İşçi Kardeşliği
Uluslararası
Mayıs 2004 Sayı 1 Bedeli 500.000 TL.
SUNUŞ
A
macımız Türkiye'de patronların ve hükümetlerinin vahşi saldırısına karşı koyabilmek için işçi sınıfının birleşik mücadelesine ve tüm ezilenlerin, yoksul halkın bu mücadeleye katılmasına hizmet etmektir. Bu mücadeleyi bütün dünyada ortaklaştırmak için de ILC'nin Açık Dünya Konferanslarına katılacağız ve Türkiye'de ortak kampanyalar örgütleyeceğiz. ILC haftalık bültenlerini her hafta çevirerek internetteki sitemizde yayınlayacağız. Aylık olarak da Türkiye ekleriyle birlikte “İşçi Kardeşliği” elinizde olacak. Özelleştirmeye, kuralsız çalışmaya, sendikasızlaştırmaya, grev hakkının yok edilmesine, işsizliğe, açlığa ve savaşa karşı, mücadelelerimizi birleştirerek ve yükselterek ilerleyebiliriz. Patronsuz bir parti; “İşçilerin Kendi Partisi” Artık işçiler olarak bir siyasal güç oluşturmadan, toplumdaki gücümüz kadar siyasal alanda temsil edilmeden ne yeni bir hak almamız ne de varolan haklarımızı, sendikalarımızı korumamızın mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Türkiye işçi sınıfı olarak atmamız gereken birçok adım var ama bunların en önemlisi patronlardan ve onların devletinden bağımsız bir işçi partisinin kurulmasıdır. Şimdiye kadar hangi siyasi görüşe yakın durmuş olursa olsun bütün işçi örgütleri, işçilerin ve İçindekiler: emekçi halkın en basit ve temel çıkarları etrafında bir araya s.2:Türkiye’de Engellenen gelmek zorundadırlar. Karşımızda yıllardır aralarındaki bütün Grevler it dalaşlarına rağmen birleşmiş bir patronlar cephesi vardır. s.3: Hindistan’da Grev Birleşmiş patronlar cephesi ile mücadele edebilmek için ise Ertelemesine Karşı birleşmiş bir işçi cephesine ihtiyaç var. İşte “İşçilerin Kendi Grev/Güney Kore’de Demokratik İşçi Partisinin Partisi” böyle bir cephe olmalıdır.
Tek örgütümüz var: Sendikalarımız Görev öncelikle herşeye rağmen varlığını sürdürmeye çalışan işçi örgütlerine, sendikalara ve bu örgütlerin samimi dürüst kalmış yöneticilerine, sınıf bilinçli işçilere düşmektedir. Tek işçi örgütü olan sendikalar, bizden önceki işçi kuşaklarının alınterlerinden arttırdıkları kuruşlarla ve zorlu mücadelelerde kuruldu. Bu birikimimiz, şimdiki ve gelecek kuşak işçilerin, yoksul halkın çıkarları için kullanılmalıdır. Bu hem işçi sınıfına, hem de tüm ezilenler ve yoksul halka karşı tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini bugün yerine getirmeyenler yarın örgütlerimiz iyice un ufak olduğunda temsil ettikleri işçilere ne yüzle bakacaklarını düşünmelidirler. Evet, bu gidişin sonunun kıyamet olduğunu gören bütün işçi önderleri, patron hükümetlerine karşı tek kurtuluş yolunun bir işçi hükümetinden geçtiğini görmelidirler. Sadece sendikalı işçilerin değil tüm işçilerin, yoksulların, Bir İşçi işsizlerin, ezilenlerin çıkarlarını savunmak için birlikte siyaEnternasyonali set yapmalıyız. için İşçilerin “İşçi Kardeşliği”, sendika ve konfederasyon ayrımı yapmave Halkların Bağlantı dan mücadeleci bütün işçilerin, işçi önderlerinin ve sendika Komitesi’nin yöneticilerinin biraraya gelerek “İşçilerin Kendi Partisi”ni (ILC) Türkiye kurma mücadelelerini desteklemek için çalışmaktadır. bültenidir.
Bizimle bağlantı kurmak için: e-posta: iscikardesligi@iscikardesligi.org
Başarısı s.4-7: Irak’ta işgale Karşı ve İşçi Hakları İçin Uluslararası Kampanya s.7: Kamerun Demiryolu Sendikasından Beatrice On Aydır Hapiste Tutuluyor s.8: Filistinli Mültecilerin Anayurtlarına Dönme Haklarının Savunulması için Uluslararası Konferans s.9: Filistin’de Acil Eylem Çağrısı s.10: Cozma’nın Serbest Bırakılması için Uluslararası Kampanya s.11: İspanya’yı Sarsan Dört Gün s.12-13: Fedai Öztürk ile Röportaj s.14: Türkiye’den Haberler s.15: Metal Sektöründe İşveren Oyunları
İşçi Kardeşliği
TÜRKİYE’DE ENGELLENEN GREVLER
Hükümet Ne Yapıyor? Grev Yasaklamak Demokrasi Düşmanlığıdır Lastik-İş ve Kristal-İş’in grev kararları, hükümetin grev “ertelemeleri” ile yasaklandı. İşçi Kardeşliğinin bu ilk sayısında grev engellenmesi ile karşılaşan Lastik-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Fedai Öztürk ile yaptığımız röportajı 12. sayfadan okuyabilirsiniz
T
ürkiye işçi sınıfı için son yirmi yıl sendikasızlaştırma,özelleştirme,taşeronlaştırma saldırılarıyla mücadele ederek geçti. Bir işçi kuşağı sadece bu saldırılarlağboğuşarak bugün emeklilik yaşına geldi. Yeni nesil işçiler de eskiyi aratacak saldırılarla karşı karşıya kalacak gibi gözüküyor. Türkiye işçi sınıfı son dönemde yeni kamu idaresi yasasının meclise getirilmesi sürecinin yanı sıra, kuvvetli bir özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve serbest toplu pazarlığın ve grev hakkının fiili olarak engellenmesi saldırısına maruz kalıyor. İşçilerin her alandaki kazanımlarını yağmalamanın peşinde koşan ve bu anlamda yeni kamu idaresi düzenlemelerini de alkışlayan patronlar, kendi işyerlerinde de grevleri uygulatmamakta ısrar ediyorlar. En son Şişecam'daki ve lastik sektöründeki durum ortaya koyuyor ki, bu dönemde patronların borazanı hükümet, türlü gerekçelerle yasaları ve yargı kararlarını dahi tanımayarak “sermayenin dostu” olduğunu ispat ediyor. Grev ve toplu pazarlık hakkı ne hükümetin ne de başka bir organın ihsan ettiği bir haktır. Bu hakkımızı 43 yıldır anayasalara yazdırıyoruz ve 40 sene evvelki Kavel direnişimizin imzasıyla da yasal güvence altında tutuyoruz! Ancak Türkiye'de artık rahatlıkla diyebiliriz ki; 43 senedir anayasal hak olan GREV ve TOPLU PAZARLIK HAKKI patronlar ve onların hükümetlerince GASP EDİLİYOR. Kısacası: TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI ANAYASAL GREV HAKKINI KULLANAMIYOR! Çağdaş insan hakları anlayışının temelini oluşturan işçi hakları, ülkemizde gasp ediliyor. Başta dünya emekçileri ve uluslararası örgütleri olmak üzere bu fiili durumu tüm dünya kamuoyuna duyuruyoruz! Tekstil, metal gibi bir dizi sektörde yaklaşan TİS dönemlerinde de işçi sınıfının bu olmazsa olmaz haklarını ancak sınıf örgütlerinin ORTAK mücadelesiyle kullanabiliriz. Bir sendikanın yanlızlığı ve işçilerinin GREV HAKLARININ GASPI tüm işçi sınıfının ve örgütlerinin gücünün yok olması demektir. Her engel-
lenen TİS ve GREV süreci sonraki dönemleri de doğrudan etkileyecektir. Türkiye işçi sınıfı grev hakkını kullanamıyor!!! BU ENGELİ TEK TEK SENDİKALARIN GÜCÜ DEĞİL, İŞÇİ SINIFININ ORTAK GÜCÜ AŞABİLİR. Patronlar hükümetlerinin siyasal kararlılığı karşısında işçi sınıfı cephesi ise birlik içerisinde değildir. Sendikal rekabetin dehlizlerinde cebelleşmrk zorunda bırakılan işçi sınıfı kendi kardeşleriyle karşı karşıya geliyor. Buna en iyi örnek İETT işçisinin altı yıldır yaşadığı durumdur. Sendika yetki davasında iş mahkemesinden altı yıldır karar bekleyen işçiler, netice olarak sendikasızlığa ve toplu görüşme haklarından yoksunluğa mahkum bırakılıyorlar. Dünya işçileri de benzer saldırılara maruz kalıyorlar. Ama dünyada olumlu örnekler de var: Hindistan işçi sınıfı hükümetin fiili grev gasbı müdahalesine genel grevle karşılık verebildi. Türkiye’de de işçi sınıfı karşı karşıya olduğu bilinçli siyasal ve ekonomik saldırıları ancak ortak bir sınıfsal iradeyle durdurabilir. Grev hakkına saldırı sınıfın ayrımsız her mensubunu hedef alır. Bu sebeble bizler; grev, sendika ve toplu pazarlık hakkı engellenen tüm sınıf mensupları ve örgütleriyle dayanışmaya gitmeliyiz. Patronların bu topyekun saldırısı ancak sınıfın ortak mücadelesiyle püskürtülür. Bunu da ancak işçilerin ortak zemini olan, birleşik, kuvvetli bir EMEK PLATFORMU’nun harekete geçirilmesi başarabilir. Sözlerimizi hükümsüz kılmayacak tek birliktelik, grev engellemelerine cevap verebilen, bölünmemiş ve mücadeleye giren bir EMEK PLATFORMUYLAğmümkün görünüyor. Sendikalardaki tüm sınıf mücadeleci güçleri grev hakkının fiili gaspının yaşandığı her durumda bu hak ihlali ile karşılaşan işçi kardeşlerimizle en üst düzeyde dayanışmayı örgütlemek için Emek Platformunun harekete geçirilmesi mücadelesinde bizlerle birlikte olmaya çağırıyoruz. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
2
DÜNYA
2
HİNDİSTAN’DA İŞÇİLER GREV HAKKININ YASAKLANMASI KARŞISINDA GREVE GİTTİLER
4 Şubat 2004'te Hindistan'da 50 milyon kişi Yüksek Mahkemenin grev hakkını yasaklama kararını tekrar gözden geçirmesi ve hükümetin uyguladığı ekonomik politikalara son vermesi talebi ile greve çıktı. Federal hükümet ve eyalet çalışanları 2003 yılı Ağustos ayında Yüksek Mahkemenin yapmış olduğu açıklamaya karşın greve katıldılar ve kamu çalışanlarının “temel, yasal ve eşdeğer grev yapma hakkını” sergilemiş oldular. 2003 yılında gittikleri grev nedeniyle cezalandırılan Tamil Nadu eyaleti kamu çalışanları greve katılmadılar. Yüksek Mahkeme kamu çalışanlarının “temel, yasal ve eşdeğer grev yapma hakkının olmadığına” hükmettiği kararı Tamil Nadu eyalet hükümetindeki 12 milyon çalışanın ödenmeyen tazminatları, emeklilik haklarındaki gasplar, vb. sebeplerle greve gitmesinin ardından vermişti. Grev çağrısı AITUC (Tüm Hindistan Sendikalar Kongresi), CITU (Hindistan Sendikaları Merkezi), AICCTU (Tüm Hindistan Sendikaları Koordinasyon
Merkezi), UTUC (Birleşik Sendikalar Kongresi), Birleşik Sendikalar Kongresi (Lenin yolu) tarafından yapıldı ve hükümet çalışanlarını ve kamu ve özel sektörleri temsil eden bir dizi ulusal federasyon tarafından da desteklendi. Banka ve sigorta çalışanları greve katıldıkları için mali sektör etkilendi. Demiryolu taşımasında birçok aksamalar oldu. Liman faaliyetleri birkaç eyalette, özellikle de Kalküta ve Kolçi'de ciddi biçimde etkilendi. Kalküta'dan uçaklar da kalkmadı. Petrol faaliyetleri de grevden etkilendi. Plantasyonlardaki, kömür madenlerindeki ve çelik endüstrisindeki işçiler, greve kitlesel olarak katıldılar. Bir buçuk milyonun üzerinde savunma işçisi grevi destekledi. Posta hizmetleri durdu. Bu grev, hükümetin politikalarına ve Yüksek Mahkemenin grev hakkını yasaklama kararına karşı muhteşem bir direnişin ifadesi oldu.
GÜNEY KORE’DE DEMOKRATİK İŞÇİ PARTİSİNİN BAŞARISI
A
sya ülkesi Güney Kore'de 15 Nisan günü yapılan genel seçimlerde Güney Kore işçi önderlerinin 2000 yılında kurduğu Demokratik İşçi Partisi (DLP) yüzde 13 oy alarak ülkenin üçüncü büyük partisi oldu ve 10 temsilci ile ilk kez parlamentoya girdi. Gözlemciler, bu başarının, işçi hareketi tarihine damgasını vurduğunu belirttiler. Güney Koreli patronlar ise, işçi temsilcilerinin meclise girmesinden rahatsızlar. Demokratik İşçi Partisi Güney Kore'de mücadeleci sendikaları bir araya getiren ve Kore Sendikalar Federasyonu (FKTU) dışında kümelenerek Kore Sendikalar Konfederasyonunu (KCTU) kuran mücadeleci sendikal geleneğin kurduğu ve desteklediği bir parti. Uri Partisinin oyların yüzde 38.3'ünü aldığı ve 299 sandalyeli parlamentoda 152 sandalye elde ederek çoğunluğu kazandığı açıklandı. Ana muhalefetteki Büyük Ulusal Parti ise yüzde 35.8 oyla 121 sandalye elde etti. Kore Sendikalar Federasyonu (FKTU) ise seçimlerde Yeşil Sosyal Demokrat Partiyi destekliyordu. Konfederasyon başkanı Lee Nam-soon bu partinin seçimlerde yüzde 2 oy alamaması durumunda başkanlıktan istifa edeceğini açıklamıştı. Bu partinin seçimlerde % 0.5 oy alması sonrasında 19 Nisan Pazartesi günü FKTU başkanı Lee Nam-soon düzenlediği bir basın açıklaması ile görevinden ayrıldı.
Demokratik İşçi Partisi DLP lideri Kwon Youngghil sırtını devlete dayayan dev tekellerin yönetimlerini sarsacaklarını söylemişti. DLP pirinç piyasasının yabancı rekabete açılmasına karşı çıkıyor. Ayrıca, yabancı sermayenin ülkede istediği gibi at oynatmasını eleştiriyor. Parti, ülkedeki 37 bin ABD askerinin derhal çekilmesi ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) ile dostane ilişkiler için de çalışacağını açıkladı. DLP'nin kurulmasından önce, Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU), çeşitli ittifaklar yaparak seçimlerde aday gösteriyordu. “Halkın Zaferi 21” adlı ittifak çatısı altında, 1997 başkanlık seçimleri ve 1998 yerel seçimlerine girildi. 1999 yılında, İlerici Parti İçin Hazırlık Komitesi kuruldu ve 30 Ocak 2000 tarihinde DLP'nin kuruluşu ilan edildi. Parti, Haziran 2002 yerel seçimlerinde yüzde 8.1 oy alarak, üçüncü parti haline geldi. 2002 başkanlık seçimlerinde aday olan DLP lideri Kwon Young-ghil ise, yüzde 3.9 oy aldı. 30 bin üyeli DLP, çeşitli belediye ve bölge meclislerinde 42 sandalyeye sahip. Sanayi kenti Ulsan'daki iki belediyenin yönetimi de partide. Son seçimlerle birlikte parti, ilk kez ulusal parlamentoya girdi. (Evrensel, Korean Times)
3
İşçi İşçiKardeşliği
IRAK
I
IRAK’TA İŞGALE KARŞI VE İŞÇİ HAKLARI İÇİN ULUSLARARASI KAMPANYA
rak'ta işgale karşı ve işçi hakları için uluslararası kampanya 15 Haziran 2003 tarihinde üç örgüt tarafından başlatıldı. Bu üç örgüt ABD Savaşa Karşı İşçi Cephesi (USLAW), İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC) ve Uluslararası Arap Sendikaları Konfederasyonu (ICATU) idi. Kampanyada bir araya gelenler daha sonra bir heyet oluşturarak Irak'ı ziyaret ettiler ve orada işçilerin ve işçi hareketin içinde bulunduğu koşulları gözlemledikten sonra hazırladıkları raporu tüm dünyada duyurdular ve imza toplayarak kampanyaya destek aldılar. Bir sonraki aşamada ise oluşturulan daha geniş bir heyet 15 Mart 2004 tarihinde Cenevre'de ILO (Uluslararası Çalışma Bürosu) merkezini ziyaret ederek ILO İşçi Grubunun Irak'tan sorumlu temsilcisi ile görüştü.
· Irak'ın yeniden yapılanmasının ve demokratik biçimde kendi kendisini yönetmeye geçişin, ancak Irak halkının yeniden yapılanma sürecini bağımsız olarak kendi istediği şekilde geliştirmesi ile mümkün olduğunu; · Bunun özellikle çoğunluğu halen işsiz olan ve ekonomik durumlarının ve refahlarının tamamen kendilerinin denetimi dışına çıktığından ve artık esasen işgal güçlerinin elinde olduğundan korkan Irak işçilerinin bu sürece katılımı anlamına gelmesi gerektiğini; · Irak halkının kendi anayasasını ve -iş yasasını ve işsizlik ödentileri hakkını sağlayan düzenlemeleri de kapsayan- kanunlarını kendisinin kaleme alması gerektiğini; · Iraklı işçilerin, işgal güçlerince alınan kararların -özellikle özelleştirme ile birlikte ekonomik alandaki kararların- Irak kaynaklarının çokuluslu şirketlerce yağmalanmasının devamı anlamına gelmesinden duydukları korkuyu; · Bir iş yasasının yazımında Iraklı işçilerin usulünce seçilmiş kendi temsilcileri aracılığıyla taleplerini dile getirmeleri gerektiğini ve bunun ancak Irak'ta ve Irak'lı işçiler tarafından yapılabileceğini değerlendirmekte ve; · ILO'nun 2003 yılının Haziran ayındaki, en son yıllık toplantısında ILO İşçi Grubunun aşağıdakii kararı aldığını dikkate alarak kimi hatırlatmalarda bulunmak istemektedir: “İşçi Grubu ıslah çalışmalarında yoksullar, özürlüler ve korunmasız gruplar başta olmak üzere tüm Irak halkına destek sağlanması gerektiğine inanmaktadır. Komisyon ücretleri için gerekli koruma ile birlikte tüm Irak işçileri için istihdamın acilen yeniden başlatılması için çağrıda bulunmaktadır. Ayrıca Irak'ın petrol kaynaklarının sadece Irak halkınca ve sadece onlar yararına kullanılmasını talep etmektedir.” “Yeni Irak'ta, ILO standartlarına uygun olarak tam sendikalaşma özgürlüğü geçerli olmalı, Iraklı işçilere örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı sağlanmalı; tüm sivil özgürlüklerle birlikte demokrasi geçerli olmalı, sendikalar hiçbir engelleme ile karşılaşmadan özgürce kendi yönetimlerini belirleyebilmeli ve Irak halkının kendi kaderini tayin hakkı olmalıdır.” · İşçi Grubunun Haziran 2003'te açıkladığı bu taleplerden hiçbirinin yerine getirilmediğini; · ILO Sözleşmelerinin, daha özel olarak örgütlenme ve kişinin kendi seçtiği sendikaya katılma
ILO'ya giden heyet nasıl oluşturuldu? ILO'da görüşmeyi yapacak heyet oluşturulurken Irak'taki tüm sendikal örgütler davet edildi. Irak'ta savaş sürecinde oluşturulan sendikal örgütler olan Irak İşçi Konseyleri ve Sendikaları Federasyonu (FWCUI) ile Irak İşsizler Sendikası (UUI) bu heyete başkanlık düzeyinde katıldılar. Irak Sendikalar Federasyonu (IFTU) da heyete katılması için davet edildi. IFTU temsilcileri de 15 Mart günü ILO'ya gidecek heyette bulunmak istediklerini ifade ettiler ama daha sonra katılmadılar. Farklı ülkelerden sendikal liderlikler de ILO'ya ziyareti gerçekleştiren heyete desteklerini bildirdiler. Heyetin ILO'ya sunduğu deklerasyonu, Türkiye'den imzacıları ve ILO merkezinde yapılan görüşmede konuşulanları aktaran bilgi notu aşağıdadır.
ILO'ya sunulan deklarasyon
ILO'nun İşçi Grubuna bu deklerasyonu sunan heyet, Irak'ta Savaşa Karşı ve İşçi Hakları için Uluslararası Kampanyayı temsil etmektedir. Bu kampanya ILO'nun sözleşmelerinin savunulması için Haziran 2003 tarihinde gerçekleşen bir uluslararası toplantıda, USLAW, ICATU ve ILC tarafından başladı. Savaşa o gün karşı çıktık. Savaşa ve Amerika'nın Irak'ı işgaline karşı çıkmaya devam ediyoruz. Demokrasi yandaşı olan bizler, Irak'ta işçi haklarının tanınması için geçen Haziran ayında (2003) küresel bir kampanya başlatmaya karar verdik. ILO'ya bugün (15 Mart 2004) sunduğumuz deklarasyonun amacı da budur.
4
IRAK
hakkı ile toplu pazarlık hakkını sağlayan 87. ve 98. Sayılı Sözleşmelerin yok sayılmış olduğunu ve bu nedenle Irak'taki tüm işçiler için ve tüm dünyada bir an önce uygulamaya konulması gerektiğini;. · Tüm dünyadaki ve Irak'taki işçilerin çıkarları için karşılıklı dayanışma göstermenin gerekliliğini; ve · Savaşın ve Irak'ın işgalinin, Irak'ta son derece riskli çalışma koşullarının oluşması ve çocuk işçiliğine karşı uluslararası olarak tanınmış 138 nolu Sözleşmenin yaygın şekilde çiğnenmesi ile sonuçlandığını göz önünde bulundurarak; Sizlere aşağıdakileri içeren bir dizi belge sunuyoruz: · Ekim 2003'te işgal altındaki Irak'ı ziyaret eden uluslararası bağımsız heyet tarafından toplanan belgeler. Bunlar, Irak'ta uluslararası heyet tarafından toplandı ve uluslararası işçi hareketine sunuldu. Özellikle de ABD'de 2003 yılı Ekim ayında USLAW tarafından örgütlenen ulusal meclise ve 2004 yılı Şubat ayında da AFL-CIO genel merkezine sunuldu. · Irak İşsizler Sendikası'nın (UUI) ve Irak İşçi Komiteleri ve Sendikaları Federasyonu'nun (FWCUI) belgeleri. Bu belgeler ise ILO'nun Beyrut bölge temsilcisine sunuldu. Aynı zamanda Irak İşçi Komiteleri ve Sendikaları Federasyonu (FWCUI) tarafından önerilen İş Yasası Taslağını ve USLAW tarafından derlenen, “Irak'ın şirketler tarafından işgali” isimli, çokuluslu şirketlerin ABD'de çeşitli kanunları çiğnedikleri gibi Irak'ta da işçi haklarını çiğnediklerine dair kanıtlar sunan raporu sunduk. ILO tarafından toplanabilecek veya ILO'nun elinde varolabilecek belgeler de sunduğumuz belgelere eklenebilir. Tüm bu belgeler Iraklı işçilerin korkunç yaşam koşullarını açığa vurmakta ve işgücünün %70'den fazlasının işsiz olduğunu ortaya koymaktadır. Bu belgeler, bugün Irak'ta grev hakkının, kişinin kendi seçtiği bir sendikaya üye olabilmesi hakkının, toplu müzakere ve toplu pazarlık hakkının var olmadığını kanıtlamaktadır. Bu belgeler Iraklı işçilerin kurdukları örgütlerin tanınmadığını ve Iraklı işçilerin grev yaptıkları için tehdit edildiklerini ve saldırıya uğradıklarını kanıtlamaktadır. Yine bu belgeler, Saddam Hüseyin tarafından 1987'de yürürlüğe konulan, tüm kamu işletmelerinde
grev hakkını yasaklayan yüz kızartıcı yasanın yürürlükten kaldırılmadığını kanıtlamaktadır. Bu gerçekler ILO'nun 87 ve 98 no'lu Sözleşmelerine uyulmadığını açıkça kanıtlıyor: 27 Ocak 2004 tarihinde işgal otoriteleri 3 no'lu bir kararname ile yalnızca bir sendika federasyonunu tam olarak tanıdığını açıkladı ve bu şekilde diğer sendikal örgütlerin yasal olmadığını açıklamış ya da ima etmiş oldu. Tüm bu gerçeklerin ışığında aşağıdaki beş soruyu soruyoruz: · Bu durum, ILO'nun 87 no'lu sözleşmesinin şart koştuğu; “işçiler ve işverenler hiçbir ayrım yapılmaksızın hem istedikleri örgütleri önceden izin almadan kurma hem de bu örgütlere katılma hakkına sahiptirler” (1. madde) ve “işçilerin ve işverenlerin örgütleri, kendi tüzüklerini yazma ve kendi temsilcilerini özgürce seçme hakkına sahiptirler” (2. madde) maddelerin ihlali değil midir? · Bu durum, 87 no'lu sözleşmenin, kamu makamlarının “bu hakların kullanımına dair her türlü müdahaleden ve bu hakları veya bu hakların yasal olarak kullanılmasını engelleyen ya da kısıtlayan davranışlardan sakınmasını” şart koşan 3 no'lu maddesinin ihlali değil midir? · Bu, “işçilerin ve işverenlerin örgütleri her türlü karşılıklı müdahaleye karşı yeterince korunmalıdır, örneğin şirket yöneticileri yasadışı gördükleri sendikalara katıldığı için işçileri işten çıkarma ile tehdit ettiği zaman” diye şart koşan 98 no'lu sözleşmenin 1. maddesinin çiğnenmesi demek değil midir? · Sendikacıların eylemleri yüzünden hapse atılması ve otoritelerce sendika merkezlerine baskın yapılması, ILO'nun 87 no'lu sözleşmesinin ihlali değil midir? · Otoritelerin hangi örgütün tanınması gerektiğine dair karar almaları ve böylece kim ile müzakere yapılacağını seçmesi ILO'nun 98 no'lu sözleşmesinin ihlali değil midir? Irak'taki Çalışma Bakanlığı'nın ILO ile imzaladığı “işbirliği anlaşma”sından haberdarız ve bu belgelerin kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz. Iraklı işçiler ve onların sendikaları tarafından, uluslararası işçi hareketinin talepleriyle de örtüşecek biçimde şekillendirilmiş, Irak'ta ILO'nun 87 ve 98 no'lu sözleşmelerinin ihlaline ve Irak'taki işçilerin durumuna ilişkin ILO'nun tam bir soruşturma yapması ve tüm gerçekleri aktaran, tam ve belgelenmiş bir raporu Haziran 2004'te yapılacak ILO'nun yıllık
5
İşçi Kardeşliği
IRAK
toplantısında delegelere sunması talebini Uluslararası Çalışma Örgütü ve onun İşçi Grubuna iletiyoruz. ILO'nun, 87 ve 98 no'lu ILO sözleşmelerinin Irak'ta tam anlamıyla uygulanmasını garantilemek için tüm otoritesini ve ayrıcalıklarını kullanmasını istiyoruz. Bizim niyetimiz Irak'taki ve tüm dünyada tüm işçi örgütleri ile birlikte Irak'taki işçilerin haklarının geliştirilmesini desteklemek. Hiçbir örgütle rekabet içinde değiliz; kampanyamızın amacı tüm bu örgütlerin önceliklerine tamamen saygılı şekilde, Irak'taki işçilerin hakları için mücadeleye katkı sunmaktır.
adına Genel Sekreter Bedrin Tekin, Lastik İş İstanbul şubesi adına Şube Başkanı Fedai Öztürk, Belediye-İş İst. 3. şube adına Şube Başkanı Hüseyin Ayrılmaz, Belediye-İş İETT şubesi adına Şube Başkanı Sadettin Yıldırım, Belediye-İş Trakya şubesi adına Şube Başkanı A. Aziz Aktay, Selüloz-İş Kocaeli şubesi adına Şube Başkanı Erdoğan Özgen DİSK Tekstil Söke bölge temsilciliği adına Halil Özmen, Eğitim Sen Söke şubesi adına Şube Başkanı Asaf Pınarbaşı, Teksif Kocaeli Şubesi adına Şube Başkanı İbrahim Öner, Birleşik Metal İş Gebze şubesi adına Erdoğan Özer, Petrol-İş Yarımca şubesi adına Yaşar Erbaş, Öz Çelik-İş Gebze şubesi adına Şube Başkanı Şerafettin Koç, Petrol-İş Gebze şubesi adına Eyüp Akdemir, Eğitim Sen Gebze şubesi adına Tarık Zerman Eğitim Sen Kocaeli şubesi adına Suca Omurca, Belediye-İş Kocaeli 1 nolu şube adına Şube Başkanı Osman Suat Kalyoncu, Belediye-İş Kocaeli 2 nolu şube adına Şube Başkanı Bayram Özkan, BES Söke şubesi adına ilçe temsilcisi İlhan Kaya Kişisel olarak: Kazım Bakış (Limter-İş Başkanı), SES Eskişehir Eğitim Sekreteri, Eğitim-Sen Eskişehir örgütlenme sek., Tez Koop-İş Eskişehir Şube yöneticisi, Veysel Demir (Genel-İş İstanbul 3 Nolu Şube Başkanı) Belediye-İş Şenol Erdem (Beyoğlu Şube Başkan Yard.), Akın Şişman (BES Kocaeli Şube), Gülay Yıldız (Belediye-İş İst. 2 nolu Şube), Erkan Doğan (Eğitim-Sen Kocaeli Şube), Mustafa Elbi (DİSK Tekstil Kocaeli Şb. Basın Danışmanı), Yusuf Alınpak, Kenan Çelik, Zeynep Saka (Tüm Bel Sen Şişli Şube), BES Söke Şubesi temsilci ve üyeleri, Göksel Eren (Türk Metal Gebze şubesi), DİSK Tekstil Söke üyeleri, Eğitim Sen Söke Şubesi yönetici, temsilci ve üyeleri, Birleşik Metal İş Sendikası uzmanları Gaye Yılmaz, Ayşenur Erten, Canan Aslan.
Kampanya'yı Türkiye'den destekleyenler Irak'ta işgale karşı ve işçi hakları için bu uluslararası kampanyaya Türkiye'de de sendikalardan destek istedik. Sınırlı bir zaman dilimi içerisinde toplanan imzalar şunlardı. Kampanyaya destek toplamaya devam ediyoruz. Kampanyaya destek çalışması halen sürdürülüyor ve aynı taleplerle 2004 yılı ILO konferansında da yeniden daha geniş bir sendikal heyetle Cenevre'de ILO'ya gidilecek. ILO Sözleşmelerini Savunma Konferansı ile de çakışacak bu faaliyete Türkiye'den de kampanyayı destekleyenlerden oluşacak bir heyetin katılımını örgütleyebilmek için hep birlikte çalışacağız. Sendika olarak: KESK adına Uluslararası İlişkiler, Hukuk ve TİS Sekreteri Mustafa Ecevit, Birleşik Metal-İş adına Genel Sekreter Selçuk Göktaş, Tarım Orkam-Sen adına Yönetim Kurulu, Yapı Yol-Sen
Irak İşçilerinin Sesi, Irak İşsizler Sendikası (UUI) Gazetesi
I
rak İşçilerinin Sesi, Irak İşsizler Sendikası (UUI) gazetesi coşkulu bir şekilde 15 Mart günü Cenevre'de ILO'da kabul edilen heyetin faaliyetlerini aktarıyor. Heyetin raporunu, kabul edilen deklerasyonu ve heyet tarafından kaleme alınan ve Irak'ta ILO sözleşmelerine ve işçi haklarına saygı gösterilmesi taleplerini ifade eden dosyayı aktarıyor. Irak İşçilerinin Sesi “geçici yönetim” isimli, tümüyle Amerikan denetimi altındaki sözde Irak hükümetinin Irak işçilerine serbestçe örgütlenme hakkını tanımadığı, esasen bir devlet sendikası gibi işleyecek bir sendikayı “resmi sendika” olarak yasal saymaya çalıştığını da aktarıyor. Ayrıca gazete yakında Bağdat'ta gerçekleşen banka çalışanlarının grevi ve Musul'da gerçekleşen öğretmenlerin grevinin haberlerini veriyor. Aynı gazete daha önceki sayılarda talepler platformunu yayınlamıştı. Irak İşçilerinin Sesi Talepler Platformu: 1. Tam ve şartsız örgütlenme özgürlüğü 2. Tam ve şartsız grev özgürlüğü. Grev hakkı devletten ya da diğer otoritelerden önceden izin almayı gerek-
3.
4. 5. 6. 7.
8.
6
tirmemelidir. Ücretler grev hakkı sürecinde belirlenmelidir. Grev yapan işçiler medyaya çıkabilmelidir. Herhangi bir acil durum/olağanüstü hal ya da devletin güvenliği gerekçesi ile grevin yasaklanması yasa dışı olmalıdır. Grev yapan işçilerin yerine o işletme dışından işçi getirilerek çalıştırılması, silahlı güçlerden veya polisten müdahale olması yasak olmalıdır. 1 Mayıs uluslar arası işçi günü olarak kabul edilmeli ve tatil olmalıdır. Ücret artışları için bir yıllık ulusal ölçekte müzakereler yapılmalıdır. Kadınlar ve erkekler için eşit işe eşit ücret olmalıdır. İşsizlik sigortası 16 yaşından büyük herkes için aldığı son maaşa endeksli olarak oluşturulmalıdır. Engelliler için sigorta kurulmalıdır. Sağlık ve güvenlik için uluslararası normlar uygulanmalıdır. İşverenler ve devlet tarafından ortak finanse edilen sağlık sigortası oluşturulmalı ama işleyişi işverenlerden bağımsız olmalıdır.
IRAK & KAMERUN
Irak İşçi Konseyleri ve Sendikaları Federasyonu FWCUI'nun Bağdat'ta dağıttığı bildiri · Kötüleşen çalışma koşulları ve düşük ücretler işçilerin yaşam şartlarını sürekli olarak geri götürüyor. · İşçiler ve aileleri mevcut koşullarda yaşamlarını sürdürmelerine ancak yetecek kadar kazanabiliyorlar. · Uygulanan yeni ücret şemaları işçilerin aleyhine. · İşçilerin genel kitlesi yüksek ücretli, üst düzey çalışanlardan 30 kat az kazanıyorlar. · Her gün binlerce işçi bu yeni ücret şemalarına karşı işyerleri ölçeğinde grevler yapıyor. “İşçi sınıfı ancak grevler yoluyla ve sürekli hakları için mücadele ederek taleplerini kazanabilir. Sadece örgütlü işçiler kazanabilir. İşçiler enerjilerini birbiri ile bağlantısı kurulmayan yararsız eylemlerde harcamak istemiyorlar. Bizler bu nedenle bu taleplerimizi kazanabilmek için yeniden örgütleniyoruz. FWCUI tüm işçileri, kamu işletmeleri çalışanlarını, tüm fabrikalarda çalışanları 16 Şubat günü yapılacak gösteriye çağırıyor.”
S
KAMERUN DEMİRYOLU SENDİKASINDAN BEATRICE 10 AYDIR HAPİSTE TUTULUYOR
endikal mücadelesinden dolayı on aydır hapiste tutulan Demiryolu Sendikasından (CGT-Liberté) kardeşimiz ve kadın yoldaşımız, Mengue Theresa Béatrice derhal serbest bırakılmalıdır! Kamerun'da devlete ait olan demiryolları 1999 yılı Nisan ayında özelleştirilerek Bollari grubuna (SAGA) ve COMAZAR (Spornet)'e, bir Belçika-Güney Afrika konsorsiyumuna satıldı. Demiryolu sendikası, hem özelleştirme öncesinde hem de sonrasında işçilerin haklarının savunulması için aktif mücadele içerisinde oldu. Kimileri başarılı olan bir dizi grev yapıldı. Özelleştirmeden bu yana yeni yönetim, sendika liderlerinin ve aktivistlerinin cezalandırılmasına dayalı bir politika izlemeye başladı ve burada mevcut olan bağımsız sendikayı ortadan kaldırmaya çalıştı. Benont Essiga'nın başkanlığını yaptığı Mfoundi bölgesi sendika aktivistleri, bu saldırılarla en fazla karşı karşıya kalanlar oldular. Konuyla ilgili olarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Kamerun elçiliğine bir ilk ziyarette bulunan heyetin ardından 19 Mart günü de Paris'teki Kamerun elçiliğinde bir heyetimiz kabul edildi.
tutulmaktadır. Bir buçuk aydan fazla süredir ciddi biçimde hastadır. Béatrice ne ile suçlanıyor? Sadece CAMRAIL işçilerinin haklarını sendikal faaliyeti ile savunmuş olmakla. İlk tutuklanmasında savcı kendisi hakkında bir suç delili bulmadığı halde önlem olarak hapiste tutulmuştur. Elçiliğe giden heyet, Fransa'da ve uluslararası düzeyde bir dilekçe kampanyası yürütüldüğünün bilgisini vermiş; ayrıca Thérèse Béatrice Mengue'nun hapsedilmesini protesto eden Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu (ICFTU)'nun mektubunu da elçilik yetkililerine sunmuştur. Kamerun elçiliği yetkilisi dilekçeleri ve elektronik posta mesajlarını aldıklarını belirtmiştir. 8 Mart'tan bu güne Kamerun hükümetinden bu konuda bir bilginin kendisine ulaşmadığını ifade etmiştir. Savcı hakkında bir suç delili bulmadığı halde Mengue Béatrice Thérèse'nin neden hapiste tutulduğu ve ne ile suçlandığı sorulduğunda kendisine bilgi iletilmediği için yanıt veremediğini iletmiştir. Heyet Mengue'nin bir sendikacı ve altı çocuklu bir ailenin annesi olduğu ve sekiz ayı aşkın süredir hapiste tutulmasının kabul edilemeyeceği noktasında ısrarcı olmuş, kendisinin hasta olduğunu ve bir an önce serbest bırakılması gerektiğini belirtmiştir. Elçilik yetkilisi ise bilgi edinerek ziyareti yapan heyete ileteceğini söylemiştir. CAMRAIL'in özelleştirilmiş olduğuna, artık Bolloré grubuna ait olduğuna ve hükümetin elinde olmadığına değinmiştir. Heyet, yeni bir görüşme için beklerken Kamerun yetkililerine yönelik basıncı artırmayı da planlamaktadır.
Kamerun elçiliğini ziyaret eden heyetin raporu
Kamerun'da CAMRAIL çalışanı ve CGT-Liberté sendikası üyesi Mengue Thérèse Béatrice, 10 Temmuz 2003 tarihinde keyfi bir şekilde gözaltına alındı ve sürdürdüğü sendikal faaliyetlerinden dolayı o günden bu yana hapiste tutulmaktadır. Mengue Thérèse Béatrice altı çocuk annesidir. Çocuklarının en büyüğü 18 en küçüğü 2 yaşındadır. Sağlığını tehlikeye atan koşullarda ve baskı altında
7
İşçi Kardeşliği
FİLİSTİN
FİLİSTİNLİ MÜLTECİLERİN ANAYURTLARINA DÖNME HAKLARININ SAVUNULMASI İÇİN ULUSLARARASI KONFERANS
G
eçtiğimiz yıl Haziran ayında her bir kıtadan 50 sendikacı ve siyasi aktivist hem Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin uygulanması hem de Filistinli mültecilerin anayurtlarına dönme haklarının savunulması amacıyla biraraya geldiler. Bu toplantı sonucu alınan kararların biri de “Filistinli Mültecilerin Anayurtlarına Dönme Hakları” için 29 Mayıs 2004'te düzenlenecek bir konferanstı. Konferans için hazırlanan deklerasyonda altı çizilen temel konular şöyleydi: Bölgede kalıcı bir barış ve demokrasinin inşaası Filistin halkının demokratik haklarına saygı gösterilmeden sağlanamaz. En temel insan haklarından 'kendi topraklarında yaşama hakkı' ihlal edilemez. “Dünyanın tüm halkları gibi Filistinlilerin de kendi topraklarında yaşama, barış ve özgürlük hakları vardır. Bu deklerasyon temelinde, Filistinli mültecilerin anayurtlarına, kendi köylerine dönmeleri hakkını savunan uluslararası bir konferans hazırlamak için birlikte çalışmayı taahhüt ediyoruz.” Bugün İsrail'de, Filistin'de ve çevre ülkelerde milyonlarca Filistinli mülteci* kamplarında çok zor şartlar altında yaşamaktadırlar. Pek çok kuruluşun yaptıkları araştırmalar gösteriyor ki çok kötü yaşam şartlarına sahip, mülteci olmayan Filistinlilerin durumu bile Filistinli mülteciler ile kıyaslandığında çok daha iyidir. Geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre işsizlik oranı %35'tir, mültecilerin %75'i yoksulluk sınırının altında (günde 1.97$'la) yaşamaktadır. Son bir yıldır bölgedeki durumun daha da gerginleştiği düşünülürse ve bu kamplara yapılan baskıların arttığı hesaba katılırsa bu koşulların daha da vahimleştiği anlaşılacaktır. İsrail ve Filistin'de mülteciler açlık ve sefalet içinde yaşamalarının yanısıra bir de her geçen gün artan İsrail baskısı ve şiddetine maruz kalmaktadırlar. Yıllardır her türlü insan hakkını ihlal etmekte hiçbir tereddütü olmayan İsrail, defalarca silahsız sivillerin yaşadığı mülteci kamplarını vurmaktan geri kalmamış, bu kamplara gelen yiyecek, içecek ve ilaç girişlerini *
engellemiş, burada yaşayan mültecilerin zaten çok ağır olan yaşam koşullarını daha da zorlaştırmış ve onların can güvenliğini tümüyle tehdit etmiştir. Bir amacı da mültecilerin bölgeye girişini engellemek olan 'Utanç duvarı' inşasına da devam etmektedir. Çevre ülkelerde yaşayan Filistinli mültecilerin de durumları hiç iyi değildir. Kamplardaki sefalet yanında en kötü işlerde en düşük ücretlerle çalışmakta, adil ve eşit olmayan uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Kaynar bir kazan olan bölgede mülteciler için bu konferansın yapılması mutlaka gereklidir. İşte bu nedenle; hiçbir ülkeden vatandaşlık alamayan, ülkelerine dönemeyen, çok ağır şartlarda her türlü insan hakkından yoksun bir şekilde yaşamaya mahkum Filistinli mültecilerin Anayurtlarına dönme hakkının savunulması için 29 Mayıs 2004'te Paris'te bir konferans düzenlenmektedir. Barış için çabalayan Filistinli ve İsrailli siyasi aktivistlerin Fransa'da çıkardıkları tartışma bülteni Dialogue konferans çağrısını destekleyerek konferansa ev sahipliği yapmayı kabul etti. Belli sayıdaki katılımcının yol masraflarını karşılayacak olan Dialogue, konferansta katılımcılara derginin konferans özel sayısını ücretsiz olarak dağıtacaktır. Tüm kurum ve kuruluşlardan bağımsız olarak yapılacak bu konferans sadece konferansı destekleyenlerin maddi katkılarıyla toplanacaktır. Toplantı salonu masrafı ve kimi katılımcıların yol masraflarının karşılanabilmesi için sizden maddi desteklerinizi bekliyoruz. Konferans organizasyonu her ülkenin sendikal ve siyasal mücadele içindeki aktivistlerini 29 Mayıs'ta Filistinli mülteciler için Paris'e bekliyor. Bizler de İşçi Kardeşliği olarak konferansa Türkiye'den katılım sağlamaya çalışacağız ve konferans sonrasında konferans belgelerini yayınlayacağız.
1992 itibariyle Filistinli mültecilerin yaklaşık sayıları (Kaynak: Filistin Merkezi İstatistik Bürosu): Kudüs çevresi: 593.724; Gazze Şeridi: 797.449; İsrail: 219.325; Ürdün: 1.766.057; Lübnan: 382.594; Suriye: 431.986; Mısır: 40.468; diğer Arap ülkeleri (Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Irak, Libya): 493.583; Dünyanın geri kalanı: 393.411. 1998 senesine ait bu rakamlar bile Filistinli mültecilerce çok düşük olarak tanımlanmıştır.
8
FİLİSTİN
ILC ve Filistin'de Araplar ve Yahudiler arasında bir tartışma bülteni olarak yayınlanan Dialogue dergisinin ortak organize ettiği Filistinli mültecilerin geri dönme hakları için Uluslararası Konferans destekçilerine
ACİL ÇAĞRI ADALAH'tan (İsrail'deki Arap azınlığının hakları için merkez) bir acil dayanışma çağrısı aldık. Bu çağrıya yanıt vermeniz ve örgütünüz, derneğiniz ya da sendikanız adına dayanışma mesajları göndermeniz önemlidir. Tüm mesajlar anında ADALAH'a iletilecektir. Jean-Pierre Barrois j-p.barrois@wanadoo.fr Acil Eylem Çağrısı
yoğun işkenceli sorgunun ardından. 4 Mart 2004'te bna al-Balad hareketi aktivistleri Muhammed soruşturmasıyla tutuklandılar. Gözaltına alındıklarından bu yana Kisbon polis Kannaneh ve Macid Kannaneh 54 gündür insanlık dışı şartlarda İsrail Polis Gözaltı Merkezinin Genel merkezindeki GSS hücre bloklarında günde 24 saat Güvenlik Hizmeti (GSS) bölümünde tutulmaktadırlar. boyunca kalabalık (6 kişi için 3m C 3m) ve penceresiz Bölge mahkemesi acilen başka bir yere sevk edilme- hücrelerde tutuldular. Kendilerine yasaların tanıdığı leri talebini reddetmiştir. Muhammed Kannaneh ve tüm haklardan mahrum tutuldular: hücreden günlük egzersiz için çıkabilmek, aile üyelerinin kendilerini Macid Kannaneh açlık grevine başlamışlardır. Muhammed Kannaneh ve Macid Kannaneh isimli ziyaret edebilmesi, mektup alabilmek ve gönderebilmek, aileleri ve avukatları iki siyasi tutuklu 54 gündür ile telefon görüşmesi yapaJalameh olarak bilinen Kisbilmek, kitap ve gazete alaAbna al-Balad hon polis merkezinde tutulubilmek, yanında radyo, kağıt yorlar. hareketinin Genel ve kalem bulundurabilmek, Yerel mahkemede Kishon Sekreteri olan 38 diş fırçası ve macunu gibi en polis merkezi gardiyanları, temel temizlik gereçleri bulunyaşındaki Muhammed İsrail polisi ve Genel Güvendurabilmek, günlük duş almak Kannaneh ve 33 lik Hizmeti (GSS) birimi ve yatakta uyuyabilmek gibi. aleyhinde başvuruda buluyaşındaki Macid Yerde şiltelerin üzerinde ve narak derhal bir başka yere verilen kirli battaniyeler ile Kannaneh kendilenakillerini talep ettiler. Mahuyumaya zorlanıyorlar. Tuvarine karşı bir suçlama keme bu başvuruyu görüşmelet hücrenin içerisinde ve heryi reddetti. yapılmaksızın hangi bir bölümlendirme de İsrail'deki parlamento dışı yok. Merkez daha önce verialıkonuldular. bir siyasi hareket olan Abna len yasaların tanıdığı asgari al-Balad hareketinin Genel hakların ve şartların sağlanmaSekreteri olan 38 yaşındaki sı yönlü mahkeme kararlarını Muhammed Kannaneh ve 33 yaşındaki Macid Kan- uygulamadığı için Muhammed Kannaneh ve Macid naneh İsrail'in Arap vatandaşlarındandır. Her ikisi Kannaneh 28 Mart 2004 tarihinde açlık grevine başde kaba, insanlık dışı ve aşağılayıcı koşullarda GSS ladılar. hücrelerinde 54 gündür gözaltında tutulmaktadır. 7 Şubat 2004 günü tutuklandılar. Kendilerine karşı bir suçlama yapılmaksızın alıkonuldular. 21 gün boyunca avukatları ile görüştürülmediler ve GSS tarafından
A
9
İşçi Kardeşliği
ROMANYA
Madenciler Sendikası Lideri Miron Cozma 1999’dan beri hapiste!
ÖRNEK BİR İŞÇİ ÖNDERİ OLAN COZMA’NIN SERBEST BIRAKILMASI İÇİN ULUSLARARASI KAMPANYA teşebbüs” suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıl991 yılında, Romanyalı maden işçileri, ücret artışı dı, halbuki tek yaptığı kendisine güvenen işçilerin talebiyle başkent Bükreş'e doğru bir yürüyüş başlat- temsilciliğini yapmaktı. Bunu protesto için Bükreş'e tı. Her geçtikleri köyde büyük bir sevinçle karşılanan yürüyen işçilere hükümet özel birliklerle müdahale işçiler Bükreş'e yaklaştıkları zaman polis tarafından etti ve onlarca işçi olaylarda yaşamını yitirdi. Bunun üzerine uluslararası gerçekleri araştırma durduruldular. Polisin işçilere müdahalesi sonucu 4 komitesi kuruldu. Romanya'ya gidip araştırmalar arkadaşlarını kaybeden işçiler, kendileriyle görüşmeyi kabul eden Devlet Başkanı Iliescu'yla görüşmek için yapan ve Cozma ve arkadaşlarıyla görüşen komibir heyet seçtiler. Bu heyetteki işçilerden biri de Miron tenin raporuna göre, Cozma'nın tek yaptığı lideri olduğu işçileri temsil etmek Cozma'ydı. Babası gibi bir ve özgürce onların taleplerimaden işçisi olan Cozma, Cozma, aslında sendikal ni iletmektir. Bu ceza, ILO yıllardır Romanya hükümetsorumluluğuna bağlı sözleşmesinin ilkelerine de lerinin madencilere karşı aykırıdır. ILO'nun, 87 ve 98 politikalarını protesto eden kaldığı ve madenciliği sayılı sözleşmeleri, işçilerin işçilere önderlik ediyordu. tasfiye etmek sendikal örgütlenme ve serTaleplerini ileten heyet isteyen hükümete best toplu pazarlık edebilme geri döndü fakat hükümet haklarını korur. Bu sözleşboyun eğmediği için Cozma'nın peşini bırakmameler Romanya tarafından dı. Cozma, 1996 yılında darcezalandırılmıştır! da imzalanmıştır. Fakat bu be hazırlığı içinde olduğu ve olayda işçi mücadelesinin buna önderlik ettiği suçunönüne geçmek için Cozma dan tutuklandı. Mahkemeye hapsedilmiştir. çıkartılan Cozma “darbe hazırlığı” suçlamasıyla ilgili Bugün Cozma'ya yapılan, yarın tüm dünyanın ve suçsuz bulundu fakat kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle 1,5 yıl hapse mahkum oldu. Ancak davanın Türkiye'nin sendika liderlerine yapılacaktır. Bu da hakimi, Cozma'nın serbest bırakılmasına karar verdi. işçilerin hak alma mücadelesinin zararına olacaktır. Fakat kendisi de otoritelerden gördüğü baskı üzerine Bu yüzden Cozma'nın serbest bırakılması için açılan kampanyaya tüm dünya işçileri destek vermelidir. hakimlikten istifa etmek zorunda kaldı. 1999 yılında madenciler tekrar bir direniş başlattı. Çünkü hükümet bu kez madenleri tamamen kapatmaCozma'ya Özgürlük! nın hesabındaydı. İşçiler greve çıktılar ve protesto gösYaşasın İşçilerin Bağımsız Mücadelesi! terileriyle kapatmaya karşı seslerini yükselttiler. Uzun süre yılmadan mücadelelerini sürdüren işçiler, en Gerçekleri Araştırma Komitesi: Henning Frey Ver. sonunda hükümeti bir heyetle görüşmek durumunda bıraktılar. Heyette, yine Miron Cozma vardı ve heyet Di Sendikası, (Almanya), Emmanuel Chalard Enerji hükümetten iş garantisi, ücret artışı ve işçiler hakkında ve Maden sendikası, (Fransa), Alexei Poltorakov öğretcezai işlem yapılmaması sözü aldı. Fakat bir ay sonra menler sendikası, (Ukrayna). Cozma ve beş arkadaşı tutuklandı. Yıllardır örnek bir sendikacı olarak yaptıklarından dolayı madencilerin sembolü olan Cozma, “devlet iktidarını devirmeye
Miron Cozma kimdir?
1
10
İSPANYA
İSPANYAYI SARSAN DÖRT GÜN
İSPANYA HALKI IRAK’IN İŞGALİNE KARŞI OY KULLANDI (Bu metin ILC'nin İspanya muhabirlerinin raporlarından derlenmiştir)
1
1 Mart Perşembe günü sabah 7 ile 7: 45 arasında, Madrid'in kalabalık tren istasyonlarında ve trenlerde yerleştirilen 13 bombanın 10'unun patlaması ile 201 kişi öldü, 1500 kişi yaralandı. Sendikalar 12 Mart Perşembe günü, Cuma günü öğlen saatlerinde 15 dakikalık bir grev çağrısı yaptılar. Fabrikaların ve işyerlerinin önünde toplanılacaktı. Bir dizi sendika ve bu arada en büyük sendikal örgütler olan UGT ve CC.OO federasyonları bu 15 dakikanın 'genel kurullar' yapmak ve hükümetin elindeki tüm bilgileri açıklaması için ısrarcı olmak için kullanılması çağrısı yaptı. Aynı gün Akşam 7'de 11 milyondan fazla işçi, genç ve farklı halklar İspanya şehirlerinde sokağa çıktı. Madrid'de yüz binler sokağa çıktı. Yoğun kitle sloganları ile “Kim yaptı bilmek istiyoruz!” diye haykırıyordu. Saat 7 olduğunda iki milyondan fazla insan toplanmıştı. Kitle Irak'taki halkın istemediği savaşa girmiş olanların kendisini kandırmasını reddediyordu. Katalan başkentinin merkezinde bir milyon üç yüz bin Barcelona'lı toplandı. Tümü şöyle bağırıyordu: “Terörizme hayır, savaşa hayır!” Pankartlarda ise şunlar yazılıydı: “Madrid kurbanları ile Bağdat kurbanları aynı savaşın kurbanları” 13 Mart Cumartesi sabahı, 11'de Madrid'deki bir mezarlıkta hizmet endüstrisinden (banka, sigorta) iki sendika aktivisti gömüldü. UGT yöneticileri orada “Hükümetin bu konudaki tüm bilgileri açıklaması için ısrarcı olmalıyız. Belli ki seçimler geçene kadar hiçbir şey söylemeyecekler. Sorumlu tutulmaları gerekiyor. Bizi bu savaşa soktular. Madrid'e de ulaşan bu savaşı onlar yaptılar. Onlar sorumludurlar.” diyordu. 14 Mart günü tüm şehirlerde milyonlarla toplanan insanlar PSOE'ye oy vererek sadece yalanlara değil, savaşa, özelleştirme politikasına ve Avrupa Birliği sopası ile uygulanan sekiz yıllık Aznar politikasındaki işten atmalara ve sosyal gerilemeye de son vermek istediler. İspanyanın işçileri, gençliği ve halkları kitlesel olarak oy sandığına giderek Halk Partisi hükümetine son verdi.
Bu durum, ülkenin siyasi yaşamını zehirleyen ve halklar arasında çatışma için her türlü fırsatı aramış olan, halkın büyük çoğunluğunun istememesine karşın savaşa girmek için kitle imha silahları hakkında yalan söylemiş olan ve seçim amaçlarına hizmet etmesi için Madrid katliamının kurbanları hakkında yalan söylemiş ve onları kullanmaya çalışmış olan Halk Partisi yönetimine son vermenin ifadesiydi. Çoğunluk seçilen Sosyalist Partinin adım adım şu acil ihtiyaçları karşılayacak bir hükümeti kurmasını ummaktadır: - Madrid katliamı ile ilgili gerçekler ve yalnızca gerçekler. - Irak'taki İspanyol birliklerinin derhal ve şartsız olarak geri çekilmesi. - İşten çıkarmalara ve şirket kapanmalarına bir son verilmesi - Çatışmalara bir son verilmesi. Bask Parlamentosu hakkındaki davaya son verilmesi. - Halklar arasında kardeşliğin yeniden oluşturulması için önkoşulsuz diyalog. 11 Mart kurbanları için düzenlenen resmi cenazede ailelerin öfkesi Seçimde yenilen ama halen görevde olan Aznar hükümeti 24 Mart günü Madrid'deki Almudena katedralinde “11 Mart kurbanların onuruna” devlet töreni düzenledi. 20 yaşındaki bir gencin annesi gibi ailelerin yarısından fazlası törene katılmayı reddettiler. Bu anne şu açıklamayı yaptı: “Bu törene katılmam çok zor olurdu. Kendimi Aznar'la, Blair ile ya da Powell ile yüz yüze gelebilecek gibi hissetmiyorum. Benim oğlum da aynı Irak'ta bombalar ile öldürülenler gibi masum.” Rodrigo Cabrero Pérez'in ailesi ise şu açıklamayı yaptı: “Törene katılmak acımızı satmak gibi bir şey olurdu. Bize kraliçenin ve diğer önemli şahısların da törene katılacaklarını söylediler. Bize ne? Ne için?”
11
İşçi Kardeşliği
RÖPORTAJ Grevleri Ertelenen Lastik-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Fedai Öztürk ile Görüşme
“GREV ERTELEMESİ DEMOKRASİYE TAVIRDIR” Son dönemdeki grev ertelemelerinden Lastik-İş de nasibini aldı. Muhabirimiz Lastik-İş İstanbul Şube Başkanı Fedai Öztürk'ün konuyla ilgili görüşlerini sordu. İşçi Kardeşliği: Sektördeki örgütlenme durumunuz nedir? Ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz? F. Öztürk: (...) Lastik-İş'in amacı örgütlenmek ve mevcut örgütlülüğümüzü korumaktır. Özellikle yabancı sermayeye ait işlerde (plastik ve kauçuğa nazaran) örgütlenmek daha kolay oluyor. Ancak Türkiye'deki mevcut yasaların çok ağır olması ve bürokratik yapılanma nedeniyle örgütlenmemiz iyi gitmiyor. Hatta örgütlenme yapılan kimi yerlerde işten atılmalar dolayısıyla işçiler pişman oluyorlar.(...) İ.K.: Lastik-İş'e bağlı ne kadar üyeniz var? F. Öztürk: İstatistiklerde 40 bine yakın üyemiz var ama fiili üye dediğimizde bu rakam değişiyor. Yine de şu anda baraj problemi olmayan sendikalardan biriyiz. Hem Temmuz hem de Ocak ayı istatistiklerinde rahatça barajı geçebiliyoruz. İ.K.: Toplu sözleşme sürecinde ne gibi sorunlar yaşadınız? F. Öztürk: Bizim lastik fabrikaları haricinde sendikalarımıza bağlı diğer işyerlerinde münferit sözleşmeler yapılıyor. Özellikle petrol, kimya, ilaçta toplu iş sözleşmeleri diğerlerine nazaran hem ekonomik hem de sosyal haklar açısından iyi oluyor. Ancak Türkiye'deki işsizlik, kayıtdışı ekonomi sebebiyle özellikle plastik sektöründe çok da iyi toplu iş sözleşmeleri yapamıyoruz. Bir rekabet ortamı söz konusu. Siz örgütlediğiniz işyerinde ücretleri ne kadar yükseltirseniz diğer işyerleri sendikalı olmadığından o sendikasız işyeri ile sendikalı işyeri arasında bir rekabet söz konusu oluyor. Dolayısıyla plastik sektöründe çok da tatmin edici sözleşmeler yapamıyorsunuz. Ama ilaç, kimya ve lastik sektöründe durum biraz daha farklı. Bunların özellikle yabancı sermayeli olması ve işçinin katma değerinin yüksek olması, piyasada dünya pazarında belirli bir pazar edinmiş olmaları sebebiyle bu sektörlerde işçiler ekonomik ve sosyal haklar açısından plastiğe nazaran daha tatmin oluyorlar. Yeni 4857 sayılı iş kanununun getirdiği esnek çalışma maddeleri var. Bu maddeler 2003 Haziran'ında yürürlüğe girdikten sonra işyerlerinde çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Buradaki
esnek çalışmalar toplu iş sözleşmelerinin getirdiği tüm kazanımları ortadan kaldırıyor. Onun için en büyük mücadelemiz yeni çıkan 4857 sayılı iş kanununa karşıdır. Böyle devam ettiği takdirde işyerlerinde iş barışı olmayacağını, sendikaların içinde en büyük problemin bu olacağını herkesin görmesi ve bilmesi lazım. İ.K.: Lastik-İş nasıl grev sürecine geldi? F. Öztürk: Bizim yıllardır Lastik'lerdeki grevimiz güvenlik nedenlerinden dolayı hep ertelenir. Bundan önceki ertelemeler hep ücret bazında müzakere devam ettiği aşamalarda olurdu, daha sonra grev noktasına gelinirdi. Çok ilginçtir, bu dönemde ertelemeler daha ücret konuşulma aşamasına gelinmeden tamamen yeni iş kanununun ortaya çıkardığı esnekliklerin işveren tarafından dayatılmasından kaynaklanıyor. 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren geçerli toplu iş sözleşmesi için müzakereler Ekim 2003'te başladı. 6 aylık bir süre geçti, grev ertelemesi yapıldı, bunun da sonuna gelinmiş durumda ve hala ücret konuşulamıyor. İşverenler alışılmışın dışında bir takım esnek çalışmaları gündeme getirdiler. Bunlar mevcut iş kanunu içerisinde yer alıyor. Bunları önkoşul olarak koydukları için toplu iş sözleşmesinin diğer müzakerelerine geçilemedi. (...) Biz sendika olarak 4857 sayılı kanunun getirmiş olduğu kölelik düzenine karşıyız. DİSK içerisinde de tavrımızı ortaya koyduk ve DİSK de bu doğrultuda tavrını gösterdi. Şimdi bu kadar direndiğimiz ve benimsemediğimiz kanunu ve kanunlaşmış uygulamaları toplu sözleşmelerle iyileştirmek istiyoruz. Çünkü bu kanunun getirmiş olduğu minimum standartlardır. Esnek çalışmaya karşı mevcut kazanımlarımızı korumak istiyoruz. İşverenin de hükümeti arkasına alıp her türlü esnekliği istemesiyle bu noktalara gelindi ve herhangi bir uzlaşma sağlanamadı. Öyle bir kıskaca alıyorlar ki 60 günlük süre bitince konu yüksek mahkemeye gidecek. Biz biliyoruz ki o noktada sendikamız ve işçiler aleyhine sonuçlar çıkacak, çünkü mevcut kanunu esas alacaklar. Bu bakımdan bu bizim için çok kritik bir toplu iş sözleşmesidir. Ama biz her türlü çabayı sarf edeceğiz, her türlü dinamik ve tecrübeye sahibiz. Bu konuda kazanılmış haklarımızı vermemek için ne gerekiyorsa yapacağız. (...)
12
RÖPORTAJ
İ.K.: Grev ertelemeleriyle ilgili görüşleriniz nelerdir? F. Öztürk: Önce cam, ardından lastik sektöründeki grev ertelemeleri kamuoyunda ve basında çok basit birşeymiş gibi gösterildi. Çimento ve cam sanayinde toplu sözleşme yapıldı ve anlaşıldı. Ancak lastik sektöründe sendikamıza bağlı İzmit ve Adapazarı'nda kurulu fabrikalarda grev kararı ertelenmiş durumda. Bu bir grev ertelemesi değil tam anlamıyla insan hak ve özgürlüklerine, aynı zamanda demokrasiye karşı alınan bir tavırdır. (...) Şu bilinmelidir ki “emek” kavramını ne işveren ne de hükümet tanıyor ve saygı da göstermiyorlar. Zira önümüzdeki günlerde gerek tekstil gerek metal sektöründe benzer durumlarla karşı karşıya kalacağız. Herkes bunu bilsin ki ne sağlık ne de güvenlik sebeplerinden dolayı bu grevlerin ertelenmesi söz konusu değildir. Bunların sebebi insan hak ve özgürlüklerine karşı işveren ve onların sözcüsü hükümetin tahammülsüzlüğüdür. İ.K.: Örgütlenme ve grev hakkının kullanılmasının engellenmesine karşı nasıl bir mücadele öneriyorsunuz? F. Öztürk: (...) Bütün bu olumsuzluklara rağmen bir mücadele platformu yaratılmalıdır. Bugüne kadar başta Emek Platformu olmak üzere bir takım platformlar oluşturuldu. Ancak özellikle sosyal güvenlikle ve emeklilikle ilgili olarak bir başarı elde edemedik. 1999 yılında mezarda emekliliği çıkardılar, ardından 2003 yılında 1457 sayılı kanunu değiştirerek 4857 sayılı kanunla kölelik düzeni getirildi. Demek ki bu zamana kadar oluşturulan, başta Emek Platformu olmak üzere, platformlar işçi mücadelelerinde bir başarı elde edememiştir. Bu zamana kadar işçilerin, çalışanların katkılarıyla oluşan bir takım ekonomik değerler vardır ki bunlar sendikalar ve sendikaların varlıklarıdır. Şu anda sendikal hareket geriye doğru düşmüşse de bu hareket kendi içinde bir takım deneyimler, tecrübeler ortaya çıkarmıştır. İşçilerin sendikaların içindeki ekonomik birikimleriyle deneyimlerini bütünleştirerek konfederasyon ayrımı yapmaksızın, memur ve işçi konfederasyonlarının bir araya gelerek topyekün tek bir çalışan yasasını hedefleyip ve Türkiye genelinde yeni bir sendikal birliği hedef koyup, mücadelesini sürdürmesi gerekiyor. Bunun koşulları vardır; çünkü artık hiçbir sendikanın ya da konfederasyonun tek başına ayakta kalması ve mücadele etmesi mümkün değil. Sermaye istediği gibi hareket ediyor ve işçiler açısından çember gittikçe daralıyor. Bu herkesi, tüm sendi-
kaları derinden etkiliyor. Şu andaki mevcut sendikal yapıyı mutlaka ileriye taşıyarak, sermayeye ve demokrasi düşmanlığına karşı birlikte mücadele etmeyi hedef olarak koyduğumuzda başarabiliriz. (...) Bugün Türkiye'nin bulunduğu durum sıfır noktasıdır. Sıfırdan başlayarak mücadeleyi önümüze koyarak uzun bir süreçte bu mücadeleyi kazanacağımıza inanmalıyız. Kazanılmış haklarımız yok değil. İşverenlerin istedikleri oluyor. Sendikalar kanunu, yerel yönetimler kanunu, kamu reformu kanunu gibi kanunlarla işverenler hükümeti istediklerine kavuşuyor. Dolayısıyla buna karşı gerçekten aktif bir bedel ödemeyi göze alıp mücadelemize devam etmeliyiz. Bunun dışındaki faydacı yaklaşımlar hiçbir zaman uzun ömürlü bir çözüm olmayacaktır. Artık tek tek fabrikalarda toplu iş sözleşmesi yapmak işçi sınıfının sorunlarını çözmüyor, çözemeyecek de. Ancak Türkiye genelinde sektörel bazda toplu iş sözleşmeleri yapmakla ve çalışmayla kanunlaşmayı buraya doğru yönlendirmekle bütün çalışanları bir örgütlenme potası içine katarak Türkiye işçi sınıfını harekete geçirebiliriz. (...) Türkiye nüfusuna baktığımızda çok fazla genç ve çalışan bir topluluk var. Eğer bu çalışan, emekçi kesimleri biraraya getirmesini başarabilirsek ki bugün sendikal hareketin en önemli görevlerinden birisi budur, önümüzdeki süreç içinde bir takım kazanımlar elde edebiliriz. İ.K.: Eklemek istediğiniz bir şey var mı? F. Öztürk: (...)Benim tüm emek örgütlerine, emek mücadelesi içinde yer alan insanlara tavsiyem; gelsinler bu tecrübelerimizi, deneyimlerimizi birleştirelim. Ancak şu da bilinmelidir ki tüm dünyada sorunları siyaset çözer. Neticede bir güç oluştursanız bile o gücün sonunda kanunlar oluşması gerekir. Bu sonuca sadece elinizde siyasi gücünüz varsa ulaşabilirsiniz. İşçilerin lehine kanunlar parlamentoda oluşur. İşçi sınıfı eğer kendi partisini oluşturamaz, kendi gücünü ortaya koyarak mecliste yerini alamazsa bu gün mücadele eksenini yükseltse ve bir takım kazanımlar elde etse de yarın yine kaybedecektir. İşçi sınıfı siyasallaşmalıdır. 12 Eylül'den bu yana deneme yanılma yoluyla oluşturulan iktidarların ardından görülmüştür ki kendisini ifade etmeyen bir sınıf her zaman seçtiği iktidarlar tarafından darbelere maruz kalmıştır. İşte bu yüzden mutlaka kendi partisini kurup siyasallaşması gerekmektedir. Eğer partileşir de gücünü meclise taşırsa (geçmişteki TİP örneği gibi) uzun vadeli kazanımlar elde etmesi mümkün olacaktır. O bakımdan tüm çalışanların kendi partilerinin çatısı altında birleşmesi gerekir.
13
İşçi Kardeşliği İşçi
TÜRKİYE
EMEK PLATFORMU VE ORTAK EYLEM MAHKUM EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR
E
mek Platformu, Mart 2001de, IMF ve Dünya Bankası politikalarına karşı durmak, Platform bileşenlerince oluşturulan alternatif programı açıklamak, ekonomik krizin altındaki gerçekleri sergilemek ve siyasi iktidarı bu alternatif programı uygulamaya ikna etmek amacıyla tüm Türkiye'de eylemlilik sürecine gireceğini duyurmuştu. Ülke çapında başlatılan YOLSUZLUĞA VE YOKSULLUĞA HAYIR! kampanyasının bir parçası olarak, Mart ve Nisan 2001 aylarını kapsayan eylem takvimi çerçevesinde, İstanbul Beyazıt Meydanında 20 bin kişinin katılımı ile basın açıklaması yapıldı, ancak bu basın açıklaması nedeniyle (2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettikleri gerekçesiyle) Türk-İş, DİSK, TMMOB ve KESK'e bağlı sendikaların 18 yöneticisine 1 yıl 6 ay ceza verildi. Bu sendikacılardan DİSK'e bağlı Gıda-iş yöneticisi Yakup Umur ve Hava-İş genel başkanı Atilay Ayçin'in cezaları daha önceden de ceza
THY ÇALIŞANLARI ANGARYAYA KARŞI ‘EYLEM’DE
T
HY işvereni bir süredir vardiyalı tüm çalışanların servislerle yarım saat daha erken alınması ve böylelikle mesai saatinden ortalama bir saat önce işyerine ulaşmaları gibi bir uygulama başlattı. THY çalışanları, örgütlü oldukları Hava-İş öncülüğünde Atatürk Havaalanı B kapısında toplanarak ve mesai saati öncesinde işyerine girmeyerek bu keyfi uygulamaya tepkisini iki haftadır gösteriyor. İki haftanın sonunda ne THY işvereni geri adım attı ne de THY çalışanları. Bir önceki toplu sözleşme döneminde sözleşme ile getiremediği çalışma saatleri esnekliğini fiili bir uygulama ile getirmeye çalışan işverene karşı verilen mücadele, bir sonraki sözleşme dönemi için de belirleyici olacak.
aldıkları gerekçesiyle ertelenmedi, bu davalar şu anda Yargıtay'da görüşülmekte. Ceza alan diğer sendikacılar TMMOB İstanbul Temsilcisi Münir Aydın, DİSK'in eski Genel Sekreteri Murat Tokmak, Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, TÜMTİS Genel Başkanı Sabri Topçu, Yol-İş 1 No'lu Şube Başkanı Ali Akdağ, Haber-İş 1 No'lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, Haber-İş 1 No'lu Şube Sekreteri Ali Küçükkoçkaya, Tez Koop-İş 2 No'lu Şube eski Başkanı Hulusi Uğurcan, Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Limter-İş Genel Başkanı Kazım Bakış, DİSK İstanbul Temsilcisi Ali Cancı, KESK Genel Merkezi'nin eski yöneticilerinden İbrahim Kudiş, Tüm Bel-Sen MYK Üyesi Hüseyin Ayyıldız, EğitimSen 3 No'lu Şube'nin eski başkanı Rıza Dalkılıç, Eğitim-Sen 4 No'lu Şube Başkanı Ahmet Korkmaz, ESM İstanbul Şube Başkanı Erhan Karaçay.
SÖKE’DE LEE İŞÇİLERİ ÖRGÜTLENDİ
S
öke'de altı aydır sendikalaşma mücadelesi veren LEE işçileri öncüleri ile birlikte önlerindeki tüm engelleri yıkarak Tekstil-İş sendikasına örgütlendiler ve yetkiyi aldılar. 980 işçi, patronların ve yandaşlarının baskılarına boyun eğmediler. Sendikasızlığın ve sendikasızlaştırmanın kol gezdiği ülkemizde LEE işçilerinin mücadelesinin başarısı işçi sınıfının diğer kesimlerinin de önünü açacaktır. Sözde yasalara saygılı çokuluslu şirket işvereninin derhal açtığı dava sonrasında, Söke'deki LEE işçileri bugün
TÜPRAŞ İHALESİ İPTAL EDİLSİN!
T
ÜPRAŞ işçileri yarım gün iş bırakarak Efremov ihalesinin iptalini istedi. TÜPRAŞ'ın Aliağa, Batman, Kırıkkale, Kocaeli ve Yarımca rafinerilerinde çalışan Petrol-İş Sendikası üyesi işçiler, yarım gün iş bırakarak AKP hükümetini TÜPRAŞ özelleştirmesine karşı uyardı.
14
TÜRKİYE
METAL SEKTÖRÜNDE PATRON OYUNLARI
G
eçmiş toplu sözleşme dönemlerinde oldu- patronları, altında imzasının bulunduğu proğu gibi, 2004 yılında da Türkiye işçileri tokolü yürürlüğe koyacağı yerde gizlice Türk yine sermayenin yoğun saldırılarıyla yıldırıl- Metal Sendikasını işyerine çağırdı ve tıpkı maya çalışılıyor. Cam ve lastik sektörü emek- Çolakoğlu olayında olduğu gibi örgütlenme çilerinin ardından şimdi de, birkaç ay sonra girişimini kırmaya çalıştı. Bu çabanın geri toplu sözleşme görüşmeleri başlayacak olan planındaki niyet son derece açıktı: sorun, iki metal işçileri, yine aynı taktiklerin kullanıldı- metal sendikası arasında yaşanan bir çatışma ğı bir dizi sermaye saldırısıyla karşı karşıya gibi gösterilecek, patronları, protokole uymabulunuyor. yışının mazereti olarak “işçilerin sendika seçme özgürlüğüne biz karışaBirleşik Metal-İş mayız” diyecekti. Ama bu Sendikası’na üye oldukGrammer işçileri, kez evdeki hesap çarşıya ları için işten atılan işten çıkarılan 71 uymadı ve oyun bozuldu. MAKTEK (KİMMET) Oyunu bozan ise, bütün işçileri sendikalı olarak arkadaşının yeniden baskılara hatta tehditleişe dönmek için 3 aydır işlerine dönmesi ve re rağmen haklı davasındirenişlerini sürdürüyor. patronun sendikayı dan ve özgür iradesiyle Birleşik Metal İşçileri seçtiği sendikasından vaz Sendikasının Çolakoğlu tanıması için geçmeyeceğini kararlı Metalurji isimli işyerinmücadele ediyor. bir şekilde ortaya koyan de çalışmakta olan üyeBakalım Alman IG Grammer emekçileri oldu. leri ise Mart ayı başınGrammer işçilerinin mücada, bir gece yarısı, baskı Metal Sendikası’nın delesi bugün hala devam altında Türk Metal SenBirleşik Metal ediyor. Onlar, patronların dikasına üye yapıldılar. Sendikası ile sözünde durarak sayıları Çok geçmeden bu kez 71’e ulaşan işten çıkarıaynı sendikanın Bursa’da dayanışması lan arkadaşlarının yeniden yeni örgütlenme çalışmaGrammer patronlarını işlerine dönmesi ve Gramsı yürüttüğü Grammer ne kadar zora mer patronlarının Birleşik isimli bir Alman şirkeMetal İş Sendikasını tanıtinde sendikaya üye olan sokacak? ması için mücadele veriişçiler işten çıkarılmaya yorlar. başladılar. İlk etapta 58 sendika üyesini işten Tüm bu yaşananlar atan Grammer patronları, devreye Alman IG- metal sektöründe de toplu sözleşme dönemine Metal Sendikası ve pek çok Avrupa Sendika- yaklaşılırken büyük patronların saldırılarının sının girmesiyle birlikte sendikayla bir proto- arttığını ve sınıfın kazanımlarını daha da gerikol imzalamayı kabul etmek zorunda kaldı. letmeyi hedeflediğini gösteriyor. Fakat, protokolun imzalanmasının üzerinden daha üç gün bile geçmemişti ki, Grammer
15
İşçi Kardeşliği
ENTERNASYONAL
1
BİR İŞÇİ ENTERNASYONALİ İÇİN ULUSLARARASI BAĞLANTI KOMİTESİ (ILC)
991 yılı Ocak ayında Barcelona’da (İspanya) 63 ülkeden delegelerin katıldığı ilk Açık Dünya Konferansında kuruldu. Bu delegeler, işçi sınıfı içindeki çeşitli örgütleri ve siyasal akımları temsil ediyordu. Amacımız tüm dünyada kapitalizmin vahşi saldırısına karşı mücadele etmek için işçi sınıfını ve dünyanın ezilen halkları ile gençliğini birleştirmeye yardımcı olmak. Programımız ise açık ve basit: özelleştirmeye, kuralsızlaştırmaya ve savaşa hayır! Bunun için de tüm dünyada işçilerin bağımsız örgütlerinin özellikle de sendikalarının savunulması çok önemlidir. Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC), işçi sınıfının küresel kapitalizmin dayattığı esaretten kurtulmasının ancak işçilerin kendileri tarafından elde edilebileceği fikrine sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf mücadelesinin tarihi her türlü kazanımın bağımsız işçi sınıfı örgütlerinin mücadeleleri sonucunda elde edildiğini göstermiştir. ILC ilk toplantısından bu yana 94 ülkedeki siyasi aktivistlerin ve sendikacıların çok eğilimli bir yeniden gruplaşması olarak büyümüştür. 1991, 93 ve 96’da üç defa, 2000 yılı Şubat ayında San Francisco Emek Konseyi (AFL-CIO) ile ortak Açık Dünya Konferansları düzenledik. 2002 yılı Şubat ayında Berlin’de ILC-San Francisco Açık Dünya Konferansı Sürdürücü Komitesi ve geniş bir Alman sendikacılar komitesi ile birlikte -Kuralsızlaştırmaya Karşı ve Herkes için Emek Hakları için Uluslararası Konferans- toplandı. İşçi Kadınların Haklarının Savunusunda Uluslararası Konferans da bu konferansın öncesinde toplandı. Yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirme amaçlı tüm mücadeleleri, toplu şözleşmelerdeki, iş kanunlarındaki ve ILO Sözleşmelerindeki kazanılmış hakları ve güvenceleri koşulsuz savunuruz. Dünyadaki gerçek bir barış için koşullar da bunlardır. Tüm ülkeler-
de gerçek bir demokrasi için şartlar bunlardır ve bunlar da ancak halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ırklar arasındaki eşitlik temelinde yükselebilir. Bu nedenle her yıl Cenevre’de yapılan ILO yıllık toplantısında ILC de ILO Sözleşmelerinin savunulması için bir konferans düzenliyor. Ayrıca çeşitli bölgesel kampanyalar ve girişimler örgütledik. “Serbest Ticaret Anlaşmalarına” karşı-örneğin Amerika kıtalarında NAFTA ve FTAA’ya karşı, Avrupa’da Maastricht Anlaşmasına karşı- Çin’de, Romanya’da, Kore’de, Togo’da ve dünyanın birçok yerinde sendikal faaliyetlerinden dolayı hapsedilen aktivistlerin serbest bırakılması talebi ile işçileri savunan çok sayıda kampanyalar örgütledik. Uluslararası Bağlantı Komitesi kendisini varolan uluslararası işçi örgütlerinin yerine koymuyor ya da onlarla rekabete girmiyor. ILC tarihi modeli olarak 1864’te Londra’da kurulan Uluslararası İşçi Derneği’ni-I. Enternasyonal’i- alıyor. O gün de bugün olduğu gibi amaç, işçileri savunmak için samimi bir şekilde mücadele eden tüm akımları, işçi demokrasisi temelinde, çeşitliliğe saygı göstererek ve birleşik eylemi ileriye taşıyacak bir biçimde örgütlemekti. 23-24 Ocak 2003 tarihinde Savaşa Karşı Acil Konferansı örgütledik ve “Savaşa Karşı Uluslararası Emek Hareketi”ni inşa etmeyi kararlaştırdık. Kampanyalarımızın ve amaçlarımızın kısa bir özeti bu. Her hafta ILC’nin faaliyetleri ile ilgili bilgiler içeren bir bülteni üç dilde yayınlıyoruz. Adres: ILC, c/o Parti des Travailleurs - 87, rue du Faubourg Saint-Denis, 7510 Paris, Fransa eit.ilc@wanadoo.fr
Sahibi: Engin Bodur Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Rıfat Ucur Yönetim Yeri: Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul Tel: (216) 3309567
16