24
Sayı: Ocak 2007 Bedeli: 1 YTL
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İşçi Kardeşliği İKP mazluma dini, milliyeti sorulmaz
Merkezi Gazetesi
Sosyal güvenliğe
Dünya Bankası
B
ütün büyük patron hükümetleri gibi AKP hükümetinin de IMF’nin ve Dünya Bankası’nın emirleri doğrultusunda kırk yıllık sosyal güvenlik sistemini paramparça etme teşebbüsleri Anayasa Mahkemesi’nden geri döndü. Anayasa Mahkemesinin yasayı iptal gerekçesi henüz açıklanmadı. Açıklanınca göreceğiz. Bir iddiaya göre “memurların geçmiş kazanımlarını işçilerinkinin seviyesine düşürüyor” diye reddetmişmiş. İnsanın hemen sorası geliyor, “böyle bir durum varsa niye işçilerinkini memurların seviyesine yükseltmeyi talep etmiyor da, sadece memurlarınkini korumaya çalışmakla yetiniyor?” Neyse, bunların hepsini yakında öğreneceğiz. Önemli olan IMF ile Dünya Bankası’nın ve hükümetin tavırları. Bir kere herkesin aklına hemen, “yahu Türkiye’nin sosyal güvenlik sisteminin şöyle ya da böyle olmasından IMF’ye ve Dünya Bankası’na ne, dahası bizi üye almayı reddeden Avrupa Birliği’ne ne?” sorusu geliyorsa, bilelim ki yanlış geliyor. Boşu boşuna yıllardır “IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği dünyanın büyük patronlarının hesabına çalışan müesseselerdir, onların Türkiye’deki uzantıları da Türkiye’nin büyük patron taraftarı hükümetleridir.” demedik. Bazıları diyor ki, “kardeşim hükümet ne yapsın, bir kere paçayı bunlara kaptırmışsın, olacağına bak.” İyi de kazın ayağı hiç de öyle değil. Bu hükümet de dünya ve Türkiye büyük patronlarının hizmetinde kusur etmediği için aslında IMF’nin ve Dünya Bankasının taleplerinin yanında duruyor, yani onları destekliyor. Daha doğrusu onların isteklerini haklı buluyor. IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği bütün dünyada ne olsun istiyor? Devletler topladıkları vergilerin önemli bölümlerini bütün halkın yarar-
son darbe Sosyal güvenlik “reformu”ymuş! Hadi canım sen de!
Zenginler yaşasın, fakirler ölsün yasasıdır bu!
lanacağı sağlık, eğitim kurumlarının harcamalarına akıtmasın, herkesin yararlanacağı yeni yeni dispanserler, sağlık ocakları, hastaneler açmasın, oradaki personeli yetiştirecek doktorlar, teknisyenler, hemşireler, hastabakıcılar yetiştirmesin, eğer yetiştirmişse onlara düşük ücret vererek özel sektöre kaymalarını teşvik etsin. Fakir fukaranın çocuğunu fırsat eşitliği temelinde parasız okutabileceği devlet okulları ve üniversiteleri olmasın. Bunların hepsinin yerine büyük patronların sahibi olduğu özel hastaneler ve özel okullar olsun istiyorlar. Başta belediye hizmetleri olmak üzere bütün kamu hizmetlerinin özelleşmesini istiyorlar. İşte bütün bunları IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği istiyor da bizim hükümetlerimiz kuyrukları sıkıştığı için bu politikaları kerhen mi destekliyorlar zannediyorsunuz? Tabii ki değil, çünkü onların da bu işten kazançları var: Bu yolla kendi yandaşları olan bir yığın müteahhidi, taşeronu palazlandırmayı hedefliyorlar ve herkesin gözü önünde bunu da başarıyorlar. Kendi
adamlarını palazlandırırlarken esas Türkiye’nin ve dünyanın büyük patronlarına büyük fırsatlar sunuyorlar. Dolayısıyla bu işten hem AKP’nin küçük patronları memnun hem de yıllardır memleketin kanını emen dünyanın büyük patron şirketleriyle onların buradaki uzantısı büyük patron şirketleri. Hükümetin hazırladığı, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği destekli sözde reformun işçi ve memur emeklilerini ilgilendiren kısmı ise benzer bir felaket. Dünyanın en çok kâr eden büyük patronları olmalarına rağmen Türkiye’nin büyük patronları işçilerin kıdem tazminatlarından yakınıyorlar, akılları fikirleri bunu kaldırmakta. Gene işçi ve memur ailelerinin evlenmemiş kız çocuklarının sosyal güvenlikten yararlanmasına da tahammül edemiyorlar. Bunu kaldırmaya çalışan bir “reform”la karşı karşıyayız işte. Yani yoksul olan ölsün reformu! Öte yandan sabah akşam gazete sayfalarını ve televizyon reklamlarını bu yasanın çıkacağının sevinciyle zil takıp oynayarak kutlayan büyük patron bankalarının kurduğu özel emeklilik fonları dolduruyor. Neymiş efendim? Yok ak emeklilikmiş, yok bok emeklilikmiş! Haydi canım sen de! Bütün bu olumsuz gelişmeleri tersine çevirmenin tek bir yolu var. O da bu işin mağdurlarının bir araya gelerek hükümet olmaları. Bir başka deyişle memlekette bir işçi ve yoksul köylü hükümetinin kurulması. Sadece daha fazla para kazanma hırsıyla yanıp tutuşan büyük patron partilerinin bütün milleti felakete sürükleyen politikalarına dur diyebilmek için bundan başka bir yol görünmüyor! Partimiz İKP bütün gücüyle bu yolun açılması için mücadele yürütüyor. İşçiler ve yoksul köylüler! Haydi kendi partinizi kurmaya!
İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org
partimiz
İşçi Kardeşliği
İKP faaliyet raporu İ
stanbul’da GOP ve Küçükçekmece havzalarında ilçe binaları tutuldu. GOP ilçe örgütü açılışını yaptı. Ayrıca Balıkesir il örgütü yerini tutarak açılışını yaptı. İstanbul Anadolu yakası ve Zeytinburnu toplantıları Aralık ayı içerisinde yapıldı. 13 Aralık Çarşamba Lüleburgaz toplantısı yapıldı. Böylece Te k i r d a ğ , Ç o r l u , Çerkezköy, Lüleburgaz işçi havzasında örgütlenme adım adım ilerliyor. Biraz daha aksayarak da olsa İzmit Gebze’de de örgütlenme çalışmaları sürüyor. En kısa sürede Adana-Malatya örgütlerinin oluşumu hedefleniyor.
Aralık ayları içinde iki geniş toplantı örgütledi. Bu toplantılardan Filistinli Kadınlarla Dayanışma toplantısının sonucunda ortaklaşılan metinle üç delegemiz Cezayir’deki Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı’na katıldı. Yaptığımız diğer toplantı ise sendikalar ve siyaset gündemli panel idi. Bu panele de çeşitli işçi sendikalarından yüzü aşkın işçi ve işçi temsilcisi katıldı. Her iki toplantıyla ilgili bilgilere gazetemiz sayfalarından ulaşabilirsiniz.
görüşme yapıldı. Komisyonun amacı, öncelikle SEH tabanını tam ve doğru bilgilendirmek, ayrıca seçim ittifakı da dahil değişik olasılıklarda nasıl davranacağımızı öğrenmekti. Bağımsız adaylarla seçime girmenin bizim için bir seçenek olmadığını ama İKP içinde bir seçim programıyla örgütlenmeye katılanlarla seçim ittifakına girebileceğimizi belirttik. Çünkü amacımızın seçim sürecinde tüm işçi havzalarında örgütlenmek olduğunu ve bu süreçte kurulan geçici örgütlerin kalıcılaştırılmasını hedeflediğimizi, ülke çapında yaptığımız propagandayla da seçimSosyalist Emek Hareketi’nin de örgütleyemediğimiz işçileri (SEH) yürütmesinin aldığı karar seçim sonrası saldırılara karşı doğrultusunda, oluşturulmuş mücadeleye katarak örgütleİstanbul il örgütü Kasım ve komisyonla iki saati aşkın bir
Yalansız Dolansız
manlık beslemek veya onları aşağılamak (özellikle komşu ülkelerin milletlerinin neredeyse hepsinden nefret etmek). Bir de tabii çeşitli milletlerden nefret ederken onların patronlarıyla işçilerini aynı kefeye koymak. Mesela Amerikan devletine düşmansanız, onun patronuna olduğu kadar sizin müttefikiniz olması gereken işçilerine de düşman olmalısınız. İşte bütün bu anlayışlar Türkiye’nin bölünmesine karşı olanların neredeyse ortak görüşleri!
Şadi Ozansü
Hükümetin sosyal güvenlik “reformu”na direnmeyenler emperyalizme nasıl direnecekler?
G
ün geçmiyor ki Türkiye’nin bölünüp parçalanmasından söz edilmesin. Gene gün geçmiyor ki, ortalığı Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) patentli yeni yeni Ortadoğu haritaları doldurmasın. İyi hoş da buna haklı olarak isyan edenler ne yapıyorlar? Sanırsınız böyle bir bölünmeyi engellemek için dişlerini tırnaklarına takmış mücadele ediyorlar. Ne gezer. Onların bu parçalanmaya karşı mücadeleden anladıkları bazı kadınların başörtüsü, Çankaya’ya çıkacak olan şahsın karısının kılık kıyafeti, Atatürk’ün görüşlerinin tabu olarak kabul edilmesi, çeşitli milletlere düş-
me şansını yakalayabileceğimizi ifade ettik. Parti tüzüğünün farklılıklarla birarada olmaya açık olmasından dolayı, geç kalmadan sürece müdahale ederek katılmaları için çağrı yaptık. Artık kongre hazırlıklarına başlamamız gerekiyor çünkü Ocak sonundan itibaren seçim örgütlenmesine başlanıp 41 ilde ve bunların 1/3 ilçesinde örgütlenmek kolay olmayacak. Hepimiz çevremizde bütün ilişkilerimizle konuşup destek hazırlıklarına başlamalıyız. Farklı illerde katılım veya ekonomik katkı isteyebileceklerimizle şimdiden öngörüşmeleri yaparsak adım attığımızda havuzumuzda birikimler oluşacak.
İKP
şey olamayacaktır. Kendi kendimizi kandırmayalım: Eğer bir parçalanma tehdidi söz konusuysa, bunu engelleyecek olanın önce Aliağa petrol işçileriyle Batman petrol işçileri olduğunu görmek zorundasınız. Ama bu işçilerin hepsi Türk-İş’e bağlı Petrol- İş Sendikasının işçileri değil mi? O halde Petrol-İş Sendikasının özelleştirmeler ve satışlarla altının oyulduğunun farkında değil misiniz? Büyük patronlar kâr hırsları nedeniyle sosyal güvenlik sistemimizi de sendikalarımızı da parBe insafsızlar! Memleketin çalıyorlar. Onların aslında bütün Trabzon’uyla Diyarbekir’ini, memleketi parçaladıklarını görİzmir’iyle Batman’ını, Edirne’siyle müyor musunuz? Mardin’ini, yani kısacası dört bir yanını birarada tutacak olan Bu durumda fuzuli işlerle Sosyal Güvenlik sisteminin par- uğraşmanın ne kadar manası var çalanması girişimlerine karşı sizce? Eğer gerçekten parçalanmasesinizi çıkarmadan bölünmeyi ya karşıysanız, önce Türkiye’nin nasıl engelleyeceksiniz? Bilmiyor milli egemenliğini tehdit eden musunuz ki, bütün bu bölgelerin NATO’ya ABD askeri üsleriinsanlarını bir arada tutan temel ne karşı çıkın! Bakın geçenlerde harç SSK’dır, Emekli Sandığı’dır, yabancılara değil de yerli patronişçi sendikalarıdır. Bunları param- lara satılmasını savunduğunuz parça etmeye çalışan zihniyetin ERDEMİR az daha yabancı tekelgerçek bölücülüğü yaptığını gör- lere satılıyordu. Üstelik bu satın müyor musunuz? Bu çatıyı koru- alımı gerçekleştiren, sözde yerli yamadığınız takdirde istediğiniz patron OYAK yabancılara satılıkadar başörtüsünü yasaklayın, verdi! Komediye son! İnsanlarla sonuç parçalanmadan başka bir dalga geçmeyi bırakın! Gerçekten
emperyalizme karşıysanız, bunu ancak işçi sınıfının peşine takılarak yapabilirsiniz. Ve bu da ancak bir işçi ve yoksul köylü hükümeti aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Bu memlekette bütün bir milleti emperyalizme karşı mücadeleye sokabilecek işçi sınıfının dışında hiçbir güç yoktur. Tek bağımsızlıkçı güç işçi sınıfıdır, çünkü diğer bütün sınıfların ve tabii kurumların şu ya da bu yoldan emperyalizmle göbek bağları mevcuttur!
Uluslararası İşçi Kardeşliği Sayı: 24 • Aralık 2006
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Engin Bodur
Yönetim Yeri:
Rasimpaşa Mah. Nüzhet Efendi Sok. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul Tel/Faks: (216) 330 95 67
İnternet:
http://www.iscikardesligi.org iletisim@iscikardesligi.org
PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319
Baskı:
Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48
güncel
Sayı: 24 Ocak 2007
Aralık ayının gündemi Şilili diktatör Pinochet öldü
1
Yönetimlerin Acarlar aczi
Y
970 yılındaki seçimlerde Şili Devlet Başkanı olan sosyalist Salvador Allende’ye karşı CIA destekli kanlı bir darbe gerçekleştiren Pinochet, 91 yaşında öldü. 1973-1990 yılları arasında Şili’yi büyük bir baskıyla yöneten, bu yıllar boyunca on binlerce insanın göz altında öldüğü, binlercesinin kaybolduğu Şili’de Pinochet’in ölümünün ardından yas ilan edilmedi ve bayraklar yarıya indirilmedi. Zamanın Amerikan Dışişleri Bakanı Kissinger, Allende’nin seçimi kazanmasının ardından “Bir ülkenin vatandaşlarının sorumsuzluğu yüzünden, o ülkenin Marksist olmasına izin verecek değiliz” diyerek darbe planlarını ortaya koymuştu.
ıllardır İstanbul’un Beykoz ilçesinde inşaatı süren Acarlar’a ait site aralık ayı gündemine damgasını vurdu. Çevre Bakanı Osman Pepe’nin içeri girmek mümkün değil açıklamalarıyla, yaşanan aczi gözler önüne sermesi şaşkınlık yarattı. Bundan sonra inşaat durdurulmuş olsa da, İstanbul’un en yeşil tepelerinden birini geri getirmek mümkün değil. Bu olay patronların bu topraklar üzerinde nasıl istedikleri gibi at koşturduklarını bir kez daha gözler önüne serdi. %3’lük imar Çok sayıda muhalifin yargısız infaza kurban izniyle inşaatı başlayan sitede, imar alanı şu an gittiği Şili’deki askeri diktatörlüğün liderinin ölü%90’ların üzerine çıkmış durumda. münün ardından, Türkiye’de de Kenan Evren’in Bugüne kadar Beykoz’da görev yapan bele- yargılanması bir kez daha gündeme geldi. Hâlâ diyeler tarafından her seçim öncesinde site “Paşam” veya “Evren Paşa” tabirleriyle basında inşaatına yeni ruhsatlar verilmiş. ANAP, SHP, hürmetle adı anılan Evren yargılanmasa bile, Refah, DSP’nin verdiği ruhsatlar ve AKP’nin belki en azından “bir Türk büyüğü” olarak dört yıldır yaşananları görmezden gelmiş görülmesinden vazgeçilir. olması, kimlerin yönetmesi gerektiği sorununa bir kez daha en doğru cevabın işçi sınıfı Kamu emekçileri iş bıraktı olduğunu ortaya serdi. amu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 14 Aralık’ta 2007 bütçesini protesto etmek amacıyla iş bıraktı. KESK’in eylemine DİSK, TMMOB ve İstanbul Tabip Odası da destek verdi. Çok sayıda memurun katıldığı ve genelde olaysız geçen eylemde hastanelerde poliklinik hizmetleri verilmedi, ulaşım hizmetleri aksadı.
K
Cumhurbaşkanlığı kavgası
2
007 yılının Nisan ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken, muhalefet partileri var olan meclisin yeni cumhurbaşkanını seçecek meşruiyetini yitirdiği savıyla erken seçim yapılması gereğini ileri sürüyorlar. Ne seçim sistemini demokratikleştirmeyi, ne Siyasi Partiler Kanunu’nu düzeltmeyi gündeme alıyorlar. Tek yaptıkları mecliste çoğunluğu elinde bulunduran AKP’ye karşı “mızıkçılık” yapmak. Cumhurbaşkanı’nın eşinin başörtülü olacak olması da CHP’nin en büyük derdi. Sanki bu memlekette gericiliğin kaynağı kadının kafasındaki başörtüsüymüş gibi. Uzatmaya gerek yok, bir kez daha sığ, içi boş bir tartışmayla gündemi geriyorlar. Bizleri uyutuyorlar.
Daha önce 2007 bütç esi ni referenduma açan ve oy kullanan 650 bin kişinin %92’sinin HAYIR dediği bütçeyi protesto için Saraçhane’de toplanan binlerce kamu emekçisi bütçeyi onaylamadıklarını bir kez daha dile getirdiler. Yapı-Yol-Sen’in sürmekte olan otoyollar ve Fatih Sultan Mehmet köprüsü gişelerindeki iş yavaşlatma eylemi de aynı gün sona erdi.
İşçiler ve işçi örgütleri Engin Bodur
İKP ve Sosyal Güvenlik
Y
aşamı biz işçiler değiştirebiliriz. Kendimiz için istediğimiz her şey bütün insanlığı ilgilendiriyor. Bu bakış açısıyla kurduğumuz İşçi Kardeşliği Partisi de net, ikirciksiz ve açık bir mücadele programı kabul ederek buna uygun bir tüzükle yaşama başladı. Doğumda, yaşamda ve ölümde eşitlik, adalet, özgürlük ve bağımsızlık hiçbir gerekçeyle vazgeçmeyeceğimiz ilkelerimizdir. Bugün elimizdekileri savunarak, hükümet olduğumuzda yapacaklarımızı ve işçi iktidarında yaşam kalitesini belirleyebiliriz. Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. Bu alanlarda kâr amacıyla kurulan özel işletmeler kabul edilemez. Sağlık politikalarının temeli koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine dayanmalıdır. Zorunlu eğitim on bir yıla çıkartılmalı, demokratik ve laik nitelikte olmalıdır. Kamu hizmeti veren tüm kurumlarda, çalışanların denetimi sağlanmalıdır. Sosyal güvenlik kurumları bugün “ortak çatı” adına birleştirilmek değil, tavsiye edilmek isteniyor. Bu kurumlar aksine en ileri kazanımlar seviyesinde birleştirilmelidir. Çalışanların geliriyle inşa edilmiş bu kurumlar, çalışanlar tarafından yönetilmelidir. Herkese emeklilik hakkı sağlanmalı, işsizlik sigortası işsiz kalınan sürenin tümünü kapsamalıdır. Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmeyecek yasalar çıkarıp, işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. Ortak çalışanlar yasası ile taşeronlaştırmaya ve kuralsız-esnek çalışma biçimlerine son verilmelidir. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm yasal ve fiili engeller kaldırılmalı ve başta subay, astsubay ve polisler olmak üzere tüm güvenlik mensuplarına da sendikal haklar tanınmalıdır. Erlere asgari ücret ödenmeli ve oy hakkı verilmelidir. Bazı bölümlerini aktardığımız programımızla herkese insanca bir iş, eğitim, sağlık ve emekliliği sağlayacağız. Nasıl? Tabii ki kanımızı emenlere izin vermeyerek. Merkezi planlama ile yürüteceğimiz ekonomi politikamız bir başka yazımızın konusu olacak.
partimiz
İşçi Kardeşliği
Söyleşi
Sendikalar, işçi sınıfı ve siyaseti konuştuk İKP İstanbul İl Örgütü’nün düzenlediği Sendikalar, İşçi Sınıfı ve Siyaset konulu söyleşi 17 Aralık Pazar günü Belediye-İş Aksaray binasında yapıldı.
S
öyleşiye konuşmacı olarak Petrol-İş Eğitim Uzmanı Süleyman Üstün, Kristal-İş Genel Başkan Vekili Engin Yılmaz, TEKSİF Bakırköy Şube Başkanı Çetin Yelken ve Belediye-İş İstanbul 3 nolu Şube Başkanı Hüseyin Ayrılmaz katıldı. Konuşmalarda, hem geçmiş tecrübeler aktarıldı hem de bugün yapılması gerekenlerle ilgili tartışmalar ele alındı. Açılışı yapan İKP Genel Başkanı Zeki Kılıçaslan İKP’nin temel hareket noktalarını ve nasıl bir parti olduğunu anlattı. Etnik ve dini temelde kurulmuş “sağ” ve “sol” anlayışlarından kurtulup işçi – patron temelindeki ayrışmayı su yüzüne çıkartmak gerektiğini söyledi. Gerçek bir sol birleşmenin ancak işçi sınıfının birliği temelinde olabileceğini belirtti. Sendikal ve siyasal mücadelenin
iç içe geçmek zorunda olduğunu, yasalarda mevcut hakların korunması için sendikal mücadelenin de gerekli olduğunu ekledi.
ri eleştirdi, patronla dost akraba ilişkisi kurarak örgütlenme yapıldığı iddiasında bulundu. Kendisi de dahil tüm sendikacılarda koltuğunu Konferansın en tecrübeli konuş- kaybetmeme telaşı olduğunu belirtmacısı Süleyman Hoca insanın, top- ti. lumun ve üretimin Çetin Yelken – üretim araçlarının konuşmasına birkaç – geçirmiş olduğu hafta içinde kendi tarihsel süreçlerden iki dönemden fazla bahsetti. Özellikle yönetimde kalmadeğişime vurgu ma prensibine uyayaparak her şeyin rak görevini bırakakendi içinde çeliş- cağı haberiyle başkiyi barındırdığını, ladı. Sendikacıları çelişkinin olgunlaş- genel olarak eleştirmasıyla da o şeyin di ancak buralarda kendisini de içinde da kalmış bir avuç barındıran başka dürüst, namuslu bir şeye dönüşeceği insanın da var olduifade etti. Konuşmasını geçmişte ğunu, bunların mücadeleye devam yaşadığı deneyimlerden örnekler ettiğini söyledi. vererek bitirdi. Hüseyin Ayrılmaz sözlerine Örgütlenmenin zorluklarına Çetin Yelken gibi dürüst şube yönedeğinen Engin Yılmaz, işkolun- ticilerine gelene kadar genel merdaki iki Türk-İş üyesi sendikanın kezlerdeki yöneticilerin istifa etme“rekabet”inden ve bu sendikaların si gerektiğini söyleyerek başladı. yöntemlerinden bahsetti. Çimse- Sendikaların hem işçiyi hem patroİş sendikasının izlediği yöntemle-
Balıkesir il, merkez ilçe ve Gaziosmanpaşa ilçe merkezi açıldı! 24 Aralık Pazar günü İşçi Kardeşliğ Partisi olarak Balıkesir İl ve Merkez İlçe Merkezi ile İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Merkezi’mizi açtık.
Gaziosmanpaşa
Hüseyin Işıldak’ın İlçe Balıkesir Başkanlığı görevini üstlendiği Pazar günü saat 14’te başlayan açı- Gaziosmanpaşa örgütü kısa zaman Aynı gün Balıkesir Merkez İlçe’de lışta parti binasının önündeki davul içinde resmi başvurusunu yapacak. toplananan İKP üyeleri il ve ilçe zurnalı halk oyunu ekibinin gösmerkezlerini açtılar. Muharrem tersinin ardından “İşçilerin birliği Kartepe’nin İl Başkanlığı görevisermayeyi yenecek!”, “Yaşasın İşçi ne getirildiği Balıkesir’de Nadir Kardeşliği Partisi!” sloganlarıyla Bıçakçı İl Sekreteri, Şükran parti merkezinde toplanıldı. Karaboğa İl Saymanı ve Muhittin Korkmaz, Kazım Öncü, Remzi Merrkzde yapılan toplantıGaziosmanpaşa Deliyüz, Mustafa Kahya ve Fikret da Gaziosmanpaşa’da ve tüm Tekkol da yönetim kurulu üyeleri Türkiye’de İKP’nin önündeki oldular. görevler konuşuldu.
nu hem de hükümeti idare ettiğini ifade eden konuşmacı işçiyi aldatan sendikacılara güvenilmemesi gerektiğini söyledi. İşçilerin yöneticilerin kendilerinin inanmadıkları eylemlere kendilerini götürdüklerini belirten Hüseyin Ayrılmaz sendikacıların sendikaların siyaset yapmamasını salık verirken kendilerinin, hem de patron siyaseti yaptıklarını söyledi. Sendikaların partilerin yan kuruluşları olarak görülmesini eleştiren Ayrılmaz, Türk-İş’in bir kongresinde Tayyip Erdoğan’ın gelip konuşma yaptığını ve alkış aldığını ve kimin seçileceğine orada Başbakan’ın karar verdiğini ifade etti. Konuşmaların ardından toplantı katılımcıları katkılarını ve sorularını ilettiler. Çoğu İKP’li olan katılımcılar yeni partilerine güvenerek yola çıktıklarını söylediler ve başarı için umutlarını dile getirdiler. Toplantı Süleyman Hoca’nın şu sözleriyle son buldu: “kurtarıcı bekleyenler kurtulamaz be kardeşim!”
Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa (532) 724 03 79 (537) 284 38 81
Karaoğlan Mah. Çarşı Sk. No: 7 Paşa Cami karşısı Balıkesir
politika
Sayı: 24 Ocak 2007
Emekliler hakları için meydanlarda E
mekli-Sen üye• Anayasa leri, hakları için Ma h k e m e s i’n i n giriştikleri kampankararlarınca sendiyaya devam ediyorka olduğu tanınmış lar. Taksim, Kadıköy olan Emekli-Sen’in ve Kartal’ın ardından statüsünün tanınaBakırköy Özgürlük rak toplu sözleşme Meydanı’nda, yapılması Gaziosmanpaşa, Tüm emekliMecidiyeköy ve leri örgütlenmeye “Emekli Kürsüsü” 23 Aralık’ta Mecidiyeköy’de kuruldu Avcılar’da da kürsüleçağırarak üye kamrini kurarak basın açıkpanyasına da devam • İnsanca sağlık hizmeti lamalarını yapan sendikalı emekli- • Hak kazandıkları halde öden- eden Emekli-Sen’in Kartal Şube ler şu talepleri yükseltiyorlar: meyen enflasyon farkı alacakla- Başkanı Emir Babakuş 20 Aralık’ta rının ve konut edindirme kesin- Gaziosmanpaşa’da, 23 Aralık’ta • Emekli Sandığı emeklilerinin Mecidiyeköy’de, 27 Aralık’ta tilerinin derhal ödenmesi dul ve yetimlerine ödenen enfAvcılar’da eylemlerini sürdüreceklasyon farkının SSK ve Bağ-Kur • İki maaş ikramiye lerini söyledi. emeklileri için de geçerli olması • Toplu taşımadan ücretsiz yararlanma • İnsanca yaşayacak ücret
“Sine-i millet” meğer “sine-i TÜSİAD” imiş!
Ş
imdi de Cumhurbaşkanlığı çıkıp TÜSİAD ve TOBB’dan vesilesiyle üzerinde fırtınalar güvence istedi: estirilen laik-Şeriatçı, başı açıkÖrneğin TÜSİAD çıkıp önce seçim kapalı kavgası “sine-i millete yapılması gerektiğini kamuoyu önünde dönme”, yani vekillerin istifa edesöylemeli. TÜSİAD bir süre önce iktidara cumhurbaşkanlığı konusunda rek hükümeti erken seçime zorlauzlaşma sağlayın, seçim zamanında, malarına kadar vardı. Ancak hangi sineye geri dönülmek istendiği bu sefer çok kısa sürede ortaya çıktı. Deniz Baykal
TOBB CHP’ye kulak asmadı. Baykal’a anlaşıp Cumhurbaşkanı’nı seçin nasihati verdiler.
CHP ne işçi sendikalarından ne de diğer demokratik kitle örgütlerinden destek istedi, doğrudan asıl sahiplerine, TÜSİAD ve TOBB’a Kasım 2007’de yapılsın, demişti. Oysa TÜSİAD bu çağrısını tersine seslendi, maalesef olumlu yanıt alamadı. Patronlar partilerinin çevirmelidir. Ne var ki ne TÜSİAD ne de uyum içinde hareket etmesini istediler.
Ali Babacan’a kayıtdışıyla mücadele için hükümetin ne yapacağını sordular:
D
“Hiçbir ilerleme kaydedemedik!”
ne yaptık? Vergi oranlarını düşürdük. ünya Ekonomik Forumu’nun Azalan vergi oranları, insanları Türkiye Zirvesi’nde basın kayıtdışılıktan caydıracaktır diye mensupları Ekonomiden Sorumlu düşündük. Devlet Bakanı Ali Babacan’a hüküBu vergi indirimini hatırlayalım: metin kayıtdışıyla mücadele planını 2005 sonunda hükümet kurumsordular, bakan şöyle yanıt verdi: lar vergisi oranını yerli şirketler Belki tek ilerleme kaydedemediğimiz için yüzde 34’e, yabancı şirketler alanlardan biri ne yazık ki budur. için yüzde 28’e düşürmüş; gelirler Geçtiğimiz dört yılda, kayıtdışılıkla ilgili belki hiçbir ilerleme kaydedemedik. vergisinde de en yüksek dilimi kalBunu itiraf ediyorum ve kabul etmek dırarak en yüksek geliri olanlarda zorundayız. Çok talihsiz tabii ama oranı yüzde 35’e düşürmüştü. Yani durum bu... Kayıtdışıyla mücadele için zenginlerin vergi yükünü azaltıp
Barika-ı Hakikat M. Cemil Ozansü
Çuvaldızı kendimize batıralım...
A
nayasa Mahkemesi sosyal güvenlik karşı-reformunun bazı maddelerini anayasaya aykırı buldu. Gerekçe olarak da, memurların işçilerden farklı olan çalışma “sorumlulukları, hak ve yetkileri” bulunduğu ve bu sebeple memurların sosyal güvenlik sisteminin farklı olması gereğini vurguladı. Anayasa Mahkemesi üyeleri de memurluktan gelen kimselerdir. Dolayısıyla yasanın anayasaya aykırı olan bu yönünü dikkate almaları doğaldır. Ama aslında yasanın kendisi bütünüyle anayasanın sosyal devlet ilkesine aykırıdır. Daha evvel de bu köşede vurgulamaya çalıştığımız gibi, işçi sınıfı tüm ülke çapında bu yasanın anayasaya aykırı olduğunun propagandasını yapmaz, ülke genelinde yasanın yaratacağı yıkıma karşı tedbir olarak çeşitli biçimlerde direnişler sergilemezse, konfederasyon ve sendika temsilcileri işverenler kadar cesur davranamazsa, o zaman Anayasa Mahkemesi de bu kadar karar verebilir. Hukuk, yorumlayanın zihninde olduğu kadar değildir, o aynı zaman da yaşayan ve değişen bir kavramdır. Her hakkımızı sonuna kadar savunacağız, hukuku toptan inkar etmeyeceğiz ama bunu yaparken de, mücadele ettiğimiz kadar hak sahibi ve ancak o kadar hukuk talep edebileceğimizi kafamıza sokmamız gerekiyor!
yoksula yüklemişti. Eh tabii, ne de hükümetlerini işçiye şikâyet ediolsa en çok vergi kaçıran onlar. yorlar, hükümet yüzünden kayıtdışı işçi çalıştırmak zorunda kaldıkÇalışanlara gelince, ne asgari larını anlatıyorlar. ücretten vergi alınmaması gündemde, ne de 22 milyon çalışandan Sorun, hükümetin kimin hüküsadece 6,5 milyonunun sigortalı meti olduğu sorunudur. Patronların olması. Hükümet fatura kesme- hükümeti patronlara ödül verir, yen, kayıtdışı işçi çalıştıran pat- bunda şaşacak bir şey yok. İşçilerin ronlar hakkında soruşturma aça- haklarını arayacak, senelerdir çekicağına, onlara vergi indirimleriyle len cefanın ödülünü verecek olan, ödül veriyor, patronlar gene burun ancak işçilerin kendi hükümeti kıvırıyor. Bir de utanmadan kendi olur. Gün gibi açık!
sendikalarımız
İGSAŞ’ta eylem sona erdi
Türkiye’nin en büyük gübre üreticisi İGSAŞ’ta fabrikalarının kapatılmaması için direnen işçiler eylemlerine son verdi.
K
ocaeli’nin Körfez ilçesinde yer alan İGSAŞ Türkiye’nin en büyük gübre üreten fabrikasıdır. Fabrika Türkiye’nin gübre ihtiyacının yaklaşık olarak yüzde 50’sini karşılıyordu. Fabrikanın kurulduğu alanda bir de liman bulunuyor. Fabrika 2004’te özelleştirilmişti. Sekiz ay önce kapatılacağı söylentileri yayılmaya başladı ve 18 Aralık tarihinde kapatılma kararı resmen açıklandı. Fabrikanın sahibi Fehmi Yıldız dün Petrol-İş’te örgütlü 217 işçinin iş akitlerini feshettiğini duyurdu. Yıldız, doğalgaz fiyatlarındaki artıştan dolayı gübre üretiminin maliyetinin ithal gübreden pahalıya geldiğini açıkladı. Zarar ettiği gerekçesiyle kapatma kararı aldığını söyleyen Yıldız fabrikanın çoktandır üretim yapmadığını ve bu süre içinde işçilere maaşlarının ödendiğini söylemişti. Ancak işçiler maaşları ödenenlerin yöneticiler olduğunu ifade ettiler. İşçiler cuma gününden beri fabrikaya kapanmış durumdalar. Geceleri fabrikada kalıyor gündüzleri de ziyaretçileri kabul ediyorlar. Petrol İş’e bağlı TÜPRAŞ işçileri de iş çıkışı topluca İGSAŞ işçilerini ziyaret ettiler. Ziyaretçilerin arasında bu meseleyi AKP’ye karşı propagandaya dönüştürmekte
Köşeli Köşe Çetin Yelken
Örgütlü olmak mı? Sendikalı olmak mı? Ya da küllerinden yeniden doğmak mı?
Y
ukarıdaki başlık konuyla ilgili bir çoğumuza ilk bakışta manasız gibi gelebilir ama bence içinde bulunduğumuz ortamın sonuçları itibariyle bir sebep teşkil etmektedir. Neyin sebebi? 12 Eylül sonrası suskunluğun, dağınıklığın hemen sonrasında tek sendika olarak gösterilen Türk-İş emek hareketinde
İşçi Kardeşliği
Birleşik Metal-İş:
Asgari ücret iki senede yüzde 14 eridi
B
irleşik-Metal-İş’in araştırmasında son iki yılda asgari ücretin enflasyon karşısında kaybı yokmuş gibi görünmesinin, enflasyon artışının emekçilerin enflasyonunu yansıtmadığını gösterdiğine dikkat çekildi.
Resmi istatistik kurumu TÜİK’in Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na sunduğu ve bir işçinin sadece kendisi için geçinebileceği en alt düzeyi gösteren “asgari geçim haddi” verileri ile son iki yıldaki enflasyon verileri arasında yüksek (yüzde 12’lik) bir fark var. Dolayısıyla enflasyona dayalı olarak yapılan ücret artışları, asgari “İş, ekmek yoksa barış da yok!” ücretle çalışanlar başta olmak üzere İGSAŞ işçileri emekçilerin hanesine kayıp olarak gecikmeyen partiler ve siyasetçiPolis müdahalesinin gerçekle- yazıldı. ler de bulunuyor (Saadet Partisi, şeceği belli olunca, tek başlarıYıllardır asgari ücret işçinin tek Sirmen, Genç Parti). İşçiler: “Biz na karşı koyamayacaklarını gören üretmek istiyoruz, devlet bize yar- işçiler İGSAŞ’ın en yüksek kule- başına bile asgari geçim haddini kardım etsin” diyor. sine bayrak asıp eylemlerine son şılamıyor. 2002 ve 2003 Aralık aylaverdiler, Mahkemeye başvurup en rında asgari ücrette gerçekleştirilen Bazı işçiler kapatılma nedenin azından 4-C ile emeklilik hakları- görece yüksek artışlarla bir ölçüde zarar olmadığını, patronun daha nı almayı düşünüyorlar. Petrol-İş yükselen karşılama oranları, son iki fazla kâr etmek için mevcut işçileri Sendikası mücadeleyi Kocaeli ve sene içinde ciddi darbe almış durumçıkarıp sendikasız 400-500 milAnkara’da sürdüreceğini söyledi, da; yüzde 14’lük bir gerileme söz yona çalışacak yeni işçi alacağını umarız TÜPRAŞ’tan daha başarılı konusu. söylüyorlar. Bir diğer görüş ise bir sonuç alınır. Birleşik Metal İş Sendikası patronun fabrikayı limanı için satın aldığı ve fabrikayı kapatıp limanlaŞimdi patronlar o kuleyle bera- Yönetim Kurulu’nun araştırma sonuçrı kullanacağı yönünde. Çalışanlar ber tüm İGSAŞ’ı yerle bir ede- ları üzerinden yaptığı değerlendirmeise limanları kullandırmamakta cekler. Bir kez daha özelleştirme de, Türkiye’de kayıtlı olarak çalışan kararlı. Petrol-İş başkanı Mustafa bedava bir yağma olarak yaşandı her ücretliden yüzde 44’ünü asgaÖztaşkın bugüne kadar özelleşti- ve sonu tasfiye oldu. Özelleştirilen ri ücretlilerin oluştuğu hatırlatılarak rilen fabrikaların yüzde 43’ünün bütün işletmeler tazminatsız yeni- asgari ücretin insan onuruna yaraşan kapandığını ifade etti. den millileştirilerek yeniden üreti- bir düzeye çıkartılmasının bir gereklilik olduğuna dikkat çekildi. me başlatılmalıdır. en fazla üyeye sahip oldu. Serbest piyasacıların ülkemizde yapılanma ve kendi yasalarını çıkarma süreci olan 82-90 yıllarında işçiler kurdun kovaladığı kuzular gibi tilki inine girmişler, tilkinin kurdun emrinde olduğunu zaman zaman unutmuşlardır. 12 Eylül’ün en hararetli döneminde kaybetmediklerimizi, tilkinin ininde geçirdiğimiz günlerde kaybettiğimizi ne yazık ki biz işçiler de, emek dostları da, sosyal devlet anlayışı tamamen imha edilip önceleri sendikalı ama örgütsüz, şimdilerde ise hem sendikasız hem örgütsüz kalınca anladık! Her yazımda okuyanların yazılarımı pesimist, yılgın, umutsuz olarak değerlendirebileceğini biliyorum. Gücüm yettiğince mevcut sendikaların durumunu tespite çalışmaktayım. “Bu dünyada ölüm de var” diyerek gezen köyün delisi gibi göründüğümü biliyorum ama
asla umutsuz değilim. Düşmanımız nasıl sabırlı, tahammüllü davranıp bizleri önce örgütlü ve sendikalıyken, önce sendikalı ama örgütsüz, daha sonra da hem sendikasız hem örgütsüz bıraktıysa; benim de çağrım önce durumun tespitini yapıp sıçrama sürecini siyasal ve sendikal hareketliliği başlatıp kaybettiklerimizi geri almak. Yani bilmeden umutla bizi kurtarmasını beklediğimiz Padişahın öldüğünü ispatlayan güvercin misali… Hani bir öykü vardır, ülkenin birinde nam salmış bir Padişah ihtişamlı günlerinden sonra ölmüş ama tahtında oturur vaziyete. Arkasından esen rüzgarla hareketlenen kaftanı nedeniyle kimse farkında değil. Korkudan da kimse soramıyor. Bu arada ülke haramilerin, yolsuzların elinde kalmış, yaşanmaz olmuş. Sarayın güvercinlerinden biri bir gün ölü vaziyette oturan Padişahın
tam burnunun üstüne pislemiş. O günden sonra anlaşılmış ki Padişah ölmüş ama meydan haramilere kalmış. Aslında daha bilimsel yazılar yazmak gerekir. Ama ne zaman tahlil yapmaya başlasam kitaplardan okuduklarımdan çok, durumu anlatmak için babaannemden, annemden, babamdan veya Hekatçı büyüklerimden dinlediğim hisseler daha kestirme gelir. Sevgili İşçi Kardeşliği okurları, emeğin siyasetini yükseltirken emekçinin profilini, geldiği kültürü, inançlarını asla gözardı etmemeli diyorum. Padişahın öldüğüne inanmak istemiyorsak üzerinde duran özelleştirme, SSK Kanunu, İMF bütçesi, emeklilik yasası lekelerine bakın anlarsınız diyor, yeniden hem örgütlü hem sendikalı günlerin özlemiyle dostça ve hoşça kalın diyorum.
politika
Sayı: 24 Ocak 2007
Kıbrıs tamam da...
Kıbrıslıları kim düşünüyor ki? K
ıbrıs Adası tarihin her çağında Ortadoğu’nun bir parçası olduğu adanın kendi üretim gücün- fark edilecektir. Kıbrıs Adasında den ziyade, bölgesi için oluşturdu- üslenen Avrupa Emperyalizminin ğu jeopolitik önem asıl gayesi, Kıbrıs’ta dikkate alınarak üslerEmperyalizminin kurulacak sahip olunmak le Ortadoğu’nun asıl gayesi, istenen bir toprak ve Arap Milletinin Kıbrıs’ta parçası olmuştur. üzerindeki hâkikurulacak üslerle Doğu Akdeniz’i ve miyetlerini pekişOrtadoğu’nun ve Ortadoğu’yu hâkitirmektir. Türk ve Arap Milletinin miyeti altına almak Helen halklarından üzerindeki isteyen her devlet, oluşan Kıbrıs uluhâkimiyetlerini öncelikle Kıbrıs’ı sunu parçalayıp, bir pekiştirmektir. fethetme hedefini daha asla biraraya önüne koymuştur. gelemeyecek bir Adanın hâkimiyetinin 1571’de biçimde yok etmek isteyen AB Venediklilerden Osmanlılara, ve BM’nin Annan Planı’nın tari1878’de Osmanlılardan İngilizlere hin çöplüğüne gönderilmesinden geçmesi bile bunun en önemli gös- bu yana, emperyalist AB uluslaratergesi olmalıdır. Adanın bu önemi rası hukuku hiçe sayarak Fransız dikkate alındığında Kıbrıs’ın, ordusu için yeni üs bölgeleri elde Avrupa’ya ait olmaktan çok etmenin peşindedir. daha fazla seviyor.
Mesut Ozansü
Mehmet Ağar’ın PKK ile ilgili tezi üzerine düşünceler “Türkiye’de denilebilir ki, gelecek seçimlerde seçmenin davranışlarına yön veren temel saik milliyetçi hassasiyetler olacak.” Kim ortaya attı, nereden çıktı bilmiyoruz ama bu tez kısa zamanda büyük taraftar topladı. Doğal olarak önümüzdeki seçimlerde “müşteri” kaybetmek istemeyen siyasi partiler de bu havadan en çok etkilenen kurumlar oldu. Tezin ne derece doğru olduğuna yönelik elimizde bilimsel bir delil çalışması yok. Tez için “kime yarar sağladı” sorusunu sorarsak tezin arkasındaki beyne ulaşırız. Önce tezin arkasındaki beyni tarif edelim. Bu beyin; Türkiye’nin demokratik, evrensel değerlerle buluşmasından rahatsız olan, dış dünyayı kendisine tehlike addeden bir anlayışa sahip. Vatanı üzerinde yaşayan yurttaşlardan
Biz İşçi Kardeşliği Partisi olarak, adanın 1960 Zürih Antlaşmasını da aşan bir biçimde bağımsızlığa kavuşmasını savunmaktayız. AB için bir askeri üs olmaktan öteye gidemeyen hayali Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti yerine Ortadoğu’nun bir parçası olan Bağımsız bir Kıbrıs’ı savunmaktayız. Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle Kıbrıs ulusunun silahların gölgesi altında yaşamasına bir son verilmeli ve başta İngiliz Ordusu olmak üzere tüm yabancı askeri kuvvetler adadan uzaklaşmalı ve adanın yönetimi Kıbrıslılara bırakılmalıdır. AB dahil olmak üzere Kıbrıs kendi özgür iradesiyle karar vermeden yer aldığı tüm uluslararası kurumlardan çıkmalıdır. Bağımsız ve güçlü bir Kıbrıs ulusunun ayakta kalabilmesi ise Yunan ve Türk işçi sınıfları ile baş-
latılabilecek bir dayanışma ağı ile mümkün olabilir. Ancak böylelikle Kıbrıs, belki de tüm Ortadoğu’nun kaderinin değiştirilmesinde ilk adımı atmış olacaktır. Geçtiğimiz ay limanların ve havaalanlarının “Kıbrıs Cumhuriyeti” gemilerine ve uçaklarına açılması hususunda iki yüzlü bir biçimde baskı uygulayan AB’yi de kınamaktayız. Ancak İKP, sadece hükümetin politikaları yüzünden uluslararası anlamda aşağılanmamızı mesele etmemektedir. İKP, aslında tüm liman ve hava alanlarımızın ulusal kontrol altında kalmasını ve dış ticarette devlet tekeli uygulanmasını savunmaktadır. Dolayısıyla sadece AB’nin bu yöndeki istemlerine ve baskılarına değil, Gümrük Birliği’nin kendisine de karşı çıkmaktayız!
Türkiye’de her yıl 300 bin genç ve anti-Kürtçü kimyalarını birleştiaskere gider. “Ya çocuğum Doğu’ya riyorlar. Bu tez kime yarar sağladı? Kim gidip çatışmaya katılırsa” kaygısı bunlar? Ordu, CHP ve MHP, Kızıl DYP lideri Mehmet Ağar ise beliriverir. Hangi anne çocuğunun Elma Koalisyonu, milliyetçi AB günahlarından arınmadan Kürtler yaşamını yitirmesini ister ki? karşıtları, Kürt sorununun çözüüzerinde oynamak istediği oyunmünden yana olmayanlar, gıdaları Şimdi barışın toplumsal tabanı larda bir nefer olarak görev almak istikrarsızlık ve nefret olanlar... olup olmadığını test etmek için iki istiyor ve ABD emperyalizminin siyasi parti düşünelim. A Partisi bölgeselleştirme politikalarının Şimdi de Ağar Tezi doğru mu, seçimlerde “Bana oy verirseniz devam etmesini savunuyor. Derin sağlamasını yapalım. PKK’nın elindeki silahı almayı, devlet zamanlarındaki kadar söz DYP lideri Mehmet Ağar PKK yeni bir sayfa açmayı düşünüyo- sahibi değil. gerillaları için “Dağda silahla ruz ki gençlerimiz artık ölmesin.” Tıkanan sürecin duygusallıkla gezeceğine, düz ovada siyaset yap- tezini işlesin. B Partisi ise “Bana değil plan ve programla yürütülsın.” deyince geniş tartışma baş- oy verirseniz terörü ezeceğim, yok mesi gerekiyor. Ama ortaya plan ladı. Kimileri “Ne yapıyorsun? edeceğim.” propagandası yapsın. ve proje koyan yok. Demokratik Terörü muhatap mı kılıyorsun?” Halk acaba bu iki söylemden nasıl Toplum Partisi’nin bir çabası var, diyerek Mehmet Ağar’a saldırdı. etkilenir? o da çok cılız. Güneyli Kürt güçler Bazı çevreler de “Ağar seçimlerde Muhtemelen askerlik çağı gelen etkisiz. Dış güçlerden ABD kendi oy kaybedecek” dedi. Hakikaten her evladın annesinde A Partisi için derdine düşmüş, Avrupa Birliği ise öyle mi? Yani bizim yukarıda dile “çocuğumu riske girmekten kur- Türkiye ile Kıbrıs konusuna takılıp getirdiğimiz “seçimlerde seçmetaracak” düşüncesi, B Partisi için kalmış. nin davranışlarına yön veren temel de “hep bitireceğiz diyorlar ama saik milliyetçi hassasiyetler olaDolayısıyla Kürtler ile Türkler bitirdikleri yok, gene çatışmalar cak” tezi doğru mu çıkacak? Yoksa kendi aralarındaki sorunları uzatolacak, gene insanlar ölecek” kaybarış oy getirir mi? malara bırakmadan gündemlerine gısı doğacak. acil olarak almalılar. Eğer ateşkes Merkez sağ bir parti “Ben bu Şimdi parçalardan genele ula- çağrıcıları ve uygulayıcıları, siyasi işi bitireceğim, PKK için siyasi af şılabilir ve bazı varsayımlar ileri iktidar ve diğerleri bu sürecin tıkaçıkaracağım, bana oy verirseniz sürebiliriz. nan yönlerini iyi analiz edip çözümsilahlar artık konuşmayacak, analeyemezlerse felaket Türkiye’nin lar ağlamayacak.” derse oy kayBarışın çok güçlü ve kitlesel bir kapısını çok erken çalar. bına uğrar mı? Böyle düşünenler toplumsal tabanı olmasına rağmen acaba yanılmıyor mu? siyasi alanın bilançosu Türkiye’nin Türkiye’yi bugüne kadar Bizans önündeki karanlık günleri şimdi- oyunlarıyla yönetenler son çare Bence yanılıyorlar, şöyle ki: den gösteriyor. Çünkü ateşkesin olarak Rus ruletlerine girişip topBarışın toplumsal bir tabanı var. muhatabı iktidar partisi AKP’den yekûn kıyamete mi yürüyecekler Ama savaşın ve çatışmaların yok. tık yok. CHP ve MHP ise milliyetçi dersiniz?
kampanya
Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan
Sağlık, hastalık, piyasa, müşteri, para... AKP hükümetinin en iddialı olduğu konulardan birisi sağlık politikaları idi. Şu anda da ülkemizde sağlık temel politik tartışma konularının başında gelmektedir. Aslında son yıllarda başta Amerika ve İngiltere olmak üzere birçok ülkede sağlık politik alanda en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Görülüyor ki sağlık ülkemizde de seçim sürecinde epeyce tartışılacaktır. Evet, sağlık esasında ekonomik, sosyal ve politik bir konudur. Böyle olmasının nedeni sadece hastalıkların ve sağlığın kişinin veya toplumların sosyoekonomik düzeyi ve yaşam biçimi ile çok yakın ilişki içinde olması değildir. Sağlık politiktir çünkü bir yandan uygulanan ekonomik sosyal politikalar sağlığımızı çok etkiler diğer yandan da giderek devasa boyutlara varan sağlık harcamalarını kimin karşılayacağı ve bu harcamaların birilerinin kâr hanesine yazdırılıp yazdırılmayacağı kararları politik düzlemde verilir. Sağlık alanında dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda Dünya Bankası ve IMF emirleri ile yapılmaya çalışılan şey, sağlığın bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp piyasalaştırılması ve giderek artan şekilde özelleştirilmesidir. Artan teknoloji kullanımı ve bilinçli uygulanan politikalar sonucu, sağlık giderek çok hızlı büyüyen bir sektör haline gelmiştir. İnsanlar hasta olmak veya ölmek değil tersine hep sağlıklı olmak ve uzun yaşamak isterler. Bu da sağlık sektöründe neredeyse sonsuz bir talep yaratır (veya bu talep yaratılabilir!?). Bugün Amerika’da kişi başına düşen yılık sağlık harcaması beş bin doları geçmiştir.Türkiye’de 2004 yılında toplam sağlık harcaması 19 milyar doları bulmuştur. İşte son yıllarda “sağlık reformu” veya “sağlıkta dönüşüm” adı altında sürdürülen politikalar bu devasa pazarı sermayenin yeni bir kazanç haline getirmek kavgasından başkası değildir. Uygulanan sağlık politikaları ile bir yandan kamu sağlık harcamaları çok artırılmakta bir yandan da bu harcamalar tümüyle özel sektör üzerinden
gerçekleştirilerek sermayeye tatlı kazanç alanı yaratılmaktadır. Türkiye’de 2000 yılında 8,7 milyar dolar olan kamu sağlık harcamaları 2004 yılında 16,3 milyar dolara çıkmış bu paranın da yüzde 47’si özel sektöre aktarılmıştır. AKP’nin uyguladığı politikalarla sağlık güvencesi olan hastalar her kuruma başvurabildikleri ve ilaçlarını daha rahat alabildikleri için, sağlık çalışanları da döner sermayeden pay aldıkları için memnun gibi görünmektedirler. Ama gerçekte olmakta olan şey başkadır. Sosyal güvenlik kurumları çökertilip iflasın eşiğine geldikçe artan sağlık harcamaları gerek ek ücret talepleri gerekse sigorta kapsamı daraltmaları ile her geçen gün daha fazla hastalara yüklenmeye başlamıştır ve bu artarak devam edecektir. Sağlık çalışanları ise hızla bu tatlı paraların biteceği ve iş güvenceli kamu görevlisi olma konumlarını yitirecekleri güne doğru gitmektedirler. Olayın diğer çok önemli bir boyutu ise gerçekte sağlıklı olmak için bu kadar fazla para harcanmasına gerek olup olmadığıdır. Eğer insanların hasta olmalarını engelleyici yani koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verirsek ve sağlık alanını sermayenin kâr peşinde koşuğu piyasalaşmış bir sektör değil de bir kamu hizmeti olarak örgütlersek, hem daha az hastalanır hem de daha az para harcarız. Ama bunun tersini yaparsak çok hastalanıp çok da para harcarız ve bu arada birileri de zengin olur. Kamusal sağlık hizmetlerini esas alan İngiltere aynı sağlık düzeyine, piyasayı esas alan Amerika’nın üçte biri kadar bir harcama ile varabilmekte, kişi başına sağlık harcamaları Amerika’nın onda birinden çok az olan Küba sağlık alanında birçok açıdan Amerika ile yarışabilmektedir. Son olarak daha da önemli bir konuya dikkatle bakmalıyız. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) insanları hasta eden veya öldüren üç esas neden ortaya koymaktadır. Bunlardan birincisi kötü beslenme (açlık veya aşırı yeme), ikincisi sigara, üçüncüsü ise hareketsiz yaşamdır. Aslında bu sorunları gidermek için ne sağlık sektörüne ne de büyük paralara ihtiyaç vardır. Tersine, örneğin sigara içmeyerek ham sağlık hem de para kazanabiliriz; yürüyüş yapmak bedavadır, insanların açlığını önlemek için ise dünya da her yıl silahlara harcanan bir trilyon dolar paranın çok çok az bir kısmı bile yeterlidir.
B
İşçi Kardeşliği
Kamusal sağlık Avrupa çapındaki h acilen durdu
izler Avrupa’nın dört bir yanında görev yapan hastane çalışanları, doktorlar ve sendikacılarız. Her birimiz kendi ülkelerimizde garanti altına alınmış ve her vatandaşa eşit olarak sunulan kamusal sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik sistemimizin çeşitli yasal yollarla parçalandığını anlatmaya çalışıyoruz. Bizleri vuran “reformları” koordine eden AB kurumlarının temsilcileriyle acilen görüşme talep ediyoruz. Bizleri dinlemelerini ve sorularımıza cevap vermelerini istiyoruz çünkü hepimizin sağlığın hangi hakla, neden ve kimler tarafından tehdit edildiğini bilmeye hakkımız var. Yataklı hastanelerin yatak sayılarının azaltılması, büyük hastanelerin, kadın doğum hastanelerinin ve acil servislerin kapatılması karşısında bütün Avrupa çapında bir isyan ortaya çıktı.
Maastricht Kriterleri ve Bölgelerin Avrupa’sı politikası hastanelerin özelleşmesine yol açıyor Bütün bu politikaların nedeni Avrupa İstikrar Paktı’nın hükümetlerimize emrettiği bütçe prensiplerinden kaynaklanıyor. Sağlığa yapılan har-
İspanya Leganes Hastanesinin özelleştirilmesine karşı bütün halk, seçilmiş vekilleri, sendikaları ve doktorlarıyla protestolar düzenliyorlar.
Almanya’nın dört bir köşesinde grev yapan doktorların Leipzig’deki g
camanın azaltılması, hastanelerin özelleştirilmesi politikalarının sebebinin Brüksel’in emrettiği bölgeselleştirme politikalarından kaynaklandığını söylediğimizde hata mı etmiş oluruz? İspanya’da, Almanya’nın bütün topraklarında, İtalya’nın bütün bölgelerinde ve Fransa’da otonominin oluşmasının sebebi İstikrar Paktını uygulayan Avrupa Birliği değil mi?
yaşını 65, 67 ya da 70’e yükseltmek, emeklilik yaşı gelmeden maksimum sayıda işçi ölmelidir demektir.
Avrupa Komisyonu, “sağlık profesyonellerinin ve hastaların sorumluluklarını güçlendirmeye” çağırıyor… Amaçları ne?
Bu durum bölge otoritelerinin hastanelerin satılmasını hızlandırılmasını, “özelkamu ortaklığı”nın artırılmasını, bütün sosyal güvenlik sistemlerinin ilaç ücretlerinin ödemelerinin azaltılmasını Bütün Avrupa ülkeleri aynı açıklamıyor mu? problemle karşı karşıya. İtalya, İngiltere, İspanya ve şimdi de Fransa ve Almanya’da birçok Emeklilik insan bir uzman ya da bir yaşının cerrahın kendilerini görmesi için altı, hatta on ay boyunyükseltilmesi ca bekliyor. Parası olanlar ve ve sağlık özele gidebilenler tedavi olabiliyorlar ama ya diğerleri? bütçesinin Bütün bu ülkelerde ilaç reçeazaltılması ne telerini kısıtlama baskısı doktorlar için imkânsız bir durum
demek?
Yaşlı birisinin boş yatak olmadığı için yatışının reddedilmesi demek bu kişinin yaşamının tehlikede olması demektir. Sizin çözümünüz özetle şudur: sağlık bütçesinde kesinti yaparken emeklilik
İsveç Hastanelerin özelleştirilmesine ve “yeniden yapılandırılmasına” karşı kitlelerin tepkisi 2005 yılında hükümetin üniversite hastanelerini özelleştirmesini engelledi.
kampanya
Sayı: 24 Ocak 2007
k hizmetlerinin hızla parçalanması urulmalıdır! Fransa
İtalya
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana sağlık ağı Avrupa’nın en büyüğü olarak bilinen bir ülke olan Fransa’da kısa bir süre önce bir acil servisin, bir kadın doğum ve cerrahi hastanesinin kapatılmasına karşı her kent ve kasaba seçtikleri temsilcilerini bu kapatmalara karşı harekete geçirmeye çalışıyor. Bu öyle bir durum ki insanlar tedavi ücretlerini ceplerinden ödeme tehdidiyle karşı karşıya.
Geçtiğimiz iki yıl içerisinde bölgeselleştirmenin sonucu olarak ortaya çıkan hastanelerin kapatılması ve özelleştirilmesine karşı doktorların yüzde 95’inin katıldığı iki genel grev örgütlendi.
İngiltere Sadece Rochdale kentinden 130 bin kişi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ulusal sağlık hizmetlerinin parçalanması ve özelleştirilmesi döneminde gündeme gelen hastanelerinin kapatılmasına karşı dilekçelere imza attılar. açıklayın.
2006’nın birinci yarısında doktorlardan hemşirelere bütün kademelerden sağlık işçileri, talepleri doğrultusunda greve gittiler. Alman hükümeti hastanelere ayırdığı bütçeden 1,25 milyon avro kesinti yapmayı ve hastanelerin yüzde 25’ini kapatmayı planlıyordu. Hastane çalışanları, 220 bin kişilik katılımla sendikalarının çağrısı doğrultusunda 21 Ekim’de sokaklara döküldü. Bu reform, 70 milyon sigortalının sağlık sigortasını tehlikeye atıyordu. Ayrıca çalışanlara isteğe bağlı sigortalılığı getirerek özel sigorta bütçelerinin yaratılmasına neden oluyordu. Bu da kolektif sigorta sistemi yerine bireysel sigorta sistemini getiriyordu.
İşçi Kardeşliği olarak her sayımızda gazetemizin sayfalarında sağlığımıza yönelik saldırıları aktarmaya çalışıyoruz. Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC) Avrupa Komisyonu’nun sağlıkta özelleştirmeye karşı örgütlediği bu kampanyaya sizlerden de destek bekliyoruz. ILC Avrupa Komisyonu tüm Avrupa’daki sağlık profesyonellerinden, doktorlardan, seçilmiş temsilcilerden ve sendikacılardan destek bekliyor. Sağlığımızı tehlikeye atanlara karşı sağlığımı- kampanyaya destek vermeye zı korumak için hepinizi bu çağırıyoruz.
sonra gerek Doğu Avrupa’da gerekse Batı Avrupa’da kazandığımız kamusal sağlık sistemimizi, gösterisi (Foto: Wolfgang Zeyern) sosyal güvenlik sistemimizi yaratıyor ve binlerce insanın aldığınız kararlarla nereyaşamını tehlikeye atıyor. ye sürüklemeye çalıştığınıHer gün yeni bir dramatik zı bizlere cesur bir şekilde durumla karşılaşıyoruz. Bu Türkiye dramatik durumlar kısa bir süre önce Doğu Avrupa’yı da Sadece son iki yıl içeri- içeren ülkelerimizde Avrupa sinde SSK dispanserleri Birliği direktiflerinin uygukapatıldı. SSK hastaneleri lanmasıyla yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı’na devVatandaşların, doktorların, redilerek devlet hastanehastaların, sağlık profesyolerine dönüştürüldü. Bu dönemde sayısız eylem nellerinin, Avrupa halklarının 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel yapıldı ancak bu eylemler gerçeği bilme hakkı var. ancak devirin ertelenmeBizimle görüşmeyi kabul Sağlık Sigortası Kanunu 1 Ocak’ta sini sağlayabildi. Bütün etmelisiniz. Her ülkede yürürlüğe girecek şekilde yasalaştırıldı. hastanelerde sağlık çalı- Avrupa Birliği ve onun şanlarına döner sermaye- direktiflerini muhtıralara Anayasa Mahkemesi’nin kanunun kamu çalışanlarıyla ilgili bazı maddelerini iptal den performans ücretle- taşıyacağız. ri verilmeye başlandı ve etmesinin ardından, yürürlüğü erteleme II. Dünya Savaşı’ndan böylece doktoru doktora, tartışmaları yapılıyor, ama bu yıkım yasası hemşireyi hemşireye, sağgeri çekilmiyor. lık işçisini sağlık işçisine Danimarka kırdırarak ortak mücadenceki sayılarımızda da zaten alamıyorlardı. lenin önü kesildi. Personel yazdık, yasanın getir• Sağlık hizmeti sınıra On binlerce protestocu dağılım cetvelleri oluşdiği yıkımları hatırlatalım: bağlanacak; sadece belli yerel hükümetin uygulaturularak devlet hastanehastalıklara yakalanma malarından kaynaklanan • Prim ödeme gün sayısı lerindeki personel sayısı hakkımız (!) olacak. çocuk yuvaları ve hastaneyedi binden dokuz bine azaltıldı. Sağlık çalışan• 116 milyondan fazla lere ayrılan bütçede kısıtçıkacak. ları sözleşmeli yapılmaya aylık geliri olan herkese lamalara gidilmesine karşı • Emeklilik yaşı kademeli başlandı ve bu yolla hak aynı oranda sağlık primi eylemler örgütledi. olarak 65’e kadar yüksegaspları meşrulaştırıldı. ödeme zorunluluğu getilecek. Yaklaşık 150 ilaç ödeme rilecek, zenginle yoksul • Aylık bağlama oranlarıkapsamından çıkartıldı. Portekiz bir tutulacak. nın düşmesi nedeniyle Yakında ilaçları sayıyla • Sağlık hizmeti koşula emeklilik maaşları daha vermeye başlayacaklarınHastane vergi oranlabağlanacak; primini ödeda düşecek. Maaş artışdan bahsediyorlar. Son rı ve tedavi ücretlerinin yemeyenler ölüme mahlarında da büyümenin yasa taslaklarında hastakarşılanmasında uygukum olacaklar. değil sadece enflasyonun nelerin özerkliğinden söz lanan kesintilere karşı dikkate alınması sebeediliyor. Bu yolla hastaneCumhuriyet Meclisi üyeBöl, yok et! biyle emekliler ekonomiler özelleştirilmeye hazırlerinin de katıldığı yükdeki büyümeden hiçbir lanıyor ve “herkese parası selen bir protesto dönemi Hükümetin bu yasayı cilapay alamayacaklar, fiilen kadar sağlık” diyorlar. başladı.
Sağlık ve sosyal güvenlik: Bu oyunu bozmalıyız!
Ö
Almanya
larken en önemli dayanak noktalarından biri üç ayrı kurumdaki sosyal güvenlik sisteminin “tek çatı”da birleştirilmesiydi. Ancak son anda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar çatıyı yıktı. Yasanın kamu çalışanlarıyla ilgili tüm maddeleri (dokuz bin gün prim, aylık bağlama oranı, emeklilik yaşı vs.) reddedildi. Hükümet gerçekten sosyal güvenliği birleştirip, adam etme isteğiyle hareket etseydi buna ortak bir iş yasasıyla girişirdi. Ancak işin bu yönü sosyal güvenliği yıkma saldırısının perdesiydi. Hükümet gerçekten samimiyse yasanın temel gerekçesinin ortadan kalktığı koşullarda gereken düzeltmeleri yapmak üzere yasayı geri çekmesi gerekir. Ve ardından sendikalar yasasının kapsamını genişleterek kamu çalışanlarına grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkını tanıması gerekir. Her aklı başında kamu çalışanı aynı trenin kendilerine de çarpacağını biliyor. Dolayısıyla bu oyunu bozmak zorundayız. Bozmaya bugün ortak mücadeleyle başlamalıyız.
10
politika
Dört yılın ardından
İşçi Kardeşliği
salaştığı ve özelleştirmenin hızlandığı bir yıl oldu. Tüm kamu hastaneleri birer ticari işletme olarak çalışmaya ve döner sermayeleri ile geçinmeye yönlendirildi. Hastane yönetimleri toplumun veya hastanelerin ihtiyacı Seçimler yaklaşıyor, patron partileri yine aralarında kavgaya tutuştu. olan alanlardan çok hastaneye daha fazla gelir getirecek alanlarCumhurbaşkanlığı seçimiyle tansiyon iyice yükseldi. Bir an için tüm bu da çalışmaya ve uzmanlaşmaya patırtıdan uzaklaşalım. Her yeni seçimle oy için kapımızı çalanlar peyda oluyor. yönlendi. Piyasalaşma sonucunda Onlar ki seçim bitince bizleri unutanlar. Sakince dört yılını dolduran hükümetin artan kamunun sağlık harcamaları giderek daha fazla hastalara ve ana muhalefetin neler yaptığına kısaca bir göz atalım. Yine bir seçim öncesi ödetilmeye başlandı. Bazı ilaçlar eski kuru yalanlara kanmamak için, neler yaşadığımızı hatırlayalım, toplumsal sigorta kapsamı dışına çıkarılırhafızamızı tazeleyelim. ken, ek ödentiler artırıldı. • Hükümet, İş Kanunu’na ilave ola2003 rak çıkardığı bir ek hüküm ile, taşeron şirket işçilerinin, sendikalı • Yeni İş Kanunu çıkartıldı. Esnek olup mücadele ederek o işyerinde çalışmayı, ödünç işçiliği, çağrı var olan sendikal kazanımlarından üzerine çalışmayı getiren bu kanuyararlanabilmesini yasa dışı ilan na, CHP’nin muhalefeti, esnek etti. Kamu kuruluşlarının ihaleyle çalışmanın gerekliliği olarak hafta • Tüpraş, Koç Holding/Shell ortakiş verdikleri alt işveren işçileri ile tatilinin hangi gün olduğunun lığına satıldı. ilgili 94 sayılı ILO sözleşmesine maddesi uyarınca kamu işletmebelirlenmemiş olması karşısında • Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ve Anayasa’ya da aykırı olan bu ek lerinde istihdam edilmesi kararı “Hafta tatilini cuma günü yapbağlı İstanbul Şehir Hatları hüküm ile ilgili CHP herhangi bir alındı. Kapatılan SEKA, SEK, Türk mak istiyorlar” şeklinde yaygara vapurları İstanbul belediyesine girişimde bulunmadı. Telekom, Sümerbank çalışanları koparmakla sınırlı kaldı. devredildi. Belediye veya İl Özel • Alacaklarını tahsil edemeyen bu uygulamayla farklı işletmelerde İdarelerine devir yoluyla birçok BOTAŞ’ın doğal gaza zam yapma“ne işçi ne de memur” statüsünde kamu işletmesi özelleştirme yolu2004 sına Başbakan, “Alamıyorsan ben birçok haktan yoksun olarak, on na sokuldu. ne yapayım?” diye tepki verdi. aylık sözleşmelerle kıdem ve yıllık • Demokrasi havarisi geçinen AKP • Son dönemde özendirilmeye ücretli izin hakları gasp edilerek hükümeti döneminde grev hakkı2006 çalışılan özel emeklilik paketleri, çalıştırılmaya başlandı. nı kullanmanın önündeki engel- • Bölgeselleştirme furyasıyla birGelirler Kanunu’nda yapılan bir ler artarak sürdürüldü. Aynı yıl değişiklikle vergiden düşürülelikte “bölgesel asgari ücret” bu • İşçiler aleyhine birçok madde Kristal-İş’in grevi iki kez, Lastikbilmeye başladı. Yani kamunun barındıran, ancak emekçilerin dönemde gündemimizi işgal İş’in grevi bir kez ertelendi. Daha parası özel emeklilik hizmeti veren gündemine gelmeyen Yeni Borçlar eder hale geldi. Hem IMF, hem sonra da yapılamadı. İşçilerin en banka ve sigortalara aktarılmaya Kanunu çıktı. OECD, hem de patronlar asgari temel demokratik hakları GASP başlandı. • Sendikalar Kanunu tasarısı tartıücretin çok yüksek olduğundan EDİLDİ. • İsrail’in Lübnan saldırısıyla şılmaya başlandı. 2004 yılında da dem vurmaya başladılar. Hemen • İşsizlik sigortasının hak sahipMeclis’teki İsrail dostluk grubuntartışılan kanun henüz yasalaşmış söyleyelim asgari ücret bu yıl 380 lerine dağıtılmaması sürdü. da yer alan kabarık sayıdaki AKP değil. Toplu Sözleşme, Grev ve YTL idi. Türkiye’de son yedi yıllık Kesintilerle toplanan paranın yalve CHP milletvekillerinin birçoğu Lokavt Kanunu da konfederasekonomik büyüme % 40,6 olarak nızca çok küçük bir kısmı işsizlere bu gruptan ayrıldılar. Ancak halen yonlara gönderilerek tartışmaya gerçekleşirken, asgari ücrette aynı dağıtılıyor. Fonda toplanan para ABD dostluk grubundan ayrılma açıldı. Yeni tasarılarda demokratik dönemde %9’luk bir artış yaşanancak kamunun rahatça borçlanolmadı. Sanki ABD’nin Lübnan hakların daha iyi kullanılabilmedı. Yani büyüyen işçilerin refahı dığı büyük bir finansal kaynak işgalinde payı yokmuş, Irak’ı işgal sini sağlayacak iyileştirmeler yok. değil, patronlar oldu. olmaya devam etti. Ne AKP, ne • Türk Telekom, yıllarca Lübnan’ın etmemiş ve bölgemizi kana bulaEngeller, barajlar sürdürülüyor. de CHP işsizlik fonunun olması mamış gibi. Tasarıdaki tek olumluluk sendiyaşadığı çalkantılı dönemde halgerektiği gibi işletilmesiyle ilgili Görüldüğü gibi, aradan 4 yıl geçkaya üye olmada noter şartının kın zenginliğini çalan ve bir suibir adım atmış değil. miş. Bu sürede kazanımlarımızın ve kaldırılması. kastla geçen sene öldürülen Refik • Sümerbank Bakırköy Fabrikası, haklarımızın birçoğu yavaş yavaş eli• Şeker fabrikaları ve elektrik dağıHariri’nin oğullarına satıldı. Teksif Sendikası önderliğinde- • Limanlarımız birer birer özelleştitımının özelleştirilmesiyle ilgili mizden alınmış. Elbette yaşanan her ki uzun ve kararlı direnişe rağşeyi bir yazıya sığdırmak mümkün altyapı çalışmaları tamamlandı. rildi. Galataport, Mersin, İzmir ve men satıldı. Sümerbank’ın Adana, değil. • Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık İskenderun limanları “kiralama” Manisa, Bergama fabrikalarının Sigortası (GSS) Kanunu kabul yalanıyla özelleştirildi. Bu esnada Burada AKP ve CHP’nin aynı kapanmasının ardından Bakırköy edildi. Emeklilik için prim ödeme CHP ve meclisteki diğer partileeğilimi göstermiş olduğu konuların fabrikası da satıldı. gün sayısı kademeli olarak 7 binrin tek yaptığı Ofer üzerinden söz üzerinden geçtik. Ne gariptir ki, ele den 9 bine, emeklilik yaşı ise 65’e dalaşı yapmaktı. Zaten özelleştiralınan başlıkların büyük bir kısmı çıkarılıyor. Emekli aylıkları, dul ve 2005 meye karşı olmadıklarını, ancak doğrudan çalışma yaşamına, özelleşyetim aylıkları yeni düzenleme ile bunun yapılış metoduna itiraz tirmeye dair konular. Bu konularda kademeli olarak düşürülüyor. 18 • Bizim kesintilerimizle kurulan ettiklerini açıkladılar. Haydarpaşa AKP ve CHP aslında birbirlerinden yaşını doldurmuş, bekâr ve çalışve işletilen SSK Hastaneleri, “iyilimanı sırada. hiç ayrılmıyor. Ayrıştıkları konular mayan kadınlar yetim maaşları ve leştirilmek ve daha sonra ucuza • Erdemir, “milli” olduğunu ileri belli. Bir laiklik-şeriatçılık kavgası sağlık güvenceleri kesilerek sokapatronlara peşkeş çekilmek üzere” süren Oyak Holding’e satıldı. CHP tutturmuş gidiyorlar. KİT’leri ucuza ğa atılıyor. SSK tasfiye ediliyor. Sağlık Bakanlığı’na devredildi. bu satışı en ön sırada alkışlayanlar sattın, yabancıya sattın kavgası sürüp GSS ile sigorta kurumlarınca hizHükümet işçilerin hastanelerini arasında yer aldı. Oyak, daha sonra gidiyor. Bize düşen aslında birbirlerimet üretimi terk edilip, hizmet GASP ETTİ. CHP buna sesini bile Erdemir’i çelik tekeli Arcelor’a nin benzeri patron partilerine “Dur!” satın alınması anlayışına geçildi ve çıkarmadı. devretmeye karar vererek “milli diyip, artık kendi siyasetimizi ülke katkı payları alınması yasallaştırıl• Köy Hizmetleri tasfiye edildi. menfaatleri” ne kadar düşündügündemine taşımaktır. Vakit, yaratıdı. • Türk-İş yönetimi ve hükümet, ğünü gösterdi. Bundan daha sonra lan suni gündemlerle, içi boş tartışanlaşarak özelleştirmeler sonuvazgeçildiyse de, sermayenin dini, • 2006 yılı “sağlıkta dönüşüm” adı malarla sulandırılan, üzeri örtülen altında uygulanan politikalarcunda işsiz kalanların 657 sayılı milliyeti, imanı olmadığı bir kez sorunlarımızı kendimizin ifade etme la sağlığın tam anlamıyla piyaDevlet Memurları Kanunu’nun 4-C daha ortaya çıktı. ve hesap sorma vaktidir.
Hükümet ve Muhalefet
Sayı: 24 Ocak 2007
uluslararası
İspanya
Göçmen ve işçi haklarına saldırı
Avrupa Birliği Akdeniz Ülkeleri Dışişleri ve İçişleri Bakanları Zirvesi göçmenlere bir “katkıda” bulundu. Sekiz ülkenin bakanları, kayıtdışı işçilerin yasallaşmasına Avrupa Birliği’nin karar vermesini önermeyi kararlaştırdılar.
B
akanlar, Avrupa Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Komiseri Frattini France’ın önerisini kabul ettiler. France 7 Eylül’de Fransız Le Figaro gazetesinde yayınlanan “Göçmenlik” başlıklı yazısında, Avrupa Birliği’nde kayıtsız işçi çalıştıranlar hususunun ciddiye alınmasına ihtiyaç olduğunu söylemiş ve bu işçilerin “kayıt altına alınmasına” karşı olduğunu belirtmişti. Komiser, İspanyol hükümetinin geçen sene uyguladığı kayıt altına alma sürecinin “devletin Göçmen işçiler kayıtdışının daha “rahat” olduğu yasalarını ihlal edip, meşru ve ev işlerinde çok çalıştırılıyorlar kalıcı ikamete yol açtığını” ifade Joseph Montilla, Katalonya’nın çalışıyor. Emek piyasası bu işçileetti. göçmen alımında ve onların ihti- ri “özümseyebilir” Gereken onları France, kayıt altına almanın yaç duyacakları sosyal hizmet- yasallaştırmak, işverenlerinin soskaçak göçmenlerin gelişlerine ler hususunda neredeyse sınır- yal güvenliklerini ve toplu sözleşve yerleşimine müsamaha göste- lara ulaşmış olduğunu belirtti. melerde belirtilen maaşlarını öderen bir sinyal olduğu düşünüyor. Montilla, “Kimi durumlarda göç- melerini sağlamak. 8. maddesinde France’a göre bu teklifler çok menlik Katalonya vatandaşlarına “iş sözleşmesi yazılı ya da sözlü “tehlikeli açıklamalar.” sunulacak hizmetlerde azalmaya olarak sonuçlandırılabilir” yazan neden oluyor. Göçmenlik eğitim, iş yasası uygulanmalı. Komiser, ülkelerin söylemlerefah ve diğer sosyal hizmetlerde rinde daha katı olmasını ve “kaçak Bu yüzden, eğer Emek Müfettişi başka sorunlara da neden olugöçmenliği” AB’de yaygınlaştıgöçmenlerle ilgili tüm bunları yor.” dedi. rabilecek uzlaşmacı mesajlardan uygularsa, Sosyal Güvenliğe katkı kaçınmalarını talep ediyor. Sanki eğitim ve sağlık sorun- yapan insanların sayısında en az larımızın kaynağı Brüksel tara- 500 bin kişilik bir artış olacaktır. Zirvenin kararlarına ilişkin fından dayatılan sıfır borç ve olarak, hükümet başkan yardımChavez’e göre, “Yasal olmayan Generalidat politakaları değilmiş cısı Teresa Fernandez de la Vega göçmenliği engellemeliyiz ve eğer de göçmenlerden kaynaklanıyorise şunları söyledi: “Hükümetim hâlâ devam ediyorsa onları eve muş gibi düşündürmek istiyor. bu öneriyi paylaşıyor, herhangi döndürmek için elimizden geleni ERC (Republic Left of Catalonia) bir yasallaştırma olmamalı. Ve yapmalıyız; bu zor ama gerekli.” adayı Josep Lluís Carod Rovira eminim ki, yakın gelecekte, tüm “Tüm Güney Amerika’nın eğitim, Bir milyon göçmeni sürgüne Avrupa Birliği ülkelerinin uygulaAfrika’nın sağlık, Asya’nın yaşlı- yollamak imkânsız gibi görünüyacağı ortak bir siyasetle hareket lık masraflarını karşılayamayız” yor. Ama tüm bu insanları yerinedeceğiz.” dedi. den etmekle tehdit etmek patronBu açıklamalar, birçok liderin ların elinde. İşçileri sürekli aşırı Diğer PSOE liderleri ise göçgeçtiğimiz haftalarda göçmensömürüye tabi tutan patronların... menlerin topluca kovulmasını liğin “kontrol edilmesi” gerekönerdi. İşte Avrupa Birliği politikalatiğini belirten açıklamalardan rının özü bu: ucuz emek için, sonra yapıldı. “Emek piyasasıŞimdi bunun ne anlama geltüm toplu sözleşmelere ve emek nın sınırları var ve bu piyasa diğine bakalım. Ulusal İstatistik haklarına zarar vermek için, hiçİspanya’ya gelen tüm göçmenleri Enstitüsüne göre, 800 bin kayıtsız bir hakkı olmayan işçi “kitleleri” içine alamaz.” diyerek ilk kur- göçmen var. yaratmak. şunu Andalucia Meclisi Başkanı Eğer Chavez haklı olsaydı, Manuel Chavez attı. Chavez, Küresel bir şeyden bahsediyorçalışmadan yaşayan, çalarak ya da sadece yüksek “vasıflı” göçmensak… Kahrolsun Avrupa Birliği! dilenerek hayatlarını idame ettiren lerin ülkeye alınmasını önerdi. 800 bin göçmen olurdu. Bu açıkça “Göçmenlik evrensel bir vaka, Eski Sanayi Bakanı ve PSC yanlış. Bu 800 bin göçmen inşaat- küreselleşmenin bir sonucu ve (Katalonya Sosyalist Partisi) adayı larda, otellerde, servis sektöründe küresel çözüme ihtiyacı var.”
11 diyor Chavez. Eğer bütün Avrupa Birliği ülkeleri anavatanlarının ekonomik gelişiminde söz sahibi olmazsa, uzun yıllar hiçbir çözüm bulunamaz. Chavez, ülkeleri işbirliğine çağırıyor. Avrupa Birliği’nin şimdiye kadar uygulamadığı yasaların acilen uygulamaya başlamasını istiyor. Ama göçmenlik gökten zembille inmedi. Bu emperyalist ülkelerin hükümetlerinin ve Afrika’daki emperyalist kurumların eliyle yürütülen 30 yıllık politikaların sonucu. Bunlar Afrikalı milyonları evlerinden eden ve doğal kaynakları sömüren 30 yıllık özelleştirme ve dış borçların sonucunda oldu. Medya tarafından verilen bir örneğe bakalım: Birkaç sene önce AB ve Senegal arasında imzalanan balıkçılıkla ilgili bir antlaşma, ülkenin balık kaynaklarında çok büyük kayıplara neden oldu. Milyonlarca balıkçı geçim kaynaklarını yitirmeye başladı. Şimdi takalarını Kanarya Adaları’na sürmekten başka çareleri yok bu balıkçıların. Özellikle, Brüksel otoriteleri Afrika ülkelerine göçmenlerini geri almaları için baskı yapıyor. Eğer öyle yapmazlarsa “yardımları” keseceklerini söylüyor. Yani kayıtsız göçmen meselesi, Avrupa emperyalizmin bir silahı haline geldi. UGT ve CCOO kayıtsız işçilerin yasallaşmasını savunmakta haklılar. Çünkü yasallaşmadan işçilerin kazanılmış hakları savunmak imkânsız. Bu konuda işçi hareketinin alması gereken tek pozisyon, tüm işçilerin eşit haklarının savunulması. Avrupa Birliği gerçekte kayıtsız göçmenleri istiyor. Çünkü onları ucuz emek olarak kullanıyorlar. Akdeniz’in, Atlas Okyanusu’nun sularında umuda yolculuk eden binlerce insan katlediliyor. İşte bu katliam aslında Avrupa Birliği’nin emek gücüne karşı uyguladığı vahşi politikaların sonucu. Kamu hizmetleri, sosyal refah ve çalışma koşulları bu saldırganlığın uygulandığı diğer alanlar. Ve işçilere “kaçak” damgası yapıştırmak, tüm Avrupalı işçi sınıflarının yok edilmesi için kullanılan büyük bir silah. İşte tam da bu yüzden, Avrupa Birliği’ne ve Avrupa Birliği’ne itaat eden hükümetlere karşı işçi mücadelelerimizi güçlendirmemiz gerekmekte.
12
uluslararası
İşçi Kardeşliği
Baker Raporu neler öneriyor? Başında bir Cumhuriyetçi ve bir Demokrat bulunan “Irak Çalışma Grubu,” hazırladığı raporu 6 Aralık’ta ABD kamuoyuna açıkladı. Medyanın, Irak’tan geri çekilme planı gibi yansıttığı raporu emperyalizmin Ortadoğu’ya yönelik yeni strateji belgesi olarak görmek daha doğru. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler kafa kafaya vermiş, ABD emekçilerinin ve Ortadoğu halklarının artan öfkesine karşı planlarını geliştirmeye çalışıyor.
6
Aralık 2006 günü, ABD’deki “Irak inceleme grubu,” basında “Baker Raporu” diye anılan bir rapor yayımladı. Grubun içinde hem Cumhuriyetçi Partili hem de Demokrat Partili senatörler vardı. Türkiye medyasında da gündeme gelen, ancak adeta bir geri çekilme planı gibi sunulan bu rapor, gerçekte, emperyalizmin önümüzdeki döneme dair stratejisini çiziyor. Emperyalizm, bu raporla, karşılaştığı sorunları ele alıyor ve bunları nasıl aşacağına dair plan yapıyor.
çoğu Irak’ta ikinci hatta üçüncü görevinde; bu görev kara birlikleri için bir yıl, denizciler içinse yedi ay sürüyor. Yazarlar baklayı ağzından çıkarıyor: “Dünyada başka krizlerin patlak vermesi durumunda, başvurulabilecek yedek kara birliği sayısı son derece sınırlı.” Savaşın başından bu yana 2.900 ABD askerinin ölmesine ve 21.000’inin yaralanmasına rağmen, her ay 8 milyar dolar artan toplam 400 milyarlık harcamaya rağmen, “Irak’taki istikrar son derece zayıf
Rapor iki temel tespitten yola çıkıyor. Bunların birincisi Irak’taki askeri müdahalenin başarısız olduğu gerçeği:
Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti’nin güçlerini emperyalizmin Ortadoğu planlarının ardında seferber ediyor: “Başkan Bush tarafından ifade edildiği şekliyle Amerikan siyasetinin hedefiyle hemfikiriz.” Dolayısıyla rapor aynı hedefe giden farklı bir yol önerme girişimi. Raporda, “Irak güvenlik güçlerinin yönetiminin ABD’den Irak’a devri Irak’ın bu alanda gösterdiği ilerlemeye bağlıdır” deniyor (19. tavsiye). Fakat, “Eğer Irak hükümeti ulusal uzlaşma,
“ABD kuvvetlerine yönelik saldırılar süreklilik taşıyor ve giderek artıyor (...). Ekim 2006, Ocak 2005’ten bu yana ABD kuvvetlerinin en fazla kayıp verdiği ay oldu. Bu ay 102 Amerikalı öldürüldü.”
Rapora göre, El Kaide, “Irak’taki şiddetin yalnız küçük bir kısmından sorumlu.” Ülkede 141.000 ABD askeri olmasına rağmen durum kontrol altına alınamıyor; örneğin yazarlar, bir milyon sekiz yüz bin Iraklının ülkeden kaçtığını belirtiyor. “Askeri birliklerin büyük kısmı, yoğun bir baskı altında.” Halihazırda, bütün ABD kara ve deniz birlikleri en az bir kere Irak’ta görev yapmış durumda. Birliklerin
Irak’taki savaş ABD halkının artan tepkisini çekiyor Gallup tarafından yapılan ve USA Today gazetesinde yayımlanan bir ankete göre, “ABD’lilerin yüzde 84’ü ABD’nin Irak’taki savaşı kaybedeceğini düşünüyor. ABD’lilerin çoğunluğu, ABD’deki birliklerin önümüzdeki on iki ay içinde ülkeye dönmesini dilerken, sadece yüzde 18’i bunun gerçekleşeceğine inanıyor.” Katılımcıların yüzde 62 gibi çok yüksek bir oranı, Irak’taki savaşın bir hata olduğuna inandığını belirtiyor.
“Bu çabalar ilerledikçe ilave Irak askeri birlikleri artacak, ABD’nin muharip birlikleri Irak’tan çekilmeye başlayacaktır. 2008’in ilk üç ayında, ülke güvenliğinde beklenmedik bir gelişme olmadığı takdirde, güvenliği muhafaza kuvvetleri için gerekli olmayan tüm muharip birlikler Irak’ı terk etmiş olmalıdır.”
Ancak söz konusu olan sadece muharip birliklerin Irak’tan çekilmesi ve başka ülkelerdeki operasyonlar için ABD’nin elinin serbest kalması:
“Vardığımız noktada, hiç kimse, Irak’ta alınacak şu ya da bu tedbirin cemaatlerarası savaşa, şiddetin artmasına ya da kaosa yuvarlanmaya kesin olarak dur diyebileceğini söyleyemez.” “Ülkenin kaosa yuvarlanması, Irak hükümetinin çökmesine ve insani bir felakete yol açabilir.” (Bütün alıntılar, “The Iraq Study Group Report,” Vintage Books, New York baskısındandır.)
Raporda pek çok sayı verilmiş:
halinde, Irak hükümetine basınç uygulayarak enerji sektöründeki sübvansiyonların azalmasını sağlamalıdır (...). Iraklılar petrolü piyasa fiyatından satın alır hale gelmedikçe, yakıt alanındaki kıtlık devam edecektir” (62. tavsiye).
“Ancak ABD muharip birliklerini çektikten sonra dahi bölgede önemli bir askeri varlığımız bulunacak. Öncelikle Irak’ta önemli miktarda kuvvetimiz ve son derece güçlü hava kuvvetlerimiz bulunacak; ayrıca, Kuveyt, Bahreyn ve Katar’da önemli kara birlikleri ve deniz kuvvetleri, Afganistan’da da artan bir varlığımız söz konusu olacak.” Irak Çalışma Grubu’nun 6 Aralık’ta Washington’da düzenlediği basın toplantısı (Fotoğraf: AFP).
ve durum kötüleşiyor. ABD’nin bir çözüm bulma kapasitesi giderek azalıyor. Bu, zamana karşı bir yarış.” İkinci temel tespit, ABD’lilerin çoğunluğunun bu savaşa ve sonuçlarına karşı olması: “Pek çok ABD’li durumdan memnun değil,” diyen yazarlar, “Irak’taki sorunlu durum ABD’de artan bir kutuplaşmaya yol açabilir” diyor. “ABD’lilerin yüzde 66’sı hükümetin savaşı yönetme biçiminden hoşnut değil. Yüzde 60’tan fazlası hükümetin net bir planı olmadığı görüşünde.”
Yazarlar buradan hareketle, “ABD dış politikası, geniş ve kalıcı bir konsensüs üzerinde yükselmediği sürece başarısızlığa mahkûmdur” diyor. Yazarlar bunun için Kongre’deki her iki partinin birlikte çalışması ve Kongre’nin başkanla işbirliği yapması gerektiğini belirtiyor. (Grubun başında bir Cumhuriyetçi -J. Baker- ile bir Demokrat -H. Hamilton- bulunduğunu unutmayalım.) Dolayısıyla, medyda geri çekilme planı gibi yansıtılan bu rapor aslında, Irak’taki başarısızlığı ve bunun ABD’de yarattığı sınıfsal gerginliği tespit edip, bunu aşmanın yollarını öneriyor; bunun için de ilk olarak
güvenlik ve yönetişim konularında yeterli ilerlemeyi göstermezse, ABD Irak hükümetine desteğini azaltmalıdır” diye devam ediyor (21. tavsiye): “Irak hükümeti, acilen ulusal uzlaşma sürecini hızlandırmalıdır (...) Ülkedeki güvenliğin sorumluluğunu giderek üstlenmelidir (...). Bu süreç boyunca ve süreci hızlandırmak için, ABD askeri personel sayısını, Irak ordusuyla birlikte çalışan birlikler dahil olmak üzere, artırmalıdır.”
Öte yandan, 19 Aralık tarihli Washington Post gazetesinin belirttiği gibi Bush yönetimi 6 ilâ 18 ay süreliğine Irak’a 15 ilâ 30 bin asker daha gönderme niyetinde. Nitekim raporda da, Irak birlikleriyle doğrudan işbirliği yapan ve onları eğiten ABD akeri sayısının 3 ilâ 4 binden 15 ilâ 20 bine çıkarılması öneriliyor. Kısacası plandaki öneri, emperyalizmin Irak’a dair amaçlarının aynen devamı: Yalnız, dünyadaki artan protestolar yüzünden, bu hedeflerin doğrudan ABD tarafından değil Irak hükümeti tarafından yerine getirilmesi öneriliyor. Örneğin Irak’ın petrol kaynaklarının yağmalanması işi doğrudan Irak hükümetine devredilecek: “ABD hükümeti, IMF’yle işbirliği
O zaman neden Irak’taki birlikler azaltılacak? Cevap belli değil mi? “ABD’nin dünyadaki güvenliğinin karşısında başka tehditler de mevcuttur. ABD güçlerinin Irak topraklarında varlığının sürüp gitmesi, başka meselelerle baş edecek yedek güç kalmaması anlamına gelmektedir.”
Başka meselelere örnek olarak, Afganistan’daki NATO komutanının ABD’den ek birlik istemesi veriliyor: “ABD bu talebe olumlu yanıt vermelidir; ABD ayrıca, İran ve K. Kore gibi başka güvenlik meselelerine de hazırlanmalıdır.” Kısacası, ABD ordusu, önümüzdeki dönemde, Irak’ın parçalanması ve zenginliklerinin yağmalanması işini Iraklı işbirlikçilerine devretmeye hazırlanıyor. Böylece ABD güçleri serbest kalıp başka ülkeleri işgal etmeye devam edebilecek...
ABD’nin tüm dünyadaki üslerinde 500 bin askeri bulunuyor Resmi verilere göre, ABD ordusunda bir buçuk milyon asker bulunuyor: Bunun yarım milyonu ülke dışındaki üslerde konumlanmış. Örneğin Avrupa’da 110 bin, Irak’ta 140 bin, Irak dışındaki Ortadoğu ülkelerinde 80 bin, Güneydoğu Asya’da 100 bin ABD askeri var.
uluslararası
Sayı: 24 Ocak 2007
13
Meksika
Sahtekar Calderon istifa! Derhal Obrador hükümeti! Temmuzdaki seçimlerde Yolsuzluk sonucu devlet başkanı seçilen Calderon, kemer sıkma politikası başlatırken Oaxaca kentinde de sıkıyönetim ilan etti. Buna karşı, 500 bin emekçi, köylü ve genç, Mexico kentinin Zocalo Meydanı’nda Obrador’la biraraya geldi.
M
eksika’da PRI ve PAN adlı sağcı partiler, adeta darbe yaparak, neredeyse gizli saklı bir görev teslim töreniyle Felipe Calderon’u 1 Aralık’ta Meksika devlet başkanı ilan etti.
PRD lideri Lopez Obrador, Temmuz ayında yapılan başkanlık seçiminin gerçek galibi.
etmeye çalışmış, ancak Obrador’un partisi PRD’nin milletvekilleri “Yolsuzluğa hayır! Obrador başkan!” sloganlarıyla konuşmasını kesmişti. (Demokratik Devrim Partisi’nin -PRD- lideri olan Lopez Obrador, Temmuz ayında düzenleCalderon geceyarısı, başkanlık nen başkanlık seçimlerinin gerçek sarayının bodrumunda, eski başkan galibiydi.) Vicente Fox’tan başkanlık görevini devraldı. Önceki günün sabahı Bu sırada Zocalo Meydanı’nda Calderon, milletvekillerine hitap gösteri yapan yüz binlerce işçi, köylü ve genç seçim yolsuzluğunu lanetliyor ve bir Obrador hükümeti kurulmasını talep ediyordu.
ve göstericiyi katletmişti. Eyalette, eğitim emekçileri, işçiler ve köylüler bir halk meclisi oluşturmuş, beş aydır binlerce kişiyi harekete geçirmişti. İşte Calderon bu nedenle kentte sıkıyönetim ilan etmiş durumda. 3 Aralık günüyse, Calderon tüm halka kemer sıkma politikasını dayatan bir kararname imzaladı. Uluslararası finans kurumları ve ABD hükümeti derhal kararnameye destek verdiklerini açıkladılar.
İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi (ILC) üyesi olan Meksika Demokratik ve Bağımsız İşçi Partisi (PTDI) de, işçilerin ve halkın bu hareketinde yer alıyor.
Oaxaca kenti halkı haziran ayından beri isyan halindeydi. Halk, grevdeki eğitim emekçilerine destek olmak ve yolsuz valiye görevden el çektirmek için harekete geçMeksikalı işçiler ve köylüler bir mişti. Valinin el altından yönettiği kez daha Zocalo Meydanı’nı hınca komandolar yirmiden fazla grevci
Obrador, bu programı ve hükümeti desteklemek için geniş bir yerel örgütlenmeler ağı kurma çağrısı yapmıştı. Obrador’un hükümet programında şu madde de yer alıyor:
• Oaxaca’da, özgürlükleri kısıtlayan sıkıyönetim kaldırılsın! • Kemer sıkma planına hayır! • Tüm iktidar Lopez Obrador hükümetine!
Bolivya Morales hükümeti toprak reformu yolunda ilerliyor
Brezilya MST yeniden toprak işgallerine başlayacak
eş bin topraksız köylünün Doğu Bolivya Yerli Halkları yaptığı yürüyüşün ardından, Konfederasyonu (CIDOB) başkaBolivya Kurucu Meclisi toprak nı Oscar Nuñez, “Değişim istiyoreformuna giden yolu açıyor. ruz, tapumuzu istiyoruz! Toprak sadece büyük toprak sahiplerine, Kasım ayı sonunda Bolivya arazi tacirlerine ait değildir,” dedi. Kurucu Meclisi, 1715 sayılı yasaNuñez, devlet başkanı Morales’in da değişiklik yaparak, Senato’nun gündeme getirdiği, yoksul köylüaylardır engellediği toprak reforlere milyonlarca hektarlık işlenmuna giden yolu açtı. Meclis’teki meyen toprağı dağıtma projesini oylamadan kısa süre önce, And desteklediğini belirtti: Dağları’nda ve ovalarda yaşayan “Başkana, kendisine karşı olmadığımızı, beş bin topraksız köylü Bolivya’nın kararlarında kendisini desteklemeyi başkenti La Paz’a yürümüş ve topsürdüreceğimizi söylemeye geldik.” rak reformunu savunmuştu. And Dağları’nda yaşayan Bazıları 500 km’lik yolu yürü- Aymara ve Keçua halklarının örgütyerek kateden köylüler, “Toprak lü olduğu, Bolivya Birleşik Toprak istiyoruz” diye slogan atıyordu. Emekçileri Konfederasyonu da bu Bolivya’nın doğu kesiminden, yürüyüşe destek verdiğini açıklavadilerden, yaylalardan ve dağlar- mıştı. dan gelip başkentin ana meydanında toplandılar.
rezilya’da Topraksız Köylüler açıdan önceki hükümetlere göre Hareketi (MST), toprak işgal- bir değişiklik olmadığını açıkladı. lerine tekrar başlama çağrısı yaptı. Sadece bu senenin ilk sekiz ayında 24 topraksız köylü öldürüldü, “Lula seçim yapmak zorunda: Çünkü söz verdiği toprak reformunu hâlâ 749’u tutuklandı ve 927 aile işgal ettiği topraktan atıldı. MST’nin gerçekleştirmedi” MST yöneticileri, 6 Aralık’ta ulusal koordinatörü olan João bir memorandum yayınlayarak, Paulo Rodriguez’e göre, “Lula dört yıldır Lula hükümetinden seçim yapmak zorunda: Çünkü söz toprak bekleyen yüz binlerce top- verdiği toprak reformunu hâlâ gerraksız ailenin durumunu ortaya çekleştirmedi.”
üretiminin özelleştirilmesi, hangi biçim altında olursa olsun yasaktır. Petrol ulusa aittir; asla satılamaz, savunulması gerekir.”
PTDI, bütün ülkede, tüm kentlerde, şu talepler temelinde birle20 Kasım günü, Obrador, beş Calderon, göreve başlamasın- yüz bin işçi, köylü ve gencin kar- şik cephe komiteleri kurma çağrısı dan sonra yirmi dört saat bile bek- şısında, hükümetini ve halkın acil yaptı: lemeden, Meksika halkına savaş talepleri karşısında sunmayı düşün- • Derhal Obrador hükümeti! programını açıkladı. düğü programı sunmuştu. • Sahtekar Calderon istifa!
hınç doldurdu.
B
“Elektrik
sektörünün
ve
petrol
B
serdi. MST, toprak reformu bakanı MST önderlerinden João Pedro Rosseto’nun açıkladığı, yılda orta- Stedile ise toprak işgallerine lama 38 bin arazi dağıtma planının yeniden başlama çağrısı yaparak yetersiz kaldığını belirtti. Lula’nın Lula’ya uyarıda bulundu: bu konuda kurduğu komisyon dahi, “Başkan, dikkat ! Sadece bankaların ve acilen toprağa ihtiyacı olan aile çokuluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet sayısının en az iki milyon olduğueden bir ekonomi politikasına ortak nu açıklamıştı. MST, geçen dört olacağımızı sanmayın (…). Dünyanın yılda çok sayıda topraksız köylüher yerindeki hükümetler, altındaki ateşi iyice açmadıkça işe yaramayan nün cinayete kurban gittiğini, bu eski tencerelere benziyor.”
partimiz
14
İKP
İşçi Kardeşliği
İşçi Kardeşliği Partisi
İKP Tüzüğü’nden • İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. • İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir. • Parti üyelerinin düşünce oluşturma ve bunu ifade etme özgürlüğüne kısıtlama getirilemez. • Partinin tüm yönetim birimlerinin üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur. • Patronlar partiye üye olamaz.
İKP Programı’ndan • İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır. • Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal
ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır. • Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. • Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşmaya karşı; demokratik ve mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir. • Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tam tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak amaçlı bir birliktir. • Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist
İKP ile bağlantıya geçmek için:
Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 Gaziosmanpaşa İlçe: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul (532) 724 03 79 (537) 284 38 81 Balıkesir İl ve Merkez İlçe: Karaoğlan Mah. Çarşı Sk. No: 7 (Paşa Camii karşısı) Balıkesir E-posta: iletisim@iscikardesligi.org İnternet sitesi: www.iscikardesligi.org
sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri anlaşmalar sona erdirilmelidir. • Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür. • İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. • Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/ kıyafet yasağı kaldırılmalıdır.
• Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar, işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda ya bu rejimden kurtulacak, ya da emperyalistler arası rekabet dünyayı açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre felaketleriyle yok edecektir. • Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır. • Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. • Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. • Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında ortak bir örgütlenme inşa etmek zorundadırlar.
Dayanışma için Abone Kampanyası
[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL
İsim, Soyisim: .................................................................................... Görev: .................................................................................... Adres: .................................................................................... .................................................................................... Posta Kodu: .................................................................................... İlçe, İl: .................................................................................... Telefon, Faks: .................................................................................... E-Posta: .................................................................................... 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
Sayı: 24 Ocak 2007
uluslararası
15
Uluslararası Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı Deklarasyon
9, 10, 11 Aralık 2006 tarihinde Cezayir’de gerçekleştirilen Filistinli Kadınlarla Dayanışma Uluslararası Konferansında yer alan ve aşağıda imzaları bulunan biz sendikacılar, mücahitler ve demokratlar;
mesi için bir dayanak oluşturan ve işçi hareketinin on yıllardır uğrunda mücadele ettiği kazanımlarla- çelişki içinde olan Nasıralı Filistinli emekçi kadınların durumundan ve 1948 yılı sınırları içinde yer alan emekçilerin genel durumundan ciddi olarak kaygılıyız.
1948 yılı sınırları içinde En temel demokratik haklarla, ILO sözleşmeleriyle – yani her yaşamakta olan Filistinli emekülkedeki işçi haklarının elde edil- çi kadınların meşru taleplerinin desteklenmesi ve ILO sözleşmelerinden doğan haklarının kendilerine tanınması için uluslararası işçi hareketine ve ILO’ya çağrı yapmayı kendimize görev bildiğimizden;
Leyla Halid Filistin mücadelesinin efsanevi ismi Leyla Halid konuşmasında Filistinli çocukları ve onlara dayanışma elinin uzatılması gerektiğini vurguladı; çocukların geleceğimiz olduğundan bahsetti. Konuşması geleceğe dair umudu yeşertmeye ve bunun için mücadele etmeye ilişkindi.
• ILO'nun 87 ve 98 sayılı sözleşmelerinin; yani örgütlenme hakkı, grev ve gösteri hakkı ile özgür müzakerelerde bulunma haklarının kendilerine tanınmasını, • ILO'nun 111 sayılı sözleşmesine uygun olarak kendilerine tam ve mutlak eşitlik haklarının sağlanmasını ve her türlü ayrımcılığın yasaklanmasını, • Kadınların ILO'nun 29 ve 105 sayılı sözleşmelerine bağlı olarak özgürce çalışmak veya ailevi sorumluluklarını yerine
getirmek için - bu hangi anlama geliyorsa- çalışmamaya karar verme haklarını kullanmalarına olanak sağlanmasını, • ILO'nun 30 ve 131 sayılı sözleşmelerine bağlı olarak bir asgari ücrete ve kurallı bir çalışma süresi hakkına sahip olmalarını talep ediyoruz. 1948 yılı sınırları içinde yaşamakta olan kadın ve erkek Arap emekçilerin kendilerinin tercih edecekleri sendikal örgütlenmelerde özgürce örgütlenebilmeleri, aynı zamanda toplumsal haklarını korumak amacıyla bu örgütlere üye olabilmeleri için bütün dünya işçi hareketine, uluslararası sendikal örgütlere, bölgesel ve ulusal sendikal örgütlere ve Uluslararası Çalışma Örgütüne onların bu haklarını kullanabilmeleri için mücadele etmeleri çağrısı yapıyoruz. Öte yandan, Cezayir'de, Filistinli kadın ve erkek emekçilerle dayanışmak amacıyla hareket edecek bir Uluslararası Sendikal Komite oluşturduğumuzun kararını alır ve dünyanın bütün emekçilerini, sendikacılarını ve demokratlarını atmış olduğumuz adımı desteklemeye çağırırız.
Mahmud Al-Ali Cemal Magdalavi Gazze’den Filistin Yasama Meclisi üyesi Cemal Magdalavi, Gazze’deki insanlık dışı ve gitgide kötüleşen durumu anlattı. Sözde AB’nin denetiminde Filistinlilerin yönetimine bırakılmış olduğu halde sürekli İsrail tarafından keyfi şekilde kapatılan Refah geçidinin ne zaman açılacağı belli olmadığı için, ne zaman Gazze’ye geri dönebileceğini bilemediğini aktardı.
Norma Marcos Hıristiyan Filistinli bir kadın film yönetmeni olan Norma Marcos’un kısa filmi, farklı, yumuşak ama dirençli anlatım tarzıyla, bir Filistinli için kendi ülkesine girip çıkmak, evinden bir diğer semte gitmek gibi doğal haklardan mahrumiyetin ve tüm engellerin ne anlama geldiğini ortaya koyuyordu. Hiçbir şiddet sahnesi göstermeden aslında yaşananın içindeki tüm şiddeti sergiliyordu.
Lübnan’dan Mahmud Al-Ali Filistinli mülteciler örgütleri uluslararası koalisyonunun ve geri dönüş hakkının savunulmasının aktif bir militanı. Yahudi Fonu’nun bugün İsrail’e göç etmesini teşvik edilen Yahudilerin geldikleri ülkelerdeki mal varlıklarının satışı işini de organize ettiğini, böylelikle belki geldikleri ülkelerine geri dönmek isteyebileceklerin geri dönme şansının ortadan kaldırılmak istendiğini, bunun da teşhir edilmesi gerektiğini söyledi.
Salah Salah Filistin Ulusal Konseyi’nin mülteciler sorunundan sorumlu üyesi Salah Salah Filistinli mültecilerin farklı ülkelerdeki konumları ile ilgili bilgi verdi. Salah’a göre en çok Filistinli mültecinin yaşadığı Ürdün Batı Şeria’yı sınırlarına katmak istediği için Filistinlileri Ürdün vatandaşı olarak gösterdi. Dolayısıyla Filistinli mülteciler bu ülkede sözde eşit vatandaşlar ama esasında ayrımcılık var. Filistinliler’in pasaportlarında tanınmalarını sağlayan özel bir numara var. 67’de gelen mülteciler ise halen mülteci kamplarındalar. Salah’a göre Filistinli mülteciler için uygulanan en iyi model Suriye’deki. Bu ülkede Filistinliler tüm sosyal haklardan faydalanıyor ama vatandaş değiller ve seçimlere katılmıyorlar. Çünkü Suriye Filistinli mültecilerin geri dönüş haklarından taraf. Lübnan’da ise Filistinli mültecilerin durumu belki en kötü, hiçbir sosyal hakları yok. Meslek sahibi olamıyor, mülk edinemiyorlar. Mülteci kamplarındaki koşullar Gazze’deki kadar kötü; bazı kamplara inşaat malzemesi getirmek yasak. Mısır ve Irak’ta yaşanan devrimci dönemlerde Filistinli mültecilerin tüm hakları verilmişti ama Suriye’deki gibi vatandaş sayılmamışlardı. Ancak bugün bu ülkelerde hapis gibiler. Birçokları sınır bölgelerinde kamplarda yaşıyor. Bugün ABD işgali altındaki Irak’ta yaşadıkları özellikle çok trajik. Birçok Filistinli mültecinin öldürüldüğü bu ülkede güvenlik en başta gelen sorunları.
Uluslararası Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı
U
luslararası Filistinli Kadınlarla Dayanışma Konferansı Cezayir İşçi Partisi’nin ev sahipliğinde 9-10-11 Aralık 2006 tarihlerinde, 36 ülkeden delegelerin katılımıyla Cezayir Meclisi toplantı salonunda gerçekleştirildi. Cezayir Meclis Başkanı’nın açış konuşmasını yaptığı konferansa Cezayir Cumhurbaşkanı da mesaj iletti. Konferans İsrail içerisindeki Arap işçilerin hakları için mücadele eden Sawt el-Amel (Emekçilerin Sesi) isimli sendikal örgütten Filistinli kadın işçilerin dayanışma çağrıları doğrultusunda örgütlenmişti. Sawt el-Amel’den kadın işçiler Cezayir’deki konferansa katılamadıkları için Paris’te 5-6 Aralık tarihlerinde konferansın bir ön oturumu gerçekleştirildi. Cezayir’deki konferansa ise Sawt el-Amel’i temsilen iki kişi katılabildi. Bunun sebebi İsrail pasaportu taşıyan bir kişinin İsrail’i tanımayan bir ülkeye girişinden sonra İsrail’e döndüğünde başına nelerin geleceğinin belirsiz oluşu. Filistin sorununun çözümü doğrultusunda Filistin ve İsrail içerisindeki Arap ve Yahudi işçiler arasında bir serbest tartışma dergisi olarak yayımlanan Diyalog da Konferans’ın önemli bir katılımcısıydı.
Konferansta Paris’te gerçekleştirilen, Fransa’dan yüz kadar sendikacının katıldığı ön oturumun sonuçları doğrultusunda, İsrail’deki Arap işçilerin serbestçe örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarını savunma doğrultusunda bir karar alındı. Konferansın bütününe katılan Cezayir İşçi Konfederasyonu UGTA’nın Genel Sekreteri Abdülmacid Sidi Said ile tüm Arap ülkelerinden işçi konfederasyonlarını bir araya getiren ICATU’nun Genel Sekreteri Hacene Djemam ve konferansa katılan Fransa, Brezilya, Tunus, Mısır, İspanya, ABD, Ekvador, Suriye gibi diğer birçok ülkeden sendikacılar, 1948 sınırları içerisine yaşayan Arap kadın erkek işçilerle dayanışmayı yükseltmek için bir Uluslararası Sendikal Komite oluşturdular. Uluslararası işçi hareketine de bu girişimi destekleme çağrısında bulundular. Konferansın ilk oturumu 1948 sınırları içerisindeki Filistinli Arapların durumuna, İsrail içerisindeki ayrımcı, ırkçı yasa ve uygulamalara ve bu zor koşullarda örgütlenen ve mücadele eden Arap işçilerin mücadelesine ayrılmıştı. Daha sonraki oturumlarda ise sırasıyla 1967’de işgal edilmiş bölgelerdeki durum ve diğer ülkelere dağılmış durumdaki Filistinli mültecilerin durumları ele alındı. 1948 sınırları içerisindeki duruma ilişkin kapsamlı ve çarpıcı sunumlar yapan Sawt el-Amel temsilcileri İsrail devletinin yasa ve uygulamaları ile ilgili şu çarpıcı gerçekleri aktardılar: 1948 sınırları içerisinde yaşayan Filistinli
layamaz, çocuklarını okuldan dönüşte karşılayamaz duruma düşüyorlar. Bu uygulamanın Arap aileleri dağıtmanın bir yöntemi olduğunu düşünüyorlar. Birçok kadın işçinin ise, Sawt el-Amel’in düzenlediği gösteriye katıldıkları için sosyal yardımları kesildi.
Arapların birçoğu da “iç sürgün” konumunda, doğmuş oldukları köy ve kentlerden başka yerlerde yaşamak zorundalar. Yerleşim yerleri Yahudilerle Araplar için fiilen ayrılmış durumda. İşsizliğin en yoğun yaşandığı 47 kasabanın 46’sı Arap kasabası iken, bir tanesi Yahudi ve Arapların birlikte yaşadığı bir kasaba. İsrail devleti birçok Arap köyünü veya yerleşimini “tanımadığı” için buralar su, elektrik, toplu taşıma gibi birçok hizmeti alamıyor. Akla gelebilecek tüm yasalarda ırkçı ayrımcılık var; yasalar bunu birçok yerde Yahudi olan olmayan olarak değil, askerlik hizmetini yapan ve yapmayanlar olarak ayırarak ifade ediyor. Arapların 1948’de veya sonrasında silah zoruyla kaçarak terk etmek zorunda kaldığı toprakları 49 yıllığına veya daha uzun süreliğine kiralama ve işletme hakkı sadece Yahudilerin. Havalimanında, demiryo-
lunda, doğalgazda olanlar gibi birçok işe Arap işçiler hiç alınmıyor. İşsizlik sigortası “askerlik yapanlara” 150 gün, “yapmayanlara” 75 gün ödeniyor. Bugün Sawt el-Amel’in karşı koymak için sokaklara döküldüğü Wisconsin Planı ile birçok Arap işçinin son gelir kaynağı olan sosyal yardımlar ellerinden alınmak isteniyor. Sadece Nasıra’da tekstil sektöründe 12 bin kadın işten atıldı ancak tazminat ve işsizlik sigortası yerine Wisconsin Planı’na dahil edildiler. Bu Plan ile sözde bu işçilere iş bulunacak; ancak bulunabilecek iş olmadığı için Plan sadece ellerindeki sosyal yardımları almak için bir kandırmaca işlevi görüyor. Kadınlar hiçbir iş yapmadan bu Plan’ın uygulandığı merkezlerde her gün saatlerce beklemeye zorlanıyorlar. Kadın işçiler bunu hapishaneye benzetiyorlar. Kadınlar bu angarya ile hiçbir kazançları olmadan ailelerindeki ihtiyaçları karşı-
Ev sahibi Cezayir İşçi Partisi
S
izlerle kısaca konferansa ev sahipliği yapan Cezayir İşçi Partisi ile ilgili gözlemlerimizi de paylaşmak istedik. Bu yakın zamanda iç savaşa sürüklenme noktasından dönmüş olan ülkede Cezayir İşçi Partisi de çok partili yaşama geçilen yıllarda kurulmuş, dolayısıyla 15 yıldır seçimlere katılan bir siyasal faaliyet yürütüyor ancak kendisini işçi hareketi ve sendikal hareket içerisinde yer almış 40 yıllık bir siyasal geleneğe dayandırıyor. Parti bir önceki yasama döneminde dört, son dönem ise 21 milletvekili çıkartmış. Önümüzdeki Mart ayında ise yeni seçimler var. Cezayir İşçi Partili vekiller milletvekili maaşını partiye aktarıyor ve partiden işçi ücreti alıyorlar. Partinin genel merkezi başkentin işçi kesiminde üç katlı mütevazı bir bina. Cezayir İşçi Partisi ülkedeki Arap ve Berberi emekçileri kendi bünyesinde bir araya getirmiş. Berberi dili ülkede “ulusal dillerden biri” olarak kabul edilmiş ve eğitim dili olmuş. Cezayir İşçi Partisi bunu yeterli görmüyor, Berberi dilinin ikinci resmi dil olmasını savunuyor. Başkan ve Genel Sekreteri başta olmak üzere Cezayir İşçi Partili tüm arkadaşlar konferansa katılan heyetimizi en sıcak şekilde karşıladılar, misafir ettiler ve bize Türkiye’deki mücadelemizde başarılar dileyerek, sıcak selamlarını ilettiler.
Cezayir İşçi Partisi’nin Arapça ve Fransızca çıkan yayını Kardeşlik!
Yine Sawt el-Amel temsilcisinin sunuşuna göre 2002 yılından bu yana “askerlik hizmeti yapmayanlara” çocuk yardımı kesildi. Ev kredisi alabilmek bile aynı koşula bağlı. Siyasi partilerin seçime girme hakkı elde etmesinin, devletin Yahudi niteliğini tanımalarına bağlı olduğu bu devlette, bugün 1948 sınırları içerisinde yaşayan Arap işçiler için yaşamayı sürdürmek dahi iyice zorlaştı. Irkçılık ve ayrımcılık o boyuta vardı ki Arap işçilerin çalıştığı bölgelere “güvenlik sebebiyle gidilmemesi” için uyarılar asılıyor. Arap işçilerin kıyafetlerinin üzerinde sarı bir yıldız giymeleri bile önerilebiliyor! Bugün “ekonomik polis” İsrail vatandaşı bir Arap olarak sizi araba sürerken görürse, araba size değil bir akrabanıza ait olsa bile, sosyal yardımınızı kesebiliyor. Ne de olsa benzin alacak paranız var! Arabayla eşini doğum yapmaya götürürken görülen bir kişinin sosyal yardımı kesilebiliyor örneğin! Son bir nokta belki hem trajik, hem komik: İsrail’de bir devlet kurumu Araplar’ın silah zoruyla terk etmek zorunda kaldıkları toprakları yönetiyor. Eğer kayıtlarda sizin aileniz üzerine olan bir toprak varsa yine sosyal yardımınız kesiliyor. Oysa bu topraklara yıllar öncesinde el konmuş ve aileniz yıllardır bu topraklardan uzaklaştırılmış! Ama toprak sahibi olduğunuz gerekçesiyle sosyal yardımınız kesiliyor. Bugün 1948 sınırları içerisinde yaşayan Filistinli Araplar yeni bir ırkçılık, ayrımcılık, ekonomik zor dalgasıyla yıldırılmak, yeniden kendi topraklarından kaçacak noktaya getirilmek isteniyor. Konferansta 1948 sınırları içerisinde Arapların yaşadıkları üzerine yapılan bu sunumlarla ilgili çarpıcı bir gerçek, diğer ülkelerden katılımcılar kadar, diğer Filistinlilerin ve onların örgütlerinin de 1948 sınırları içerisindeki Filistinli Arapların yaşadıklarının ne boyutta olduğundan haberlerinin olmadığının açığa çıkmasıydı. Bu konferans ile İsrail içerisinde Arap işçilerin ne yaşamakta olduğu dünyanın gözleri önüne serilmiş oldu. Bu arada İsrail içerisindeki tek sendikal örgüt olan Histadrut’un Arap işçileri temsil etmek ve haklarını savunmak konusundaki zaafları sergilendi. Arap işçilerin mücadelelerinde bu örgütü karşılarında bulmaları ve son dönemde Histadrut’un eski başkanının savaş hükümetinde Savunma Bakanı olarak görev almış olması özellikle Cezayir Konfederasyonu UGTA Genel Sekreteri tarafından teşhir edildi.