ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ . . . KARDESLİĞİ
Sayı 46 • Haziran 2010 • 1 TL
Türkiye Birleşik İşçi Partisi merkezi gazetesidir
B
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
SİYONİST DEVLETLE HER TÜRLÜ İLİŞKİYE DERHAL SON VERİLSİN! İSRAİL’İN DESTEKÇİSİ NATO’DAN ÇIKILSIN, ABD ÜSLERİ KAPATILSIN!
aşta başbakan olmak üzere AKP’nin bütün yöneticileri mangalda kül bırakmıyorlar. Siyonist devlet İsrail’e aman vermiyorlar, onu diz çöktürüyorlar, teslim alıyorlar, hesap soruyorlar. Meselenin farkında olmayanlar sanacaklar ki, hükümetimiz Osmanlı’nın Filistin topraklarını Yahudilerden neredeyse geri almak üzere. İş neredeyse Bizans yönetimine kök söktüren Malkoçoğlu filmlerine benzedi. Oysa medyamızın bütün gazına rağmen, eğer hükümetin politikaları bu minvalde devam edecek olursa, ne yazık ki ölenler öldükleriyle kalacaklar! Siyonist İsrail devletinden hiçbir hesap sorulamayacağı gibi, kimbilir belki de ne idüğü belirsiz bir “sivil toplum” kuruluşunun başını çektiği eylem Kızılay gibi resmi bir devlet kurumu tarafından yapılmadığı için eleştirilecek.
Hükümet de muhalefet de samimi değil!
iktidarları da bu sağcı iktidarın yaptığı kadar katliam yapmışlardır.
İsrail’in ağabeyi NATO’dan da çıkılsın! İsrail’le her tür ilişkinin kesilmesinin yanı sıra bu devletin baş destekçisi ABD emperyalizminin başını çektiği NATO’dan çıkmak ve Türkiye’deki ABD askeri üslerini de kapatmak bağımsız bir politikanın atılması gereken olmazsa olmaz adımıdır. Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, ”NATO üyesi olmayan bir ülkenin (İsrail) silahlı kuvvetleri NATO üyesi (Türkiye) bir ülkenin vatandaşlarını öldürmüştür. Bu durumda NATO ne anlama geliyor?” haklı sorusunu sormuşsa hükümet de bu soruya uygun adımları atmak zorundadır. TBİP olarak yıllardır Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını, ABD askeri üslerinin kapatılmasını, bu ülkeyle yapılmış ikili anlaşmaların yırtılıp atılması gerektiğini söylüyoruz. Ancak bunlar yapıldığında emperyalizmden bağımsız bir yönelişe girebiliriz. Ancak o zaman Filistin gereken halkına gerçek desteğimizi sunarız. Gerisi palavradır.
Siyonist İsrail devletinin yaptığı bu vahşet karşısında atılması gereken ilk adım, bu ucube devletle bütün diplomatik, askeAtılması ri ve ekonomik ilişkileri derhal kesmekken, hükümet atıp tutmanın dışında hiçbir yaptırıma gitmemektedir. ilk adım, bu ucube Ortadoğu’da çözüm: Siyonist devlet yıkılmalı, Hükümet bu üç alanda da tek bir adım atmak niyedevletle bütün bağımsız, laik, demokratik Filistin kurulmalı! tinde değildir: diplomatik ilişkiler sürmekte, askeri ve ekonomik ilişkilerse pupa yelken devam etmektedir. diplomatik, askeri Siyonist İsrail devleti, Ortadoğu barışının önündeNitekim İsrail’den büyük paralarla satın alınan insanki temel engeldir. Bu devlet varlığını koruduğu sürece ve ekonomik sız casus uçakları alışverişi sürmektedir. Bu yaklaşım Ortadoğu’da barış olmayacağı gibi Türkiye’de de olilişkileri derhal hükümetin samimi olmadığının açık bir göstergesidir. mayacaktır. Bu yüzden siyonist İsrail devleti hem FiMuhalefet partilerinden MHP sadece askeri ilişkilerin kesmektir. listinli Araplar, hem Filistinli hıristiyanlar ve hem de kesilmesinden yanadır ki, bu da samimiyetsizliktir. Ana yahudi işçilerinin ortak eylemiyle yıkılmalı ve onun muhalefet partisinin çiçeği burnunda genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun yerine bağımsız, birleşik ve laik özgür Filistin devleti kurulmalıdır. açıklaması ise evlere şenliktir: “ İsrail devletine değil, yönetimindeki İki devletli çözümler emperyalizmin politikalarıdır ve bölgede kasağcı hükümete karşıyız!” Kılıçdaroğlu İsrail devletinin siyonist ponın akmaya devam etmesi içindir. Filistin, bütün dinlerden insanlalitikalarının oradaki hükümetlerden bağımsız olarak yürütüldüğünü rın ortak vatanıdır; bu yüzden laik olmak zorundadır. Ne teokratik bilmiyorsa Filistin meselesi ve siyonizm konularında hiçbir şey bilİsrail devleti ve ne de Şeriat yönetimi çözüm olamaz. İşte bu yüzden miyor demektir. Ya da çok şey biliyordur ve İsrail işbirlikçisi Türkiye Türkiye Birleşik İşçi Partisi (TBİP) olarak hep birlikte bir kez daha büyük sermayesiyle silahlı kuvvetlerine hoş görünmek istiyordur. Ayrı“Yaşasın bağımsız, birleşik, laik ve demokratik Filistin!” diyoruz. ca Kılıçdaroğlu hiç unutmasın ki, İsrail’de sosyal demokrat işçi partisi
Yaşasın bağımsız, birleşik, laik ve demokratik Filistin!
GÜNCEL DİSİPLİN
Özelleştirmede son kale elektrik, sendikalarımızın da son kalesi olabilir
H
ükümet, 52 hidroelektrik santralini satmak için harekete geçti. 52 santralin 19 grup halinde devredildiği satış sermayenin iştahını oldukça kabartmış durumda. Açılan 16 ihalede alınan 613 teklifle tüm özelleştirme ihaleleri arasında bir rekor kırılmış durumda. Uluslararası sermaye grupları da yoğun ilgi gösterenler arasında: Avusturyalı Verbund, Çek Cumhuriyeti’nden CEZ, Alman EnBW hâlihazırda Türkiye enerji sektöründe, yenilerinin de girmesi bekleniyor. Hidroelektrik santrallere ek olarak termik santrallerin de özelleştirilmesi planlanıyor. Elektrik özelleştirmesi son birkaç yılda oldukça yavaşlamıştı. Özel şirketlerin elektrik üretimindeki payı Ecevit hükümetinin son dönemi
Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan Düzenin yeni “müdür” adayı: Kemal Kılıçdaroğlu! Baykal’ın başına gelen (getirilen!) kaset olayından sonra CHP’de her şey bir anda değişti. Sadece CHP değil doğal olarak Türkiye’de de değişim rüzgârları esti, estiriliyor. Eğer bir ülkede “demokrasi” ile yönetim belirleniyorsa o ülkede egemen güçler halkın büyük bir kesiminin oyunun yönünü belirlemek zorundadır. Eşitsizliğin, adaletsizliğin, yoksulluğun yaygın olduğu bir ülkede ise bunu ancak emekçilerin, yoksul kitlelerin “desteğini” alarak sağlayabilirsiniz. Doğrudan doğruya herhangi bir büyük zengini veya patronu aday koyarak yoksulların desteğini alıp hükümeti belirlemek pek kolay olabilecek bir şey değildir. Dolayısıyla var olan egemen sistemi (kapitalist düzen) savunan siyasetçiler içinde buna en uygun olabilecek adaylar aranır, çeşitli çıkar ilişkileri içinde uygun olanların bazılarına yatırım yapılır. Burada egemenler için “en değerli siyasetçi” yoksul halkın kalbini kazanacak siyasetçidir. İşte düzen adına siyaset yürüten siyaset oyuncuları yoksul halkın kalbini ve umudunu ne kadar yakalayabilirse düzen sahipleri için o kadar değerli olurlar. Egemen sistem her zaman topluma sunacak bir kişilik, bir figür
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ile AKP hükümetinin ilk yıllarında yüzde 20’lerden yüzde 40’lara çıkmış ama 2003’ten beri bu seviyede kalmıştı. Enerji dağıtımında ise bu oran yüzde 3 gibi düşük bir seviyede. Hükümetin hamlesi bu ataleti aşmaya ve elektrikteki son parsayı da yağmalamaya yönelik. Bu özelleştirme de Et Balık Kurumu’ndan tutun, TEKEL’e ve hortumlanan bankalara kadar diğer özelleştirmeler gibi işletmelerin yıkımına, güvencesiz ve örgütsüz çalışmaya yol açacak. Ek olarak getirilmek istenen yeni düzen sektörü iyice kuralsızlaştırarak spekülasyona ve vurgunlara açık hale getirecek. Bu düzende enerji alım kararı her saat yapılacak ihalelerle alınacak, bu kadar ihaleyi kontrol etmek ve şeffaflığı sağlamak ise imkânsız olacak. 2006 bulur. Bu bazen halkın sevdiği/halka sevimli gösterilen herhangi meslekten birisi, bazen bir sanatçı, bazen bir imam/rahip olur. Bu o zamanın ruhuna ve zeminine göre değişir. Türkiye’de ise bu bazen “Çoban Sülü”, bazen “Karaoğlan”, bazen “Kasımpaşalı Recep”, bazen de “Gandi Kemal”dir. Türkiye siyasetine baktığımızda bu egemen sömürücü sınıf gücüne dayanmadan bağımsız olarak siyasal güç ve liderliklerin ortaya çıkmasının zorluluğunu görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda en etkili çıkışın 1961 Türkiye İşçi partisi (TİP) kuruluşu olduğu açıktır. Fakat bu yapının zaafa uğratılmasından sonra 1970’lerde yaşanan süreç çok öğretici derslerle doludur. 1970’lerde çok güçlü bir sendikal hareketin varlığına, yaygın ve güçlü sosyalist-devrimci örgütlenmelere rağmen bağımsız, ulusal çapta siyasette söz sahibi olacak bir işçi/emek siyaseti ortaya çıkamadı. Kendine sosyalist veya devrimci diyen birçok yapı “devrimci” ve “sosyalistliği” kendine layık görürken genel olarak aldıkları siyasal tutumlarla yasal imkânların varlığına rağmen ulusal çapta işçi, emekçi ve yoksul kitleleri CHP’nin “halkçılığına” mahkûm etti. Türkiye’de kitlesel bir sınıf temelli siyasalaşma geleneği kurulamadı ve bu politikaların etkisi halen devam ediyor. Ne yazık ki halen kapitalizmin Türkiye ölçeğinde geliştiği veya daha az gelişkin olduğu ülkelerde bile bizden çok daha güçlü sosyalist/işçi/
yılında Batı Anadolu’da yaşanan elektrik kesintilerini ve 2000-2001’de normal fiyatın 20 katına elektrik satıldığı Kaliforniya krizini hatırlayalım. Türk-İş’in en büyük sendikalarından Tes-İş 2008 yılında hem dağıtım hem de üretimdeki özelleştirme planlarına karşı hukuki mücadeleler yürüttüğü gibi eylemler de organize etmiş, hükümetin yol açacağı yıkımı ortaya koymuştu. Maalesef konunun aciliyet kazandığı bugünlerde bu konuyla ilgili emek siyasetleri varken Türkiye’de işçi sınıfı ve emeğin siyasal temsilinden söz etmek bile mümkün değil. Şimdi, sendikal hareketin çok dağınık, güçsüz ve yozlaşmış olduğu, sosyalist/devrimci hareketlerin ise 1980 öncesine göre çok daha sınırlı etkiye sahip olduğu bir dönemde CHP’nin Kılıçdaroğlu ile başlatılan halkçı, “sol” söyleminin varlığı ile karşı karşıyayız. Kitle tabanını önemli ölçüde aydın orta sınıf kökenli gençlerden ve yoksul Alevi mahallelerinden alan “sosyalist” solun buradan ciddi şekilde etkilenmemesi mümkün değildir. Açıktır ki yine geçmişte yaşananların bir benzeri bizi beklemektedir. Biraz da olsa bağımsız bir emek siyaseti için arayışı olan sınırlı sendikal çevrelerin ve “ çağdaş”, “emekten yana”, “sosyal demokrat” siyaset arayışları olanların derhal CHP yönelimine gireceği açıktır. Fakat bizim için bundan daha önemli bir sorun da zaten güçlü bir yapıya kavuşamayan sosyalist hareketin birçok parçasının yine kendinden menkul “devrimci” faaliyetlerine devam ederken işçi, emekçi kitlelere dolaylı ve fiili olarak Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin işaret edilecek olmasıdır. Yaşanacak olan bir kısır döngünün tekrarıdır. Bu ülkede merkez sağ veya “ılımlı İslamcı” partileri ile aynı zamanda düzenin CHP “halkçılığı”na karşı da geliştirilemeyen ve ulusal çapta siyaset sahnesinde/seçimlerinde yer alamayacak hiçbir siyaset girişimi bağımsız bir işçi siyaseti için kurucu
faaliyet göstermiyor, tabanın basıncı karşısında yaşanan grizu facialarıyla ilgili açıklama yapmakla yetiniyor. Enerji işçisi başta olmak üzere tüm örgütlü işçi sınıfı farkında olmalı ki bu özelleştirmelerin getireceği örgütsüzleştirme, taşeronlaştırma ve sanayisizleştirme Türk-İş’in sonunu getirecek ciddiyettedir. Sorumsuz Kumlu yönetimi yine bildiğini okursa kendi sonunu da hazırlayacaktır. bir unsur olamayacaktır. Bağımsız, kitlesel bir işçi siyaseti için birlik ve mücadeleyi yükseltemezsek emekçi kitlelerin gelecekte mutlaka yaşayacakları hayal kırıklığı ve arayış dönemine de bir cevabımız olamayacaktır. O zaman düzenin yeni “yönetici” adayına şimdiden sormamız ve yerini belirlememiz gerekiyor: Bütün çalışanların sigortalı/ sendikalı olduğu ve bunu sağlamayan işletmelere el konulan bir düzen mi kuracaksınız? Taşeron çalışma sistemini hemen, derhal, tümüyle ortadan mı kaldıracaksınız? Dünya ve ülke ölçeğindeki kriz ve yıkımların asıl faili olan bütün büyük kapitalist finans ve üretim araçları mülkiyetine el mi koyacaksınız? Kürt ve Türk halklarının eşit olduğu yeni bir demokratik anayasal düzen kurmaya söz mü veriyorsunuz? Özellikle de bölgemizdeki halkaların düşmanı ve düzenin asıl vurucu gücü olan NATO’dan ayrılarak Amerikan askeri üslerini mi kapatacaksınız? Bunların tümünün cevabı hayırdır. Bizim hedefimiz ise hep aynı: Sermayeden ve devletten bağımsız, işçilerin, emekçilerin ve yoksul halkın bağımsız siyaseti. İktidara, yönetmeye aday bir “birleşik işçi” siyasetine her zamankinden daha da çok ihtiyaç var.
DİSİPLİN GÜNCEL
Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin açılışı yapıldı B
aşta taşeron şirketlerde çalışan işçiler olmak üzere bütün işçilerin iş güvenceli kadrolarda sigortalı ve sendikalı olarak çalışacağı koşulları oluşturmak esası üzerine kurulan Taşeron İşçileri Dayanışma Ve Yardımlaşma Derneği’nin (Taşİş-Der) açılışı 16.5.2010 tarihinde İstanbul Tabip Odası’nda düzenlenen kokteylle yapıldı. Açılışa çoğunluğu işçi ve aileleri olmak üzere yaklaşık 150 kişi katıldı. Kokteyl, derneği tanıtan bir slayt gösterisiyle başladı. Daha sonra kurucu üyeler tanıtılarak kürsüye davet edildi. Ardından derneğin kurucu başkanı Güneş Cengiz’e söz verildi. Sağlıktaki taşeronların güvencesiz, insanlık dışı çalışma şartlarından bahsederek konuşmasına başlayan Cengiz, örgütlenme fikrini oluşturan olayı şöyle anlattı. “2010 Ocak ayından itibaren hastanede (İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi) yemek veriyoruz diye ücretlerimizden yemek paralarını kestiler. Bu durum bizim için dönüm
noktası oldu. Sadece İstanbul Tıp Fakültesinde 634 dilekçe toplandı, ilgili birimlere ulaştırıldı. Bu dilekçelerle beraber tanıştık ve sorunlarımızın ortak olduğunu gördük. İ.Ü’de sağlık, temizlik, yemek ve güvenlik olmak üzere yaklaşık 4000 taşeron işçisi var. Burada çalışan 4000 işçi ve diğer taşeron şirketlerde çalışan
arkadaşlar da bizimle aynı sorunu yaşamaktalar. Neden birleşip, örgütlenip haklarımızı aramıyoruz dedik.” Neden sendika değil de dernek sorusunu ise şöyle açıklıyor Cengiz: “Sendika mı dernek mi tartışmasın-
dan sonra dernek olmasına karar verildi. Çünkü sağlıkta çalışan taşeron işçisi ilk defa örgütlenecekti. Örgütlenmenin ne olduğunu bilmeyen işçi iş güvencesi olmayınca diğer ihalede işten çıkartılırım korkusu yaşıyor ve sendikalara çok soğuk bakıyor. Temizlik personelinin Belediye-İş ile yaşadığı olumsuz süreç de bu duruma sebep oluyor. Ayrıca hastane, sağlık, kayıt, temizlikte çalışan arkadaşları sendika iş kolları yasası gereği aynı sendikada örgütleyemiyoruz. Bu da bizim gücümüzün dağılmasına yol açıyor. Bunu kesinlikle istemiyoruz. Sendikaların şuan içinde bulunduğu durum bizi düşündürüyor. Derneğimiz hiçbir sendikanın güdümünde değildir. Sadece işçiler tarafından yönetilmektedir. Derneğimiz sendikalaşma karşıtı değil onun alt örgütlenmesidir.”
Yaklaşık yedi haftadır faaliyet gösteren derneğin yaptığı çalışmaları ise şöyle özetledi Güneş Cengiz: “Yedi haftada 700 üyeye ulaştık, maaşlar iki aydır düzenli ödeniyor, bireysel iş sözleşmemize senelik izin eklendi, derneğimiz ve Belediye-İş’in çalışmalarıyla temizlik
şirketinde çalışan arkadaşlarımızın Aralık ayı ödenmeyen maaşları ödendi, işten çıkartılan dokuz arkadaşımıza danışmanlık hizmeti verdik, iki işe iade davası açtık, işe iade masraflarını derneğimiz üstleniyor.” Cengiz konuşmasının sonunda derneğin kuruluşunda ve daha sonraki faaliyetlerinde önemli katkısı olan Başkanımız Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan’a yönetim kurulu kararıyla, derneğin süresiz onursal başkanlık unvanının verdiğini açıkladı ve başkan kürsüye davet edildi. Zeki Kılıçaslan kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Kokteyl yaklaşık üç saat sürdü.
YAŞASIN SINIF MÜCADELESİ VE DAYANIŞMASI!
Kendine “AK” Parti diyen AKP’nin elleri 30 madencinin kanına bulanmıştır Z
onguldak’ta otuz maden işçinin ölmesi yüreğimizi yaktı, öfkemizi arttırdı. Patron yanlıları büyük bir ahlaksızlıkla ‘kader’ deyip olayı geçiştirmeye çalışıyorlar. Patronların gazeteleri büyük bir pişkinlikle “Karadır Bahtımız Kara” diye başlık atıyorlar.
Onların bahtı değil yüzleri kara! Madencilerin her gün girdikleri mezar gibi ocaklarda ölmesinin sorumlusu iş güvenliği önlemlerini almayanlardır, gerekli denetimleri yapmayanlardır. Sorumlular hemen cezalandırılmalı, gerekli güvenlik önlemleri derhal alınmalıdır. Ama iş burada bitmez çünkü sorunun asıl kaynağı başkadır.
Madencilerin katili özelleştirme politikalarıdır Katiller, ‘rödevans’ adını verdikleri uygulamayla hak, hukuk dinlemeden kamunun ocaklarını mafyaya peşkeş çekenlerdir. Ocakların işletmesinin patronlara kiralanması demek olan rödevansın uygulanmasının önündeki kanunları, engelleri yavaş yavaş ortadan kaldıranlar, halkın madenlerini parça palca patronlara verenler suçludur. Katiller, yörenin insanlarını beş kuruşa özel ocaklara sürükleyenlerdir. ‘Rödevans’la yetinmeyip kamu ocaklarına özel
sektörü sokanlardır. Önce kamu ocaklarındaki yan hizmetleri, daha sonra asıl işi taşeronlara verenlerdir. Katiller, bir zamanlar “ocakları kapatacağız” diye halkı tehdit edenler, sonra Zonguldak’a gidip “işçi alacağız” diye müjde verenler, aldıkları işçilere düşük maaş verip, mevcut işçilerin maaşlarını düşürenlerdir. “Devlet ocakları piyasada rekabet etmelidir, rekabet edebilmesi için ucuza kömür üretebilmelidir” diyen; ocaklara yatırım yapmak yerine mevcut teknolojiyi söküp atanlar; ucuz olsun diye madencileri köle gibi çalıştıranlardır.
Madencilerin katili AKP hükümeti ve yardakçılarıdır! Zonguldak madencileri Türkiye’yi ilk yıllarından bu yana ayakta tutmuşlardır. Bugün özel bir üniversitenin kampüsü olan, uzun yıllar İstanbul’a elektrik sağlayan Silahtar santrali Zonguldak madenlerinden giden kömürle işlemiştir. Bilhassa inşaat sektörüne hammadde sağlayan Karabük, otomotiv ve beyaz eşya sanayilerine hammadde sağlayan Ereğli Demir Çelik fabrikaları-
na kömür, Zonguldak madencilerinden gitmiştir. İnşaat, otomotiv, beyaz eşya sektöründe büyüyen Türkiye’nin büyük patronlarının yediği her lokmada Zonguldak madencilerinin hakkı vardır. Madenlere gerekli yatırımı yapmayıp, sonra Zonguldak kömürü pahalı deyip kömür ithalatı yapanlar… Kamuya ait elektrik santrallerini küçülten, satan, özel elektrik santralleri yaptıran, demir-çelik fabrikalarını özelleştirip Zonguldak kömürünün yüzüne bakmaz olanlar… Zonguldak kömürünü vahşi piyasanın koynuna atıp, ucuza kömür satabilmek için, ucuza kalitesiz kömür üretebilmek için madenciyi ucuza, kötü koşullarda çalıştıranlar…
Madencilerin katili patronlar ve patronculardır! Zonguldak madencisi katillerine hakkını helal etmemelidir! En güçlü taleplerini, en güçlü şekilde yükseltmelidir. Zonguldak kömür havzasındaki tüm özelleştirmeler derhal durdurulmalıdır. Tüm havza millileştirilmelidir.
Halkı nükleer rekabetin içine, yani Orta Doğu’daki işgalin ortasına iten Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçilerinden kurtulmak şarttır. Emperyalizmden bağımsız milli enerji politikası geliştirilmelidir. Demir-çelik fabrikaları ve bölgedeki elektrik santralleri derhal millileştirilmelidir. Yurtdışından kömür alımına kota getirilmeli, Zonguldak’tan kömür alımı zorunlu hale getirilmelidir. Tüm büyük sanayi kuruluşları millileştirilmelidir, emperyalizmden koparılıp halka ait fabrikalardan hammadde almaları sağlanmalıdır. Emperyalizmden bağımsız bir milli sanayi politikası şarttır. Gerek madenlerin, gerek tüm sanayi kuruluşlarının verimliliğinin arttırılması için teknolojik yatırımlar yapılmalıdır. Bunun finansmanı, özel bankaların mallarına el konulması ve oluşturulacak tek bir milli bankayla sağlanabilir. İlk adımı Genel Maden-İs atabilir; Büyük Madenci Grevi’ndeki gibi katillerinin karşına dikilmelidir. Her bir işçi ölümü haberiyle yüreği yanan tüm işçiler, emekçiler, yoksul köylüler, işsizler hesap sormalıdır. Halkımızın yeri patronların ve patroncuların değil, işçilerin safıdır. Vakit seferberlik vaktidir. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
PARTİMİZ DİSİP / SEN
TBİP Mersin İl Örgütü Açıldı
T
BİP Mersin il örgütü 24 Nisan 2010 tarihinde parti üyeleri ve sempatizanları ile Genel Başkan Zeki Kılıçaslan ve Genel Başkan Yardımcısı Şadi Ozansü'nün de katılımıyla "Bahçe Mah. Hamle Apt. Kat:2 No:2 Mersin" adresinde açıldı TBİP Mersin il örgütü şu isimlerden oluştu; Ali Çubuk, İ.Halil Çakırlı, Haydar Günay, Erdal Doğan, Veysel Aydıncı ve Cem Polat. Mersin il başkanı Ali Çubuk, açılış konuşmasında konukları selamlayarak parti hakkında kısaca bilgi verdikten sonra genel Başkan Zeki Kılıçaslan'a sözü verdi.
Zeki Kılıçaslan konuşmasında genel siyasi durum hakkında bir değerlen-
Açılışta Başkan Kılıçaslan bir konuşma yaptı.
TBİP basın açıklaması
AKP’nin şeytani anayasa değişikliklerine hayır!
C
umhurbaşkanı Abdullah Gül, seçilmişini ve yaklaşık 700 Kürt çocuTBMM’den çıkan anayasa değiğunu hapiste tutmaya devam ederek şiklikleri paketini alelacele onayladıTürk ve Kürt halklarının eşitlenerek ğından anayasa değişiklikleriyle ilgili kardeşleşmesini engellemeyi, herkese referandum süreci şimdiden başlamış “açılım” diye yutturmaya çalışıyor. bulunuyor. Türkiye Birleşik İşçi Partisi, AKP’nin Genel Başkanı ve Başbabu değişiklik paketinin 12 Eylül Anakan Tayyip Erdoğan, artık yüzünü bile yasasına darbe indirmek bir yana, işçi- kızartmadan şu sözleri kolaylıkla dile ler, kamu çalışanları, köylüler, gençler, getirebiliyor: “Zonguldak madencikadınlar, emekliler ve tabii işsizler için lerinin aileleri bu tür kazalara zaten daha da tahammül edilmez bir hale alışıktırlar!” Tayyip Erdoğan gibi, getirdiğini ilan eder. AKP’nin Anayasa madenlerde güvenlik önlemlerinin değişiklikleri Şeytaalınmasına çalışmamış nın insanlara ikram Bunlar Zonguldak hiçbir başbakan buettiği bir elmadır. benzeri cinayetleri güne kadar bu lafları Üstü parlatılmış bu etmeye cesaret edemeelmanın içi zehirlidir. aklamak içindir! di. Kaldı ki bu defaki Bu anayasa değişikcinayetin sebebi doğrulikleriyle kimi “demokratik” açılımlar dan doğruya başbakanın çok sevdiği yapılıyormuş gibi gösterilerek 12 Eylül özelleştirme ve taşeronlaştırma poli1980’de Kenan Evren’in bile anayasa tikalarıdır. AKP’nin Anayasa değişikhükmü haline sokmaya cesaret edemelikleri paketi Zonguldak ve benzeri diği grev yasağı getiriliyor. Aynı şekiliş cinayetlerinin AKlanması içindir! de, 12 Eylül Anayasasında bile varlığını TBİP, bütün işçi, gençlik, kadın, koruyan ve mahkemelerin, “kamu işsiz ve emekli örgütleriyle Türk ve yararına aykırı düzenlemeler yapılaKürt halkını 12 Eylül 2010 tarihinde maz” hükmünü kullanmaları engelleyapılacak olan referandumda Şeytana nerek, her türlü özelleştirme ve satışın kanmayarak “HAYIR” oyu kullanmaönündeki pürüzler kaldırılmak isteya ve bu kampanyayı şimdiden ülke niyor. Öte yandan gene bu hükümet, çapında yaygınlaştırmaya çağırıyor. bir yandan seçmene giydirilmiş yüzde 10’luk deli gömleği barajını korurken, Böyle bir kampanyayı destekleyecek diğer yandan da bir yılı oldukça aşkın bütün örgütlerle önkoşulsuz birabir süredir tutukladığı 1500 kadar Kürt raya gelebileceğini de ilan ediyor.
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
dirme yaptıktan sonra neden bir işçi kitle partisine ihtiyaç olduğunu açıkladı. Bu konuda kendilerinin diğer emek yanlısı partilerin rakibi olmadıklarını belirterek, mevcut durumda ne TBİP'in ne de diğer örgütlerin işçi-emekçi sınıfları temsil etme iddiasında olamayacağını söyledi. TBİP'in amacının işçi sınıfının çıkarlarını sermayeye karşı somut politikalarla gündeme getirerek en geniş anlamda siyasal bir ortaklaşmanın sağlanması için çalışmak olacağını belirterek, AKP'nin anayasa değişikliği konusunda açıklayıcı bilgiler verdi. Genel başkan, AKP'nin gündeme getirdiği anayasa değişikliğinin tam bir aldatmaca olduğunun altını
çizerek, bu değişikliklerle özelleştirmelerin ve grev yasaklarının anayasal dayanağını oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. Bu değişikliklerde ne işçi ve emekçiler için ne Kürtler için ne de diğer ezilen toplum kesimleri için herhangi bir kazanım bulunmadığını belirterek, olası referandumda Akp'nin anayasasına HAYIR denmesi gerekir dedi ve TBİP Mersin il örgütüne başarılar dileyerek konuşmasına son verdi.
1 Mayıs Eskişehir ve İstanbul’da coşkuyla kutlandı A
ltı konfederasyonun 1 Mayıs’ı birlikte kutlama kararı Taksim’de olduğu gibi Türkiye’nin her yerinde sınıfın yüzünü güldürdü. Geçen yıl neredeyse iki farklı 1 Mayıs kutlamasının eşiğinden dönen Eskişehir’de bu sene birlik ve coşku hâkimdi. Türk-İş, DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’dan oluşan tertip komitesinin çağrısıyla bir araya gelen emekçiler Sıhhıye Meydanı’nda son yılların en kitlesel ve coşkulu 1 Mayıs’ına tanık oldular. Tepebaşı Belediyesi temizlik işçilerinin verdiği ritm-konserle başlayan miting, düzenleme kurulunun konuşmalarıyla devam etti. Türkiye Birleşik İşçi Partisi’nin de “Ya İşçiYoksul Köylü Hükümeti, Ya Kıyamet!” pankartıyla yer aldığı 1 Mayıs mitingi Sevinç Eratalay’ın konseriyle son buldu.
TBİP Mersin’de ilk defa 1 Mayıs mitingine kendi flaması ile katıldı Mersin’de 1 Mayıs, emek örgütleri, partiler ve diğer demokratik kitle örgütlerinin saat 10:00’da istasyon alanında toplanıp Cumhuriyet Meydanı’na yürüyüşü ile başladı. 1 Mayıs eylemine hazırlık işçi ve kamu çalışanları sendikaları ile Mersin’de örgütlü bulunan tüm emek ve demokrasi güçlerinin koordineli bir çalışması ile yapıldı. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu’nu (MEDP) oluşturan yaklaşık 35 örgüt, sendikaların 1 Mayıs eylemine aktif destek verdiler. Tertip komitesini oluşturan sendikaların dışında, mitinge katılımın sağlanması ve verimli geçmesi için Mersin Emek ve Demokrasi Platformu üyesi bulunan beş örgüt belir-
lenerek ayrıca bir komisyon oluşturuldu. Bu 1 Mayıs’ın en önemli tarafı, 15 yıldan bu yana emekçilere kapalı tutulan Cumhuriyet Meydanı’nın miting alanı olarak kullanılmasının başarılması olmuştur. Mitingde yaklaşık on bin katılımcı vardı. Ancak işçi katılımı beklenenin altında kaldı. Diğer siyasi parti ve örgütlerin katılımcılarının büyük bir bölümü gençlerden oluşuyordu. Katılım diğer yıllara oranla daha fazla ve görkemliydi. Buna rağmen atılan sloganlar ve konuşmalar yeterli canlılığa sahip değildi. Partimiz TBİP de ilk defa Mersin’de 1 Mayıs mitingine kendi flaması ile katıldı. 1 Mayıs Mersin’de yoğun bir katılımla yaşandı ancak işçilerin az olması, Akp'nin anayasa değişikliği konusunun hiç gündeme getirilmemesi ve katılımcıların büyük bölümünün gençlerden oluşması bu eylemin en dikkat çeken yönü oldu. Miting yapılan konuşmaların ardından saat 13:00’da sona erdi.
1 Mayıs 32 yıl sonra Taksim’de kutlandı 1978 yılından bu güne Taksim alanında kutlanılamayan 1 Mayıs, 2010 yılında işçi sınıfı ve onun dostları ve kardeşleriyle birlikte bir kere daha Taksim alanında coşkuyla kutlandı. Türkiye Birleşik İşçi Partisi de “AKP Anayasasına Oyumuz Hayır, Çözüm: Kurucu Meclis” pankartıyla alanda yerine alarak bu coşkuya ortak oldu. Türk-İş ile birlikte Unkapanı köprüsünde toplanan TBİP üyeleri Şişhane ve Tarlabaşı’ndan yürüyerek Taksim alanına vardılar.
Röportaj
NDİKALARIMIZ PLİN
Anayasa Değişikliği Referandumu ve Sendikalar 12 Eylül’de yapılacak olan Anayasa değişikliği referandumuna ilişkin Eskişehir’deki sendika başkanlarının görüşlerini aldık.
İşçi Kardeşliği/Eskişehir: AKP hükümetinin Anayasa paketi meclisten geçti. 12 Eylül’de referanduma gidilecek. Meclisten geçen paket içerisinde özellikle emekçiler açısından çok önemli düzenlemeler var. Esnek ve güvencesiz çalıştırma Anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Mevcut Anayasadaki “kamu yararı” ilkesi kaldırılıyor. Sizce emekçilerin ve emek örgütlerinin bu referandumda tavrı nasıl olmalıdır? NEJAT KILIÇ (Türkİş Bölge Temsilcisi): Emekçilerin ve emek örgütlerinin bu düzenlemelere evet demesi köle gibi çalışmaya evet demeleri anlamına gelecektir. Sendikasız, sigortasız, insan onuruna yakışmayan koşullarda çalışmayı Anayasa maddelerine taşıyan bu düzenlemelere karşı olunmalıdır. Kiralık işçi çalıştırmayı yasalaştıran bu değişikliklerin karşısındayız. KADİR ÖZENLER (Tek Gıda-İş Şube Başkanı): 12 Eylül askeri Anayasası karşısına çıkarılan, 12 Eylül sivil hükümet dayatması olan bir Anayasa ile karşı karşıyayız. Bu emekçilerin Anayasası olamaz. Yeni Anayasanın önceki Anayasadan farkı yoktur. Geniş kapsamlı, uzlaşıcı, halkın desteği ile hazırlanmış bir Anayasa değildir. Mademki halk onayına sunuyorsunuz o zaman iktidar tek başına hazırlamamalıdır. Bize düşen görev bizden götürdüklerini halka anlatmak olmalıdır. İSMAİL AYER (Kristalİş Şube Başkanı): Ülkenin ve emekçilerin bir Anayasa değişikliğine, hatta yeni bir Anayaysa ihtiyacı vardır. Ama mevcut olan değişiklikler bu ihtiyacı karşılamıyor. 12 Eylül faşizminin, işçi sınıfının ve yoksul halkın örgütlenme ve siyaset yapma hakkını elinden almak için yapmış olduğu 1982 Anayasası kabul edilebilir bir şey değildir. Mevcut değişiklikler tamamen bir aldatmacadan ibarettir. Halka ve işçi sınıfına hiçbir şey getirmediği gibi, sahip olunan hakları da elinden almaktadır. Bu değişiklik AKP’nin ve yandaşlarının kendilerini kurtarma, geleceklerini güvence altına almak için yapılmıştır. Tüm emekçiler, işçiler, gençler, kadınlar Anayasa değişikliğine karşı olmalıdır. Bu oylama Anayasa oylamasının yanında AKP oylamasına dönüştürülmelidir. BAYRAM KAVAK (DİSK Bölge Temsilcisi ve Birleşik Metal-İş Şube Başkanı): AKP hükümetinin ortaya koyduğu hafta meclisten geçirdiği ve referanduma götürülecek olan Anayasa paketi içinde emekçilerin geleceğini ilgilendiren yapıcı bir gelişme yoktur. Elbette ülkemizin yeni bir Anayasaya ihtiyacı vardır. Bir sendikacı olarak demokratik bir Anayasanın özlemi içindeyim. Fakat aldatmacı, bazı kesimlerin kendi çıkarları doğrultusunda yapılan bu Anayasaya karşıyım.
Bu Anayasa emeğin mevcut kazanımlarını bile elinden alacak olan bir taslaktır. 12 Eylül’de oylanacak olan bu AKP Anayasasını kabul etmiyoruz. Bu süreçte hem Anayasaya hem de AKP’ye hayır dediğimizi göstermeliyiz. SUAT BAŞARANER (Emekli-Sen Şube Başkanı): Biz bu Anayasaya emekliler açısından bakıyoruz. Mevcut Anayasanın 17. maddesi “herkesin örgütlenme hakkı olduğunu” yazıyor. Yine Anayasanın 51. maddesi “sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını işçi ve işverene” tanıyor. 03.10.2001’de bu ibare gereğince 4688 sayılı yasa ile kamu emekçilerine grevsiz sendika hakkı tanınıyor. Anayasanın 90. maddesi ise “uluslararası hukukun iç hukukun üstünde olduğu ve düzenlemelerin buna göre yapılması gerektiğine” hükmediyor. Uluslararası tüm maddeler “herkesin sendika kurabileceğini, kurulan sendikalara üye olabileceğini” yazıyor. Tüm bunlara rağmen emeklilerin sendikaları tanınmıyor. Disk-Emekli-Sen’i kapatan bu iktidarın emeklilere toplu iş sözleşmesi vereceğini açıklaması samimi değildir. Diğer açılımlarda da samimiyetsizliğini kanıtlamış olan bu iktidarın Anayasasına HAYIR diyoruz. SÜLEYMAN SOLAK (Eğitim-Sen Şube Başkanı): AKP’nin kendi özel çıkarları ve gündemiyle birebir ilişkili olan Anayasa değişikliği tuzağına düşmemeliyiz. 12 Eylül’de yapılacak olan referandumda tüm emekçiler ve emek örgütleri olarak HAYIR demeliyiz. Tuzak diyoruz çünkü Anayasa değişikliği paketinde geçici 15. maddenin kaldırılarak 12 Eylül rejimiyle hesaplaşılacağı aldatmacası, AKP ve destekçisi bazı liberallerin ellerindeki tüm olanakları kullanarak sürdürdükleri propaganda emekçiler tarafından açıkça görülmektedir. Kamu emekçilerine toplu sözleşme ve grev hakkını vermek bir yana işçi sınıfı için sözde var olan grev hakkını bile fiilen ortadan kaldıran, “kamu yararına aykırı düzenlemeler yapılamaz” hükmünü ortadan kaldırarak kamu mallarının özelleştirilmesinin yolunu açan, esnek ve güvencesiz çalışmayı yasalaştıran bu paketi onaylamak emekçilere ihanet etmekle eş anlamlıdır. Bu nedenle referandumda hayır oyu kullanmak işçi sınıfının sermayeye karşı yürüttüğü mücadelesinin ayrılmaz parçasıdır. Referandum sürecini tüm örgütlü gücümüzle emekçilerin içinde bulunduğu koşulları göstermeye ve AKP karşıtı kampanyaya dönüştürmeliyiz. RIDVAN BOZAN (BTS Şube Başkanı): AKP iktidarı emeğe ve demokrasiye yaptığı saldırıları TBMM’den geçirdiği Anayasa değişikliği paketinde de sürdürüyor. Tüm emekçiler bu anti demokratik değişikliğe dur demelidir. AKP’yi ait olduğu tarihin karanlık sayfalarına gömmek için referandumda HAYIR demeliyiz. Bu değişiklik paketinde emekçilerin alacağı tavır, ülkemizde emek ve demokrasinin kazanımlarının yok edilmesini, rejimin temellerinden sarsılmasını önleyecektir. Aslında bu referandumla demokrasinin rafa kaldırılması özlemi oylanacaktır. Tüm emekçileri uyanık
olmaya ve demokrasi için “HAYIR” demeye çağırıyoruz. RECAİ ILGIN (Tez Koop-İş Şube Başkanı): 12 Eylül Anayasası değişmeli; ancak AKP’nin hazırladığı Anayasa paketini yeterli görmüyoruz. Bu nedenle referandumda HAYIR oyu kullanacağız. Örgütlerimizi de bu konuda yönlendirmeye çalışacağız. KÜRŞAT CEYLAN (Çimse-İş Şube Başkanı): 12 Eylül Anayasasını kabullenmemiz mümkün değildir. Bir dönemi yok eden, baskı koşullarından doğan bir Anayasadır. 1982 Anayasası değişmelidir; ancak toplumun ortak mutabakatı sağlanmadan, hükümetin dayatmaları sonucu ve örgütlü işçi sınıfının yok edilmesini hedefleyen bir Anayasayı kabul etmemiz mümkün değildir.
TBİP İrtibat
(535) 943 08 13
Ankara
Antalya
Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 Eryaman: Özlem Sarı Tel: (505) 643 97 56 Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20 54
Hasan San Tel: (532) 363 13 49
Bursa Rasim Gökçe: (539) 297 08 41 Hamit Gün: (534) 255 68 63
İstanbul
İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52 Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efendi Sk. No: 36/5 Kadıköy Tel/ Faks: (216) 330 95 67 Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212 10 48 Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69 Esenler: Erhan Taş Tel: (535) 787 10 75 Küçükçekmece: Osman Zorba Tel: (535) 484 96 68 Gaziosmanpaşa: Sezer Şenol Tel: (542) 412 07 33 Sarıyer: Yaşar Avcı Tel: (533) 443 90 43 Zeytinburnu: Necdet Kılıçaslan Tel: (537) 737 22 48
Balıkesir İl Merkezi : Adnan Menderes Mh. Çarşı Mevkii No: 12 Nadir Bıçakçı: (542) 352 75 01 Muharrem Kartefe: (544) 452 47 60
Eskişehir
İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel: (222) 233 55 46
Tekirdağ/Çorlu
Ertuğrul Mh., Peştemalcı Cd., Özdoyuran Cami altı. Saffet Bilgi Tel:
Edirne İbrahim Dinç: (542 485 23 57
Gaziantep Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04
Malatya Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15
Mersin Bahçe Mh. Hamle Apt. Kat:2 No:2 İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46
Yalova Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77
Zonguldak Kadir Tuncer Tel: (542) 296 88 73
İnternet myk@ikp.org.tr, www.ikp.org.tr
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
DİSİPLİN ULUSLARARASI
Avrupa Birliği, Avrupalı İşçilere Savaş İlan Etti
M
ayıs ayındaki gelişmelerle birlikte Avrupa Birliği kime, neye hizmet ettiğini bir kez daha açıkça gösterdi: Bütün AB ülkeleri bütçe açıklarını kapatmak adına, işçilere ve emekçilere en ağır kemer sıkma koşullarını dayatacaklarını, eşzamanlı biçimde ilan etti. 9 Mayıs günü, Avrupa'da kapitalizmin derinleşen krizi karşısında Avrupa devlet başkanları ve IMF yöneticileri 750 milyon Avro'luk bir "kurtarma paketi" açıkladılar ve bütün hükümetleri bütçe açıklarını kısmaya çağırdılar. Aslında bu, AB’nin Avrupalı işçilere savaş ilanıydı. AB böylelikle demokrasi kalesi falan değil, IMF’nin taşeronu olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu. Çünkü bu paketten yararlanacak olan ülkeler IMF'nin kemer sıkma politikalarını uygulamak zorunda. İlerleyen günlerde tek tek bütün Avrupa ülkeleri kemer sıkma politikalarını açıklamaya başladı. Avrupa Birliği'ne üye olan ülkeler bütçelerinde toplamda 400 milyar Avro kısıntıya gidecek. Patronların hesabı, elbette bu meblağı kamu ve özel sektör çalışanlarına, işsiz ve emeklilere ödetmek...
Hükümetler işçinin boğazında
FRANSA
Mayıs ayında Yunan hükümeti 30 milyar kadar tasarrufu hedefleyen işçi düşmanı programını ilan etti. Programa göre kamu işçisi ve emeklisinin ücretlerinde kesintiler yapılacak, ardından maaşlar 2014’e kadar dondurulacak, ikramiyeler kesilecek, emeklilik yaşı 63'e
çıkarılacak ve sosyal programlarda kesinti olacak. Ayrıca KDV'de de çok ciddi artış gerçekleşecek. Sağlık ve eğitim harcamaları kesilecek. Patronlar ilk kez işe giren gençleri diğer işçilerden yüzde 20 ucuza çalıştıracak. İlk 12 ay boyunca da istedikleri zaman bu gençleri sorgusuz sualsiz kapının önüne koyabilecek. İspanya hükümeti de yaklaşık 80 milyar tasarruf etmek için kamudan 13 bin işçi çıkaracak, kamudaki ücretleri yüzde 5 indirecek, emekli ücretlerini donduracak. İtalyan ve Fransız hükümetleri de üçer yıl boyunca kamu ücretlerinin dondurulması, kamuda işten çıkarmalar ve emeklilik yaşının yükseltilmesi gibi işçi düşmanı tedbirler içeren planlarını açıkladı. Peki, kamu bütçe açıklarının sorumlusu emekçiler mi? Elbette değil. Patron yanlısı hükümetler 2008 ve 2009 yıllarında krize giren özel şirket ve bankaları kurtarmak için kesenin ağzını sonuna kadar açmıştı; şimdi de, zora giren kamu bütçelerini emekçinin sırtından kapatmaya çalışıyorlar. Yalnızca Yunanistan’a bakalım: Hükümetin açıkladığı program yaklaşık 30 milyar Avro tutarında. Oysa Yunan hükümeti batan bankaları kurtarmak için 2008’den beri kamunun toplam 28 milyar Avro’sunu harcadı. Ayrıca, büyük şirketlere uygulanan vergi oranları son 5 yılda yüzde 40’tan yüzde 25’e düştü: Kamu 30 milyar Avro vergi kaybına uğradı. Önceki yıllarda da Yunan hükümeti, diğer Avrupa hükümetleri
gibi, yapısal reform adı altında özelleştirmelerle kamunun gelirlerini azalttı. Bu arada, Türkiye’deki patron basını da dünya basını gibi Yunanlı emekçileri tembeller olarak resmetmek için, krizi Yunanistan’a özgü göstermek için her tür çabayı gösteriyor. Oysa Yunan emekçilerinin fiili emeklilik yaşı 61,4. Bu, Avrupa ortalamasının da Türkiye’nin de üstünde. Medyanın tüm çabaları boşuna: Sorun Yunan halkına özgü bir sorun değil, hepimiz biliyoruz. Asıl sorun kapitalizmin artık tüm dünyada çıkmaza girmiş olması.
Avrupa’yı Çinleştirmek Geçen günlerde, teknoloji şirketi Apple’ın Çin’deki Foxconn adlı taşeronundaki çalışma koşullarını okuduk hepimiz gazetelerden: Çalışma koşullarının aşırı ağır ve stresli olması yüzünden sadece bu yıl on emekçi intihar etti. Pek çok insanın satın almak için mağazalarda kuyruk oluşturduğu iPod, iPhone gibi cihazlar işte bu koşullar altında üretiliyor. Öyle ki, patronlar işçilerin intihar etmesini engellemek için işçi yurtlarının merdivenlerine tel örgü çekerek, işçilerini kümes hayvanı gibi gördüğünü teyit ediyor. İşte Avrupalı patronların Avrupa’da görmek istediği manzara da bu: İşsizlik tehdidi altında, insanlık dışı çalışma koşullarını, düşük ücretleri talep edecek, uysal Avrupa işçiler. Son krizden sonra bir işten çıkarma dalgası yaratan patronlar bu he-
deflerine doğru önemli adımlar attı. Haziran başında açıklanan verilere göre AB’de işsizlik oranı yüzde 10.1 düzeyine fırlayarak rekor kırdı. Bu, AB’nin kuruluşundan bu yana açıklanan en yüksek oran. Avro kullanan 16 ülkenin toplam işsiz sayısı 16 milyon. Gençler arasında işsizlik yüzde 20’lerde. Ancak işçi sınıfının doğduğu kıtada yaşayan, dünyanın en örgütlü işçi sınıfları arasında yer alan Avrupalı emekçiler mücadelede kararlı. Yunanistan işçi sınıfı kemer sıkmaya grev dalgalarıyla karşılık veriyor, bütün dünya emekçilerinin yüreğine su serpiyor. En son 5 Mayıs ve 20 Mayıs'ta yüz binlerce kişinin katıldığı genel grevler gerçekleşti. Fransa'da da 27 Mayıs'ta gerçekleşen ve kemer sıkma politikalarına karşı çıkan eylemlere -polise göre- 400,000 bin kişi katıldı. İtalyan hükümetinin kemer sıkma planından sonra CGIL konfederasyonu 25 Haziran’ı genel grev günü ilan etti. Avrupalı işçi kardeşlerimizin talepleri bizim de taleplerimiz olmalı: Yunanistan’ın dış borcu iptal edilsin! Yunanistan’daki ve tüm Avrupa’daki işçilerle dayanışmaya! İşçi ve emekli ücretlerindeki kesintilere, emeklilik yaşının artırılmasına hayır! Krizin faturasını işçiler değil bankacılar, kapitalistler ödesin! Batan özel şirketler ve bankalar karşılıksız kamulaştırılsın! IMF’ye ve onun taşeronluğunu yapan AB’ye külliyen hayır!
Ortak mücadelemiz: “Ellerinizi sistemimizden çekin”
F
ganıyla 24 Nisan tarihinde Paris’te biabrikalarda, örgütlerde, okulraraya geldik ve “Bağımsız İşçi Partisi” larda, işyerlerinde, şehir mertarafından iletilen, 25 bin işçi ve gencin kezlerinde; işçilere ve her kesimimzaladığı “Ortak Mücadele! Ellerinizi den aktiviste sesleniyoruz… Emeklilik Sistemimizden Çekin! İttifaOrtak mücadele komitelerinin kurulması için “Ellerinizi Emeklilik Sis- ka Hayır!” deklarasyonunu kabul ettik. Bakan Woerth, Sosyalist Parti, Frantemimizden Çekin! Sarkozy’nin İttifakısa Komünist Partisi ve na Hayır De!” sloganı Sol Parti’nin yanı sıra Deklarasyonumuz etrafında birleşiyoruz. sağ partilerin liderleHükümet emeklilik açık: Ellerinizi riyle 22 Nisan’dan beri sistemi reformunun görüşüyor. PlanlaEmeklilik kaçınılmaz olduğunu dıkları “Emeklilik iddia ederken, tüm Sistemimizden Sistemi Reformu” ülke çapında giderek konusunda onlara göÇekin! artan sayıda emekçi rüşlerini iletiyor. Her emeklilik sistemitaraf iyi bir reformun neleri içermesi mizin korunması için birlikte hareket gerektiğine dair görüşlerini iletiyor. etmek gerektiğini ve hükümete geri Delegeler, işçiler, her kesimden adım attırmanın mümkün olduğunu aktivistler, emekliler, çalışanlar olarak düşünüyor. Oyun henüz bitmedi. Esas farklı fikirlerimiz olmasına rağmen, soru şu: İşçileri ve örgütleri, hükümekendini işçi sınıfının ve demokrasinin ti durdurmak ve emeklilik sistemini temsilcileri olarak gören parti liderlerikorumak amacıyla sınıf mücadelesi ne şunu söylüyoruz: Sarkozy hükümeekseninde nasıl birleştireceğiz? tiyle bir ittifak söz konusu bile olamaz, Ortak mücadele komitelerinin hiçbir konu üzerinde fikir birliğine delegeleri (*) olarak bizler, “Ellerinizi varılmamalı, emeklilik sistemi ve iyi bir Emeklilik Sistemimizden Çekin” sloreform üzerine tartışılması gerektiği
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
üzerinde dahi uzlaşılmamalı. Kısaca, kredi notunu düşürmemelidir. Şu anda “Ellerinizi Emeklilik Sistemimizden yüksek bir kredi değerliliğine denk Çekin” diyoruz ve ortak mücadelemigelen AAA kredi notunun düşürülmesi zi bu slogan temeline oturtuyoruz. durumunda Fransa tüm etkisini kaybedecektir ve bu noktada emeklilik sisteBiz delegeler, işçiler ve aktivistler, işçilerin büyük bir çoğunluğunun ortak mi reformu çok büyük önem taşıyor.” fikirlerini yansıttı15 Mayıs’ta hüHiçbir şey emeklilik ğımızın farkındayız: kümet emeklilik Sistemin açık verdisistemi reformuyla sistemimizi ğine yönelik iddiaları ilgili seçeneklerini sorgulayan bir reddediyoruz. Söyleaçıklayacak. Tüm işçi nen her yıl 10 milyon tartışma içerisine ve aktivistleri, fabriEuro’luk açık oluştuğu. kalarda, örgütlerde girmeyi haklı Hükümet, bankaları ve okullarda, işyerleve iflas eden patronları çıkaramaz. rinde ve şehir merkurtarmak için milkezlerinde “Ellerinizi yarlarca Avro harcadı ve şirketlerin 32 Emeklilik Sistemimizden Çekin! milyar Avro’luk sosyal güvenlik primi Sarkozy’nin ittifakına hayır de!” sloborçlarını affetti. Ayrıca her yıl kamu ganı etrafında ortak mücadele için borcu için 46 milyar Avro faiz ödüyor. komiteler kurmaya çağırıyoruz. Hükümet, Sarkozy-Fillon-Woert Tüm ülke çapında, savunduğuittifakının amacının finans piyasalamuz farklı görüşlere saygı göstererek rının taleplerini karşılamak olduğunu ortak sloganımız etrafında bir araya itiraf ediyor. Fransız Le Monde gazegelmeyi, yürüyüşler, gösteriler ve tesinin 20 Mart tarihli haberine göre mitingler düzenlemeyi öneriyoruz. Sarkozy’e yakın birinin beyanatı şu (*) İşten Atmalar Yasaklansın Koşekilde: “Derecelendirme kuruluşları mitelerinin delegelerinin desteğiyle. Fransa’nın borç ödeme gücünü gösteren
ABD
ULUSLARARASI DİSİPLİN
ABD vatandaşı Yahudiler Obama hükümetini İsrail’e sağladığı tüm desteği kesmeye çağırıyor
Cynthia Mc Kinney Gazze Özgürlük Filosu’nda yaşamını yitirenlerin yasını tutarken haykırıyor: ABD halkı ve dünyadaki herkes İsrail’in dokunulmazlığına bir son vermelidir!
İ
srail’in son suçu karşısında öfke doluyum. Yanımdaki Özgür Gazze yolcularıyla birlikte ağlıyorum. İsrail’in silahsız insanlık aktivistlerine karşı gerçekleştirdiği gereksiz ve mantıksız eylemi yüzünden canlar kaybedildi. Beni kızdıran bir şey daha var: Siyonist finansa ve bağnazlığa bağımlı olan ABD’nin siyasi sınıfı İsrail’in eylemlerini destekliyor ve teşvik ediyor. Bunların gözünde İsrail savaş makinesine satılan hiçbir Amerikan silahı gereksiz değil. Dünya, taş kalpli bir umursamazlıkla olanlara sessizce seyirci kalıyor. Geçenlerde İHH’yi ziyaret ettim. Halen İsrail’in akıl almaz şiddetine dair raporlar gelmekte. Elbette basındaki ve ABD hükümetindeki İsrail savunucuları İsrail’in yalanlarına gönülden destek verecekler. Bunların isimlerini aklımızda tutmalıyız. İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından işe alınan 12.000 internet el bombacısı sanal ortamda yalanları yaymakla görevlendirildiler. İnternette okuduklarınıza dikkat edin ve okuduklarınıza inanmadan önce iki kez düşünün. İsrail’in ısmarlamadığı yazıları okuyor olabilirsiniz. Televizyonda savaşın vahşetine dair tarihsel görüntüleri bulabileceğinizden şüpheliyim. Bugün ABD’de Anma
Günü. ABD’nin savaşta kaybettiklerini andığı gün. U.S.S. Liberty gazisi Joe Meadors’un Özgürlük Filosu’na katılmasını desteklemiştim. Uluslararası sularda seyreden U.S.S. Liberty mensubu masumların kaderi, Özgürlük Filosu’na katılanların da başına geldi. 1967’de İsrail’in ABD gözetleme gemisine saldırması sümen altı edildi. İsrail’i insanlığa karşı işlediği suçlardan, savaş suçlarından, soykırımdan ve barış karşısında işlediği suçlardan sorumlu tutmaya dönük her çaba başarısızlığa mahkûm edildi. Belçika ve İspanya, İsrail’in girişiminden sonra evrensel yargıya ilişkin iç yasalarını değiştirdiler. İsrail önderliğiyle aynı koroda şeflik yapan herkes savaş suçlusudur. Gazzeli çocuklara pastel boya götürmeye çalışırken İsrail’de hapse atılmış ve İsrail’i başarısız devlet olarak nitelemiştim. Eğer silahsız insan hakları aktivistleri İsrail için bir tehdit oluşturuyor, İsrail bunları katletmeye çalışıyorsa, İsrail başarısızlığa uğramış bir devlettir. İsrail başarısızlığa uğramış nükleer bir devlettir.
Shimon Peres 1975’de Güney Afrika’ya “üç ayrı boyda” nükleer silah teklif etmiştir. Obama’nın İsrail’in “füze savunması” için 205 milyon dolar ek yardım yollaması vicdansızlıktır. Zira
aynı hafta İsrail’in Güney Afrika’daki aparthayda (ırk ayrımına) nükleer silah teklif ettiği ortaya çıkmıştır. Geçen hafta ortaya çıkan raporlara göre İsrail eski başbakanı Shimon Peres 1975’de Güney Afrika’ya “üç ayrı boyda” nükleer silah teklif etmiştir. Bu mektubun altında Güney Afrika adına o zamanki savunma bakanı P. W. Botha’nın imzası bulunmaktadır. Bu rapor İran’ı suçlu gösteren tüm Obama yönetimini trajikomik bir durumda bırakabilirdi. Oysa ABD’nin İsrail’in kana susamışlığını desteklemesi hayati ciddiyettedir. Bu tavrın ölümcül sonuçları vardır. Bu ayın başında İsrail OECD’ye kabul edildi. Tüm dünyadaki boykot, tecrit, müeyyide çalışmalarıyla alay edercesine... İsrail bir kez daha kanlı sonuçları olacak şekilde uluslararası toplumla alay etti; çünkü bunu yapabiliyor. Filistin’deki Bertrand Russell Mahkemesi’nde görev almaktan gurur duyuyorum. Şirketlerin suç ortaklığını sorgulayacağımız bir sonraki toplantı 5–7 Kasım tarihlerinde Londra’da olacak. Ajandalarınıza lütfen yazın. Elimizden geleni yapmak zorundayız. Ülkemizdeki halka ve tüm dünyada insan haklarına karşı yürütülen savaşlara son vermek zorundayız. Bir arkadaşım yolladığı mesajda İsraillilerin aklını kaçırdığını söylüyor. İsrailliler geçmişte de olduğu gibi dilediklerini yapabileceklerini
İsrail düşmanca askeri eylemlerine son vermelidir Michael Eisenscher ABD’de yaşayan bir yahudi olmasına rağmen hükümetini İsrail ordusuna sağladığı desteği kesmesi için uyarıyor ve suçluların cezalandırılmasını talep ediyor.
G
azze Özgürlük Filosu uluslararası sularda İsrail savaş gemilerinin, helikopterlerinin ve komandolarının korsan saldırısına uğradı. Filo birçok milletten 700’den fazla yolcu ve 5000 tonluk inşaat ve insani yardım malzemesi taşıyordu ve bir buçuk milyon Filistinli’nin yaşadığı Gazze’ye uygulanan ambargoyu yarmak
için açık denizlerde yol alıyordu. Filoda 50’den fazla ülkeden parlamenterler, doktorlar ve barış aktivistleri bulunmaktaydı. Şüphesiz, bu insanların Gazze limanına gitme ve İsrail’in 2008 Aralık’ı ve 2009 Ocak’ı arasındaki vahşi saldırıları yüzünden Gazze şeridindeki Filistinlilerin ihtiyaç duyduğu insani, tıbbi ve inşaat malzemelerini ulaştırma hakkı bulunmaktaydı. İsrail hemen silahsız sivillere karşı yürüttüğü düşmanca askeri eylemlerine son vermeli ve bu suça karışan herkes Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ya da
benzeri bir tarafsız uluslararası mahkemede yargılanmalıdır. İsrail uluslararası toplumdan dışlanma niyetindeymiş gibi görünüyor. Başkan Bush’un hoşuna giden ifadeyle “haydut devlet” olmak istiyor. Hükümet maskesi takıp, suç işliyor. Bu çağrıyı ABD’nin yahudi bir vatandaşı olarak, her şeyden önce vicdan sahibi biri ve insan ırkının bir üyesi olarak yapıyorum. Umarım İsrail halkı da insanlığını bu ırk ayrımcılığı projesine son vererek gösterir.
Michael Eisenscher
Biz hiçbir şey yapmaz ve İsraillilerin işledikleri cinayetlerin yanlarına kar kalmasına izin verirsek insanlık onurumuzu kaybetmiş olacağız.
düşünüyor olabilirler; çünkü sonunda yaptıkları yanlarına kalıyor. Beni Gazze’deki çocuklara sevgi götürüyorum diye hapse atmışlardı, benzer bir şeyi yapmaya çalışan insan hakları aktivistlerini öldürdüler. Bence eğer biz hiçbir şey yapmaz ve İsraillilerin işledikleri cinayetlerin yanlarına kar kalmasına izin verirsek aklımızı, ruhumuzu, insanlık onurumuzu kaybetmiş olacağız. ABD halkını bu süreci değiştirmeye çağırıyorum. 2010 Anma Gününde şaşkınım, kızgınım; Gazze Özgürlük Filosu’nda ölenlerin yasını tutuyorum.
Cynthia Mc Kinney
İşçi Kardeşliği Sayı: 46 • Haziran 2010 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Türkiye Birleşik İşçi Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: TBİP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 ING Bank, Soğanlık Şubesi: TR63 0009 9008 4616 8400 1000 0 Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı/İstanbul Tel: (212) 576 47 15 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
1
Mücadeleci bir sendikal hareket için
980 darbesinden bu yana tüm işçiler, emekçiler olarak giderek artan şekilde birçok haklarımızı yitirdik. Ne doğru dürüst ücret kaldı, ne iş sağlığı/iş güvenliği ne de örgütlenme hakkı. Uygulanan vahşi kapitalist politikalar ve çıkarılan yasalarla sendikalı işçi oranı özel sektörde yüzde üç düşmüş, özelleştirmelerle kamudaki sendikalı işçi sayısı da hızla azalmakta. Hızla kötüleşen koşullar bizleri güvencesiz çalışmaya, işsizliğe hatta birçok olayda gördüğümüz gibi ölüme mahkum etmektedir. Birçok büyük sendikanının çoğu yöneticisi için “mücadele” işçi hakları için değil sadece ve sadece gelecek sendika kongresinde de koltuğumu nasıl korurum kavgası anlamına geldi
Bütün bu olanlara karşı ne yazık ki yeterince mücadele edemedik. Mücadele edemedik çünkü sermaye güçleri bir yandan yasalarla, baskılarla sendikalarda örgütlenmemizi engellendi bir yandan da sendikalar birer mücadele örgütü olmaktan çıkarılıp bazı sendikacıların “işyerleri” haline getirildi. Sendikaların çoğu bırakın işçileri örgütlemeyi, hareketlendirmeyi işçilerin içine girmekten çekindikleri bürokratik yapılar halini aldı. Birçok büyük sendikanının çoğu yöneticisi için “mücadele” işçi hakları için değil sadece ve sadece gelecek sendika kongresinde de koltuğumu nasıl korurum kavgası anlamına geldi. Demokratik hiçbir işleyişin kalmadığı birçok sendikada bu “koltuk kavgası” da her türlü çirkefin döndüğü bir “çete” savaşı niteliği kazandı. Bir bütün olarak bakıldığında her iki konfederasyona bağlı bazı sendikalar dışında esasta TÜRK-İŞ ile DİSK arasında sendikal anlayış konusunda esaslı bir fark da kalmamıştı.
Sermaye güçleri istedikleri başarıya ulaşmıştı ama yine de işçiler olarak bu zor koşul-
larda da tümüyle yenilmedik. Ücret düzeylerinde yaşanan büyük kayıplara karşı yürütülen 1989 “Bahar Eylemleri’ zamanın hükümetini iyice yıprattı ve en sonunda Özal ve partisi ANAP hükümetten düştüler. ANAP gitmişti ama politikaları aynen, hatta şiddetlenerek devam ediyordu. Öte yandan geçici olarak o dönemde bazı mücadeleci işçiler çeşitli sendikalarda şube düzeylerinde yönetime geldilerse de sendikalarımızdaki “çürümüş” yapı devam etti ve bu mücadeleci işçileri de ya birkaç yıl içinde tasfiye etti ya da hemen “kendine” benzetti. Bir bütün olarak bakıldığında her iki konfederasyona bağlı bazı sendikalar dışında esasta TÜRK-İŞ ile DİSK arasında sendikal anlayış konusunda esaslı bir fark da kalmamıştı. Her ikisi de pasif, uzlaşmayı esas alan, örgütsüz işçi kesimi ve diğer emekçilerle birleşerek mücadeleyi toplumsallaştıracak, siyasallaştıracak bir yönelimden uzak kaldılar ve bürokratik işleyişte birleştiler. Fiiili ve meşru bir mücadele anlayışı ile yükselişe geçen ve örnek teşkil eden KESK de 2001’de çıkan yasayla birlikte benzer bir yönelime girdi. KESK’ in hastalığı ise yönetimlerde belirleyici olan bazı sol siyasi yapıların sendikayı fili, meşru bir sınıf mücadelesi örgütü olmaktan çıkarıp mevcut “kazanımlarını” paylaştıkları bir “statüko ortaklığı” haline getirmeleri oldu. Bu sendikal yapılarla sınıf mücadelesi açısından daha iyi bir yere varılamaz!
devam eden bu arayış ve onun verdiği mesaj ortadadır: Bu sendikal yapılarla sınıf mücadelesi açısından daha iyi bir yere varılamaz! Varolan sendikal anlayış ve sendikal yapılar mücadeleci bir hareket doğrultusunda değişmek zorundadır.
Varolan sendikal anlayış ve sendikal yapılar mücadeleci bir hareket doğrultusunda değişmek zorundadır. Sorun yöneticiler değil esas olarak sermayenin de işine gelen sendikalardaki bürokrat yapıdır. Konfederasyon ve işçi-kamu emekçisi ayrımı yapmadan, bütün işçi sınıfını mücadeleci bir hatta birleştirmeyi hedefleyen, işyeri örgütlenmelerine dayanan, tabanın tam karar sahibi olduğu, profesyonel yönetici anlayışını olabildiğince sınırlayan doğrultuda bir “sendikal taban hareketi” için mücadeleden başka bir yolumuz yoktur. Bu amaçla işçi hareketini geliştirmeye dönük sorunlarımızı, çözüm önerilerimizi ve deneyimlerimizi konuşmak, ortaklaştırabildiğimiz önerileri birlikte hayata geçirmeyi hedeflemek üzere bütün sendikal kurumları, sınıf mücadelesinin içinde yer alan herkesi eşit söz hakkıyla forumumuza davet ediyoruz.
Açıktır ki patronlara ve onların siyasi temsilcilerine karşı mücadele ancak örgütlü olmakla mümkündür. Örgütlerimizde hastalık ve zaaflar belirleyici ise istediğimiz kadar azimli olalım mücadele hemen kan kaybetmeye başlar. Bunun en iyi örneği TEKEL direnişi ile yaşandı. TEKEL işçilerinin uzun süreli çok öğretici olan eylemi bütün işçi sınıfını, emeçileri ve yoksul halkı yeni bir umutla uynadırdı. Ama zaman bize neyi gösterdi? Sadece TEKEL işçilerinin bağlı olduğu sendika veya TÜRK-İŞ değil KESK de dahil olmak üzere bütün sendikal yapıların içinde bulunduğu durum 26 Mayıs “Genel Grev” fiyaskosu ile tam olarak açığa çıktı. Ama öte yandan sendikal yapılara rağmen küçük boyutta da olsa çeşitli direnişlerdeki işçilerin artan kararlılığı, 1 Mayıs 2010’da Taksim’de [ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL ve 26 Mayıs öncesi İsim, Soyisim: .............................................................................................................. TÜRK-İŞ İstanbul Görev: .............................................................................................................. bölgede yaşanan, daha Adres: .............................................................................................................. çok TEKEL işçilerinin .............................................................................................................. Posta Kodu: .............................................................................................................. başını çektiği ve tabanİlçe, İl: .............................................................................................................. da sempati toplayan Telefon, Faks: .............................................................................................................. eylemler şimdi yeni bir E-Posta: arayışın içinde olduğu- ING Bank Soğanlık Şubesi TR63 0009 9008 4616 8400 1000 01 hesabına yatırdığınız abomuzu göstermektedir. nelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler Aslında uzun süredir künyededir.)
İşçi Kardeşliği Abone Formu