Ik15

Page 1

Şubat 2006

Uluslararası

İşçi Kardeşliği

Bedeli 50 YKr

Bir İşçi Enternasyonali için İşçilerin ve Halkların Bağlantı Komitesi’nin (ILC) Türkiye bültenidir.

“İKP” 6. Genel Kurulu

DAVET “İşçilerin Kendi Partisi” Geçici Kurucular Heyeti 6. Genel Kurulu’nu topluyor. 19 Mart tarihinde yapılacak toplantıya patronlar hariç herkesi bekliyoruz! Bu sayıda: çağrı metni (s.3’te), Siyasal Platform Taslağı (s. 4’te). Tüzük Taslağı (s.7’de). Parti girişimcileriyle (s.8’de) ve Çelik-İş Gebze Şube Sekreteri Fırat Güneş ile (s.12’de) yapılmış iki görüşme.

TÜPRAŞ

Danıştay’ın durdurma kararı uygulansın! “Satılan mal geri alınmaz” diyenlere karşı geri millileştirme talebini yükseltelim! (s.18’de) İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC) tüm dünyadaki işçi örgütlerini Petrol-İş sendikasına destek vermeye çağıran bir kampanya başlattı. (arka kapakta) Bizimle bağlantı kurmak için: e-posta: iletisim@iscikardesligi.org web: http://www.iscikardesligi.org

İçindekiler: s.3: “İKP” Genel Kurulu’na davet, Karikatür krizi s.4: “İKP” Siyasal Platform Taslağı s.7: “İKP” Tüzük Taslağı s.8: “İKP” Geçici Kurucular Heyeti ile görüşme s.12: Görüşme: Fırat Güneş / Çelik-İş s.13: Yeni 4-C sözleşmesi s.14: GSS ve sosyal güvenlik “reformu” s.15: Görüşme: Tüm Bel-Sen Çankaya s.17: Bolivya s.18: TÜPRAŞ, Tekel, İETT s.20: TÜPRAŞ için uluslararası kampanya


Uluslararası İşçi Kardeşliği

ILC

1

Bir İşçi Enternasyonali için Uluslararası Bağlantı Komitesi

991 yılı Ocak ayında Barcelona’da (İspanya) 63 ülkeden delegelerin katıldığı ilk Açık Dünya Konferansında kuruldu. Bu delegeler, işçi sınıfı içindeki çeşitli örgütleri ve siyasal akımları temsil ediyordu. Amacımız tüm dünyada kapitalizmin vahşi saldırısına karşı mücadele etmek için işçi sınıfını ve dünyanın ezilen halkları ile gençliğini birleştirmeye yardımcı olmak. Programımız ise açık ve basit: özelleştirmeye, kuralsızlaştırmaya ve savaşa hayır! Bunun için de tüm dünyada işçilerin bağımsız örgütlerinin özellikle de sendikalarının savunulması çok önemlidir. Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC), işçi sınıfının küresel kapitalizmin dayattığı esaretten kurtulmasının ancak işçilerin kendileri tarafından elde edilebileceği fikrine sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf mücadelesinin tarihi her türlü kazanımın bağımsız işçi sınıfı örgütlerinin mücadeleleri sonucunda elde edildiğini göstermiştir. ILC ilk toplantısından bu yana 94 ülkedeki siyasi aktivistlerin ve sendikacıların çok eğilimli bir yeniden gruplaşması olarak büyümüştür. 1991, 93 ve 96’da üç defa, 2000 yılı Şubat ayında San Francisco Emek Konseyi (AFL-CIO) ile ortak Açık Dünya Konferansları düzenledik. 2002 yılı Şubat ayında Berlin’de ILC-San Francisco Açık Dünya Konferansı Sürdürücü Komitesi ve geniş bir Alman sendikacılar komitesi ile birlikte -Kuralsızlaştırmaya Karşı ve Herkes için Emek Hakları için Uluslararası Konferans- toplandı. İşçi Kadınların Haklarının Savunusunda Uluslararası Konferans da bu konferansın öncesinde toplandı. Yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirme amaçlı tüm mücadeleleri, toplu şözleşmelerdeki, iş kanunlarındaki ve ILO Sözleşmelerindeki kazanılmış hakları ve güvenceleri koşulsuz savu-

nuruz. Dünyadaki gerçek bir barış için koşullar da bunlardır. Tüm ülkelerde gerçek bir demokrasi için şartlar bunlardır ve bunlar da ancak halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ırklar arasındaki eşitlik temelinde yükselebilir. Bu nedenle her yıl Cenevre’de yapılan ILO yıllık toplantısında ILC de ILO Sözleşmelerinin savunulması için bir konferans düzenliyor. Ayrıca çeşitli bölgesel kampanyalar ve girişimler örgütledik. “Serbest Ticaret Anlaşmalarına” karşı-örneğin Amerika kıtalarında NAFTA ve FTAA’ya karşı, Avrupa’da Maastricht Anlaşmasına karşı- Çin’de, Romanya’da, Kore’de, Togo’da ve dünyanın birçok yerinde sendikal faaliyetlerinden dolayı hapsedilen aktivistlerin serbest bırakılması talebi ile işçileri savunan çok sayıda kampanyalar örgütledik. Uluslararası Bağlantı Komitesi kendisini varolan uluslararası işçi örgütlerinin yerine koymuyor ya da onlarla rekabete girmiyor. ILC tarihi modeli olarak 1864’te Londra’da kurulan Uluslararası İşçi Derneği’ni - I.Enternasyonal’i - alıyor. O gün de bugün olduğu gibi amaç, işçileri savunmak için samimi bir şekilde mücadele eden tüm akımları, işçi demokrasisi temelinde, çeşitliliğe saygı göstererek ve birleşik eylemi ileriye taşıyacak bir biçimde örgütlemekti. 23-24 Ocak 2003 tarihinde Savaşa Karşı Acil Konferansı örgütledik ve “Savaşa Karşı Uluslararası Emek Hareketi”ni inşa etmeyi kararlaştırdık. Kampanyalarımızın ve amaçlarımızın kısa bir özeti bu. Her hafta ILC’nin faaliyetleri ile ilgili bilgiler içeren bir bülteni üç dilde yayınlıyoruz. Adres: ILC, c/o Parti des Travailleurs - 87, rue du Faubourg Saint-Denis, 7510 Paris, Fransa eit.ilc@wanadoo.fr, http://www.owcinfo.org

ILC Uluslararası İşçi Kardeşliği

Sayı: 9 (15) • Şubat 2006 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur • Baskı: Selin Ofset / (212) 577 63 48 Yönetim Yeri: Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul • Tel/Faks: (216) 330 95 67 http://www.iscikardesligi.org • iscikardesligi@iscikardesligi.org • PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319

2


“İKP” / KARİKATÜR KRİZİ

Başarmak için Başlamalıyız

“İşçilerin Kendi Partisi”ni taş taş üstüne koyarak inşa etmek zorundayız.

T

ürkiye’nin siyasetinde ister “sağcı” isterse “solcu” denilsin hep patronlar yer aldı. Meclis hep onların temsilcileri ile dolu. Sermayenin her kesimi orada bir yandan kendi aralarında çıkar kavgasını vermekte bir yandan da işçilere, emekçilere ve yoksullara karşı tam bir birlik oluşturmaktalar. İşçiler, emekçiler ve yoksullar olarak siyasette yokuz. Bazılarımızın Partileşmek sağcı bazılarımızın solcu partilere oy zorundayız çünkü vermesi durumu değiştirmiyor. Eğer örgütlü tek gücümüz olan sendikalar patronlardan bu sorunu önlerine koyup çözüm arabağımsız olarak, yışına girişselerdi işçilerin en geniş kendi aramızda kesiminin oradan bütün ezilen halk katmanlarının yöneldiği bir partileşbirleşerek, me çıkabilirdi. Partileşmek zoruntoplumsal adaleti dayız çünkü patronlardan bağımsız sağlamak için olarak, kendi aramızda birleşerek, toplumsal adaleti sağlamak için bir bir siyasal güç siyasal güç oluşturmaktan başka bir oluşturmaktan yolumuz yok. başka bir yolumuz Ama onlar başka işlerle meşgul. Bir işçi sendikası konfederasyonu; yok. milyonlarca işçi sigortasız, sendikasız çalıştırılırken hükümetin desteği ile diğer sendikalara üye işçileri kaparak büyümeye (?) çalışıyor. Diğer bir işçi sendika konfederasyonu başkanı ise “solcu” patronlarla birlikte yeni bir “solcu” parti kurmaya çalışıyor. Birçok işçi sendikası yöneticilerinin ise kendi koltuklarını korumanın dışında bir telaşları yok. Ama er veya geç işçilerin alın teri ile oluşmuş işçi örgütleri olan sendikalar yine gerçekten işçilere hizmet eder hale gelecektir. Şimdi görev bütün mücadeleci işçilerin önündedir. “İKP” girişimcileri olarak 19 Mart 2006 tarihinde yapılacak toplantıda büyük işçi denizinde buluşmak için nasıl bir kanal ile yola çıkacağımızı tartışacağız. Patronlar dışında herkes davetlidir!!

Amerikan Demokrasisi ve Peygamber Karikatürü

Camiler bombalanıyor. Çocuklar, kadınlar, siviller Afganistan’da, I r a k ’t a , F i l i s t i n ’ d e öldürülüyor. Çıt yok. İran ve Suriye hedefte. Gerekçe aynı: terörizm ve nükleer silah. Bizim gündemimizde ise Hz. Muhammed’in aylar önce küçük bir ırkçı gazetede çizilen çirkin karikatürleri ve Danimarka var. Yıllardır oynanan ilkel doğu – modern batı oyununun tuzağına düşmeyelim. İnsanlığın ve bizim bölgemizin düşmanı Amerika’dır. Bütün öfkemizi bu savaşa çevirmeliyiz. Bu oyun, Amerikan işçi sınıfının çoğunluğu olan siyahları, Avrupa’daki göçmen işçileri, Asya ve Afrika’yı yok etme planının parçasıdır. Çözüm dünya işçilerinin birleşik mücadelesindedir.

“İKP” Geçici Kurucular Heyeti 6. Genel Kurulu’nu Topluyor! 19 Mart 2006 13:00 TEKSİF Bakırköy Şubesi

3


Uluslararası İşçi Kardeşliği

“İKP”

4

“İşçilerin Kendi Partisi” Siyasal Platform Taslağı

“İKP” programı çalışmaları kapsamında, 6. Genel Kurul’da tartışılmak üzere hazırlanmıştır biçimlerine son verilmelidir. Başta subay, astTanım ve amaç

“İşçilerin Kendi Partisi” (“İKP”) emeğiyle subay ve polisler olmak üzere tüm güvenlik geçinen çalışanlardan, emeklilerden ve işsiz- mensuplarına sendikal haklar tanınmalıdır. Tarım işçilerinin örgütlenmesi için mücadelerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. “İKP” işçi sınıfı içindeki herhangi bir ideo- lenin yanı sıra ILO’nun yoksul köylü ve çiftçilojik/politik eğilimin partisi değil, patronlardan lerin örgütlenmesi sözleşmesi uygulanmalıdır. Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşve devletten bağımsız olarak mücadele etmek maya karşı; demokratik isteyen her türlü sınıf ve mücadeleci bir tarzda, içi eğilimi demokratik Ülkenin ve işçi sınıfının işyeri örgütleri temelinde temelde bir araya getiren geleceği, işçilerin, yükselen, üyelerin söz ve bir partidir. karar sahibi olduğu her patronlardan ve Partinin amacı; Türkiye’de ve dünyada devletten bağımsız, sınıf işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfesömürüye ve her türlü içi farklı eğilimlerin derasyonu doğrultusunezme ezilme biçimine da mücadele edilmelidir. demokratik birliğini son vermek; bunun için Noter şartı ve barajlar kalTürkiye’yi bir işçi hükügözeten, siyasi, dırılmalı, sendikal anlaşmetinin kurulmasıyla işçi sendikal ve diğer öz mazlıklar işyerlerine saniktidarına taşımaktır. dık konularak çözülmeörgütlenmelerinin İşçi sınıfının lidir. İşçi örgütlerinin her geliştirilip kademesinde görevliler bağımsız güçlendirilmesine seçimle iş başına gelmeli örgütlenmesi ve geri çağrılabilmelidir. bağlıdır. esastır Seçimlerde nispi temsil Ülkenin ve işçi sınıfının sistemi uygulanmalıdır. geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten İşyeri ve işkolları temelinde örgütlenen senbağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik dikaların yanı sıra coğrafi bölge veya kent birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz düzeyinde yatay işçi örgütlülükleri ve demokörgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine ratik nitelikli yoksul halk dayanışma birlikleri bağlıdır. oluşturulmalıdır. Bunun için; tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilme- Avrupa Birliği: meli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekil- sermayenin birliği de çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaş- Amerikan emperyalizminin, yani tekellerin ve tırılmalıdır. Çalışanların haklarını düzenleyen uluslararası mali şirketlerin hedefi bellidir; ILO sözleşmeleri derhal uygulanmaya koyul- dünyanın tek ve mutlak efendisi olmak. Avrupa malı, ortak çalışanlar yasası çıkartılmalıdır. Birliği de emperyalistler arası rekabette büyük Taşeronlaştırmaya ve kuralsız-esnek çalıştırma güç olabilmek için kurulmaya çalışılan bir


“İKP”

 büyük

patronlar birliğidir. AB, Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmayı amaçlayan bir birliktir.

Emperyalizmin kıskacından kurtulmuş bir Ortadoğu, eşitlik ve kardeşlik temelinde yükselen bir Türkiye

tik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yoluyla mümkün olduğu inancındadır. “İKP” din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleşmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. Evrensel insan hakları ve onuru ile çelişmeyen şekilde bütün dini inançlar ve inanmayanlar kendilerini serbestçe ifade edebilmelidir. Nüfus cüzdanlarında dini ibare olmamalı, din dersleri seçmeli olmalıdır. Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır.

Sömürüsüz bir toplum için

Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist üretim araçları üzerindeki özel sistem her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve mülkiyet rejimine son çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistetesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist sal- mi dünyayı pazar, işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Havayı, dırı ve savaş aracı olan suyu, yerüstü ve yeraltını, NATO’dan ayrılmalı, AB, Avrupa ulus bütün insanları ve canAmerika ve İsrail ile yapıdevletleri içinde işçi lıları, yani tüm doğayı lan bütün ikili askeri antyok olma ile karşı karşıya sınıfının yüzyıllar boyu laşmalar sona erdirilmebırakıyor. Gezegenimiz lidir. Türkiye Filistin’e, yaptığı mücadele ile yeni yüzyılda ya bu Lübnan’a, Suriye’ye, sağladığı kazanımları rejimden kurtulacak ya İran’a ve işgalden kurtulyaygınlaştırmaya çalışan da emperyalistler arası muş bir Irak’a kardeşlik rekabet dünyayı açlık, elini uzatmalıdır. değil, tersine bunları kıtlık, hastalık, savaş ve Ortadoğu halklarının ortadan kaldırmayı çevre felaketleriyle yok gerçek özgürlüğü, miledecektir. Bunu önleamaçlayan bir birliktir. letlerin kendi kaderlerini menin yolu işçi sınıfının tayin hakkını gözeterek, bütün sömürülenlere ve Türk, Arap, Kürt ve Fars ezilenlere önderlik ederek patronların düzeni işçi ve emekçilerinin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlan- olan kapitalist sistemi yıkmasından geçmektedir. Patron devletlerinin yerine işçi devletleri ması ile mümkündür. “İKP”, milliyetçiliğe dayanan siyasetlere kurulmalı, uluslararası dayanışma ve birlikler karşıdır. Milliyetçilik, patronların işçi sınıfını gerçekleştirilerek dünyada sömürünün olmadıbölmek için kullandıkları en büyük silahtır. ğı, toplumsal adaletin sağlandığı bir düzen inşa Bugün bölgesel asgari ücretin uygulanmaya edilmelidir. çalışılması, tüm Türkiye’yi kapsayan sosyal Ekonomik politika güvenliğin yok edilmeye çalışılması, işçi sını- Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatfının bölgelere parçalanması anlamına gelir. sız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülTürk ve Kürt patronlarının kardeşlik içinde kiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulayürüttüğü bu politikalara karşı “İKP”, Türk ve nacaktır. Kürt işçilerin kardeşliğini ve birliğini savunur. Dış borçlar ile küçük tasarruf sahiplerininki “İKP” Türkiye’nin demokratik siyasi birliği- hariç olmak üzere iç borçlar iptal edilecek; nin baskıcı yönetim tarzları ile değil, demokra- IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü

 5


“İKP”

Uluslararası İşçi Kardeşliği

ile bağlantılar kesilecektir. Tüm özel banka-

lar kamulaştırılacak, dış ticarette devlet tekeli kurulacaktır. Bir kumarhane olan borsa kapatılacaktır. Demokratik ve merkezi bir planlamayla acilen çok geniş bir kamu yatırımları programına gidilecektir. İşçilerin ücretleri öncelikle 1989-90 yıllarının satın alma düzeyine yükseltilecektir. Dört vardiya, 35 saat çalışma haftası ve özellikle konut, sağlık, eğitim, sosyal destek alanlarında açılacak yeni iş sahaları ile tam istihdam hedeflenecektir. Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığı ile ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Gerek kentler arasında gerekse kent içinde kitle ulaşım araçlarına ağırlık verilmeli; demiryolu, deniz ve hava ulaşımı esas alınmalıdır. Tekellerin medya aracılığı ile siyaseti ve ekonomiyi belirlemesine son verilmelidir.

Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik

Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. Bu alanlarda kâr amacıyla kurulan özel işletmeler kabul edilemez. Sağlık politikalarının temeli koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine dayanmalıdır. Zorunlu eğitim on bir yıla çıkartılmalı, demokratik ve laik nitelikte olmalıdır. Kamu hizmeti veren kurumlarda çalışanların denetimi sağlanmalıdır. Üniversiteler kamu kaynakları ile finanse edilmeli; öğretim üyeleri ile diğer çalışanları tarafından yönetilmeli ve öğrenciler tarafından denetlenmelidir. Ülkenin ve toplumun gerçek ihtiyaçlarına yönelik eğitim, bilim ve araştırma politikaları oluşturulmalıdır. Sosyal güvenlik kurumları bugün “birleşme” adı altında yapılmaya çalışıldığı gibi tasfiye edilmemeli, en ileri kazanımlar seviyesinde birleştirilmelidir. Çalışanların geliriyle inşa edilmiş bu kurumlar, çalışanlar tarafından yönetilmelidir. Herkese emeklilik hakkı sağlanmalı, işsizlik sigortası işsiz kalınan sürenin

6

tümünü kapsamalıdır.

Kadınlar ve gençlik

Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır. İçinde yaşadığımız toplumda kadınlar baskıya, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar. Bu sorunların çözümünü önüne koyan bağımsız kadın örgütlenmeleri ve hareketleri desteklenmelidir. Eşit işe eşit ücret verilmeli, kadınların sendika ve diğer toplumsal örgütlerde eşit temsil hakkı için özel önlemler alınmalıdır. Eğitim ve diğer sosyal hakların yok edilmesi ve işsizlik, gençleri hızla uyuşturucu “sanayisinin” kollarına atmaktadır. Gençler savaşa karşı barış için, çalışma hakkı için, eğitim ve gelecek hakkı için işçi sınıfı ile birlikte örgütlü bir mücadeleye atılmalıdır. Erlere asgari ücret ödenmeli ve oy hakkı verilmelidir.

Doğanın korunması ve barış için

Bugün büyük patronların elinde daha fazla kâr hırsı ile hızla çevresel kıyamete yürüyen bu dünya, çocuklarımız için de hâlâ yaşanabilir olmalıdır. Onun için bugünden nükleer silahların yok edilmesini savunmalı, sanayi tesislerinin havayı, toprağı ve suyu kirletmesine izin verilmemelidir. Çevreyi kirleten fabrikalarda üretim durdurulsun, gerekli önlemler alınsın. Sistemli kirlilik yayan fabrikalar işçi denetiminde devletleştirilsin!

Uluslararası mücadele

Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında bir ortak örgütlenme inşa etmek zorundadırlar. Bu ortak örgüt, dünyadaki bütün işçi mücadelelerini birleştiren, onlar arasındaki dayanışmayı ve tecrübe alış verişini sağlayan bir işçi ve ezilenler cephesi olmalıdır. Dünya işçi sınıfının ve ezilenlerinin politik (siyasi parti) ve ekonomik (sendikalar) örgütlerini bir araya getirecek böyle bir cephe, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi yolunda çok büyük bir ileri adım olacaktır. “İKP”, bu amaçla İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nde (ILC) yerini alacaktır.


“İKP”

“İşçilerin Kendi Partisi” Tüzük Taslağı (anahatlar)

“İşçilerin Kendi Partisi” tüzüğü çalışmaları kapsamında, 6. Genel Kurul’da tartışılmak üzere hazırlanmıştır Tanım

“İşçilerin Kendi Partisi” emeğiyle geçinen çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. Demokrasinin temeli partilerin ve tüm işçi örgütlerinin devletten ve patronlardan bağımsız olmalarıdır. Bu yüzden “İşçilerin Kendi Partisi”nin bütün geliri işçilerden gelir.

Amaç

“İşçilerin Kendi Partisi”nin amacı Türkiye’de ve dünyada sömürüye ve her türlü ezme ezilme biçimine son verecek bir mücadele vermek ve bunu işçi hükümetinin kurulmasıyla işçi iktidarına taşımaktır.

Temel ilkeler • • • • • • • • • • •

Patronlar üye olamaz. “İKP” patronlardan ve devletten bağımsızdır. Düşüncesi, inancı her ne olursa olsun her işçi “İKP”ye üye olabilir. Bütün yöneticileri seçimle göreve gelir ve gerektiğinde geri çağrılabilir. Bütün yönetim organlarının 2/3’ü işçilerden oluşur. Diğer emekçilerin oranı 1/3’ü geçmez. Aynı göreve peşpeşe iki dönemden fazla kalınamaz. Partinin bütün geliri işçilerden gelir. “İKP” hiçbir devlet yardımını kendi şahsında kabul etmez. Bu parayı demokratik işçi hareketinin denetimindeki kurumlar aracılığıyla ülke ve dünya işçi mücadelesine aktarır. “İKP”nin bağımsız bir gazetesi olacaktır. Tüzük değişikliği için 2/3, program değişikliği için yarıdan fazla, diğer kararlar için çoğunluk gerekir. İşçi demokrasisi temeldir. Herkes parti içinde düşüncesini özgürce çoğaltabilir ancak parti karar ve eylemlerine karşı eylem yapılamaz. Parti için demokrasi ve seçim sistemi ilk kurultayca tekrar oylanır. Disiplin kurulu kararlarına o kurulu seçen kongrede (il kongresi ve büyük kongre) itiraz edilebilir, kongrelerde alınacak kararlar kesindir. Bütün yönetim toplantıları, onları seçenlerin denetim ve izlemesine oy hakkı olmaksızın açıktır.

Emek Platformu’nu bağımsız bir işçi partisi kurulması için çağrıda bulunmaya davet eden kampanyanızı destekliyorum.

İsim, Soyisim: ................................................... Sendika: ...................................................

Görev: ................................................... İmza: ...................................................

Tam imza metnini ve imzacıların son listesini http://www.iscikardesligi.org/yazi.php?yazi_no=476 adresinde bulabilirsiniz. Desteğinizi doğrudan bizimle temas kurarak veya (216) 330 95 67 nolu faksa veya iletisim@iscikardesligi.org e-posta adresine göndererek iletebilirsiniz.

7


Uluslararası İşçi Kardeşliği

GÖRÜŞME

8

“İşçilerin Kendi Partisi”

Muhabirimiz, “İKP” Geçici Kurucular Heyeti’nden Çetin Yelken (TEKSİF Bakırköy Şube Başkanı), Zeki Kılıçarslan (İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi) ve Muzaffer Çavuşlu (Belediye-İş üyesi) ile görüştü. Bugün bir yandan işçi sınıfının sürekli kayıplar yaşaması söz konusu. Diğer yandan sizler bugün kurucularının, üyelerinin ve sahiplerinin işçiler olacağı bir partinin kurulması için çağrı yapıyor, bunun için mücadele ediyorsunuz. Bu “İşçilerin Kendi Partisi” çağrısını nasıl gerekçelendiriyorsunuz? Çetin Yelken: İşçi sınıfı olarak örgütlü olduğumuz yerlere baktığımızda; sendikalı olanların da ne kadar sendikalı, ne kadar örgütlü olduğu, ya da ne kadar sadece üye olduğu başka bir konu olsa da; 20 milyon toplam çalışan içinde toplam 300 bin sendikalı var. Bunların da sanırım 50 bininin örgütlü olduğundan bahsedebiliriz. Çünkü aslında sendikalı olmakla örgütlü olmak arasında da fark var. Bu arada otuzdan fazla parti işçi sınıfının partisi olduğunu söylüyor ve belki her gün de yeni bir parti kuruluyor. Naçizane bir sendikacı olarak, bir işçi önderi olarak ya da bir işçi olarak ben şunu söylüyorum: Kim ne yapacaksa yapsın, çok acilen, çok ivedilikle, akılcı, mantıklı olarak ve bu süreçten emeği ayağa kaldıracak şekilde yeni bir yapılanmanın, mutlaka diğer faktörler de göz ardı edilmeden, harekete geçirilmesinden yanayım. İşçi Kardeşliği’nin değişik evrelerinde görüşlerimizi ifade ediyoruz ve acilen şunu söylüyoruz. Sınıf kimsenin kafasındaki dayatma bir şablonla ifade edilemez. Sınıfın var olduğu haliyle, olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. İşçi olan, alnının teriyle geçinen emeği temsil eder ve işçidir. Yüz binlerce insanın doğal yapısını olduğu gibi kabul eden ama onu emek ortak paydasında harekete geçirecek bir oluşuma ihtiyaç var. Bunun için de samimi işçi önderlerine ve aktivistlere ihtiyaç var. Zeki Kılıçarslan: Gerçekten emek ve sınıf mücadelesinin gelişmesine ihtiyaç olan bu

Çetin Yelken: “Yüzbinlerce insanın doğal yapısını olduğu gibi kabul eden ama onu emek ortak paydasında harekete geçirecek bir oluşuma ihtiyaç var.” ülkede, toplumsal adalet diyen herkes için, işçilerin ve diğer emek katmanlarının, patron partilerinden, sermaye partilerinden bağımsız bir şekilde örgütlenmelerinin en önemli ve can alıcı sorun olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir yapı içerisinde farklı görüşler olabilir; programatik açıdan farklı eğilimler olabilir ama temel kıstas politikada en geniş işçi ve emekçi kitlesini patronlardan bağımsız, kendi çıkarları ve tabii ki daha ileri olarak tüm ülke için mücadeleye sokmaktır. Eğer biz işçi sınıfının, emekçilerin büyük kesimini bağımsız bir politik hatta sokabilirsek, zaten o kendiliğinden olacaktır. Bunu yapabilmek için ise, gerçekten bir sınıf mücadelesi vermek istiyorsan ve sınıfı birleştirmek istiyorsan, hangi zeminde birliğin


GÖRÜŞME

 olacağına karar vermek zorundasın. Herkes

kendi düşüncesine göre belli bir sol ya da sosyalist yorumun etrafında siyasal birliği dayatıyor. Bunu yapamayız. İşçiler patron partilerinden, sermaye partilerinden bağımsız olmalı, bağımsız siyaset yapmalı ve bir işçi hükümeti ve iktidarı için mücadele etmelidir. Bunu savunan her sınıf içi eğilim de bu yapının içerisinde rol alabilmelidir ama sınıf içi ve sınıfın demokrasisine uyan her eğilim. Kendi ideolojik görüşlerini sınıfın politik birliğine dayatarak değil, sınıfın en geniş politik birliği içerisinde demokratik olarak mücadele edebilecek olan. Bence böyle bir ihtiyaç var ve bu ihtiyaç böyle tanımlanmalıdır. Bu görüş bugün bazı çevrelerde tartışıldığı gibi, mesela DİSK Genel Başkanı’nın çıkıp yapmaya çalıştığı gibi, solu birleştirmeye çalışan veya yeni bir sol parti olayı değildir. Türkiye’de

Zeki Kılıçarslan: “Bu görüş (...) yeni bir sol parti olayı değildir. Türkiye’de bir siyasal boşluk var, evet ama bu boşluk işçilerin, emekçilerin, yoksulların temsil edilememe boşluğudur.”

bir siyasal boşluk var, evet ama bu boşluk işçilerin, emekçilerin, yoksulların temsil edilememe boşluğudur. Bu partinin temel görevi, yapabileceksek bunu, işçilerin emekçilerin patronlardan bağımsız bir şekilde siyaset sahnesine çıkmasını sağlamasıdır ve sınıfın içerisinde olan ve sömürüsüz bir toplum için mücadele etmek isteyen herkesin içerisinde olabileceği bir demokrasiyi tanımlayan, bir sınıf içi demokrasiyi tanımlayan bir yapı olabilmesi gerekir diye düşünüyorum. Muzaffer Çavuşlu: Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı farklı gelişmeler var. Ancak içinde yer aldığımız bölgede, hatta Avrupa’yı da içine katarsak, gelişmeler iç açıcı değil. Sendikalar gittikçe güç kaybediyor, yaşanan saldırılar karşısında sınıfın örgütlü güçleri zaaflı. Bölgemizde kan gövdeyi götürüyor, bütün haklar devreden kalkıyor ve buna karşın sınıf örgütlerinin ya da sınıftan yana olduğunu söyleyen güçlerin etkili olmadığını görüyoruz. Sınıf bir biçimde bölünmüş ve parçalanmış. Sınıfın geçmişte olduğu gibi yeniden ihtiyaçları üzerinden örgütlenmeye ihtiyacı var. Hatta sınıfı yeniden tanımlamak bile gerekiyor çünkü sınıf on yıl öncesinden bile çok farklı durumda. Esnek çalışmanın ortaya çıkması, sigortasız çalışmanın daha da yaygınlaşmasıyla birlikte sendikalar ciddi anlamda güç kaybediyor. Sendikalarla işçiler arasında ciddi bir güvensizlik var. Örgütlülük anlamında, Çetin başkan söyledi zaten ciddi bir sorun var ve özellikle de emekten yana olduğunu söyleyen güçlerle sınıfın arasında ciddi bir problem var. Çünkü birbirlerini tanımıyorlar. Sınıf kafasındaki ayrımlar üzerinden bir şekilde bölünmüş ve ayrışmış. Mezhep üzerinden, milliyetçilik üzerinden bir ayrışım var. Bütün bunları ortadan kaldırabilecek, sınıfın birliğini ön plana çıkarabilecek, sınıfsal örgütlülüğü geliştirebilecek yeni araçlara ihtiyaç var. Tabii bu araçları yaratmanın en uygun yolu da siyasallaşmadan geçiyor. Onun için de Türkiye’de burjuva partilerinden bağımsız, sınıfın kendi içindeki ayrımların ötesinde bir üst kimlikte ve sınıfsal kimlikle siyaset yapabilecek bir siyasal partiye ihtiyaç

 9


GÖRÜŞME

Uluslararası İşçi Kardeşliği

var. Bence bu en kısa sürede yaratılmalı ve bu boşluk doldurulmalı.

Zeki Kılıçarslan’a sormak istiyorum. Sizce işçilerin kuracağı ve kitlesel bir şekilde içinde siyaset yapacakları bir parti Türkiye siyasal yaşamında neleri değiştirecek? ZK: Türkiye’de tarihten de kaynaklanan nedenlerle siyasal kamplaşma esas olarak ekonomik-sosyal-sınıfsal çatışmalar temelinde olmadı. Özellikle 1980’lerden sonra giderek artan şekilde Türkiye deki siyasal kamplaşmalar laik-İslamcı, Türk-Kürt milliyetçiliği, Alevi-Sünni çatışmaları temelinde gelişti. Bu durum, işçi ve yoksulların da, bu konular etrafında politika yapan ama kendine sağcı-solcu-milliyetçi-Sünni-Alevi diyen patron partileri tarafından yönlendirilmesine yol açtı. Savunduğumuz türde bir siyasallaşma ve partileşme her şeyden önce Türkiye’deki siyasal tartışma zeminini giderek sömüren ve sömürülen, patronlar ve işçiler-yoksullar, zengin azınlık ve yoksul çoğunluk çatışması temeline kaydıracaktır. İşçi-emekçi kitlelerin taleplerinin politikleşmesi sağlanacak ve bu zeminde en geniş işçi kitlelerinin siyasal olarak birliğinin önü açılacaktır. Esas olarak egemenlerin dayattığı sahte gündemler yerine, ülkenin ve insanlarımızın gerçek gündemleri öne çıkacaktır. Elbette bunu başarmak, işçilerin politik birliğini sağlamak için insanlarımızın dini-kültürel ve etnik kimliklerine saygı duymak ve herkesinin inancının kendine ait olduğunu kabul etmek gereklidir. Muzaffer Çavuşlu’ya soralım: İşçi sınıfı bugün neden önemli kayıplar yaşıyor? Ve sizce, başlangıçta çok kitlesel olamasa da, işçilerin kuruculuğunu yaptığı ve işçi sınıfının istek ve talepleri doğrultusunda siyaset sahnesine atılan bir siyasal parti kurulursa işçiler bu partiye yüzlerini çevirirler mi? MÇ: Konuşmamın birinci bölümünde şunu söylemiştim: “Sınıfı yeniden tanımlamaya ihtiyaç var.” Üretim ve emek süreçlerinin değişimi sendikal krizin en önemli sorunlarından bir tanesi. Daha önce sendikalar; düzenli çalışma yürüten, büyük fabrikalarda örgüt-

10

Muzaffer Çavuşlu: “Mezhep üzerinden, milliyetçilik üzerinden bir ayrışım var. Bütün bunları ortadan kaldırabilecek, sınıfın birliğini ön plana çıkarabilecek, sınıfsal örgütlülüğü geliştirebilecek yeni araçlara ihtiyaç var. Tabii bu araçları yaratmanın en uygun yolu da siyasallaşmadan geçiyor.” leniyorlardı. Geçmişe baktığımızda büyük grevlerin, görkemli direnişlerin bu fabrikalardan başladığını görürüz. Sendikalar büyük işletmelerde daha rahat örgütlenebiliyor ve güç kazanabiliyordu. Bu işletmeler üretimin ana mekanlarıydı. Esnek üretime geçilmesi, taşeronlaşma yolu ile üretimin küçük ve orta ölçekli hale getirilmesi ile birlikte buralarda sendikasız, sigortasız, düşük ücretle işçi çalıştırılması ve kolayca işçi çıkarılmasının önünün açılması, düzensiz ve uzun çalışma saatleri, sendikal ve sosyal hakların yok edilmesine yol açmıştır. Sendikaların bugünkü yapılarıyla bu sürece müdahale etmeleri


GÖRÜŞME

 mümkün değildir. Üretimin bölünmesi sonucu

ket için Türkiye’de çok olumlu koşullar var. ortaya çıkan dağınıklıktan yararlanan patron- Ama olumsuz argümanlar da var. Bunun için lar, işçi sınıfının bu zamana kadar elde ettiği sendikalar yeniden güven merkezleri olmalı. bütün kazanımlara saldırmakta ve modern Bu işin önderliğini yapanlar klasik solculuk köleler yaratmaktadır. Bu noktada sınıfın ihti- yapmamalılar. İşçinin bütününü, sınıfın bütün yaçlarını yeniden tanımlayan ve bu ihtiyaçlar rengiyle, dokusuyla, şekliyle kabul ederek üzerinden sermayeye karşı sınıf politikaları- ve akılcı, adım adım, ağır ağır ama kararlı nı dayatan bir sınıf partisine ihtiyaç vardır. bir şekilde gidersek, sanıyorum Türkiye’de Doğru bir siyaset tarzıyla böyle bir parti halkın kendi adına siyaset yapabileceği tek hemen olmasa bile kitleselleşebilir. İşçi sını- odak noktası bu olur. Bu konuda nelere dikkat fının siyasallaşması sağetmeliyiz? Bir, dilimize lanmadan, sınıfın bugünçok dikkat etmeliyiz. kü yapısıyla, sendikaları İşçilerin ortaklaştığı bir Çetin Yelken: “İşçiler yeniden mücadeleci sınıf dil olmalı. Onların ortaumutsuz ama sonuçta örgütleri haline getirmek lama rengine ve dokuortak bir payda, ortak de mümkün değildir. suna göre konuşmalıyız. Programlarımız çok bir dil oluşturulursa Son olarak Çetin Yelken, uzun ve sıkıcı olmamalı. kendi siyasetlerini size sormak istiyorum. Uzun uzun şeyler anlatBirincisi işçiler arasınyapmaya arzulular. maya gerek kalmamalı. daki gözlemleriniz nasıl? Tek ve az konuşmalıyız. Fakat geleneksel bir İşçiler siyasal bir ara“Mevcut halden memişçi tipimiz var, hep yış içindeler mi, siyasete nun musun? Değilsen nasıl bakıyorlar? İkincisi başkalarından bir çözümü kendin üret.” kurulmasını öngördüğüdemeliyiz. Ona çobanlık şey bekleyen. Bunun müz parti hangi konuladeğil, onu sürü gibi görönünü açacak, işçileri rı, hangi talepleri öncemek değil, kendi meselikle öne çıkarmalı, neleortaklaştıracak, dilini lesine kendi önderliğini re dikkat edilmeli? yapmasını öğretmelitespit edecek yeni ÇY: Bugün sendikayiz diye düşünüyorum. bir siyasi hareket için ların içinde bulunduğu İşçiler şu anda karamsar, açmazlar herkesin maluTürkiye’de çok olumlu bütün halk gibi. Yorgun, mu. Herkes sorunları biliumutsuzlar. Maalesef koşullar var.” yor. Sendikalar örgütsüz. bu umutsuzluğu umuda İşçiler çıkar yol bulamıdönüştürecek dünyadayorlar. Umutları süratle tükeniyor. Şimdi önemli olan, çözüm yolları ki gelişmeleri de işçiler duyamıyor. Latin neler? Çözüm yollarında oldukça kısır bir Amerika’daki gelişmeleri, Ortadoğu’daki dönemi yaşıyoruz. Sendikalar umut merkezi gelişmeleri, anti-Amerikancı bir başkaldırı olmaktan çıkmış. Sol partiler aynı şeyleri yine- projelerinden uzak oldukları için de, “bu leyip duruyor, işçi kitleleriyle buluşamıyorlar. böyle devam eder gider, Amerika çok güçlü Evet, peki işçiler bu arayışın içindeler mi? bir ülke, Batı çok güçlü bir uygarlık, biz İşçiler umutsuz ama sonuçta ortak bir payda, onlara kuyrukçuluk yapmazsak işimiz zorortak bir dil oluşturulursa kendi siyasetlerini dur” gibi bir karamsarlık karşısında, ancak yapmaya arzulular. Fakat geleneksel bir işçi böyle ısrarlı, inançlı ve inatçı bir dille “hayır, tipimiz var, hep başkalarından bir şey bekle- bu böyle gitmez” diye anlatmak zorundayız. yen. Bunun önünü açacak, işçileri ortaklaştı- Sanıyorum bunu yapmak isteyenlerin işi çok racak, dilini tespit edecek yeni bir siyasi hare- zor ama imkansız değil.

11


Uluslararası İşçi Kardeşliği

GÖRÜŞME

“İşçilerin Kendi Partisi” Muhabirimiz, Çelik-İş Gebze Şube Sekreteri ve Feniş İşyeri Baştemsilcisi Fırat Güneş ile “İKP”yi konuştu.

TBMM’de bütün yasalar patronların lehine, Kardeşliği’nin yapmaya çalıştığı şey de bu doğal olarak işçilerin aleyhine çıkıyor. Yani zaten. Biraz açarsak; yıllarca sınıf çelişkisi onlar istedikleri yasayı istedikleri şekilde yoktur diye kandırıldık, hâlâ uyutuluyoruz. geçiriyorlar. Bu durumu tersine döndürmek Patronlar her konuda ortak hareket ederken nasıl mümkün olabilir? işgücünden başka satacak bir şeyi olmayan İşçiler siyaset yapmalı. Eğer onlar çıkıp işçiler yapay ayrılıklarla birbirlerini yiyor. da siyaset yapmazsa birileri hep onlar adına İşçinin işçiden başka dostu yok. İşçi sınıyapacaktır. Türkiye’de biliyorsunuz şöyle fının çıkarları ortaktır. Sermaye ise işgücü bir durum var: Bugüne kadar işçi sınıfının nerede ucuz ise oraya gidiyor. Patron partimecliste temsil edildiği dönemler çok kısa. lerine artık prim vermemek lazım. Onun dışında hiçbir Artık işçi milletvekilzaman işçiler mecliste lerinin meclise girmesi temsil edilmedi. Hiçbir lazım. Siyasallaşacaklar. “...bütün gücünü dönem hiçbir şekilde Her kademesinde işçileişçi sınıfı iktidar olamarin yer aldığı, patronlaişçi sınıfından ve dı. Burjuva partilerinin rın üye olamadığı, seçiemekçi halktan rengini şeklini değiştire lenlerin görevlerini yapalacak. Rant peşinde değiştire önümüze koymadıkları taktirde tekrar dular. Hepsi sermayenin seçmenleri tarafından koşmayacak. Kafakol partileriydi, dolayısıyla geri çağrılabilecekleri ilişkilerini kesinlikle bu partilerin işçi sınıfıbir parti kurulmalı. barındırmayacak. Yani nın çıkarını koruyacak Parti kurulurken ilk yasalar çıkarmalarını sınıf adına hareket eden olarak hangi adımlar bekleyemezsiniz. Bu atılmalı? değil sınıfın kendisi eşyanın tabiatına aykıGünübirlik çözümolacak bir parti.” rıdır. Kesinlikle sınıf lerle insanların karşısıkardeşliğini örecek bir na çıkılmamalı, bunlar yapının oluşturulması zaten çözüm olamaz. ve bunun içerisine Türk, İşçi sınıfı ideolojisinden Laz, Çerkez herkesin katılması lazım. Eski yola çıkarak sınıfın gelecek kaygılarını güdehastalıklarımızı bir kenara bırakıp sınıf kar- cek bir yapı olmalı. Geleceğin Türkiye’sini deşliği temelinde yapay ayrımlara kanma- oluşturmayı hedefleyen bir yapı olmak durudan sınıf hareketi başlatmak lazım. Başka munda. Diğer ülkelerdeki, özellikle Latin bir çözüm olacağını zannetmiyorum. Sınıf Amerika’daki sınıf mücadelesinden dersmücadelesinin siyasallaşması gerekiyor ve ler çıkarılmalı, bu ülkelerdeki işçi partileri bunun içinde bir sınıf partisi olması şart. incelenmeli. Sınıf bilinçli işçilere ulaşmak Peki nasıl bir parti? Öncelikle bütün gücünü işçi sınıfından ve emekçi halktan alacak. Rant peşinde koşmayacak. Kafakol ilişkilerini kesinlikle barındırmayacak. Yani sınıf adına hareket eden değil sınıfın kendisi olacak bir parti. İşçi

12

çok önemli. 1980’den beri özelleştirmeyi sanki bu onların kaderiymiş gibi işçilere benimsettiler. Bunu anlatmak lazım. Onlara patronların (nüfusun %3’ü) iktidar olduğunu ama işçilerin ve emekçi halkın (%97’yiz biz) da iktidar olabileceğini anlatmak lazım.


4-C

 Sermayenin

g ö z ü n d e bizim sağcı, solcu olmamız bir fark yaratmıyor. Sınıfın çıkarlarının ortak olduğu anlatılmalı. Sermaye, sömürüsünü devam ettirmek için uluslararası alanda örgütleniyor. Biz de dünya çapında örgütlenmeliyiz. Ama örgütlülüğümüz çok zayıf ve insanlar örgüt denilince çekiniyor. Örgütlülüğün gücümüz olduğunu anlatmalı. Bu güne kadar hep burjuva partilerinden medet umduk, onların arasından bir kurtarıcının çıkıp bizi kurtaracağını sandık. Bizleri kurtaracak olan yine bizleriz. Özveriyle, s a b ı r l a , zaman ayırarak çalışıp bu işi başarmak lazım, başka şansımız yok.

4-C‘lerin İkinci Kölelik Dönemi

A

Recai Karakaş, 4-C Mağduru

cısıyla, kederiyle, hüznüyle on aylık bir sözleşmeyi geride bıraktık. İkinci on aylık sözleşmemiz de daha sakat bir şekilde önümüze geldi. Bizler de bunu kuzu kuzu imzaladık. Birinci sözleşmede muğlak kalan bazı noktalar değiştirilerek aleyhimizde netlik kazanmış. İnsanlar bu sözleşmedeki bazı maddelerin hükümet tarafından insan onur ve şahsiyetine yakışacak bir şekilde, 4-C statüsünde geçici sözleşmeli personel olarak çalışanlar lehine değiştirilmesini beklediklerinden hayal-i sükuta uğradılar. 1. Sendikalara üye olup olunamayacağı konuNe işçi ne de sunda bir netlik yoktu oysa şimdi; memur olan a. Geçici sözleşmeli personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesibir 4-C sektörü nin (c) fıkrasında geçici personelin işçi sayıyaratıldı. Her biri lamayacağı hüküm altına alındığından işçi yıllardır sendikal sendikalarındaki üyeliklerinden ayrılmaları ve işçi sendikalarına üye olamayacakları, mücadelenin b. Bakanlar Kurulu kararınca bir yıl içinde on içinde yer almış ayı geçmeyecek şekilde istihdam edilecekbu insanlar her leri için daimi suretle çalışmaları mümkün bulunmadığından memur sayılmadıklarından türlü örgütlenme memur sendikalarına üye olamayacakları hakkından karara bağlanıyor. mahrum bir 2. Bu sözleşmedeki bir yenilik de bir yılda biri altı biri de dört aylık olmak üzere iki ayrı hayata mahkum sözleşme imzalanması. Arada kalan iki ay edildi. ücretsiz izin. 3. Memur değilsin, işçi de değilsin ama, madde diyor ki devlet memurları için suç sayılan fiil ve hareketler ile yaptırımlar geçici personel için de geçerli. Personel lehinde haklara gelince memur değilsin, işçi değilsin; cezalara gelince memursun. Bu ne perhiz ne lahana turşusu. Sözün kısası, aradan on bir ay geçmesine rağmen hiçbir sendika veya muhalefet partisi, “Arkadaşlar bir sorununuz var mı? Gelin bunları el ele verip beraber çözelim.” demeyip, tersini yaparak bakanlarla, iktidar milletvekilleriyle ortak platformlarda buluşuyor. Böyle böyle sendika yönetimi, muhalefeti; iktidarla el ele verip piyasayı mahvettiler, bizleri de 4-C’nin kucağına attılar. Bu yıl için bütçeden 21 bin 193 4-C çalışanına ödenek ayrıldı. Şimdi yanımıza Telekom, Tekel, TÜPRAŞ ve diğer kamu işçileri gelmek üzere, yakın gelecekte 4-C kapsamında çalışanların sayısı, sözleşmeli öğretmenlerle birlikte 80 bin kişiyi bulacak. Tarih bunu şöyle yazacak: Türkiye’de en büyük sektör 4-C sektörü, yirmi yıl üye oldukları sendikaları ile yağmurda, çamurda, karda Türkiye sokaklarında beraber yürüdüler, beraber güldüler, beraber ağladılar. Bu insanlar sendikaları tarafından sendikasızlaştırıldılar, tazminat hakları, yıllık izin hakları, sosyal adaletleri ellerinden alındı. 21. yüzyılda 10. yüzyıl kölelerine dönüştürüldüler. Sağlıcakla kalın, hoşça yaşayın. Hayat her şeye rağmen güzel!

13


SOSYAL GÜVENLİK

Uluslararası İşçi Kardeşliği

Genel Sağlık Sigortası ve sosyal güvenlik “reformu”

Bir Eylemsizlik Hali!

P

erşembenin geleceği çarşambadan bellidir derler. Daha meclis açıldığında gündeme gelen Genel Sağlık Sigortası (GSS) ve sosyal güvenlik “reformu” patronların bazı konulardaki uzlaşmazlığından dolayı Şubat ayına ertelenmişti ama iptal edilmemişti. Ne yazık ki işçi örgütleri bu süreçte bu yasaya hazırlanmak yerine sessizliği seçtiler.

Kadıköy’de büyük eylem!

Toplantı sonucunda 4 Şubat’ta Kadıköy’de eylem yapılması kararlaştırıldı. Ancak bu eylemin yukarıda sayılan sendikalar ve odaların katılımıyla olduğunu söylemek pek mümkün değil. Zira eylemde Eğitim-Sen, Haber-İş ve bir dizi parti ve sol grubun dışında katılan yoktu. Toplam eylemci sayısı beş yüzü geçmiyordu. zun süredir Tabipler Odası’nın bas bas Kapıya dayanan yumurta bağırdığı GSS’ye karşı gösterilen bu eylem 21 Ocak 2006’da Petrol-İş binasında yapılan birilerini caydırmak bir yana dursun ancak daha ve asıl olarak İstanbul Tabip Odası’nın orgada önlerinin açık olduğunu gösterir herhalde. nize ettiği toplantıya, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Veteriner Yapılan son eylemler üzerine Hekimleri Odası, KESK İstanbul Şubeler 19 Şubat Pazar günü İzmit’te ve Ankara’da Platformu, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon eylemler yapıldı. İki eylemin de 5 binin üzeKurulu, Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu, rinde olduğunu söylemek zor. Bu eylemleDİSK İstanbul Şubeleri ve Dev Sağlık-İş katıldı. rin tam anlamıyla Emek Platformu eylemi Ayrıca grevde olan Serna Seral tekstil işçilerini olduğunu söylemek de... İzmit’teki DİSK’in de saymak gerek. Üç yüz elli kişilik salona beş düzenlediği bir eylemdi. Dolayısıyla DİSK, yüze yakın insan gelmişti. Tabipler Odasının Ankara eylemine katılmadı. DİSK’in neden ve Gencay Gürsoy’un bilgilendirmeleri ile Emek Platformu’yla beraber eylem yapmadıbaşlayan toplantı, sendikaların şube düzeyin- ğını sormak lazım. Ayrıca Ankara’daki eyleme de yönetici ve aktivistlerinin konuşmalarıyla KESK de sınırlı bir katılım gösterdi, 23 Şubat devam etti. Tüm konuşmacıların dileği, bu Perşembe günü de bir saatlik vizite eylemi yasaya karşı işçi-emekçilerin yapması gereken kararı alındı. tek şeyin eylemler dizisi olmasına ilişkindi.

14

U


GÖRÜŞME

Toplamı 10 bini geçmeyen iki eylem ve bir saatlik vizite eylemi... Hatırlanacağı üzere 1999’da “mezarda emeklilik yasası”na karşı yüz binler sokağa dökülmüş ama depremi fırsat bilen iktidar yasayı geçirmişti. Sendikalar sokağa kitlelerini çıkarmadıkları, aktif mücadele etmedikleri sürece bu yasa aynen geçer. Bu eylemler günü bile kurtaramaz.

“Yüksek risk”: tarafların müdahalesi

Peki GSS’ye ve sosyal güvenlik “reformu”na niye karşı olmalıyız? Birçok nedeni var ama biz burada bazılarını sıralayalım: • Halen 56-58 olan emeklilik yaşı yasa çıktıktan sonra kademeli olarak 68’ çıkıyor. • Prim gün sayısı 9.000’e çıkıyor. Ülkemizde günübirlik ya da mevsimlik çalışanların olduğunu, dahası işten atılmaların yaygın olarak yaşandığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Her yıl 90 gün iş bulabilen işçinin 100 yıl (118 yaşında emekli); 120 gün iş bulabilen işçinin 75 yıl (93 yaşında emekli), 150 gün iş bulabilen işçinin 60 yıl (78 yaşında emekli) çalışması gerekiyor. • Yasadan sonra emekli olan kamu çalışanı eskisinden %33, özelde çalışan da %23 daha az maaş alacak. • Hükümet yoksulların GSS primlerini ödeyeceğini söylüyor. Ama yine hükümete göre yoksul olmak için gelirin 127 YTL’nin altında olması gerekiyor. 128 YTL geliri olan ise bunun 64 YTL’sini sağlık vergisi olarak ödüyor. En az 64 YTL, gelirin artışına göre 431 YTL’ye kadar da çıkıyor. • Artık pratisyen hekimler ilaç yazamayacaklar. Özele gidip oradan alacağız ilacımızı. • Biz primimizi ödüyoruz. Ama patron bu yıl örneğin şeker hastalarının masraflarını karşılamayacağını söylerse? Bize iki seçenek kalıyor. Ya şeker hastası olmayacağız ya da fazladan prim yatıracağız. Biraz kaskoya benziyor. Sigortada olmayan bir şey olursa biz ödüyoruz. Bu sigortayı (!) hazırlayan hükümetin ve IMFDünya Bankası’nın yüksek riskli olarak gördükleri şey tarafların müdahalesiymiş. Bu ne demek hepimiz biliyoruz ve üstelik onların demelerine de gerek yok. Biz biliyoruz da sendika başkanlarımız bilmez mi ki? Bilmez de o planı hazırlayanlarla maddeler üzerine uzlaşmaya mı giderler? Bilmezler mi eğer bu maddeler geçerse bu maddelerin altında kalacaklarını ve tek kurtuluşun birleşik örgütlü mücadeleden geçtiğini?

Çankaya Belediyesi’nde Neler Oluyor?

Ankara’nın merkez ilçesi Çankaya’da Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ın belediye çalışanlarına yönelik uygulamaları üzerine Tüm Bel-Sen Çankaya Temsilciliği ile görüştük. Çankaya Belediyesi çalışanları ve örgütlülük durumuna dair bilgi verir misiniz? Çankaya belediyesinde 1.500 memur statüsünde çalışan bulunmaktadır. 1.500 memurun 1.400’ü Tüm Bel-Sen’e üyedir. İşyeri üye sayısı açısından KESK’in en büyük temsilciliği Tüm Bel-Sen Çankaya Temsilciliği’dir. İşçi statüsünde çalışan 1.730 işçi vardır. Bunların da hepsi DİSK’e bağlı Genel-İş sendikasında örgütlüdür. Belediyede yaşanan süreci aktarır mısınız? Belediye başkanları seçilir, işbaşına gelir. Belediye başkanından beklenen çalışanları ile beraber yöre halkına hizmet etmektir. Sayın Eryılmaz’ın belediye başkanı seçildiği 28 Mart 2004 tarihinden bu yana biz çalışanlar hakkında, çeşitli gazete ve yayın organlarında olumsuz ve önyargılı açıklamalarını üzüntüyle okuduk. “Çankaya’da çalışan memurlar ideolojik örgütlenmeler içerisindedir.”, “Belediye çalışanlarının çoğu hırsız ve rüşvetçidir.”, “iş yapmayan tembel memurlar” gibi onur kırıcı sözlerinden onlarca örnek verebiliriz. Çalışanlarına önyargılı yaklaşan Çankaya Belediye Başkanı, son iki yıldır Ankara ilçe belediyelerinde

15


GÖRÜŞME

Uluslararası İşçi Kardeşliği

çalışan emekçilere karşı sürdürülen saldırı

ve hak gaspları kervanına katılmış bulunmaktadır. Sendikamız üyesi iki arkadaşımızı kendi istekleri dışında Çankaya İlçe Mili Eğitim Müdürlüğü’ne sürgün etmiş, belediye personeli olan beş işçi arkadaşımızı da görevden alıp yerlerine aynı gün içerinde yedi şirket işçisini görevlendirmiştir. Görüldüğü üzere belediye çalışanlarının başka kurum ve kuruluşlara gönderilmeleri gerçek bir ihtiyaçtan doğmuyor. Burada amaç kamu çalışanlarını işlevsizleştirerek, tüm çalışma alanlarında özelleştirmenin hayata geçirilmesi olmaktadır.

Belediye Başkanı Turgut Altınok’un kurup terör estirdiği “A Takımı” gibi. Bu saldırıyı ve yapılanları protesto etmek için 23 Ocak’ta yemekhane de 400 kişinin katıldığı basın açıklaması yaptık. Basın açıklamasında bir emekçinin daha burnunun kanaması durumunda iş bırakacağımızı açıkladık. Belediye Başkanı’nın yaşanılanlardan sorumlu olduğunu ve uygulamalarından vazgeçmesini istedik. Ancak Belediye Başkanı uygulamalarına devam ediyor. İşyeri temsilcisi bir arkadaşımızın kadrosu alındı, diğer altı temsilci arkadaşa da soruşturma açıldı.

Çankaya Belediyesi Belediye başkanının Ankara’da CHP’nin elin“Çankaya Belediye özelleştirme çerçevede tek olan belediye. Bu sindeki uygulamalarıyaşananlara CHP’den Başkanı, (...) na karşı tepkinizi dile bir açıklama, bir tepki [s]endikamız üyesi getirmek için 20 Ocak’ta geldi mi? iki arkadaşımızı (...) basın açıklaması yapmak Şu ana kadar gelmeistediniz. Ancak basın di. CHP’nin saldırılara sürgün etmiş, belediye açıklamanız engellenmek karşı susması onların personeli olan beş istendi ve arbede yaşanniyetini de açığa çıkarişçi arkadaşımızı da dı. Nasıl oldu ve sizlere mıştır. KESK Başkanı saldıranlar kimlerdi? İsmail Hakkı Tombul görevden alıp yerlerine Belediye başkanı da 26 Ocak’taki basın aynı gün içerinde Muzaffer Eryılmaz’ın açıklamamızda “CHP yedi şirket işçisini 17 Ocak 2006 tarihli yöneticileri bir açıklama Milliyet gazetesi Ankara yapmazsa yanlış içindeki görevlendirmiştir.” sayfasında Tüm Belbaşkanına destek verdiSen’in gönderilen iki ği kanaatine varacağız.” çalışan ile propaganda yaptığını öne sürerek, diye açıkça belirtti. yaptığı “Esas terörü bundan sonra görecek- Son olarak neler söylemek istersiniz? ler.” açıklamasının fiili saldırıya dönüşmesiyBelediye Başkanı’nı ve yönetimini uyarıdi 20 Ocak tarihinde yaşanan. Bizler belediye yoruz. Bizler uygulamak istediği planları biliyemekhanesine basın açıklaması yapmak için yoruz ve tanıyoruz. Bu uygulamaların uzun yöneldiğimizde özel güvenlik kartları veril- vadede iş güvencemizi kaldırmayı amaçlamiş yirmi tane adam saldırdı. Yedi sekiz arka- dığını ve iş barışını bozacağını biliyoruz. daşımız saldırı sonucu yaralandı. Saldıranlar İşyerinin gerçek sahibi olarak biz çalışanlar tarafımızca tespit edilip suç duyurunda bulu- işyerimize, işimize ve geleceğimize sahip narak dava açtık. Saldıranlar belediye çalışanı çıkacağımızı, örgütlü gücümüzle bu uygulaolmayıp rantın söz konusu olduğu bazı işler malara karşı çıkacağımızı duyuruyoruz. için el altında tutulan kişilerdir. Keçiören

ILC Avrupa Konferansı 25-26 Şubat 2006, Berlin

16


BOLİVYA

Evo Morales’in Seçilmesinin Ardından

Petrol ve gazın tazminatsız millileştirilmesi öncesinde danışma gerektirmeyen siyasi bir eylemdir.” (Bolivya İşçileri Federasyonu COB) 18 Aralık 2005’te Sosyalizme Doğru Hareket’in (MAS) yerli önderi Evo Morales, başkanlık seçimlerinden beklenmedik bir oy oranıyla, oyların yüzde 54’ünü alarak galip ayrıldı. Morales’in bu çarpıcı zaferi geçtiğimiz üç yıl boyunca petrol ve doğalgazın millileştirilmesi için büyük bir mücadele yürüten Bolivya ulusunun geniş devrimci hareketinin boyutunu gösteriyor. Morales’e verilen oylar çürümüş patron partilerine ve Bolivya’nın yabancı kârlara bağımlı kılınmasına karşı verilen oylardır. Temel bir değişim için, petrol ve doğalgazın millileştirilmesi için verilmiş oylardır. Ekim 2003 ve Mayıs-Haziran 2005 ayaklanmalarının temel talebi “petrol ve doğalgazın yazminatsız milllileştirilmesi” olmuştur! Bu, Bolivya’nın kendi devasa kaynakları üzerinde egemenlik sağlamasının talebidir. Bolivya 53 trilyon metreküpten fazla doğalgaz rezervine sahiptir, ancak bunlar 1990’lar-

Evo Morales’e Açık Mektup

B

olivya’nın yeni seçilen başkanına gönderilen bir açık mektup hali hazırda, ülkenin başlıca emek ve halk örgütlenmeleri arasında tartışılmaktadır. Mektup şöyle diyor: Yoldaş Evo: Aralık ayının 18’inde halk size oylarıyla birlikte bir de görev yükledi: petrol ve doğalgazın derhal tazminatsız millileştirilmesi! Özerklik adı altında örgütlenen tüm ayrılıkçı, gerici girişimlere karşı ulusun birliğinin korunması! Biz – işçiler, işsizler, köylüler, gençler ve gecekondularda yaşayanlar – daha fazla beklemek istemiyoruz. Bu talepleri yerine getirecek güce sen sahipsin. COB’dan Yoldaş Jaime Solares’in de söylediği gibi, tazminatsız millileştirme kimseye danışmaksızın ya da kimseden icazet alınmaksızın gerçekleştirilecek siyasi bir eylemdir. Solares, ayrıca halkın taleplerinin ertelenmesinin hiçbir nedeni olmadığını belirtti. COB doğru söylüyor: Açız, işimiz yok ve petrol ve doğalgazın şimdi millileştirilmesini istiyoruz!

daki özelleştirmelerle satılmıştır. Ancak Evo Morales seçimden sonra bambaşka bir yola yöneldi. Seçimden sonraki Avrupa turunda Evo Morales şunu ilan etti: “Yabancı şirketlerin mülkiyet hakkına saygı duyacağız. Hükümetimiz hukuka saygı duyacaktır.” Morales ayrıca İspanyol şirketi Repsol, Total ve diğer şirketlere Bolivya’daki çıkarlarına halel gelmeyeceği yönünde garanti verdi. Ancak Bolivya halkı gerçek kontrol yabancı şirketlerin elinde olduğu müddetçe kendi kaynaklarından nasıl yararlanacak? Bolivyalı işverenler Morales’in açıklamalarına alkış tuttular. 27 Aralık’ta Morales ile yaptığı görüşmenin ardından Santa Cruz eyaleti Sanayi Odası Başkanı, başkanın “iş yaratma, yasalara saygı duyma ve yatırımları destekleme” açıklamalarından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

“Özerklik” veya ulusun birliği?

Hidrokarbonların millileştirilmesi için mücadelenin arttığı sıralarda kaynak zengini Doğu Bolivya eyaleti Santa Cruz’un yarı-faşist oligarşisi, Amerika’nın desteği ve fonlarıyla siyasi, sosyal ve ekonomik özerklik talebini dile getirdi. Bolivya Madenciler Federasyonu bu “özerklik” talebinin gerici karakterini Hidrokarbonların Millileştirilmesi İçin Mücadele başlıklı bir raporla ortaya koydu. Ancak Morales’in pozisyonu ne? 27 Aralık’ta Santa Cruz’un siyasi ve iş çevreleriyle yaptığı toplantıda görüşünü belli etti: “Sizin özerkliğinizi sağlayacağız. Santa Cruz’un bu konuda bilinci yaymadaki öncü rolünü tanımak önemli.” dedi. Bu özerklik/ayrılma talebi ABD emperyalizminin tüm dünyada ulusları parçalama stratejisinden (Yugoslavya, Afganistan ve Irak) ve devasa kârlar elde etme amacından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, İşçilerin ve Halkların Ulusal Zirvesi, sonuç bildirgesinde, “ulusun birliği için uzlaşmaz bir savunma ve Santa Cruz ve Tarija oligarşilerinin özerklik kapsamında ayrılıkçı manevralarına karşı mücadele” kararı aldığını duyurdu.

17


Uluslararası İşçi Kardeşliği

ÖZELLEŞTİRME

3

TÜPRAŞ: “Satılan mal geri alınmaz!”

Şubat günü Danıştay TÜPRAŞ satışında yürütmeyi durdurdu. Patronların ilk refleksi ilginçti; eski Özelleştirme İdaresi Başkanı’na göre para transferi ve yönetim devri gerçekleşmişti, dolayısıyla TÜPRAŞ geri dönülmez biçimde özelleşmişti. Yani “satılan mal geri alınmaz”dı! Sırf bunun için Danıştay toplantısının kar yağışı nedeniyle ertelenmesinden de yararlanarak apar topar parayı toplayıp, son ödeme tarihinden bir hafta önce, mesai saatinden sonra göndermemişler miydi? Bu sırada hükümet TÜPRAŞ’ta susup Galataport üzerine konuşuyordu. Özelleştirme İdaresi ise gerekçeli kararın eline geçmesini beklediğini söylüyordu. Patronlar bir hamle

İETT hatlarının özelleştirilmesine hayır!

Y

daha yaptılar, TÜPRAŞ’ın yeni yönetim kurulu toplanarak bir dizi yatırım kararı aldı. Akılları sıra bu kararlara dayanarak gerekçeyi haksız çıkarmak istiyorlar. Ancak hukuken bu geçersizdir, zira ihale şartnamesindeki yatırım zorunluluğu değiştirilemezken, TÜPRAŞ’ın yeni yönetiminin bu kararını uygulamak veya değiştirmek yine TÜPRAŞ yönetiminin elinde. Buna rağmen, patronlar ve hükümet bu yolu da yoklamak isteyecek. Durdurma kararının uygulanması için otuz günlük sürede esas karara müdahale etmeyi de deneyecekler. Dersi doğru çıkaralım: biz işçiler olarak mücadele vermediğimiz müddetçe patronlar mahkeme kararlarının, kanunların ve diğer

edi AKP İstanbul milletvekilinin verdiği yasa teklifi ile İETT’de özelleştirmenin önü açılmak isteniyor. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yapılan değişiklik ile belediye sınırlarını büyüten AKP hükümeti, şimdi bu yeni kapsanan belediye sınırlarına kamusal ulaşım hizmeti getireceğine, bu hatlardan başlayarak İETT hatlarını özel sektöre peşkeş çekme hazırlığında. Hazırladıkları yasa tasarısının gerekçesi olarak “Taşıt filosunun gerekli sayıya ve standarda ulaştırılmasında yerel yönetimin imkanlarının yanında, özel teşebbüs imkanlarından da yararlanılması belediyelerin işlerini kolaylaştıracaktır. Toplu taşıma arz ve standardının artırılması ile birlikte toplu ulaşım hizmetlerinden vatandaş daha konforlu ve verimli bir şekilde yararlanabilecektir.” diyorlar. İstanbul’da yaşayan çilekeş emekçiler özel otobüslerden nasıl “konforlu ve verimli” bir hizmet alındığını çok iyi biliyorlar! Demek ki mavi akbilin Şehir Hatları vapurlarında da geçerli olmasını sağlayan uygulama, aslında Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin parçalanmasını haklı göstermeye ve İETT’ye yönelik asıl saldırıya zemin hazırlamaya yönelik bir göz boyama imiş. Kamu hizmetleri özelleştirilmemeli, ulusal kamu kurumları ve belediyelerce bizzat verilmelidir. Emekçilere aylık abonmanla tüm toplu taşıma araçlarından yararlanma imkanı sağlanmalı, deniz ulaşımı ve raylı ulaşıma yatırım yapılmalıdır.

18

TEKEL: Her şey kaybedilmiyor!

T

EKEL sigara işçileri Adana ve Malatya başta olmak üzere tüm Türkiye’deki fabrikalarında verilen kapatma kararına dirayetle direndiler ve hükümete geri adım attırdılar. 45 günlük işgalin ardından fabrikaların çalıştırılacağı söylendi ve bunun için zorunlu olarak işçi alımına başlandı. Bu zorunlu işçi alımının da kanıtladığı kamu kurumlarında yürütülen kadrosuzlaştırma gerçeğini bir kenara bırakalım. İşçi sınıfı direndi ve kazandı, daha doğrusu kaybetmedi. Bu çok önemli bir zaferdir. Kaybettiklerini geri alamayan bir sınıf yeni kazanımlar elde edemez. Aynı şekilde eldekini koruyamayan bir sınıf da kaybettiklerini geri alamaz. Bu nedenle TEKEL işçilerini selamlıyor ve sevinçlerini paylaşıyoruz. Bu zaferi tüm işçi sınıfına mal etmek için birleşik, bağımsız mücadelenin önünü açmak görevimizdir.


ÖZELLEŞTİRME

 yasal

zorunlulukların üzerinden atlayarak, etrafından dolaşarak haklarımızı çiğnemeye devam edecekler. Danıştay’ı bu kararı almaya sevk eden Petrol-İş’in hukuki mücadelesiydi, tamamına erdirecek olan da üretimden gelen gücün kullanılması olacaktır. Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın dediği gibi “Yasadışı çalışan bir yerde yasadışı bir şekilde çalışmak istemiyoruz.”

Geçtiğimiz sene SEKA işçilerinin yaktığı, ancak küllenen ateş TEKEL’de canlanmaya yüz tuttu. TÜPRAŞ belirleyici konumdadır, özelleştirme saldırısının tamamlanması mı; yoksa Erdemir, Telekom, TEKEL alkollü içki ve diğer kamu kurumlarının geri kazanılması mı? Düğüm TÜPRAŞ’tadır, petrol işçilerinin sorumluluğu büyüktür.

Uluslararası İşçi Kardeşliği

A

macımız Türkiye’de patronların ve hükümetlerinin vahşi saldırısına karşı koyabilmek için işçi sınıfının birleşik mücadelesine ve tüm ezilenlerin, yoksul halkın bu mücadeleye katılmasına hizmet etmektir. Bu mücadeleyi bütün dünyada ortaklaştırmak için ILC’nin Açık Dünya Konferanslarına katılıyoruz ve Türkiye’de ortak kampanyalar örgütlüyoruz. ILC haftalık bültenlerini her hafta çevirerek İnternet sitemizde yayımlıyoruz. Aylık olarak da Türkiye ekleriyle birlikte Uluslararası İşçi Kardeşliği elinizde olacak. Özelleştirmeye, kuralsız çalışmaya, sendikasızlaştırmaya, grev hakkının yok edilmesine, işsizliğe, açlığa ve savaşa karşı mücadeleyi birleştirerek ve yükselterek ilerleyebiliriz.

patronlar cephesi ile mücadele edebilmek için ise birleşmiş bir işçi cephesine ihtiyaç var. İşte “İşçilerin Kendi Partisi” böyle bir cephe olmalıdır.

UİK Patronsuz bir parti; “İşçilerin Kendi Partisi”

Artık işçiler olarak bir siyasal güç oluşturmadan, toplumdaki gücümüz kadar siyasal alanda temsil edilmeden ne yeni bir hak almamızın ne de varolan haklarımızı, sendikalarımızı korumamızın mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Türkiye işçi sınıfı olarak atmamız gereken birçok adım var ama bunların en önemlisi patronlardan ve onların devletinden bağımsız bir işçi partisinin kurulmasıdır. Şimdiye kadar hangi siyasi görüşe yakın durmuş olursa olsun bütün işçi örgütleri, işçilerin ve emekçi halkın en basit ve temel çıkarları etrafında bir araya gelmek zorundadırlar. Karşımızda yıllardır aralarındaki bütün it dalaşlarına rağmen birleşmiş bir patronlar cephesi vardır. Birleşmiş

Tek örgütümüz var: sendikalarımız

Görev öncelikle her şeye rağmen varlığını sürdürmeye çalışan işçi örgütlerine, sendikalara ve bu örgütlerin samimi dürüst kalmış yöneticilerine, sınıf bilinçli işçilere düşmektedir. Tek işçi örgütü olan sendikalar, bizden önceki işçi kuşaklarının alınterlerinden arttırdıkları kuruşlarla ve zorlu mücadelelerle kuruldu. Bu birikimimiz, şimdiki ve gelecek kuşak işçilerin, yoksul halkın çıkarları için kullanılmalıdır. Bu hem işçi sınıfına, hem de tüm ezilenlere ve yoksul halka karşı tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini bugün yerine getirmeyenler yarın örgütlerimiz iyice un ufak olduğunda temsil ettikleri işçilere ne yüzle bakacaklarını düşünmelidirler. Evet, bu gidişin sonunun kıyamet olduğunu gören bütün işçi önderleri, patron hükümetlerine karşı tek kurtuluş yolunun bir işçi hükümetinden geçtiğini görmelidirler. Sadece sendikalı işçilerin değil tüm işçilerin, yoksulların, işsizlerin, ezilenlerin çıkarlarını savunmak için birlikte siyaset yapmalıyız. Uluslararası İşçi Kardeşliği, sendika ve konfederasyon ayrımı yapmadan mücadeleci bütün işçilerin, işçi önderlerinin ve sendika yöneticilerinin bir araya gelerek “İşçilerin Kendi Partisi”ni kurma mücadelelerini desteklemek için çalışmaktadır.

19


TÜPRAŞ için Uluslararası Kampanya

Daniel Gluckstein, ILC koordinatörü

ILC faaliyetlerine katılan tüm aktivistlere, gruplara ve örgütlere

5 Ocak 2006, ILC Bülteni Sayı 165

T

ürkiye’deki muhabirimizden aşağıdaki haberi aldık. “Özelleştirme tehdidinin kılıcı TÜPRAŞ’ın üzerinde sallanıyor. TÜPRAŞ Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu ve ülkenin ve bölgenin en büyük rafinerisi-

dir.” Türkiye işçi sınıfı, sendikaları aracılığıyla özelleştirmelere karşı on yılı aşkın süredir önemli bir mücadele verdi. Bu mücadele sayesinde özelleştirme saldırısını bir ölçüde yavaşlatmayı ve geciktirmeyi başardı. Ancak mevcut hükümet bu saldırıyı yeniden hızlandırdı. Kağıt imalatı fabrikası SEKA yok edildi. Şimdi aynısını Türk Telekom, Seydişehir Alüminyum, Ereğli ve İskenderun çelik fabrikaları için ve TÜPRAŞ için de yapmak istiyorlar. Özelleştirerek bunları yok etmek istiyorlar. Tarımsal üretim de tümüyle yıkıma uğratılıyor ve doğal kaynaklar yağmalanıyor.

TÜPRAŞ geleceğimizdir, satılamaz!

TÜPRAŞ işçilerinin de örgütlü olduğu Petrol-İş sendikası herkesin bu mücadelede birleşmesini, sendikaların koşulsuz olarak bir araya gelmesini ve bu saldırıları durdurmasını öneriyor. Tüm bunlar işçilere ve halklara karşı genel bir özelleştirme ve sosyal güvenliğin yıkımı yönündeki saldırının bir parçası. Bu saldırılara karşı çıkmak ve sermayeden ve devletten bağımsız işçi örgütlerinin savunmak için bizler de Petrol-İş’in “TÜPRAŞ geleceğimizdir, satılamaz!” kampanyasını destekliyoruz. TÜPRAŞ’ta 3 bin 500 işçi çalışıyor. Bu işletmenin özelleştirilmesi tüm bir rafineri ve dağıtım ağının da özelleştirilmesi anlamına gelecek. TÜPRAŞ işçileri ve diğer şirketlerin işçileri Petrol-İş sendikasına üyeler. TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 51’inin satışında ihaleyi Türkiye’nin en büyük holdingi olan Koç Grubu ile Shell’in konsorsiyumu kazandı. Petrol-İş’in bu ihalenin iptali için açmış olduğu dava reddedildi ve mahkeme ihaleyi onayladı. Şirketin devri ise şu anda alıcıların talebi ile ve teknik nedenlerle 45 gün ertelenmiş bulunuyor. Şu anda sendika Türk vatandaşlarının ağırlıklı olarak TÜPRAŞ özelleştirmesine karşı olduğunu gösteren kamuoyu anketi sonuçlarını açıkladığı bir kampanya yürütüyor. Ayrıca işyerinde örgütlenecek eylemlere hazırlanıyor. İhale gerçekleştiğinden bu yana sendika işyerinde bir günlük grev gerçekleştirdi. Petrol-İş’ten yoldaşlar işletmenin merkezinin yer aldığı İzmir-Aliağa’da bir gösteri düzenlemeyi planlıyorlar. Bu nedenle sizlere Petrol-İş sendikasına dayanışma mesajları göndermeniz ve ayrıca başbakana protesto mektupları göndermeniz çağrısı yapıyoruz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.