Ik23

Page 1

23

Sayı: Aralık 2006 Bedeli: 1 YTL

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!

İşçi Kardeşliği İKP mazluma dini, milliyeti sorulmaz

Merkezi Gazetesi

Çözüm “sol”un değil,

işçilerin birliğinde! E

Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa İKP kurucusu, eski MP ve CHP milletvekili Mesut Ozansü ile Öztaşkın’dan işçilerin siyasallaşması CHP’nin tarihi rolünü, Meclis’teki Türkiye İşçi Partisi’nin etkisini ve 7. sayfada 4. sayfada çağrısı işçi sınıfının siyasete katılmasını konuştuk.

cevit’in vefatından bu yana “Sol”da birlik laflarından geçilmiyor. Sanırsınız solcular birleşse işçi sınıfı bütün dertlerinden kurtulacak: Özelleştirilen ya da yerli veya yabancı büyük patron şirketlerine değerlerinden çok daha düşük fiyatlarla peşkeş çekilen koca koca kamu iktisadi teşekkülleri sanki yeniden millileştirilecek, dolayısıyla sanki bu satışlar sonucu kapının önüne konan kardeşlerimiz işlerine geri dönebilecekler, sanki yangından mal kaçırır gibi hızla özelleştirilme kervanına katılıp bir takım özel şahısların büyük kârlar elde etmesini sağlayan sağlık ve eğitimde özel teşebbüse son verilecek, sanki sosyal güvenlik sistemlerimiz daha korunaklı hale getirilecek, sanki daha üyesi bile olmadığımız ve hatta hiçbir zaman olamayacağımız Avrupa Birliği’nin komisyonlarının büyük patron şirketleri lehine çıkartılmasını istedikleri bütün yasalar ve düzenlemeler son bulacak, taşeronlaştırma politikalarına son verilecek, esnek çalışma uygulamaları duracak, sınıf sendikacılığı yeniden gelişecek, grev hakkı korkusuzca kullanılabilir hale gelecek. Hayır! Hepimiz biliyoruz ki bunların hiçbiri olmayacak. Eski tas ve eski hamam yerinde kalacak, sadece tellaklar değişecek! AKP’nin yerini CHP’nin veya benzerlerinin almasının Türkiye işçi sınıfına hiçbir faydası olmayacak.

“Sol”da birlik işçilerin kurtuluşu olabilir mi?

dışında işçi yok. Evet! Çünkü bu partiler birer patron partisi. Hani, İşçi Kardeşliği Partisi’nin (İKP) hepinizin iyi bildiği tüzüğünde yer alan “patronlar yer alamaz!” dediği patronlardan ve onların hizmetkârlarından meydana gelen partiler.

“Sol”da birlik işçi sınıfının birliği değil!

İşçi sınıfına düşman ve tabii büyük patronların dostu bir hükümetin yerini gene büyük patron- “Sol” işçi sınıfının kendisinden ve temsilcilerinların dostu ve dolayısıyla işçi sınıfının düşmanı den meydana gelmedikçe, orada oluşacak birlik de işçi sınıfının birliği olmayacaktır. İşçi sınıfının bir başka hükümet alacak. birliği işçi partilerinin ve işçi teşkilatlarının (senNeden böyle olacak? Çünkü “Sol”da birlik dikalarının) birliğidir. Örgütlü kesimlerin birliği yapacak olan partiler her şeyden önce birer işçi örgütsüz kesimlerin de ketılımını ve örgütlenmepartisi değiller de ondan. İşçilere ait olmayan sini sağlayabilecek tek seçenektir. Bu ise tam da bir “Sol” partinin işçilerin çıkarına davranması İKP’nin savunduğu ve gerçekleşmesini savundumümkün mü? Kendisini “Sol” diye niteleyen ğu bir birleşik işçi cephesidir. İKP bir birleşik işçi partiler aynı kendilerini Sağ olarak niteleyen cephesi yolunda her türlü fedakârlığı yapmaya partiler gibi yıllardır hükümet oluyorlar ve hazırdır, ama kimse İKP’den içinde patronların Meclis’te çıkarttıkları bütün yasalar büyük pat- ve onların taraftarlarının yer aldığı bir birleşmeyi ronların lehine. Zaten bunun tersi de mümkün savunmasını beklemesin! Kendisini “sol” olarak değil, çünkü üyeleri arasında kendilerini denet- niteleyen patron partileri gitsin kendi aralarında leyecek işçi yok. Bu “Sol” partilerin üyeleri işçi birlik oluştursunlar, biz onlardan ayrı olarak sınıfından gelmediği gibi, yöneticileri ve mil- sınıfımızın birliği yolunda yürümesini de kazanletvekilleri arasında da göstermelik bir iki kişi masını da gayet iyi biliriz!

Filistin ve Lübnan halkını bombalayıp binlerce insanı çoluk çocuk demeden öldüren İsrail savaş uçakları tatbikatlarını nerede yapıyor? Cevap arka kapakta... İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org


partimiz

Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan “İnsanca Hakça Bir Düzen” veya “Adil Düzen” ancak işçilerin ve emekçilerin bağımsız siyasal gücü ile mümkün olacaktır.

G

eçen ay içinde, Türkiye siyasal yaşamında çok önemli bir kişilik olan Bülent Ecevit yaşamını yitirdi. 1970’li yıllarda işçilerin ve tüm ezilen toplum kesimlerinin önemli desteğini alan Ecevit hareketinin zaman içindeki değişimi ile, “Adil Düzen” sloganıyla kitleselleşen “İslami” siyasetin AKP ile bugün geldiği nokta, aralarındaki çok önemli farklılıklara rağmen, işçi/yoksul kitlelerle kurdukları temsili bağlar açısından birlikte değerlendirilebilir.

amacı TİP ile gelişen bağımsız işçi siyasetinin yolunu kesmekti. TİP, devletten ve sermaye güçlerinden çok baskı gördü. Fakat TİP’i etkisiz hale getiren çok önemli diğer bir etken de bağımsız kitlesel bir işçi sınıfı siyasetinin değerini tam anlamayan “sosyalist sol” grupların kendi aralarındaki ayrılık ve kavgalar oldu. TİP gerçek bir alternatif olmaktan çıkmıştı; fakat işçi ve yoksul kitlelerin talepleri ortadaydı. İnönü’den liderliği alan Ecevit “Toprak İşleyenin Su Kullananın” ve “Ne Ezilen Ne Ezen, İnsanca Hakça Bir Düzen” sloganlarıyla 1970’li yılların başındaki bu toplumsal istekleri iyi bir şekilde dile getirdi. Bu sloganlar onu işçi, emekçi ve yoksul kitlelerin “kahramanı” yaptı. Fakat kitle hareketinin gerilemesi ve 12 Eylül darbesi ile birlikte, durum ve buna bağlı olarak görev de değişti. Ecevit sıradan bir patron siyasetçisinden farksız hale geldi. Aslında Ecevit önderliğindeki CHP, işçilerin ve yoksulların desteğini almıştı, ama işçiler ve yoksullar CHP içinde ne belirleyici bir güçte ne de yönetici konumda idiler. CHP bir işçi ve emekçi partisi değil sadece “işçiden emekçiden yana” olduğunu söyleyen ve kitle mücadelelerinin etkisiyle o yönde bazı kararlar alabilen “sol” bir düzen partisi idi.

1960’dan sonraki dönemde yükselen sendikal hareket ve toplumsal muhalefet dalgası Türkiye’yi sarsmaktaydı. 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi işçilerin ve tüm ezilen toplum kesimlerinin kendi bağımsız güçleri ile siyasal hayata girmelerinin yolunu açıyordu. Bu, düzenin sahiplerini çok korkuttu. Demokrat Parti ve Adalet Partisi çizgisindeki sağ düzen siyasetinin yanında, İnönü’nün önderliğindeki CHP, yeni “ortanın solu” 12 Eylül 1980 darbesi ile birsloganı ile düzenin sol siyasetini likte yürürlükte olan vahşi kapitaoluşturdu.İsmet İnönü’nün deyi- list ekonomik ve sosyal politikamiyle, bu “sol” siyasetin önemli lar öncelikle işçileri ve yoksulla-

İKP Örgütlenme Raporu

rı vurdu. Sermayenin düşünceler Uluslararası üzerine olan yoğun saldırısı ile İşçi Kardeşliği liberal-kapitalist politikalar kitleSayı: 23 • Aralık 2006 lere yutturuldu. Önce ANAP hüküSahibi ve metleri daha sonra ise merkez sağ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: –merkez sol ittifakla kurulan hüküEngin Bodur metler, kitlelerin hiçbir ekonomik ve sosyal talebini karşılayamadı. Yönetim Yeri: Tersine sosyal devlet uygulamaRasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul larının sürekli gerilemesi, sendiTel/Faks: (216) 330 95 67 kaların ciddi oranda zayıflaması, eğitim ve sağlık taleplerinin artık İnternet: devlet tarafından asgari de olsa http://www.iscikardesligi.org karşılanamaması işçi ve yoksul kitiletisim@iscikardesligi.org leleri başka dayanışma arayışlarına PTT Posta Çeki Hesap No: itti. Daha önceden öncelikle dini 1051319 kimlikle siyaset yapan benzer partilerden farklı olarak, Refah Partisi, Baskı: yoksulların toplumsal arayış ve Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 taleplerini dile getiren sloganlarla Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48 ve “Adil Düzen” isteği ile giderek kitleselleşti. İşçiler ve emekçilerin ye siyasetini yürüttü. Sonuç olarak büyük bir bölümü ve yoksullar bu işçiler, emekçiler ve yoksullar bir kez daha hayalkırıklığına uğradı. partiyi destekledi. Bu kaçınılmazdı, çünkü RP-AKP Merkez sağ ve merkez sol siya- geleneği de tıpkı “ortanın solu” setler iflas etmiş ve artık yoksul kit- siyasetine benzer şekilde, işçileleleri kandıramaz duruma düşmüş- rin, yoksulların egemen olduğu bir lerdi. Bu durumda giderek büyüyen siyaset değil “yoksullardan yana” “İslami” siyaset, egemen uluslara- olduğunu söyleyen bir sermaye rası ve ulusal sermaye güçleri için siyaseti idi. çok önemli hale gelmişti. Ordunun Bazı patronlar farklı renklerde 28 Şubat kararlarıyla RP’nin yolu elbiseler giyse de sermayenin rengi kesilirken, Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP ile “İslami” siyasetin olmaz. Patron partilerinin siyasetini önü daha da açıldı. Önceki “İslami” belirleyen, giydikleri farklı elbisesiyasetlerin rüzgârı, merkez sağ ler değil, daha çok kâr isteyen serve solun bitmişliği ve sermayenin mayedir. İster “İnsanca Hakça Bir güçlü desteği ile AKP hükümeti Düzen”, ister “Adil Düzen” densin, kuruldu. Ama artık “Adil Düzen” eşitlik ve toplumsal adalet ancak arayışlarının yerinde yeller esiyor- ona gerçekten ihtiyacı olan işçi ve du. AKP Türkiye tarihinin gördüğü yoksul kitlelerin kendi bağımsız en saldırgan ve “başarılı” serma- gücüyle gerçekleşebilecektir.

Eskişehir: “İşçi Sınıfı, Sendikalar ve Siyaset” Paneli

E

skişehir’de “İşçi Sınıfı, Sendikalar ve Siyaset” konulu bir panel düzenlendi. İşçi Kardeşliği Partisi kurucusu M. Şadi Ozansü ile sendika uzmanı ve yazar Volkan Yaraşır’ın konuşmacı olarak katıldığı panel, 19 Kasım’da KESK toplantı salonunda gerçekleştirildi.

İ

şçi Kardeşliği Partisi’nin İstanbul, Eskişehir, Balıkesir ve Antalya’daki örgütlenme çalışmaları sürüyor. Tekirdağ-Çorlu-Çerkezköy havzasında örgütlenme biraz hızlandı ama bu bölgenin önemini düşünürsek yoğunlaşmanın sürdürülmesi gerekiyor. İzmit-Gebze havzasında da beklediğimizden ağır ilerlemesine karşın hızlanmaya çalışıyoruz. Aynı şekilde Antep, Mersin ve Adana’da ocak sonuna kadar örgütlenmenin yeterli noktaya gelmesi için çalışıyoruz Yıl sonuna kadar 1. kongre hazırlıklarını yaparak tüm üyelerin katılımıyla kongremizi toplayarak ocak ayı sonundan itibaren, 41 ilde, bu illerin 1/3 ilçesin-

İşçi Kardeşliği

Eskişehir KESK toplantı salonunda düzenlenen panelde işçi sınıfının durumu ve sendikaların sorunları etraflıca tartışıldı.

Üç saat süren panelde dünyada ve Türkiye’de işçi sınıfının durumu, sendikalarda yaşanan sorunlar ve sınıfın siyasal eğilimleri tartışıldı. Katılanların oldukça keyif aldığı panele katılımın istenen düzeyde olmaması, bir işçiemekçi kenti olan Eskişehir için düşündürücüydü.

de yasal örgütlenmeyi 1 Mayıs’a den daha fazla katkı bekliyoruz. kadar tamamlayıp seçim çalışmaUnutmayalım ki işçi sınıfı kendi larına başlamamız gerekiyor. bağımsız partisini ancak kendi Bu doğrultuda tüm üye ve dost- zamanı, kendi emeği ve kendi mali larımızdan, tüm işçi kardeşlerimiz- kaynaklarıyla kuracaktır.

Görüldü ki, işçi sınıfının üzerindeki ölü toprağını atması ve “kaplanın kaplanlığını hatırlaması” için bu ve benzeri organizasyonların tekrarlanması gerekiyor.


güncel

Sayı: 23 Aralık 2006

Kasım Ayının Gündemi Selin götürdükleri... Yağmur yağıyor ve insanlar ölüyor! Yıl: 2006 Yer: Türkiye. Kuvvetli yağan bir bahar yağmuru neticesinde Batman, Hakkari, Şırnak, Diyarbakır, Siirt illerinde toplam kırka yakın yurttaş hayatını kaybetti.

F

elaketin üzerine başbakan “Ne var, yağmur yağmış, fazla abartmayın” diyor. Ama başbakan en azından dürüst. O, kendinden evvel yönetimde yer alan ve her doğal/sosyal afet sonrasında sahte suratlarından birini takıp halkın arasına karışan siyasetçiler gibi değil. Doğrudan kendi politikasının gerektirdiğini söylüyor: Sizler benim umrumda değilsiniz; bir eksik bir fazla fark etmezsiniz! Halbuki şöyle eski gelenekten gelen bir siyasetçimiz olsa neler derdi; “Tüm halkımızın acısını paylaşıyoruz, Kızılay’a talimat verdik yardım konvoyları yolda, yaralarımızı saracağız vs...” Başbakan ne diyor: Her

koyun kendi bacağından asılır, piyasa ekonomisinin ana kuralı güçsüze yardımla vakit kaybetmemektir. Bu, ülkemizdeki tüm patroncu partilerin siyaset çizgisidir. Bugünlerde hâlâ bazılarımız “Neden hâlâ İstanbul’un deprem planı yok?” diye çıldırıyor: Neden olmadığının cevabı çok açık değil mi? Bu yatırımı yapacak bir kamu idaresi anlayışımız artık yok meye mecbur bırakılıyorlar? Çünkü da ondan. Sosyal devletle beraber bu bölgeselleştirme politikaları aslında anlayış da yok olmaya başladı. yerellik/merkezilik meselesi değil, doğrudan kamu hizmetlerinin tasfiSanki bu hükümetin ve AB’nin ısrarla savunduğu kamu idaresi refor- yesi meselesidir de ondan. mu da bu imhayı amaçlamıyor mu? Bu sel felaketi bu gerçeği bir defa Her bölge veya il kendi imkanlarıy- daha gözler önüne sermiştir. Bu illela, karla kaplanan yollarını açacak, rin altyapısız kalmasında on yılların okullarında eğitim verecek, doğal devlet ihmali olduğu kadar, son yıllazenginliklerini “kullanacak”, gerekir- rın kendini AB’nin bölgeselleştirme se vergisini dahi toplayacak. Bunun politikalarına emanet eden “belediadı yerel yönetimlerin güçlendirilme- yecilik” anlayışının da payı büyüksi, demokratikleşme falan değildir. tür. İşçi Kardeşliği olarak, kamunun Bu aksine yerel yönetimlerin güç- rahatlıkla önleyebileceği bu felakette süzleştirildiği, genel kamu idaresi- göz göre göre yaşamını yitirmiş olan nin, merkezi planın parçalandığı bir tüm yurttaşlarımızın yakınlarına başbölgeselleştirme politikasıdır. Kimse sağlığı dileriz. bizi kandırmasın. Bugün belediyeler neden borç batağındalar ve küçül-

kısa kısa... kısa kısa... kısa kısa... kısa kısa... Saddam’a Ecevit’in ABD’li işçiler idam cezası ölümü ve seçimler Kasım 2006 günü Irak’ın

4

devrik diktatörü Saddam Hüseyin, emperyalist işgalciler tarafından oluşturulan göstermelik mahkemece idam cezasına çarptırıldı. Mahkeme kararını soğukkanlılıkla karşılayan Hüseyin, Irak halkına “mezhep kavgasına sürüklenmemesi” çağrısında bulundu. Saddam’ın idam cezasının infazına yakın, ülkedeki işgalci güçlere yönelik direniş eylemlerinin artması bekleniyor. İKP, bir diktatör olan Saddam’ın emperyalizm tarafından kurulan sahte mahkemelere değil, kendisinin on yıllarca uyguladığı bölücü ve dışlayıcı politikalar sebebiyle bütünlüğü zayıflamış Irak halkı tarafından yargılanıp, gerekiyorsa cezalandırılmasını savunmaktadır.

4

Kasımı 5’ine bağlayan gece Bülent Ecevit hayata veda etti. 70’lerde “Toprak İşleyenin, Su Kullananıdır!”, “Ne Ezilen Ne Ezen, Hakça Bir Düzen!” sloganlarıyla kitleleri peşinden sürükleyen Ecevit, aynı kararlı tavrını 12 Eylül askeri darbesi sonrasında korumayı başaramamıştı.

Buna rağmen tarihsel karizmasının etkisiyle binlerce işçi ve köylü Ecevit’i uğurlamak için cenazesine katıldı. Fakat milletten korkan bürokrasi, halkı Ecevit’in cenaze merasiminden uzak tutmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Hatta İslam dininin tarihinde ilk defa bir camiiye “protokol girişi” bile yapıldı.

A

BD’de yapılan Temsilciler Meclisi seçimlerinden Demokratlar çoğunluğu ele geçirerek zaferle ayrıldı. Bu durum, G. W. Bush’un politikalarının artık Amerikan halkı tarafından da olumsuz karşılandığının en büyük göstergesidir. İKP, ABD’li işçilerin kendi bağımsız partilerini kurma projelerine gönülden destek verdiğini bu vesileyle bir kez daha dile getirirken, tüm Amerikalıları Cumhuriyetçilerin kanlı politikalarından uzak durmaya ve samimiyetsiz Demokratların ikiyüzlülüğüne karşı uyanık olmaya çağırır.

BOTAŞ iflasa sürüklendi

F

aturası işçi sınıfına kesiliyor. Liberal ekonomi ilkeleri (!) yüzünden kamu kurumlarının kendi aralarında borç/alacak dengesi kuramamalarından ötürü, hükümet Ankara Büyükşehir Belediyesi Elektik Gaz ve Otobüs İşletmelerini (EGO) özelleştirmeyi planlıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçlarına karşılık EGO’nun satışını planlayan hükümet apaçık Belediye İdaresi ile bir danışıklı dövüşün içerisindedir. Bu sinsi plana karşı merkezi/planlı bütçeyi ve kamu kurumlarının karşılıklı alacak/borç ilişkilerinin düzenlenmesini savunmalıyız. Bakan tarafından açıklanan bu muhtemel taarruza karşı başta İETT işçileri olmak üzere tüm hizmet iş kolundaki sendikaların dayanışması gerekmektedir. Bugün Ankara’da Belediyeİş’in başına gelen belli ki yarın İstanbul’da Hizmet-İş’in başına gelecektir.

Avrupa Sosyal Şartı

T

BMM, gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nı

• yılda asgari dört hafta ücretli tatil hakkı, • işçilerin kendileri ve aileleri bakımından uygun bir yaşama standardına sahip olmalarına imkan sağlayacak bir ücreti alma hakkı, • örgütlenme hakkı, • toplu pazarlık hakkı haricinde(!) kalan hükümlerini kabul ettiğine dair antlaşmayı onaylayarak yürürlüğe koydu.

Ağar’a ne oluyor?

G

eçtiğimiz ayın en ilginç gelişmelerinden bir tanesi, Susurluk kahramanlarından MehmetAğar’ın demokrasi havariliğine soyunması oldu. Kürt meselesinin siyasi çözümünden bahseden Mehmet Ağar, belli ki emperyalizmin Kürtler üzerinde oynamak istediği oyunlarda bir nefer olarak görev almak istiyor ve AB emperyalizminin bölgeselleştirme politikalarının devam etmesini savunuyor.


sendikalarımız

İşçi Kardeşliği

Petrol-İş’ten işçilerin siyasallaşması önerisi

Genel Başkan Mustafa Öztaşkın “Emeği, yani çalışanları iktidara taşımalıyız” diyor. Peki ama nasıl?

P

etrol-İş 25. Dönem Genel Temsilciler Kurulu 11 Kasım 2006 tarihinde Antalya’da toplandı. Genel Başkan Mustafa Öztaşkın, yaptığı açılış konuşmasında, dünyada ve ülkemizdeki gerçekler ianlattıktan sonra şöyle konuştu: Hiç vakit geçirmeden, emeği temsil eden bütün örgütler bir araya gelerek önümüzdeki seçimlerde izleyeceğimiz ortak stratejiyi bir an önce belirlemeliyiz... Çok temel konularda yasal değişiklik önerilerimizi hazırlayarak, bunları seçim programına alan bir siyasi partinin iktidara taşınmasını sağlamalıyız... Emeği,

yani çalışanları iktidara taşımalıyız.

Petrol-İş Genel Başkanı emek örgütlerine seçimler ve siyaset için bir çağrı yapmakta ve emeğin iktidara taşınması gereğine vurgu yapmakta çok haklı. Çünkü gerçekten işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul halk kesimleri için olduğu kadar, tüm ülkenin geleceği için de, başka hiç bir gerçek çıkış yolu yok. Ama bu nasıl sağlanacak? Sayın Öztaşkın emek örgütlerinin ortak acil talepler belirleyerek bunları kabul eden bir partiyi desteklemesini öneriyor. Buna benzer öneriler daha önceki

dönemlerde de konuşuldu, ama hiçbir zaman ciddi bir uygulaması olmadı. Zaten bunun gerçekleştirilmesi de mümkün değil. Çünkü esas olarak dini/mezhebi ve kültürel kimlik ve temellere dayanarak oluşmuş sahte “sağ” ve “ sol” ayrımına dayanan partilerin, işçiler tarafından birleştirici olarak görülmesi çok zor. Yapılması gereken işçileri destekledikleri “sağ” ve “sol” patron partilerden ayrılarak gerçek bir işçi partisinde birleşmeye çağırmak ve sendikaların da bu sürece

aktif destek vermesini sağlamaktır. Ülkemizde tıkanmış olan geleneksel siyaset tarzının ancak bu şekilde aşılabileceği ortadadır. Dünyada yaşanan deneyimler de bunun mümkün olabileceğini gösteriyor. İKP, Emek Platformu’nu oluşturan sendikalara bu doğrultuda çağrı yapmaya devam ederken, öte yandan da bu fikrin sınıf içinde yayılması ve örgütlenmesi için mücadeleye kararlıdır.

Harb-İş üyelerine sürgün Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çalışan Harb-İş’li 121 işçi hiçbir gerekçe gösterilmeden Kayseri ve Arifiye’ye tayin edildi.

G

eçtiğimiz ay, Türk Harb-İş sendikası İstanbul Şubesi, 13 Kasım günü akşam saat 19:00’da Mecidiyeköy’de bir basın açıklaması düzenledi. İstanbul’daki çeşitli işyerlerinden yaklaşık 300 kadar Harb-İş’linin katıldığı basın açıklamasının nedeni, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çalışan Harb-İş’li 121 işçinin hiçbir gerekçe gösterilmeden Kayseri ve Arifiye’ye tayininin yapılmasıydı.

Açıklamayı okuyan Harbİş İstanbul Şube Başkanı Nihat Alemdar, kış ortasında yapılan bu tayinlere karşı çıktığı konuşmasında, bir yandan da son dönemde sermayenin tüm dünyada uyguladığı yıkıcı politikalara değindi. Son dönemde yaşanan kuralsızlaştırma, özelleştirme ve esnekleştirme politikalarının Türkiye işçi sınfı üzerinde büyük baskı oluşturduğunu belirten Alemdar, kendi sanayile-

Diyarbakır’da Akyıl Tekstil işçileri grevde

İ

ki yıldır direnişleriyle ve Türkİş’e bağlı Teksif sendikasında örgütlenme mücadeleleriyle destan yazan Akyıl işçileri, 12 Eylül darbesinden bu yana bölgede ilk yasal grevine çıktı.

likte greve çıktı. Patronsa bildik oyunlarla, köyden getirdiği 15-17 yaşında kaçak çocuk işçilerle üretimi sürdürmeye çalışıyor. Patronlar her yerde yasadışı ve demokrasi düşmanı; ama işçi sınıfı gerçek demokrasi için örgütlü mücadele Bir yandan direniş sürecinde destanı yazıyor. işten atılan 300 işçiden işe dönüş davası açan 120’si, halen çalışan İki milyon aç ve işsizin nüfu120 işçi ve sendikasız 30 işçi bir- sun çoğunluğunu oluşturduğu

rinde işçilerin işlerini koruyabilmek için, fabrikada verilen her işi yaptıklarını, iş tanımlarının belirsizleştiğini söyledi. Alemdar’ın konuşması sık sık, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Baskılar, sürgünler bizi yıldıramaz!”, “Direne direne kazanacağız!” gibi sloganlarla kesildi.

Muhabirimize konuşan bazı işçiler, tayinlerin, İsrail ile hükümet arasında yapılan tank anlaşmasının ilgili tesislerde eleman ihtiyacı doğurmasından kaynaklandığını belirttiler. Basın açıklamasının ardından Mecidiyeköy’ü çevre yoluna bağlayan yolu bir süre trafiğe kapatan Harb-İş’liler eylemlerini kısa bir süre sonra sona erdirdiler.

Diyarbakır’da, sınıf mücadelesiAkyıl işçilerinin zaferi işçi karne diğer işçi kardeşlerinin deste- deşliğinin ve Türkiye işçi sınıfının ğiyle ancak örgütlü işçi sınıfının zaferi olacaktır. yürüyüşünün öncülük edeceği bir örnek olduğundan bizler için çok Düzeltme: önemli. İşçi Kardeşliği Partisi olarak patronun dini, milliyeti olmaz diyorduk. Dünyanın ve ülkemizin her yerinde olduğu gibi, Diyarbakır’da da Kürt patronun Kürt işçi kardeşlerimize saldırısı da aynı, devletin onun suçlarını örtmesi de aynı. İşçi kardeşliği adına, Türkiye işçi sınıfını ve konfederasyon ayrımı yapmadan bütün sendikaları, bu mücadeleye desteğe çağırıyoruz.

Kasım sayımızdaki “Özel Emeklilik Sisteminin Gerçek Yüzü” başlıklı yazıda bahsi geçen kanun Borçlar Kanunu olarak yazılmıştır. Gelir Vergisi Kanunu olarak düzetir, okuyucularımızdan özür dileriz.


Sayı: 23 Aralık 2006

sendikalarımız

Köşeli Köşe

Emekli emekçiler de taleplerini haykırıyor

Emekli-Sen eylem hazırlığında

Emekli-Sen Beyoğlu Şube Başkanı Hasan Kaşkır ile AKP’nin emeklilik karşıreformunu ve Emekli-Sen’in taleplerini ve faaliyetlerini konuştuk. SSK emeklilik reformu ne getiri- larına ücret farkı verildi. Ama SSK çok gerisinde. Biz sınıf ve kitle yor, ne götürüyor? ve Bağkur emeklileri ile dul ve sendikacılığını savunan emekliler yetimlerine bu farklar yansıtılma- olarak, Emekli-Sen’in daha aktif Hasan Kaşkır: Sözde reform diye dı. En başta sağlık sorunlarıyla ve sürece müdahale edecek politiçıkartılan her yasayla geçmiş kaza- ilgili taleplerimiz yanında, yılda kalar oluşturmasından yanayız. nımlarımızı kaybediyoruz. Örneğin iki maaş ikramiye, toplu taşımadan Dolayısıyla önümüzdeki süreçte emeklilik yaşı 67’ye çıkıyor. Her ücretsiz yararlanma ve yakacak Emekli-Sen İstanbul şubeleri olamuayenemizde, tetkiklerimizde yardımı istiyoruz. rak emeklilerin ücret ödeyeceğiz. Yasa çalışanla- Ancak bunları “Emekli-Sen, 12 genel talepleriyle ra olumlu haklar getirmek yerine toplu sözleşmeyyola çıkan uzun yıl önce kuruldu. götürüyor. le kazanacağımısüreli bir kamKurulurken 4 temel panya çalışmasıSendikaların görevi hükümetle- zı biliyoruz. rin politikalarına yakınmak değilEylemimizde talebi vardı: Emekliler na kasım ayının dir. TTB’nin ve diğer sendikala- Türkiye’nin dört sendikası yasasının sonunda başların talepleri olumlu, ama devamı bir tarafından yıp, ocak ayının çıkarılması, sendika sonunda bitirmegetirilemedi. Sendikaların sağlam örgütlü emekliduruşlar sergilemeleri gerekiyor. ler olarak 1200’e aidatlarımızın yi hedefliyoruz. Demokratik kitle örgütlerinin de yakın insan vardı. kaynağından 50 bin bildiri, sendikalarla birleşerek mücadele Aslında bu esas 150 şapka ve 150 kesilmesi, sosyal etmeleri gerekiyor. gücümüzü ifade önlük hazırladık. Konfederasyonlar yasalar hak- etmiyor. Ancak güvenlik kurumlarının Kampanyamızı kında beyanat veriyorlar. Ne hik- ekmek alım sıkın- sendikamızı muhatap büyük bir ihtimetse, ciddi, uzun vadeli program- tısı çeken insan- alması, açlık sınırından malle Galatasaray ları yok. Bu tavırları hükümetler de ların Ankara’ya Lisesi önünbiliyor. Sağlık, emeklilik gibi asli gelmesi zordu. çıkabilmek için toplu den start veresözleşme hakkı” konulardaki yasaları sonuçta bir İstanbul Marmara rek başlatacaBölgesi olarak iyi biçimde geçirerek halkı, emekçileğız. Amacımızı bir hazırlık yapri, emeklileri mağdur ediyorlar. ve nedenlerimizi açıklayacağız. mıştık. Biz Marmara Bölgesi olarak Dolayısıyla sendikalar olarak bu haklarımızı sadece bir mitingle Belirli merkezlerde (Ümraniye, planlı, tutarlı programlar sunama- AKP hükümetinden alamayacağı- Bakırköy, Üsküdar, Kadıköy, dığımız müddetçe IMF politikaları mızı biliyorduk. Bir kampanyayla Kartal, Mecidiyeköy, Aksaray, Avcılar) emekli kürsüleri kuracağız. bu şekilde geçecektir. üyeleri hareketlendirmeli, aktifleşEmeklilerin genel sorunlarını halka tirmeliyiz. Ankara’ya bir yürüyüş Son olarak gerçekleştirdiğiniz ve emeklilere anlatacağız. Zira 2007 yapmalıyız. İstanbul’da bu yönde eyleminizdeki talepleriniz neleryılı, saldırı politikalarının biraz daha bir kampanya başlatıyoruz. dir? hızlanacağı bir yıl olacak. Sendikal faaliyetleriniz nasıl gidiBiz bu yaptığımız kampanyayla Hasan Kaşkır: Sloganımız “yeter, yor? hem emeklileri bilgilendireceğiz, artık bıçak kemiğe dayandı” oldu. Emekli-Sen, 12 yıl önce kuruldu. Hasan Kaşkır: 12 yıl geçmesine rağ- hem de haklarımızı talep edeceKurulurken 4 temel talebi vardı. men Emekli-Sen hedeflediği yerin ğiz. Emeklilerin, Emekli-Sen’in bu dönemde sesi gür çıkacak. Emekliler sendikası yasasının çıkarılması, sendika aidatlarımızın kaynağından kesilmesi, sosyal güvenlik kurumları tarafından sendikamızın muhatap alınması, açlık sınırından çıkabilmek için toplu sözleşme hakkı. Mitingdeki gündemimizi ise TÜFE alacaklarımız oluşturuyordu. Konut fonu kesintilerimiz (1986-1997 yılları arası) vardı. En son kamu çalışanlarının yaptıkları görüşmelerde zamlar enflasyonun altında kaldığı için, kamu çalışan-

Çetin Yelken

İşçiler neden politika üretemiyor veya politika üretenler neden işçileri önemsemiyor?

Ü

lkemizde politik yozlaşmanın ne zaman başladığını düşündüğümde aklıma hemen Mahsuni ustanın Keyfo Ağa isimli eseri gelir. Şöyle der usta: Bizim ile fotoğraflar çektirdi Poz verdi de Keyfo Ağa gelmedi Dört yılda bir uğrar bizim köylere Söz verdi de Keyfo Ağa gelmedi Ve devam eder gider usta. Yarısı yapılmamış köprüden, kefenlik bezden bahseder. Buradaki Keyfo Ağa kendi için siyaset yapan, ideolojiden, toplumsal hedeflerden uzak, kapitalist sistemin ürünü bir politikacıdır. Yalan olduğunu bilen, bile bile de beze, poza, gaza oy verense biz işçiler, köylüleriz. Bu ta ne zaman yazılmış... 1950 sonrası gelişen fahişe ruhlu uçak anlayışının bugünkü durumu ise çok daha vahim! Dün gaz, bez, tuz vererek oy alan zihniyet bugün anamıza söverek, işimizi, aşımızı, tarlamızı alarak despotça meydan okuyor ve ne acıdır ki yine oylarımızı alıyor. İktidar olunca da kendisini iktidara getiren güçlere hizmet ediyor. Ülkenin bağımsızlığı da dahil, her şeyi kapitalist anlayışla nakde çeviriyor. Güçlendikçe de aymazlaşıyor, daha da diktatörleşiyorlar. Ama niye? Nasıl? Bizler mi mazoşistleştik, direnç sistemlerimiz mi çöktü? Yoksa kendi örgütlerimiz mi hıyanet içinde? Ya da hep ağlanacak mıyız? Bir toplumsal proje üreterek, alternatif çıkışlarla yalnızlığı göze alarak yeni, dürüst, bedel ödemeye hazır siyasetlerin kavgasını mı vereceğiz, tüm mesele bu. Yani biz işçiler, köylüler, memurlar artık kendimizle ilgili kararı verecek, kendi siyasetimizi oluşturup dayatacak, ya da Keyfo Ağaların yeni versiyonu olan bugünkü zorbalardan şikayetçi olmayacağız.


toplum

İşçi Kardeşliği

Mikrokredi efsanesi: Borç vermek erdem oldu... Artık Türkiye’de de gitgide yaygınlaşan, yoksulluğun borçlanma yoluyla ortadan kaldırılabileceği iddiasına dayalı “mikrokredi” konusunu bu sayıda ele alıyoruz..

M

ikrokredi, insanlara yeni bir şans tanıyormuş gibi gösteriliyor; gerçekteyse, mevcut yoksulluğu meşrulaştıran yeni bir uygulamadan başka bir şey değil. Bu yıl Nobel Barış Ödülü’nü Bangladeşli profesör Muhammed Yunus kazandı. Ona bu ödülü kazandıran ise icat ettiği “mikrokredi” uygulaması ve kurduğu Grameen Bankası aracılığıyla, milyonlarca yoksulun yaşadığı Bangladeş’te yoksul ve dar gelirlilere küçük çapta borçlar vererek onların piyasa üretimine katılmasını sağlamasıydı. Birleşmiş Milletler (BM) 2005 yılını da “Mikrokredi yılı” ilan etmişti. Peki nedir bu mikrokredi? İşçi Kardeşliği olarak son dönemde iyiden iyiye Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlayan bu uygulamayı bu sayıda mercek altına almak istedik. Kısaca, mikrokredi, hiçbir geçim kaynağı, sosyal güvenliği, herhangi bir malı mülkü olmayan kişilere küçük çaplı borçlar vererek (Türkiye’de bu oran 500-1000 YTL arasında oluyor) onların ekonomiye katılıp, varsa ellerinden gelen bir şey, onun aracılığıyla geçinmelerine yardımcı olmak için tasarlanan bir proje. Yukarıdaki zat-ı muhterem ise bunun muci-

di olarak bu senenin Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Bu proje çoğunlukla kadınlara yönelik oluyor. Bu hem Bangladeş hem de Türkiye için geçerli. Bunun birinci nedeni, kadınların sahip oldukları aşçılık, dikiş nakış, örgü gibi yeteneklerin ufak çaplı kâra dönüştürülmesinin daha mümkün olması. İkincisi, kadınlar çoğunlukla kendi sosyal güvenlik sistemlerine sahip değiller ya da zaten çalışmıyorlar.

Yukarıda da söylediğimiz gibi mikrokredi geçim kaynağı olmayan, sosyal sigortadan yoksun insanlara, özellikle kadınlara verilen küçük çaplı borçlara verilen ad. Ancak işin aslına dönersek hiç de iddia edildiği gibi yoksulluğu azalttığı falan yok. Örneğin, mikrokredinin mucidi Yunus’un ülkesi Bangladeş dünyanın en fakir ülkelerinden (insani gelişmede 139. sırada). 150 milyon nüfuslu ülkede, halkın yarısı resmi yoksulluk sınırının altında ve yaklaşık 120 milyon kişi günde yaklaşık 3 YTL’den az bir parayla geçiniyor. 1990’larda yapılan bir araştırmaya göreyse, yoksulluğu Peki gerçekten de mikrokredi hesapta azaltacağına inanılan mikyoksulluğu azaltıyor mu? Yoksa rokrediler, ülkedeki toplam kredi sadece birkaç şanslı insanın biraz hacminin binde 6’sı. daha iyi koşullarda yaşamasına mı Bir ekonomistin iddiasına göre neden oluyor? İnsanlara istihdam mikrokredi uygulamasının en başasağlamak, sigorta yapmak, yeşil

Sağlık Bakanlığı, Atama ve Nakil Yönetmeliği’nin 28. Maddesinde değişiklik yaparak sağlık personelinin il içi görev değişikliği yetkisini valiliklere devretti ve personel dağılım cetvelleri (PDC) oluşturdu.

S

Yoksulu borca bağlamanın aracı

Buraya kadar her şey güzel. Mikrokredi, geçinme umudu kalmamış birçok insan için bir şans gibi gözüküyor. Türkiye’de de kent yoksulu sayısının günden güne arttığı Diyarbakır, Tunceli gibi illerde bu mikrokredi işi gitgide yaygınlaşıyor. BM bu işe önem veriyor, çünkü Kalkınma Programı çerçevesinde yoksulluğun azaltılması, örgüt için önemli bir mesele. Birçok burjuva gazete ve televizyonunda mikrokredinin yarattığı “mucizeler”den bahsediliyor. Yoksulluğun azaldığı yaygaraları koparılıyor.

Sağlık personeli nasıl dağıtılacak?

ağlık Bakanlığı bu yeni uygulamasının gerekçesini “sağlık işletmelerimizi idari ve mali özerkliğe kavuşturarak; verimli, üretken, dinamik organizasyonlar haline getirmek...” ve “Hangi kuruluşta kaç tane eleman olması gerektiğini ortaya koyuyoruz…” olarak açıkladı. Açıklamadan da anlaşılacağı gibi PDC’nin oluşturulmasındaki amaç, kamu sağlık hizmetlerinde yeterli sayıda personel istihdam etmek değil sağ-

kart vermek dururken, neden borç vermek daha doğruymuş gibi gösteriliyor? İnsanlar neden 1000 liralık borcu nimet gibi görecek kadar yoksullaştırılıyor? Bu daha etraflı, var olan sömürü düzeninin sorgulanması gereken geniş bir konunun bir parçası değil mi?

lık hizmetlerinin ticarileştirilmesi, taşeronlaştırılmasıdır. Şu ana kadar hayata geçirilen uygulamalar da bu amacı ortaya koyuyor. 100 binin üzerinde olan toplam kadro açığı, PDC ile 1/3 oranında azaltılıyor. Türkiye gibi bir ülkede verem hastalığı bir halk sağlığı problemi olmasına karşın PDC’de Verem Savaş Dispanserlerinin personel sayısı azaltıldı. Halk sağlığı laboratuar-

larındaki personel sayısı azaltıldı; hatta kurumlar kapatılmak üzere. Yine PDC’de teknisyenler, ebeler, hasta bakıcılar gibi birçok meslek grubundan söz edilmiyor bile. 230 bin nüfuslu Kadıköy ilçesine hizmet veren İstanbul Kadıköy Merkez Sağlık Ocağına 70 hekim, 16 ebe ve 3 hemşire kadrosu verilmesi; Ankara’nın köylerindeki 34 sağlık evinin yalnızca 5 tanesinde ebe bulunması sadece iki örnek. Fakat unutmayalım, bu uygulama sadece sağlık personelini mağdur etmeyecek. Kısa süre içinde sağlık hizmetini parasıyla alabilecek durumda olmayan 70 milyon insanın çoğunluğunu da yetersiz hizmet sonucu mağdur bırakacak. Yine bir özelleştirme operasyonu ile karşı karşıyayız ve bu operasyona karşı mücadelenin tek yolu da örgütlenmek. Unutmayalım “Her şeyin başı sağlık”

rılı olduğu ülkelerden Bangladeş ve Bolivya, yoksulluk sıralamasında en başlarda yer alıyorlar. Görülüyor ki, çok başarılı olduğu söylenen mikrokrediler, makro çaplı değişiklikler getirmiyor. Mevcut yoksulluğa katkıları yok denecek kadar az. Öte yandan bu borçların faizleri de yüksek, örneğin bir şirket bankadan %6-8 faizle borç alabilirken, mikrokredi faizleri yaklaşık %24-36 gibi bir aralıkta seyrediyor. Yani 1000 YTL alan bir kadın bankaya 1240 ilâ 1360 YTL’lik parayı geri ödüyor. Üstelik borçların vadesi de oldukça kısa.

İşçi sınıfını kapitalistleştirmek... İnsanların borçlanması, onların herhangi bir şekilde özgürleştiği anlamına gelmez. Elbette birkaç olumlu örnek bulup çıkarılabilir. Ancak bu aynı zamanda yoksullar arasında hiç de azımsanmayacak bir yeri olan dayanışma kültürünü de öldürmenin aracıdır. Nihayetinde yıllardır işçi sınıfının mensubu olan bu insanlar, tıpkı birer kapitalist gibi düşünmeye, piyasada diğer kapitalistlerle rekabet etmeye ve olur da işlerini büyütürlerse yanlarında işçi çalıştırarak birer kapitalist haline gelmeye zorlanıyor. Zaten zar zor ayakta kalabilecekleri için, çalıştırdıkları işçilere, ki bunlar kendi aile fertleri de olabiliyor, sigorta yaptırmaktan uzak duruyorlar. Bu çoğu zaman gerçekleşemeyecek kadar uzak bir hayal olarak kalsa da, burjuvazi bir şekilde bu insanların zihinlerini fethetmiş oluyor. Burada kesinlikle mikrokredilerden yararlanan insanların yanlış yaptıklarını kanıtlama peşinde değiliz. Tek söylemeye çalıştığımız, artık yeni istihdam alanları, yeni işler yaratmak yerine, insanlara borç vererek onlara kurtuluş vaad edilmesindeki garip, belki de biraz hüzünlü durum. Başbakan ve kurmayları, Türkiye’nin geliştiğini, büyüdüğünü, ekonominin rahatladığını iddia ediyor. Oysa istihdam yaratmaktan uzak olan hükümet, kendi sorumluluklarından kurtulmak için bir şans olarak gördüğü mikrokredi uygulamasına büyük destek veriyor.


Sayı: 23 Aralık 2006

politika

CHP, TİP ve işçi sınıfı

İKP kurucusu, eski Cumhuriyetçi Millet Partisi ve CHP milletvekili Mesut Ozansü ile CHP’nin geçmişi, bugünkü durumu, geçmişte Türkiye İşçi Partisi’nin Meclis’te oynadığı rol üzerine konuştuk. Sizce CHP’nin kuruluşundan bugüne değin Türk siyasetinde oynadığı rol ne olmuştur? Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, mevcut devlet yapısını, yapılan devrimleri korumak, yaşatmak ve güçlendirmek için kurulan CHP’nin seksen yıllık geçmişi irdelendiğinde uygulamaya koyduğu temel politikalarında demokrasiyle, halkın çıkarlarıyla ve değişen dünya şartlarıyla ne kadar zıt düştüğü rahatça anlaşılabilir. CHP tek parti idi ve dizginler tamamen onun elindeydi. Devlet partisi olarak CHP’nin kurduğu hükümetler kapitalizmin yılmaz bekçileriydi. Türkiye ekonomisi ile yabancı sermaye bu dönemde sarmaş dolaş buluşmuş, baskıcı politikalar geliştirilmiş ve yine o dönemde sosyalist sistemden etkilenerek ortaya çıkan solcu, ilerici aydınlar hedef haline getirilmiştir. Yani aydınların başına ne geldiyse o dönemin CHP’si tarafından getirildiği bilinmelidir. 1946’da çok partili sistemin kurulmasının ardından 1950’de büyük çoğunlukla iktidara gelen DP, emperyalizme eklemlenme noktasında CHP’den farklı durmadığı gibi demokrasi karşıtı uygulamalarıyla toplumu tam bir cendereye sokmuştur. İşte bu dönemde CHP kılık değiştirmiş, demokrasiden, hak ve özgürlüklerden yana, halkçı, devrimci, sol bir yapıya bürünmüştür. DP’nin uyguladığı ağır baskıcı politikalarla birlikte, emperyalist sistemin geçirdiği siyasal ekonomik bunalım döneminin yansımaları sürecinde gerçekleştirilen 27 Mayıs darbesi ve 1961 Anayasası ile CHP artık iyice yükselme trendine girmiştir. İnönü tarafından başlatılan ve Ecevit tarafından uygulamaya konan “ortanın solu”, “sol”, “sosyal demokrat” kavramları ile bütünleşme iddiasına girmiş ve sanki tek parti dönemindeki CHP gitmiş, yerine bir yenisi gelmiştir. Öyle bir CHP ki, 70’li yıllara gelindiğinde taşa, toprağa, ovaya, dağa ismini yazdırmıştır. O, “Ne ezilen ne ezen, insanca, hakça bir düzen” diyen CHP’dir artık. Ama işin aslı, “halklara özgürlük” sloganı karşısında su yüzüne çıkmıştır. Cevap “Türkiye’de halklar yoktur, Türk halkı vardır” olunca ipler kopmuştur. Şimdi CHP’nin başında Deniz Baykal bulunuyor. Baykal, MHP’den daha şoven bir siyasi söylemi ısrarla sürdürüyor. Dünyada tüm sosyal demokrat partiler bu tür sorunlara ılımlı yaklaşırlar. Deniz Baykal şahsında CHP bunun tersini yapıyor. Kürtler yararlanır düşüncesiyle demokratik

açılımlara da karşı çıkıyor. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin değişmesini de bu nedenle istemiyor. CHP tekrardan iktidar olabilmek için her yolu deniyor. Bir sosyal demokrat parti olarak politika üretip toplumu etkileyemeyince, kolay ve hazır olan duygulara hitap ediyor. Türk toplumunda esasen varolan milliyetçilikle birçok engeli aşacağını sanıyor. Herhalde her toplum bir dönem için milliyetçiliğin peşinden koşmuş fakat sonunda kaybetmiştir. Şimdi artık CHP’nin “sosyal demokratlığı”, “solculuğu”, halktan yana oluşu falan kalmamıştır. Esasen Deniz Baykal milliyetçiliği başka devletlere ya da uluslara karşı yapmıyor. O bir milliyetçi değil, Kürt düşmanıdır. Alevilerin Kürtlere soğuk yaklaşmadığını görünce artık onların hak ve hukukundan da bahsetmiyor. Örneğin 1988 sonbaharında başlatılan, Ali Topuz ve Mustafa Sarıgül’ün de dahil olduğu “Garaj Harekatı” partideki Kürt ve Alevileri tasfiye etmeyi hedefleyen bir harekettir. CHP, Deniz Baykal sayesinde bir bitiş, tükeniş ve kendini yok etme poli-

600 sayfalık gensoruyla milli bakiyeyi koruduk “1967’de Senato ara seçimleri önce-

sinde Adalet Partisi’nin derdi milli bakiye sistemini ortadan kaldırmaktı. Sanıyorlar ki; hemen öneriyi vereceğiz, kabul edilecek. Diğer partiler de sandıktan çıkamayacak. Meclis’te bir gensoru verdim, 400 sayfalık. Hava Kuvvetleri Komutanı’na gittim, Yassıada Mahkemeleri’nin kararını verdi bana. Ön sayfasını yırttım, üstüne İçişleri Bakanı aleyhinde gensoru diye yazdım. Beş kişinin imzasını almak şarttı, aldım. Bir gensoru daha verdim, ekine de Kıbrıs’la ilgili bir çalışmamız vardı, 200 sayfa civarı, onu

tikası güdüyor. Türkiye artık gerçek sol, sosyalist ve demokrasi hareketini yeniden geliştirmeli ve bunları milletin başına bela etmemeli. Bu da bugün İşçi Kardeşliği Partisi vasıtasıyla işçi sınıfının siyasete katılması sağlanarak olabilir. 1965-1969 döneminde TİP’in Meclis’te olduğu sırada siz de milletvekiliydiniz. Böyle bir partinin Meclis’te olması ülke siyasetine nasıl etki etti? Kemalizm’in ilkeleriyle ters düşmeyen, işçi sınıfı diktatörlüğünü reddederek, demokratik sistemin erdemlerine saygı duyduğunu her fırsatta dile getiren ve temsil ettiği emekçi sınıfların sorunlarını parlamentoya taşıyarak onların sözcülüğünü üstlenen TİP; rejimin temel değerleri, normları ve yapılarıyla uyum içinde hareket etmiş, kısacası siyasal rejimin meşrulaşma sürecine katkıda bulunmuştur. Türkiye parlamentosunda sosyalist görüşlerin temsil edilmesinin, rejim açısından bir tür emniyet supabı oluşturduğu da göz ardı edilemez. Öte yandan, dönemin Türkiye’sinde tutarlı bir doktrine sahip tek parti olması nedeniyle, öteki geleneksel partileri kendilerine ideolojik koydum. Meclis’e önerge verdiğin zaman gündeme alınması için belgenin tamamının okunması lazım. Sonra görüşülmesi için bir kere daha okunması lazım. Dört gün devam ettiler, en hızlı okuyanları kullandılar, ama onlar da yoruldu tabii. En sonunda pes ettiler, milli bakiyeyi kaldıramadılar. Bunun sonucunda ara seçimlerde TİP bir senatör çıkardı: Fatma Hikmet İşmen. Geçenlerde vefat etmiş. Allah rahmet eylesin, işçi sınıfı için mücadele etmiş bir insandı. Millet Partisi de bir senatör çıkardı. Böylece nispi temsil sisteminin Adalet Partisi tarafından kaldırılması girişimini engellemiş olduk.”

açıdan çekidüzen vermeye, programlarını geliştirmeye ve sola karşı yerlerini daha açıkça belirtmeye ittiği de –örneğin CHP’nin 1961’de kurulan TİP’in önünü kesmek üzere 1964’te geliştirdiği “ortanın solu” açılımı gibi– gözden kaçırılmamalıdır. CHP’nin içinde 1970’lerde güç kazanan “silkinme” hareketinin giderek, özellikle TİP’in 1971’deki kapanışından sonra, onun programının bazı temel ilkelerinden esinlendiği açıktır. Öyle ki 1976 yılında CHP’de “demokratik sol” akımını sürdürenlerin, kaba çizgileriyle 1961-1965 TİP’inin toplumcu dönemini yansıttığı ileri sürülebilir. Öte yandan, 12 sendikacı tarafından kurulan küçük bir partiden 13 bine yakın üyesi olan bir örgüte dönüşümünde TİP’in emekçi kesimleri sosyalleştirme ve seferber etme işlevini yerine getirdiği açıktır. Parti; toparlayıcı unsur olarak sendikacı, işçi veya köylü kökenli yeni bir siyasal kadro oluşmasında bir çeşit fidanlık görevi görmüştür. Böylece sosyalist bir partinin eylemi, uzun vadede, Türkiye’de yönetici seçkinler ile yönetilen halk yığınları arasında yüzyıllardan beri sürüp giden uçurumların aşılması ve toplumsal dengenin bir ölçüde sağlanması yolunda bir tür eğitmenlik görevi üstlenebilmiştir.

TİP programcı işlevi ile, yürürlükteki sosyoekonomik sisteme öteki yaklaşımların yanı sıra sol nitelikte bir almaşık sunmuştur. Eleştiri ve denetleme işlevlerini yerine getirme açısından ise bir muhalefet partisi olarak sayısal yönden Meclis’te çok sınırlı bir güce sahip olmasına karşın 1950-60 arası yaşanan soyut muhalefet anlayışından çok farklı bir etkinlik sergilemiştir. TİP, kitlelere bilgi aktarma işlevini yerine getirmiş, örneğin ABD ile Türk hükümetleri arasındaki gizli ikili askeri antlaşmaları ve üslerin varlığını Meclis kürsüsünden kamuoyuna duyurarak iktidarın maskesini düşürmüş ve Washington’la askeri işbirliği alanında yeni bir çerçeve antlaşma yapılmak zorunda kalınmıştır. Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm ilkelerini benimsemiştir; kalkınma ve toplumsal adalete olduğu kadar ülke bütünlüğüne de saygılı bir parti olan TİP, Kürt sorunu ve emekçilerin örgütlenmesi konusunda rejimin sınırlarını aşan bir yaklaşım sergilediği gerekçesiyle 1971’de kapatıldı. Ne var ki, aradan geçen 35 yılda işçi sınıfı siyasetinden arındırılmış Türk siyasal sisteminin bu sorunlara çözüm üretemediği de ortadadır.


toplum

İşçi Kardeşliği

Tersane İşçileri Birliği Derneği ile Röportaj

Tersane İşçileri Birliği Derneği başkanı Zeynel Nihadioğlu ve Yönetim Kurulu üyesi Kenan Kesgin ile Tuzla tersane işçilerinin sorunlarını konuştuk... Genel olarak tersanelerde yaşanan sorunlar nelerdir? Zeynel Nihadioğlu: En önemli sorun sigorta yapılmaması sorunu. İstatistik bilgilere göre 25.000 tersane işçisinin % 65’inin sigortası yatmıyor. Ya hiç yatırılmıyor ya da yatırılanlar kendi almış olduğu ücret üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Diğer bir sorun servis sorunu. Burada çalışan işçilerin bir kısmı değişik yerlerden, mesela İzmit’ten, Pendik’ten, Kurtköy’den, Kartal’dan geliyorlar. Büyük bir çoğunluğu servis hakkından faydalanamıyor. Bir başka sorun ise, biliyorsunuz çok yaygın yaşanıyor; iş kazaları, iş cinayetleri. Bir sene içerisinde on yedi arkadaşımızı biz burada iş kazasına kurban verdik. Tabii bunu cinayet olarak algılıyoruz ve öyle de anlatmaya çalışıyoruz. Neden cinayettir? Tersane patronları masraflı olduğu gerekçesiyle iş güvenliği tedbirleri almadığı için cinayettir. Çoğunlukla ölümle sonuçlanan kazalar olmaktadır. Tersaneler ağır sanayi kapsamında sayılmıyor. Ağır sanayi kapsamına alınsın talebimiz var aynı zamanda. Tersaneler ağır sanayi kapsamına alınmayarak, ağır sanayinin getirdiği bazı yükümlülüklerden ve sosyal haklardan kaçılıyor. Bir de taşeronlukla ilgili sorunlar var. Taşeronluk çok yaygın. Bini aşkın taşeron var bu havzanın içerisinde. Tersane patronlarının örgütü olan GİSBİR’in örgütlediği bir şey bu. Taşeronun taşeronu da var. Taşeron alt firma, ancak bir başka alt firmaya iş verebiliyor. Bu uygulama sömürünün

İyi ve Kötü

daha da katmerlenmesi anlamına geliyor. Taşeronluk kaldırılmalı, tüm işçilere kadro hakkı tanınmalıdır. Zorunlu mesailer kaldırılmalıdır. Genel olarak sorunlar bunlar ama esas sorun burada örgütsüzlük sorunu. İşçiler kendi haklarını kazanabilmek için örgütlenmiş değiller.

Kenan Kesgin: Hangi tersanede olduğunu tam hatırlamıyorum ama bir tersanede vatandaşın birisi düşüyor havuza ve boğuluyor. Dalgıç getiriyorlar cesedi çıkarmak için. 7 ay öncesinde düşmüş boğulmuş bir “Buradaki sorunları cesedi buluyorlar. Hürriyet gazeteçözerlerse işçiler sinde bunun haberi kendileri öz güçleri vardı. Burası hem ile çözerler. 25 bin çalışma koşulları olarak ilkel, hem işçi biraraya gelir de insana verilen ve çözümü kendileri değer olarak ilkel.

F

Te r s a n e l e r d e hangi tür işletmeler var?

Kenan Kesgin: Tuzla Tersanesi özel sektörün. Ama Pendik askeriyeye bağlı. Daha önceüretirler.” Ölüm olayladen orası çok iyiyrı basına yansıdı di. Kaza ortalaması ama herhalde tamamı yansımadı. 3 yıldı. Daha sonra oraya da taşeron Burada ne gibi kazalar oluyor? girmeye başladı. Şimdi artık oradan da kaza haberleri daha sık gelmeye başKenan Kesgin: Burada en sık yaşanan ladı. Az olmasının nedeni orada daha kaza olayı düşme. İskeleden düşme ya dikkat ediliyor ve çalışma alanı, sahası da çalışılan ortamın yeterince aydınlaçok geniş. Ama artık orada da taşerontılmamasından kaynaklı merdivenden da çalışanların sigortası ödenmiyor; düşersin. Ambara düşersin. Elektrik askeri işyeri olmasına rağmen. çarpması iki. Patlama üç. Bir de yangın. Peki devlet sigortaların veya ücretlerin ödenmemesi ve iş kazalarında Patlama neden oluyor? taraf olmuyor mu? Kenan Kesgin: Mesela kesim yapılacak, oksijen lambasını çekiyor. Oksijen lambası hortumunun elli yerinde ek var. Oysa iş güvenliği

b.Thanatos-Destrude: Bilinçsiz kişiliğin yıkıcı, yok edici, saldırgan ve Recai Karakaş öldürmek isteyen yanını yansıtır. 2. Ego: Bilinçli benliktir. İsteklerini dış dünyayla bağdaştırır. Dış dünyayla İd arasında yer alır, İd’i kontrol eder. 3. Süperego: Kişiliğin en son gelişen ve üst tabakasını oluşturan bölümüdür. Dünyaya yön veren liderleri, Bush’u reud, insan kişiliğinin oluşumunu açıkSaddam’ı, Blair’i bu insan modeli içinladığı modelinde insan kişiliğini üç de nereye oturtabiliriz... Bu tanımda adı tabakaya ayırır: geçen liderler ve onların ceddinin tohumu 1. İd: Kişiliğin en ilkel, frenlenmemiş, olan emperyalizmin küreselleşme politikadenetlenmemiş bölümüdür; her iste- ları “id” tabakasının “thanatos-destrude” diğini elde etmek ister. Bu tabaka safhasına “cuk” diye oturur. Son yarım kişilik oluşumundaki en alt tabakadır. yüzyılda ortaya çıkan küresel politikalar, sosyal devletleri parçalamış, hızla mesafe İd tabakası ikiye ayrılır: a.Eros: Bilinçsiz kişiliğin, yapıcı yaratı- kateden küresel emperyalistler başarıya cı, haz verici, haz alıcı yanlarıyla cinsel ulaştıkça, ağızlarının suyu akarak, geçtikleri yerde kan, gözyaşı, ceset ve tecavüz içgüdü ve davranışları içerir. edilmiş insanlar bırakmıştır. Ego’ları geliş-

“Elma ağacından armut düşer mi?”

tüzükleri var. Tüzüklerde yazıyor, ek kesinlikle olmayacak diye. Ne kabloda ne de hortumda ek olmayacak, diyor tüzük. Oysa hepsi eklerle dolu. Genelde patlama oksijen patlaması. Elektrik patlaması az oluyor. Genelde gaz sıkışıp patlıyor. Birikiyor tankın içerisinde. Hava akımı olmadığı için orada sıkışıp kalıyor. Ya kaynakçı giriyor ya taşçı giriyor. En ufak bir kıvılcımda patlıyor. En son yaşanan, Ada Tersanesi’ndeki patlamanın nedenlerinden birisi de o. İçeride hava birikmiş. İnsanlar giriyorlar. Penseyi vurur vurmaz yanıyor.

Kenan Kesgin: Devlet tabii ki taraf oluyor. Ama ücretlerin ödenmesini sağlamak ya da sigortalı çalışmayı mediğinden yaptıklarından, bırakın üzüntü duymayı, zevk almaktadırlar. Bu modeli bir de bizim liderlerimiz üzerinde 2 örnek ile gösterelim. Birincisi: Kimine göre mağdurlar, kimine göre açıkgözler: İfadelerinde Almanya, İsviçre ve Hollanda’da camilerde kendilerinden 2.5 milyar dolar toplandığını söylüyorlar. Bu kişiler Erbakan Hoca’ya yakın hatta kurucusu oldukları Milli Görüş’ün içindendirler, daha sonra RTE’nin yanında yer aldılar. Bizlere faiz yemenin Kâbe yolunda zina yapmak olduğunu söylediler. Paranızı bize verin, % 20,30 kâr payı ödeyelim dediler, ödemediler. Sayın Başbakan, bizleri camilerde sizin fotoğraf karelerinizdeki insanlarla soydular. Bir tanesi de devletin tepesinde. Birinci sorunun çözümü: Vermeseydiniz kardeşim ben mi verin dedim?

sağlamak ya da iş kazalarını engellemek için değil. Bunları protesto eden işçilere saldırmak, onların kafalarını kırmak için taraf oluyor Burada işçilerin birliği noktasında nasıl bir çalışma yapılabilir? Sendikalar ve dernek olarak ortak mücadele geliştirilebilir mi? Siz nasıl bir örgütlenme modeli sunuyorsunuz? Zeynel Nihadioğlu: Biz şöyle bir örgütlenme modeli sunuyoruz: Üretimin yapısı karmaşık burada. Taşeron sisteminden dolayı. Siz 3-5 gün bir taşeronda çalışırsınız, işiniz biter daha sonra başka bir taşeronda çalışırsınız. Bu işçi sirkülasyonunun olduğu koşullarda zaten orada kalıcı bir örgütlenme yaratabilmek mümkün değil. Havzayı toptan örgütleyebilecek bir örgütlenme modelimiz var bizim. Dernek tam da bu model üzerine oturuyor. Taşeronlaşma kaldırılabilmiş olsa, sendikal örgütlenme daha kapsayıcı olamaz mıydı? Zeynel Nihadioğlu: Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın. Bunları derken biz sendikal örgütlenme yaratma çabası içindeyiz. Sonuçta sendikalar işçi sınıfının öz örgütlülüğüdür derken bunu tespit ediyoruz. Dernek şu şekilde de algılanabilir: İşçilerle sendika arasında bir köprü, bir bağ. Ama asla sendikanın alternatifi değil. Burada yasaların uygulanmadığını, denetimin yapılmadığını görüyoruz. Zeynel Nihadioğlu: Biz kuralsızlığın kural sayıldığı yerler diyoruz tersanelere. Belli dönemlerde sigortasız çalışmaya ilişkin olarak, bakanlıktan birileri geliyor, çayını içiyor, kahvelerini içiyor, yemeğini yiyor çekip gidiyor. Ya da iş güvenliği ile ilgili tersaneleri geziyor ama sözde geziyor, tutulan raporda hiçbir şey yok. Kayıtdışı çalışmayı önlemekten bahseden hükümet, tersanelerde kayıtdışına göz yumuyor. Buradaki sorunları çözerlerse işçiler kendileri öz güçleri ile çözerler. 25 bin işçi bir araya gelir ve çözümü kendileri üretirler. İkincisi: Belediyeler (başta Ankara EGO) Botaş’a borcunu ödemiyor, Botaş iflasın eşiğindeyim diyor. Botaş’a alacaklarını tahsil et kardeşim, sen alacaklarını alamıyorsan, benim vatandaşımın suçu ne diyeceğine, Botaş batar mı? Kardeşim Botaş batarsa devlet batar, diyor: Buyrun buradan yakın. Belediyeler ödemezse biz öderiz. Peki biz kimiz? Ağzından lokması bile alınırken sesi çıkmayan, her şeye sebat eden, hurafelerden çözüm bekleyen biz. Bir yılda doğalgaza %25 zam geliyor, kimsede çıt yok. Sanki ülkece tıp oynuyoruz. Kendimizi hiç aldatmayalım, biraz da çuvaldızı kendimize batıralım. Bizde hiç mi suç yok? Bu insanlar aydan mı geliyor? Sandığa nasıl oy girerse, o çıkar. Elma ağacından armut düşer mi?Hayatın en büyük trajedisi çok çabuk yaşlanmamız, çok geç akıllanmamızdır. İkinci sorunun çözümü: Biz öderiz.


Sayı: 23 Aralık 2006

İKP

İKP Tüzüğü’nden

partimiz

İşçi Kardeşliği Partisi • Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. • Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşmaya karşı; demokratik ve mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz

birliktir. • Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan

• İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır. • Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır.

ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir. • Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tam tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak amaçlı bir

bütün ikili askeri anlaşmalar sona erdirilmelidir. • Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür. • İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hiz-

Yalansız Dolansız

Bülent Ecevit, “yerli ve yabancı tekelci sermayeye karşıyız!” dediğinde büyük patronların öfkesiyle karşılaşıyordu. Ama işte Ecevit bu politikalarıyla ezilen halk kitlelerinin büyük desteğini hem de geçen seçimlerde AKP’nin aldığından çok daha fazla bir oranda almıştı. Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse Ecevit 1977 seçimlerini büyük patronlara, büyük toprak sahiplerine ve çeteleşmiş devlet güçlerine karşı yürüttüğü politikalarla kazanmıştı.

den de gelmiyordu. Dolayısıyla iktidara gelirken attığı bu sloganların neredeyse hiçbirinin takipçisi olamadı, olmadı. Dolayısıyla, ne büyük patronların çıkarlarına dokunabildi, ne büyük toprak sahiplerine karşı bir tarım reformu gerçekleştirebildi ve tabii ne de kontrgerilladan hesap sorabildi. Bunun sonucunda da kitle desteğini hızla yitirmeye başladı.

• İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. • İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir. • Parti üyelerinin düşünce oluşturma ve bunu ifade etme özgürlüğüne kısıtlama getirilemez. • Partinin tüm yönetim birimlerinin üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur. • Patronlar partiye üye olamaz.

İKP Programı’ndan

Şadi Ozansü

“Toprak işleyenin, su kullananın!”

M

erhum Ecevit böyle diyordu, 1967 yılında kaleme aldığı “Bozuk Düzen” adlı ortanın solunu anlatan kitapçığında. Ve tabii büyük toprak sahipleri bu lafı duyunca deliye dönüyorlardı. Aynı Ecevit 1971 yarı askeri rejimi sonrası gerçekleşen ilk seçimler öncesinde o günün Susurluk çeteleri anlamına gelen “kontrgerilladan hesap soracağız!” dediğinde de derin devlet zirveleri küplere biniyorlardı. Gene aynı seçim kampanyası sırasında, yani daha 1973 yılında, artık CHP Genel Başkanlık koltuğuna oturmuş olan

Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki, o gün Ecevit’e oy veren kitleler Ecevit’in zaten bunları yüksek sesle dile getirmesini arzuluyorlardı. Ecevit onların hislerine tercüman olmuştu. İnsanlar dağlara taşlara “Umudumuz Ecevit!” yazıları yazıyorlardı. Ecevit oldukça dürüst bir politikacıydı, ama bir işçi sınıfı politikacısı olmadığı gibi, işçi sınıfının için-

Ecevit bu taleplerinin takipçisi olsaydı hem ezilen kitlelerin mücadelesi çok daha yükselebilecek hem de işçi sınıfının bütün kazanımlarına azgın bir hayvan gibi saldıran yerli ve yabancı büyük patronların destekçisi olduğu 12 Eylül askeri rejimi o kadar kolay kurulamayacaktı. Bütün bunlar olmadı, çünkü Ecevit’in başında bulunduğu parti olan CHP hiçbir zaman işçilerin ve ezilenlerin partisi olmamıştı. Nihai kararların alınması durumları söz konusu

met vermelidir. • Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır. • Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar, işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda ya bu rejimden kurtulacak, ya da emperyalistler arası rekabet dünyayı açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre felaketleriyle yok edecektir. • Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır. • Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. • Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. • Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında ortak bir örgütlenme inşa etmek zorundadırlar.

olduğunda, yani büyük patronların çıkarlarıyla işçilerinki karşı karşıya geldiğinde, tercihini hep patronlardan yana yaptı; şimdi de böyle yapmaya devam ediyor. Buradan şu önemli dersi çıkartmamız gerekiyor: İşçi sınıfı her şeyden önce kendi gücüne ve kendi içinden çıkana güvenmek zorundadır. Yabancı sınıflardan gelenler ve onların partileri ne kadar dürüst ve iyi niyetli olurlarsa olsunlar işçi sınıfının kendi hükümetinin ve dolayısıyla iktidarının kurulmasına imkan tanımazlar. İşçi sınıfının tek dostu yoksul köylülerdir. Ama işçi sınıfı zaten onlarla birlikte toplumun neredeyse yüzde doksanına uzanmaktadır ki, bu, bir işçi-yoksul köylü hükümetinin kurulması için fazlasıyla yeterlidir. İKP böyle bir hükümetin kurulması için gerekli olan işçi cephesinin örülmesini temel görevi kabul etmektedir.


uluslararası

10 Bolivya

Madenciler arasındaki çatışmaları nasıl yorumlamalı? Bolivya’da özel madenlerde kendi hesabına çalışan küçük işletmeciler (kooperatifçiler) devlete ait bir madeni ele geçirmek isteyince çatışma çıktı.

İşçi Kardeşliği

İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur

Seçim öncesi cumhurbaşkanlığı savaşı

L

aik cephenin sembolü haline getirilmek istenen Cumhurbaşkanının hükümetle sürekli çatıştığı savunuluyor. Oysa Dünya Bankası, IMF, ABD, AB ve TÜSİAD’ın istedikleri konusunda bir çatışma görmedik. Ülke yağmalandı; borçlar büyüdükçe büyüdü; bu konularda bir çatışma olmadı. Biz işçilerin ve yoksul köylülerin bütün kazanılmış hakları yok edilVillaroel ise sendi, çıt yok. Hakkını yemeyelim: Bolivya’da da maden işçileri ağır Çatışmaların ardından Huanuni dikalı madencileNecdet Sezer emeklilik yaşının iş koşullarında çalışıyor. madenlerinde yaşanan olayların ri, katliamın “fikir 65’ten 67’ye çıkarılmasına karşı görüntüleri medyada yayınlandı. babaları” olmakçıkanlardır. Onlar, petrol ve doğal- çıktı ve Anayasa Mahkemesine Görüntüler katliamın boyutlarını la suçladı. Amacı, bir hafta önce gazın millileştirilmesine başından başvurarak kararı bozdurdu. gösteriyordu: Huanuni kan gölüne başlayan ve “kendisini hedef alan beri karşı olanlardır. Onlar, topraDevlet törenlerinde kopartılan dönmüş, hastaneler ölü ve yaralı- grevleri” yolundan saptırmaktı. ğın bölüştürülmesine ve egemengürültüyü hatırlayın. Sadece başı larla dolmuştu. Grevin ardından, devlet başka- liğin Bolivya halkına devredilme- bağlı olanların mı ideolojik farkı Ölümlerin nedeni, kooperatifçi- nı Evo Morales, 1985 yılındaki sine karşı olanlardır. Onlar, ulusal vardı ki çoğu ev kadını olan bu ler tarafından maden yatağına atı- özelleştirme sürecinde kapatılan egemenliğin kurucu meclise devre- insanlar törenlere alınmadı? lan dinamitlerin, madendeki havayı COMIBOL’ün (Bolivya Ulusal dilmesini engellemek isteyenlerdir. Demokrasinin ve laikliğin temtemizleyen kompresörleri patlat- Maden İşletmesi) yeniden açılmaUlusun kazanımlarını ve madensilcisi Cumhurbaşkanı neden bir ması olarak açıklandı. Ölenlerin sına karar verdi. cilerin hayatlarını korumakla kez bile hortumcuların lehine bir arasında çok sayıda öğrencinin, COMIBOL’ün yeniden kurulu- yükümlü bir hükümetin ilk yapaca- yasayı veya ülkenin temel sorunu madencinin ve taşımacılık sendişu, kooperatifçilerin başından beri ğı iş, COMIBOL’ün yeniden kurul- gördüğü bir uygulamayı halkoyuna kası yetkilisinin yanında, saldırkarşı oldukları, madenlerin yeni- masıdır: Yani madenlerin kamu- sunmadı? ganlardan da 3 kişi bulunuyor. den millileştirilmesine giden yolda laştırılmasıdır. Cinayetlerin failleri Cevap basit; halka güvenmiyorvakit kaybedilmeksizin bulunmalı COB, yani Bolivya Sendikalar önemli bir adım olacaktır. ve cezalandırılmalıdır. 17 Ekim’de lar. Bir avuç bürokrat ve aristokrat Bolivyalı bir grup sokaklara ineceğiz, 2003 ayaklan- bizler için çalışıyorlar ama biz anlaişçi ve sendikacı tara- malarının ruhunu canlandırarak mıyoruz. Bunlar gerçek değil. Bu fından çıkartılan La taleplerimizi haykıracağız: ülkenin işçileri, yoksulları; kuyrukChispa (Kıvılcım) gazelara, yokluklara rağmen karabortesi, yaşanan olayların • Huanuni katliamının failleri sacı, stokçu patronların mallarına cezalandırılsın. hemen ardından yayınel koyamasa bile kendinden yana • Petrol ve gaz kaynaklarının milladığı resmi bildiride küçük bir adım attığı için Ecevit’e lileştirilmesi kararları uygulanşunları söylüyordu: son görevlerini yerine getirdiler. sın. “Huanuni katlia- • COMIBOL yeniden kurulsun. Hepimizin içini parçalayan mının failleri kimler? • Topraksız köylülere toprak! Lübnan’a Siyonist İsrail saldırıTabii ki COMIBOL’ün • Halkın taleplerini gözardı etme- sı karşısında İsrail’i korumak için yeniden kurulmasına Lübnan’a asker gönderirken bir yen bir kurucu meclis! ve madenlerin yeniden • Yaşasın birleşik ve egemen bir çatışma görmedik. Halka sorulsa Maden işçileri ve FSTMB sendikası mücadelecilikleriyle tanınıyor. millileştirilmesine karşı reddedileceği kesin olan, Siyonist Bolivya!” Ekim ayı başında bir grup kooperatifçi madencinin devlete ait Huanuni madenlerinin yönetimini ele geçirmek istemesiyle başlayan çatışmalar, çok sayıda madencinin, öğrencinin, başka sektörlerden işçilerin ve sendikacının ölümüyle sonuçlandı. Bolivya basını ölü sayısının 12’den 16’ya yükseldiğini ve yaralı sayısının arttığını duyurdu.

Özel kooperatif yöneticisi bu madenciler kim?

Konfederasyonu yaşananlardan, madenlerden sorumlu bakan ve kooperatifçilerin eski yöneticilerinden Walter Villaroel’i sorumlu tuttu ve bakanın görevden alınmasını istedi.

rına çalışan küçük işletmecilere dönüştüler. Bir kısmı ağır çalışma koşullarına dayanamayarak hayatını kaybetti ya da işi bırakmak 985’te, Bolivya Ulusal Maden zorunda kaldı. İşletmesi COMIBOL’ün yok Madenlerden atılan kooperaedilmesi ve madenlerin özelleştirilmesi sürecinde, bu madenci- tifçilerden en fakir olanları, pis ler, dönemin hükümeti tarafından işler için kiralanmaya başlanteker teker madenlere yerleştiril- dı. Böylece bir çeşit işletmeci mişti. Ardından maden yatakları sözde proleter bir grup yaratıldı. hemen hemen kullanılamaz hale Bu grup, Ekim 2003 ve Mayıs, geldi. Daha sonra bu madenci- Temmuz 2005 ayaklanmalarında ler, yoksulluk içinde kendi adla- toplumsal muhalefetin karşısında yer aldı. Morales ve partisi MAS

1

(Sosyalizme Doğru Hareket) geçen yıl iktidara geldiğinde, kooperatifçilerin liderlerinden birini madenlerden sorumlu bakan olarak atamıştı: Bu kişi, hükümete bağlı hale gelmeyi reddeden COB adlı işçi konfederasyonunu zayıflatmak için elinden geleni ardına koymayan Walter Villaroel’dir. Villaroel, geçen yıl millileştirilen madenleri, özel kooperatifçilerin kişisel çıkarına olacak şekilde parçalamayı savunuyor.

İsrail ile dostluk konusunda anlaşıyorlar.

Artık “laik-şeriatçı”, “sağcısolcu” patron partilerinin oyununa gelmeyeceğiz. Kendi partimizle yolumuza devam edeceğiz. Çıkarları için iktidar kavgası veren bir avuç patronun böldüğü değil, 70 milyonun çıkarı için mücadele edecek bir işçi-yoksul köylü hükümeti için yola koyulduk. Yolumuzun uzun ve zor olduğunu biliyoruz. Bizim için yaşamak da zor, o yüzden yalanlarınızı yutmayacağız.


Sayı: 23 Aralık 2006

uluslararası

11

Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı Türkiye Toplantısı 26 Kasım Pazar Günü Yapıldı... Birleşik, laik, demokratik bir Filistin için, Cezayir İşçi Partisi’nin çağrısıyla aralık ayında Cezayir’de düzenlenecek olan konferansa hazırlık niteliğindeki Türkiye Toplantısı 26 Kasım günü gerçekleşti. Aşağıda toplantıyla ilgili haberi, arka kapakta ise toplantı sonunda benimsenen sonuç bildirgesini yayımlıyoruz.

K

onferansın Türkiye ayağı olan “Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı Türkiye Toplantısı” 26 Kasım Pazar günü Aksaray Belediye-İş binasında yapıldı. Çeşitli sendikalardan, insan hakları örgütlerinden, derneklerden temsilcilerin ve İşçi Kardeşliği Partisi üyelerinin katılımıyla saat 15:00’da başlayan toplantıda, Filistinli kadınların mücadelesine verilen destek vurgulanarak 9-1011 Aralık’ta Cezayir’de yapılacak konferans için ortak bir metin oluşturuldu. Toplantı, konferans çağrıcılarından Sawt el Amel (Emekçinin Sesi) isimli sendikal örgütlenme girişimi tarafından hazırlanan ve işsizlik yardımının kesilmesine neden olacak Wisconsin Planı’na karşı mücadele veren, İsrail’deki Arap kadınları anlatan belgesel film gösterimi ile başladı.

yapılması gerektiğini belirtti. İKP İstanbul İl Sekreteri Pınar Erol, Filistin haritasının işgalin başladığı 1946 yılından günümüze kadarki değişimini gösterdiği sunumunda günümüzde 18 aile tarafından denetlenen ve Yahudi sermayesinin merkezi olan İsrail’in, Filistin’de insanları öldürerek, tutsak ederek, yerlerinden ederek, verimli arazilerini yıkarak, ağaçları sökerek uyguladığı imha planını ve ördüğü ilhak duvarını yerinde çekilmiş fotoğraflarla anlattı. Erol, tek çözümün Filistinli mültecilere

Derneği Başkanı Füsun Bandır, Filistinli kadınların intifadadaki yerini ve verdikleri mücadelenin önemini vurgulayarak, İsrail’in BOP çerçevesinde Amerika ve Avrupa Birliği emperyalizminin Ortadoğu’daki jandarması olduğunu söyledi. Derneğin Filistinli çocuklara kırtasiye malzemeleri ve tıbbi malzeme yardımı ile sakat, yetim ve yoksun çocuklara maddi Hülya Şekerci, Özgür-Der Başkanı destek kampanyalarını da anlatan Bayındır, Filistin halkının kendi evlerini dahi savunmak zorunda kalkaderini tayin hakkının desteklen- dığını söyleyen Yılmaz, asker yetiştirmek için çocuk doğuran kadınlamesi gerektiğini söyledi. rın direnişçi ruhlarından söz etti ve Filistin halkı üzerindeki ambargonun kaldırılmasını, Erbakan zamanında da imzalanmış olan askeri anlaşmaların iptal edilmesini istedi. KESK Kadın Sekreteri Sevgi Göyçe de anlaşmaların iptal edilmesi ve mültecilerin geri dönme hakkında önceki konuşmacıların söylediklerine katıldığını belirtti.

Daha sonra söz alan Belediye-İş Toplantıda son sözü alan Mazlumtemsilcisi Cavide Pala, Filistin topDer Dış İlişkiler Koordinatörü Ayşe raklarının tarih boyunca üç büyük İrem Demiriz, Filistinli kadınların din için de önemli olduğunu, bu artık hayatlarını hayat yapan hiçbir dinlere mensup halkların eskiden şeye sahip olmadıklarını, hayalleriFilistin topraklarında huzur içinde nin, çocuklarının geleceğinin olmaPınar Erol, İKP İstanbul İl Sekreteri yaşadıklarını ve sonradan Avrupalı dığını, eşleriyle bir ömür geçiremeemperyalistlerin “Vatansız halka diklerini, dul kaldıklarını ve çocukhalksız vatan” şiarıyla Yahudileri geri dönme haklarının verilmesi ve İnsan Hakları Derneği MYK larını kaybettiklerini söyledi. Filistin’e yolladığını söyledi. bağımsız, laik, birleşik Filistin’in üyesi Ayşe Yılmaz ise İsrail tarafınFilistin’deki barbarlığı lanetleyen Yaklaşık üç saat süren toplantı, kurulması olduğunu vurguladı. dan tutsak edilen Filistinli kadınlarla Pala, buradaki çatışmalarda sistedayanışma ağı örülmesi ve cinsiyet çeşitli görüş alışverişlerinin yapıldıŞair-yazar Sennur Sezer ise matik olarak şiddete maruz kalan ayrımcılığına karşı tutum alınma- ğı ve sonuç bildirgesinin şekillendiİsrail’in gerici yanının yalnız dine sı gerektiğini belirtti. Filistinlilerin rildiği forum bölümü ile sona erdi. dayalı bir devlet olmasından kaykendi topraklarını savunurken kendi naklanmadığını, İsrail’in ayrıca Filistinlilere yönelttikleri namluların arkasında bulunan sermaye güçleri ile birlikte Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğunu [ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL söyledi. Filistin’in tüm dünyadan İsim, Soyisim: .................................................................................... tecrit edilerek büyük bir F tipi cezaGörev: .................................................................................... evine dönüştürüldüğünü söyleyen .................................................................................... Özgür-Der Başkanı Hülya Şekerci, Adres: .................................................................................... dinleri, ideolojileri ne olursa olsun Posta Kodu: .................................................................................... kadın-erkek biraraya gelerek direİlçe, İl: .................................................................................... nen onurlu insanların, emperyaTelefon, Faks: .................................................................................... Füsun Bandır, Filistin Halklarıyla listlerin yerli işbirlikçilerine karşı .................................................................................... Dayanışma Derneği Başkanı da mücadele vermeleri gerektiğini E-Posta: 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik belirtti. ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize kadınlara elden gelen tüm yardımın Filistin Halkıyla Dayanışma ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)

Dayanışma için Abone Kampanyası


Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı

Filistin’de bitmek bilmeyen mezalime karşı direnen kadınlarla ve tüm Filistin halkıyla dayanışma için ve Filistin sorunununun tek çözümü olan Arap ve Yahudilerin kuracağı birleşik, laik, demokratik bir Filistin için, Cezayir İşçi Partisi’nin çağrısıyla 9-11 Aralık tarihlerinde Cezayir meclis binasında bir Uluslararası Dayanışma Konferansı düzenlenecek. Aşağıda Belediye-İş Aksaray binasında gerçekleşen Türkiye toplantısı sonunda kaleme alınan sonuç bildirgesini, iç sayfada ise toplantıyla ilgili haberi yayımlıyoruz.

Ö

ncelikle başta dayanışma çağrılarıyla Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansını örgütlediğimiz Nasıra kentinden Sawt el Amel (Emekçilerin Sesi) adlı sendikal örgütlenme girişiminden Filistinli kadınlar olmak üzere, tüm Filistinli kadınlarla en samimi dayanışma duygularımızı paylaşıyoruz.

dır!

Filistin sorununun çözümü Tarihi Filistin sınırları içerisinde, Yahudi, Müslüman, Hıristiyan tüm Filistinlilerin eşit haklara sahip olacakları, bağımsız, demokratik, birleşik Filistin’dedir. Filistin’e uygulanan ambargo kaldırılmalı, Filistinli tüm siyasi tutsaklar salıverilmelidir ve inşa ettiği insanlık Ülkelerinden silah zoruyla dışı duvar ve Siyonist, ırkçı, din kovulmuş ve toprakları ilhak edil- devleti İsrail yıkılmalıdır! miş olan, sayıları bugün 7 milyonu Uluslararası sözde “barış” bulan Filistinli mültecinin ülkegücü, Siyonist İsrail’i korumak lerine ve kendi topraklarına geri ve Filistinliler başta olmak üzere, dönme hakları vardır! İsrail devletinin saldırganlığına Kendi ülkelerinde yaşamak, aç maruz kalan mazlum halka baskı güçtür. Türkiye Cumhuriyetinin kalmamak ve çocuklarını büyüte- uygulamak için emperyalizmin Lübnan’a asker gönderme kararı bilmek Filistinli kadınların hakkı- güdümünde oluşturulan askeri bir geri alınmalı ve askeri geri çekilmelidir! Türkiye Cumhuriyeti’nin Siyonist İsrail devleti ile imzalamış olduğu tüm ikili anlaşmalar iptal edilmeli, diplomatik ilişkiler kesilmelidir. Bu çerçevede Konya Ovası’nda alçak uçuş ve bombalama eğitimi verilen İsrail askerleri geri gönderilmeli, kardeşlerimizi öldürmek için yapılan bu eğitime derhal son verilmeli; Konya ve İncirlik üsleri derhal kapatılmalıdır.

Filistin sorunu ancak, Arap, Yahudi, kadın, erkek emekçilerin birlikte kuracağı birleşik, laik ve demokratik bir Filistin’de çözülebilir.

T

ürkiye ile İsrail arasında 1996 yılında Necmettin Erbakan’ nın başbakanlığı sırasında Savunma İşbirliği Antlaşması (SİA) imzalandı. Bu anlaşma gereği İsrail askeri birlikleri Türkiye’nin yaptığı “Güvenilir Denizkızı Tatbikatı” ile Anadolu Kartalı Hava Tatbikatı”na katılıyor.

Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı Türkiye toplantısı katılımcıları olarak, 11 Mart tarihinin bütün dünyada Filistinli kadınlarla dayanışma günü olarak ilan edilmesini öneriyoruz. Bu kapsamda biz de kendi ülkemizdeki kadın çevreleriyle bu konuyu tartışacaHükümetin Filistin-İsrail’e ilişğız. kin ABD politikalarının destekçiliğini yapması, “tarafların birbirSon olarak, İsrail içerisinde lerini tanıması” noktasında görev yaşayanlar, işgal altında tutulan üstlenebileceğini, yani Filistinlileri veya mülteci konumuna düşürülSiyonist İsrail’i ve dolayısıyla müş bileşenleri ile tüm Filistin uluülkelerinin sömürgeleştirilmesi ve sunun mücadelesini destekliyoruz.

İsrail savaş uçakları tatbikatlarını Konya’da yapıyor

ları yapıyor. Konya ovasında 20 bin kilometrekarelik alanda nükleer saldırı yapma kapasitesine sahip yüzlerce İsrail savaş uçağı ile tatbikat yapıldığı ağustos ayınAma daha da önemli olarak da ulusal basında da yer almıştı. İsrail savaş uçakları Konya’daki Konya’nın bazı bölgelerinin çöle hava üssünde sürekli eğitim uçuş- benzediğini biliriz. Ortadoğu çölle-

kendilerinin yurtsuzlaştırılmalarını kabul etmeye zorlayacağını açıklaması ve benzeri tutumlar utanç vericidir. Derhal bu tutumlardan vazgeçilmeli ve Filistinlilerin ulusal talepleri, kendi ülkelerinde eşit vatandaşlık haklarına sahip yurttaşlar olarak yaşama hakları desteklenmelidir.

rindeki insanları öldürebilmek için Konya’dan daha iyi eğitim sahası da bulunmaz gerçekten?!! Türkiye’nin gerek sözde “laik” gerekse sözde “dindar” partilerinin İsrail’le askeri işbirliği konusunda çok iyi anlaştıkları gözünüzden kaçmasın. İKP, Siyonist, ırkçı ve kökten-

dinci bir temele dayanan İsrail ile yapılan bütün anlaşmaların ortadan kaldırılmasını, İsrail ile diplomatik ilişkilerin derhal kesilmesini talep etmektedir. Filistin’de çözüm, sürgünde yaşayan bütün Filistinli mültecilerin yurtlarına dönmesi, İsrail devletinin ortadan kalkması ve dini esaslara dayanmayan, birleşik, demokratik, tek bir Filistin devletinin oluşturulmasından geçmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.