Ik14

Page 1

Uluslararası

İşçi Kardeşliği

Ocak 2006

Bedeli 50 YKr

“İKP” Örgütlenme Çalışmaları

“İş­çile­r­in­ Ke­n­di Par­tis­i” ör­gütle­n­m­e­ çalı­ş­m­alar­ı­n­a de­vam­ e­diyo­r­. 5. Ge­n­e­l Ku­r­u­l’u­n­ ar­dı­n­dan­ çe­vr­e­ ille­r­de­ yaptı­ğı­m­ı­z ör­gütle­n­m­e­ çalı­ş­m­alar­ı­n­ı­n­ bilgis­in­i aktar­ı­yo­r­u­z. (s. 3’te)

Yeni Sendikalar Yasası

Ye­n­i s­e­n­dikalar­ yas­a tas­ar­ı­s­ı­n­ı­ in­ce­le­dik. (s. 5’te) Ko­n­u­ üze­r­in­e­ Hava­İş­ Ör­gütle­n­m­e­ Uzm­an­ı­ Mu­n­zu­r­ Pe­kgüle­ç’le­ gör­üş­tük. (s. 7’de)

ICFTU-WCL Birleşmesi İki büyük dün­ya ko­n­fe­de­r­as­yo­n­u­ bir­le­ş­iyo­r­. Bu­ s­ür­e­çle­ ilgili ILC üze­r­in­de­n­ e­din­diğim­iz bilgile­r­i o­ku­r­lar­ı­m­ı­zla paylaş­ı­yo­r­ ve­ dikkat e­dilm­e­s­i ge­r­e­ke­n­ “kür­e­s­e­l s­e­n­dikacı­lı­k” an­layı­ş­ı­ üze­r­in­e­ bir­ tar­tı­ş­m­a açı­yo­r­u­z. (s. 17’de)

Görüşmeler

Bir İşçi Enternasyonali için İşçilerin ve Halkların Bağlantı Komitesi’nin (ILC) Türkiye bültenidir.

Bir­le­ş­ik Me­tal­İş­ Ge­bze­ Şu­be­ Baş­kan­ı­ Er­do­ğan­ Öze­r­ ile­ DİSK’in­ s­o­n­ dön­e­m­ po­litikas­ı­n­ı­ ve­ “İş­çile­r­in­ Ke­n­di Par­tis­i”n­i ko­n­u­ş­tu­k. (s. 12’de) Kr­is­tal­İş­ Es­kiş­e­h­ir­ Şu­be­ Baş­kan­ı­ İs­m­ail Aye­r­ ile­ o­r­tak m­ücade­le­ im­kan­lar­ı­ bağlam­ı­n­da Em­e­k Platfo­r­m­u­’n­u­ ve­ “İKP”yi ko­n­u­ş­tu­k. (s. 8’de)

Sınıfın Durumu

Eski Yol-İş yöneticisi Ercan Atmaca işçi sınıfının durumunu inceledi. (s. 9’da) Bizimle bağlantı kurmak için: e-posta: iletisim@iscikardesligi.org web: http://www.iscikardesligi.org

İçindekiler: s.3: “İKP” Örgütlenme Çalışmaları s.4: Vergi İndirimi s.5: Yeni Sendikalar Yasası s.7: Görüşme: Hava-İş s.8: Görüşme: Kristal-İş s.9: İşçi Sınıfımızın Durumu s.12: Görüşme: Birleşik Metal s.15: Birleşik Metal Basın Açıklaması s.16: Bölgesel Mahkemeler s.17: Yeni Dünya Konfederasyonu s.19: Almanya: Seçimlerin ardından s.20: Avrupa Birliği s.21: İtalya: Genel Grev s.22: Ekvador İşçi Partisi Kuruldu!


Uluslararası İşçi Kardeşliği

ILC

1

Bir İşçi Enternasyonali için Uluslararası Bağlantı Komitesi

991 yı­lı Ocak ayın­da Bar­ce­lo­na’da (İs­pan­ ya) 63 ül­ke­den de­le­ge­le­rin ka­tıl­dı­ğı ilk Açık Dün­ya Kon­fe­ran­sın­da ku­rul­du. Bu de­le­ ge­ler, iş­çi sı­nı­fı için­de­ki çe­şit­li ör­güt­le­ri ve si­ya­sal akım­la­rı tem­sil edi­yor­du. Ama­cı­mız tüm dün­ya­da ka­pi­ta­liz­min vah­şi sal­dı­rı­sı­na kar­şı mü­ca­de­le et­mek için iş­çi sı­nı­ fı­nı ve dün­ya­nın ezi­len halk­la­rı ile genç­li­ği­ni bir­leş­tir­me­ye yar­dım­cı ol­mak. Prog­ra­mı­mız ise açık ve ba­sit: özel­leş­tir­me­ye, ku­ral­sız­ laş­tır­ma­ya ve sa­va­şa ha­yır! Bu­nun için de tüm dün­ya­da iş­çi­le­rin ba­ğım­sız ör­güt­le­ri­nin özel­lik­le de sen­di­ka­la­rı­nın sa­vu­nul­ma­sı çok önem­li­dir. Ulus­la­ra­ra­sı Bağ­lan­tı Ko­mi­te­si (ILC), iş­çi sı­nı­fı­nın kü­re­sel ka­pi­ta­liz­min da­yat­tı­ğı esa­ ret­ten kur­tul­ma­sı­nın an­cak iş­çi­le­rin ken­di­le­ri ta­ra­fın­dan el­de edi­le­bi­le­ce­ği fik­ri­ne sı­kı sı­kı­ya bağ­lı­dır. Sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin ta­ri­hi her tür­lü ka­za­nı­mın ba­ğım­sız iş­çi sı­nı­fı ör­güt­le­ri­nin mü­ca­de­le­le­ri so­nu­cun­da el­de edil­di­ği­ni gös­ ter­miş­tir. ILC ilk top­lan­tı­sın­dan bu ya­na 94 ül­ke­de­ki si­ya­si ak­ti­vist­le­rin ve sen­di­ka­cı­la­rın çok eği­lim­li bir ye­ni­den grup­laş­ma­sı ola­rak bü­yü­müş­tür. 1991, 93 ve 96’da üç de­fa, 2000 yı­lı Şu­bat ayın­da San Fran­cis­co Emek Kon­se­yi (AFL-CIO) ile or­tak Açık Dün­ya Kon­fe­rans­la­ rı dü­zen­le­dik. 2002 yı­lı Şu­bat ayın­da Ber­lin’de ILC-San Fran­cis­co Açık Dün­ya Kon­fe­ran­sı Sür­dü­rü­cü Ko­mi­te­si ve ge­niş bir Al­man sen­di­ ka­cı­lar ko­mi­te­si ile bir­lik­te -Ku­ral­sız­laş­tır­ma­ya Kar­şı ve Her­kes için Emek Hak­la­rı için Ulus­la­ ra­ra­sı Kon­fe­rans- top­lan­dı. İş­çi Ka­dın­la­rın Hak­ la­rı­nın Sa­vu­nu­sun­da Ulus­la­ra­ra­sı Kon­fe­rans da bu kon­fe­ran­sın ön­ce­sin­de top­lan­dı. Ya­şa­ma ve ça­lış­ma ko­şul­la­rı­nı iyi­leş­tir­me amaç­lı tüm mü­ca­de­le­le­ri, top­lu şöz­leş­me­ler­de­ ki, iş ka­nun­la­rın­da­ki ve ILO Söz­leş­me­le­rin­de­ki ka­za­nıl­mış hak­la­rı ve gü­ven­ce­le­ri ko­şul­suz

sa­vu­nu­ruz. Dün­ya­da­ki ger­çek bir ba­rış için ko­şul­lar da bun­lar­dır. Tüm ül­ke­ler­de ger­çek bir de­mok­ra­si için şart­lar bun­lar­dır ve bun­ lar da an­cak halk­la­rın ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin hak­kı ve ırk­lar ara­sın­da­ki eşit­lik te­me­ lin­de yük­se­le­bi­lir. Bu ne­den­le her yıl Ce­nev­ re’de ya­pı­lan ILO yıl­lık top­lan­tı­sın­da ILC de ILO Söz­leş­me­le­ri­nin sa­vu­nul­ma­sı için bir kon­fe­rans dü­zen­li­yor. Ay­rı­ca çe­şit­li böl­ge­sel kam­pan­ya­lar ve gi­ri­şim­ler ör­güt­le­dik. “Ser­best Ti­ca­ret An­laş­ma­la­rı­na” kar­şı-ör­ne­ğin Ame­ri­ka kı­ta­la­rın­da NAF­TA ve FTAA’ya kar­şı, Av­ru­ pa’da Ma­ast­richt An­laş­ma­sı­na kar­şı- Çin’de, Ro­man­ya’da, Ko­re’de, To­go’da ve dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de sen­di­kal fa­ali­yet­le­rin­den do­la­yı hap­se­di­len ak­ti­vist­le­rin ser­best bı­ra­kıl­ma­sı ta­le­ bi ile iş­çi­le­ri sa­vu­nan çok sa­yı­da kam­pan­ya­lar ör­güt­le­dik. Ulus­la­ra­ra­sı Bağ­lan­tı Ko­mi­te­si ken­di­si­ni va­ro­lan ulus­la­ra­ra­sı iş­çi ör­güt­le­ri­nin ye­ri­ne koy­mu­yor ya da on­lar­la re­ka­be­te gir­mi­yor. ILC ta­ri­hi mo­de­li ola­rak 1864’te Lond­ra’da ku­ru­lan Ulus­la­ra­ra­sı İş­çi Der­ne­ği’ni - I.En­ter­nas­yo­nal’i - alı­yor. O gün de bu­gün ol­du­ğu gi­bi amaç, iş­çi­ le­ri sa­vun­mak için sa­mi­mi bir şe­kil­de mü­ca­de­le eden tüm akım­la­rı, iş­çi de­mok­ra­si­si te­me­lin­de, çe­şit­li­li­ğe say­gı gös­te­re­rek ve bir­le­şik ey­le­mi ile­ri­ye ta­şı­ya­cak bir bi­çim­de ör­güt­le­mek­ti. 23-24 Ocak 2003 ta­ri­hin­de Sa­va­şa Kar­şı Acil Kon­fe­ran­sı ör­güt­le­dik ve “Sa­va­şa Kar­şı Ulus­la­ra­ra­sı Emek Ha­re­ke­ti”ni in­şa et­me­yi ka­rar­laş­tır­dık. Kam­pan­ya­la­rı­mı­zın ve amaç­la­rı­mı­zın kı­sa bir öze­ti bu. Her haf­ta ILC’nin fa­ali­yet­le­ri ile il­gi­li bil­gi­ler içe­ren bir bül­te­ni üç dil­de ya­yın­ lı­yo­ruz. Ad­res: ILC, c/o Par­ti des Tra­va­il­le­urs - 87, rue du Fa­ubo­urg Sa­int-De­nis, 7510 Pa­ris, Fran­sa eit.ilc@wa­na­doo.fr, http://www.ow­cin­fo.org

ILC Serna-Seral Tekstil işçileri grevlerinin 4. ayında


“İKP”

“İ

“İşçilerin Kendi Partisi” Örgütlenme Çalışmaları

KP” girişimcileri son Genel Kurul’dan bu yana çeşitli yerlerde özellikle örgütlü işçileri hedef alan bilgilendirme ve örgütlenme çalışmalarını hızlandırdı. İstanbul’daki çalışmalar birçok işkolunda­ ki sendika şube tabanlarında sürdürülmekte. Çalışmalar konfederasyon ayrımı gözetme­ den özelikle metal, petrokimya/lastik, tekstil, genel hizmetler, kristal/çimento işkollarında yoğunlaşmış durumdadır. İlçeler düzeyindeki çalışmalar ise başta Gaziosmanpaşa ve Küçük Çekmece olmak üzere işçi bölgelerinde gerçek­ leştirilmektedir. Genel Kurul’dan bu yana İstanbul dışında ger­ çekleştirilen toplantılarla ilgili kısa bilgiler ise aşağıda özetlenmiştir.

Bursa toplantısı

İKP girişimcileri Bursa İşçi Hakları Derneği Olağan Genel Kurulu’na katıldılar. Dernek Genel Kurulu’nda iki kişi söz alarak girişimi tanıttı ve çeşitli işçi önderleri ile girişim konu­ sunda görüşme gerçekleştirildi. Bursa’da ayrıca Teksif ve Petrol-İş şube başkanları ile işçi hare­ ketinin durumu ve “İKP” hakkında görüşülerek bilgi alışverişinde bulunuldu. Kristal-İş üyesi bir cam işçisi Bursa’da çalışmaların sürdürül­ mesi konusunda görev üstlendi.

İKP Eşkişehir toplantısı

Lüleburgaz toplantısı

Petrol–İş sendikası Lüleburgaz şubesi salo­ nunda gerçekleştirilen toplantıya Petrol-İş ve Kristal-İş sendikalarının şube yönetimleri ve işyeri temsilcilerinden geniş bir katılım oldu. Katılımcılar arasında çiftçi sendikalarından bir yönetici de bulunmaktaydı. “İKP” girişiminin anlayışı ve temel politikaları üzerine uzun süren bir tartışma gerçekleştirildi. Tüm katılımcılar girişimin gerekliliği üzerinde görüş birliğine vardılar. Trakya’daki toplantıların organizasyo­ nu ve örgütlenme çalışmaları için her iki sen­ dika şubesinden yönetici ve temsilciler görev alma konusunda olumlu bir tutum sergilediler.

”İKP” Eskişehir girişimcilerinin organize ettiği toplantı Kasım ayı içinde Eskişehir’de TezKoop-İş sendika salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya Tez-Koop-İş, Kristal-İş, Şeker-İş, Yol-İş, Eğitim-Sen ve SES sendikalarının şube yönetimleri ve/veya üye işçilerinden ve sendika­ sız işçi kesimlerinden katılım oldu. Toplantıda işçi sınıfının durumu ve bu durumdan çıkış için sol birlik yerine farklılıklara saygı teme­ linde işçilerin birliğinin gerekliliği konuşuldu. Tekirdağ toplantısı Toplantı sonunda genel bir kabul gören giri­ Lüleburgaz’daki arkadaşların da önerisi ile şimin örgütlenme çalışmalarına hız verilmesi Tekirdağ Tek Gıda-İş Sendikası Şube Başkanı ve yöneticileri ile sendika şubesinde toplantı kararlaştırıldı. gerçekleştirildi. Sadece şube yöneticilerinin Gebze toplantısı katıldığı bu ön toplantıda genel olarak “İKP” Gebze’deki toplantı Çelik–İş sendikası Gebze girişiminin gerekliliği ve niteliği üzerine tartış­ şube salonunda yapıldı. Toplantı şube yönetimi ma gerçekleştirildi. Olumlu bir havada geçen ve çok sayıda sendika üyesi işçi katıldı. Gerek toplantıdan sonra bölge düzeyinde işçilerin “İKP”nin gerekliliği ve gerekse “İKP”nin temel katılımı ile geniş bir toplantı organizasyonu ilkeleri üzerine bir sunumdan sonra işçilerin konusunda karar alındı. çok çeşitli sorularıyla uzun saatler süren toplan­ “İKP” girişimcileri önümüzdeki 1-2 ay için­ tı sonunda hemen hemen tüm katılımcılar giri­ de Trakya-İstanbul-İzmit hattındaki devam eden şimin gerekliliği üzerinde birleştiler. Katılımcı çalışmalar dışında Gaziantep, İzmir, Mersin işçiler girişimin diğer sendika tabanlarında ve ve Zonguldak toplantılarını gerçekleştirerek 6. Gebze-İzmit bölgesinde örgütlenmesinde görev Genel Girişimciler Kurulu’nu toplamayı hedef­ aldılar. lemektedir.


Uluslararası İşçi Kardeşliği

VERGİ İNDİRİMİ

Hükümetin büyük patronlara son jesti:

B

Vergi İndirimi

aşbakanımız, Kurumlar Vergisi yükünün Türk şirketleri için yüzde 44’ten yüzde 34’e, yabancılar için yüzde 37’den yüzde 28’e indirildiğini açıkladı.Gelir vergisinde ise en yüksek gelirliler için uygulanan yüzde 40 vergi oranının yüzde 35’e çekildiğini müjdeledi. Başbakanımız bu uygulamadan yabancıların mutlu olacağını söyledi. Sanki başbakanımızın görevi yabancıları memnun etmek. (İşin gerçeği başbakanımız o kadar yabancı ülke ziyaretleri yapıyor ki, kendini onlardan biri gibi hissetmesi çok normal, kendileri canları istediği zaman ülkeyi ziyaret ediyor, ortalığı karıştırıp yurduna geri dönüş yapıyor.) Başbakanımız bunları söylerken saz ekibi görevini üstlenen Ankara Sanayi Odası (ASO) ve yalaka basın yağlama yıkama göre­ vini titizlikle yerine getiriyor. ASO Kurumlar vergisinin yüzde 30’dan yüzde 20’ye indiril­ mesini çok olumlu ve radikal bir karar olarak karşılıyor. Hükümetin aldığı bu kararla ver­ gideki indirimin faturası 7,4 milyar YTL’dir. Peki bu indirim kimden karşılanacak? Tabii ki halkımız “dolaylı vergi” diye adlandırılan KDV ve ÖTV ile ödeyecek. Maydanoz, por­ takal alırken, otobüse binerken, beyaz eşya alırken vs. Almadan vermek Allah’a mahsus olduğun­ dan bu uygulamadan dolayı kazanan varsa kaybeden de olacak. Hükümet fakirden ala­ cak, zengine verecek. Anlayacağınız kaybe­ den yine küçük ve orta ölçekli işletmeler ve emeği ile geçinen bordrolular olacak. Yatırım yapmayarak paradan para kazanan uluslara­

Peki bu indirim kimden karşılanacak? Tabii ki halkımız “dolaylı vergi” diye adlandırılan KDV ve ÖTV ile ödeyecek. Maydanoz, portakal alırken, otobüse binerken, beyaz eşya alırken vs.

Bu vergi indiriminin altındaki asıl gerçekler araştırıldığında, özelleştirilen kuruluşların bir kısmını alan Ofer’lere ve Hariri’lere bir gece ansızın verilen sözlerin yerine getirildiği görülecektir.

rası ve komprador şirketlere indirim sağlanı­ yor. Bu uygulamayı bir örnekle açıklayalım. Küçük ve orta ölçekli işletmeler ve üretken yatırımcılar yatırım yapınca, yatırım oranında yüzde 40 “yatırım indirimi” adı verilen bir vergi teşvikinden yararlanırdı. Önceki mev­ cut vergi sisteminde 100 YTL kazandığında 12 YTL vergi yatırım indiriminden kazanılı­ yordu. Vergi oranı yüzde 30 iken ödeyeceği 30 YTL ‘den 12 YTL yatırım indirimi olarak düşülüyor, 18 YTL vergi ödüyordu. Bundan böyle yatırım indirimi olmayacağından her 100 YTL’de 20 YTL, 2 YTL daha fazla vergi ödeyecek. Anlayacağınız hükümet tüccar vatandaşı da yolunacak kaz olarak gördüğün­ den, paradan para kazanma yöntemlerine bir yenisini daha eklemiş bulunuyor. Sözün kısası at izinin kurt izine karıştığı şu günlerde, bu vergi indiriminin altındaki asıl gerçekler araştırıldığında, özelleştirilen kuruluşların bir kısmını alan Ofer’lere ve Hariri’lere bir gece ansızın verilen sözle­ rin yerine getirildiği görülecektir. Görüldüğü üzere yeni düzenlemeler ile üretken yatırım­ cılar ve emeği ile geçinen bordrolular ceza­ landırılmaktadır. Hayat daima ileriye doğru yaşanır, geriye doğru öğrenilir. Tabii baktı­ ğımızı görür, bakar kör olmaz, bu ülkenin asıl sorunu olan İŞSİZLİK ile uğraşmak yerine, emperyalistlerin düzmece oyunlarına gelme­ yip, bataklığın ürettiği zararlı yaratıklarla uğraşacağımıza, el ele verip bataklığı tümüyle kuruttuğumuzda... Recai Karakaş, 4-C Mağduru


YENİ SENDİKALAR YASA TASARISI

H

Yeni Sendikalar Yasası Tasarısı Neler Getiriyor?

ükümet, Avrupa Birliği’ne uyum süre­ ci doğrultusunda birer birer yasaları değiştirmeye devam ediyor. Ceza Yasası, Borçlar Kanunu derken, şimdi sıra biz işçi­ ler için hayati önem taşıyan Sendikalar Yasası’na geldi. Şu anda yürürlükteki 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 sayılı yasa 1983 yılında, 12 Eylül askeri darbe yönetimi tarafından hazırlatılmıştı. Şu anda bu yasada değişiklikler getiren yeni tasarı konfederasyonlara gönderildi, ancak sendikalar tarafından işçilerin tartış­ masına sunulmadı. Burada önemli bir konu­ nun altını çizelim: Yeni taslak eski yasadan daha demokratiktir. Ama bu yeterli midir? Bugün hazırlanacak her yasa, askeri yöne­ tim tarafından hazırlanmış yasalardan zaten daha demokratik olmalıdır. Ancak bizim kıstasımız askeri yönetimlerin hazırladığı yasalar olamaz, olmamalıdır. Bizim kıstasımız; özgür, demokratik bir şekilde sendikalaşma, serbestçe toplu pazar­ lık yapabilme hakkıdır; Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) düzenlemeleridir. Bunlar da ne yazık ki, yeni taslakta bulunma­ maktadır. Çünkü bu yasanın ilham kayna­ ğı, sanıldığı gibi serbest sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkı doğrultusunda Avrupa ülkelerinde yüzyıllardır kazanılmış olanlarla gelinmiş olan düzey değil, bilakis Avrupa’da mevcut tüm bu sınıfsal kazanımları orta­ dan kaldırmak isteyen, tüm sosyal hakları budamayı hedefleyen, “Avrupa Birliği”dir, Brüksel direktifleridir. AB direktifleri ise

Bugün hazırlanacak her yasa, askeri yönetim tarafından hazırlanmış yasalardan zaten daha demokratik olmalıdır. Ancak bizim kıstasımız askeri yönetimlerin hazırladığı yasalar olamaz.

Birkaç ufak demokratikleştirme yapılırken, bir yandan da sendikaların bağımsızlığına gölge düşürecek yeni düzenlemelere karşı uyanık olmalıyız.

işçilerin sendikalaşma ve toplu pazarlık hak­ ları doğrultusunda hiçbir ileri koşulu üye olacak ülkelere şart koşmadığı gibi, aksine eski üye ülkelerdeki düzeyi de aşağı çekmek için müdahalelerde bulunmaktadır. Ayrıca sendikalarla ilgili yasal düzen­ lemelerde birkaç ufak demokratikleştirme yapılırken, bir yandan da sendikalara olum­ suz müdahalelerin yolunu açacak, sendi­ kaların sermayeden ve devletten bağımsız, sadece üyesi olan ücretlilerin, işçilerin belir­ lediği örgütler olmasının önünü kesmeyi amaçlayan yeni düzenlemelere karşı da uya­ nık olmalıyız. Çünkü günümüzde sermaye kesiminin sendikalara yönelik müdahalesi yoğun bir biçimde bu yöndedir. Bağımsız sendikaların yok edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca esasen Sendikalar Yasası’nın 2822 sayılı Grev, Toplu Sözleşme ve Lokavt Yasasından ayrı ele alınması söz konusu değildir. Toplu pazarlık yapma yetkisi için sendikaların önüne getirilen yüzde 10 işkolu barajı, yüzde 50 işyeri barajı gibi düzen­ lemeler 2822 sayılı yasada yer almaktadır. Bu nedenle de bugün tasarı ile getirilmesi planlanan değişiklikleri bütünlüklü olarak görebilmek ve tartışmak olanaklı değildir. Şimdi Sendikalar Yasası tasarısının neler getirdiğine ve önemli eksikliklerine kısaca göz atalım: • Yasada üye olmada noter şartı kaldırıl­ makla birlikte, istifa halinde noter şartı korunmaktadır. Tüm sendikal işlemlerde noter şartı kaldırılmalıdır.

F


Uluslararası İşçi Kardeşliği

YENİ SENDİKALAR YASA TASARISI

Tasarıda yüzde 5’e indirilen işkolu barajı tümüyle kaldırılmalıdır. Ancak bu “tek sendika, tek konfederasyon” şiarı uğrunda mücadele yürütmeye engel değildir.

F•

İşkolu sayısının 18’e indirilmesi olumlu bir gelişmedir. Sendikaların işko­ lu esasına göre kurulması ve bir işkolunda birden çok sendika kurulabileceği düzen­ lemesinin korunmasında da bir sakınca yoktur. Ancak sendikaların bölgesel ya da federatif birlikler kurması halen yasaktır. Bu yasaklar kaldırılmalı, güçlü sendika­ ların oluşması işçi sınıfı mücadelesinin kendi iç dinamiklerine bırakılmalıdır. • İşkolu barajının 2822 sayılı yasada yapı­ lacak değişiklikle yüzde 5 olacağından bahsedilmektedir. İşkolu barajı tümüyle kaldırılmalıdır. Ancak bunun bir handika­ bı olduğunu unutmamak gerekir. Barajlar tamamen kalktığında ideolojik sendikala­ rın ve en tehlikelisi patronların kendi elle­ riyle kuracakları sarı sendikaların ortaya çıkma riski vardır. İşçiler, her zaman büyük ve güçlü sendikalarda birleşebil­ melidir. Örneğin yasada yer alan sendi­ kaların birleşmesini engelleyen, ancak bir sendikanın diğerine katılmasına izin veren düzenleme kaldırılmalıdır. İşçi sınıfının gücü birliğinden gelir. Mücadele yoluyla hedeflememiz gereken yön bellidir: “Tek Sendika, Tek Konfederasyon!” • Hepimizin bildiği gibi sendikalaşmada en önemli sorun yetki davası, işkolu tespiti gibi konularda işverenlerin itirazlarından ve kimi kez de sendikalar arası anlaşmaz­ lıklardan kaynaklanan davaların çok uzun sürmesi ve ayrıca bu dönemde işverenle­ rin işçileri işten çıkarabilmeleridir. Farklı sendikalar arasında yetki anlaşmazlığı olduğunda işyerine sandık konmalı, refe­ randum yapılmalı, oylar sayılmalı ve sorun bu şekilde seçimlerde olduğu gibi hakim güvencesinde anında çözümlenme­

lidir. Sendikanın toplu sözleşme yetkisi­ ne işverenin itiraz hakkı sınırlandırılmalı ve kesin biçimde tanımlanmalıdır. Tasarı bu asli konularda bir iyileştirme getir­ memektedir. İşverenlerin işkolu ile ilgi­ li yapabilecekleri itirazların bir sonraki dönem için geçerli olması düzenlemesi ise tasarıdaki bir olumluluktur. Bu ilkenin mutlaka yeni örgütlenilen işyerleri için de geçerli olması gereklidir. • Sendika genel kurullarıyla ilgili süreler, yasayla değil, işçilerin özgür iradesiyle belirlenmelidir. “Olağan genel kurullar 4 yılda bir toplanır.” hükmü yasadan çıka­ rılmalıdır. • Son olarak da çok temel bir talebi dile getirmek istiyoruz: Yıllardır var olan işçi ve memur sendikaları arasındaki “yapay” ayrım ortadan kaldırılmalı, işçiler ve memurlar ortak sendikalarda örgütlene­ bilmelidir. Memurlar da grevli, toplu söz­ leşmeli sendika hakkına kavuşturulmalı­ dır. Tasarı ile yapılmak istenen kimi yeni düzenlemeler de sendikalarımıza yönelik yeni tehditleri barındırmaktadır: • Tasarı ile “Sendika ve konfederasyonlar, kendilerinin veya Türkiye Cumhuriyetinin üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlardan başka, mülki idare amirliğine ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na önceden bildirimde bulunmak şartıyla yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alabilirler.” düzenlemesi getirilmektedir. Oysa sen­ dikaların üye aidatları ve üyesi bulun­

Sendikalaşmaya en büyük engel olan yetki anlaşmazlıklarında işverenin itiraz yetkisi sınırlandırılmalı ve yetki belirlemede sandığa gitme benimsenmelidir. Tasarıda bu konularda bir iyileştirme yoktur.

F


YENİ SENDİKALAR YASA TASARISI

F

dukları ve diğer işçi örgütleri dışında kişi ve kurumlardan yardım almama­ ları esas olmalıdır. Bu tür yardımlar sendikaların bağımsızlığını ortadan kaldırmayı hedefleyen müdahalelere zemin hazırlayacaktır. Sendikaların mali denetiminin denetimci şirketlere yaptırılması düzenlemesi de sendika­ ların iç işleyişine müdahale ve serma­ yenin sendikaların işleyişine müda­ halesi olarak görülmelidir. Tasarı ile getirilmek istenen bu düzenlemelere karşı çıkılmalıdır. • Şu yeni düzenlemenin de gerek­ çesini anlamak olanaklı değildir: “Uluslararası sendikalar, Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığı’nın izniyle Türkiye’de faaliyette veya işbirliğinde bulunabilir, temsilcilik veya şube açabilir, üst kuruluş kurabilir veya kurulmuş sendika veya üst kuruluşlara üye olabilirler.” Her şeyden önce ulusla­ rarası sendikalar değil, ulusal çapta kurulmuş sendikaların oluşturduğu uluslararası federasyonlar ve konfede­ rasyonlar mevcuttur. Bu uluslararası örgütleri oluşturan da tek tek ülkeler­ deki sendikalardır. Bunları yok sayan bir yerden “uluslararası sendikaların” kurulmasının ve bunların da tek tek ülkelerde “şube” açmalarının gerçekçi ya da sınıf mücadelesinin ihtiyaçların­ dan kaynaklanan hiçbir yönü yoktur. Avrupa Birliği de dahil olmak üzere sendikaların birden çok ülkede greve gidebilmelerini yasal kılmamak için sonuna kadar direnenlerin bu düzen­ lemeleri yapmalarını en hafifiyle şüp­ heyle karşılamamız gerekiyor. Son sözümüz de sendikacılara: sendi­ kalılık oranının yüzde 4-5’lere gerilediği, sendikaların her gün üyelerinin azaldığı bugün, yeni yürürlüğe girecek yasa nasıl olursa olsun, sendikalar arasındaki reka­ bete bir son verip, sendikasız işçileri ve işyerlerini örgütlemeye girişmelidirler.

Sendikalar Kanunu Tasarısını Hava-İş Örgütlenme Uzmanı, eski Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı Munzur Pekgüleç ile konuştuk. Sendikalar kanununda yapılan ve yapılması gereken değişiklikleri işçi temsilcilerine sor­ maya devam edeceğiz.

Munzur Pekgüleç, Hava-İş

Örgütlenme Uzmanı, eski Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı Sizce yeni tasarı sendikalar kanununu demokratikleştiriyor mu? Yukarıdan oluşturulacak yasalarla bu alan­ da demokratikleştirme olması mümkün değil. Demokratikleştirme olması için çalışanlar mut­ laka taraf olmalıdır. Ancak şu anda sendikalar­ dan görüş alınıyor olmasına rağmen tasarının demokratik içerikte olduğunu görememekte­ yim. Tasarı ile getirilen değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca yapılması gereken değişiklikler sizce neler? Tek olumluluk olarak gördüğüm üyelikte noter şartının kalkması. Yüzde 10 işkolu ve yüzde 50 işyeri barajlarının mutlaka kaldı­ rılması gerekir. Yetkili sendikayı belirleme­ de referandum usulünün getirilmesi gerekir. Mali denetimin mali müşavirlere yaptırtılması yanlış, işçiler kendi denetimlerini kendileri yapmalıdır. Genel kurullar için 4 yıl süre kal­ dırılmalıdır. Sendika yöneticisi olacaklarda 10 yıl çalışmış olma zorunluluğunun kaldırılması da bir olumluluk. Bu şekilde genç işçilerin önü açılmış olacak. Bu kural 12 Eylül’ün getirmiş olduğu en büyük olumsuzluklardan biriydi. İşkollarının birleştirilmesi genel mantık ola­ rak doğrudur. Sendikaların işkolları düzeyinde kurulması doğrudur. Meslek sendikası olma­ malı. Ama işkolu barajı tümüyle kalkmalıdır. Güçlü sendikaların oluşması işçilerin iradeleri ile olmalıdır. Genel kurulların toplanmasın­ da delege sınırları kaldırılmalıdır. Toplanma olanağına göre sınırlar zorlanarak bu sayılar daha yukarılara çıkarılmalı, sendikaların kendi kararlarına bırakılmalıdır. Temsilcilerin atama yöntemiyle belirlenmesi yöntemi mutlaka kal­ dırılmalıdır.


Uluslararası İşçi Kardeşliği

GÖRÜŞME

Ortak Mücadele Nasıl Örülmeli?

Kristal-İş Eskişehir Şube Başkanı İsmail Ayer ile Paşabahçe’deki örgütlenme mücadelesini ve ortak mücadelenin imkanlarını konuştuk Kristal-İş Sendikası olarak, Eskişehir mundan kaçtılar. Bunun neticesinde de toplu Paşabahçe Fabrikasında sınıf mücadelesi açı- sözleşme yapılamayan bu işyerinde asgari sından oldukça önemli bir sendikal mücadele ücretle çalışan insanların hem maddi hem de verdiniz ve bu mücadeleniz hukuksal olarak manevi kayıpları ve zararları devam ediyor. hâlâ devam ediyor. Bize yaşanan bu süreci ve Biz önerimizi yine tekrarlıyoruz: demokrasi­ den ve referandumdan kaçılmamalı, işçinin gelinen noktayı kısaca anlatır mısınız? 27 Eylül 2003’ten bu yana Paşabahçe iradesine saygı duyulmalıdır! Eskişehir Fabrikasında süregelen bu müca­ Eylemlilik sürecinde yaptığınız çalışmalarla dele her açıdan derslerle doludur. İşçiler bu hem Eskişehir’de hem de Türkiye’de bir kamuişyerinde sendikalarını değiştirmeye kalktılar oyu yarattınız. Halktan ve diğer işçi örgütlerinve bunun sonucunda 400 den önemli destek aldıkadrolu işçinin hepsi ile nız. Ama her iki sendika“Emek Platformu (EP) asıl işi yapmasına rağ­ nın da bağlı bulunduğu oldukça önemli bir men taşeron diye adlan­ Türk-İş Konfederasyonu dırılan 300 işçi Kristal-İş olgu. EP şu an üzerine bu süreçte iradi bir giriSendikası’na üye oldular. şimde neden bulunmadı? düşen bir çok şeyi İşveren bu sendika deği­ Türk-İş bu konuda iki yapmamasına rağmen şimini kendince uygun sendika arasında kaldı görmedi ve müdahale varlığıyla bile sermayeyi ve her iki sendikaya da etti. Bunun sonucun­ rahatsız etmeye yetiyor.” yaptırım uygulayama­ da 300 taşeron işçisinin dı. Ama biz biliyoruz ki hepsi ve kadrolu işçilerin Türk-İş Eskişehir Cam de 66’sı, yani toplamda 366 Kristal-İş üyesi işçisinin kendi mücadelesinin haklı olduğunu işten çıkartıldı. Çıkarılan bu işçilerin yerine biliyordu. Yani bizim haklılığımızı görüyordu. 500 civarında Çimse-İş Sendikasına üye yapı­ Çünkü; Türk-İş genel kongresinde Salih Kılıç lan işçi alındı. Bu işçilerin çoğu şehir dışından “işveren bu konuda hatalıydı, işçilerin tercigetirilerek işbaşı yaptırıldı. hine karışmamalıydı” açıklamasını yapmak Tüm bu süreç boyunca ve hala her iki zorunda kaldı. Yine de bu haklılığın görül­ sendikanın da yetki konusundaki itirazları mesi, sonucu belirleyecek bir müdahaleyi mahkemelerde görülmektedir. Toplu iş söz­ getirmedi. leşmesi yetkisiyle ilgili bugüne kadar ciddi bir takım sonuçlar ortaya çıkmadı. Taşeron SEKA, Seydişehir ve Paşabahçe direnişinde işçileri asıl işe ve asıl işverene iade davala­ de olduğu gibi, başarılı yerel eylemlilikler rını kazandılar. Taşeronla çalışmanın muva­ olsa da uzun zamandır işçi sınıfının bütünüzaa (yasaya karşı hile) olduğu mahkemelerce nü kapsayan ve mücadeleyi ortaklaştıran bir tespit edildi. Biz Kristal-İş Sendikası olarak direniş hattı örgütlenemiyor. Oysa işçi sınıfı işçinin toplu sözleşmesiz kalmaması ve daha sermayenin büyük bir saldırısıyla karşı karşıfazla mağdur olmaması için demokratik bir ya ve neredeyse bütün kazanımlarını yitirmiş öneride bulunduk. Bu önerimizi de hem Türk- durumda. Bu durumun nedenleri hakkında İş’e hem de Çimse-İş’e duyurduk. “İşçinin neler söyleyebilirsiniz? Özelleştirmelere ve saldırılara karşı yerel­ kantarında tartılalım, işçi kimi tercih ederse o sendika yetkili olsun.” dedik. Fakat bazıları deki tavır ve direnişlerin zaman zaman güçlü hem demokrasiden hem de işçinin referandu­ olması orada yaşanan acılardan kaynaklanıyor.

F


İŞÇİ SINIFININ DURUMU

F İşçiler ekmeklerine ve geleceklerine sahip

çıkmak için doğal olarak direnişe geçiyor. Sermaye bilinçli olarak sınıf hareketini bölmek için lokal saldırılarda bulunu­ yor ve işçiler arasındaki dayanışmayı önleyecek önlemlerini alıyor. Tüm işçi sınıfı örgütleri bu saldırının kapsamını ve boyutunu gören bir yerden en geniş müca­ dele hattını örmeli. Bu kapsamlı saldırıla­ rın geriye çekilmesi böyle bir mücadele hattı kurulmadan mümkün olamaz. Bizim örneğimizde de olduğu gibi lokal eylem­ ler kalıcı sonuçlar ortaya çıkaramıyor.

İ

İşçi Sınıfımızın Durumu

şçi sınıfımızın durumu üzerine yazılıp, çizilip, söy­ lenmeye devam ediliyor ve de devam edilecek. Sempozyumlar, paneller, forumlar, kurultaylar yapı­ lıyor. Görünen o ki bu çalışmalar devam edecek. Bu çalışmaların yararlı olduğunun altını çizmekle birlikte sınıf mücadelesinin bulunduğu konum açısından işçi sınıfının durumunun tespitinde çoğunlukla uzlaşanla­ rın, mücadelenin nasıl verilmesi gerektiği noktasında farklı yerlerde durmalarının işçi sınıfımızın önünü tıkadığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. 1966 yılından bu yana işçi sınıfımızın mücade­ lesinin hem dikey, hem de yatay örgütlenmelerinde birebir işyeri temsilcisi, baştemsilci, şube yöneticisi ve de İstanbul İşçi Sendika Şubeleri Platformu dönem sözcülüğü görevlendirmeleri ile yer alan bir işçi ola­ rak yaşadıklarım ve gördüklerimin işçi sınıfımızın durumunun tespitinde yararlı olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki mücadele deneyimleri sınıfımızın malıdır ve paylaşılmalıdır. İşçi sınıfının en küçük bir mücadele deneyimi bile önemlidir ve onun hafızasının parçası­ dır.

Aslında işçi sınıfının bu ortak mücadelesini yaratabilecek bir aracı var: Emek Platformu. Evet, Emek Platformu (EP) oldukça önemli bir olgu. EP şu an üzerine düşen bir çok şeyi yapmamasına rağmen varlığıyla bile sermayeyi rahatsız etmeye yetiyor. EP şu anki yapısıyla ağır aksak yürümeye çalışıyor. EP’nin içindeki sorunların bir an evvel halledilip daha canlı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. EP sınıfın her türlü sorunuyla ilgilenmeli ve sermaye karşısında bir taraf olarak mücadeleyi İşçi sınıfının sayısal durumu yükseltmelidir. Resmi rakamlar yaklaşık 22 milyon çalışandan söz Son olarak, bütün bu tespitlerinizden yola etmekte. Yine bu resmi rakamlara göre 3 milyon da çıkarak, sınıfın siyasallaşması için bütün işsiz var. Demek ki resmi rakamlara göre 25 milyon işçi-emekçileri ortak çıkarlar etrafında işçiyiz. Bu resmi rakamlara göre 25 milyon işçinin toparlayacak bir siyasal projeye ihtiyaç 2 milyonu örgütlü. Yani örgütlenme oranı yüzde 10 olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu bağ- dolayında. Gerçek rakamlar daha farklı: 30 milyon işçi ve lamda “İşçilerin Kendi Partisi” girişimi çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsu- ancak 1,5 milyonu örgütlü. Demek ki örgütlenme oranı yüzde 5 civarındadır. O da gitgide azalmaktadır. nuz? Ayrıca 10 milyon işsiziz ve 6 milyonumuz da sigor­ Böyle bir birlikteliğe tabii ki ihti­ yaç var. Ancak mücadelenin ortaklaştı­ tasız-güvencesiz (kayıt dışı) olarak çalıştırılmakta. rılması ve kitleselleştirilmesi sermayenin kapsamlı saldırılarına bir cevap olabilir. Ekonomik durum Aslında bu niyetle kurulmuş partilerin 10 milyon işçi asgari ücret ve altında bir ücretle çalış­ olduğunu da biliyoruz (Emeğin Partisi tırılmakta. Örgütlü olan azınlık bir kesim ise 1995 gibi). “İşçilerin Kendi Partisi”, söylem­ yılından bu yana herhangi bir kazanım sağlayamadı; leri ve çalışmalarıyla bu konuda önemli üstelik alım gücünde önemli kayıpları oldu. Özetle 30 milyon işçiden en iyimser rakamla ancak açılımlar sağlıyor. Bu tür oluşumlar des­ 2 milyon kadarı ayda 1.000 YTL ve daha üstü bir teklenmeli, aynı kulvarda mücadele veren diğer parti ve oluşumlarla da zamanla bir ücretle çalışmakta; 10 milyon işsiz ile birlikte 28 mil­ yon işçi ise sefaletle karşı karşıya. araya gelinmelidir.

F


İŞÇİ SINIFININ DURUMU

Uluslararası İşçi Kardeşliği

FSosyal durum

10

Emeklilik hakları da dahil olmak üzere önemli hak kayıpları yaşandı. Çıkartılan ve çıkartılmak istenen sosyal güvenlik yasaları ile emekli olmak çok zor ve ancak küçük bir işçi azınlığı için söz konusu.

Örgütsel durum Sendikalar

Bütün bu olumsuzluklara karşın işçilerin çoğunluğu örgütlü olmanın önemini bilmekte ve ne pahasına olursa olsun örgütlenmeye çalışmak­ tadırlar. Önemli olan işçilerin güven duyabilecek­ leri, kendilerini oluşturacakları bu örgütlenmenin bir parçası olarak görebilecekleri bir örgütlenme tarzının ortaya konulmasıdır.

Partiler

İşçi sınıfının partisi olduğunu söyleyen, iddia eden 30 milyon işçinin 1,5 milyonunun örgütlü olduğu­ birçok parti var. Yani sendikaların bölünmüşlüğü­ nu ve bu sayının da sermayenin saldırıları ile git­ ne benzer bir durum burada da söz konusudur. gide azaldığını yukarıda belirtmiştik. Oysa 70’li İşçilerin çoğu mevcut sendikal yapılara güvenme­ yıllarda 15 milyon işçinin 3,5 milyonu örgütlü dikleri gibi bu partilere de güvenmemektedirler. idi. Bu karşılaştırma bugün işçi örgütlerinin için­ Güvensizlik ortamı bu partileri marjinal bir konu­ de bulunduğu durumu açıkça göstermekte. İşçi ma itmekte ve işlevsizleştirmektedir. Bu partiler, örgütleri nicelik ve nitelik bütün iyi niyet, söylem ve olarak hızla kan kaybet­ çalışmalara karşın işçi sını­ Siyasi partilerle ilgili mekte. Üstelik bu örgütler fıyla gerekli bağı kurama­ işçilerin “Bunlar 6 konfederasyon ve bil­ maktadır. Kısacası “sınıfın mem kaç tane sendikaya kendi aralarında birlik kendisi için sınıf olması” bölünmüş durumdalar. için yapılanlar yeterli ola­ sağlayamıyorlar, bizleri Baraj sorunu Democles’in mamaktadır. İşçilerin bana nasıl birleştirecekler?” kılıcı gibi başlarında asılı devamlı sordukları “Eğer durmaktadır ve tüm ikti­ sorusu bence önemli bir bizim için uğraşıyorlarsa darlar tarafından yetki ver­ sorudur ve yanıtlanması neden bir arada değiller; mede sendikalara karşı koz bunlar kendi aralarında gerekmektedir. olarak kullanılmaktadır. birlik sağlayamıyorlar, biz­ Kendilerini ayrıcalıklı leri nasıl birleştirecekler?” gören (ki öyledir) bu örgüt­ sorusu bence önemli bir lerin yönetici ve üyeleri örgütsüz olan 28 milyon sorudur ve yanıtlanması gerekmektedir. Diğer işçinin durumu ile ilgilenmemekte, ayrıcalıklarını önemli bir sorun ise bu partilerin halk partileri­ korumak için sermayeye ve siyasi iktidarlara ne dönüşmesi, aralarındaki teorik tartışmaların taviz üzerine taviz vermekte, kazanılmış birçok ve pratikte işçilere farklı yaklaşımların işçilerin hakların kaybedilmesine seyirci kalmaktadırlar. kafasını karıştırmasıdır. Bütün bu faktörler işçi­ Yani mücadele ederek yeni haklar kazanmak lerin politikleşme sürecini daha da karmaşık bir yerine ödün vermek mevcut sendikaların ana hale getirmektedir. politikası haline gelmiştir. Sermaye ve siyasi iktidarların herhangi bir Yasal durum saldırısına karşı düzenlenen eylemler yasak savar Çalışma yaşamı ile ilgili yasalar sermaye sınıfı­ hale getirilerek içleri boşaltılmıştır. Bu durum nın programladığı üretim ilişkilerine göre düzen­ işçilerin örgütlerine karşı duydukları güvenin lenmektedir. İşçilerin lehine olan maddeler git­ gide azaltılarak, pratik yaşamda kullanılmaları sarsılmasına neden olmuştur. Bugün var olan sendikaların yapılanmala­ imkansız hale getirilmiştir. Örgütlenme süreci ve rı, işleyişleri bu düzene uygundur ve serma­ işe iade davaları bunun açık göstergesidir. 1995 ye tarafından kontrol edilerek denetlenmektedir. yılından bu yana art arda çıkartılan yasaların için­ Mücadeleci ve iyi niyetli birkaç sendikanın çaba­ de işçilerin lehine ne var? Bu yeni yasalar uygu­ lamada işçilere ne kazandırıyor? Yasal çerçevede ları ise yetersiz kalmaktadır.

F


İŞÇİ SINIFININ DURUMU

F boğulan sendikal bürokrasi sınıf mücadelesinin

önceki durumlardan daha kötü bir durumdayız. yasalarla boğulduğu bahanesinin arkasına sığını­ 1995 yılından bu yana ekonomik-demokratik yor. Oysa 1995 yılına kadar fiili meşru mücadele haklarımızı önemli ölçüde yitirdik; yitirmeye de hattında yürüyen, mücadele edenlerin sığınacak­ devam ediyoruz. Alım gücümüz düştü. Örgütlü ları herhangi bir bahane yoktu. işçi sınıfı azaldı, işsizler fazlalaştı. Koşullar yeni bir başkaldırıyı çağrıştırıyor. Önümüzdeki üçSınıfsal hafıza ve dayanışma beş yıl içinde bu başkaldırının olması kaçınıl­ İşçi sınıfının tarih sahnesine çıktığından bu yana maz görünüyor. Sermaye sınıfı bunu biliyor. Bu verdiği mücadelenin ürünü olan “sınıfsal hafıza­ nedenle olası başkaldırının kendisinin denetimin­ sı” vardır. Bu hafıza işçi sınıfını sınıf yapan en de ve istediği gibi olması için gereken hazırlıkları önemli özelliklerden birisidir. Sermaye sınıfı bunu yapıyor. çok iyi bildiği için işçi sınıfı içerisindeki uşakla­ İşçi sınıfının öncüleri de durumu hissediyor. rını ve işbirlikçilerini kullanarak 1 Mayıs’ları, Son dönemde “işçi sınıfının durumu ile ilgili” art 8 Mart’ları, 15-16 Haziran’ları, işçi direniş ve arda düzenlenen sempozyumlar, paneller, kurul­ eylemlerini çarpıtarak aktarmayı başarmış, hafı­ taylar bu durumun göstergesi. Öncüler arayış zamıza sahip çıkmamızı içinde ve hazırlık yapıl­ engellemeye çalışmıştır. ması gerektiğinin bilincin­ İşçi sınıfını sınıf yapan 1995’ten bu yana de. Ama nasıl? Bu nasıl önemli özelliklerinden sorusuna verilecek yanıt­ kötüleşen koşullar Dayanışma ise, hemen lar, yapılacak çalışmalar yeni bir başkaldırıyı hemen hiç kalmamış önümüzdeki süreci etkile­ durumdadır. Mevcut sendi­ çağrıştırıyor. Sermaye yecek ve belirleyecektir. kaların sınıfsal dayanışma Yukarıda sıraladığımız sınıfı bunun kendi yaptıklarını söyleyebilir “işçi sınıfının durumu ile denetiminde olması miyiz? Bize hemen daya­ ilgili” tespitler nasıl bir nışma grevi yasak yanıtı için gerekli hazırlıkları çalışma yapmamız gerek­ verilmektedir. Ancak işçi tiği konusunda da verile­ yapıyor. sendikalarının önemli bir ri içermektedir. Evet ilk bölümünün kasaları dolu­ bakıldığında veriler olum­ dur ve trilyonlarca liralık mal varlıkları vardır. suz gibi görünmektedir. Ama olumsuzluklarla Daha iyi bir yaşam için verilecek mücadele için birlikte olumlulukların da olduğunu görmeliyiz: kesilmiş olan aidatlar gereksiz yerlerde ve sendi­ • İşçi sınıfı sayısal olarak fazlalaşmıştır, hızla ka yöneticilerinin rahat bir yaşam sürmeleri için yoksullaşmaktadır. kullanılmaktadır. Kısacası bu sendikal yapılardan • Sermayenin saldırıları karşısında daha da çok işçi aidatlarının sınıf dayanışmasında kullanılma­ bir arada olmak istemektedir. Saflar sıklaş­ sını beklemek saflık olur. maktadır. Diğer önemli bir konu da ulusal ve inançlara • İşçiler örgütlenmekten vazgeçmemektedirler. dair çelişkilerin sermaye ve siyasi iktidarlar tara­ • Zincirlerinden başka kaybedecekleri herhangi fından sonuna kadar kullanılmasıdır. En kötüsü bir şey yoktur. de bu çelişkilerin işçi sınıfı içerisindeki çıkar­ Bütün yaşadıklarına karşın ancak bir arada cı çevreler, gruplar tarafından kullanılmasıdır. olurlarsa karşı koyabileceklerini doğal olarak İşçilerin ulusal kimlik, inanç, hemşehrilik, adet, biliyorlar. Ne var ki bir araya geliş sınıfsal töre gibi farklılıklarından yararlananları ve böyle­ ve mücadeleci bir yapıya dönüştürülebilmelidir. likle yönetim erkini ele geçirenleri birçok sendi­ Nasıl sorusuna verilecek cevaplar ve yapılacak kada görebiliriz. Etrafımıza dikkatlice bakmamız pratik çalışmalar durumu belirleyecektir. yeterli olacaktır. Bugün işçi sınıfı olarak 1970 15-16 Ercan Atmaca Haziran’ından ve 1989 Bahar eylemlerinden

11


Uluslararası İşçi Kardeşliği

GÖRÜŞME

12

Avrupa Birliği, DİSK’in Politikası ve “İşçilerin Kendi Partisi” Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Erdoğan Özer ile söyleşi

Bu söylenenler, AB karşıtı politikamızı yete­ 24 milyon işçiden 6,5 milyonu sigortalı, toplu sözleşme yapabilen sendikalı işçi sayısı ise 250- rince haklı çıkarmaktadır. Ortak bir eğitim için 300 bin civarında. Avrupa Birliği’nin tarım gittiğim Belçika’da edindiğim izlenimler de bu politikaları sonucu işsizler ordusuna 20 milyon yargıyı doğruluyor. Toplantı odasında işçi sağ­ köylü daha katılacak. Bu sorunlara karşı sendi- lığı, iş güvenliği, yasal düzenlemeler, temsiliyet sistemi hakkında çok mükemmel şeyler anlattı­ kanızın politikası nedir? lar. Daha sonra soğuk tel AB, sermayenin kendi çekme işleminin yapıldığı çelişkilerini çözmek için “Biz, AB’nin parlak bir işyerine gittik gördük kapitalist temeller üze­ ışıklarının büyüsüne ki anlatılanların tersine rinde yarattığı, ekonomik işçiler, havalandırmasız, krizlere alternatif olacağı aldandık ve hepimiz düşünülen bir yapılan­ AB’nin tezgahında birer asit dumanlarının, toz parçacıklarının arasında madır. Bana sorarsanız aparat haline geldik. Ne maskesiz olarak çalıştı­ AB’nin işçilere getireceği rılıyorlar. Üzerlerindeki hiçbir şey yok. Bunu yurt­ yeni haklar alabiliyoruz elbiseleri asit delikleriy­ dışındaki sendikacıların ne de var olanları le dolu. Kağıttan da olsa anlattıklarına ve oradaki koruyabiliyoruz. Sadece bir maske, bir eldiven, bir izlenimlerime dayanarak gözlük veremez misiniz, söylüyorum. Kasım ayı verilenlerle yetiniyoruz. diye sormuştuk. Verdikleri başında, Gebze’de IGAramızdaki sürtüşme cevap çok ilginçti, bu söy­ Metall’den 15 kişilik bir ise verilenlerin kime lediklerinizin hepsi birer grup ağırlamıştık. Gelen maliyet dediler. Biz asi­ arkadaşlar, bizim sendika­ ne kadar düşeceği din insan vücudunda kalıcı larımızdan çok daha fazla kavgasıdır.” zararlara neden olduğunu işçiyi temsil eden sendika­ söylediğimizde verdikleri ların bölge temsilcileriydi. Dediler ki: AB her şeyden önce bize işçiliğimizi cevap, daha da enteresandı: bu işi yapacak bir unutturdu. Bununla beraber düşünmeyi de unut­ sürü adam var. İşçinin sigortası ona bakar. Değer turdu. AB’de biz işçiler artık kendi haklarımızı mi şimdi masrafa. Bunları gördüğümüzde ve düşündüğümüzde savunamaz, bize verilenlerle yetinir hale geldik. Ama siz burada bu kadar olumsuzluğa rağmen hem hükümetlerin hem de basının yaktığı o par­ haklarınızı korumak için ciddi bir mücadele veri­ lak ışıkların anlamını daha iyi anlıyoruz. Bir ben­ yorsunuz. Biz, AB’nin parlak ışıklarının büyüsü­ zetme yaparsak, geceleyin meydana gelen trafik ne aldandık ve hepimiz AB’nin tezgahında birer kazalarının çoğu, uzun farlar yandığı zaman olur. aparat haline geldik. Ne yeni haklar alabiliyoruz O ışık o kadar kuvvetli gelir ki gözünüzü alır, ne de var olanları koruyabiliyoruz. Sadece veri­ göremeyip kaza yaparsınız. AB süreci de buna lenlerle yetiniyoruz. Aramızdaki sürtüşme ise benziyor. Işıklar çok parlak yanıyor. Korkarım ki verilenlerin kime ne kadar düşeceği kavgasıdır. ciddi bir kaza yapacağız. Bizim tavsiyemiz işçiliğinizi unutmayın ve sahip Petrol-İş Başkanlar Kurulu tarafından alınan olduğunuz haklar için mücadele edin. “sendikaların ön koşulsuz birliğini destekleme”

F


GÖRÜŞME

F kararı, sorunlara karşı somut bir çözüm önerisi

yapmak ve bir işçi hükümetini amaçlayan bir değil midir? Eğer öyleyse neden uygulanamı- parti perspektifi daha doğru değil mi? Türkiye’nin siyasi literatüründe sağ ve sol iç yor? Petrol-İş‘in bugünkü tavrı, Birleşik Metal’in içe geçmiş durumda. Kendini sol diye nitelen­ tavrından çok farklı değil. Sınıf olmanın özel­ diren bir kısım insan aslında sağda, kendine sağ liği, birlikte hareket edebilmeyi başarmaktır. diyenler ise solda yer alıyor. İşyerinde temsilcilik Özellikle 12 Eylül sonrası süreçte işçi sınıfı pek yapan arkadaş, hoşuna gitmeyen sistemi değiş­ çok değerini yitirdi. Çalışanlar işçi olduklarını tirmeye çalışıyor. Yaptığı şeyin adı solculuk ama unuttular. Sendikal yapılar da bunu destekler bir AKP’ye, MHP’ye oy verdim diye kendini sağcı şekilde işliyor. Sınıfsal bir mücadele programı hissediyor veya EMEP’e TKP’ye CHP’ye oy olmayan sendikalar için önemli olan, iktidara verdim diye kendini solcu ilan ediyor. Sağ-sol gelen partilerle veya idarelerle iyi geçinmektir. ayrımını ortadan kaldırmak mümkün değil. Her şeyden önce 12 Eylül, işçi Bunun en canlı örneğini sınıfını apolitik bir hale belediyelerde yaşıyoruz. “Kendini sol diye getirdi. İşçiler politika Belediye başkanlarıy­ la birlikte sendikalar 24 yapmalılar. Her birimizin nitelendiren bir kısım saatte değişiyor. Bu bakış farklı gelenek ve görenek­ insan aslında sağda, leri var. Ancak bizim bir açısına sahip sendikalar ile kendine sağ diyenler ise arada olmamızı gerektiren birlik kurmak çok zor. solda yer alıyor. ... İşçiler işçi olmak gibi bir ortak Peki bugün DİSK bunu paydamız var. söyleyebiliyor mu? politika yapmalılar. Her DİSK’in solun gelece­ DİSK’in adına bir şey birimizin farklı gelenek ği ile ilgili çalışması da söylemek benim biraz böyle bir görüntüye kur­ ve görenekleri var. boyumu aşıyor. Yeter ki ban gidiyor. Aslında yapıl­ ilkelerde anlaşalım, işyer­ Ancak bizim bir arada mak istenen şey, bugün lerinde örgütlenirken işve­ olmamızı gerektiren ülkede ortaya çıkan sağrenin değil işçinin yanında işçi olmak gibi bir ortak sol kavramının ötesinde olmayı başarabilelim. Bu sınıfsal anlamda bir yapı­ mekanizmayı yaratınca paydamız var.” lanmayı ortaya koyma biçimin bir önemi kalmaz. çabasıdır. DİSK’in Genel Bugün bir işyerinde örgüt­ Kurul kararlarında Türkiye’de ciddi bir muhale­ lenirken karşımızda sadece işveren değil aynı zamanda diğer işçi sendikalarını da buluyoruz. fet yapısının eksikliğinden ve toplumsal muha­ Sınıf perspektifi olmaksızın bir birleşme sağla­ lefetin geliştirilmesi gereğinden yola çıkılarak namaz. Burada görev üst düzey yöneticilerden bir çalışma yapılması kararı alındı ve yönetim çok, tabandaki işçilere düşüyor. Tepedekiler, ne kuruluna görev verildi. DİSK alternatif bir parti kadar iyi niyetli olursa olsunlar, bu birlikteliği kuracakmış gibi bir hava var. Bu, belki ifade sağlayamazlar. Ama tepeden de bu birliği önle­ ediliş biçiminden, belki de organizasyon yapı­ sından kaynaklanmaktadır. DİSK, 80 öncesinde mek için işçilere müdahaleler olacaktır. de siyasi parti kurmadı, bu süreçte de siyasi parti Birleşik Metal’in anketine göre; işçilerin çoğu kurmayacak. DİSK’in toplumsal görevlerinden AKP ve MHP’ye oy vermiş. Buna rağmen DİSK birisi, siyasete müdahil olmaktır. DİSK herhangi hala sol bir parti kurmakta, solun geleceğinin bir siyasi partinin dümen suyunda giden bir yapı tartışıldığı toplantılar düzenlemekte ısrar ediyor. değil, Türkiye’de sınıfsal anlamda siyaseti yön­ Böyle bir proje Türkiye işçi sınıfının sorunlarına lendiren bir mekanizmanın öznesi olmak zorun­ çözüm olabilir mi? Sağ-sol ayrımı yapmadan dadır. Bugünkü sınıf hareketinin durumu siya­ bütün işçilerin geleceğinin tartışıldığı toplantılar sete müdahil olmamaktan kaynaklanıyor. Şurası

F 13


GÖRÜŞME

Uluslararası İşçi Kardeşliği

Fgerçek: sağın alternatifi yine sağ. Türkiye‘de

arkasından binde birlerle ifade edilen bir siyasi parti çıktı. “İKP” aslında isim olarak da çok iddialı. Olması gereken şey, o iddiayı hak edebi­ lecek altyapı çalışmalarını yapmak, yani bindeli rakamlarla ifade edilebilecek bir siyasi partinin ne işçi sınıfına ne de Türkiye emekçi halkına Yaptığı toplantılara niye diğer işçi örgütlerini hiçbir yararı olmaz. Çalışan nüfus bugün 20 mil­ çağırmadı da bazı öğretim elemanlarını, bazı yon civarında ama ortaya çıkan iktidar yapıları “solcuları” çağırdı. Asıl mesele tartışmayı diğer nedense hep sermaye iktidarları oluyor. İnsanlara ne anlattığımız değil karşımızda­ bütün sendikalarla yapmak değil mi? DİSK bu konudaki çağrısını bu işin muha­ ki insanın ondan ne anladığıdır önemli olan. tabı olabilecek herkese yaptı. DİSK Türkiye’de Siyaset denilince insanların aklına şu anda vitrin­ solun geleceği adlı çalışmayı yaparken bazı de olan siyasi partiler geliyor. Eğer işçiler emek detayları atladı. Kamuoyuna yeterince anlata­ adına hareket ettiğini söyleyen partiler tarafından madı ve bu çalışma siyasi bir parti kurma ifa­ oy deposu olarak görülmeye devam edilirse bu sorun çözülemez. Her 5 yılda bir onlardan desinin içinde kaybolup oy istemek onların hoşuna gidecek. Şunu yapma­ gidecek şeyleri söylemek, “Birçok yerde yı başarabilmek lazım. emek adına hareket etmek 89’dan beri Gebze’de sendikal birlik ve anlamına gelmiyor. Gebze Sendikalar Birliği sol bir muhalefet mutlaka oluşturulmak zorunda ama sol bir partiye gerek var mı diye soruyor­ sanız bu belki de en ciddi hata olur. Yeni bir sol partiye ihtiyaç yok ama ciddi bir muhalefet yapısına ihtiyaç var.

platform kuruldu Bugüne kadar partiler hep (GSB) çalışıyor. Şube baş­ ama hiçbiri ayakta emek adına hareket ettikkanları farklılıkları değil lerini söylediler. Bu parti de ortaklıkları konuşmak kalamadı. Nedeni emek adına hareket etmekonusunda bir anlaşma ortaklıkların unutulması yecek. Bu parti emeğin yaptılar. Her konuda anlaş­ ve farklılıkların mıyoruz ama sendikal bir kendisi olacak, yani bütün kademelerinde işçilerin problemde birbirimizin konuşulmasıdır.” hep yanındayız. Bu yapı­ yer alacağı patronların nın dağıtılması için ciddi üye olmayacağı bir parti mücadeleler veriliyor. İnatla bu yapıyı sürdürme­ olacak. ye çalışıyoruz. Türkiye’deki sendikal yapıların Aslında bunun bir örneği Kore’de var. Orada GSB’yi oturup incelemeleri lazım. Birçok yerde işçilerin kendi partisi var ve buna işverenler üye sendikal birlik ve platform kuruldu ama hiçbiri olamıyorlar. Burada da yapılır ama dediğim gibi ayakta kalamadı. Nedeni ortaklıkların unutulma­ toplum 12 Eylül’den sonra hafızasını kaybetti. sı ve farklılıkların konuşulmasıdır. Bu yeniden şekillendirme sürecine müdahale “İşçilerin Kendi Partisi”nin (“İKP”) somut bir edilemezse geriye dönme şansımız kalmaya­ hedefi var: işçi sınıfının Meclis’te temsil edilme- cak. Esas değiştirilmesi gereken yer, insanların si. Somut olarak söylersek Kocaeli’nin yarıya kafasının içi. Onun için hiç usanmadan aynı şey­ yakını işçi olmasına rağmen mecliste hiçbir leri belki milyon kere tekrar etmek gerekecek. işçi milletvekili yok, keza Gebze de öyle. Yani İşçilere işçi olduklarını, örgütlülüğün onların en Meclis’te işçi temsilcileri olsaydı bu özelleştirme doğal hakları olduğunu, neden bir arada olmala­ rı gerektiğini anlatabilmek gerekir. Zamanında yasaları çıkabilir miydi? İşçiler siyasetin tam da ortasında olmalı ancak başbakanımızın “benim memurum işini bilir; bunu şekillendirmek siyasete etken olmaktan işçim, öğrencim, köylüm politikayla uğraşmaz daha önemli. Söyleyeceğim şeyler olumsuz ola­ onları biz yaparız” mantığıyla bugünlere getiril­ rak algılanmasın ama 80 sonrası süreç içerisinde miş olsak da bunun böyle olmadığını insanlara çok farklı yapılanmalar oldu. Her yapılanmanın anlatmak lazım. 14


DİSK-TÜSİAD

Birleşik Metal-İş Basın Açıklaması:

S

Kimse DİSK’e leke sürmeye çalışmasın...

on günlerde yazılı ve görsel medyada Konfederasyonumuz Başkanı Süleyman ÇELEBİ’nin, TÜSİAD ile ilgili açıklamalarına özellikle yer verildiğini tespit ediyoruz. Konu ile ilgili birkaç noktanın açıklığa kavuş­ turulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır: 1. DİSK; 1967’de siyasi iktidardan, sermaye’den ve devletten BAĞIMSIZ olarak kurulmuş bir işçi kuruluşudur. 2. Kuruluş amacı gereği DİSK; kapitalizme ve serbest piyasa ekonomisine karşı olmuştur, 3. DİSK; mücadelesini işyeri ile sınırlı görme­ miş, ülke düzeyinde de ekonomik ve politik mücadele verilmesi gerektiğine inanmış, bu yönde çaba harcamıştır. 4. “Bütün kamu kesiminde, yönetime ve denetime sendikacıların katılımını sağlamak için, olumlu çalışmalar yapacağız. Demokratik bir denetim altında merkezi işleyiş sağlayacağız.” ifadeleri 1967’de DİSK’in kuruluş bildirgesinin hükümleridir. Son zamanlarda DİSK’in “D”sinin ne anlama geldiğini sorgulatanlara da yukarıdaki tarih, ilke ve hedefleri özellikle hatırlatmak istiyoruz. Unutulmasın ki DİSK; faaliyetinin askıya alındığı 12 Eylül 1980’e kadar da bu çizgisinden ödün vermemiş, işçi sınıfının sahiplenmesi ile hedeflediği gibi hem çalışma hayatında hem de siyasal alanda sözü dinlenir bir kuruluş olmuş­ tur. Ama unutulmasın ki; DİSK’in önderlerinin idamla yargılandığı zülüm günlerini alkışlayan­ ları, Emekçiler kan ağlarken “şimdi gülme sırası bizde” diyerek avuçlarını ovuşturanları, demok­ rasi, hukuk, insan hakları ayaklar altına alınırken hiçbir şekilde rahatsızlık duymayanları da gör­ dük. Bu kesimin, yani sermaye kesiminin, serma­ ye örgütlerinin ve sözcülerinin ülkeye, tarihe, emek örgütlerine ve elbette DİSK’e bir “özür” borçları yok mu? Sermaye örgütleri DİSK’in kurulduğu gün­ den bugüne dek söylediği hangi doğrunun yanın­

da yer almışlardır? (-ki DİSK’in buna ihtiyacı da yoktur-) Ayrıca DİSK olarak doğru bildiğimizi tek başımıza yapabilecek güce de sahibiz. Bu nedenle, biz Konfederasyon Başkanı Süleyman ÇELEBİ’nin açıklamalarını “kişisel” açıklamalar olarak kabul ediyoruz. Ve doğru bul­ madığımızı, DİSK’e yakışmadığını belirtiyoruz. Peki gerçekte son günlerde ne oldu? TÜSİAD, siyasi iktidarın icraatını destekle­ yen bir açıklama yaptı. Yani “tüm yaptıklarınız çok iyi, bir iki düzeltme yaparak yaptıklarınıza gölge düşürmeyin, genel gidiş olumludur” denil­ di. Bunlardan biri de, Y. Aşkın davası ve tutuklu­ luk hali ile ilgili süreçtir. Evet sorun; demokrasi sorunudur. Düşünce, açıklama ve ifade özgürlüğü, demokrasinin en temel direklerinden biridir. Ne yazık ki, siyasi iktidar buna bile tahammül edemedi. Çatışma da bu iki kesim arasındadır. Kalıcı ve uzun sürecek bir sorun da değildir. Ya biz? Bir film adında da belirtildiği gibi, “filler tepi­ şirken, çimler ezilir...” Şu bilinsin ki, bizler DİSK’in “D”sini koru­ ma ve kollamaya devam edeceğiz. Birilerinin yakıştırmaları gibi “disk” değil “DİSK” olmaya devam edeceğiz. Sermaye örgütleri ile değil, işçi sınıfıyla ve onun gücü ile haksızlıklara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Kolektivizme inanan, vahşi kapitalizmi ve onu ortaya çıkaran tüm uygulamaları reddeden DİSK olmaya devam edeceğiz. Sol gösterip sağ vuran, sınıf bilinci ve ideo­ lojisi yoksunluğu ile liberalizme savrulan hiçbir kişi, söylev veya anlayış DİSK’te yer bulamaz. Bizim yol haritamızı holding medyasının dolarla maaş alan kalemşorları değil, üyelerimizin öneri ve eleştirileri belirler. DİSK işçi sınıfına olan inancı ve kararlılı­ ğı ile yoluna devam edecektir. Başka yerlerde yürümek isteyen var ise de tek başına istediği kişilerle yürüyebilir. Adnan Serdaroğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı, Birleşik Metal-İş Genel Başkanı

15


Uluslararası İşçi Kardeşliği

BÖLGESELLEŞTİRME

16

Bölgeselleştirmenin Türkiye ayağı:

T

Bölgesel Asgari Ücretin ardından Bölgesel Mahkemeler

ürkiye’de patroncu hükümetler, AB’ye bölgelere ayırma projesi, aslında ülke çapın­ uyum süreciyle beraber hızlanan bir kanun da yürütmemiz gereken sınıf mücadelesini yapma yarışına giriştiler. Bu, İş Kanunu’ndan de yerelleştirerek kuvvetimizin bölünmesine başlayarak Ceza Kanunu’na, Sendikalar neden olacaktır. “Asgari ücret bölgeselleştiril­ Kanunu’na vs. sürüp giden bir koşturmacadır. sin!” çığlıklarının atıldığı bugünlerde bunun ne Bu yasalaşma hareketi sırasında işçi sınıfı anlama geldiğini hepimiz gayet iyi hissediyor lehine ufak tefek kazanımlar elde edilse de, veya biliyoruz. Böyle giderse, iş güvencesin­ aslında kaşıkla verilen kepçeyle alınmıştır. den yararlanmaktan tutun da, toplu sözleşme Bu yasalarla sosyal devlet anlayışı, bilinçli ve düzenine, oradan sosyal güvenlik uygulama­ planlı bir biçimde tasfiye edilmek istenmekte­ larına kadar her türlü işçi hakkı ve sınıfsal dir. Aynı zamanda AB projesinin hukuksal alt­ direnç bölgelere göre farklı uygulamalara yol yapısı oluşturulmaktadır. açacaktır. Bu noktada İşte bu süreçte Türkiye belediyeler vasıtasıyla Belli kararlarda kamuoyunda pek de da milli kamu hizmetle­ temyiz için Yargıtay’a rinin sözde “yerelleşme­ bilinmeyen bir yasa mec­ listen geçti ve yürürlüğe si” sağlanacak, gerçekte değil, kurulacak girdi. İlk derece mahke­ ise taşeronlaşma yoluy­ bölge mahkemelerine melerinin (davaların ilk la tüm kamu hizmetleri başvurulacak. Böylece aşamada görüldüğü şehir özelleştirilecektir. mahkemeleri) kuruluşu­ Bu ülkede başarılı bir her bölgede farklı yargı nu ve görevlerini belir­ sınıf mücadelesi verebil­ kararları oluşacak. leyen bu yasada aynı mek istiyorsak, en ufak zamanda Bölge Adliye zerrede bulunan gücü Mahkemeleri’nin kurulmasından ve görev­ bile toplamalı ve patronların topyekûn sal­ lerinden de bahsedilmiştir. Buna göre 2007 dırısına karşı ortak bir hat kurmalıyız. Yerel, yılının Haziran ayına kadar tüm yurtta sayısı bölgesel, sendikal düzlemde sınırlı kalan her şimdiden belirsiz onlarca bölge kurulacak tür mücadele bir an için mütevazı başarı­ ve bu bölgelerde ilk derece mahkemelerinin lar elde edebilse de yarına dayanıklı bir hat kararlarına karşı temyiz için Yargıtay’a değil kuramaz. İşte tam da bu sorundan ötürü, ülke bölge mahkemelerine başvurulacaktır. Ve bu çapında işçi sınıfı mücadelesi için örgütlen­ yolla her bölgede belli bir meblağın veya miş kendi siyasal partimizi kurmamız lazım. cezanın altında kalan yargı kararlarına ilişkin Her geçen gün yeni uygulamalarla karşımıza olarak ayrı içtihatlar, yani ortak yargı kararları, çıkan bölgeselleşme politikaları aslında yurt oluşturulacaktır. Buna göre Rize’deki bir iş çapında kurmamız gereken “İşçilerin Kendi uyuşmazlığına bağlı gelişen yargı kararları ile Partisi” dahil mücadele hattımızı biraz daha Diyarbakır’daki veya İzmir’dekiler arasında zayıflatmakta ve önümüzdeki işleri daha da farklılıklar olabilecek ve bu farklılaşmanın zorlaştırmaktadır. Dünün milliyetçilik şampiyonlarıysa bugün bölgesel düzlemi aşabilmesi çok zorlaşacaktır. İşte bu, ülkemizin hukuk birliğine yönelmiş ülkenin hukuk birliğinin işçi sınıfı ve ezilen­ en büyük saldırıdır. AB’nin bölgeselleştirme lerin aleyhine bozulmasına ve işçi haklarının politikalarının bir sonucu olan adliye örgütünü bölgesel düzlemde yok edilmesine ya hiç ses

F


“KÜRESEL SENDİKACILIK”

Fç ı k a rmı ­

yorlar ya da bizzat kendi­ leri zaten bu p ro g r a mın uygulanma­ sını sağlıyor­ lar. Her türlü d emo k r a t i k talebi bir düş­ manlık olarak değerlendiren bu anlayış, mesele işçi sınıfının birli­ ğine, kazanıl­ mış hakların s a v unu l m a ­ sına gelince ülkenin bu anlamda böl­ geselleşmesi­ ne ve bölün­ mesine ses çıkarmamak­ tadır. İşte o zaman görev başa düşü­ yor: Sosyal kazanımların savunulması ve işçi sınıfı­ nın birliği için Avrupa Birliği em i rn a me ­ leriyle çıka­ rılan yasalar y ü r ü r l ü k t en kaldırılmalı­ dır. Akıntıyı terse çevirme­ nin tek yolu ise bir işçi hükümetinin kurulması ile mümkün ola­ caktır.

Yeni Dünya İşçi Konfederasyonu ve “Küresel Sendikacılık” üzerine

D

ünyadaki işçi sendikaları konfederasyonları içerisinde yaşanan birleşme/ yeniden yapılanma, ülkemizde de sendikalarda az kişi tarafından da olsa izle­ nilmeye çalışılıyor. Ancak bu çok önemli konuda bilgi edinmek, bırakın tabandaki işçileri, sendika yöneticileri için bile kolay değil. Türkiye’den Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK’in üyesi bulunduğu ICFTU (Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu) ile Hıristiyan sendikacılık gele­ neğini temsil eden WCL (Dünya Emek Konfederasyonu) arasında bir birleşme yoluyla yeni bir konfederasyon kurulma çalışmaları hakkında daha önce de bilgi vermiştik. Fransa’da yayımlanan Gestion Sociale der­ Yeni dünya sendikal gisinin 16 Eylül 2005 sayısında aktarılan bilgi­ yapılanmasının ye göre yeni dünya konfederasyonunun oluştu­ rulması gündemiyle 1 Mayıs 2006’nın hemen kendisini ertesinde toplanması planlanan konferans tek­ uluslararası finans nik sebeplerle Eylül-Ekim aylarına ertelendi. kurumlarının Görülen o ki yeni örgütün kuruluş sürecinde önemli zorluklar yaşanıyor. Bölgesel yapı­ bulunduğu lanmalar ve finansmanı, Avrupa’da ETUC’un düzlemde ve sivil (Avrupa Sendikaları Konfederasyonu) konu­ toplum örgütlerinin mu, işkolu örgütlenmesinin nasıl olacağı gibi konularda sıkıntılar ortaya çıkıyor. Belli ki yaptıkları yeni konfederasyonun kuruluşu ilan edildiği işlerden başka kadar kolay olmayacak. bir iş yapamayan Bu çalışmayı sürdüren örgütlerin yöneti­ cilerine göre bu iki örgütün birleşmesi değil, durumda bulması aksine iki örgütün kendilerini lağvetmesi riski söz konusu. ile yeni bir uluslarüstü yapının oluşması. ICFTU’nun İngiliz genel sekreterine göre ICFTU ve WCL’nin lağvı ile “yeni bir şey” inşa edilecek. Son bir iki yıldır ICFTU ile birlikte faaliyet gösteren dünya çapında örgütlü 11 işkolu federasyonu, ICFTU ve OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, 2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’nin Marshall Planı’nı uygulamak üzere kurul­ muş bir örgüt) içerisindeki sendikal danışma grubu ile birlikte “küresel sendika­ lar” olarak anılmaya başlanmıştı. Önceki yıllarda dünya çapında örgütlü işkolu federasyonlarının sayısı 11’den fazla idi. Almanya gibi kimi ülkelerde sendikalar arasında yaşanan birleşmeler gibi, uluslararası ölçekte de işkolu federasyonları arasında birleşmeler oldu. Son dönemdeki böylesi önemli bir birleşme dört işkolu federasyonunun birleşerek UNI’yi (Uluslararası Sendikalar Ağı) oluşturması oldu. UNI’nin işkolu olarak finans başta olmak üzere, kamu hizmetleri dışındaki tüm hizmet sektörlerini kap­ sadığını söyleyebiliriz. Ancak UNI’nin kuruluşunun uluslararası sendikal yapılan­ maya ilişkin söylem ve anlayışta yeni bir yaklaşımı beraberinde getirdiği görüldü: Artık bu yapıları “uluslararası” olarak değil “küresel” olarak anma yönünde bir eğilim güçlenmekte.

F 17


“KÜRESEL SENDİKACILIK”

Uluslararası İşçi Kardeşliği

F

18

Birçok ulusun sendikal yapılarının birbi­ masının kendisini uluslararası finans kurum­ rine bağlandığı anlamını içeren “uluslararası” larının bulunduğu düzlemde ve sivil toplum sözcüğünün “küresel” sözcüğü ile değiştirilmesi örgütlerinin yaptıkları işlerden başka bir iş yapa­ yalnız bir kelime oyunu değil. Geleceğin sen­ mayan durumda bulması riski söz konusu. Bu arada ETUC da yakın dönemde kurul­ dikal yapısını tasarlarken artık ulus devletlerin tamamen aşıldığını kabul eden bir anlayışa muş bir yapı olarak olumsuz bir örneği teş­ kil ediyor. ETUC kendisini tanıttığı kitapçık­ dayanıyor. Tüm dünyada sendikal örgütlerin hepsi­ ta “Ulusal sendikal örgütlerden farklı olarak nin üzerinde, küreselleşmeye entegre olmaları ETUC sınıf mücadelesinden doğmamıştır. yönünde büyük bir baskı var. Küreselleşmenin Avrupa Birliği’nin kurumsal gelişimi içerisinde içerisinde muhalif bir güç de bulabilecekleri gibi doğmuştur.” demektedir. Bu sözlerle AB’nin bir yanlış bir beklenti bu örgütlere benimsetilmeye kurumu gibi yapılandığını kabul eden ETUC’un çalışılıyor. faaliyetleri yüzde 75 oranlarında AB tarafın­ Uluslararası sendikal örgütlerin “küresel sen­ dan finanse edilmektedir. ETUC örgütlenme dikalar” olarak anılmak istenmesi de bu çabanın alanı olarak coğrafi olarak tüm Avrupa kıtasını bir parçası. Bu yönelim değil, siyasi olarak AB’yi ulusal yapılanmaları hiçe (AB’ye üye ve aday ülke­ AB karşısında ler ile Avrupa Serbest sayan, devletlere istedikle­ rini dayatan çokuluslu şir­ Ticaret Bölgesi (EFTA) bağımsızlığa ketlerin ve IMF ve Dünya içerisinde yer alan ülkeler) sahip olmayan görmektedir. Oysa Avrupa Bankası’nın ortaya serdik­ ETUC’un yeni dünya leri anlayışı yansıtma gibi işkolu federasyonlarından bir zaafı barındırıyor ve AB’nin siyasi sınırlarına konfederasyonunun bu zaaf sendikal hareketin kuruluşunda son derece bakmaksızın coğrafi ola­ rak tüm Avrupa kıtasında dikkatle tartışması gere­ aktif role sahip olması ken önemli bir konu. örgütlenmeyi benimsemiş UNI’de özellikle göz­ olanlar vardır. Sendikalar ayrı bir kaygı sebebidir. lemlenen bu yeni anla­ ve onların oluşturdukları yışın izlediği yol ayrıca federasyon ve konfederas­ “tüm toplumun sorunları ile ilgilenme” ve “sivil yonlar devletlerden ve sermayeden, bu arada toplum örgütleri ile işbirliği” söylemi ile, sen­ tabii AB’den bağımsız olmalıdır. AB karşısında dikaları ücretlilerin ve işçi sınıfının çıkarlarının bu bağımsızlığa sahip olmayan ETUC’un yeni savunulması çizgisinin terk edilmesine sürük­ dünya konfederasyonunun kuruluşunda da son leyebilir. Bu sene Ağustos ayında Chicago’da derece aktif role sahip olması ayrı bir kaygı yapılan son UNI kongresinde Fransa FO kon­ sebebidir. federasyonundan bir delege bu yönelimi şu Dünya çapındaki işçi örgütleri olan konfede­ sözlerle eleştirdi: “UNI sivil toplum örgütleri ile rasyonlar ve işkolu federasyonları yüzyılı bulan işbirliğine devam edecek. Bu sayede UNI’nin ve aşan tarihleri, birikimleri ile, tüzüklerinde ve kendisinin de bir sivil toplum örgütüne dönüş- işleyişlerinde oturmuş işçi demokrasisi kaza­ mesi hiç de zor olmayacak.” nımları ile, ulusal ve uluslararası ölçekte müca­ Oluşturulacak yeni dünya konfederasyonu­ deleler sonucu kurulmuş ve gelişmiş olmaları ile nun da “küresel” bir örgüt olarak tasarlanması önemli bir birikimi temsil ediyorlar. Uluslararası ve UNI’de gözlemlenen yeni anlayışın bu oluş­ İşçi Kardeşliği bültenimiz ILC ile birlikte bu turulacak yeni dünya konfederasyonunun da sendikal örgütlerin yeniden yapılanma sürecini başını çekmesi tehlikesi var. yakından izlemeye ve okurları ile paylaşmaya Bu, tüm sendikaları ve işçileri ilgilendiren devam edecektir. Bu konudaki bilgilerinizi ve önemli bir konu. Yeni dünya sendikal yapılan­ görüşlerinizi bizlerle paylaşmanızı bekliyoruz.


ALMANYA

Almanya Seçimlerinin ardından

A

SPD-CDU/CSU Koalisyonu ve Almanya İşçi Sınıfı

Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin yak­ lmanya’da 18 Eylül’de yapılan genel seçimlerden Angela Merkel’in başını laşık 600 bin üyesi bulunuyor. Bu üyelerin 250 çektiği CDU/CSU (Hıristiyan Demokrat ve bini ise Çalışanların Sorunlarıyla ilgili Çalışma Sosyal Birlik) ittifakı yenilerek ayrılmıştır. Ana Toplulukları’na (AfA) üyedir. Bu topluluk, muhalefette iki dönem bulunmalarına rağmen SPD’nin işçi politikalarının oluşturulduğu ve Hıristiyan Demokratlar hükümet kurabilecek parti yönetimine basınç uygulayabilen en güçlü çoğunluğa ulaşamamışlardır. Bununla birlikte parti içi çalışma grubudur. Doğrudan parti mec­ iki dönemdir hükümette olan Almanya Sosyal lisine temsilci gönderebilir. İşte bu yapılanma Demokrat Partisi (SPD) ise, bir kez daha gele­ sayesinde Almanya Sosyal Demokrat Partisi, neksel işçi partisi niteliğini ortaya koymuş ve Avrupa’daki diğer örneklerinde görülmeyen bir Almanya’da işçi sınıfının büyük çoğunluğunun biçimde hala bir işçi kitle partisi olma özelliğini temsilcisi olduğunu göstermiştir. Bununla bera­ koruyabilmiştir. Ortaya çıktığı günden itibaren ber sandıktan tek bir sonuç AfA genel kurulları böy­ çıkmıştır. Sonuçlara göre; lesi bir koalisyona karşı Alman işçileri hem Fransa’da sözde Avrupa olduklarını açıkça olmasa kendi parti yönetiminin “Anayasası”nın yırtılıp da koalisyon protokolüy­ le ilgili her beyanda orta­ atılmasından sonra sil­ ikiyüzlülüğünden kinen Avrupa milletleri, ya sermektedirler. hem de Merkelcilerin her bir AB üyesi ülke­ Daha şimdiden AfA, karşı reformlarından de hızla AB’nin karşıre­ Büyük Koalisyon’un formlarına direnmekte ve (SPD-CDU/CSU); kurtulmak istiyor bu politikaların uygula­ • 2008 yılına kadar yüz yıcısı her siyasi oluşumu elli bine yakın işçinin alaşağı etmektedir. Bu ortamda Alman pat­ işini kaybetmesine neden olacak Alman ronlarının gelecek kaygısını dindirmek ve AB Telekom’un özelleştirilmesi planına karşı, karşı reformlarına devam edebilmek için ikti­ • İş güvencesinden yararlanabilmenin koşul­ dar olamayan ama hükümet olan bir koalisyon larını 24 ay çalışmış olma koşuluna bağla­ kurdurulmuştur. İktidar olamayan bir hükümet, mak isteyen plana karşı, çünkü Alman işçileri ne bu SPD’nin başındaki • AB’nin “işçiyi işçi kardeşleriyle yarışa sokan” serbest piyasacı ve sosyal devleti yönetimi destekliyor ne de Merkel gibi bir işçi yıkıcı, ömür boyu eğitim ve kendini geliştir­ düşmanını Başbakan olarak görmek istiyor. me politikalarına karşı işçi sınıfını dikkatli SPD’nin Hıristiyan Demokratlarla hükümet olmaya çağırmış ve koalisyonu uyarmıştır. kurmasını ise her Alman işçisi bir ihanet olarak Bu koşullarda belli olmuştur ki, Almanya yorumluyor; çünkü aynı SPD yönetimi, seçim öncesinde halktan oy isterken işçilerin gerçek­ Sosyal Demokrat Partisi’nin yönetimini tekrar ten tiksindiği Merkel’i iktidara getirmemek işçilere bırakmaktan başka hiçbir çare, SPD’yi, için SPD’ye destek verilmesi gerektiğini söy­ kurtaramaz. Ancak işçilerin ve onların doğru­ lemekteydi. Bu sebeplerle Alman işçileri hem dan temsilcilerinin (AfA) yönetimindeki bir kendi parti yönetiminin ikiyüzlülüğünden hem SPD; hükümet de olabilir, iktidar da. Bunun de Merkelcilerin karşı reformlarından kurtul­ haricinde her halde başta Almanya olmak üzere mak istiyor. tüm Avrupa’da AB’nin direktiflerine ve patron­ cu politikacılarına mahkum kalırız.

19


Uluslararası İşçi Kardeşliği

AVRUPA BİRLİĞİ

Bolkenstein Direktifi’ni feshedin.

B

Peki ya diğer Avrupa Birliği direktifleri?

ütün kamu hizmetlerini serbest piyasaya açmayı hedefleyen Bolkenstein direkti­ finin feshini talep eden bir kampanya başla­ tıldı. Ama bir soru ortaya atıldı: Peki ya diğer Avrupa özelleştirme direktifleri neden sorgu­ lanmıyor? Avrupa Komisyonu’nun son yıkıcı eylem­ lerinin bazılarına bir göz atalım.

10 Kasım: Posta hizmetleri

10 Kasım’da, Avrupa Komisyonu, AB’deki posta sektörünün geleceği hakkında bir açık deklarasyon sundu. Bu deklarasyona göre; “Bölgesel düzeydeki reform, 1997’de posta direktifiyle başladı. 2002’de bu direktif, tekel olarak kalabilecek hizmetlerin alanlarını tedrici bir biçimde kısıtlayan başka bir direktifle değiştirildi. 2006 önemli bir yıl olacak. Üye ülkeler, posta direktifi adına tekelleşmiş sektörü azaltmaya devam edecek.” Kısacası bu direktiflere göre bütün Avrupa posta hizmetle­ rini özelleştirmek gerekiyor.

15 Kasım: Enerji

15 Kasım’da Avrupa Komisyonu bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin başlığı “Enerji: Üye ülkeler bu sektörde pazarlarını açmalıdır” idi. Özelleştirmeden sorumlu Avrupa Komisyon üyesi Andris Piebalgs şöyle dedi: “Üye ülkeler elektrik konusundaki direktifleri sadece biçimsel değil, içerik olarak da hemen ve tamamen uygulamaya koymalıdır.” Brüksel’e göre elek­ trik ve doğalgaz hizmetleri bir an önce elden çıkartılmalı.

18 Kasım: Hava taşımacılığı

18 Kasım’da Avrupa Komisyonu ve Amerika, Açık Gökler adında önemli bir anlaşma yaptı.

Bolkenstein direktifinin feshedilmesi tartışıladursun, Avrupa Birliği sayısız yeni direktifle kamu hizmetlerinin özelleştirmesini sürdürüyor. 20

Sadece Kasım ayında çıkan direktifler posta hizmetlerinden enerji sektörüne, hava taşımacılığından silah pazarına ve denizcilik işletmelerine kadar bir dizi alanda özelleştirmeyi veya kuralsızlaştırmayı dayatıyor.

AFP’ ye göre “anlaşma, irtibatta bir kısıtlama ya da Avrupa ve bütün varış yerleri arasında nakliyat şirketi seçimi olmaksızın uçuşa izin verecek.” Hava taşımacılığı sektöründe daha fazla kuralsızlaştırma istiyorlar. Uçaklardaki ve havayolu şirketlerindeki bütün kısıtlama­ ların sona erdirilmesi tehlikeli deniliyor. Devlet katındaki Amerikan Ulaştırma Bakanı Yardımcısı’nın şu sözlerdeki sevincini anla­ yabiliyoruz: “Kapılarımızı daha güçlü bir rekabete açmak istiyoruz.”

20 Kasım: Silah pazarı

Avrupa Savunma Bakanları bir “kontrol yasası” benimsediler. AFP’ye (Fransa Haber Ajansı) göre bu, “her yıl 30 milyar avroya yakın bir miktara gelen, çok nadir olarak ulusal güvenliğin korunması adına AB içinde rekabet kurallarını ihlal eden savunma pazarının araçlarını rekabete açmak.”anlamına geliyor. Kısacası özelleştirme, silah şirketleri için daha fazla kârı sağlama almak amacıyla kamuda kalan son sektörlere de ulaşmalı.

21 Kasım: Limanlar ve tersaneler

Yüzlerce tersane işçisi Brüksel’de gemi işlet­ melerinin gemilerini yükleme ve boşaltmasına izin veren direktif önergesini protesto etti. Bu, liman hizmetlerinin özelleştirilmesidir. Yapılması gereken belli değil mi? Bütün Avrupa direktiflerini feshetmeli ve Avrupa

F


İTALYA

FBirliği ile ilişkileri kesmeli! Avrupa Zirvesi’nin 27 Ekim 2005 kararları

27 Ekim Perşembe günü AB’ye altı aylığına başkan­ lık eden Tony Blair, 25 Avrupa devlet ve hükümet başkanıyla gayrıresmi bir zirvede buluştu.Bu zirve­ den gelecek günlerdeki bütçe üzerinde ya da tarım bütçesinin revizyonunda hiçbir anlaşma çıkmadı.Bu zirvedeki kriz, Fransa ve Hollanda’dan çıkan “hayır” oyları üzerineydi ve zirvedekiler özenle AB’nin işlev­ selliği üzerinde durdular. Ama medyanın dediği gibi zirve boşuna mı yapıldı? Asla. 27 Ekim’de ortaklaşılan belgeye bir bakalım. Belgede şöyle deniyor: Yaşlılık, emeklilik, sağlık ve uzun süreli bakıma bağlı kamu harcamaları, bugünkü hızla giderse gelecek on yılda gayrısafi milli hasılanın yüzde 4- 8’ini temsil edecek. Bu miktar dayanılmazdır ve sadece kamu borcunda bir artışa sebep olacaktır.

Sonuç? “Hükümet ve sosyal taraflar için bundan böyle halkın daha uzun çalışmasını garantileyecek en uygun politikaları belirlemek üzere derin bir tartışma yapılıyor.” “Yerli pazarı hizmetler, telekomünikasyon, enerji ve mali hizmetler düzeyinde tamamlamak [tümüyle özelleştirmek – çn.] gereklidir.” Yani; yukarda sayı­ lanlarla beraber Bolkenstein Direktifi uygulanmalı­ dır. “İstihdamın korunması yerine insanların korunmasını hedeflemek için bir taraftan esneklik ve uyumluluk teşvik edilirken, bir taraftan da yapısal reformların uygulanması gerekmektedir.” İş sözleş­ mesine bağlı toplu hakların yerine bireye bağlı sözde “haklar” geçirilmelidir, yani bireyselleştirme uygu­ lanmalıdır. Halkı esnekliğin ve uyarlanabilirliğin işten daha fazla korumayı amaçladığına teşvik ederken reform­ ları ve yapısal politikaları uygulamak gereklidir. Bu, daha fazla esnek bir emek pazarı ile kolaylaşır. Kişiye bağlı sözde haklar, iş sözleşmesine bağlı kolektif hak­ ların yerini almalıdır. ETUC (Avrupa Sendikaları Konfederasyonu) Genel Sekreteri John Monks’a göre: “Hampton Mahkemesi’nin Avrupa Zirvesi, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan belgeyi onayladı, önerge olumlu karşılandı.” Bu, ETUC’un bir AB kurumundan başka hiçbir şey olmadığının yeni bir kanıtıdır.

İtalya: Brüksel’den Dikte Edilen Mali Yasa’ya Karşı Genel Grev

2

5 Kasım’da İtalyan işçileri bir kez daha Avrupa Birliği tarafından dikte edilen Berlusconi hükümetinin politika­ larına karşı bir genel grev örgütledi. Ülkenin kuzeyinden güneyine mil­ yonlarca işçi; sağlıkta, eğitimde, bele­ diyelerde ve bölgelerde 30 milyon avro bütçe kesintisi yapma ve vergi indirimi yoluyla bu milyonları patronlara vermeyi öngören Mali Yasa’ya karşı CGIL (İtalya Genel Emek Konfederasyonu), CISL (İtalyan Sendikaları Konfederasyonu) ve UIL (İtalya Sendikalar Federasyonu) sendikalarının çağrısına cevap verdi. İşçiler aynı zamanda sağlık, eğitim, polis gücü ve vergilerin denetiminde bütün yetkiyi bölgelere veren, ülke­ nin bölünmesinin yolunu açan Yetki Yasası’na ve geçtiğimiz 16 Kasım’da uyarlama çalışması biten anayasa “refor­ muna” karşı grev yaptılar. Sendikalar, bütün işkollarındaki işçi­ lerin, özellikle kamu sektörü, sanayi ve taşımacılık sektöründeki işçilerin yüzde 80-90’ının greve katıldığını açıkladı. 26 Kasım’da gazeteler şöyle yazı­ yordu: “Kitleler, bütçeye hayır demek için caddeleri tuttu. Sendikacılara göre Roma’da 80 bin, Milan’da 100 bin, Palermo’da 30 binden fazla katılım oldu. Şehirler tamamen felç oldu.” 2006 yılı bütçesi için planlananlar esasen şunlar: Kamu hizmetlerinde 6,12 milyon avro kesinti. Özellikle 2,5 mil­ yon sağlıkta, 3 milyon bölgelerde ve 1,4 milyon avro kamu istihdamında kesinti. Sosyal Güvenlik Bakanı Roberto Maroni 26 Kasım’da bir gazeteye şöyle bir açık­ lama yaptı: “Avrupa’da kalmak istiyorsak daha fazla harcama yapamayız.”

F 21


EKVADOR

Uluslararası İşçi Kardeşliği

F

22

Buradan şu sonucu çıkartabiliriz: Berlusconi hüküme­ tinin işçilerin bütün haklarına saldırması AB direktiflerinin uygulanması kapsamına giriyor. Devlet güçlerinin bölgelere aktarılması anlamına gelen Yetki Yasası, özelleştirme ve talan planlarının uygulanması amacı için işçi sınıfının bölün­ mesi için İtalyan ulusunun “20 küçük İtalya”ya bölünmesini amaçlıyor. İşçiler, bir kez daha, kuzeyden güneye 1944 ve 1945 dev­ rimci dalgasında elde ettikleri bütün ulusal ve sosyal kaza­ nımlarını yeniden alma isteklerini göstererek grev yaptılar. Yetki Yasası, 16 Kasım 2005’te oylandı. Bu yasa, devletin yetkilerinin birçoğunu bölgelere aktar­ maktadır: • Cumhurbaşkanı bun­ dan böyle parlamento Yetki Yasası, işçi tarafından seçilmeyecek. sınıfının bölünmesi • Cumhuriyetin başkanı bundan böyle ulusal bir­ için İtalyan liği değil “Cumhuriyetin ulusunun “20 federal birliğini” temsil küçük İtalya”ya edecek. • P a r l a men t o y u bölünmesini feshetmek artık amaçlıyor. Cumhurbaşkanı’nın elin­ de. • Sağlık, eğitim, bölgeleri etkileyen programlar ve polis teşkilatının örgütlenmesinde bölgelerin tam denetimi var. • Milletvekillerinin sayısı 630’dan 518’e, senatörlerin sayı­ sı 315’den 252’ye düşüyor. Bu, İtalya Cumhuriyeti tektir ve bölünmezdir diyen 1947 Anayasasına ağır bir darbedir. Yetki Yasası ile birlikte İtalyan ulusunun birliği parçalanıyor. Bu yasanın etkisiyle bütün kurumları ve partileri etkile­ yen emsali görülmemiş bir kriz başladı. İlkbaharda, belki de genel seçimlerden önce, yetki sorunu hakkında bir referan­ dum yapılacak. Bu yasa, halk tarafından kesinlikle reddedil­ meli! Yetki üzerine ilk oylama yapıldı, çünkü 1996 ve 98 yılları arasında Prodi hükümeti, “devlette reformu” başlattı ve federalizmi uygulamaya koyan bir yasayı geçirdi. Bu, devletin esnekliğini kurumsallaştırdı ve özelleştirmeler ve bölge­ selleştirmeler için yol açtı. “20 küçük İtalya”nın yaratılma sürecini başlatan, Prodi’nin merkez sol hükümetiydi. Ve bu sadece Maastricht Antlaşması’na uyumun sonuçları. İşte tam da bu nedenle İtalyan işçileri bu genel grevle Maastrciht’in ve Brüksel’in direktiflerini reddettiklerini AB ve onun kurumlarına bir kez daha gösterdiler.

Ekvador İşçilerinin Partisi İlkeler Deklarasyonunu Yayımladı

E

kvador işçileri geçtiğimiz dönemde verdikleri zorlu mücadelelerden ders çıkararak, bu mücadelelerin birikimleriyle kendi partilerini kurmaya giriştiler ve 20 Ekim’de Quito şehrinde top­ lanarak bir İlkeler Deklarasyonu yayımladılar. Ekvador’da bağımsız bir işçi partisi kurma çalışmalarını sizlere 6. sayımızda (Ocak 2005) aktar­ mıştık. Aradan geçen dönemde ise Cumhurbaşkanı Guierrez devrildi, Hıristiyan-Sosyal Parti’nin öncü­ lüğünde ülkeyi özerk bölgelere ayırma gündeme geldi ve buna karşı işçiler ulusal egemenliği savundular. 20 Ekim’de yayımla­ dıkları Deklarasyon’a şu sözlerle başlıyorlardı: Bizler şehirlerdeki ve kırlardaki işçiler, öğrenciler, işsizler, ev kadınları, temizlikçi kadınlar ve 20 Ekim tarihinde Quito’da yapılan konferansın katılımcıları olarak İşçilerin ve Halkın Bağımsız ve Demokratik Partisi’ni inşa etmek yönünde harekete geçmeye karar verdik. Bu parti; emperyalizmden, geleneksel siyasal partilerin rejiminden, finansal kurumlardan, kiliselerden ve sivil toplum örgütlerinden bağımsız; işçilerin kurtuluşunun işçilerin kendi eseri olacağı fikrinden yola çıkan; büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son vermek için mücadele eden; sınıf mücadelesi yöntemine ve dolayısıyla şehirde ve kırda işçi sınıfının, sendikaların, kitle örgütlerinin birleşik eylemine dayanan ve “sivil toplum” adı verilen şeyin egemen olmasını savunanlar ile biz işçilerle patronların aynı çıkarlara

F


EKVADOR

F

• ABD ile yapılmış antlaşmaların iptali. Mantra askeri üssünün kapatılması Parti girişimcileri, İlkeler Deklarasyonu’nda • “Yapısal reformlar” adı altında petrol, elek­ uluslararası duruma da değindiler. Bolivya’da trik, telekomünikasyon sektörlerinde yürü­ yaşanan petrol ve doğalgazın millileştirilmesi tülen özelleştirmelerin ve imtiyaz hakkı için mücadelenin, Venezuela’da ABD emper­ devirlerinin durdurulması yalizminin müdahalesine karşı duruş ile bu • Ulusal çerçevede tanımlanan hakların savu­ bağlamda kurulan UNT konfederasyonunun nulması için bölgeselleşmeye ve ademi ve Uruguay’da su kay­ merkezileştirmeye karşı naklarının özelleştirilme­ ulusun birliğinin savunul­ “Bu parti; sine karşı mücadeleden ması emperyalizmden, sonra kitlelerin iktidara • Gerçek bir toprak refor­ Geniş Halk Cephesi par­ mu, toprağın işleyene ait geleneksel siyasal tisini getirmesinin kendi olması. Köylülere düşük partilerin rejiminden, mücadelelerinden bağım­ faizli kredi ve teknik finansal kurumlardan, sız ele alınmayacağını destek sağlanması. Biyodile getirdiler. Dahası, çeşitliliğin savunulması kiliselerden ve sivil Fransa ve Hollanda refe­ • Sendikaların ve işçi hak­ toplum örgütlerinden randumlarında Avrupa larının savunulması. İşçi bağımsız; işçilerin “Anayasası”nın reddinin karşıtı, her türlü özelleş­ ulusal egemenliğin savu­ tirmeye izin veren Trole kurtuluşunun işçilerin nulması açısından büyük 2 ve Trole 3 yasaları ile kendi eseri olacağı önem taşıdığını da söy­ esnek çalışma yasalarının fikrinden yola çıkan ... lediler. kaldırılması Girişimciler işçi ve • Bölgeselleştirilerek bir parti olacaktır.” köylülerin mevcut önder­ özelleştirmeye açılmaya liklerinin durumuna da çalışılan ulusal eğitim değinerek, bazı önderliklerdeki patronlarla sisteminin savunulması. işbirliği eğiliminin mücadeleye engel oluştur­ • Tüm bunları gerçekleştirecek, gerçek halk duğu, emekçilerin bağımsızlığını zedeleyen bu temsilcilerinden oluşan bir kurucu meclisin tutumun emekçilerin birliğini de parçaladığı oluşturulması sonucuna vardılar. Uluslararası İşçi Kardeşliği olarak Ekvador Deklarasyon kapsamında şu talepleri içeren işçilerinin partisini yürekten selamlıyor ve bir acil mücadele programı oluşturuldu: ülkemizde kurma mücadelesini verdiğimiz • İç ve dış borcun iptali “İşçilerin Kendi Partisi”nin de aynı temelde • Serbest ticaret antlaşmalarının reddedilme­ – işçi sınıfının birliği ve bağımsızlığı temelinde si – vücut bulabileceğini yineliyoruz. sahip olduğunu düşünmemizi isteyenlere karşı çıkan bir parti olacaktır.

23


A

Uluslararası İşçi Kardeşliği

ma­cı­mız Tür­ki­ye’de pat­ron­la­rın ve hü­kü­ met­le­ri­nin vah­şi sal­dı­rı­sı­na kar­şı ko­ya­bil­ mek için iş­çi sı­nı­fı­nın bir­le­şik mü­ca­de­le­si­ne ve tüm ezi­len­le­rin, yok­sul hal­kın bu mü­ca­de­le­ ye ka­tıl­ma­sı­na hiz­met et­mek­tir. Bu mü­ca­de­le­ yi bü­tün dün­ya­da or­tak­laş­tır­mak için ILC’nin Açık Dün­ya Kon­fe­rans­la­rı­na ka­tı­lı­yo­ruz ve Tür­ki­ye’de or­tak kam­pan­ya­lar ör­güt­lü­yo­ruz. ILC haf­ta­lık bül­ten­le­ri­ni her haf­ta çe­vi­re­rek İn­ter­net si­te­miz­de ya­yım­lı­yo­ruz. Ay­lık ola­rak da Tür­ki­ye ek­le­riy­le bir­lik­te Ulus­la­ra­ra­sı İş­çi Kar­deş­li­ği eli­niz­de oluyot. Özel­leş­tir­me­ye, ku­ral­sız ça­lış­ma­ya, sen­ di­ka­sız­laş­tır­ma­ya, grev hak­kı­nın yok edil­ me­si­ne, iş­siz­li­ğe, aç­lı­ğa ve sa­va­şa kar­şı mü­ca­de­le­yi bir­leş­ti­re­rek ve yük­sel­te­rek iler­ le­ye­bi­li­riz.

Pat­ron­suz bir par­ti: “İş­çi­le­rin Ken­di Par­ti­si”

Ar­tık iş­çi­ler ola­rak bir si­ya­sal güç oluş­tur­ma­ dan, top­lum­da­ki gü­cü­müz ka­dar si­ya­sal alan­da tem­sil edil­me­den ne ye­ni bir hak al­ma­mı­zın ne de va­ro­lan hak­la­rı­mı­zı ve sen­di­ka­la­rı­mı­zı ko­ru­ ma­mı­zın müm­kün ol­ma­dı­ğı­nı he­pi­miz gö­rü­yo­ ruz. Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı ola­rak at­ma­mız ge­re­ken bir­çok adım var ama bun­la­rın en önem­li­si pat­ron­lar­dan ve on­la­rın dev­le­tin­den ba­ğım­sız bir iş­çi par­ti­si­nin ku­rul­ma­sı­dır. Şim­di­ye ka­dar han­gi si­ya­si gö­rü­şe ya­kın dur­muş olur­sa ol­sun bü­tün iş­çi ör­güt­le­ri, iş­çi­le­rin ve emek­çi hal­kın en ba­sit ve te­mel çı­kar­la­rı et­ra­fın­da bir ara­ya gel­mek zo­run­da­dır­lar. Kar­şı­mız­da yıl­lar­dır ara­la­rın­da­ki bü­tün it da­laş­la­rı­na rağ­men bir­ leş­miş bir pat­ron­lar cep­he­si var­dır. Bir­leş­miş

pat­ron­lar cep­he­si ile mü­ca­de­le ede­bil­mek için ise bir­leş­miş bir iş­çi cep­he­si­ne ih­ti­yaç var. İş­te “İş­çi­le­rin Ken­di Par­ti­si” böy­le bir cep­he ol­ma­lı­dır.

Tek örgütümüz var: sendikalarımız

Gö­rev ön­ce­lik­le her şe­ye rağ­men var­lı­ğı­nı sür­ dür­me­ye ça­lı­şan iş­çi ör­güt­le­ri­ne, sen­di­ka­la­ra ve bu ör­güt­le­rin sa­mi­mi ve dü­rüst kal­mış yö­ne­ ti­ci­le­ri­ne, sı­nıf bi­linç­li iş­çi­le­re düş­mek­te­dir. Tek iş­çi ör­gü­tü olan sen­di­ka­lar, biz­den ön­ce­ki iş­çi ku­şak­la­rı­nın alın­ter­le­rin­den art­tır­dık­la­rı ku­ruş­lar­la ve zor­lu mü­ca­de­le­ler­le ku­rul­du. Bu bi­ri­ki­mi­miz, şim­di­ki ve ge­le­cek ku­şak iş­çi­le­rin ve yok­sul hal­kın çı­kar­la­rı için kul­la­nıl­ma­lı­dır. Bu hem iş­çi sı­nı­fı­na, hem de tüm ezi­len­le­re ve yok­sul hal­ka kar­şı ta­ri­hi bir so­rum­lu­luk­ tur. Bu so­rum­lu­lu­ğun ge­re­ği­ni bu­gün ye­ri­ne ge­tir­me­yen­ler ya­rın ör­güt­le­ri­miz iyi­ce un ufak ol­du­ğun­da tem­sil et­tik­le­ri iş­çi­le­re ne yüz­le ba­ka­cak­la­rı­nı dü­şün­me­li­dir­ler. Evet, bu gi­di­ şin so­nu­nun kı­ya­met ol­du­ğu­nu gö­ren bü­tün iş­çi ön­der­le­ri, pat­ron hü­kü­met­le­ri­ne kar­şı tek kur­tu­luş yo­lu­nun bir iş­çi hü­kü­me­tin­den geç­ti­ ği­ni gör­me­li­dir­ler. Sa­de­ce sen­di­ka­lı iş­çi­le­rin de­ğil; tüm iş­çi­le­ rin, yok­sul­la­rın, iş­siz­le­rin, ezi­len­le­rin çı­kar­la­rı­ nı sa­vun­mak için bir­lik­te si­ya­set yap­ma­lı­yız. Ulus­la­ra­ra­sı İş­çi Kar­deş­li­ği, sen­di­ka ve kon­fe­de­ras­yon ay­rı­mı yap­ma­dan mü­ca­de­le­ci bü­tün iş­çi­le­rin, iş­çi ön­der­le­ri­nin ve sen­di­ka yö­ne­ti­ci­le­ri­nin bir ara­ya ge­le­rek “İş­çi­le­rin Ken­di Par­ti­si”ni kur­ma mü­ca­de­le­le­ri­ni des­ tek­le­mek için ça­lış­mak­ta­dır.

Uluslararası İşçi Kardeşliği

Sayı: 8 (14) • Ocak 2006 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur • Baskı: Selin Ofset / (212) 577 63 48 Yönetim Yeri: Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul • Tel/Faks: (216) 330 95 67 http://www.iscikardesligi.org • iletisim@iscikardesligi.org • PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.