oluşturuyor. Öte yandan eğitimli genç nüfusun işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 25.4'ten yüzde 29.8'e yükselmiş. İstihdam edilenlerin Türkiye genelinde yüzde 51.6'sını herhangi bir sosyal güvencesi bulunmamakta.
Açıklama [383]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [384]: <!--[endif]-->
Açıklama [385]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [386]: <!--[endif]-->
Açıklama [387]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Özal’dan günümüze neo-liberal saldırı politikaları… Dün Özal aracılığıyla, sonra diğer burjuva partileriyle uygulanmaya çalışılan neo-liberal politikalar bugün en vahşi haliyle egemenlerin uşağı AKP hükümetiyle devam ettirilmekte. Çok uluslu sermayenin 80'li yıllarla birlikte neo-liberal politikaların bir ön şartı olan özelleştirmeleri az gelişmiş ülkelere dayatması ve bunu da oradaki işbirlikçi hükümetler aracılığıyla yapması görevini bugün AKP başarıyla yerine getirmekte. Sömürme eksenli bu politikaları uygulayan AKP hükümeti sayesinde Türkiye'de gelir dağılımı eşitsizliği hızla büyümekte, yoksulluk artmakta. Asgari ücretin 303 milyon lira olduğu ülkemizde, resmi makamların açıklamalarına göre de dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 600 milyon, yoksulluk sınırının da 1 milyar 500 milyon lira olduğu göz önüne alınırsa yaşanan yoksullaşmanın boyutu daha iyi anlaşılabilir. Milyonlarca işçi ve emekçinin asgari ücret dışında başkaca bir geliri olmadığı düşünüldüğünde, yine milyonlarca emeklinin maaşlarının kimi zaman asgari ücretten az ya da biraz fazla olduğu gerçeği buna eklenirse nüfusun ne kadar büyük bir kesiminin yoksulluk içinde olduğu görülebilir. Sadece işsizlerin milyonları bulması değil, çalışabilir durumda olanların büyük çoğunluğunun da ancak asgari ücretle geçinmek durumunda olması yoksulluğun çok genel ve mutlak bir nitelik olarak ortaya çıkmasına yol açıyor.
Açıklama [388]: <!--[endif]--> Açıklama [389]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [390]: <!--[endif]-->
Açıklama [391]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [392]: <!--[endif]-->
Açıklama [393]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Saldırılar devam ediyor… Çember özelleştirmelerle, emekçilerin kazanılmış haklarına saldırı niteliğindeki kölelik yasalarıyla hızla daralmakta. Yapılan sözleşmelerle emek piyasasının esnekleştirilmesi esasına dayanan bu maddeler, çalışma saatlerini patronların keyfiyetine bıraktı ve yine ücretleri patronların kendi çıkarları doğrultusunda belirlemelerine olanak tanıdı. İşçi sınıfının en doğal hakkı olan sendikalaşma hakkı da yine en çok saldırıya uğrayan hak durumunda. Tüm bu saldırılar karşısında cılız sesleri bir araya getirip daha gür kılmak zorundayız. Dağınık sınıf güçlerini aşmak ve ötesine geçerek bir birlik, örgütlülük sağlamak zorundayız. Sendikalar, sol partiler, emek örgütleri olarak sıra sıra çıkan kölelik yasalarına, şimdi gündemde olan Kamu Yönetimi Temel Yasası'na karşı güç birliklerimizi daha güçlü bir şekilde oluşturmalıyız. Bu birlik ve beraberliği oluşturamadığımız sürece bir avuç zengin patron karşısında işçiler, emekçiler olarak
Açıklama [394]: <!--[endif]--> Açıklama [395]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [396]: <!--[endif]-->
ezilemeye, sömürülmeye maruz kalmaktan kurtulamayız… Emekten yana tüm muhalefet olarak birleşelim ve bu sömürü düzenini ve tarihin seyrini değiştirelim… Açıklama [397]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
İşten Çıkarmalar Yasaklansın!
Açıklama [398]: <!--[endif]-->
Tüm İşçi ve Emekçiler İçin İş Güvencesi Sağlansın! Yaşasın İşçilerin Birlik ve Dayanışması! Açıklama [399]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [400]: <!--[endif]--> Açıklama [401]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [402]: <!--[endif]-->
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününün ardından bir değerlendirme... Kadınların kurtuluşu ancak işçi sınıfının kurtuluşu ile olanaklıdır!
Öykü Tanır
Açıklama [403]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [404]: <!--[endif]--> Açıklama [405]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [406]: <!--[endif]-->
Açıklama [407]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [408]: <!--[endif]--> Açıklama [409]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
7 Mart'ta sömürü düzenine bir kez daha dur demek için alanlardaydık! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü bu yılda Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı'nda kutladık. Daha çok katılım sağlamak için pazar gününe alınan eyleme beklenen katılım sağlanamadı. 10.30'dan itibaren alanda toplanmaya başlandı ve 12.30 dan sonra yürüyüşe geçildi. Alana ağırlığını koyan kadın dernekleri ve grupları bir zincir oluşturarak erkekli-kadınlı gelen parti ve grupları dışarıda bırakarak, erkeklerin alana girmesini engelledi. Atılan sloganlarda da iki farklı anlayış görülüyordu. Zincirin içinde yalnız cinsiyet ayrımcılığını hedef alan, sınıf talebi içermeyen; "Kimsenin namusu olmayacağız!","Geceleri de sokakları da istiyoruz!", "Çiçeğimizi istiyoruz!" gibi sloganlar atılırken zincirin dışında; "İş, emek, özgürlük!", "Yaşasın örgütlü mücadelemiz!", "Kadın erkek el ele özgür günlere!" gibi birleşmeyi temel alan sloganlar atılıyordu. 8 Mart'ın tarihine sahip çıkalım! 8 Mart'ın içinin boşaltılmasına izin vermeyelim. Bugünü daha iyi kavrayabilmek için tarihini, nedenini ve amacını doğru bir şekilde anlamak gerekir. 1857 yılında New York'ta 40.000 tekstil işçisi kadın daha iyi çalışma koşulları ve daha yüksek ücret talepleri ile bir grev başlatmışlardı. Grev sırasında güvenlik güçlerinin çıkardığı yangında 129 kadın işçi yanarak can vermişti. 1910 yılında II. Enternasyonal, öldürülen 129 kadın işçinin anısına 8 Mart'ı Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak kabul etti. Kadının sınıf temelinde örgütlü mücadelesinin önünü kesmeye çalışan kapitalist güçler; emeğe, sömürüye karşı işçi sınıfının
Açıklama [410]: <!--[endif]--> Açıklama [411]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [412]: <!--[endif]-->
birliğini savunan bu anlamlı günün içini boşaltmaya, amacını saptırmaya çalıştılar. 1977 yılında BM bugünün Dünya Kadınlar Günü olarak değiştirilmesine karar verdi!!! 8 Mart 1977’den beri hala bir tartışma yaşanmakta: Tüm kadınlara mal olmuş bir kutlama günü mü, yoksa işçi-emekçi kadınların örgütlü mücadelesini pekiştireceği gün mü? Burjuva kadınlar ve bağımsız kadın hareketleri 8 Mart'ın dünyadaki tüm kadınların kutlayacağı bir gün olarak yaşanması gerektiğini savunmakta. Peki neyi kutlayacağız? Her geçen gün artan işsizliği mi? Düşük ücretlerle 12 saat çalıştırılıp sömürülmemizi mi? Her gün yeni çıkardıkları yasalarla hayatımızı kabusa çevirmekteler. Bizleri ücretli kölelere dönüştürmekteler. Tüm bunlara dur demek için bütün alanlarımıza sahip çıkmalıyız. Hayır, 8 Mart bir mücadele günüdür! Kadın sorunu sınıf sorunundan ayrı tutulamaz! Kadın sorununu sadece cinsel ayrımcılık temelinde ele alan kadın hareketleri; kadının emeğinin sömürüsünü önemsememekle beraber bir de sınıf kardeşi olan erkeği sorunun asıl kaynağı olarak görmekte ve göstermektedir. Görünen o ki bir şeyleri unutuyoruz, unutturmaya çalışıyorlar! Kadın emeğinin sömürüsünün, erkek emeğinin sömürüsü ile göbekten bağlı olduğunu... Kapitalizmin para babaları kendi devamlarını sağlamak için her geçen gün türlü oyunlar tezgahlamakta. Bizleri, yani emeğini sömürdüğü emekçileri-işçileri din, milliyetçilik gibi kavramları kullanarak ve kadın-erkek karşıtlığı yaratarak bölmekte ve gerçek düşmanın kim olduğunu saptırmaya çalışmakta. Günümüz kadın hareketleri de sorunu salt kadın sorunu olarak ortaya koyarak sistemin savunucularının, para babalarının ekmeğine yağ sürmekte. Aslında bu tutumlarıyla çözümü değil çözümsüzlüğü önermeye mahkumlar. Çünkü sorun sınıf sorunudur, düşman da kapitalizm! Kapitalist sömürü düzeni yıkılmadıkça koşullar asla daha iyi olmayacak. Bunu bugünden tespit edip birlikte mücadele yolumuzu çizmeliyiz. Örgütlülüğümüz gücümüzdür! Bugün kadın-erkek işçi sınıfının en büyük sorunu mücadelesine yön verecek, güçlendirecek ve bir arada tutacak bir önderlik oluşturamamasıdır. Sınıf hareketindeki durağanlık, sisteme karşı oluşan patlamalardaki etkisizliğimiz (Arjantin'de olduğu gibi) ya da emperyalist saldırılara karşı mücadeleye yön vermekteki yetersizliğimiz hep önderlik krizimizi aşamadığımızdan. Bu sorunu aşmada en büyük hedefimiz devrimci bir işçi partisini kurmak olmalı. Kurulacak bu partide kadınlar birey olarak, birer devrimci önder olarak her alanda yer almalı; öncelik her zaman onların olmalı çünkü kadınlar bu sistemde erkeklerden çok daha fazla ezilmekte. Bu durumu aşacakları yer öncelikle mücadelelerini oluşturacakları yer olmalıdır. Kadınıyla erkeğiyle sınıf olarak bir bütünüz; sömürüye karşı mücadelemizde bir bütün olmalı. Çünkü bizi ancak birlikte tek bir yumruk halinde mücadele ederken durduramazlar!!! Açıklama [413]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [414]: <!--[endif]--> Açıklama [415]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [416]: <!--[endif]--> Açıklama [417]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [418]: <!--[endif]-->
İspanya’da sağcı hükümet Irak işgalinin diyetini ağır ödedi Açıklama [419]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Murat Yakın
Açıklama [420]: <!--[endif]--> Açıklama [421]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [422]: <!--[endif]-->
Madrid kentindeki Atocha tren istasyonunda 11 Mart sabahı patlayan bombalar, hem İspanyol halkını savaşın kanlı yüzüyle tanıştırdı hem de başbakan Aznar’ın sağcı PP hükümetinin 14 Mart tarihindeki genel seçimlerde ağır bir yenilgiye uğramasına yol açtı. 11 Mart sabahı saat 07.40’da Madrid’in en işlek tren hatlarına bırakılan ve cep telefonu düzeneği ile ardı ardına patlatılan 13 bomba geride çoğunluğu fabrikalarına yetişme telaşındaki işçilerden oluşan 200 kurban ve 1500 civarında yaralı bıraktı. Açıklama [423]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Bombalı saldırılar bir süre sonra El Kaide Avrupa hücrelerince üstlenildi. İspanya’da 8 yıllık PP (Partido Popular - Halkçı Parti) iktidarının kaderini belirleyecek genel seçimlerden 4 gün önce gerçekleştirilen bu saldırıların tüm dünyada duyulmasıyla birlikte, PP hükümeti bütün propaganda imkanlarını saldırıların sorumluluğunu Bask ülkesinin bağımsızlığı için silahlı mücadele veren ETA’ya yıkmak için seferber etmeye yöneldi. Nitekim elde hiç bir somut kanıt yokken Dışişleri Bakanı Ana Palacio’nun yurt dışındaki İspanyol temsilciliklerine yönelik olarak yayımladığı ve saldırıların sorumlusunun ETA olduğuna dair kuvvetli kanıtlar bulunduğu yönündeki genelgesi, hükümetle ulusal haber alma servisini bile karşı karşıya getirdi. ETA’nın saldırının akşamında saldırıya ilişkin hiç bir sorumluluğunun bulunmadığı yönündeki bildirisine ve ardından El Kaide Avrupa temsilcisinin defalarca saldırıyı üstlendiklerini belirten açıklamalarına karşın, PP yönetiminin saldırılardan politik çıkar sağlamaya ve saldırı ile ilgili bilgileri çarpıtmaya dönük yararsız çabaları seçimlere günler kala PP yönetiminin önlenemez yıpranışını hazırladı.
Açıklama [424]: <!--[endif]-->
Açıklama [425]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
PP’yi sarsan iki gün Madrid’de gerçekleştirilen kanlı saldırlar öncesinde kamuoyu yoklamaları, 8 yıldır neo liberal saldırıları, eğitim, göçmenlik ve ulusal sorun karşısında Franco dönemini aratmayan işçi düşmanı politikalarıyla işbaşında olan PP’nin iktidarını sürdürebileceğini gösteriyordu. Ama Madrid’deki saldırıların kanlı bilançosu politik iklimi beklenmedik ölçüde değiştirmeye yetti.
Açıklama [426]: <!--[endif]--> Açıklama [427]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [428]: <!--[endif]-->
Seçimlere bir gün kala saldırıların ETA ile bağlantılı olmadığının açıklık kazanması ve El Kaide’nin açıklamaları okların, İspanya’yı geniş yığınların muhalefetine karşın bu savaşa taraf eden PP yönetimine yönelmesiyle sonuçlandı. Aynı gece başta Madrid ve Barcelona olmak üzere bir çok kentte PP seçim bürolarının önünde PP’nin yasadışı ilan ettiği kitlesel gösteriler gerçekleşti. Bu gösteriler yalnızca sonraki gün gerçekleşecek seçimlerde PP’nin uğrayacağı hezimeti müjdelemiyor, aynı zamanda Irak işgalinin ilk günlerinde emperyalist işgale karşı sokakları dolduran kitlelerin bir yıl sonra ve bir kez daha aynı mücadeleci özgüveni ve kararlılığı kazandığını gösteriyordu.
Açıklama [429]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [430]: <!--[endif]-->
PP diktatörlüğünün sonu 14 Mart pazar günü bu gergin atmosfer içinde oy sandığına giden İspanyol halkı 8 yıllık bunaltıcı PP diktatörlüğünü ağır bir bozguna uğrattı. İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) oyların %42 sini alarak parlamentoda 164 sandalyeye sahip olurken, PP % 37de kalarak ancak 148 milletvekilliği kazanabildi. Katalan Milliyetçi Partisi (CIU) 10 milletvekili çıkartırken Katalan Bağımsızlıkçı Sol Partisi (ERC) milletvekili sayısını 1’den 8’e yükseltti. Bask milliyetçi partisi (PNV) 7 milletvekili ile eski pozisyonunu korurken gövdesini İspanyol Komünist Partisi’nin oluşturduğu ama politik olarak PSOE’den hiç bir farkı kalmamış olan sivil toplumcu Birleşik Sol (IU) ise parlamentodaki 4 milletvekilini kaybederek yalnızca 5 sandalye ile temsil edilecek. Seçim zaferini ilan ederken verdiği ilk demeçte PSOE lideri Zapatero, “anayasaya sadakat temelinde” huzurlu bir geçiş vaat etti. (Sözü gecen anayasa “demokrasiye” geçiş döneminde kabul edilmiş bir pakt. Franco’nun vasiyeti gereği İspanyol ulusal bütünlüğünün temsilcisi sıfatıyla monarşinin meşruluğunu garanti altına alıyor ve İspanyol sınırları içindeki Bask, Katalan ve Galiçya halklarının kendi kaderini tayin hakkını kesin olarak reddediyor.) Parlamentodaki sandalye dağılımına göre sosyalist partinin diğer sol partiler IU ve ERC ile birlikte milliyetçi partilerden destek alması gerekiyor.
Açıklama [431]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [432]: <!--[endif]-->
Açıklama [433]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [434]: <!--[endif]-->
Şurası çok açık ki, 8 yıllık PP iktidarının uyguladığı neo liberal politikalar, İspanyol işçi sınıfına ve gençliğine ağır bedeller ödetti. İşten çıkartmalar, hayat pahalılığı, geçici kontratlar, barınma sorunu, göçmen işçiler üzerinde uygulanan sistematik devlet terörü, ulusal sorun vb.. PP hükümetinin Irak işgaline açıkça İspanya’yı da taraf kılması ise son bir yıldır İspanyol emekçi yığınları ile hükümeti defalarca karşı karşıya getirdi. PSOE’ye zafer getiren seçimin en çarpıcı sonuçlarının başında kuşkusuz, çoğunluğunu bugüne dek seçimlere mesafeli yaklaşan gençlerin oluşturduğu geniş bir kesimin PP politikalarına karşı ulaşmış olduğu politik düzey ve kararlılık geliyor. Diğer yandan seçim sonuçları merkezi yönetimin ve mevcut anayasanın tüm engellemelerine karşın İspanya’daki ulusal sorunun varlığını sürdürdüğünü gösteriyor. Zira yeni donemde İspanyol parlamentosunda Bask, Katalan ve Galiçya uluslarını temsil eden 3 parti güçlü bir biçimde yer alacak. Şurası çok açık ki, seçim sonuçları ve sosyalist hükümet işçi hareketinde yeni umutların ve beklentilerin belirmesine yol açacak. Diğer yandan gerek liberal programı gerekse monarşist anayasaya sadakati sosyalist partinin işçi hareketinin taleplerini karşılama kapasitesi ve niyetinden yoksun olduğunu gösteriyor. IU ise hem sol liberal çizgisi, hem de anayasalcı tutumuyla PSOE’ye yedeklenen kurumsalcı bir hareket olmayı, kitle hareketinin önderliğini üstlenmeye tercih ettiğini ortaya koyuyor. Bu şartlar altında, İspanya’da işçi sınıfı mücadelesinin, alternatif ve devrimci bir önderliğin adım adım inşası yolunda belirleyici bir döneme girmekte olduğunu öngörmek gerekiyor.
Açıklama [435]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [436]: <!--[endif]-->
Açıklama [437]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [438]: <!--[endif]-->