Ik22

Page 1

22

Sayı: Kasım 2006 Bedeli: 1 YTL

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!

İşçi Kardeşliği İKP mazluma dini, milliyeti sorulmaz

Merkezi Gazetesi

12 Eylül düzenini silip atacak yeni bir anayasa için IMF’ye, AB’ye peşkeş çekilen ulusal egemenliği geri kazanmak için Halkların kardeşliğini savunmak için Demokrasiyi yeniden kurmak için

Kurucu Meclis! T

ürkiye yeni bir seçim dönemine askerin siyasete müdahalesi tartışması ile girdi. Bu seferki tartışma da, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, aynı zamanda “şeriatçı-laik” çatışması olarak toplumun karşısına çıkarılıyor. Her iki taraf da seçim sürecinin bu tartışma çerçevesinde sürmesini istiyor, bu “kavgayı” toplumsal bir dava gibi göstererek taraftar toplamaya çalışıyor. Aslında bu tartışmanın iki tarafı da, gerçek toplumsal kavganın aynı tarafında. Onların tarafı birdir. Onların tarafı; toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçileri, emekçileri, yoksulları ezen, sömüren, aşağılayan küçük bir azınlıktır. Güya “laiklik” söylemi ile askerlerin siyasete müdahalesini alkışlayanlar da, “sivil demokrasi” veya “İslam” adına buna karşı çıktığını söyleyenler de, aslında aynı taraftadır. Türkiye’de egemen kesimin ve patronların bir kısmını, CHP

Yine laik-şeriatçı ve asker-sivil tartışması

Kör döğüşlerinde değil, toplumsal mücadelede taraf olalım ve benzerlerinin oluşturduğu bir “sol” anlayış temsil ediyor. Bu anlayış aslında demokrasiden ve seçim sandığından pek hoşlanmaz. Çünkü nedense millet hep çoğunlukla “sağ”a oy vermektedir. Bu anlayış, toplum içindeki gücünü yitirdikçe giderek daha da fazla Genelkurmay’ın arkasında siyaset yapmaya başladı. 28 Şubat 1997’de olduğu gibi, seçilmiş bir meclise askerlerin dışardan dayatma yap-

malarını savunur; tıpkı önümüzdeki seçim döneminde yapacağı gibi. “Laik” düzenin tehlikede olduğunu ileri sürerek “şeriatçı” olmayan herkesi kendi şemsiyesi altında toplanmaya zorlar. Egemen kesimin diğer bir tarafı ise önceleri “sağ” partilerle şimdiki süreçte ise dini yönü daha fazla öne çıkaran “muhafazakar demokrat “ veya “ılımlı İslam” olarak isimlendirilebilecek AKP ile temsil edili-

yor. Bu taraf, yoksul kitlelerin dini inançları ve kültürü ile daha uyumlu göründüğü için seçmenlerden daha kolay destek buluyor. Bu görüşteki bir parti belli bir iktidar süresi içinde yıprandığında da yerine hemen sadece ismi ve lideri değişen ama aynı politikaları izleyen yenisi gelir (Demokrat Parti, AP, DYP, ANAP, AKP gibi). Bu kesim güya demokrasiyi savunuyor; ama bu “demokrasi” oyunu sadece egemen kesimin sınırları içinde oynanıyorsa. Hele bir işçiler, yoksullar da bu oyunu oynama kalksın, işte o zaman büyü bozulur. ABD’yi protesto edenlerin üzerine saldırır, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de olduğu gibi, askeri darbelerin baş destekçisi olur. Türkiye siyasetindeki bu iki taraf da ABD ve NATO şemsiyesi altında, eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine oturan bu toplumsal düzen üzerinde tam olarak anlaşmıştır. İşçinin,

devamı 2. sayfada

İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org


güncel

2 baş tarafı kapakta

yoksulun en küçük örgütlenmesinin, hak arayışının cop ve dipçikle ezilmesi konusunda hemfikirdirler. Sendika, hatta sigorta istemenin anında işten atılma ile cevap bulmasında en küçük farkları yoktur. Parası olana sağlık, parası olana eğitim ve parası olana sosyal güvenlik, ortak düsturlarıdır. Bu açıdan sermayenin ne beyazı ne de yeşili vardır, hepsi birdir. Bu iki kesim de toplumsal adaletsizlik düzeninin sürmesi için zora dayalı yöntemlerin kullanılması yanında yoksul kitlelerin düşüncelerinin de esir alınması gerektiğini bilir. Aralarındaki fark şudur: Bir taraf cumhuriyet ve laikliğin elden gideceği korkusu ile, diğer taraf ise dini inançları siyasallaştırma yoluyla kitleleri sarmalayarak bu toplumsal düzeni sürdürmek ister. İki tarafın da demokratik hak ve özgürlük-

Biz Çalışırken

lerin genişletilmesi gibi bir derdi yoktur. Kapitalist sömürü düzeninin devamı konusunda tam bir fikir birliği içinde oldukları gibi, temel anayasal maddeler, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, sendikalar ve diğer örgütlenme hakları konusunda da bir farkları yoktur.

Dayanışma için Abone Kampanyası

[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL

İsim, Soyisim: ...................................................................................... Görev: ...................................................................................... Adres: ...................................................................................... ...................................................................................... Posta Kodu: ...................................................................................... ...................................................................................... İlçe, İl: Telefon, Faks: ...................................................................................... E-Posta: ...................................................................................... 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)

Fransa çeşitli vesileler ile Türkiye’nin AB üyeliğine engeller çıkarmıştı. Şimdi de öyle yapıyordu. Türk milliyetçiliğini, şovenizmi ve Avrupa düşmanlığını körükleyerek Türkiye’yi AB üyeliğinden uzak kalmaya yönlendiriyordu. Peki ama neden? Fransa’nın ABD ile ters düşen politikaları biliniyor. Bu karşıtlığını çoğu kez dolaylı yollar ve araçlarla ortaya koyduğu da biliniyor. Türkiye, AKP hükümeti eliyle ABD stratejisine “ortak” olunca, Fransa’nın benzer tutumlarıyla karşılaşmaya başladı. ABD güçlü bir NATO ordusu istiyor. AB üyeliği sürecinde Türkiye’yi bu amaçla desteklemektedir. Türk ordusu vasıtasıyla güçlenmiş NATO ordusu gelecekte yeni işlevler üstlenebilecektir vs.

TSK, çeşitli kereler Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını reddettiğini, siyaset ve genel olarak devlet yapılanması üzerindeki belirleyici konumunu sürdüreceğini ve Türkiye’nin AB’ye bu şekilde katılacağını ima eden açıklamalar lanma ve harcamalar, siyaseti Fransız meclisinin “Ermeni etki altına alma, AB’ye soğuk soykırımını inkar” yasası aynı yaptı. Son olarak Büyükanıt’ın bakma ile eleştiren TESEV günlerde çıktı. Ne var ki; bu yasa 3 Ekim konuşması Fransa tararaporu üzerinden TÜSİAD ve Ermenilere hiçbir şekilde yara- fından aynı şekilde yorumlandı. Yanıtı da “Ermeni soykırımını AB bağlantıları, mıyordu. Tersine ifadeyi engelinkar” yasası oldu. 2. “PKK ile ateşkes” önerenler, liyor, Ermeni sorununu daha da 3. “İrtica” söylemi üzerinden doğ- zora sokuyordu. Yalnızca Türk Ne diyelim; küresel siyasetin rudan Meclis Başkanı Arınç; milliyetçiliği ile Ermeni ve AB Fransızcası da bu oluyor.

İKP olarak söyleyeceğimiz şudur: Firavunların hiçbirine destek verme! Kardeşlerinle birleş!

Filistinli Kadınlarla Dayanışma için Uluslararası Konferans Türkiye Toplantısı

düşmanlığını körüklüyordu. Bu yüzden “301. madde mağdurları” ve Türkiye Ermenileri yasaya en ciddi tepkiyi verdiler.

mez duruma düşmüştür. En küçük bir ekonomik ve siyasal krizde, iki taraf da uluslararası güçlerin bir kanadına yaslanarak yarım veya tam askeri, “laik” bir rejimi ya da “İslam” adı altında başka bir baskıcı sermaye diktatörlüğünü çözüm olarak topluma dayatma durumundadır. Bu durumdan çıkış gerçekten de ancak işçi sınıfının ve bütün emek güçlerinin yeni bir kurucu meclis ve anayasa talebi doğrultusunda siyasal alana güçlü bir şekilde müdahale etmesiyle çözülecektir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde bu sahte saflaşmaları aşmak ve işçiler, emekçiler, yoksullar olarak kendi tarafımızı oluşturmak gibi temel bir görevle karşı karşıyayız.

18 Kasım 2006 / İstanbul

ayrıca Büyükanıt hükümeti bütün bunlara sessiz kalmakla Zeynel Erdoğan suçluyor ve tedbir alınmasını istikim’in en önemli olayı, içerde yordu. askerlerin konuşması, dışarNitekim hükümet, daysa “Ermeni soykırımını inkar” “Anayasa’daki laiklik tanımı yasası oldu. yeterlidir.” diyerek Arınç’ı kenÖnce kuvvet komutanları sıray- disinden ayırdı. Arınç, çaresiz, la konuştu: Ortak vurgu “irtica ve tek başına, basın açıklaması ile yanıt vermeye çalıştı. Ardından bölücülük” idi. hükümet, seçim barajını yüzde 2 Ekim’de Cumhurbaşkanı 7’lere indirme söylemini bıraktı. konuştu. Giderayak konuşuyor Alelacele “muhalefet” ile anlagibi değildi. Tersine, bir dönem şarak seçim yasasında değişiklik daha makamında oturacakmış yaptı: Seçim yaşı 25’e indirildi, gibi kapsamlı ve farklıydı. Önceki bağımsız adaylar partilerle aynı Sezer, “Aslında devletin insanla- seçim pusulasında yer alacaktı. ra karşı korunmaya ihtiyacı yok- Bunun anlamı; seçimler popüler tur. Toplumda her şey insan hak ve kültüre endekslenecek, Kürt seçözgürlüklerini sağlamaya ve bun- menlerin Türkçe okuma bilmemeları geliştirmeye yönelik olmalı- si vs. ile Kürt temsilcilerin meclidır.” diyor, 82 Anayasası’nın tepki se girmeleri zorlaştıracaktı. anayasası olduğunu ve değiştiSonuç, en başından beri birbirilmesi gerektiğini anlatıyordu. Şimdiki Sezer ise tam tersini riyle didişen hükümet ve askerlesöylüyor, 82 Anayasası’nı geniş rin “onaşmaya” vardıklarına işaret açıklamalar eşliğinde savunuyor- ediyordu: Arınç cumhurbaşkanlıdu. Aynen askerler gibi. “anayasa ğına aday olursa engellenecek. Ya krizi” Sezer’i eskisine taban taba- Sezer’in yeniden cumhurbaşkanı olabilmesinin yolu açılacak ya da na zıt bir pozisyona getirmişti. benzer bir aday üzerinde anlaşılaEn son, Büyükanıt’ın konuş- cak. Kürtlerin, DTP’nin bağımsız ması “yaylım ateşi” yorumu ile adaylar yoluyla meclise girmebasında yer aldı. Hedeftekiler si engellenecek. Bu engellemeler açıktı: için ayrıca neler yapılacak, seçim1. TSK’yı, denetimsiz aşırı silah- ler yaklaştıkça göreceğiz.

E

Evet şu gerçeği görmeliyiz: Her iki tarafın yıllardır uyguladıkları politikalarla toplumsal eşitsizlik ve adaletsizlik o kadar artmış, sosyal yıkım o boyutlara gelmiş, ülke borç batağı içinde o kadar bocalar bir duruma getirilmiştir ki, yarım yamalak yürüyen güya “demokratik” siyasal rejim bile sürdürüle-

İşçi Kardeşliği

Uluslararası İşçi Kardeşliği Sayı: 22 • Kasım 2006

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur

Yönetim Yeri:

Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul Tel/Faks: (216) 330 95 67

İnternet:

http://www.iscikardesligi.org iletisim@iscikardesligi.org

PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319

Baskı:

Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48


güncel

Sayı: 22 Kasım 2006

3

Ekim ayının gündemi

O

’nin yıkım reçetesi

ECD (Ekonomik İşbirliği li göstergesi bu açıklamadır. Buna v e K a l k ı n m a Ö r g ü t ü ) , karşı mücadele etmek elimizde. Türkiye’nin ekonomik gelişmesi için yapması gerekenleri sıralaElekdağ İttihatçılığı dı. Alınması gereken önlemlerle hükümete işçi sınıfının tüm kaza- mı hortlatıyor? nımlarını ortadan kaldırmayı önerdi: Fransız Meclisi’nde kabul edilen kanun teklifine tepki olarak, 1. Asgari ücret çok yüksek; düşüFransız ve Türk milliyetçileri halkrün ve bölgesel asgari ücret lar arasındaki düşmanlığı kışkırtıuygulayın. yor. CHP’li 2. S o s y a l Şükrü Elekdağ güvenlik ise Fransa’ya katkı payımisilleme nı düşüolarak, bugün rün. Türkiye’de 3. K ı d e m kaçak olarak tazminaçalışan 70 bin tı oranını Ermenistanlı düşürün. işçinin sınır 4. Emeklilik dışı edilmesiyaşını 65’e OECD genel sekreteri Angel Gurria Maliye ni önerdi. Bu, Bakanı Unakıtan ile pazarlık yaparken çıkarın. doksan sene evvel savaşın faturasını halklara Açıklamayı yapan OECD çıkaran mantıktan bir adım ileri Genel Sekreteri Gurria, utanmasa, gidilemediğinin göstergesi değil işçileri bedava çalıştırın diyecekti. mi? Devletlerin kendi aralarınÜlkemizin politikalarının belirlenda çözemedikleri sorunların ve mesinde büyük rolü olan OECD, savaşların hıncının mazlumlardan IMF ve AB gibi kurumların geleçıkarılmasına karşıyız. Bugün ceğimizi nasıl çaldığının en önem-

Ermenistan işçi sınıfı büyük bir birer mektup gönderdi. Çiftçilerin yoksulluk kendi ürünlerini, çeşitleçekmektedir ve bu 70 bin rini, miktarıişçi de yoksulnı, niteliğini luktan kaçıp ve yetiştirme şeklini iş umuduyla demokratik Türkiye’ye sığınmış işçi şekilde seçme kardeşlerihakkını elinm i z d i r. N e den alan ve Ermeni diasbunu uluslaTohumculuk Yasası Meclis’te tartışmalara neden oldu porasının rarası tohum yaptıkları ne şirketlerine de yıllar önce yaşanmış bir olayı devreden kanun, çok gündeme Fransız politikacısının kendi iç gelmese de tarım ve gıda polisiyasetine alet etmesi bizim öfke- tikalarının gerçek yüzünü ortamizi mazlumlara yöneltmemize ya çıkarıyor. Çiftçinin üretimine yol açmamalı. Zira, mazluma dini, müdahale ederek, tarım sektörümilleti sorulmaz! nü çokuluslu tekellerin kontrolüne vermek, bu tekellere ürettiği çeşitliliği olmayan, standart tohuTohumculuk mu satma pazarını açan kanun Yasası’nı tasarısının geri çekilmesini isteyen Platform Sözcüsü Abdullah geri çekin! Aysu, bu şekilde bir avuç şirketin tarım ve gıdaya egemen olacağını Çiftçi Sendikaları ve kendi ürününden tohumluğunu Konfederasyonlaşma Platformu ayırmamaya zorlanan çiftçinin, meclis gündemine gelen çiftçilikten çıkacağını söylüyor. Tohumculuk Yasa tasarısının geri çekilmesi için milletvekillerine

Özel emeklilik sisteminin gerçek yüzü İ

ki üç sene önce hayatımıza yeni bir uygulama girdi. Tüm gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarını gördüğümüz, her televizyon kanalında reklamlarını izlediğimiz bir şey: Özel emeklilik paketleri. Bu reklamlarda insanlar, şu veya bu bankanın, şirketin özel emeklilik sistemine dahil olarak ne kadar güzel bir emeklilik yaşayacaklarını bize anlatıyorlardı. Elbette özel emeklilik ülkeye yeni girmedi, daha önce de vardı. Ancak bu şekilde parlatılması ve pazarlanması çok kısa süre öncesine dayanıyor. Özel emeklilik sisteminin ne olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Daha önce de İşçi Kardeşliği’nde bu konuyla ilgili bir çok yazı yazıldı. Bu, 1980’lerden itibaren tüm dünyada uygulamaya başlanan neo-liberal, sözüm ona serbest piyasaya göre işleyen yeni

Borçlar Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle, devlet özel emeklilik şirketlerine para aktarıyor: Kişiler özel emeklilik primlerini gelir vergisinden düşecek.

düzenin, Türkiye’ye geç girmiş bir yansıması.

yor. Hatta şu anda özel emekliliğe karşı çıkan birçok kesim tarafınÖzel emeklilik için gerekçe dan da çok az bilinen bir tehdit arz basit: Devlet çok fazla şey yapı- ediyor. Borçlar Kanunu’nda yapıyor, ekonomiye müdahale ediyor. lan bir değişiklik, özel emeklilik Onun yerine biz, devletin sağladığı sisteminin artık devletin “resmi hizmetleri tasfiye edelim, insanlar emeklilik sistemi” olduğunu gösbu hizmetleri piyasadan “özgürce” teriyor. Özel emeklilik, sosyal satın alsınlar. Hedef ise kamu- güvenliğe bir ek olarak “parası ya ait sosyal güvenlik sisteminin, olanın” yararlanacağı bir sistemSSK’nın, Emekli Sandığı ve Bağ- den fazlası. Bir örnekle açıklayalım. Örneğin bir kamu çalışanı, Kur’un parçalanması, Yeşil kart bir özel emeklilik paketi satın uygulamasının peyderpey alıyor ve bunun için ayda ortadan kaldırılması... şu kadar prim ödüyor. Bu ödediği primi ise devVergiler özel lete ödediği gelir vergisinden düşerek, emeklilik ödediği parayı geri şirketlerine alıyor. Devletin yaptığı geri ödeAncak sorun mede üst sınır bununla kalmı- Özel emekliliğin yaygınlaştırılmasının en ise bir asgari önemli aracı SSK’nın tasfiyesi

ücrete eşit. Yani bu yolla, devletin en önemli geliri olan vergiler özel emeklilik şirketlerinin cebine akıyor. Hükümet, bir yandan sosyal güvenlik sistemini yok ediyor, bir yandan da tüm toplum için kullanacağı vergiyi özel emeklilik şirketlerine aktarıyor. Bu durum sosyal sigortalarda yapılan “reformun” ne büyük bir yalan olduğunu daha açık gösteriyor. Yaptıkları, tepkiyi azaltmak için kaşıkla verip, kepçeyle almak. Kamuya ait sosyal güvenliği batırıp, özel sigortalara para kazandırmak. Bir beş yıl sonra yeni bir “reformla” geriye kalan haklarımızı da alacaklar: Elbette eğer biz işçiler ve yoksullar, kendi hükümetimizi kurarak bu gidişi tersine çeviremezsek...


4

toplum

Fındık mitingi ve ardındaki gerçekler

üreticiyi tümüyle büyük çokuluslu tesisleri satışa çıkarması da stokçu şirketler ile sermaye sahibi tüc- tüccarların ekmeğine bal sürmekcarların kucağına savunmasız bir ten başka bir şey değil. eçtiğimiz temmuz ayı sonun- şekilde atmış durumda. Üstüne Bütün bu karmaşadan ise fında Ordu’da düzenlenen ve yüz üstlük IMF tarafından Türkiye’ye dık ihracatı yapan tüccarlar ile bin kişinin katıldığı fındık mitin- verilecek kredilere getirilen, fındık çokuluslu şirketler yararlanıyor. üretiminin gi aslında Devletin üreticiden kilogramısınırlanAvrupa nı 4 YTL’ye alacağını söyledidırılmaBirliği ve ği fındığın ihraç fiyatı 16 YTL. sı şartı da IMF taraHer ne kadar Fiskobirlik, fındık üreticilef ı n d a n taban fiyatını 5 YTL seviyesinde re yapılan dikte edibelirlese de fındık üreticisi kredi baskıların len ve son alamayan Fiskobirlik’in ödeme artmasıdönemleryapabileceğinden şüpheli; üreticina sebep de etkisi ler geçen sene alımı yapılan fınoluyor. iyice artan dıkların parasını bile alamadılar. Bu şartlar tarım poliAB ise kendi bünyesindeki üretit i k a l a r ı - Fındık üreticileri Ordu’da hükümete olan tepkilerini altında ola- cileri korumak için kotalar koyup naklarının na karşı dile getirdiler. ihracatı sınırlıyor. Fındık açısıngenişletilen büyük dan önemli bir kalite kriteri olan hareketlerden biriydi. Fındık mesi ve fındık üreticisinin hakla- aflatoksin limitleri gitgide aşağı üreticileri bu mitingde hüküme- rının korunması için kullanılması çekiliyor. Türkiye’deki üreticinin te ve artık özerk bir birlik olan gereken Fiskobirlik ise yönetim genelde uygun kurutma ve saklaFiskobirlik’e olan tepkilerini dile eksikleri ve hükümetin baskı- ma tesislerinin olmaması yüzüngetirdiler ve karşılarında doğrudan sı nedeniyle işlemez bir halde; den yüksek miktarlara ulaşan bu başbakanı ve hükümetteki millet- satılan fındıkların gelirlerinin ne küf toksini yüzünden AB ülkelevekillerini buldular. Bu da onların olduğu, üreticiye ne zaman ödeme rine ihracat sınırlı miktarda yapıönemli bir noktaya parmak bastık- yapılacağı ve yeni labiliyor. Sonuçta alımlar için nasıl larının göstergesiydi. IMF politikalarıkredi alınacağı nın, AB baskılaİlk önce fındık hakkında biraz tamamen belirsiz. rının, hükümet ile genel bilgilere yer verelim. Fındık, F i s k o b i r l i k ’ i n , Fiskobirlik araKaradeniz bölgesinde ekonomik aslında tarım satış sındaki çekişmeaçıdan oldukça önemli bir bitki. kooperatifleri ve nin acısını fındık Bölgede yaklaşık 300 bin aile birliklerinin tasüreticisi çekiyor. fındık yetiştiriciliği yapıyor, yani fiyesine hizmet yaklaşık 2 milyon insan geçimi- eden ama yeniAslında fındıkni doğrudan bu yolla sağlıyor. 3 den yapılandırma ta karşılaştığımız milyon insan da dolaylı olarak çerçevesinde bu bu politikalar AB geçimini fındık üretimine bağlıyor. birliklerin 2001 için bir ilk değil. Türkiye Ziraat Odalar Birliği’nin ö n c e s i d e v l e t e Benzer politikaöncülüğünde temmuz ayında ger- olan borçlarının ları üye ve üye çekleştirilen miting, bu 5 milyon silinmesini öngöa d a y ı ü l k e l e rinsanın son dönemdeki baskılara ren 4572 sayılı de de uygulayan artık dayanamayıp patladığının bir yasanın tam da bu Brüksel yönetimi, göstergesi. Ama bütün bu tepkinin maddesinden usul- Mevsimlik işçiler: Geçimlerini fındık tarımı bitirmek üretimine bağlayan mevsimlik kaynağı sadece son birkaç aydaki süz olarak muaf için elinden geleni işçilerin de eli boş. olaylar değil. Temelde devletin AB tutulması, aslınardına koymuyor. ve IMF politikaları doğrultusunda da artıda olması gereken bütçesi- Kaynaklarının üçte birini tarımı, 2002 yılından itibaren alım yap- ni eksiye çekiyor. Fiskobirlik’in özellikle de Fransa’daki tarımsal mayıp sübvansiyonları da durdu- fındık alım satımından kazandığı üretimi frenlemek için kullanan rarak bu 5 milyon insanın geçim gelir, doğrudan faiz bedeli ola- AB’nin bu politikalarından doğkaynağını elinden alması yatı- rak hazineye aktarılıyor. Bu şekil- rudan etkilenen ülkeler listesine yor. IMF’nin dayattığı “Tarımsal de eli kolu bağlanan Fiskobirlik eklenen en yeni ülkelerden biri Reform Projeleri” doğrultusun- bu da yetmezmiş gibi alım yapa- de Letonya. Bir zamanlar Baltık da artık Toprak Mahsulleri Ofisi bilmesi için ihtiyaç duyduğu ve ülkeleri arasında en büyük şeker (TMO) tarafından ve Fiskobirlik hakkı olan “Destekleme ve Fiyat sanayisine sahip olan Letonya’da yoluyla yapılan destekleme alımla- İstikrar Fonu” kredilerinin kul- uygulanan AB dayatmaları, ülkerının durdurulması, Fiskobirlik’in landırılmaması ile de tamamen deki üretimi, Polonya’dan yüksek özerkleştirilerek devletten aldığı işlevsiz hale getirilmeye çalışıyor. fiyata şeker ithal edilmesini gerekdesteğin kesilmesi ve alımının sınır- Yeni gelen Fiskobirlik yönetiminin tirecek kadar düşürdü. landırılması ile gübre ve benzeri alımlara kaynak sağlamak amacıyEğer tarım satış ve kooperatif ürünlerdeki sübvansiyonlarla kredi la Fiskobirlik’in elindeki depo ve birliklerine tekrar doğrudan devlet sübvansiyonlarının durdurulması,

Ceyhun Seval, İTÜ Gıda Müh. öğrencisi

G

İşçi Kardeşliği

İşçiler ve İşçi Örgütleri

D

Engin Bodur

isk’in adı kullanılarak oluşturulan 10 Aralık Hareketi’nin Temel İlkeleri’ne bakarsak solsosyal demokrat patron partilerini birleştirmeye aday olduğunu görürüz. Hatta bu programın AKP, ANAP, DYP programlarından da farklı olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Devletten ve patronlardan bağımsız olmayan, uluslararası sömürüyle yollarını ayıramayan her siyaset, aynı değirmene su taşır. “Toplumsal gücünü; başta çalışanlar, dar gelirliler olmak üzere, küçük esnaf, kobiler, çiftçiler, kadınlar, gençler, kentli orta sınıflar, aydınlar, sanatçılar ve ekonomik konumu ne olursa olsun çağdaş değerlere sahip tüm yurttaşlar, tüm demokratlar olarak görüyoruz.” (10 Aralık Hareketi ilkelerinden) Dikkat edin: İşçiler, işsizler, emekliler, yoksul köylüler yok. Sigortalı, sendikalı, haftasonu ve yıllık izinli, fazla mesai ücretli çalışmayı bu sayılan patronlardan hangisi işçilerine veriyor ki bunlar çağdaş oluyorlar. Siyonist İsrail’in Lübnan katliamına, ABD’nin Irak katliamına, çağdaş AB karşı mı çıktı? Yugoslavya’nın kan gölüne çevrilip parçalanmasını sağlayanlar çağdaş oluyor, bunlara karşı çıkanlar çağdışı. Disk Yönetim Kurulu toplanarak bu işçi sınıfına ihanet ilkelerini reddetmeli ve Emek Platformu’nu toplayarak ortak mücadele için acil adımlar atmalıdır. Süleyman Çelebi ise becerebilirse herhangi bir patron partisinden, örneğin DSP’den milletvekili olmanın hesapları içindedir. Çağdaş patronlarıyla birlikte yürümek istiyorsa hemen Disk genel başkanlığından istifa etmelidir; çünkü bu 10 Aralık ilkeleri ile Disk’in ilkeleri zıttır. desteği sağlanmaz, fındık üreticilerine hakları olan taban fiyatları verilmez ve sermaye sahibi ve stokçu tüccarların eline bırakılırsa Türkiye’nin fındığının akıbeti de Letonya’nın şekeriyle aynı olacak. Üreticinin bire satmak zorunda bırakıldığı fındığı yiyebilmek için dörde ithal etmemiz gerekecek. Aradaki fark ise tam da AB’nin istediği gibi sermaye sahiplerinin cebine girecek. Kaynaklar: Fiskobirlik ve BİA2


politika

Sayı: 22 Kasım 2006

Neden ve neye karşı yeni bir anayasa?

5

12 Eylül rejiminin mirasını silecek yeni bir anayasa için tam demokratik usullerle seçilecek bir Kurucu Meclis’e ihtiyaç var!

“Y

irmi senedir işçiler bizim anamızı ağlattı, artık sıra bizde!” Evet, bu söz 12 Eylül askeri darbesi sırasında TİSK yöneticiliği yapan, daha sonra ise demokrasi şahini kesilen meşhur patronlarımızdan birine ait. İşte, ülkemiz yirmi dört yıldır bu anlayışın ürünü, askeri rejim mahsulü bir anayasa ile yönetiliyor. Muhalefetteyken mangalda kül bırakmayan bir sürü patroncu parti, anayasayı değiştirecek iktidara geldiklerinde bile, bu anayasanın virgülünü değiştirmeye yeltenemedi. Bunun nedeni çok açık değil mi? Aynı anlayışın ürünü olan bu partilerin hiçbiri işçi sınıfının sosyal haklarında bir ilerlemeyi veya ülkenin daha demokratik bir rejime doğru yol almasını asla samimi bir biçimde istemedi. Bu sebeple biz, İşçi Kardeşliği Partisi olarak, yeni bir anayasa kaleme almak için tam demokratik usullerle seçilecek bir Kurucu Meclis oluşturulmasını talep ediyoruz. Ülkemizdeki her hukuk ve demokrasi mücadelesi, sonunda dönüp dolaşıp anayasamızın anti-demokratik özüne takılmaktadır. Bu sebeple işçi sınıfının sosyal kazanımlarına sahip çıkan, milli iradeye ve ulusal egemenliğe dayalı bir anayasa kaleme almanın zamanı gelmiş, hatta geçmektedir. Yeni bir anayasayı savunurken dikkat etmemiz gereken bir husus AB ve onun ortaya koyduğu anayasa anlayışıdır. 12 Eylül rejimine benzer bir içeriğe sahip bu anayasacılık anlayışı, aynı bizde olduğu gibi milletten ve işçi sınıfından korkan bir anlayışın ürünüdür. Avrupa milletlerinin ve işçi sınıflarının cenderesi haline gelmiş olan AB, bugün her AB üyesi devlette işçi haklarının içini boşaltan, demokratik mekanizmalar yerine tümüyle Brüksel bürokrasisinin aygıtlarını ikame etmek isteyen bir biçimi dayatıyor. Fransız ulusu, Avrupa Anayasası referandumunda yüzde elli beşlik bir “Hayır” ile bu yıkıma karşı nasıl direndiyse, biz de anayasamızı değiştirirken ulusal egemenlik sözünün hakkını verebilen bir duruşla bu sürece direnmeliyiz. Sosyal hakları savunma temelinde kaleme alınacak bir demokratik anayasa ancak AB kasırgasına karşı durabilecek olan bir Milli Meclisle mümkün olabilecektir. Fransa ve Hollanda’da yediği şamardan silkinme yolları arayan, AB denen yıkım mekanizması, daha şimdiden, nasıl olur

da Avrupa milletlerine oylatmadan bu gerici “anayasayı” geçirebilirimin derdine düşmüştür. Bu sürece “Dur!” diyebilecek tek güç, işçi sınıfı etrafında kümelenen bir ulusal egemenlik anlayışıyla mümkün olabilir. Bu formül haricindeki her akım, patronlara ve AB’cilere göbekten bağlı kalacaktır.

Nasıl bir anayasal yapı? 1. Anayasayı hazırlayacak olan Kurucu Meclis, kelimenin tam anlamıyla demokratik usullerle oluşturulmalıdır. Seçim barajları ve siyasal hürriyetler önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır. 2. Meclis, milli iradenin doğrudan gerçekleşmesini sağlayacak mekanizmalara sahip olmalı ve her milletvekilinin onu seçen yurttaşlar tarafından geri çağrılabilmesinin imkanı sağlanmalıdır. 3. Patronların özel yönetim aygıtına dönüşen güçlü hükümetler değil, milli iradeyi temsil edebilecek iktidara sahip bir yasama organının doğrudan yönetimde yer alması gerekir. 4. Milli iradeyi temsil edebilecek böylesi bir meclis önündeki tüm üst kurullar kaldırılmalıdır. Milli Güvenlik Kurulu, Yüksek Askeri Şura ve Yüksek Öğretim Kurulu kaldırılmalıdır. 5. Uluslararası para spekülasyonuna hizmet eden Merkez Bankasının özerkliğine son verilmeli, planlı ekonomi kurallarına sadık bir biçimde işleyen ve Meclis tarafından yönetilen bir Merkez Bankası yönetimi kurulmalıdır. Sermaye Piyasası Kurumu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Kurulu gibi piyasa ekonomisine hizmet eden tüm bürokratik üst kurullar ve kurumlar lağvedilmelidir. 6. Milli Kanunların anayasaya uygunluk denetimi, doğrudan adli ve idari yargı hâkimleri tarafından yapılmalıdır. Meclis üzerinde bir vesayet makamı gibi çalışan Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır. 7. Askeri yargı-sivil yargı ikiliği terk edilmeli ve Askeri Mahkemeler kaldırılmalıdır.

8. Hakimler ve savcıların anayasal güvenceleri kuvvetlendirilmeli, yargı erkinin yürütme ile bağları koparılmalıdır. 9. İmtiyaz sözleşmeleri dahil, ayrımsız tüm idari işlemler, idari yargı denetimine açılmalıdır. 10. Olağanüstü rejim kuralları sadece meclis kararıyla belirlenmeli ve bu rejimin yönetimi doğrudan meclise ait olmalıdır. 11. Yönetsel ve yargısal bir görevde bulunmayan her kamu görevlisine siyaset yapma özgürlüğü tanınması gerekir. 12. Anayasal güvencelerini ve anayasal haklarını savunmak için her yurttaş zora karşı direnme hakkını kullanabilmelidir. İşçi Kardeşliği Partisi olarak bizler, nasıl bir demokratik anayasa yazılması gerektiği hususunda bir takım ilkeleri ortaya sermeye çalıştık. Unutmamak gerekir ki,

Barika-ı Hakikat M. Cemil Ozansü

Hatırlanacak dün, kurulacak yarındır

E

ski ve haklı bir söz der ki: “Bir ülkede kanun metinleri ne kadar uzun ve karmaşık olursa, anlayınız ki, o ülkenin sıradan insanları haklarını aramaktan o kadar yoksundur.” Bu sebeple en demokratik yasa metinleri her zaman en sade ve anlaşılır metinlerdir. Türkiye’nin anayasacılık serüvene baktığımızda da aynı sonuçla karşılaşıyoruz. Kurucu iktidarlar, hakkını arayan milletten çekindikçe zor ve karmaşık hukuk metinleri yaratmışlardır. Aynı gerçeği 1982 Anayasası için söyleyebileceğimiz gibi, Brüksel bürokrasisinin uydurması yüzlerce maddelik sözde “AB Anayasası” için de ifade edebiliriz. Buna karşın ülkemiz, hukuk tarihçilerinin bile üzerinde durmaya gerek görmediği, belki de görülmesi pek arzu edilmeyen, bir anayasal biçimi de yaşamıştı: Toplam on sekiz maddeden mürekkep olan 1921 Anayasası. Döneminin siyasi kanaatlerini bir kenara bırakacak olursak, bu anayasanın en temel özelliği

meclisin egemenliğini ve dolayısıyla ulusal bağımsızlığı temellendirebilecek böylesi bir anayasanın kaleme alınması, ancak işçi sınıfının doğrudan kendi partileri aracılığıyla mecliste yerini alabilmesi ile mümkün olacaktır. Çünkü yukarıda sırlamaya çalıştığımız tüm demokratik ilkeler ve biçimler, aslında var olan ama geliştirmemiz gereken grev hakkı, toplu görüşme hakkı, iş güvencesi hakkı gibi sosyal haklarımızın savunulması açısından bir mekanizma kurma arzumuza dayanıyor. Bu haklarımızın savunulması ancak doğrudan bize dayanan siyasal örgütlerimizin güçlenmesi ile mümkün olabilecek ve ancak bizler sayesinde gerçek milli iradenin cisimleşmesi mümkün olacaktır. Aksi halde patroncu partilerin çoğunluğundaki meclisler ne demokrasi davasının neferi, ne de bizim gündelik kavgalarımızın mücahidi olabilecektir! bir meclis hükümeti modelini öngörmüş olmasıydı. Kurtuluş Savaşı’nda bile hiçbir yönetsel hakkını herhangi bir kurula devretmek istemeyen meclis, ayrık bir hükümet yapısı öngörmeyerek, tüm yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştı. En ufak bir idari meselede bile bakanlara ecel terleri döktürten, gerektiğinde onları derhal azledebilen bu meclis, milli iradenin hakkıyla temsil görebildiği tarihimizin demokratik siyasal yapılarından birini oluşturmuştu. Bugün gelinen noktada ise yıkıcı AB fırtınası karşısında tüm Avrupa milletleri, bizzat AB tarafından yasama yetkilerinin Bürüksel bürokrasisinde toplandığı “uluslarüstü bir hükümetin” cenderesi altına alınmak isteniyor. O halde ulusal egemenliğin hakkıyla anılabileceği bir yönetim biçimi önerisini rüzgâra karşı haykırmalı ve hayata geçirmeliyiz. Meclislerin zayıflatıldığı bu sürece karşı daha ciddi bir muhalefet geliştirmeliyiz. Bu da ancak AB’nin oyuncağı olmuş hükümetlere karşı, işçi sınıfının siyasi partileri aracılığıyla doğrudan temsil bulabildiği milli meclislerin kuvvetlendirilmesiyle mümkün olacaktır. Aksi halde, meclislerin giderek patroncu partilere terk edilmesi, geleceğimizin ipotek altına alınması manasına da gelmez mi?


6

partimiz

İşçi Kardeşliği

İnşa GOP’ta tüm hızıyla sürüyor İKP kurucularından ve İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kemal Akpınar ile kuruluşundan bu yana İKP’nin gidişatını ve Gaziosmanpaşa ilçesindeki örgütlenme faaliyetini konuştuk. Akpınar İKP’nin geleceğinden umutlu olduğunu ve ulaştıkları insanların partiye olumlu yaklaştıklarını ifade etti. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? anlatıyoruz. Görüşlerimizi benimsiİKP kurucusu olmanızın sebepleri yorlar. Kısa zamanda üyelerimizin nelerdi? çoğalmasını, insanların partiyi anlamasını hedefliyoruz. İsmim Ali Kemal Akpınar. Uzun Bugün halk, emperyalizm tarafınyıllar inşaatlarda çalıştım, ustalık yaptım. General Electric fabrikasın- dan dayatılan bölünmelerle birbirine da çalıştım. Sendikal faaliyet içinde düşman ediliyor. Alevi-Sünni, Türkbulunduğumuz için işten atıldım, 17. Kürt gibi kimlikler kışkırtılarak, böl-parçala-yönet politikası uygumadde yüzünden. lanmak isteniyor. Bizleri birbirimizNeden İKP kurucusu olduğuma den uzaklaştıran tüm bu kavramlara gelince, öncelikle ben bugün İKP karşı çıkıyoruz biz. Hepimiz kardegibi bir partiye ihtiyaç olduğunu şiz. İşçiler ve yoksul köylüler kendi düşünüyorum. İşçileri, köylüleri ve hükümetlerini kurmalı. Yönetenler yoksulları temsil eden bir parti yok. onlar olmalı. Biz 70 milyonuz, bizi Diğer partilerin çoğu burjuvazinin, yönetenler 5 milyon. Bizim getiremperyalistlerin hizmetinde. Seçim mek istediğimiz kendi kendimizi günü gelip bize nutuk atıyorlar, söz- yönetmek. ler veriyorlar. “Biz sizdeniz.” diyorlar. Seçim geçtikten sonra unutuyor- Peki, Gaziosmanpaşa ilçesinde İKP lar. Bugün asgari ücret 350 YTL, çalışması nasıl gidiyor? İşçilerin açlık sınırı dayanmış 750 YTL’ye. partiye bakışı nasıl? 8 saatlik iş günü 12, 14 saate çıkmış Burada tüm arkadaşlarla beradurumda. Çalışanların sendikaları ber çalışıyoruz. GOP, Sarıyer gibi yok. ilçelerde çalışma çok iyi gidiyor. Bu yüzden biz de İKP’de buluş- Halk partiyi benimsiyor. Tüm işçiler tuk. Tüm yoksul, köylü ve işçiler gelip kendilerini ifade etme imkakendilerini bu partide ifade edebile- nı buluyorlar. Bu partinin kendi cek. Kendi kendilerini yönetecekler. partileri olduğunu fark ediyorlar. Buradan yola çıkıp, bunu başaraca- Çevrelerindeki insanları getiriyorğız. Halktan insanlara bunu anlatı- lar. Katılım sürekli artıyor. Şu an yoruz. Tüzüğümüzü, programımızı ilçe binasını açma aşamasına geldik.

Çorlu-Gebze

Bir yer bulmaya çalışıyoruz. Bizlere güveniyorlar. GOP gerçekten emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir ilçe. O sebeple çalışmalarımız çok yoğun. Gece gündüz demiyoruz. İnsanlar seferber oluyor. GOP’ta İKP’nin önü açık. Biz de bu yoldan ilerliyoruz. Şu an için, ilçe yönetimimizi seçtik. Üye sayımız artıyor. Partimiz kesinlikle başarılı olacak. Buna GOP işçileri olarak inanıyoruz. Sizce İKP’nin önündeki aşılması gereken en önemli engeller nelerdir? Hangi sorunlarla baş etmek zorunda kalabilir bu parti? Başarılı olabilecek mi?

Kemal Akpınar, GOP ilçesinde İKP çalışmalarının çok olumlu gittiği görüşünde.

bir alternatif yok, başka bir kurtuluş yok. İşçilerin, yoksulların taleplerine cevap verecek olan İKP’dir. Bugün hastanelerin, okulların durumu ortada. Ülkede bir boşluk var. Mafya, üçkağıt, hırsızlık almış yürümüş. Biz İKP olarak buna dur diyeceğiz. Buna kararlıyız. İnsanların kafasındaki bulanıklık bizim programımızı, tüzüğümüzü duyunca berraklaşıyor. İnsanların tek güveneceği bu partidir. Konuştuklarımız da buna inanıyorlar. Bize güveniyorlar.

Son olarak söylemek istiyorum ki, bugün birçok yerde emperyalistlerin neler yaptıkları ortada. Bu, ancak işçiler kendi hareketlerini inşa ettiklerinde engellenebilir. Bölünme çözüm değil. Yalnızca burjuvazinin işine yarıyor.Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-dinci gibi bölünmeler bizi kurtarmaz. Bizi parçalıyorlar. Bu onların işine geliyor. Ancak biz bir bütünüz. İşçiler kardeştir. Birbirimizden başka dostumuz yok, güveneceğimiz kimse yok. Görüşlerimiz, kültürümüz ne olursa olsun birbirimize İKP’nin başarılı olacağına ben saygı göstermek zorundayız ve biz ve tüm arkadaşlarım inanıyoruz. bu saygıyı duyuyoruz. İnsanlar inanıyor ki, bundan başka

Sorunlar çok, engeller var. Çünkü İKP’nin bugün savunduğu kendi hükümetini kurma fikrinden yana işimiz zor gibi görünüyor. Ama bunu başaracağız. Kitleler bunu anladıkça daha iyi olacak. Her kesimden insana gidiyoruz. Kendi yönetimlerini seçmelerini, kendilerini yönetmelerini anlatıyoruz. Çünkü bu parti işçilerin kendi partisi. Bizi bugüne kadar burjuva partileri aldattı. Burada bu yok. Bunu başaracağız. Kendi partimizde, kendimiz için çalışıp ilerleyeceğiz.

Örgütlerimizden kısa kısa...

biri dar, diğeri geniş katılımlı iki toplantı düzenledi. Bu toplantılarda çalışmaya yeni katılanlara partinin lacağı bilinciyle çalışmaya koyuldu. edildiğinden, Ramazan Bayramı’nın tanıtılmasının yanı sıra, aktif çalışTüm işçi kardeşlerimizi bu çalışma- sonunda bir ilçe teşkilatının açılması maya geçilmesi de konuşuldu. Şu ya katılmaya, zorlukları birlik ve için gerekli görevlendirmeler yapıl- anda bir koordinasyon kurulunun dı ve uygun yer aramaya başlandı. dayanışmayla aşmaya çağırıyoruz. oluşturulması ve teşkilat için yer aranması çalışmaları beraber yürüyor.

Çorlu’da ve Gebze’de, parti Genel Merkezi ve İstanbul İl Yöneticileri ile iki ayrı toplantı örgütlendi. Çorlu Tekirdağ işçi havzasından işçiler toplanarak Türkiye’nin en büyük işçi havzasında il, ilçe örgütlerini kurma kararı aldılar. Üye kam- Gaziosmanpaşa panyası ile birlikte görev bölüşümü yapılarak yer aranmaya başlandı. İstanbul İl Yönetimi’nin belirlenmeGebze-İzmit havzasından işçi- sinin ardından Gaziosmanpaşa’da ler de bir basın toplantısı yaparak Eylül ayından itibaren partimiz faabir araya geldiler. Yerel gazetele- liyetlerini hızlandırdı ve derhal bir rin katıldığı toplantının ardından il ilçe yönetiminin belirlenmesi için ve ilçe örgütlerinin kurulmasına oy yola koyuldu. Bu bağlamda altı parti birliğiyle karar verildi, görev dağı- üyesi arkadaş yönetim sorumlululımı yapıldı. Bayram sonrası İzmit ğunu üstlendi. Eylül ve Ekim ayları toplantısı da yapılarak il ve ilçe içerisinde asgari 15 üye katılımlı üç örgütleri kuruluşunu geniş bir üye geniş toplantı yapıldı. Bu toplantılarda Gaziosmanpaşa teşkilatının kampanyası izleyecek. olanakları ve partinin siyasal persYüz binlerce işçinin devasa pektifleri değerlendirildi. İlçemizde sorunları olduğu bu iki işçi hav- bir parti merkezinin kurulmasının, zasında kurulacak örgütlerle İşçi herhalde ilçe faaliyetlerini sıçrataKardeşliği Partisi, diğer işçi havza- bilecek bir gelişme olacağı tespit larında örgütlenmenin önünün açı-

İstanbul Anadolu

İstanbul Anadolu Yakası’nda yapılan toplantılar sonucunda yedi kişilik bir yürütme oluşturuldu. Öncelikle işyerleri, sendikalar ve işçi mahalleri olmak üzere bir çalışma programı çıkartıldı. Tuzla, Kartal, Ümraniye, Üsküdar ve Kadıköy birimlerinin oluşturulması hedefler arasında. Tüm Anadolu yakasında yayın dağıtımının yaygınlaştırılması için görevlendirmeler yapıldı.

Zeytinburnu

TEKSİF, Harb-İş, Belediye-İş üyeleri ile deri ve diğer işkollarından işçilerle yapılan Zeytinburnu toplantısının ardından bölgede örgütlenme ve işyerlerinde üye kampanyası için geniş bir çalışma yürütülmesi kararı alındı. Bir yürütme belirlendi ve yayın dağıtımının sistemli ve yaygın hale getirilmesi için işbölümü yapıldı. Ayrıca Esenler, Bahçelievler, Sefaköy, Küçükçekmece’de yapıSarıyer lan dar toplantılar geniş toplantılar yapma kararıyla çalışmalarına hız Yazın bitmesiyle beraber örgütlenverdi. mesine hız veren Sarıyer teşkilatı,


Sayı: 22 Kasım 2006

sendikalarımız

Konfederasyonlarımıza açık mektup

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu kuruluyor İşçi Kardeşliği Partisi olarak, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK konfederasyonları yöneticilerine, 1 Kasım 2006 tarihinde Viyana’da yapılacak toplantıda ICFTU ve WCL dünya konfederasyonlarının birleşmesiyle kurulacak yeni Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (IFTU) üzerine aşağıdaki mektubu gönderdik. Konfederasyonlarımızın sayın yöne- nın hiçbir ülkesinde olmadığı gibi, Türkiye’de de sendikalarımızda ticileri; hemen hiç tartışılabilmiş değildir. Sizleri öncelikle, farklı işçi senYeni sendika konfederasyonu ile dikalarımızdan işçi temsilcisi arkadaşlarımızın kuruculuğunda, 15 dünyadaki işçi sendikalarının daha Haziran 2006 tarihinde kuruluşunu üst düzeyde bir birlik sağlayacak gerçekleştirmiş olan İşçi Kardeşliği olması olumlu bir gelişme olabilir. Partisi (İKP) adına saygıyla selam- Ancak yeni sendika konfederasyonunun tüzük taslağında, geleneksel lıyoruz. işçi örgütleri tüzüklerinden farkSizlere bugün yazma sebebimiz lı, yeni bir kavrama yer veriliyor: 1 Kasım tarihinde Viyana’da gerYönetişim. Tüzük taslağının giriş çekleşecek olan ve dünyada sendikısmında, ilkeler deklarasyonunun ka konfederasyonları arasında bir ikinci paragrafında, şu söyleniyor: birleşme ile kurulacak yeni sendika Konfederasyonvizyonununönündeengel konfederasyonu ile ilgili düşünceleolarak duran sosyal, ekonomik ve siyasal rimizi, sorularımızı ve kaygılarımızı yapıları ve ilişkileri dönüştürmenin sizlerle paylaşmak ve bu konuda acil bir ihtiyaç olduğunu görmektedir. bilgi alışverişi içerisinde olma isteYoksulluğa, açlığa, sömürüye, baskıya ğimizdir. ve eşitsizliğe, küreselleşmiş ekonominin

Yönetişim sözü gitgide her yerde daha fazla kullanılmaktadır. Dünya yönetişimi sözü ile, sendikaların IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kapitalizmin uluslararası kuruluşlarının işleyişine katılması anlatılmaktadır. Kurulacak olan yeni dünya enternasyonalinin, dünya yönetişimine entegre edilmesi yönünde baskıların olduğu anlaşılmaktadır. Bunun sendikaların bağımsızlığını tehlikeye atıp atmadığı sormamız gereken bir sorudur. Sendikaları işçilerin çıkarlarını sermaye karşısında bağımsız şekilde savunan örgütler olmaktan uzaklaştırıp uzaklaştırmayacağı tartışmamız gereken bir sorundur.

Bu yeni sendika konfederasyonunun kuruluşu, son derece önemli bir konu olmasına karşın, dünya-

Türkiye’de de işçilerin kazanım elde etmesinin yolu, patronlarla ortak zeminlerde yer alınan ESK vb.

şartlarının gerektirdiği enternasyonal eylem ile karşı durma ve sermayenin çıkarlarına göre üstte tuttuğu emeğin çıkarları yönünde bu ekonominin

Kardeşçe

nı ve diğer ilgili makamlar… Bir ülkede yazılan anayasa ve kanunFırat Güneş lar yürürlükte oldukları müddetçe bunlara uyma zorunluluğu vardır. Şu anda ülkenin her yerinde anaAçık mektup yasal hakkını kullanarak sendieni bir sayımızda berabe- kaya üye olan ve akabinde anınriz. Herkese merhaba. Yavaş da işten atılan dünya kadar işçi yavaş toparlanıyoruz; umarım bu var. Bunlar her gün yaşanıyor... ayak sesleri emekçilerin tamamı- Sendikaya üye olmak anayasal nı kapsar ve özlem duyduğumuz bir haktır. Birileri bu hakkı ihlal emekçi iktidarını hep beraber ediyor; peki buna dur diyecek bir merci, bir makam var mı???? yaratırız.

Y

Şimdi gelelim mektup hikayesine. Ben en başında söyleyeyim, dünyanın hiçbir yerinde iktidar sahipleri ellerindeki imkanları bilerek ve isteyerek kimseyle paylaşmamıştır. Eğer siz bu uğurda bir bedel ödemeyi göze alırsanız ve o uğurda mücadele ederseniz, birtakım şeyler elde edersiniz. Aksi takdirde, size lütufla verilenler lütufsuzca geri alınır; ama biz yine de hukuk devleti olma yolunda olan, en azından demokratik kültürü yavaş yavaş öğrenmeye çalışan ülkemizde, yetkilileri meclisimizin yazdığı kanunlara uymaya davet ediyoruz. Sayın başbakan, çalışma baka-

Çok acı, ancak bir o kadar da gerçek ki, bu kanunlar bir gün herkese lazım olacak. Birilerinin kalkıp da “Canım anayasa bir kez ihlal edilse ne olur” deme lüksü, olsa olsa bir muz cumhuriyetinde olur. Bir ülkenin demokrasisini ölçmek istiyorsanız, o ülkede sivil kuruluşların örgütlülük oranlarına bakarsınız. Yirmi milyon çalışanı olan ülkemizde, maalesef, sendikalara üye bir milyon insan bile yok. Ey Türkiye halkları, uyanın ve kendinize gelin. Ortalıkta dolaşan dedikodular, laiklik, irtica vs tartışmalarının hiçbiri sizin gerçek gündeminiz değil. Eğer ülkemizde kişi başı GSMH 2000 dolar ise, örgütlülük oranı dibe vurmuşsa,

demokratik yönetişimi için mücadele etme görevini üzerine almaktadır.

halkın yüzde doksanı yoksuluk sınırında yaşıyorsa, neyin irticasını ya da laikliğini tartışıyoruz? Kişi başı GSMH’nin on bin dolar olduğu bir yerde, kimse çemşit pilavlarını yemiyor; ama biz, maalesef iktidarıyla muhalefetiyle her gün yalandan gündemlerle kan-dırı-lı-yo-ruz. Bu halkın arasına yalnızca siyasi çıkar çevreleri, kendi siyasi emelleri için nifak sokar. Yoksa tezgâhta çalışan, tarlada çalışan, limanda çalışan emekçilerin böyle bir derdi yok ve de olamaz. Şimdi gelelim asıl konuya… Bu ülkede gerçekten de var olmak istiyorsak, vergi adaletinden bahsedeceksek, herkesin sigortalı olmasından bahsedeceksek, örgütlenmeliyiz ve sendikaları gerçek işlevlerine kavuşturmalıyız. Merdiven altındaki atölyeleri bırakın, kelli feli koca işadamları bile sigortasız işçi çalıştırmaya başladılar. Ha bu ülkede birileri müfettişlik yapmak istiyorlarsa, yalan mı doğru mu diye ispatlamak için sanayinin olduğu yerlerde günde birkaç fabrika dolaşsınlar ve görsünler; kaç işçi sigortalı veya kaç patrondan gerçek kazancı üzerinden vergi alı-

7 yapılardan değil, bağımsız ve birleşik mücadeleden geçiyor. Bu yüzden bize göre Emek Platformu’nda yakalanmış olan ortaklık son derece önemlidir. Belçika’da metal işkolu sendikası Flaman ve Valon bölgelerine göre bölündü. ABD’de AFL-CIO, Brezilya’da ise CUT konfederasyonlarında bölünmeler yaşandı. Bu ise bir yandan dünya sendikalarının tümü birleşiyor havası yayılırken, diğer yandan önemli bölünmelerin yaşandığını gösteriyor. Türkiye’de de bizler Emek Platformu’nun birliğini geliştirmeye değil aksine ayrışmaya yönelen tutumları olumsuz olarak değerlendiriyoruz. Bize göre, demokratik ve mücadeleci bir tarzda, işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir işçi konfederasyonu doğrultusunda çaba harcanmalıdır. Sendikaların hükümetten ve işverenlerden tam bağımsızlığı esas olmalıdır. Hem ülkemizde, hem de uluslararası düzeyde, böylesi bağımsız ve mücadeleci bir hatta ve demokratik işleyiş içerisinde sendikaların birliğini savunmamız gerekmektedir. Saygılarımızla bilginize sunarız, İşçi Kardeşliği Partisi Merkez Yürütme Kurulu nıyor... Tekrar söylüyoruz: Ya bu talanın önüne geçmek için örgütlenme üzerindeki anti-demokratik, çağ dışı baskıları kaldırırsınız, ya da vergi cenneti ülkemizde, çalanlar keseyi doldurur ve paraları ABD ya da İsviçre’de yerler. Biz de bakar kör oluruz. Tabii bütün bu fütursuzluklar devam ederken, emekçilere düşen çok ciddi görevler vardır. Herkes bir kere birilerini suçlama lüksünden uzak durup, aynaya bakmalı ve sormalı: Ben bu ülke için bugün ne yaptım, insan olarak üzerime düşenleri yaptım mı? Sendikaya üye olması konusunda kaç kişiyle konuştum, yanımda çevremde, amcam kardeşim dayımın oğlu örgütlü mü diye sormalı kendisine… Şaka maka değil. Ya bu toplum örgütlü bir toplum olup her alanda inisiyatifi eline alır, ya da köleliği kabul edip zaten emperyalistlere peşkeş çekilen kendi yurdunda mülteci olur… Tekrar ediyorum: Anayasal hakkını kullanıp sendikaya üye olan işçilerin işten atılmasına dur diyecek bir mevkii aranıyor...


partimiz

8

İşçi Kardeşliği

11. Ortadoğu’ya bakış açınız nedir?

1. Bu parti kimle

İKP: Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri antlaşmalar sona erdirilmelidir. Türkiye Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, İran’a ve işgalden kurtulmuş bir Irak’a kardeşlik elini uzatmalıdır. Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerinin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür.

İKP: “İşçi Kardeşliği Partisi” (İKP) ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir.

10 Aralık Hareketi: Ortadoğu’ya yönelik tektaraflılığa dayalı “büyük projeler”in bölgeye istikrar, barış ve demokrasi getirmeyeceğini biliyoruz. Bölgede uluslararası hukuka aykırı bütün savaşları ve işgalleri reddediyoruz. Ortadoğu’da ilişkilerin barış ve demokrasi anlayışıyla, ülkelerin özgür iradeleriyle ve uluslararası hukuk temelinde oluşması gerektiğine inanıyoruz.

12. Milliyetçilik ve Kürt sorununa bakışınız nedir? İKP: İKP, milliyetçiliğe dayanan siyasetlere karşıdır. Milliyetçilik, patronların işçi sınıfını bölmek için kullandıkları en büyük silahtır. Bugün bölgesel asgari ücretin uygulanmaya çalışılması, tüm Türkiye’yi kapsayan sosyal güvenliğin yok edilmeye çalışılması, işçi sınıfının bölgelere parçalanması anlamına gelir. Türk ve Kürt patronlarının kardeşlik içinde yürüttüğü bu politikalara karşı İKP, Türk ve Kürt işçilerin kardeşliğini ve birliğini savunur.

10 Aralık Hareketi: Kürt sorunu vardır ve ne inkar edilebilir, ne de isyanla çözülebilir. Sorunun çözümü, Türkiye’nin bütünlüğü içinde, eşzamanlı ekonomik, sosyal, demokratik politikalarla, nereden gelirse gelsin şiddeti ve terörü reddederek, bölge halkına güven duygusu vererek, işbirliği ve dayanışma sağlanarak bulunabilir. Bir yandan silahların asla konuşmaması, normalleşme çabalarının süreklilik kazanması, sorunun siyasal temsil ve kültürel demokratik haklar yoluyla, demokratik yönden çözülmesi için çaba gösterilmeli, diğer yandan Doğu ve Güneydoğu Bölgemizin geleneksel sosyo-ekonomik yapısının değiştirilmesini hedefleyen, kamu yatırımları ve kamusal hizmetlerin rolünü asla ihmal etmeden, özel girişimi destekleyen, sivil toplumun gelişmesini öngören yerel-bölgesel kalkınma planları uygulanmalıdır.

İki P

DİSK’in adı kullanılarak başlatılan, DİSK Ge olduğu 10 Aralık Hareketi, Temel İlkeleri’ni İKP Programı’nı www.iscikardesligi.org adr temel sorulara c

İKP: Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır.

6. Sağlık ve sosyal güvenlikle ilgili ilkeleriniz nelerdir? İKP: Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. Bu alanlarda kâr amacıyla kurulan özel işletmeler kabul edilemez. Sağlık politikalarının temeli koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine dayanmalıdır. Sosyal güvenlik kurumları bugün “birleşme” adına yapılmaya çalışıldığı gibi tasfiye edilmemeli, en ileri kazanımlar seviyesinde birleştirilmelidir. Çalışanların geliriyle inşa edilmiş bu kurumlar, çalışanlar tarafından yönetilmelidir. Herkese emeklilik hakkı sağlanmalı, işsizlik sigortası işsiz kalınan sürenin tümünü kapsamalıdır.

10 Aralık Hareketi: Sağlıkta; biyoteknolojideki tüm gelişmelerden eşitlikçi biçimde yararlanılmasını sağlayacak, önleyici sağlık hizmetlerine ağırlık, çocuklara öncelik verecek, bölgesel olarak da dengeli bir dağılım gerçekleştirecek modern yapılanma mutlaka oluşturulmalıdır. Eğitimi ve sağlığı sosyal devletin olmazsa olmaz görevlerinden biri sayıyor, bu alanda kaynakların artırılması ve etkin kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.

3. Özelleştirme v mallarının yağma karşı ne yapacak

8. İşçilerin ve sendikaların sorunları neler, nasıl çözeceksiniz? İKP: Bunun için; tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. Çalışanların haklarını düzenleyen ILO sözleşmeleri derhal uygulanmaya koyulmalı, ortak çalışanlar yasası çıkartılmalıdır. Taşeronlaştırmaya ve kuralsız-esnek çalıştırma biçimlerine son verilmelidir. Başta subay, astsubay ve polisler olmak üzere tüm güvenlik mensuplarına sendikal haklar tanınmalıdır.

10. Laiklik ve demokrasi anlayışınız nedir? İKP: İKP Türkiye’nin demokratik siyasi birliğinin baskıcı yönetim tarzları ile değil, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yoluyla mümkün olduğu inancındadır. İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleşmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. Evrensel insan hakları ve onuru ile çelişmeyen şekilde bütün dini inançlar ve inanmayanlar kendilerini serbestçe ifade edebilmelidir. Nüfus cüzdanlarında dini ibare olmamalı, din dersleri seçmeli olmalıdır. Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır.

10 Aralık Hareketi: Laikliği demokrasinin vazgeçilmez bir parçası, demokrasiyi ise laikliğin önkoşulu olarak görüyoruz ve savunuyoruz. Bütün çağdaş kazanımların yanındayız. Düşüncenin yanı sıra, inanç özgürlüğünü de demokrasinin gereği sayıyoruz; bunu bütün dinler ve inançlar için geçerli görüyoruz. Dinin devlet ve siyaset işlerine asla karıştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Siyasetin dine baskı yapmasına da, dinin siyasete alet edilmesine de, bireylerin özel hayatları üzerinde egemenlik aracı olarak kullanılmasına da karşıyız.

10 Aralık Hareketi: Sosyal politika alanında, sosyal adalete yönelik yaratıcı çözümler gerekiyor. Yoksulluk ve dışlanma önlenmeli, gelir dağılımında eşitsizlik azaltılmalı, istihdam artırılmalı; eğitimden istihdama, sağlıktan konuta her alanda insan onuruna yaraşır koşul ve ilişkiler gerçekleştirilmeli; her alanda, her düzeyde saydamlık ve katılım desteklenmeli, çalışma hayatı demokratikleştirilmeli; yurttaşlar örgütlenmeli ve aktifleştirilmeli, meslek örgütlerinin, sendikaların siyasetteki ağırlıklarını artırılmalı; engellilerin yaşamları kolaylaştırılmalı ve topluma katılmaları sağlanmalı; doğal, kültürel, tarihsel çevre korunmalı ve değerlendirilmelidir. Doğumdan başlayarak fırsatlara erişmede eşitlik sağlamak sosyal devletin en temel bir ilkesi olmalıdır.

5. Tarım politikan İKP: Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığı ile ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır.

10 Ar sağlık olduğ ruz. B te gen Ama köylü kırsal ması koym


partimiz

Sayı: 22 Kasım 2006

erin partisi? 10 Aralık Hareketi: Toplumsal gücümüzü; başta çalışanlar, dar gelirliler olmak üzere, küçük esnaf, KOBİ’ler, çiftçiler, kadınlar, gençler, kentli orta sınıflar, aydınlar, sanatçılar ve ekonomik konumu ne olursa olsun çağdaş değerlere sahip çıkan tüm yurttaşlar, tüm demokratlar olarak görüyoruz.

2. Partinin amacı nedir? İKP: İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır.

Parti

enel Başkanı Süleyman Çelebi’nin sözcüsü yayınladı. Gerek söz konusu ilkeleri gerek resinden bulabilirsiniz. Acaba bu iki belgenin cevapları neler?

ve kamu alanmasına ksınız? 10 Aralık Hareketi: Makroekonomik istikrarın sağlanmasını çok önemli buluyoruz. Kamunun piyasanın işleyişini etkili biçimde düzenlemesini, bu çerçevede bağımsız düzenleyici kurumların güçlü yapı ve işlevlere sahip olmaları gereğini doğru buluyoruz. Ancak bu kurumların demokratik meşruiyet sorunları olduğunu da düşünüyor, bu nedenle örgütsel yapılarının daha katılımcı bir biçimde yeniden tasarlanması gerektiğine inanıyoruz. Öte yandan kamunun işlevinin, düzenlemenin yanı sıra, piyasa aksamalarını ve eşitsizlikleri giderme, teknolojik gelişme, kalkınma açısından gerekli olan adımları tamamlama gibi aktif işlevleri de içermesi gerektiğini düşünüyoruz.

10 Aralık Hareketi: Hedefimiz; ülkemizi hızla gelişen, kalkınan, kalkınmayı sürekli ve sürdürülebilir kılan, yaratılan değeri adaletli paylaştıran, insan hak ve özgürlüklerine dayalı güçlü bir demokratik, laik, sosyal, hukuk devletine sahip bir ülke haline getirmek; toplumun refahını artırmak, orta sınıfı da güçlendirmeyi içeren bu süreçte tüm yurttaşları insanca bir yaşam düzeyine kavuşturmak; sosyal adaleti bütün boyutlarıyla egemen ve herkesi fırsatlara erişmede eşit haklara sahip kılmak; hiç kimsenin kimliğinden, düşüncesinden, inancından ötürü horlanmadığı bir barış ve kardeşlik ortamını sağlamaktır. Yani “ekmek, hürriyet, adalet” ortamını...

9 13. Uluslararası mücadeleye bakışınız nedir? İKP: Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında bir ortak örgütlenme inşa etmek zorundadırlar. Bu ortak örgüt, dünyadaki bütün işçi mücadelelerini birleştiren, onlar arasındaki dayanışmayı ve tecrübe alış verişini sağlayan bir işçi ve ezilenler cephesi olmalıdır. Dünya işçi sınıfının ve ezilenlerinin politik (siyasi parti) ve ekonomik (sendikalar) örgütlerini bir araya getirecek böyle bir cephe, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi yolunda çok büyük bir ileri adım olacaktır. İKP, bu amaçla uluslararası mücadelede yerini alacaktır.

10 Aralık Hareketi: Dış politikada içe kapanan değil, net bir biçimde çoktaraflılıktan yana, müzakereci ve dışa açık; AB ve en gelişmiş ülkelerle olan ilişkilerinin yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerle dayanışma ilişkilerine de gerekli önemi veren bir siyaset çizgisini savunuyoruz. Atatürk’ün barışçı dış politikasının ilkelerinin önemini vurguluyoruz. Dünyamız bugün, ulus devletin yok olmadığı, ama küresel süreçlerin etkisinin birçok alanda belirgin şekilde arttığı bir ortam ve gelişme içinde. Bu perspektifte Türkiye’nin, çoktaraflılığın yanı sıra, eşitlikçi uluslarüstü karar mekanizmalarının oluşturulmasına katkıda bulunacak ve bu mekanizmalarda söz sahibi olacak bir politika uygulamasını istiyoruz.

9. AB konusunda düşünceleriniz nelerdir? İKP: Amerikan emperyalizminin, yani tekellerin ve uluslararası mali şirketlerin hedefi bellidir; dünyanın tek ve mutlak efendisi olmak. Avrupa Birliği de emperyalistler arası rekabette büyük güç olabilmek için kurulmaya çalışılan bir büyük patronlar birliğidir. AB, Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak amaçlı bir birliktir.

4. Ekonomi politikanız nedir? İKP: Dış borçlar ile küçük tasarruf sahiplerininki hariç olmak üzere iç borçlar iptal edilecek; IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü ile bağlantılar kesilecektir. Tüm özel bankalar kamulaştırılacak, dış ticarette devlet tekeli koyulacaktır. Bir kumarhane olan borsa kapatılacaktır. Demokratik ve merkezi bir planlamayla acilen çok geniş bir kamu yatırımları programına gidilecektir. İşçilerin ücretleri öncelikle 1989-90 yıllarının satın alma düzeyine yükseltilecektir. Dört vardiya, 35 saat çalışma haftası ve özellikle konut, sağlık, eğitim, sosyal destek alanlarında açılacak yeni iş sahaları ile tam istihdam hedeflenecektir.

nız nedir?

ralık Hareketi: Tarımdaki gelişmelerin, yoksulluk, göç, eğitim, k, kadın hakları gibi çok çeşitli sorun alanlarına doğrudan etkileri ğunu saptıyoruz. Tarımı salt bir ekonomik sektör olarak görmüyoBu nedenle tarımda, teknolojik ve sosyal alan dahil, yapısal nitelikniş kapsamlı bir modernleşme, çok ciddi bir dizi reform gerekiyor. tarımdaki yapısal değişiklik maliyeti, eşitsiz bir biçimde çiftçilere, ülere ödettirilemez. Sosyal politikalarla desteklenen tarımsal ve l kalkınma planlarıyla, onlara insanca yaşam koşullarını sağlanşarttır. Bu alanda AB’nin de daha büyük ölçüde elini taşın altına masını sağlamak gereklidir.

10 Aralık Hareketi: Etkin bir kaynak dağılımı için gerekli olan piyasa ekonomisi çerçevesinde, bütün sorunları çözmeyi piyasaya bırakmak geçerli bir yaklaşım değildir. Piyasanın, sosyal gelişmeyi ihmal eden, eşitsizlik yaratan, çevreyi tahrip eden sonuçlara yol açmasını önleyici önlemlerden yanayız. Toplumun, kalkınma ve sosyal gelişme politikasına iradi kararlarla yönelmesi gerektiğine inanıyoruz. Yabancı sermayenin, kalkınma sorunlarımızı çözmeye katkısı olacak bir biçimde gelmesini, bir başka deyişle istihdam yaratan, teknolojiyi geliştiren nitelikte olanını tercih ediyoruz. Spekülatif nitelikli sermaye hareketlerine toplumsal denetim getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mülkiyetin kimde olduğuna bakmaksızın, kamunun da, özel sektörün de görevleri olduğuna inanarak, özelleştirme yoluyla özel sektör tekeli yaratmamak gerektiğine inanıyoruz. Temel nitelikteki kamu hizmetlerinde ve stratejik sektörlerde kamunun önemli rolleri bulunması gerektiğine inanıyoruz.

10 Aralık Hareketi: AB bizi alır, almaz tartışmasına hiç girmiyoruz. Biz, ülkemizin ve insanımızın hem demokratik, hem ekonomik bakımdan AB normlarında yaşam standartlarına hakkı olduğunu düşünüyoruz. Yani Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşmesini açık ve tereddütsüz biçimde savunuyoruz. Avrupa Birliği sürecini, demokratikleşme, sosyal ilerleme, bilgi toplumu odaklı eğitim gibi hususlar açısından çok önemli bir dinamik olarak görüyoruz. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin, Atatürk’ün Cumhuriyet’in kuruluşunda büyük bir öngörüyle belirleyici bir ivme kazandırdığı modernleşme sürecini yeni bir aşamaya taşıdığını düşünüyoruz. Avrupa Birliği üyeliği yolundaki Türkiye’nin kendi içindeki dönüşüm süreci açısından da gerekli olan yapısal reformları ve dönüşümleri doğru buluyoruz, destekliyoruz. Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilerle dayanışma içinde, daha sosyal ve daha demokratik bir Avrupa ve Türkiye hedefi doğrultusunda bu süreçte aktif bir rol üstlenmeyi hedefliyoruz.

7. Kadınlar ve gençliğe bakışınız nedir? İKP: Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır. İçinde yaşadığımız toplumda kadınlar baskıya, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar. Bu sorunların çözümünü önüne koyan bağımsız kadın örgütlenmeleri ve hareketleri desteklenmelidir. Eşit işe eşit ücret verilmeli, kadınların sendika ve diğer toplumsal örgütlerde eşit temsil hakkı için özel önlemler alınmalıdır. Eğitim ve diğer sosyal hakların yok edilmesi ve işsizlik, gençleri hızla uyuşturucu “sanayisinin” kollarına atmaktadır. Gençler savaşa karşı barış için, çalışma hakkı için, eğitim ve gelecek hakkı için işçi sınıfı ile birlikte örgütlü bir mücadeleye atılmalıdır. Erlere asgari ücret ödenmeli ve oy hakkı verilmelidir.

10 Aralık Hareketi: Kadınların her alanda eşitlik sağlama mücadelesinin Türkiye’de çağdaş sol, sosyal demokrat odaklı bir hareketin en ayırt edici yönünü oluşturduğu inancındayız. Bu hedefe yönelik faaliyet ve politikalarda, kadın haklarını geliştirme uğraşının ayrı bir bölüm ya da unsur olarak değil, ana akım olarak, yani her alanın içsel bir bileşeni olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu hedefteki içtenliğin, ilk elde siyasal örgütlenme yapılarında, her düzeydeki yönetim kademesini fiilen içeren kotalar yolu dahil, kadınların sağlayabildikleri konumla ölçülmesi ilkesini benimsiyoruz. Siyaset gençleştirilmeli, seçilme yaşı 25 olmalıdır.


10

toplum

İşçi Kardeşliği

2006 öğretmen atamaları

İhtiyacı giderecek kadar öğretmen adayı ve bunları kadrolu öğretmen olarak atama olanağı varken hükümet yeterli sayıda öğretmen ataması yapmamaktadır. Hükümet bunun yerine sözleşmeli öğretmenliği gündeme getirmekte, sözleşmeli öğretmenlik atamalarının daha kolay ve daha kârlı olduğunu düşünmektedir.

M

illi Eğitim Bakanlığı, 2006 Şubat ayında 10 bini sözleşmeli, yaklaşık 20 bini de kadrolu olmak üzere 30 bin öğretmen atadı. Ağustos ayındaki atamada ise 10 bin kadrolu, 7 bin de sözleşmeli öğretmen atandı. Ama şubat atamaları sırasında toplam 30 bin öğretmen atanırken 20 bin öğretmen de emekli oldu. Ağustos atamalarında da yine birçok öğretmen emekli oldu. MEB’e göre öğretmen açığı 166 bin, Eğitim-Sen’e göre ise yaklaşık 200 bin. Sınırlı sayıda öğretmen atanırken belirlenen atama kadrosu sayısına yakın sayıda öğretmenin emekli olmasıyla bu açık gittikçe artıyor. MEB, bu yıl 40 binin üzerinde atama yapıldığını söylerken bu atamaların öğretmen ihtiyacını kapatmayacağını kabul ediyor. Ancak bunun şu anki mali durumla ilgili olduğunu belirtiyor. Belirlenecek kadro sayıları ile ilgili son sözün Maliye Bakanlığı’na ait olduğunu da ekliyor. Hükümet, eğitime 2005 yılında yüzde 9,57 (14,8 katrilyon TL) bütçe ayırırken neredeyse hiç artış yapmadan 2006 yılında da yüzde 9,5 (16,5 katrilyon TL) bütçe ayırdı. Bu kadar kısıtlanmış bütçeyle de ancak bu kadar atama yapabiliyorlar. Hükümet bu bütçeyi neden bu miktarla sınırlı tutuyor ve eğitimdeki ciddi öğretmen eksiğini nasıl kapatmayı planlıyor? Bu, genel olarak hükümetin neoliberal politikalarının ürünüdür. Dünya Bankası ve genelinde sermayeyle yapılan anlaşmalar sonucunda kamuyu küçültme faaliyetlerini hızlandırılmıştır. Bu çalışmanın ürünü olan Kamu Personeli Yasa Tasarısı’nın amacı, tüm kamu çalışanlarını sözleşmeli yapmaktır. Hükümet, eğitimde varolan kadro ihriyacını da sözleşmeli öğretmen atamaları ile çözmeye çalışıyor.

İşsizlik ya da güvencesiz çalışma arasında tercih Her yıl eğitim fakültelerinden yaklaşık 40 bin öğrenci mezun oluyor. Buna fen edebiyat fakültelerinden mezun olup pedogojik formasyon

ya da sertifika alarak KPSS’ye başvuranları ve daha önce atanamamış olanları da eklersek kadrolu öğretmenlik için bekleyenlerin sayısı 200 bini buluyor (Eğitim-Sen’in belirlediği rakam). Bunların çoğu da yapılan sınırlı atamalar sonucunda “diplomalı, formasyonlu, sertifikalı” işsizler oluyorlar.

konu ise ders saatine göre ücret alabilecekleri. Sözleşmeli öğretmenlik bir yandan eğitimin kalitesini düşürmekte bir yandan da sözleşmeli öğretmenler gayri resmi koşullarda, örgütlenme hakları ellerinden alınmış olarak çalışmaya zorlanmaktadır. Kadrosu, iş güvencesi, örgütlenme hakkı olmayan, geçici nitelikte eğitim öğretim hizİhtiyacı giderecek kadar öğretmeti vermekle görevlendirilmiş bir men adayı ve bunları kadrolu öğretöğretmen ne kadar iyi bir eğitimci men olarak atama olanağı varken olabilir? hükümet yeterli sayıda öğretmen ataması yapmamaktadır. Hükümet Eğitim Sen sözleşmeli öğretbunun yerine sözleşmeli öğret- menlik uygulamasının durdurulmamenliği gündeme getirmekte, söz- sı ve iptali için Danıştay’a dava leşmeli öğretmenlik atamalarının açmıştır. Dava kazanıldığı halde daha kolay ve daha kârlı olduğunu bu durum uygulamadan kaldırıldüşünmektedir. 657 sayılı Devlet mamıştır. Memurları Kanunu’nun 4/B maddesinde yapılan yasal değişiklikle KPSS (MEB) ile norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğret- mağdur olanlar menlerle kapatılamaması hallerinde MEB’in sözleşmeli öğretmen MEB, ağustos atamalarında sınıf görevlendirmesine olanak tanın- öğretmenliği branşına en fazla kadmıştır (Eğitim-Sen). Yani hükümet, royu (1000) ayırdığını söylüyor. belirlenen öğretmen ihtiyacı kadar Sınıf öğretmenliği bölümünden her öğretmen atamak zorundadır. Bir yıl bu sayının çok üstünde öğrenyandan yeterli sayıda öğretmen ci mezun oluyor. Üstelik en fazla ataması yapılmayıp bir yandan da ihtiyaç duyulan bölümlerden biri. sözleşmeli öğretmenlikle boşluk- Bu nedenle ayrılan miktar, ihtiyalar kapatılmaya çalışılırsa eğitimin cı kapatmıyor. Örneğin hâlâ bazı kalitesinin gittikçe düşmesi gibi bir yerlerde birinci, ikinci ve üçüncü tehlike de söz konusudur. Hükümet, sınıf öğrencileri aynı sınıf öğretbu çalışmaları ile eğitime ayırdığı meni tarafından eğitiliyor. Diğer sınırlı bütçeyi de özelleştirme faa- bir örnek de kalabalık olan sınıf liyetlerine dahil etmektedir. mevcutları.

657 sayılı yasanın 4/B maddesindeki değişikliğe göre sözleşmeli olarak atanan öğretmenler 12 ay maaş alabiliyorlar. MEB ağustos ayında yaptığı son atamalarda 657 sayılı yasanın 4/C maddesine tâbi sözleşmeli, yani kısmi zamanlı geçici öğretmen atamaları da yaptı. Bu şekilde atananların durumuyla ilgili belirsizlikler hâlâ devam etmekte. Bu konuda en açık olan

madı. Bu bölümlerden bazılarına 7-8 yıldır hiç atama yapılmadığı halde üniversiteler bu bölümlere öğrenci almaya devam ediyor. Bu da bu bölümlerin işlevi konusunda kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden oluyor. Okullarda son zamanlarda artan şiddet olayları da gösteriyor ki en fazla ihtiyaç duyulan branşlardan biri de rehber öğretmenlik. Ancak bu bölüme ayrılan kadro da son atamalarda sadece 200.

MEB’in usulsüz atamaları

İhtiyaç duyulan atamaların yapılmamasının yanında, yapılan atamalarda da usulsüzlükler mevcut. Örneğin şubat atamasında KPSS’yi kazanamamış bir kişi, İngilizce öğretmeni olarak birinci sıradan atandı. MEB Personel Genel Müdürü’nün bu konudaki açıklaması ise “Bu atamanın yanlış beyan ve evrak eksikliğinden kaynaklandığı” şeklindeydi. Sınıf öğretmenliği alanına son 2 yıldır başka branşlardan atama yapılmazken, coğrafya lisans mezunu bir öğretmen adayı da sınıf öğretmenliğine birinci öncelikle atandı. Bununla da kalınmadı. Bitirdiği bölüm “tanımlanmamış” olarak belirtilen bir başka kişinin de benzer şekilde İngilizce öğretmenliğine birinci sıradan ataması yapıldı. MEB, bu yılki atamalarda 4/ (Mağdur Öğretmenler ve Eğitim C ‘ye tabi öğretmenler için konEmekçileri Derneği Girişimcileri, tenjanı daha çok bilgisayar ve Basın açıklaması) İngilizce öğretmenliğindekilere Bu düzenin değiştirilmesi için ayırdı. Bununla birlikte bu yıl atamalarda tek bir atamada din kültürü yapılması gerekenler açıktır: KPSS öğretmenliğine 700 kadro ayrıldı kaldırılmalı ve eğitim fakülteleama ihtiyaç olmadığı söylenen lise rinin ihtiyaçları öğretmen açığına matematik, kimya, biyoloji, fizik, göre planlanmalı, gerekli atamalar mesleki eğitim, Almanca, Fransızca ivedilikle yapılmalı, usülsüz atamaöğretmenliklerine hiç kadro ayrıl- lara son verilip bu şekilde yapılmış atamalar hemen geri çekilmeli, sözleşmeli öğretmenler daimi kadrolara alınarak iş güvenceleri sağlanıp örgütlenme hakları tanınmalıdır.

Kaynaklar www.devletim.com, EğitimSen (www.egitimsen.org.tr), www.egitimhaber.com, Evrensel gazetesi


Sayı: 22 Kasım 2006

sendikalarımız

Kamu emekçileri sendikaları ne halde?

İşçi Kardeşliği muhabiri, Eğitim-Sen yöneticisi ve Katılımcı Sendikal İnisiyatif (KSİ) sözcüsü Şaziye Köse ile Eğitim-Sen’deki durum üzerine görüştü.

Ş

aziye KÖSE, Eğit-Der ve kamu emekçileri sendikaları kuruluş çalışmalarında yer aldı. 3 dönem Eğit-Sen 1 No’lu Şube Eğitim Sekreterliği, aynı zamanda Büyükçekmece Baştemsilciliği ve İşyeri temsilciliği, 7 No’lu EğitimSen Şube Sekreterliği, KESK Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Eğitim-Sen 7 No’lu Şube Kadın Sekreterliği ve Şube Başkanlığı yaptı. Halen Eğitim-Sen 7 No’lu Şube Örgütlenme Sekreteri olarak çalışmaktadır. Eğitim-Sen yetkiyi kaybetti. KESK ve Eğitim-Sen başkanlar kurulu bu durumu bir oranda hükümet politikalarına bağladılar. Sizce aslında Eğitim-Sen’in yetkiyi kaybetmesinin neden(ler)i nedir? 90’lı yılların başlarında büyük bir umut ve olanak olarak ortaya çıkan kamu emekçileri sendikal hareketi de günümüzde mevcut olumsuz tablonun bir parçası olma yolunda hızla yol almaktadır. Bu süreç, KESK ve EğitimSen içerisinde özellikle sahte sendika yasasının çıkmasıyla birlikte adeta dizginlerinden boşanırcasına kendini göstere göstere yaşanmaya başlamış ve Eğitim-Sen bundan bağışık kalamamıştır. Bürokratizme kayış, geleneksel sendikacılığa öykünme anlayışı, çarpık temsil ilişkilerini geliştirdi. Sahici anlamda sendika haline gelememiş olma gerçeği, sendikayı kuşatıcı biçimde üyenin yaşamına sokamaması ile ifadesini buldu. Örgütlenme ve mücadele biçimlerinde kendisini yasallık cenderesine hapsederek, fiili ve meşru (ya da süreç içinde meşrulaştırılacak) tarzdan uzaklaşıldı. Tüm bunlar da, eğitim emekçilerinin neredeyse tamamlanan işçileşme sürecini karşılayacak bir bilinç dönüşümünü gerçekleştirmekten uzak, emeğin siyasallaşmasını ifade etmeyen; ancak dar kadrolar düzleminde kapalı devre, çarpık bir siyasallaşmaya neden oldu. KESK Başkanlar Kurulu’nun yaptığı saptamaya katılmıyorum. Toplumsal muhalefetin en dinamik örgütü olan KESK’ i ve dolayısıyla Eğitim-Sen’i tükeniş noktasına sürükleyen, öngörüsüz siyasetlerin sendikal anlayışlarıdır. Yetki kaybını iktidar politikalarına bağlamak esas nedenlerden kaçıştır. Yönetenlerin kendilerini ve basiretsizliklerini aklamadır. Çünkü neoliberal politikalar, sendikal hareketin krizi, yükselen milliyetçilik, iktidar faktörü, kadrolaşma vb. sorunlar üzerine yapılan aşırı vurgunun, çözümleri ve çıkış yollarını gölgeleyecek şekilde gitgide bir retoriğe, bir mazerete dönüştü-

ğü kanısındayım. Kapitalizm var olduğu gisinin hayata geçirilmemesi. Kapalı sürece, negatif dış koşullarla hep karşı devre grup temsiliyetleri üzerinden yapıkarşıya olacağız. Asıl üzerinde durma- lan eğitimlerle boşa zaman geçirilmesi. mız gereken iç nedenleri en kaba şekliy- 10- Eğitim alanında somut günle şöyle sıralayabiliriz: 1- Krizi kanık- demler üzerinden ilerleyen bir safsama, içselleştirme: Bu durumun yarar- laşmanın yaratılamaması (paralanabileceğimiz uluslararası deneylere s ı z - n i t e l i k l i - b i l i m s e l e ğ i t i m ) alıcı gözle bakılmamasına yol açması. 11-İpler elden kaçar kaygısıy2- Sınıf mücadelesini çevreleyen koşul- la, işyeri temsilciliklerine gereken larda meydana gelen değişiklikleri kar- önemi ve özeni göstermeme, mücaşılayacak bir duruşun, yaratıcı çabanın, delenin işyeri bazında örülmemesi. yenilenmenin, yol açıcılığın engelini 12-Grup kaygılarından dolayı yatay örgütlülüğün devoluşturan statükoculuk, cehalet ve reye sokulmaması, 90’lı yılların günü kurtarma çırişyeri temsilcileri pınışları. Tüm bunkurulunun karar başlarında büyük ların yaratıcı çabamekanizması halibir umut ve olanak ları kösteklemesi. ne getirilmemesi, olarak ortaya çıkan Yeni deneysellikyabancılaştırma. 4688 sayılerden alıkoyması 13kamu emekçileri 3- Bir savunma lı sahte sendika sendikal hareketi de yasasının kazanım hattının örülemeyişi. Üyelerin, olarak görülmegünümüzde mevcut si, üyelerin bilinhakları koruma olumsuz tablonun bir cinde bulanıklık değil, hak kazanma beklentisine parçası olma yolunda yaratarak “haklar sokulması. Büyük yasalardan önce hızla yol almaktadır. ve kapsamlı saldıgelir” anlayışırılar (GSS, Sosyal nın terk edilmeBu süreç, KESK ve si. “Yetki”ye ve Güvenlik, Kamu Eğitim-Sen içerisinde “toplu görüşmeYönetimi Yasası, ”lere odaklanan Personel Rejimi özellikle sahte bu tek ayaklılık, Yasa Tasarısı vb) sendika yasasının mevcut yasal çerkarşısında Eğitimçıkmasıyla birlikte Sen’in laiklik-anti çevenin cenderesi laiklik çizgisidikkate alındığınadeta dizginlerinden da, ne hapsedilmeister istemez boşanırcasına kendini si. 4- Eğitim-Sen bir kısır döngüye kapatma davası yol açtı. En kötügöstere göstere ve anadil tartışsünden bir “ücret yaşanmaya başlamış sendikacılığı”na malarıyla sendikal mücadele eksenive Eğitim-Sen bundan kayış yaşandı. nin kaydırılması. Burada da dişe bağışık kalamamıştır. dokunur bir kaza5- Üyenin işyerlerinde açık taraf nım elde edilekılınamaması. İşveren tanımı yapmaya- medi. Bu süreç “etki mi yetki mi?” rak, işyerlerinde uzlaşmacı- arabulucu tartışmaları yarattı. Asıl tartışılması bir çizgi sürdürülmesi. İdari yaptırım- gereken yetki değil, sendikal mücalar karşısında suskun kalmak, üyelerin dele hattımızdaki eksen kaymasıdır. işverenden daha fazla sorgulanması. 14- İstifalar ve ayrılmalar karşısında 6- Sendikanın üyenin yaşamına sokul- apolitik tutum ve duruşlar göstererek, maması. Sendikanın üye için somut istifa ve ayrılmaların meşrulaştırılması. bir gereksinim haline getirilmemesi. 15- Üyelik işlemlerinin yasakçı yasa7- Her vesileyle kendi üyelerinin öte- ya göre yapılması, yasayı kadük hale sinde eğitim gibi bir alanda toplumun getirip, fiili olarak stajyer, ücretlisözcüsü durumuna yükselememesi. sözleşmeli eğitim işçilerinin, eği8- Sendikanın-organların gençlere ve tim fakültesi öğrencilerinin üye kadınlara kapatılması, kadın üyelerin yapılmaması, emekli olan üyelerin kadın sekreterliklerine hapsedilmesi. üyeliklerinin devam ettirilmemesi. 9- Deneyim aktarımı ve süreklilik zinci- 16- Köhnemiş olan delegeli seçim rinin sağlanamaması. Deneyimli (TÖS sisteminin kaldırılarak üyenin senve TÖB-DER kökenli) kuşağın sahne- dikal yaşamın her alanına doğruden çekilmesi. Bu tehlikenin farkına dan müdahalesinin engellenmesi. varan bir kadrolaşma ve iç eğitim çiz- 17- Yapılmasın diye alınan eylem

11 kararları, aktif sendika üyelerinin bıktırılıp sendikadan uzaklaştırılması. 18- Eleştiri-özeleştiri, katılım, karar alma mekanizmalarının çalıştırılmaması, aşırı merkeziyetçilik. 19- Örgütlenmenin dönemlik kampanyalara hapsedilmesi, örgütlenme perspektifi-stratejisi politikaları oluşturulmayışı. Daha onlarca neden sayabiliriz. Kısacası hercai bir mirasyedilik yapılmış ve eğitim işçilerinin sözcülüğü mücadele tarihimizde ilk kez sağa teslim edilmiştir. Tek sendika tek konfederasyon talebini savunmak anlamlı mıdır? İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) bir işçi köylü hükümetine giden yolda sendikaların birleşmesi gerektiğini savunuyor. İKP hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce İKP işçi sınıfını, yoksulları kucaklayabilecek midir? Emek hareketinin karşı karşıya bulunduğu sorunların, hiçbir yeni açılım olmaksızın, somut gündemler üzerinden ilerleyen bir saflaşmaya dayanmaksızın, yukarıdan ve peşin tercihlerle gerçekleştirilecek birleşmelerle aşılamayacağını, bunun yeni yanılsamalar üretmekten başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum. Birliğe karşı değilim. Tam tersine hedef olarak tek sendikal konfederasyonu savunuyorum. Ama buna gidecek yolun nerelerden geçtiğini tartışmalıyız. Sorun hiçbir şekilde ve esas olarak mevcutların birleştirilmesi değil, mevcutların mücadele içinde dönüşümü ve işçi hareketinin yeniden kuruluş perspektifinin ürünü olan bir birliktir. Günümüzün ihtiyacı böyle bir süreci ivmelendirecek, yol açıcılık yapacak, bütün konfederasyonlarda bu fikri örgütleyecek bir sendikal odağın ya da eğilimin güçlendirilmesidir. Bütün bu arayış ve kuruluş süreçleri gerçekten de emekçilerin kendi eseri olmalıdır. Bu çerçevede mücadelenin her düzeyinde en geniş katılımın ve en güçlü inisiyatifin ortaya konulabilmesi için gereken ilişkiler, daha bugünden örülmeye başlanmalı ve geliştirilmelidir. Bunun ilk ve en önemli adımı yeni bir emek odağını yaratmak için kapsamlı, yaygın ve yöntemli bir tartışma ve hareket sürecinin başlatılması olmalıdır. Emek hareketinin tarihin akışı içerisinde layık olduğu yeri alabilmesi için bir yeniden kuruluş dönemine gereksinimi vardır. Bu süreçte sendikal hareketin kurumsal yapıları, örgütsel düzeyleri, ilişki ve zihniyet biçimleri esaslı bir biçimde aşılmalıdır. Sorunumuz, nasıl birleştirebiliriz sorunu değil, yeniden nasıl inşa edebiliriz sorunudur. İşçi Kardeşliği Partisi’ni kuruluş çalışmalarından beri izliyorum. İşçi hareketinin yeniden kuruluşu perspektifi içinde ele alındığında, ki günümüzün ihtiyacı budur, bu perspektifin bir parçası olarak değerlendirilebilir. İKP, ancak, politik bir işçi hareketinin doğuşuna katkıda bulunduğu ve işçi hareketinin iktisadi ve siyasi alan ikiliğini aşan bir dip dalgası üzerinden kendini yeniden kuruşuna adadığı ölçüde büyüyebilir.


toplum

12

Bursa’da bir Ağustos Sefa Ata

U

ludağ bütün görkemiyle gölgesini şehrin üzerine yıktığında, Soğanlık’taki atölyelerden işçiler birer ikişer çıkmaya başlamışlardı. Kısa sürede bütün atölyeler boşaldı. Geride sadece on sekiz gündür işyerlerinin önüne kurdukları çadırlarda direnen işçiler kaldı. Yarın on dokuz gün olacaktı ve henüz yararlarına bir gelişme olmamıştı. Ya eski ücretlerini kabul edip işlerine dönecekler ya da tabakhanelerin olduğu mahalleyi terk edeceklerdi.

Y

altındaki dudaklarından “Yarın rinde, biraz şaşkın ama sakin atölyelere girip iş elbiselerini giydiler. direnişi başlatalım!” dedi. Odadakilerin hazırlıksız yakalandığı bu cümle karşısında derin bir sessizlikle beraber herkes Ali Hoca’ya bakıyordu. Sigara dumanı ve bir ağustos gecesinin sıcağı ile dolu bu odada, başkan ayağa kalktı. Bir ömür boyu en çok sevdiği “direnelim” kelimesini genç bir tabakhane işçisinin ağzından duymanın eşsiz mutluluğu ile: “Hayırlı olsun!” dedi. Ve “Sabaha kadar bu kararımızı bütün arkadaşlarla paylaşalım! Sabah Güneşli Deri’nin önünde buluşmak üzere” deyip, toplantıya son verdi.

eşil Bursa’da hiç kimsenin zorunlu olmadıkça geçmeyi bile düşünmediği bu mahalledeki onlarca tabakhanede ham deriler işlenir, kullanıma hazır hale getirilirdi.

Şişko Recep bizi çağırırdı, önünde el pençe durur, ne derse kabul ederdik. Bugün onların tüm panikleri artık önlerinde el pençe duran zavallıları görememelerinden kaynaklanıyor.

Bina ahşap, iki katlı, şirin bir yerdi. Binanın önüne geldiklerinde aceleyle açık kapıdan içeri girdiler. Ahşap merdivenlerden hızlı hızlı ikinci kata çıkıp, devam eden toplantıya katıldılar.

Büyük bir keyifle Ali Hoca’ya dönerek, “Hoca sağol!” dedikten sonra daha kararlı bir ses tonuyla ve hızla bu dört tabakhanenin sayısının artırılmasının zorunlu olduğunu anlatmaya başladı. Son on gün içerisindeki görüşmelerinin sonuçlarını aktardı. İşçiler çalışma koşullarından dolayı, çalışma saatlerinde kendi atölyelerindeki arkadaşları dışında pek kimseyle görüşememiş; ama akşamları çoğu aynı yerde oturan, yine çoğu aynı şehirlerden göç ederek buralara gelmiş arkadaşlarını ziyaret etmiş, onlarla örgütlenme üzerine konuşmuştu. Odadaki bütün işçiler, günün yorgunluğunu unutmuş, konuşanlar tekrar tekrar söz isteyerek katkıda bulunmaya çalışıyorlardı.

O gece alınan karardan, bir toplantıya katılanların bir de Şişko Recep’in haberi oldu. Yanlış iğne yüzünden çocukluğunda bir bacağı kısa kalan Mustafa, arada bir arkasına bakarak, çok tuhaf gölgesiyle, gösterişli evin zilini çaldı. Kapı hemen açıldı. Bahçeden havlayan köpeklerin arasından geçerek kendisini bekleyen Recep’in yanına vardı. Eline sarılıp öpmek için hamle yaptıysa da Recep hemen “Ne oldu?” diyerek meraklı bir ses tonuyla konuya girdi. İşin özeti direniş kararı alınmıştı ve 8 Ağustos sabahı Bursa Ovası her zamankinden değişik bir gün yaşamaya adaydı. Mustafa, bahçe kapısından çıkarken evin kahyası ona bir zarf uzattı. Mustafa eve yürüyerek değil, sarı bir taksinin arka koltuğunda tedirgin döndü.

Saatlerdir içindekileri söylemek istiyor, bir türlü cesaret edemiyordu. O konuşurken acaba ne derlerdi? Heyecandan titreyen sesiyle ayağa kalkmadan, önündeki sandalyeden tutunarak, yeni çıkan bıyıklarının

Soğanlı Mahallesi’ne ilk gelen Recep olmuştu. Ondan hemen sonra atölyenin müdürü, muhasebecisi ve Bursa emniyet mensupları. İşçiler her zamanki vakitlerinde hiçbir şey olmamış gibi Soğanlı’ya geldikle-

üniversiteler, petrol istasyonları (yönetim kurullarında ABD’nin önde gelenleri Bush, Cheney, Rumsfeld...) ve megamarketler ile karşılaşırsınız. Oysa bundan 25 yıl önce şehir merkezleri ne ise, onların geri planlarındaki varoşlar da oydu. Şimdi yalancı bir zenginlik almış başını giderken, buraların gerçek sahipleri sefalet içinde yaşıyorlar. Bu zenginliklerin arkasında ülke gerçekleri saklanıyor. Sosyal devlet sizlere ömür olmuş; Amerikanvari eyalet sistemi gelmiş de haberimiz yokmuş gibi davranmayı bırakalım.

olarak insanlarımızın kanını emen bir düzen almış. Ekonomik baskılar ile insanlarımızın kimini sindirdiler, kimini de onursuzlaştırdılar. Öyle ki insanlarımız en kutsal hak olan mücadele etme ruhunu kaybetti. Bunlarla mücadele eden kimler? Adaletin, sivil toplum örgütlerinin boşluklarını dolduran, kendilerini kahraman ilan eden, beline silah takıp siyah elbise giyen mafya bozuntuları. Çocuğunuzu karşınıza aldığınızda bir sorun bakalım? Çocuğum ne olacaksın? Alacağınız cevap “MAFYA olacağım baba!” olursa şaşırmayın, hak alan da hak veren de “MAFYA.” İyi mafya kötü mafyaya karşı.

Üreten, istihdam yaratan fabrikalar kapanmış, hayvancılık, tarım öldürülmüş; bu kapananların yerini ise yukarıda saydığımız tüketen, istihdam yaratmayan, üç beş kişinin değirmenine su taşıyan, sömürgeleşmekte olan düzenin sülük emicileri

Emperyalizmin kodamanları vampir gibi insanlarımızın kanlarını emmekten bıkmadılar… bıkmazlar da, çünkü onların beslenme kaynağı kandır. Kanın en bol olduğu yer de savaşlardır. İşte bu yüzden yeryüzünde savaşlar hiç eksik olmayacak. Akşamları eve gittiğimizde o sihirli

Sadece ücretlerimizin biraz iyileştirilmesini istiyoruz. Aslında her gün elimizden geçen yüzlerce derinin, büyükçe olan bir tanesinin karşılığı istediğimiz. Hani kamyonlarla getirilip atölyenin içine atılıveren; beyaz, siyah, kırmızı tüylerle kaplı, bazen tuzlanmamış ve kokmuş leşimsi derilerden bir tanesinin karşılığını istiyoruz. diyordu. Sesi yorgundu. Arkalardan bir el, epeydir havada söz istiyordu. Hepsine tekrar hoşgeldiniz dedikten sonra: Ne kadar umutlu olduğumu anlatamam. İlk kez arkadaşlarımla beraber ortak hareket edebilmenin tadını yaşıyorum. Sendikamız oldu ve adam yerine konduk. Eskiden

İyi ve Kötü Recai Karakaş

İyi mafya kötü mafyaya karşı

T

ürkiye’de özelleştirmelerin başladığı 1980’lerden bugünlere bir bakın, bu süre içinde ülke nasıl bir gelişme göstermiş. Yeni muhafazakâr politikalar ve postmodern ekonomi kime yaramış, kime yaramamış? En basit örneği ile, oturduğumuz ilçeleri irdeleyelim. 80’li yılların başlarında ilçelerin içi de birdi dışı da. Oysa şimdi hangi ilçeye giderseniz gidin, ilçe merkezlerine geldiğinizde birbirleri ile gösteriş yarışı eden, muhteşem belediye binaları, özel hastaneler, parti merkezleri, özel

İşçi Kardeşliği

Vakit öğle paydosuna denk gelmişti. İşçiler arka taraftaki yemekhanede toplanmıştı. Ali Hoca işçilere: “Her şeye hazır olun!” diyebildi. “Ama her şeye... İstediğimizi almaya, işimizi kaybetmeye, gözaltına alınmaya, dövülmeye, horlanmaya, övülmeye, onurlandırılmaya, aç kalmaya hazır olun. Hiçbir şey dünkü gibi devam etmeyecek.” Üst katttaki odaya tekrar girdiklerinde diğer tabakhanelerin sahipleri de gelmişti. Recep zor anında aynı çıkarları paylaştıklarını düşündüğü diğer patronları da çağırmıştı. Başkan son kez “Sendikayı ve ücret artış isteğimizi kabul edeceksiniz.” dedi ve sustu. Hakkı, huzursuz ve oturduğu yerde duramaz olmuştu. Belli ki büyükçe bir deri bunlara çok görünüyordu. Kısa bir suskunluktan sonra Bursa’nın en büyük tabakhanesinin sahibi olan ve içlerindeki en genç ve gösterişli olanı, açık renkli gözlüklerini sağ eliyle çıkarıp masanın üzerine koydu ve “Kabul etmezsek ne yapacaksınız?” dedi. Herkes ayaktaydı. Rüstem, zamanın neşeli havasına uygun bir sesle “İşte bunu yaparız!” dedi ve Ali Hoca’yla beraber odayı terk etti. Asma katın merdivenlerinden inerlerken tabakhanedeki bütün işçiler dolaplarındaki en güzel elbiselerini giyerek yüzlerinde dirençli ve kaygılı bir gülümsemeyle sokağa çıkıyorlardı. İçeride sadece Topal Mustafa ve yukarıdakiler kalmıştı. Bir anda Güneşli tabakhanesinin önü düğün yerine dönmüş, kalabalık büyüdükçe büyümüştü. Ali Hoca kısa konuşmasını: “Biz haklıyız.” diye bitirdi. kutunun karşısına oturduğumuzda, emperyalizmin kodamanlarının beyin boşaltma operasyonları devreye girer. Eğer bu ülkenin okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bir ferdiyseniz (büyük çoğunluğu öyle), TV dizilerinde muhteşem havuzlu villalar, oturma odalı arabalar, Versace marka kıyafet giyen, siyah gözlüklü ve siyah şık takım elbiseli insanlar, sizi alır kendi değerlerinizden ve sorunlarınızdan uzaklaştırır. Hatta eğer bu ülkeyi birazcık tanımıyorsanız, bu ülkeden zenginlik fışkırdığına inanmaya başlarsınız. Bakın şu iki atasözü ne güzel anlatıyor halimizi: “Çıkmışız bir alamete gidiyoruz keramete,” “Dünya üç beş bilgisizin ellerinde/ onlarca her bilgi kendilerinde/ üzülme eşek eşeği beğenir/ hayır var sana kötü demelerinde.” Ne serbest piyasa, ne postmodern ekonomi, ne de liberalizm.Yaşasın sosyal devlet. Hoşçakalın...


Sayı: 22 Kasım 2006

sendikalarımız

13

Novamed İşçisi Direniyor! Türkiye çalışma hayatında grev artık sıradışı bir olay. Grevdeki işyeri sayısı günden güne azalıyor. Grevler hükümet tarafından sık sık erteleniyor ya da yasaklanıyor. Her gün azalan sendikalı işçi sayısı bu durumun önemli bir nedeni. Ancak Antalya Serbest Bölgesi’ndeki Novamed fabrikasının, çoğunluğu kadınlardan oluşan işçileri, 26 Eylül’den bu yana grevde. Onların grevini önemli kılan ise bu grevi bir serbest bölgede ve bir çokuluslu şirketin işyerinde yapıyor olmaları. Aşağıda, Petrol-İş Mersin Şube Başkanı Adil Alabeyoğlu’nun greve ilişkin yazısını yayımlıyoruz.

Novamed grevinin öğrettikleri Adil Alaybeyoğlu, Petrol-iş Sendikası Mersin Şube Başkanı

2

6 Eylül 2006 tarihinde başladığımız, Antalya Serbest Bölge’de kurulu bulunan Novamed grevimiz devam ediyor. Bu grev Türkiye Serbest Bölgelerinde ilk grev olma özelliğini taşıyor. Bilindiği gibi ülkemizde serbest bölgelerin ilk kurulduğu yıllarda sendikal örgütlenme serbest ama grev yasaktı.

Novamed grevi, işyerinin serbest bölgede olması ve şirketin çokuluslu olması özellikleriyle de önem kazanıyor. Aşağıdaki yazıda Novamed’de çalışma koşulları ve Petrol-İş’in kısa örgütlenme öyküsünü bilgilerinize sunuyoruz.

Novamed işçisi Petrol-İş sendikasında örgütlendi Petrol-İş Novamed’de örgütlenme çalışmalarını Mart 2005 tarihinde başlattı. Örgütlenme çalışmaları başladığında Novamed’de çalışma koşulları, aşağıda bazı örneklerini sunduğumuz gibi, çok ağırdı. • Çalışma saatlerinde 15 dakika ara dinlenmesi ve 25 dakika da yemek molası verilmekteydi. İşyerinde yemek dağıtımı uygulaması kaldırılmıştı. Yemek saatinde bir poğaça ve çay verilmekteydi. • Çalışma saatlerinde yan yana olan iki işçinin birbirleriyle konuşmaları, hatta servis araçlarında işe gidip gelirken bile, konuşmaları yasaktı. • Servis araç sayısı yetersizdi ve servis aracının bir seferi bir buçuk, iki saat sürmekteydi. Bu da bazı çalışanların günde üç dört saatlerinin yolda geçmesi demekti.

• Çalışma saatlerinde, mola ve yemek arası dahil, sigara içmek yasaktı. Bu yasak o kadar abartılmıştı ki işbaşı yapmak için fabrikaya gelen işçiler şefleri ve müdürleri tarafından üzerleri koklanarak içeri alınmaktaydılar. • İşçiler insan olarak görülmemekte, üretimin bir parçası olarak görülmekte ve hata yapsın yapmasın sürekli olarak aşağılanmaktaydılar. • İşçiler aralıklarla şeflerin, müdürlerin odalarına tek tek çağrılmakta yersiz suçlamalarla hakaretler edilmekteydi. O kadar ki bu seansların sonunda odadan ağlamadan çıkan işçi yok gibiydi. • İşçilere iş saatleri dışında birbirleriyle görüşmemeleri, evlerine misafir almamaları hatta eşleriyle bile oturup konuşmamaları söylenmekte, “ertesi gün işe geleceksiniz, yemeğinizi yiyip yatın” denmekteydi. • Kadın işçilerin evlenmek için işyerinden izin alması gerekiyordu. • Evli kadın işçilerin ne zaman çocuk yapacaklarına işverenleri karar veriyordu. Evli kadınların çocuk yapmaları bir takvime bağlanarak sıraya konmuştu. Hangi ay hamile kalabileceği belirlenmişti. Bu takvimden, yani zamanından önce hamile kalan kadın işçi, tekrar işe alınacaksın denerek tazminatı da ödenmeden işten çıkartılıyordu. Bir yıl sonra ise bazıları işe alınmıyor, bazıları da artık işe dönmek istemiyordu.

baskıları bu kez sendikaya ve sendikalı işçilere karşı yoğunlaştı. İşçilere sendikadan istifa etmeleri için yoğun baskı uygulamaya başladı. Şefler ve müdürler, sendikalı olsun olmasın, işçileri tek tek “sorguya” aldılar ve sendikadan istifa etmeleri, sendikaya üye olmamaları için tehdit ettiler. Sendikalı işçilere işyerindeki en ağır işleri yaptırmaya başladılar, günlerce bu ağır işlerde çalıştırarak cezalandırdılar (bu tür işler daha önce gün içinde birkaç saatte bir değişerek dönüşümlü olarak yaptırılıyordu). Sendikalı işçilerin vardiyalarını değiştirdiler. Üye olmayan işçilere “sendikalı işçiler bizi sendikaya üye olmaya zorluyorlar” diye belge imzalatmaya çalıştılar. İşçiler “fabrikayı Mısır’a taşıyacağız, sendika yüzünden hepiniz işsiz kalacaksınız” diye tehdit edildiler.

Petrol-İş TİS yetkisi aldı Novamed işvereninin tüm baskılarına rağmen Petrol-İş Sendikası Novamed’de çoğunluğu sağlayarak Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisini aldı. Yasal TİS prosedürü işlemeye başladı. İşverenin baskıları bu dönemde de devam etti. Bazı sendika üyeleri baskılara ve tehditlere dayanamayarak sendikadan istifa ettiler. Bazıları işlerini bırakmak zorunda kaldılar. Bu arada işveren olası bir grevi kırmak için 60’a yakın yeni işçi aldı.

Novamed yönetiminin uzlaşmaz ve sendika düşmanı tutumu Petrol-İş’in örgütlenme çalışmasonucu 26 Eylül günü Novamed sı başladıktan sonra Novamed işçisi greve çıktı. yönetimi “sendika size bir şey veremez. İstediklerinizi biz Şirketin küresel stratejisi ve vereceğiz” diyerek yukarıda hedef pazarları düşünüldüğünörneklerini verdiğimiz baskıları de Türkiye’deki faaliyetlerinin hafifletti. Sendikalaşmanın ilk vazgeçilmez olduğu çok açıktır. olumlu sonuçları alınmaya baş- Novamed grevi, bu açıdan baştan lanmıştı bile. Ancak işverenin kaybedilmiş olarak değerlendi-

rilmemelidir. Grevin, değil fabrikada üretimin durması, yalnızca üretim düşüşüne yol açması durumunda bile işverenin küresel talepler nedeniyle masaya oturması gerekecektir.

Novamed işçisinin hak alma grevine destek olun! Novamed yönetimi internet sitelerinde: “25 yıldır, hastalarımızın yaşam kalitesi ve yaşam sürelerini iyileştirmek için çalışıyoruz.” “25 yılın gururunu hastalarımız, müşterilerimiz ve Fresenius Türkiye’nin çalışanları ile paylaşıyoruz.” diyorlar. Ama Türkiye’de işçilerine uyguladıkları baskılar ortadadır. Novamed yönetimine soruyoruz: Fresenius Medical Care’in (FMC) diğer ülkelerdeki işyerlerinde sendika ve toplu iş sözleşmesi vardır, Türkiye’de neden yoktur? Türkiye Serbest Bölgeleri Türkiyeli işçilerin köle olarak çalıştırılabildikleri yerler midir? Buralarda Türkiye Cumhuriyeti Yasaları geçerli değil midir? Novamed yönetimi Türkiye’yi sömürge bir ülke olarak gördüğü için mi çalışanlarına köle gibi davranıyor, sendika düşmanlığı yapıyor? Petrol-İş sendikası ve Novamed grevci işçileri işçilik onurlarını korumak için grevdeler. Novamed grevci işçileri haklarını istiyorlar. Hak alma mücadelesinde onları yalnız bırakmayın!

Greve biz de destek olalım! Fresenius Medical Care şirketinin yöneticilerine konuyla ilgili protesto postası gönderin: Dr.Emanuele Gatti, FMC YK Üyesi, emanuele.gatt@fmc-ag.com Dr.Massimo Fini, FMC Yönetici, massimo.fini@fmc.ag.com

Mr Antonio Raffa, Lojistik ve Uluslararası Üretim Müdürü, antonio.raffa@fmc-ag.com


uluslararası 14 “Yaz Yağmuru” Operasyonu ve Gazze Şeridi

Filistin hükümetine darbeye hayır! G

azze Şeridi’nde aylardır süren hava bombardımanı sonrası bir insanlık dramı yaşanıyor. İsrail’in Lübnan’a saldırısı yaz boyunca medyada geniş yer tuttu. Oysa kaçırılan İsrail askeri Gilad Şalit’in kurtarılması bahanesiyle başlatılan ve Filistin topraklarında halen süren “Yaz Yağmuru” operasyonu, medyada görmezden geliniyor (operasyonun hemen öncesinde kaçırılan iki Filistinliden de hiçbir haberde bahsedilmiyor). Zaten büyük patronlar medyasının, Filistin sorununa ilişkin tutumu hep aynı: Çarpıtma, sansür, yanlı aktarma, yok sayma... Oysa, dört aydan kısa bir süre içerisinde, Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre 135’i çocuk, 290 Filistinli öldürüldü. 750 kişiyse yaralanıp engelli kaldı. Bu imha amaçlı şiddetin üstüne tuz biber olan ise, elektrik santralinin bombalanmasından dolayı hastanelerin çok az elektrikle çalışması... En son haber ise İsrail’in Gazze’de yeni bir ölümcül silahı kullandığı yönünde. İtalyan gazetecilere göre, bu silah şu anda ABD’nin denemelerini yaptığı “Ağır Hareketsiz Metal Patlayıcı” benzeri bir silah. İngiliz Guardian gazetesine konuşan Gazzeli doktorlar yaralıların yaralarının küçük olduğunu, ancak deri ve iç organların üzerinde beyaz bir toz bulunduğunu

Bir Filistinli anne daha öldürüldü Alison Weir*

T

üm önemli medya kuruluşlarının Gazze muhabiri olduğu halde, bu olay da hemen hiçbir medya kuruluşunca verilmedi. Kimi büyük Amerikan gazetelerinde bir satır olarak geçti. Haberi en uzun veren Washington Post gazetesine göre, Filistinli kadın bir İsrail tank şarapneli ile öldürülmüştü. Oysa görgü tanıklarına göre ölüm sebebi şarapnel değildi, kadın yakın mesafeden ateşlenmiş mermilerle öldürülmüştü. Kadının adı İtimad İsmail Abu Muhammer idi. İsrail askerleri, İtimad’ın kocasını, sorularına yanıt vermediği için dövüyordu. 35 yaşındaki İtimad araya girdi. Kocasının sağır olduğunu açıklamaya ve kocasının dövülmesine mani olmaya çabaladı. Bu yüzden ona ateş ettiler, hem de üst üste. Yine görgü tanıklarına göre İtimad hemen ölmedi. Kan kaybından ölmesi saatler aldı. Ama İsrail askerleri bir ambulansın gelip onu almasına izin vermedi.

ve iç organlarda ciddi hasar olduğunu aktarıyor. Tamamen tanınmaz hale gelmiş cesetler ise olayın bir başka yönü. Bölgenin ablukaya alınması, bombalanması, insanların öldürülmesi, sağlık hizmetlerinin verilememesi, su kesintisi, yolların, geçitlerin imha edilmesi yetmiyormuş gibi, bir de Gazze Şeridi’ne sürekli ses bombaları atılıyor. Bu sadist uygulama ile, burada yaşayanlara bir dakika bile rahatlama olanağı verilmiyor. Ses bombaları, psikolojik zarar vermeyi hedefleyen, tüm nüfusa yönelik kitlesel bir işkence.

Filistinlilerin birbirleri ile savaşmaları için sebep yok...

Seçimlerde Filistin halkı tarafından sandığa gömülmüş olan El Fetih’in milis lideri ve Filistin Otoritesi İstihbaratı başkanı Tevfik Tiravi, 8 Ekim günü İngiliz Sunday Ti m e s g a z e tesine “Bir iç savaşın başlangıcındayız, buna şüphe yok. Onlar [Hamas] silah topluyor ve her an tam bir iç savaş çıkabilir” demiş. Ay n ı g a z e t e , İşte bugünFilistinli kaylerde medyaya İsrail Gazze’deki ağır yaralıların Batı Şeria ve naklara dayaKudüs’teki hastanelere nakline izin vermiyor. yansıyan, El narak, Filistin Fetih ile Hamas Otoritesi başkanı ve El Fetih lideri arasındaki çatışma ile gündeme geti- Mahmut Abbas’ın “ABD, Ürdün ve rilen olası bir iç savaşın çıkabilece- Mısır’ı, Hamas’a karşı harekete geçği yerin, bu koşullar altındaki Gazze tiğine dair bilgilendirdiğini” de aktaŞeridi olabileceği söyleniyor! Şiddetle rıyor. Gazeteye göre Tiravi “şiddetin çıldırtılmış Filistinliler bir intihar eyle- Gazze’de başlayıp Batı Şeria’ya yayımi olarak iç savaşa kışkırtılıyor. lacağını” tahmin ediyor. Oysa Hamas liderleri bir iç savaşa asla izin vermeyeceklerini söylüyorlar. Kocası ve çocukları onu kurtarmak için hiçbir şey yapamadı. Yaklaşık beş saat sonra bir ambulans İtimad’ı bir hastaneye götürebildi, ama doktorların tek yapabildiği, kadının ölmüş olduğunu teşhis etmek oldu. Dolayısıyla, on bir çocuk annesi olan İtimad, bu şekilde, Ramazan’a birkaç gün kala öldürüldü. Medya için bunun haber değeri yoktu, sadece bir Filistinli anne daha öldürülmüştü. Haberi bir satırla veren gazeteler de, bu bir satıra sığdırılabileceğinden fazla yanlış sığdırmıştı. Onlarla aynı evde kalan, 28 yaşındaki kayınbirader de öldürüldü. Neden? Çünkü İsrail’in aradığı bir direnişçinin evinin arkasındaki evde oturuyorlardı. Yani İsrail’in bir öldürme/kaçırma operasyonunda iş kazasına kurban gitmişlerdi. Aynı gün öldürülen toplam Filistinli sayısı beşti. Diğer üç Filistinli başka bir bölgede öldürülen genç çobanlardı. Görünüşe göre tek suçları yanlış zamanda, yanlış yerde, yani Gazze’de olmaktı. Bunların hiçbiri büyük patronların medyasında yer almadı, başka günlerde yaşananlar da yer almayacaktı. *

Alison Weir, “Eğer Amerikalılar Bilseydi” adlı örgütün yöneticisi

Geçtiğimiz günlerde, ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice bölgeyi ziyaret edip, Mahmut Abbas’ı sıcak bir şekilde kucakladı. 5 Ekim’de Reuters, Abbas’a bağlı milislerin ABD’den silah ve eğitim aldıklarını yazdı.

Esas tehdit Batı yanlısı darbe Bu ortamda demokratik yolla seçilmiş Hamas hükümetinin devrilmesi için yapılan planların, bir darbe aşamasına yükseltilmek istenebileceği görülüyor. İç savaş tehdidinden bahsedilse de, esasında yabancı ve bölgesel destekle, yerel milisler kullanılarak yapılacak bir darbe tehdidi söz konusu. Çünkü İsrail’in işgali altındaki bölgelerde yaşayanlar olsun, İsrail içerisinde ikinci sınıf insan olarak yaşayanlar olsun, başka ülkelerde zorunlu sürgün/mülteci konumundakiler olsun, Filistinlilerin arasında onları iç savaşa, kardeş kavgasına düşürebilecek ayrımlar yok. Aksine Filistinliler bir bütün olarak geri dönme haklarından, kendi ülkelerinde yaşama haklarından vazgeçmemek konusunda birleşiyorlar; işgalci, sömürgeci, saldırgan, Siyonist

İşçi Kardeşliği İsrail’i tanımayı reddediyorlar. 18 Ekim günü yaptığı açıklamalarda El Fetih lideri ve Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, bir ulusal birlik koalisyonu olasılığının, Hamas İsrail’e yönelik tutumunu yumuşatmadığı için, artık ölü olduğunu, bir teknokratlar hükümeti seçeneğinin değerlendirilmesi gerektiğini açıkladı. Hamas ise bir birlik hükümetinin halen mümkün olduğunu düşündüğünü söyledi ancak İsrail’i tanımayı reddetti. Abbas’a yakın kaynaklar Abbas’ın bir referanduma gidebileceğini de ifade ederken, Hamas, hükümet konusunda düzenlenecek herhangi bir referandumun Filistinlilerin çoğunluğu tarafından seçilmiş meşru hükümete karşı bir darbe olarak görüleceğini açıkladı.

Erdoğan’dan Bush’a hizmet önerisi Öte yandan ekim başında ABD başkanı George Bush’u ziyaret eden Başbakan Erdoğan, Bush ile görüşmesinin ardından yaptığı basın açıklamasında soruları yanıtlarken Filistinlilerin İsrail’i tanımaları ve böylelikle en meşru haklarından vazgeçmeleri için baskıyı kendisinin yapabileceğini açıkladı. “Tarafların birbirlerini tanıması için Türkiye’nin bir rol üstlenebileceğini” söyleyen Erdoğan böylelikle Filistinlileri dize getirmek için uygulanan muazzam baskılarla, ambargoyla, silahla, zulümle sağlanamayan bir şeyi kendisinin yapacağını duyuruyordu: Filistinlileri İsrail’i tanımaya, böylelikle de kendi en temel haklarından, mültecilerin geri dönme haklarından, Yahudilerle eşit haklar temelinde laik, birleşik, demokratik Filistin talebinden vazgeçmeye zorlamak. Erdoğan’a kolay gelsin diyoruz. Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyada emperyalist zorbalığa karşı ezilen halkların kendi kaderlerini tayin etmeleri, emperyalizmin ve onun silahlı gücü Siyonist devletin bölgeden kovulması, tüm dinlerden insanların özgür ve eşit haklarla yaşamalarının sağlanması için mücadeleyi yükseltmek İşçi Kardeşliği Partisi’nin boynunun borcudur.

Çözüm laik, demokratik, birleşik Filistin’de Bu imha savaşını durdurabilecek tek seçenek laik, demokratik, birleşik bir Filistin’dir. Bu zulme suç ortağı yapılmak istenen Yahudi işçiler ve yoksullar da ağır bedeller ödemekteler. Bu yüzden onları kazanıp yanına almayan hiçbir çözümün başarı şansı olamaz.


uluslararası

Sayı: 22 Kasım 2006

15

Brezilya Volkswagen işçilerinin grevi Otomotiv devinin işten çıkarma planlarına karşı grev kararı alan işçiler, yönetime geri adım attırdı.

B

rezilyalı otomotiv işçileri Volkswagen’in yeniden yapılandırma ve işten çıkarma planlarına karşı sendikalarıyla direniyor Ağustos ayında, Brezilya’daki Volkswagen firmasının yönetimi, 3.600 işçinin işten çıkarılmasına, kazanılmış hakların tasfiyesine ve ücret kayıplarına neden olacak bir yeniden yapılanma planı ilan etti. Yönetim işçileri, planı kabul etmemeleri halinde Anchieta’daki (Sao Paulo’nun bir banliyösü) tesisi kapatmakla tehdit ediyordu. Yönetim ve sendika arasındaki müzakereler bir anlaşmayla sonuçlanmadı. 26 Ağustos Cumartesi günü sendika salonunda düzenlenen genel kurul süresince, olası bir kapatma tehdidi tüm katılanların konuşmalarında ağırlıklı konuydu. Ancak herkes mücadele için hazırdı. Grev veya fabrika işgalini dile getiren

ABD Kasırga mağduru Siyahlar eve dönemiyor

K

atrina Kasırgası’ndan sonra faaliyete geçen Uluslararası Katrina Kasırgası Araştırma Komisyonu (ICI), ABD hükümetinin siyahlara karşı yürüttüğü etnik temizliğe karşı mücadele ediyor.

25-31 Ağustos 2006’da, Katrina Kasırgası’nın birinci yıldönümünde ICI kanıtları toplamak ve ABD hükümetinin Katrina Kasırgası ve sonuçları ile ilgili olarak insanlığa karşı işlediği iddia edilen bir dizi suçu doğrulamak üzere New Orleans ve Biloxi’ye gitti. Komisyon bölgeden göç etmek zorunda kalan siyah halkın ev, okul, iş ve sosyal hayatına geri dönüş hakkını talep ediyor. ABD hükümetinin bu hakkın önüne geçmesini engellemek için bütün örgütleri bir araya gelmeye davet ediyor.

tüm konuşmalar heyecanlı bir şekilde alkışlandı. Fabrika komitesi koordinatörü (sendika lideri) dahi konuşmalarında grev ve işgali dile getirdi. Genel kurulu mücadele için hazırlık çağrısıyla bitirdi; çünkü firma, planı müzakere etmeyi reddetmişti. Başkan buna rağmen fab29 Ağustos’ta üretimden gelen güçlerini kullanan Brezilyalı işçiler rikanın kapatılmasını engellemek Çalışma grubu meclis greve için bir model teşkil edecektir’ için ücretlerde fedakârlık yapılmagitme kararı aldıktan sonra çalış- derken haklıdır. Haklısınız! İşten sı gereğinden söz etti. malarına başladı. Bir bilanço oluş- çıkarmalar, kazanılan hakların tas26 Ağustos’taki genel kurul- turmayı ve yeni taktikleri tartışma- fiyesi ve çıkarlar müzakere edileda, yönetim tarafından 1.800 işçi- yı önerdi. Öneri oy birliği ile kabul mez! İşçi Partisi adayları olarak, ye mektup gönderildiği bildirildi. edildi. işleri ve hakları savunma mücaMektupta işçilere, 12 Kasım’da delesinde sizin tarafınızda olduğuBrezilya İşçi Partisi (PT) sona erecek sözleşmeden sonra muzu söylemek için bugün buraadayları, kongre seçimlerinde, işten kovulacakları söyleniyordu. dayız.” Volkswagen işçilerini savunan bir 15 veya 20 yıldan beri fabrika- mektup yazdı. Mektupta şöyle deniBütün bu gelişmelerin ardından da çalışan işçiler dahi bu mektu- yordu: “Sendika başkanı Feijoo, grev meclisi 4 Eylül’de yönetibu aldı. CUT sendikası liderinin ‘işten çıkarmaların ve kazanılan min 1.800 işçinin işten çıkarılması de katıldığı genel kurulda, işçiler hakların tasfiyesinin kabul edilme- kararını iptal ettiğini açıkladığını grevin gerekliliğini dile getirdi ve si cehennemin kapılarını sonuna öğrendi ve yeni durumu gözden fabrikanın sendika başkanı Feijoo, kadar açmaktır; çünkü anlaşma, geçirmek için 12 Eylül’de yeni bir grev ve işgal önerisi yaptı. Brezilya’daki tüm kamu sektörleri meclis toplandı.

İngiltere Blair artık defolup gitmeli!

7

Eylül’de, Tony Blair’e yakınlığıyla bilinen 7 bakan, Blair’in liderlik koltuğunu bırakacağı tarihi açıklamaması üzerine istifa etti. Aynı süre içinde 35 milletvekili, “gelecek seçimlerde yaşanabilecek olası bir yenilgiyi engellemek amacıyla” Blair’den liderliği ve başbakanlığı bırakmasını isteyen bir mektup yazdılar.

ğı gibi, bu bir “hükümet darbesi” miydi? Tabii ki hayır.

“İşçi Partili işçiler artık bu liderliği istemiyor” Yaşanan şey, İngiliz işçi sınıfının, ülkeyi Bush’a ve Brüksel’e bağımlı hale getiren Blair ’e ve onun politikalarına gösterdiği tepkiydi.

Ertesi O gün gün Blair yaşananlakesin bir rı Amicus tarih versendikasım e k t e n nın genel Blair “bir yıl içerisinde” İngiltere İşçi Partisi kaçınarak, sekreteri liderliğini bırakıyor “bir yıl şöyle özetiçersinde” liderlikten çekileceğini kamu- liyor: “Partililer liderliğe karşı oyuna duyurdu. Bütün bunlar, ayaklanıyor.” Amicus sendikasekiz milyon üyeli ve sekiz yüz sının yaptığı son ankete göre: delegeli, İngiltere Sendikalar “Partinin örgütlü olduğu işyerKonfederasyonu’nun (TUC) lerinde çalışanların yüzde 75’i kongresinin arifesinde yaşandı. parti liderliğinin acilen değişme7 Eylül’de İngiliz basının yazdı- sini istiyor.”

Ekvador İşçilerden seçimlerde tüm sınıfa birlik çağrısı

E

kvator’da bir grup sendikacı ve işçi temsilcisi 15 Ekim tarihinde gerçekleşen başkanlık ve parlamento seçimlerinin adaylarına açık mektup yazdı. Bu açık mektubun amacı, bağımsızlık ve ulusal egemenlik temelinde mücadele eden işçi sınıfının, ve halkın bu seçim sürecinde parçalanmasının ortak çıkarlara ters düştüğünü, gerçek bir değişimin ulusu emeğiyle inşa etmiş emekçilerin birliğinden geçtiğini anlatmaktı. Açık mektup, adayları Ulusal Egemenliğin Savunulması temelinde tek bir adayda ortaklaşmaya çağırıyor. Öte yandan, Meksika’daki gibi Ekvator’da seçimlere hile karışması ihtimali üzerinde duruluyor. Seçim Yüksek Kurulu, oy sayımını üstlenen Brezilyalı özel firmayı suçluyor.


Meksika Halkı Demokrasiyi Yeniden Kuruyor

Seçim yolsuzluklarına karşı milyonlarca işçi ve emekçi sokağa döküldü; talepleri, mevcut antidemokratik sistemi değiştirecek bir kurucu meclis.

E

ylül sayımızda Meksika’da 2 Temmuz’da yapılan başkanlık seçiminin ardından yaşanan olayları aktarmıştık. Ulusal Eylem Partisi (PAN) adayı Felipe Calderón’un seçimi kıl payı farkla kazanması ve seçimle ilgili hile şüphelerinin ortaya çıkması üzerine, Demokratik Devrim Partisi (PRD) adayı López Obrador’un başkanlığa gelmesi talebiyle büyük protestolar düzenlenmişti.

nın oyundan 310 bin az. Calderón’un partisinin güçlü olduğu yerlerde ise tam tersi şekilde, başkanlık için alınan oy, senato adayının oyundan 400 bin fazla. Bu, başkanlık sandıklarında oynama olduğu şüphesini uyandırıyor. Meksika seçim sisteminde iki aşamalı sayım yapılıyor: “Hızlı sayım” ve “resmi sayım.” Ancak “resmi sayım”da sandıklar tekrar açılmıyor, sadece sandık tutanakları tekrar gözden geçiriliyor. Bu, sandık sayımında usulsüzlüğe kapı aralıyor. PRD’nin iddiasına göre 900 bin Obrador oyu geçersiz sayıldı. Her seçimin klasiği olan, çöpten çıkan oy pusulaları, kayıtlı seçmen sayısından fazla oy çıkması gibi vakalar da cabası.

Aradan geçen zamanda mahkeme kısmi bir yeniden sayım yapıp Calderón’u başkan ilan etti. Mexico City’nin Zócalo Meydanında toplanan halk ise Obrador’u başkan seçti ve ona Kurucu Meclis kurma görevini verdi. Mahkeme kararına göre 1 Aralık günü 42 milyon seçmenin olduğu Calderón, Vincente Fox’tan başkanlığı devralacak. Ancak daha önce 20 Kasım Meksika’da, Calderón’un sadece 240 bin oy farkla önde olması ve hile günü Obrador başkanlığı alacak. şüpheleri nedeniyle halkın yüzde 60’ı tam bir yeniden sayım yapılmasını Pis kokular gerekli görüyordu. Halk “oy oy, pusula pusula” sloganıyla tüm sandıkların Seçimin hileli olduğuna ilişkin pek çok açılması için meydanlara çıktı. Ancak kanıt mevcut. Mesela Obrador’un parsandıkların sadece yüzde 9’u açıldı ve tisinin güçlü olduğu yerlerde, partinin yeniden sayım sonuçlarının ayrıntıları başkanlık için aldığı oy, senato adayıaçıklanmadı. Calderón’un başkanlığı

ILC: Meksika halkını haklı mücadelesinde yalnız bırakmayalım

D

ünyada hiç bir halk yoktur ki demokrasiye, ulusal egemenliğe ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı gösterilmesini istemesin. Bugün, Meksika halkı tam da bu ilkeleri savunmak için ayağa kalkıyor. Meksika halkının egemenliği için verdiği mücadele aslında bütün dünya halklarının ve milletlerinin verdikleri mücadeledir. Meksika halkının hileyle seçilmiş bir başkanı kabul etmemesi ve oyların sandık sandık tekrardan sayılmasını istemesi son derece yerinde ve meşru bir talep. Fakat yetkililer bu hakkı görmezden geliyor.

2.Andres Manuel Lopaz Obrador’un başkan ilan edilmesi 3.Anayasanın 39. maddesinde belirtildiği gibi, egemenliğin halka ait olduğunun ve halkın iktidarı değiştirme hakkı olduğunun ilan edilmesi için bir Ulusal Demokratik Kongre topladık. Biz bu kongrenin yeni bir hükümet oluşturmak üzere bir “Kurucu Meclis” çağrısı yapmasını meşru görüyoruz; çünkü Meksika halkı ancak o zaman yabancı müdahalelerden kurtulacak, sosyal refahı, demokrasiyi garanti altına alacak ve ulusal egemenliği sağlayacaktır. Hem de kendi elleriyle yapacaktır Halkın bu talebine saygı göstebunu. rilmediği için 16 Eylül’de ülkenin Meksika halkının ulusal egemenbütün eyaletlerinden 1 milyonun lik için verdiği mücadeleyi desteküzerinde delegenin katılımıyla, liyoruz. Meksika’da yaşanan geliş1. Felipe Calderón’un başkanlığımelerden ülkemizi haberdar edecenın reddi

onaylandı ve tüm oylar imha edildi.

Demokrasi, yeniden! Yeniden sayımın öncesinde, 3 milyon kişiyi bulduğu söylenen bir mitingle halk Obrador’u başkan görmek istediğini ifade etmişti. Yeniden sayımın ardından, 16 Eylül günü bir milyon insan tekrar Zócalo’da toplandı. Ancak bunlar alelade miting katılımcıları değil, bölge ve köylerinden seçilmiş delegelerdi. Yani Zócalo’daki miting bir Ulusal Demokratik Kongre idi ve dört önemli karar aldı:

kaynakların, hem de petrol, doğalgaz, eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin yeniden millileştirilmesini içeren bir program kabul etti ve 21 Mart 2007’de toplanmak üzere dağıldı. Bugün Meksika patronları ve ABD, gösterilerin durulmasından cesaret alıyor. Ancak 20 Kasım günü, Meksika Devrimi’nin 89. yıldönümünde, yani onların kuklası Calderón’un başkanlığı devralmasından 12 gün önce, Obrador Zócalo’da iktidarını ilan edecek. İşçi sınıfı Venezuela’da Chavez ve Bolivya’da Morales’e yaptığı gibi, demokratikleşme ve millileştirme yolunda adımlar attığı sürece Obrador hükümetinden desteğini esirgemeyecek. Ancak kendi bağımsız örgütlerinin inşasını da sürdürecek, çünkü demokrasinin tek gerçek savunucusu bağımsız işçi sınıfıdır.

1. Gaspçı Calderón’u başkan olarak görmeyi reddediyoruz. 2. Yozlaşma ve ayrıcalıklar üzerine kurulu mevcut kurumsal sistemin lağvını istiyoruz. 3. Siyasal kurumları yeniden oluşturacak bir Kurucu Meclis için referanİşçi Kardeşliği, Meksika işçi sınıfını dum düzenlenmelidir. ve demokrasiyi yeniden kurma müca4. Obrador muhalefet lideri değil, delesini selamlıyor. İşçi Kardeşliği Meksika Cumhuriyeti’nin seçilmiş Partisi de ILC’nin çağrısı uyarınca başkanıdır. bir heyetle Meksika konsolosluğuyla görüşecek ve hilenin giderilmesi taleKongre ayrıca hem su, orman gibi bini iletecektir. ğimize ve onları bu haklı davalarında yalnız bırakmayacağımıza söz veriyoruz. • Meksika halkının egemenliğinin savunusu tüm halkların egemenliğinin savunulmasıdır. • Meksika için demokrasi, tüm uluslar için demokrasidir. İlk imzacılar: Alan Benjamin (ABD), The Organizer gazetesi editörü, ABD Savaşa Karşı İşçi Cephesi (USLAW) Ulusal Yürütme Komitesi üyesi ve San Francisco İşçi Konseyi Merkez Yürütme Komitesi üyesi Daniel Gluckstein (Fransa), İşçi Partisi (PT) genel sekreteri, ILC (İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi) koordinatörü. Julio Turra (Brezilya), Brezilya İşçi Sendikaları Konfederasyonu (CUT) İdari Başkanı Julio Yao (Panama), Panama Barış ve Adalet Servisi Başkanı, Barışçı Panamalılar ve “Hayır” için Vatandaş Hareketi Koordinatörü

Meksika halkıyla dayanışma için uluslararası çağrı kuponu [ ] Lütfen ismimi Meksika halkıyla Dayanışma için Uluslararası Çağrı’nın imzacılar listesine ekleyin [ ] Ülkemdeki Meksika elçiliğine ya da konsolosluğuna gidecek heyetin içinde yer almak istiyorum İsim:

.......................................

Soyisim: ....................................... Sendika: ....................................... Görev:

.......................................

Adres:

.......................................

Şehir:

.......................................

E-posta: ....................................... Kuponu doldurduktan sonra bize ulaştırın: Faks: (212) 635 88 52 E-Posta: iletisim@iscikardesligi.org eit.ilc@fr.oleane.com tosolidaridadcnd@yahoo.mx


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.