Ik57

Page 1

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!

İSCİ . . . KARDESLİĞİ www.iscikardesligi.org

İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir

Sayı 57 • Mayıs 2012 • 2 TL

mazluma dini, milliyeti sorulmaz!

AMERİKA’NIN EMRİNDE SURİYE’YE SAVAŞA HAYIR! KENDİ KADERİMİZİ KENDİMİZ TAYİN EDELİM:

Savaş Kararı Referanduma Götürülsün!

Kurucu Meclis Seçimine Gidilsin!

B

aşbakan Tayyip Erdoğan’ın İran ziyareti sırasında bu ülkenin cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat tarafından Amerikan emperyalizminin taşeronu olarak suçlanması Türkiye’nin dış dünyada nasıl görüldüğünün resmini verdi. Gerçekten de bundan bir iki yıl öncesiyle kıyaslandığında artık Tayyip Erdoğan Ortadoğu ülkelerinin halkları tarafından İsrail’e “van minüt” postasını atan biri olarak değil, Afganistan’da NATO’nun çıkarları için asker bulunduran, Libya’dan sonra Suriye’ye de saldırmak için fırsat kollayan bir “eşbaşkan” olarak görülüyor.

Hükümetin sendikacıları 1 Mayıs’ı böldü

T

ürk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş 19 Nisan’da yaptıkları duyuruda İzmir’de Türk-İş, Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş’in; Ankara’da ise Hak-İş ve MemurSen’in merkezi kutlama yapacağını duyurdu. DİSK ve KESK ile ayrışmanın Kürt meselesi yüzünden olduğu biliniyor. Kürt halkının acılarını görmezden gelerek

BDP’yi suçlamak kolay, ya seni de aynı şekilde suçlarlarsa?

Hepiniz biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan BDP’lileri PKK karşısında “iradesiz” olmakla suçluyordu. Meydanı boş bulduğunda atıp tutmak kolay, bakın şimdi kendisi de ABD karşısında “iradesizlik”le itham ediliyor. Üstelik bu suçlama bizim AKP ile ilgili olarak yıllardır dile getirdiğimiz bir görüş.

hükümetinin tuzu kuru, nasıl olsa savaşa kendileri ve “paralı askerlik” yasasıyla askerlikten muaf kıldıkları kendi zenginlerinin çocukları katılmayacak, halk çocukları katılacak. O zaman da kararın öncelikle halka sorulması gerekir. Ölüme gönderilenler ne yapmak istediklerine tabii ki kendileri karar vermek zorundalar. Bu, demokrasinin icabıdır ve dolayısıyla herşeyden önce bir referandumu gerekli kılar.

Savaş; sıkıyönetim, olağanüstü hal ve halk Suriye’ye büyük bir iştahla savaş açmak isteyen AKP örgütlerine saldırıdır Savaşa savaşın muhatapları karar versin

sınıfı Türk-Kürt diye bölmek isteyenler şimdi DİSK ve KESK ile ayrışarak, kendi aralarında dahi İzmir ve Ankara diye bölünerek bu bölünmeyi tezgahlıyorlar. Taksim Meydanı bahanesiyle 2008’de 1 Mayıs mitingi yapılmasını engelleyen Türk-İş yönetimi şimdi muhtemelen yuhalanma korkusuyla Taksim Meydanı’nı hükümete geri teslim etmek istiyor. Birlik, Mücadele, Dayanışma gününü bölünme ve hükümetle işbirliği günü haline getirmek isteyenleri kınıyoruz. İnadına sınıfın birliği ve dayanışması!

Türkiye işçi sınıfı, halkları, gençliği, yoksul köylüleri ve kadınları sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarından çok çektiler. Bu uygulamaların nasıl da kazanımlarını yok ettiğini, bütün demokratik haklarını ortadan kaldırdığını çok iyi biliyorlar. Savaş ilân edildiği anda 12 Eylül 1980’den beter bir uygulamanın başta işçi sınıfına ve mazlum Kürt halkına nasıl yöneleceğini bilmek zorundayız. Çünkü savaş başka türlü ilân edilmez. Savaşla demokrasi bir arada yürüyemez. Türkiye’de zaten olabilecek en eksik “demokrasi”yi yaşıyoruz, savaş ilânıyla birlikte onun da ruhuna fâtiha okunacak. Bugünlerde işçilere, kamu çalışanlarına, gençlere ve Kürt halkına yapılan bütün saldırılar, insanlara özel yetkili mahkemelerce açılan bütün davalar ve tutuklamalar önüdevamı 2. sayfada müzdeki savaş için zemin


GÜNCEL DİSİPLİN kapaktan devam temizliği yapmak anlamına geliyor. Dışarıya açılan savaş içeriye de savaş demektir, dolayısıyla son zamanlarda yapılan bütün zamlar da bu dış savaşın masraflarını karşılamak içindir.

Bu ülkede demokrasinin yolu ancak bir kurucu meclisten geçer

Demokratik bir kurucu meclis seçimi başta işçi sınıfı olmak üzere halkın kendi kaderini kendisinin belirlemesinin tek çözüm yoludur. AKP hükümeti savaş konusunda bırakın referanduma gitmeyi, TBMM’nin karar almasına bile izin vermekten yana değil. Bakın Libya’ya asker göndermeyi Meclis kararını beklemeden gerçekleştirdi. Dahası Tayyip Erdoğan daha fazlasını hiç sıkılmadan söyleyiveriyor: “Seçimler 4 değil 5 yılda bir yapılmalı”ymış! Ve bunun için diğer partilerle anlaşıp Meclisten kanun çıkarmayı düşünüyorlarmış! Pes vallahi! O zaman 10 yıla çıkartsınlar! Ya da daha iyisi bu Meclis hiç değişmesin! İleri demokrasiye bakın siz! İKP olarak başta işçi sınıfı örgütleri olmak üzere bütün demokratik güçleri, ülkede siyasal demokrasinin yolunun süratle açılması için acilen kurucu meclis komiteleri oluşturmaya ve emperyalizmden bağımsız egemen bir kurucu meclisin oluşturulması mücadelesine çağırıyoruz. Bunda geç kalınırsa maalesef gelişmeler işçi sınıfı ve ezilenler açısından hiç de hayırlı olmayacak.

İşçi Kardeşliği Sayı: 57 • Mayıs 2012

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Telefon: (312) 430 32 68 İstanbul İl Merkezi: Osmanağa Mahallesi, Nüzhet Efendi Sokak, 20/5 34714 Kadıköy, İstanbul Telefon: (216) 700 16 30 Eskişehir İl Merkezi: İstiklal Mahallesi, Demirciler Sokak, Verem Savaş İşhanı, No:10, Kat:2, Daire:30. Telefon: (222) 233 55 46 İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr Hesap Bilgileri: PTT Posta Çeki: 1051319 Ziraat Bankası, Kadıköy Şubesi: TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01 Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı, İstanbul. Telefon: (212) 576 47 15

2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

Eğitimde yıkım ve bir özelleştirme saldırısı olarak

4+4+4 Yasası caktır. Bu yasa, farklı pedagojik yöntem+4+4 Kademeli Eğitim yasa delerle yetiştirilmiş öğretmenlerin alğişikliği ile zorunlu eğitimin 12 dıkları eğitimin dışındaki bölüm ve yıla çıkarıldığı söylense de uygulayaş gruplarına girmesine neden olamada bunun böyle olmayacağı, özelcağı için de sakıncalıdır. Bugüne kalikle kız çocukları ve yoksul çocukdar Diyanet İşleri’nde işe başlatılıp ları açısından okullaşmanın önünün yatay geçişle eğitim kadrosuna alıkapanacağı gün gibi ortadadır. Yasa nanlar artık kolaylıkla öğretmen olaile 4’üncü sınıftan sonra okula dışabileceklerdir. Öğretmen istihdamı, rıdan “açık öğretim” ile devam edeeğitimde nitelik, ayrılan bütçe, öğbilmenin önü açılmaktadır. Çocukretmenlerin yaşam koşullarıyla ilgili lar birtakım gerekçelerle okul ortasorunlar gibi, birçok eğitim sorunumından uzaklaştırılacaktır. Bu duna çözüm getirmeyecek aksine yeni rum, geleceğin birçok soruna ağır başlı ev kadaha yol açadınları, sorgucaktır. Yıllardır lamayan, itaat atama bekleyen eden, verilenöğretmenlerin le yetinen, bilyerine din göginin kaynağırevlileri alınana ulaşma yöncaktır. temleri öğretilSonuç olarak meyen insaneğitim, sistelar ve çocuk işme insan yetişçiler, çocuk getirmek için varlinler olmalarıdır. Aynı tornana neden oladan çıkmış, güç caktır. Her ne kimin elindeyse kadar yapılan ona göre şekilson değişiklikle lenmiş insan4’üncü sınıftan lar yetiştirmesonra açıktan yi amaçlarlar. okunabilmeYasa, tornayı si için birtakım biraz daha sıkı haklı gerekçe- Yasayı protesto etmek için ülkenin dört bir yanından gelen KESK’liler Ankara’da AKP hale getirip, kitpolisinin saldırısına maruz kaldı. ler(?!) olması lenin dini duyYasanın ilk taslağında öngörülen gularını da istismar ederek, öğrengerektiği, bunların geçerliliği kabul edildikten sonra bu hakkın kullanı- mesleki yönlendirmenin 9–10 yaş- cilerin deyimi ile “yarı açık cezaevi” labileceği söylense de uygulamanın larında başlamasının hiçbir bilimsel olan okulların yeniden yapılanmasıböyle olmayacağı açıktır. 3’üncü dört dayanağı yoktur. Bu yaşlardaki ço- nı sağlamaya yöneliktir. Sermaye aryılda ise açık öğretimin önü tama- cukların mesleki ilgi ve yetenekleri- tık Çin işçi sınıfı gibi ucuz, hatta yamen açılmaktadır. Başbakanın son- ni belirleyemeyeceği tüm uzmanla- şamını bile sürdüremeyecek bir ücradan açıkladığı “dershaneleri okul- rın ortaklaştığı bir nokta olmasına ret vermek istemektedir. Daha fazlara dönüştüreceğiz” sihirbazlığı- rağmen, yeni yasada imam hatip or- la biat eden, “hak” sözcüğünü bilmenın altında yatan diploma satan sü- taokulları açılması yer almıştır. Ayrı- yen, ortak tavır alamayan sessiz bir rücü kursları gibi, devam zorunlulu- ca seçmeli derslerle mesleki yönlen- işçiler ve işsizler daha doğrusu yedek ğu olmayan (dershanelerden dönüş- dirme imkânı sağlanmıştır. Böylece işçiler ordusu. Sipariş alındığında türülen) özel okullar açılacak olma- Bakanlar Kurulu kararı ile istedikle- çalışan, işsizken tevekkülle bekleyen sıdır. Okullaşma, öğrencilerin sadece ri okullarda, istedikleri seçmeli ders bir yığın. Bütün bu saldırılar özelleşbilişsel gelişmelerinin değil aynı za- koymalarının önü açılmıştır. Seçmeli tirme, sendikasız ve kuralsız çalışmanda sosyalleşme süreçlerinin ger- dersler açıkça belirlenmediğinde ya tırma için olduğuna göre, yapılması çekleştiği, iletişimi ve etkileşimi öğ- da yeterli öğretmen ve sınıf olmadı- gereken de sendikalarımızla birlikte ğında zorunlu ders gibi tüm öğren- öğrenci ve velileri de katarak birleşik rendikleri süreçleri de kapsar. Diğer taraftan, çocukların gelişi- cilere dayatılmaktadır. Belirsizlik de- bir mücadele için çalışmaktır. Bugün mi açısından çok önemli olan okul ğil, açıkça belirlenmiş, sınırlı sayıda yapıldığı gibi, sadece militan tepkiöncesi eğitim, yasayla zorunlu eği- ve gerçekten çocukların yetenekleri- ye dayanan, tabanı karara katmayan, timin kapsamı dışında tutulmak- ni geliştiren dersler seçmeli olmalı- dar kadro eylemleri yerine uzun hata, bunun yaygınlaşması için yapılan dır. Oysa bu yasa bugün de gelecek- zırlık dönemlerinin ardından verilebunca girişim ve yatırım yok edil- te de keyfi uygulamalara zemin ola- cek birleşik bir mücadeledir.

Fikriye Yazıcı

4

mektedir. Yasadaki okula başlama yaşı ise ayrı ve önemli bir sorundur. Okula başlama zamanının altmış aya (beş yaş) indirilmesinin bir yığın pedagojik sorunlara yol açacağı neredeyse tüm üniversitelerin ilgili bölümleri ve uzman eğitimcilerin raporlarında yer alıyor. Buna rağmen, yasada ancak 60–72 ay yani 5–6 yaş aralığına çekilmiştir. Oysa dünyada yaygın olarak zorunlu eğitim altı yaşından itibaren başlamaktadır ve bir yıl okul öncesi eğitimdir.


DİSİPLİN GÜNCEL

Taksim Meydanı içi boş bir tiyatro sahnesi ya da şov meydanı değildir.

1 Mayıs 2012 Savaş Düşmanlığı Günü Haline Gelsin! T

aksim meydanı 1 Mayıslarda yıllarca işçi sınıfına, gençliğe, kadınlara kapalı tutuldu, yasaklandı. 30 yıl süren bir mücadelenin sonunda, bundan iki yıl önce, hem Meydan 1 Mayıslara açıldı, hem de 1 Mayıs tatil günü haline gelerek insanların bayramı kutlamalarının kolaylaşmasına imkân sağladı. Bununla birlikte geçmişten farklı olarak artık 1 Mayıs bir mücadele günü olmaktan çıkıp çeşitli grupların şov ve gösteri gününe dönüşme tehlikesini taşımaya başlıyordu. Üstelik işçi sınıfının kendi bayramına katılmaktan uzak durup alanı giderek siyası yapılara terk ettiği bir durumla karşı karşıya kalıyorduk. En kısa zamanda bu duruma son vermek gerekiyor. İşte 1 Mayıs 2012 bu imkânı yaratmış bulunuyor. Evet, AKP Hükümetinin kraldan fazla kralcı kesilerek Amerikan emperyalizminin hizmetinde Suriye’ye savaş açmak istemesine karşı çıkmak işçi sınıfına ve emekçi halkımıza bu yolu açıyor. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ PARTİSİ (İKP) olarak Türkiye’nin savaşa katılıp katılmamasının kararı-

Eskişehir’de 8 Mart

nın halka sorulması için referanduma gidilmesini talep ediyoruz. Hepinizin bildiği gibi Libya konusunda Recep Tayyip Erdoğan önce “NATO’nun Libya’da ne işi var!” demişken, daha sonra TBMM kararını bile beklemeden savaş gemilerini Libya açıklarına gönderivermişti. Aynı durumun çok daha yakınımızda tekrarına kesinlikle izin vermemeliyiz. Bu yüzden İKP; bütün işçi örgütlerine, bütün siyasi partilere, bütün demokratik kitle örgütlerine, bütün gençlik örgütlerine, bütün kadın örgütlerine, HES’lere karşı mücadele eden bütün platformlara ve derneklere Suriye’ye karşı emperyalistlerin yanında açılacak savaşa karşı çıkıp bu kararın referanduma götürülmesi için 1 Mayıs’ın bir kaldıraç olarak kullanılmasını önerir. Savaşa karşı anti-emperyalist bir cephe çağrısında bulunan İKP, 1 Mayıs günü bu çağrıya icabet edecek bütün güçlerle birlikte yürümeye hazır olduğunu ilân eder.

İŞÇİ KARDEŞLİĞİ PARTİSİ

Öncelikle etkinliğin maliyetini karşılamak için her birinde hepimizin emeği olan kitap ayraçlarışçi Kardeşliği Partisi Eskişehir Kadın Komis- mızı satarak bir gelir elde ediyoruz. Sonra yıl içinyonu olarak bir 8 Mart etkinliğini daha geri- de kadınlarla ilgili haberleri derliyor, oyunlarımızde bıraktık. Bu yılı yine kadına yönelik şiddet göl- da bunları konu ediniyoruz. Ev kadını, işçi emekgesinde geçirdiğimizden biz de ana tema olarak lisi, öğrenci olan arkadaşlarımızla metin okumakadın ölümlerini seçtik ve yıl içinde kaybettiği- ları yapıyor, birbirimizin yanlışlarını, eksiklerini düzelterek yeteneklerimizi keşfetmenin, üretmemiz kadınlanin, bu ülkerımızı kendi de birçok şey hikâyeleriyle kötüye gitsahnede canse de “Biz de landırdık. Fovarız!” demetoğraf sanatnin heyecanıçısı arkadaşını paylaşıyomız Esin Esra ruz. Sanatın Toraman, kazihinleri açan, dına yönelik eleştirel yanışiddeti işledinı kullanarak ği bir fotoğhep birlikte raf sergisi dübilincimizi ve zenledi. Sonra projektörü- İKP Eskişehir Kadın Komisyonu, yıl içinde kaybettiğimiz kadınlarımızı kendi duyarlılığımızı yükseltmemüzü ev içihikâyeleriyle sahnede canlandırdı. ye uğraşıyone çevirdik ve ruz. 8 Martların içinin boşaltılmaya çalışıldığı, kakadının evdeki görev paylaşımında neden hep ilk dınların toplum hayatından uzaklaştırılarak aile sırada olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Etkinliğimizin tam bir imece örneği olan hazır- ve ev kıskacına alınmaya uğraşıldığı son zamanlık aşamasından söz edelim biraz da. Çünkü bizim larda dayanışma çabalarının önemli olduğunu düdayanışma ruhumuzu ayakta tutan ve bize el ele şünüyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, vermenin mutluluğunu yaşatan asıl bu aşamadır. nice 8 Martlarda buluşmayı diliyoruz.

Eskişehir İşçi Kardeşliği Kadınları

İ

Yalansız Dolansız Şadi Ozansü

Çok önceden “Evren yargılanabilir” dediydik Bundan tam bir yıl önce, yani 14 Nisan 2011 tarihinde Kenan Evren’in de diğer 12 Eylülcülerin de pekâlâ yargılanabileceklerini yazmıştık. Bu konuyla ilgili olarak bazı sol yayın organlarında çıkan “Kenan Evren ve şurekâsı”nın yargılanamayacağına ilişkin yaklaşımların doğru olmayacağının altını özellikle çizmiş ve bu yargılarda ısrarlı olunursa ABD emperyalizminin politikalarının çok iyi anlaşılamayacağını belirtmiştik. Tam da böyle oldu. Aslında bunda şaşırtıcı hiçbir yan yoktu. Türkiye işçi ve sosyalist hareketiyle halkçı hareketlerinin maalesef henüz günlük politikaya doğrudan müdahalelerinin pek söz konusu olamadığı bir dönemden geçiyoruz. Ancak uzun yıllar aktif politikaya fazlasıyla müdahale eden cihet-i askeriyenin de aslında dünya, Ortadoğu ve Türkiye’deki gelişmelerin oldukça uzağında kalarak özellikle ABD ile ilgili olarak yanlış gözlemlerde bulundukları anlaşılmış bulunuyor. Türkiye politik hayatında üst rütbeli subayların ABD’ye bakış açılarını kabaca üç kategoride değerlendirmek gerekir. Bunlardan birincileri, yıllar içindeki askeri formasyonlarının gelişimini NATO içinde yaşamış olduklarından ABD ile ilişkileri bir hayranlık düzeyindedir. 68–69 yılları Harp Okulu mezunları arasında yer alan bazılarından oluşan ikinci kategori içinde ABD’den nefret edenler vardır ve bunların sayıları da birincilerden ne çok ne de azdır. En kalabalık kategoriyi ABD ile aşk-nefret ilişkisi içinde yaşayanlar oluşturur. Bunlar ABD’nin olağanüstü askeri teknolojisine hayran, fakat aynı zamanda bunu kıskananlardır. Tuhaf gelecek ama bence Kenan Evren bu kategoriye girer, Şahinkaya birinciye. Çetin Doğan ve benzerleri tabii ki ikinciye. Hepsinin ortak paydasıysa yarı-sömürge ülkelerde ABD’nin “komünizm”e ve “siyasal İslâm”a karşı çıkıp “laikçi kapitalizm”i destekleyeceğine olan “inanç”larıydı. İşte ABD’nin ihanetine uğrayan bu kesimler yakın çağın tarihinden pek ders alamamışlardı: ABD’nin İran Şahını satması, Panama diktatörü CIA’nın adamı Noriega’yı hapse atması veya Pinochet’i yargılatması veya Arjantinli veya Yunanlı general ve albayların ömür boyu hapse atılmalarına ses etmemesi... Dolayısıyla Kenan Evren de yargılanabilir, bütün generaller de. Ama günün birinde ABD’nin onayıyla darbe yapmaya görevlendirilecek hiçbir general bundan çekinerek darbe yapmaktan vazgeçme lüksüne sahip değildir, çünkü bu ona sınıf mücadelesinde konumlandığı kapitalizm ve emperyalizm tarafından verilmiş bir görevdir, bundan kaçamaz. Kısacası kimse yanılsamaya kapılmasın: Cihet-i askeriye her zaman sınıf mücadelesinin içinde olacaktır! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

3


POLİT

Biz İşçiler ve Yoksul Halklar İçin Y

Türkiye’den çocuk ve mazlum manzaraları, sözün bittiğ

Depremin yıktığı Van’da bir çadır kent. Kara kışta ölünür ancak. Devlet elinden geleni yapıyormuş. Demek ki eli kolu bağlı.

Van depreminden çocuk manzaraları. Van depreminde onlarca çadır yandı. Bu yangında bir çocuk öldü, Devlet ölümden sonra ulaştı.

Kozan barajı patladı. B ve her zamanki gibi ö ulaşılamadı uzu

Bu da İstanbul’un göbeği. Esenyurt’ta bir işçi çadırı. Bize yine yanarak ölüm.

Sını Devletin s Hani E

İşini kaybetmemek için su bisikletiyle buzların arasında onarıma giden TEK işçileri. Donarak ölüyorlar ve devlet seyrediyor.

Suriye’nin Düşmanları İstanbul’da Toplandı Cezayir Konferansı’nın Sonuç Toplantısı Nisan’da İstanbul’da ikincisi düzenİKP yaptığı açıklamada AKP ve İstanbul’da Düzenlendi

1

lenen Suriye’nin Dostları Toplantı- Arap diktatörleri gibi kendi ülkelesı Taksim Meydanı ve Harbiye’deki ey- rinde despotik yönetimler kuranlalemlerin yanı sıra Galatasaray’da İKP, rın başka ülkelere demokrasi götüreEMEP, Halkevlemeyeceğini belirri ve ÖDP’nin ortirken AKP’nin tak basın açıklaSuriye’de yükselmasıyla protesto tilen savaşın taedildi. Suriye’nin şeronluğuna haDostları toplanzırlandığının altıları Suriye’ye tını çizdi. Emkarşı bölgede peryalist saldırABD’ye destek ganlığa karşı çıkoluşturma amacımanın mevcut na hizmet ediyor. rejimleri savunİKP, EMEP, Halkevleri ve ÖDP tek bir ağızdan bağırdı: Tunus’ta düzenlemak anlamına “Suriye'ye emperyalist müdahaleye hayır!” nen ilk toplantıgelmediğini sada muhalifleri doğrudan silahlandır- vunan partimiz en acil görevin şartmak önerilmiş ama karara girmemiş- sız bir antiemperyalist politikayı yüti. İstanbul’daki toplantıda AKP hükü- rütmek olduğunu; laik, çok kültürlü, meti birinci sırada savaş çığırtkanlı- çok inançlı, eşitlikçi, özgür ve sosyal ğı yaparken Suriye’ye karşı yürütüle- bir Suriye’nin dış müdahaleyle değil cek saldırının gelecek adımları görü- ancak emekçi ve ezilenlerin mücadelesiyle kurulabileceğini belirtti. şüldü.

4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

A

ralık ayında Cezayir’de toplanan İşgallere ve Ülkelerin İçişlerine Karışılmasına Karşı, Milletlerin Birliğini ve Egemenliğini Savunmak için Acil Uluslararası Konferans’ın sonuçları 19 Şubat’ta İ s t a n b u l ’d a düzenlenen Ortadoğu’da Emperyalist Savaşı Durdurmanın Bir Aracı Olarak Uluslararası Cezayir Konferansı başlıklı panelde değerlendirildi. Cezayir Konferansı delegelerinden Korkut Boratav, Ahmet Tonak ve Şadi Ozansü’nün konuşmacı olarak katıldığı panelde Ortadoğu’da son dönemde gerçekleşen devrimlerin ve sa-

vaşların durumu konuşuldu. Emperyalizmin Tunus ve Mısır devrimlerini içerdeki işbirlikçi akımlar vasıtasıyla kontrol altına almak istediği belirtilirken Suriye’ye Libya modeli bir saldırı organize edilmek istendiği ancak Suriye’nin Libya’dan daha dirençli çıktığının altı çizildi. Yaklaşan savaşın Türkiye’de antidemokratik yapıyı daha da kuvvetlendireceği söylenirken bu savaşa karşı ortak mücadelenin örülmesi gerektiği vurgulandı. Panel’in video kaydını bu adresten izleyebilirsiniz: http://alturl.com/8pokq


TİKA

Yokluk... ABD, AB İsteyince Varlık!

Bu da Suriye’li Sığınmacılar İçin Kurulan Çadır Kent ve Konteyner Kent. Demek ki Varmış; Ama Bizim İçin Değil!

ği yer.

Bizler öldük yine ölülerimize bile un süre.

Tersanede patlama ve ölümler. Devlet protesto edilmesin diye tedbir alıyor. Ölümlere devam. Bak savaşta kaçan Suriye’li çocukların mutluluğuna. Vanlı çocuklar demek ki düşman.

ır ticareti ile geçinmeye çalışan köy çocukları. savaş uçaklarından yağan bombalar bu hale getirdi. Erzurum’da donarak ölürken gelemeyen uçaklar, helikopterlerden yağdı ölüm.

İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur

Savaş çığırtkanlarına karşı 1 Mayıs’ta barış için alanlara! Büyük (Genişletilmiş) Ortadoğu Planı çerçevesinde Irak’tan sonra sıra Suriye’ye geldi. Bu, emperyalistlerin İran savaşı öncesi atması gereken bir adımdı. Geçmişte bu iki ülkenin dostu olan başbakan birden şahin oldu ve esip gürlüyor. Suriye yönetimi halkına zulmediyormuş. Başbakan kiminle birlikte karşı çıkıyor bu zulme? Dünyayı kana bulayan Amerika, İngiltere, Fransa ve Arap Birliği ile. Bir bakalım bu birliğe; Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri… Krallar ve zalimlerin yönetimindeki ülkeler! Kendi ülkelerinde demokrasinin esamesi okunmaz, onların sözlüğünde demokrasinin yeri yoktur, ama başka ülkelere demokrasi getirmekten bahsederler. İnsan hakları emperyalizmi

Afganistan’dan, Irak’tan, Libya’dan sonra Suriye ve İran’ı hedef almıştır. “One minut” diyen başbakan Filistin’deki Siyonist katillere haddini bildirecekti, sessiz kalmayacaktı hani? Artistik bir gösteri olarak hafızalarda yer eden “One minut” çıkışı seçim öncesi bir oy alma taktiğiydi sadece. Bir an düşünün, özgür Filistin ordusu kuruluyor ve Türkiye ve Arap birliği de onu destekliyor. Hiç birimizin inanmayacağı bir durum değil mi? Amerikan uşakları ancak efendilerinin çıkarı için beraber olur. Bugünlerde onların Kaddafi zulmünden kurtarıp sözde demokrasi getirdikleri Libya ile ilgili ya da büyük gösterişlerle gidilen ve yardım edilen Somali ile ilgili bir haber bulamazsınız. İkisi de talan edilmiş ve iç savaşla kan ağlamaktadır. Tunus ve Mısır devrimlerinde muhalefet neden silahsız da Libya gibi Suriye’de de muhalefet emperyalistler eliyle silahlandırılıyor? Van depreminde yazlık çadır bile bulunamazken Suriyeli sığınmacılar

Çadır kent dediğin böyle olur. Suriye’den gelenlere var ama kendi vatandaşlarına yok.

Sosyal tesisleri dahil her şey var bu Kilis kampında. Kendi halkına yoktu, nereden çıktı acaba?

için konteynır kentler, sosyal tesisler, okullar daha onlar gelmeden hazır! Kendi halkı çadırlarda yanarken seyreden ve halktan yardım toplayanlar şimdi parayı nereden buluyor? Adalet, demokrasi ve eşitlik duygumuz Amerika’nın emrinde mi? Niçin bunlardan söz ediyorum? Sıra bize geldi kardeşler, savaş artık kapımızda ve Suriye savaşını engelleyemezsek ölümlerden ölüm beğeneceğiz. Savaş hükümeti her gösteriye gazla saldırıyorsa, bütün muhalifler Guantanamo hukukuyla yargılanıyorsa barış istenmesin diyedir. Savaş varsa demokrasi olmaz, insan olmaz ki hakları olsun. Gelin bu Amerikan oyununu, uşaklarını etkisizleştirerek bozalım. Gelin barış türküleri söyleyelim. Büyük ozanımızın JaponyaHiroşima’ya Amerika’nın attığı atom bombasıyla yedi yaşındayken öldürülen bir kız çocuğunun on yıl sonraki barışa çağrısını anlatan barış şiirini söyleyelim, dünyaya barış türkümüzü haykıralım hep birlikte.

Kız Çocuğu Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima`da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler. Nazım Hikmet

Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın barış ve halkların kardeşliği! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

5


SENDİKALARIMIZ

İşçi Kendi Mücadelesine Sahip Çıkmalıdır Birsen Yeşilkanat

Taş-İş Der Yönetim Kurulu Üyesi

T

aşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Taşİş Der) yönetiminin, kadro talebiyle İstanbul Üniversitesi (İ.Ü.) Rektör Yardımcısı ile yaptığı bir görüşmede; Rektör Yardımcısı, kadro bir yana mart ayı sonunda taşeron şirketten çalışan 400 sağlık çalışanın işine son verileceğini söyledi. Bu görüşmeden sonra Taş-İş Der olarak, işçi arkadaşları durumla ilgili bilgilendirmek ve kamuoyu oluşturmak için 21 Şubat’ta İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi bahçesinde bir bilgilendirme çadırı kurduk. Basın açıklamaları yaptık, bültenler çıkarttık, bildiriler dağıttık. Rektörlüğe verilmek üzere taşeron işçilerden “4D daimi işçi kadrosu” talebiyle 400’e yakın dilekçe topladık, hasta yakınlarından ve çadırı ziyarete gelenlerden destek için imza topladık. 14 Mart’ta taşeron şirket tarafın-

dan 80 sağlık çalışanına ay sonunda sözleşmelerinin yenilenmeyeceğine dair ihbarnameler gönderildi. Bilgilendirme çadırımız 14 Mart itibariyle direniş çadırına dönüştü. Yaklaşık bir buçuk aydır Dernek yönetiminden iki arkadaşımızın olağanüstü çabalarıyla çadır faaliyetini sürdürüyor. Çadırı ilk kurduğumuz andan itibaren olanca gücümüzle olacaklar hakkında işçilere seslendik, onları fiili mücadeleye çağırdık. Ama çağrılarımızı pek üslerine alınmadılar ki işten çıkartılan işçi sayısı 190 olmasına karşın, 50 işçiye ulaşabildik, 20 kişi için

işe iade davası açıldı. Burada can alıcı olan şey, işçinin taşeron sisteme alışması ve taşeron sistemi algılama şeklidir. İşten çıkartılanların hepsi diplomalı kalifiye işçiler. Hemen hemen h e p s i 1–2 hafta içinde (emeklerini son noktasına kadar sömürecek) bir özel hastanede iş bulacak durumdalar, birçoğu buldular da. Mesele asıl burada başlıyor. İşçi mücadele etmiyor, hakkını aramıyor, kendisine verilene kanaat ediyor bir bakıma kapitalist sistem tarafından “uysallaştırılıyor”. İşten çıkartılıyor nedenini sorgulamıyor, “Ben yıllardır burada çalışıyo-

rum, emek veriyorum. Yaptığınız şeyin hukuki bir karşılığı, bir dayanağı yok” demiyor, diyemiyor. Taşeronluk, işçi tarafından bu kadar kanıksanmış durumda maalesef. Hâl böyle olunca, işçiyi mücadeleye yeterince katamayınca kurduğumuz çadır da dış müdahalelere açık duruma geldi. Oysa asıl olan işçinin kendi mücadelesine, kendisinin sahip çıkmasıdır. Mücadelenin başlangıç noktası örgütlenmeden geçiyor. İki yıl önce Çapa’da kurduğumuz işçi derneği (Taş-İş Der) sınıftan, tabandan kopmuş pek çok mevcut sendikadan çok daha iyi mücadele etmiş ve önemli kazanımlar sağlamıştır. Bunu işçi kendi gücüyle, kendi örgütlülüğüyle yapmıştır. Güvencesiz çalışmanın bu kadar meşru bir hale getirildiği bu dönemde işçinin birleşip mücadele etmekten başka bir kurtuluşu yoktur. Zaman mücadele zamanıdır, zaman işçilerin kendi mücadelesine sahip çıkma zamanıdır.

Bor Madenlerinin Özelleştirilmesine Hayır! Fulya Ayata Hükümetin yasa çıkarmadaki becerisi AKP hükümetinin yasa çıkarma konusundaki becerisi ortada. Önce konunun taraflarını muhatap alıyormuşçasına göstermelik müzakereler gerçekleştiriliyor, “tüm kesimlerin, sivil toplumun fikrini aldık” deniliyor. Hükümet tarafından neredeyse tamamen ele geçirilen medya bu süreçlerin reklamınıreklâmını yapıyor, “muhteşem bir yasa çıkıyor, her derde deva yasası” masalları anlatılıyor. Bugün artık her işlem için “katkıkatılım payı” adı altında ek ücretler ödediğimiz sağlık hizmetlerinde yaşanan dönüşümün nasıl yapıldığını hatırlayın. “Sağlıkta devrim gerçekleştiriyoruz” dediler, “Artık kimse hastane kapısında kalmayacak, artık SSK’da saatlerce kuyruk beklemeden ilacını alacaksın” dediler. Şimdi saatlerce kuyruk beklemeye razı olsak bile ilaçlarımızı alamıyoruz. AKP hükümeti, patronların ihtiyaçları için çıkardığı yeni yasalarla ilgili medyayı sadece reklamreklâm için kullanmıyor. Televizyonlar, gazeteler aracılığıyla sınıfsal çatışma haricindeki mevcut tüm toplumsal çatışmaları (Kürt-Türk, Alevi-Sünni

6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

vd.) tırmandırarak o an gündemde olan yasa konusunda halkın kafasını karıştırıyor. Bunun en son örneği 4+4+4 diye anılan eğitimle ilgili yasa. 4+4+4 yasasıyla anayasal bir hak olan ücretsiz eğitim hizmeti tamamen özelleştirilirken, patronların hükümeti AKP ve onun değirmenine su taşıyan sözde muhalefet tartışmayı laiklik-dindarlık tartışmasına sürüklüyor. Ayrıca, makyaj olarak çok kısmi bazı haklar tanıyıp yılların mücadelesiyle kazanılmış hakları gasp etmek, yani diğer deyişle kaşıkla verip kepçeyle almak da başbakanın övündüğü ustalık döneminin bir icabı olsa gerek! Grev yapma hakkını içermeyen toplu sözleşme hakkı gibi garabet yasal düzenlemeler de bu dönemin ürünü. Ama ne diyor hükümet: “Toplu sözleşme hakkı veriyoruz size, daha ne istiyorsunuz?” Peki ama grev hakkımız yok, yeni sendikalar yasasıyla sendikal örgütlenme imkânsız hale getirildi… Hükümet bu konuda rahat. Yersen!

Hükümetin yasa çıkarma konusundaki bir diğer yöntemi de “bir gece ansızın!”. En son gecenin ikisinde kamuya ait yeşil alanları satabilmek için 2B Yasası’nı çıkaran AKP hükümeti, şimdi de bir fıkralık yasa çıkararak bor madenlerini özelleştirmek istiyor. Bor madenlerinin kamu eliyle işletilmesi sürdürülmelidir Dünyada en büyük rezerve sahip olduğumuz çok değerli bor madenleri, 2840 sayılı yasa gereği devletçe işletiliyor. Mevcut yasanın 2. maddesinde “Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır” hükmü yer alıyor. Ancak AKP hükümeti, yasanın bu maddesinde değişiklik yapmak üzere bir yasa tasarısı hazırlayarak Meclise sevk etti. Bu tasarı ile mülkiyeti ruhsat sahibinde kalmak üzere Eti Maden bünyesindeki bor ürünleri üretiminin ve zenginleştirilmesinin 3 ila 49 yıllık süre ile üçüncü şahıslara devredilmesinin yolu açılıyor.

Türk-İş, geçtiğimiz günlerde bu özelleştirme girişimiyle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada; dünya bor rezervlerinin yüzde 73’ünü elinde bulunduran Eti Maden’in kâr ettiği ve yıllık 2 milyon ton civarındaki satıştan yaklaşık 850 milyon dolarlık bir girdi elde edildiği aktarıldı. Dünya bor talebinin yaklaşık yüzde 40’ını karşılayan Eti Maden’in özelleştirilmesine karşı çıkan Türk-İş, konuyla ilgili olarak yetkililerle çeşitli görüşmeler yaptığını açıkladı. Ancak bu görüşmelerde yetkililer tarafından Türk-İş’e, söz konusu yasa tasarısının bir özelleştirme mahiyetini taşımadığı, yapılmak istenenin kurumun ihtiyaçlarını karşılamaya ve üretimi artırmaya yönelik olduğu belirtilmiş! Buna kim inanır? Basın açıklamasında Türk-İş, yapılmak istenen işlemin işletme hakkı devri ve kiralama yöntemleriyle örtüşen bir özelleştirme sonucunu doğuracağına dikkat çekti. Türk-İş, yasada değişiklik yapılacaksa, borların satışı için değil Eti Maden’in teknolojik olarak önünün açılması, gerekli personel alımı, yatırımların yapılması ve üç ürün üretiminin artırılması için yapılması gerektiğini dile getirdi.


SENDİKALARIMIZ

Hükümet Sendikal Düzeni Keyfine Göre Yeniden Kuruyor Doğan Fennibay

G

eçtiğimiz haftalarda hem kamu emekçileri sendikalarını hem de işçi sendikalarını ilgilendiren önemli düzenlemeler gündeme geldi. Ciddi gerilemeler barındıran bu düzenlemeleri inceleyelim. Sekiz ay süren görüşmelerin sonunda 4 Nisan’da kabul edilen 6289 sayılı kanunla kamu emekçilerinin sendikal haklarında çeşitli düzenlemeler yapıldı: • Kamu emekçilerine toplu sözleşme hakkı verildi. Bundan önce yapılan toplu görüşme süreçleri bazen sert geçse de sonuçta çıkan metnin hükümet üzerinde hiçbir bağlayıcılığı olmuyordu, şimdi ise toplu sözleşme metninin bir bağlayıcılığı olacağını umuyoruz, ancak greve giderek üretimden gelen gücünü kullanma imkânı olmaksızın kamu emekçilerinin toplu sözleşmede hükümetle pazarlık imkânı neredeyse hiç olmayacak. • Toplu sözleşmenin kapsamı belirtilirken ana olarak ücretler ve çeşitli ödenekler belirtilmiş durumda ki bu da kamu emekçileri sendikalarını ücret sendikacılığına yöneltip çalışma hayatının diğer alanlarından uzaklaştırmayı amaçlıyor. • Belediyelerde çalışan kamu emekçileri için toplu sözleşme hakkı sosyal denge tazminatı düzenlemesiyle büyük oranda kısıtlandı. Toplu sözleşme sonuçlarının belediyelere yansıtılması için düşünülen sosyal denge tazminatı sözleşmesini uygulama kararı Belediye Meclisi’ne bırakılıyor ve belediyenin çeşitli borçları varsa sosyal denge tazminatı uygulanamıyor. Dolayısıyla belediye bir ay işçilerin ücretini ödemeyip borçlu kalırsa ertesi ay sosyal denge tazminatını uygulamak zorunluluğundan kurtuluyor.

barajın altında kalmalarına karşın kullanılan, güncelliği geçmiş Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistiklerine göre bu barajın üstünde gözüküyordu. Ancak geçen yaz getirilen SGK istatistiklerini esas alma düzenlemesiyle çoğu sendika yetkilerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla sendika yönetimleri işkolu barajını düşürecek bir düzenlemeye muhtaç halde. Tasarıda şu değişiklikler getiriliyor: • Toplu sözleşme yetkisi için en az iki bin üye sahibi olmak, işkolunda yüzde 1, işyerinde yüzde 50 ve işletmede yüzde 40 çoğunluğa sahip olmak zorunluluğu getiriliyor. • İşkolu sayısı 21’e düşürülüyor, ancak bu ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) önerdiği işkolu sayısının halen çok üstünde bir rakam. • Asıl iş ve yardımcı iş ayrımıyla taşeron, çırak, stajyerlerin, kısmi zamanlı ve çağrı üzerine çalışanların örgütlenmeleri zorlaştırılıyor. • Sendikaların tabanı tarafından denetlenmesi yerine dışardan mali müşavir denetimi getiriliyor. • Üyelikte noter şartı bir senelik sürenin ardından kaldırılarak işlemlerin e-devlet kapısından yapılması sağlanıyor. Dolayısıyla hükümet kontrolü bırakmadığı gibi işverene bilgi sızmalarının nasıl önleneceği de belirsizliğini koruyor. • Grev yerinde kulübe ve çadır kurmayı yasaklayan komik düzenlemeler kaldırılmakla birlikte grev hakkı ile ilgili kısıtlamalar büyük oranda korunuyor. 12 Eylül referandumunda anayasadan çıkartılan dayanışma grevi ve hak grevi yasağı şimdi bu kanunda aynen korunuyor.

• Sendika temsilcisi ve yöneticilerinin işyerlerini değiştirmede haklı neden gösterme zorunluluğu kaldırıldı. Dolayısıyla işverenle işbirliği yapmayan tüm sendika aktivistleri artık sürgün tehdidi altında olacak. • Sendika kurucusu olmak için iki sene kamu görevlisi olarak çalışma şartı kaldırıldı. Sendikal örgütlenme üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması iyi gözükse de iki sene bile çalışmamış bir kamu emekçisinin sendika kurma ihtiyacı fiiliyatta ne kadar sık karşımıza gelecektir? Bu düzenleme daha çok sarı sendika kurma çalışmalarını kolaylaştıracak nitelikte olabilir. Diğer yandan işçi sendikalarının toplu sözleşme haklarını düzenleyen Toplu İş İlişkileri kanun tasarısı Mart ortasında ana komisyondan geçti. Bilineceği gibi şu anda toplu sözleşme yapma yetkisi için işkolunda çalışan işçilerin yüzde 10’unu örgütlemek gerekiyor. Neredeyse tüm sendikalar bu

DİSK Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’nı protesto etti.

Bu düzenlemelerle işçiler ve kamu emekçileri için sendikal düzenlemeler neredeyse birbirinin ikizi haline geliyor ve bu bölünmenin sadece kamu emekçilerine daha az hak vermek üzere yapıldığı gerçeği ortaya çıkıyor. Tüm çalışanların işçi sınıfına dahil olduğundan hareketle herkes için aynı statüleri ve hakları savunmamız gerekiyor. Ayrıca tüm değişikliklerde işçi örgütlerinin işverenlerin etkisi altına girmesi demek olan korporatizm güçlendiriliyor. 12 Eylül referandumunda anayasaya giren Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye

Arınç Bursa’da Memur-Sen’i överken diğer sendikalara saldırdı

olmayan sendikalar için işkolu barajı yüzde üç olarak uygulanıyor ve hükümete bunu binde 5’e düşürme imkânı verilerek sendikalar hükümetin insafına bırakılıyor. Kamu emekçileri için Kamu Personeli Danışma Kurulu kuruluyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın başkanlığında toplanan Kurul’da Devlet Personel Başkanı, en büyük üç sendikal konfederasyon ve hizmet kollarındaki en çok üyeli sendikalar bir araya geliyor. Bu korporatist saldırının işçi örgütleri tarafındaki ayağını Memur-Sen ve Hak-İş oluşturuyor. Kamu emekçileriyle ilgili tasarı yasalaşmadan birkaç ay önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Memur-Sen Bursa şubesinde yaptığı açıklamalarda Memur-Sen’i övüp diğer konfederasyonlara saldırması bunu çıplak bir şekilde ortaya koyuyor. AKP hükümetleri döneminde 40 bin üyeden 600 bin üyeye yaklaşan Memur-Sen de bunun karşılığını kanuna tam destek olarak verdi. Benzer şekilde büyüyen Hak-İş de Toplu İş İlişkileri tasarının derhal yasalaşması talebinde bulunuyor. Kamu emekçilerini ilgilendiren kanun üzerine KESK 4+4+4 protestolarının ardından yeni gösteriler düzenlediyse de başarılı olamadı. DİSK bir basın açıklaması yaptı. Türk-İş üyesi sendikalardan oluşan Sendikal Güç Birliği Platformu bir açıklama yayımladı. Hükümet bir yandan önce kamu emekçilerini sonra işçileri ilgilendiren yasaları taksit taksit çıkararak diğer yandan işçi örgütlerinin arasında yandaşlar yaratarak böl-yönet politikası uyguluyor. Buna karşı direnmek isteyen örgütler başta olmak üzere bir araya gelinmesi ve bu yasaların sokakta protesto edilmesi gerekiyor. Uluslararası düzeyde ILO bu düzenlemeleri 87 (sendika özgürlüğü ve örgütlenme hakkı) ve 98 (örgütlenme ve toplu pazarlık) sayılı sözleşmelerine aykırı bularak kınadı. ETUC’tan (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) ise çıt çıkmıyor. Sözde yeni sendikal anlayışı savunan, sendikaları eski güzel günlerine döndürmeyi vaat eden ETUC neden bu saldırıya karşı suskun kalıyor? Hükümetin kendi üyesi olan KESK’e saldırırken ETUC üyesi olmayan Memur-Sen’i büyütmesine neden tepki göstermiyor? Neden ETUC üyesi Hak-İş’in hükümet yanlısı tutumunu eleştirmiyor? Hepsinden önemlisi, neden Türk-İş, DİSK ve KESK, üyeleri oldukları ETUC’un bu kayıtsızlığına karşı tepkisiz kalıyor? ETUC korporatizm saldırısının Avrupa çapındaki yürütücüsüdür, sendikalarımızın onun içinde yeri yoktur. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

7


Yunanistan’dan Sonra İspanya İşçi Sınıfı da Ayakta!

Şadi OZANSÜ

kabul ettikleri gibi bugün de sağcı hükümetin beter saldırılar paketini imzalamış bulunuyorlar. Yani royka’nın (IMF, Avrupa Birbir anlamda Troyka’nın işçi düşliği, Avrupa Merkez Bankası) manı politikalarının suç ortağı dusaldırılarına aylardır genel grevler rumundalar. Ama buna rağmen tave eylemlerle direnen Yunanistan banın basıncıyla genel grev kararı işçi sınıfından sonra şimdi de İsalmak zorunda kaldılar. Her ne kapanya işçi sınıfı bütün haşmetiyle İspanya’daki dar UGT yönetimi genel greve kahem meydanları doldurdu hem de 29 Mart Genel Grevi tılmaya son anda karar verdiyse de, genel grevle üretimi durdurdu. İspanya’nın iki büyük işçi konfe- sonuçta 10 milyonun üzerinde işçi Yunanistan işçi sınıfı hepimizin derasyonu olan UGT ile CCOO, greve katıldılar. bildiği gibi son bir-iki yılda gerçekTroyka’nın ülkeyi parçalayan uyleştirdiği sayısız tam katılımlı gegulamalarına karşı 29 Mart tari- Milyonlar sokakları nel grevle Troyka’nın saldırılarına hinde genel greve gittiler. AB’nin doldurdu karşı amansız bir sınıf mücadelesi bugüne kadar dayattığı politikalar Başta sanayi işçileri olmak üzeyürütüyor. Avrupa Birliği’nin dünsağda ve solda yer alan bütün pat- re ülkenin bütün bölgelerinde greya çapında büyük bir krizin içine ron partileri tarafından iştahla uy- ve katılım çok yüksek oldu, büyük gömülmüş bulunan üretim araçları gulandığı için bugün İspanya’da iş- yürüyüşler gerçekleşti: Başkent üzerindeki özel mülkiyet düzenisizlik yüzde 24’e ve 25 yaşın altın- Madrid’de 800 bin, Katalonya’nın ni kurtarmak için halklara dayatdaki genç nüfus işsizliği de yüz- başkenti Barcelona’da 500 bin kitığı önlem paketleri; emekli maaşde 50’lere varmış bulunuyor. As- şilik gösteriler yapıldı. Bu sayılar larını yarıya indirmeyi, çalışanlalında bu sendikaların yönetimle- şunun için önemli önemli, çünkü rın ücretlerini dondurmayı, gençri geçmiş yıllarda “solcu” Zapate- Madrid’in toplam nüfusu 5 milleri işsiz bırakmayı, kadınları daha ro hükümetinin emeklilik maaş- yon, Barcelona’nınki ise 2 milyon düşük ücretlerle çalıştırmayı ya da larını tırpanlayan uygulamalarını civarında. Bu grev ve gösteriler İsişsiz bırakmayı hedef alıyor. Tabii panya diktatörü Franko’nun ölümüne neden olan kitle eylemlerinden bu yana en büyük gösteriler İşçi Kardeşliği gazetesine abone olmak istiyorum. olarak gösteriliyor. İsim, Soyisim: Genel Grev öncesi Grev Görev: Gözcüleri Merkezleri Adres: Franko rejimi sonrası yapılan anaPosta Kodu: yasada ‘Grev Gözcülüğü’ bir kurum İlçe, İl: olarak yerleşmiş bulunuyor. DolaTelefon, Faks: yısıyla ileri işçiler Genel Grevden E-Posta: önce ülkede oluşturulan 1000 civaAbonelik Bedeli (Asgari 20 TL): rındaki Grev Gözcülüğü Merkezleİmza: rinden hareketle çeşitli fabrika ve Ziraat Bankası Kadıköy Şubesi TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01 hesabına yatırdıişyerlerine giderek ertesi gün gerğınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.) çekleşecek olan Genel Greve katılı-

T

aynı zamanda Türkiye’de zaten sürekli yapıldığı gibi kamu hizmetlerinin, yani başta sağlık ve eğitim olmak üzere belli başlı kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini, bir başka deyişle paralı hale getirilmesini amaçlıyor.

Abone Formu

mı arttırmayı sağlama hakkına sahipler. Bu kazanım henüz sağcı hükümet tarafından ortadan kaldırılabilmiş değil. Ve tabii Genel Greve katılımı kolaylaştırıyor.

İşçi Örgütleri hükümete 1 Mayıs’a kadar mühlet tanıdı, yoksa…

Daha önce de söylediğimiz gibi konfederasyon yöneticileri aslında Troyka’nın dayatmalarına pek de ses çıkarmıyorlar, ancak konfederasyonların tabanlarından ve özellikle ara kadrolarında öyle bir basınçla karşı karşıyalar ki, eylemleri sürdürmek zorunda kalıyorlar. Büyük Genel Grev’den sonra hükümete Troyka’nın dayattığı yasaları geri çekmesi için 1 Mayıs’a kadar mühlet verdiler. Aslında bu hükümete bir zaman kazandırma girişimiydi. Ama şimdi bu süre de dolmuş bulunuyor. Bakalım hükümet ne yapacak? Gerçi Troyka’nın emrindeki bu hükümetin aynen Yunanistan’da olduğu gibi kime hizmet edeceği belli, esas önemli olan Troyka’nın talepleriyle kendi üyelerinin sıkıştırması karşısında işçi örgütlerinin ve partilerinin ne yapacağı. İspanya’nın kaderini aynı Yunanistan’da olduğu gibi işçi örgütlerinin yönetim aygıtlarının alacağı kararlar çizecek. Bakalım emperyalist düzenin devamından mı yoksa üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet düzeninin ortadan kalkmasına yol açacak bir işçi-köylü hükümetinin oluşmasından mı yana olacaklar?


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.