20
Sayı: Eylül 2006 Bedeli: 1 YTL
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İşçi Kardeşliği İKP
Merkezi Gazetesi
mazluma dini, milliyeti sorulmaz
Yugoslavya’yı böldüler, sıra Ortadoğu’da
Barış Gücü İsrail’i koruma Lübnan’ı parçalama gücüdür Yugoslavya, Afganistan, Irak, Filistin, Lübnan ve Avrupa Birliği Zeki Kılıçaslan, İKP Genel Başkanı
Ö
nce Yugoslavya, ardından Afganistan, sonra Irak ve nihayet Lübnan’da olanlar Filistin’de sürekli devam eden katliamlarla birleştirildiğinde, Amerikan ve İsrail devletlerine karşı başta Müslüman ülke halklarında olmak üzere, bütün dünyada büyük bir infiale sebep oldu. ABD ve İsrail devletleri her yerde haklı olarak lanetleniyor, bu görülmemiş vahşete karşı insanlar çaresizlik içinde tepkilerini sergiliyorlar. Ama bu arada hep gözden kaçan (kaçırılan) ve ülkemiz için özellikle önemli olan bir durum var ortada: Avrupa Birliği’nin son Lübnan işgali karşısındaki aşağılık tutumu! Bu tutumun herkesin gözlerinin önüne serilmesine katkıda bulunmak İşçi Kardeşliği Partisinin acil bir görevidir.
BM Barış Gücü halen Haiti’yi işgal altında tutuyor
Barış Gücü’ne hayır! Emperyalizmin projesine Türkiye’den ne tek bir kuruş ne de tek bir nefer 7. sayfada vermeyelim! ABD’nin Irak’ta yaptığı
Cezayir İşçi Partisi Genel Başkanı Louisa Hanoune’un Filistinli kadınlarla dayanışma için uluslararası konferans çağrısı arka sayfada İKP İstanbul İl Başkanı Cumhur Altay ile görüşme
5. sayfada
Emek Platformu İstanbul şubeleri 20 Ağustos’ta Kadıköy’de emperyalizme ve siyonizme karşı yürüdü. İKP ilk kortejini kurdu. 7. sayfada
ortada, ya AB ne yapıyor? Evet, en büyük küresel emperyalist güç olarak ABD’nin politikaları, bütün dünyanın mazlumları tarafından her geçen gün çok daha iyi kavranılıyor. Ama onunla birlikte kendisini çok “demokrat” ve “insan haklarına saygılı” olarak sunan AB çatısı altında birleşmiş büyük patron güçlerinin politikası açığa çıkarılmazsa ABD’nin yaptıklarının da tam olarak anlaşılması zor olur; ABD emperyalizminin kendisinin kapitalist sistemin özünden doğduğu anlaşılamaz. Nitekim ABD’nin Irak işgalinin hiçbir biçimde uluslararası hukuka dayanmadığı bütünüyle ortaya çıktı. Irak’ta kitle imha silahlarının olmadığı – üstelik bunlardan İsrail’de fazlasıyla mevcutken – bizzat ABD yetkilileri tarafından kabul edildi. Peki bu devamı 2. sayfada
İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org
2 baş tarafı kapakta
durumda, AB’nin Irak’ın işgali ve orada gerçekleştirilen katliam ve işkenceler konusunda bırakın bir mücadele alanı açmasını, herhangi bir ciddi kınama ya da Birleşmiş Milletler nezdinde bir protestosunu gördünüz mü? Tam tersine, başta İngiltere olmak üzere, birçok AB üyesi ülkenin Irak’a asker göndererek katliam ve işkenceleri ABD ile birlikte yaptıklarını görüyoruz. Onlar sadece Irak’ın parçalanmasıyla halkının katledilmesinden yararlanarak mevcut petrol pastasından kendilerine de pay çıkartmaya çalışıyorlar, bunun pazarlıklarını yürütüyorlar. Halbuki madem bu kadar “demokrat”tılar, onlardan beklenmesi gereken ABD’ye ambargo uygulamaları değil miydi? Ne gezer! Onlar her zaman olduğu gibi ABD emperyalizminin dümen suyunda kalmayı tercih ettiler.
politika onların ABD’den korktuklarını yazdı. Evet ABD’den korktukları doğru, ama sadece ABD’den korkmuyorlar, aynı zamanda kendi halklarından da korkuyorlar. Çünkü ABD’ye karşı çıkarlarsa kendi saltanatları da son bulacak. Herkes biliyor ki, İsrail ABD’nin emri ve izniyle ve tabii Büyük Ortadoğu Projesiyle bağlantılı olarak Lübnan’a saldırdı. İsrail’e karşı çıkmak, ABD’ye karşı çıkmak olurdu. Halbuki bütün Arap ülkelerindeki diktatörlük rejimleri, ABD sayesinde ayakta durmaktadırlar. İşte AB liderlerini de bağlayan budur. Küresel, kapitalist, emperyalist egemenlik bütün dünya halklarına ABD askeri gücü ile dayatılıyor. ABD emperyalizmiyle bazı alanlarda rekabet içinde olsa da AB emperyalizminin ABD’ye karşı çıkması, kendi bindiği dalı kesmesi olurdu.
Biz, Avrupa’ya AB İsrail devletinin değil Avrupa vahşeti karşısında Birliği’ne karşıyız! ne yaptı? Gelelim İsrail devletinin son Lübnan saldırısı karşısında AB’nin tutumuna. Tüm dünyanın gözleri önünde, neredeyse hemen hepsi silahsız masum insanlar ve üçte birinden fazlası çocuk olan bini aşkın insan öldürüldü, bir milyondan fazlası evsiz barksız bırakıldı, mülteci durumuna düşürüldü. Bu durumda, şu meşhur “demokrasi” ve “insan hakları” şampiyonu AB ne yaptı? Cevap ortada: Hiçbir şey! Evet hiçbir şey! AB Komisyonu toplandı ve İsrail devletinin Kana köyünde yaptığı katliamı kınamadı bile! Altını çiziyorum: Kınamadı bile! Dünyanın herhangi bir yerinde eğer bir çıkarları varsa, herhangi bir işkence veya baskı durumunda güya mağdurları koruyan AB, Lübnan’da bir halkın katledilmesine tıpkı Filistin ve Irak halkının katledilmesine olduğu gibi hiç ses çıkarmadı.
AB hakim güçlerinin Arap ülkelerinin hükümetlerinden bir farkı yok! İslam Ülkeleri Birliği’nin İsrail saldırısı konusunda yaptığı toplantıya, birçok Arap devletinin başkanı katılmadı. Bazı gazeteler
İşçi Kardeşliği Partisi olarak, Avrupalı sınıf kardeşlerimizin ikiyüz yıllık kanlı mücadeleler sonucunda kendi patronlarından söke söke aldıkları demokrasi ve işçi kazanımlarına karşı değiliz. Tam tersine bu kazanımların – sendikal haklar, serbest toplu pazarlık hakkı, grev hakkı, sosyal güvenlik sistemi – savunulmasından yanayız. Bu yüzden Avrupa’ya karşı değiliz. Ama bütün bu hakları onların elinden almaya çalışan ve emperyalist bir birlik olan AB’ye karşıyız. Bu ikisi farklı şeylerdir! AB, daha henüz Avrupa Birliği üyesi olmadığımız halde bu hakların kırıntılarını bile bizim elimizden almaya çalışan bir odaktır. İşte bu yüzden de, ülkemizde hala bazı toplumsal muhalefet gruplarının ve her şeyden önemlisi bazı sendika çevrelerinin AB’yi kurtuluş gibi görmeye devam etmesi bize son derece anlamsız geliyor. Ortadoğu’daki bütün Müslüman ülkelerde olacağı gibi, Türkiye’de de gerçek demokrasi dışarıdan gelmeyecektir. Demokrasi ancak işçi sınıfının bütün milletin başını çekmesiyle ve öncelikle işçi haklarını geliştirerek perçinlenebilir. Ortadoğu’da demokrasi, bu bölgede uluslararası güçlere bağlı kapitalist rejimler yıkılmadan hayata geçemez. Bu rejimler yıkılmadığı takdirde de ABD-İsrail saldırılarına hak ettikleri cevap verilemez.
İşçi Kardeşliği
Özelleştirmelere devam:
Elektrik Dağıtımı Sırada
İşçi Kardeşliği olarak geçen sayıda, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şube Başkanı Erol Celepsoy ile yapılan bir röportajı yayınladık. Sonraki dönemde özellikle Batı Anadolu’da elektrik kesintilerinin artmasıyla, konu ülke gündemini uzun süre işgal etti. EMO Genel Başkanı Kemal Ulusaler de özelleştirmeye karşıtı görüşlerini belirtti.
H
ükümet özelleştirme projelerine yeni dönemde elektrik dağıtımlarının özel şirketlere devriyle devam edeceğini açıkladı. Çıkarılan kanunlarla gerekli altyapı hazırlandı. Meclis açıldığında işe elektrik dağıtımının özelleştirmesiyle başlanacak.
ve kesinlikle özelleştirmeye karşı olduğunu belirtiyor.Ancak sağlık ve eğitimi özelleştirmekten çekinmeyen Erdoğan, Unakıtan ve arkadaşları buna kulak asacak gibi görünmüyorlar. Elektrik üretiminde özelleştirme gerçekleşti ve bugün Türkiye’nin hâlâ elektrik sorunu var. Üstelik de Temmuz ayında Batı Anadolu bu kaçak kullanımın en yüksek oldu12 saate varan uzun süren elekt- ğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde değil, rik kesintileriyle karşılaştı. Sorunun Batı Anadolu’da kaynağı ise belli: yaşanıyor. Zaten Otoprodüktörler kaçak yüksek olduğu için de, bu iki böldenilen özel elektrik genin ihalesine alıcı üretim şirketlerinin, çıkacak gibi görünkamu şirketleri taramüyor. fından üretilen elektrik fiyatıyla rekabet edemedikleri ve Tüm dağıtım şirzarar ettikleri için, ketleri özelleşirse, elektriğin ucuz fiyatelektriğe ne kadar tan satıldığı saatlerde para ödeyeceğimiz üretimi durdurmaları.Ayrıca, sektör- ve ne kadar süre ile elektriksiz kaladeki çoğu özel şirket birer birer bu cağımız da ayrı bir belirsiz nokta... işten yakalarını kurtarma peşindeler. Enerji Piyasası Denetleme Kurumu Uluslararası (EPDK) gelişmeler üzerine net bir İşçi Kardeşliği açıklama yapamazken, Alarko gibi Sayı: 19 • Temmuz 2006 şirketler kurumdan kısa süreli üretim Sahibi ve durdurma taleplerinde bulunuyorlar. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erol Celepsoy’un dediği gibi şu anda Engin Bodur tüm Türkiye genelinde 21 elektrik dağıtım bölgesi var ve hükümet bunYönetim Yeri: ları sırayla özelleştirme niyetinde. Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul
EMO Genel Başkanı Kemal Ulusaler’in de katıldığı televizyon programlarında da söylediği gibi, enerji üretimi ve dağıtımı kamu eliyle yapılmalı, aksi takdirde özel şirketler bu işin altından kalkamazlar. Ne var ki Ulusaler, özelleştirmenin bile hiçbir altyapı çalışması yapılmadan, yalnızca “sat, kurtul” mantığıyla yapıldığını sözlerine ekliyor
Tel/Faks: (216) 330 95 67
İnternet:
http://www.iscikardesligi.org iletisim@iscikardesligi.org
PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319
Baskı:
Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48
Sayı: 20 Eylül 2006
politika
Hükümetten taşeron işçilere yeni kazık
Hükümet sessiz sedasız İş Kanunu’nun bir maddesine ek yaparak kamu kurumlarında çalıştırılan taşeron şirket işçilerine yeni bir kazık attı.
Y
apılan yasal düzenleme sadece işçi düşmanı olmakla kalmıyor. Anayasa’ya ve bireysel ve toplu iş hukukunun temel mantığına aykırı bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Düzenleme ile hükümet örgütlü işçilerin çalışmakta olduğu kamu kurumlarında taşeron şirketler üzerinden ve kölelik koşullarında çalıştırmakta ısrar edilen işçiler için sendikaların kazanabileceği her türlü hakkın önüne geçmeyi hedefliyor. Taşeron işçiler için hak kazanmak için birçok sendikamızın verdiği mücadeleleri boşa çıkarmak istiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan imzası ile Meclis’e gönderilerek Meclis’in kapanmasına az süre kala bir torba yasa içerisinde alelacele çıkarılan ve CHP’nin de Anayasa Mahkemesine götürmeyi düşünmediği yasa değişikliğini yorumsuz aktarıyoruz: Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşları ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin en az yüzde ellisine sahip oldukları ortaklıklarda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu veya diğer kanun hükümleri çerçevesinde,
3
dayanak teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere; a) İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları ve ortaklıklarına bırakılması, b) Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması,
yönünde hükümler konulamaz.
hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler gereğince, yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar, bu şekilde çalışmış olmalarına dayanarak; a) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait kadro veya pozisyonlara atanmaya, b) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait işyerlerinin kadro veya pozisyonlarında çalışanlar için toplu iş sözleşmesi, personel kanunları veya ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre belirlenen her türlü malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanmaya, hak kazanamazlar. Sekizinci fıkrada belirtilen işyerlerinde yükleniciler dışında kalan işverenler
tarafından çalıştırılanlar ile bu işyerlerinin tâbi oldukları ihale mevzuatı çerçevesinde kendi nam ve hesabına sözleşme yaparak üstlendiği ihale konusu işte doğrudan kendileri çalışanlar da aynı hükümlere tâbidir. Sekizinci fıkrada belirtilen kurum, kuruluş veya ortaklıkların sermayesine katıldıkları ortaklıkların kadro veya pozisyonlarında çalışan işçilerin, ortak durumundaki kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların kadro veya pozisyonlarına atanma ya da bu kurum, kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanma talepleri hakkında da sekizinci fıkra hükümleri uygulanır. Hizmet alımına
Oysa Türkiye’nin onayladığı 94 sayılı ILO Sözleşmesi’ne göre kamu kuruluşları ihaleyle iş verdikler alt işveren işçilerine ya da hizmet alımı yoluyla iş verildiğinde yüklenici firma işçilerine asıl işyerinde uygulanan toplu sözleşmelerinde yer alan haklardan daha az haklar veremez. AKP Hükümeti’nin taşeron işçiler için yaptığı bu yeni düzenleme hem Türkiye’nin imzalamış olduğu bu uluslararası sözleşmeye, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın eşitlik ilkesi, sosyal devlet ilkesine, yasalarla düzenlenmiş serbest toplu pazarlık haklarına tümüyle aykırıdır. Sendikalarımızın taşeron işçilerle birlikte vereceği mücadele ile bu maddeler uygulanamaz kılınmalı ve ayrıca verilecek hukuki mücadele ile bu oldu bitti yasa maddesi müsveddesi iptal ettirilmelidir.
Doğalgaza, kiraya, ekmeğe zam var; ücretlerimiz yerinde sayıyor!
Ağustos başında, Temmuz enflasyon rakamı açıklandı. Enflasyon yine beklentilerin üzerinde; ilk yedi ayda tüketici fiyatları yüzde 5,76 artmış. Oysa sene başında Merkez Bankası “enflasyon hedeflemesi” başlattığını açıklamıştı, yıl sonu enflasyon yüzde 5 olacaktı. Bu sınır şimdiden aşıldı; yıl sonunda enflasyonun yüzde 10’u geçmesi bekleniyor.
Ö
nümüzdeki aylarda bizi neler bekliyor? Merkez Bankası başkanı, enflasyonun sonbahar aylarında dalgalanmasını beklediğini söyledi. IMF son Türkiye raporunda, petrol fiyatlarının aniden artması veya ülkeden ani bir sıcak para çıkışı halinde Türkiye’nin dengesinin tepetakla olacağını yazdı. Bunlar bizim için sürpriz değil, çünkü gündelik yaşamımızı etkileyen zamlar çoktan başladı. Doğalgaza 1 Ağustos 2006 itibariyle yüzde 6,8 zam yapıldı bile. Pek çok ildeki fırıncılar odası ekmeğe
yüzde 25 zamdan bahsediyor. Keza, Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, kiralar son bir yılda yüzde 22, son altı ayda yüzde 11 artmış. Bütün bu rakamlar şunu gösteriyor: Hükümetin enflasyon hedefleri sadece işçilere, çalışanlara ücret zammı yapmamanın bahanesi; patronlar, ev sahipleri bildiklerini okuyor. Şimdiden 2007 enflasyonunun yüzde 3 ila 6,5 arasında olacağı söyleniyor; bu bahaneyle toplu sözleşmelerde işçilere, kamu
emekçilerine düşük ücret zammı vermek istiyorlar. Amaç hep aynı: Üretimi artırmak yoluyla değil de, iç talebi bastırmak suretiyle enflasyonu düşürmek; yani sahte enflasyon hedefleriyle çalışanlara düşük zam vermek, işsizliği yüksek tutmak ve emekçi halkın tüketimini zorla azaltmak. İşsizlik yüzde 13’e yaklaşıyor, gençlerdeyse yüzde 20’den fazla. Yeni bir rapora göre, en büyük 500 sanayi şirketindeki ücretli çalışan sayısı 2004’te 530 binden, 2005’te 514 bine düşmüş.
Peki bu durum karşısında hükümetin çözümü ne? IMF’ye daha fazla borçlanmak! IMF’yle 3. ve 4. gözden geçirmeler tamamlandı ve hükümet 1,9 milyar daha borç aldı. Bununla beraber Türkiye’nin IMF’ye toplam borcu 13,2 milyar dolar oldu! IMF’nin toplam standby alacakları içinde Türkiye’nin payı yüzde 80’e varıyor! Peki ama IMF’nin Türkiye’ye böyle anlaşılmaz bir destek vermesinin nedeni ne? Elbette hükümetin Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin politikalarını harfiyen uygulaması. Yani onca işsizliğe ve yoksulluğa rağmen ekonominin ayakta durmasının tek nedeni, ülkenin emperyalizme kayıtsız şartsız boyun eğmesi karşılığı alınan borçlar.
politika
4 İşçiler ve işçi örgütleri Engin Bodur
Fındık Mitingi
Y
üz bin üretici Ordu’da meydanlara çıkıp yolları kapatınca, karşısında AKP hükümetini ve başbakanı RTE’yi buldu. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve AB emriyle Türkiye’de tarımla geçinen nüfusun yüzde 60’lardan yüzde 15’lere indirilmesi uygulamasının sonuçlarını yaşıyoruz.
Ordu’da fındık üreticilerinin mitingi
Karadeniz Silkindi, Hükümet Sallandı!
30 Temmuz 2006 tarihinde Ordu’da yüz bine yakın insanın katıldığı bir miting gerçekleştirildi. Mitingin amacı Fiskobirlik’in AB tarım politikaları doğrultusunda etkisiz eleman haline getirilmesini protesto etmekti.
A
B’nin tarım politikalarına göre Fiskobirlik gibi küçük ve orta ölçekli köylüyü büyük tarım tekellerinin eline mahkum etmeyen güçlü bir “mal toplayıcı” kuruluşun var olmaması gerekiyor. AB’cilere göre tarım ürünlerinin değeri sadece “serbest piyasada” yani tekelcilerin iki dudağının arasında belirlenmelidir. Bunu gerçekleştirebilmek içinse Türkiye gibi tarım sektöründe devlet korumasının olduğu kurumlar yıkılmalı, bu duvarlar aşıldıktan sonra ise tarım yağma edilmeli, son olarak da tüm millet açlığa mahkum edilmelidir.
Manisa’da tütün mitingi, Trakya’da çiftçi mitingi ve Şekerİş’in öncülüğünde yapılan pancar mitingleri bu politikaya karşı yoksul köylülerin başkaldırılarıdır. Altın madenlerinin siyanürleri yüzünden yok olan toprak ve yeraltı sularına tepki için başta Bergama olmak üzere köylülerin sürekli eylemlerini hatırlamak gerekiyor.Ucuz emek cenneti yapılmak istenen ülkemizde bu zorunlu göçe itilen köylüler direniyor. Bütün bu eylemlere işçi sınıfı öncülük edebilirse bu milAma Karadenizli bu oyunu yonlara işsizler ve kent yoksulları bozacağını açıkça ortaya koydu. da katılacak. Karadeniz’in küçük ölçekli üretiFındık köylüsü, işçileri ve işçi cisi fındığa karşı girişilen bu yıkım örgütlerini göreve çağırıyor. İşçi hareketinin yüz binleri bir araya – yoksul köylü hükümeti tale- getireceğini bir kez daha ispat etti. biyle, meydanları ve mücadeleyi örgütlemek gibi zor ama umutla mücadeleye hazırlanan bizler, hızla örgütlenip sorumluluğumuzu yerine getireceğiz.
Patronların imha politikasına karşı yaşamı ve insanı savunmak biz işçilerin görevidir. Dünyada da savaşları ve sömürüyü durdurmak elimizde. Yeter ki patronlara ve onların partilerine değil, kendi gücümüze güvenelim. Mazlumların ayaklanmalarını umutla ve örgütle birleştirelim. Ya işçi – yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
B
olivya’da 6 Ağustos günü Kurucu Meclis toplandı. Bunun hemen öncesinde ise referandumda özerklik önerileri ezici bir çoğunluk tarafından reddedildi. Şu anda tüm örgütlerde ulusun parçalanması girişimleri ve Kurucu Meclis’in niteliğinin ve yetkilerinin neler olması gerektiği tartışılıyor. Son referandumda yine yenilgi almış olan sağ kanat Kurucu
İşçi Kardeşliği
nini bozarak ilerleyen AB canavarı bugün de yoksul köylülüğü hedef tahtasına oturtmuştur. İşte bu noktada işçiler ile yoksul köylülerin çıkarları uzlaşmaktadır. Bu uzlaşmanın programı ise, AB’nin ortaya çıkardığı tüm yıkım aygıtlarının tasfiye edilmesine imkan sunan bir Bu noktada sadece fındık- işçi – yoksul köylü hükümetinin çı değil, buğday, çeltik, pamuk, kurulmasından geçmektedir. tütün eken tüm yoksul köylülük tek doğrudan müttefik olan işçilerle Avrupa Birliği köy ile şehrin omuz omuza bu AB’ci saldırılara bağını koparmaya çalışmaktadır. karşı direnmelidir. Sosyal güven- Buna karşı daha fazla ittifakçı liği, iş güvencesini, çalışma düze- olmalı ve işçiler ile yoksul köy-
lüler, Türkler ile Kürtler arasındaki bağı kuvvetlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki, mevsimlik işçi olarak bölgeye gelen kardeşlerimizin durumu bizden bile kötüdür. Bu kimseler memleketlerinden uzakta yokluk içinde ekmek kavgası vermektedir. Ve bu AB saldırısı onları da doğrudan vurmakta ve küçük-orta ölçekli köylüleri hızla topraksız hale getirmektedir. Buna karşı mücadele ise ortak yapılmalıdır. Ortaklıkta da AB’ye göbekten bağlı her hareketle ilişkiler kesilmelidir.
Bolivya’da Kurucu Meclis’e doğru gidilirken:
Egemen bir Kurucu Meclis! Özerkliklere Hayır! Meclis’in yetmına gelir. kilerinin salt bir “Anayasa Başkan revizyonu” E v o ile sınırlanMorales’in dırılmasını p a r t i s i ve özerklik olan MAS talebine evet (Sosyalizme oyu vermiş D o ğ r u olan bölgeHareket) içelere özerklik risinde bu tarvermesini istiyor. Oysa bu ülke tışma daha da ateşli biçimde sürüçapında çıkmış olan açık farklı yor. Bu parti Kurucu Meclis içerihayır sonucunun çiğnenmesi anla- sinde de çoğunluğa sahip olacak.
Parti içerisinde Kurucu Meclis’in tam egemenliğe sahip olup olmaması tartışması sürüyor. Bolivya halkı için Kurucu Meclis’in egemenliği somut anlamda ulusun birlik ve bütünlüğünün savunulması, Temmuz referandumu sonuçlarının reddedilmesi yönündeki girişimlerin engellenmesi, petrol ve doğalgazın millileştirilmesi kararnamesinin ve köylülere toprak dağıtımının savunulması anlamına geliyor
Sayı: 20 Eylül 2006
partimiz
İKP İstanbul İl Başkanı Cumhur Altay ile Görüşme Muhabirimiz İşçi Kardeşliği Partisi yöneticilerinden Petrol-İş Bayer İlaç işyeri temsilcisi Cumhur Altay ile görüştü. İşçi Kardeşliği Partisi kurucusu oldunuz ve İstanbul İl Başkanı olarak görev üstlendiniz. Neden İKP gibi bir partiye ihtiyaç duyulduğunu kısaca anlatır mısınız?
aldım. Bunun zeminini hazırlamak için, köklü işçi meselelerinin ve yoksulların sorunlarının bir çözümünü üretebilmek için, ülkenin gelişmesi ve kalkınması, kaynaklarını kendisinin kullanması, birliğini ve bütünlüğünü koruması için bu çalışmaya katıldım. En önemlisi ülkenin parçalanmasının önlenmesi için, bizim ve gelecek nesillerin ellerinde böyle bir siyasi araç olmasını istediğimiz için böyle bir çalışmaya başladık.
Bize en çok sorulan soru bu oluyor. “Bunca siyasi parti varken, neden yeni bir parti kuruluşu? Diğer partiler sizin düşüncenizi, perspektiflerinizi yansıtmıyor mu?” diye soruluyor. Diğer siyasi partiler ya sermaye partileri, ya da ideolojik partiBölgemizde yaşanan ler. İdeolojik partisavaş ve yıkımları ler de işçi sınıfının nasıl değerlenditabanına hitap ederiyorsunuz? mediği için başarı kazanamıyor. İKP, Ortadoğu’da işçi sınıfının tabanıemperyalistlerin na yayılma ve çıkarları doğrultukitleselleşme sunda oluşturulkonusundamuş ve geçki hedeflerini mişten gelen önüne koymap o l i t i k a l a r, lı, işçi kesimibölgemizde nin sorunları- “Diğer siyasi partiler yıllardır huzunın çözümüne ru sağlamayönelik siya- ya sermaye partileri, mıştır. Kendi setini yönlenya da ideolojik kurdurdukladirmeli. İKP rı krallıklar, partiler. İdeolojik olarak, yapay prenslikler ile partiler de işçi sağ-sol ayrıArap toplumını bir tarafa sınıfının tabanına munu bölen, koyacağımızı, hitap edemediği için enerji kaynaktabanda bunu larını kontrol a ş a c a ğ ı m ı - başarı kazanamıyor.” e t m e k i ç i n zı, işçilerin de kendisine itisiyasal güçlerini ortaya koyarak raz eden ve bağımsızlık isteyen siyasal partilerini kurup, hakla- Filistin halkı ya da İran halkı rını yasal anlamda bir neticeye gibi, bu konuda gözünü açıp itiulaştırabileceğini düşündüğüm raz eden ülkeleri de kan gölüne için böyle bir siyasi parti kuru- çevirmeyi ve İsrail’i sopa olaluşunda yer aldım. Tabandaki rak kullanıp Ortadoğu’dan bölözellikler olan; sağcılık-solcu- geye yayılan bir savaş politikaluk, dincilik-laiklik, Alevilik- sı yaratarak kendi iktidarlarını Sünnilik anlayışlarını bir tara- sürdürmeyi hedeflemekteler. fa koyup insanlara, kendilerini Bu sömürgeci anlayış yıllarnerede tarif ettiklerini bir kez dan beri devam etmekte. Bizim daha düşündürteceğimizi, onla- ülkemizde de izlenen politika rı sermayeye karşı bir araya ise “Bu Araplar bizi arkadan getirebileceğimizi düşündüğüm vurdular.” şekilde. Bu anlamsız için bu parti kuruluşunda yer tutum, iktidardaki İslamcıların
ve yandaşı tarikatların ABD’yi, emperyalistleri kızdırmamak için, tabanın tepkilerini frenlemek için kullandığı bir mazeret oluyor. Olaya insanlık adına bakılmalıdır. Arap, Türk, Kürt olarak bakılmamalıdır. Emek Platformu’nun 20 Ağustos’ta Kadıköy’de bu konuda bir miting düzenlemesi son derece olumlu. İşçi sendikalarının önemli gayreti göstererek katılmaları gerekmektedir. Aksi halde oradan Suriye ve İran’a uzanılacaktır. Kürt, Arap, Türk, Azeri diye halklar birbirine düşürülerek ve kullanılarak çatışmaların yayılması ve Türkiye’ye de sıçratılması gibi düşünceleri vardır. Türkiye işçi sınıfı olarak bütün gücümüzle bu savaşa ve bütün bu savaşlara itiraz etmeliyiz. Şu anda yaşanan vahşetin karşısında, türban konusunda ortalığı ayağa kaldıran sözde İslami kesimin ses çıkarmaması ise tam bir ikiyüzlülüktür. Tarih bu tutumları affetmeyecektir. İKP’nin ilk döneminde siyasetindeki öncelikler neler olmalıdır, nasıl tanımlıyorsunuz? Partimizin ele alacağı öncelikli sorunlar, işsizliğin ve yolsuzlukların üzerine gidilmesi, halkın bu cendereden kurtulması için yapılacaklar olmalıdır. Tabii sahte dincilik ve laikçilik, Türkçülük ve Kürtçülük tartışmalarında, bu konulardan çıkar sağlayan kesimlerin çıkarlarını kestikten sonra, halkımızın temel anlayışları doğrultusunda ve insan haklarının evrensel çerçevesiyle bağdaştırarak çözümler üretmelidir. Mevcut küresel ekonomi dedikleri sömürü düzenine karşı çıkmak için diğer ülkelerle işbirliği yapmanın zeminini hazırlamak da önceliğimiz olmalıdır.
5 Barika-ı Hakikat M. Cemil Ozansü
Mahkemeler ve Sınıf Mücadelesi
B
üyük bir işçi önderi, “Anayasalar, kaleme alındıkları andaki sınıf mücadelesinin bir fotoğrafıdır.” der. Bu söz, bu güne değin hukuk konusunda söylenmiş en isabetli vecizelerden biridir. 1961 Anayasası’nı demokrat ve sosyal devleti korumacı bir anayasa yapan, yükselen işçi sınıfı hareketi ve onun yarattığı toplumsal ihtiyaçlardır. 12 Mart ve 12 Eylül’de “hukuken” yediğimiz darbeler aslında, 15-16 Haziran’ın devamını getirememiş olmaktan, kendi siyasal partimizi kuramamış, var olanı da (TİP) sürdürememiş olmamızdan kaynaklanmaktaydı. Yani, anayasalar ve kanunlar değişir, bir ülkede iktidar organları bunun için vardır. Ancak biz işçi sınıfı olarak kendi siyasal gücümüzü yaratamaz ve esen rüzgarın yönüne kendimizi salarsak, iktidar organlarındaki tüm parmaklar, hiç tereddüt etmeden aleyhimizde kalkabilecektir. Gelelim mahkemelere... Dikkat ettiniz mi bilemiyorum, bir savunma harekatı içinde olduğumuz, daha doğrusu sınıf cephemizi dağılmaktan korumaya çalıştığımız bugünkü işçi sınıfı hareketi içinde, neredeyse her gün bir sendikanın bir yerlerde bir “hukuk mücadelesi” sürmektedir. Yirmi milyar dolarlık TÜPRAŞ’ından, bir-iki bin YTL’lik tazminat sorunlarına kadar her sendikacı veya her işçi mahkemelerden adalet namına, hukuk namına bir şeyler ummaktadır. Üst üste yediği bozgunlar sebebiyle sınıf mücadelesi, geçmiş kazanımlarının gücüne sarılmak için kendini duruşma cetvellerinin arasına sıkıştırdı. Bununla da yetinilmedi, maalesef misyonu sosyal hakları tırpanlamak olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) bile medet umulur hale gelindi. Patroncu medyada büyük bir yanılsama yaratarak AİHM’i fakirin umudu haline getirmek için parlatıp durdu. Arkadaşlar, yine isabetli bir söz der ki; “Hukuk sadece yaşayanadır, var olanadır.” Yani kanun metinleri ve mahkeme kararları değildir hukuk. Aslında her dava, duruşma salonunun dışında görülür. Hakim, gerçek hayatta karşılığını bulduğu duruma vicdanına göre bir son yazar. Onun içindir ki zaten, yargılama usullerinde bolca “ara karar” yolu mevcuttur. Hakim ortaya bir ara karar atar ve daha sonra tarafların maddi ve hukuki gücünü ölçer. İşte bunun üzerine de tereddüt etmeden son kararını verir. Dolayısıyla işçi sınıfı gerçek hayattaki mücadelesini yükseltmeden ve davaların nasıl lehimize sonuçlanabileceğini kavramadan, kendi davasını olduğu gibi, diğer hukuk davalarını da kazanamaz hale gelecektir. TÜPRAŞ sürecindeki her şeyi hukukçulara emanet eden adalet bizlere bir ibret vesikası olmalıdır.
politika
6
İşçi Kardeşliği
Birleşmiş Milletler işgal gücü hazırlanıyor
Birleşmiş Milletler, çatışmaların başladığı tarihten bir ay sonra ve binden fazla insanın hayatını kaybetmesini bekleyerek bir karar alabildi. Tabii, ABD dünya devletlerini öyle bir duruma soktu ki, alınan karar aslında Lübnan ulusuna karşı bir karar olmasına rağmen bizler buna bile rahmet okur hale getirildik. Her gün onlarca çocuğun ölmemesi için bu karara razı hale geldik.
K
BM Barış Gücü Yugoslavya’nın bölünmesi operasyonunda da yer aldı
arar, Lübnan topraklarına uluslararası güç adı altında emperyalist bir gücün yerleştirilmesini öngörmektedir. Ancak kararın cesaret edemediği husus, bu karar ile yerleşen gücün Hizbullah’a karşı kullanılamamasıdır. Yani BM askerleri sadece savunma fonksiyonu ile bölgede bulunabilecektir. Hizbullah’ın silahsızlandırılması
projesi ise Lübnan devletine ait bir görev olacaktır, başka bir değişle Lübnan iç savaşı hortlatılacaktır. Bununla da bitmedi, ileri bir tarihte de gerekirse zorlayıcı karar alınması görüşülecektir. Bu ne demek? Lübnan’da iç savaş çıkmazsa iş başa düşecek ve silah kuşanan emperyalist birlikler devreye girecek.
Arkadaşlar, BM dünyanın ezilen milletleri ve işçi sınıfları gözünde çoktan meşruiyetini yitirmiş bir uluslararası kuruluştur. Bu sebeple TBMM Başkanı Arınç’ın “BM’nin zorlayıcı kararı olması durumunda hükümetin Meclis’ten izin almadan bölgeye asker sevk edebileceğine” dair kabulü anlamsızdır, anayasaya da aykırıdır. Meşruluğunu yitir-
miş bir örgütün kan batağına davet etmesine koşar adım yanıt verilmesi hepimizi fevkalade rahatsız edecektir. Meclis kararı olmadan kesinlikle bölgeye asker sevk edilemez. Meclis ise 1 Mart’ta gösterdiği haysiyetli tutumu tekrar etmeli ve ABD öncülüğünde gerçekleştirilmek istenen Lübnan işgalinde asla yer almamalıdır.
Yalansız Dolansız
bu yana barış içinde birarada yaşadığı Yugoslavya’dan, halklar arasında ektiği nifak tohumları sayesinde, kendisine tamamiyle bağımlı bir dizi devlet (devletçik) çıkartıverdi. Bu devletçiklerin hemen hepsi ABD emperyalizminin askeri gücünün konuşlandığı birer üs haline dönüverdiler. Nitekim günümüz Balkanlar’ı ABD’nin bütün Avrupa’yı kontrolü altında tuttuğu en güçlü NATO üssü haline dönüştü. Aynı şekilde eski Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasıyla birlikte birçok Türki cumhuriyet kapılarını ABD emperyalizminin askeri gücüne bütünüyle açtılar. Artık Gürcistan ve Azerbaycan da birer Amerikan üssü oldular. Irak önümüzdeki dönemde muhtemelen üç devletçiğe dönüşecek. Daha da ilginci içinde bulunduğumuz dönemde siyonist İsrail devletinin saldırılarına maruz kalan gariban Lübnan Cumhuriyeti bile muhtemelen dört bölgeye ayrılacak: Sünni, Şii, Hıristiyan ve Dürzi devletçikleri!
Çürüyen kapitalizmin egemen milli devletlerin varlığına artık hiç tahammülü kalmadı. Onların hepsini bitirmek istiyor. O yüzden de her gün biraz daha saldırganlaşıyor. “Emrime girin, yoksa sizi parçalayıp unufak ederim.” diyor. Bu tehdide karşı bazı devletler direnirken, bazıları teslim bayrağını hemen çekiveriyor, bazıları da iki ara bir derede ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette arafta bekliyorlar. Kaderleri emperyalizmin elinde. İşte bu yüzden, Filistin halkının direnişi çok önemli. Bu yüzden İran’ın direnişi, Venezuela’nın direnişi çok önemli. Bu yüzden Bolivya’nın olabildiği kadar kendi yeraltı ve yerüstü kaynaklarını millileştirmesi çok önemli.
ABD’de bile yapıyor. Ülkenin sel altında kalan yoksul bölgelerini gözden çıkartma pahasına yapıyor. Çünkü artık çürüyen kapitalizmin milli yapılara tahammülü yok. İşçi sınıfının birleşik mücadelesinden çekindiği için milli devlet yerine Ortaçağ’ın derebeylik düzenlerini çağrıştıran prensliklere dönüş için yapıyor: Yeni prenslikler ya da krallıklar, günümüzün çokuluslu şirketlerinin hakim olacakları şehir devletçikleri olacak! Kendi ithalat ve ihracatlarını kendilerinin yapacakları, kendi özel sosyal güvenlik sistemlerini kuracakları prenslikler! Bu varolanın bile çok gerisine düşmek demek. Kapitalist bir Ortaçağ’a dönmek demek.
Şadi Ozansü
Emperyalizmin eski stratejisi “böl ve yönet” idi, şimdi ise “unufak et, hepsi senin olsun!”
E
mperyalizmin geçmişte herkesçe bilinen politikası “böl ve yönet”ti. Bunun sonucunda sözgelimi Hindistan’dan koparılan bir Pakistan ve daha sonra da Pakistan’dan koparılan bir Bangladeş yaratılıyordu. Gene aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte tek bir Arap devleti ya da hadi bilemediniz Mağrip ve Maşrık olarak iki Arap devleti değil, onlarcası kuruluyordu: Irak, Suriye, Ürdün, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan bir tarafta, Tunus, Cezayir, Fas, Mısır ve diğerleri öbür tarafta. Üstelik bunların çoğu sınırları sanki cetvelle çizilmiş yapay devletlerdi. İşin ilginç tarafı şu ki, günümüzün çürüyüp kokuşmuş emperyalizminin, sınırlarının kendisi tarafından belirlenmiş bu devletlerin varlığına bile tahammülü kalmamış durumda. Onları bile paramparça etmek istiyor! Nitekim birçok halkın II. Dünya Savaşı sonrasından
Çürüyen kapitalizm çağında kuşkusuz ekonomik anlamda bağımsız bir devlet aramak çok zor. Bu tür devletlere örnek olarak gösterebilecek İran, Venezuela ve Cezayir gibi devletler bile dünya kapitalist ekonomisinden bağımsız değiller. Ama gene de siyasal bağımsızlıklarını koruma yolunda çaba gösterebiliyorlar. Türkiye bu tip ülkelerin son sıralarında yer alabilecek durumda. Dolayısıyla gene de emperyalizmin bir miktar tehdidi altında yaşıyor.
Üstelik hiç sanılmasın ki, dünyayı kıyamete doğru son hızla sürüklemekte olan emperyalizm bu parçalama eylemini sadece üçüncü dünya ülkelerinde yapıyor. Hayır, aynı politikaları kendi topraklarında da, yani Avrupa’nın göbeğinde de uygulamak niyetinde. Nitekim emperyalist İspanya’yı 17 eyalete ayırmış durumda. İtalya’dan 20 küçük İtalya çıkartmak istiyor. Bunu da Avrupa Birliği aracılığıyla gündeme sokuyor. İçinde işçi sınıfının yüzlerce yıllık mücadelesiyle elde edilmiş olan sosyal devlet kazanımlarını yok etmek için yapıyor. Avrupa işçi sınıfının ülke çapında elde etmiş olduğu sosyal güvenlik şemsiyesini yok etmek için yapıyor. Dahası herkesi şaşırtacak bir şey, ama bunu bizzat kendi topraklarında yani
Türkiye’de AB’nin dayatmasıyla gündeme getirilen sosyal güvenlik sisteminin ortadan kaldırılması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, sağlığın ve eğitimin özelleştirilmesi tam da bu demek. Bölgesel asgari ücret uygulaması bu demek! Parçalanma sadece dış askeri müdahaleyle olmuyor, böyle de oluyor. İşte bu yüzden de, Türkiye’nin büyük patronlar karşısındaki tek örgütlü gücü olan işçi sınıfı milli egemenliği korumak üzere bütün milleti arkasına alarak kendi hükümetini yoksul köylülerle birlikte kurmak zorunda. Bunu yapmak için de hükümet olur olmaz büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet rejimine son vermek mecburiyetinde. İşçi Kardeşliği Partisi bunun için “ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!” demeye devam edecek!
politika
Sayı: 20 Eylül 2006
7
İşgale ve Saldırganlığa Karşı
20 Ağustos Kadıköy Mitingi
Emek Platformu İstanbul şubelerinin çağrısıyla beş bin kişi İsrail devletinin ABD emperyalizminin desteğiyle Lübnan’a saldırısını protesto etmek; başta Filistin ve Lübnan halkları olmak üzere Ortadoğu halklarıyla dayanışmak için 20 Ağustos günü İstanbul Kadıköy Meydanı’na çıktılar.
Çağrı metni Değerli basın,
mitingi güçlendirmek üzere yan yana durmaya ve omuz vermeye Bizler aşağıda imzası olan sen- çağırıyoruz. dikalar ve meslek odaları olarak... KESK İstanbul Şubeleri,
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, İstanbul Tabip Odası, HAK-İŞ Marmara Bölge Başkanlığı, Hava-İş Genel Merkezi, Teksif Bakırköy Şubesi, Haber-İş 1 No’lu Şube, Harb-İş Anadolu Yakası Şubesi, TÜMTİS İstanbul 1 No’lu Şube, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası, İstanbul Bu duygu ve düşüncelerimizi Veteriner Hekimler Odası paylaştığına inandığımız emekçi kardeşlerimizi, kitle örgütlerini, sendika ve siyasi partilerimizi • İsrail devlet terörünü, • ABD emperyalizminin Ortadoğu’yu işgal planını, • İşbirlikçi AKP hükümetinin sınır dışına asker gönderme politikasını bir kez daha protesto etmek için 20 Ağustos Pazar günü saat 15.00’te Kadıköy Meydanı’nda olacağız!
İKP mitingde ilk defa kendi kortejini kurdu
Et Balık Kurumu yeniden millileştiriliyor! 1992 yılında “devlet kasaplık yapar mı?” denerek özelleştirme kapsamına alınan EBK şimdi yeniden kamuya geçiyor. Ancak çok daha kısıtlı bir “düzenleyici” rolünde.
1
992’nin ardından patronların elinde arazileri satılan, kombinaları alışveriş merkezine çevrilenen, kısacası yağmalanan ve tasfiye edilen EBK, şimdi baştan kuruluyor. EBK Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre özel bir statüye sahip olacak Kurum, hayvancılık sektöründe “düzenleyici ve destekleyici” rol üstlenecek. EBK’nın tasfiyesi sürecinde hayvansal gıdalarda sayısız sağlık sorunu yaşadık. Yakın zamanda da kuş gribi sorununun kontrol altına alınmasında EBK’nın eksikliği hissedildi. Şimdi hükümetin bu sorun-
lara çözüm olarak bu yola gittiğini düşünebiliriz. Oysa yapmak istedikleri sadece hayvancılık sektörünün para getirmeyen alanlarındaki işleri EBK üzerinden kamuya yıkarak işin kaymağını yemek. Nasıl yıllarca Erdemir’in, Kardemir’in, İsdemir’in üretilen ucuz çeliği kullanarak ürettikleri beyaz eşya ve otomobillerle zengin oldularsa, şimdi aynı şeyi gıda sektöründe yapmak istiyorlar. Ancak kapsamlı bir millileştirme programıyla gerçek bir kalkınmayı sağlayabiliriz. İKP de bu nedenle tüm büyük üretim araçlarının millileştirilmesini savunuyor.
Barolarla hükümet arasında yaşanan krizin ardından...
Avukatlar Sendikaya
Y
eni Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile beraber zorunlu savunma avukatı görevlendirilmesi ve isteyen kimseye baro tarafından ücretsiz avukat tayin edilmesine olanak tanıyan düzenlemelerin sayısı epeyce arttı. Bu durumda baroların CMK servisleri artan talep karşısında avukat yetiştirmekte zorlanmaya bile başladı. Ama ilerleyen aylarda bir hevesle yapılan bu düzenlemelerin AB yarışında ter atan Türkiye’yi yoracağı anlaşıldı. Ücretsiz hukuki yardım, bir sosyal kazanımdır. Bu, maddi imkanları zayıf olan taraf ile diğerinin yargılamada dengeye gelmesine imkan sunan bir düzenlemedir. İşte bu sosyal harcama Adalet Bakanlığı’mıza fazla geldi ve avukat ücretlerini ödemez oldu. Bunun üzerine avukat yollamayan baro yönetimleri hakkında suç duyurusunda bulunuldu ve son anda bulunan ödenek ile devamlılık sağlanmak istendi.
Ama bu çarkın bugün taşıma su ile döndüğü her halinden belli olmaktadır. Devlet isteksiz bir biçimde bir uygulama başlatmış, çoktan pişman olmuştur. Bu kazanımı savunmak ve daha ileriye doğru gelişmesini sağlamak görevi bağımlı çalışan, yani ücretli işçi konumunda olan avukatlara düşmektedir. İşgücü piyasasında avukatların elini kuvvetlendiren bu uygulama korunmalıdır. İşçi avukatlar da işçi sınıfının bir parçası olarak kendi sendikalarını kurmalı ve barolar içerisindeki güçsüzlüklerini bertaraf etmelidirler.
politika
8
İşçi Kardeşliği
Dostluk grubundan çıktınız, şimdi de...
Lübnan can hükümet K
İkili antlaşmaları feshedin, ilişkileri kesin!
İ
srail’in “kör, kör, gözüm parmağına” vahşi politikalarına tüm toplumumuzda duyulan büyük tepkinin sonucunda, 263 kişilik Türkiyeİsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu’ndan çok sayıda ayrılık oldu. Sadece altı kişi kalan grup dağılma noktasına geldi. Grup’u ayakta tutan altı milletvekiline sesleniyoruz; milletin iradesi Filistin veya Lübnan halkının acı çekmesi yönünde değildir, bu vahşi eylem İsrail devleti için ilk de değildir, bu grubu tümüyle dağıtın.
Ancak bu grupta bulunup bulunmamanın sadece manevi bir değeri var. Ortadoğu’da vahşetin bitip, gerçek barışın kurulması için bölgemizi kan gölüne çevirenleri güçsüz düşürmek zorundayız. Bunun için, Refahyol
hükümeti döneminden başlayarak İsrail’le yapılmış tüm askeri, ekonomik, siyasi antlaşmalar feshedilmelidir. İsrail Devleti, tüm bu antlaşmalardan edindiği avantajları kardeşlerimize saldırmak ve kendi halkını zapturapt altında tutmak için kullanıyor. Kuruluşundan beri emperyalizmin baskı aracı dışında bir şey olmayan ve buna hala devam eden Siyonist İsrail’le hiçbir ilişkimiz olmamalıdır. Her tür askeri, diplomatik ve ekonomik ilişki sonlandırılmalıdır.
İsrail’in son saldırısı da dahil olmak üzere her tür eylemini desteklemiş, hatta buyurmuş olan; istediğinde Irak’ta yaptığı gibi bölgeye bizzat kan kusturan ABD devleti de bugünkü durumdan sorumludur. Bu nedenle iki sene öncesinden bu yana sürdürdüğümüz kampanyamızdaki çağrıyı yineliyor ve ABD Dostluk Grubu’ndaki milletvekillerini Ortadoğu’da barış sağlanıncaya kadar bu grubu da dağıtmaya çağırıyoruz.
Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’nda kalan vekiller: • • • • • •
Vahit Kirişçi, AKP Adana (Dostluk Grubu Başkanı) Cengiz Kaptanoğlu, AKP İstanbul Mehmet Çiçek, AKP Yozgat Onur Öymen, CHP İstanbul Nuri Çilingir, CHP Manisa Yakup Kepenek, CHP Ankara
1948’de Filistinlilere ne oldu?
T
arihçi Ilan Pappe’ye göre 1948’de tarihi Filistin’de yaklaşık bir milyon Filistinli yaşıyordu. Bunların 750 bin ila 800 bini sürüldü. 160 bini geride kaldı. Değişik zamanlarda yaklaşık 50 binine yer değiştirildi ve ülkenin içlerine sürüldü. Benny Morris’e göre 500’den fazla Filistin şehri ve köy yok edildi.
Kamplarda yaşayan
Kampların dışında
Toplam
Ürdün
283.183
1.497.518
1.780.701
Lübnan
210.952
189.630
400.582
Suriye
112.882
311.768
424.650
Batı Şeria
181.241
506.301
687.542
Gazze Şeridi
471.555
490.590
961.645
Toplam
1.259.813
2.995.307
4.255.120
2005 itibarıyla mülteciler Kaynak: UNRWA, Birleşmiş Milletler Filistinli mülteciler ajansı
İsrail’in Filistin’i işgali yıllar geçtikçe genişliyor ve şiddetleniyor
Lübnan’a saldırı başlar başlamaz belli çe Hizbullah’ı bitirmek için Lübnan’a girdiyse T Irak’a girebilir.” Patronların çıkarını yansıtan çalıştığı bu politika bizlere de
A
BD’den vize çıkmaması üzerine hükümet bu sefer Lübnan’a gönderilecek “Barış Gücü”ne katılmayı Kuzey Irak karşılığında koz olarak kullanmaya başladı. Yani Lübnan’ı Balkanlar’dan beter hale getirecek bir yağma operasyonuna katılma karşılığında Irak’ı işgal etme hakkı kazanacağız. Hükümetin “aktif dış politika”sı hep aynı şeye dayanıyor: Emperyalizme etkisi var. Ancak ne garip kulluk! ki her iki partinin de atası olan Refah Partisi İsrail’le AKP hükümeti bu poli- ilk kapsamlı antlaşmaları tikayı uygulamak için öyle- imzalayan hükümetin başınsine gözünü kararttı ki, daydı. Şimdi aynı kadroların İsrail’i protesto eden bazı yarısı bir tarafta, kalanı tereylemleri şiddetle bastırdı. sini söylüyor. Bunda Saadet Partisi’nin kalabalık “İsrail’i Tel’in” Zaten başka türlüsü mümmitingi düzenlemesinin de kün değildir; bugün işçi sını-
Dünya İsrail’i yuhalıy
İsrail’in başlattığı yeni terör dalgası kendi ülke gösterilerle protesto ediliyor. Dünya halkları b saldırganlığa karşı gösterilen tepkide birleşiyo
İ
s r a i l ’ i n b a ş k e n t i Te l Aviv’de Arap ve Yahudiler 16-22 Temmuz haftasında Taayoush, Gush Shalom (Barış Bloğu), Yesh Gvul ve Barış İsteyen Kadınlar Koalisyonu gruplarının çağrısı üzerine gösteriler düzenlediler. Aynı hafta Perşembe günü Hayfa ve Galile’de Yahudi veArapların ortak gösterileri oldu. Protestocuların söylemi İsrail ordusunun Güney Lübnan’a girmesinin rehin alınan askerleri kurtarmayı amaçlamadığı yönündeydi. Batı Şeria’da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın ziyaretini protesto etmek üzere Filistinli gruplar genel grev ve gösteri çağrısı yaptı. 25 Temmuz’da iki binin üstünde insan mitinge katıldı.
21 Temmuz’da Ortadoğu çapında – Kahire’den Amman, Şam ve Bağdat’a kadar – İsrail saldırısı protesto edildi. Venezuela’nın başkenti Caracas’ta 300 kişi 20 Temmuz günü İsrail elçiliğinin önünde gösteri yaptı. ABD’de Washington ve San Francisco’da yapılan gösterilerde bölgede yaşayan Yahudiler İsrail elçiliğinin önünde “bizim adımıza bu savaşı yürütmenize izin vermeyeceğiz” diye haykırdılar. İngiltere’de 20 bin kişi 22 Temmuz günü Savaşı Durdurun koalisyonunun çağrısı üzerine mitinge katıldı. Birmingham, Newcastle ve
politika
Sayı: 20 Eylül 2006
n derdinde, Kuzey Irak...
evrelerde şu düşünce peyda oldu: “İsrail, Türk ordusu da PKK’yı bitirmek için Kuzey n ve hükümetin de canla başla uygulamaya e benimsetilmeye çalışılıyor. ne de İsrail’le Filistin’in beraber yaşamasını öngören iki devletli sözde “çözüm” de çıkarımız yoktur. Musul, Kerkük, Lübnan oraların kaynaklarını yağmalamaya ortak olma hesabını yapan Türk patronların rüyalarını süslemektedir. ABD’nin emriyle başlatılan bu İsrail operasyonuna müdahil olmak, gelecekteki planlara da – başta İran savaşı – kaçıfını temsil etmeyen hiçbir nılmaz olarak ortak olmak parti patronların politikala- demek olacaktır. rına ayak uydurmadan hüküTürkiye siyonist İsrail’in met olup, iktidarda kalamaz. Geçmişe dayanarak söylü- suç ortağı ve koruyucusu yoruz; iktidarda olan Saadet olamaz. ABD uşakları ne Partisi olsaydı benzer politi- derse desin, savaşa ne bir kuruş ne de tek bir asker verkaları takip edecekti. meyeceğiz. Emperyalistlere B i z i m n e M u s u l , karşı mazlumların yanında Kerkük’te, ne Lübnan’da, olacağız!
yor
esi dahil olmak üzere tüm dünyada başta ABD’nin desteklediği bu emperyalist or.
7 Ağustos Gösterileri, Londra
Sheffield’da gösteriler oldu. gösteriler oldu. 7 Ağustos günü de Londra’da on binlerce insan yürüdü. Paris’te iki bin kişi Fransa Komünist Partisi, Madrid’de de (İspanya) İran Komünist Partisi ve 20 bin kişi 20 Temmuz günü Filistin’le dayanışma için“Filistin halkıyla dayanış- de olan çok sayıda örgütün ma” ve “Filistinlilerin soykı- çağrısı üzerine gösterilere rımını durdurun!” pankartla- katıldı. Marsilya, Avignon, rı altında toplandı. Barcelona, Toulouse ve Strasburg’da da Tarragona ve Gerona’da da gösteriler düzenlendi.
Süleyman Çelebi ne yapıyor?
D
İSK’in İsrail saldırılarını protesto eylemlerinden sonra Genel Başkan Süleyman Çelebi’nin yaptıkları: 1. Katil siyonist İsrail’in elçisiyle görüştü, 2. Hizbullah sloganları atılır diye İstanbul’daki 20 Ağustos mitingine katılmadı Süleyman bey; şaşırma. Bu AKP politikasıdır. Terörist olan siyonist İsrail devletidir. Türkiye işçi sınıfının yeri Müslüman, Hıristiyan, Yahudi... Ne olursa olsun işçilerin ve mazlumların yanıdır. Emperyalist ABD, AB ve işbirlikçileri kukla patron yönetimleri biz işçilerin düşmanıdır.
Siyonizm nedir?
9 Köşeli Köşe Çetin Yelken
İsrail, Filistin, Amerika ve Müslüman’ım Diyenler
O
rtadoğu kan gölü! ABD’nin dünyayı yeniden yapılandırma safsatasıyla çöktüğü bu coğrafyada, ABD ordusunun yüzde 37’si bulunuyor. Onun resmi uydusu (veya gerçek efendisi) ise İsrail. Ve yine BOP’nin destekçisi olan gayrıresmi yalakaları Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve maalesef TC hükümetlerinin her biri günlük çıkarları uğruna bu vahşete ve soykırıma payandalık yapıyorlar. Yüzyıllarca sürecek bir kin ve öfkenin temellerini atıyoruz. Peki biz sınıf önderleri, sendikalar, Türkiye halkları ne yapıyoruz? Bu kadar geniş bir ortak paydayı, ortak nefreti neden örgütleyemiyoruz? Sorun sadece medyanın, hükümetin, diğer merkezi güçlerin satılmışlığında mı? Yoksa bizlerin en önemli konularda bile kendi duvarlarımızı aşamamamızdan mı?
İKP programını okuduğumuzda, bahse konu olan sorunlarda sınıfın tüm unsurlarının ortaklaşması için bir zemin sunduğunu ahudiler tarih boyu mazlum bir mil- görüyoruz. Bugün yaşadığımız bu yakıcı lettiler; antisemitizm (Yahudi karşıtlı- sorunlar karşısında ortaklaşmanın yolları ğı) daima tepelerinde dolaştı. İkinci Dünya aranmalı. ABD ve İsrail’e karşı duyulan Savaşı’nda doruğuna ulaştı, kalıntıları hala öfkeyi örgütlemeli, saf halk kesimlerigüçlü. 1900’lerde oluşan Siyonist düşün- nin tepkilerini alanlara dökmeli ki sözde ce Yahudilere mazlumluktan kurtulmak için Müslüman’ım diye geçinen ama en can emperyalizme kulluk etmesini salık verdi. alıcı noktalarda ortalıkta görünmeyen tatlı Bu kirli anlaşma başta Filistinliler olmak su Müslümanları deşifre olsunlar. Dini üzere yeni yeni mazlum halklar yaratmakla kimseye bırakmayan, insanların temiz duykalmadı, halklar arasında zor silinecek bir gularını kullanarak siyaset, ticaret yapan düşmanlığın tohumlarını da attı ve buna ama Amerika otur demeden oturmayan bezirganların gerçek yüzleri ortaya çıkdevam ediyor. sın. Dünyanın neresinde olursa olsun, kim yaparsa yapsın, vahşete karşı çıkan bir Bu oyunu bozalım! Halkların kardeşliği kültür geliştirelim. Eğer bugün meydaniçin Yahudilerle beraber Siyonizmi alt lara dökülmüyorsak, fındık üreticilerinin edelim! yaptığı gibi ekmeğimiz için gösterdiğimiz tepkiyi halkların kardeşliği için; haksızlık, Endonezya’nın başkenti Jakarta’da 23 vahşet, soykırım karşısında örgütleyemiTemmuz Pazar günü binlerce kişinin katıldığı yorsak kendimizi sorgulamalı ve yeniden bir miting düzenlendi. yapılandırmalıyız.
Y
İsveç’te 22 Temmuz günü İsrail elçiliğinin Köşeli Köşe’mizden yüreğinde insanlık önünde bir protesto yapıldı. duygusu taşıyan herkesi ABD’nin projelerine karşı çıkmaya, Ortadoğu’daki vahşeti Cenevre’de (İsviçre) Herkes için Haklar durdurmaya çağırıyor ve yazımı bir öneri Vakfı’nın çağrısı üzerine sessiz bir yürüyüş yaparak sonlandırmak istiyorum. Tüm yapıldı. unsurları ayın 20’sindeki mitinge katkı sunmaya; oradan tüm işçi önderlerini en Avustralya Sidney’de on bin kişi İsrail aske- az 500 kişiyle Lübnan veya Suriye’ye ri operasyonlarının durması için gösterilere beyazlar giyinerek destek ziyareti yapmakatıldı. ya, TC hükümetinin dansöz politikalarına inat, Türkiye halkının duygularını taşıSon olarak 13 Ağustos günü İsrail’de maya çağırıyorum. Hoşça, dostça, umutla Lübnan’a yönelik operasyonda görev alma- savaşsız bir dünya diliyorum. yı reddettiği için hapiste tutulan 150 askerin bulunduğu hapishane önünde destek gösterisi 08 Ağustos 2006 yapıldı.
10
toplum
İşçi Kardeşliği
Sağlık Piyasası (Sağlık Endüstrisinin Patronları) SSK’nın (İşçilerin) Paralarını Nasıl Yuttu? Ya da sağlığımıza harcadığımızı zannetiğimiz paralar nereye harcandı? Zeki Kılıçaslan
H
ükümetin son aylardaki uygulamaları ile birlikte sağlık sorunu tümüyle içinden çıkılmaz bir hale gelmiş durumda. AKP hükümeti, sağlıkta, Dünya Bankası ve IMF’nin belirlediği politikaları, ondan önceki hükümetten devraldı, geliştirdi ve tümüyle uygulamaya soktu. Şimdi bu politikaların sonuçları ile karşılaşmaya başladık ve bizleri çok daha kötüleri bekliyor. Dünya Bankası, yani uluslararası sermaye sağlık konusunda ne istiyordu? Bunu tek cümle ile açıklayabiliriz: Sağlığın kamunun düzenlediği ve tüm yurttaşlara verilen bir hizmet olmaktan çıkarılıp, piyasaya, özel sektöre devredilmesini istiyordu. Sağlık bir kamu hizmeti değil, satılıp alınan bir mal haline gelmeliydi. Bunun amacı ise bellidir: Giderek yüksek teknolojiye dayanan, pahalı bir hale gelen ve sonsuz denilebilecek bir talebe sahip olan sağlık alanını, sermayenin yeni kâr alanı haline getirmek. Bunun için kamu sağlık kurumlarını çökerttiler, onları birer özel işletme gibi çalışmaya zorladılar. SSK’nın ilaç üretmesini engellediler. Sağlığı tek
mındaki insanların sayısı çok arttı, ya da daha fazla poliklinik, daha fazla ameliyat yapıldı. Hayır, durum böyle değil. Çünkü eğer Tablo 1’e bakarsak SSK verileri şunu göstermekte. SSK kapsamındaki insanlarımızın sayısı, poliklinik sayısı, yatan hasta sayısı, ameliyat sayısı bu zaman zarfında ancak %15–25 civarında artmış. Ne yazık ki elimizde 2005 hizmet sayıları yok ama artış %40–50 civarında olsa bile gerçek değişmiyor. Peki, harcanan paralar nereye gitti? Cevap belli: İlaca ve tetkiklere, yani sağlık sanayi patronlarına. Şimdi bundan sonrasını düşünelim. Aslında Dünya Bankası ve patronlar Türkiye’nin sağlık harcamalarını az buluyorlar ve fazlalaştırmak istiyorlardı. Ama bunun kamu tarafından değil özel sektör eliyle yani kendi elleriyle yapılmasını istiyorlardı. Sonuçta da bu oldu. Sağlık harcamaları arttı ama bu koruyucu hekimliğe değil birçoğu gereksiz olabilen pahalı teknolojiye ve ilaca gitti. Patronlara para kazandırdı. Bunun nasıl olduğunu ise hepimiz biliyoruz. Birçok özel tanı-tedavi merkezi kendisine hasta yönlendiren hekimlere komisyon verdi, kamu kuruluşları ise ne kadar harcama yaparsan o kadar döner sermaye payı alırsın yaklaşımı ile sağlık çalışanlarını gereksiz tetkik ve hatta bazen gereksiz tedavi uygulamalarına teşvik etti. Burada halk kaybetti, sağlık tüccarları çok çok kazandı, döner sermaye payı ile sağlık çalışanlarının ağzına bir parmak bal çalındı.
Peki, bu harcamalardan sonra SSK kapsamındaki insanlarımız daha mı sağlıklı mı oldular? Gerçekten de sağlık harcamasının artması demek, daha sağlıklı olmak demek midir? Hiç de böyle olmayabilir. Örneğin sağlık sistemi tamamen özel sektöre dayalı olan ABD’de kişi başına kabaca 3.500 dolar civarında olan yıllık sağlık harcaması Amerikan yurttaşlarına ortalama 77 yıl ömür verirken, daha çok kamu kurumlara dayanan İngiltere yaklaşık 1.500 dolar SSK Sağlık Harcamaları (SSK İstatistikleri) ile bu hedefi yakalamakta, tümüyle kamu sistemine amacı daha fazla kâr etmek olan piyasanın, özel sek- dayanan Küba ise yaklaşık yıllık kişi başına 300 dolar olan sağlık harcaması ile ortalama yaşı 76’ya törün eline terk ettiler. çıkartmaktadır. Demek ki sağlığa (aslında sağlık Şimdi SSK’yı ele alarak bu politikaların sonu- sanayi patronlarına) çok para harcamakla daha sağcunun ne olduğuna bakalım. Grafik 1’de görüldüğü lıklı olmayabiliriz. gibi SSK’nın sağlık harcamaları giderek büyük ölçüBu aylarda işin son perdesine girdik. Son yıl de arttı. 2000 yılında 1,28 milyar YTL olan harcamaiçinde artan sağlık harcamalarından sonra zorlanma lar 2005 yılında 7,67 milyar YTL’ ye çıktı. SSK’nın en son verilerinden 2006 yılı için çıkartılan tahmini başlayınca, IMF işe el koydu. Kamu hastaneleri aynı işi eskiye göre rakam ise 10,5 çok daha az milyar YTL’ dır. ödenekle, yani Bu harcamalakalitesiz yapmarı dolar bazında ya zorlanmakta. değerlendirirsek Bunun sonucu 2000 y ılında SSK’lı veya yaklaşık 2 milyar diğer kamu sosyal güvenlik dolar olan harkurumuna bağlı camaların, 2005 olan birçok işçi yılında 5,7 milve aile ferdi lüks yar dolara, 2006 SSK’nın yaptığı hizmetler ve sağlık harcamaları, 2000–2005 (2004) otelcilik hizmetyılında ise tah- * Hesaplamalar SSK istatistiklerine dayanarak yapıldı. Döviz kuru için yıl lerini daha iyi ortası değerler esas alındı, rakamların küsuratları verilmedi. minen 6,8 milyar sunan özel hasdolara çıkacağını tanelere muazzam miktarda ek para vermeye mahgörmekteyiz. 2000’den 2005’e artış %280, 2000’den kûm edilmekte. Birçok ilaç ödeme kapsamından 2006’ya artış ise kabaca %340 civarındadır. çıkarıldı, katkı payları giderek artmakta. Öte yandan ilaç reklâmlarına ve bazı ilaçların eczaneler dışında Hemen şöyle düşünebiliriz; herhalde SSK kapsamarketlerde de satışına izin verilerek uluslararası
büyük ilaç şirketlerinin pazar payı artırılacak. Bütün bunların sonu ise bellidir: Paran kadar sağlık. Sağlığa daha fazla para harcanması gayet doğaldır ama bu sağlık endüstrisi patronlarına değil gerçekten sağlığa ayrılmalıdır. Evet, sağlıkta tasarruf yapılmalıdır ama bu sağlık sanayi patronlarına akıtılan paralardan yapılmalıdır. Öncelikle sağlığın piyasası yok edilmelidir. Koruyucu ve birinci basamak hekimliğe dayanan, pahalı teknoloji gerektiren tanı ve tedavi işlemlerinin kamu tarafından gerçek ihtiyaçlara göre verildiği ve çok iyi organize edilmiş bir acil sağlık sistemini de içeren bir sağlık sistemine ve ulusal ilaç üretimine ihtiyacımız vardır. Buna ise ancak ona gerçekten ihtiyacı olan işçilerin ve tüm yoksul halk katmanlarının patronlardan bağımsız bir politik gücü aracılığıyla erişebiliriz.
Özelleştirmenin Yeni Hedefi: Sağlık
Ö
zelleştirme saldırısı son yıllarda hızla sağlık hizmetlerine yöneldi. Yıllarca saldırdıkları eğitim hizmetlerini büyük oranda özelleştirdikten sonra, şimdi sıra sağlıkta. Hükümet, bütün AB’ye üye ülkeler ile aday üye durumundaki ülkelerde hatta ABD’de de olduğu gibi, AB ve ABD’nin direktiflerine uyum bahanesiyle sağlığa ayırdığı payı her geçen gün kısıyor. Hastanelere de ihtiyaçlarını döner sermayeden karşılamasını söylüyor. Bu durumda tıptaki teknolojik gelişimlerin yakalanması bile döner sermayenin büyüklüğüne bağlı. Aynı döner sermayeden, gerekli tıbbi malzemelerin alınması, binaların sağlık koşullarına uygun hale getirilmesi, sözleşmeli sağlık personellerinin maaşlarının ve çalışanların performans ücretlerinin ödenmesi isteniyor. Sağlık Bakanlığı’ndan talep edilen her kalemde cevap aynı oluyor: “Döner sermayenizi artırın, ihtiyaçlarınızı bu bütçeden giderin.”. Peki, döner sermaye nasıl artırılır? Gereksiz bütün tetkikler yapılıp sosyal güvenlik kurumlarından bu tetkiklerin ücretlendirmelerinin paraları alınarak, yani SSK ve Emekli Sandığı’nın kasaları “soyularak”. Bu soyguna yeni bir uygulama daha eklendi. O da poliklinik ücretlendirmelerine dair yeni genelge ile yapılıyor. Bu genelgeye göre hastaya ister herhangi bir tetkik yapılsın ister yapılmasın, hasta başına 27,5 YTL’nin ücretlendirilmesi. Bu rakkam Sosyal Güvenlik Kurumları’na fatura edilecek ve bu ücretlendirme karşılığında tetkik yapılmayan hastalardan kesilen fazla paralar ise kimin için ve ne için kullanılacağı belli olmayan bir kasaya aktarılacak. Bu uygulamaların sonu ise belli: Sosyal Güvenlik Kurumları’nın çökertilmesi, sağlık çalışanlarına zamsız performans ücreti verilmesi ve “geçinemiyoruz” isyanlarının susturulması. Sağlık bir kamu hizmetidir. Sağlık hizmetinin ve çalışanlarının ihtiyaçları ancak bütçeden sağlığa daha fazla pay ayrılarak karşılanabilir.
Sayı: 20 Eylül 2006
toplum
11
TTB Büyük Kongre Delegesi Dr. Osman Öztürk ile röportaj yaptık
Burcu Kıvrak AB’ne uyum sürecinde sağlık hizmetleri hızla özelleştiriliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Sağlıkta özelleştirmenin küreselleşmeye geç kalmış bir uyum olduğunu düşünüyorum. AB süreciyle uyumlu ama ana dinamik bu değil. AB süreci bir gün bitse de sağlıkta özelleştirme devam edecek. Sağlık hizmeti ve sosyal güvenlik tarihsel nedenlerle kamusal olarak duruyordu. 1960-70’lerde sağlıkta da, sosyal güvenlikte de kazanımlar oldu. Mesela SSK’nın kuruluşu 1946, yani çok partili döneme geçiş zamanında, sosyal devletin geliştiği dönem. 1980’den bu yana ise sancılı bir dönem yaşıyoruz. Kamu hizmetlerini parça parça erozyona uğrattılar. Yıldırım Aktuna’nın Sağlık Bakanı olduğu dönemde de Meclise bir dizi tasarı geldi ama AKP iktidarıyla birlikte hızlanan bir süreç var. Tek parti olarak iktidarda yer almak da burada önemli bir unsur. Bu bir piyasaya açma paketi. Sağlık Bakanlığı’nın tasfiyesi amaçlanıyor. Bu paket, Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile paralel bir süreç. Bu kanunla beraber kamu sağlık kurumlarını önce İl Özel İdarelerine sonra belediyelere devredecekler. Bu arada yeni bir sağlık kanunu hazırlıyorlar. Bu kanunla askeri hastanelerle, üniversite hastaneleri dışındaki bütün hastaneler 49 yıllığına kiraya verilip işletmeye açılacak. Stratejik olarak önemli adım, SSK’nın Sağlık Bakanlığı’na devriydi. SSK’ların devri en büyük direnci yok etmek olarak da ifade edilebilir. Bir diğer önemli adım da Genel Sağlık Sigortası oldu. En önemlisi sağlığın finansmanı organize ediliyor. Toplanan parayla kamudan ya da özelden hizmet alınacak. Dışarıya kaynak aktarımı zaten yıllardır yapılıyordu. Şimdilerde bu kaynak aktarımı daha da arttı. Artık hastalar özel hastanelere doğrudan gidebiliyorlar. Özel hastaneler büyük sermaye sahibi. Rotayı sağlığın yeni aktörleri çiziyor. Bir patron 100 milyon dolarlık yatırım, 200 milyon dolarlık ciro planlayabiliyor. Bir süre sonra yabancı sermaye de sağlık alanına girmeye başlayacak.
leşmeye entegrasyonun bir parçası. Sağlık pazarı büyüyor ve bir süre sonra sadece yerli sermayenin zayıf yapısıyla süreci yürütmek imkansız hale gelecek. O zaman büyük yabancı sektöre devredecekler. Bu da sağlık lık sektöründe çok daha fazla çalış- ortaklıklar, yatırımlar devreye girecek. çalışanları için büyük tehlike oluştu- maları gerekecek. ruyor. Türkiye’de iş güvencesi burjuBütün bu süreçte en kritik olarak vazi için sorun oluşturuyor. Mevcut Sağlık Bakanlığının ‘hekim sayısı kamusal zihniyeti yıkmaya çalışıyorgüvencelerle çalışmak mümkün değil. yetersiz, yabancı hekim çalıştıracaEskiden hastanelerde aşçılar, güven- ğız’ açıklaması karşısında TTB ola- lar. Vatandaş kamudan şikayetçidir, likçiler devlet memuruydu; şimdi rak hekim sayımız yeterlidir açıkla- dışarıya gider. Abcak hala büyük bir taşeron firma elemanı. Doğrudan sağ- ması yaptınız. Bu konuyu biraz açar hastalık durumunda kamuya döner. Özel hastanelerin yanında kamunun lık çalışanlarını da taşeronlaştırmak mısınız? hala rekabet gücü var. Sağlık henüz istediler ama şimdilik başaramadılar. Türkiye’deki hekim sayısı plan- sermaye için çok kârlı değil. Sağlık TTB’nin açtığı davayla durduruldu. ladıklarının üzerine çıkmış durum- pahalı bir yatırım. Patronlar bile bu Performans uygulaması ise 200- da. Bu rakam nasıl bir sağlık sis- parayı buraya yatıracağıma tekstile 3’ün yılbaşında pilot uygulama ola- temi öngördüğünüzle ilgili. Bakan, yatırsaydım diyor. Süreç ilerlediğinde rak başladı. 5 Kasım 2003’te TTB nüfusu parametre olarak görüyor ise çok daha kârlı bir hale gelecek. O ve SES’in AKP’nin sağlık politika- ama tek başına anlam ifade etmiyor. zaman özelleştirme daha da hızlanalarına karşı yaptığı büyük eylem- Hizmetten yararlanma imkanı sınır- cak. den sonra hızla yaygınlaştırdılar. lıysa bu tek başına parametre olamaz. Böylece bir yandan özellikle hekim- TTB’nin söylemeye çalıştığı şey şu: Son olarak bu özelleştirme ve kurallerin direncini kırmaya çalıştılar, öyle bir sağlık hizmeti geliştirirsiniz sızlaştırma karşısında sendikaların diğer yandan hekimlerin üzerinden ki hekim yetmeyebilir. Oysa şu anki ve örgütlerin tutumunu nasıl değerhastanelerin muhasebesini yapmaya sağlık örgütlenmesi ile sistemde yak- lendiriyorsunuz? Bu saldırı karşısınbaşladılar. Böylece hastaneye giren- laşık 100 bin hekim var ve yetiyor. da nasıl bir mücadele yürütülmeli? çıkan paranın kontrolü yapılmış oldu. Türkiye’de şu anki örgütlenmede de, Buradaki şanssızlık, bu işin büyük Artık yapılan bütün işlemler kayıt daha geliştiğinde de yeter. 5 katıölçüde SES ve TTB’ye kalmış olması. altına alınıyor. Hükümet bir yandan na çıkartma kararı alırsanız yetmez. Neoliberal bir programa karşı politik da bütün hekimleri tam zamanlıya Sadece mecburi hizmetin olmadığı bir güç olmak lazım ama bu yok. TTB geçirmek istiyor. Bunu sağlamak için dönemde hekim eksiği oldu. Bakanın ve SES olarak programın bütününe yarı zamanlı çalışanların performans yürüttüğü politika açısından ucuz yönelik bir şey yapıyoruz. Oysa bunu puanlarını düşürüp tam zamanlı çalı- çalışacak hekim gerekiyor. O plana karşılayacak bir politik güç yok. CHP göre hekim sayısı yetersiz.. şanlarınkini artırıyorlar. politik olarak sınırlı bir muhalefet Yabancı doktor meselesine yapıyor. Türkiye’de bunun dışında Bütün bunlar yapılırken gelince. Türkiye’de sağlık politik hareketler güçlü değil. sağlık harcamaları hızla hizmetlerinde yabancı arttı. Bunun üzerine bu Aslında SSK sağlık kurumlarının sermayenin girebilecesene IMF’ye 2.1 katrilgaspına karşı yürüttüğümüz mücadeği büyük bir pay var yon tasarruf sözü verve oraya girme planı ledeki performansımız gene de iyiydiler. Şimdiye kadar sürüyor. Hekim ücret- di ama GSS’de gücümüz yetersizdi. verilen hizmet başıleri hala yüksek ve o Bütün bu sürecin belki şöyle olumlu na ödeme yapılırken plana göre işgücünün bir yönü oldu; sağlık konusu çok Temmuz ayından itibaucuzlatılması gerekiyor politikleşti artık. Üzerinde çok tartışren vaka başı ödemeye bu sebeple. Diğer sağ- ma yapılıyor. AKP bu anlamda yıpgeçtiler. Son genelgeyle lık personelinin ücreti çok randı aslında. SSK’nın hayaleti hala de 119 ilacı ödemeden düşük. Yabancı hekim AKP’nin sağlık programının üzerinde çıkarttılar. çalıştırmak için ise geziyor örneğin. Özel hastaneye bir belirli yeter- kez giden bir daha gitmiyor. lilikler Bu kadar büyük bir küreselleşme istensaldırısı karşısında sınırlı bir güçle meli. direnmek tabii ki zor ama umutsuz olmamak gerekiyor. Onların durumu da hayli zor. Sağlık alanını özelleştirmek için toplumun çok büyük kısmını karşılarına almaları gerekiyor. Bu da siyasi faturası hayli ağır bir program. O nedenle bütün güçlerine rağmen amaçlarına ulaşabilmeleri hiç de kolay değil.
Bu süreçte sağlık çalışanları ve hekimler de neredeyse sıfır zamma rağmen, performans verilerek susturulmaya çalışıyor. Bu kuralsızlaşÖnümüzdeki sene GSS’yi yertırma hakkında neler düşünüyorsu- leştirmeye çalışacaklar. Bunlarda nuz? geciktiler ama faturası da fazla tabi. Çalışanlar için de kötü, hekimler için Özelleştirmeyi mevcut kamu perde kötü. Hekimler için de gözüken soneli rejimiyle yapmaları mümkün tabi açık: özelleştirme. Şu an kazandeğil. Hastaneleri doğrudan özel dıkları kadar para kazanmak için sağ-
Yetmiyorsa hekim yetiştirelim, kalitesi düşükse kalitesini yükseltelim. Bu, ucuz işgücü ve rekabet meselesi ile ilgili. Türkiye’de bütün bu süreç, sağlıkta özelleştirme denilen şey; küresel-
Sağlık çalışanları ve TTB açısından baktığımızda son üç yıldır kendi geçmiş performanslarını aşan bir mücadele yürüttüklerini söyleyebiliriz. Önemli ve sürekli eylemler yaptılar. En azından süreci geciktirmeyi başardılar. Ama topyekun karşı duruş ancak toplumsal bir muhalefetle mümkün olabilir. Oysa bir süre daha mevzi savaşları olarak sürecek gibi gözüküyor.
toplum
12 İyi ve Kötü Recai Karakaş
“Bizim çocuklar”
T
Bizim Çocuk Mühendis Çıktı
İşçi Kardeşliği
ürkiye’de 24 Ocak 1980 ekonomik kararları 12 Eylül 1980 ihtilali ile yerini sağlamlaştırdı. Sosyal devleti savunanlar ihtilalciler tarafınMühendisleri bir sınıfa yerleştirmek doğru olmaz çünkü homojen bir dan ya yok edildiler ya da işkenceden geçirilerek düzen adamı yapıldılar. Buna rağmen onurlu yapıları yoktur. Aralarında işsizleri, ücretli çalışanları, patronları, büro mücadelesine hala devam edenler tabii ki var. sahipleri, KOBİ (küçük ve orta boy işletmeler) sahipleri, danışmanlar İhtilalden sonraki gece beş generalden biri ABD bulunabilir. Ama büyük çoğunluğunu, yüzde 80’lik kısmını, işsizler Genelkurmay Başkanı’nı arayarak bilgi verive ücretli çalışanlar oluşturur. Bizler işte bu kesimle ortaklaştığımızı, yor. Genelkurmay Başkanı da ABD Başkanı’na “bizim çocuklar” bu işi başardı başkan diyor. dertlerimizin aynı olduğunu düşünüyoruz. Yine Ağustos 2006’da Amerikalı bir ajan 1980’li şçi sınıfını tanımlama- yısıyla düşük ücretle çalışmayı hiçbir ek ücret talebinde bulu1990’lı yıllarda Türkiye’nin CIA ajanları ile ya çalışacak olursak; üre- kabul etmek zorunda kalıyor- namıyorlar. kaynadığını yazıyor. tim araçlarının mülkiyetinden lar ve gelirlerini arttırabilmek yoksun oldukları için, iktisadi amacıyla sık sık iş değiştiriyorSigortanın eksik gösterilmeBu yazımda “bizim çocuklar” sözünü açmak zorunluluk nedeniyle, emek lar. Kendilerini bulundukları si mühendisler için de geçerli istiyorum. Bugün “neo-con”ların (yeni muhafa- gücünü başkalarına satmak yerde kalıcı olarak görmüyor- bir sorun. Tüm ücretin sigorzakarlar) liberal politikaları ile dünyaya dayatı- ve başkalarınca belirlenen lar. Böylece proje sorumlulu- taya yansıtılmaması emekli lan postmodern ekonomiler karşısındaki dengeyi koşullarda emeğini harcamak ğundan imalata, oradan satışa, olduktan sonra açlık sınırının sağlayan, temelinde insan öğesi yatan, tamamen zorunda olan insanlar toplulu- pazarlamaya geçerek belli bir altında bir ücrete mahkum üretime dayanan sosyal devletleri, din kisvesi ğudur. Buradan baktığımızda, teknik bilgi ve beceri alanın- bırakıyor. Yeni yasaya göre de altında ortadan kaldırmak için emperyalistlere mavi yakalı-beyaz yakalı ayrı- da birikim elde edemiyor ve artık az gün çalıştı gösteriledestek verenler; acaba bugün Irak’ta, Lübnan’da, mı önemini yitiriyor. Gündelik bildiklerini de hayata geçire- biliyor böylece çalışma süren Afganistan’da, Filistin’de, Yugoslavya’da gök- sorunlar üzerinden yapılacak miyorlar. Bu durum teknolojik dolmadığı için emekli bile olaten üzerlerine yağmur yerine bomba, yerden ise ortaklıklar anlam kazanıyor. yeniliklerin ve araştırma çalış- madan ölüyorsun. toprak kokusu yerine barut püskürmesinde kendi malarının da yapılamamasına payları var mıdır, yok mudur diye vicdan muhaPatronlar, egemenlikleri- sebep oluyor. Sermaye oluşan bu işsizliğe sebesi yapıyorlar mıdır? ni devam ettirebilmek için, karşı, esnekliğin arttırılmasını çalışma saatlerinin esnekleşti- “Seni yetiştireceğiz” ve performansa dayalı çalış1965-1980’lerde kahrolsun Amerika, kahrol- rilmesi, sözleşmelilik yoluyla mayı öngörüyor. safsatasıyla sun emperyalizm diyenlere 6. Filo2yu denize çalışanların sosyal haklarının çoğu mühendis dökenlere, Filistin halkı için Filistin’e gidip ellerinden alınması, perforEsasen yaratılan perforaçlık sınırının orada yaklaşık iki yıl emperyalistlere karşı gerilla mansa dayalı ücretlendirme mansa göre ücretlendirme sismücadelesi verenlere; ABD adına bıçak çekenler, gibi dayatmalarda bulunuyor. temi, toplu sözleşme sistemini altında ücretlerle sopoyla saldıranlar, bütün bunları da Türkçülük Bunun sonucunda emek dünetkisizleştirmek, örgütsüzlüğe ve İslam adına yaptıklarını iddia edenler. “Hangi yası yeniden yapılandırılıyor. çalıştırılıyor. Baştan ve bireyselciliğe zemin hazırkabul edilmek dine hizmet ettikleri ortada”, üç bizden gitti, üç İşçi sınıfının koşulları ağırlalamaktır. sizden. Şu an hayatta olmayan bir başbakan, o şıyor. zorunda bırakılan gençlere utanmıyor musunuz “Kahrolsun ABD” Özel sektörde mühendis esnek çalışma demeye, donumuza kadar onlar veriyor diyenMühendisler emek dünyaçalıştıran kurumların ancak koşulları, ulaşım ler. Bugün yarattıkları tek kutuplu dünyalarında sında yer almaya devam ettikyüzde 30’unda sendika mevdökülen kanlar için vicdan muhasebesi yapıyor- leri sürece onların da koşulları cut. Ve buralarda da sendikalı sorunları ve uzun lar mı? Geçenlerde bir il başkanları “O gün biz ağırlaşacak. yok denecek kadar mesai saatleri onları mühendis yanlış yaptık, onlar haklıymış.” Dedi. Bugün az. bekliyor. dökülen kanın hesabını bize değil, kimsesiz Makine Mühendisleri kalan Bosnalı Nurcan’da, dokuz yaşındaki Iraklı Odası’nın hazırladığı Küçük ve Kısacası mühendislerin Hüseyin’e versinler; “bizim çocuklar”. Yüksek okul mezunları sorunlarının işçilerin sorunlaOrta Boy İşletmeler Raporu’na göre, Türkiye’de sanayi işlet- arasında işsizlik oranı yüzde rından hiçbir farkı yok. Hepsi Sonuç olarak bugün kan ve gözyaşının sona mesi niteliğinde 265 bin 848 25’lere ulaşmış durumda. sendikasız, örgütsüz, hepsi ermesini isteyen herkes sosyal devlet politikala- KOBİ bulunuyor. Bunlarda Özellikle belli bir tecrübeye işgüvencesiz, önemli bir kısmı rına sahip çıkmalı. Karadeniz’deki fındıkçının, toplam 1 milyon 289 bin 380 sahip olanların ücretleri de da açlık sınırının altında çalıManisalı çiftçinin, Tüpraşlı, Tekelli işçinin sesi- kişi çalışırken, nitelikli iş gücü aynı oranda arttığı için artık şıyor. Çalışma saatleri uzun ve ne kulak vermeli. Devlet kapattığı fabrikalarını oranı yüzde 26,7. Buralardaki yeni mezun mühendisler yetiş- sosyal hakları yok. tekrar açmalıdır. Küresel politikaların babası mühendis sayısı ise 82 bin 520 tirilmek üzere düşük ücretlersayılan Japon asıllı Francis Fukuyama bile son olarak tahmin ediliyor. Yani den işe alınıyor ve belli bir Mühendislerimiz şunu akılkitabı Devletin İnşası’nda yoksulluğun, insan ve KOBİ’lerin yüzde 90’ı mühen- süre sonra tecrübelilerin yerine larından çıkarmamalı; kendi uyuşturucu kaçakçılığının, terörün ve dünyadaki dis çalıştırmazken, mühendis ikame ediliyor. Bununla bera- sorunlarının çözümü bireysel barışın sosyal devlet ile sağlanabileceğini itiraf çalıştıran KOBİ’lerde arkadaş- ber bugün “seni yetiştireceğiz” yoldan olamaz. Ancak işçi karetmiştir. larımız bilgilerini hayata geçi- safsatasıyla çoğu açlık sınırı- deşleriyle beraber patronların nın altında ücretlerle çalıştı- oyunlarına çomak soktukları recek bir ortam bulamıyor. Hey liberaller, yolda yürürken dikkat edin; rılıyor. Baştan kabul edilmek zaman, tüm işçi sınıfı lehibugünlerde gökten insan hakları yağıyor. 15Ücretli çalışan mühendis- zorunda bırakılan esnek çalış- ne siyaseti, hayatı, kanunları 20 insan hakkı da size isabet edebilir. Bakın lerin çoğunluğu bir ile altı ma koşulları, ulaşım sorunları yeniden düzenledikleri zaman Lübnanlı üç yaşındaki Fatma’nın vücudundan yıl arasında deneyime sahip. ve uzun mesai saatleri onları bir çözüme ulaşacaklar. 15 insan hakkı çıkarmışlar. Bunlar tecrübesizlikleri dola- bekliyor ve fazla mesailer için
İ
Sayı: 20 Eylül 2006
uluslararası
Bangladeş’te Toplum Ayaklanmanın Eşiğinde!
Bangladeş’te hayat pahalılığı, su ve elektrik zamları nedeniyle halk sokaklara döküldü. Çıkan çatışmalarda çok sayıda işçi ve köylü yaşamını yitirdi.
B
angladeş’te hükümetin, insanların en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmesi sonucunda, çatışmalar ve sivil itaatsizlik gündeme geldi. Köylüler her nevi zirai destekten mahrum bırakıldı, gübre yetersiz, enerjide yaşanan kıtlık sulama olanaklarını kısıtladı. 4,5 yıldır ulusal enerji ağına tek bir Watt elektrik bile eklenmedi. Öte yandan mevcut tesisler bakımsızlıktan kapandı, sanayi üretim yüzde 30 azaldı. Enerji sektörünün özelleştirilmesini isteyen IMF, Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası bu sektöre fon ayırmadı.
Kustia’da yaşandı. Hükümet, şekerkamışına zorla el koymaya çalıştı fakat çiftçi direnişiyle karşılaştı. Çıkan çatışmalarda üç çiftçi, polis tarafından vurularak öldürüldü.
rağmen verilen sözler tutulmayınca daha yoğun bir hareket başladı. Milletvekilini bölgeden kovan halk onu “istenmeyen kişi” ilan etti. Hareketi bastırmak amacıyla yeniden konuşlandırılan polis ve askerİkinci ve üçüncü olaylar Kansat ler sekiz köylüyü öldürdü, fakat Rajshahi’de gerçekleşti. Aylardır hareket durmadı. Sonunda hükümet
İhtiyaç maddelerinin pahalılığı, yakıt kıtlığı ve yaygın işsizlik sonucu yaşam sefalete döndü. Bu durumun asıl sebebi, hükümet partisinin yolsuzlukları ve yağmacı zihniyeti, halktan para koparmak için doğrudan doğruya soygunun içinde yer alan bakanlar ve milletvekilleri. Bu katlanılmaz durum, halkı yerel eylem komiteleri kurmaya ve ülkenin çeşitli bölgelerinde sivil itaatsizlik başlatmaya itti.
elektrik verilmeyen bölgede tüketiciler sabit ücret ödemeye zorlanıyor. Bölge halkı bu duruma karşı ayaklandı. Hükümet ve parlamentonun yerel temsilcileri, polis ve asker desteğiyle hareketi bastırmaya çalıştı. On kişinin öldüğü olayİlk olay, şekerkamışı üreticileri- ların yatışacağı teminatını veren nin, ürünlerini şeker imalathanele- yetkililere güvenen halk, hareketi rine vermeyi reddettiği Dualatpur durdurdu, fakat bir ay geçmesine
Bütün muhalefet partileri ve muhalif gruplar, hükümeti düşürmek için fırsat kolluyor. Geçici hükümete ilişkin reform ve yetkililerin seçimi talebi şimdi yerine getirilmeli. Başbakan diyalogu kabul etti ancak kurduğu komite, kökten Dördüncü olay, başkentin Demra dincilerden ve özgürlük karşıtlarınsemtinde yaşandı. Semt sakinleri dan oluşuyor. Tartışmalı başkanlık seçimi komitesinden bir yetkilinin hazırladığı seçmen listesi muhalefet partileri ve aydınlar tarafından reddedildi.
Pakistan Millet Meclisi, özel fabrikalardaki işçi-işveren ilişkilerini düzenleyen Fabrikalar Kanununda değişiklik yaptı. Çalışma saati kadınlarda 8 ila 10, erkeklerde 10 ila 12 saate çıkıyor.
B
aylardır süren su ve elektrik kesintisinden dolayı sıkıntıda. Yetkililerin çözüm için hiçbir adım atmaması sonucu harekete geçen eylemciler, şehrin doğu yakasındaki tüm caddelere barikatlar kurdu. Yerel milletvekili, – teröristlerin “baba”sı – bir düzine haydutla eylemcilerin karşısına çıktı ve onları yatıştırmak yerine polise ateş emri verdi. Kendisi de etrafındaki haydutlarla birlikte saldırıya geçti; fakat öfkeli kalabalık milletvekilini, haydutlarını ve polisi püskürtmeyi başardı. Polis kuvvetleri geri çekilirken, milletvekili alanı terk etti. Sokak eylemlerinde benzin istasyonları ve yüzlerce araç zarar gördü. Kuşatmadan on iki saat sonra öfkeli kalabalık yatıştı ; fakat talepleri karşılanmazsa bu geçici bir yatışma olacak. Tüm ülke patlamaya hazır bir volkan gibi. Politik partiler, halkın öfkesinin yanında yer almayı başaramadı. Hükümet ise her açıdan iflas etmiş durumda. Devletin yok oluşunu izliyoruz, düzen ve kanundan söz etmek mümkün değil. Terör eylemleri, cinayetler, hırsızlık, gasp son derece yaygın. Öte yandan, polisin ve diğer silahlı güçlerin yasadışı saldırıları dinmek bilmiyor.
geri adım atmak ve halkın taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Enerji dağıtımı tekrar düzenlendi, yeni ücret tarifesi iptal edildi, açılan ceza davaları geri çekildi, hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat garantisi verildi.
Pakistan’da İşçiler Yasa Değişikliğine Karşı Sokakta! u yasa değişikliği karşısında Tüm Pakistan Sendikalar Birliği Federasyonu (TPSBF), değişikliğin geri çekilmesi için bir kampanya başlatılması ve 12 saatlik işgününe karşı Lahore’de bir protesto mitingi düzenlenmeMitinge katılan kadın-erkek işçisi kararlarının görüşüleceği acil ler, karara karşı gelen ve iptalini toplantı çağrısında bulundu. isteyen sloganların yazılı olduğu pankartlar ve dövizler açtılar, TPSBF, işgününü 12 saate politikacılara karşı sloganlarını çıkararak ILO sözleşmelerini ihlal yükselttiler. Destek kuvvetlereden değişikliğe karşı çıkmak le birlikte polis, işçilerin şehrin için protesto mitingini düzenledi. içine yürümesini engelledi.
13
TPSBF son yasa değişikliklerinden dolayı son derece kaygılı. Bu değişikliklerin hükümetin tamamen patronların emrinde olduğunu gösterdiğini, ILO sözleşmelerinin açık ihlali olduğunu açıklıyor. Yine 2002 Endüstriyel İlişkiler Kanununu yürürlükten kaldıran ve sendika kurma, toplu sözleşme yapma, konuşma ve mücadele haklarını tırpanlayan diğer işçi karşıtı yasa değişikliklerinin de yürürlükten kaldırmasını talep ediyor.
Hükümet ise hâlâ konteynır terminalini ve Chittagong Havalimanı’nı özelleştirme çabası içinde ancak çabaları her seferinde partimizin ve Chittagong Belediye Başkanı’nın karşı duruşuyla sonuçsuz kalıyor. Asya Kalkınma Bankası vereceği borçlara karşılık demiryollarının özelleştirilmesini talep ediyor. IMF ve Dünya Bankası ise enerji sektörünün özelleştirilmesi için baskı yapıyor. Önemli yetkilerle donatılmış bir IMF ekibi, Dhaka’da hem hükümetle hem de Avami Birliği’nin lideri Hasina ile görüştü. Yeni tayin edilen ABD büyükelçisi de limanların, terminallerin, petrol ve benzin sektörlerinin özelleştirilmesi gerektiğini savunuyor. Özelleştirmelere karşı duruşumuz bu çabalardan vazgeçilene kadar devam edecek.
14
uluslararası
İşçi Kardeşliği
Meksika Halkı Seçim Hilesine Karşı Ayakta
Meksika’da 2 Temmuz günü yapılan Devlet Başkanlığı seçimlerinde Devrimci Demokratik Parti adayı Obrador’a karşı yapılmış olan büyük çaplı hileye karşı, Meksika halkının kitlesel ve kararlı protesto gösterileri bir ayı aşkın süredir devam ediyor.
2
iradesini yok saymak için bir “kutsal ittifak” kuruldu. Fox hükümeti, PAN, PRI, PANAL ve PASC partileri, Katolik Kilisesi hiyerarşisi, Meksika’daki ve ABD’deki büyük medya ve Meksika’daki ABD elçiliği bu kutsal ittifak içerisinde yer alıyor. Hepsi Calderoón’un seçimi kazandırdığını kabul ettirmek ve ona hükümet kurdurmak için el ele vermiş durumda.
direnişlerini sürdüreceklerini” 5-6 Temmuz’da yapmış olduğu oy sayımı ile, ülkemizde, söylüyordu. büyük bir seçim hilesi yoluyla, I LC üy es i o lan M ek s ika bir darbe yapılmış durumdadır. Bağımsız Demokratik İşçi Partisi Bu bir istatistik hatası değildir. ( P T D I ) , D e v l e t B a ş k a n l ı ğ ı Devasa boyutlardaki bir “devlet seçimlerine hile karıştırılması hilesi” ile karşı karşıyayız. olayına karşı mücadeleyi örgütBu hilede, önce üç milyona leyen partilerin başında geliyor. Yaptığı çok sayıdaki çağrılardan yakın oy geçici olarak kayboldu Venezuela ve Bolivya hüküCalderon’un seçim kampan- bölümler aktarıyoruz: ve bunların bazıları metlerinin, ABD’li şirketlerin yasına destek, medya tekellebir daha hiç çıkarlarına ters düşen kararlar rinden, Coca Cola, Pepsi, Walsayıalmakta olduğu bu dönemde, Mart gibi ABD çokuluslu şirketABD gazetelerinde yazılanlarlerinden gelmişti. Obrador ise, dan ve Meksika’nın petrolden ülkeyi savunmak istediğini, sorumlu devlet bakanı Gil halk için bir şeyleri değiştirDíaz’ın açıklamalarınmek istediğini ve Meksika dan, Meksika’da yapılpetrol şirketi PEMEX’i mış olan bu seçim hileözelleştirmeyeceğini açıksinin, Meksika ulusunu ladı. İşçiler, yoksullar yıkıma götürme amaçlı bu nedenle Obrador’a oy olduğu açıkça görülebiverdi. liyor. Amerikan gazeteleri “Meksika’daki enerji Obrador, 5 Temmuz’dan sektörünün özel ve yabanbu yana, 130 bin seçim sancı yatırıma ihtiyacı olduğu”ndığından 72 bininde “anormaldan, “Calderón’un görevinin likler” görüldüğünü söylüyor ve daha fazla ekonomik liberalioyların tümünün yeniden sayılzasyon sağlamak olduğu”ndan, lamadı. masını talep ediyor. Sokaklara “Calderón’un Fox tarafından Bu konuda bir dökülen milyonlarca Meksikalı olan serbest ticaret bu talebi destekliyor. Meksika Bağımsız açıklama da yapılmadı. Daha başlatılmış reformlarını daha ileriye taşısonra da oy sandıkları sokakDemokratik yacağı”ndan dem vuruyor. larda, çöplerde bulundu. Bu 16 Temmuz günü başkent gibi durumlar yaygın şekilde Mexico City’de 1,5 milyon kişi İşçi Partisi’nin Meksika petrol şirkebelgelendiği ve şikayet edildioyların yeniden sayılması talebi Çağrıları: ti PEMEX’in Meksika körfeği halde, hiçbir şey yapılmadı. ile yürüdü. 30 Temmuz günü zinde büyük petrol rezervleri Devlet Başkanlığı için kullayapılan gösteriye ise, ülkenin • Halkın iradesine saygı göstebulduğu da Bakan tarafından 2 nılmış oylar ile senatörler için her yerinden 2 milyonun üzerin! Temmuz günü Şile’de açıklandı. kullanılmış oyların sayısı büyük rinde kişi katıldı. Gösterinin • Hileye hayır! Çokuluslu şirketlerin gözü bu ölçüde farklı çıktı. Bunlar gibi ana sloganları “Obrador • Her oy yeniden sayılmalı! petrolde!!! daha saymakla bitmez anormalBaşkan; Calderon’a geçit yok” • Mexico City’ye yürüyüş ve likler de söz konusu. ve “Bir daha 1988 istemiyoruz, tüm büyük şehirlerde eylem! Obrador’un oyların tek tek bir daha seçim hilesi istemi• Bu ülke satılık değil! yeniden sayılması talebini ve Şimdi de bu hileyi kabul yoruz.” idi.Ağustos ayı başınÜlkemizi savunmalıyız! hileye karşı mücadele için 8 ettirmek ve Meksika halkının dan bu yana ise protestolar, Federal Seçim Enstitüsü’nün Temmuz’da Mexico City şehbaşkentte, kent merkezindeki rinde bir “gayrıresmi meclis” önemli güzergahlar üzerinde toplama çağrısını destekliyoruz. kamplar kurulması ve böylelikAncak yapılması gereken, ülke le trafiğin engellenmesi biçimiçapından başkente yürünecek ni aldı. büyük bir kitle gösterisini örgüt5 Ağustos günü Meksika’nın lemektir. Obrador’a oy verilmesi Federal Seçim Enstitüsü oyların çağrısını yapmış olan sendikalatümünün yeniden sayılması talerın şimdi de böyle bir eylemi ve bini kabul etmediğini açıkladı. hileye karşı direnişi örgütleme Obrador ise 6 Ağustos günkü sorumluluğu vardır. Ülke çapınkonuşmasında “barışçı sivil “Oy oy, pusula pusula / seçim hilesine hayır!” Temmuz seçimlerinin sonucunda, üç milyon oyun geçici olarak kaybolması, oy sandıklarının sokaklarda, çöplerde bulunması gibi bir dizi anormallik sonrasında merkez sağın adayı Calderon’un, Obrador’a karşı yüzde 0,57 oy farkla seçimi kazandığı açıklandı.
uluslararası
Sayı: 20 Eylül 2006
Halk Obrador’u başkan olarak görmek istiyor.
da seçim hilesine karşı halkın yerel komitelerde örgütlenmesi gereklidir. Obrador, Mexico City’de belediye başkanı iken, onu görevden alarak başkanlık seçimine girmesini engelleme girişimine karşı nasıl başarı kazanıldığını hatırlamalıdır. 24 Nisan 2005’te 1,2 milyon kişi başkentte, 500 bin kişi de ülkenin diğer şehirlerinde gösteri yapmış ve bu komplo girişimi böylelikle engellenmişti. Bu nedenle bu mücadele de tüm ülkeden Mexico City’ye bir yürüyüş başlatılmalı ve “Bu ülke satılık değil” sloganı öne
15
çıkarılmalıdır. Siyasal program olarak ise ilk elde PEMEX’in tüm faaliyetleri yeniden millileştirilmeli, NAFTA’dan çıkılmalı ve bu anlaşmadan kaynaklanacak ve tarımda yıkımı getirecek dayatmalar kabul e d i l m e m e l i d i r. ( 6 Temmuz)
1938’de petrolün millileştirilmesi önemli bir kazanımdı, bugün petrolün yeniden millileştirilmesini savunuyoruz, bu ise son iki hükümet döneminde yapılmış özelleştirmelerin iptal edilmesi anlamına geliyor. Obrador 30 Temmuz konuşmasının sonunda “Kendimizi örgütlemek için inisiyatifi ele almalıyız. Kendimizi nasıl daha iyi örgütleyeceğimizi ve provokasyonları nasıl engelleyeceğimizi düşünmeliyiz.” diyordu. Evet biz de Meksika Bağımsız
asker geliyor ve yanımızdan çoluk çocuğumuzu alıp gidiyor ya da bir Lübnanlıyız ve İsrail bir okulumuzu bombalıFırat Güneş yor, içinde elli çocuk ölüyor ve biri de bizim kendi çocuğumuz. Bir Güneydoğulu babayız ya Ölüm Adın da, çocuğunuz çarşıya çıkıyor Kalleş Olsun ve ensesinde bir kurşunla faili meçhule gidiyor. Sakın olmaz on günlerde, aylarda ya da demeyin ve halen izlemeye son on yıllarda dünyamızdevam edin. da, coğrafyamızda en basit tabiriyle çevremizde olup bitenlere İçim acıyor çünkü, emek bir baksanıza. Ölüm... ölüm... kenti Gebze’de İsrail mitingiölüm... ne gidiyoruz ve alanda sadece üçyüz kişi var. Yüz binin üzerinNe kadar da kanıksadık bu de çalışanı var ve sadece üç yüz ölüm hadisesini. Sanki çok kişi?? Bu mu inancımız, ütopsıradan bir hadiseymiş ya da yamız? Ya da bu kadar mı sinirhayatımızın vazgeçilmezlerinlerimiz köreltildi? Adına sosden bir şeymiş gibi. Peki bu yalist de, adına sağcı de, adına kadar kanıksanan bu olaylar, Şeriatçı de ya da ne dersen de, ne kadar bizi sızlatıyor, ya da eğer bunlar seni etkilemiyorsa, bizi ne kadar etkiliyor diye sorbir anlık düşün. Bu ateş bir gün sam, hemen herkes; “Evet, ABD seni, beni, hepimizi yakacak. insanlara kan kusturuyor” ya da Emperyalistler ve sömürgeciler “İsrail siyonizmi şöyle kötü” hakkımızdaki fermanı yazdı ve ya da “falanca terör örgütü...” kendince bu fermanı adım adım gibi cümlelerle bir fikri varuyguluyorlar. Bir tek onlar ne mış gibi davranıyor. Varmış gibi yaptıklarını çok iyi biliyorlar!!! diyorum, çünkü içim acıyor ve Bize, sadece futbolla, fuhuşla niçindir nedendir umutlarım ilgilen, beyaz ticaretiyle uğraş tükeniyor. Ülkemin insanı ya da ama siyasetle, gerçek gündemcoğrafyam bu kadar yangın yeri lerle uğraşma, mantalitesini iken, neden bu kadar tepkisizim öğrettiler. buna yanarım.
Kardeşçe
S
Yapılacak şey çok kolay, aynı Gelin şöyle bir oyun oynazamanda basit. Başımızı kumdan yalım... Bir Iraklıyız ve geceçıkaracağız ve birazcık da olsa nin saat ikisinde bir Amerikalı
Demokratik İşçi Partisi (PTDI) olarak her mahallede, her şehirde, her işyerinde komiteler kurma çağrısı yapıyoruz. Bunlar çalışan halkın kendini örgütleme komiteleri olacaktır. Seçim hilesine karşı ve siyasal demokrasi için, halkın iradesine saygı ve ulusun egemenliği için mücadele etmek isteyen herkese bu komitelerde yer olmalıdır. Bu komiteler Calderón’u seçimin galibi olarak dayatma girişimine karşı mücadele etmek gerektiği fikrini yaygınlaştıran araçlar olacaktır. Halka ulaşacak ve mücadeleyi yaygınlaştıracaktır.
Obrador’a oy verme çağrısı yapmış olan ve sonrasında da seçim hilesine karşı protestolara katılan sendikaların (UNT, SME, CNTE-SNTE, CROC, Madenciler) şimdi de seçim hilesine karşı direniş için çağrı yapma sorumlulukları vardır. Kurulacak bir Calderón hükümeti, Meksika işçi emekçilerine yönelik saldırıları yoğunlaştıracaktır. Bu yüzden sendika önderleri bir genel grev çağrısı yapmalı ve örgütlü işçi sınıfı bu demokrasi mücadelesinin ve ulusal egemenliğin savunulmasının temel bir bileşeni olmalıdır. (31 Temmuz)
öteki olmayı kabul edeceğiz ve başımıza örülmek istenen çorabı şüpheci bir yaklaşımla algılayacağız. Bu ne kadar korkunç bir mantıktır ki, içimizde dahi bazıları, “İsrail meşru müdafaa yapıyor” ya da “ABD olmazsa açlığımızdan ölürüz” diyebiliyor. Nedir bu adalet? Nedir bu teslimiyetçilik? Böyle bir anlayış olsa olsa, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıdır ve yılan bize dokunduğunda da Hitler’in terörü ve yalnızlaştırma oyunu misali yanımızda kimse kalmayacaktır.
2. Uluslararası sömürgecilerin ve onların yerli işbirlikçilerinin, böl parçala yönet mantığına karşı emekçilerin birleşik ortak çıkarlarını savunacağız. 3. Komşumuz aç iken kendimiz tok yatmayacağız ve bu lafı laf olarak bırakmayıp gerçekten uygulayacağız. Lübnanlılar ve Filistinliler şu an su dahi bulamıyorlar. 4. Bütün kendi iç sorunlarımızı halkların kardeşliği temelinde ve ötekileşmeyi içimize sindirerek çözeceğiz. 5. Ulusal değerlerimizin peşkeş çekilmesine karşı duracağız. Kimilerinin şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: “Ölümle başladı da konu nereye bağlanacak?” Vallahi konu belli; uluslararası konjöktürde filler dövüşüyor, çimenler eziliyor. Son noktayı koymadan, geçenlerde çok değer verdiğim bir insan hakları savunucusunun şu belirlemesiyle devam edeyim. “Ezilen çimenlerin bir kısmı, cinsi gereği bire on çim salıyor ve kardeşleşmeden dolayı çoğalıyor. Ya çoğalıp bize reva görülen kaderimizi değiştireceğiz ya da tek tek yok olup gideceğiz.”
Dünya emekçilerinin en önemli ve acil görevi, yerelde ve evrenselde barışın savunucusu olmak, savaşların sadece emperyalizmin birer oyunu olduğunu bilince çıkarmak ve silah tüccarları silah ürettiği müddetçe her zaman onu satmak için bir pazar yaratma arayışlarında olacakları bilincine varmaktır. Dahası, coğrafyamız yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımından hep çekim alanı olmuştur ve bu hep birilerinin iştahını kabartmıştır, kabartmaya da devam edecektir. Öyle ise bu coğrafyada yaşayanların en büyük ve vazgeçilmez görevleri şunlardır:
Bu savaşı ancak savaşta çıkarı olmayan emekçiler durdura1. Kendi bağımsız demokratik bilir. Ölüm adın kalleş olsun ve birlikteliğimizi sağlayacağız. insanlar ölmesin.
Filistinli Kadınlarla Dayanışma için Uluslararası Konferans İsrail’in Filistinlilere yönelik vahşi saldırıları ve insanlık dışı baskıları Lübnan’a yönelik saldırısıyla birleşti. Bu ortamda İsrail’de yaşayan Filistinli kadın işçilerin uluslararası dayanışma çağrısı ile başlatılmış olan uluslararası konferans çalışması da farklı bir önem kazanmış durumda.
B
u konferans çağrıyı sahiplenmiş ve Cezayir ’de yapılması için kolları sıvamış olan aynı zamanda milletvekili olan Cezayir İşçi Partisi Genel Sekreteri Louisa Hanoune’nin önerisi ile Cezayir Meclis binasında yapılacak.
yönelik Wisconsin planı protesto edildi. Sağlık sorunlarından dolayı işten izin istediği halde izin verilmeyen ve işgününün sonunda evine döndüğünde ölen, Kheir Khaleile ismindeki genç Arap işçinin resimleri ve siyah bayraklar taşındı.
Filistin ile İsrail içeridayanışma için sinde yaşayan bir uluslararaAraplar vatansı konferans daşlık haklarına düzenlenmesi, sahip olmamaİsrail içerisinları, her türlü de Arap işçileayrımcılık ve rin hakları için baskıyla karşı mücadele eden karşıya olmalaEl Halil, 3 Eylül 2003 - İsrail askeri Sawt el-Amel Filistinli bir kadının evine dönmesine izin rının yanı sıra, (Emekçilerin işçi olarak da en vermiyor. (Foto: Nayef Hashlamoun) Sesi) isimbüyük zorlukli örgüt araları yaşamaktacılığı ile Nazareth şehrindeki lar. Arap kadınlar Wisconsin Filistinli kadın işçilerin yapmış Planı ile öngörülen işsizlik oldukları bir çağrı ile paralarının kesilmesinden gündeme geldi. de en fazla mağdur olacak konumdalar. İsrail Bu kış Ocak işçi sınıfının en fazla ayında İsrail’de ezilen ve sömürüSawt el-Amel len, işsizliğe en çok tarafından örgütlemaruz kalan kesimi nen bir gösteriye, oluşturuyorlar. Ve barışçıl bir şekilde çağrılarında “Bizler yapılmakta olduFilistinli kadınğu halde polis sallarız; kendi ülkedırdı ve kadınlar mizde yaşama ve dahil olmak üzere çalışma, çocuklaişçileri dövdü. 8 rımızı düzgün bir Konferans çağrıcısı Mart Uluslararası şekilde büyütebilCezayir İşçi Partisi K a d ı n l a r Genel Başkanı me hakkımız var. Louisa Hanoune Günü’nde, yine Yaşanan ırkçı ve Sawt el-Amel cinsiyetçi ayrımörgütünün çağrısı ile, İsrail’de cılığa hemen son verilsin.” yaşayan 300’ün üzerinde Arap diyorlar. kadın işçi bir gösteri yaptı. Gösteride İsrail’deki işçilere Konferans çağrısında gerek
İsrail içerisinde yaşayan, lanıyor. gerekse Batı Şeria ve Gazze’de Bu koşullarda Cezayir İşçi yaşayan kadınların içinde bulundukları azap aktarılıyor. Partisi Genel Sekreteri ve kenBatı Şeria ve Gazze’de de bir disi de bir kadın siyasetçi olan insanlık dramı yaşanıyor. Gıda Louisa Hanoune’un Filistinli kadın işçilerin destek çağrılarıyardımlarına na en kapsamlı muhtaç duruuluslararası desma düşürülteği sağlayacak müş Filistinli bir konferansı kadınlar evde örgütlemek için yemek beklekollarını sıvayen çocuklamış olması daha rına yiyecek da büyük bir birşeyler götüönem taşıyor. rebilmek için Tüm dünyadan yedi-sekiz saat hükümetlerden, güneşin altında devletlerden yardım dağıve sermayeden tımında beklemek zorun- Biddu, 25 Nisan 2004 - İsrail atlı polisi bağımsız örgütprotesto eden kadınlara saldırıyor. lerin temsilciled a k a l ı y o r . Duvar’ı (Foto: Goran Tomasevic / REUTERS) rinin katılacaFilistinlilere ğı ve yaşanan sadece silahla, sadece işgalle değil, aç bıraka- vahşetin durdurulması, sorunun çözümü için yapılması gerekenrak da saldırılıyor. lerin tartışılacağı konferansa İsrail’in Lübnan’a insanlık Türkiye’den de İşçi Kardeşliği dışı saldırısının ardında yine Partisi olarak katılacak ve aynı Filistin sorunu yatıyor. Bu doğrultuda mücadele eden her işgal, İsrail’in bu çözümsüzlük örgüt ile güçlerimizi birleştirdurumunu silah zoruyla sürdür- mek ve konferansa ortak katkımeye çabalamasından kaynak- mızı sunmak için çalışacağız.
Dayanışma için Abone Kampanyası
[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL
İsim, Soyisim: ......................................................................................... Görev: ......................................................................................... Adres: ......................................................................................... ......................................................................................... Posta Kodu: ......................................................................................... İlçe, İl: ......................................................................................... Telefon, Faks: ......................................................................................... E-Posta: ......................................................................................... 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)