Ik27

Page 1

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!

İşçi Kardeşliği Yaşasın 1 Mayıs!

27

Sayı: Mayıs 2006 Bedeli: 1 YTL

T

mazluma dini, milliyeti sorulmaz

İKP Merkezi Gazetesi

Bize demokrasi lazım!

ürkiye Cumhuriyeti’nin tarihi önce tek parti rejimi, ardından da tam ve yarım askeri müdahaleler tarihidir. Ancak bütün bunlardan geri kalan zamanlarda eksik de olsa bir tür demokratik rejimler, yani halkın seçtiği siyasi partilerin Meclis hükümetleri meydana getirdikleri dönemler yaşanmıştır. İçinden geçtiğimiz dönem bütün sınırlarıyla (yüzde 10 barajı gibi gene bir önceki askeri rejimin kalıntısı bir garabet seçim sistemi ve toplumun genel nüfusunun çoğunluğunu meydana getiren işçilerin hiç temsil edilmediği bir parlamento) böyle bir dönemdir. Bu dönemi demokratikleştirmek bizim elimizdedir. Askeri müdahale bunun yolunu açmaz. Tam tersine geçmiş örneklerinde görüldüğü gibi geriletir.

Askeriyenin rejime müdahalesi hep büyük patronlara yarar! İşçi sınıfının çıkarı parlamentoyu savunmaktan geçer! Ne “laiklik elden gidiyor”, ne “din elden gidiyor!”

politikaları değişmez bir şekilde büyük patronların örgütü olan TÜSİAD’a hizmet ediyor ama, parlamenter rejim altında mücadele edip kendi hak ve çıkarlarımızı savunmamız namluların gölgesinde mücadele etmekten çok daha kolay. İşte bu yüzden de hangi bahaneyle olursa olsun parlamenter rejimi tehdit eden bir askeri rejimin karşısında durmamız sınıf çıkarlarımız gereğidir. Hepimizin gayet iyi bildiği gibi sendikaları- Çünkü, biliyoruz ki, en kötü parlamenter rejim mızın yıllardır yaşadığı çürüme, bizim işsizlik bile askeri bir rejimden veya askeri vesayet altıntehditleriyle günlerimizi geçirmemiz, hakları- daki bir rejimden evladır. mızı savunmak için grev bile yapamamamız Öte yandan, geçmişte nasıl Demokrat Parti ya 12 Eylül askeri müdahalesinin değiştirdiği ve da Adalet Partisi hükümetleri sıkıştıkları anlarbugünkü dahil bütün büyük patron hükümetlerida “Din elden gidiyor!” vaveylasıyla insanları nin düzeltmek için kıllarını bile kıpırdatmadıklakışkırtıp sokaklara dökerek 6-7 Eylül ve Kanlı rı çalışma yasalarından kaynaklanıyor. Bugünkü Pazar hadiselerine sebebiyet verdilerse, bugünrejim altında siyasi alanda örgütlenip bu durumu kü laikçiler de “Laiklik elden gidiyor!” bahanedeğiştirmek zor da olsa elimizde. Ama askeri siyle bir askeri müdahaleye davetiye çıkarıyorbir rejim altında bu hiç mümkün değil. Gerçi lar. Buna kanmayalım! Bunların mitinglerine hem mevcut hükümetlerin hem askeri rejimlerin katılmak bir demokrasi mücadelesi değil, büyük

patronların çıkarları doğrultusunda harekete geçmek, kendi dışımızdaki güçlere destek vermek anlamına gelir! Bunun böyle olduğunu anlamak için büyük patronlar medyasının bu mitingleri nasıl desteklediğini görmek yeterli. Sınıfımızın kararlı düşmanlarının bu mitinglerden ne kadar memnun olduklarını görmek bize bir şeyler anlatmıyor mu? Hiç kimse korkuya ve endişeye kapılmasın: Türkiye’de dinin de laikliğin de elden gitmesini engellemeye hazır milyonlar var. Üstelik ayrı kamplara bölünmüş halde değil. Dilerseniz saldırı altında olduğunu hissettiğiniz laikliği savunmak için dindar insanları bile harekete geçirebilirsiniz. Ama bu tehdit ve şantaj politikalarıyla değil! İşçi Kardeşliği Partisi olarak toplumun laikantilaik olarak bölünmesinin şiddetle karşısındayız. Böyle bir bölünme en az bir Türk-Kürt ya da Sünni-Alevi bölünmesi kadar tehlikeli sonuçlar verir. Eğer memlekette illa bir bölünme olacaksa bu ancak 70 milyonun büyük çoğunluğunu meydana getiren işçi ve yoksul köylülerle patronlar arasında olmalıdır. Çünkü patronlar maddi çıkarları için gerektiğinde her türlü bölünmeyi göze alabilirler, oysa ki işçi sınıfı kendi çıkarları etrafında bütün bir milleti kucaklayabilecek tek sınıftır!

İşçi Kardeşliği Partisi Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 52 e-posta: iletisim@iscikardesligi.org • web: www.iscikardesligi.org


partimiz

İşçi Kardeşliği

Basın Bildirisi

Demokrasi, cumhuriyet ve laiklik hiçbir kurumun tekelinde değildir!

İşçi Kardeşliği Partisi Merkez Yürütme Kurulu 28 Nisan 2007

G

enelkurmay başkanlığının siyasi bir muhtıra niteliği taşıyan bildirisi ülke demokrasisi açısından çok büyük tehlikeler taşıdığı için Türkiye işçi sınıfının çıkarlarıyla da taban tabana zıt bir gelişmenin yolunu açmaktadır. AKP hükümetinin bu muhtıraya vereceği tepkinin biçimi gene bu muhtıranın bir darbe halini almasının ya da tam tersine demokrasinin yolunu açmasının imkanını sunacaktır. Bir başka ifadeyle, eğer hükümet bu muhtıranın gereklerine uyar, yani Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığından geri

adım atarsa, bu, AKP içinde Meclis Başkanı Bülent Arınç’tan başlayan bir tasfiye sürecinin başlamasına sebebiyet verir ki, bu da bir darbenin gerçekleştiği manasına gelir. Yok eğer hükümet geri adım atmayıp demokratik seçim teamülünü sürdürürse, bu da, darbe girişiminin püskürtülmesi anlamına gelir. Hükümetin bugüne kadar izlediği politikaların bir demokrasi savunma hattı öremeyeceği kanısındayız. İşçilerin çıkarlarını bu kadar pervasızca büyük patronların çıkarlarına feda eden bir hükümetten zaten demokrasi mücadelesi beklemek safdillik olurdu. Bu ülkede demokrasiyi sadece ve sadece örgütlü işçi sınıfının başını çekeceği bir cephe savunabilir.

çalışmaktadırlar. “İslamcı” kesim diğer tarafı “cumhuriyet” adına demokrasiyi yok etmeye çalışan ve askeri darbe yanlısı şeklinde suçlarken, “laik” kesim ise karZeki Kılıçaslan şıtlarını “şeriat rejimi” yanlısı ve Farkında olmamız ulus devleti parçalama projesinin sahipleri olmakla suçlamaktadır. gereken gerçek Aslında ne AKP tam olarak cumtehlike huriyet düşmanı ve şeriat yanlısı, ne de ona muhalefet eden ve T. ürkiye’de uzun yıllar- Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını dır yaşanan gerilim T. engellemek isteyenler demokrasi Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı karşıtı ve darbe yanlısı olarak adaylığı süreci ve 14 Nisan tanımlanabilir. Ama bir gerçek Ankara mitingi ile doruğa çık- ortadadır; her iki tarafın da işamış durumda. Başbakanlık ve ret ettiği tehlikeler ihtimal dışı Meclis Başkanlığından sonra da sayılamaz. Gidişatı her iki Cumhurbaşkanı makamına da uca doğru çekebilecek olan ise “İslamcı” bir siyasetçinin gele- ekonomik/sosyal gelişmeler ve cek olması, “laik” kesimi önemli bölgemizdeki savaşın gidişatı ölçüde tedirgin etmiş durumda- olacaktır. dır.14 Nisan mitingine katılımın Evet hem “cumhuriyet”, hem bu ölçüde yüksek olması, durumu açığa net olarak çıkaran bir olay “demokrasi”, hem “ulus devlet” belirli riskler altındadır. Hem olmuştur. ulusal-milliyetçi söylemle askeriEsasında uygulanan eko- faşizan hem de “İslamcı” söylemnomik/sosyal politikalar, siya- le dini-faşizan bir siyasal düzen sal rejim ve temel dış politika gerçek tehlikelerdir. Bunlar gerkonularında, aralarında önemli çek tehlikelerdir; çünkü, azgın bir fark olmayan bu iki siyasal kapitalist sömürü düzeni, işsizlik, kesim kendi taraflarını savunur- eşitsizlik ve adaletsizlik, büyük ken sadece “İslamcı” ve “laik” kitleleri tümüyle geleceksiz ve taraflar olarak değil, başka kav- umutsuz bırakmıştır. ramlar etrafında saflaşma yaratToplumun büyük çoğunluğunu mak istemektedirler. “İslamcı” kesim daha çok “millet iradesi” oluşturan işçi-emekçi kitlelerin ve “demokrasi”, “laik” kesim ise hemen hemen hiçbir örgütlü gücü “cumhuriyet” ve “ulus devlet” yokken azınlık sermaye güçleri söylemleri ile kendini tarif edip farklı çıkar ve kavramlar etrafınhalk kitlelerini yanına çekmeye daki örgütlülükleri ile ekonomik, sosyal ve siyasal alanı tam ola-

Bizim Taraf

T

İşçi Kardeşliği Partisi’nin mevcut darbe ortamından çıkış yolu olarak önereceği çözüm şudur: Öncelikle olağan süreç işletilmeli ve Abdullah Gül’ün Millet Meclisince cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanmalıdır. Ardından barajsız ve eşit şartlar altında bir Kurucu Meclis seçimine gidilerek cumhurbaşkanlığının oluşturulacak yeni bir anayasayla olağanüstü yetkileri kısılmalı,hatta mümkünse Meclis Başkanınca temsil edilen sembolik bir kuruma dönüştürülmesi sağlanmalı ve böylelikle ülkedeki siyasi partiler rejimine son vermeye niyetli olanların son derece antidemokratik başkanlık sistemi önerilerinin de yolu tamamiyle kesilmelidir. Hakimiyet ancak bu durumda kayıtsız şartsız milletin olur.

İşçi Kardeşliği Sayı: 27 • Mayıs 2007

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur

Yönetim Yeri:

İKP Genel Merkezi Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara

İnternet:

http://www.ikp.org.tr http://www.iscikardesligi.org iletisim@iscikardesligi.org

PTT Posta Çeki Hesap No: 1051319

Baskı:

Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48

rak kontrol edip kendi aralarında bir silahtan başka işlev görme“siyaset” diye it dalaşı yapmak- mektedir. tadırlar. NATO, askeri üsler ve ikili Hâlâ 12 Eylül rejiminin deva- anlaşmalarla ülke dış politikası mı olan anayasa, partiler ve seçim ABD ve AB’nin emrindedir. kanunu ile ülke yönetilmektedir. Uluslararası güçler bölgePartiler lider sultasındadır, seçim mizde güçlü ulusal devlet istekanunu işçi-emekçi halk kitlelememekte, dini, mezhebi, etnik rinin siyasal güç elde etmesini temelli bölgesel siyasal güçlerle engellemekten başka işe yarasonsuz serbest piyasa ekonomisimamaktadır. Hâlâ demokratik bir ni ve enerji kaynakları yağmasını devlette olması gereken şekilde, daha iyi yürüteceklerini düşünülkemizdeki farklı milliyet, din, mektedirler. ve mezhepteki toplulukların kimlikleri tanınmamakta, güya ulusal Serbest piyasa ekonomisi safdevleti koruyacağız diye yürü- satası ile ekonomik süreç sadetülen politikalarla tıpkı Irak’taki ce uluslararası sermaye ve onun gibi düşmanlık zemini güçlendi- yerli ortaklarına çalışmakta, mal rilmektedir. diye, gerçekte 12-16 saat kölelik koşularında çalışanların kanları Sosyal güvenlik, eğitim, sağihraç edilmektedir. lık alanındaki sosyal devlet uygulamalarının yok edilmesi ile işsiz İşte yukarda sayılanlar ve benve yoksul kitleler din, mezhep, zerleri cumhuriyet içinde, demoktarikat, aşiret, hemşeri “dayanış- rasi içinde ulus devlet içinde, masına” terk edilmiş, ulusal siya- laiklik içinde oluşan tehlikelerin sal zemin yok olurken siyasal güç gerçek kaynaklarıdır. Ve açık oladengeleri bu güç odakları lehine rak bilinmektedir ki kavga eden değişmiştir. iki taraf da, tüm bu konularda aynı düzeni savunmaktadırlar. Devletin resmi rakamları ile ekonominin yarısından fazlası Çözüm her renkten insanı birkayıt dışıdır ve kayıt dışı ekono- leştiren, sosyal-sınıfsal zemindemi kayıt dışı siyaseti beslemek- ki siyasal birlik ve mücadeleden tedir. Toplanan vergilerin tama- geçmektedir. mına yakını halkın tükettiği mal Çözüm yukarıda özellikleri ve hizmetlerden alınmakta, artık sayılan ekonomik, sosyal ve siyakârdan ve sermaye gelirlerinsal düzenin yıkılıp yeni bir düzeden alınan vergi tarihe karışmış nin kurulmasından geçmektedir. bulunmaktadır. Çözüm kardeşlikten geçmekÜlke medyasının tümü bir iki tedir. adamın elinde halka yöneltilmiş


Sayı: 27 Mayıs 2007

güncel

Ayın Gündemi: AKP’nin adayı Gül, Şeriat’ın değil TÜSİAD’ın adayıydı!

A

ylardır her şey cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlendi ve sanki Türkiye’nin bütün meselesi eşi başörtülü birinin Çankaya’ya çıkıp çıkmayacağı meselesiymiş haline getirildi. Oysa işin gerçeği hiç de bu değildi. Lafın gelişi, Türkiye siyasetine Türk Silahlı Kuvvetlerinin istediği zaman müdahale etmesine onay veren birisi, eşi başörtülü dahi olsa itirazsız cumhurbaşkanı olabilirdi. Şimdi yüzbinler halinde sokağa dökülenler belki bu duruma itiraz edebilirlerdi, ama onları sokağa dökülmeye kışkırtanlar ve bu yürüyüşlerin başını çekenlerin bu duruma gerçek bir itirazları olmazdı.

Neydi pekiyi o zaman işin aslı? Aslı şuydu ki: üst düzey komutanlar nihayetinde birer devlet memuru olmalarına rağmen kendi siyasi çizgilerinde yer almayan bir hükümeti istedikleri zaman diledikleri gibi eleştirebilme ve hatta tehdit edebilme hakkını ellerinde bulundurabilmeliydiler. Oysa hükümet kendi yanına bir de cumhurbaşkanını aldığında bu tür tehditler savuran devlet memurlarına kolaylıkla işten el çektirebilirdi. Dolayısıyla meselenin aslı buydu, gerisi lafügüzaftı. Lafügüzaftı, çünkü aynı komutanlar 12 Eylül 1980’de solculara karşı İslamcıları desteklememişler miydi? Şimdi niye karşı çıkıyorlardı? Öte yandan 30-40 tane Kürt milletvekili parlamentoya gir-

mesin diye dünyanın en antide- İşte bizi esas ilgilendiren işin bu mokratik seçim barajını koruyarak yanıydı. Ama ne ana muhalefet AKP’nin tek başına cumpartisini ve ne de yüksek hurbaşkanı seçmesikomutanları işin bu şit E ne yol açanlar yanı zerre kadar ilgir a tl r a ş onlar değil lendirmiyor. Çünkü a d miydi? onlar da büyük ın lt a Bu barapatronlar düzeseçilecek bir jı düşürtnine hiçbir şekillis! c e M u c u r u K m e y i p de karşı değilk ti a r k o m e d AKP’ye tek ler. Varsa yoksa Yeni, ! a s başına “laiklik elden gidia bir anay yor!” yutturmacası. Kimse merak etmesin, Türkiye’de laikliğe anayade dine de kimse dokunamaz! sayı bile Ankara Tandoğan Meydanı’ndaki değiş- mitinge işçi sendikalarının itibar tirtme etmemesi haysiyetli bir davranıştır. i m k a - Büyük patron medyasının desteknını sunanların şimdi insanları fer- lediği ve işçi örgütleriyle patron yat figan sokaklara döküp “laiklik örgütlerini bir arada buluşturacak elden gidiyor!” diye bağırtmala- bir miting işçi sınıfının çıkarına rında bir samimiyet görülebilir mi? olmadığı gibi onu sınıf Ya da Demirel’in siyaseten mücadelesinde her sıkıştığında insanladaha da geri rı “Din elden gidiyor!” düşürürdü. diye tahrik edip “Kanlı Öte yandan Pazar” olaylarına sebeson zamanlarda biyet vermesinde bir cumhurbaşkanlığı samimiyet var mıydı? seçiminin bu kadar Bütün bunlar üstünde durulması, işin bir yanı. bu kurumun öneŞimdi gelelim mini giderek öbür yanıarttırmakta ve na. Abdullah büyük patronGül dahil ların ABD’de AKP’nin gösolduğu gibi tereceği her bir başkanaday son tahlık sistemine 12 Eylül’de solculara karşı İslamcıları lilde hiç merak g eçilmesini destekleyenler, 30-40 Kürt milletvekili e d i l m e s i n parlamentoya girmesin diye dünyanın en talep etmeŞeriat’ın değil antidemokratik barajını koruyanlar; şimdi lerine neden insanları sokağa döküp “laiklik elden TÜSİAD’ın o l m a k t a d ı r. gidiyor” diye bağırtıyorlar. adayıdır. Başkanlık sisBüyük patronların bu örgütü temi partiler sistemini ortadan kalTayip Erdoğan’a karşı Abdullah dıran ve olduğu kadarıyla bile milli Gül’ü tercih etmiştir. Kuşkusuz iradenin tecelli etmesini engellearalarında bir fark olduğundan yen son derece antidemokratik değil, sadece Abdullah Gül diğe- bir sistemdir. Büyük patronlar rine göre daha ılımlı göründü- aslında bütün dünyada olduğu ğünden! Yoksa her ikisinin de gibi Türkiye’de de seçimden işi aynı olacaktı: Yani ve demokrasiden yana değiller. parlamentodan yıl- Onların tek isteği “istikrar”, yani lardır çıkartılan işçi sömürü düzenlerinin düşmanı yasala- sorgulanmadan rın derhal sürmesi. İşte bu imzalanıp yüzden de İşçi yürürlüğe K a r d e ş l i ğ i g i r m e s i n i Partisi olarak sağlamak! bütün parti-

14 Nisan Mitingi

B

aşbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkan sivil toplum örgütleri 14 Nisan Cumartesi günü Ankara Tandoğan meydanında büyük bir toplantı gerçekleştirdi. Sayıları 400 bin civarında olduğu söylenen kitle daha sonra Anıtkabir’e yürüdü. Patron partileri arasında yeni bir çatışmaya dönüşen Cumhurbaşkanlığı seçimi, biz emekçileri laik-şeriatçı diye bölme politikalarını bir kez daha ayyuka çıkardı. Kendisine sosyal demokrat diyen partiler, hiçbir zaman hatırlamadıkları emekçileri unutup, “Şeriat geliyor” çığlıkları atmaya başladılar ve ülke gündemini bir kez daha saptırdılar. Bir kez daha gördük ki, düzeltmek için hiçbir şey yapmadıkları bu sivilleşememiş demokratik düzen bile onları rahatsız ediyor.

Mitingden bir kare: “Sivil” toplum ne kadar sivil?

Aynı şekilde Sezer ve Büyükanıt da “Rejim hiç bu kadar tehlikede olmamıştı” demeçleriyle gerilim ve korkuyu yeniden üretmeye devam ediyor. Olan yine birbirine düşman edilmek istenen, laik-şeriatçı, Alevi-Sünni diye bölünmek istenen biz emekçilere olacak. ler ve demokratik kitle örgütleri için eşit şartlar altında gerçekleştirilecek bir Kurucu Meclis seçimi sonucu oluşturulacak bir yeni anayasayla önerdiğimiz birçok talebin yanı sıra cumhurbaşkanının mevcut yetkilerinin kısılmasını ve hatta Meclis Başkanı’nın bu sembolik görevi üstlenmesini savunuyoruz.


güncel

İşçi Kardeşliği

Patronlar işsizlik sigortasından gözlerini alamıyorlar

İşverenlerden “dahiyane” öneri M

art ayı başlarında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), hak sahiplerine dağıtılmayan ve hazinenin sürekli “borç aldığı” İşsizlik Sigortası Fonu’yla ilgili bir öneri sundu. Öneriye göre TOBB, 1 Nisan 2007’den başlamak üzere, 2 yıl süreyle tüm Türkiye’de her ilave istihdam artışında, tüm sosyal güvenlik primi, fon kaynağından karşılanmasını istiyor. Yani, övünerek yeni istihdam alanları açtıklarını anlatarak göz boyayan patronlar, işe aldıkları yeni işçilerin sosyal güvenlik primlerini kendileri ödemeye yanaşmıyorlar. Hatta biz işçilerden kesilen paralarla oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’na göz dikiyorlar. Türkiye İşverenler Sendikası

Salih Kılıç da patronlara “işsizlik fonuna dokunmayın” diyerek sitem etti.

TOBB yine parlak önerilerle karşımızda.

Konfederasyonu (TİSK), hemen açıklamaya destek oldu ve kullanılmayan fonun bu şekilde “harcanabilmesini” olumlu bulduğunu açıkladı. Öneriye çeşitli işçi örgütleri de tepki gösterdiler. Maden-İş Sendikası Başkanı İŞKUR Yönetim Kurulu üyesi

Hüseyin Kayabaşı patronları “Bunlar balık tutmayı değil, balık yemeyi öğrenmişler. Böyle bir öneriyi kabul etmemiz beklenmesin” diyerek öneriyi eleştirdi. Türk-İş Başkanı

Ancak işçi örgütlerinin fonda biriken paranın işsizlere dağıtılması için hükümete bugüne kadar baskı yaptığını söylemek zor. Yürürlüğe girdiği 2000 yılından beri günden güne artıp dağıtılmayan fon paraları hazinenin borçlandığı ve gediklerini yamadığı bir para kaynağı haline geldi. Şimdi patronlar bizim cebimizden çıkan bu paraya göz dikiyor. Bu yüzden tüm İşsizlik çalışanlar bu fonun işsizler için bir an fonu önce kullanılmaya işsizlere! başlanması talebi etrafında toplanmalıdır: “İşsizlik fonu işsizlere”.

Andıç, Darbe Günlüğü ve Nokta’ya Baskın

N

okta Dergisi, bir aylık bir süre içerisinde, Genelkurmal Başkanlığı’nın gazete ve köşe yazarları hakkındaki andıcını ve Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu sürülen bir günlük yayınladı. Günlükte 2004 yılında bazı kuvvet komutanlarının Kıbrıs’ta yaşanan Annan Planı sürecinde darbe planları yaptıkları yazılıydı. Örnek’e ait olduğu ileri sürülen günlükte dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un darbe planlarının vazgeçilmesinden duyduğu memnuniyetsizlik aktarılıyordu. Yine Nokta Dergisi, TSK’nın bazı sivil toplum kuruluşlarını yönlendirerek ve kaynak aktararak hükümeti yıpratma politikası içinde olduğunu içeren bir belge yayınladı. Bu yayınların ardından önce kendisinin günlük tutmadığını ileri sürerek darbe planı iddialarını yalanlayan Oramiral Örnek, daha sonra günlüğün kendisine ait olabileceğini kabul etti. Konuyla ilgili görüşleri sorulan dönemin Genelkurmay Başkanı

emekli General Hüseyin Özkök ise Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Şu anda konuşmamam sisteme daha faydalı olur, belki daha sonra açıklama yaparım” dedi

ve iddiaları tekzip etmedi. Bunun ardından nasıl bir hukuki süreç yaşanacağını merak edenler, 13 Nisan günü Özden Örnek Şener Eruygur saat 12.00’de Nokta’nın İncirli’deki binasının polis tarafından basılmasıyla aradıkları yanıtı buldular. Askeri Savcılık’ın emriyle polis dergi binasında söz konusu belge ve dokümanları aramaya girişmişti. Zaten bu darbe planlarının üzerine gidilmesinden ziyade, bu belgelerin nasıl basına sızdırıldığı üzerinde duran yetkili makamlara patron medyası da çanak tuttu ve böylece bir hasır altı etme kampanyası başlamış oldu. Bir kez daha gördük ki darbecileri hapse atan Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerin aksine, Türkiye’de sivilleşmenin gerçekleşmesi ve ordunun Nokta siyasetteki etkisinin dergisinin ortadan kaldırılması belki de son için çok uzun zaman kapağı gerekiyor.

Kenan Evren’den eyalet modeli önerisi

D

i ğ e r ülkelerdeki muadillerinin aksine Marmaris’teki evinde resim yapıp keyif çatan, 12 Eylül darbesinin başı ve yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren Türkiye’nin yedi eyalete ayrılması ve federasyon yönetimine geçilmesi önerisiyle gündemde önemli bir yer işgal etti. Büyük tartışma yaratan bu açıklamalarından sonra Evren “Ben federasyon önermiyorum, üniter yapı içerisinde söylediğim değişiklikler gerçekleştirilebilir. Benden Kürtçü olmaz.” diyerek durumu kurtarmaya çalıştıysa da pek kimseye yaranamadı. Ancak Evren 12 Eylül döneminde yapılanlar yüzünden yargılanmadığı bir ortamda, “bir federasyon önerisi için” yargılanmayacağını bildiğinden olsa gerek bunun üzerinde fazla durmadı. Haliyle vatandaş da kendini “Başkası bunları söylese hali nice olurdu?” sorusunu sormaktan alamadı.


güncel

Sayı: 27 Mayıs 2007

Sporda fırsat eşitliği

Farklı okulların imkanları arasında bunca eşitsizlik varken, fırsat eşitliğinden bahsedilebilir mi? Can KARTAL, Beden Eğitimi Öğretmeni, İKP Fahri Üyesi

Y

ıllarca siyasetçilerimiz eğitimde fırsat eşitliğinden bahsettiler. Bahsettikçe de eğitimde fırsat eşitsizliği oluştu. Nedense onların dediklerinin hep tersi oluyordu. Özel okullarda ve zengin çocuklarının gittiği devlet okullarında yok yoktu. Dil, kimya, fizik, biyoloji, bilgisayar laboratuarları, konferans salonları, spor salonları, geniş oyun bahçeleri ile bu okullar imrenilecek okullar oldular. Diğerlerinin ise hali acınacak durumdaydı

Ben beden eğitimi öğretmeni olarak yukarıdaki imkanların spor salonu bölümü ile ilgileniyorum. Düşünün iki tane yarış atı var. Birine sadece ot veriyorsun, diğerini ise arpa, buğday, yonca, küspe, pancar vb… ile çok iyi besliyorsun. Sonra ot yiyen atın diğerini geçmesini bekliyorsun. Bu mümkün mü? Ancak biz çocuklarımızdan bunu istiyoruz. Okulların yüzde 10’unda spor salonu var. Oradaki çocuklar yaz, kış bu salonlarda ders ve antrenman yapmaktalar. Diğerlerinin ise öyle bir şansı yok. Biz hepsini aynı kulvarlarda yarıştırıyoruz. Aynı fırsatı verdiğimiz için!

Beyler Zamanla bırakın eğisiyasetçiler Bu karikatürlere malzeme üreten eğitim fırsat eşit- politikalarına yazıklar olsun (Eser: Yiğit Özgür) timde fırsat eşitliğini, liğinden az daha sporda bile bunu yakalayabahseder oldu. Çünkü devlet ve millet olarak okulların eksiklik- mamışsınız. Her okula spor salolerini elimizden geldiğince yeri- nu yapmadıkça bunu söylemeniz ne getirmeye çalıştık. Her okulda sizi komik duruma düşürüyor. Her olmasa da çoğu okulda yukarıda okula spor salonu yapamazsak, saydıklarımı oluşturmaya çalıştık. eğitimde fırsat eşitliğinden bahHer okula hepsini yapamasak da! sedemeyiz.

İran Devleti Emperyalizmle Alay Etti

İ

ran, karasularını ihlal eden Kraliyet Donanması mensubu askerleri güzel bir biçimde ağırladıktan sonra ülkelerine geri gönderdi. Ülke toprakları üzerinde “gönüllü” olarak NATO üsleri kurulmasına izin vermeyen, yıllardır emperyalizmin “coğrafyasındaki en büyük müttefiki” olmakla övünmeyen bir İran, her-

halde bunu başaramamış olanlara ibret vesikası olacaktır. En azından İran’ın bugünkü dengeleri bunu gerektiriyor. İran yönetimi de, hele Şah artığı bürokrasi de pek güvenilir pabuç değildir ama en azından devlet yönetiminde her önemli makama gelecek kişinin Washington’da izin toplantılarına katılması gerekmiyor. Elde var bir!

Çorlu Demokratik İşçi Platformu kuruldu! Tam bir işçi kenti olan Çorlu’da kurulan oluşum, hızla çalışmalara girişti.

Ç

orlu’da Ta b i p l e r geçtiBirliğinin ğimiz aylarsağlık hakkı da Çorlu talebi ile Demokratik Ankara’da İ ş ç i düzenlediPlatformu ği Beyaz kuruldu. Miting’e Platform, kamusal sağlık sisteminin Tümüyle bir kendi pansavunulması için yapılan Beyaz Eylem’de de işçi kenti kartı ile yerini almıştı. olan bu kentkatıldı. Yine te kurulan Çorlu Demokratik İşçi Platform Mayıs ayı içerisinde de Platformu asgari ücret ve koşul- yine sağlık hakkı gündemiyle bir larda çalıştırılan işçilerin müca- panel düzenleyerek Hükümetin delelerini birleştirerek ve daya- yeni yasayla düzenlemek istediği nışmayı örgütleyerek kazanımları Genel Sağlık Sigortası sistemini ilerletmeyi hedefliyor. Platform, masaya yatıracak.

İşçiler ve işçi örgütleri Engin Bodur

İşçi Sınıfının Birliği ve Görevlerimiz

H

içbir gerekçe, işçilerin birliğinden daha önemli olamaz. Birlik, mücadele ve dayanışmaya en fazla ihtiyacımız olan bu ağır saldırılar altında işçilerin birliğini sağlamak ilk görevimizdir. Aksi halde patronların çıkarına hizmet ederiz. Türkiye’nin her yerinde birlikte kutlanan 1 Mayıs, İstanbul’da yıllardır bölünmek isteniyor ve her defasında yapay gündemlerle bu gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bu karışıklıkta Hak-İş yönetimi kolaylıkla kenara çekildi ama mücadeleci HAK-İŞ’li işçiler ve sendika şubeleri 1 Mayıs’lara sahip çıkmaya devam ettiler. 1 Mayıs’ta birlikte mücadele etmesi gerekenler işçi sınıfı adına davrananlar değil, bütün örgütleriyle işçilerdir. Bulunduğumuz her yerde birliğin engellenmesine karşı çıkacağız. Bütün işçileri katmak yerine bir grup temsilci işçi ile tüm ülkeden İstanbul’a çağrı yapan DİSK’in tavrı keskinlik gibi gösterilen pasifizmdir. Temsili katılım yerine, işyerinde bile kitlesel mücadele ve tutum daha ileridir.

küçülmeyi sloganlarla örteceğini sananlar kendilerini kandırırlar. Ülkenin seçim atmosferine girdiği günümüzde her yerde, işçi adaylarının etrafında birleşik bir mücadele örmeliyiz. Batman’da bir petrol işçisi, Diyarbakır’da yıllardır mücadele eden bir Akyıl Tekstil işçisi, Zonguldak’ta bir maden işçisi, Adana’da bir Tekel işçisi, ülkenin her yerinde bir belediye işçisi, her yerde mücadeleye öncülük eden bir işçi kardeşimiz bağımsız aday olarak öne çıkarılıp patron adaylar karşısında kampanyalar yürütmelidir. Aksi halde her adım, patron partilerinin işçileri bölmesine hizmet eder. Başta sendikalar olmak üzere İKP üyeleri ve dostları birlikte mücadele etmek için elinden geleni yapacaktır. Türk-İş başkanı Salih Kılıç demokrasi ve işçi düşmanı AKP ile ilişkisine dikkat etmelidir. Yüzde 25’in altında oyla ezici çoğunluk olan hükümeti desteklemek veya bunlar Şeriatçı safsatasıyla yine demokrasi ve işçi düşmanlığı konusunda sicili karanlık güçleri desteklemek zorunda değildir. İşçilerin birliği Emek Platformu’nun canlandırılmasından ve mücadelesinden geçer. Türk-İş bütün gücünü bu yolla bağımsız işçi adaylarına yöneltmek zorundadır.

İşçilerin birliğinin önündeki tüm engelleri temizleyip işçi, yoksul, 77 1 Mayıs’ında Taksim’de 500 köylü, hükümeti şiarıyla yolumuza bin işçi vardı. Bugün öncelikli hedef devam edeceğiz. kitlesel olarak alanlara çıkmak ve İşçilerin birliği, sermayeyi yeneörgütlü olmaktır. Tüm Türkiye’de sendikalı işçi sayısı ortada iken bu cek!


güncel

İşçi Kardeşliği

Birlik, Mücadele, Dayanışma

Yaşasın 1 Mayıs!

İşçi Kardeşliği Partisi’nin Türkiye’de 1 Mayıs meydanlarında dağıttığı bildiri.

Y

aklaşık iki yıldır çalışmalarını sürdürdüğümüz İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) kuruldu. Hepimizin bildiği gibi bu partinin temel amacı işçi sınıfının patronlardan ve onların devletinden bağımsız olmasıydı. Bu hedef doğrultusunda değişik sendikalardan işçi arkadaşlarımızın katılımıyla kuruluşu gerçekleştirdik. İKP işçiler içindeki herhangi bir politik akımın temsilcisi değil, patronların düzenine karşı mücadele etmeye kararlı örgütlü-örgütsüz bütün işçileri demokratik temelde bir araya getirmeyi hedefleyen bir yapılanmadır.

latıldığı ve siyasi örgütlerinin ise neredeyse olmadığı bu şartlar altında Taksim Meydanı’nı büyük patronlardan geri almak şimdilik mümkün görülmüyor (tabii büyük patronların devlet ve hükümet yetkilileriyle bir pazarlık yapılmadığı takdirde!). Ama hiç merak edilmesin işçi sınıfının sendikalarının ve siyasi teşkilatlarının yeniden güçleneceği önümüzdeki yıll a r d a ,

za yönelik olası herhangi bir saldırıyı lanetlemeyeceğimiz anlamına gelmez. Ama bizim önceliğimiz işçi sınıfını patronlar sınıfına karşı sendikal ve siyasal düzlemde tek tarafta toplamak olduğundan 1 Mayıs’a Kadıköy’de katılıyoruz.

İşçi Kardeşliği Partisi en az 41 ildeki örgütlenmesini kurulduğundan bu yana geçen on ayda tamamlayamadığı için seçimlere parti olarak katılamıyor. Zaten yüzde on barajının varlığı da bu katılımı şimdilik oldukça anlamsızlaştırıyordu. Buna karşılık, partimiz Bugün 70 küsur milyurdumuzun her bölyonluk Türkiye nüfusugesinde büyük patnun 23 milyonu işçi. ronlardan ve onların Ailelerini de hesaba partilerinden bağımsız katarsanız en az 50 olarak hareket etmeye milyonluk bir işçi niyetli bütün işçi adaynüfusumuz var. Bu ise larını destekleme toplam nüfusun yüzde kararı almış bulunu70’i eder. Peki buna yor. İşçi Kardeşliği karşılık işçiler Millet Partisi Türkiye’nin Meclisi’nde ne oranda birçok işçi bölgesinde temsil ediliyorlar? bağımsız işçi adayları Birkaç sendika başçıkartacak, çıkartakanıyla o kadar. Yani madığı birçok bölyüzde 1’in bile çok gede de böyle adayaltında. Niye? Çünkü kenları sonuna kadar dilerini temsil eden d e s t e k l e y e c e k t i r. İşçi sınıfının sendikalarının ve siyasi Bu yolda partimizin ve sadece kendileriteşkilatlarının yeniden güçleneceği politikası son derene ait olan bir siyasi partileri yok da önümüzdeki yıllarda, başka bir alanda ce nettir: Bütün işçi ondan. Böyle olunörgütlerini patronlartoplanmış olan işçi sınıfı kalabalığı ca ne oluyor? İster dan ve onların devistemez kendilerine şanlı Taksim Meydanı’nı hiçbir güçten letinden bağımsız ait olmayan çeşitli olarak hareket ederica ve minnette bulunmadan geri sağcı veya solcu patcek bağımsız adayalacaktır! ron partilerinin peşilar çıkartmaya davet ne takılıyorlar, onları ediyoruz. Bütün başka bir alanda toplanmış destekliyorlar ve tabii bunun imkanlarımızı bu adayların olan işçi sınıfı kalabalığı şanlı sonuçlarına da katlanmak kazanması yolunda seferber Taksim Meydanı’nı hiçbir güçzorunda kalıyorlar. Çaresizlik edelim. Türkiye çapında bir ten rica ve minnette buluniçinde “hepsi birbirinin benze“Bağımsız Demokratik İşçi madan geri alacak ve bütün ri” deyip bir sonraki seçimde Adayları Platformu” Seçim büyük patron örgütlerini ve gene bunlardan birine oy veriKampanyası oluşturalım. Bu yardakçılarını o mekanlardan yorlar. Dön babam dön! Benim platform adaylarını tespit etsin def etmesini bilecektir! İşte bu oğlum okur, döner gelir gene ve faaliyet yürütsün. Hedefimiz yüzden de İKP işçi sınıfının aynı şeyi okur! İşte bu çaresizbu platform aracılığıyla yarın örgütlü kesimlerinin çoğunlik durumuna son vermek için bir işçi-yoksul köylü hükümeluğunun bulunacağı Kadıköy kuruldu İşçi Kardeşliği Partisi. tinin kuruluşuna ön ayak olaMeydanı’ndaki 1 Mayıs kutlacak büyük bir bağımsız işçi İşçi sınıfı bu yılki 1 Mayıs’a malarına katılmayı doğru bulpartisinin inşası olmalıdır! da bölünmüş ve parçalanmış muştur. Bu kararımız Taksim biçimde giriyor. İşçilerin sendi- Meydanı’nda kutlama yapmaHepimizin 1 Mayıs’ı kutlu kal örgütlerinin bu kadar zayıf- ya kararlı işçi arkadaşlarımıolsun!

Köşeli Köşe Çetin Yelken

Seçilecek olan Cumhur’un başı mı, Utah’ın valisi mi olacak?

A

ylardır Türkiye’nin önüne atılan suni gündemle süregelen ortaoyununun sonuna geldik. Yazının yazıldığı şu saatlerde sistemin adayı tespit edilmiş durumda. Adı ne olursa olsun, 70 milyonun geçim derdini, işsizliği, yokluğu, yolsuzlukları, hırsızlıkları unutturan Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili acaba bizim bakışımız nasıl olmalı? Genelkurmayından, TÜSİAD’ına, tarikat şeyhlerinden Vatikan’a dek herkesin dayatmada, tespitlerde bulunduğu bir olay biz işçiler, işsizler, emeklileri neresinden ilgilendirmeli diye kendimi bir hayli zorladım ama bulamadım. Günlük hayatımızı, ülkenin perspektifini değiştirmeyeceğine göre kopartılan bu yaygara ne idi bir bakalım. Kurulan ortaoyununda bir taraf bizi halk seçti, istediğimizi seçeriz derken, diğer bir kesim olup bitenler ortadayken, sanki 12 Eylül’ün hesabı verilmiş gibi, onbinlerce aydın, düşünür, işçi önderi 25 yıldır adeta sosyolojik katliama maruz kalmamış gibi kendi rolünü üstleniyor ve koro halinde seçtirmeyiz gürültüsü yapıyor. 1 Mayıs’ın öncesinde gündemde olması gereken yeni siyasal yapılanmalar, Irak, sendikal kriz ve çıkış yolları, Avrupa Birliği’nden yediğimiz kazıklar, ABD’nin B.O.P.’nda gelinen nokta, hepsi güme gitti. Tayyip Erdoğan’ı seçtirmeyiz diyenler Abdullah Gül veya bir başka Amerikan yediemini seçilince görevinizi ifa etmiş mi olacaksınız? Ya da bugüne kadar Çankaya’ya yıkılacak put diye bakan, ABD ve İsrail’i şeytan olarak sunanlar, işbaşına gelince ABD ve İsrail’e kapıkulluğu yapan sözde İslamcılar Çankaya’yı kazanınca ya da yıkacağınız puta kendiniz zebanilik yapınca başınız göğe mi erecek? Hülasa sevgili İşçi Kardeşliği okurları bu harala gürelenin ortasında, zebani çığlıklarının arasında bütün olumsuzluklara, sınıfın ürkekliği, kendine uzaklığı, bizlerin pesimistliğine rağmen, bir çocuk temizliği ile verdiğiniz mücadelenin er geç hedefe ulaşacağından emin, 1 Mayıs alanlarında emeğe gerçekten inananlarla buluşmak üzere sevgiler sunuyorum.


sendikalarımız

Sayı: 27 Mayıs 2007

Orman işçisinden örnek bir birlik mücadelesi!

İktidarların türlü yöntemlerle bölmeye çalıştığı orman işçileri, dernekleri kanalıyla birliklerini güçlendirmeye çalışıyor. Aşağıda, Orman İşçileri Yardımlaşma Dayanışma ve Eğitim Derneği (ODED) Başkanı İ.Halil Çakırlı ile yaptığımız görüşmeyi sunuyoruz. Orman işçilerinin mağduriyeti nasıl oluştu? Süreci aktarır mısınız? AKP hükümeti, Türk-İş’in çağrılarına karşılık olarak, geçici işçilere kadro verileceğini 2005’ten beri dile getirmekteydi. TBMM’de kabul edilen ve nisan başında uygulamaya giren “mevsimlik işçilerin kadroya alınmasına dair kanun”la 218 bin kişiye kadro verildi. Bu 218 bin kişi içerisinde orman işçilerine 13.800 kadro verildi. Ama verilen kadroların içeriği yani 4-B, 4-C ya da tam kadro mu olduğu belli değil. Bir de bu kanunun kapsam dışı bırakıp kadro vermediği Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan 3.800’e yakın kampanya ve orman yangın işçisi var. Bizlerin mağduriyeti, kapsam dışı bırakılıp kadro verilmemesi. Orman yangın işçileri ve kampanya işçilerinin hepsi kapsam dışı mı bırakıldı? Hayır. 2006 yılı içinde 6 ay çalışmayı tamamlayan 420 kişiye kadro verdiler. Bunun Mersin özeline yansıması şu: 69 kişi kadro aldı, 388 kişi alamadı. Ama ne gariptir ki bu 420 kişinin işe başlangıcı 2005 yılı sonrasına

denk geliyor. 15 yıllık, 20 yıllık işçiyi 2006’da 6 ay çalışmayı tamamlattırmayarak kadro vermediler. Bizim alanımızda işçi yılın bazen bir ayı bazen 3-4 ayı çalıştırılır. Birçok yıl 6 aydan daha fazla çalıştığı yıllar da oldu. İş tehlikesinin fazla olduğu, her yıl 3-4 şehidin verildiği bir alandır. Geçen yıl Antalya da 5 kişi şehit oldu. Geçen yıl işe alınan 420 kişiye tam kadro verilip 15 yıl hizmet eden işçiye neden verilmediği AKP grup başkan vekiline (Faruk Çelik) sorulduğunda bu 420 kişinin eğitildiğini söylediler. 15 yıl çalışanlar da aynı işi yapmasına rağmen bu duruma açıklık getiremediler. Bu durumun haksızlığını onlar bile kabul etti. Ancak grup toplantılarında yaşanılan haksızlığı kürsüden anlatamadılar. Bu uygulamalar açıkça AKP’nin kadrolaşması ve aynı zaman da işçilerin bölünmesi değil mi? Evet. Bu kadrolaşmanın 2005 yılından itibaren başladığını biliyoruz. İlk aşamada orman işçilerini sendikasızlaştırmaya başladı. 1976 zihniyeti taşıyan Hak-İş çatısı altındaki Tarım Orman-İş’i, Türk-İş’e bağlı Ormanİş sendikasının karşısına dikip orman

Orman emekçisinin 17 Nisan eylemi

1

7 Nisan günü orman işçileri, kendi imkânlarıyla tuttukları otobüslerle Mersin’den Ankara’ya gelmişlerdi. İşçiler sabah Ormanİş Genel Merkezinde toplandılar (6:30’dan 11:30’a kadar). Ankara’ya gelen orman işçileri yaklaşık 80 kişiydi. Sendika binasında, genel başkanla işçiler arasında tartışma çıktı. Genel başkan işçilerin arasından ayrılarak dernek başkanı ve yöneticileri ile odasında görüştü.

dönüştürdü. AKP yöneticileriyle görüşmek için giden beş kişilik ekip görüşme sonuçlarını AKP yakınlarında basın açıklaması şeklinde paylaştılar (13:15 civarı). Basın açıklamasında İşçi Kardeşliği gazetesi yanında çeşitli ulusal gazeteler ve ajanslar da hazırdı. Muhabirimizin görüştüğü orman işçileri görüşmenin sonucunu, ikna olmadık ama bekleyip göreceğiz, sürecin takipçisi olacağız biçiminde ifade ettiler. İşçiler ardından Orman-İş genel başkaİşçiler her iki sendikaya da çok nıyla birlikte, Türk-İş’te görüşmetepkili. Dernek yaptığı eğitimlerle ye gittiler. işçilerin bilinçlenmesinde önemli rol oynadı. İşçi Kardeşliği gazetesi olarak orman işçilerinin sendikalaşma ve AKP önünde yapılacak eylem birlik mücadelesinin sonuna dek için valilik izin vermedi. Bunun destekçisiyiz. Sayfalarımız tüm üzerine orman işçileri eylemi orman işçilerinin katkılarına ve AKP’yi ziyaret etme ve arkatartışmalarına açıktır. sından basın açıklaması şekline

işçilerini sendikasızlaştırma sürecini başlattılar, bunda da başarılı oldular. Türkiye genelinde Ormanİş sendikasına üye olan orman işçilerinin birçoğu AKP’nin baskısıyla Tarım Orman-İş’e üye olmak zorunda bırakıldı. Bunun sonucunda Orman-İş yetki kaybına uğramıştı. Şu anda iki sendika davalık. Tarım Orman-İş’e verilen kapatma kararı Yargıtay’da usül yönünden bozuldu. Yetki meselesinde de iki sendika arasında hukuki süreç işliyor. Sendikalar üyelerinin sorunlarına çözüm yeri olacağına kendileri birer sorun haline gelmiştir. İkinci aşamada orman teşkilatında verilen kadrolarla işçileri ikiye böldüler. 10 yıldır çalışan insanların birbirleriyle iletişimi, ilişkileri değişti. Görülen o ki üçüncü aşamada kadroluları da bölecekler. Bir tam kadrolu, iki 4-B, üç 4-C kapsamında çalışanlar olarak. Derneğin ortaya çıkışı da sanırım bu süreç içerisinde oldu. Biz tüm işçilerle beraber örgütsüzleştirmenin karşısında inadına dernek çatısı altında toplanmaya başladık. Dernek içerisinde Tarım Orman-İş ve Orman-İş sendikasına üye işçiler var. İşçiler ODED çatısı altında birleşmiş ve mücadeleyi bütünlüklü yürütmeye çalışıyorlar. İşçilerin haklı olduğu kadro mücadelesinde çoluğu-çocuğu tüm ailesiyle gerek hukuk gerekse alanlarda vereceği mücadeleyle hakkını alacağına olan inancı tamdır. Eyleme gelen işçiler borç alarak geldiler. Bu da işçilerin mücadele için kararlılıklarının, fedakârlıklarının bir göstergesidir. Tarım Orman-İş ve Orman-İş sendikaları AKP genel merkezi önünde yapacağınız eyleme destek verecekler mi? Tarım Orman-İş kadro mücadelemizle zaten ilgilenmiyor. Orman-İş’in desteği ise hukuki boyutta. Bizim için Tarım Ormanİş, Orman-İş fark etmez bütün işçiler için kadro mücadelemiz devam ede-

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

cektir. Sendikaların bu tepkisizliklerinin nedeni konfederasyonlarının taslağa imza atması olabilir mi, diye düşünüyoruz. Son olarak neler söylemek istersiniz? Bir ay önce Orman-İş genel başkanı CHP ile görüştü. Bu kanun yasalaşırsa bunun anayasaya aykırı olduğunun bilincinde olup olmadığı Deniz Baykal’a soruldu. Deniz Baykal aykırılık görüldüğünde Anayasa Mahkemesine gideceğini söyledi. Eğer süreç içinde verilen söz tutulmazsa bu durum da teşhir edilecektir. Orman işçileri artık partilere futbol takımı gibi bakmıyor. Şimdi yanında kimin olduğuna bakıyor. Önceden genelde iktidar partisinin yanında olurdu. Yaşanan süreç ise bu ayrıştırmayı gündeme getirdi.

Sendikal “rekabet”e son! Her banın işkolunda, ta olduğu karar sahibi tüm tek sendika, k işçiler için te on! konfederasy


kampanya

İşçi Kardeşliği

Sağlık Emekçileri Brüksel’den Çöküşün Hesabını Sordu

İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nin (ILC) Avrupa çapında yürüttüğü, Türkiye’de İKP’nin tüm gücüyle desteklediği sağlık kampanyası yeni bir aşamaya girdi. Avrupa Birliği’nin Avrupa çapında kamu sağlık hizmetlerini parçaladığını görüyoruz ve buna izin vermeyeceğiz, diyen Avrupalı sağlık emekçileri 31 Mart’ta Brüksel’de biraraya geldi. Emekçiler hem Avrupa Komisyonu yetkilileriyle görüştü hem de kendi aralarında geniş bir toplantı yaptılar. Aşağıda Türkiye’den toplantıya katılan, Beykoz Devlet Hastanesi sağlık memuru Fatih Artvinli’nin sürece dair değerlendirmesini yayımlıyoruz. Fatih Artvinli

...İKP: herkese eşit, parasız sağlık hizmeti!....

K

üresel kapitalizm çağında, silah sanayi ile birlikte dünyanın en hızlı büyüyen “sektör”ünün sağlık olduğunu artık bilmeyen yok ve gün geçtikçe daha çok kişi, kapitalist zihniyet ile doğası gereği en ters ilişkiye sahip olması gereken sağlık alanının kimin lehine ve kimlerin aleyhine büyüdüğünün ayırdına varıyor. Kârını artırma ve daha çok artırma güdüsü ile soluk alan “piyasa”nın sağlık alanına tercümesi, özetle “daha çok hasta/hastalık daha çok ilaç/kâr” dır. Serbest olduğu iddia edilen piyasanın büyümesi demek ise, “daha az kamusal sağlık hizmeti ve daha çok özel sağlık sektörü”dür. Fransız tarihçi Braudel’in ünlü deyişiyle “kapitalizm eşittir karşı-piyasa”; çünkü diğer alanlarda olduğu gibi kendinden düzenli bir piyasa asla yoktur, sağlık “piyasa”sı da birileri tarafından birileri lehine düzenlenmektedir. Peki kimdir bu birileri? Bundan iki ay önce başlattığımız, kamusal sağlık hizmetlerinin savunulması kampanyasına getirmek istiyorum sözü; kamusal sağlık hizmetlerinin Avrupa çapındaki hızla parçalanma sürecini durdurmak üzere, Avrupa’nın dört bir yanında görev yapan hastane çalışanları, doktorlar, sendikacılar özetle sağlık emekçileri olarak yıkıma yol açan “reformlar”ın sorumlusu olan Avrupa Birliği kurumları temsilcilerinin bizimle acil görüşmek zorunda olduğunu bildirmiştik. Kısa sürede tüm Avrupa ülkelerinden sağlık emekçilerinin katılımıyla şekillenen kampanyada Mart ayı sonunda 17 ülkeden 693

imza toplandı. www.sossaglik.org sitesinden yürüttüğümüz kampanyaya kısa sürede 223 imza toplayarak, kampanyanın en büyük destekçisi olduk. Avrupa Birliği, kampanya bitimine doğru sağlık emekçilerinin taleplerini dinlemek zorunda kaldı ve AB Komisyonu Sağlıktan Sorumlu Genel Direktörü M. Markos Kyprianou, Brüksel’de 31 Mart’ta düzenleyeceğimizi ilan ettiğimiz toplantının sonrasında, 2 Nisan günü için delegasyonu kabul edeceğini duyurdu. AB Sağlık

tirme, yerelleştirme süreçlerini rakamlarla, örneklerle açıklarken bir kere daha farklı ülkelerde aynı sorunların yaşanmakta olduğunu tespit ettik. Ortak sorunlardan biri, tüm ülkelerde yataklı hastanelerin yatak sayılarının azaltılması, büyük hastanelerin, kadın doğum hastanelerinin ve acil servislerin kapatılmasıdır. Örneğin Almanya’da 1992 ile 2003 yılları arasında 86 bin hastane yatağı kapatıldı, aynı tarihler arasında Fransa’da 83 bin yatak kapatıldı, uzun yıllar güçlü bir ulusal

Komiserliğinin bu kararı almak zorunda kalması bile başlıbaşına kampanyanın gücü ve etkisini gösteriyordu.

sağlık sistemine sahip olan ancak son on yıldır uygulanan politikalarla çökme noktasına gelen İngiltere’de sadece ŞubatKasım 2006 ayları arasında 21 bin kamu sağlık istihdamı kapatıldı, aynı şekilde 2000-2003 yılları arasında İtalya’da 185 bin kişi azaltıldı, sadece Lombardiya bölgesinde uzmanlık isteyen 7200 hasta yatağı kapatıldı, Macaristan’da ise sadece 2007 yılında aktif yatak sayısı 60 binden 44 bine düşürüldü. Tüm bunlar, sosyal devletin sağlık hizmeti sunduğu kamu hastanelerinde gerçekleşti. Hatırlayalım ülkemizde de yakın zamanda, yıllık 40 bine yakın hasta sayısı olan Beykoz Çocuk Hastanesi, hastaların yetersizliği gerekçesiyle tamamen kapatıldı.

“Avrupa Çapında Kamusal Sağlık Hizmetlerinin Parçalanma Süreci Acilen Durdurulmalıdır!” 31 Mart 2007 tarihinde Brüksel’de, VUB Üniversitesi konferans salonunda 17 ülkeden (Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, İspanya, Fransa, İngiltere, Macaristan, İtalya, Türkiye, Portekiz, Romanya, İsveç, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Ukrayna) toplam 72 delegenin katılımıyla “Avrupa Çapında Kamusal Sağlık Hizmetlerinin Parçalanma Süreci Acilen Durdurulmalıdır!” başlıklı konferansı düzenledik. Her ülke katılımcısı kendi ulusal sağlık sisteminde yaşanan parçalanmayı, bölgeselleştirme, özelleş-

Avrupa çapındaki ortak sorunlardan bir diğeri de kamu-özel ortaklığı yoluyla hastanelerin özelleştirilmesidir.

İngilterede birçok kamu hastanesi 30 yıllık kira karşılığında, özel şirketler tarafından inşa edildi. İtalya’da yerel sağlık kuruluşları, masraflarını kısma amacıyla özel işletmeye çevrildi, İspanya’nın Madrid bölgesinde 7 yeni hastane inşası kamu-özel ortak işletme esasıyla inşa edildi, Çek Cumhuriyeti’nde 14 bölgenin kamu hastaneleri, yarı kamusal şirketler statüsüne dönüştürüldü, Macaristan’da diğer pek çok ülkede ve Türkiye’de de başlayan sürece benzer şekilde tüm güvenlik, temizlik, laboratuar ve görüntüleme hizmetleri özelleştirildi. Ve elbette, tüm Avrupa çapında sosyal güvenlik düzenlemeleri/reformları adı altında sosyal katkı payları artırılırken beraberinde emeklilik yaşı da yükseltiliyor. Almanya ve Danimarka’da 67, Macaristan’da 65’e yükseltilirken Fransa’da özel şirket çalışanları için toplam çalışma yılı 42’ye çıkartıldı. Türkiye’de de uygulanması seçim sonrasına, 2008 yılı başına ertelenen Sosyal Güvenlik Yasasıyla emeklilik için prim esaslı gün sayısı ve emeklilik yaşı kademeli olarak hızla yükseltiliyor. Hastaların katılım paylarını artıran düzenlemeler de tüm Avrupa çapında benzer biçimde seyrediyor, İtalya’da hastaların ödemek zorunda oldukları katılım payları artırılırken, Belçika’da yeni ek ödemeler yapılması zorunlu hale getiriliyor, Fransa’da önceden ücretsiz olan bazı tıbbi müdahaleler paketten çıkartılıyor, Macaristan’da ise tüm işçilerin katkı payı ödemeleri zorunlu hale getirilerek miktarlar artırılıyor. Özetle, tüm Avrupa çapında yaşanan kamusal sağlık hizmetlerinin Parçalanması/çökertilmesi sürecinin, kamu hastanelerinin özelleştirilmesinin, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve sağlık bütçelerinin azaltılmasının nedeni nedir; daha doğrusu tüm bu gelişmelerin arkasında kimlerin sorumluluğu var? Aslında küresel kapitalist çağda sorulması gereken esas soru belki de artık bir ulusal sağlık sisteminden bahsedip bahsedemeyeceğimizdir; çünkü gelinen noktada ulusal karar vericilerin üstünde uluslararası yapı ve aktörlerin belirlediği ve dayattığı bölgeselleştime yoluyla ortaklaştırmayı amaç edinen program


var. Bu program özetle, devletin diğer sosyal alanlarda olduğu gibi sağlık alanından da aşamalı olarak tamamen çekileceği, hizmet sunmak yerine özel sektör tarafından sunulacak hizmetleri düzenlemekle sınırlı olan rolünü yerine getireceği bir “yeniden düzenlenmiş piyasa”yı öngörmektedir. Avrupa ölçeğinde bu politikaları belirlemeye, biçimlendirmeye çalışan ise bizzat Avrupa Birliği ve onun üye ülkelere dayattığı yasal direktiflerdir. Avrupa İstikrar Paktı, Maastricht Kriterleri ile üye devletlerin bütçe prensiplerini belirlerken, sağlığa yapılan harcamaların azaltılmasını, hastanelerin özelleştirilmesini öngörüyor; özellikle bugün için İspanya’da, Almanya’nın tüm eyaletlerinde, İtalya’nın bütün bölgelerinde ve Fransa’da otonominin, otonom bölgelerin oluşmasının nedeni İstikrar Paktı’nı uygulayan Avrupa Birliği değil mi? Bu bölgelerdeki otoriteler ve daha geniş bağlamda Avrupa çapındaki tüm ülkeler tarafından, hastanelerin satılmasının hızlandırılması, “özel sektör-kamu ortaklığı”nın artırılması, bütün sosyal güvenlik sistemlerinde ilaç ücreti ödemelerinin azaltılmasının nedeni Brüksel’den yayılan direktifler değil mi? Yerçekimi kanunu? Yukarıdaki durum özetleriyle birlikte bu soruların muhatabı olan Avrupa Birliği ile görüşmek üzere, 72 kişilik delege heye-

Sağlık kampanyası İmzaların son hali: İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Genel Başkanı, Oktay Perdeci Asistan Doktor, S.Leyla Pur Asistan Doktor, Fatih Yakar Asistan Doktor, Emrullah Erdem Asistan Doktor, Gülseren Sağcan Asistan Doktor, Lale Öcal Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Prof. Dr, Nilüfer Alpay Asistan Doktor, Özer Taranoğlu Asistan Doktor, Ömer Celal Elçioğlu Asistan Doktor, Ayça Erda Kurt Asistan Doktor, Esra Ünal Asistan Doktor, Sibel Aydın Asistan Doktor, Fatih Tufan Asistan Doktor, Halit Özsüt Doç. Dr, Mehmet Güngör Prof. Dr, Lütfiye Eroğlu Farmakoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Yüksel Pekçala Hematoloji Anabilimdalı Prof. Dr, A. Emre Çamcı Yoğun Bakım Prof. Dr, K. Mehmet Tuğrul Prof. Dr, Sacide Erdem İç Hastalıkları Anabilim Dalı Doç. Dr, Hasan Kudat Kardiyoloji Anabilim Dalı Doç. Dr, Veli Uysal Patoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Yener Aytekin Histoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Türkan Tansel Doç. Dr, Ekrem Yavuz Patoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Rıdvan İlhan Patoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Dilek Yılmazbeyhan Patoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Rezzan Tuncay Prof.Dr, Gökhan Budak Hizmetli Personel, Neşe Kaya Memur, Lütfü Telci Anesteziyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, M. Can Karatay KBB Prof. Dr, Mert Şentürk Genel Cerrahi Doç. Dr, Kamil Pembeci Yoğun Bakım Prof. Dr, Gökşen Kırcan Uzm. Fzt, Orhan Arseven Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Prof. Dr, Ayşıl Yanmaz Memur, Fulya Çelikol Memur, Tülin Çağatay Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Prof. Dr, Ziya Gülberen Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Prof. Dr, Hacer Dağlı Başhemşire, Ufuk Memiş Asistan Doktor, Yüksel Deniz Hemşire, Algın Erarslan Kayıt Memuru, Hülya Bacaksız Hemşire, Münevver M. Aydın Asistan Doktor, Turhan Ece Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Prof. Dr, Reyhan Yıldız Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Asistan Doktor, Fatma Çömçe Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Asistan

kampanya tinden 7 kişilik bir temsilciler hayeti seçtik. Almanya’dan Hans Mees ve Henning Frey, Belçika’dan Rudy Janssens ve Philippe Larsimont, Fransa’dan Nicole Bernard, Philippe Navarro ve Christel Keiser’ın, Türkiye’den ise benim içinde yeraldığım heyet, bir ön hazırlık toplantısından sonra, kampanya imzaları ve sonuç bildirimizle beraber 2 Nisan 2007 günü Avrupa Birliği Komisyonu Sağlık ve Tüketici Korumadan S o r u m l u Komiserliğe giderek, Genel Direktörün görevlendirdiği komisyon üyesi Philippe Brunet’e, kamusal sağlık hizmetlerinde yaşanan çöküşün nedenlerini sorduk, açık bir dille tüm sağlık emekçilerini temsilen bizlere net yanıtlar vermeye zorladık. Her birimiz kendi ülke durumlarımız üzerinden bir kere daha ürpertici tabloyu ortaya koyduk. Ne var ki Philippe Brunet, pek çok ülke siyasetçisinin yaptığını yaparak sorunun daha genel bir durum olduğunu ve sorumluluğun kendilerine ait olmadığını anlatmaya çalıştı. Brüksel’in bağla-

yıcı kararlar almadığını, direktifler değil, ancak bazı tavsiyelerde bulunduğu izah ederken, biz daha önce ILC bültenlerinde de yayımladığımız AB Komisyon kararlarını ve geçmiş yıllarda kamu sağlık politikalarıyla ilgili yayımlanan kitapçıkları kanıt olarak sunduk. Özetle, Brunet özelleştirmenin sadece Avrupa’da ve sadece sağlık alanında yaşanmadığının altını çizmekle yetinirken, AB’nin bu konularda sağlık politikası üretmediğini ve tarafsız olduğunu söyledi. Ne dersiniz, bu meşrulaştırıcı söylem size de tanıdık geliyor değil mi; yaşananların tüm dünyada da yaşanıyor olduğu, olan bitenleri normalleştirici, olağanlaştırıcı, teskin edici ve elbette politik olmadığını açıklamaya çalışan bir söylem. 2003 Kasım ayından itibaren uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programının savunucuları da aynı söylemle, bize AB üyesi ülkeleri zaman zaman örnek olarak göstermiyor mu? Bay Brunet, AB Sağlık politikalarını savunurken, konuşmasının

bir yerinde yaşanan gelişmelerin sadece Avrupa çapında olmadığını, Japonya’da, Güney Kore’de, Asya ülkelerinde ve Amerika’da da özelleştirmeler olduğunu ve bu sürecin 21. yüzyılın bir yerçekimi yasası gibi olduğunu belirtti. Aslında herşeyin kristalleştiği nokta tam da burası; neo-liberal politikaları yer çekimi kanunu gibi çağın değişmez kaderi olarak göstermek!

Doktor, Aysun Akdeniz Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Asistan Doktor, Teslime Hoşkan Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Laborant, Adile Kayar Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Laborant, Zekiye Yıldız Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Hemşire, Bahar Eraslan Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Hemşire, Naciye Sungur Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Hemşire, Rübeyda Acı Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Hemşire, Abdullah Asil Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Personel, Esen Kıyan Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Doç. Dr, Gülfer Okumuş Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Uzm. Dr, Işın Kılıçaslan Patoloji Anabilim Dalı Prof. Dr, Burhan Çabuk Teknisyen, Fevzi İşsever Memur, Gül Önger Prof. Dr, Kadir Taşpınar Memur, Ramazan Yüce Teknisyen, Seahattin Şimşit Memur, Sultan Çağlayan İşçi, Turan Karabaş Teknisyen, Yücel Bodur Teknisyen, Şener Çul İşçi, Osman Avcı Teknisyen

Halil Takır Teknisyen, Zühre Kaya Teknisyen, Şengül Aydın Teknisyen, Cafer Sınırtaş Röntgen Banyocu, Derya Şahin Teknisyen, Nur Koç Sekreter, Aynur Arslan T. Sekreter, Mehmet Sarımsak Asistan Doktor, Gülgün Gün Uzm. Doktor, Burcu Kıvrak Psikolog, Gülden Boşgelmez Hemşire, Aysun Baltacı Hemşire, Gönül Uçar İşçi, Necla İnce İşçi, Aylin Sayan Beslenme ve Diyet Uzmanı, Emine Çelebi İşçi, Rukiye Kurtgöz İşçi, Vildan Özdemir Hemşire, Yasemin Duran Han Hemşire, Özge Uzuner Hemşire, Saniye Kara Hemşire, Sabiha Gürel Hemşire

Ağca Asistan Dr, Sevilay Çelikkan Hemşire, İpek Erdem Dr, Gülten Yurteri Dr

Yalçın Mutlu SES Eskişehir Şube Başkanı, Ali Özek SES Bakırköy Şube Başkanı (Şube adına), Mehmet Antmen SES Adana Şube Başkanı, Süleyman Bal SES Samsun Şube Başkanı, Şükran Doğan SES MYK Üyesi, Salman Kılıç SES MYK Üyesi, Hüseyin Gülseven İzmit SES Şube Başkanı, Murat Harata İzmit SES TC. Sağlık Bakanlığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tuba Zengin Elbir Asistan Doktor, M. Fatih Kocakoztaş Asistan Doktor, Seniha M. Konuk Asistan Doktor, M. Salih Şahin Asistan Doktor, Mehmet Ali Işık Röntgen teknisyeni, Lütfiye Hızarcı Hemşire, Muharrem Kızılay Teknisyen, Sevgi İnce Hemşire SES İşyeri temsilcisi, Neriman Moğolkanlı Hemşire, Suat Suna Başeczacı, Hüseyin Yayla İşçi, Hüseyin Çevikkol İşçi, Muammer Karabey Memur, Ramazan Şanlı Memur, Seher Çetin İşçi, Nazife İnce İşçi, Nadire Yıldız Ayar Hemşire, Havana Çobanoğlu Radyoloji Teknisyeni, Mustafa Turgut İşçi, Ünal Gelgeç İşçi, Rıza Tepe İşçi, İsmail Güler İşçi, Hasan Erol İşçi, Arslan Çelik İşçi, Feti Derin İşçi, Cemal Demir İşçi, Fatma Aydınlı Hemşire, Suzan Satıcı Hemşire, Sevinç Duyuldu Teknisyen,

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Ümit Şahin Uzm. Fzt, Şükran İrengin Dr TİHV İstanbul Temsilcisi, Alper Tecer Uzm. Dr İstanbul Verem Savaş Derneği Birsen Yeşilkanat Hemşire, Ferruh Ergüven Röntgen Teknisyeni, Hatice Altınkaya Aşçı, Can Çimen Muhasebeci Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi Özlem Tümer Klinik Şef Yrd, Tülay Törün Dr, Kemal Tahaoğlu, Arzu Soyhan Dr, Aynur Yılmaz Dr, Ayşe Öztin Güven Asistan Dr, Ayşe Kefeli Hemşire, Ö. Yazıcıoğlu Dr, Özden Solmaz Hemşire, Berat Bayraktar, Canan Tahaoğlu Dr, Dilda Duran Dr, Ebru Sedef Hemşire, Edanur Dülek Dr, Elif Tilki Hemşire, Cemal Sabancı Dr, Emine Aksoy Dr, Erhan İnsel Memur, Dilda Maraşlı Dr, Eylem Acutuk Dr, Fatma Serin Hemşire, Filiz Ateş Dr, Firuze Özkan Hemşire, Güler Bıyık Memur, Gülseren Akel Dr, Günel Kaşıkçı Hemşire, Haluk Cumhur Dr, Hamit Kaçar Memur, Hatice Yiğit Hemşire, Hüseyin Aldal Hizmetli Personel, Kamil İrin Hizmetli Personel, Leyla Bikeç Tıbbi Sekreter, Müge Özdemir Dr, Mehmet Reçber Dr, Nazan Özbucak Dr, Nermin Tarkan Hemşire, Nur Keren Dr, Nursen Akgöl Röntgen Teknisyeni, Nilüfer Hılkopoklu Dr, Oya Yeşil Teknisyen, Pınar Kaymaz Hemşire, Rabia Aslanpençesi Hemşire, Meral Özdemir Hemşire, Hülya Özçiğdem Memur, Sabiha Özer Dr, Selma Yıldız Hemşire, Sema Köklü Dr, Sema Saç Dr, Songül Ünal Hemşire, Sibel Boğa Dr, Sinan

Oysa biliyoruz ki gündelik yaşamımızda herşeyi belirleyen kanlı canlı insanlar ve onların somuta dönüşen düşünceleri ve yine biliyoruz ki hâlihazırdaki sosyal-ekonomik koşullar içinde düşüncelerini şekillendiren ve yasaları da tarihi de dönüştürecek devrimci güce sahip olan insanlardır; yani sen ben ve bizleriz! Son söz yerine: Komisyon sonrası delegasyonun sürekliliğini sağlama yönünde karar aldık; önümüzdeki aylarda Avrupa çapında sorunlar ortaklaştıkça ve teşhir edildikçe çözümler için ortaklaşma ve dayanışma süreci de hızlanmaya devam edecek hiç şüphesiz!

Diğer sağlık kurulıuşları Fatih Artvinli Beykoz Devlet Hastanesi Sağlık Memuru, Özgül Acar Samsun Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Hemşire, Mustafa Aydın Samsun OMÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Memur, Arzu Şenel Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ebe, Osman Elbek Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Doç. Dr, Tülay Elbek Gaziantep Güvenevler Sağlık Ocağı Dr, Nurçin Çimen Bingöl Bulanık Devlet Hastanesi Uzm. Dr, H. Vildan Oktay Zeytinburnu Verem Savaş Derneği Dr, Cem Şahan Samsun Gazi Devlet Hastanesi Uzm. Dr, Ahmet Ekinci Petrol-İş İşyeri Hekimi, Bektaş Kısa Üsküdar Verem Savaş Derneği, Leyla Polat Özel Hastanede Personel, Ali Yıldız Özel Hastanede Personel, Aysun Kotil Özel Hastanede Hemşire, Türkan Faka Özel Hastanede Hemşire, Gamze Yalın Özel Hastanede Hemşire, Füsun Ergin Özel Hastanede Hizmetli Personel, Alper Kaya Dr, Fatma Keleş Sağlık Ocağında Hemşire, Tolgahan Meleme Sağlık Bakanlığı Personel, Hakan Karaman Sağlık Bakanlığı Dr, Tülin Meleme Sağlık Bakanlığı Hemşire, Neşe Yenigül Memur, Filiz Aydın Memur, Nermin Kapçıoğlu Hemşire, Zeynep Devrim Özel Hastanede Hemşire, Tuba Gülay Acıbadem Sağlık Grubu Biyolog, Yavuz Yaşar Öğr. Gör, Mesut Ozansü Hukuk Doktoru Eski MilletvekiliEski Avrupa Konseyi Üyesi, Ahmet Tüzeloğlu Dr, Rüya Polat Mat İlkyardım Eğitim Merkezi Eğitmen, Şener Duran Sağlık Memuru

...Avrupa Birliği’nin sağlığı özelleştirmesine izin vermeyelim....

Sayı: 27 Mayıs 2007


10

kampanya

İşçi Kardeşliği

Alarm çanlarını çalıyoruz:

Avrupa çapında kamu sağlık sistemlerinin yıkımı derhal durdurulmalı! Avrupa çapındaki kampanya sonunda, 31 Mart tarihinde Brüksel’de toplanan ve ardından Avrupa Komisyonu yetkilileriyle görüşen sağlık emekçileri, aşağıdaki yeni metinle kampanyayı hızlandırıyor.

B

iz, aşağıda imzası olan sağlık emekçileri, hastane çalışanları, sosyal güvenlik emekçileri ve işçi aktivistler, Avrupa İşçi Bağlantı Komitesi’nin çağrısı üzerine 31 Mart 2007 tarihinde Brüksel’de toplandık. Şu gerçeklerin altını çiziyoruz: Avrupa’nın her ülkesinde, Avrupa Birliği direktifleriyle birlikte, kamu sağlık sistemlerimiz ve sosyal güvenlik sistemlerimiz parçalanıyor. Herkesin sağlık hizmetine eşit biçimde ulaşma hakkı tehdit altında.

özelleştirildi. Paktı’na uyum sağlamaya ve Maastricht AB’nin 15. entegre yönetmeliği şöyle -Kamu sağlık sistemlerini bölgeselleş- Anlaşması’nda belirlendiği üzere kamu demiyor muydu? “Üye ülkeler ekonomik tiriyorlar. Sağlığın 2001’den beri böl- borcunu GSYİH’nin yüzde üçünün altında saikleri artırmalı, örneğin vergi sistemlerini geselleştirilmiş olduğu İtalya’da, bazı tutmaya zorluyor. MaastrichtAnlaşması’nın basitleştirmeli ve emeğin ücret dışı malibölge yönetimleri hastaneleri sattı, bazı- 104. maddesi ne diyor? “Üye ülkeler aşırı yetlerini azaltmalıdır.” Bu da, işverenleları belirli servisleri ya da topyekün hükümet borçlanmasından kaçınmalıdır. 2. rin katkı paylarının azaltılmasını ve sosyal hastaneleri kapattı ve hastaların ödeme- Avrupa Komisyonu üye ülkelerin bütçe güvenlik ve emeklilik fonlarının yağmalansi gereken ücretleri artırdı. İspanya’da durumunun ve hükümet borcu stoğunun masına davetiye çıkarmıyor mu? 26 Eylül daha 1992 yılında, sağlık sistemlerini gelişimini takip etmeli ve büyük hataları 2006’da, Avrupa Komisyonu, sağlık sisyönetme görevi bölge yönetimlerine tespit etmeye çalışmalıdır.” Aynı maddede, temleri üzerine bir genelge yayımlayarak devredildi; bu da beraberinde hastanele- “kamu” sözünün neyi kapsadığı da açık- bir “kamusal danışma süreci” başlattı. Bu rin özelleştirilmesini ve hastane çalışan- lanmış: “hükümet, yani merkezi idari kuru- danışma sürecinin sonuçlarına göre, komisTopladığımız larının özlük hakla- luşlar, bölgesel ve yon bir “sağlık” verilere gore, bütün rının zayıflamasını yerel otoriteler ve direktifi yayımlaülkelerdeki hükügetirdi. sosyal güvenlik yacak. Genelgede, metler, hangi politik -Her yerde, sosyal fonları.” İtalyan “üye ülkelerin çizgiden olurlarsa güvenlik sistemini hükümeti, 2007 sağlık hizmetleolsunlar, onyıllardır parçalamak mak- yılı taslak bütçeri ve tıbbi bakım aynı süreci işletisadıyla emeklilik sinde sağlık bütkonusundaki yor: yaşının yükseltil- çesinden 3 milyar sorumluluklarına mesi, sağlık hakeuro kesinti yapasaygı duymak”tan -Yüzlerce hastakının sınırlanması rak kamu borcunu bahsedildikten neyi, doğumeve sosyal güvenlik yüzde 2.8’e çeksonra, “Mahkeme, vini, acil servisi İspanyol CCOO sendikasının primini toplayan meye çalışırken bu durumun üye kapatıyorlar, İngiliz Amicus sendikasından işçiler sağlık özelleştirmelere karşı bir eylemi kurumların tekeltam da bu şartı ülkelere ulusal sağlık harcabütçesi kesintisine hayır diyor. lerinin kaldırıl- yerine getirmiyor sosyal güvenlik malarını kısıması gündemde. İşverenler giderek mu? sistemlerine dair, yorlar, binlerce yatağı kapatıyorlar sosyal prim ödemelerinden muaf tutuanlaşmanın 49 CE gibi çeşitli maddeleri ve sonuç olarak milyonlarca insaAvrupa Birliği her yerde emeklilik yaşılurken (bu süreç özellikle Almanya, çerçevesinde, düzenlemeler dayatma olasının işini tehlikeye atıyorlar: 1992 ve nı yükseltirken, Barcelona 2002 Zirvesi’nde İtalya, Fransa ve Belçika’da karşımılığını dışlamadığına karar vermiştir” deni2003 arasında, Almanya’da 86 bin ve şunları yazmıştır: “2010 yılına kadar, mesza çıkıyor), emeklilik yaşı yükseltiliyor. Söz konusu 49. madde şöyle: “AB Fransa’da 83 bin hastane yatağı azalleki faaliyetlerin kesildiği yaş yaklaşık beş yor (Danimarka ve Almanya’da 67, içinde hizmetlerin serbestçe sunulmasına mış; 2006’nın şubat ve kasımı arasında sene artırılmalıdır.” 12 Temmuz 2005 tarihli Macaristan’da 65 yaş; Fransa’daysa, sınırlama getirmek yasaktır.” Britanya’da 21 bin sağlık işi tasfiye edil2 numaralı entegre yönetmelik de şu madözel sektör çalışanları için 42 çalışma miş; İtalya’da 2000 ve 2003 arasında deyle bunu teyit etmiyor mu? “Yaşlanan Hazırlanan yeni direktifin ulusal sosyılı), işçilerin payı artırılıyor (İtalya’da 185 bin iş ortadan kaldırılmış ve sadece bir nüfusun getireceği maliyetlere karşılık yal güvenlik sistemlerini alaşağı etmeyi hasta ücretleri artıyor, Belçika’da hasLombardiya bölgesinde, akut hastalaolarak, üye ülkeler 1) yeterli bir hızda kamu hedeflediğini söylemek yanlış mı olur? tanelerde bazı hizmetler ücretli hale ra yönelik uzmanlık gerektiren 7.200 Ortaya koyduğumuz verilerden bir soru yatak kapatılmış; Macaristan’daysa çıkıyor: Kamu sağlık sistemlerimizi savun2007 yılında “aktif” yatak sayısı 60 ma çabamız, bizi AB ve onun direktiflebinden 44 bine indirilmiş. riyle karşı karşıya getirmiyor mu? Çeşitli -“Kamu-Özel sektör Ortaklıkları” cevaplar verilebilir, ancak sağlık ve sosyal kanalıyla hastaneleri özelleştiriyorgüvenlik sistemleriin korunmasına önem lar ve böylelikle çok sayıda yatak veren herkes bu soruyu sormalıdır kendine. kapatılır ve iş tasfiye edilirken, hasAşağıda imzası bulunan bizler, AB kurumtaların cebinden çıkan para artıyor. larıyla görüşecek delegasyonun üstünde Örneğin Britanya’da, pek çok hastane bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz: özel şirketler tarafından, 30 yıl vadeli Yukarıda belirttiğimiz veriler ve topladıyıllık kira bedeli karşılığı inşa edildi. ğımız imzalar temelinde bu soruya cevap Fransa’da, hastaneler ekipmanlarını ve bulmak sorumluluğu. Kamu sağlık ve sosFransız sağlık sendikası Sud Santé, “hastane çalışanları öfkeli” diyor. binalarını yenilemek için finans şiryal güvenlik sistemlerimizi savunmak için ketlerinden borçlanmak durumunda. borcunu azaltmalıdır; 2) emeklilik, sosyal elimizden gelen her tür çabayı sergilemeye geliyor, Fransa’da devlet kimi işlemleri İtalya’da, yerel sağlık kuruluşları, masgüvenlik ve sağlık sistemlerinde reform kararlıyız. Hastanelerimizin kapatılmasına karşılamayı bırakıyor, Macaristan’da raflarını belirli bir sınırın altında tutmak yaparak bunları finansal bakımdan sürdü- veya özelleştirilmesine, emeklilik sistemdurumunda olan özel şirketlere dönüşişçilerin katkı payı artırılıyor). rülebilir hale getirmelidir.” Yine 25 Ocak lerimize yönelik tehditlere ve sağlık bütçetürüldü. İspanya’da Madrid belediyesi Kamu sağlık sistemimize yönelik bu 2006 tarihli “Büyüme ve İstihdam için Yeni si kesintilerine yönelik çok sayıda eylem kamu-özel ortaklığı çerçevesinde yedi eşzamanlı saldırılar, salt tesadüf sonucu mu bir Ortaklık” başlıklı AB dokümanında da gerçekleştirdik. Aşağıda imzası olan bizler, yeni hastanenin inşaatına girişti. Çek yoksa belirli politikaların eseri mi? Bize şu sözleri görüyoruz: “Kamusal emeklilik bilgi toplamaya devam etmek ve mevcut Cumhuriyeti’nde 14 bölge yönetimi, kalırsa, her ülke için çizdiğimiz tablolar sistemlerinin reformu çerçevesinde, üye toplantıyı durumun ciddiyetine uygun inikamu hastanelerini yarı kamusal şirket- şu yargıyı destekliyor: Bu yıkım politikası ülkeler, finansal saikleri artırarak, yaşlanan siyatiflerle geliştirmek için kalıcı bir haberlere çevirme kararı aldı. Macaristan’da inkar edilemez bir biçimde AB kurumişçilerin aktif kalmasını sağlamalıdır; örne- leşme komitesi oluşturmaya karar verdik. bakım, temizlik, laboratuarlar ve rönt- larıyla bağlantılıdır. AB sadece her üye ğin, yasal emeklilik yaşında düzenlemeye gen servisi gibi bazı faaliyetler çoktan ülkeyi değil bölge idarelerini de, İstikrar [İmzalar] gitmek gibi.”

...AB virüsüne karşı sınıf dayanışması aşısı!....


uluslararası

Sayı: 27 Mayıs 2007

11

Fransa

Seçimler ve işçilerin partisinin inşası 22 Nisan’da gerçekleşen birinci tur seçimler sonucunda, sağcı UMP’nin adayı Nicolas Sarkozy ile “solcu” Sosyalist Parti’nin adayı Ségolène Royal ikinci tura çıktı. Adayların ikisi de Avrupa Birliği politikalarının yılmaz savunucusu. Fakat seçimlerde işçilerin yeniden siyasallaşmasına yönelik adımlar da atıldı. 2005 yılı kasımında yoksul ve işsiz gençlerin bir arkadaşlarının polisten kaçarken ölmesi üzerine eylemler başlattığı ve binlerce arabayı ateşe verdiği kenar semtlerde çok sayıda gencin seçmen kütüğüne kayıt olduğunu ve oy kullandığını belirtiyor. Gençler yanında işçiler arasında da artan siyasallaşma söz konusu. Küçük kentlerde dahi adayların konuşmaları binlerce dinleyici çekti. Sağcı UMP’nin adayı N. Sakozy yüzde 31.2 oyla seçimlerin galibi. Kendisi Avrupa Birliği Anyasası’na evet demişti.

F

ransa’da 22 Nisan Pazar günü gerçekleşen başkanlık seçimlerinin birinci turunda, en fazla oy alan sağcı UMP adayı Nicolas Sarkozy ve Sosyalist Parti’in adayı Ségolène Royal 6 Mayıs’ta yapılacak ikinci turda yarışacak. Sarkozy yüzde 31.8, Royal ise 25.6 oy aldı. 2002 yılındaki seçimlerde şaşırtıcı bir biçimde yüzde 18 oy alarak ikinci tura çıkan aşırı sağcı ve yabancı düşmanı aday JeanMarie Le Pen ise bu sefer yüzde 10.6’da kaldı. Le Pen’in kızı ve sağ kolu olan Marine Le Pen, bu başarısızlığın sorumlusu olarak Sarkozy’yi gösterdi: Ona göre Sarkozy, Le Pen’in fikirlerini çalmıştı.

İşçi sınıfının adayı Schivardi İşçi sınıfını temsil etme iddiasındaki çok sayıda aday da seçimlerden kaydadeğer miktarda oy aldı. Bu adaylardan biri, Fransa’nın Mailhac komünün belediye başkanı olan Gerard Schivardi’ydi. Seçimde Schivardi 123,711 oy aldı. İKP’nin de çeşitli bağlamlarda ve kampanyalarda dayanıştığı Fransa’daki İşçilerin Partisi (PT) ve çok sayıda sendika militanı, işçi

Sosyalist Parti’nin adayı S. Royal yüzde 25.6 oyla ikinci geldi. O da Avrupa Birliği Anyasası’na evet demişti.

ve genç de Schivardi’nin arkasında yer aldı. Schivardi aynı zamanda Fransa’nın Avrupa Birliği’nden ve onun gerici, özelleştirmeci politikalarından kopmasını açık açık söyleyen tek adaydı. Maalesef kendini sol addeden pek çok aday bile bu vurguyu yapmadı. Oysa Schivardi bu vurgu sayesinde, kendini “radikal sol”da görmeyen ama ciddi bir halk desteğine sahip çok sayıda belediye başkanının desteğini aldı.

Seçimlere katılım çok yüksek oldu. Seçmenlerin yüzde 85’i sandığa gitti ki, bu 1958’de kurulan Beşinci Cumhuriyet’in Çok sayıda işçi ve sendikacının desteğini tarihindeki en yüksek seçime alan Schivardi bağımsız adaydı. Avrupa Birliği politikalarını eleştiren tek aday oydu. katılma oranı. Gözlemciler,

Dayanışma için Abone Kampanyası

[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL

İsim, Soyisim: .................................................................................... Görev: .................................................................................... Adres: .................................................................................... .................................................................................... Posta Kodu: .................................................................................... İlçe, İl: .................................................................................... Telefon, Faks: .................................................................................... E-Posta: .................................................................................... 1051319 no’lu PTT Posta Çeki Hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)

Seçimden sonra: Hakiki bir işçi partisine doğru

Schivardi, seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz yayımladığı yazıda, kendisine oy veren yüz yirmi binden fazla kişiye bir çağrıda bulundu: Gelin yeni ve hakiki bir emekçi partisi için kolları her beraber sıvayalım; seçim çalışmaları sırasında yakaladığımız dinamizmi Avrupa Birliği’ne karşı emekçilerin haklarını savunacak, en acilen de sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerini koruyup, sanayinin ve tarımın çökmesine karşı duracak bir parti oluşturmaya yönlendirelim. İşçi Kardeşliği olarak Fransa’daki işçi ve sendikacılara yolunuz açık olsun diyoruz; yaklaşan seçimlerde benzer bir inşa süreci Türkiye’deki işçilerin önünde de bir görev olarak duruyor.

Mesut Ozansü

CHP’nin mirası

C

umhuriyet Halk Partililerin “devleti kuran parti” diye övündükleri CHP, ne yazık ki acı bir mirası ve çirkin bir gömleği sırtında taşımaktadır. Tek parti döneminin diktatoryal uygulamalarının tek hesap sorulması gereken partisi, 1950’de rahmetli İnönü’nün Celal Bayar ile anlaşmasıyla “hesap sorulmaması” kaydıyla iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir. Yine bu hesap sorulmama anlaşması yüzünden değil midir ki; İnönü, Celal Bayar’ın Kayseri Cezaevi’nden salıverilmesini “kuyudan adam çıkarma” olarak ele almış ve başarmıştır da. Cumhuriyet’ten sonra Diyarbakır’da kurulan Şark İstiklal Mahkemeleri, “Üç Aliler Destanı” da CHP’nin eseridir. Gene, Yasak Bölge Yasası’nı çıkaranlar, Avrupalılar’a Fırat’ın ötesini yasak edenler, bizim içinde bulunduğumuz rezaleti, siyaseti dünyanın gözünden kaçırmak için çırpınanlar, hep bu köklerini Kurtuluş Savaşı’ndan aldıklarını söyleyen partinin ileri gelenleri değil midir? Onlardır. “Ekmeğimize, aşımıza göz koyan” böyle bir parti lanetlenip tarihe gömüleceğine bu partinin çare imiş gibi sunulması, bu ülke insanlarının tarih bilinci ile alay etmekten başka bir şey değildir. Bir kısım İttihatçı’nın İzmir Suikastı’nın bahaneli katilleri Mustafa Suphi ve arkadaşlarını sorgusuz Karadeniz’in mavi sularına gömenler tarih huzurunda neyin hesabını verecek durumdadırlar? Bu kadar ağır insanlık suçlarını sırtına yüklenmiş bir siyasi parti kadrosu, geçmişi ve yaptıklarıyla belki de dünyanın bir başka ülkesinde yoktur. Bu ülkelerdeki yasaklar zincirinin kurucuları; tek parti, tek düşünce sisteminin kurucuları; özgürlük düşmanları; kıyımcılar tarihinin gömleğini sırtlarına giymişlerdir. Arkalarında mal, mülk, han, hamam, hisse senedi ile trilyonluk serveti olan bir parti; devletin arkasındaki en utanılan ve hiçbir zaman aklanması mümkün olmayan insanlık suçlarının tarihi dosyalarıdır. Onurlu insanların yaşadığı ülkelerde, bu kurum ve kuruluşların yalnız tarih önünde değil, başka mahkemelerde de yargılanmaları kaçınılmazdır. Fırsat düştükçe biz İşçi Kardeşliği Partisi olarak onları anlatmaya devam edeceğiz.


toplum

12

Konut hakkımızı istiyoruz!

Sarıyer Kars Mahallesi sakinleri tasfiye tehdidine karşı karşı insanca barınma koşulları için direniyorlar.

S

arıyer Maden Kars Mahallesi, İstanbul’un sayısız gecekondu mahallesinden biri ve diğerleri gibi her kamu hizmeti kırıntısı için devlet görevlileriyle uğraşmak, gerektiğinde kavga etmek zorunda kalıyor. Bunun üstüne Sarıyer İstanbul’un rant yapan bölgelerinden olduğu için mahalle sakinleri bir de kovul-

kapatılabilmiş. Mahallenin tek içme suyu kaynağı olan ormandan gelen su ise açıktan akan kanalizasyonun iki metre ötesinde bile değil! İçme suyu için şimdiki Belediye Başkanı Yusuf Tülün’den seçim döneminde söz alınmış, ancak İSKİ’nin istediği belgeler bir türlü Belediye’den çıkmıyor. Mahalle

Rantiye halkı kovmak istiyor Kars Mahallesi 22 senedir var ve ormanla olan sınırı bu süre içinde hep korunmuş. Ancak mahalleyi kuşatan yeni siteler pıtrak gibi çoğalırken ormanı yok ediyor. Bu siteler-

İşçi Kardeşliği

Siteden Kars Mahallesi’ne akan yağmur suyu gideri.

nin örgütlenmesinin bugün için zor olduğunu söylüyor. Ancak ilerde Sarıyer’de ve İstanbul’da böyle derneklerin biraraya gelmesine çalışacaklarını da ekliyor. Sarıyer çapında da Sarıyer Barınma Hakkı (SABAH) Platformu çerçevesinde özellikle gecekondu yıkımlarına karşı mücadele birleştirilmeye çalışılıyor.

İSKİ boru döşeme çalışması Belediye’den belgeler gelmeyince yarım bırakılmış.

sakinleri bu durumu mahallelerinin ma tehdidine karşı konut haklarını tasfiye edilmek istenmesine bağlısavunmak zorunda bırakılıyorlar. yor.

Su bile sorun

Çevrede son yıllarda kurulan sitelerin tüm sıhhi altyapıları tamamlanmışken, 22 senelik Kars Mahallesi’ne su hâlâ tankerlerle geliyor, depolardan evlere dağılıyor. Mahallenin kanalizasyonu açıkta akıyor, ancak halkın kendi çabasıyla kısmen

Mahallenin siyasi tutumu nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını da belirten mahalle sakinleri bazı hizmetleri ancak AKP içinden ilişkileri kullanarak alabildiklerini belirtiyorlar. Çöp konteynerleri böyle gelmiş.

Komşu site Kars Mahallesi’nden İsrail’in Utanç Duvarı’nı anımsatan yüksek duvarlarla ayrılıyor.

Dernek yöneticileri önümüzdeden Sarıyer Boğazkent Villaları’nın yağmur suyu gideri doğrudan Kars ki dönemde içme suyu hakkı için Mahallesine akıyor. Sonuç mahalle- mücadele edeceklerini, bu yolla Belediye’nin mahallelerini tasfiye liler için su baskınları oluyor. etme niyetini açığa çıkartacaklarını Siteler imar planında var, ancak söylüyorlar. Gerekirse Sarıyer’de onlardan çok daha eski olan Kars bir miting yapacaklarını da ekliMahallesi yeşil alan olarak gözü- yorlar. küyor. Öte yandan Sarıyer’de bölge Mahalle sakinleri evlerinin bölge gecekondu yıkımları gerçekleşiyor. Sarıyer Maden Mahallesi “kaçak”, yani ruhsatsız olduğunu Dereiçi Sokak Kültür ve Sosyal kabul ediyorlar. Ancak Anayasa’nın Yardımlaşma Derneği Başkanı Ali 57. maddesine göre devletin konut Doğan, durumu “Orman güzel, hakkının gereğini yerine getirmehava temiz, zemin sağlam; demek si gerektiğini söylüyorlar ve bu ki sen burada yaşayamazsın, çünkü gerçekleşmediği için buna mecbur bırakıldıklarını belirtiyorlar. Öbür yoksulsun.” diye özetliyor. taraftan “yasal”, yani ruhsatlı olarak ormanlar sitelere, özel üniversiteleMücadele re peşkeş çekiliyor.

örgütlenmeye çalışılıyor

Dereiçi Derneği kurulalı henüz bir yıl olmamış durumda. Ali Doğan örgütlenme açısından Sarıyer’deki benzer mahallelerden daha ileri olduklarını belirtiyor, bu nedenle mahalleler arası ortak bir mücadeleAçıktan akan kanalizasyon...

Zamanında işgücünün ucuz olması için çalışanların kalitesiz, kaçak konutlarda yaşamasına göz yuman; seçimlerde oy için bunları teşvik eden patronlar ve patron hükümetleri değil miydi? Şimdi de “işler değişti, oraya ben yerleşeceğim” diyerek yoksulları oradan oraya kovalamak istiyorlar.


Sayı: 27 Mayıs 2007

partimiz

13

Parti, sınıf tabanına dayanmalı! İKP Sarıyer üyesi Mustafa Çakaloğlu ile taşeron bir şirkette çalışma koşullarını ve partimizi konuştuk. Mesleğiniz nedir, geçiminizi bir sistemdir. Taşeron şirketler bir nasıl sağlıyorsunuz? yılı bulmadan sık sık değişiyor. O zaman da her seferinde yeni işçi Hizmet işkolundayım, bir üniver- statüsüne düştüğümüzden kıdem sitede temizlik görevlisi olarak kazanamıyoruz. Sendikalar ufak çalışıyorum. Taşeron bir şirkete tefek işyerlerine yanaşmak da bağlıyız. istemiyorlar. Taşeron sistemi sendikalara da vurulan bir darbe. Taşeron şirkette çalışmaktan Bu 12 Eylül hukukunun bizlere ötürü çalışma koşullarınız nasıl dayattığı bir geri adımdır. etkileniyor? İKP’ye neden üye oldunuz? Taşeron sistemi özünde işçilerin ekonomik taleplerine vurulan bir İKP beni temsil ettiği için üye darbedir. Bazı özlük haklarımızı oldum. Temel kriterlerim arasıntırpanlayan, kıdem tazminatına da sınıf tabanına dayanması vardı, ve yıllık izin hakkına darbe vuran

bunun için tercih ettim. Sınıfdaş insanların dayanışmasını istediğim ve sağladığı için. Çünkü parti içinde düşünceye göre bir ayrım yok, sınıf içinde tam bir demokratik yapı.

sınıfın sorunlarını çözme yolunda olmalı. Sınıfın en geniş kesimiyle kucaklaşmalı. Önümüzdeki en temel amaç örgütlenme. Önce bir örgütümüzü yaratalım, ileriki İKP politikasında hangi konula- aşamalar sonraki mesele. Bunun ra ağırlık vermeli? yolu da kitlelerin ekonomik, demokratik taleplerini öne alan Bir kere sınıfa yönelik olmalı, bir mücadele olabilir.

İKP Tüzüğü’nden • İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. • İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir. • Parti üyelerinin düşünce oluşturma ve bunu ifade etme özgürlüğüne kısıtlama getirilemez. • Partinin tüm yönetim birimlerinin üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur. • Patronlar partiye üye olamaz.

İKP Programı’ndan • İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır. • Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır. • Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran

• •

işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. • Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşmaya karşı; demokratik ve mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir. • Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tam tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak amaçlı bir birliktir.

• Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri anlaşmalar sona erdirilmelidir. • Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür. • İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demok-

ratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır. Büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar, işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda ya bu rejimden kurtulacak, ya da emperyalistler arası rekabet dünyayı açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre felaketleriyle yok edecektir. Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır. Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında ortak bir örgütlenme inşa etmek zorundadırlar.


14

partimiz

İşçi Kardeşliği

Hüseyin Yüksel: “İşçilerin kendi partilerinde yerlerini bulmaları lazım”

İktidar İşçilerin Elinde!

Yıllarca Kristal-İş sendikası bünyesinde Şişecam fabrikası işyeri baştemsilcisi olarak ve farklı görevlerle çalışmış, bugün İşçi Kardeşliği Partisi kurucusu ve İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi olan Hüseyin Yüksel ile görüştük. İşçilikle, sendikayla ve hapishaneyle aynı anda, 17-18 yaşlarında tanışmış, cezaevinin ardından geldiği İstanbul’da sendikal mücadeleye atılmış, 1 Mayıs’ın tümüyle yasaklı olduğu yıllarda 1 Mayıs’ta sendikaların kararı ile sokağa çıktıkları için yeniden hapishane hayatını tatmış ve çıktığında Şişecam işçilerinin eylemi sonucu işine geri dönmüş Hüseyin Yüksel, bugün 1 Mayıs’ın sadece “Taksim’de kutlamak” gerekçesiyle bölünmesini eleştiriyor ve ayrı kutlamanın bizi sermaye karşısında güçsüz düşüreceğini söylüyor. İsterseniz sendikal ve siyasal boyutuyla işçi hareketindeki deneyimlerinizle başlayalım. Ben işçilik hayatıma 1977 yılında Amasya’nın Çeltik maden ocağında başladım. Burada Devrimci Genel Maden-İş sendikasına üye olarak başladım. Orada 12 Eylül öncesindeki sağ sol hareketleri vardı. Orada 1979 yılında bir silahlı çatışma oldu. Daha sonra zaten 1980 yılında askeri darbe geldi. Ben bu ortamda 1718 yaşında, ne olduğunu anlamadan içeriye alındım askeriye tarafından. İki yıl Ankara Mamak Cezaevinde yattım. Daha sonra Amasya Cezaevi ve Niğde Ağır Cezaevinden de tahliye oldum. 84 yılında cezaevinden çıktım, askere gittim. 14 ay askerlik yaptım. Daha sonra İstanbul’a geldim. İstanbul’a geldiğimde ilk işçilikle ve sendika ile tanışmam Deri-İş ile oldu. Bir yıl deri sanayiinde çalıştım. O arada Deri-İş sendikasında olan Munzur Pekgüleç ile tanıştım. Orada siyasi çalışmalar başladı. Hiç kimse sendikadan, siyasetten konuşmazken biz orada sendikal örgütlenme yapıyorduk. Daha sonra yine gözaltına alındım. 3.5 ay yine cezaevinde yattım. Hangi örgüte mensup olduğumu, adını bile bilmediğim halde cezaevinde yattım ve çıktım. Daha sonra 85 yılında Şişecam’da işe başladım. İki yıl orada işçilerle tanıştım, işçiliği öğrendim. Biraz da geçmişten gelen deneyimimiz vardı, cezaevi olsun, sendikal faaliyetlerde bulunmuş olmak olsun. 1987 yılında işyeri temsilcisi oldum

seçimlerle. Daha sonra 88 yılında O dönem Türkiye’de Türk-İş içeriyeniden seçildim. sindeki irili ufaklı sendikalar sınıf ve kitle sendikacılığı, söz ve karar Sendikamızın ve diğer senditabanındır, sendika içi demokrasi, kaların aldığı karar doğrultusunda diyorlardı. Şimdi bunun karşısında 1989 yılı 1 Mayısına gittik. Bu geçmişte bizim muhalefet ettiğimiz 1 Mayıs gösterisinden dolayı yine merkeziyetçi anlayış var. Yani genel kısa bir tutuklanmam, cezaevi dönemerkezde kararları alıyorsun, tabamim oldu. Daha sonra dışarıya çıkna indirgiyorsun, böyle bir anlayış tığımda işyerine geri dönmem için var. Şu anda sendikaların bu duruma benim işçiler eylem yaptılar. İşveren gelmesinin en büyük sebebi merkebeni kabul etmiyordu. Şişecam’a ziyetçi anlayıştan geliyor. Yani senbu şekilde, işçilerin dika ağalığı. Tepede al sahiplenmesi ile dön“Ben Şişecam kararı tabana indirge. düm. Şişecam’a dönişçilerine düğümde ilk seçimAma 89 dönelerde işyeri baş temmindeki sendikacışu çağrıyı silcisi seçildim 1989 yapıyorum. Gelin lık böyle değildi. O yılında. dönemde fabrikaİşçi Kardeşliği larda birim temsilO dönemde Özal cilikleri vardı, işyeri Partisinde en hükümeti vardı. işçi komiteleri vardı. Gerçekten işçi hak- üst düzeyden en İşyeri işçi komitelelarına büyük saldı- alt düzeye kadar ri işyeri baştemsilcisi rılar oluyordu. Çok başkanlığında toplagörev alın. Bu büyük mücadeleler sizin göreviniz, nıyor, fabrika içerisüreci yaşadık. Daha sindeki rahatsızlıklar sonra 1991 yılında sizin partiniz bu.” konuşuluyor, tartışılı39 gün grev yaşadık. yor, kararlar alınıyor, Yani o dönem işçiler sendika genel merkeTürkiye genelinde zine götürülüp karar çıkartılıyordu. “Zincirlerimizden başka kaybedeYani söz ve karar tabandadır ilkesi, cek şeyimiz yok” diyorlardı. Bir sağlam sendikacılık, ileriye doğru dilim ekmeği iki dilim ekmeğe, iki sendikacılık, hak alma sendikacılığı tane zeytini dört tane zeytine çıkartbuydu. Şimdi maalesef böyle olmumamız lazım diyorlardı. Ve çok iyi yor. Hatta gelinen noktada her şey sözleşmeler yaptık. Gelinen noktamamen koltuk hesabı, kafa hesatada işçiler belli bir alım gücüne bına dönüşmüş. Ben bundan 17 yıl sahip oldular. Asgari ücret düzeyinönceki Şişecam’a, Kristal-İş’e bakde ücret alıyorlardı. tığımda, bir de şu andaki Şişecam’a, Fakat o dönemdeki sendikacılık Kristal-İş’e baktığımda üzülüyoanlayışı ile şu andaki sendikacılık rum gerçekten. Yazık diyorum, bu anlayışı arasında dağlar kadar farklı. kadar emekler sarf edildi, bu kadar

insanlar işten atıldı, bedeller ödendi, böyle mi olmalıydı diyorum. Sendikacılıkta şu yok; sen sağcısın, ben solcuyum, ben Aleviyim, ben Kürtüm, Samsunluyum, ben Urfalıyım yok. Yani nereli olursan ol, hangi dil, hangi ırk, hangi mezhep, hangi memleket, hangi yöreden olursan ol, sınıf yoldaşlığı, sınıf kardeşliği var. Peki sendikal hareketin geldiği noktada tek sorun sendika yönetimlerine merkeziyetçi anlayışların gelmiş olmasında mı? Neden bu anlayışlar sorgulanamıyor, değiştirilemiyor? İşçiye sınıfsal anlamda bir bilinç verilmezse işçi bir şey yapmaz. Yani işçiyi biraz hareketlendirmek lazım. Sendikalarda ilke, prensip olmadığı sürece, sadece koltukta oturup seçimden seçime, toplu sözleşmeden sözleşmeye sendikacılık yaparsan bu böyle olur. Ama işyerlerine hareketlilik kazandırırsan, işçiye yetki verirsen, karar alma hakkını tanırsan, o zaman sendikal hareket büyür. Bugün sendikacı da bir şey yapmıyor, işçi d e bir

İŞÇİ İ KARDEŞLİĞ PARTİSİ: ZUN PATRONUNU DIĞI ÜYE OLAMA TEK PARTİ!


Sayı: 27 Mayıs 2007 şey yapmıyor. Herkes hayatından memnun. Yani Türkiye’deki sendikal hareketin geri kalmışlığının, hak gasplarının ana nedeni de burada yatıyor. İşçi Kardeşliği Partisinin sendikal hareketle ilgili politikasını nasıl görüyorsunuz? Neden biz İşçi Kardeşliği Partisi’ni kurmayı gerekli gördük ki? İşte zaten arızanın bu noktasında, İşçi Kardeşliği Partisi de ortaya çıkıyor. Bizim amacımız ne; sendikaların önündeki tıkanıklığı gidermek, sendikadaki sendikalı işçilere bir arada hareketlilik kazandırıp onlarla ilkeli sendikacılık anlayışını hayata geçirmek için biz varız. Bizim iktidarımız da buradan gelecek. Sendika üyelerinin, işçi havzalarının olduğu yerlere hareketlilik kazandırıp, gerçek anlamda sendikacılığı hayata geçirip buralardan biz yola çıkacağız. Daha sonra da işsizlerle, emeklilerle, köylülerle de bunların yan vitrinini oluşturacağız. Bizim amacımız bu.

partimiz

15

masından geçiyor. İktidar işçilerin caksın. Çünkü biz burada devletle elinde yani. çatışmanın değil, haklarımızı geri almanın, talepleri kazanmanın peşiPeki bu sene 1 Mayıs’ın İstanbul’da ne düşüyoruz. Gelinen noktada konbölünmüş olmasıyla ilgili neler federasyonların 1 Mayıs’ı ayrı ayrı söylemek istersiniz? 1 Mayıs nasıl kutlaması bizi sermaye karşısında kutlanmalı? güçsüz düşürmekten başka bir işe yarama1 Mayıs dünya işçilemaktadır. rinin birlik, dayanışma, mücadele günü. 1 İKP’nin çizgisi, Mayıslar işçilerin hak bugüne kadarki ve talepleri için ya da çalışmaları ve neler gasp edilmiş haklarıyapması gerektiği nın geri alınması için konusunda neler bir mücadele günüdür, söylemek istersiniz? dayanışma günüdür. Bölünmüşlük çok kötü. İKP’nin başından Yıllardır Türkiye işçi beri içinde bulunan sınıfı bölünmüşlüğün acısını çeki- bir insanım. Artı gönüllü olarak paryor. Zaman zaman olaylar çıkıyor. tinin il yönetiminde görev aldım. Tertemiz, saf, temiz işçiler gerek- Bugüne kadar yaklaşık bir yılı aşkın siz yere orada dayaklar yiyorlar, süredir, başta genel başkanımız gözaltına alınıyorlar. Bunlar olma- olmak üzere, özverili bir çalışma

“Gelinen noktada konfederasyonların 1 Mayıs’ı ayrı ayrı kutlaması bizi sermaye karşısında güçsüz düşürmekten başka bir işe yaramamaktadır.”

Biz örgütlenmemizi hayata geçirip, işçi havzalarında gerçek işçi ması gereken şeyler. Bunlar olduğu önderlerini partimize çekip onları zaman da halk tarafından yadırganıön plana çıkarttığımızda zaten iktiyor 1 Mayıs. Hâlâ geçmişte olduğu dar gelecektir. gibi 1 Mayıs’ın salt komünistlerin İşçiler gerçek anlamda kendini bayramı falan olduğu bilip, kendi partisine oy verirse, söyleniyor, bu da topAKP’ye, CHP’ye falan değil, güç lumumuzun cehaletindengeleri büyük oranda değişecek- den kaynaklanıyor. tir. Ben yılların işçisiyim, 30 yıl Oysa başta da işçilik yapmışım, emekli olmuşum belirttiğim gibi 1 ve gelmişim kendimi bu partide Mayıs dünya işçilebulmuşum. Bu partide bir sıcaklık, rinin birlik, dayanışbir kardeşlik havası, bir dayanışma ma, mücadele günü. ruhu var, tertemiz yüzler var. Doğru Bugün de istenilen siyaset yapıyorlar. haklar, genel anlamda Şunu da söylemeden geçeme- Türkiye ve dünya işçi yeceğim. Şişecam’a ben 22 yılımı sınıfının gasp edilmiş verdim. Bu 22 yılın aşağı yukarı haklarının alınması için 1 Mayıs bir 7-8 yılı işyeri baştemsilcisi olarak talep günüdür bence. geçti. Bir dönem işçi yardım sandığı Türkiye’de üç tane konfederasbaşkan vekilliği yaptım. Yine üç işçi yon var. Ve hepsi ayrı kafadan, tüketim kooperatifi başkan vekilayrı yerlere çekiyorlar. Aslında 1 liği yaptım. Gelinen noktada ben Mayıs’ın kutlanması gereken yer Şişecem işçilerine şu çağrıyı yapıyoTaksim’dir. Elbette bu yıl ayrıca rum. Gelin İşçi Kardeşliği Partisinde 1977 1 Mayıs olaylarının 30. yıldöen üst düzeyden en alt düzeye kadar nümüdür, orada öldürülen masum görev alın. Bu sizin göreviniz, sizin insanların mutlaka anılması, hesap partiniz bu. Ben de sizin askerisorulması gerekmektedir. Ancak niz olayım diyorum. Şişecam’daki izin alınamıyorsa -ki bu ancak işçi tüm arkadaşlara, sendikacı olsun, sınıfının bütün gücü birleştirilerek olmasın. İşçilerin kendi partilerinsağlanabilir, bugün de bu yapılmade yerlerini bulmaları lazım, burası dığı için sağlanamıyor- orada çok onların yeri. Onların görev yapacağı fazla diretmenin bir anlamı yoktur yerler buralar. İktidar da bu insanbana göre. Yani eğer 1 Mayıs’ı gerların bu partiye sahip çıkmasından çekten kutlayıp taleplerini haykırageçiyor. caksan, 1 Mayıs’ı daha geniş kitleİşçi hükümetinin yolu Şişecam lerle coşkulu kutlamak istiyorsan, işçisinin, demiryolu işçisinin, petrol zorunlu olarak bir uzlaşma zemini işçisinin, havayolu işçisinin, metal, arayacaksın, tüm işçi örgütlerini tekstil işçisinin bu partiye sahip çık- ortaklaştırmak için çaba harcaya-

devam ediyor. Esasında yılların getirdiği bir birikimden kaynaklandı bu parti. Yani aşağı yukarı 1990 yılından, benim işyeri baştemsilcisi olduğum dönemden bu yana ben genel başkanımızla tanışıyorum. Gelinen noktada ben emekli oldum, başkanımız hâlâ işçi sınıfı diyor, ben de onunla birlikte mücadele etme kararı aldım. Bu partinin çok güzel özellikleri var. Bir defa bu parti farklı bir siyaset yapıyor ve işçi iktidarını öneriyor. Bununla birlikte bu partide din, dil, ırk, mezhep, memleket, yöre ayrımı yok. Yani ne olursan ol, eğer işçiysen, fakir köylüysen,

emekliysen, dulsan, yetimsen, işsizsen, sömürüldüğünü de hissediyorsan gel bu partiye üye ol, bu partiyi güçlendir diyoruz. Bununla birlikte kendi alanımda birinci dereceden ben kendi sınıf kardeşlerimi bu partiye davet ediyorum. Görev almalarını istiyorum. Bizim partimiz görev almak isteyen herkese açık bir parti. Her çevreden, yani sendikalı işçi olsun, sigortasız çalışan olsun, işsiz olsun, esnaf olsun bu partinin siyasi anlayışını anlattığımızda çok güzel olumlu tepkiler alıyoruz. Bu partinin program ve tüzüğünde çok güzel şeyler ifade ediliyor. Ben bugüne kadar partinin çizgisine bir-iki sendikacı dışında, eski siyaset yapan birkaç arkadaş dışında hiç kimseden olumsuz bir tepki almadım. Bir gün gelen bir arkadaş ikinci gün bu partiye üye oluyor. Bu partinin anlayışı, güzel kardeşlik havası, dayanışma görülüyor. Adam 20 yıl İşçi Partisi’ne üye olmuş, ben bu adamla üç ay tartıştım, dördüncü ay bir gün geldi, ikinci gün üye oldu. Bugün birçok sol parti tıkanıyorlar. İşçi Partisi demiş adam adına, sınıftan yana hiçbir şey yok. Bir oraya, bir oraya dönüp dolaşıp duruyor. Bizim ise amaçlarımız belli, önümüze koyduğumuz hedefler belli. ABD ile, emperyalizm ile, İMF ile, gümrük birliği ile ilgili düşüncelerimiz belli. Ortadoğu halkları kendi kaderlerine kendi karar versin, emperyalizm bölgeden defolsun diyoruz; Filistin’deki ayrım duvarına, Lübnan’daki İsrail işgaline, Irak’taki ABD katliamlarına karşı durmak gerektiğini tüm işçi arkadaşlara anlattık. Bu konularda biz netiz. Biz gerçek sorunların, taleplerin çözümü doğrultusunda iktidar olacağız diyoruz. Biz işçilerin kendi hükümetini öneriyoruz. Bunu yapmak da birinci dereceden sendikalı ve sendikasız işçilerin partiye katılmasından geçiyor. İkinci derecede de fakir köylülerin bu partiyi desteklemesinden geçiyor.

İKP ile bağlantıya geçmek için:

Genel Merkez: Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İstanbul İl: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul (Aksaray Metro karşısı) (212) 635 88 52 Gaziosmanpaşa İlçe: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul (532) 724 03 79 (537) 284 38 81 Küçükçekmece İlçe: Halkalı Yolu Cd. Nazlı İşhanı Kat: 3 No: 60 Sefaköy/İstanbul (535) 484 96 68 Balıkesir İl ve Merkez İlçe: Karaoğlan Mah. Çarşı Sk. No: 7 (Paşa Camii karşısı) Balıkesir E-posta: iletisim@iscikardesligi.org İnternet sitesi: www.ikp.org.tr


İKP’den Gebze’de panel:

Sosyal güvenlik nereye? IMF ne istiyor? İşçi ne yapmalı? İKP’nin 4 Nisan Çarşamba günü Gebze Petrol-İş sendikasında gerçekleştirdiği sosyal güvenlik paneli, Radikal gazetesi yazarı Atilla Özsever, Kocaeli Tabip Odası yönetim kurulu üyesi Burhan Çağlar Usta, Çelik-İş Gebze şube başkanı Şerafettin Koç ve İKP Genel Başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan’ın katılımıyla yapıldı.

P

anelde ilk sözü alan Çelik-İş Şube Başkanı Şerafettin Koç, konuşmasına, Edirne ile Diyarbakır’ı bir arada tutan sosyal güvenlik sistemidir; Türküz, Kürtüz; Aleviyiz, Sünniyiz ama hepimiz sağlığa ihtiyaç duyuyoruz, sağlık sistemi parçalandığında ortak noktamız kalmayacak, sözleriyle başladı. AKP iktidara geldikten bugüne kadar Sosyal Güvenlik meselesinin toplumun, sendikaların işçilerin sosyal tarafların gündeminde olduğunu belirten Koç sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimine göre reform, kimine göre dönüşüm projesi, kimine göre ise ülkenin en önemli bileşeni olan sosyal katmanları bir araya getiren Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, IMF ve DB dayatmalarıyla piyasalaştırılması söz konusudur.” Radikal gazetesi yazarı Atilla Özsever ise, yeni yasaya göre emeklilik için 25 yıl kesintisiz çalışmak gerektiğini vurugulayıp şu soruyu sordu: “Primleri günü gününe yatan, hiç işsiz kalmayan bir işçi olmadığına göre, işçiler için bu kaç 25 yıl eder biliyor musunuz?” Almanya, Fransa’da da işçiler iş kazalarına uğradıklarında doğrudan doğruya sendikanın sandıklardan yardım edildiğini, işsiz kalanlara işsizlik ödeneği verildiğini belirten Özsever, 1880’lerde Bismarck Almanya’sında, sendikaların bu işi organize etmesinden kaygılanarak işçi sınıfının toplumu etkilemesinin önüne geçmek için devletin bu işi üstlendiğini ifade etti. Özsever konuşmasını şöyle sürdürdü: 80’den sonra yeni dünya düzeni işsizlik sigortasına, kıdem tazminatına, sosyal güvenliğe, asgari ücrete tahammül gösteremedi. Bugün Dünya Bankası ve IMF’nin dört ana talebi var.

SAĞLIĞIN PİYASALAŞTIRILMASINA HAYIR! HERKESE ÜCRETSİZ SAĞLIK!

lanıyorlar. Kuruluş aşamasından itibaren uzun vadeli kamu kredilerini kullanıyorlar. Bunlar kamu malıdırlar. Sendikalar sağlık/sosyal güvenlik hakkının bir siyasal talep olduğunu göremiyorlar. Tavır siyasal bir tavır olmalıdır. Siyasal bir mücadele verilmelidir.”

1. SGS bu kadar yaygınlaşmasın, emeklilik yaşı ve prim ödeme dün sayısı artırılsın. 2. Sağlık hızla piyasaya açılsın paralı hale gelsin 3. Emeklilik ve sağlık sigortası birbirinden ayrılsın 4. Bireysel emeklilik ve özel sağlık teşvik edilsin. Bu çerçevede sosyal güvenlik haklarına ilk darbe, 1999’da Yaşar Okuyan’ın (ki kendisi 43 yaşında emekli olduğu halde işçilerden 60 yaşında emekli olmalarını istiyor) çalışma bakanı olduğu DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti döneminde vuruldu. 4447 sayılı yasayla emeklilik yaşı 58’den 60’a yükseltildi. Prim ödeme gün sayısı 5000’den 7000 güne çıkartıldı. Aylık bağlama oranları % 85’ten % 60’lara düşürüldü. Sosyal güvenlik hakkına ikinci darbe, 2006’da çıkan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanunu ile oldu. Bu yasa hem IMF’ye sunulan niyet mektuplarında hem de AB’ye sunulan ilerleme raporlarında yer almıştır. AB’nin de desteğiyle hem 5510 sayılı SS ve GSS çıkarıldı hem de Emekli Sandığı, Bağkur ve SSK’yı tek çatıda birleştiren 5502 sayılı yasa çıkarıldı. Sendikalar bu yasanın şu an çalışanları etkilemediği 2007’den sonra işe başlayacakları etkileyecekleri şeklide propaganda yapıldığı için ciddi bir mücadele olmadı ve bir iki açıklamayla geçiştirildi. Atilla Özsever, “Bana göre ilkesel olarak bu yasaya karşı çıkmak lazım. Yönetimde çalışanların daha fazla söz sahibi olmasını talep etmeliyiz.” sözleriyle konuşmasını noktaladı. Kocaeli Tabip Odası yönetim kurulu

İKP Genel Başkanı Zeki Kılıçaslan da, herkesten geliri oranında toplanacak vergilerle, nüfus cüzdanı olan herkesin sigortası olabileceğini belirtti. 2001’den 2006’ya kadar, SSK’lı sayısının % 40 arttığını, SSK’nın açtığı poliklinik sayıüyesi Burhan Çağla Usta ise “Sosyal dev- sının ve ameliyat sayısının %40 arttığını, let ilkesinin gerçekleştiği yer SSK’dır” SSK’nın harcamalarının ise %500 arttıdiyerek, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık ğını belirten Kılıçaslan, “Bu para nereye Sigortası Kanunu’nun, sosyal devlet ilke- gitti? Sağlık sektörüne,” dedi: “Prim esasini yok ettiğini söyledi. sına dayalı sigorta sistemi, işsizliğin olduğu, kayıt dışılığın olduUsta sözlerine şöyle ğu bir ülkede büyük bir devam etti: “Sağlık alakitlenin sosyal güvence nında birçok sıkıntının IK L Ğ A S M Ü kapsamı dışında bırakT olduğunu söylediler: İ R E maktır. Amerika’da 50 İL hastaneler yetersiz, EMEKÇ milyon insanın sigoraltyapı yetersiz, R A L A T S A H VE tası yok. Ancak herinsanlara yeterice E N kesten geliri oranında ulaşamıyor, dediler HASTA toplanacak vergilerle ve SSK’yı örnek İNE! İM T E N Ö Y kimlik kartı olan herkeverdiler. Türkiye’de sin sosyal güvence hakkı sosyal güvenliğin alt olmalıdır. Sağlık doktorlara yapısını oluşturan kurumbırakılmamalıdır. Hastanenin lar çökertilmeye çalışıldı. yönetimine doktorların yanı sıra SSK özerk bir yapı olabilse kendi kaynaklarını kullanabilse kendi kararların ondan hizmet alan insanlarda katılmalıdır. alabilseydi, asla çökmezdi. Kayıtsız istih- Hekimlerde hemşireler de denetlenebildamın yüksek olmasına rağmen bu kadar melidir.” düzenli prim toplayabilen bir kurum Sağlık sistemindeki sorunların çözüyoktu. SSK’nın sağlık bakanlığına dev- mü, işçilerin, emekçilerin politik bir güç redilmesi/devrilmesi süreci sağlığı pazar olarak konuya taraf olmasından geçiyor. haline getirmenin en önemli adımıydı. Sonuç olarak Sünni işçiler Sünni patSağlıkta Dönüşüm Projesiyle sağlığa ronlara, Alevi işçiler Alevi patronlara, ayrılan kaynaklar artısağcılar sağcı, solcurılmıştır. Ama kaynak lar solcu patronlara, toplumun temel sağlık Türkler Türk patronihtiyaçlarına dönmelara, Kürtler Kürt patmekte onun üzerinde ronlara, kısacası işçiözel sağlık kurumlaler patronlara ve yokrına, ilaç tekellerisullar zenginlere oy ne ve tıbbi teknoloji veriyor. Oysa işçiler tekellerine akmaktakendi partileri aracılıdır. Sağlığa daha fazla ğıyla, meclise girmeli pay ayırmak yıllarca ve kendi hükümetletalebimizdi. Şimdi ayırıyorlar, evet, ama rini kurmalıdır. Hedef işçi ve yoksul nereye gittiği de belli. Koruyucu sağlık köylü hükümetidir; sağcı-solcu patron hizmetlerine yani hastalığa yakalanma- hükümetleri değil. Ancak bir işçi yoksul dan alınması gereken önlemlere yatırım köylü hükümeti, kapanan fabrikaları tekyapılmalı diyoruz. Onlar sağlık teknolo- rar açabilir, özelleştirilenleri tazminatsız jisine İlaç tekellerine ya da ithal doktora millileştirebilir, sigortasız, sendikasız işçi yatırım yapıyorlar. Özel sağlık sektörü çalıştıran işyerlerine el koyabilir. kamu sigorta fonlarıyla var olmuştur. Özel hastaneler SGK kaynaklarını kul-


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.