26
Sayı: Mart 2007 Bedeli: 1 YTL
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İşçi Kardeşliği mazluma dini, milliyeti sorulmaz
Her partinin eşit propaganda imkanlarıyla ve barajsız şartlarda katılacağı bir Kurucu Meclis seçimini; Bu Kurucu Meclis’in, Türkiye’yi emperyalizmin oyuncağı haline getiren bütün iktisadi ve askeri anlaşmaları yırtıp atmasını; Dolayısıyla bizi “serbest piyasa ekonomisi” dedikleri büyük çaplı hırsızlık düzeniyle aç, sefil ve işsiz kılıp, mecburi olarak uygulattığı özelleştirme ve satışlarla sosyal güvencesiz bırakmayı ana hedefi haline getiren IMF ve Dünya Bankası gibi mali kurumlarla bütün ilişkilerin koparılmasını; Tarımımızı, hayvancılığımızı yok eden, doğal çevremizin geri dönülmez bir biçimde tahribine sebep olan Dünya Ticaret Örgütü’yle bütün bağların kesilmesini; Avrupa ülkelerinde işçi sınıfının en az 200 yıllık mücadelelerle canı ve kanı pahasına elde etmiş olduğu bütün mevzileri, yani parasız sağlığı ve eğitimi ortadan kaldırmaya çalışan, işçilerin sosyal güvenlik sistemlerini çökertmek için uğraşan, kamu hizmetlerini özelleştiren ve bütün bunları daha üyesi bile olmadığımız halde bize de dayatan Avrupa Birliği’yle imzalanmış bütün ön protokollerin tek taraflı olarak yok sayılmasını; Çocuklarımızı bugün Afganistan’a ve Lübnan’a, yarın Irak’a ve belki de İran’a göndermeye niyetli NATO benzeri askeri ittifaklardan ve onların memleketimizdeki üslerinden tamamiyle kurtulmayı; Yapılacak yeni bir anayasayla 12 Eylül askeri rejim anayasasının bu topraklarda yaşayan insanlarımızı dini ve etnik temellerde birbirine düşman eden bütün uygulamalara son verilmesini programı ve faaliyetiyle tutarlı olarak savunan tek parti olan partimiz
İşçi Kardeşliği Partisi seçimlere katılmalıdır!
P
artimizin seçimlere katılmasını sağlamak için önümüzde sadece 1,5 ayımız var. Hepinizin bildiği gibi seçimlere katılmanın birinci şartı olan I. Olağan Kongre’yi zamanında gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki sürede en az 41 il örgütlenmesini tamamlamamıza da az kaldı. Partimizin bütün üye ve taraftarlarını bu 1,5 ayda bütün güçleriyle bu örgütlenmeyi tamamlamaya davet ediyoruz. Kuruluşu henüz ancak dokuz ayı bulan partimizin seçimlere katılmasını sağlamak önümüzdeki en önemli görevdir. Unutmayalım ki, seçimlere katılma hakkını elde ettiğimizde önümüze büyük bir işçi sınıfı partisini inşa etmenin yolu açılacak ve bütün büyük patron partilerinin uykuları kaçacaktır!
İKP Merkezi Gazetesi
İKP’nin Tarihi Sorumluluğu
İ
şçi Kardeşliği Partisi (İKP) kurulalı henüz sadece dokuz ay oldu. Bu dokuz ay zarfında başlangıçta tahmin ettiğimizden çok daha fazla işçi kardeşimiz partilerinin saflarına katıldılar. Üstelik bunlar Türkiye’deki çarpık siyasi yelpazenin bir kefesinden gelen arkadaşlarımız değildi. Geçmişte “sol” olarak adlandırılan partilere eğilim duymuş arkadaşlar kadar sağcı olarak nitelenen partilere meyletmiş bulunan arkadaşlarımız da partimize katıldılar. Zaten İKP Türkiye’deki sağ-sol ayrışmasını büyük patronlar sınıfının çıkarlarına hizmet eden suni bir ayrışma olarak görüyor ve bunu parçalamayı hedefliyor. Hedefliyor çünkü Türkiye’de patron ya da patrondan yana “solcular” olduğu gibi, işçi ve işçiden yana “sağcılar” da bulunuyor, ya da kendini öyle sananlar. İşte bu yüzden de İKP, memleketimizde bir sahte sağ-sol bölünmesini değil, sahici bir işçi-patron bölünmesini öne çıkartma niyetinde. Partimizin mevcut bileşimine baktığımızda şimdilik bunun başarıldığı kanısındayız, umarız böyle devam eder. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Avrupa Birliği müessesesiyle bağlantılı bir Avrupa Sol Partisi kuruldu. Türkiye’deki kimi sol partiler de bu partinin üyesi olduklarını ilan ediyorlar. Ancak herkesin bilmesi gerekir ki, bu sol parti, Avrupa Birliği’nin Avrupa işçi sınıfına karşı yürüttüğü saldırıların başını çekiyor. Avrupa’da sağlık ve eğitim sistemini paralı hale getirmeye çalışan bu parti, köklü sosyal güvenlik sistemini yok etmek isteyen bu parti, kamu hizmetlerini özelleştiren bu parti, Yugoslavya’nın paramparça edilmesine yol veren bu parti, Afganistan’ın işgaline destek veren bu parti, Irak’ın işgaline ses edemeyen bu parti. Daha ne olsun? Bundan daha iyi bir büyük patron partisini nerede bulabilirsiniz ki? Ya da bu partinin Avrupa’nın diğer sağ partilerinin politikalarından farkı nerede? Buradan çıkartılması gereken sonuç, “sol” hatta “aşırı sol” sıfatlarının hiçbir şekilde işçi sınıfı partisi olmaya yetmediği. Türkiye’de kendilerini “sol” olarak niteleyen kimi çevreler (üstelik aralarında kimi sol sendikacılar da var) önümüzdeki seçimlere bir sol seçenek oluşturmak için giriyorlar. Türkiye’de büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet rejimine karşı olmayan bu çevrelerin girişimleri emin olabilirsiniz büyük patronların medyası tarafından fazlasıyla desteklenecektir. Daha şimdiden görülüyor ki, büyük patronlar seçimlerde hem sağ partileri hem bu türden partileri destekleyeceklerdir. İşte bu durum karşısında partimiz çok büyük bir tarihi sorumlulukla karşı karşıyadır. İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) seçimlere katılma hakkını elde edip meydanı patronların sağ ve sol partilerine bırakmamak zorundadır. Hepimize kolay gelsin. Görev başına!
İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org
partimiz
İşçi Kardeşliği
Birinci Kongremizi 25 Şubat’ta yaptık!
İşçi Kardeşliği Partisi Birinci Büyük Kongresi’ni 25 Şubat Pazar günü Ankara Mamak’taki Genel Merkez’inde yaptı.
İ
şçi Kardeşliği Partisi birinci Büyük Kongresi’ni 25 Şubat Pazar günü Ankara Mamak’taki Genel Merkez’inde yaptı. Kongre’nin açılış konuşmasını yapan Genel Başkan Zeki Kılıçaslan; sadece İKP’nin ilk elde biraraya getirdiği çeşitli mücadelelerden gelmiş işçilere bakarak bile partinin rolünün öneminin anlaşılabileceğini vurguladı, patronların politikası Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi barut fıçısı haline getirirken işçilerin kardeşliğinin daha da elzem hale geldiğini, dayatılan tüm bölünmelere karşı işçi-patron bölünmesini vurgulayarak bu oyunu bozmamız gerektiğini söyledi. Bu
yolda seçimlere girme mücadelesinde partiye başarılar diledi. Ardından mali gündeme geçildi. Genel Sayman Nevzat Kulaoğlu’nun sunduğu geçmiş dönem raporu ibra edildi ve gelecek dönem bütçesi Kongre’ce onaylandı.
Genel Başkan, Merkez Yürütme Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu yeniden belirlendi. Zeki Kılıçaslan bir dönem daha Genel Başkan olurken, Merkez Yürütme Kurulu üyeliklerine aşağıdaki isimler seçildi:
Ardından söz alan Genel Sekreter Engin Bodur geçmiş dönem faaliyetinin raporunu sundu. Kampanyalar, örgütlenme, gazete, politik çalışmalar, üyelikler ve öğrenci gençlik çalışmaları başlıkları altında gelecek dönemde yapılması gerekenleri de sıraladı. Bunlar arasında ilk elde seçimlere katılarak inşayı sürdürmenin geldiği vurgulandı. Katkıların ve tartışmanın ardından yapılan seçimlerde
1. Abdülbari Okta 2. Engin Bodur 3. Fulya Ayata 4. Hasan San 5. İhsan Bayrı 6. Mehmet Şadi Ozansü 7. Metin Yağar 8. Muzaffer Çavuşlu 9. Nevzat Kulaoğlu 10. Nihat Can
11. Nusret Çeç 12. Rıza Ökten 13. Serkan Çavuşlu 14. Sevim Kaçmaz MYK içinde yapılan işbölümünde Mehmet Şadi Ozansü ve Muzaffer Çavuşlu yeniden Genel Başkan Yardımcısı olurken, Nevzat Kulaoğlu Genel Sayman ve Engin Bodur Genel Sekreter görevlerinde kaldılar. Olağan seçim tarihinden sekiz ay önce kongresini yapan İKP seçimlere katılma koşullarından önemli birini yerine getirmiş oldu. Şimdi partimizin önünde zorlu bir 41 ilde örgütlenmeyi tamamlama görevi duruyor.
İşçi Kardeşliği Partisi Birinci Dönem Çalışma Raporu Birinci Kongre’de sunulan ve delegelerce kabul edilen çalışma raporunda parti inşa mücadelemizin sekiz ayı değerlendiriliyor. 1. Kampanya: Emek Platformuna çağrı ve TBMM Üyelerine İsrail ve Amerika Dostluk Gruplarından çıkın çağrısıyla yapılan imza kampanyalarımızı, Tüpraş Halkındır, Filistinli Kadın İşçilerle Dayanışma ve Sağlık Kampanyası izlemiştir. Tüm sağlık çalışanlarını Avrupa çapında sağlığın yıkılmasına karşı ortak mücadeleye çağıran bu kampanya devam etmektedir. Kampanyalarda geniş işçi kesimiyle, başta sendikalar olmak üzere işçi örgütleriyle ortak bilinç ve mücadele geliştirilebilmesinin olanakları zorlandı ve parti üyesi ve dostlarının etkinliğinin geliştirilmesine çalışıldı. Etkili kampanyalar yapabilmek için örgütlülüğün geliştirilmesi zorunluluğu bir kez daha görüldü. 2. Örgütlenme: Genel Merkezin tutularak partinin kuruluşunun yapıldığı 15 Haziran tarihinden, bu ilk büyük kongremize kadar geçen süre içinde 16 ilde örgütlenme çalışması için adımlar atıldı ve 55 ilde örgütlenme hedefi ve çalışması başlatıldı. İstanbul il örgütü kurulmasını takiben Gaziosmanpaşa, Çekmece ve Anadolu yakası için Kadıköy’de yer tutlarak Sarıyer, Beşiktaş, Zeytinburnu, Bakırköy, Pendik, Kartal, Maltepe, Ümraniye, Üsküdar başta olmak üzere tüm İstanbul’da
çalışmalar geliştiriliyor. Bildiğiniz gibi Balıkesir il örgütü de kuruldu. İzmit-Gebze,Tekirdağ-ÇorluÇerkezköy, Bursa, Eskişehir, Bilecik, Çanakkale, Antalya, Mersin-Adana, Gaziantep-Adıyaman, Malatya, Kayseri, Zonguldak’ta ileri düzeyde olmak üzere 55 ilde örgütlenebilmek için ilişkiler, adresler ve yöneticilerin belirlenmesi-atanması çalışması MYK’ya bağlı seçim örgütlenme bürosu aracılığıyla yürütülüyor.
3. İşçi Kardeşliği Gazetesi: Düzenli olarak aylık çıkan gazetemizi seçim sürecinde önce 15 günlük ardından da haftalık çıkartabilmek için hazırlanmak zorundayız. Patron basınında ve bazı işçilere yakın olduğunu iddia eden basında yer almamamız da kendi işimizi yapmak zorunda olduğumuzun göstergesi. Bunları yapabilmemiz için de dağıtımı genişletmek ve para dönüşünü hızla düzeltmek zorundayız. Ayrıca bütün işçi üyelerimi-
zin ve doslarımızın daha fazla yazı yazmasını sağlamakla görevliyiz. 4. Politik ve pratik çalışmalar: Artık düzenli olarak parti örgütlerinde ve daha büyük işçi salonlarında panel, söyleşi ve forumlar yapıyoruz. Lübnan işgaline karşı bildiri ve mitinge katılmamız gibi dışa dönük geniş çalışma yapmanın olanaklarını da üretiyoruz ama unutmamamız gerekir ki üyelerimiz de dahil tüm işçi sınıfı zamanının büyük kısmını işyerinde geçiririyor. Bu nedenle politik ve pratik çalışma araçlarımız, işyerinde kolay dağıtılabilecek, okunabilecek olmalıdır. Sınırlı zamanda üyelerimize ve parti dostlarına dönük etkili eğitimler düzenleyerek bütün bu sorunları düzeltebilecek tek güç olarak bunu yapmanın yol-yöntemlerini geliştirmelerini sağlamalıyız. 5. Üyelik: 150 üye ile düzenlediğimiz ilk kongremizde örgütler kurulduğu anda çalışmaya başlayacak; 300 civarında üyemiz olduğunu ama koşulların zorluğu yüzünde Anadolu’nun diğer illerinde örgütlenebilmek için bu sayıyı 2000’e çıkarmamız gerektiğini bildirmek zorundayız. Üstelik de bu işi 2 ay içinde başarmak zorundayız. İşçi sınıfı içinde
bunu yapmanın olanakları var, ama çok çalışmak ve zamanla yarışmak zorundayız. 6. Öğrenci gençlik çalışması: Bu çalışmayı partimiz üyesi öğrencilerin okullarda arkadaşları aracılığıyla çıkardıkları Politeknik dergisi üzerinden yürütmek üzere MYK karar aldı. Öğrenci olan çocuklarımızı bu çalışmaya katarak onların geleceğiyle işçilerin geleceğinin ortak olduğunu ve ortak mücedele ile başarılabileceğini göstermek zorundayız.
İşçi Kardeşliği Sayı: 26 • Mart 2007
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur
Yönetim Yeri:
İKP Genel Merkezi Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara
İnternet:
http://www.ikp.org.tr http://www.iscikardesligi.org iletisim@iscikardesligi.org
PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319
Baskı:
Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48
güncel
...ayın gündemi: haberler, mücadeleler....
Sayı: 26 Mart 2007
PETKİM’in yüzde 51’i blok satışa sunuluyor
T
ürkiye’nin tek petrokimya tesisi PETKİM’in yüzde 51’lik hissesi Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun aldığı kararlara blok satışa sunuluyor. Uzan Grubu’nun satın aldığı hisselerin bedelini ödememesi sonucu iptal edilen satıştan kalan hisseler şimdi blok satışta. PETKİM’in satışı konusunda hükümet ilk adım olarak Uzan Grubuna satışı yaptıktan sonra Nisan 2005’te de yüzde 34,5’lik hissesi halka arz edilmişti. Yüzde 7’lik payı ise halen Emekli Sandığı’nda. Ancak Özelleştirme Yüksek Kurulu bu yılki blok satışta Emekli Sandığı’nın hissesini de elden çıkartmayı planlıyor. Bu satış da tamamlandığında PETKİM bir kamu iktisadi teşekkülü olmaktan çıkıp özel bir işletme haline gelecek. Petrol Ofisi ile başlayıp TÜPRAŞ’la devam eden, petrol sanayisindeki özelleştirme operasyonu, şimdi de PETKİM’i vuruyor. Ancak Türkiye işçi sınıfı, bütün bu gelişmelerin birer tesadüf olmadığını göreli uzun zaman oluyor. Amerika’nın Irak’a saldırmasının daha ilk yılında petrol işletmelerinin patronlara ihale edilmesi kararını almaya çalışmaları ve sonunda geçtiğimiz ay karara bağlanan yasa da aynı saldırı. Tek farkı var ki, o da Irak halkı petrol işletmelerini ve kaynaklarını kaybetmemek yani topraklarını ve yurtlarını kaybetmemek için patronlara karşı üç yıldır direniyor, patronların taşeronu AKP hükümeti ise en kısa zamanda elinden çıkartmak için seçimleri dahi beklemiyor. Ancak hükümetin unuttuğu bir şey var: Dün Sümerbank, Telekom, Et Balık Kurumu, Seka, TÜPRAŞ işçileri bugün PETKİM işçileri ve ailelerinin AKP hükümetinden bundan böyle beklediği tek şey ihanet. Sıradaki Batman petrol rafinerisine el sürmelerine izin vermemekse Aliağa ve Batman petrol işçilerinin elinde. Gün ortak mücadele, ortak direniş günüdür. Zaman, Iraklı direnişçilerin yurt savunmalarını örnek alma zamanıdır.
Sümerbank işçisinden hukuk zaferi!
Ö
zelleştirilerek kapatılan Bakırköy Sümerbank fabrikasının işçileri 49 arkadaşları adına açmış oldukları işe iade davasını kazandılar. Geçtiğimiz ay içinde Yargıtay’da onaylanan karar ile davanın kazanıldığı kesinleşti. Sümerbank işçileri masraflı olduğu için sadece 49 arkadaşları için açabildikleri bu dava sonucunda hak kazandıkları rakamı aralarında paylaşacaklar. Bakırköy Sümerbank işçileri özelleştirmeye karşı militan mücadelenin sembolü olmuşlardı. Özelleştirildikten sonra kapatılan fabrikanın eski işçilerinin çoğunluğu bugün diğer özelleştirme mağdurları gibi 4-C statüsünde çalıştırılıyor ve büyük zorluklar yaşıyorlar.
Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan
Acele Bir “Sol” Seçenek Aranıyor!
T
ürkiye seçimlere yaklaştıkça “sol” seçenek arayışları da hızlandı. Sağ’ın alternatifinin yine hep sağ olduğundan şikayet edilip “sol” seçeneğin gerekliliğine vurgu yapılıyor. Bazı iş adamlarından medya patronlarına, eski politikacılardan kimi sendikacılara kadar birçok kişi ve çevre “sol” seçenek arayışına çıkmış durumda. Hatta devletimizin yüce katlarında da bu eksikliğin sancıları yaşanıyor. Yani anlayacağımız memleketimizde “sol” a her zamankinden daha fazla ihtiyaç olan bir dönemdeymişiz onlara
göre(!?). Egemen kesimlerin bir kısmı patron siyasetlerinin yerine işçi siyasetinin gelişmesi, işçilerin emekçilerin siyasal güç elde etmesi, IMF ve Dünya Bankası politikalarının değiştirilmesi ve toplumsal adalet mücadelesi amacıyla bir “sol” seçenek aramıyorlar. Zaten şimdiye kadar Türkiye’de kitlesel olarak CHP/DSP tarafından temsil edilen “sol” böyle bir nitelik taşımadı. Onların amacı temel ekonomik sosyal politikalar ve sınıfsal güç ilişkisine dokunmadan, İslamcı ve aşırı milliyetçi politikalar yanında denge oluşturacak bir seçeneğin oluşturulmasıdır. Aradıkları “sol” seçenek siyasette sınıf temelinde bir taraflılığa karşılık gelmez. Bu “sol” siyasal kimlik tıpkı milliyetçi veya İslamcı kimlikler gibi güya sınıflar üstü görünür ama gerçekte egemen sınıf siyasetidir. Aradıkları “sol” seçenek laik/Batıcı, “demokrat”
...kısa kısa... kısa kısa... Yolsuzluk şaşırtmadı!
İ
ETT özelleştirmesinde önemli bir adım olan Ayazağa Garajı’nın on yıllığına özel sektöre kiralanması, 23 Şubat’ta yapıldı. Sadece Albayraklar firmasının katılması üzerine ertelenen 3. ihaleden sonra ihale 4. kez yapıldı. İhale komisyonu, teklifleri inceledikten sonra fiyat arttırımı ve serbest pazarlık yöntemiyle ihaleyi sonuçlandıracak. Eski şartnamede “Toplam yıllık hat kira bedeli” 12 milyon 32 bin 334 YTL iken yeni şartnamede “yıllık” sözü kaldırıldı. Böylece 10 yıllık toplam hat kira bedeli yaklaşık 120 trilyondan 12 trilyona indirilmiş oldu. Yine eski şartnamede “Araç başına yıllık kira bedeli” 26 bin 738 YTL iken yeni şartnamede “yıllık” kelimesi çıkarıldı; böylece yılda 27 milyar değil on yılda 27 milyar ödenecek. Şartnamede yalnızca 10 milyon 698 bin 912 YTL olan “yıllık garaj kirası bedeli” değiştirilmedi... Kısacası yeni şartnameyle ihaleyi alacak firma sırf kira bedelinden 108 trilyon YTL kazanmış olacak. Bu değişikliğin adı, yönetimin dediği gibi “kolaylık” değil bal gibi özelleştirmedir. Yabancı şirketlere ve yandaşlarına peşkeş çekmektir. İKP olarak, ihalenin bir an önce iptal edilmesi, bu yolsuzluğun sorumlularının ortaya çıkarılıp haklarında soruşturma açılmasını ve Ayazağa garajının İETT çalışanlarının kendi kontrolleri altında işletilmesini talep ediyoruz!
Evlerimiz üflesen yıkılacak
M
armara depremi sonrasında “tedbirsizlik ve ölüme sebebiyet vermek” gerekçesiyle açılan davalar, 12 Şubat 2007 tarihinde zaman aşımından düştü. Ne tesadüf, bundan beş gün sonra Zeytinburnu Çırpıcı Mahallesi’ndeki 29 numaralı Huzur Apt. geceyarısı kendiliğinden çöktü. Enkaza gelen İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş çökme sebebi olarak bodrumun 1998 senesine
bir patron siyasetinden başka bir şey değildir. CHP’nin, sınırlı bir kesim dışında temsil yeteneğini giderek yitirdiği koşullarda “sol” seçenek için şimdi öne çıkarılmaya çalışan merkez DSP’dir. Solda yenilenme, kitleselleşme gibi amaçlarla ortaya çıkan Süleyman Çelebi ve arkadaşlarının 10 Aralık Hareketi de, CHP’den kesin olarak atılan Sarıgül ve arkadaşları da, yalnız kalan SHP’nin de, Celal Doğan ve arkadaşlarının da giderek DSP çevresinde toplanması beklenebilir. DSP lideri ortaklık çağrılarına cevap vermeyen CHP ile ipleri koparmamakta, çağrısını sürekli yinelemektedir. CHPDSP seçim ortaklığı onlar için hükümet ortağı olama şansını artırabilir. Ama Baykal bu çağrılara cevap vermemekte direnirse olacaklar şimdiden anlaşılmaya başladı. Egemen kesimlerin bir kısmı giderek milliyetçi tarafa kayan, AB ile ilişkileri iyi olmayan, laiklik
kadar fırın olarak kullanılmasını ve ısının kolonlardaki demirleri eritmesini gösterdi. Oysa ki meşhur “Kentsel Dönüşüm Projesi”nin uygulandığı tek yer Zeytinburnu’ydu. Bu proje içerisinde 16.030 bina incelenmiş, bu binaların 2295’inin yüksek risk taşıdığı belirlenmiştir. Çöken bina ise incelenen binalar arasında 11.125’inci sırada yer alarak 2. dereceden önemli sınıfına giriyordu. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın yıkılan binaya sadece “fiili olarak riskliymiş” diyor. Yetkililere göre, kentsel dönüşüm maliyeti yalnızca Zeytinburnu’nda 934 milyon doları bulurken ilçedeki 72 bin 388 kişi risk altındadır. Ancak belediyeler imar için gerekli paramız yok diyor, ihalelerdeki yolsuzluklarla kamunun parasını patronların cebine akıtıyor. Vatandaş ise elindeki tek şeye, bırakın depremi rüzgârdan bile yıkılabilecek evinin kolonlarına sarılmaya mecbur kalıyor...
Kayısı üreticisi hükümete tepkili
A
KP milletvekili Ali Osman Başkurt, Malatya’da Tarım Sigortaları Havuzu toplantısına katıldı. Başkurt’un konuşması sırasında, salondaki üreticilerden “don olduğunda ürün kaldıramıyoruz, ürün olduğunda da para etmiyor, bir kilo kayısının fiyatı 4 milyondan 1-1,5 milyona düştü,” şeklinde tepki geldi. Başkurt, Tarım Sigortası Kurumu’nun faydalarından ve dondan etkilenenlerin zararlarının karşılanmasından bahsederken, başka bir üretici “bizim köyde 350 hane var, sadece 10 hanenin zararı verildi. Tayyip Erdoğan’ın Malatya ziyareti sırasında dondan etkilenen kayısı üreticilerine 35 milyon YTL’nin verileceğini söylemesine rağmen bunun yarısı bile ödenmedi” diye bağırdı. Başkurt konuşmasını kısa tutmak zorunda kaldı.
...kısa kısa... kısa kısa... söyleminden başka bir politikası olmayan CHP yerine DSP’yi tercih edecektir. DSP’nin barajı aşması durumunda ise seçim sonrası Baykal’ın işi bitme noktasına gelebilir. İşçilerin, emekçilerin, yoksul halk katmanlarının ise, bir siyasal seçeneğe gerçekten hava kadar, su kadar ihtiyaçları var. Artık patronların sağ-sol bütün partilerinden bağımsız bir siyasal güç oluşturmadan en basit sorunlarımızı bile çözemeyeceğimiz apaçık ortadadır. Bırakınız yeni hak kazanmayı var olanları yitirmemek, en temel anayasal, yasal haklarımızı kullanabilmek için bile acil olarak siyasal güce ihtiyacımız var. Bu bir sınıf siyasetidir, bir işçi/emekçi hükümeti alternatifidir. Bu seçenek sadece işçilerin ve yoksuların geleceği için değil, çeşitli milliyetçi kimlik siyasetleri, din/mezhep ve laiklik tartışmaları ile kardeş kavgasına ve kaosa doğru sürüklenen ülkenin geleceği için de tek demokratik seçenektir.
güncel
İşçi Kardeşliği
Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır! Dünya Kadınlar Günü’nde yine kadınlar sokaklarda, yürüyüşlerde, toplantılarda biraraya geldiler ve itirazlarını, isyanlarını, daha güzel bir yaşam için umutlarını dile getirdiler. ücretleri, bırakın kreşi, ücretli doğum izni kullanabilmek yerine hamile 007’den tam 150 yıl önce kalınca işten çıkartılmak... Amerika’da New York’ta günde Hatta ABD’de yüzyıl öncesinde 14-15 saat çalıştırılmaya, kötü çalışnasıl patronlar kadın işçilerin direma koşullarına, düşük ücretlere karşı nişini kırmak için onları kilitlediklemücadeleye girişen ABD’li tekstil ri fabrikada çıkan yangınla yanarak işçisi kadınların kavgası bize sadece 8 ölmelerine neden olmuşsa, bugün de Mart’ı miras bırakmadı. Bugün sahip işçi kadınlar benzer şekilde gencecik olduğumuz ama elimizden almaya yaşlarında iş cinayetlerinde ölüyorlar. çalıştıkları birçok hakkımız da, yüzİşçi kadınlar Ceylanpınar’da Tarım yıllardır verilmiş bu tür mücadelelerle Bakanlığının, yani kamunun işini kazanıldı. gören taşeron şirket onları 3 YTL Bugün büyük patronlar her ağızla- yevmiye ile çalıştırdığı işe üzeri açık rını açtıklarında “istihdam üzerindeki kamyonlarla taşırken nehre düşerek yüklerin kaldıb o ğ u l d u l a r. rılmasını” istiGeçtiğimiz yıl yorlar. Aslında yine kadın işçibahsettikleri ler Bursa’da örneğin kreş gece üzerleri hakkının yasakilitlenerek lardan kaldırılçalıştırıldıkları ması... Bu ve işyeri yandıbenzeri haklar, ğında yanarak 8 saatlik işgücan vermişlerGrevdeki Novamed çalışanı kadınlar da nü, hep böyle di. meydanda yerlerini almışlardı mücadelelerle Bu yıl kazanılmış haklardır. Kreş hakkı kalİstanbul Çağlayan’daki 8 Mart mitindırılamaz ve tüm işyerlerinde uygugine Antalya serbest bölgesinde bir lanmalıdır. tıbbi gereç firması olan Novamed’de Bugün öyle koşullara itilmiş beş ayı aşkın süredir grevde olan 82 durumdayız ki, kreş hakkı da, emzir- kadın 2 erkek işçi adına üç kadın me izni de çoğu kadın işçi açısından arkadaşımız temsilen katıldı ve kürsadece yasada var. Pratikte yaşanan süden ilk konuşmayı yaptılar. durum işçi kadınlar için yine çoğunNovamed işçileri sendikayı öğrelukla sigortasız çalıştırılma, zorunnip sonrasında da üye olana kadar lu fazla mesailer, ödenmeyen mesai olmadık baskılar yaşamışlar. Hemen
Pınar Erol
Filistin: Nasıra kentinde 8 Mart etkinliği
N
asıra’dan ve Doğu Kudüs’ten yaklaşık 150 kişi Dünya Kadınlar Gününü andı ve İsrail’in Wisconsin planını protesto etti 8 Mart günü Sawt el-Amel (Emekçilerin Sesi) örgütünün Kadın Platformu İsrail’in Wisconsin Planına karşı bir protesto gösterisi düzenledi. Etkinlik Nasıra’daki Wisconsin merkezlerinden birinin önünde yapıldı ve 8 Mart günü bir mücadele ve dayanışma günü olarak vurgulandı. Üç saat süren eylem sırasında Doğu Kudüs’ten ve Nasıra’dan Wisconsin planına dahil edilmiş kadın işçiler bu planın sona erdi-
rilmesi ve kendilerine düzgün bir iş olanağı sağlanmasını talep ettiler. İsrail parlamentosu Knesset’in üyesi Jamal Zahalka (Balad) da gösteriye katıldı. Cinsel Tacize Karşı Arap Feminist Hareketi asSiwar organizasyonundan Necla Athamneh de protestoya katıldı ve yaptığı konuşmada dünya çapında kadınların sömürülmesinin ve yoksulluğun temel nedeninin emperyalizm olduğunu söyledi. Nasıra’daki kadın işçilerle dayanışma için oluşturulmuş Uluslararası Sendikal Komite adına bir temsilci, etkinlikte konuşmasını cep telefonu aracılığıyla yaptı ve 40 ülkedeki sen-
tümü kadın olan üretimde çalışan işçilerden önce hiç doğum yapmamaları isteniyormuş, sonra hamile kalmak için sıraya sokma uygulaması yapılmış. Bunun her işyerinde geçerli olduğu gibi bir yalan söylenmiş. Sıranız geldiğinde iki ay içinde hamile kalabilirseniz ne âlâ, yoksa sıranız bir başkasına geçiyormuş! İşyerinde ve servislerde birbirleri ile konuşmalarına yasak getirilmiş. Bu ve benzeri akıl almaz uygulamalar sendikalı olduktan sonra kalkmış. Daha önce emzirme izni kullandırılmazken, sendika üyesi olduktan sonra işyerinde emzirme odası açılmış. Ama bu sefer de “Sendikalı olmayın, istifa edin, ne gerek var, biz size haklarınızı veririz” yönlü telkinler ve baskılar başlamış.
Olamaz, çünkü çoğu kadın için ücretli bir işte çalışmak ya da çalışsa da bunu ömrü boyunca sürdürerek emekliliği hak etmeleri söz konusu değil. Kadınların birçoğu tarımda veya diğer sektörlerde aile işletmesinde ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyorlar. Yine birçoğu da “ev kadını”. Yani evin, bebek ve çocukların, yaşlı ve bakıma muhtaç olanların ve de ailelerindeki erkeklerin işleri onların üzerinde ama “çalışmıyorlar”! Kendilerine ait bir gelirden mahrumlar. Ama işgünleri de hiç bitmiyor! İzinleri ise hiç yok!
Tüm bu baskılara karşı sendikalı olma hakları için mücadele eden, İşte tüm bu sebeplerle tüm grevleri devam eden Novamed’li işçi kadınlar için emeklilik hakkı kadınları selamlıyoruz. talep ediyoruz. Bu Chavez Peki kadınlar işçi sınıfının yarı- yönetimindeki Venezüela’da sıdır derken sadece ücretli bir işte bir anayasa değişikliği ile çalışan kadınları mı kastediyoruz? sağlandı. O denli gerçekleştirilemez bir talep değildir. Ülkenin kaynaklarının patronlara, rantiyeye değil bu tür haklara aktarılması yeterlidir. İşte işçi sınıfının yarısını oluşturan kadınların çoğunluğu bu şekilde ev işçisi. Haneleri işçi sınıfının bir parçası iken bu kadınların işçi sınıfının bir parçası olduğundan şüphe edilebilir mi? Elbette hayır. Onlar hem kadınların özgürleşme mücadelesinin hem de dikal örgütler adına dayanışma bundan ayrılmaz olan sınıf mesajlarını iletti. Sawt el-Amel mücadelesinin en önemli iletilen diğer dayanışma mesajla- unsurları olacaktır. İşte bu rını da duyurdu. Bunlar ABD’de nedenle, işçi sınıfının mücaWisconsin’deki plan mağdurları, deleci tüm kesimlerini bir Ramallah’taki Demokrasi ve İşçi araya getirmeyi hedefleyen Hakları Merkezi, Pakistan’dan İşçi İşçi Kardeşliği Partisi’nde Kadınlar Örgütü ve Küresel Kadın kadınların daha fazla katılımı Grevini örgütleyen Evişi için Ücret ve etkisi olması zorunludur. Uluslararası Kampanya’dan gelen Hep birlikte bunu sağlamak için çalışmalıyız. mesajlardı.
...İKP: bütün işyerlerinde kreş istiyoruz....
2
Sayı: 26 Mart 2007
güncel
Malatya’da kadınlar günü Malatya’da parti inşa faaliyetinin başını çeken emekçi kadınlar, 8 Mart’ta canlı bir etkinlik organize etti. Aşağıda il temsilcimiz Nazire Sarıkaya’nın etkinlikte yaptığı konuşmayı yayımlıyoruz. Nazire Sarıkaya Saygıdeğer kadın arkadaşlarım, Bugün dünya emekçi kadınlar gününü kutlamak için toplanmış bulunuyoruz. Gününüz kutlu olsun. Ben Malatya’mızda böyle anlamlı bir günü kutlamak için, yeni kurulan İşçi kardeşliği Partisi adına sizlerle birlikteyim. Partimiz ülkemizin bütünlüğünü, Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-köylü, emekli, işsizlerin insanca yaşayacağı bir düzen için iktidara gelmeyi amaçlayan ve iktidar olacak gücü kendinde bulan bir parti olarak kuruldu. Örgütlenmelerimiz büyük bir hızla tamamlanmaktadır.
Partimizin kadın konusunda yapacakları Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır. Evde, tarlada, fabrikada, devlet dairelerinde… içinde yaşadığımız toplumda, kadınlar baskıya, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar. Bu sorunu ortaya koyan bağımsız kadın örgütlenme hareketlerini destekliyoruz. Eşit işe eşit ücret verilmeli diyoruz. Kadınlar sendikalar içerisinde ve diğer toplumsal örgütlerde eşit temsil edilmelidir diyoruz.
çok üzücü ve korkunç bir sonuç. İnsanlarımızı açlığa ve sefalete götürecek bir gidişat. Bakınız sevgili kadınlar!
Önümüzdeki yıllarda bambaşka bir derinlik ve boyut kazanan yoksulluk, toplumsal dinamikleri belirleyecek. Yani yoksulluk, yoksulların dünya siyasetine yön vereceği almak için mücadele verelim. bir sonuca gidecek. Sizlerin ve bizYaşasın dünya halklarının karlerin dünya hayatına yön verecek. deşliği! Yoksul olmasak bile bizim geleceİşçi Kardeşliği Partisi ile tüm ğimizi onlar belirleyecek. Hem de kadınlar iktidara! çok kısa süre içerisinden olacak bu Kadınların eğitimine önem veril- gelişmeler. Hepinizin dünya emekçi kadınlar meli, bunun için okuma-yazma, gününü kutlar sağlık barış mutluluk Tüm dileğimiz ve temennimiz çocuk eğitimi, kültür çalışmalaülkemizin bu süreci; barış, huzur ve dolu bir gelecek görmenizi dilerim. rı, el beceri yetenek kazandırma Tümünüzü saygıyla selamlıyorum. bütünlük içerisinde atlatmasıdır. çalışmaları için gerekli destekleyici Siz değerli analar, gelecek sizin etkinliklere yer verilmelidir. elinizde şekillenecek çünkü siz Bugün ülkemizde kadınlarıkadınsınız, anasınız, eşsiniz, gelin mızın işsizlik oranı gün geçtikçe hep birlikte şu erkek egemen düzeartmaktadır. Resmi istatistiklere ni değiştirelim. göre (Bkz. Hak-İş kadın platforBiz kadınlar güçlüyüz. Çünkü munun araştırması) 706 bin kişinin % 41,8’ini kadınlar oluşturuyor. doğurganız. Bir iken iki, iki iken İşsizlik oranı: 2004’te bu oran 113 üç oluyoruz beş oluyoruz bu gücübin iken 2006 da bu oran 285 Bine müzü kullanalım. Ezilmeyelim! çıkmış. Yani 2,5 kat artmıştır. Bu Emeğimizin hakkını söke söke
Türkiye’nin doğal kaynakları bu milletin malıdır! Petrol üretimini kontrolsüzce yabancı sermayeye açan Türk Petrol Yasası Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’e iade edildi.
T
BMM’nin 17 Ocak’ta kabul ettiği Türk Petrol Yasası Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edildi. Eğer Meclis aynen kabul ederse, bu şekliyle yasalaşacak. Yasayla, 1- arama ruhsatlarında hektar başına alınan devlet payı tamamen kaldırılıyor; 2- üretilen petrolden alınan devlet payı, günlük üretim miktarına göre yüzde 2 ilâ 12 arasına indiriliyor (ki Irak’ta bile bu pay sabit yüzde 12,5); 3denizden çıkarılan petrole, suyun derinliğine göre vergi indirimi geliyor ki, Türkiye petrollerinin derinliği hesap edildiğinde neredeyse işletmelerin yüzde doksanı vergiden muaf oluyor; 4- yabancı devletlerin doğrudan veya dolaylı biçimde idaresinde olabilecek şirketler aracılığı ile petrol faaliyetlerinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları hükmü
yasadan çıkarılıyor; 5- ülke içinde elde edilen petrolün, karada yüzde 65, deniz sahalarında yüzde 55’i ülke ihtiyaçlarına ayrılıp ucuz petrol tahsisi zorunluluğu kaldırılıyor; 6- petrol işlerinde çalıştırılacak yabancı personelin, yerli personelin aksine, ilgili yasaya tâbi olmadan serbestçe istihdam edilebileceği belirtiliyor; 7-Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) devlet adına petrol arama ve üretimde bulunma hakkı kaldırılıyor; 8- üzerinde arama yapılacak bir sahanın ihaleye çıkarılmadan önce TPAO’ya teklifte bulunulma-
sını emreden hüküm kaldırılıyor; 9- “devlet hudutlarına 5 km., su tesislerine 60 metre, şehir ve kasabalarda imar sahası dahilinde petrol faaliyeti yapılamaz” hükmü kaldırılıyor ve dahası Türk Petrol Kanunu’nun iade edilen 19. maddesi, “devlet gelirlerinin” il özel idarelerinin hesabına aktarılacağını belirtiyor. Türkiye petrollerinin özelleştirilmesi, uluslararasılaştırılması ve ülkenin bölgeselleştirilmesi anlamına gelen bu yasanın kesinlikle ilga edilmesi gerekiyor. Emperyalizm, Irak’ta silah zoruyla yaptıklarını,
Türkiye’de kanun marifetiyle yapmak istiyor. Bu yasa ile halkın kendi yeraltı zenginliklerinden pay alamayacağı, daha doğrusu aslan payını uluslararası tekellerin alacağı ortada. Ayrıca petrolün bölgeselleştirilmesi, hatta illere taksimi demek olan “devlet payının il özel idarelerine devri”nin hedefi de açık: Uluslararası sermaye, kendine taşeron olacak birkaç işverenin ağzına bir parmak bal çalacak. Örneğin Batman İl Özel İdaresine devredilen pay, Vanlı, Trabzonlu, Edirneli işçilere ve yoksullara yaramayacağı gibi, mevcut uygulamalardan da anlaşıldığı üzere Batmanlı yoksul köylüye veya işçiye de yaramayacak. Aslında amaç, bölgede bir avuç zengin taşeron sermayedarın yaratılması. Ve böylelikle kamu hizmetlerinin merkezi yönetim üzerindeki sözde “yük”ünden kurtulmak arzusu. Bu gayri-milli yasa derhal geri çekilmelidir! Petrol, doğalgaz ve bilumum yeraltı zenginlikleri o ülkede yaşayanlarındır; ne bir kısım “yerli” sermayedarın ne de uluslararası tekellerin!
toplum
Devletin spora katkısı
Teşvik bunun neresinde?
Can Kartal, Beden Eğitimi Öğretmeni, İKP Fahri Üyesi T. C. Anayasası Madde 59: Devlet her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.
Yukarıdaki madde herkes tarafından bilinir. Bu maddeye göre devlet sporu teşvik etmelidir. Ancak bu teşvik büyük spor kulüplerini, vizyonda olan sporcuları kapsamaktadır. Bu maddedeki “her yaştaki” ibaresi okul çağındaki çocukların da spor yapmalarını devletin desteklemesi gerektiği anlamına gelmektedir. Yani sporumuzun temelini oluşturan okul sporları devlet tarafından desteklenmelidir. Spordaki yetenekler okul sporları sayesinde keşfedilmekte, yeni değerler okul sporları sayesinde bulunmaktadır. Şimdi size devletin okul sporlarına olan katkısını anlatacağım: bundan 4-5 yıl önce alınan bir kararla Beden Eğitimi Spor ve İzcilik Daire Başkanlığı 31 pilot il seçerek yeni bir uygulama başlattı. Bu uygulamaya göre bu 31 ile ödenek gönderilmeyip, o illerin okul sporlarını kendi bütçeleri ile yapmalarına karar verildi.
müdürlüklerinin Beden Eğitimi Spor ve İzcilik bölümlerine aktarıldı. (Bu aidatlar öğrencilerden yönetmelik gereği okullara spor malzemesi almak için toplanan paralardır.) Bu yetmezmiş gibi her okuldan katıldıkları branş sayısına göre değişen katılım payı alındı. Bu pay bazı illerde branş başı 25 YTL, bazı illerde ise 50 YTL’dir ve her yıl artmaktadır. Bunlar da yetmedi, okul kantin gelirlerinin yüzde 15’i aynı amaçla kesildi. O da yetmedi, öğrencilere spor yapmaları için gereken lisansların boşları da parayla verildi. Bütün bunlar öğrencilerin verdikleri paralardan kesilmektedir. Sene sonunda bu paralar artarsa, “para arttırdık” diye övünülmekte ve artan para bir sonraki seneye aktarılmaktadır. İl içi okullar arası karşılaşmaların giderleri böylece öğrencilerin paralarıyla karşılanmaktadır.
Ayrıca Türkiye şampiyonalarından önceki grup maçlarının ödeneklerini kaldırdılar. Okullar, yani öğrenciler kendi paralarıyla gittiler grup maçlarına. Bu hatalarını görüp düzeltmeye çalıştılar. Sene başında grup maçlarına ödeneğin ödeneceğini açıkladılar; ancak ödenek yok Gerçekten uygulama başlamış deyip vazgeçtiler. ve başarılı görülünce yurt çapında Görüldüğü gibi devletin okul uygulanmıştır. Şu anda da devam sporlarına olan teşviki ne kadar etmektedir. Bu uygulamaya göre okullarda toplanan spor kolu aidat- çok! Bu teşviki size az çok anlatalarının yüzde 15’i Milli Eğitim bildiysem ne mutlu bana!
Altmış iki ilaçta kısıtlama İlaçta tasarruf sosyal güvenlik kurumlarını çökertecek
H
ükümetin tedavimiz için gerekli ilaçlara müdahalesi bitmiyor. Gazetemizde daha önce de yazdığımız gibi hükümet bir genelgeyle yaklaşık 150 ilacı sosyal güvenlik dışında bırakmış ve gerektiğinde bu ilaçların maliyetini cebimizden karşılamamızı istemişti. Şimdi de Maliye Bakanlığı yeni bir genelge yayımlayarak, 62 ilacın dozlarını kısıtladı. Bundan böyle
İşçi Kardeşliği
Kürtler düşmanımız mı?
1
2 Eylül 1980 askeri darbesinin başı Kenan Evren geçenlerde Kürt meselesiyle ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu. Ağırlıklı olarak Kürt vatandaşlarımızın teveccüh gösterdikleri bir parti olan Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) bazı yönetici ya da belediye başkanları da aynı konuda görüşlerini açıkladılar. Sonuçta Kenan Evren söyledikleriyle kaldı, DTP’liler ise hapse atıldılar ve hala atılmaya devam ediyorlar. Partinin Genel Başkanı Ahmet Türk haklı olarak bu duruma tepki gösterdi ve “biz Kenan Evren’in söylediklerini söyleseydik kimbilir nasıl bir muameleye tabi tutulacaktık?” demeye getirdi. Gerçekten de böyleydi.
Evren’e göre bile manasızlaşmış oldu. Barzani ve Talabani ile görüşme meselesine gelince. Bu görüşmeler devlet girişimiyle zaten yıllardır yapılıyor. Kimse kimseyi kandırmasın! Kürt devleti kuruluyor diye yaygara kopartılıyor. Sahtekarlığın bu kadarı fazla. Oraya en büyük yatırımları yapanlar bu yaygarayı koparan Türk şirketleri, OYAKBANK orada, kurulan borsada sayısız Türk şirketi var. Türk şirketleri yılda toplam 2 milyar Dolarlık gelir elde ediyorlar. Ancak Kürt devletinin kurulmakta olduğu da bir büyük yalan. Hala Barzani ve Talabani bölgeleri arasında sınır var. Bu liderler mi Kürtlerin milli birliğini sağlayacak? Kürt “devleti” olsa olsa Bosna “Devleti” ya da yeni “kurulan” Karadağ “Devleti” Ne dememişti ki Kenan Evren? benzeri bir ucube Amerikan askeri DTP’nin parlamentoda temsilini üssü olur. sağlayabilmek için seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesinden tutun Kenan Evren’in eyalet sistemi da, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti- önerisine gelince, bu zaten dünya nin kurulmasını, hatta kurulduğunu, çokuluslu şirketler düzeninin dünTürk devletinin yetkililerinin artık yanın her ülkesine dayattığı bir Barzani ve Talabani ile görüşme- uygulama ve başını Avrupa Birliği si gerektiğini ve bütün bunlara ek çekiyor. Kendilerininki dahil bütün olarak Türkiye’nin bir eyalet sis- ulus devletlerin birer şirket şehir temine geçmesini, yani Trabzon devletine çevrilmesi ve dolayısıyla Eyaleti, Diyarbekir Eyaleti gibi büyük patronların önündeki bütün eyaletlerin kurulmasını önermişti. sınırların kaldırılması. İşte esas geriAslında Kenan Evren’in söyledikle- cilik! AKP’nin ve diğerlerinin geririnin bir kısmı doğruydu. Gerçekten ciliği başörtüsünde değil buradadır. de “DTP’yi Meclis’e sokmayalım” Ulus devlet içinde yer alan bütün işçi diye dünyanın en adaletsiz seçim kazanımlarının, yani grev hakkının, sistemini uyguluyorduk. Sonuçta ne serbest toplu müzakere hakkının, oldu? DTP benzeri partiler Meclis’e sendikalaşma hakkının, ülke çapıngiremedi, ama buna karşılık oyların daki sosyal güvenlik şemsiyesinin (üstelik kullanılan oyların) sadece yok edilmesi. yüzde 34’ünü alan AKP tek başıİşte bütün bu uygulamaları Dünya na hükümet olduğu gibi tek başına ve Türkiye büyük patronlar düzeAnayasa’yı bile değiştirecek çoğunni çıkarına sürdüren Türk devleti luğu ele geçirdi. İki parti dışında ve patronlarının DTP yöneticilerine kimse barajı aşamadı. Dahası bu saldırması büyük bir ikiyüzlülüktür. sistemde oylar eşite yakın dağıldıÇünkü bu Türk-Kürt kardeşliği bağğında tek bir partinin yüzde 30 oyla larını kopartmaya çalışan emperya550 milletvekilinin hepsini birden listlerin arzusudur. Kürtler Türklerin kazanma şansı bile var. Şimdi DTP düşmanı değildir. seçimlere bağımsız adaylarla girme kararı alınca yüzde 10 barajı Kenan elbette. Bir süre sonra antibiyotikler ve diğer bazı ilaçlar da bu listeye eklenecek. Başta kronik hastalıkları olanlar olmak üzere tedavi süresi 7 günden fazla olan ve bu ilaçları kullanması gerekenler ise ilaçları bittikçe hastaneye yeniden başvurmak zorunda.
hekimler bu ilaçları yazmak istediklerinde günde en fazla iki adet kullanılması kaydı ile en fazla 7 gün kullanımlık ilaç verebilecek. İlaç firmaları hazırlıklarını yaptı Bildiğiniz gibi kısa bir süre önce bile. İlaçlar sınırlı sayılarla paket- bir genelgeyle her hastaneye başlenip piyasaya sürüldü. vuran kişinin sosyal güvenlik kuruBu 62 ilaç şimdilik ağrı kesici mundan tedavi başına değil vaka ve antiromatizmal ilaçları kapsıyor. başına 27,5 YTL alınması uygulanAncak bunlarla sınırlı kalmayacak maya başladı. Bu da demek oluyor ki sadece ilaç yazdırmak için has-
taneye giden her bir sigortalı aracılığıyla sosyal güvenlik kurumlarının kasasından gereksiz yere 27,5’ar YTL çalınacak. Maliye Bakanlığı ilaç yazdırmaya gitmek istemeyen ya da hastane kuyruklarından ilacını yazdıramayanlar için ise bir çözüm bulmuş: İlacı istediğimiz kadar eczaneden paramızla almak. Sözde ilaçta tasarruf edilmesi gerekçesiyle çıkartılan bu genelgenin tek bir anlamı olduğu ortada; sosyal güvenlik kurumlarını çökertmek ve parası olmayanın yaşama hakkını elinden almak.
partimiz
Sayı: 26 Mart 2007
İKP Tüzüğü’nden • İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. • İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir. • Parti üyelerinin düşünce oluşturma ve bunu ifade etme özgürlüğüne kısıtlama getirilemez. • Partinin tüm yönetim birimlerinin üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur. • Patronlar partiye üye olamaz.
İKP Programı’ndan • İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır. • Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır. • Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin
•
•
•
•
verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşmaya karşı; demokratik ve mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir. Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tam tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak amaçlı bir birliktir. Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri anlaşmalar sona erdirilmelidir. Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerin birliği yoluyla bütün bu
İKP ile bağlantıya geçmek için:
Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 90 Gaziosmanpaşa İlçe: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul (532) 724 03 79 (537) 284 38 81 Balıkesir İl ve Merkez İlçe: Karaoğlan Mah. Çarşı Sk. No: 7 (Paşa Camii karşısı) Balıkesir E-posta: iletisim@iscikardesligi.org İnternet sitesi: www.ikp.org.tr • www.iscikardesligi.org
Dayanışma için Abone Kampanyası
[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL
İsim, Soyisim: .................................................................................... Görev: .................................................................................... Adres: .................................................................................... .................................................................................... Posta Kodu: .................................................................................... İlçe, İl: .................................................................................... Telefon, Faks: .................................................................................... E-Posta: .................................................................................... 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür. • İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. • Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır. • Büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar, işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda ya bu rejimden kurtulacak, ya da emperyalistler arası rekabet dünyayı açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre felaketleriyle
İşçiler ve işçi örgütleri Engin Bodur
Kardeşliğimize dokunamazsınız
Ö
nceki yazımda Diyarbakır’daki Akyıl Tekstil işçilerinin grevinden söz etmiştim. Bugün bu yoksul kentten, Kürtlerden yola çıkarak nasıl aynı saldırı altında ortak geleceğimizi, kardeşliğimizi koruyacağımızla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Tarımın, hayvancılığın yok edildiği bütün yoksul Anadolu gibi işsiz, geleceği çalınmış bir kent Diyarbakır. İki milyonu çoktan aşmış nüfusuyla çaresiz bırakılmış insanlar kenti... Bu kaybedecek hiçbir şeyi olmayan çocuk ve gençlerin çoğunlukta olduğu güzel ilimiz başta uyuşturucu, silah, petrol kaçakçısı mafya baronları olmak üzere pis iş yapan çetelere çocuklarını kaptırıyor. Irak’ta savaş bölgesinde ucuz, ölebilecek işçi mi lazım? Hemen Kürtler geliyor akla, insan hayatı ucuz ülkemizde, ama bölgede daha da ucuz. Sümerbank, Tekel, madenler özelleştirildiğinden beri neredeyse sigortalı işçi kalmadı. Yıllardır yaşanan kirli savaşla ölüme, sürgüne, kaçağa alıştırıldılar. Anadilleriyle okuyamadıkları okullarda zaten doğru dürüst öğretmen, hastanelerinde-dispanserlerinde doktor yok ama en iyi eğitilmiş polisler, özel timler, korucular kol geziyor her yanda. Ben Orduluyum. bizim köylerde jandarma korkusu yoktur ama daha önce tütün eksperi olarak çalıştığım Kürt illerinde jandarma da polis de yasal olma-
yok edecektir. • Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır. • Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. • Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. yan her tür uygulamayı yapıyor. Bütün umutları yok edilen kardeşlerimiz büyük bir merakla Irak’taki Kürtlerin başına gelenleri izliyor. Nasıl hepimiz Yunanistan’da, Filistin’de Lübnan’da,Yugoslavya’da yaşayanlarla ilgiliysek onlar da akrabalarıyla öyle ilgililer. Unutmayalım bizler de hem akrabayız, komşuyuz hem de iş arkadaşı. Bir ve aynı ananın, Türkiye işçi sınıfının çocuklarıyız. Kardeşlerimize yapılan her kötülük bize yapılmış demektir. Bu kardeş kavgası bahane edilerek fabrika, hastane, okul yaptırmayan devletimiz bizim vergilerimizle karakol ve hapishane açıyor, ilaç almak yerine savaş malzemesi alıyor. Irak’ı hatırlayalım; önce Amerikan emperyalizmi tarafından kullanılan, zalim Saddam Şiilere, Kürtlere kan kusturdu ve kitlesel katliamlar yaptı. Irak’ta bugün de camiler, pazar yerleri, okullar, halkın yaşadığı her yer kan gölü. Oyun aynı oyuncular farklı. Bu oyuna gelmemenin tek yolu işçilerin kardeşliği. İşsizi, çalışanı, emeklisi ile Türkiye işçi sınıfı birleşecek, yoksul köylüleri de yanına alarak hükümet olacak. Dünün savaş suçluları Ağar, Evren bugün Amerika’dan aldıkları emirle eski söylediklerinin tersini söylüyor. Emperyalizmin tek derdi kârı, bunlar da onun hizmetinde. Göbekten bağlılar birbirlerine. Biz işçilerin tek bağı ise işçi kardeşliği. Gelin hep birlikte bu kardeşliğe sahip çıkalım. Bizi bölmeye çalışanlar Kürt düşmanlığı, din-mezhep düşmanlığı yaratmaya, yöreleri hatta köyleri birbirine düşman etmeye çalışıyor. Bizler bunun yerine kardeşliği koyup gerçek düşmanımız olan sömürücülere karşı birleşmeliyiz.
sendikalarımız
“Sendikalar bizim örgütlerimizdir !”
İşçi Kardeşliği
...İKP: sendikal bölünme ve yozlaşmaya hayır!....
Harb-İş sendikası üyesi ve İKP İstanbul İl Saymanı İsmail Kaya ile sendikal hareketi, toplu sözleşme sürecini ve siyaseti konuştuk. 1992 yılında Harb-İş yönetimine tabanın söz ve karar sahipliği ilkesi doğrultusunda bir yapılanmayla geldiklerini, daha sonra yönetimi kaybettiklerini ancak sendikanın yeniden bir değişim sürecine girdiğini anlatan İsmail Kaya, İşçi Kardeşliği Partisinin dar bir kadroyla yola çıkmış olmasına karşın doğru şeyler yaptığını ve işçi sınıfı hareketine yön verebileceğini söylüyor.
S
endikal hareketin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 1980 sonrası sendikal hareketi değerlendirmemiz gerekirse; bu yaşanan sürecin içerisinde bizzat biz de olduk. 89 bahar eylemlerinden sonra sendikal yapıların değişim sürecini yaşadık. Türk-İş’in içerisinde yaşanan değişim sürecinin içerisinde Harb-İş de vardı. Sınıf sendikacılığı temelinde, tabanın söz ve karar sahipliği ilkesi doğrultusunda bir yapılanmaya gidildi 1992 yılında. Bu yapılanma ağını örerken altta işyeri komisyonları biçiminde birim birim komisyonlar kurulmuştu. Sendikanın yönetimine geldiğimizde ise şu yanlışı yaptık; nasılsa iktidar olduk, sendika yönetimine geldik, bunlara ihtiyaç yok denilerek bu komisyonlar birkaç işyeri dışında dağıldı. 92’den sonra iktidar döneminde sendikayı toparlamak için çalışmalar başladı. İşçiler eğitimlerden geçirildi. Sınıf bilinci eğitimlerle geliştirilmeye çalışıldı. Kadro eğitimleri başladı. Derken işçiler olarak sendikanın gerçekten ne olduğunu, ancak tabanın zorlaması ile bir şeylerin yapılabileceğini öğrendik. İşte bu süreçte ben de katıldım. 95 süreci içerisinde ise kadrolar ve sendikal yönetimler arasında çatlak sesler çıkmaya başladı. Partizanlık, koltuğunu koruma kaygısı, adamcılık, bölgecilik, bunlar kurulmuş olan sendikal yapıyı yıkmaya başladı. Artı ne gördük, sendikal yapının yıkılmasındaki etkenlerden biri de şuydu ki sendika çok güçlüydü, birileri açısından
bunu dağıtmak gerekiyordu. Bu hem hükümetler düzeyindeki, TÜSİAD düzeyindeki, TÜHİS düzeyindeki kişilerin yaklaşımıydı. Mücadeleyi kırmak için sendikayı birbirine düşürdüler; koltuk davasına. Tabi bu yapıdan rahatsız olan ekipler de sendikanın önünü tıkadılar. 1999’dan sonra sendika yine değişim sürecine girdi. Biz artık yönetimi kaybetmiştik. Birileri, biz sizden daha iyi yapacağız söylemleri ile, parti fikirleri ile, MHP ve o dönemki Refah insanları iktidarı ele geçirdiler sendikada. Fakat bugüne kadar gördüğümüz gelişmelerle, 2007’ye kadarki gelişmelerle büyük yaralar aldı sendika. Ne tabana dayalı bir çalışma yapıldı, ne işçi haklarını ilerletecek kazanımlar elde edildi. İşçiler arasındaki partizanlık çok kötü boyutlara geldi. İşçileri birbirlerine düşürmelerinin sebebinin koltuklar olduğu, sendikacıların lüks yaşamla-
Sendikal durum o kadar sancılı bir duruma düştü ki Türkiye’de sanki sendikacılar buraları kendilerine bir meslek olarak gördüler. Bizi esas zorlayan bu oldu. Sendikacılık meslek değildi; sendikaları işlevsel olanların yönetmesi ve tabandan bir hareketle yönetilmesi gerekiyordu. Bu çalışmalarımız hâlâ devam ediyor. Değişimi yeniden gerçekleştirebilmek işçilerin hareketi ile oluyor. Burada da kadrolara görev düşüyor. Biz de bu anlamda kendimizi görevli kabul ediyoruz ve sendikacılığı doğru bir yere oturtana kadar görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Harb-İş’te örgütlü işyerlerinde de toplu sözleşme dönemine girildi. Bu konudaki hazırlıklar ve yaklaşımlar nasıl? Toplu sözleşmeler iki yılda bir yapılıyor. Tabii işçilerin ekonomik düzey-
“Sınıf sendikacılığı temelinde, tabanın söz ve karar sahipliği ilkesi doğrultusunda bir yapılanmaya gidildi 1992 yılında. Bu yapılanma ağını örerken altta işyeri komisyonları biçiminde birim birim komisyonlar kurulmuştu.” rı olduğu ortaya çıkmış oldu. İşçiden kopuk hareket etmeleri, üç dönem toplu sözleşmelerde bir hak elde edememeleri işçiyi sınıf çıkarları doğrultusunda yeniden harekete geçmeye yöneltti. İşte burada bizim de çalışmalarımız oldu. Geçmişteki yapılanları ve bugün yapılmayanları ortaya serdik. Geçmişte ne aldık, ne kazandırdık, toplu sözleşmeleri ne konuma getirdik, ekonomik ve sosyal olarak hangi durumlardaydık... Tüm bunlar işçiler arasında konuşulmaya, yaygınlaştırılmaya başlandı. Bu değişim süreci 2006’da yavaş yavaş başladı. Harb-İş Merkez yönetiminde olanlar koltuklarını korumak uğruna birbirlerine düşmeye başladılar. Hovardaca sendikanın mal varlıkları harcandı. Bazı tesisler satıldı.
lerini düzeltmek, sosyal yaşamlarını geliştirmek, çalışma koşullarını iyileştirmek maksadıyla yapılmalı. Fakat bizde bu konuda hiçbir taban çalışması yapılmamakta. Yani işçilerin sormasına rağmen hiçbir taslak çalışması bile gündemde değil. 1 Mart’ta başlayacak ama İstanbul şubesi taslağını yeni oluşturmuş. Tabii ne oluşturmuş, ne istemiş, neyi koruyacaklar, tabanın bunlardan bir bilgisi yok. Sadece temsilciler düzeyinde toplanıp İstanbul taslağını oluşturup Genel Merkez’e göndermişler. 1 Mart’ta da yasal süreç başlıyor. Tabii Genel Merkez’in umurunda mı? Genel Merkez kendi koltuğunu korumayı düşünüyor şu anda. Çünkü Kasım’da Genel Kurul var. Burada kalır mı? Nasıl kalır? Bunu kolluyor, işçiyi unutmuş
durumda. Toplu sözleşmelerde işçilerin yeni haklar kazanmasının yerine, işverenin kazanılmış hakları baltaladığını görüyoruz. İşyeri kapatılması, işçilerin nakil durumları gibi sıkıntıları Harb-İş’li işçiler yaşıyorlar. Oysa bizim nakillerle ilgili toplu sözleşmemizde 44. madde var ve buna göre bir iş değişikliği veya yer değişikliği olduğunda işçinin gönüllülüğü esasına göre olması gerekiyor. Fakat bu uygulamada yapılmıyor ve insanlar sürgün gibi gönderiliyor. Genel Merkez ve şubeler ise buna ses çıkarmıyor. İşçiyi kaderiyle baş başa bırakıyorlar. Bu örnekleri Kayseri’de yaşadık, Adapazarı’nda yaşadık. Daha önce Gölcük’te yaşadık. Taban sesini çıkarmadığı sürece bu böyle devam ediyor. Toplu sözleşme sürecinde şu maddeye dikkat etmemiz gerekiyor. Özelleştirmenin büyük mağdurları var Türkiye’de. Askeri işyerlerinde de özelleştirme değil ama taşeronlaştırma, dışarıya iş verme gibi bir uygulamaya gidiliyor. Pendik Tersanesinde 1000’in üzerinde taşeron işçi çalışmakta. Oradaki işçiler dururken dışarıdaki işçilere iş yaptırılıyor. Bu duruma karşı mücadele edebilmemiz için merkezi düzeyde karar sahibi olmamız gerekiyor, parçalanmamış olmamız gerekiyor, işçinin bir arada durması ve mücadele koşullarını oluşturması gerekiyor. Ama bugün bu koşullar yok. Bizim dediğimiz gibi toplu sözleşmelere sahip çıkılmıyor. İleri bir hak talep edecek bir durum oluşmadı. Aksine sendika birbirine düşmüş bir durumda. Olağan kongrelerinde, olağanüstü kongrelerinde bir keşmekeş durumunda. Buradan kabuğunu kırıp çıkması lazım. Sendikalar işçilerin talepleri doğrultusunda toplu sözleşmeler yapmakla yükümlüdür. Bunu bekliyoruz. Bu bugün olmuyor tabi. Fakat biz bu durumu değiştireceğiz diyoruz, yeniden değiştireceğiz. Çünkü biz kendi geleceğimizi toplu sözleşmelerle kurmak zorundayız. Daha iyi yaşam koşullarını, çalışma koşullarını, ekonomik koşulları oluşturacak sözleşmelerdir. Tabi bunu Türk-İş olarak da yapmak gerekiyor, işçi sınıfı olarak
yapmak gerekiyor. Türk-İş bünyesinde toplu sözleşmeler için bir koordinasyon kurulu oluşturulmuş, Harb-İş de burada yer alıyor. Buna yönelik olarak neler söyleyeceksiniz? Bu kurula paralel tabanda da bir örgütlenme yaratılabilir mi? Geçmiş dönemde koordinasyonlar iş yapıyordu, bir yapıcılığı vardı. Bütün sendikalar, Türk-İş bünyesinde bulunan o dönemde toplu sözleşmeye oturan ne kadar sendika varsa 20 veya 23 sendika bir araya gelip bunu değerlendiriyorlar mı? Buna bakmak lazım. Bizler Harbİş’in de bu yıl Koordinasyon Kurulunda yer aldığını kendi sendikamızdan değil, dışarıdan diğer sendikalar kanalıyla öğrendik.
taslağı geldiğinde biz de onu dikkatle inceleyeceğiz. Ve bu durumda sendikanın tamamen arkasında olacağız. Hak arama davasında biz her zaman sendikanın yanındayız, her dönemde her koşulda yanlış yapmadığı sürece her zaman sendikanın arkasındayız. Başka örgütümüz yok, doğru şeyler yaptığı sürece sendikanın tamamen arkasındayız.
rın kolunu bacağını kesmelerinin esas sebebi buydu, siyasallaşmanın önünü kesmek. 12 Eylül sendikalara darbe vurdu, siyasallaşmayın dedi. Apolitik bir işçi sınıfı yetişti. İşçi sınıfı müdahaleci olmadı, kendi kimliğini reddeder konuma geldi.
Milliyetçi işçiler çıktı, dinci işçiler çıktı. Oysa işçinin milliyetçisi, dincisi olmaz. İşçi ekmeğini büyütİşçi Kardeşliği mek, ekmeğini Partisi ilk korumak uğruna Olağan Genel beraber olmaKurulu’nu gerlıydı. İşte tam çekleştirdi ve bu noktada İKP seçim örgütlenbuna son deremesini tamamce ihtiyaç duyulamayı hedeflilan bir ortamda yor. Bu dönemde neler söylersiniz? ortaya çıkıyor ve bu zeminde yer alıİKP neler yapmalı? yor. Sağlam adımlarla yol alıyor. Ve İKP yeni kurulan bir parti ama içinde işsizler, yoksul köylüler diyor, yani barındırdığı geçmişten gelen kadroları ilerideki işçiler… var. Dar bir kadrosu olmasına rağmen Yönetenlere karşı yönetilenlerin de bu çalışmanın içerisine girildi. Fakat örgütlenerek hükümet olma taleplebaşarılı olacağına inanıyorum çünkü rini ortaya koyuyor İKP. Ve emperdoğru bir şeyler yapılıyor. yalist ülkelere karşı siyaset belirleme
Koordinasyonun yaklaşımında da toplu sözleşmeleri ilerletmek yönünde bir şey görmüyoruz. Sadece kazanımları korumak yaklaşımı var. Kazanımları nasıl koruyacağı yönünde de tabanıyla ayrışmış bulunan bir Genel Merkez. İşçisini arkasını dönmüş olan bir Genel Merkez ile bu toplu sözleşme nereye kadar, nasıl yürüyecek? İşçiler kendi aralarında toplu sözleşmeyi konuşurken sendika toplu sözleşmenin t’si ile ilgilenmiyor. 1 Mart’tan geçerli olarak yeni toplu sözleşme yürürlüğe girecek ancak bakalım hangi tarihte başlayacak yasal İşçi sınıfı hareketine yön verebilecek konusundaki ihtiyacı karşılıyor. Bunun süreç ve neler istenecek? Genel Merkez bir parti. 12 Eylül sürecinde sendikala- örnekleri bugün dünyada farklı ülke-
Kamuda toplu sözleşmeler başladı 320 bin işçiyi ilgilendiren kamu toplu sözleşme süreci başladı. Türk-İş’e bağlı 25, Hak-İş’e bağlı 4 sendika toplu sözleşmelerini yenileyecekler.
Y
üzbinlerce işçiyi etkileyecek kamu toplu sözleşmeleri başladı. Aslında AKP hükümetinin gerçekleştirdiği büyük özelleştirmelerden dolayı Telekom, THY, Tüpraş gibi birçok büyük işletme kamu niteliğini yitirmiş ya da yitirme sürecinde olduğu için sendikalar bu dönem masaya kamu işveren sendikaları ile oturmayacak, karşı tarafta sadece bu işletmelerin yönetimleri olacak. Türk-İş’e bağlı 25, Hak-İş’e bağlı ise 4 sendika toplu sözleşmelerini yenileyecekler. Türk-İş bünyesinde toplu sözleşmeler koordinasyon kurulu oluşturuldu ve Yol-İş, Tek Gıda-İş, Petrol-İş, T. Maden-İş, Tez Koop-İş, Şeker-İş, Tarım-İş, T. Harb-İş sendikaları bu kurul içerisinde yer aldı. Petrol-İş sendikası gerçekleştirdiği Genişletilmiş Başkanlar Kurulunun sonuç bildirgesinde Hükümet ile Türk-İş arasında imzalanacak çerçeve protokolüne işyeri sorunlarının çözümünü engelleyecek maddelerin (“taraflar yeni tekliflerde bulunmayacaklardır” veya “emekliliği gelen işçilerin işten çıkartılacağı”
sendikalarımız
gibi) asla konmamasını hatırlatıyor. daha sonraki altı aylar için ise geriye “Kamu TİS’leri seçimden önce biti- dönük enflasyon + % 5 ücret artışı rilmeli” diyen Petrol-İş Genişletilmiş talep ediyor. Hava-İş sendikasının, Başkanlar Kurulu, Türk-iş’e kamu- bu dönemde de, THY ile yapacağı oyu Cumhurbaşkanlığı seçimine toplu sözleşme görüşmelerini Türkodaklanmadan önce İş’te oluşturulmuş toplu sözleşmelerin kuruToplu sözleşmelerde koordinasyon bitirilmesi için derhal lundan bağımsız işçi lehine sonuç olarak sürdüreceği Hükümet ile görüşmelere başlaması anlaşılıyor. alınması için çağrısında bulunusendikalar arası İşçiler için bu yor. önemli toplu sözkoordinasyon Hava-İş sendikası leşme görüşmelerikurulları ve ise üyeleri arasında nin hemen öncesinyaptığı anket çalış- tabanın denetimini de Merkez Bankası ması doğrultusunda sağlayacak yapılar Başkanı Durmuş belirlediği sözleşme Yılmaz, ücretlerin oluşturulmalı. ön taslaklarını bas“enflasyon hedefletırarak yine sendika ri” ile uyumlu belirüyelerine dağıttı. Hükümetin 2005 lenmesi gerektiğini söyledi. Oysa Mali Yılı Bütçe Raporunda kamu piyasa yorumcularını dinlersek bile işçilerinin ücretlerinde 2001’den 2007 yılında enflasyon hedeflerinin 2005’e kadar % 23,9 oranında reel tutturulmasının neredeyse imkansız kayıp olduğunun ifade edildiğinin olduğu daha ocak ayından tarafından altını çizen Hava-İş’in öncelikle bu söylenmeye başladı. dönem bu reel kaybın telafisi için ilk Merkez Bankası’nın sürece bu altı ayda ücretlerde % 24 ila % 27 müdahalesine konfederasyon yönearasında bir artış talebi var. Sendika
lerde de görülüyor, siyaset işçi sınıfı zeminine oturuyor. Ancak Türkiye’de siyaset fraksiyonlar bazında dağılmalarla yaşanıyor. İşte biz de diyoruz ki İKP herkesi barıştıracak, buluşturacak ve hedef olarak da bir işçi hükümetini hedefleyecek. Bu yasaların, 12 Eylül baskı yasalarının değiştirilmesiyle, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesiyle örgütlenmenin önünü açabilecek, Türkiye halkını ileriye taşıyabilecek yapıda görüyorum İKP’yi. Tabi bunu işçi sınıfını katarak, örgütlerini arkasına alarak yapacak. Şunu da söylemek gerekiyor; İKP sendikalarla varolduğu sürece daha doğru bir yolda olacaktır. Çünkü sendikalar bizim örgütlerimizdir! Örgütlü kesimle birlikte yola çıktığımız sürece herkese ulaşabiliriz, herkesle buluşabiliriz, daha doğru, daha iyi işler yapabiliriz.
ticileri basın yoluyla yanıt verdiler ama esas yanıtın işçilerin ortak mücadelesini örgütleyerek verilmesi gerekiyor. Geçen sayımızda Telekom’da örgütlü Haberİş sendikasından İhsan Bayrı ile röportajımız yer almıştı. Bayrı bu röportajda sendikasının bu toplu sözleşmedeki tavrının “ne alırsak bin bereket” tavrı olduğunu, kazanılmış haklardan geriye gidiş anlamına gelen, bir işçinin birden çok işi yapması, dört cumartesinin haftalık çalışma süresine eklenmesi gibi önerilerin sendikanın taslağında yer aldığını, bu anlamda kazanılmış hakların kaybını toplu sözleşme sürecine başlarken sendikanın önerdiğini ve bu nedenlerle de bir satış sözleşmesi yaşanabileceğini ama bu tutumlara karşı bir muhalefet dalgasının da sendika bünyesinde mevcut olduğunu aktarıyordu. Bu sayımızdaysa, Harb-İş sendikasından İsmail Kaya ile yaptığımız röportajda, içine girdiğimiz toplu sözleşme sürecine etraflıca değiniliyor .
...işyeri örgütleri temelinde yükselen birleşik konfederasyon!....
Sayı: 26 Mart 2007
güncel
10
İşçi Kardeşliği
Dandy işçileri direndiler ve kazandılar! Dandy fabrikasında aralık ayının ilk haftasında sendikalaşma için başlatılan mücadele, işçilerin kararlılığı ve direnci sayesinde iki ay sonra başarıya ulaştı. İşçilerin bütün istekleri kabul edildi ve atılan 60 işçi işbaşı yapacak. Patron, Tekgıda-İş sendikasıyla da toplu sözleşme masasına oturmayı kabul etti. Dandy mücadelesi tüm ülke işçi sınıfına güç ve umut verdi.
D
andy sakız fabrikası, İkitelliHalkalı bölgesinin büyük sanayi işyerlerinden biri; bin elli işçi çalışıyor. Sakız imalatı, düşünülenin aksine, iş kazası riskinin yüksek olduğu zorlu bir süreç. İşçiler, neredeyse yüksek fırın sıcaklığına ulaşan devasa imalat kazanlarının başında çalışıyorlar. Asgari ücretle çalıştırılan işçilerin sendikal örgütlenme çabası 90’lı yıllardan beri sürmüş ve her seferinde patronın baskı ve ince bölme taktikleriyle başarısızlığa uğramış. Zaten son üç dört yıldır işletmede bir yılını dolduran işçi neredeyse yok. Yaratılan esnek çalışma koşulları ikliminin nimetleriyle patron, oyunu kuralına göre! oynuyor. Bin elli işçi, işletme içinde, Dandy, Falım ve Intergum isimlerinde üç ayrı şirkete bölünmüş durumda. İşçiler işe girdikten sonra, birkaç aylık sürelerle bu üç şirket arasında dolaştırılıyor ve bu şirketlerden herhangi birinde bir yılını doldurup kıdem tazminatı hakkını elde edememişken işten çıkartılıyor. Öyle ki İkitelli’de kapısını çalacağınız hemen her hanede bir eski Dandy çalışanına rastgelmeniz mümkün. Geçen aralık ayında işçilerin Türkiye Tütün Müskirat Gıda ve Yardımcı İşçileri Sendikası’yla (TEKGIDA-İŞ) sessizce yürüttüğü sendikalaşma girişimi, anlaşıldığında, patron ilk anda hemen üç işçiyi atıyor. Gerekçe: “Performans düşüklüğü”. Ama patron, işçilere gerçek-
“O duvarlar seni korur mu sandın?”
te neden atıldıklarını “güle güle” 23 Şubat sabahı 07:00 vardiyaderken yüzlerine söyleyecek kadar sı işçileri fabrikaya giriş yaptıktan fütursuz. hemen sonra, ön ve arka kapılara beşer işçi ve sendikacı kendilerini Atılan işçiler kapıdan ayrılmıyor, zincirlediler. sendika etkili biçimde kapıya destek veriyor. Atılan işçilerin sayısı artıyor. Talepleri, atılan işçilere işbaşı Patron “içerisi”yle “dışarısı”nı birbi- yaptırılması, sendikal örgütlenme rinden yalıtmaya çalıştıkça, sendikanın içeriye yayın yapan aracının ses düğmesi açılıyor. İşçilerin tabiriyle “F tipi fabrika”da içeridekiler günde 18 saat boyunca dışarıdan duyulan 1 Mayıs Marşı’nı dinliyorlar. Nihayet, 23 Şubat Cuma günü sendikanın yayınladığı basın açıklaması sürecin iyi bir özeti ve o gün olacakların da habercisiydi: Açıklamada Dandy’de işçilerin ve üzerindeki patron baskısının kaldırılTEKGIDA-İŞ’in sendikalaşma ması idi. Bu on kişi, zincirleme eylemücadelesinde başından beri meşru mini 07:00 vardiyasının girişinden çizgiler içinde kalmaya özen gösterönce yapsalar, üretim o anda durmuş olacaktı. Eylemin vardiya girişinden sonra yapılması, yine işçilerin patrona 8 saatlik bir düşünme süresi tanıyan ve bunu da üretimi sonlandırmadan yapan iyi niyetlerinin ifadesi.
dikleri, ancak patronin bu iyi niyeti tamamen “acze yorarak” baskılarını sürdürdüğü belirtiliyor, bundan böyle patronın güçlerinin ne olduğunu göreceği, Dandy’de tek bir sendikasız işçi kalmayıncaya kadar eylemlerinin kesintisiz olarak süreceği vurgulanıyordu. Sen sandın ki işten attım kurtuldum, Biraz süre verdim, bak onları susturdum.
24 Şubat sabahı vardiyaya gelen bir Be akılsız yönetim işçinin, kapı önünde yazdığı üç kıta: Dandy yönetimine; Bak attığın işçiler hep birlikte direndiler Ne eve gittiler ne de pes ettiler Sen neden anlamadın bu işçinin tutumunu,
Asıl sen bunlarla kendini kandırdın. Duvar ördürdün, güvenliği artırdın, Biz sana el uzattık, sen gözaltına aldırdın. İşçinin duruşunu görünce neden yıldın!
Bunlar kararlı, sendika oldu onların O ses geçirmeyen camlar, o yüksek gururu. duvarlar, seni korur mu sandın!
Başkanı Muzaffer Dilek taleplerini gür bir sesle bağırdı: “Kapı açılacak, servis araçları boş olarak dışarı çıkacak. İşçiler dışarıya yürüyerek topluca çıkacak, sendikacılar ve dışarıdaki arkadaşlarıyla buluşacak, konuşacak. Sonra servis araçlarına fabrika önünden binecek.” Yönetimin bilinen uygulaması işçilerin içeride servislere bindirilip gönderilmeleriydi. Ama bu sefer talep başkaydı. Zaten içeride toplanan işçiler de önlerinde duran araçlara binmiyor, kararlıca bekliyorlardı. Çalan 1 Mayıs marşı arada kesilerek bu talep bir kez daha yinelendi. En nihayet “sabrımızı sınamayın!..” dendi ve kapı açıldı. İşçiler alkışlarla yürüdüler, çıktılar. Kapı önünde durdular. Tekgıdaİş Genel Sekreteri Mecit Amaç kendilerine seslendi. Sendikanın Malatya, Adana, Ankara, İzmir, Rize, Marmara bölge yöneticileri destek için oradaydı.
Marmara Bölgesi Teşkilatlandırma Sekreteri Göksel 07:00’de çıkış yapan vardiyanın Şengün, daha sonra toplanılan işçileri eyleme tam destek vererek, İkitelli’deki işçi lokalinde durumu fabrikadan ayrılmayı reddettiler. özetledi: Patron polis çağırdı. Kendilerini Artık inisiyatif işçinin elindedir. kapıya zincirleyen işçiler gözaltına Dandy’de patron, kanuna boyun alındı. İşçiler, patrona gerekli karareğecektir. Sendikalaşma mücadelesi lılık mesajının verildiğini ve amabaşarıya ulaşacaktır. Dandy başarısı cına ulaştığını belirleyerek eyleme havzadaki diğer fabrikalara örnek son verdiler. Gözaltına alınan işçiler olmaktadır. Şimdiden iki büyük tekstil işyerinde sendikal çalışma başlamıştır. akşam saatlerinde serbest kaldı. Tüm bu mücadelenin sonucunda “Bundan böyle, sonuna dek... işçiler patrona tüm isteklerini kabul kesintisiz eylemdi” ettirdiler. İşten atılan 60 işçi işlerine Nitekim ertesi gün 24 Şubat geri döndü. Sendika patronla toplu Cumartesi sabahı, İstanbul’un içe sözleşmeye oturacak. Nihayet işçiler işleyen nemli ayazında işçiler, sen- tüm isteklerini patrona kabul ettirdikacılar fabrika önündeydi. Artık diler. her vardiya girişi, önce kapı önünBiz de İşçi Kardeşliği Partisi olade işçilerin topluca birliklerini ifade rak Dandy işçilerin direnişini selamettikleri bir gösterinin ardından yapı- lıyoruz. İşçi sınıfının gün be gün lıyordu. mevzilerini ve kazanımlarını yitirFotoğraflar aynı gün 15:00 vardiya değişiminde, Dandy fabrikası ana girişinden görüntülerdir. Yeni vardiya girişinden sonra vardiyası bitmiş işçiler önce fabrika içinde toplandılar. Fabrikayı dışarıdan ayıran yüksek duvarın üzerinden 10 no’lu Şube
diği ülke ortamında, onların mücadelesi tüm sınıf bileşenlerine bu zor dönemde güç ve umut verdi. Haluk Ağabeyoğlu’nun 26 Şubat 2007’de bianet internet sitesindeki haberinden derlenmiştir.
güncel
Sayı: 26 Mart 2007
11
Eğitim emekçilerinin intiharları
B
ursa’da, İşsiz ve Güvencesiz Eğitim İşçileri Örgütlenme Girişimi, Osmangazi metro istasyonunda toplanıp, İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir basın açıklması gerçekleştirdi. Eğitim emekçileri, ücretli öğretmen Şengül Özkan’ın öğretmenin intiharının kader olmadığını, sebebinin işsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları olduğunu söylediler.
Özkan’ın üç yıldır ücretli öğretmen olarak çalıştığı ve her an işten atılma korkusu taşıdığı, ailesinin geçim sorumluluğunun omuzlarında olmasından dolayı umutlarını şubat atamasına bağladığı ve şubat atamasında da atanamayınca çözümü intihar etmekte bulduğu vurgulandı. Birçok eğitim çalışanın güvencesizlikle karşı karşıya olduğu belirtildi.
Basın açıklamasında Şengül
Ücretli, sözleşmeli öğretmen-
lerin yaşadığı her an işten atılma ve işsiz kalma korkusunun kader olmadığı, devletin yıllardır eğitim, sağlık ve diğer alanlarda çalışan tüm emekçilerin mevcut kazanılmış haklarını gasp etmeye yönelik saldırılarının sonucu olduğu ve güvencesiz çalışmanın genel bir kural haline getirilmeye çalışıldığı söylendi. Güvencesiz çalışanların mücadelesinin tüm zorluklara rağmen başarılacağı ve bu başarının
ancak ücretli, sözleşmeli, kadrolu ve dershane öğretmenlerinin yani tüm eğitim emekçilerinin ortak mücadele hedefleriyle örgütlenerek kazanılabileceği belirtildi.
çocuklar ama artık dayanamıyorum.
Unuttuğunuz bir şeyi hatırlatmakta fayda var. Adına öğretmen denen kişiler insan yetiştirir.
Eğitim emekçileri eylemi, tüm güvencesizleri ve eğitim işçilerini güvenceli iş mücadelesine çağırarak ve “eşit işe eşit ücret, Şengül’ün katili kölelik düzeni, güvenceli iş istiyoruz” sloganlarıyla sona erdirdi.
Bursalı eğitim emekçilerinin basın açıklaması İşsiz ve Güvencesiz Eğitim Emekçileri Eğitim Emekçileri Derneği
T
ürkiye’de öğretmenler intihar ediyor. 11 Ocak günü Adıyaman’da sözleşmeli müzik öğretmeni Nermin GÜMÜŞ, 19 Şubat Bursa’da sözleşmeli öğretmenlik yapan Şengül Özkan, 28 Şubat’ta Tokat’ta sözleşmeli öğretmen olarak çalışan Handan Ülker intihar etti. Bakın bize meslektaşlarımız nasıl sesleniyorlar.
sorunlar yumağıyla her gün boğuşuyordum. Anlamlandıramadığım, adına KPSS denilen bir sınavı layığıyla yerine getirecektim ama olmadı.
Peki ben yetersizsem, neden mezun olmuştum fakültemden? Ya da 200 bin öğretmen açığından bahsediliyorken ben niye atanamıyordum? Ya da siz çocuklarım değerli mi değildiniz, derslerim size lüks mü geliyordu? Sizin hayallerinizin, duygularınızın bir önemi yok muydu? Evet çocuklarım siz bilmiyordunuz, ama sınıfınıza giren öğretmeniniz Merhaba Çocuklarım, ben, 400 milyonla bir ayı geçirmeye Yaşadığım tüm olumsuzluklara çalışıyordum, bu bir ay süresinde rağmen bana bu mesleğin güzellikle- hastalanmamam gerekiyordu çünkü rini yaşattığınız için sizlere teşekkür çalışamadığım her gün maaşımdan ediyorum. Sizlere her gün yaşadık- kesiliyordu. larımı yansıtmamaya çalışıyordum Sınıfta siz fark etmiyordunuz ama... Üniversite diplomasını elime aldığımda her şey yeni başlıyor diye ama öğretmenler odasında ben ikinsevinçliydim. Artık mesleğimi layı- ci sınıf öğretmen muamelesi görüğıyla yerine getirebilirdim. Ama yor, müdür, odasına her çağırdığınolmadı. Sebebini çokça düşündüğüm, da “Acaba işime son mu verilecek, işin içinden çıkamadığım sorular ve yanlış mı yaptım”ın tedirginliğini duyuyordum. Sizlerle çokça ilgilenemedim. Kendi sıkıntılarımla uğraşmaktan sizlere yeterince zaman ayıramadım. Sizinle çok samimi de olamadık. Çünkü ben her dönem değişen öğretmenlerinizden sadece biriydim. Üzgünüm
Bize böyle dediler ve aramızdan ayrıldılar. Bir problem yoktu, her şey yolundaydı. Sadece isim farkı vardı. Biri kadrolu, diğeri sözleşmeli ve ücretliydi... Kadro mu? 10 bin öğretmen atayınca tüm sorunlar çözülüyordu... İsimleri yetkili olanlar böyle söylüyordu televizyon ekranlarından.
Bizler değerli meslektaşlarımızı yitirmenin öfkesini ve üzüntüsü yaşıyoruz. Onları ve bu işin sorumlularını hiç unutmayacağız. Bu ölümlerin bir daha tekrarlanmaması ve güvencesiz çalıştırma biçimiYetkili beylerin unuttukları bir nin bizlerde yarattığı travmaşeyler vardı. Bir öğretmenin bu kadar nın son bulması için güvenceağır koşullarda çalışmasına neden li bir yaşam istiyoruz. olmak, ekonomik ve özlük haklarına KPSS sınavının kaldırılmabu kadar pervasızca saldırmanın fatusını, rası ağır olurdu. Her gün türlü sıkıntılar yaşanan okullarda, sınıflarda nasıl Çalışma koşullarımızın yarının nesilleri yetiştirilir? Yetkililer güvence altına alınmasını, bu koşullarda bir hafta derslere girSigortalarımızın tam yatırılmeyi kabul ederler mi? masını, Süslü laflarınızın hayatta karşılığı Herkese eşit ve parasız eğitim olmuyor. Yaldızlı, cilalı sözlerinizin hakkının verilmesini, altından çürük, işlevsiz sisteminiz ortaya çıkıyor. Eğitimi sadece alışve- Öğretmenlik yapan herkese riş ilişkisine indirger, en az maliyet- sınavsız güvenceli iş hakkının le en fazlasını kazanmak üzerinden ağlanmasını hesaplar yaparsanız, en az maliyeti Eşit işe eşit ücret verilmesini de öğretmenler üzerinden kurarsanız onların yaşamlarına çarparsınız. Bu talep ediyoruz! ağır faturayı ödeyemezsiniz beyler.
...İKP: sigortasız tek işçi kalmayacak!....
İntiharlar kader değil, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşullarının sonucudur!
partimiz
12
İKP Küçükçekmece’de köklerini güçlendiriyor
İşçi Kardeşliği Partisi Küçükçekmece İlçe Yöneticilerinden Osman Zorba ile partinin ilçedeki faaliyetlerini ve partinin seçim politikasını konuştuk. Nüfusunu ağırlıklı olarak emekçilerin oluşturduğu Küçükçekmece ilçesinde İKP’nin önünde gerek işyerlerine gerek hanelere ulaşma görevi duruyor. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 1962 Antakya doğumluyum. 1972’den beri Küçükçekmece liyim. Küçükçekmece Lisesini, Türkiye’nin ve bu ülkede yaşayan tüm insanların kaderiyle oynandığı neoliberalizm dayatması 12 Eylül Faşist darbesinden sadece birkaç ay önce bitirdiğim için o günkü koşullarda çoğu yaşıtım gibi yeterli eğitim alamadığımdan, emperyalizmi yok etmenin yolu olarak gördüğüm ODTÜ Fizik bölümünü kazanamayınca, sevmeden başladığım, önce işletme-muhasebe daha sonra iktisat fakültesi ciroları lise diplomamın arkasında bir hatıra olarak kaldı. Yapım hiyerarşi içerisinde yer almaya pek uygun olmadığından genelde ufak çaplı emeğe dayalı pazarlama işleri ile uğraşıyorum. İKP’ye katılmaya ve parti yönetiminde yer almaya nasıl karar verdiniz? Genel başkanımız Zeki Kılıçarslan’ı daha önceden panel ve konferans gibi etkinliklerden tanıyordum. Kendisi aynı zamanda ilçemin insanıdır. Bizden İKP için destek istediğinde gerek mesleki gerek siyasi açıdan kendini insanlığa adamış bu insanı nasıl reddedebilirdim? Bir de bazı arkadaş-
Yalansız Dolansız Şadi Ozansü
Bir kere daha şaşırmayalım: DSP de patron partisidir!
R
ahmetli Ecevit’in rahatsızlığından bu yana Zeki Sezer’in
başkanlığını yaptığı Demokratik Sol
Parti (DSP) geçenlerde bir Kurultay yaptı. Basından öğrendiğimize göre bu bir işçi kurultayıydı ve oldukça kalabalık bir katılımla gerçekleştirilmişti. Ancak bu kurultayla ilgili haberlerde aslında birçok kimse için ayrıntı gibi gözüken bir nokta dikkatimizi çekti. Evet toplantıya işçi sendikalarının yöneticilerinin yanı sıra Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) yöneticileri de davet edilmişti. Hani şu
İşçi Kardeşliği Ermeni, Laz, Yahudi, Alman vs. ne de İslam, Hristiyan, Musevi vs. olmadığını, ilk çağlardan beri güçlü olanın güçsüz olanın emeğini gasp ettiğini, emeği gasp edilen insanların ırkına, cinsine, milliyetine bakılmadığını, aynı şekilde bunları yapanlarında kendi aralarında böyle bir ayrım olmadığını yani sadece egemen sınıflar ve emeği sömürülen sınıfların olduğunu anlatabilirsek bölgenin sosyal yapısından dolayı çok şey başarılabilir. Şu ana kadarki ilçe örgütlenmesi hakkında bilgi verebilirmisiniz? Doğruyu söylemek gerekirse yeni bir örgütlenme olmasından dolayı çok fazla yol alamadık. Şimdiye kadar çevremizle olan kişisel sohbetleri saymazsak ilçe büromuzu açtıktan sonra yaptığımız birkaç toplantıda kimlerin nerelerdeki örgütlenmelerde görev alacağını saptadık ve bu arkadaşlar aracılığı ile düzenlenecek toplantı, panel vs gibi etkinliklerde birkaç kişi ile bulunarak, katılan emekçi kardeşlerimize İKP’nin kurulma gereksiniminin neden kaynaklandığını, neler yapmak istediğini anlatacağız.
“...ilk çağlardan beri güçlü olanın güçsüz olanın emeğini gasp ettiğini, emeği gasp edilen insanların ırkına, cinsine, milliyetine bakılmadığını... yani sadece egemen sınıflar ve emeği sömürülen sınıflar olduğunu anlatabilirsek... çok şey başarılabilir.”
larım kızmasın ama Türkiye’de eski sol fraksiyonların etkin olduğu siyasi partilerin (tüzüğü ne olursa olsun) tüm işçi sınıfına hitap etmediğini düşünüyordum.İKP Küçükçekmece’de neler yapabilir?
Küçükçekmece İstanbul’un sur dışındaki en eski yerleşim bölgelerinden biridir. Yakın zamana kadar sanıyorum İstanbul’un biraz dışında kalmasından zamanında başkanlığını Halit Narin’in yaptığı sendika. Ve o Halit Narin ki, Kenan Evren 12 Eylül 1980’de iktidara el koyup işçilerin bütün haklarını gasp ettiğinde, “bu işçiler yıllardır sendikaları vasıtasıyla yüksek ücretler alıp bizim (yani patronların demek istiyor) canımızı yakıyorlardı, şimdi askeri yönetim sayesinde biz onların çanlarına ot tıkayacağız!” buyurmuştu. İşte bu yüzden, yani patronlarla içli dışlı olma konusunda DSP’nin de CHP’den, AKP’den, DYP’den, MHP’den ve ANAP’tan bir farkı yok. Hiç kimse, üstelik rahmetli sağken bile, hükümeti elinde bulunduran DSP’nin diğer hükümet ortakları olan MHP ve ANAP’la birlikte nasıl bugünkü büyük patron hükümeti AKP’nin yolunu açan özelleştirmelere imza attığını unutmadı. Gene bu DSP hükümeti döneminde zaten sınırlı olan işçi haklarının nasıl büyük patronlar lehine budandığı da hala hafızalarımızda. Şimdilerde sadece adında “dev-
dolayı varsıllarca pek tercih edilmediğinden, nüfusun büyük çoğunluğu işçimemur-köylü yani geçimini emeği ile sağlayan insanlardan oluşur. Bu insanlara Türkiye’deki mozaiğin birlikte hareket etmemesi için Amerikan, burjuva sosyologları ve ideologlarının raporları doğrultusunda aralarına nasıl düşmanlık tohumları ekildiğini, varoluşta gerek evrim teorisinde gerek dini olarak Adem ve Havva’dan üreyen ilk insanların ne Türk, Kürt,
rimci” ibaresi kalmış bir işçi sendikasının yöneticileri oluşturdukları “10 Aralık” dedikleri bir hareketle DSP’yle bütünleşmenin yollarını arıyorlar ve herkesi (tabii başta büyük patron temsilcileri olmak üzere) bu sürece katılmaya davet ediyorlar. Kardeşlerim! Aman bir kere daha yanılmayın. DSP bir patron partisidir. Daha önce de görüldüğü gibi DSP hükümet olduğunda parlamentoda işçilerin haklarını değil büyük patronların çıkarlarını kollayıp gözeten kanunlar çıkartılıyor. Bir tek İşçi Kardeşliği Partisi’nin kuracağı bir hükümet gerçek bir “işçi ve yoksul köylü hükümeti” olacaktır. Çünkü bir tek İKP bunu programında açıkça ilan ediyor. İnanmazsanız, gidin sorun bakalım DSP yöneticilerine, partilerinin büyük patronlarla bağlantıları konusunda ne diyecekler? Sorun bakalım İKP gibi iktidara geldiklerinde özelleştirilmiş bütün KİT’lerin yeniden millileştirilmesini, sağlığın ve eğitimin tümüyle parasızlaştırılmasını savunacaklar mı? Sorumuz açık. Hodri meydan!
Önümüzdeki seçim dönemi ile ilgili neler düşünüyorsunuz? İKP seçimlere girerse nasıl bir politika izlemeli? Şu bir gerçek ki seçim süreci başlamış durumda. Erken seçim durumunda geri kalmamak için Mehmet Ağar, Cem Uzan gibi geçmişi bilinen parti sahipleri nereden geldiğini tahmin etmesi pek de zor olmayan para gücüyle, aylardır ekmeğini emeği ile kazanan insanları etkilemek için TV propagandası yapıyorlar. Bunun için biraz önce de belirttiğim gibi, insanlara dilinden, ırkından, dininden dolayı samimi duygularının, inançlarının nasıl istismar edildiğini anlatmamız gerekiyor. Yine daha önce belirttiğim gibi ırk, din, dil, erkek, kadın vs yok sadece emeği sömürülen ve emeği sömüren sınıflar var. Gelelim sorunun ikinci bölümüne: İKP seçimlere girerse izlemesi gereken politika ne olmalı? 12 Eylül faşist cuntasının kanla dayattığı neoliberal ekonomik politikaların; darbecilerin yargılanması, emekçilerin hergün elinden alınan sağlık, sosyal güvenlik ve diğer haklarının iade edilmesi, ABD fıstık satsın diye fındığın neslinin tüketilmeye çalışılmasının önlenmesi vs. gibi halkımıza yapılan tüm saldırıların hiçbir iz kalmamak üzere tarihe gömüleceği ve halkımıza bunu yapanların en ağır şekilde cezalandılacağı sözünü vermesi yeterlidir. Allende de seçimle gelmişti ama Şili’yi koruyan dinamik güçler vardı. Kardeş halklar bu soygun düzenine köpeklik yapanlara dur dediğinde bakalım bizim dinamik morukları hangi iyi çocuklar koruyacak? BÜTÜN İKTİDAR HALKA!
uluslararası
Sayı: 26 Mart 2007
13
Şubat ayında tüm dünyadan işten çıkarma haberleri yağdı:
“Gelişmiş” ülkeler barbarlığa mı gidiyor?
ABD ve Avrupa’da yüzbinlerce işçinin işi tehdit altında; dünyanın en büyük ilaç, telekom, otomobil vs şirketleri “yeniden yapılandırma” adı altında, önümüzdeki yıllarda binlerce çalışanı kapı önüne koyma planı yapıyor. Patronlar dünyayı yönetemiyor! İKP olarak, işçi çıkarmaya veya yeniden yapılandırmaya gitmeye yeltenen tüm şirketlerin işçilerin denetimi altında kamulaştırılmasından yanayız. Tek bir iş bile kaybedilmemeli... Aşağıya sadece en büyük işten çıkarma haberlerini aldık. ABD’nin en büyük araba üreticisi General Motors (GM) 2005 yılında 10 milyar dolardan fazla zarar edince, 2006’da 12 fabrikasını kapatarak 34 binden fazla insanı (!) kapının önüne koydu. Şirket 2007’de işten çıkarmaların devam edeceğini açıkladı. GM, Toyota’yla rekabet edebilme bahanesiyle, işçilerin sağlık sigorta primlerini düşürmeye hazırlanıyor. (BBC, 5 Ocak).
Avrupa’nın en büyük telekom şirketi Deutsche Telekom, 2005 başında açıkladığı planda Almanya’da 32 bin işe son verilmesi yer alıyordu. 2006 sonunda 12.200 işçi işten çıkarılmıştı. Şirketin toplam çalışan sayısı 248 bin. Şirket yalnızca geçen yıl, bu kadar işçiyi işten çıkarmak için 2,8 milyar euro harcadı (tazminat vs.). (Bloomberg, 1 Mart) Almanya’nın dev sanayi kuruluşları Bosch ve Siemens işçi çıkarmayı planlıyor. Bosh, 2011 yılına kadar Stuttgart-Feuerbach fabrikasındaki 12.000 işçinin 1.250’sini çıkaracak. IG Metall sendikası ise Siemens’te yaklaşık 900 işin tehlikede olduğunu açıkladı (Autoindustry.co.uk, 9 Şubat).
ABD’nin 2. büyük araba üreticisi Ford ise, 28 Şubat’ta, ABD’de 37 bin fabrika işçisini ve 14 bin diğer ücretliyi işten çıkaracağını açıkladı. Aynı gün şirketin hisseleri New York borsasında yükselişe geçti (Bloomberg, 28 Şubat) Dünyanın en büyük ilaç üretici şirketi Pfizer, 10.000 işçiyi yani toplam işgücünün yüzde 10’unu işten çıkarmayı planlıyor. Pfizer ABD’de üç araştırma laboratuarı ve iki fabrika, Almanya’da bir fabrika ve Japonya ve Fransa’da laboratuarlarını kapatmayı planlıyor. Ancak şirket 2005 yılında 8,9 milyar dolar, 2006’da ise 19,34 milyar dolar kâr etmiş. (BBC, 22 Ocak)
Oto üreticisi Daimler Chrysler daha önce toplam 13 bin işçisini çıkaracağını açıklamıştı. Önümüzdeki üç yıl içinde ABD’de 9 bin, Kanada’da 2 bin fabrika işçisi ve 2 bin ücretli işten çıkarılacak. Şirket Newark’taki fabrikasını toptan kapatacak. (CNN Money, 23 Şubat) Japonya Havayolları (JAL) 2010 yılına kadar, toplam işgücünün yüzde 8’ini, yani 4.300 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı. (BBC, 6 Şubat)
Dünyanın en büyük araç kiralama şirketi Hertz 1350 işi ortadan kaldıracak. Oysa şirket 2006 yılında hisse sahiplerine toplam 1,4 milyar dolar kâr payı dağıttı. İşten çıkarmalar başta ABD, Kanada ve Puerto Rico tesislerini etkileceyek. (Bloomberg, 28 Şubat)
İngiliz kamu medya kuruluşu BBC geçen yıl yaklaşık 4000 emekçinin işine son verdi. (BBC, 9 Şubat) Dünyanın dev ilaç şirketlerinden AstraZeneca şubat başında, maliyet kısmak için dünya çapında üç yıl içinde 3 bin işe son vereceğini açıkladı. Şirket ilk olarak İngilitere’deki Macclesfield fabrikasında 700 işçiyi işten çıkarmaya hazırlanıyor. Öte yandan şirket, 2006 yılının son üç ayında toplam 1,4 milyar dolar kâr ettiğini açıkladı (Manchester Evening News, 20 Şubat).
13.000 işçi istihdam eden ABD gıda şirketi Hershey, önümüzdeki üç yılda 1.500 işçiyi işten çıkaracak. Şirket üretiminin bir kısmını Meksika’ya aktarmayı planlıyor. (Business.techwack.com, 15 Şubat) Fransız-Amerikan telekom şirketi Alcatel-Lucent, önümüzdeki üç yılda toplam 12.500 işçisini işten çıkaracak. Fransız Alcatel şirketi Amerikan Lucent’i geçen yıl satın almıştı. (USA Today, 2 Şubat) Fotoğrafçılık şirketi Kodak, 2004-2007 “yeniden yapılandırma” planında işten çıkarılacak işçi sayısının arttığını ve 28 ilâ 30 bine varacağını açıkladı. Ocak 2004’te başlayan bu program çereçevesinde Kodak, geçen yıl sonuna kadar 23.400 işçinin iş akdini feshetti. Yıl başında Kodak’ta toplam çalışan sayısı 40.900’a inmiş. (MarketWatch, 8 Şubat)
İyi ve Kötü
O
Recai Karakaş
ECD’nin uzun bir zamandır ısıtıp ısıtıp gazetelerin ekonomi sayfalarına taşıdığı, muhtaç ülkeleri ekonomik sıkıntıdan kurtaracak reçete tekrar gazetelerin sayfalarını süsledi. Neydi muhtaç ülkeleri kurtaracak reçete? 1. Asgari ücretler düşürülsün, bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilsin. 2. İşverenlere ve kamuya insanları işten atma kolaylığı getirilsin. 3. Tazminatlar 30 gün üzerinden değil de 15 gün üzerinden hesaplansın, daha sonra tamamen kaldırılsın. 4. Üçüncü madde hayata geçmez ise bir fon kurulsun, bu fona işçiden ve işverenden kesilen paralardan kaynak aktarılsın. Çalışanlar 10 yılı doldurduktan sonra tazminat hakkı
kazansın, oluşturulan bu fondan 10 yıl üzerinde çalışıp işinden olanlara tazminat ödensin. (İşverenlere gün doğacak desene; 9 yıl 11 ay dolduranı at, yoksa tazminatı hak eder!) Bunlar yaklaşık 10 yıldır söyleniyor, halk yavaş yavaş, ısıtılarak alıştırılıyor, tıpkı özelleştirmelerde yapılan yağlama yıkama politikaları burada da uygulanmaya başlandı. Özelleştirmelerde sesini çıkarmayan sendikalar, maalesef burada da ölüm uykusuna yattılar. Sendikalar böyle hayat memat meselesi olan bir olayda, nasıl sessiz kalabilirler? Maalesef sendikalar asli görevlerini unutmuşlar, Türk-İş Açlık ve Yoksulluk sınırı hesaplama merkezine dönüşmüş, DİSK partiler üstü parti kurma sevdasına düşmüş; biz bunlarla ilgilenmesinler demiyoruz. Yalnız, bunları yaparken birazda asli görevlerini yerine getirsinler. Acilen bu konularda halk konferansları (Konferanslara yalnız emekli askerler, profesörler, öğretim üyeleri davet edilmemeli; hiç patlıcansız patlıcan musakka olur mu? Adı üzerinde halk
Dünyanın en büyük uçak üreticilerinden Airbus, 2010 yılına kadar 10 bin ilâ 12 bin işçiyi (toplamın yaklaşık yüzde 30’u) işten atacak. Bu sayının 3 ilâ 4 bini Fransa fabrikalarındaki, geri kalan kısmı Almanya fabrikalarını etkileyecek. Airbus’ın toplam 50 bin çalışanı bulunuyor. Şirketin Fransa’daki Méaulte ve Almanya’daki Varel ve Nordenham fabrikalarını kapatması ihtimali gündemde (Le Monde, 19 Şubat).
konferansı; halk da orda olmalı. Konferanslar Çırağan’larda değil, emekçi kesimlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde düzenlenmelidir.) Televizyon programları ile bilgilendirilmeli, çocuklarımızın geleceği ile doğrudan ilgili olan bu konularda sessiz kalanlar unutmasınlar ki “sap döner, keser döner, gün gelir hesap döner.” Bir an önce meydanlara inilmeli, demokratik yollardan her türlü tepki gösterilmeli. Hıyanet ve delalet uykusundan uyanmalıdırlar. Türk-İş şubat ayında, açlık sınırının 628YTL 25 YKr, Yoksulluk sınırının 2 bin 48 YTL 05 YKr’a yükseldiğini bildirdi. Gıda harcaması tutarında son 12 ay itibariyle artış oranı yüzde 13,27 olurken, geçen yıl bu oran yüzde 6,09 düzeyinde gerçekleşti. Peki bunları çok iyi gören ve çok iyi de hesabına yapan Türk-İş bütün bunlar yapılır iken, kedi olmayan karanlık bir odada kedi mi arıyordu? Artık bizler sendikaların birlik olup yağmaya karşı durmasını istiyoruz. Kuyruklarına basıldığında iki üç gün eylem yapıp, idari mahkemelerde
dava açmalarından bıktık. Bela kapıya dayanmadan tedbir alınmalıdır. Bir fıkra sendikalarımızın halini o kadar iyi anlatıyor ki. Kıyamet kopmuş, bütün milletler cehennem kazanında sorguyu bekliyormuş. Sırayla Allahın huzuruna çıkarılıyorlar. Cebrail Allah’a sormuş, sırada Türkler var getireyim mi? Onları en sona al, onlar kurtulmak için nasıl olsa çaba göstermezler, gösteren olsa da diğerleri onları ayaklarından çeker. Zaten Türkler her şeyi Allaha bırakır, demiş. Sizler biraz da geçen yılın ocak ayından bu yılın ocak ayına sendikalı sayısında ne kadar azaldığını, sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri nasıl kaldıracağımız düşünün. Bakın hükümetin lütfetip size sormadığını Hollanda Kraliçesi Abdullah Gül’e soruyor. Ne diyor? Sizde sendikalaşma ne durumda? Kraliçeye bir cevap yazmalısınız “Bizde sendikalar kuzu kuzu mee...” Sendikaların gelişmediği toplumlarda çocuklar sakat doğar, sağlıklı çocuklarla sağlıklı demokrasi için gelin hep beraber mücadele edelim. Sağlıcakla kalın.
14
uluslararası
İşçi Kardeşliği
İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nden haberler Bu sayfalarda dünyanın farklı ülkelerinde mücadele veren sendikacı ve emekçilerin oluşturduğu Uluslararası Bağlantı Komitesi’nin (ILC) haftalık bülteninden derlediğimiz haberleri yayımlıyoruz.
Hindistan
“Sol” cephe hükümeti yoksul köylünün toprağını elinden alıyor indistan’ın Batı Bengal eyaletinin Hindistan Komünist Partisi (Marksist) CP(M) liderliğindeki “sol” koalisyon hükümeti, Singur bölgesinde 500 hektarlık toprağı istimlak ederek Tata Motors şirketine vermeye karar verdi. 2006 Mayıs’ında alınan bu karara karşı bölge halkı hemen kitlesel bir direniş gösterdi ve on aydır bu direniş devam ediyor.
Arazi serbest bölge yapılmak isteniyor ILC yani İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nin Madrid’deki 2005 Dünya Konferansı’na katılan Hint delegesi Sanyal’in bildirdiğine göre Tata Motors’a verilmek istenen arazinin sendikalaşmanın kısıtlandığı, gümrük kontrollerinin olmadığı, vergi indirimlerinin olduğu bir serbest bölge olması öngörülüyor. Hindistan serbest bölgelerin gelişiminde Çin’in ardından ön sıralarda geliyor ve merkezi hükümet bunları daha da büyütme niyetinde olduğunu açıkladı. Batı Bengal hükümeti ise 225 bin hektarlık bir alanı (neredeyse İstanbul’un yarısı) serbest bölge yapmayı planlıyor.
Verimli bir tarım bölgesi “sanayileşme”ye kurban gidiyor
Hindistan’ın Singur eyaletinde son on ayda gerçekleşen köylü protestolarından biri
bölgede bir işsizlik sorunu yok, ancak Tüm bunlara, baskıya, tarımda kalifiye insanların meslekleribölgenin tam bir polis kışSingur bölgesi pek çok açıdan önemli ve verimli bir yer. İki önemli demir- ni işe yaramaz hale getirerek pek çok lasına çevrilmesine rağmen toprağa bağlı insanlar on yolu hattı ve üç önemli otoban burada işsiz yaratacaklar. aydır mücadeleden yılmadı. kesişiyor. Eyaletteki en büyük soğuk Milli Pazarcı Temsilcileri hava depolarından biri Singur’da. Sendikaları Federasyonu lideri Sanyal, Daha tam bir zafer kazanaÖnemli bir patates pazarı Singur’da, Tata’nın doğrudan köylülerden toprak madılar ama hükümete geri büyük meyve ve sebze pazarları ise on satın almak yerine hükümete istimlak adımlar attırdılar: ortalama kilometre mesafede. Eskiden sel soru- yaptırdığını söylüyor. Böylece köylü- toprak istimlak fiyatı dört nu yaşayan bölge şimdi daha yarısı lerin pazarlık imkanı olmuyor. Ancak katına çekildi. tamamlanmış ıslah projeleriyle geniş olsa bile toprak için verilen para geçim ve verimli toprakları kullanabilir hale koşullarının ortadan kalkmasını taz- Uluslararası geldi. Üniversite mezunları ve zana- min etmeyecek. dayanışma çağrısı atkarlar bile kendi meslekleri yerine ILC Koordinatörü Daniel tarımı tercih ediyorlar. Gluckstein eylemi yürüten Halk protesto ediyor, Batı Bengal Tarım Arazisini Nagarik Mancha (Demokratik hükümet baskı uyguluyor Koruma Komitesi’nden Birlik) örgütünün raporuna göre 15 Hükümet istimlak planlarıyla ilgiPradip Banerci’ye bir dayailâ 20 bin insan geçimini doğrudan li halka danışmadığı gibi onu bilnışma mektubu gönderdi. topraktan sağlıyor, bunların 12 bini gilendirmedi de. Bölge halkı duruMektuptan aktarıyoruz: toprak sahibi. Geri kalanını topraksız mu basından öğrendi, öyle ki yerel yarıcılar ve mevsimlik işçiler oluştuPratik dayanışmanın ilk hükümet yetkililerinin bile durumdan ruyor. Nakliyeciler, pazarcılar vs. ile adımı olarak ILC; Sanyal haberi yoktu. sağlanan dolaylı istihdam ise 10 bin yoldaşın ulaştırdığı mesajı ve mücadeleniz hakkındaki raporu Daha önce benzer istimlakların olarak tahmin ediliyor. İlerde Tata’da beş kıtadaki tüm bileşenlerine veya kurulması muhtemel yan sana- gerçekleştirildiği Haldia, Bakreşvar ve iletiyor. Ayrıca derhal Batı yisinde çalışmak üzere eğitim alan ise Racarhat’ta yaşananları bilen Singur Bengal yetkililerine protesto 20 binin sadece yüzde 0,7’lik bölümü halkı topraksız kalmaları durumunda mesajları da gönderiyoruz. olan 179 kişi. Üstelik bu insanlara iş kapılarına dayanacak işsizlik ve açlığa İstisnai veya özel bir vakaya tanık olmuyoruz. Bildiğiniz garantisi de verilmiyor. Yani aslında karşı genç-yaşlı, erkek-kadın, sağcıgibi Batı Bengal’de yaşananlar solcu demeden protestolara başladı. Hindistan’ın diğer eyaletlerinde Hükümet partilerinin yayın organları de yaşanıyor. Ama aynı bile her gün iki üç protesto haberi verzamanda pek çok diğer mek zorunda kaldı. Eylül’de 200 kişiülkede de toprak köylülerden alınarak kâr ve spekülasyon lik barışçıl bir gösteri polis saldırısına için serbest bölgeler kursunlar uğradı. 28’i kadın yüz kişi tutuklandı, diye patronlara ve çokuluslu alkollü polisin tacizine uğradı.
Bir köylü protestolar sırasında yolda kurulmuş barikatın tuğla ve taşları arasından bisikletiyle gidiyor.
Göstericilerin ellerinde Tata’ları topraklarından süpürüp atacaklarını simgeleyen süpürgelerden başka bir şey yoktu, ancak patlayıcı maddeler yasasının hükümleriyle ve cinayete teşebbüsten suçlandılar. Aralıkta tam hasat zamanı tarlalar polis tarafından kapatıldı.
şirketlere veriliyor.
İşçi Kardeşliği olarak patronların yararına köylülerin karşısına dikilen “sol” hükümeti kınıyor, Singur halkının yanında olduğumuzu ilan ediyoruz. Toprak işleyenin, su kullananındır!
...İKP: toprak işleyenin, su kullananın!....
H
uluslararası
Brüksel Tehlike: AB, 2007 yılı için bir sağlık direktifi hazırlıyor!
A
vrupa Komisyonu, geçtiğimiz Eylül ayının 26’sında, sağlık hizmetleri hakkında bir rapor yayınlamıştı: Buna göre, 31 Ocak 2007’ye kadar sürecek bir sözde “kamuoyuna danışma” süreci başlatmıştı. Buradan çıkan sonuçla Avrupa Komisyonu bir direktif hazırlayacak. Peki, Brüksel’e iletilen bu rapor ne diyordu? Rapor, “Üye ülkelerin sağlık ve ilaç hizmetleri konusundaki sorumluluklarına saygı duyulduğunu,” hatırlatarak şunu ekliyor: “Yargı bu durumun, üye ülkelere anlaşmanın 49 EC maddesi gibi diğer hükümleri açısından ulusal sosyal güvenlik rejimlerini
değiştirmeleri için baskı yapılması olasılığını hariç tutmadığına karar vermiştir.” Peki, bu 49 EC maddesi nedir? Bu madde hizmetlerin açık dağıtımını talep etmektedir. 1945’te Fransa’da kazanılan sosyal güvence üzerinde tekeli gibi ulusal sosyal güvence rejimleri bu yeni direktif tarafından doğrudan tehdit edilmektedir. Daha iyi “maliyet-değer” oranları ve “taşıma hizmetleri” adına Brüksel bütün ülkelerin ortak hareketleri ile ortaya çıkacak dengeli ekonomilerden söz ediyor. Dengeli ekonomiler! Bu, endüstride işten çıkarmaların organizasyonunda ve tekrar yapılanmada kullanılan terimin ta kendisi! Düşünün, bu Metz, Thionville ve Lüksemburg’daki hastanelerin “bileşmesi” ve “yeniden gruplanması” anlamına gelebilir!
Büyük Britanya Hastaneleri ve doğumevlerini koruma
B
lair hükümeti geçtiğimiz günlerde kamu sağlığı bütçesinden kesintiler yapılması için yeni bir karar aldı. Bu kesintiler doğrultusunda yirmi dokuz hastane kapanma tehlikesi ile karşı karşıya geldi.
ce çalışma bakanlarının değil hükümet üyelerinin de çeşitli yerel eylemlere katıldığının altını çizerek Blair hükümetinin bir iç krizde olduğunu belirtiyor.
Yerel seviyede ise eylemler şimdiden başladı. İngiliz medyası sade-
ülkenin diğer bölgelerinde kapatılan hastaneler haklı sebeplerle mi kapatılıyor?
Hastanelerin kapatılKırk üç doğumevi de aynı şekil- masına karşı düzenlenen de kapanma tedidi altında. Bu poli- kampanyayı koordine eden tikalar sağlık çalışanları ile halkı sendika başkanlarından direnmeye itiyor. biri ortaya çıkan zıtlığın altını çiziyor: Birçok sendika kapatmalara Hükümet politikalarını karşı ortak bir kampanya yürütüyor onaylayan bakanlar şimdi ve bu bağlamda gerçekleştirilecek kendi bölgelerindeki bölgesel eylemler için 3 Mart tarihi hastanelerin kapatılmaması belirlenmiş durumda. için eylem yapıyorlar. Peki,
Bu Avrupa sağlık direktifinin hazırlanması, ILC’nin Avrupa çapında destek verdiği “Kamusal sağlık hizmetlerinin parçalanmasını durduralım” kampanyasının da, kampanya çerçevesinde 31 Martta Brüksel’e gidecek delegasyonun önemini arttırıyor.
Madenci Ciontu cezaevinde öldü! Aşağıda, ILC muhabirlerinin konuyla ilgili olarak Romanyalı sendika aktivisti Marion Tudor ile yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz.
R
Ailesi, hapisteki diğer sendikacıların aileleri gibi madenci maaşından arda kalanla geçinmeye çalışıyor. Ciontu, Romanya’da üç yüz bin civarında bulunan aktif madenci sayısını neredeyse sıfıra indiren, maden sektöründeki vahşi yeniden yapılanma karşısında organize ettiği eylemlerle tanınmıştı. Ve şimdi yoldaşlarının hafızasında bir anıt gibi duruyor. Aşağıda Marian Tudor ile söyleşimizi yayımlıyoruz.
Britanya’daki işçi sendikaları konfederasyonu Trade Union Congress’in Genel Sekreteri Brendan Barber bunu, devletin kamu sağlığını koruma sorumluluğuna bir saldırı olarak görüyor ve halkın haklı olarak bu duruma karşı çıktığını söylüyor.
vermedi.
Romanya
omanyalı maden işçisi ve sendika aktivisti Ionel Ciontu 10 Ocak’ta Jilava Hapishanesinde hayatını kaybetti. Ciontu; Miron Cozma, Constantin Cretan, Dorin Lois, Vasile Lupu ve Romeo Beja ile birlikte mahkum edilen altı sendikacıdan biriydi.
15
...İKP: herkese eşit, parasız sağlık....
Sayı: 26 Mart 2007
Emek kamuoyu ve sendikalar bu konuda ne yapabilir? Şimdilik herkesi hapishanedeki arkadaşlarımızın ailelerine yardım etmeye çağırıyoruz.
ILO’nun yayımladığı şikayeMeridian, ILO (Uluslararsı Emek te destek verilmeli ve Romanya Örgütü) Sendikal Özgürlükler hükümetinin bu sendikacıların Komitesi ile birlikte bir şikayet mahkumiyetine son vermesi talebi Otoriteler Ciontu’nun ölümünü yayınlamıştı. Bu şikayette mahdile getirilmeli. Bu artık bir ölüm ailesine bildirmedi. Ciontu’nun kum edilen sendikacıların sağlık kalım meselesidir! ailesi de diğer Romanyalılar sorunları nedeniyle hayatlarının gibi bu haberi 11 Ocak’ta öğren- tehlikede oldukları belirtiliyordu. di. Ciontu’nun eşi, devlet yetkiCiontu’nunki gibi Constantin lileri otopsi sonucunu açıklayaIonel Cretan’ın da sağlık durumu iyi na dek bekleyeceklerini söyledi. Ciontu Görüştüğümüz Romanyalı sendi- değildi. Fakat iki sendikacının Kimdir? kacılar Ciontu’nun hapishanede- sağlık sorunları nedeniyle ndimadenindeki se i ki ölümünün zorlu mahkumiyet salıverilmesine izin verilen ez iv L , tu n ri Cio adenci eylemle m 9 9 9 koşullarından kaynaklandığını medi. Cretan’ın cezası 1 i. d iy aya kanın lider t iktidarını yıkm le belirttiler. Ve tekrar tekrar şunun 2006 Haziran’ında askıya ev D “ a d n sı sıra mahkum asıyla beş yıla altını çizdiler: Ceza alan bu altı alındı. Ama iki ay sonra m a çl su s” ü b b ası teşe madenci sendik a d sendikacının tek “suç”u sendikacı- tekrar mahkum edildi. va a d ı yn A edildi. Cretan, on Cozma on, ir lık yetkilerine sahip çıkmaktı. M en d Craiva Hapishanesi n ri le lider beşer yıla mah doktorunun cezanın askıda , Lois ve Beja u p u L Bu üzücü olay önlenebilir miydi? Ionel Ciontu kalmasının doğru olacağını kum edilmişti. üç da dul bir eş ve ın rd söylemesine rağmen yargıçlar a Ülkemizin temsil gücü yüksek çocuk bıraktı. ulusal bir sendikal örgütü olan bu sürecin devam etmesine onay Bize Ionel Ciontu hakkında bilgi verir misin?
Filistin’de hükümet bunalımı: Aşağılık bir şantaj
Filistin’de yüz Filistinli’nin yaşamına mal olan HAMAS - El Fetih çatışması Mekke’de anlaşmaya bağlanmasına rağmen, ABD ve İsrail’in baskısı yüzünden hâlâ yeni hükümet kurulamadı.
F
ilistin’de seçimleri kazanan HAMAS’ın, hükümet kurduktan sonra İsrail’i tanımamakta diretmesi üzerine, ABD ve İsrail ilişkileri durdurmuş ve diğer ülkelerden gelen her türlü maddi yardım kesilmişti. Bunun sonucu kamuda çalışan görevlilere, sağlık ve eğitim görevlilerine ücretler ödenememiş; borçlar yarım milyar doları aşmıştı. Bu olaylar, İsrail’in “Yaz Yağmuru” ismini verdiği operasyonla beraber, Filistin’de 2005’te yüzde 44 olan yoksulluk oranını 2006’da yüzde 67’ye (!) fırlatmıştı. Bu durum İsrail’i tanıyan Filistin cumhurbaşkanı Mahmud Abbas ve örgütü El Fetih’in HAMAS’a karşı muhalefetine neden olmuş ve iki örgütün takipçileri arasında şiddetli çatışmalar başlamıştı. Bu çatışmalarda yüze yakın Filistinli hayatını kaybetti. Suudi Arabistan duruma müdahale ederek Mekke’de iki örgütün temsilcilerini ağırladı ve 8 Şubat’ta iki örgüt yeni bir ulusal birlik hükümeti için uzlaşmaya vardı. Buna göre başbakanlık HAMAS’lı Haniye’de kalacak; HAMAS dokuz, El Fetih altı bakanlık alacak, en önemli bakanlıklar olan içişleri, dışişleri ve maliye ise bağımsızlara teslim edilecek. Bu bağımsızlar ise ABD ve Avrupa Birliği’nin gözdesi insanlardan seçiliyor. Mesela Maliye Bakanı olarak atanan Salam Fayyad eski IMF temsilcisi. Kurulacak hükümetin program olarak 1948’de işgal edilen toprakları
İsrail’e bırakarak 1967’de işgal edilen Batı Şeria ve Gazze’de bir devlet kurmayı amaçlamasında uzlaşılmıştı. El Fetih böyle iki devletli bir “çözüm”ün ilelebet devam edebileceğini iddia ediyor. HAMAS ise İsrail’in varolma hakkını tanımıyor ancak böyle yarım bir devletin mücadelede yararlanmak için kurulmasını istiyor.
böyle bir görüşme yapmamışDuvara e tı, aslında bu HAMAS’ı bir rap v karşı A rotestosu nebze “yola getirdiği” için rtak p Abbas’a verilen bir ödül. ahudi o
Y
!
aşında
ser
an iki y Öte yandan İsrail ettiği, k ine a ş n i a barış görüşmeleri başŞeria’d toprakların iç ve ı t a B n p dığı İsrail’i lasa bile en önemli afta Ara u ın yaşa h r r a l e p h a e r r. B ünd konuları konuşmagibi A ilin köy rotesto ediliyo tı. B r a v u yacağını açıkladı. giren d r tarafından p nci yılına ulaş e iki Bunlar milyonlarYahudil ubat’ta Ş 3 2 r fa la ca Filistinli mültecie ilk de k t h protesto i r a t orta tolar nin geri dönüş hakkı, u protes ülüğündeki bir e B l sınırların nasıl belirlenec ların ön maları nedeniy p a r A ceği ve Kudüs’ün statüsü yapıle ol mücade lam taşıyor. meseleleri. Ama zaten bunlar l ı y o r. an konuşulmayacaksa Filistin meseEl Fetih, HAMAS ve El Fetih Mekke’deki lesinden geriye bir şey kalmıyor. Yani Siyonist devlegörüşmelerde anlaşmaya varmıştı. İsrail çözüm değil oyalama peşinde. ti tanıyarak Filistin davasına ihanet Soldan sağa: Mahmud Abbas, Kral Abdullah, Halid Meşal, İsmail Haniye Başbakan Haniye formalite gere- etti ve bedelini seçimlerde sandığa ği yeniden kendisinin görevlendir- gömülerek ödedi. Ancak emperyalizmin desteğiyle tekrar hükümette HAMAS yanlış anlamalara mey- mesi için istifasını Abbas’a vermişti. yer elde edebildi. Ancak ABD ve dan vermemek için anlaşmadan bir İsrail HAMAS’a İsrail’i, dolayısıyla gün sonra bunun İsrail’i tanıdıkları iki devletli “çözüm”ü dayatmaktan anlamına gelmediğini açıkladı. Zaten vazgeçmiyor. başta da bütün mesele HAMAS’ın Siyonist İsrail ve destekçisi emperİsrail’i tanımasını sağlamak olduyalizmin suçlarını biliyoruz, ancak ğundan, ABD, bu koşul gerçekleşeİsrail’e karşı şanlı bir direnişi HAMAS ne kadar hükümetin hiçbir üyesiyle daha ortada yokken örgütlemiş El görüşmeyeceğini açıkladı. Bilin Köyü halkı, duvarın inşasına karşı Fetih’in, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 19 Şubat’ta ise, Ortadoğu’ya Arap Yahudi, Müslüman Hıristiyan 1993’ten sonra aldığı tutumu anlayaMusevi birlikte mücadele veriyor! gelen Condoleezza Rice, İsrail mıyoruz. Filistin halkı önderliğindeki Başbakanı Ehud Olmert ve Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas ile Ancak ABD ve İsrail’in uzlaşmaz asalaklardan kurtulup Yahudiler’le görüştü. İki saatlik görüşmede iki tutumu krizi tekrar tetiklemiş durum- beraber birleşik bir laik, demokratik Filistin için ilerlemelidir. Diğer tüm devletli “çözüm”de bir kez daha uzla- da. Ortada hükümet yok. şıldı ve barış görüşmelerinin başlaHAMAS’a ve onun nezdinde sözde çözümler, başta da iki devletli ması için HAMAS’ın İsrail’i tanıması Filistin halkına, açlık tehdidiyle, silah “çözüm” sadece bu sorunu kangren koşulu tekrarlandı. 3,5 senedir ABD tehdidiyle, İsrail’i tanıması için şantaj haline getirmeye yarıyor.
İsrail vahşeti dur durak bilmiyor
BM: İsrail “apartheid” uyguluyor
Filistin kendi içindeki sorunu çözmeye çalışırken İsrail 59 senedir uyguladığı vahşeti yavaşlatmıyor.
23 Şubat’ta yayımlanan bir Birleşmiş Milletler raporu İsrail’in Filistinli Arapları Güney Afrika’da Beyazların Siyahlara karşı uyguladığı “apartheid” (ırk ayrımcılığı) rejimine benzer koşullarda yaşattığını açıkladı.
6 Şubat: İsrailli arkeologlar Harem Kudüslülerle beraber tüm dünyadan el Şerif’te bir kazıya başladılar. Müslümanların tepkisi oldu, ancak İsrail kulak asmadı. Türkiye’den Başbakan Erdoğan inceleme için bir heyet göndereceğini söyledi. 28 Şubat: İsrail’in gizli bir operasyonuyla iki İslami Cihad lideri bulundukları arabada vurularak öldürüldü. 3 Mart: İsrail Batı Şeria’daki Nablus kentine girdi.
İsrail Devleti kendini bir dine dayandırarak “Yahudi Devleti” olarak tanımlıyor. Vatandaşlık hakkını kişinin anne veya babasının İsrail vatandaşı olması, bir İsrail vatandaşıyla evlenme vb. koşullara değil büyükanne veya büyükbabasının Yahudi olmasına göre veriyor.
İsrail’in 1948 sınırları içinde yaşayan nüfusun yüzde 20’si Arap, bir kısmı vatandaş olamıyor, nüfus cüzdanı alabilenler ise Yahudilerden çok daha kötü koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar.