Yeni Dönem Sayı: 8 NATO ZİRVESİNE GEÇİT VERMEYELİM...
Açıklama [1]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [2]: <!--[endif]-->
İki düşman eğilime karşı tek yumruk – İŞÇİ CEPHESİ İşçi sınıfının sömürü düzenine karşı başkaldırısı: 15-16 Haziran direnişi – FUAT KARAN Sümerbank’ta mücadele sürecek – SÖYLEŞİ Emek hareketinden... – DERYA DENİZ Açıklama [3]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [4]: <!--[endif]--> Açıklama [5]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [6]: <!--[endif]--> Açıklama [7]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [8]: <!--[endif]-->
İki Düşman Eğilime Karşı Tek Yumruk
Açıklama [9]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [10]: <!--[endif]--> Açıklama [11]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [12]: <!--[endif]-->
İşçi Cephesi
Açıklama [13]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [14]: <!--[endif]-->
Türkiye egemen güçleri iki ana eğilim etrafında kümelenmiş durumda. Bir yanda başını TÜSİAD’ın çektiği tekelci sermayenin önderliğinde kümelenen güçler var. AKP hükümeti icranın başı olarak parlamento düzeyinde bu kümenin sözcülüğünü yapıyor. İMF, Dünya Bankası (DB) gibi emperyalist kapitalist örgütler bu kümenin aktif bileşenleri. Hükümetin siyasi ve ekonomik programının oluşturulması ve uygulanmasında da bu emperyalist kapitalist örgütlerinin direk müdahalesi söz konusu. Ordu üst kademesi ve asker-sivil bürokrasi elitinin de önemli ölçüde bu küme içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Bu kümenin ana yönelim ve hedefinin neo-liberal politikalar doğrultusunda Türkiye’nin emperyalist kapitalist yeniden yapılandırılması olduğunu tespit ediyoruz. Bu çerçevede AB’ye tam entegrasyon adına tüm sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor. Emek sürecinin esnekleştirilmesi adına çalışma koşul ve şartları emek aleyhine yeniden düzenleniyor. Çalışma süreleri uzayıp belirsizleşirken reel ücretler eritiliyor, alım gücü gerilemeye devam ediyor. Resmi rakamlara göre 5.5 milyon asgari ücretli çalışan var. İşsizlerin ve sürekli işi olmayanların sayısı bu rakamın da üstünde. Ortalama ücretler dahi 1,5 milyarlık yoksulluk sınırının altında. Kaçınılmaz olarak mutlak ve göreli yoksulluk toplumun çoğunluğunu pençesine almış durumda.
Açıklama [15]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [16]: <!--[endif]--> Açıklama [17]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [18]: <!--[endif]-->
Açıklama [19]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Saldırılar devam ediyor… Oysa patronlar böyle düşünmüyor. Temmuz 2004’den itibaren geçerli olacak asgari ücretin belirlenmesi için taraflar görüşmelere başladı. Patronlar ağız birliği etmiş durumdalar. Ocak 2004 döneminde asgari ücrete yüzde 34.1 oranında zam yapıldığını, bu dönem bunun tekrarlanmasının felaket olacağını söylüyorlar. Sadece patronlar mı? Tabii ki hayır. İMF heyeti tüm ücretler ve emekli maaşları için “popülizm”den kaçınılmasını tembih ediyor. Zam enflasyon oranında yapılmalıymış. Nitekim TİSK Temsilci Nihat Yüksel,
Açıklama [20]: <!--[endif]--> Açıklama [21]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [22]: <!--[endif]-->
2004’ün ilk 5 ayında TÜFE’deki artışın yüzde 3,5 olduğu dolayısıyla yapılacak zammında bu olması gerektiğini iddia ediyor. Görüşmelere katılan Türk-İş temsilcisi Ergun Atalay’ın, “Bırakın dört kişiyi, bir kişinin insanca yaşayacağı bir rakam talep ediyoruz. İşyerlerini sıkıntıya sokmak istemiyoruz. En azından çalışanın nefes alabileceği bir ücret olsun.” açıklaması ise patronların her zaman olduğu gibi yine çok fazla sıkıntı yaşamayacaklarını gösteriyor. TİSK Başkanı Refik Baydur, “mutlaka İMF ile yola devam edilmeli” açıklamasını boşuna yapmıyor... Diğer yandan patronlar işçi ve emekçilerin güçlerini birleştirip örgütlenmesine tahammül edemiyor. Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma emeğin örgütsüz kılınması yöntemlerinden sadece birkaçı. Patronlar işçi ve emekçileri istedikleri gibi sömürme hakkına demokrasi diyorlar. Bu amaçla her türlü emperyalist-kapitalist birliği oluşturmaktan da geri durmuyorlar. Aynı hakkı emekçiler kullanmak istediğinde ise bunun hem niyet hem de yöntem olarak yanlış olduğunu söylüyorlar. Çünkü işçi ve emekçi kitleler hak ve özgürlükleri için bir kez bir araya gelirlerse bunun kendileri için sonun başlangıcı olacağının çok iyi farkındalar. 15-16 Haziranları tüm sömürücüler hafızalarında bu nedenle bir kabus olarak yaşamaya devam ediyor. Kuşkusuz işçi ve emekçilerin örgütlü bir güç haline gelmesi önündeki tek engel burjuvazi değil. Sermaye işbirlikçisi sendikal önderlikleri unutmamak gerekir. Türk-İş başkanı Salih Kılıç’ın IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam’ı kabulü sonrasındaki açıklamaları birer ibret vesikasıdır. Salih Kılıç görüşme sonrası IMF’nin istikrar paketi ve reformlar konusunda kendilerinden destek istediğini, ancak paketin ve reformların sosyal boyutu eksik olduğundan buna destek vermelerinin mümkün olamayacağını dile getirmiş! İşte AB, işte İMF, işte sendika: uyum ve paket... Ne de olsa AB süreci birey olmanın erdemine ulaştıracak bizi! Diğer yanda kümelenen egemen güçler temel olarak merkezi bürokratik devlet aygıtının mevcut şekilde devamından yana olan güçlerden oluşuyor. Ekonomik planda taşra burjuvazini, yerel ekonomik birimler temelinde hareket eden güçleri, pastadan yeterince pay alamayan çeşitli burjuva kesimleri bu eğilim içinde sayabiliriz. Ankara Ticaret Odası (ATO) gibi ticari birlikleri bu meyanda anmak gerekir. Siyasal planda bu cenah içinde artık bir katman haline gelmiş bürokratik kesimin önceliği var. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, YÖK, MGK, MİT, Emniyet gibi direk mevcut rejimin işleyişini belirleyen ve/veya paylaşan güçler varlık nedenlerinin ortadan kalkmasına ya da azalmasına karşı bir direnç hattı oluşturmuş durumdalar. Ordu üst yönetiminin büyük oranda AB yönelimi doğrultusunda bir konumlanış içinde olmasına rağmen bu yönelimi siyasi ve ekonomik nedenlerle kuşkuyla karşılayanlar da mevcut. Bir yandan OYAK gibi dev bir sermaye gücünün varlığı diğer yanda yitirilme olasılığı olan ayrıcalıklar askeri bürokratik yapı içinde çeşitli eğilimlerin oluşmasına yol açıyor. Aynı şekilde sivil bürokrasi içinde de çeşitli eğilimler söz konusu. Hem ekonomik hem de siyasi çıkarlar temelinde oluşan bu konumlanışlar nihai olarak iki ana eğilim içinde kendi ifadesini buluyor. Yer değiştiren, rengini belirtmeyen ve/veya belirleyemeyen çeşitli güç odakçıkları mevcut; ama nihai karar vericiler esas olarak iki ana eğilim içinde konumlanmış durumdalar ve tüm güçler bu eğilimlerin yörüngesinde tutum almış durumda. Devleti ve piyasaları kontrol eden bu siyasi, askeri ve ekonomik güç odaklarının birbiriyle mücadelesine hep birlikte tanıklık ediyoruz. Diğer yandan ayrılıklar kadar ortaklık noktalarının da anılması gerekir. Nasıl ki işçi ve emekçilerin ezilip, sömürülmesinde bu egemen güçler arasında bir ayrım yoksa, emperyalizmin çıkarlarına uygun olarak başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada Türkiye’ye biçilen müttefik role uygun davranma konusunda da bu güçler arasında bir ayrım söz konusu değildir.
Açıklama [23]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [24]: <!--[endif]-->
Açıklama [25]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [26]: <!--[endif]-->
Açıklama [27]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [28]: <!--[endif]-->
Açıklama [29]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
NATO İstanbul Zirvesi Haziran ayının sonunda yapılacak NATO toplantısı öncesi sadece başbakan Erdoğan, TÜSAİD ve TSK değil tüm siyasi, askeri ve ekonomik güç odakları süreci sahiplendiklerini ve üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını çeşitli beyanatlarla açıkladılar. Irak ve Afganistan işgallerine NATO’nun dahil edilmesi planları, Ortadoğu’nun emperyalist yeniden sömürgeleştirilmesinde başta Türkiye olmak üzere işbirlikçi bölge ülkelerinin devreye sokulması gündemde. Bu nedenle NATO’nun İstanbul zirvesine geçit vermeme mücadelesi Ortadoğu’nun emperyalist yeniden sömürgeleştirmesine hayır demektir. Ortadoğu’da NATO’nun devreye sokulması emperyalizmin “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak lanse ettiği sömürgeleştirme projesinin de geliştirilmesidir. Kuşkusuz sömürgeleştirme saldırısı çok yönlü olarak devrede. Irak’ta geçici hükümet yönetimi devraldı. Başbakan olarak atanan İyad Allavi’nin ilk işi hain ve kukla bir yönetime özgü oldu: "Milislerin ve devlet kontrolü dışındaki diğer silahlı kuvvetlerin silahlarını bırakması…” Bu anlaşma uyarınca yaklaşık 100 bin milisin silah bırakması söz konusu. Anlaşmanın, radikal Şii lideri Mukteda El Sadr'a bağlı
Açıklama [30]: <!--[endif]--> Açıklama [31]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [32]: <!--[endif]-->
Mehdi Ordusu adlı milis grubunu kapsamadığı kaydedildi. Irak'ta milisleri dağıtılacak olan gruplar ise şunlar: Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP), Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Şii örgütleri Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi, Irak Hizbullahı ve İslami Dava Partisi, Sünni Örgüt Irak İslam Partisi ve laik örgütler Irak Komünist Partisi, Ahmed Çelebi'nin liderliğindeki Irak Ulusal Kongresi ve Ulusal Irak İttifakı… Açıklama [33]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
AKP açılımda ama kime? Başbakan Erdoğan’ın hükümet programında vaat ettikleri tüm konularda gerekli açılımları yaptıklarını açıklaması rejim, hükümet ve kriz dinamikleri açısından kritik öneme sahip. Çok değil sadece birkaç hafta öncesine kadar yaşanan YÖK-Üniversite-İmam Hatip tartışması sonrası AKP hükümetinin ömrüne ilişkin değerlendirmeler yapıldı. AKP’nin rejimin duvarına dayandığı ve iplerin gerildiği, bu gidişatın AKP’nin sonunu hızlandıracağı yolundaydı. Mevcut ekonomik göstergelerin bu krize denk gelmesiyle birlikte yakın bir tarihte yeni bir hükümet krizinin oluşacağı öngörüleri yapıldı. Oysa Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosu ve hükümetin yeni “gerginliklere” meydan vermemek için yasa önerisini şimdilik kaydıyla rafa kaldırması... DEP’li milletvekillerinin (Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak) tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmaları... Devlet televizyonu TRT’de başta Kürtçe (Zaza ve Kırmanci) olmak üzere azınlık dillerinde yayın hayatına başlanması... Bahar sona mı eriyor tartışmaları yerini tersinden aynı hızla yeni ve daha güçlü bir tartışmaya bıraktı. Burjuvazinin Özallı ANAP’tan bu yana ilk kez meşruiyet krizini konjonktürel olarak aştığını ve başını TÜSİAD’ın çektiği büyük patronlar başta olmak üzere emperyalizmle entegrasyon temelinde hareket eden güçlerin büyük bir memnuniyet içinde olduklarını tespit etmiştik. Bu süreç devam ediyor...
Açıklama [34]: <!--[endif]--> Açıklama [35]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [36]: <!--[endif]-->
Açıklama [37]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [38]: <!--[endif]--> Açıklama [39]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
İşçi sınıfının sömürü düzenine başkaldırısı: 15-16 Haziran direnişi
Açıklama [40]: <!--[endif]--> Açıklama [41]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [42]: <!--[endif]--> Açıklama [43]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [44]: <!--[endif]-->
Fuat Karan
Açıklama [45]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [46]: <!--[endif]-->
15-16 Haziran Direnişi, Türkiye işçi sınıfının tarihindeki en önemli mücadelelerinden biridir. Direniş, mücadeleciliği, kararlılığı ve kitleselliği ile burjuvaziye korku verirken, işçi sınıfına ise büyük bir moral kazandırır. Birçok aydının Türkiye’de işçi sınıfının varlığını tartıştığı bir dönemde, sınıfın gücünü gösterir ve burjuvazinin geçirmek istediği gerici yasaları burjuvazinin çöplüğüne geri gönderir. İşçi sınıfı hareketindeki bu tarihi dönemeci daha iyi kavrayabilmek için onu önceleyen koşulları ve işçi sınıfı hareketinin gelişimini iyi incelemek gerekiyor. 60’lı yılların sonuna doğru Türkiye’de sanayileşme hızla artar. Bu durum proletaryanın sayısının da her gün biraz daha artmasına neden olur. Aynı dönemde Türkiye’de sol hareket yükselmektedir. 1968 yılında neredeyse dünyanın heryerinde gerçekleşen devrimci ayaklanmalar tüm toplumu etkiler. Bu dönemin en belirgin özelliği yaşanan ekonomik krizlerdir. Krizlerin bedeli her zaman olduğu gibi işçi sınıfına ve emekçi halka ödetilmektedir. Zamlarla hayat pahalılığı artarken, vergi yükü yükselir. Krizi iflaslar, işyeri kapatmaları ve doğal olarak işten çıkarma ve düşük ücret saldırıları izler. Tüm bu saldırılar tepkileri arttırır. Gençlik, aydınlar ve işçiler kapitalist sömürüye karşı örgütlenmeye ve mücadele etmeye başlarlar. 13 Şubat 1961’de kurulan TİP (Türkiye İşçi Partisi) böylesi bir arayışın sonucunda 12 sendikacının ve birçok aydının girişimiyle oluşturulur.
Açıklama [47]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [48]: <!--[endif]-->
Açıklama [49]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [50]: <!--[endif]-->
Açıklama [51]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [52]: <!--[endif]-->
Açıklama [53]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [54]: <!--[endif]-->
Ülkedeki bu olumsuz koşullara karşı çıkan işçiler direnmeye başlarlar. Aralık 1962’de Maden-İş üyesi 173 Kavel işçisinin haklarını korumak için giriştikleri mücadele patronların grev ve toplu sözleşme yasasını kabul etmesiyle sonuçlanır. Bunu yüzlerce irili ufaklı grev izler. 1965-1970 arasında 425 grev gerçekleşir ve bu grevlere 91.387 işçi katılır. (Kaynak: “Türkiye’yi Sarsan 2 Uzun Gün”, Kemal Sülker) Bu grevler sonucunda bilinçlenmeye ve politikleşmeye başlayan işçiler, Türk-İş’in devlet güdümlü, uzlaşmacı sendika anlayışına karşı çıkarlar. Bu karşı çıkış sonucunda Türk-İş’ten ihrac edilen sendikalar 1967 yılında DİSK’i kurarlar. DİSK’in kuruluşunun ardından özel sektörde gerçekleşen grevlerin sayısında belirgin bir artış yaşanır. 1968 yılından sonra işçi sınıfı yeni bir mücadele biçimi kazanır: fabrika işgalleri. İşçi sınıfı mücadelenin “yasal” sınırlarda sürdürülemeyeceğini farkeder ve mücadeleyi patronların koyduğu yasaların ilerisine taşır. İlk önce Derby Fabrikası işgal edilir. Ardından 1969 kışında Singer Fabrikası ve yaz aylarında da Demir-Döküm fabrikası işgal edilir. Sonbaharda gerçekleşen Gamak işgalinde polisler silah kullanırlar. Yine Sungurlar ve Alpagut Linyit işletmeleri işçiler tarafından işgal edilir. 15-16 Haziran direnişi bu mücadeleci dalganın üzerinden yükselir.
Açıklama [55]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [56]: <!--[endif]-->
Açıklama [57]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Direniş Büyüyor
Açıklama [58]: <!--[endif]-->
Patronlar, işçi hareketinin bu yükselişinden hoşnutsuzdurlar. AP hükümeti, DİSK’i tasfiye etmek ve Türk-İş dışında başka bir sendikanın örgütlenmesini engellemek için, 274 Sayılı Sendikalar Kanununda ve 275 Sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişikliğe gider. Bu değişikliğe göre, bir sendikanın faaliyet yürütebilmesi için o iş kolundaki işçilerin en az üçte birini örgütlemesi gerekmektedir. İşin en ilginç yanı bu yasanın hazırlayıcılarından biri daha sonra DİSK Başkanı ve CHP milletvekili olacak olan Abdullah Baştürk’tür. 234 Milletvekilinin katıldığı oylamada, 230 kabul oyula tasarı kabul edilir. Yasa değişikliğinin kabulüyle DİSK, işçi temsilcilerinin geniş katılımıyla gerçekleştirdiği bir toplantıda eylem kararı alır. DİSK, 17 Haziran’da kitlesel bir miting yapmayı planlamaktadır. Ancak işçiler, eylem kararının ardından durmaz ve sokaklara akar. 15 Haziran 1970 sabahı üretim neredeyse tamamen durur. Ankara-İstanbul trafiği kesilir. “İşçiler ellerinde bayraklar, üstlerinde işçi kıyafetleri yolları doldurdular. Yürüyüşler dört ana kol üzerinden gelişiyordu genel olarak. Birinci kol: Anadolu yakasında, Ankara asfaltı üzerinde. İkinci kol: Eyüp-Alibeyköy-Silahtar-Cendere üzerinde. Üçüncü kol:Topkapı-Çekmece-Zeytinburnu güzergahı. Dördüncü kol: Levent-Boğaz güzergahı...” (Kaynak: Resimli Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi, Sosyal-İş Yayınları) İstanbul ve İzmit’te gerçekleşen gösteriler sonucunda 15 Haziran’da 115 işyeri ve 75 bin işçi direniştedir. 16 Haziranda fabrika sayısı 168’e ve işçi sayısı 150 bine yükselir. İzmir’de DİSK’e bağlı işyerlerinde işçiler oturma eylemi yaparlar. Öncü işçilerin ve devrimcilerin öncülüğünde kortejler şehir merkezlerine akmaya başlarlar. 16 Haziranda Kartal, Levent ve Topkapı’da çatışmalar çıkar. Polis ve ordu barikatlarla işçilerin önünü kesmeye çalışır. İşçiler birçok kez barikatları aşarlar. Kartal-Kadıköy yürüyüş hattında AP binası taşlanır. Demirel’in kardeşlerine ait bir fabrikaya saldırılır. İşçiler ayrıca kamu binalarını işgal eder, gözaltına alınanları kurtarmak için karakollar basarlar. Kadıköy’deki çatışmalar sonucunda Mehmet Gıdak, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan isimli üç işçi şehit düşer, 200 işçi de yaralanır. Emninönü ve Levent’te toplanan işçi kortejlerini birleştirmemek için devlet vapur seferlerini iptal eder. Galata köprüsünü kaldırır. Kendisi için tehlikenin arttığını gören hükümet sıkıyönetim ilan eder. DİSK’in de çağrısıyla işçiler fabrikalarına dönerler. Türk Demir-Döküm, Sungurlar, Derby, Elektrometal, Rabak, Auer, Çelik Endüstri, Otosan, Arçelik, Vita gibi büyük fabrikalardaki işçiler direnişe devam ederler. Yasanın geri çekilmesi ve tutuklananların serbest bırakılmasını talep ederler. DİSK’in işyeri temsilcileri işçileri durdurur. Sıkıyönetim üç ay sürer. 5 bin işçi işten çıkarılır. Gözaltılar, işkenceler ve tutuklamalar sürer. Ancak DİSK yokedilemez ve 1317 Sayılı yasa uygulanamaz. Yeni sendika yasası burjuvazinin çöplüğüne geri gönderilir.
Açıklama [59]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [60]: <!--[endif]-->
Açıklama [61]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [62]: <!--[endif]-->
Açıklama [63]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [64]: <!--[endif]-->
Açıklama [65]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [66]: <!--[endif]--> Açıklama [67]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [68]: <!--[endif]--> Açıklama [69]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [70]: <!--[endif]-->
Sonuçlar/Dersler
Açıklama [71]: <!--[if !supportLists]-->
•
15-16 Haziran direnişi, özgüveni, mücadeleciliği ve direngenliği ile işçi sınıfına yol göstermektedir.
•
Direniş işçi sınıfının gücünü dosta ve düşmana göstermiştir. Üretimden gelen güçlerini kullanan işçiler düzeni değiştirebileceklerini herkese göstermişlerdir.
•
Bu direniş, ancak mücadeleyle hak alınabileceğini bir kez daha göstermiştir. Böylece, gerçek
Açıklama [72]: <!--[endif]--> Açıklama [73]: <!--[if !supportLists]--> Açıklama [74]: <!--[endif]--> Açıklama [75]: <!--[if !supportLists]--> Açıklama [76]: <!--[endif]-->
kazanımların ancak “yasal” sınırlar aşılarak alınabileceğini kanıtlamıştır. •
Bu direniş, sendikaların çok önemli olduğunu ancak sendika bürokrasisine güvenmemek gerektiğini, kendi öz-örgütlenmelerini yaratarak harekete geçmek gerektiğini bir kez daha göstermiştir.
Açıklama [77]: <!--[if !supportLists]-->
•
15-16 Haziran direnişi sendikalarda bürokratlar var diye örgütlenmekten kaçanlara büyük bir ders vermiştir. Sendikalı işçiler, kendi öz-örgütlülükleriyle yola çıkmış sendikanın taleplerinin ötesine geçmişlerdir.
Açıklama [79]: <!--[if !supportLists]-->
•
Direniş sayesinde polisin ve ordunun emekçilerin yanında olmadığı, aksine sermayenin düzeninin bekçisi olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Açıklama [81]: <!--[if !supportLists]-->
•
Bugün sınıf hareketi gerilemiş durumdadır. Ancak sınıfın geçmişte olduğu gibi mücadeleleri yeniden yükselecektir. Bugün görev, sınıf hareketi geri bir noktada da olsa sabırla işçi sınıfının içinde örgütlenmektir.
Açıklama [83]: <!--[if !supportLists]-->
•
İşçi sınıfı tarihinde böylesi patlamalar olmuştur ve yine olacaktır. Bu kendiliğinden patlamalar önemlidir. Ancak bu patlamaları kapitalizmi yıkmaya yönlendirebilecek bir Devrimci İşçi Partisi olmadığı sürece böylesi patlamalar bir süre sonra düzenin kontrolüne geçmektedir.
Bugün, işçi hareketinin birçok mevzisini kaybettiği ve kaybetmeye de devam ettiği bir gericilik döneminden geçiyoruz. Böylesi bir dönemde 15-16 Haziran Direnişi’nin derslerini kavramak ve bu derslerle mücadeleye atılmak çok önemli. Bu şanlı direnişin bu yılki yıldönümü çok daha büyük bir anlama sahip. Birincisi, AKP hükümeti, sermayenin istekleri doğrultusunda hazırladığı gerici yasalarla işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarına hergün saldırıyor ve buna dur demenin vakti geldi de geçiyor. Nedir bu yasalar? Yeni İş Kanunu, Kamu Yönetimi Reform Tasarısı ve elbette özelleştirmeler. Neo-liberal karşı devrim olarak tanımladığımız bu süreçte, emekçilerin kazanılmış hakları her gün biraz daha gasp ediliyor. Sendikalı çalışmak artık neredeyse imkansızlaşırken, esnek çalışma, ödünç işçilik ve taşeronlaşma yaygınlaştırılıyor. Haftalık izin kullanmak lüks haline gelirken, 8 saatlik çalışma süresi neredeyse bir ayrıcalık haline geliyor. Yani ülkedeki tüm emekçiler topyekun bir saldırıyla karşıkarşıyalar. İkincisi Haziran ayı sonunda uluslararası terör aygıtı NATO, kanlı planlarını gerçekleştirmek için Türkiye’ye geliyor. NATO, emperyalist devletlerin işçi devletleri tehlikesine karşı kurdukları terörist bir örgüttür. Bu örgüt bugün Filistin halkına yapılan katliamları, Irak ve Afganistan’daki işgal ve işkenceleri destekliyor, daha doğrusu planlıyor. Şimdi İstanbul’da yeni kanlı planlarını hazırlayacaklar ve Türkiye’yi de Irak’ın veya Afganistan’ın işgalinde yer almaya zorlayacaklar. AKP Hükümeti, efendilerine itaat etmeye ve emekçilerin kanını satarak işgale ortak olmaya hazır. Peki biz buna izin verecek miyiz? Elbette hayır! 15-16 Haziran Direnişi’nin mücadele ruhunu bu savaş bezirganlarını Türkiye’ye sokmamak için tekrar harekete geçirmemiz gerekiyor. Yani Türkiye’de hayatı durdurmamız gerekiyor. Bugün görev emperyalistlere ve onların işbirlikçisi hükümetlere Türkiye’yi dar etmektir.
Açıklama [78]: <!--[endif]-->
Açıklama [80]: <!--[endif]-->
Açıklama [82]: <!--[endif]-->
Açıklama [84]: <!--[endif]--> Açıklama [85]: <!--[if !supportLists]--> Açıklama [86]: <!--[endif]--> Açıklama [87]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [88]: <!--[endif]-->
Açıklama [89]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [90]: <!--[endif]-->
Açıklama [91]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [92]: <!--[endif]-->
Açıklama [93]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
15-16 Haziran Direniş ruhuyla NATO’yu püskürtelim! Sermayenin saldırılarına karşı sınıf mücadelesini yükseltelim!
Açıklama [94]: <!--[endif]--> Açıklama [95]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [96]: <!--[endif]-->
Söyleşi
Açıklama [97]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [98]: <!--[endif]--> Açıklama [99]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Sümerbank’ta mücadele sürecek ! AKP Hükümeti ilk gününden bu yana emekçilere saldırmaya devam ediyor. Bu saldırıların bir ayağıda özelleştirmeler. Sümerbank’ın hala özelleştirilemeyen iki fabrikasından bir olan Bakırköy Sümerbank Fabrikası satıldı. Sümerbank işçileri öfkeliler ve fabrikalarını sattırmamaya kararlılar. Sümerbank işçileriyle fabrikadaki son gelişmeler ve sınıf hareketinin genel durumu üzerine sohbet ettik.
Açıklama [100]: <!--[endif]-->
Açıklama [101]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [102]: <!--[endif]-->
Açıklama [103]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [104]: <!--[endif]-->
İşçi Cephesi: Fabrikanın satışı ile ilgili ihale sonuçlandı ve Doğa Madencilik fabrikayı aldı. Sizce üretime devam edecekler mi? İşçi: Alan kişi burayı kumarhane yapacakmış. Sahil tarafında ne yaparsa yapsın. Biz üretmek istiyoruz. Ambarlar bize yeter. Biz orada üretiriz. Fabrikayı alan Doğa Madencilik Tayyip Büyükşehir’deyken belediyeye kömür satıyormuş. Onlar kime peşkeş çekeceklerini biliyorlar. Et Balık’ı sattılar. Alan kişi ne yaptı? Parsel parsel arsasını sattı. Sadece bir parsel parası hükümete ödediği para kadar. Bu fabrika halkın malı, bu halkın alın teriyle kuruldu. Bu fabrikada yetimin hakkı var. Şimdi halkın malı peşkeş çekiliyor. İçerdeki makineler bile ödenen paradan fazla eder. 44 milyon dolar ödemişler. İçeride son teknoloji makineler var. İC: 3 AKP milletvekili fabrikayı ziyaret ettiler ve size fabrikayla ilgilenme sözü verdiler. Herhangi bir gelişme oldu mu?
Açıklama [105]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [106]: <!--[endif]-->
İşçi: AKP’nin kendisi IMF uşağı. Milletvekillerinin işçilere destek vermesi mümkün mü? AKP’nin hükümette ilk icraatı bizim çalışmamızı engellemek oldu. Sonra VATAN gazetesi haber yaptı, çalışmadan maaş alıyorlar diye. Gazetenin önüne gittik ve protesto ettik. Kazlıçeşmede’de başbakanı protesto ettik. AKP’liler bize saldırmaya kalktılar. Yani hiçbir şey yapmadılar. İC: Peki fabrikayı kapatırlarsa işçilere ne yapacaklarını söylüyorlar mı? İşçi:Yeni patron henüz fabrikaya giremedi. Sokmaya da niyetimiz yok. Ne yapacağı da belirsiz. Hükümet mevsimlik işçi yaparız diyor. Ama mevsimlik işçiden bol ne var. Onlara iş yokken bize mi verecekler. Ayrıca iş olsa bile nerede çalışacağımız belirsiz. İC: Buradaki tüm işlemler bitti mi? İşçi: Bakırköy Sümerbank satıldı, ancak devredilmedi. Devir edilmemesi için gerekirse fabrikayı işgal edeceğiz. Şu anda kadınlar akşam 16’ya kadar, erkekler gece 23’e kadar nöbet tutuyor. Eğer devir olurs 24 saat çıkmayacağız ve fabrikayı işgal edeceğiz. Her pazartesi toplanıyor ve kararlar alıyoruz. Demokratik biçimde aldık bu kararı. İC: Peki fabrikayı size verseler veya sizin denetiminizde üretim yapılsa fabrika kâr eder mi? İşçi: Kesinlikle yapar. Bununla ilgili bir brifing hazırladık, hükümete sunduk. Sadece askere, polise iş yapsak yeter. Ama onlar polisin işlerini kendi adamları olan bir Bursalı işadamına vermişler. Dertleri üretmek değil. Ülke üretmeden nasıl geçinecek. Her şeyi satıyorlar. IMF dayatıyor, patronlar istiyor. Ama bu fabrikalar halkın malı. Bizim direnişimiz halkın direnişi. O yüzden herkes katılmalı. Biz nerede direniş var destekliyoruz. Ayser’i destekliyoruz. Nerede özelleştirme karşıtı mücadele var ona katılıyoruz. Ama işçi arkadaşlarımız bizi desteklemiyor. Hatta sendikacılar bile kaçıyorlar. Birlik olursak ancak başarabiliriz. Önemli olan kendi başına gelmeden mücadeleyi desteklemek. İC: NATO’ya karşı yapacağınız eylemin tarihi belli oldu mu? İşçi: NATO’ya ve doğal olarak işgallere karşıyız. ABD’yi ve uşaklarını protesto edeceğiz. Ancak eylem konusunda sürpriz yapacağız. Şimdilik kimsenin bilmesini istemiyoruz. Pazartesi toplantımıza katılın öğrenirsiniz. Satışın yapılacağını haber alınca aniden Ankara’da baskın yaptık. 450 işçi işe gider gibi servislere bindik ve Ankara’ya gittik. Polisin haberi bile olmadı. Milletvekilleri şaşırdı. Onları şaşırtmaya devam edeceğiz. İC: Sendika sürekli yanınızda, değil mi? İşçi: Teksif Bakırköy şubesi bize destek veriyor. Yöneticiler hep yanımızda. Her zaman fikirlerimizi dinliyorlar. Demokratik biçimde karar alıyoruz. Mesela Teksif’in Yedikule şubesi çok yakınımızda olmasına rağmen hiçbir destek vermiyor. Adıyaman’da işçiler maaşlarını almaya gitmişler, bir de bakmışlar tazminatları yatırılmış. İşten çıkarılmışlar. Sendika başkanı patronla anlaşmış. İşçileri tehdit etmiş. 160 kişi atıldıktan sonra bize geldiler. Biz onlara destek olduk. Böyle şerefsiz sendikacılar da çok. Alınan kararlara katılmak mümkün değil. Seçim ise sadece göstermelik. Biz çok şanslıyız. Kendimize ve sendikamıza güveniyoruz. İşçiler bilinçsiz olduğu için sendika ağaları ortaya çıkıyor. Birleşsek çok daha güçlü oluruz. Ama birleşemiyoruz. Bu da yetmezmiş gibi sol parti ve örgütler de çok dağınık. Bir birlik olsa daha iyi olmaz mı? Mesela seçimlerde bir çok sol parti vardı. Siz ne yaptınız? İC: Birleşik bir mücadeleyi örebilmek çok önemli. Ancak bugün sol hareket ve sınıf hareketi bir yenilgi döneminden
Açıklama [107]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [108]: <!--[endif]-->
Açıklama [109]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [110]: <!--[endif]-->
Açıklama [111]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [112]: <!--[endif]-->
Açıklama [113]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [114]: <!--[endif]-->
Açıklama [115]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [116]: <!--[endif]-->
Açıklama [117]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [118]: <!--[endif]-->
geçiyor. 12 Eylül hala yaşıyor. Bu koşullarda sınıf örgütleri ve onun devrimci partileri de bir dağınıklık yaşıyor. Sınıfın mücadeleleri içinden çıkan ve bu mücadeleleri birleştirebilen bir devrimci işçi partisi bu dağınıklığı ortadan kaldıracaktır. Seçimlere gelince, bizce seçim burjuva adaylar arasında geçti. CHP ve SHP’de burjuva partilerdir. Biz Esenyurt’ta bağımsız devrimci sosyalist kadın işçi adayımızı destekledik. Diğer bölgelerde işçi, emekçi adaylara oy verdik. Doğu’da ise Kürt halkının mücadelesini desteklediğimiz için DEHAP’ı destekledik... İşçi arkadaşlarımıza teşekkür ediyor ve tekrar gelmek üzere fabrikadan ayrılıyoruz. Onlar mücadelede kararlılar. Biz de kavgada onların yanında olmaya devam edeceğiz.
Açıklama [119]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [120]: <!--[endif]--> Açıklama [121]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [122]: <!--[endif]--> Açıklama [123]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [124]: <!--[endif]--> Açıklama [125]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [126]: <!--[endif]--> Açıklama [127]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [128]: <!--[endif]-->
Emek hareketinden Açıklama [129]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [130]: <!--[endif]-->
Derleyen: Derya Deniz Açıklama [131]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [132]: <!--[endif]--> Açıklama [133]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [134]: <!--[endif]-->
DİSK Kongresi Yapıldı Açıklama [135]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
DİSK’in 12. Olağan Genel Kurulu’nda Süleyman Çelebi yeniden genel başkan seçildi. Süleyman Çelebi, eleştiriler üzerine, Bahçeli ile diğer yetkililerle olduğu gibi, MHP lideri olarak değil hükümet ortağı, bir işveren olarak görüştüğünü,
Açıklama [136]: <!--[endif]-->
yarın iktidarda kim olursa DİSK’in menfaatleri doğrultusunda onunla da görüşeceğini dile getirdi.
Açıklama [137]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [138]: <!--[endif]-->
Genel Kurul’da seçimlerden önce yapılan tüzük değişikliği ile yönetimdeki genel başkan yardımcılığı sayısı ikiye çıkarıldı. Üst kurul delege sayısının da aidat veren üyeler üzerinden belinlenmesi, üye sayısı ve ödediği aidat miktarına bakılmaksızın bütün sendikalara en az iki delege ile temsil hakkı verilmesi kararlaştırıldı. Genel kurulda yapılan seçimlere katılan 365 delegeden 33 delege boş oy kullanırken, geçerli 332 oyun 280’inini alan Süleyman Çelebi genel başkanlığa, Musa Çam ise genel sekreterliğe yeniden getirildi.
Açıklama [139]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [140]: <!--[endif]--> Açıklama [141]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [142]: <!--[endif]--> Açıklama [143]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [144]: <!--[endif]-->
Genel-İş Genel Başkanı Mahmut Seren, Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, OLEYİS Genel Başkanı Kamer Aktaş, Gıda-İş Genel Başkanı Celal Ovat ve Lastik-İş Genel Sekreteri Nuri Serin yönetim kurulu üyeliklerine getirildi. İzelman örgütlenmesinde DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası yerine, Türk-İş’e bağlı Belediye-İş’i destekleyen Ali Rıza Küçükosmanoğlu nedeniyle Nakliyat-İş’in ihraç edilmesi istemi, büyük tartışmalardan sonra Küçükosmanoğlu’nun özür dilemesiyle kabul edilmedi. Kongrede ayrıca şu karalar alındı:
Açıklama [145]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [146]: <!--[endif]--> Açıklama [147]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [148]: <!--[endif]-->
•
Savaş örgütlerinin ve NATO zirvesinin protesto edilmesi
Açıklama [149]: <!--[if !supportLists]->
•
Demokrasi ve temel özgürlükler için mücadele
Açıklama [150]: <!--[endif]-->
•
Sendikal hak ve özgürlükler için mücadele
Açıklama [151]: <!--[if !supportLists]->
•
4857 sayılı kölelik yasasına karşı mücadele
•
Emekçilerin Avrupası için mücadele, kadın sorunu ve kadın işçilerin hakları
•
Sosyal devletin tasfiyesine karşı mücadele
Açıklama [155]: <!--[if !supportLists]->
•
Daha iyi yaşam koşulları için mücadele
Açıklama [156]: <!--[endif]-->
•
Şiddete, teröre ve savaşa karşı mücadele
Açıklama [157]: <!--[if !supportLists]->
•
DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) yeniden yapılandırılması
•
Geçmiş kararların değerlendirilmesi ve teyidi
•
Etnik ve kültürel zenginliğimizin korunması için mücadele
Açıklama [161]: <!--[if !supportLists]->
•
Tarihsel ve doğal zenginliklerin korunması için mücadele ve sermaye egemenliğine ve
Açıklama [162]: <!--[endif]-->
emperyalizme karşı mücadele.
Açıklama [152]: <!--[endif]--> Açıklama [153]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [154]: <!--[endif]-->
Açıklama [158]: <!--[endif]--> Açıklama [159]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [160]: <!--[endif]-->
Açıklama [163]: <!--[if !supportLists]-> Açıklama [164]: <!--[endif]-->
Tabandandan gelen işci muhalefeti olmaksızın, hangi sendika ağası yönetime gelirse gelsin sendikalardaki olumsuz koşular değişmeyecektir. Bu nedenle sendikaların gerçek sahiplerinin yönetime gelmesi için iş yerlerinden başlayan bir örgütlenmeyi sabırla örmek gerekiyor.
Açıklama [165]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [166]: <!--[endif]--> Açıklama [167]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Sendikana sahip çık, üye ol, denetle!
Açıklama [168]: <!--[endif]--> Açıklama [169]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [170]: <!--[endif]-->
Açıklama [171]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [172]: <!--[endif]-->
Tüpraş’ın Satışı Durduruldu
Yok pahasına satılmak istene TÜPRAŞ’ın ihalesine iptal kararı çıktı. Böylece Tüpraş’ın satışı durduruldu. Mahkeme ihalenin “hukuka ve kamu yararına aykırı” olduğu için iptal edildiğini açıkladı. Mahkeme satışın açık arttırmayla yapılmamasını gerekçe gösterdi. Ayrıca ihaleyi alan Efromov şirketinin ortaklık yapısının netleştirilmemesi de neden gösterildi. Kararın ardından yaklaşık 2 bin 500 PETKİM ve TÜPRAŞ işçisi Aliağa kent merkezinde kararı kutladılar. İşçiler kararın geri alınması için 1 haziran’da da yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı bir protesto gerçekleştirmişlerdi. Özelleştirme İdaresi’nin kısa zaman içinde Yargıtay’a başvurması bekleniyor. Hükümet, IMF’nin istekleri doğrultusunda TÜPRAŞ’ı, Petkim’i, Telekom’u ve diğer işletmeleri özelleştirmeyi planlıyor. Yani hükümet bir yolunu bulup tekrar bu işletmeleri özelleştirecek. Örneğin krom rezervlerinin yüzde 70’ini elinde bulunduran Eti Krom AŞ’yi fabrikanın cürüf değerine, sadece 58 milyon dolara sattı. Bu nedenle özelleştirmelere karşı yeni mücadelelere hazırlanmak gerekiyor. Özelleştirmeler yasaklansın! Özelleştirilen işletmeler işçilerin denetiminde millileştirilsin!
Açıklama [173]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [174]: <!--[endif]-->
Açıklama [175]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [176]: <!--[endif]--> Açıklama [177]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [178]: <!--[endif]--> Açıklama [179]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Telekom’da eylem
Açıklama [180]: <!--[endif]-->
Türkiye Haber-İş Sendikası ile Kamu-Sen’e bağlı Türk Haber-Sen, KESK’e bağlı Haber-Sen, Memur-Sen’e bağlı Birlik Haber-Sen ve BASK’a bağlı Bağımsız Haber-Sen, Telekom’un özelleştirilmesine karşı ortak eylem başlattı. İstanbul Anadolu Yakası İl Telekom Müdürlüğü önünde yapılan eyleme 100’ün üzerinde işçi ve memur katıldı. Açıklama [181]: <!--[if !supportEmptyParas]--> TMMOB’ta Genel Kurul
Açıklama [182]: <!--[endif]-->
TMMOB’nin 38’inci Olağan Genel Kurulu 27-28 Mayıs tarihide Ankara’da gercekleştirildi. 22 yönetim Kurulu üyesinin seçildiği kongrede Kaya Güvenç başkanlığı bıraktı. Mehmet Soğancı’nın getirilmesi bekleniyor. Sümerbank işçilerinin eylemleri devam ediyor! Bakırköy Sümerbank işçileri, özelleştirmeyi desteklemek için işciler aleyhine haber yayınlayan Vatan gazetesi yöneticisi Güngör Mengi’ye kırık kalem ve kına vererek sermayenin satılık kalemleri protesto ettiler. İşçiler, “Satılık kalemler kırılacak”, “Ülke özelleşti hırsızlar güzelleşti”, “IMF’nin itleri sattırmayız KİT’leri”, “Başımızı veririz işimizi vermeyiz” sloganlarını attılar. TEKSİF Bakırköy Şube Başkanı Çetin Yelken, “Bizim sesimizi duymayan Vatan gazetesi ve yazarı Güngör Mengi, fabrikanın bir an önce satılması için duyarlılık göstermiş, yönlendirici yazılar yazmış, haber yapmış,
Açıklama [183]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [184]: <!--[endif]--> Açıklama [185]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [186]: <!--[endif]-->
Açıklama [187]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [188]: <!--[endif]-->
fabrika satıldıktan sonra da sessizliğe bürünmüştür. Gerçek değeri 100 milyon dolar olan fabrikanın 44 milyon dolara verilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Fabrikayı alan grubun siyasi merkezler ve cemaatlere yakınlığı ve ödediği vergi ve alım şekli gazeteleri hiç ilgilendirmiyor mu? 680 işçinin ekmeğinin hükümet tarafından alınması konusunda ne düşünüyorsunuz?” dedi. Açıklama [189]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Ayser Grevi devam ediyor!
Açıklama [190]: <!--[endif]-->
İşyerlerindeki kötü koşulardan bıkan ve insanca bir yaşam talebiyle TEKSİF Bakırköy Şubesi’nde örgütlenen Ayser Tekstil işçilerinin Grevi 4 ayına girdi. Tüm zorluklara rağmen direnen işçiler sadece destek bekliyorlar. İşçiler diğer fabrikardaki işçilerin grevi desteklemesi gerektiğini çünkü grevi bölgedeki tüm işçilerin koşularını düzeltmek için yaptıklarını söylüyorlar. Açıklama [191]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Sendikalaştılar, işten atıldılar!
Açıklama [192]: <!--[endif]-->
Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ‘konuk personel’ statüsünde çalışan 150 kişi, Belediyeİş Sendikası’nda örgütlenince işten atıldı. Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şubesi’ne dört ay önce üye olmaya başladıklarını anlatan işçiler, “Belediyede çalışan işçiler de sendikalı ama biz sendikalı olmak isteyince atıldık” dediler. Açıklama [193]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Fransız Emekçiler Özelleştirmeye Hayır Dediler Raffarin hükümetinin hazırladığı ve Sosyal Sigorta’nın özelleştirilmesini öngören ‘reforma’ karşı sendikalar eylem yaptılar. Fransa’nın 118 şehrinde gerçekleşen yürüyüşlere yaklaşık olarak 250 bin emekçi katıldı. Paris’teki yürüyüşe 50 binden fazla katılım oldu. Fransa’nın en büyük konfederasyonu olan CGT, FSU, UNEF, FO, CGC, CFDT, CFDC, SOLIDAIRES bir birlik yakalandı. Birliği sağlayan ise tabandan gelen işçi ve emekçilerin baskısıydı. Yürüyüş sendikaların “mücadeleye devam” çağrılarıyla bitti.
Açıklama [194]: <!--[endif]--> Açıklama [195]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [196]: <!--[endif]-->
Açıklama [197]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
NATO ve Bush Karşıtı Birlik’in Eylem Günlüğü NATO ve Bush Karşıtı Birlik, 27 Haziran’da İstanbul’da büyük bir miting gerçekleştirecek. Bunun yanında her cumartesi günü Taksim Gezi Parkı’nda sanatçılarla birlikte yaptığı etkinliklerin yanısıra NATO zirvesinin sponsorları önünde de eylem başlattı.
Açıklama [198]: <!--[endif]--> Açıklama [199]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [200]: <!--[endif]-->
Açıklama [201]: <!--[if !supportEmptyParas]-->
Bu programa göre;
- 8 Haziran Salı: İstanbul Valiliği’nin basın açıklamalarını kısıtlamalarıyla ilgili Şirinevler Bölge İdare Mahkemesi’ne suç duyurusu, - 9 Haziran çarşamba saat 13.00: Zirve sponsorlarından Sabancı Holding’in 4. Levent’teki binası önünde basın açıklaması,
Açıklama [202]: <!--[endif]--> Açıklama [203]: <!--[if !supportEmptyParas]--> Açıklama [204]: <!--[endif]-->
- 12 Haziran Cumartesi saat 13.00: Taksim Gezi Parkı’nda NATO’nun semah dönün çağrısını reddeden, semah grubunun “barış için savaş” sloganı ile semah dönmesi, - 15 Haziran: İstanbul Sendikal Birliği’nin Saraçhane’de yapacağı 15-16 Haziran eylemine katılınması. Birlik’in eylemleri bu tarihten sonra da büyüyerek devam edecek.