Nisan 2006
Uluslararası
İşçi Kardeşliği
Bedeli 50 YKr
İşçi Kardeşliği Partisi Mayıs’ta Kuruluyor!
Özelleştirmelere ve satışlara son vermek için; özelleştirilen ve satılan işyerlerinin tazminatsız olarak yeniden millileştirilmesi için; işten çıkarılan bütün işçilerin işlerine iadesi için; varolan ya da özelleştirilip satılan bütün KİT’lerin çalışanlarının denetimine verilmesi, dolayısıyla her türlü yolsuzluğa son verilmesi için; sosyal güvenlik sisteminin yıkılmasını engellemek için; bütün özel hastanelerin ve okulların tazminatsız olarak yeniden devletleştirilmesi, bu sayede yoksul halkın sağlıktan parasız olarak yeniden İçindekiler: s.3: Başyazı yararlanması ve çocuklarını eşitlik s.4: Görüşme: İKP ve içinde okutabilmesi için; sendikasız, Kadınlar toplu sözleşmesiz ve sigortasız işyerinin s.5: Görüşme: kalmaması için; sendikasız, sigortasız özel Mezarlıklar işyerlerine devletçe derhal el konması Müdürlüğü’nde için; bütün dış borç ödemelerinin derhal Özelleştirme s.7: Yeni 2822 Tasarısı, durdurulması için; IMF, Dünya Bankası Sosyal güvenlik ve ve Dünya Ticaret Örgütü’yle bütün GSS yasaları ilişkilerin kesilmesi için; NATO ile bütün s.8: 4-C’lilerin bağların koparılması için; bir kumarhane örgütlenme mücadelesi olan Borsa’nın kapatılması için ve bütün s.9: TÜPRAŞ’ta işgale işçilerin kardeşliğinin tesisi için; son!
İKP kuruluyor!
Bir İşçi Enternasyonali için İşçilerin ve Halkların Bağlantı Komitesi’nin (ILC) Türkiye bültenidir.
İtalya: Sağlıkta Bölgeselleştirme
İtalya’da iktidara gelen Prodi’nin bir önceki hükümeti döneminde sağlığı bölgeselleştirmesinin sonuçları. (s. 17’de)
Bizimle bağlantı kurmak için: e-posta: iletisim@iscikardesligi.org web: http://www.iscikardesligi.org
s.11: Fransa olayları s.12: Bolivya: El Mutun madeninin özelleştirilmesi s.13: Brezilya: Rio Doce şirketinin millileştirilmesi s.14: Ukrayna: seçimlerin ardından s.16: Romanya: maden sendikacıları hâlâ hapis s.17: İtalya: sağlık hizmetlerinde bölgeselleştirme
Uluslararası İşçi Kardeşliği
ILC
1
Bir İşçi Enternasyonali için Uluslararası Bağlantı Komitesi
991 yılı Ocak ayında Barcelona’da (İspanya) 63 ülkeden delegelerin katıldığı ilk Açık Dünya Konferansında kuruldu. Bu delegeler, işçi sınıfı içindeki çeşitli örgütleri ve siyasal akımları temsil ediyordu. Amacımız tüm dünyada kapitalizmin vahşi saldırısına karşı mücadele etmek için işçi sınıfını ve dünyanın ezilen halkları ile gençliğini birleştirmeye yardımcı olmak. Programımız ise açık ve basit: özelleştirmeye, kuralsızlaştırmaya ve savaşa hayır! Bunun için de tüm dünyada işçilerin bağımsız örgütlerinin özellikle de sendikalarının savunulması çok önemlidir. Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC), işçi sınıfının küresel kapitalizmin dayattığı esaretten kurtulmasının ancak işçilerin kendileri tarafından elde edilebileceği fikrine sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf mücadelesinin tarihi her türlü kazanımın bağımsız işçi sınıfı örgütlerinin mücadeleleri sonucunda elde edildiğini göstermiştir. ILC ilk toplantısından bu yana 94 ülkedeki siyasi aktivistlerin ve sendikacıların çok eğilimli bir yeniden gruplaşması olarak büyümüştür. 1991, 93 ve 96’da üç defa, 2000 yılı Şubat ayında San Francisco Emek Konseyi (AFL-CIO) ile ortak Açık Dünya Konferansları düzenledik. 2002 yılı Şubat ayında Berlin’de ILC-San Francisco Açık Dünya Konferansı Sürdürücü Komitesi ve geniş bir Alman sendikacılar komitesi ile birlikte -Kuralsızlaştırmaya Karşı ve Herkes için Emek Hakları için Uluslararası Konferans- toplandı. İşçi Kadınların Haklarının Savunusunda Uluslararası Konferans da bu konferansın öncesinde toplandı. Yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirme amaçlı tüm mücadeleleri, toplu şözleşmelerdeki, iş kanunlarındaki ve ILO Sözleşmelerindeki kazanılmış hakları ve güvenceleri koşulsuz savu-
nuruz. Dünyadaki gerçek bir barış için koşullar da bunlardır. Tüm ülkelerde gerçek bir demokrasi için şartlar bunlardır ve bunlar da ancak halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ırklar arasındaki eşitlik temelinde yükselebilir. Bu nedenle her yıl Cenevre’de yapılan ILO yıllık toplantısında ILC de ILO Sözleşmelerinin savunulması için bir konferans düzenliyor. Ayrıca çeşitli bölgesel kampanyalar ve girişimler örgütledik. “Serbest Ticaret Anlaşmalarına” karşı-örneğin Amerika kıtalarında NAFTA ve FTAA’ya karşı, Avrupa’da Maastricht Anlaşmasına karşı- Çin’de, Romanya’da, Kore’de, Togo’da ve dünyanın birçok yerinde sendikal faaliyetlerinden dolayı hapsedilen aktivistlerin serbest bırakılması talebi ile işçileri savunan çok sayıda kampanyalar örgütledik. Uluslararası Bağlantı Komitesi kendisini varolan uluslararası işçi örgütlerinin yerine koymuyor ya da onlarla rekabete girmiyor. ILC tarihi modeli olarak 1864’te Londra’da kurulan Uluslararası İşçi Derneği’ni - I.Enternasyonal’i - alıyor. O gün de bugün olduğu gibi amaç, işçileri savunmak için samimi bir şekilde mücadele eden tüm akımları, işçi demokrasisi temelinde, çeşitliliğe saygı göstererek ve birleşik eylemi ileriye taşıyacak bir biçimde örgütlemekti. 23-24 Ocak 2003 tarihinde Savaşa Karşı Acil Konferansı örgütledik ve “Savaşa Karşı Uluslararası Emek Hareketi”ni inşa etmeyi kararlaştırdık. Kampanyalarımızın ve amaçlarımızın kısa bir özeti bu. Her hafta ILC’nin faaliyetleri ile ilgili bilgiler içeren bir bülteni üç dilde yayınlıyoruz. Adres: ILC, c/o Parti des Travailleurs - 87, rue du Faubourg Saint-Denis, 7510 Paris, Fransa eit.ilc@wanadoo.fr, http://www.owcinfo.org
ILC Uluslararası İşçi Kardeşliği
Sayı: 11 (17) • Nisan 2006 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur • Baskı: Selin Ofset / (212) 577 63 48 Yönetim Yeri: Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul • Tel/Faks: (216) 330 95 67 http://www.iscikardesligi.org • iletisim@iscikardesligi.org • PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319
2
BAŞYAZI
Sendikalarımızın Bağımsızlığını Savunalım
G
eçtiğimiz haftalarda Kürt nüfuslu illerimizde bir dizi şiddet olayı yaşandı. Bunun üzerine 11 Nisan’da konfederasyonlarımızın başkanları (Salih Kılıç, Süleyman Çelebi, Salim Uslu ve Bircan Akyıldız) apar topar patron örgütleri yöneticileriyle (TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TİSK başkanı Şükrü Koçoğlu vd.) ortak bir açıklama yaptılar.
yapıya sahip çıkılması mümkün olamaz. Ülkenin birliği; sosyal güvenlik sisteminin, ulusal kamu hizmetlerinin birliğidir. Bunların yitirilmesi Türkiye’nin Yugoslavyalaştırılması demektir. Patronların yalanlarına alışkınız. Uluslararası İşçi Kardeşliği’ni asıl endişelendiren öz örgütlerimizin yöneticilerinin çeşitli fırsatlarda patron örgütleriyle işbirliği yapmanın yollarını aramala-
Açıklama genel olarak gerilimin azaltılması telkininde bulunuyordu. Peki önerdiği çareye bakalım: “hızlı bir büyüme stratejisi çerçevesinde istihdamın üzerindeki yükler azaltılmalı, yatırımları özendirecek ve istihdamı artıracak önlemlere destek sağlanmalıdır.” Patronlar hâlâ önümüze “istihdamın üzerindeki yükler” palavrasını sürüyorlar, 20 küsur milyon çalışandan sadece 6,5 milyonunu kayıtlı olarak çalıştırırken, hangi vergi veya prim yükünden bahsediyorlar? Her özelleştirme biraz daha işsiz ve 4-C mahkumu yaratıyor. Gerçek bir istihdam büyümesinin ancak kamu yatırımlarıyla mümkün olduğu aşikar değil mi? Aynı metnin biraz ilerisinde cumhuriyetin üniter yapısına sahip çıkılması gerektiği söyleniyor. Patronlar burada da samimi değiller, bir taraftan hastanelerin İl Özel İdareleri’ne devredilerek bölgeselleştirilmesi planlanırken, öbür taraftan bölgesel asgari ücret getirilmek istenirken üniter
rıdır. İşçilerin ve işçi örgütlerinin hiçbir konuda patronlarla işbirliğine ihtiyacı yoktur. Bağımsız çıkarlarımızın savunulması için bağımsız örgütlere ve birleşik mücadeleye ihtiyacımız vardır. Bugün bu ihtiyaç yakıcı olarak karşımızda. TÜPRAŞ işçisi, hukuk tanımayan Özelleştirme İdaresi bürokrasisi ve hükümet karşısında konfederasyonlarının desteğini arıyor. Sosyal güvenliğin ve kamusal sağlığın tasfiyesi “reformu” Meclis’ten jet hızıyla geçiyor, bunu seyretmek zorunda bırakılıyoruz. 1 Mayıs’ın tekrar bölünmesi tehlikesi baş gösterdi. Ne bu çıkarları ne de Kürt-Türk kardeşliğini savunmak patron örgütleriyle işbirliğinden geçmiyor. Tam tersine bu kardeşlik örneğin Batman, İzmir, Kocaeli’de TÜPRAŞ işçisinin birleşik ve patronlardan, hükümetten bağımsız mücadelesiyle sağlanabilir. Tek örgütümüz olan sendikalarımızın bağımsızlığını, birleşik mücadelesini savunalım. Varolmaları buna bağlıdır.
Bölgesel asgari ücret yasası komisyonda 19 ilde 5 yıl süreyle yarım asgari ücret uygulanacak
3
Uluslararası İşçi Kardeşliği
GÖRÜŞME
İşçi Kardeşliği Partisi ve Kadınlar
Feniş Alüminyum’da çalışan işçilerden Aynur Çebi ve Arzucan Gül’e Türkiye’de siyasetin şekillenişini nasıl gördüklerini, İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) girişimi hakkındaki görüşlerini ve birer kadın olarak yaşadıkları sorunları sorduk. Aynur Çebi Arzucan Gül Türkiye’de var olan siyaseti kesinlikle beğenmiyorum. Çünkü siyasetin içinde olanlar kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Din, dil ve ırk ayrımları temelinde siyaset yapılıyor. Halklar arasındaki ayrılıkları körükleyerek, halkın çelişkilerini kullanarak, böl parçala yönet taktiği ile siyaset yaparken aslında sadece elit bir kesimin çıkarlarını gözetiyorlar. Bence kesinlikle halka dayanan, gücünü emekçilerden alan ve tamamen bağımsız biz işçi partisi kurulmalıdır. Kurulacak parti emekçilerin çıkarlarını esas almalı ve hiçbir ayrıma müsaade etmemelidir. Bu anlamıyla İKP girişimine sıcak bakıyorum ve destekliyorum. Partide seçilen insanlar tabandan insanlar olmalı ve gerektiğinde görevden seçimle geri alınabilmeli. Oraya seçilenler siyaseti bir rant kapısı değil ülkeye hizmet edebilecekleri bir mekanizma olarak görmelidir. Bir kadın olarak çalışma esnasında ya da normal hayatta karşılaştığımız en büyük zorlukları söyleyecek olursak. Birincisi erkek egemen bir toplumun gereği; kadının adı yok. Bu toplumda sizin yeriniz sadece cinsel bir objeden öteye gidemiyor. Oysa bizlerin de bir ana, bir eş, bir kardeş olduğumuz bilinmeli. Özgür bir birey olarak bizim de arzularımız, sosyal yaşantımız olduğu unutulmamalıdır. Burada şunu da belirtmek lazım; kadın siyasette yerini aldığında daha bir şefkatli doğasını ve ana yüreğini katar. İKP’de kadınlar için kota olmamalı, ancak kadınlar aktif bir şekilde siyaset yapmalıdır.
4
Ben de Türkiye’de siyasetin son derece kirlendiğini ve sadece bir rant kapısı olarak görüldüğünü düşünüyorum. Siyaseti sadece zenginler yapmaktadır. İşçilerin siyasette adı yok. Ülkeyi zenginler yönetmekte, biz emekçiler sadece oy kullanma zamanı sandık başına gitmekteyiz. Özeleştirmeler ülkenin can alıcı noktalarına yönelmektedir ve ülke adeta satılmaktadır. Bence de İKP bir an önce kurulmalı ve emekten yana değil, emeğin kendisi olmalı. Kültürler arasında bir fark gözetmemelidir. Gücünü emekçilerden almalıdır. Bugün kadının yaşadıklarıyla ilgili Aynur arkadaşın söylediklerine tümüyle katılıyorum. Kadın gülemez, kadın konuşamaz, kadının sosyal yaşantısı yokmuş gibi hayatın her alanında tecrit edilmeye çalışılıyor. Oysa bizler de hayatın her alanında olmak istiyoruz ve üretmek istiyoruz. Üretirken ya da yaşamın her alanında değer görmek istiyoruz. Bazı hemcinslerimizin çok kötü koşullar altında 12 saat çalıştırıldığını biliyoruz. Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için emekçiler iktidar olmalıdır. İKP bir an önce çok geniş halk tabanına dayanan bir örgütlenmeye gitmeli, ülkemizin bütün renkleri kendisini orda ifade edebilmelidir.
Dayanışma için Abone Kampanyası Abonelik formu arka kapakta
GÖRÜŞME
Mezarlıkları da Özelleştiriyorlar!
Belediye-İş Sendikası İstanbul İtfaiye Şube Başkanı Nihat Altaş ile İstanbul Büyükşehir belediyesine bağlı Mezarlıklar Müdürlüğü’ndeki özelleştirmeleri konuştuk. Mezarlıklardaki özelleştirmelerle başlayalım. 1980 yılı sonrasında kamu işletmelerine yönelik özelleştirmeler başladı. Belediyeler bunun içerisinde en çok payını alan kurumlar oldu. Son yapılan yasa değişikliğiyle de “Belediyeler her türlü hizmeti satın alır, yapar veya yaptırır.” diye bir ibare eklendi. Kazı ihaleleri daha önce mezarlıklar müdürlüğünde yaptırılıyor idi. Bu yıllardır böyle. Fakat daha sonra özellikle 2004 yılında sayın Kadir Topbaş seçimi kazandıktan sonra Adem Avcı adında bir köylüsünü Mezarlıklar Müdürlüğü’ne getirdi. Bu kişi Bağcılar Belediyesi’nde özel kalem müdürlüğü yapan bir insandı ve Mezarlıklar Müdürlüğü’ne geldikten sonra mali anlamda Mezarlıklar Müdürlüğü’nün kazançlı bir müdürlük olmadığını düşündüklerini ve bundan sonra burada bir özelleştirme çalışması, bir fizibilite çalışması yapacaklarını söyledi. İstanbul’da ölen bir insanın cenaze işlemlerini yapacak kadar; o insanın her öğlende, her ikindide, ne zaman istenirse cenazesinin kaldırılması hizmetini İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nde çalışan kadrolu işçi ve memurlar senelerdir verdiler ve hiç kimsenin cenazesi dışarıda kalmadı. Örneğin “aracımız yok, personelimiz yok, sizin cenazenizi yarın defnedelim” demediler. Doğal olarak bu hizmetler hep verildi ve bugün de veriliyor. Ancak bu hizmet, yakın tarihte Mezarlıklar Müdürlüğü’nde imamlar – ki imamlar memur – şoförler, yıkayıcılar ve araçlar özel şirketlerden hizmet satın alma adı altında dışarıdan sağlanmaya başlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin araçları şu anda mezarlıklar müdürlüğünün otoparklarında çürümeye terkedilmiş durumda. İşçi arkadaşlarımıza veya memur arkadaşlarımıza “siz oturun” dediler. Oturarak ücret almak bizim
sendikacılık anlayışımızla bağdaşmaz. Biz çalışacağız, üreteceğiz. Ama burada bir rant olayı var. Bu ranttan dolayı özelleştirmeye gidildi. Yani bu ihtiyaç hissedildiğinden dolayı yapılan bir özelleştirme değil. Doğal olarak da burada kamu zarara uğratıldı. 73 imam, 70 araç, 72 şoför, 21 erkek yıkayıcı, 16 kadın yıkayıcı, 595 güvenlik görevlisi alınıyor. Ne farkı var? Kadrolu 78 imam, 87 araç, 104 şoför, 29 erkek yıkayıcı, 28 kadın yıkayıcı 101 korucu ile hizmet verilirken, örneğin korucular yerine 595 güvenlikçi olmuş. Yine 101 korucumuz da duruyor. Eğer bu yeni alınan insanlar belediyenin kasasından çıkan rakamlardan kendilerine ayrılan parayı almış olsalar, sonuçta bu memleketin insanları, bizim ona o anlamıyla çok fazla bir diyeceğimiz olmaz. Ancak burada 595 güvenlik görevlisi 50 gün çalıştığı halde 30 günlük ücretini alıyor. Veya bu insanlar ücret alamıyor. Özellikle bize hizmet satın aldık dedikleri imamların bir kısmı emekli olanlar. Emekli olmuşlar, Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelmişler. Bunlara söyledikleri
5
GÖRÜŞME
“Burada bahşiş var, size biz para vermeye-
Uluslararası İşçi Kardeşliği
işi bitiriyoruz.” ceğiz. Siz bunu bahşiş usulü ile kazanacaksınız.” İşçi sınıfı birleşebilse, örneğin Emek Platformu Doğal olarak belediyenin kasasından bu sayıda bütününde özelleştirmelere karşı aktif mücadele imam, yıkayıcı vs. için çıkan paralar birilerinin geliştirilse, herhalde çok daha güçlü olunurdu? ceplerine giriyor. Bizim basın açıklamalarımız Bu konuda neler söylersiniz? esnasında yıkayıcı bayanlardan bir tanesi geldi Elbette tüm sendikalar aktif olmalı ama; senve 2,5 aydır maaş alamadığını ve 2,5 ay sonra da dikalara baktığımızda profesyonel sendikacılık kapının önüne bırakıldığını söyledi. Tamamen anlayışı ile bağdaşmayan davranışlar söz konusu. rant amacıyla yapılan işler. Bu işlerden özellikle Birbirinin üyelerini çalma, bunun için işverenle ihaleyi hazırlayanlar ve açanlar payını alıyor. Şu işbirliği yapma gibi anlayışlar söz konusu. an tek bir şirket var. Bu şirketin sahibi de Adem Emek Platformu’nda, Hak-İş’in başkanlığının Avcı ile aynı köyden olan bir insan. Burada olduğu dönemlerde hiçbir antidemokratik yasaya kamu gerçekten zarara uğratıldı. Burada bir peş- karşı eylem yapılmadığını görmekteyiz. Örneğin keş çekme var. Bu insanların SSK primleri de İETT’nin İstanbul’da bir günlük iş bırakması ödenmiyor. Bu memleketin Başbakanı, Maliye bile çok büyük bir olay. Ama bunu Hizmet-İş Bakanı kayıt dışı ekonomiye karşı mücadele Sendikası göze alamıyor. etmek gerektiğini söylerİsminin ne olduğu hiç ken, kamuda çalıştırılan önemli değil, sendika sen“Türkiye böyle bir taşeron şirketlerdeki işçiledikadır. Önemli olan senrin kayıt dışına itildiklerini mozaik. ... artık bizim bu dikaları yöneten insangörüyoruz. SSK primleriların yaklaşımı. Yöneten mozaiği biraz daha iyi nin ödenmediğini görüyoinsanların emeğe bakışıdır. yoğurmamız gerekiyor. ruz. Küreselleşen bir sermaye
Emeğin menfaatleri, Bir vatandaşımızın cenagörüyoruz. Sermaye üçünzesi olduğu zaman hiçbir cü dünya ülkelerine gidigeleceğin menfaatleri ücret ödemeden onun tüm için ... ortak çıkarlarımız yor. Küreselleşen bir işçi hizmetlerini belediye karhareketi olması gerekiyor. etrafında birleşmemiz şılıyor değil mi? Uluslararası düzeyde etkin Doğru, sadece çok cüzi bir işçi hareketi olması gerekiyor.” rakamlar ödeniyor, mezar gerekiyor. yeri için. Bu rakamlar Peki sizce işçilerin siyasal zeminde, bir siyasal Büyükşehir belediyesinin meclisinde kararlaştı- partide birleşmeleri olanağı var mı; işçi sınıfının rılan rakamlardır; diğer hizmetlerin tamamı ise siyasal hareketi olmalı mı? ücretsizdir. Mutlaka olmalı. Adında işçi kelimesinin geçPeki tüm özelleştirmelere karşı nasıl bir mücadele geliştirmeliyiz? Tabii kamuoyunu iyi bilgilendirmek gerekiyor. Kamuoyunun sahip çıkması gerekiyor. Medya ilgisiz, ne yazık ki. 20 bin kişinin yürüyüş yaptığı PETKİM’ler, TÜPRAŞ’lar medyada yeterince yer bulmuyor. Birçok insan olayların farkında değil. Bir kamuoyu oluşturmak gerekiyor her şeyden önce. Bu memlekette olan bitenleri insanlara tüm çıplaklığıyla anlatmak gerekiyor. Televizyona çıkan işveren şunu söyleyebiliyor: “Bir işçinin maliyeti 1.5-2 milyar ama biz paraları çarçur ettirmiyoruz. 450 YTL’ye bu
6
mesinden daha çok icraatları önemli. İcraatı işçilerin birleşmesine yönelik olduğunda daha farklı olacağı kanaatindeyim. Benim şubemde yaklaşık 1.800 üyem var. Bu üyeler Ağrı’dan Edirne’sine kadar değişik kültürlerden, değişik yerlerden, değişik mezheplerden, siyasal görüşlerden oluşan bir mozaik. Ülkemize baktığımızda Türkiye böyle bir mozaik. O açıdan artık bizim bu mozaiği biraz daha iyi yoğurmamız gerekiyor. Emeğin menfaatleri, geleceğin menfaatleri için – ki çocuklarımız da bizim gibi işçi ve memur olacaktır – ortak çıkarlarımız etrafında birleşmemiz gerekiyor.
YASALAR
Yeni Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu
H
ükümetin 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu Sözleşme ve Grev ve Lokavt kanunlarının değiştirilmesi için hazırlamakta olduğu tasarılarla ilgili yeni gelişmeler yaşanıyor. Son olarak 2822’nin son değişiklik tasarısı konfederasyonlara ulaştırıldı. Tasarı ile çokça eleştirilen, ILO normlarına aykırı olan, bir sendikanın toplu sözleşme yetkisine sahip olması için yüzde 10 işkolu barajı, aşamalı olarak 2013 yılına kadar kaldırılıyor. Ancak bu sefer sendikalara toplu sözleşme yetkisine sahip olabilmeleri için en çok üyesi olan üç konfederasyondan birine üye olma koşulu getiriliyor. Böylelikle işkolu barajı tamamen kalktığında bile, yeni bir sendika kurulması ve toplu sözleşme yetkisine sahip olması mümkün olmayacak. Mevcut üç işçi konfederasyonuna üye olan sendikalar dışında bir sendikanın hiçbir zaman toplu sözleşme yetkisi alamayacak olması anlamına gelen bir düzenleme bu. Kimin aklına böyle bir düzenleme yapmak gelmiş anlamak zor. Ayrıca yüzde 10 işkolu ne kadar sendikalaşma özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkına ilişkin ILO normlarına aykırı ise bu düzenleme de aynı normlara aykırı. Belki mevcut konfederasyonlar böylesi bir düzenlemeyi işverenlerin kendi işyerlerinde sarı sendikalar kurmasına karşı bir güvence olarak savunacaklardır. Aynı zamanda bu sınıfı yanlış bölünmelerden koruyacak bir düzenleme de olabilir. Ama bu düzenleme aynı zamanda işçilerin yeni, belki daha mücadeleci sendikalar kurma hakkının da önünde bir engeldir. Daha da kötü olanı şudur ki böyle bir düzenleme mevcut üç konfederasyonun ve onlara bağlı mevcut işkolu sendikalarının varlıklarını olduğu gibi korumaya hizmet edecektir. TİS yetkisine, yetkiye itiraza, vb. yönelik tüm yetkiler mevcut üç konfederasyona üyelik koşuluna bağlandığında mevcut sendikalar korunacağı gibi üç konfederasyondan belli işkollarında kurulu sendikası olmayanlar da o işkolunda sendika kuracaklar ve her işkolunda bu sendikalar arası rekabet de korunmuş, hatta daha da artırılmış olacaktır. Böyle bir düzenleme mevcut sendikaların veya konfederasyonların birleşmesi için herhangi bir sebep yaratmadığı gibi, kimi işkollarını birleştirdiği halde zaten sendikaların gönüllü iradeleri ile birleşmeleri yönünde bir düzenleme de yapmamaktadır. Bu düzenleme ile her işkolunda, mevcut üç konfederasyona üye, her üçü de güçsüz olan üçer sendika olması, yoksa da oluşturulması ve bunların dışında da işçilerin örgütlenme olanaklarının olmamasının koşulları yaratılmaktadır. Kimse böyle bir düzenlemeyi sarı sendikalara karşı güvence sağlamak adına savunamaz.
Sosyal Güvenlik ve Sağlığımız Tasfiye Ediliyor
G
üya sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesini öngören, ancak gerçekte sosyal güvenlik kurumlarımızı tasfiye etmek, meydanı bireysel emeklilik ve özel sağlık sigortalarına açmayı amaçlayan Sosyal Güvenlik Kanunu Meclis’ten geçti. Şimdi gündemde kamusal sağlık sistemini hedefleyen Genel $ağlık $igortası Kanunu var. Bugün her şey kaybedilmiş değildir, işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle hem mevcut haklarımızı savunabilir, hem de kaybettiklerimizi geri kazanabiliriz. Bir kez daha aşağıdaki talepler etrafında ortak mücadele çağrımızı yineliyoruz, birleşirsek yenilmeyiz! • Herkese ücretsiz sağlık! • Kamusal sağlık hizmeti, özel sektörden hizmet alınmasın! • Genç ve yaşlı işçilerin dayanışması üzerine kurulu sosyal güvenlik muhafaza edilsin! • İnsanca yaşanır emekli maaşı! • Sigortasız işçi çalıştıran işyerleri millileştirilsin! • İşçilerin parasıyla kurulan SSK işçi yönetimine!
7
Uluslararası İşçi Kardeşliği
SENDİKASIZLAŞTIRMA
B
4-C’lileri Bilgilendirme Yazısı
u ay sizlere 4-C’lilerin sorunları değil, 4C’lilerin yapmış olduğu çalışmalar ve toplantılarla ilgili aktardıkları bilgileri sunuyoruz: Biz 4-C mağdurları; 18 Mart, 25 Mart ve 1 Nisan tarihlerinde TEKSİF Bakırköy Şubesi’nde toplantılar yaptık. Bu toplantıları yapmadan önce Ankara’ya gidip, uzmanlardan ne yapabileceğimiz konusunda fikirler aldık. Bunlar içinde dernek kurma fikri ön plana çıktı. Bu fikri 1 Nisan’da yaptığımız toplantıda oylamaya sunduk, oylama sonunda dernek kurulmaması kararı alındı. Bunun sonucunda oluşumun öncüleri olarak on kişilik bir komite kuruldu. Komiteyi Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Tapu Kadastro Müdürlüğü, Valilik ve Sağlık Bakanlığı’nda çalışan arkadaşlardan oluşturduk. Çalışmalarımızı bundan böyle Eğitim-Sen Bakırköy 1 Numaralı Şube’nin desteği ile sürdürme kararı aldık. Bugüne kadar 4-C ile ilgili yazılarımızda hükümeti, muhalefeti ve sendika yöneticilerini eleştirdik. Biraz da çuvaldızı kendimize batıralım dedik. Bu şartlarda çalışmaya “hayır” diyen, yalnız bugünü değil, çocuklarının geleceğini düşünen, sendikasız, tazminatsız, yıllık izinsiz çalıştırılan ve hiçbir iş güvencesi olmayan, iş güvencesi amirinin iki dudağı arasına sıkıştırılmış köleliğe “hayır” diyenleri, birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz. Gelin rotamızı beraber belirleyelim. Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgarın faydası olmaz. Bu daveti yaparken de, hükümeti 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4-C maddesindeki Anayasaya aykırı hükümleri kaldırmaya davet ediyoruz. Hangi vicdan, vatandaşının anayasa ile koruma altına alınmış yıllık izin ve sendikalı olabilme hakkını ihlal eder? Hele de bu vicdanın temsilcileri manevi değerleri ön plana çıkarıp, insanların oylarını alıp, devletin tepesine oturur, bu sorun-
8
Recai KARAKAŞ, 4-C mağduru
lara bir çözüm üretmedikleri gibi, insanların insanca yaşam haklarını ellerinden alırlarsa? Çalışanların anayasal haklarını ihlal eden devlet olunca, özel sektör patronları neler yapmazlar? Eğer bu gidişe dur demezsek, bu ateşin içinde olanların yanında, dışında olanlar da yanacak. Ateş düştüğü yeri değil, sizi de yakacak. Kendi geleceğinizi belirlemek sizin en doğal hakkınızdır. Geleceğinizi başkalarının belirlemesini istemiyorsanız, üzerinizdeki afyonu atın ve uyanın, gelin beraber mücadele edelim. İnsanlar harflere benzer, tek tek harfler bir şey ifade edemez, bir araya gelince sözcük olur, kelime olur. İnsanlar da tek başlarına bir şey ifade edemezler. Ancak bir araya gelince kendilerini ifade edebilirler. Türkiye’nin dört bir tarafındaki 4-C mağdurları; “beraber mücadele etmeye varım” diyorsanız; Uluslararası İşçi Kardeşliği bülteni kanalıyla bizlerle irtibat kurabilirsiniz. Sağlıcakla kalın.
Anayasadan: Çalışma şartları ve dinlenme hakkı
Madde 50: Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. (...) Dinlenmek çalışanların hakkıdır. Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.
Sendika kurma hakkı
Madde 51: Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. (...) İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
ÖZELLEŞTİRME
T
TÜPRAŞ’ta Koç-Shell İşgaline Son!
ÜPRAŞ için lerde bulundular. Danıştay satıBu onurlu mücaşın durdurulması delede tüm işçianlamına geleler onlara destek cek yürütmeyi vermeliler. Neden durdurma kararı en kıymetli kamu vermişti. Ancak kuruluşlarını Özelleştirme yerli-yabancı patİdaresi Başkanlığı ronlara devrede(ÖİB) bu karacekmişiz? Neden rı uygulamadı. tüm zenginlikBunun yerine leri, tek amacı uygulaması gerekâr olan ve her Hükümet diyor ki, ben kamu malını ken sürenin son fırsatta çok maliistediğim gibi satarım. Ne Danıştay gününde, kararın yetli olduğu için uygulanıp uyguişçi çalıştırmakta kararlarını uygularım, ne işçilerin lanmayacağızorlandıklarını eylemlerini önemserim, ne de halkı. nı Özelleştirme (!) söyleyen patBaşbakan hukukun varlığından Y ü k s e k ronlara devredeKurulu’na (ÖYK) cekmişiz? Neden şikayetçi, padişah yetkileri istiyor. bıraktığını açıklafabrikaları kapadı. Böylece bir kamu kurumu olan ÖİB uygu- tarak, birleştirip, küçülterek var olan üretici lamakla yükümlü olduğu bir yüksek yargı güçleri yok eden sermaye sınıfının dünyada her kararını uygulamadı ve bunun yerine topu siya- şeyin sahibi olmasını biz emekçiler destekleyesilere attı. ÖYK Başbakan’ın başkanlığında, cekmişiz? Başbakan’ın belirlediği dört bakandan oluşan TÜPRAŞ’la ilgili Danıştay kararının uygubir kurul. lanmamasının ardından, bir de Başbakan Yapılmak istenen açık. Hükümet diyor ki, Erdoğan, Danıştay’ın kendi icraatlarına engel ben kamu malını istediğim gibi satarım. Ne olduğunu söylemeye cüret etti. Hazretleri Danıştay kararlarını uygularım, ne işçilerin hukukun varlığından şikayetçi, padişah yetkieylemlerini önemserim, ne de halkı. İstediğiniz leri istiyor. Patronlara sesleniyor: Bakanlarımın kadar bağırın bu kurumlar halkın vergileri ile imzalamadığı bir şey varsa getirin, ben imzalakurulmuş diye, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yacağım! var diye, ben hükümet olarak istediğimi yaparım. Dünya patronlarının, onların politikalarını İlhan Selçuk dayatan IMF’nin ve onların aracısı Türkiye kimin adına yazıyor? patronlarının emirlerini paşa paşa uygularım. Tüm bunlar yaşanırken Cumhuriyet gazeteHem de hiç kimseye ve yargıya da hesap ver- sinde yayınlanan yazısında İlhan Selçuk “IMF şantajı altında TÜPRAŞ’ın ulusal sermayeye meden, hiç kimseyi dinlemeden. TÜPRAŞ işçileri bu hukuksuzluğa, bu işga- satılması ehven-i şerdir” görüşünü öne sürerek le karşı duruyorlar. İş yavaşlatmadan, bir gün- TÜPRAŞ işçilerinin ve sendikalarının özelleşlük iş bırakma eylemine kadar çeşitli tepki- tirmeye karşı mücadelesini sorgulamakta ve bu
9
ÖZELLEŞTİRME
mücadeleye
Uluslararası İşçi Kardeşliği
karşı çıkmaktaydı. Kendisini “sol” ve ulusal değerlerin baş savunucularından olarak gören bir yazarın bu tutumu şaşkınlık yarattı. Ancak bu yazının yazılması sadece TÜPRAŞ özelleştirmesine karşı mücadelenin ne kadar rahatsızlık yarattığını ve bu rahatsızlığın ifade edilmesinin “ulusalcı”lara da havale edildiğini göstermektedir. Buradan çıkarılması gereken tek sonuç, mücadelenin ne kadar önemli olduğu ve sürdürülmesi gerektiğidir. TÜPRAŞ işçisi ve sendikası bu davada Türkiye işçi sınıfını ve halkını yanına almalı, gazete köşelerinde yazılanları umursamamalıdır. Her şey bir yana TÜPRAŞ’ta ana hissedar konumuna gelen Koç Holding olduğu için ulusal sermayeye satılmış olduğu söylenemez. Koç ile Shell’in aralarında imzaladıkları Ortak Girişim Anlaşması Shell grubuna çok geniş imtiyazlar tanımaktadır. Bu imtiyazlar sayesinde Shell, TÜPRAŞ’ın pazarlama, ihracat ve kâr payının dağıtımı gibi stratejik kararlarında belirleyici konumdadır. Bu satış sonucunda TÜPRAŞ’ta alınacak en stratejik kararlarda esas belirleyici olanın Shell grubu olduğu ve Koç’un da özelleştirmenin taşeronu konumunda olduğu açıkça görülmektedir.
Petrol-İş özelleştirme karşıtı mücadelesinde AİHM’den veya AB kurumlarından medet ummamalı, üretimden gelen özgücünü kullanmalıdır. İşçi sınıfı bizzat direnişe geçmeden tek bir hak dahi elde edilemez, edilenler de savunulamaz.
delesi veriyor. Ancak bu hukuki mücadelede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de başvuracaklarını söylemeleri olmayacak duaya amin demektir. AİHM’nin temel aldığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yalnızca kişisel hakları konu alıyor, sosyal hakları güvence altına almıyor. Avrupa Birliği ise siyasi basıncıyla da, müktesebatıyla da tümüyle özelleştirmelerden yana, geri millileştirmeleri ise yasaklıyor. Petrol-İş özelleştirme karşıtı mücadelesinde AİHM’den veya AB kurumlarından medet ummamalı, üretimden gelen özgücünü kullanmalıdır. İşçi sınıfı bizzat direnişe geçmeden tek bir hak dahi elde edilemez, edilenler de savunulamaz. Bu özelleştirme; Petrol-İş’in de belirttiği Avrupa İnsan Hakları “Özelleştirme Harekatı”nın bir parçasıdır. Bu Mahkemesi’ne mi? Irak’ı, Afganistan’ı, Suriye’yi, Türkiye’yi parPetrol-İş sendikası TÜPRAŞ’ın özelleştirilme- çalama, Yugoslavyalaştırma, Balkanlaştırma sine karşı önemli ve başarılı bir hukuk müca- operasyonudur. Batman, İzmir, Kocaeli’de aynı anda şalterler indirilmedikçe bu mücadelenin Bu özelleştirme; Petrol-İş’in kazanılması mümkün değildir ve ancak böylesi bir duruş Türkiye’nin iç sorunlarına çözüm de belirttiği “Özelleştirme olabilir. Koç-Shell şu anda TÜPRAŞ’ta işgalHarekatı”nın bir parçasıdır. cidir. Bilmeliyiz ki yok pahasına satılan tüm Bu Irak’ı, Afganistan’ı, kamu kurumlarındaki patronlar işgalcidir. Biz Suriye’yi, Türkiye’yi parçalama, bugün özelleştirme yağmasına karşı mücadele etmezsek, ekmeğimiz ve haklarımız için kavga Yugoslavyalaştırma, etmezsek, çocuklarımızın geleceği olmayacak.
Balkanlaştırma operasyonudur.
Danıştay kararını uygulamayan Özelleştirme İdaresi Başkanı yargılansın! 10
FRANSA
F
Fransa’da Emekçilerin Hükümete Karşı Zaferi
ransa’da Mart ve Nisan razı olabileceklerini söyledi; ayları hükümete karşı sendikalarsa yasa kaldırılmayoğun protestolara sahne dan masaya oturmayacaklaoldu. Protestoların nederını açıkladı. Nihayet kitlesel ni hükümetin Meclise suneylemler sonucu 10 Nisan’da duğu CPE denen yasaydı. yasa ilga edildi. Fransa’da 25 yaş altı genç Fransa’da 2007 yılında nüfusun işsizlik oranı yüzde genel seçimler var. Eylemler 20’yi aşıyor. İşte hükümet de boyunca pek çok muhalesözde gençler arasında işsizfet politikacısı, özellikle de liğe çare olarak çıkarmıştı İş güvencesi olan orta Sosyalist Parti liderleri, seçim CPE yasasını. CPE’nin açıyolunda, eylemlerin “sol” yaşlı işçiler ile gençleri lımı, “İlk İş Akdi”. Bu yasa, için büyük bir fırsat olduğubirbirine düşürme ilk kez işe alınacak, 26 yaş nu söyledi. Buna şaşırmamak altı emekçileri ilgilendiriyorçabası boşa çıkarıldı. gerek, çünkü bildiğimiz gibi du; patronlar bu akde göre Fransa’da sözde sol da sağ bir genci işe aldıklarında onu iki yıl içerisinde da 29 Mayıs 2005 tarihli referandumda Avrupa hiçbir gerekçe göstermeden işten çıkartabilecekti. Anayasası’nı desteklemişti; oysa, “serbest piyasa Bu elbette hem genç işçileri hiçbir iş güvencesi her şeyden önce gelir” diyen bu sözde anayasayı olmadan çalıştırmak anlamına geldiğinden, hem Fransa halkı kesin olarak reddedince, Sosyalist de resmen patronlara orta yaşlı işçileri işten atın Parti de ciddi bir bunalım geçirmişti. Fransız yerine ucuza gençleri alın demek olduğundan, emekçileri asıl olarak kendi bağımsız parti ve sadece genç emekçiler değil tüm işçi ve emek- sendikalarına güvendiklerini Mart ayında eylemçiler yasaya büyük tepki gösterdi. Emekçiler leriyle ortaya koydular. Intersyndicale denen, 12 işçi sendikası ve öğrenPeki Fransa’daki emekçi hareketi, basında ci örgütünün birleştiği bir platformla eylemler söylendiği gibi bir istisna mı? Kesinlikle hayır: örgütlemeye girişti. Mart ayı boyunca, tüm işçi 28 Mart’ta İngiltere’de bir buçuk milyon kamu sendikalarının ve öğrenci örgütlerinin katıldığı emekçisinin emeklilik reformuna karşı çıkmak dört büyük eylemden sonra, 28 Mart’ta, tüm ülke için grev yapması tesadüf olabilir mi? Ya 29 çapında sendikalar iş bıraktı ve toplam 2 ila 3 Mart’ta on binlerce Alman kamu emekçisinin milyon kişinin katıldığı eylemler gerçekleştirildi. işten çıkarmaların kolaylaştırılmasına karşı O ana dek basında asıl olarak üniversite eylem yapması? Alman çalışma bakanı açık öğrencilerinin eylemleri ve tek tük şiddet olay- açık, Fransa’daki eylemlerin Almanya’ya bulaşları yer almıştı; oysa önce 18 Mart ardından da maması için bu tür “reformları” ertelediklerini 28 Mart’ta işçi sınıfının kitlesel eylemiyle bera- duyurdu. Avrupa Birliği tüm Avrupa çapında, ber hükümetin tamamen çaresiz olduğu, köşeye iş güvencesi olan emekçilerin haklarını elinden sıkıştığı apaçık ortaya çıktı. Aynı esnada, kamu- almaya çalışıyor. Bu yoldaki en son girişim de oyu yoklamalarında halkın yüzde 65 ila 70’inin işte emekçileri gençler ve orta yaşlılar diye bölüp yasaya karşı olduğu soucu çıkıyordu. Hükümet birbirine düşürme çabası oldu; oysa Fransa’daki defalarca yasayı yumuşatmak için sendikalara emekçiler ve geleceğin emekçisi gençler tüm işçi görüşme teklif etti; patronlar hükümete işten sınıfının parçası olduklarını göstererek bu çabayı çıkarma süresinin iki yıldan bire indirilmesine boşa çıkardı.
11
Uluslararası İşçi Kardeşliği
BOLİVYA
B
El Mutun madeninin yağmalanmasına hayır!
Doğal Kaynaklarımız Millileştirilsin!
olivya’daki El Mutun madeninin özelleştirilmesi planlanmıştı. Önceki hükümet ihale açmış ve beş çokuluslu şirket başvuru yapmıştı. İhale 21 Şubat 2006’da sonuçlanacaktı. Ancak Bolivya Sendikaları Konfederasyonu’nun (COB) öncülüğündeki Bolivya işçileri ve halkının bu özelleştirmeye güçlü biçimde karşı çıkışının ardından, ihale 90 günlüğüne ertelendi. Çokuluslu şirketler bu madenin özelleştirilmesi için baskı yapmışlardı. Madende dünyanın ikinci büyük demir ve mangan rezervleri mevcut: 40 trilyon ton demir cevheri ve 30 trilyon ton mangan. Rezervlerin toplam değeri 7 milyar dolar. Çokuluslu şirketler Bolivya’ya çıkarılacak madenlerin yüzde birini önermişlerdi. Bu önemsiz miktar milli kaynakların hayasızca yağmalanması anlamına geliyor. Başlangıçta, yeni Evo Morales hükümeti ihalenin kararlaştırılan tarihte yapılacağını duyurmuştu. Santa Cruz bölgesinin yöneticileri de bu anlaşmanın planlanan tarihte sonuçlandırılması için ısrar etmişti. Açık ki bu yöneticilerin çokulusluların hükümete ödeyeceği yüzdeden bir alacağı yok. Tek çıkarları, şirketlerle açıktan yapacakları bir anlaşmayla kazanabilecekleri kârlar. Bu nedenle petrol şirketleriyle yapılmış mevcut anlaşmaları savunuyor ve doğalgazla petrolün tazminatsız olarak millileştirilmesine karşı çıkıyorlar.
“Vatana ihanet”
15 Şubat günü COB Genel Sekreteri Jaime Solares, El Mutun için tekliflerin alınmasının planlandığı gibi süreceğini açıklayan Evo Morales’i “vatana ihanet suçu” işlemekle itham etti. Sendika önderi, yaptığı bir basın açıklaması ile, Morales’in açıklamasının Santa Cruz yöneti-
12
cilerinin baskısı altında yapıldığını ve bu satış gerçekleşirse yabancı şirketlerin milletin kaynaklarını yağmalayıp Bolivya’ya sadece kırıntılarını bırakacağını belirtti. COB önderi El Mutun’un satışının durdurulması için Konfederasyon’un gerekli her aracı kulla-
nacağını açıkladı. İşte bu açıklamanın ardından hükümet kararı ertelemek zorunda kaldı.
Evo Morales’e açık mektup iletildi
Evo Morales’e hitaben yazılmış olan ve petrol ve doğalgazın tazminatsız olarak millileştirilmesini talep eden açık mektuba sendikaların yanı sıra El Alto yüksek okul öğrencileri federasyonu da imza attı. Mektup, 20 Şubat Pazartesi günü bir COB delegasyonu tarafından Başkan Morales’e iletildi. Morales’in göreve gelmesinin bir ay sonrasında, petrol ve doğalgazın tazminatsız olarak millileştirilmesi halen tüm Bolivya işçileri ve köylülerinin ortak talebi olmaya devam ediyor.
COB ikinci bir zirve topluyor
COB Ulusal Yönetim Kurulu çağrısı ile II. İşçiler, Halk ve Köylüler zirvesi 18-19 Nisan tarihlerinde La Paz’da toplanıyor. Zirveyi COB ulusal önderliğinin yanı sıra, FSTMB Maden İşçileri Federasyonu, CSUTCB Köylüler Federasyonu ve COB La Paz bölge örgütü organize ediyor. Zirvenin gündeminde, Bolivya’da devlet başkanının ülkeden kaçması ile sonuçlanan 2003 yılı Ekim ayındaki tarihi gösterilerin hedeflerine ulaşabilmek, halkın bu ayağa kalkışmasında talep ettiği ülkenin doğal kaynaklarının millileştirilmesi talebinin kazanılmasını sağlamak ve böylelikle yoksulluğu, adaletsizliği ve sömürüyü ortadan kaldırmak yer alıyor.
BREZİLYA
Rio Doce şirketinin yeniden millileştirilmesi
G
Lula Hükümeti Bu Zenginliği Ulusa Teslim Etmeli!
eçenlerde Brasilia bölge federal mahkemesinin (TRF) aldığı bir karar (federal vekil Clair PTPR insiyatifiyle oluşan) 1997’deki halk hareketinin yeniden gündeme gelmesini, bu sayede Rio Doce şirketinin (CRVD) yeniden kamu mülkiyetine devrinin önünü açtı. Şirket 1997 yılında Cardoso hükümeti tarafından özelleştirilmişti. Geri millileştirme için Lula hükümetinin kararı ve bunu zorlayacak ulusal çapta bir kampanya gerekiyor. Böyle bir kampanya zaten başlamış durumda.
1997: Özelleştirme
Valley of Rio Doce şirketi 1997 yılında 3,3 milyon reale [1 milyon real ≈ 630 bin YTL – çn] satıldı. Bağımsız araştırmalar, o zamanlar şirketin gerçek değerinin 100 milyon real olduğuna işaret ediyordu. Özelleştirildiğinde, şirket Brezilya’nın en büyük şirketlerinden biriydi ve dünyanın en büyük demir ihracatçısıydı. İçinde 34 şirketi barındıran bir büyük kompleksten oluşuyordu. Özelleştirmeden önce toplam 34,7 milyar real gelir elde etmişti.1997’de, Fernando Henrique Cardoso’ya karşı gelişen halk ayaklanması, pankartlarında Rio Doce’nin özelleştirmesine karşı yazılar da taşıyordu. Aynı yılın Nisan ayında MST’nin (Topraksız Köylüler Hareketi) Brasilia’ya tarihsel yürüyüşü sırasında, MST lideri Joao Pedro Stedelli, başkana Rio Doce’nin savunulması için, 27 Mayıs Ulusal Mücadele Günü’ne hazırlık aşamasında toplanan 20 binimza gönderdi. Tüm ülkede “Özelleştirmelere Hayır” şiarını yükselten protestolar yapıldı. “Cardoso’yu Gönderme” mücadelesinde özelleştirmelere karşı Rio Doce’yi savunma ve ulusal egemenliği koruma isteği, kendini 2002 yılında kitlelerin Lula’ya oy vermesiyle bir kez daha gösterdi. Bugün yeniden Brasilia’da mahkemenin aldığı karar ile tüm ülkede başlayan kampanya, bu isteği bir kez daha gösteriyor. CUT konfederasyonunun petrol işkolundan Ulusal Yürütme üyesi, Antonio Carlos Spis, “Artık adaletin, bu zengin mirasın Brezilya halkına geri verilmesi ve gelirlerinin halkın yaşam kalitesinin
yükseltilmesi için kullanılması adına karar alması için basıncı arttırmanın vaktidir.” dedi. Rio Doce’nin ve özelleştirmelerle peşkeş çekilen tüm ulusal mirasın kamuya geri dönmesi, gerçekleşen tüm miting ve toplantılarda ortaya konan bir taleptir. Petrol işçileri sendikası heyetinin görüşlerini konuşması ile Spis ifade etti: “Hükümet yalnızca Rio Doce’yi geri almamalı, Petrobas’ın satışını da durdurmalı.” Başka bir sendikacı bu mücadelenin tıpkı hidrokarbon kaynaklarının [petrol ve doğalgaz – çn] millileştirilmesi için mücadele eden Bolivyalı işçilerin mücadelesi gibi, ülkenin ulusal kaynaklarını kontrol etmek için olduğunun altını çizdi. Rio Doce’nin yeniden millileştirilmesi mücadelesi, özelleştirilmelere karşı ve ulusal egemenliğin savunulması için Bolivya’nın Caracas şehrinde yapılacak olan ikinci kıtasal toplantının da gündeminde olacak. Hareket genişliyor. Ülkenin diğer eyaletlerinde Rio Doce’nin yeniden millileştirilmesi için çeşitli gösteriler organize edilmeye başlandı. Rio de Janerio, Pana, Minas Gerais eyaletlerinde, sınıf mücadelesi aktivistleri ulusal egemenliğin fethi için bu mücadeleyi gündemlerine almış durumdalar. O’Trabalho gazetesindeki bir haber ise, yeniden seçilmeyi uman Lula ile ilgili: “İkinci defa göreve gelmek için halka ne sunacak?” diye soruyor. Cipla, Interfibra, Flasko ve Flakepet işçilerinin taleplerini karşılamak için, fabrikaları millileştirecek ve Rio Doce’yi geri millileştirecek mi; yoksa, yolları, CBTU’yu, bankaları ve Petrobras’ı özelleştirecek mi?
Ülkede, toprak, iş, eğitim, sağlık için süren diğer gösteriler gibi, Rio Doce’nin yeniden millileştirilmesi talebi de işçi sınıfının ne istediğinin bir göstergesi. Lula hükümetinin mahkemenin verdiği karara uyması ve Rio Doce’nin ulusa kazandırılması konusunda harekete geçmesi, yani özelleştirmenin iptalinden yana olması yeterli olacak. 2002’de halkın Lula’ya verdiği görev buydu. Bugün ondan yeniden millileştirme talep edenler, onun başkan olması için en ön saflarda yürüyenlerdi.
13
Uluslararası İşçi Kardeşliği
UKRAYNA
Ukrayna’da seçimlerin ardından
Turuncunun Öteki Yüzü Siyah
U
krayna’da ile tanınıyor. Kasım 2004 Ülkenin batıtarihinde yapısının büyük lan seçimlerde bir bölümünün Yanukoviç hile Katolik olduğu ile galibiyetini ve ağırlıklı olailan etmiş, bunun rak Ukraynaca üzerine Yuşçenko konuştuğu, doğutaraftarları turunsunun ise ağırlıklı cu bayraklarıyla olarak Ortodoks meydanlara inip Hıristiyan seçimlerin yenive dilinin de lenmesini isteRusça olduğu miş, sonuçta Batı Ukrayna’da ülkeYuşçenko Timoşenko yanlısı, AB’ci nin batısı tercihiYuşçenko iktidara ni Yuşçenko’dan, “Turuncu Devrim”in ardından gelmişti. Tüm bu sanayileşmiş beraber iktidara gelen Yuşçenko gelişmeleri dünya doğu bölgeleri burjuva basıise Yanukoviç’ten ile Timoşenko, bir özelleştirmede nı Ukrayna’da yana kullanmış yaşadıkları çıkar çatışmasının demokratikleşgörünüyor. AB ardından bölündüler. Seçimlerde me süreci olarak ile ilişkilerde görüp “Turuncu bırakın üyeliğe de Yanukoviç’in ardından 2. ve 3. Devrim” olarak kapı aralanmasıolabildiler. adlandırmıştı. nı, vizelerde bile Ukrayna’ya demokrasi, özgürlük, refah geti- kolaylık sağlanamaması, Timoşenko ile yaşareceği umulan Yuşçenko 1,5 yıllık başkanlık nan ayrılıklar ve Rusya’yla yaşanan doğalsürecinde halkın beklentilerini yerine getire- gaz krizi Yuşçenko’nun halkın gözünde güç memiş olacak ki, Mart ayında yapılan seçimler- kaybetmesinin sebeplerinden bazıları olsa da, de ancak üçüncü parti olabildi. Yuşçenko’nun ülkedeki oy dağılımlarına baktığımızda doğu2004 seçimlerindeki yandaşı Timoşenko’nun batı kutuplaşmasının devam ettiğini görüyobloğu ikinci oldu. Hatırlayacağınız gibi ruz. Timoşenko demir-çelik tesisinin özelleştirİçinde bulunduğumuz dünya krizi döneminmesini usulsüz olduğu gerekçesiyle durdur- de Hazar Bölgesi dünya için enerji temininde muş, bunun üzerine çeşitli gerekçelerle baş- önemli bir merkezdir. Bu nedenle yaklaşık 15 bakanlıktan indirilmişti. Sovyetler Birliği’nin ülkeden 75 petrol şirketi bölgede konumlanmış yıkılışından sonra başlatılan özelleştirmelerle bulunmaktadır. Bu şirketler bölgeye 70 milyar büyük paralar kazanan, Ukrayna milli geliri- doların üzerinde yatırım yapmışlar ve bölge nin yüzde 20’sini kontrol eden Timoşenko’nun uluslararası şirketlerin buluşma noktası haline bu özelleştirmeye karşı tavır alması, olsa olsa gelmiştir. Bununla beraber Rusya, hükümet kendi çıkarlarıyla bağdaşmadığı içindir. Ve kontrolünde olan dünyanın en büyük doğalgaz son olarak seçimlerin galibi Bölgeler Partisi şirketi Gazprom ile Rusya’nın beşinci büyük başkanı Yanukoviç ise Rusya’ya olan yakınlığı petrol şirketi Sibneft’in yaklaşık yüzde 75’ini
14
UKRAYNA
alarak rekabette mevzisini sağlamlaştırmıştır.
Dünyadaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70’inden fazlasını barındıran Ortadoğu ve uzantısı Kafkaslar, ABD ve AB için büyük önem taşıyor. ABD sözde demokrasi ve kitle imha silahları bahaneleri ile işgal ettiği Irak ile petrol üzerinde kısmi bir söz sahibi oldu, bunu Avrasya’daki doğalgaz rezervleri ile pekiştirmek istemektedir. AB’nin ise doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını Rusya’dan temin etmesi ve bu gazın Avrupa’ya geçiş hattının Ukrayna üzerinden olması, Rusya’ya Avrasya’da bir üstünlük sağlarken Ukrayna’yı ise iki taraf arasında piyonluk yapmaya zorluyor. Ukrayna’nın NATO ile yakınlaşmasından rahatsızlık duyan Rusya’nın, Ukrayna’ya sattığı bin metreküp doğalgazın fiyatını 60 dolardan 220-220 dolara çıkaracağını açıklaması ve ardından doğalgazı kesmesi, Ukrayna devletini zor durumda bırakmış ve şimdilik iplerin Rusya’nın elinde olduğunu göstermiştir. AB’nin enerjide yüzde 50 düzeyinde olan dışa bağımlılığı 2030’larda yüzde 70’i bulacak. Enerji kaynakları bakımından AB 2030 yılında kömürde yüzde 66, doğalgazda yüzde 80 ve petrolde yüzde 90 oranında dışa bağımlı olacak. Bu yüzden AB enerji politikasında Rusya yerine doğalgaz ihtiyacının yüzde 30’unu karşılayan Cezayir ve yüzde 25’ini karşılayan Norveç ile ilişkilerini güçlendirmek, bölgedeki Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi ve Nabucco projesiyle ilerleyen yıllarda bölgedeki Rusya hakimiyetini kendi lehine çevirmek istiyor. Avusturya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye üzerinden geçecek olan Nabucco boru hattının 2020 yılında tamamlanmasıyla Avrupa ülkeleri
Yanukoviç Hazar ve Ortadoğu doğalgaz yataklarına kolay bir şekilde ulaşmayı planlıyor. Sonuç olarak Avrupa’ya doğalgazın Ukrayna üzerinden gelmesi, ülkenin AB ile Rusya arasında bölünmüş olması, seçimlerin salt iki siyasi partinin arasındaki rekabet olmaktan çıkması anlamına geliyor. Ukrayna’da başa Yuşçenko da, Yanukoviç de, Timoşenko da gelse, yapacakları ABD, AB veya Rusya’nın piyonu olmak ve onların çıkarları doğrultusunda hareket etmek. Biz de ülkemizde bu hikayeye pek yabancı değiliz. Her seçimde emekçilerden yana gözükerek ve onların umutları ile oynayıp oylarını alarak hükümete gelen siyasi partiler, sonrasında bütün yükleri işçilerin üzerine yükleyip ağabeylerine uşaklık ediyorlar. Ne Ukrayna’da ne Türkiye’de işçilerin, emeği ile geçinenlerin siyasete kendi güçleri ile katılmaktan başka çareleri yok.
Emek Platformu’nu bağımsız bir işçi partisi kurulması için çağrıda bulunmaya davet eden kampanyanızı destekliyorum.
İsim, Soyisim: ................................................... Sendika: ...................................................
Görev: ................................................... İmza: ...................................................
Tam imza metnini ve imzacıların son listesini http://www.iscikardesligi.org/yazi.php?yazi_no=476 adresinde bulabilirsiniz. Desteğinizi doğrudan bizimle temas kurarak veya (216) 330 95 67 nolu faksa veya iletisim@iscikardesligi.org e-posta adresine göndererek iletebilirsiniz.
15
Uluslararası İşçi Kardeşliği
ROMANYA
R
JİU Vadisi Maden Sendikaları Birliğinden (LSMVJ) rapor
Maden Sendikacıları Hâlâ Hapiste
omanya AB ile altında aldıkları siyasi müzakerelebir karardır. re başlayalı bir yılı Sendikal faalibulmuş ve Romanya yetlerinden dolayı hükümeti sürekhüküm giymiş olan li bütün kriterlere saygın bir sendika uyacağını açıklarken önderine yönelik alınLSMVJ, bir kez daha mış olan bu karar, hapse atılan madenRomanya’daki sendiciler sendikası lidekal harekete gözdağı ri Miron Cozma’nın vermeye yöneliktir. salıverilmesi taleRomanya adaletinin bi ile ilgili olarak bu temelsiz kararını Romanya mahkemeşiddetle protesto edisinin kararın üzeriyoruz. Aynı zamanda ne bizlere şu raporu Miron Cozma 1999 yılı Ocak ayıniletiyor. da yapılan gösterilerSendika liderimiz de “devlet iktidarını Romanya’nın da imzası Miron Cozma hâlâ yıkmaya kalkışmakla” bulunan ILO sözleşmelerine suçlanan diğer sendihapiste! Timis mahkemesinin yargıçları aykırı olarak sendika önderleri ka liderleri Constantin 13 Ocak Cuma günü Cretan, Doris Lois, Miron Cozma, Constantin madenciler sendikaVasile Lupu ve Ionel Cretan, Doris Lois, Vasile Lupu sının liderinin şartlı C io u n tu ’ nu n h ap s e salıverilme talebini ve Ionel Ciountu hâlâ hapiste atılmasını protesto reddettiler. ediyoruz. tutuluyor. Aralık ayında Tüm bu sendika Ti m i s o a r a m a h k e önderlerini hapiste mesinin şartlı tahliye komisyonu Miron tutan Romanya, uluslararası sözleşmeleri, Cozma’nın hapisteki iyi hali ve 1991 ile özellikle de 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmele1999 yıllarındaki madenciler protestosunda rini ihlal etmektedir. devlet iktidarını “yıkmaya” teşebbüs etmekOysa ILO sözleşmeleri, imzalayan bütün le ilgili verilmiş olan hükmün yarısından ülkelerde yasa hükmündedir. ILO’nun fazlasını tamamlamış olması temelinde şartlı Haziran ayındaki senelik genel kuruluna tahliye talebini kabul etmişti. Ancak karar katılacak Romanya işçi sendikaları temdaha üst merciler tarafından bozuldu. silcilerinin, Romanya devletini onaylamak Miron Cozma’nın avukatlarının basına yerine bu madenci liderleri hakkında alınan da açıkladıkları gibi, mahkemenin bu kararı kararın protesto edilebilmesi için bir acil kabul edilemez ve hukuki her türlü temelden rapor sunmaları çağrısında bulunduk. yoksundur. Bu, yargıçların iktidarın baskısı
16
İTALYA
Avrupa Birliği’nin Dayattığı Bölgeselleştirmeye Hayır!
İtalya’dan ILC aktivistleri İtalya’da son birkaç yıldır uygulanmakta olan bölgeselleştirme politikasının sağlık hizmetleri alanındaki sonuçlarını aktarıyor.
İ
talya’da önümüzdeki Haziran ayında “yerel Bu süreç USL’lerin (yerel sağlık birimleri) yönetimlere yetki devri” konusunda bir refe- ASL’lere (yerel sağlık şirketleri) dönüştürülrandum yapılacak. Bu “reform”un eğitim; sağ- mesi ile başladı. Bu dönüşümden önce USL’ler lık, polis ve vergi alanlarında sorumluluğu temelinde örgütlenmiş bir ulusal sağlık sistemi bölgelere bırakmaya, her biri diğeri ile reka- vardı. Bu sistem tümüyle kamunun elindeydi bet içine sokulacak “20 küçük İtalya”ya kapı ve giderleri devlet tarafından karşılanıyordu. araladığını biliyoruz. Bunun demokrasiye ve USL’ler ulusal sağlık hizmetlerinin yerellerdeki cumhuriyetçi anayasaya karşı büyük bir saldırı birimleriydi. Örneğin Torino ya da Roma gibi olduğunu biliyoruz. Peki bu saldırının kaynağı bir kentte en azından 20 USL mevcuttu. Bu ne? uygulamada, tüm USL’lere Maastricht Sözleşmesi ihtiyaca göre kaynak aktaHaziran ayında Av r u p a B ö l g e l e r rılırdı. Harcamaları kendiyapılacak “yerel Komitesi’ni kurumsallerine aktarılan kaynakları yönetimlere yetki laştırdı ve bu kuruma aşan birimlere de talepleri “Avrupa Birliği içeridurumunda ilave kaynak devri” referandumuyla sindeki bölgesel ve yerel aktarılırdı. birbirleriyle rekabete kimlikleri bilgilendirme” USL’lerin yöneticileri sokulacak “20 küçük görevini verdi. Bu komidoktorlar veya doktorlara te hükümetlerden tümüyle bağlı olarak çalışanlardı İtalya” yaratmak bağımsız olarak işlemekve hastaların ihtiyaçlaamaçlanıyor. tedir. rı doğrultusunda faaliyet Öte yandan İtalya’da ilk gösterirlerdi. olarak, bugün seçimlerde Berlusconi’nin karşıBu sistemde tüm hizmetler (hastaneye sına çıkan Prodi [seçimleri az farkla kazandı yatma, ilkyardım, muayene, tahliller) bedava – ed.] ile D’Alema önderliğindeki merkez idi. Birçok ilaç düşük fiyatlarla alınabiliyor sol hükümet, ademimerkezileştirme, eğitimin veya bedava dağıtılıyordu. özerkleştirilmesi ve sağlık hizmetlerinin böl1980’lerin ortalarında bu sistemin açık vergeselleştirilmesi yasalarını çıkarmış ve nihayet diği söylenerek baskılar uygulanmaya başlandı anayasanın V. Maddesinin “reformu” ile, yerel ve belli hizmetler için ücret ödeneceği ifade yönetimlere yetki devrini anayasaya sokmuştu. edilmeye başlandı. İlk yapılan, kimi hizmetler Bizler yetki devri ile ilgili referandum için (muayeneler ve tahliller) için kullanıcı ücreti “hayır” kampanyası yürütmeye karar ver- uygulaması getirilmesi ve devlet destekli ilaçdik. Kampanyamızda bu saldırının Avrupa ların fiyatlarının artırılması oldu. Birliği’nden kaynaklandığını açıklayacağız Getirilen ücret uygulamasına karşı önemli ve her türlü bölgeselleştirmeye karşı çıkmak bir grev yaşandı ama yine de bu uygulamaya için ve demokrasiye saygı için açıkça İtalya geçildi. Cumhuriyeti’nin birliğinin savunulması tutuASL’lere geçiş ile birlikte atılan ilk adım munu alacağız. ASL’lerin ekonomik durumunu genel sağlık
17
İTALYA
hizmetinden
da ikramiye kazanıyorlardı. Bölgeselleştirme merkez sol hükümetin döneminin sonunda yapılan ilk anayasa “reformuna” (federalizm) da eklendi. Bu reformla yetki devri ilkesi ve Avrupa Birliği politikasına saygı gösterileceği anayasaya girmiş oldu. Yeni anayasa sağlık hizmetlerindeki bölgeselleştirmeyi kapsıyor ve eğitimdeki bölgeselleştirmeyi de başlatıyor. Bu süreç bazı bölgeleri istikrar paktına Bölgeselleştirmenin uymak için hastanelerini satmak zorunda bırakikinci aşaması tı. Örneğin Sicilya’da böyle oldu. Burada kamu Sorumluluğu ulusal bütçeden alıp bölgele- hastanesi satılırken, kamu hizmetlerinin özel re devreden Prodi’nin merkez sol hüküme- sektör hizmetleri ile birleşmesi ile durumun ti (1996-2000) oldu. Böylece bölgeler sağlık düzeleceği savunuluyordu. hizmetlerini idare etmek zorunda bırakıldı ve Bölgeler bunlara da istikrar paktında öngörülen harcamalar arasındaki ilk Eski Prodi hükümeti tavanını aşmama yükümfarklar ortaya döneminde lülüğü getirildi. çıkıyor Bu durumda bölgelerin sağlık hizmetleri Bu uygulamadan sonra önünde iki seçenek vardı: bölgeselleştirildi. Bunun sağlık hizmetlerini azal1. Hizmetleri azaltmak. sonucunda bölgelerdeki tan, hastaneleri kapatan Bu hastanelerdeki bölgeler olduğu gibi kulyatakların milyonlarsağlık kuruluşları lanıcılar için ücretleri ve cası azaltılarak, geçipiyasanın kontrolüne vergileri artıran bölgeler ci sözleşmeli personel de oldu. Elbet en fakir bölbırakılırken, bölgeler istihdam ederek, ülke geler, özellikle de güneyçapında yüzlerce hasarasında verilen sağlık deki bölgeler, dezavantajlı tane kapatılarak veya hizmetleri farklılaştı. bir konuma geldi. Çünkü hizmet sonlandırılarak burada yaşayanlardan topyapıldı. lanan vergileri artırmak 2. Kullanıcı ücretlerini veya o bölgede yaşayandaha zordu. lardan alınan vergileri yükseltmek. Merkez Bugün sağlık hizmetlerinin halen bedava solun getirdiği bölgeselleştirme, bölgelere olduğu bölgelerin yanı sıra 100 ila 200 avro ulusal vergilerin yanı sıra yeni vergiler alma arasında ücret ödenen bölgeler de var. İlkyardım olanağını getirmişti. ASL yöneticileri doğrubazı bölgelerde bedava, bazılarındaysa ücretli. dan bölgelere bağımlıydılar, yani kendilerini Yatarak tedavide yatak ücretinin çok yüksek doğrudan kontrol eden bir yönetime ekoolduğu bölgeler de var, bunun halen bedava nomik olarak da bağımlıydılar. Her maliolduğu bölgeler de. yet aşımı cezalandırılıyor ve yönetici işini Devlet bölgelere aktardığı fonları azalttı ve kaybetme riski ile karşılaşıyordu. Hastane azaltmaya da devam ediyor. İstikrar paktına bütçeleri, sağlık hizmetleri artık sağlık ihtikatı bir biçimde uyulmasını dayatıyor. yaçlarına bağlı olarak belirlenmiyor, aksine Örneğin Emilie-Romagne bölgesinde yaşamaliyetleri azaltma gereğine göre belirleniyanlar Venedik’e komşular ve sağlık hizmetleri yordu. Yöneticiler bütçe gereklerine saygı için Venedik’e gitmeyi tercih ediyorlar; çünkü gösterdiklerinde ve maliyetleri azalttıklarınoradaki sağlık hizmetleri daha iyi (Venedik
Uluslararası İşçi Kardeşliği
bağımsızlaştıracak şekilde, bu birimlere, sadece ekonomik kriterlere göre idarecilik yapacak yeni yöneticiler atamak oldu. Bu 1980’lerin sonu ile 1990’ların başlarında Maastricht politikalarının uygulandığı dönemdeydi. Bu politika gereği ve maliyetleri kısma ve “israfı önleme” propagandası ile ASL’lerin yeni yöneticileri özel sektör kriterlerini uygulamaya başladılar ve masrafları kıstılar.
18
ÖZELLEŞTİRME
daha zengin bir bölge). Ama muayene için
dayanıyor. Merkez sol hükümet Prodi başbaVenedik’e gitmişseniz ilaçlarınızı da o bölge- kanlığında bölgeselleştirmeyi başlattı ve Prodi den almanız gerekiyor, çünkü bir bölge diğer daha sonra Avrupa Komisyonu başkanı oldu. bir bölgenin doktorlarının yazmış olduğu reçe- Avrupa Birliği her zaman yapılan bu kısıtlamateleri kabul etmiyor. Bir bölgede tatildeyken ları ve özelleştirme politikalarını övdü; hatta sağlık hizmeti alma hakkınız var ama döndüğü- bunların yeterli olmadığını ve daha ileri götünüzde reçetelerinizi kendi bölgenizde yeniden rülmesi gerektiğini ifade etti. yazdırmalısınız. Bugün daha da ileri gidebilmek için Bölgeselleştirme ile aynı zamanda bir özel- Anayasa’da yeni bir “reform” öneriliyor ve leştirme süreci de devam ediyor. Süreç iki bu reform ile sağlık, eğitim ve vergilerde tüm yönlü işliyor: yetkiler bölgelere verilmek isteniyor. Bu bölge1. Kamu hizmetleri daha pahalı hale geliyor lerin Brüksel’den dayatılacak limitlere daha da (kullanıcı ücretleri yüzünden). Ayrıca mua- bağımlı hale geleceği ve ayrıca işçilerin yapayene olana ve tahlilleri yapılana kadar geçen cağı direnişin de daha zorlaşacağı anlamına bekleme süresi gitgide artıyor. geliyor. Esasında bugüne kadar bölgeselleştir2. Aynı zamanda kamume süreci için büyük çabasal hizmetlerin artık Avrupa Birliği her zaman lar harcayıp, büyük masişlemediği söylemi ile, raflar yaptılar ama dokyapılan bu kısıtlamaları çok uzun süre bekletorların, hemşirelerin ve ve özelleştirme mek zorunda kalındığı, halkın direnişi yüzünden vs. söylenerek bölgeler amaçlarına tam ulaşamapolitikalarını övdü; özel hastanelerle anlaşdılar, yapmak istediklerini hatta bunların yeterli malar yapmaya, onlara tam olarak gerçekleştirolmadığını ve daha ileri destek vermeye başladikleri söylenemez. dılar. Yani bölge kamu 2004 yılında bölgeselgötürülmesi gerektiğini hizmetinden vazgeçmiş leştirmeye ve gidilen kısıtifade etti. ve bunları özel sektöre lamalara karşı ve işlerini aktarmış oluyor. ve sağlık hizmetini savuMerkez sol “reforma” ilave olarak bir de nabilmek için yapılan iki önemli doktorlar grevi doktorların devlet hastanelerinde muayene için yaşandı. ücret alabilecekleri bir sistem getirmişti. Bu Bu grevler sendikaların ve tüm ülkenin bu uygulama ile ilgili olarak yapılmış olan resmi konuda onlarla birleşmesi ve doktorların yüzde bir soruşturmanın sonuçlarına göre sadece kul- yüz katılımı sayesinde çok başarılı oldu. lanıcı ücretini ödemeyi seçen bir hasta muayeBugün işçiler ve özel sağlık sigortasını karne için 40 gün kadar bekleyebiliyor, bekleme şılayamayacak tüm insanlar için sağlık hizmetsüreleri ise Campanie’de (Naples) bir tomogra- leri gerçek bir sorun haline gelmiş durumda. fi için 113 gün veya Monza’da (Milan) bir kalp Halen kamunun elinde olan sağlık hizmetlerini testi için 180 güne kadar varabiliyor. Ama aynı savunmak ve tam bir bölgeselleştirmeye karşı hasta hastanedeki özel hizmet ücretini ödemeyi mücadele etmek için isteklilik var. seçerse en fazla dört gün bekliyor! Özel hizmet Baharda greve giden doktorlar şunu sorücretleri ise 40 ila 250 Euro arasında değişi- muşlardı: Bölgeselleştirme bizi nereye götüryor. dü? Ulusal sağlık sistemine geri dönmenin işçilerin ve genel olarak halkın çıkarına olaBu politika doğrudan Avrupa cağını biliyorlar. Ancak bu hedefe ulaşabilBirliği’nden kaynaklanıyor mek için tüm bunların altında yatan Avrupa Tüm bunların kökeni istikrar paktı, para bir- Birliği politikalarından kurtulmalıyız. liği–avro politikası ve Maastricht kriterlerine
19
Uluslararası İşçi Kardeşliği
A
macımız Türkiye’de patronların ve hükümetlerinin vahşi saldırısına karşı koyabilmek için işçi sınıfının birleşik mücadelesine ve tüm ezilenlerin, yoksul halkın bu mücadeleye katılmasına hizmet etmektir. Bu mücadeleyi bütün dünyada ortaklaştırmak için ILC’nin Açık Dünya Konferanslarına katılıyoruz ve Türkiye’de ortak kampanyalar örgütlüyoruz. ILC haftalık bültenlerini her hafta çevirerek İnternet sitemizde yayımlıyoruz. Aylık olarak da Türkiye ekleriyle birlikte Uluslararası İşçi Kardeşliği elinizde olacak. Özelleştirmeye, kuralsız çalışmaya, sendikasızlaştırmaya, grev hakkının yok edilmesine, işsizliğe, açlığa ve savaşa karşı mücadeleyi birleştirerek ve yükselterek ilerleyebiliriz.
ve bu örgütlerin samimi dürüst kalmış yöneticilerine, sınıf bilinçli işçilere düşmektedir. Tek işçi örgütü olan sendikalar, bizden önceki işçi kuşaklarının alınterlerinden arttırdıkları kuruşlarla ve zorlu mücadelelerle kuruldu. Bu birikimimiz, şimdiki ve gelecek kuşak işçilerin, yoksul halkın çıkarları için kullanılmalıdır. Bu hem işçi sınıfına, hem de tüm ezilenlere ve yoksul halka karşı tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini bugün yerine getirmeyenler yarın örgütlerimiz iyice un ufak olduğunda temsil ettikleri işçilere ne yüzle bakacaklarını düşünmelidirler. Evet, bu gidişin sonunun kıyamet olduğunu gören bütün işçi önderleri, patron hükümetlerine karşı tek kurtuluş yolunun bir işçi hükümetinden geçtiğini görmelidirler. Sadece sendikalı işçilerin değil tüm işçilerin, yoksulların, işsizlerin, ezilenlerin çıkarlarını savunmak için birlikte siyaset yapmalıyız. Uluslararası İşçi Kardeşliği, sendika ve konfederasyon ayrımı yapmadan mücadeleci bütün işçilerin, işçi önderlerinin ve sendika yöneticilerinin bir araya gelerek İşçi Kardeşliği Partisi’ni kurma mücadelelerini desteklemek için çalışmaktadır.
İKP
Patronsuz bir parti: İşçi Kardeşliği Partisi
Artık işçiler olarak bir siyasal güç oluşturmadan, toplumdaki gücümüz kadar siyasal alanda temsil edilmeden ne yeni bir hak almamızın ne de varolan haklarımızı, sendikalarımızı korumamızın mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Türkiye işçi sınıfı olarak atmamız gereken birçok adım var ama bunların en önemlisi patronlardan ve onların devletinden bağımsız bir işçi partisinin kurulmasıdır. Şimdiye kadar hangi siyasi görüşe yakın durmuş olursa olsun bütün işçi örgütleri, işçilerin ve emekçi halkın en basit ve temel çıkarları etrafında bir araya gelmek zorundadırlar. Karşımızda yıllardır aralarındaki bütün it dalaşlarına rağmen birleşmiş bir patronlar cephesi vardır. Birleşmiş patronlar cephesi ile mücadele edebilmek için ise birleşmiş bir işçi cephesine ihtiyaç var. İşte İşçi Kardeşliği Partisi böyle bir cephe olmalıdır.
Dayanışma için Abone Kampanyası
[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL
İsim, Soyisim: ............................................... Görev: ............................................... Adres: ............................................... ............................................... Posta Kodu: ............................................... İlçe, İl: ............................................... Telefon, Faks: ............................................... E-Posta: ............................................... Tek örgütümüz var: 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu sendikalarımız Görev öncelikle her şeye rağmen varlığını sür- formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.) dürmeye çalışan işçi örgütlerine, sendikalara