Ağustos 2005
İşçi Kardeşliği
Uluslararası
Bedeli 500.000 TL / 50 YKr
Tek Sendika Tek Konfederasyon Patronların birleşik saldırısına karşı ortak mücadelemizi tek çatıda örgütleyelim. (s.3’te) Petrol-İş Başkanlar Kurulunun çağrısı (s.3’te) Ankara Şubeler Platformu kuruldu, Dönem Sözcüsü Mustafa Özgen ile görüştük. (s.4’te)
Özelleştirme Türk Telekom özelleştirmesini İhsan Bayrı (Türkiye Haber-İş), belediye hizmetlerinin taşeronlaştırma yoluyla özelleştirilmesini Rıza Öktem’le (Belediye-İş) konuştuk. (s.6 ve 7’de) Bolivya’da özelleştirilen petrol geri millileştirildi. (s.19’da)
Haklara Taarruz Meclisin tatilden çıkmasıyla iki yeni saldırı kapımızı çalacak: Bölgesel Asgari Ücret (s.14’te) ve Sosyal Güvenlik ”Reform”u (s.10’da)
Ermeni Meselesi Ermeni meselesine işçilerin bakışı ne olmalı tartışmasına bir giriş. (s.11’de)
Bir İşçi Enternasyonali için İşçilerin ve Halkların Bağlantı Komitesinin (ILC) Türkiye bültenidir.
Miron Cozma Serbest! Romanya maden işçileri sendikası başkanı Cozma Türkiye’den de destek verdiğimiz uluslararası kampanya sonunda serbest bırakıldı. (s.16’da) Bizimle bağlantı kurmak için: e-posta: iscikardesligi@iscikardesligi.org web: http://www.iscikardesligi.org
İçindekiler: s.2: “İşçilerin Kendi Partisi” Genel Kurulu s.3: Başyazı: Tek Sendika Tek Konfederasyon s.4: Görüşme: Ankara Şubeler Platformu s.6: Görüşme: Belediyelerde Taşeronlaştırma s.7: Görüşme: Özelleştirmeler ve Türk Telekom s.9: Sendikalar ve Siyaset, Emek Platformuna Çağrı s.10: Sosyal Güvenlik “Reformu” s.11: Ermeni Meselesi s.12: EMO’da sendikaya tasfiye s.14: Bölgesel Asgari Ücret s.15: Avrupa’da İşçi Partileri s.16: Miron Cozma Serbest!, Keşan’da Hububat Üreticilerinin Mitingi s.17: ILO Sözleşmeleri s.18: Afrika Mahkemesi s.19: Bolivya’da Petrolün Millileştirilmesi
Uluslararası İşçi Kardeşliği
“İKP” GENEL KURULU
“İşçilerin Kendi Partisi” 4. Genel Kurulu Yapıldı
1
8 Haziran 2005 tarihinde İstanbul Bakırköy Teksif Şube’de toplanan “İşçilerin Kendi Partisi” Geçici Kurucular Heyeti, kuruluş sürecini hızlandırmak için yaz sonunda kurucular heyetinin belirlenmesi kararı aldı. Bu amaç doğrultusunda yaz sürecinde işyeri ve sendika bazında eğitim toplantılarının düzenlenmesi ve önümüzdeki Eylül ayında geniş bir toplantı yapılması kararları alındı. Çeşitli sendikalardan işyeri temsilcilerinin ve yöneticilerin katıldığı Genel Kurulda “İKP”nin geç-
miş dönem yürütücüler kurulunun içinden oluşturulmuş olan tüzük ve program komisyonu, hazırladıkları parti program taslağı ve tüzük taslağını katılımcılara sundular. “İşçilerin Kendi Partisi” Geçici Kurucular Heyeti, Genel Kurul sonucunda parti programının ve tüzüğünün tartışma toplantılarının örgütlenmesi hususunda faaliyetlerini planladı. Başta İstanbul olmak üzere, Kocaeli, Gebze, Eskişehir ve İzmir’de partinin gerekliliğinin ve faaliyetlerinin aktarılacağı geniş toplantılar örgütlenmesi kararlaştırıldı.
Bir İşçi Enternasyonali için Uluslararası Bağlantı Komitesi
1
991 yılı Ocak ayında Barcelona’da (İspanya) 63 ülkeden delegelerin katıldığı ilk Açık Dünya Konferansında kuruldu. Bu delegeler, işçi sınıfı içindeki çeşitli örgütleri ve siyasal akımları temsil ediyordu. Amacımız tüm dünyada kapitalizmin vahşi saldırısına karşı mücadele etmek için işçi sınıfını ve dünyanın ezilen halkları ile gençliğini birleştirmeye yardımcı olmak. Programımız ise açık ve basit: özelleştirmeye, kuralsızlaştırmaya ve savaşa hayır! Bunun için de tüm dünyada işçilerin bağımsız örgütlerinin özellikle de sendikalarının savunulması çok önemlidir. Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC), işçi sınıfının küresel kapitalizmin dayattığı esaretten kurtulmasının ancak işçilerin kendileri tarafından elde edilebileceği fikrine sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf mücadelesinin tarihi her türlü kazanımın bağımsız işçi sınıfı örgütlerinin mücadeleleri sonucunda elde edildiğini göstermiştir. ILC ilk toplantısından bu yana 94 ülkedeki siyasi aktivistlerin ve sendikacıların çok eğilimli bir yeniden gruplaşması olarak büyümüştür. 1991, 93 ve 96’da üç defa, 2000 yılı Şubat ayında San Francisco Emek Konseyi (AFL-CIO) ile ortak Açık Dünya Konferansları düzenledik. 2002 yılı Şubat ayında Berlin’de ILCSan Francisco Açık Dünya Konferansı Sürdürücü Komitesi ve geniş bir Alman sendikacılar komitesi ile birlikte -Kuralsızlaştırmaya Karşı ve Herkes için Emek Hakları için Uluslararası Konferanstoplandı. İşçi Kadınların Haklarının Savunusunda Uluslararası Konferans da bu konferansın öncesinde toplandı. Yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirme amaçlı tüm mücadeleleri, toplu şözleşmelerdeki, iş kanunlarındaki ve ILO Sözleşmelerindeki
kazanılmış hakları ve güvenceleri koşulsuz savunuruz. Dünyadaki gerçek bir barış için koşullar da bunlardır. Tüm ülkelerde gerçek bir demokrasi için şartlar bunlardır ve bunlar da ancak halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ırklar arasındaki eşitlik temelinde yükselebilir. Bu nedenle her yıl Cenevre’de yapılan ILO yıllık toplantısında ILC de ILO Sözleşmelerinin savunulması için bir konferans düzenliyor. Ayrıca çeşitli bölgesel kampanyalar ve girişimler örgütledik. “Serbest Ticaret Anlaşmalarına” karşı-örneğin Amerika kıtalarında NAFTA ve FTAA’ya karşı, Avrupa’da Maastricht Anlaşmasına karşı- Çin’de, Romanya’da, Kore’de, Togo’da ve dünyanın birçok yerinde sendikal faaliyetlerinden dolayı hapsedilen aktivistlerin serbest bırakılması talebi ile işçileri savunan çok sayıda kampanyalar örgütledik. Uluslararası Bağlantı Komitesi kendisini varolan uluslararası işçi örgütlerinin yerine koymuyor ya da onlarla rekabete girmiyor. ILC tarihi modeli olarak 1864’te Londra’da kurulan Uluslararası İşçi Derneği’ni - I.Enternasyonal’i - alıyor. O gün de bugün olduğu gibi amaç, işçileri savunmak için samimi bir şekilde mücadele eden tüm akımları, işçi demokrasisi temelinde, çeşitliliğe saygı göstererek ve birleşik eylemi ileriye taşıyacak bir biçimde örgütlemekti. 23-24 Ocak 2003 tarihinde Savaşa Karşı Acil Konferansı örgütledik ve “Savaşa Karşı Uluslararası Emek Hareketi”ni inşa etmeyi kararlaştırdık. Kampanyalarımızın ve amaçlarımızın kısa bir özeti bu. Her hafta ILC’nin faaliyetleri ile ilgili bilgiler içeren bir bülteni üç dilde yayınlıyoruz. Adres: ILC, c/o Parti des Travailleurs - 87, rue du Faubourg Saint-Denis, 7510 Paris, Fransa eit.ilc@wanadoo.fr, http://www.owcinfo.org
ILC
2
BAŞYAZI
Patronların birleşik saldırısına karşı
Tek Sendika Tek Konfederasyon
S
on yıllarda gerek dünyada gerekse ülkemizde mız. Milyonlarca işçi sigortasız ve sendikasız çalıpatronların azgın bir şekilde devam eden birleşik şırken bunlar için hiçbir şey yapmayan sendikalar bir saldırısı ile karşı karşıyayız. Yürütülen politika- sadece patronların işine gelecek şekilde anlamsız larla kazanılmış tüm haklar elimizden alınıyor, hala dalaşmalar içinde oyalanıyor. bir takım kanunlarda olan haklarımız da gerçekte hiç Gerçeğin bir de öbür yüzü var. Biz işçiler kenuygulanmıyor. dilerine sağcı-solcu-İslamcı denilen sendikalara Anayasa ve yasalarda sigortasız işçi çalıştırmak bölünmüş iken işverenlerin tek bir sendikası var; yasak ama gerçeği devlet kurumlarının kendisi ifade o da Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ediyor; işçilerin yarısından fazlası sigortasız ola- (TİSK). Zavallı patronların fazla paraları olmadığı rak çalıştırılıyor. Her işçinin sendikalı olma hakkı için ancak bir konfederasyon kurmuşlar, biz işçiler anayasada var ama gel de sendikalı ol! Çalışma olarak fazla zengin olduğumuz için ise binlerce adam Bakanlığının resmi rakamları yalan söylüyor. besliyoruz, herkese bir koltuk tahsis ediyoruz! Onlara göre işçilerin yarısı Bu gidişe dur demenin sendikalıymış. Ama gerçezamanı gelmedi mi? Aslında ği hem Çalışma Bakanlığı patronların son zamanlardaSendikal birliğin yolu hem de sendikalar çok iyi ki toplu saldırısı bizim için hangi sendikaya üye biliyor. Yapılan araştırmalarbir fırsat. Özelleştirmelere olursa olsun mücadeleci da gösterildiği gibi gerçekte karşı, haklarımızın gasp Türkiye’de işçilerin sadece edilmesine karşı mücadelesendikal önderlerin ve yüzde 8’inin sendikası var. den başlayıp her iş kolunişçilerin tabanda bir araya Bir de bu sendikaların da demokratik bir yapıya gelmeleri ile açılacaktır. haline bakarsak işçiler olarak sahip TEK SENDİKA ve yaşadığımız gerçeğin daha da TEK KONFEDERASYON acı bir yönünü görmekteyiz. hedefi ile bir araya gelmekten İşçilerin sadece yüzde 8’inin üye olduğu sendikalar başka çaremiz yok. Petrol-İş gibi çeşitli sendikaların bin bir parçaya bölünmüş. İşçilerin yüzde 90’ınından aldıkları kararlar sendikal birlik ihtiyacının kendini fazlası sendikasız çalışırken bunları örgütlemek için tam olarak ortaya koyduğunu göstermektedir. pek gayret göstermeyen sendikalar, diğer bir senÜlkemizde kendini dayatan sendikal birliğin yolu dikada örgütlenmiş işçileri çeşitli yollarla ve bazen hangi sendikaya üye olursa olsun mücadeleci sendiişverenlerle işbirliği de yaparak kendi sendikalarına kal önderlerin ve işçilerin tabanda bir araya gelmelegeçirmek istiyorlar. Topu topu 600-700 bin olan ri ile açılacaktır. Ama öte yandan geçmiş deneyimler sendikalı işçilerin bir kısmı top gibi bir o sendikaya göstermiştir ki patronların “sağ” veya “sol” partilebir bu sendikaya geçiyor. Sendikadan istifa ederken rinden ayrı olarak işçilerin kendileri tarafından kurunotere, diğer sendikaya geçerken tekrar notere ve lan ve yürütülen bağımsız siyasetleri-partileri yoksa sonra tekrar eski sendikaya girerken yine notere patronlardan bağımsız ve birleşik bir sendikal yapıyı gidiyoruz. Basit bir hesap yaparsak sadece belediye kurmak da zor olacaktır. iş kolunda son yıllarda sendika değiştirmeler nede“İşçilerin Kendi Partisi”/ “İşçilerin Bağımsız niyle noterlere ödenen paraların trilyonları geçmiş Partisi” mücadelesi sendikal birlik ve tek sendika olduğunu görürüz. Bu paralar kimin parası? Bu boşa tek konfederasyon mücadelesinin de ateşleyicisi harcanan paralar sendikacıların değil bizim paraları- olacaktır.
“Sendikal hareketin, giderek büyüyen sorunları günden güne küçülen yapılarla çözebilmesi mümkün değildir. Toplumsal mücadele içinde etkin bir hareket yaratabilmek için sendikalar öncelikle birleşme ve farklı alanlara dönük strateji ve program geliştirme amacını önlerine koymalıdırlar. Bu doğrultuda, işkolu sayısı en azından ILO standartları doğrultusunda düşürülmeli, birleşik bir emek mücadelesinin daha etkin verilebilmesi için her işkolunda tek sendika, ülkede tek konfederasyon hedefi somut adımlar atılarak dillendirilmelidir. Bunun için de öncelikle 3 işçi konfederasyonumuz önkoşulsuz birleşmeyi gündemine almalıdır.” (Petrol-İş 25. Dönem 5. Olağan Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirisi)
3
Uluslararası İşçi Kardeşliği
GÖRÜŞME
Görüşme:
Ankara Şubeler Platformu Mustafa Özgen, Petrol-İş Ankara Şube Başkanı, Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü enerji santrallerimizin, barajlarımızın ve hatta Sayın başkan öncelikle röportajı kabul edip bize müzelerimizin dahi satılmasına karşı tarihimizi, vakit ayırdığınız için teşekkürler. İlk olarak Ankara kültürümüzü, topraklarımızı ve ulusal bağımŞubeler Platformu kuruluş sürecinden bahseder sızlığımızı savunacağız. Bu temelde mücadele misiniz? eden emekçilerle dayanışma ve mücadele birliği Günümüzde saldırılara karşı tek başına dirensağlayacağız. mek mümkün değil. Ancak gücümüzü birleştirirsek karşı durabiliriz. Bu kaygıları taşıyan arka- 2. Kamu sözleşmeleri sürerken hükümetin IMF direktifleri doğrultusunda yoksulluk ücreti, daşlarla platform kuruluş çalışmalarına başladık. esnek ve kuralsız çalışma 22 Haziran 2005 tarihli dayatmalarına teslim olmabasın açıklamasıyla da bunu yacağız. kamuoyuyla paylaştık. “...platform bütün 3. Sosyal güvenlik 22 Haziran 2005 tarihişçi ve memur reformuna, Eğitim-Sen’in li açıklamada imzacı senkonfederasyonlarına susturulmak istenmesine dikalar olarak Türk-İş ve ve kamu personel reformu bağlı sendikaların KESK’e bağlı sendikaların kanununa karşı mücadeleolduğunu görüyoruz. Diğer sürece katılmasını miz aynı güçlerle yürütülekonfederasyonlara bağlı hedeflemektedir. (...) Biz cek ortak bir mücadeledir. sendikaların yer almaması4. A m e r i k a n diğer arkadaşlarımızı nın sebeplerini açıklar mısıEmperyalizmine, IMF ve nız? yanımızda görmek Dünya Bankası politikalarıÖncelikle platform bütün için sürekli çağrıda na karşı mücadele ederken, işçi ve memur konfederasülkemiz ve emekçiler aleybulunacağız, platformun yonlarına bağlı sendikaların hine geliştirilen mali, iktisasürece katılmasını hedefyapacağı eylemliliklerden di ve askeri; her tür bağımlemektedir. DİSK, kuruluş haberdar edeceğiz.” lılığa karşı da mücadele süreci içerisinde vardı. Daha edeceğiz. Komşu ülkeler sonra DİSK bölge temsilcisi halklarına karşı sürdürülen Tayfun Görgün’ün açıklaması, gözlemci olacakları saldırı ve katliamlara karşı seyirci kalmayacayönünde oldu. En son, DİSK’e bağlı sendikalağız. rın katılıp katılmamayı değerlendirip isteyenlerin katılacağı bilgisi geldi. Ancak daha işin başındayız, biten bir şey yok. Diğer sendikalarımız da – inanıyoruz ki – platformda yerlerini alacaklardır. Biz diğer arkadaşlarımızı yanımızda görmek için sürekli çağrıda bulunacağız, platformun yapacağı eylemliliklerden haberdar edeceğiz. Platformun mücadele hattını tanımlayan hedeflerinden bahseder misiniz? Özelleştirmelere karşı mücadele ekseninde, 1. Tüpraş, Petkim, Telekom, Seydişehir Alüminyum, Erdemir, Tekel, Seka, madenler, limanlar, her biri vatandır. Vatanın satılmasına yer altı ve yer üstü zenginliklerimizin sermayeye peşkeş çekilmesine, ormanlarımızın,
4
“Komşu ülkeler halklarına karşı sürdürülen saldırı ve katliamlara karşı seyirci kalmayacağız” diyorsunuz. Peki bu konuda somut olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz? İki yılı aşkın bir süredir Irak’ta ABD tarafından gerçekleştirilen bir işgal, zulüm var. Bizler bu duruma sessiz kalamayız. İnsanlık onuru hangi ülke olursa olsun tepki vermeyi gerektirir. ABD’nin Irak’ı işgal nedeninin ne Saddam ne de kitle imha silahları olmadığı açıktır. ABD ve onun ayak izinden giden ülkelerin Ortadoğu’dan çekilmesini istiyoruz. Emperyalist saldırılara karşı mücadeleyi bizim doğal mücadele alanımız olarak görüyoruz. Petrol-İş olarak da, platform kurulmadan önce de bu yönde çalışmalarımız olmuştu.
GÖRÜŞME
“Bir
Özelleştirme Harekatı: Irak” yazılı afişlerimizi hatırlarsınız. Platform şu anda ilke olarak komşu ülkeler halklarına karşı sürdürülen saldırı ve katliamlara karşı seyirci kalınmayacağı kararını almıştır. Bu konuda neler yapılacağı önümüzdeki süreçte netleşecek. 22 Haziran 2005 tarihli basın açıklamanızda “yaşadığımız saldırılara karşı yalnızca sendikalarımızın genel merkezlerinden veya konfederasyonlarımızdan tavır bekleyen ve izleyici olan konumlardan kurtularak taleplerimizi, gücümüzü ve mücadeleyi ortaklaştırarak hem ülkemiz işçi ve emekçi hareketinin gelişmesine katkı koyacak hem de genel merkezlerimizi ve konfederasyonlarımızı güçlendireceğimize inanıyoruz” derken acaba Emek Platformuna yönelik bir eleştiri mi yapılıyor? Hayır, Emek Platformu bizim gözbebeğimiz. Bizim amacımız genel merkezlerin, konfederasyonların elini güçlendirmek, onların alacakları kararların daha sağlıklı hayata geçmesini sağlamaktır. Bu çalışma, tabanla Emek Platformu arasındaki bütünselliği kurmaya yönelik ya da tersinden söylersek Emek Platformu kararlarının tabana işlenmesi, dokunmasıdır. Dolayısıyla Emek Platformuna eleştiri söz konusu değil, söylenen sendikaların mücadelelerini ortaklaştırarak daha aktif olması gerektiği. Ayrıca Emek Platformunun yerelde bu tür çalışmalara ilişkin kararları var. Önceliğimiz Emek Platformu kararıyla SSK’ların özelleştirilmesine ilişkin yapılan güçsüz eylemliliklerin önüne geçmektir. Parlamentonun olduğu, geleceğimize ilişkin kararların alındığı başkentte böyle bir platformun daha da gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ankara hükümeti bilmelidir ki artık emekçilerin aleyhine aldığı kararlarda, Ankara Şubeler Platformunun etkin eylemlerini de hesaba katmak zorunda kalacaktır.
“Emek Platformu bizim gözbebeğimiz. (...) Bu çalışma, tabanla Emek Platformu arasındaki bütünselliği kurmaya yönelik.”
”Önceliğimiz Emek Platformu kararıyla SSK’ların özelleştirilmesine ilişkin yapılan güçsüz eylemliliklerin önüne geçmektir.” Ankara Şubeler Platformunun kuruluşu yeni olmakla birlikte yaptıklarından kısaca bahseder misiniz? Ankara Şubeler Platformu olarak 23 Haziran 2005’te Telekom İl Müdürlüğü önünde, 01 Temmuz 2005’te Özelleştirme İdaresi önünde Telekomun özeleştirilmesine karşı yapılan eylemlere destek verdik. 30 Haziran 2005 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odası çalışanlarına destek ziyaretinde bulunduk ve ayrıca Seydişehir işçileriyle dayanışmak, mücadelelerine destek olmak için Seydişehir’e gittik. 02 Temmuz 2005 tarihinde Sivas katliamının 12. yılı nedeniyle Ankara’daki mitinge katıldık ve ayrıca Karşıyaka Mezarlığı’nda anma töreninde bulunduk. Uluslararası İşçi Kardeşliği, “İşçilerin Kendi Partisi”nin kurulması gerektiğini savunuyor. Emek Platformuna “İKP”yi kurmaya çağıran çağrı metni son iki sayıdır yayınlanıyor. “İKP” konusunda düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Sendikal mücadelenin siyasi bir yol haritası olması gerekir. Aksi halde verilecek mücadelenin çapı belli bir yere kadar genişleyebilir. Şu anki parlamentoda sermayenin partileri var, emek temsil edilmiyor. Emekten yana (işçi, köylü, memur, emekli, işsiz vb.) olan bütün kesimi tek bir şemsiye altında toplayacak bir partiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var; ama bu çok hassas bir konu olduğu için üzerinde çok tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir oluşum yeni bir ayrılık getirebilir, bu da emekçilerin zararına olur. İKP’nin bu dönemde olması konusunda şüphelerim var. Birinci TİP örneğinde olduğu gibi koşullar ne kadar hazır? Gönlüm bundan yana olmakla birlikte konjonktür buna müsait değil. Belki çalışmamıza emek yanlısı siyasi partilerin asgari müştereklerde bir araya gelerek, ortak hareket etme reflekslerimizi geliştirmekle başlayabiliriz. Bu, emek yanlısıyım diyen siyasi partilere karşı emekçiler açısından güvenirliliğin de (siyasal açıdan) bir tesisi olacaktır.
Seydişehir Alüminyum özelleştirilemez! 5
Uluslararası İşçi Kardeşliği
GÖRÜŞME
Görüşme:
Belediyelerde Taşeronlaştırma ve “İKP” Rıza Öktem, Belediye-İş İstanbul 1 Nolu Şube, Eski Gaziosmanpaşa Belediyesi İşyeri Baş Temsilcisi İstanbul Şehir Hatları ve SEKA’da olduğu gibi bir yandan özelleştirilemeyen kamu kurumları belediyelere devredilirken, öbür yandan belediyelerin de özelleştirilmesi yaşanıyor. Sizin bu konudaki gözlemleriniz nedir? Belediyeler parça parça özelleştiriliyor. Zaten belediye gelir getiren kurum değildir, halkın parasını kullanır. Yönetimler belediyeleri kendi çıkarlarına peşkeş çekiyorlar, partizanlık yapıyorlar, vergilerin hizmet olarak geri dönmesi gerekirken peşkeşte kullanılıyor. Toplum bilinçli değil, vergilerine sahip çıkmıyor. Bunda en büyük aktörün sendika olması gerekirken demokratik kitle kurumu olarak seyirci kalıyor. Türkiye’de sendikalar pasifize edilmiş durumda, toplumsal muhalefet geliştiremiyorlar. Muhalefet olmayınca hükümet istediğini yapıyor.
“Sınıfın birleşmesi için örgütlü bir güç lazım. Bunun için de biz diyoruz ki: ‘İşçilerin Kendi Partisi’. ‘İKP’ olmadan mevcut partilerle hiçbir şey değişmez, aynı düzen devam eder. ” Sendikalar mevcut partilerin denetimi altına girmişler, onun için işçi sınıfı zayıflıyor. Herkes kendini ifade edebilecek bir işçi partisine girmeli. Herkes buna katkıda bulunmalı, destek vermeli. Biz bu ülkede insanca, kardeşçe yaşamak istiyoruz; özgürce yaşamak istiyoruz. Peki böyle bir partiyi nasıl kurabiliriz? Bence parti işçilere çeşitli konferanslar vermeli. Sürekli bir çalışma içerisine girmeli. Bu olmadan, kesik çalışmalarla örgütlenme sağlanamaz. Ciddi ve sürekli çalışma gerekli. Paneller düzenlemeli, işyerlerine gidip işçilere anlatmalıyız. Bu fedakârlık gereklidir. Bence Türkiye işçi sınıfı için de Türkiye ezilen halkları için de çok önemli bir konudur. Kendimizi iyi anlatmalıyız, ülke koşullarına yönelik politika geliştirmeliyiz.
Belediye hizmetlerinin taşeronlaştırılması ne durumda? İş açısından belediye hizmetinde çalışan özel şirketlerin yaptıkları farklı bir şey yok. Bizim açımızdan ise bu, yarın öbür gün belediye işçisi diye bir şeyin kalmaması demek, sendikayı bitirmek demek. Sendikacılık rant haline geldi. Sendikacı adam kalmadı. SEKA’da direnişi sendikalar bitirdi. Bitirmeselerdi bugün Son olarak eklemek istediğiniz bir şey? Sendikacılar bu konuda ciddi olmalıdır ve bu Seydişehir Alüminyum’da, Erdemir’de özelleşharekete destek vermelidir. Türkiye toplumsal tirme olmazdı. muhalefetini geliştirmeliyiz. Bu güvensizlik Bu durumu nasıl aşabiliriz? ancak gelişecek işçi kardeşliğiyle ortadan kalSınıfın birleşmesi için örgütlü bir güç lazım. kar. Toplumun politikacılara güveni kalmamış Bunun için de biz diyoruz ki: “İşçilerin Kendi artık. Gün geçtikte insanlar yolsuzlaştırılıPartisi”. “İKP” olmadan mevcut partilerle hiç- yor, fakirleştiriliyor, ekonomi yerinde sayıyor. bir şey değişmez, aynı düzen devam eder. Yükü işçi sınıfına yüklenmiş. Patronlar, sermaye kazandıklarını zarar gösterince onlardan “İş açısından belediye hizmetinde alacağı vergileri alamayan hükümet işçilere çalışan özel şirketlerin yaptıkları yükleniyor. Bu ülkenin çarkı işçilerin, emekçifarklı bir şey yok. Bizim açımızdan lerin omuzlarına yıkılmıştır. Kendi geleceğimize sahip çıkmak, yeni ise bu, yarın öbür gün belediye düzenlenecek sosyal güvenlik yasasına karşı işçisi diye bir şeyin kalmaması toplumsal muhalefet geliştirmek zorundayız. Yoksa bundan sonra çalışacak, işçilik hayatına demek, sendikayı bitirmek atılacak insanları mezarda emekliliğe mahkum demek.” edecekler.
6
GÖRÜŞME
Görüşme:
Özelleştirmeler ve Türk Telekom İhsan Bayrı, Türkiye Haber-İş Bakırköy Telekom Müdürlüğü İşyeri Temsilcisi Türk Telekomun özelleştirilmesini değerlendirir yorlar. Bu ve buna benzer bir yığın olumsuzluk var. Bir de bütün olanakları kullanan, hatta her misiniz? Telekomda özelleştirme süreci asıl olarak Özal süreci, her olayı kendisine olanak olarak değerlenpolitikalarına dayanıyor. Aslında genel çerçeve- diren bir sermaye-devlet ittifakı ile karşı karşıyayız. ye baktığımızda 12 Eylül öncesindeki tıkanma- Medyasını kullanıyor, aklımıza gelebilecek bütün dan sonra askeri darbelerle özelleştirmenin hukuki imkanları değerlendiriyor ve bütün imkanlardan ve siyasi altyapısının hazırlanması ve işletmelerin maksimum faydalanmak istiyor. İşletmelerdeki en özelleştirilmek üzere dönüştürülmesi tümüyle ken- küçük olumsuzlukları büyüterek kendi lehine çevidisini gösteriyor. Sendikaların bizzat kendisi işgal riyor. Uzun zamandır KİT’ler devletin sırtında kamedildi, dönüştürüldü daha doğrusu. Sınıfın temel bur propagandası yapıldı. Özelleştirme süreci yavaş ihtiyaçlarından uzaklaşarak sendikacılığı meslek yavaş, derinden gelerek ilerledi. Uluslararası sermaye, IMF, Dünya Bankası, haline getirmiş sendikacılar türediler ve bunların özellikle Amerikan mervasıtasıyla işçiler uyuştukezli sermaye güçleri, AKP ruldu. İşçilerin sınıf bilinci kazanması gerekiyordu ki ”...işçi sınıfının fiili örgütlü hükümetine bir protokol gibi mutabakat imzalattırdılar, özelleştirmenin ne olduğunu sayısı düşüyor. (...) başta şunu şunu acilen yaparsan bilsinler. Özelleştirmelerin Telekomdan olmak üzere sana biz, hem uluslararası karşısında sadece özelleştiilişkilerde hem de Türkiye rilen sektörlerin işçilerinin KİT’lerden toplam 24 içerisinde her türlü desteği başarılı olamayacağını anlabin işçinin atılacağını vereceğiz dediler. İktidara yabilmeleri için de okumalasöylediler.” geldiğinde bu hükümetin rı, eğitilmeleri, sınıf bilinciyyaptığı şey diğerlerinden le donatılmaları gerekiyordu. farklı olarak süreci hızlanBu da sendikacılar vasıtasıyla engellendi bir anlamda. DİSK geleneğinden gelen dırmak oldu. Biz şunu biliyoruz, işçi sınıfı yaşamın işçilerle Türk-İş’e üye olmuş işçiler arasındaki fark; pratik alanında dostunu düşmanını, siyasal safını kendisini pratikte de, duruş ve tavırlarda da gösteri- belirleyecek ama işçi sınıfını bu zemine kaydırayor. Zaten DİSK geleneğinden gelen arkadaşlar da cak güç yok veya varolan güçler temkinli. Mesela emekli oldular, bir biçimde tasfiye edildiler. Yoksa burada işçilerin kazanılmış sosyal ekonomik hakkim söyleyebilirdi özelleştirmenin bu kadar basit larına çok ciddi bir şekilde saldırma planları var. ve kolay olabileceğini. Binlerce işçi var ama adam İkincisi, özelleştirme ile birlikte taşeronlaştırma tamamını satarım diyor. Bu kadar fütursuz, hesap- var. Sendikalaşmak çok zor. Üçüncüsü mevcut işçi sız kitapsız iftirayı açıktan net bir şekilde atıyorlar sınıfının fiili örgütlü sayısı düşüyor. Örneğin bizde fakat karşılığında ciddi bir tepki yok. Biraz önce son bir buçuk, iki yılda en az 3 bin kişi işten çıkarılgenel çerçevesini çizdiğim sebeplerden dolayı ken- dı. Zorunlu emeklilik adı altında işten çıkarıyorlar. Emekli olmayanları sağa sola sürüp yıpratıyorlar. disinde cesaret buluyor siyasal iktidarlar. Bir fotoğraf çekecek olursak: işçiler darma- Önümüzdeki günlerde bunlar daha katmerli bir dağınık, sınıf bilinçli işçiler de dağılmış. İkincisi şekilde gelecek. 7 bin kişinin çıkışı hazırlanıyor. sendikacıların tavırları özelleştirmeye karşı değil, Arkasından 12, 13 bin kişinin, başta Telekomdan özelleştirme taraftarı. Özerkleştirme, yerli serma- olmak üzere KİT’lerden toplam 24 bin işçinin atılaye/yabancı sermaye hikayesiyle girdiler özelleş- cağını söylediler. Telekom gerçekten kendi sektöründe dünyada tirme tartışmasına. Aldatmaca tabii bunlar. İşçileri de inandırarak, yerli sermaye alsın diyerek. Sınıf, hatırı sayılır bir güce sahip. İki yıl öncesine kadar bilinçten oldukça uzak. Sermaye partilerinin, düzen 60 bin civarında, gerçekten dünyada gelişen her partilerinin peşindeler. Onlardan hala medet umu- türlü teknolojiyi anında transfer eden muazzam bir
7
GÖRÜŞME
Uluslararası İşçi Kardeşliği
teknik insan ve mühendis birikimine sahip olan
8
ama öbür tarafta da binlerce işçi işsiz kalır. bir şirket. Kötü yönetilmesine rağmen muazzam bir İşçi sınıfının 80 öncesinde sağ-sol olarak bölünkârı da var. Kârın karşılığı sömürüdür. Uluslararası müşlüğü vardı. Bugün geldiğimiz noktada nasıl sermaye güçleri bastırdılar, dediler ki sen bunu yap- siyasallaşabiliriz? Bu bölünmüşlüğü nasıl aşacamak için bize söz verdin, yapacaksın. O da tamam ğız? Ortak talepler çerçevesinde işçi sınıfının ortak dedi. Gitti İtalya’da, Lübnan’da, Amerika’da pazar- parti örgütlenmesi nasıl mümkün olur? lık yaptı. Burada da göstermelik bir ihale süreci Bu soru gerçekten zor. Bugüne kadar bu soruyaşandı. İhale sürecinde biz müdahale etmek iste- ya cevap vermiş insanlarımız çok ama cevabının dik, sendikalara, genel merkeze önerdik. Türk-İş arkasında bunu hayata geçirmiş insanlar yok henüz. Genel Başkanı’na ihale günü işçilerle beraber orayı Dergilere, gazetelere bakalım, hepsi işçi sınıfıbasalım, tüm Türkiye’deki Petkim, Erdemir, Konya nın partisi olduğunu söylüyor. Türkiye’de yaşanan Ereğli, Seka, Tekel işçilerini oraya yığalım dedik; sürece bütünlüklü olarak baktığımızda gündem fakat harekete geçiremedik ve özelleştirme, ihale çok değişiyor. Dünyanın kapitalist restorasyonu süreci bitti. Bugün yüzde elli beşini Lübnan asıllı başka ülkelerde belki 50, belki 20 yıla sığdırılıyor. ama arkasında İngiliz sermayesi olan Oger firma- Bizim ülkemizde 5, 10 yıla sığdırılmak zorunda. sına sattılar. Onun acelesi var. Acele ederken yıkıyor her tarafı. İşçi sınıfı bugün ne yapmalıdır? Biz şöyle bir Bugüne kadar oluşmuş bütün geleneksel değerleri, çağrı yaptık, Türk Telekomda dört tane sendika toplumsal yapıları altüst ediyor ve kendisi de zorlavar: Kesk’e, Kamu-Sen’e, nıyor. Bu süreç bence geçici. Memur-Sen’e ve Türk-İş’e Hiçbir kesimin ayakları yere bağlı sendikalar. Bir komis“Özelleştirme sermaye basmıyor. Sokaktaki bireyyon oluşturduk. Sendikalar ler solcu olsa ne olur, solcu sınıfının saldırısının dolaşıldı ve ortak bir nokta partiye oy verseler ne olur, sadece bir kalemidir. (...) yakalandı. Özelleştirmenin devrimci partiye oy verseler yaz sezonuna gelmesi katıBunu gerçekleştirdiği ne olur. Kuru kuru kalabalıklımın kitleselliği açısından lar. Biz eylem yapıyoruz, ara zaman toplumun bütün bizi zorluyor. Bizim mesasokaktan gelen arabalar bizi kesimlerini hallaç jımız şu: bu yazıyı okuyan protesto ediyorlar. Kardeşim arkadaşlarımız, özellikle işçi pamuğuna çevirecek.” bizim işimiz var diyorlar. sınıfının birleşik mücadeleİşçinin siyasallaşması için sine omuz vermek isteyen işçinin siyasi partiye girmearkadaşlarımız, mücadelenin birliği oluşmadan sinden daha çok işçinin taleplerinin siyasallaşması kesinlikle sermayenin herhangi bir politikasında önemli. İşçinin talepleri siyasallaşsaydı işçinin paren küçük bir tavizi bile vermeyeceğini bilmeliler. tisini tartışmamıza gerek bile yoktu. İşçi kendisi bir Özelleştirme sermaye sınıfının saldırısının sadece şekilde kurardı. Evet, işçi sınıfının bir partiye ihtiyacı bir kalemidir. Alanı oldukça geniş ve de muazzam var. Ben ÖDP’de çalıştım daha önce. ÖDP kurucubir derinliğe sahip. Bunu gerçekleştirdiği zaman larındanım. Yoksulluğun dibe vurduğu Kıraçköy’de toplumun bütün kesimlerini hallaç pamuğuna çevi- çalışma yaptık. Orada sağ parti birinci. İkinci de sağ recek. Sermaye bütün olanakları kullanıyor da parti. Üçüncü CHP, dördüncü ÖDP. Sağ partiler bol kendisine meşru görüyorsa daha çok sömürmek ve bol vaat dağıttılar ve biz ilk defa dördüncü olduk insanları köleleştirmek için. Biz işçiler buna karşı diye kendimizi mutlu hissettik. 4-5 arkadaş gittik vereceğimiz mücadelenin her türlüsünü meşru ve oraya, 125 üyeyle çıktık; ama üye yapmakla olmuanamızın sütü gibi ak ve helal görmeliyiz. Dört yor, dönüştürmek önemli. Benim derdim o zaman sektörün (buna Hava-İş de dahil) işçi temsilcileri, da ÖDP’ye üye yapmak değildi zaten. Esas hededuyarlı işçileri ve sendika yönetim kurulları, genel fim düzene karşı programlı bir mücadele partisinin merkez ve şube yönetim kurulları bir araya gelmeli başa gelmesi. Belki biraz para dağıtsaydık, biraz da ve ortak bir eylem takvimi koymalı. Artık müzmin CHP ile ittifak yapsaydık birinci olurduk ama rezil muhalefet, müzmin sendikacılık müzmin işçilikle de olurduk. Bugün mücadele artık işçi sınıfının birgeri püskürtülecek bir saldırı değil bunlar, inceldiği likte mücadelesi sorunudur. Ancak bunu sırtlayacak yerden kopsun demek lazım. Bu anlayışla kendi siyasal parti ya da gruplar bu mücadeleden alnının işkolumuzda işyeri komiteleri kurduk. Gündemde akıyla çıkabilecektir. biz olmazsak birileri her gün bir gündem oluşturur;
SENDİKALAR / KAMPANYA
Sendikalar ve Siyaset
İ
şçi sınıfı örgütlerinin işçi sınıfını bir bütün olarak mücadeleye çağırması, en fazla mücadele etmesi gereken günleri yaşıyoruz. Hükümet uluslararası sermayenin isteği doğrultusunda devleti salt patronların bekçisi haline dönüştürüyor. İşçi ve emekçilerin yıllardır kazandığı hakları yok sayarak rafa kaldırmak istiyor. Yoksulluk, işsizlik ve sefalet her gün biraz daha büyüyor. Patronlar yasaları kendi istekleri doğrultusunda yeniden düzenlerken biz çalışanlar ve örgütlerimiz ise seyrediyoruz. Bu süreç seyredilmesi gereken değil müdahale edilmesi gereken bir süreç. Yıllardır bu ülkenin emekçilerinin yarattığı değerler, emekçiler bile ciddiye alınmadan satılıyor. Sümerbanklar satıldı, Seka satıldı, Türk Telekom satıldı, daha niceleri gitti. Sırada Seydişehir, Tüpraş, Petkim var. Sonraki adım eğitim ve sağlığın bütünüyle özelleştirilmesi; kısacası patronlar her şeyi kendilerine istiyor. Ancak bu olumsuzluklara karşı mücadele edecek örgütlerimiz etkisiz ve zaaflı. Ayrıca kendi içinde bölünmüş durumdalar. Üç tane işçi, beş tane kamu çalışanı sendika konfederasyonu var. Mücadele ortaklaştırılamıyor ve sendikalar üyelerinin ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Sendikalar bu sürece müdahale edemediği için işsizlerin, sendikasızların ve yoksulların sorunlarına da seyirci kalıyor. Bütün bu saldırıların karşısında bu kesimlerin desteğini alamıyor. Sendikalarımız çözüm merkezi olan siyasetten uzaklar. Sendikacılar, sendikaların siyasetin dışında kalması için yoğun çaba içindeler. Ancak sınıf mücadelesi siyasetten bağımsız düşünülemez. Biz işçilerin çıkarları, içinde yer aldığımız toplumun çıkarlarından ayrılamaz. Toplumun ortak çıkarları sağlandığı ölçüde biz işçilerin de çıkarları sağlanmış olacak. Sendikalar bunun için toplumum diğer kesimlerinin sorunla-
rına olumlu katkı sağladığı zaman kendi üyelerinin de çıkarlarına hizmet etmiş olurlar. Günümüzde siyasetçi ve sendikacı deyince akla çok hoş şeyler gelmiyor. Aslında böyle olmamalı, siyaset toplumun sorunlarına ortak çare bulma mücadelesidir. Biz işçiler, toplumdaki gücümüz kadar siyaset alanında temsil edilmiyoruz. Aslında hiç temsil edilmiyoruz. Bunun için de yeni haklar alamıyoruz, mevcut haklarımız geriletiliyor, bize dayatılan özelleştirmelere, kuralsız çalışmalara, sendikasızlaştırmalara karşı duramıyoruz; sendikalarımız her geçen gün biraz daha küçülüyor. Devlet yalnızca vergi alan ve işçiler karşısında patronları koruyan, işçileri köleleştiren, işçiler hak aradığında onları şiddetle susturan, patronların silahlı gücü haline geliyor. Bugün sendikacılar hâlâ toplu pazarlık ve toplu sözleşme yoluyla üyelerinin çıkarlarını koruyacağını sanmaktadırlar (grev demiyorum çünkü her grev bakanlar kurulu kararıyla erteleniyor). Sendikaların, üyelerinin ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumaları siyasal alanın dışında sağlanamaz. Müdahale etme ve değiştirme sorumluluğumuzu kullanmalıyız. Sendikalarımızı siyaset üstü veya siyaset altı tanımlardan kurtarıp siyaset yapan sınıf örgütleri haline getirmeliyiz. Siyasal bir güç oluşturmadan bugünkü saldırılar karşısında duramayacağımız ortadadır. Sendikalarımızın yapması gereken şey, devletten ve patronlardan bağımsız bir işçi kitle partisi kurmaktır. Ancak sendikacılarımızın böyle niyetleri bulunmamaktadır. O zaman iş biz sendikalı işçilere düşmektedir. Geleceğimize ışık tutacak, patronların iktidarı karşısında, işçilerin, yoksuların iktidarını kuracak olan bir işçi kitle partisi için çalışmalara başlamalıyız. Muzaffer ÇAVUŞLU İşçi, Gaziosmanpaşa Belediyesi
Emek Platformuna Çağrı Emek Platformunu bağımsız bir işçi partisi kurulması için çağrıda bulunmaya davet eden kampanyanızı destekliyorum. İsim, Soyisim: ................................................... Sendika: ...................................................
Görev: ................................................... İmza: ...................................................
Desteğinizi doğrudan bizimle temas kurarak veya (216) 330 95 67 nolu faksa veya iscikardesligi@iscikardesligi.org e-posta adresine göndererek iletebilirsiniz. Tam kampanya metnini Nisan ve Ocak 2005 sayılarımızın yanı sıra İnternet’te http://www. iscikardesligi.org/yazi.php?yazi_no=311 adresinde bulabilirsiniz.
9
Uluslararası İşçi Kardeşliği
SOSYAL GÜVENLİK “REFORMU”
Emekliliğimiz tehdit altında! • 2036’dan itibaren emeklilik yaşı sürekli olarak yükseltiliyor. aziran ayında hükümet işsizlik sigortası kapBiraz kafası çalışan birinin böyle bir emeklilik samını genişletme tasarısını duyurdu. Tasarıda sisteminden hayır gelmeyeceğini anlaması gerekir. şu değişiklikler var: Açıkça SSK’nın, Bağ-Kur’un, Emekli Sandığının • Sigorta ödeneğinin üst sınırı asgari ücret iken tasfiye edilip, sadece tabelalarını bırakmak (hatta asgari ücretin 2 katına (700 milyon), alt sınırı ortak kurum kurulunca onlar da kalmayacak) ve ise asgari ücretin yarısıyken yüzde 70’ine (245 meydanı son zamanlarda pıtrak gibi çoğalan bireymilyon) çekiliyor. sel emeklilik/hayat sigortası şirketlerine hazırla• Ödenek verilmesi için son üç yılda 600 gün mak amaçlanıyor. prim ödemiş olmak şartı 450 güne düşürülüyor. Ama bireysel emeklilik, bizim mevcut emeklilik • Çoğu işsizi ödenek almaktan alıkoyan ve hiçsistemimizden çok farklıdır. Mevcut emeklilik sisbir mantıklı açıklaması olmayan son 120 gün temimiz çalışanlar arası dayanışma üzerine kurukesintisiz çalışma olma şartı kaldırılıyor. ludur. Genç işçilerin primleriyle emekli işçilerin Önceki sayılarımızda bu fonda 14 katrilyon lira aylıkları ödenir. Genç işçiler de yaşlandıklarında biriktiğinin haberini vermiştik, geçen zamanda yeni çalışanların dayanışmasından destek bulurlar. bu rakam 15 katrilyon oldu, Bireysel emeklilikte ise her işsizlik ise aynen duruyor. çalışan primlerini yatırım Bu koşullarda hükümet fonlarına, bankalara, borIMF dayatması bu cebinden tek kuruş çıkmasaya yatırır, kısacası mali yacak bu tavizi vermek“reform” gerçekleşirse spekülatörlerin eline verir. te bir beis görmedi, ne de emeklilik sistemimizden Ondan sonra tüm hayatının olsa seçimler yaklaşıyor ve birikimi artık para babalarıeser kalmayacak. hükümetin daha altından nın elindedir. Yeni bir Şubat kalkması gereken bir sosyal Hükümetin amacı 2001 krizinde tümü yitip güvenliğe taarruz harekatı meydanı bireysel emeklilik gidebilir. var. Kaldı ki bu taviz hakiYani mevcut sistemimiz şirketlerine açmak. katen kaşıkla verilen cins“gücümüz birliğimizdir” ten, çünkü gerçek bir işsizşiarından esinlenir, patronlalik sigortası kişiye mesleğirın dayattığı sistem ise “her ne göre iş bulunana kadar yaşamını aynı seviyede koyun kendi bacağından asılır” şiarından ve tabii sürdürme garantisi sağlamalıdır. Bu ise sadece sonra da “sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünün evvelki ayıbın bir boy küçüğü. hayata geçtiğini görürüz.
Kaşıkla verip...
H
...kepçeyle almak istiyorlar Sosyal güvenlik sistemi saldırı altında. 1999’daki patronlar hükümetinin ancak 17 Ağustos depremini fırsat bilerek geçirebildiği sosyal güvenlik “reform”unun ardından şimdi ikinci bir saldırıyla artık “mezarda emeklilik” bile denemeyecek bir durum yaratılarak, emekliliğin toptan tasfiyesi sağlanmak isteniyor. Nisan sayımızda “reform”un içeriğini anlatmıştık, kısaca hatırlatalım: • Prim ödeme günü sayısı 7 binden 9 bine çıkartılıyor ki bu, ülkenin içinde olduğu kayıt dışı çalışma ortamında kimsenin emekli olamaması demek. • Aylık bağlama oranları düşürülerek emekli aylıklarının çalışırkenki maaşlara oranları daha da düşürülüyor.
10
Vermeyeceğiz! Vermemek zorundayız! Hükümet IMF’ye bu kanunu 1 Temmuz’a kadar çıkarma sözü vermişti. Ne var ki bunu beceremedi, meclis tatile girdi. Şimdi meclisin tatilden sonraki ilk işi bu yasa olacak. Bizim, patronlar safındaki bu duraksamadan yararlanıp asıl yerimiz olan meydanlara çıkarak 20 Kasım’da yaptığımız gibi saldırıyı engellememiz gerekiyor ve geçmişten ders alarak, mücadelemizi sürekli kılmamız gerekiyor ki iki ay sonra aynı yasanın elini kolunu sallaya sallaya geçmesine şahit olmayalım. Türk-İş “reform”a karşı bir rapor hazırlayarak patronlara gerekli ihtarı yaptı. Ama bu yetmez, diğer konfederasyonlarla beraber buna karşı ortak mücadeleyi yasak savmak için değil, gerçekten örgütlemek boynunun borcudur.
ERMENİ MESELESİ
Ermeni meselesine nasıl bakılmalıdır?
Ü
lkemizi ve dünyayı geleceğe taşıyabilecek, tüm dünya milletlerinin kardeşliğini sağlayacak anlayış ancak işçi kardeşliğini temel alarak kurulabilecektir. Bu açıdan bakıldığında görevimiz; Ermeni, Türk, Kürt yahut Yahudi, Arap tüm milletlerin işçilerinin kardeşliğini sağlayabilmektir. Biz şundan emin olmalıyız ki, bu sayılan milletlerin arasında bir dostluk köprüsü kurulacaksa, bunu ne kâr peşinde koşan patronlar ne de kendi devletlerinin çıkarlarından başka insani değer kaygısı taşımayan hükümet yöneticileri sağlayabilir. Milletlerin kardeşliği ancak ve ancak işçilerin sınırları aşabilen diyalogu ve dayanışmasıyla mümkün olabilir; zira sadece biz işçiler herhangi bir çıkar amacı gütmeden evrensel dostluğun hasını kurabilecek yetkinlikteyiz. Kendi bencil çıkarının hesabını yapanlar dostluğun anlamını asla bilemeyeceklerdir. Şunu asla unutmayalım ki; ne patronlar ne de onların hükümetleri, tarihin hiçbir devrinde işçilerin ve yoksulların dostu olmamıştır. Ermeni Vatandaşların Güney İllerine Zorunlu Göçü kararını alan Alman emperyalizminin dostu İttihat ve Terakki Partisi de dönemin diğer tüm partileri gibi işçilerin, yoksulların ve ezilmişlerin düşmanıydı. Bu parti; Türk, Arap, Ermeni ayrımı gözetmeksizin 1915 yılını tüm Ortadoğu halklarına bir kabus zamanı olarak yaşatmıştır. 1915 yılından bir sene evvel Almanya’nın yanında savaşa girerek sonunda milletimizi parçalanmanın eşiğine getiren, savaş hırslarıyla doksan bin fidanı – Mehmetçiği – Sarıkamış Harekatı’nda kıran, Alman ve yerli patronların dostu olduklarını her defasında kanıtlamak çabasında olan ve başta İstanbul olmak üzere tüm İmparatorluk’taki işçi haklarını ve grev hakkını süresiz askıya alan ve yukarıda anılan zorun-
Ne patronlar ne de onların hükümetleri, tarihin hiçbir devrinde işçilerin ve yoksulların dostu olmamıştır. Ermeni Vatandaşların Güney İllerine Zorunlu Göçü kararını alan Alman emperyalizminin dostu İttihat ve Terakki Partisi de bunun istisnası değildi.
Ermeni sorunu diğer tüm etnik merkezli sorunlar gibi Amerikan, Fransız, Alman meclislerinin alacağı samimiyetsiz kararlarla değil başta Türk işçilerinin olmak üzere ilgili milletlerin işçilerinin diyaloguyla sağlanabilir. lu göç kararıyla ikametlerinden sürülen şiddet eylemlerine katılmamış sivil Ermeni yurttaşların yollarda katline neden olan ve bunun yanında emperyalist uşağı politikalarının üstünü örtmek için Anadolu halklarını birbirine kırdıran İttihat ve Terakki Partisi değil midir? Tekrar ediyoruz: İşçilerin kendi hükümetleri dışında hiçbir hükümet işçi sınıfının dostu olamaz. En fazla sureti haktan görünüp bizi kandırır ancak asla dostumuz olamaz. Dün yaşadıklarımızla kendini ispat etmiş olan bu gerçek bugün için de bir tehlike olarak önümüzde belirginleşmektedir. Dün Alman emperyalizmi ve kendi patronlarının çıkarları için ülkemizi kanlı ve zalim bir savaşa sokanlar bugün de Amerikan emperyalizminin kıtalar ötesi çıkarlarının bekçiliğini yapmaya soyunmaktadırlar. Ermenilerle yahut Rumlarla yahut Kürtlerle barış içinde bir arada yaşayabilmenin temel şartı, işçi sınıflarının bu barışa gönül vermesiyle mümkündür. Ermeni sorunu diğer tüm etnik merkezli sorunlar gibi Amerikan, Fransız, Alman meclislerinin alacağı samimiyetsiz kararlarla değil başta Türk işçilerinin olmak üzere ilgili milletlerin işçilerinin diyaloguyla sağlanabilir. Bir muhasebe yapılacaksa bunu millet adına ancak işçiler, tüm aklıselimleriyle ve çıkar hesaplarından arınmış ahlaklarıyla yapacaklardır. Ama kimse İttihatçı zorbaların işçi düşmanı politikalarından Türkiye işçi sınıfını mesul tutmamalıdır. Bugünün ve dününün bilincinde olan hiçbir işçi de kendini dünün veya bugünün patron hükümetlerinin politikalarının savunucusu haline getirmemelidir! Halkların ve işçilerin düşmanı İttihatçı politikaların reddedilmesiyle beraber Cumhuriyetimizin birliğinin ve halkların kardeşliğinin korunması ancak; işçilerin yalnızca kendi kurdukları hükümetlere güvenmeleri halinde mümkün olabilecektir.
11
Uluslararası İşçi Kardeşliği
EMO
Dost musun Düşman mı? Elektrik Mühendisleri Odası yönetiminin sendika düşmanı tutumu
Ü
lkemizde yoğun sınıf saldırılarının yaşandıEMO yönetimi sendika (Tez-Koop-İş) üyesi ğı dönemde saldırılara karşı birlikte müca- çalışanlarına dostça davranmamaktadır. EMO dele elzemdir. Böyle dönemlerde birlikte müca- Yönetiminin neler yaptığına gelince: deleyi engelleyici, güven sarsıcı hareketlerden EMO Yönetimi, ilk olarak hiçbir hukuki gerekçesi bulunmamasına rağmen, sendikamız çoğunluk özellikle kaçınmak gerekir çünkü çok daha fazla tespitine itiraz etmiştir. (…) çalışanların baskısıyla işçi sınıfına zarar verir. bu haksız itirazın geri çekilmesinin ardından bu sefer Ne yazık ki Elektrik Mühendisleri Odasında de üyelerimize yönelik sindirme operasyonlarına (EMO) olmaması gereken, birlikteliğe zarar başlamış, bu olumsuz yaklaşımlar sözleşme veren gelişmeler yaşanıyor. Emekten ve özgürgörüşmelerine kadar yansımıştır. lükten yana tavırlarını koyan, alanlarda işçi sınıİnanması zor ama: fının yanında olan EMO’ya uygun olmayan bir EMO Yönetimi, yeni dönem sözleşme görüşmelerinde yönetim varlığını sürdürüyor. TİS ile kazanılan sosyal hakların kaldırılmasını, daha önceki yıllarda iki tarafın mutabakatı ile hüküm
Müberra Allahverdi Rüzgar, Tez-Koop-İş EMO (Elektrik Mühendisleri Odası) İşyeri Temsilcisi olmaz bir disiplinsiz olduğuma karar verildi? Oturma eylemine ne zaman başladınız? 24 haziran cuma öğleden sonra başladım. Bugün Acaba daha önceki yönetimler neden bu durumu göremediler? 11.gün Üçüncüsü, haksız ve yalandan gerekçelerle Oturma eylemine başlama nedenlerinizden bahseyapılan fesihten EMO yöneticileri vazgeçip işe der misiniz? Oturma eylemine üç nedenden dolayı başladım. alınana kadar oturma eylemim devam edecek. Birincisi, benden başka diğer arkadaşlarımın işten çıkarılmasının önünü kesmek amacıyla başladım. Son süreç göz önüne alınırsa sendikal faaliyetlere ilişkin çıkartılan zorluklar anlamında atılan son kişi de olmayacağım; çünkü yapılanlar yapacaklarının da aynasıdır. Son 3 yılda 5 tanesi işyeri sendika temsilcisi olan 6 üyemiz işten atılmış, daha önce mahkemeleri sonuçlanan 5 üyemiz işlerine geri dönmüştür. Ben açıkçası sendikal eylemlerimden ötürü işten atıldım. Ben EMO yönetimince “suçluyum” çünkü işyerimde sendikal örgütlenme için çalıştım ve Tez-Koop-İş sendikasının işyeri temsilciliği görevini yaptım. Ben “suçluyum” çünkü üzerinde “Yetkiye, kazanımlarımıza uzlaşmaya itiraz. Sonuç: uyuşmazlık!!! Bu abluka dağıtılacak.” yazılı kokart taktım. İkincisi, iş akdi feshi nedeni benim iş ahlakıma atılmış bir çamurdur, çünkü beni disiplinsiz olmakla suçlayanlar hakkımda bir tek disiplin suçundan bahsedemezler. EMO yönetimi benden savunmamı istediği konuları nedense basın metinlerinde yazmamışlar. Ben “suçluyum” çünkü akşamları mesai bitiminde yöneticilerime iyi akşamlar demedim. Bunun için savunmamı aldılar. Diğer neden de ziyaretçi kabul etmem ile ilgilidir. 12 yıllık EMO çalışanı olarak son birkaç ay içerisinde mi iflah
12
Eylem sürecinizde sendikanızın çalışmalarını da aktarır mısınız? Tez-Koop-İş öncelikle EMO yönetimi ile diyalog yolunu seçip konuşmak için çağrıda bulundu ama ne yazık ki olumlu bir sonuç çıkmadı. Bunun üzerine sendikada arkadaşlarla neler yapabileceğimizi konuştuk ve 24 Haziran 2005 günü EMO Genel Merkezi önünde oturma eylemi yapmaya karar verdik. Sendikam EMO’ya işe iade için dava açmış durumda olup hukuki süreci başlatmıştır. İşyeri temsilcisi olarak ben ve sendikam EMO yöneticilerinin gerçek yüzlerini teşhir edene kadar meşru ve demokratik eylemlerimizi sürdürmeye kararlıyız. Peki sizin eyleminize işyerinizde diğer çalışan arkadaşlarınız nasıl bakıyorlar? Destekleri ne düzeyde? Çalışma arkadaşlarım “Emek verdik sahip çıkıyoruz, temsilcimiz geri iade edilsin.” yazılı kokart takma eylemi yapıyorlar. Çalışma arkadaşlarım öğle tatilinde ve akşam çıkış saatlerinde sürekli yanıma geliyorlar. Burası buluşma yerimiz oldu. Ayrıca kitle örgütleri, TMMOB’a bağlı odalar ve siyasi parti temsilcileri de yalnız bırakmıyorlar, destekliyorlar.
EMO
altına alan bölge katsayılarının aşağı çekilmesini, bu suretle mevcut ücretlerinin düşürülmesini, İşyeri Sendika Temsilcilerinin sadece merkez ile sınırlı kalmasını, şubeler ve temsilciliklerde çalışan işyeri sendika temsilcilerinin görevden alınmasını, TİS ile kazanılmış olan bir çok haklardan feragat edilmesini ve sermayenin ısrarla savunduğu esnek çalışma düzenlemelerini dayatmıştır. (Tez-Koop-İş sendikası basın bülteni, 16 Haziran 2005)
Tez-Koop-İş basın bülteninden açıkça anlaşılacağı üzere EMO yönetimi, çalışanlarının örgütlü olmasını istememektedir. Odayı ticari bir şirket gibi yönetme hevesine kapılmışlardır. Bu heveslerinin sonucu Tez-Koop-İş işyeri sendika temsilcisini işten atmışlardır. EMO Yönetimi, 9 Haziran 2005 tarihli açıklamalarında işyeri sendika temsilcisinin işten atılmasına gerekçe olarak aynen şunları söylemiştir: Oda Yönetim Kurulu 04.06.2005 tarih ve 39/31 sayılı oturumunda almış olduğu karar doğrultusunda; tavır ve davranışlarınızla iş yerinde huzursuzluk ve gerginlik yaratarak iş akışını bozmanız, Oda Yönetimi ve işyeri amirlerinizin uyarı ve isteklerine sürekli aykırı davranarak diğer personeli de olumsuz davranış içerisine yöneltmeniz, yapılan sözlü ve yazılı uyarılara rağmen davranışlarınızda herhangi bir düzelme göstermediğiniz gibi dilediğiniz gibi davranmayı bir hak olarak göstererek çalışanlar, yöneticiler ve Odamıza gelen muhataplar karşısında iş disiplinini bozmanız nedenleriyle; 16.02.05, 16.05.05 ve 01.06.05 tarihli savunmalarınızın içeriğini de göz önüne alarak, her türlü yasal haklarınızı ödemek koşuluyla, 09.06.2005 tarihi itibari ile iş akdinizin feshine karar vermiştir.
Yukarıda sıralanan nedenler doğru bile olsa EMO yönetiminin sendikalı işçiyi işten çıkarma usulü yanlıştır; çünkü EMO yönetimi ile TezKoop-İş arasında imzalanmış TİS’in 9. maddesinde varolan “Disiplin kurulu kararı olmadıkça
EMO yönetimi, çalışanlarının örgütlü olmasını istememektedir. Odayı ticari bir şirket gibi yönetme hevesine kapılmışlardır. Bu heveslerinin sonucu Tez-Koop-İş işyeri sendika temsilcisini işten atmışlardır.
EMO’ya mal edilemeyecek bu yanlıştan yönetim sorumludur. Öncelikle EMO üyelerinin ve odaların üst birliği olan TMMOB’un, yönetimin bu yanlışına müdahale etmeleri gerekiyor. sendika üyesi işçinin görevine son verilemez, cezalandırılamaz ve işyeri değiştirilemez.” hükmüne aykırıdır. Eğer EMO yönetimi yukarıdaki nedenlerde samimiyse bunu Tez-Koop-İş sendikası ile görüşüp sorunu çözme yoluna gidebilirdi; ama hayır, EMO yönetimi yargısız infaz yolunu tercih etmiştir. O kadar kendilerinden eminler ki paralı ilanlarla kendilerini savunmaya çalışıyorlar. Bu konuda görüşmek isteyen Uluslararası İşçi Kardeşliği temsilcisinin görüşme talebini meşgul oldukları (paralı ilan ve basın açıklamalarından kaynaklı olsa gerek!) gerekçesiyle kabul etmemişlerdir. EMO’ya mal edilemeyecek bu yanlıştan yönetim sorumludur. Öncelikle EMO üyelerinin ve odaların üst birliği olan TMMOB’un, yönetimin bu yanlışına müdahale etmeleri gerekiyor. TMMOB tarafları bir araya getirerek sorunu çözmelidir. Bu durumun varlığı sınıfın birlikteliğini arkadan hançerlemektir. “Mevcut yönetim işten çıkarttığı temsilcimizi geri almadığı ve çalışanların üzerindeki tavrını ve baskılarını kaldırmadığı sürece“ eyleme devam edeceklerini açıklayan Tez-Koop-İş sendikası, işyeri temsilcisi Müberra RÜZGAR’ın işe geri dönmesi için işe iade davası açarak hukuki süreci başlattı. Ancak süreci yargı yoluyla sonuçlanmasına bırakmak tamamen EMO yönetiminin sorumluluğunda olacaktır. Çünkü Tez-Koop-İş sendikası 05 Temmuz 2005 tarihli açıklamasında “Toplu İş Sözleşmesine ve sendikanın varlığına karşı yapılan bu uygulamanın tek taraflı değil, yargı yoluyla değil, paralı ilanlarla değil, taraflarca oturup çözülmesinden yana” olduklarını beyan etmiştir. Emek ve özgürlük mücadelesinin önemli bileşenlerinden biri olan EMO, mevcut yönetimin ve daha da önemlisi yönetimin zihniyetinin neye hizmet ettiğini iyi hesap etmelidir.
ortak mücadele için ileri: Tek Sendika Tek Konfederasyon! 13
Uluslararası İşçi Kardeşliği
BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET
14
Bölgesel asgari ücret nedir, ne yapmak istiyorlar?
B
ölgeselleştirme veya diğer adıyla yerelleştir- asgari ücret ve yerel sosyal hizmetler. me, özelleştirme saldırısının en önemli ayaDünya patronları en ucuz işgücü talebiyle bizi ğıdır. Yüzlerce yıllık sınıflar mücadelesinde işçi nasıl birbirimize kışkırtır, rakip hatta düşman sınıfının kazandığı bütün hakları bir yük gibi gös- etmek için neler yapar? Yugoslavya’da, Irak’ta, terip bölüp parçalayarak önce azaltma sonra yok Ortadoğu’da, Afganistan’da, Afrika’da, Güney etmeyi amaçlar. 24 milyon işçiden sadece 6 milyo- Amerika’da hatta Avrupa ve ABD’deki yaptıklarını nu SSK’lı, 2,5 milyonu da Emekli Sandığı (kamu düşünürsek savaş, ırkçılık, din düşmanlıkları, terör çalışanları) üyesidir ve toplu pazarlık yapabilen dahil her yolu amaçlarına ulaşmak için kullanıyorişçi sayısı 500-700 bin civarındadır. Büyük çoğun- lar. Ülkeyi pazar, devleti tüccar, vatandaşı müşteri luğu sosyal güvenlikten yoksun olarak çalışan görmek patronların ve patron hükümetlerinin bakış Türkiye işçi sınıfı için asgari ücret, temel önemde- açısıdır. Silah satın almaya, cezaevi kurmaya, polis dir çünkü kayıt dışı çalışanteşkilatını büyütmeye, batık ların ücretleri asgari ücrete bankalara içerde ve dışarıda göre ayarlanır. Asgari ücret para satıp yaşayan asalakPatronlar son yıllarda patronlar için de önemlidir. lara faiz öderken bulunan iş yaşamındaki Onlar yıllarca işçiler lehine kaynaklar; işçiye, yoksul yasadışı uygulamalarını SSK taban ücretiyle asgari köylüye, emekliye gelince ücret arasındaki farkın kalbulunamamaktadır. yasallaştırıyorlar. dırılmasını istediler. 2004 Bizim onlara karşı mücaŞimdilerde sektörel veya yılı sonunda bunu başarındelemizde ortaklığımız işçi bölgenin yoksulluğuna ca hemen bölgesel asgari kardeşliğidir. Bütün işçileücret, vergi prim indirimi ve rin sigortalı, sendikalı çalışgöre ödenen açlıkhatta asgari ücretin kaldırılma hakkı için, herkese eşit, yoksulluk ücretlerini masını ve özgür sözleşme parasız eğitim ve sağlık yasallaştırmak istiyorlar yapılmasını istemeye başlahakkı için özelleştirmeledılar. Özgür sözleşme kulari durdurmak ve özelleştive işçileri birbirlerine ğa ne hoş geliyor. Patronlar rilen her şeyi tazminatsız rakip etmeye çalışıyorlar. için işçileri tek tek ve kolay işçi denetiminde kamulaştıryutma özgürlüğü. İşçiler mak için birleşmemiz şarttır için ise açlıktan ölme özgürlüğü. çünkü bütün bu saldırılara karşı durabilmeye ancak Patronlar son yıllarda iş yaşamındaki yasadı- birleşince gücümüz yeter. şı uygulamalarını yasallaştırıyorlar. Tam yatmaİşçi sınıfını bölüp bölgelerde birbirine rakip yan SSK primleri esnek çalışmayla yasallaştı. ederek yutmak isteyen patronlara karşı ülkeyi, Şimdilerde sektörel veya bölgenin yoksulluğuna yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, kısaca emeğimizi, göre ödenen açlık-yoksulluk ücretlerini yasallaş- ekmeğimizi ve örgütlülüğümüzü savunmak için tırmak istiyorlar ve işçi sınıfının uğrunda ortak birlikte mücadele edeceğiz. mücadele verdiği her şeyi bölerek işçileri birbirAsgari ücreti patronlar ve hükümetlerinin belirlerine rakip etmeye çalışıyorlar. Emeklilik hak- lediği, sendikaların etkisiz olduğu bugünkü sistemkımızı yok ederek özel emeklilik sigortaları icat de, ülke çapında tüm sendikaların ve işçi örgütleettiler. Şimdi de asgari ücreti yok etmek istiyorlar. rinin taraf olduğu anlaşılmayınca genel greve gidiDüşünün, 22 milyon kişinin yaşadığı İstanbul, lecek bir toplu pazarlık sistemi için mücadelemizi Ankara, İzmir’de ayrı bir asgari ücret ve yerelleş- yükselteceğiz. miş sosyal hizmetler; 7,5 milyon kişinin yaşadığı Herkese iş, vergiden muaf, insanca yaşanır Adana, Hatay, İçel ve Antalya’da başka bir asgari asgari ücret! Tüm işçilere sendika ve sigorta hakkı! ücret ve yerelleşmiş sosyal hizmetler; 7 milyon Geleceğimizi güvenceye alacak kıdem tazminatı kişinin yaşadığı Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya, ve emekli aylığı! Adıyaman ve Diyarbakır’da tümüyle başka bir İşsizlik fonu ve SSK işçi yönetimine!
AVRUPA
Avrupa Birliği ve Avrupa’da İşçi Partilerinin Durumu
İ
şçilerin Kendi Partisi girişiminin hedefi nedir? lardır bu iki partinin ülkelerini Avrupa Birliği masaElbette işçilerinin, devletten ve patronlardan lının peşinden sürüklemeleri ve Avrupa Birliğinin bağımsız bir politika geliştirip kendi siyasetleri- işçi sınıfının kazanımlarına indirdiği büyük darbeni oluşturmalarının önünü açmak. Bunu yaparken lerdir. İngiltere’de İşçi Partisi son seçimlerde parlaatılacak en önemli adım ise yıllardır bizleri tem- mentodaki üstünlüğünü korumuş olsa da çoğunluğu sil ettiğini söyleyen, her seçimden önce kapımıza yitirmiştir. Almanya’da ise Sosyal Demokratlar, dayanıp bizden oy isteyen ama hiçbir zaman bizim eyalet parlamentosu seçimlerinde büyük oy kaybına için çalışmayan partilerin siyasetinden kendimizi uğramışlardır. Aslında her iki ülkede de iki partinin kurtarmaktır. Yıllardır, Türkiye´de bağımsız bir işçi de iktidarı yitirmesi uzak bir ihtimal gibi görünmekpartisi olmadığından ötürü de biz işçiler hep bu tedir. Çünkü rakipleri daha gerici politikalarla halkın partiler arasında seçim yapmak zorunda bırakıldık karşısına çıkmaktadırlar. ve her seferinde bu partiler tarafından aldatıldık, Avrupa Birliği projesinin en büyük hedefi, üye ve kandırıldık. aday ülkelerdeki işçi sınıfıÇünkü bu partiler bizlenın çalışma standartlarını en re işçi olduğumuzu unutturaza indirmektir. Hatta bir AB Birçok Batı Avrupa dular. İşçi sınıfının çıkarları Komisyonu direktifine göre ülkesinde işçilerin yerine başka çıkarlar peşineğer ortak bir asgari ücret patronlardan bağımsız den koşmamızı sağladılar. uygulamasına geçilecek Sonunda, her seçimde kazaolursa bu, tüm ülkeler içinde olarak kurulmuş; nan patronlar oldu, biz de asgari ücretin en az olduğu ülkemizdeki sosyal her geçen gün kazanılmış ülke esas alınarak düzenlenedemokrat partilerin haklarımızı daha fazla yitircektir. Bu durumda AB’nin dik, çalışanlar olarak daha da önündeki en büyük hedef ise aksine, üyeleri, geriletildik. Almanya’dır. Avrupa’nın en yönetimleri hatta Türkiye’nin aksine birörgütlü ve bu sayede de en başkanları dahi işçi çok Batı Avrupa ülkesinde yüksek haklarla çalışan işçiişçilerin sermaye sınıfından leri Alman işçileridir. Ancak olan tam anlamıyla bağımsız olarak kurulmuş Schröder’in politikaları işçisosyal demokrat partiler işçi partileri bulunmaktadır. leri Alman Sosyal Demokrat mevcuttur. Bunlar yüz yıllık geleneklePartisinden uzaklaştırmıştır. riyle, işçi sınıfının patronlarla Peki bu durumda biz aynı olan mücadelelerine önderlik Türkiye’de savunduğumuz etmiştir. Sınıfsal kazanımların elde edilmesinde çok gibi Almanya ve İngiltere’de de yeni bir “İşçilerin önemli roller üstlenmiş partilerdir. Bu partiler, ülkede Kendi Partisi” kurulmasını mı destekleyeceğiz? varolan sendikalarla da yakın ilişki içindedirler. Bu Hayır! Çünkü bu partiler zaten işçi sınıfının, içinde yüzden de uzun yıllar işçi sınıfının sermaye karşısın- işçilerin bulunduğu partilerdir. Yapılması gereken bu daki temsilcileri olmuşlardır. Ülkemizdeki ve diğer partilerde patronlarla işbirliği içinde bulunan yönebazı ülkelerdeki sosyal demokrat partilerin aksine, timlerle mücadele etmek ve işçi sınıfı politikalarının üyeleri, yönetimleri hatta başkanları da birer eski tekrardan hayata geçirilmesini sağlamaktır. Zaten işçi olan bu partiler, tam anlamıyla sosyal demokrat Avrupa işçileri, Avrupa Birliğinin kendilerini felapartilerdir. Bu partilerin en önemlileri Alman Sosyal kete sürüklediğinin farkına varmış ve bunu Fransa Demokrat Partisi ve İngiliz İşçi Partisidir. ve Hollanda referandumlarında açıkça göstermiştir. Ancak yıllardır iktidarda olan bu iki parti, son Artık zamanı gelmiştir. Oturup kara kara düşünen zamanlarda işçi sınıfının gözündeki değerlerini yavaş AB bayraktarlarına tüm Avrupa ülkelerinde işçi sınıyavaş yitirmeye başlamışlardır. En azından Alman fının politikalarıyla cevap vermenin ve her ülkede ve İngiliz işçilerinin bu partilerin kendilerini temsil birer işçi hükümeti kurarak onlara en büyük darbeyi ettiğine olan inancı azalmıştır. Bunun nedeni ise yıl- vurmanın zamanıdır artık.
15
Uluslararası İşçi Kardeşliği
ROMANYA / TARIM
Miron Cozma serbest!
M
aden işçilerinin haklarını savunduğu için hapse atılmış olan Romanyalı işçi önderi Miron Cozma, Türkiye’de de Uluslararası İşçi Kardeşliği tarafından yürütülen 6 yıllık uluslararası kampanyanın ardından 14 Haziran’da serbest bırakıldı. Aşağıda ILC’nin konuyla ilgili açıklamasını sunuyoruz: Romanya’daki Cracovia mahkemesinin, Cumhurbaşkanı’nın madenciler sendikası lideri Miron Cozma için çıkardığı affı iptal eden bir kararı 14 Haziran tarihinde ilga etmesini ve böylelikle Cozma’yı serbest bırakmasını olumlu karşılıyoruz. Maden işçileri sendikası temsilcisi Cozma, 1991 ve 1999 tarihlerinde Bükreş’te meşru taleplerini dile getiren maden işçilerinin yürüyüşlerini örgütlediği için 1999 yılında hapsedilmiş ve hüküm giymişti. Bu nedenle dünyanın her yerinden binlerce işçi militanı, sendika ve demokratik örgüt 6 yıl boyunca Cozma’nın ve diğer sendika temsilcilerinin hapsedilmesine karşı protestolar düzenlemişti. Cumhurbaşkanı’nın verdiği af kararı, ertesi gün Avrupa Birliği ve ABD Büyükelçiliği’nin müdahalesi sonucu iptal edilince bu protestoların sesi iyice gürleşmişti. ILC, emek hareketinin demokratik örgütleri ve sendikalarıyla birlikte bu altı yıl boyunca kampanyaya katılmıştır. Günümüzde, adalet ve demokrasinin gerektirdiği gibi, Cozma’ya yönelik tüm suçlamalar kaldırılmıştır. (Paris, 16 Haziran 2005)
Olayların Özeti 1977 – Çavuşesku’nun bürokratik rejimine karşı Jiu Vadisi maden işçilerinin yaptığı ve “yasadışı” ilan edilen grevlerde Cozma bir sendika lideri olarak öne çıktı. 1990 – Rejimin krize girmesi ve gösterilerle yıkılmasından sonra Cozma bütün Jiu Vadisi’nin temsilcisi seçildi. 1991– Ücretleri ödenmeyen maden işçileri genel greve çıktılar ve Bükreş’e yürüyüşe geçtiler. Gösterilerden sonra hükümetin açtığı soruşturma 1997’ye kadar sonuçlanmadı. Bu arada Cozma Romanya işçilerinin ILO’daki (Uluslararası Çalışma Örgütü) temsilcisi oldu. 1997 – Cozma “devlete karşı ayaklanma düzenlemek” suçundan 18 ay hapis cezası aldı. Cozma hapisteyken hükümet 25 bin maden işçisini işten attı. 1998, 12 Aralık – Hapisten çıkan Cozma tekrar Jiu Vadisi maden işçileri sendikasının başına seçildi. 1999, 4 Ocak – Yeni bir madenciler grevi. Uzun bir yürüyüşten sonra madenciler başbakanla görüştü ve sendika yöneticilerine yaptırım uygulanmayacağı sözü aldılar; ama bir ay sonra, 15 Şubat’ta Cozma tutuklanıp 18 yıl hapse mahkum edildi. ILC, Cozma’nın serbest kalması için bir uluslararası kampanya başlattı. Altı yıl süren kampanyaya Brezilya’dan CUT sendikasının ve ABD’den AFLCIO sendikasının temsilcileri de katıldı. Fransa, Almanya ve sayısız Asya, Amerika ve Afrika ülkesinden pek çok sendikadan destek mesajları geldi; ancak 1999’da yapılan ikinci bir duruşmada Cozma 90 yıl hapse mahkum edildi. 2003, Aralık sonu – Sendika temsilcilerinden oluşan uluslararası bir delegasyon Romanya’ya giderek bütün taraflarla görüştü ve ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri gereği Cozma’nın ve diğer sendikacıların salıverilmesini talep etti. 2004, 15 Aralık – Cumhurbaşkanı Iliescu, Cozma için af çıkardı ve Cozma 16 Aralık günü saat 16:30’da serbest bırakıldı. Ardından, o günlerde seçilmiş olan yeni Cumhurbaşkanı Basescu Brüksel’e uçtu ve Avrupa Konseyi’ne katıldı. 2004, 17 Aralık – ABD ve AB’den gelen basınç nedeniyle, Iliescu affı geri çekti ve Cozma tekrar hapsedildi. 2005, 14 Haziran – Cozma serbest bırakıldı.
16
“Buğday canımız, AKP-IMF düşmanımız!” Keşan’da hububat üreticilerinin mitingi
H
ububat Üreticileri Sendikası üyeleri 9 Temmuz günü Keşan’da Buğdayına, Emeğine, Alın Terine Sahip Çık sloganı altında bir miting düzenlediler. Hükümetin açıkladığı buğday fiyatlarını protesto eden hububat üreticileri “Buğday canımız, AKPIMF düşmanımız!” sloganıyla yürüdüler. Üreticiler şu talepleri yükselttiler: • Başbakanın açıkladığı fiyat, tavan değil taban fiyat idi. Başbakan buğdayın bir kilo fiyatını 350-360 bin lira olarak açıkladı. Açıklanan bu fiyatın altına düşen her kuruşu hükümet ödemeli. • Hükümet TMO’yu ( To p r a k M a h s u l l e r i Ofisi) tam kapasite çalıştırarak alım yapmalı, kotayı hemen kaldırmalı, TMO piyasada fiyat düzenleme görevini yapmalı. • Hükümet TMO aracılığıyla yeterli alım yapmayarak piyasada fiyat düzenleyici görevi yapmayacaksa, serbest piyasada oluşan fiyat ile Başbakanın açıkladığı fiyat arasındaki fark son kuruşuna kadar çiftçilere peşin olarak ödenmelidir.
ILO
ILO Sözleşmeleri sistemi tehlikede!
I
LC temsilcileri 12 Haziran günü Cenevre’de, özel şirketler ve STK’lara yeni piyasalar açacakILO sözleşmelerine sahip çıkmak için bir araya tır.” Bu elbette çeşitli kamu hizmetlerinin özelleşgeldi. tirilmesiyle eş anlamlı. “Devletler bu görevi tek ILC toplantısı, ILO’nun 93. Yıllık Toplantısıyla başına yerine getiremez; aktif bir sivil topluma ve eşzamanlı olarak gerçekleşti. Hatırlanacağı gibi dinamik bir özel sektöre ihtiyacımız var. (...) Bir ILC Mart ayında Madrid’de Dünya Konferansını piyasa ekonomisinde, özel şirketler de yoksulluğun gerçekleştirmiş ve o konferansta, işçi hareketinin azaltılmasına pek çok şekilde katkıda bulunmauluslararası planda, “küresel yönetişim” denen bir lıdır.” Sözde yoksulluğun önlenmesinde özel şirfikriyatın tehdidiyle karşı karşıya olduğu belir- ketlerin ve STK’ların “sosyal sorumluluk” alması tilmişti. İşçi hareketine birileri, Sivil Toplum adı altında, kamunun sosyal güvenlik alanından Kuruluşlarına (STK/NGO), sivil topluma ve sos- geri çekilmesi öneriliyor. İşte ILO bu politikaya yal forumlara katılıp erimesini ve IMF’nin Dünya alet edilmeye çalışılıyor! Bu çerçevede ILO’nun Bankasının ve Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) Dünya Ticaret Örgütüne entegre olması öneriliyor. politikalarının bir aracı haline gelmesini söy- Buna göre, ILO’nun DTÖ’ye yakınlaşmasıyla birlüyor. İşte 93. ILO Toplantısına Başkan Juan likte, güya özel şirketler de işçi haklarını savunaSomavia’nın sunduğu raporda ve yapılan tartışma- cak, küreselleşme daha “sosyal” ve “insani” hale larda da, ILO’nun reformu adı altında, görülmedik gelecek. bir saldırı başlatılıyor; ancak ILC temsilcileri artık iki bu saldırı yeni değil. anlayışın açıkça karşı karÜlkeleri yükümlülük altına Bilindiği gibi ILO 1919 şıya geldiğini belirtti: Bir sokan mevcut sözleşmeler yanda, işçi örgütlerini ve yılında, Rusya’dan dünyaya yayılan işçi hareketleILO’yu sivil toplum örgütsistemi kaldırılıp, işçi rinin basıncı altında, buna leri içinde, DTÖ’de erithakları hükümetlerin bir yanıt olarak kuruldu. meyi öneren anlayış. Diğer “vicdan”larına bırakılmak Her üye ülke ILO’nun işçi yanda, işçi hareketinin gelehaklarıyla ilgili 185 sözleşneğinden gelen anlayış: İşçi isteniyor. mesini imzalamak ve kendi sınıfının bir sınıf olarak millet meclisinde onaylatörgütlenmekten, haklarını mak zorundaydı. Böylece birer milli yasa gücüne ve örgütlerini savunmaktan başka kimseye karşı kavuşan sözleşmeler, birçok ülkede işçi hareketinin bir “sosyal sorumluluk”u yoktur; bu sorumluluğu kendini savunmasına zemin oldu; ancak 1998’den da ne şirketlere ne uluslararası kurumlara devreder. beri bu bağlayıcı sistem tehdit altında. 1998 yılında İşçi sınıfı mücadelesiyle kazandığı haklarını, uluABD Başkanı Clinton’un önerisiyle ILO yeni bir sal hukukta bağlayıcı yasalar haline getirir, bunları deklarasyon kabul etti. Üye ülkelerin sözleşmeleri toplu sözleşmelerle savunur ve geliştirir. imzalama zorunluluğu kaldırıldı; ülkeler artık ILO Bugün Bolivyalı işçiler petrol ve doğalgaz ilkelerini kendi “vicdan”larına göre uygulayacak. şirketlerinin millileştirilmesini talep ediyor ve Bu yeni sistem işçi haklarının yok edilmesine sokaklara dökülüyor. Venezuela’da, Brezilya’da adeta davetiye çıkarıyor. ILO Başkanının bu yıl patronların terk ettiği fabrikaları işgal eden işçiler, sunduğu rapor da bu zihniyetin devamı. Somavia, devletten bu fabrikaları kamulaştırıp işletmesini ILO’nun eskisi gibi dünyada işçi haklarıyla ilgili talep ediyor. Fransa’da ve Hollanda’da nüfusun yıllık kapsamlı raporlar sunmamasını, bunun yeri- ezici çoğunluğu, AB Anayasası’na hayır diyor. ne Birleşmiş Milletlerin 2000’den beri düzenlediği Bütün bu ülke işçilerinin söylediği şu: “Bağımsız “Gelişme Milenyumu” toplantıları çerçevesinde örgütlerimizle ve mücadelemizle kazandığımız ve çalışıp raporlar hazırlamasını önerdi. Eylül ayında ulusal yasalara kazıdığımız haklarımız var ve bunbu Milenyum toplantısının 5.si düzenlenecek. ları kimseye vermiyoruz.” ILO da, işçi sınıfının ILC temsilcileri Milenyum toplantısının ön sermayeden bağımsızlığını ve işçi haklarının ancak raporu konusunda bizi uyarıyor: Raporun 9. bölü- ulusal yasalarla, ILO sözleşmelerinin onaylanmamünde, özel sektörle kamu sektörü arasında işbir- sıyla garanti altına alınabileceğini yeniden ilke liği önerisi yapılıyor. Buna göre “devlet bundan edinmelidir; aksi takdirde içi boş bir kurum haline böyle, topluma belirli hizmetleri götürmesi için gelecektir.
17
Uluslararası İşçi Kardeşliği
ILC DÜNYA KONFERANSI
18
Afrika Mahkemesi ILC’nin inisiyatifiyle Afrika’nın mevcut durumundan sorumluları yargılamak için kurulan Afrika Mahkemesinin Los Angeles ve Madrid duruşma sonuçları
B
undan beş yıl önce Los Angeles’ta (ABD) toplanan Afrika Mahkemesi, üç temel maddeye dayanıyordu: • Halkların kendi kaderini tayin hakkının tanınması • Sömürülenlerin maruz kaldıkları saldırılara karşı mücadelelerinde bağımsız örgütlenmelerinin tanınması • Halkları şiddet ve kıtlıkla karşı karşıya bırakan tüm katliamlara karşı yaşam ve barış için mücadelenin tanınması Beş yıl sonraki oturumda verilen ifadeler bize bugün bunlara bir maddenin daha eklenmesi gerektiğini gösterdi: toprak hakkı ve başta petrol olmak üzere kıtadaki tüm milli zenginliklerin burada yaşayan halklarca geri alınması. Bugüne kadar yapılmış Afrika Mahkemesi duruşmalarında alınan tüm ifadeler bize bir uyarıda bulunmak gerektiğini gösterdi: Yapısal Uyum Programları ve uluslararası kuruluşların “yoksullukla mücadele amaçlı planları” bugün için savaşlar ve yoksul ulusların yok edilmesi ile gerçekleştiriliyor, tıpkı iki yıldır Irak’ta yapıldığı gibi. Barbarlık düzeni dünyanın en zengin kıtalarının sistematik olarak yağmalanması amacıyla Afrika üzerine salıverildi. Los Angeles’ta düzenlenen mahkemenin ardından bir takım Afrika ülkelerinde ayaklanmalar çıktı ve IMF ile Dünya Bankası yeni bir politika başlattı. “Yoksullukla mücadele” adı altındaki bu politikaya Yapısal Uyum Programının uygulanması kılıfı altında yerel liderler de katıldı. Mahkeme birçok şahit dinledi. Şahitler, yoksullukla mücadele kisvesi altında uluslararası finans kuruluşlarının yardımcıları olan sivil toplum örgütlerinin işçi örgütlerini, onların yetkilerini ve bağımsızlıklarını tehdit ettiklerini tasdik ettiler. Bu sivil toplum örgütleri uluslararası kuruluşlar ya da devlet kuruluşları tarafından ve aynı zamanda kiliseler, Ford Vakfı gibi çokuluslu ortaklıklar tarafından da finanse ediliyor ve bu sivil toplum örgütleri Yapısal Uyum Programları ve özelleştirmelerde bütünleyici bir rol oynuyorlar. Bütün bu ifadeler ışığında ve yeni ifadelerle Afrika Mahkemesi beş yıl sonra, 18 Mart 2005’te, Madrid’de toplandı.
Madrid Duruşması Kararı 18 Mart 2005, Madrid Madrid jürisi resmen ilan eder ki; Bizler burada bütün zamanların en büyük barbarlık sahnesiyle karşı karşıyayız. Bu felaketin sorumlularını biliyoruz ve onları kınıyoruz. Bizler bu kara listeye kendi ülkelerinde uluslararası finans kuruluşlarının planlarını yerine getirmeyi kabul etmiş ve böylece halkları ve onların zenginliklerini ele geçirmek için birbirleri arasında mücadele eden büyük güçlerin yardımcısı olan bölge liderlerini de ekliyoruz. Bu sebeple, jüri mahkemeye aşağıdakileri önerir: • Afrika ülkelerinin borçlarının koşulsuz olarak iptal edilmesine yönelik uluslararası bir kampanyanın örgütlenmesi. • Sömürgecilerin devrilmesinin 20 yıl ardından halen kendi topraklarına sahip olmayan ve halen topraklarını geri almak için savaşan Zimbabwe halkının savunulması. • Fildişi Sahili’nde Uluslararası Barış Konferansının düzenlenmesi. • Mumia Abu Jamal’in ve Amerika’da ve diğer yerlerde politik faaliyetleri sebebiyle hapse atılmış olan diğer bütün siyah aktivistlerin salıverilmesi talebinin yeniden onaylanması. • 2000 yılında Los Angeles’ta formüle ettiğimiz gibi savaş tazminatları konusundaki tutumumuzun yeniden onaylanması. Bu konudaki tutumumuz şöyleydi: “Dünyaya (özellikle Afrika’ya) yönelik tehditte bulunan büyük devlet güçleri – bu baskıyı destekleyen uluslararası kuruluşlar gibi – sömürgecilik ve kölelik sisteminin kurbanı olan halklara savaş tazminatı ödemeyi reddediyorlar. Hatta bu tarihsel tazminatları Afrika halklarına ödemek yerine şeytani borç ödeme döngüsüne devam ediyorlar. “Bununla da kalmıyorlar. Bu hükümetler ve kuruluşlar Afrika hakkında çirkinliklerle dolu yalanların yayılmasından da sorumlular. Afrika’da ölümlerin çok fazla olmasının sebebinin Afrika halkının savaşçı olmaya meyilli olmasından kaynaklandığı yalanını yayıyorlar.
BOLİVYA
“Afrika halklarının elini kolunu bağlayan borçlardan ve köleci, kolonici rejimler tarafından işlenilen cinayetlerden kurtulma talebiyle yola çıkan tüm bağımsız hareketlenmeleri destekliyoruz.” • Yeniden söylemek gerekirse, pozisyonumuz bütün dünyadan, özellikle de Haiti’den işgal güçlerinin ve istilacıların koşulsuz geri çekilmesi ve dünyada ilk Siyah Cumhuriyetin kurulmasıdır. Bu faaliyet planının hayata geçirilmesi, faaliyetlerin koordine edilmesi, bu konu hakkındaki bilgilerin paylaşımının sağlanması ve Uluslararası A f r i k a Mahkemesi hakkında bir İnternet sayfası oluşturulması için jüri, Mahkemenin S ü r e k l i Komisyonunu yeniden harekete geçirmeyi ve genişletmeyi önerdi.
Bolivya petrolün millileştirilmesi için ayağa kalktı
G
üney Amerika’da uluslararası tekellere itaat eden, büyük patronların temsilcisi bir devlet başkanı daha devrildi. Geçtiğimiz Nisan ayında Ekvador’daki mevcut IMF’ci, özelleştirmeci devlet başkanı Lusiyo Gutierrez devrilmişti. Haziran ayında da Bolivya’da Karlos Mesa, işçi sınıfının önderliğinde on binlerce Bolivyalının harekete geçmesi sonucu istifa etti. Bolivya’da petrol tekellerinden yüzde 50 vergi alma vaatleriyle başa geçen Karlos Mesa, yüzde 18’lik vergi içeren bir yasada ısrar edince devrildi. Mesa’nın selefi Lozada da çokuluslu petrol tekelleriyle yaptığı anlaşmaya işçi ve köylülerin isyan etmesiyle devrilmişti. Lozada’nın sonunu getiren 2003 Eylül’ündeki protesto dalgası, iki şehirde etkili olmuştu. Ancak bu kez gösteriler ve yol kapatma eylemleri tüm Bolivya’yı sardı. Başkentte işçiler ve öğretmenler süresiz greve gitti. İki kentte uluslararası tekellerin işlettiği – BP ve Repsol – petrol yatakları işgal edildi. Dokuz eyaletten yedisine giden yollar kapatıldı. Mesa, 6 Haziran’da istifa etmek zorunda kaldı. Güney Amerika’nın ikinci büyük doğalgaz rezervine sahip Bolivya, aynı zamanda kıtanın en yoksul ikinci ülkesi. Nüfusun yüzde 65’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bolivya’da 1996’da petrol işletmeleri, 1997’de ise su dağıtımı özelleştirilmişti. Su, yüzde 35 daha pahalandı. Mesa, iktidara gelirken bu şirketle de – bir Fransız tekeli – ilişiğin kesileceğini vaat etti. Ancak geçtiğimiz Mart ayında sözünü tutmayınca, halk sokaklara döküldü. Mesa, anlaşmayı feshedeceğini açıklamak zorunda kaldı. Ekvador’da Gutierrez’i istifaya sürükleyen süreç ise yine IMF ile anlaşmalar sonucu başladı. Önce Mart ayında petrolün ve elektriğin özelleştirmesini, sosyal güvenliğin tasfiyesini içeren, esnek çalışmayı dayatan yasalara karşı gösteriler düzenlendi. 1997 yılında yine protestolarla devrilen başkanın ülkeye dönmesine izin verilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Gutierrez, gittikçe yoğunlaşan gösteriler sonrası parlamento tarafından görevden alındı. Güney Amerika’da son olarak Haziran ayının sonunda Uruguay’da sendikaların önderliğinde su ve kanalizasyon işlerinin millileştirilmesi, sendika karşıtı yasaların kaldırılması, asgari ücretin arttırılması için bir yürüyüş düzenlendi. Venezuela’da işçi sınıfının ve yoksul köylülerin talepleri doğrultusunda Chavez hükümeti, Amerikan petrol tekelleriyle yapılan antlaşmaları feshetti. Kağıt işçileri, fabrikalarından çıkmayarak hükümetin, patron tarafından terk edilen işletmeyi millileştirmesini sağladı. Bizim başımıza musallat olan özelleştirme ve esnek çalışma politikaları, Güney Amerika’nın farklı farklı ülkelerinde de uygulanmaya çalışılıyor. Çünkü emperyalistlerin işçilere müdahalesi her kıtada aynı. Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi bir süre sonra Genişletilmiş Ortadoğu Projesi adıyla Afrika’ya da saldırıyı işaret etti. Fakat emperyalistler bununla da yetinmedi. Amerika kıtasındaki işçilere ve halklara da tıpkı Asya ve Afrika kıtasının işçi ve halklarına yaptıkları gibi müdahale ediyorlar. Amerika kıtasındaki saydığımız tüm bu hükümetler de IMF’yle anlaşmalar yapıyor; yeraltı-yerüstü kaynaklarını en uygun koşullarda patronlara sunuyor. Bu ülkelerin işçileri de sendikasız, kuralsız çalışmaya mahkum ediliyor. Bu politikalara karşı yılmadan mücadele ediyorlar. Saldırılara karşı koyabilenler, özelleştirilen işyerlerini millileştirmek için harekete geçiyor. Yoksulluktan kurtulmak için, ulusal kaynakları tekrar kazanmak gerektiğinin farkındalar. Türkiye’de kurulacak bir işçi-emekçi hükümetinin de öncelikli görevi IMF’yle yapılan anlaşmaları çöpe atıp, şimdiye kadar özelleştirilen yerleri tazminatsız millileştirmek olacaktır.
19
Uluslararası İşçi Kardeşliği
A
macımız Türkiye’de patronların ve hükümetlerinin vahşi saldırısına karşı koyabilmek için işçi sınıfının birleşik mücadelesine ve tüm ezilenlerin, yoksul halkın bu mücadeleye katılmasına hizmet etmektir. Bu mücadeleyi bütün dünyada ortaklaştırmak için ILC’nin Açık Dünya Konferanslarına katılıyoruz ve Türkiye’de ortak kampanyalar örgütlüyoruz. ILC haftalık bültenlerini her hafta çevirerek İnternet sitemizde yayınlıyoruz. Aylık olarak da Türkiye ekleriyle birlikte Uluslararası İşçi Kardeşliği elinizde olacak. Özelleştirmeye, kuralsız çalışmaya, sendikasızlaştırmaya, grev hakkının yok edilmesine, işsizliğe, açlığa ve savaşa karşı mücadeleyi birleştirerek ve yükselterek ilerleyebiliriz.
Patronsuz bir parti; “İşçilerin Kendi Partisi” Artık işçiler olarak bir siyasal güç oluşturmadan, toplumdaki gücümüz kadar siyasal alanda temsil edilmeden ne yeni bir hak almamızın ne de varolan haklarımızı, sendikalarımızı korumamızın mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Türkiye işçi sınıfı olarak atmamız gereken birçok adım var ama bunların en önemlisi patronlardan ve onların devletinden bağımsız bir işçi partisinin kurulmasıdır. Şimdiye kadar hangi siyasi görüşe yakın durmuş olursa olsun bütün işçi örgütleri, işçilerin ve emekçi halkın en basit ve temel çıkarları etrafında bir araya gelmek zorundadırlar. Karşımızda yıllardır aralarındaki bütün it dalaşlarına rağmen birleşmiş bir patronlar cephesi vardır. Birleşmiş patron-
lar cephesi ile mücadele edebilmek için ise birleşmiş bir işçi cephesine ihtiyaç var. İşte “İşçilerin Kendi Partisi” böyle bir cephe olmalıdır.
Tek örgütümüz var; sendikalarımız Görev öncelikle her şeye rağmen varlığını sürdürmeye çalışan işçi örgütlerine, sendikalara ve bu örgütlerin samimi dürüst kalmış yöneticilerine, sınıf bilinçli işçilere düşmektedir. Tek işçi örgütü olan sendikalar, bizden önceki işçi kuşaklarının alınterlerinden arttırdıkları kuruşlarla ve zorlu mücadelelerle kuruldu. Bu birikimimiz, şimdiki ve gelecek kuşak işçilerin, yoksul halkın çıkarları için kullanılmalıdır. Bu hem işçi sınıfına, hem de tüm ezilenlere ve yoksul halka karşı tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini bugün yerine getirmeyenler yarın örgütlerimiz iyice un ufak olduğunda temsil ettikleri işçilere ne yüzle bakacaklarını düşünmelidirler. Evet, bu gidişin sonunun kıyamet olduğunu gören bütün işçi önderleri, patron hükümetlerine karşı tek kurtuluş yolunun bir işçi hükümetinden geçtiğini görmelidirler. Sadece sendikalı işçilerin değil tüm işçilerin, yoksulların, işsizlerin, ezilenlerin çıkarlarını savunmak için birlikte siyaset yapmalıyız. Uluslararası İşçi Kardeşliği, sendika ve konfederasyon ayrımı yapmadan mücadeleci bütün işçilerin, işçi önderlerinin ve sendika yöneticilerinin bir araya gelerek “İşçilerin Kendi Partisi”ni kurma mücadelelerini desteklemek için çalışmaktadır.
Uluslararası İşçi Kardeşliği Sayı: 4 • Ağustos 2005 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur • Baskı: MRS Matbaacılık Yönetim Yeri: Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul • Tel/Faks: (216) 330 95 67 http://www.iscikardesligi.org • iscikardesligi@iscikardesligi.org • PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319