ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ . . . KARDESLİĞİ
Sayı 58• Aralık 2012 • 1 TL
www.iscikardesligi.org
İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
TEK YOL ULUS MEYDANI HALKIYLA
DİYARBEKİR HALKININ S
BİRLEŞMESİDİR!
on zamanlarda Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül/Fethullah Gülen arasında cereyan eden iktidar mücadelesinin taraflarından birini desteklemek bizim işimiz değildir. Her ikisi de sonuçta kendi şahsi ve tabii patron yanlısı iktidarlarını pekiştirme yolunda ABD emperyalizmine hizmet etme yarışındadırlar, çünkü mevcudiyetlerini ve geleceklerini bu hizmette görüyorlar. Her iki ekip de AKP’nin nasıl iktidara getirildiğinin son derece bilincindedir. Bu desteği, yani ABD’nin desteğini kaybetmenin kendi sonları olacağını çok iyi bildiklerinden emperyalizme hizmet yarışında ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. AKP hükümetinin devreden çıkması elbette Türkiye işçi sınıfının öncelikli meselesidir, ama bu bizi “kırk katır mı istersin, kırk satır mı?” ikilemiyle yüz yüze bırakmamalı.
Mücadeleler birleştirilmeli!
Ankara Ulus Meydanı’nda polis barikatlarını aşan kitlenin mücadelesiyle Diyarbekir’de ve bütün Kürt illerinde AKP hükümetine karşı yıllardır süren mücadele bir an evvel birleştirilmelidir ki, en geniş siyasal demokrasinin yolu açılabilsin.
TÜRKİYE HALKLARININ KURTULUŞU EGEMEN BİR KURUCU MECLİSTEN GEÇİYOR! Bu noktada her iki tarafa da büyük sorumluluklar düşüyor, şöyle ki: Kürt hareketi içinde bulunduğu “sıkıştırılmışlık” çemberinden sıyrılmak için açık tercihini emperyalizme karşı mücadeleden yana
almalı, bunu Petrol-İş Batman Şube Başkanı’nın demecinde görüldüğü gibi net bir biçimde dillendirmelidir. Kuşkusuz her ulusal hareket gibi Kürt hareketinin de içinde üstü örtülmeye çalışılan bir sınıf mücadelesi sürüyor. Bunu, Kürt hareketinin kendini Barzani/Talabani çizgisinden ısrarla ayrı tutmasında görüyoruz. Bu çizgi Kürt hareketi tarafından ısrarla korunmalıdır. Ulusal haklar için mücadele toplumsal haklar için mücadeleden ayrı düşünülemez. Biri varsa diğeri de vardır, biri yoksa diğeri de yoktur. Benzer bir durum Türk “ulusalcı” hareketi için de geçerlidir. Orada da “çarpıtılmış” bir sınıf mücadelesi sürüyor. Kitleler nihai hedeflerine kuşkusuz dolaylı yollardan geçerek ilerlerler. Dolayısıyla bu mücadelelerin tarafları ve tabii bunları bir miktar “dışadevamı 2. sayfada rıdan” izleyen sosyalistler
1 2 Ey l ül Gitti, Beteri Geldi................. .. . .. . .. . . .. . .. . . Sayfa 4 A B D B aşkanlık Seçimleri ve Sonrası . . .. . .. . .. . . .. . . Sayfa 6
GÜNCEL DİSİPLİN kapaktan devam her iki mücadeleye de burun kıvırmadan yaklaşmalıdırlar. Taraflardan birinin diğerini “emperyalizmin ajanı”, diğerinin de ötekini “vesayetçi rejimin” devamcısı olarak nitelemesi olsa olsa emperyalizmin işine yarar. Ama bu noktada Türk hareketine daha da büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu hareket de emperyalizmden bağlarını en kısa zamanda koparmalı, “bölücü” ve “provokatif ” Kürt düşmanlığı politikasına son vermelidir. AKP hükümetinin ABD emperyalizmi eliyle değiştirilmesi ham hayalini kurmaktan bir an evvel vazgeçmelidir. Kürt hareketinden yeni bir İsrail çıkacağı paranoyası derhal terk edilmelidir. İsrail Ortadoğu’nun tek emperyalist ülkesidir ve Kürt hareketinden emperyalist bir devlet çıkacağı yaklaşımı iki halk hareketini birleştirmeme anlamına gelir. Talabani/Barzani “devleti” bir emperyalist devlet değil Arap Emirlikleri benzeri bir oluşumdur. Benzer temellerde kurulmuş hiçbir Kürt “devleti” gerçek anlamda bir devlet olmayacak, olamayacaktır. Son olarak, şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, bugüne kadar Kürt hareketinin önderliği birlikte mücadele konusunda Türk “ulusalcı”larına, onların düşmanca yaklaşımlarına oranla çok daha fazla yakınlık göstermiş ama onlardan gerekli desteği alamadığı gibi, tam tersine sürekli olarak aşağılanmıştır. Türk ulusalcı hareketi, Kürt hareketi-
İşçi Kardeşliği Sayı: 58 • Aralık 2012
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Telefon: (312) 430 32 68 İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr Hesap Bilgileri: PTT Posta Çeki: 1051319 Ziraat Bankası, Kadıköy Şubesi: TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01 Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı, İstanbul. Telefon: (212) 576 47 15
İKP Desteğinizi Bekliyor
İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilime kapılarını açan bir parti olarak yola çıktı. Programımızda da yer aldığı gibi İKP için işçi sınıfının ve örgütlerinin mali olarak da bağımsız örgütlenmesi esastır. 2006 yılından bu yana, bu esasla faaliyet yürüten ve bağımsız bir işçi gazetesi çıkaran İKP'nin şimdi sizlerin desteğine ihtiyacı var. Gazetemizin düzenli yayınlanabilmesi için ABONE OLUN, ABONE KAZANDIRIN!
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ni emperyalizmin kucağına itmemek için bu tutu- belediyelere ait tüm kamusal yapıların yıkılması munu en kısa zamanda değiştirmelidir, yoksa her anlamına geliyor. Kürt hareketinin meşru temsilşey emperyalizmin çıkarları doğrultusunda şekil- cilerinin hükümetin bu politikalarına Mecliste ses çıkartmayıp kayıtsız kalmaları tam bir kafa karışıklığının ürünüdür. Bu yasa, Kürt hareketinin talep ettiği “Demokratik Özerklik” yaklaşımına bir geçiş olmayıp, tam tersine mevcut sınırlı kamusal alanın da tasfiyesini getirecektir.
“Başkanlık” ya da “YarıBaşkanlık” Sistemleri Egemenliğin Emperyalizme Tam Devredilmesidir! Tayyip Erdoğan’ın gerçekleşmesi için çırpınıp durduğu “Başkanlık Sistemi” ulusal egemenliğin bütünüyle emperyalizme teslim edilip demokrasinin son kırıntılarının da tasfiyesi anlamına gelir. Parlamentonun, yani halk oyuyla seçilmişlerin, tamamiyle devre dışı bırakılacağı bu sistemle yapılmak istenen sünni bir “çoğunluğun” sürekli olarak iktidarı elinde bulundurmasıdır. Hatta Tayyip Erdoğan böylelikle yüzde 10’luk seçim barajını bile sıfırlayarak kendini de30 Ekim Diyarbakır Yürüyüşü mokrasi havarisi olarak gösterebilir. Parlalenecektir. Bu iki hareketin birleşmesi durumunda AKP hükümetinin bir gün bile ayakta kalma mentonun devre dışı bırakıldığı bir sistemde baraşansının olmayacağı görülüyor. İKP olarak bu ha- jın olup olmamasının ne önemi olabilir ki? Kaldı reketlerin bir an evvel birleşmesi için elimizdeki ki, bu zaten, fiilen yüzde 10 seçim barajının yüzde bütün imkânları kullanacağımız bilinmeli. Bu yol- 50’ye yükseltilmesinden başka bir anlam taşımaz. da, işçi sınıfımızın ve emperyalizmin boyunduru- Türkiye’de Siyasal Demokrasinin Tesisi ğundaki halklarımızın çıkarlarıyla çelişmeyecek Egemen bir Kurucu Meclisten Geçiyor! mümkün olan her türlü aracılık rolünü oynamaÜlkede yaşayan bütün halkların eşit ve özgür olaya hazır olduğumuzu beyan ederiz. cağı, işçilerin örgütlenme hakkının sınırsızca geYeni Yerel Yönetimler Yasası Bir nişleyeceği, kadınların ezilmişliğine son verileceği, gençlerin onurlu bir hayat sürdürebilecekleri Özelleştirme Projesidir Hükümetin yeni çıkarttığı Yerel Yönetimler Yasa- bir işe kavuşmaları, emeklilerin sefalet ücretlerine sı bir demokratikleşme adımı olmayıp, tam tersi- terk edilmeyecekleri bir düzende yaşama umutları ancak emperyalizmle bütün bağlarını koparacak egemen bir kurucu meclisle gerçekleşebilir. ERDOĞAN İLE Bunun için de, AKP hükümetinin yıkıcı politikaGÜL/GÜLEN ÇATIŞMASI larına karşı harekete geçen bütün kesimlerin kuEMPERYALİZME DAHA İYİ rucu meclis komitelerinde biraraya gelerek ortak mücadele etmeleri gerekir. Emperyalizmin bütün HİZMET YARIŞIDIR! yardakçıları bu tür bir gelişmenin tehlikesinin farne vahşi bir özelleştirme projesidir. 2014 yılına ka- kında olduklarından kalemlerini bu “tehlike”ye dar varolan belediyelerin yüzde 60 oranında or- karşı kullanmaya başladılar. Türkiye halkları ve tadan kaldırılması bir Avrupa Birliği dayatması işçi sınıfı bu durumun kendilerine yüklediği soolup, bugün bütün Avrupa’da işçi sınıflarının cid- rumluluğun bilincinde olarak gerekli adımları bir di tepkisiyle karşılaşmaktadır. Bu, bütün beledi- an evvel atmalıdırlar. ye hizmetlerinin tamamen paralı hale getirilmesi, Merkez Yürütme Kurulu
Abone Formu
İşçi Kardeşliği gazetesine abone olmak istiyorum. İsim, Soyisim: Görev: Adres: Posta Kodu: İlçe, İl: Telefon, Faks: E-Posta: Abonelik Bedeli (Asgari 20 TL): İmza:
Ziraat Bankası Kadıköy Şubesi TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01 hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
DİSİPLİN GÜNCEL
Taksim Meydanı “Projesi” Basit Bir Düzenleme Değildir! Şadi Ozansü
betmiş olan Sovyet işçi sınıfının daha ileri bir işçi devleti kurma girişimi en azından kısa dönemde rdoğan’ın “Taksim Meydanı Düzenleme” pla- mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, yüzyılın banı masum bir “proje” değildir. AKP bu dü- şında dünya işçi sınıfına önderlik etmiş olan Sovzenlemeyle bir döneme son verme girişiminin al- yet işçi sınıfı, bugün artık başka ülkelerdeki sınıf tına imza atmak istiyor. Cumhuriyet’e son verme kardeşlerinin mücadelesinin izleyicisi olmak duve onun yerine “Sünni/Tüccar” bir rejim yerleştirme arzusunun bir ifadesidir bu. Planın özü; Alanı her türlü kitle eylemine kapatmak ve alışveriş merkeziyle cami ve camilere yol açmaktır. Burada camiler, AVM’ler için bir basamak olarak kullanılmak isteniyor. Örnek alınan Suudi Arabistan Krallığı’dır. Büyük otellerle Mekke’de Kâbe’nin ne hâle getirildiği herkesin malumudur. Benzer durum İstanbul’da da yapılmak isteniyor. Bu düzenlemeye karşı çıkmak işçi sınıfımızın ve emekçi halkımızın tarihsel görevlerinden biridir.
Buna Karşı Çıkmak İçin Ne Yapmalı?
Türkiye’de cumhuriyet bütün çabalara rağmen henüz yıkılmamıştır. Taksim Düzenlemesi bu çerçevede ele alınmalıdır. Taksim Meydanı “Savaş”ında başta işçi sınıfı örgütleri olmak üzere bütün kitle örgütleri aktif bir mücadele yürütmelidirler. İstanbul Belediye Başkanlığına aday olacak bütün muhalif grupların programlarının eksenine yerleştirmeleri gereken slogan şu olmalıdır: “AKP’nin Yaptığı Düzenlemeyi Yıkacağım!” Nasıl Nurettin Sözen Belediyesi Dalan’ın yapılmasına onay verdiği Park Otel’in 10 katını, üstelik müteahitinin cebinden çıkan parayla yıktırtmışsa, bu Tayyip Erdoğan düzenlemesinin de yıkılıp eski hâline getirileceği önceden ilân edilmelidir. AVM’nin dükkânlarını satın alacak olanlar şimdiden uyarılmalı ve satın aldıkları binaların tazminatsız olarak yıkılacağı kendilerine bildirilmelidir. Bu sadece Taksim Meydanı Düzenlemesine karşı bir tuVarolanı Koruyamayanlar Yeni Bir Park Otel de benzer şekilnde oldu bittiyle yapılmış, ancak sonra tum değil, bütün özelleştirmeci hükümetlerin Cumhuriyet Kuramazlar! yıkılmıştı izledikleri yıkım politikalarına karşı Türkiye Geçmişin kazanımlarını koruyamayançapında yürütülecek mücadelenin de rehber lar daha ileri kazanımlar elde edemezler. Daha ile- rumundadır. Aynı şekilde Türkiye’de de eğer cumilkesi olmalıdır. ri kazanımlar ancak geçmişin kazanımlarının ko- huriyetin yetersiz olan kazanımları da kolaylıkla Görev başta işçi sendikaları olmak üzere bütün runması temelinde yükselebilir. Tarihsel olarak terk edilecekse, biliniz ki, daha ileri bir cumhuribunu bir örnekle ifade etmek gerekirse, şunu söy- yet de en azından belirli bir süre için bekleme oda- demokratik kitle örgütlerine düşüyor. Ülkeyi pisleyebiliriz: Ekim devriminin kazanımlarını kay- sına alınacaktır. Tayyip Erdoğan’ın özlemi budur. likten temizlemek başta işçi sınıfının işidir!
E
YÖK Tasarısı Adı Verilen Metin Anayasaya Aykırıdır! Cemil Ozansü
5
Kasım tarihinde YÖK yönetimi, “Yeni Yüksek Öğretim Kanunu Taslağı” adını verdiği bir metni sırf bu iş için kurduğu internet sitesi üzerinden ilan etti. O günden beri başta üniversite çalışanları olmak üzere tüm kesimler bu metni incelemeye ve bunun hakkında yorum yapmaya başladılar, hatta mağlubiyet psikolojisinin hâkim olduğu bazı akademisyen grupları “yeni düzenin nasıl olacağına”dair fikir yürütmeye ve buna ilişkin “öneride bulunmaya” bile başladı. Bizler bu safdil tutumu doğru bulmuyoruz. Zira bu durumda, yani içeriğe dönük “temenni”lerin veya sözüm ona “önerilerin” sıralanması halinde AKP’nin kanunlaştırma siyasetinde izlediği genel tuzağa düşülmüş olacaktır. AKP döneminde yapılan yasa yapma metodlarını mukayese edelim. AKP, ya kuvvetinin ağırlığıyla karşısındakileri ezen ve genel başkanının akşam yatıp sabah kalkıp akıl ettiği ferman türü kanunlarla ya da herkese “açık”, “katılımcı” yöntemlerle yasa yapmaktadır. Biz insancıklar da, birincisinin korkusuyla ikincisinden, bu sözde yöntemden, yapıyormuşçasına yöntem-
den medet umar hale getiriliyoruz. Ancak yeni YÖK tasarısı sürecinde başka önemli noktalar da var. Yeni YÖK tasarısı adı verilen metin, açık bir biçimde Anayasaya aykırılık taşımaktadır. Bu nasıl bir hukuk devleti iddiasıdır ki, kamu kurumu yöneticileri anayasal yapıyla belirgin çelişki içinde olan bir metni kamuoyuna “taslak” diye aksettirebiliyorlar. Bu sözüm ona taslakta özel üniversiteden, üniversitenin özel firmalar eliyle “akademik kalite” bakımından denetiminden, içinde vergi rekortmenlerinin bulunduğu heyetlerin rektörleri, dekanları ve öğretim üyelerini tayin etmesinden ve kadrolu istihdama rakip sözleşmeli personel rejiminden söz edilmektedir. Bu sayılan düzenleme teklifleri 82 Anayasasının içerdiği yüksek öğretim anlayışından bile geridir. Bu yasa taslağı adı verilen metin, 12 Eylülcülerin merkeziyetçi ceberutluğu ile liberal piyasacılığın son arzularını birleştirmiş bir saldırı programıdır. Mevcut anayasaya açıkça aykırı olmasından ötürü, hukuken karşılığı olan bir metin de değildir. Şimdi yapılması gereken, alanda örgütlü tüm sendikaların bir araya gelmesi ve bu sözde taslağı tarihin unutulmuş önerilerinin arasına göndermektir.
İKP 3. Olağan Kongresi’ni Topluyor
P
artimiz, eski genel başkanın ayrılmasının ardından zorlu bir iki sene yaşadı. Bu zaman dönemi içinde yaşadığımız siyasal gelişmeler, işçi sınıfının temsil edilmediği bir siyasi hayatın bir kez daha ne kadar sorunlu ve yavan olduğunu gösterdi. Şimdi partimizi yeniden güçlendirmek üzere gazete faaliyetini temel alacak olan yeni bir döneme giriyoruz. Yeni dönemde de eskisi gibi bir işçi kitle partisinin temel ihtiyaç olduğu tespitinden hareket edeceğiz. Bu dönemin nasıl şekilleneceğini tartışmak ve aynı zamanda programımızı güncelliğe kavuşturmak üzere 3. olağan kongremizi gerçekleştireceğiz. Kongremize tüm işçiler, işçi örgütleri ve sınıf dostları davetlidir.
23 Aralık 2012 Pazar, Ankara İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
GÜN
Sendikal Mücadelede 12 Eylül Yasaları Ka Doğan Fennibay
yılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 7 Kasım’da yürürlüğe girdi. eni Sendikalar ve Toplu İş SözleşHükümet, kanunun hazırlanma mesi Kanunu hükümetin el ça- sürecinde işçileri hiç dikkate almadı, bukluğu, baskı ve zoruyla yürürlüğe işverenlerin bile sendikaları TİSK’le girdi. değil diğer örgütleriyle çalıştı. DuruHükümet yeni kanunu baskı ve mu protesto etmek isteyen eylemleri şiddetle bastırdı. Hükümet bu kanuzorla çıkardı nu çıkarmadaki gücü milli iradeden Yeni yasaya giden süreci hatırlayadeğil elindeki baskı ve zor araçlarınlım. Hükümetin 2009 yılında işkolu dan aldı. yetkisinin hesaplanmasında Çalışma Bakanlığı’nın değil SGK’nın istatistik- Amaç: Kriz döneminde işçi lerini kullanma kararı almış ve böy- sınıfını zapturapt altında lece yüzde 10’luk işkolu barajının al- tutmak tında kalan sendikaları yeni bir yasa Yeni kanun mevcut kanunlar 2821 için pazarlığa zorlamıştı. Yeni yasanın ve 2822’de değişiklikler yapmak yerigündeme gelmesi bazı çevrelerde 12 ne bunları tümüyle yürürlükten kalEylül döneminde getirilmiş 2821 ve dırarak yepyeni düzenlemeler getiri2822 sayılı senyor. 4857 sayılı İş dikal kanunların Sendikal Güç Birliği’nin Kanunu da yine antidemokratik AKP tarafından güçlenmesi esas olarak (Ecevit hükümedüzenlemelerinden kurtulma kendi üyelerini daha çok tinin hazırlığıyumutlarını da la) yasalaştırılharekete geçirmesinden yeşertmişti, hatmış ve eski kanugeçiyor. ta bu sebeple 12 nu yürürlükten kaldırmıştı. SoEylül referandunuç çalışma hayatının taşeronluk temunda “evet” oyu verenler bile oldu. Hükümet, geçtiğimiz bahar mev- melinde tamamen yeniden kurulmasiminde çalışmalarını hızlandırarak sı oldu. Dolayısıyla 6356 sayılı kanu4 Nisan’da 6289 sayılı kanunla kamu nun da çalışma hayatında nasıl etkileemekçilerine göstermelik, grevsiz top- ri olacağını tam olarak ancak yaşayalu sözleşme hakkını tanıdı. Aynı sıra- rak göreceğiz. Kanunun içeriğine kısaca baktığıda işçi sendikalarıyla ilgili yeni kanun mızda; işkolu sayısı 20’ye düşürülürtaslağını da dolaşıma soktu, 6356 sa-
Y
ken işkolu barajı yüzde 10’dan önce sı- kaldırılması. Sonuç olarak, sendikal fıra, sonra kademeli olarak yüzde 3’e haklar 12 Eylül’den ileriye değil geriyükseltiliyor. Ancak birleştirilen iş- ye götürülüyor.1 kolları nedeniyle bu yüzde 3’lük baraj Hükümetin hakları bu denli geriaslında yüzde 10’dan daha yüksek bir
9 Ekim'de yeni kanunu protesto etmek isteyen Sendikal Güç Birliği ve DİSK'e polis müdahale etti
üye sayısına tekabül ediyor. 2016’ya kadar kademeli baraj yükselişi ise sadece ESK (Ekonomik Sosyal Konsey) üyesi sendikalara tanındığı gibi, bir yetki davasının seneler sürdüğü düşünüldüğünde aslında hiçbir işe yaramıyor. Aynı zamanda ESK vasıtasıyla sınıf işbirliği demek olan korporatizm güçlendiriliyor. Bir diğer değişiklik 30 kişiden küçük işyerlerinde sendikal iş güvencesinin ortadan
ye götüren düzenlemeler yapması ve bunun için baskı ve zora başvurmasının sebebi yaklaşan krizin ayak sesleri olabilir. Türkiye ekonomisiyle ilgili içerde ve dışarda övgüler düzülse de 2008’de başlayan ve ilk dalgası ülkemize vursa da sonra geri çekilen kriz, 1- Yer tasarrufu için burada tüm değişiklere
yer veremedik. Bunun için Aziz Çelik’in T24 sitesindeki yazısına başvurulabilir: http://goo.gl/29WLz
Taş-İş-Der’i Sözde Sınıf Dostlarına Bırakm Birsen Yeşilkanat
Taş-İş Der Yönetim Kurulu Üyesi
T
aşeron İşçileri Dayanışma Ve Yardımlaşma Derneği işçilerin kendi çabalarıyla kurdukları, iki yıldır mevcut birçok sendikadan daha iyi mücadele etmiş ve onlarca kazanım elde etmiş bir işçi örgütüdür. Asıl amacı kadrolu ve güvenceli çalışma koşullarının oluşmasını sağlamak olan derneğimiz hiçbir ‘siyasi hareketin’ güdümüne girmemiştir ta ki şubat ayında işten çıkartmalara karşı kurulan bilgilendirme ve direniş çadırı sürecine kadar. Direniş çadırı süreciyle beraber dayanışma adına bize desteğe gelen bazı ‘sınıf dostları’ yerlerini bilememiş, dayanışma unsuru olmaktan çıkmış işçi adına karar veren mekanizmalara dönüşmüşlerdir. ‘Kıvrak zekâlarıyla’ işçiyi bölmüş, birbirine düşürmüşlerdir. Kendi örgütlerine üç-beş kişi ka-
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
tabilmek adına, belki son yılların en güçlü işçi hareketini, gözlerini kırpmadan bölmeye çalışmışlardır. Direniş çadırında, kendi çıkarttıkları İşçilerin Sesi adlı gazetenin çarşaf çarşaf reklâmını yapmışlardır. Kendi örgüt mücadelelerini sınıf mücadelesinin önüne koymuşlardır. Gizli kapılar ardında sendika pazarlığı yapmış, dernek yönetiminden yapılan itirazları görmezden gelmiş, bir grup işçiyi galeyana getirip tolu sözleşme yetkisi olmayan, binlerce üyesi olmasına rağmen genel merkez dışında tek bir şubesi bile olmayan, belli bir siyasetin güdümünde olan Dev Sağlık-İş sendikasına işçileri üye yapmaya çalışmışlardır. Sonra da bizi sendika düşman-
lığıyla suçlamışlardır. (Tabi ki asıl olan sendikal mücadeledir ama hangi sendika? Sınıfın çıkarını her şeyin üstünde tutan, demokratik bir şekilde yönetilen, tabanın sesine kulak veren, siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız bir sendika... Maalesef bu yazdıklarıma karşılık gelen bir işçi sendikası olamadığı için Çapa işçisi dernek kurmuştur.) İşçiler arasındaki bölünmenin önüne geçmek ve mücadeleye kaldığı yerden devam etmek için olağanüstü genel kurul kararı alınmış ve 16.08.2012 tarihinde olağanüstü genel kurul yapılmıştır. Yönetim kurulundan kaynaklı bazı eksikliklerden dolayı, olağanüstü genel kurulu erteleme önergesi divana sunul-
muş ve üyelerin oy çokluğu ile erteleme kararı alınmıştır. Bunun üzerine üye arkadaşlarımız salondan ayrılmışlardır. ‘Sınıf dostlarımız’ o saatten sonra kendi kendilerine genel kurul yapıp, sözde yönetimi belirlemişlerdir. Her fırsatta demokrasiden, emekten, haktan, hukuktan bahseden bu grup kendi küçük çıkarları için çapadaki mücadeleyi ortadan ikiye hatta üçe bölmekte bir sakınca görmemiştir. Üçe diyorum zira daha sonra kendi getirdikleri sendika da ‘sınıf dostlarımızı’ aralarında görmek istememişlerdir. Böylece sözde oluşturdukları dernek yönetimleri de kendi arasında ikiye ayrılmıştır. Kısacası bu dostlarımızın çapadan kazanımları üç bilemediniz dört kişi olmuştur… Hayâsızca bildiriler yazıp, eski yönetimi işçiden alınan 3 TL aidatı yemekle suçlamışlardır. Kendi internet siteleri olan Sol Defter de çirkin bir dille eski
NCEL
alktı, Beteri Geldi belli ki yeni bir dalgaya hazırlanıyor. Zira bu adımlar ekonomisi sağlam ve refah içinde olan bir ülkenin hükümetinin adımlarına benzemiyor. Amaç bir kez daha krizin faturasını işçi sınıfına kesmek ve bu süreçte işçi sınıfının örgütlenmesinden ve eyleme geçmesinden tedirgin olanlar onun elini ayağını bağlamak istiyor.
ETUC’un göstermelik müdahalesi
Yeni kanun Meclis’ten geçtikten ancak Cumhurbaşkanı’nın onayını almadan önce 25 Ekim’de ITUC’un (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) da dahil olduğu Küresel Sendikalar Konseyi Gül’e bir mektup yazarak veto talebinde bulundu. Mayıs’taki konuyla ilgili yazımızda “ETUC neden hiçbir tepki göstermiyor?” diye sormuştuk. Nihayet iş işten geçtikten, kanun Meclis’ten çıktıktan sonra, göstermelik bir itiraz geldi. Bu geç kalmış itiraz basında yaygın olarak dillendirilse de işçi hareketinden rağbet görmedi. İşçi hareketi doğru yapmıştır, işçi hareketini dünya kapitalizmine entegre etmek isteyen bu kurumların güya muhalefetini ciddiye almamak lazımdır. İşçi hareketinin uluslararası üst kurumlarının rehin alındığı bu dönemde uluslararası dayanışmayı bu kurumlar yerine her bir ülkedeki sınıf mücadelesinin bizzat içinde yer alan, üyesine hesap vermek durumunda olan sendikalarla beraber ör-
gütlemek doğrusu olacaktır.
Sendikal Güç Birliği’nin geleceği
Son Genel Kurulu’nun ardından rahatlayan Türk-İş yönetimi hızla Hakİş yönetiminin çizgisine kaymayı sürdürüyor. Sendikal Güç Birliği Platformu bu kanunun çıkış sürecinde protesto eylemlerini düzenlese de kitlesel bir karşı çıkışı örgütleyemedi. Bu süreçte doğal olarak DİSK’le birlik içinde hareket etti. Ancak görülen o ki Sendikal Güç Birliği’nin güçlenmesi esas olarak kendi üyelerini daha çok harekete geçirmesinden geçiyor. Eylül ayında yapılan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’nun şubelerde çalışmayı derinleştirme ve bölge toplantılarına yeniden başlama kararı çok isabetlidir ve takip edilmelidir. Sendikaların yukarısından yürütülen bu çalışmaya aşağıdan destek vermek gerekiyor. Bunun için yerellerde şubeler platformlarının yeniden canlandırılması tartışılmalıdır. Böylece doğrudan işçiye dayanan, sendika yönetimlerinden bağımsız ve en önemlisi Sendikal Güç Birliği sendikalarının dışındaki Türk-İş ve hatta Hak-İş sendikalarının şubelerini de bünyesine katarak hükümet yanlısı kanadı alttan sarsacak örgütlenmeler yaratılabilir. Bunu tartışmaya açıyoruz.
mayacağız! yöntemi karalayan, işbirlikçilikle suçlayan bu insanlara buradan sormak istiyorum; • Temizlik personelinin taşeron şirketçe ödenmeyen maaşlarının ödenmesi • Yıllık izinlerin 2010 yılından itibaren düzenli kullanılabilmesi • 2011 yılında geriye dönük geçmiş izinlerin kullanımı • İstanbul Üniversitesi bünyesine bağlı kreşlerden taşeron işçilerin faydalanması • Röntgen teknisyenlerinin şua izinlerini kullanabilmeleri • Usulsüzce hazırlanan ibranamelerin artık işçiler tarafından imzalanmaması • Çeşitli nedenlerle hak gaspına uğrayan 77 işçi için dava açılması • Temizlik işçilerinin mesai saatlerinin haftalık 45 saate düşürülmesi
gibi onlarca kazanımı işbirliğiyle elde etmek mümkün müdür? Bütün bunlar derneğin hukuki, işçilerin fiili mücadelesiyle kazanılmış haklardır. Lütfen işçiler adına düşünüp, onlar adına karar vermekten vazgeçin… Dernek, 12.10.2012 tarihinde olağan genel kurulunu yapmış, yönetimini belirlemiş ve mücadeleye kaldığı yerden devam etme kararı almıştır. En önemli talebimiz kadrolu ve güvenceli çalışmaktır. Kölelik sistemi olan taşeron sisteme son verene kadar mücadelemiz devam edecektir. Güçlü bir mücadelenin yolu işçilerin birlikte hareket etmesinden geçer.
YAŞASIN SINIF MÜCADELESİ, YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ!
Açlık Grevi ve Ortak Mücadele
Fulya Ayata
edilemez. Çünkü ABD’den, AB’den, IMF’den, Dünya Bankası’ndan, DünEylül’de KCK davası tutuklu- ya Ticaret Örgütü’nden, NATO’dan ların başlattığı açlık grevi, Ab- bağımsız olamayan mevcut Meclis, dullah Öcalan’dan gelen çağrı ile 68. emperyalizmin çıkarlarıyla çelişen bir gününde sona erdirildi. Açlık grevi anayasa çıkarmaya muktedir değil. yapan siyasi mahkumların başlıca taBu Meclisin Yapacağı Anayasa lepleri “Öcalan’ın ağırlaştırılmış tecridine son verilmesi, anadilde eğitim Çözüm Getirmez! Halkların kendi geleceklerini beve savunma hakkı önündeki engellerin kaldırılması” idi. Kürt halkının bu lirleme hakkını savunmak, demokratalepleri haklı, demokratik, meşru ve tik hak ve özgürlükler için mücadele bir o kadar da gerçekleşmesi müm- etmek başka, Türkiye halklarına çökün olan talepler. Türkiye’de yaşa- züm olarak sunulan ancak emperyayan bütün halkların eşitliğine ve kar- lizmin ihtiyaçları doğrultusunda hadeşliğine inanan herkesin sahip çık- zırlanan bir anayasayı savunmak başması gereken talepler. Bunun ötesin- ka. Peki, öyleyse nasıl bir ortak mücade, Türkiye’de gerçek bir siyasal de- dele yürüteceğiz? İlk olarak, KCK damokrasinin ve özgürlüğün yerleşme- vaları derhal sonlandırılmalıdır. Arsini isteyen her kesimin Kürt halk ha- dından Kürt halkının temsili önündereketiyle omuz omuza olması gereki- ki tüm engeller kaldırılmalıdır. Siyayor. Ancak, Kürtlerin kitlesel olarak sal demokrasiyi genişletecek bir anasokaklarda, vekilleriyle Mecliste ta- yasa ancak mevcut bütün partilerin leplerini yükseltecek örgütlülüğe ve eşit propaganda imkânlarına sahip olgüce sahipken, mücadeleyi açlık gre- duğu, tutuklu ve hükümlüleri de aday viyle sürdürme kararı alması düşün- olarak gösterebileceği barajsız ve yadürücü, bu grevin sonucunda kimse- saksız bir seçimle oluşturulacak egenin hayatını kaybetmemiş olması ise men bir kurucu meclis tarafından yaçok sevindirici elbette. 12 Eylül 1980 pılabilir. Böyle bir mücadele için Türk darbesinden sonra Diyarbakır cezae- ve Kürt halklarını birlikte hareket etvinde, tamamen kimliksizleştirme ve tirecek olan temel talep ise emperyaihanet ettirmeye yönelik öyle bir vah- lizmden bağımsızlıktır. şet uygulandı ki mahkumlar kendilerini yaktılar. Ama bugün Kürt hareketinin örgütlülüğü, temsil gücü göz önüne alındığında, sokaklarda, siyasi platformlarda, Mecliste yürütülebilecek mücadelenin cezaevlerindekilerin omzuna yüklenmesi ne kadar doğru olmuştur? Siyasi mahkumların koşullarını iyileştirmek için dışarıda örgütKCK tutuklularının 67 gün sürdürlenmek ve ses yükseltmek gerekirken dükleri ve şimdi sona ermiş olan Açve bunun koşulları varken, Kürt hal- lık Grevleriyle ilgili olarak Başbakının taleplerinin açlık grevleriyle sa- kan Yardımcısı Bülent Arınç şu sözvunulması siyasi haklar mücadelesin- leri etti: “Onların telef olmasına razı de isabetli bir adım olmamıştır. Buna olunmamalı!” rağmen, Kürt halkının haklı taleple“Cumhuriyet” gazetesi de bu sözrini destekleyenlerin büyük bir kısle ilgili olarak “Bülent Arınç”ın “Gafı” mı açlık grevlerine destek verdi. Bun- deyiverdi! Herkesin ve tabii Bülent ların bir kısmı “Kürt hareketinin ya- Arınç’ın da çok iyi bildiği gibi “tenında olmak boynumuzun borcu” ka- lef ” olma insanlara değil sürü halinbulüyle eylemi desteklerken, bir kıs- de yaşayan hayvanların ölümüne vemı “şoven, ulusalcı, Kürt düşmanı” rilen addır. Cumhuriyet Gazetesi bu yaftası yiyeceği, hükümetin yanına yakıştırmayı Bülent Arınç’a yakıştıdüşmekle suçlanacağı tedirginliğiyle ramadığından olsa gerek, bu sözleeleştiriden geri durdular. Sonuçta, ey- ri bir sürç-ü lisan olarak addetti ve lem bitiminde Kürt hareketinin tem- “gaf ” olarak niteledi. O zaman bir silcileri çözüm olarak yeni anayasayı “gaf ” da biz yapalım: “Bu sözler Büişaret etti. Fakat bu Meclisin yapacağı lent Arınç’ın bir gafı olarak değil, olsa yeni bir anayasa çözüm olarak kabul olsa tıynetini gösterir!”
12
Açlık Grevleri: Bülent Arınç’ın Değil, Cumhuriyet Gazetesi’nin Gafı!
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
ULUSLARARASI
Başkanlık Seçimleri Sonrası ABD İşçi Sınıfını Neler Bekliyor? Taylan Acar
A
tılım oranında da kendini gösterdi. İki başkanlık seçimi arası seçmen sayısı artmış olsa da, bu seçimlerde Obama’ya 8 milyon daha az oy çıktı. 2012 seçimlerinde, Obama’nın son saniyede kaçak göçmen gençlerin sınır dışı edilmesiyle ilgili verdiği sözler, Latino oylarının büyük ölçüde Demokrat Parti’ye kaymasına yol açtı. İlk kez oy verenlerle birlikte gençler toplam seçmenlerin beşte birine yaklaştı. Ve bu seçimde büyük bir çoğunlukla Obama’ya oy verdi. Cumhuriyetçi valilerin görevde olduğu eyaletlerde, siyahlar oy haklarının ellerinden alınması yönünde güdülen politikalara büyük tepki göstererek sandıklara akın ettiler. Siyahlar Cumhuriyetçi politikacılara “kan, ter ve gözyaşıyla elde ettikleri haklardan vazgeçmeye niyetli olmadıkları mesajını verdiler” (Washington Post, 9 Kasım)
BD’de 6 Kasım’da yapılan başkanlık seçimlerini, Mitt Romney’i geride bırakan Başkan Obama kazandı. Obama her ne kadar ortada görünen dokuz eyaletin sekizini kazansa da, toplam oy oranında ancak küçük bir üstünlük kurabildi. 2008’in aksine sokaklarda sevinç gösterileri yapan yoktu. Seçim sonrası ortak duygu, daha kötü bir sonucu atlatmanın rahatlığıydı. Birçok seçmen için bu seçim Obama’yı desteklemekten ziyade Romney-Ryan ikilisinin aşırı sağcı politikalarına engel olmak anlamına geliyordu. Birçokları Cumhuriyetçi adayların Sosyal Güvenliği özelleştirme, yaşlılar, engelliler ve çocukların faydalandığı sosyal güvenlik ağı Medicare’yi liberalleştirme, Wisconsin valisi Scott Walker gibi sendika düşmanlarını destekleme, kadınların Obama’nın zaferinin ulusal ve doğum haklarını kısıtlama ve kaçak
Amerikan işçi sınıfının yaşadıklarını görmezden gelerek bağımsız bir işçi sınıfı siyaseti gütmeyi reddetmesi, ne yazık ki her seçimde olduğu gibi işçileri “kötünün iyisini” seçmeye zorladı. göçmenleri günah keçisi gibi gösterme politikalarına karşı Obama’ya oy verdi. Bugün sendika liderliğinin Demokratlara göbekten bağlı olması ve Obama’nın yeniden seçilmesi için yüz milyonlarca dolar para harcaması ve son dört yılda Amerikan işçi sınıfının yaşadıklarını görmezden gelerek bağımsız bir işçi sınıfı siyaseti gütmeyi reddetmesi, ne yazık ki her seçimde olduğu gibi işçileri “kötünün iyisini” seçmeye zorladı. Ne yazık ki işçi hareketi kendi siyasi partisini inşa etmediği sürece de bu devam edecek. Kırılan heves ve şevk seçime ka-
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
uluslararası önemi
Obama hem barışçıl görünüp, hem Amerikan işçi hareketinin ve sendikal liderliğinin desteğini alabiliyor. Aynı zamanda da ABD’nin savaş ve müdahalelerini sürdürebiliyor. 6 Kasım’daki zafer konuşmasında Obama “savaş dönemi sona erdi” dedi. Ancak bu kesinlikle doğru değil. ABD’nin Irak işgali, Amerikan kiralık katillerinin, akıl hocalarının ve askeri personelinin Iraklı güvenlik güçlerini eğitmesi kisvesi altında devam ediyor. Afganistan’daki savaş bitecek gibi değil. Pakistan’a saldırılar artıyor, özellikle Drone uçaklarıyla düzenlenen bombalamalar. Seçim kampanyası boyunca, Obama kendi başkanlığı döneminde Suriye’ye müdahalenin ve İran’ın havadan bombalanması olasılıklarının tamamen göz ardı edilmeyeciğini söyledi. New York Times’ın 5 Ekim’deki haberine göre, Obama İsrail başbakanı Netanyahu’ya İran’ın nükleer enerji tesislerini bombalamaya Ocak ayında başlayabileceği sözünü verdi. Aynı zamanda Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mali ve Afrika’nın diğer bölgelerinde Afrikom güçleri aracılığıyla yeni müdahalelerin olasılığını duyurdu. Azalmak şöyle dursun, ABD’nin savaş yürüttüğü bölgeler artıyor.
Obama’nın zaferi siyasi elitler ve finans piyasalarının önemli aktörleri tarafından takdirle karşılandı. Her ne kadar Romney birçok CEO’nun kişisel desteğini almış ve en zengin yüzde 1’lik kesimden Obama kadar büyük mali destek görmüş olsa da, kapitalist sınıfın çıkarları göz önünde bulundurulduğunda, Obama finans kapital çevrelerinin birinci ter- Bağımsız siyasi eylem perspektifi ve İşçi Partisi için cihiydi.
Obama kapitalizmin derinleşen kriziyle baş edecek en iyi aday Bugün ABD emperyalizmi dünyada daha büyük bir odak haline geliyor. Kriz koşullarının keskinleştiği bir durumda, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan sisteme karşı direniş genişliyor. Her kıtada ezilen işçiler ve halklar emperyalist güçlerin savaş ve sömürü politikalarına karşı çıkıyor. Wall Street, Londra ve diğer uluslararası finans piyasalarında ise Obama kapitalizmin derinleşen kriziyle baş edecek en iyi aday olarak görünüyor. Uluslararası alanda emperyalist çıkarların en önemli garantörü olarak algılanıyor. Çünkü
mücadele
Sosyal Güvenlik, Medicare ve Medicaid programlarındaki kesintilere karşı mücadele etmek, bağımsız bir işçi siyasi hattı inşa etmekten ve bağımsız bir İşçi Partisi kurma fikrinden ayrı düşünülemez: sendikalara ve ezilen diğer grupların örgütlenmelerine dayanan bir sınıf partisi. Bugün bağımsız bir sınıf hareketinin önünde bulunan en büyük engel Demokrat Parti’nin işçilerin çıkarlarına hizmet edebileceği yönündeki algı ve Demokratların “emek dostu” olduğu yönündeki inanıştan kaynaklanıyor. Obama, Pelosi, Feinstein, Reid gibileri “emek dostu” değildir. Tıpkı dün Wall Street kurumlarını kurtardıkları gibi, bugün de Sosyal Gü-
venlik, Medicare ve Medicaid gibi ABD’nin en büyük üç sosyal güvenlik programında büyük kesintilere gitmeye hazırlanıyorlar. Bugün çürüyen kapitalizm var olan tüm işçi örgütlerini ortadan kaldırarak işçi ücretlerini düşürmeyi ve işçilerin direniş mücadelelerini atomize etmeyi amaçlıyor. Ancak bu devam eden saldırı Demokrat parti ve onun sendikal liderlikle kurduğu ilişki olmadan mümkün olmaz. Obama’ya ve Demokrat Parti’ye istinat, sendikal liderliğin işçi sınıfına ve Amerika’nın diğer ezilen gruplarına yöneltilen gerici politikalara ses çıkarmaması anlamına geliyor. Bu yüzden AFL-CIO’nun, Change to Win ve diğer bağımsız sendikaların Demokrat Parti’den kopması işçi sınıfı için merkezi siyasi sorun haline gelmiştir Kesintilere karşı tutarlı bir şekilde mücadele edebilmek için, işçi sınıfının Demokrat Parti’nin Wall Street ve yeni ortaya çıkan hırsız baronlar tarafından kontrol edildiğini anlaması gerekiyor. Bazı Demokrat siyasetçiler işçi sınıfına dost olabilirler ancak kritik anlarda, ekonomik kriz en keskin şekilde kendini gösterdiğinde, tıpkı 2008’deki finansal çöküş ve kriz anlarında olduğu gibi
Demokrat Parti’nin hangi sınıftan yana olduğunu anlamak hayati önemdedir. Demokrat Parti, siyasetini yeniden Wall Street’in isteklerine göre belirliyor. Kritik anlar geldiğinde, Demokratların şirketlerin ve bankaların yönetim kurullarında daha fazla dostları olduğu ortaya çıkıyor. Bu yüzden Demokrat Parti’nin hangi sınıftan yana olduğunu anlamak hayati önemdedir. Yeni dönemde bağımsız bir işçi hareketi siyaseti ve onun aracı olacak bağımsız bir İşçi Partisi her zamankinden daha hayati bir ihtiyaçtır. Bağımsız bir işçi siyaseti oluşturulmadan, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların işçi sınıfına, onun kazanımlarına ve örgütlerine saldırısına dur demek mümkün değildir.
ULUSLARARASI
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacop Zuma’ya Açık Mektup Güney Afrika, dünyanın en büyük değerli maden üreticilerinden biri ve bilinen platin kaynaklarının yüzde 80’i bu ülkede. Altın ihracatında ise dünya sıralamasında dördüncü. Ülkedeki madenleri çokuluslu şirketler işletiyor, Güney Afrika maden işçileri ise zenginlik içinde büyük bir yoksulluk çekiyorlar. Sefalet koşullarında çalışmak zorunda bırakılan maden işçilerinin geçtiğimiz ağustos ayında başlattığı grev, ülkedeki tüm madenlere yayıldı ve yaklaşık yüz bin madenci greve gitti. Marikana platin madenindeki grev sırasında, polisin otomatik silahlarla üzerlerine ateş açması sonucu 34 madenci hayatını kaybetti, 78 işçi yaralandı. Bu katliamın ardından gösteriye katılan 270 madenci, arkadaşlarının ölümüne sebep oldukları gerekçesiyle “cinayet ve cinayete teşebbüsten” tutuklandı. Katliamdan sorumlu olan tek bir polisin bile tutuklanmamasına ve ölümlerden işçilerin sorumlu tutulmasına karşı yükselen tepkiler sonucunda işçiler serbest bırakıldı. Fakat grevlere destek verenler hâlâ teh- Güney Afrikalı bir madencinin eşi, polisin grevdeki işçileri vurmasını protesto dit ediliyor. Aşağıdaki Açık Mektup, İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlanediyor: “Polis, eşlerimizi ve oğullarımızı vurmayı bırak!” tı Komitesi’nin (ILC) bu konuda yürüttüğü uluslararası kampanyanın çağrısıdır:
E
ylül ayının ortasından bu yana Güney Afrika’da, ülkenin tanınmış politik şahsiyetlerine karşı tehditler sürüyor – özellikle Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Gençlik Birliği’nin eski lideri Julius Malema’ya, apartheid rejimine karşı tüm mücadelelerde yer alan ve işçilerin sendikalarda örgütlenmesine destek olan Anglikan piskoposu Johannes Seoka’ya ve Siyah Bilinç Hareketi’nin (BCM) kuruluşunun ardından Steve Biko’ya katılan Azanya Sosyalist Partisi (SOPA) Başkanı Tiyani Lybon Mabasa’ya karşı. Komünist Üniversite’nin tartışma forumunda “Seoka, Malema ve Marikana cinayet-piyasa” başlıklı bir yazı dolaşıyor. Yazıda yukarıda bahsedilen, halkın yakından tanıdığı üç kişinin adları veriliyor ve bu kişiler madencilerin ölü bedenlerini kullanarak “piyasa sözcülerini körükleyen”, “kimliği belirsiz gangsterler” olmakla suçlanıyorlar. Bunun bir linç çağrısı olduğu açıkça ortada. Halk bu kişileri Marikana madenine grev süresince yaptıkları ziyaretleriyle tanıyor. 16 Ağustos 2012’de 34 grevcinin polis tarafından katledilmesini kınayanlar olarak, grev ve müzakereler sı-
İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur
Yıkılan Ortadoğu ve Suriye İnsanlık tarihinde uygarlıkların beşiği olan Orta Doğu uzun süredir kan ağlıyor. Savaş, yıkım ve parçalanma adeta bir kara yazgı oldu. Filistinlilerin gözyaşlarına karışan Lübnan’ın çığlıklarını milyonlarca insanı Amerikan demokrasisi tarafından öldürülen Irak izledi. Şimdi de sıra Suriye’de. Demokrasi savaşçısı Suudi Arabistan, Ürdün krallarıyla birlikte Birleşik Arap emiri, Katar şeyhi, Mısır ve Tunus devrimini boğmakla görevli Müslüman Kardeşler yönetimleri ve Recep Tayip Erdoğan’ın Türkiye’si hep birlikte Suriye’ye
rasında grevci işçilerin ve sendikalarının taleplerine verdikleri kamuoyu desteğiyle biliniyorlar. Halkın yakından tanıdığı bu kişilerin görüşleri ne olursa olsun, demokratik özgürlüklere saygı gösterdiğini iddia eden herhangi bir devletin, böyle terör yöntemlerini hoş görmesi itibarını sarsacaktır. Bizler uluslararası demokratik işçi hareketi militanları olarak – tekrar edelim fikirleri ve güncel olaylar ne olursa olsun – bu insanların güvenliğini sağlamanın, başkanı olduğunuz devletin sorumluluğu olduğunu ilan ediyoruz. Sizi ciddiyetle göreve davet ediyoruz:
12 Ekim 2012
25 Ekim itibariyle Açık Mektup, Türkiye dışında Afganistan, Almanya, Amerika, Arjantin, Belçika, Benin, Brezilya, Burkina Faso, Burundi, Cezayir, Çat, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Fildişi, Filipinler, Filistin, Fransa, Guadalup, Haiti, Hindistan, İngiltere, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Kenya Küba, Lübnan, Macaristan, Martinik, Meksika, Moritanya, Peru, Portekiz, Romanya, Rusya, Senegal, Slovakya, Togo, Trinidad ve Tobago, Tunus ve Zimbabve’den işçi hareketi ve demokratik haklar hareketleri militanlarının imzalarıyla Güney Afrika cumhurbaşkanına, elçiliklerine ve konsolosluklarına iletildi. Türkiye’den Korkut Boratav, Fikret Başkaya ve İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Genel Başkanı Şadi Ozansü de ilk imzacılar arasında yer aldılar.
demokrasi getirecek. Hatay, Gazi Antep, Urfa başta olmak üzere ülkemizde kimse savaş istemiyor ama efendileri emrettiği için bu yönetimler halklarını dinlemiyor. Dünyanın her yerinde getirilen paralı katiller sürüsü ve ajanlar ölüm makinesine dönüştüler. Sağlanan silahlara artık ağır silahlar eklendi ve Türk Hava Kuvvetleri’nin desteği de azımsanmamalı. Hatırlayalım, Somali ve Kaddafi’nin Libyası’na da demokrasi getiriyoruz diyerek aşiretler coğrafyasına böldüler. Devrimler ve karşı devrimler devam ediyor, Tunus ve Mısır devrimi henüz canlı ve Avrupa’da işçi sınıfı devrim ateşini Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve tüm kıtada körüklemeye de-
vam ediyor. İsrail karışıklığı fırsat bilip yine Gazze’ye saldırdı ve katliamlarına devam ediyor. Saldırıya karşılık atılan birkaç el yapımı füze bahane edilip suç Filistinlilere atılıyor. Suriye’de katliamlar savunma hakkı ama Filistin’de terörizm. Onlar demokrasi diyorsa yıkım, insan hakları diyorsa ölüm geliyor. Siyonist İsrail yıkılmalı, başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçler bölgeden kovulmalı, içinde laik birleşik Filistin’in de olduğu Birleşik Orta Doğu devletler topluluğu kurulmalıdır. Barış ve uygarlığın beşiği Orta Doğu’nun yeniden gül bahçeleri olabilmesi için devrim ateşini körüklemek ve zulme karşı savaşmak görevimizdir.
Julius Malema, Johannes Seoka ve Tiyani Lybon Mabasa’ya yönelik tehditleri derhal sonlandırın! Uluslararası işçi ve demokratik haklar hareketlerini, ülkelerindeki Güney Afrika Cumhuriyeti elçiliklerine ve konsolosluklarına bu talebi iletmeye çağırıyoruz.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
İspanya ve Portekiz’de 14 Kasım’da Bir Günlük Genel Grev İ
Portekizli işçiler, gençler ve sendika militanlarının ve İspanyol halkının çağrısıdır.
lere kamu açıklarının düşürülmesi ve borçlar spanya’dan UGT ve CCOO, Portekiz’den için alınan faizlerin ödenmesini dayatan AvUGT’nin birçok sendikası ve CGTP 14 Karupa Birliği’ne bağlı kalarak bu politikaları desım tarihinde bir günlük genel grev kararı aldığiştirmek mümkün değil. lar. Sendikaların bu şekilde ilk kez ortak eylem kararı almaları bile başlı başına önemli bir olay. Bu bir günlük grev; işçiler, gençler, yoksul köylüler ve küçük esnaf için hükümetleri ve İberya’yı kapsayan bu genel grev çağrısı, işçi Troyka’yı yenilgiye uğratacak topyekün bir sesınıfının ülke sınırlarını aşan tek bir sınıf olduferberliğin başlangıcı olabilir ve olmalıdır. ğunu ve ortak bir düşmanın var olduğunu kanıtlıyor: IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AvruTaleplerin karşılanmasının koşullarını şöypa Birliği Troykası. Bu kurumlar aslında finans le sıralayabiliriz: Uyum planlarının iptal edilkapitalin çıkarlarını savunma; reform ve uyum mesi, kamu hizmetlerinin korunması, büyük planları adı altında tüm Avrupa’da sosyal haklarşirketlerin ve bankaların yeniden millileştida ağır kesintiler dayatma görevi üstlenmekterilmesi, işten atmaların yasaklanması. Tüm ler. Bu reformlar on yıllar süren mücadeleleriybu talepler çoğunluğun haklarını savunacak, le elde edilen kazanımlardan geri dönüşü temsil Brüksel ve finans kapitalden bağımsız bir hüediyor ve temel kamu hizmetlerinin ve demokkümetin kurulmasının temelini oluşturacakrasinin varlığını çok ciddi şekilde tehdit ediyor. tır. Portekiz işçileri ve İspanyol halklarının çıkarları ortak, tıpkı tüm Avrupa işçilerinin ve Her iki ülkede de öfke giderek büyüyor. Tüm halklarının çıkarlarının ortak olduğu gibi. hakları ve varlığı tehdit altında olan işçi sınıfının ve işsizliğe mahkum edilmiş gençliğin endişeleHepimiz Troyka’nın ve finans kapitalin köri artıyor. lesi hükümetlerin uyum planlarına maruz kalıyoruz. Hepimiz, kurumların sözde demokFelakete sürüklenişi durdurmak için ortaya ratikleştirilmesi adı altında aslında IMF tarakonan iradeyi her gün Lizbon, Porto, Madrid ve fından dikte edilen kamu açıklarının azaltılBarselona sokaklarında görmek mümkün. ması amaçlı düzenlemelere maruz kalıyoruz. Hatırlayalım: 15 Eylül’de tam bir milyon PorOrtak hedefimiz, ücretlerin ve emeklilik tekizli ülkenin tüm şehirlerini işgal ederken şöyprimi seviyelerinin yeniden belirlenmesi ve le bağırıyordu: “Protokolü çöpe atalım! Passos işten çıkartmaların yasaklanmasıyla Troyka Coelho hükümetini devirelim!” Aynı yüz binlerprotokollerinin ve uyum planlarının geri çece İspanya’lı işçi uyum planının geri çekilmesi kilmesini sağlamaktır. ve Rajoy hükümetinin görevden ayrılması için Madrid sokaklarındaydı. 14 Kasım, Madrid. ETUC bu günü Avrupa Eylem Günü ilan Bunu gerçekleştirebilmek için aramızdaki ederek, İspanya ve Portekiz'deki kuvvetli genel grevleri, dayanışma ve ortak hareket etme ağlarını kuvDoğru, sendikalar hükümetlerden uyguladıkdiğer ülkelerdeki 3 saatlik eylemler arasında gündemden vetlendirmeli ve sendikalarımızı korumak için ları politikayı değiştirmelerini istiyor. Oysa ki didüşürmek istedi. birlikte mücadele etmeliyiz. rektif ve sözleşmeler aracılığıyla tüm hükümet-
BU ORTAK ÇAĞRI METNİNİ İMZALAYAN PORTEKİZLİ SENDİKACILAR: Antonia Avelas, Lizbon SPGL/CGTP Başkanı – Antonio Brinco, Setubal SPGL Başkanı – Ana Sofia Cortes, SFPSA/CGTP Lizbon – Aires Rodriguez, POUS, Marinha Grande – Antonio Carlos, Lizbon SPGL Başkanı – Carmelinda Pereira, POUS Lizbon – Carlos Melo, emekli bankacı – Daniel Gatoeiro, Marinha Grande/ ilaç sektöründe işçi – Fernando Magna Silva, Lizbon/öğretmen - Fernando Quadros, emekli bankacı - Guadalupe Simoes, Portekiz hemşire sendikası SEP Başkanı – Isabel Pires, SPGL Lizbon Başkanı – Joaquim Pagarete, CGTP Lizbon yönetim kurulu – Jose Carlos Monteiro Lopes, Lizbon/uçak sanayi işçisi - Joana Saraiva, Marinha Grande/sigorta – Jose Baiao, eski Lizbon uçak sanayi işçileri sendikası koordinatörü – Jose Luis Teixeira, Lizbon/tasarımcı - Jose Lopez, Lizbon/işçi – Licinio Antonio Saraiva de Sousa, Marinha Grande/cam sektörü işçisi – Leonor Ferreira Santos Vieira, Lizbon/ hemşire – Maria Joao Gomes, Marinha Grande/çevirmen – Maria Joao Vieira, Leiria/öğretmen – Marta Jacob, Torres Novas/mimar – Maria Adelia Mendes de Jesus Gotoeiro, Grande/cam sektörü işçisi - Maria Adelia Paiva Pires Gomes, Carnaxide/öğretmen – Maria Adelia Gotoeiro, cam sektörü işçisi, Marinha Grande cam işçileri sendikası temsilcisi – Maria Isabel Ribeiro, Barreiro/işsiz – Maria Eugenia da Costa Duarte de Almeida, Marinha Grande/heykeltıraş – Maria de Lurdes Monteiro Dos Reis, Lizbon/işsiz – Nuno Vilhena, Porto Salvo/öğretmen – Otilia Fernandes, Lizbon Carris
İşçi Komisyonu – Octavio Rodrigues, Barreiro/emekli öğretmen – Pedro Correia, Marinha Grande/mimar – Pedro Guilherme Santos Marques, Marinha Grande/cam sektöründe mühendis – Pedro Marques, Marinha Grande/cam sektöründe mühendis – Sandra Maria Costa Fernandes Cruz, Seixal SPGL Başkanı.
BU ORTAK ÇAĞRI METNİNİ İMZALAYAN İSPANYOL SENDİKACILAR: Luis Gonzalez, CCOO Konfederasyon Meclisi – Rafael Aguilera, UGT Federal Komitesi - Jesus Bejar, CCOO Madrid Sanayi Bölgesel Meclisi – Koldo Mendez, UPTA-UGT Genel Sekreteri – Pablo Garcia Cano, CCOO Madrid Sanayi Federasyon Yönetim Kurulu – Jose Almela, MCA-UGT Genel Sekreteri – Francisco Cepeda, FCSCCOO Madrid Yönetim Kurulu – Jose A.Pozo, FSP-UGT Katalonya yerel hükümeti – Misericordia Meriscal, CCOO Sevilya Yönetim Kurulu – Jesus Fernandez Asernjo, FSP-UGT Euskadi – Jose Luis Sanchez, CCOO Madrid Ulaşım Meclisi – Blas Ortega, FSPUGT Valensiya – Jordi Salvador Duch, UGT Tarragona Genel Sekreteri – Manuel Iniesta, CCOO Katalonya – Sergio Blazquez, UGT-MCA Millars-Plana Baixa-Palancia Yönetim Kurulu – Natividad Morilla, UGT-MCA Valensiya – Angel Tubau – Manuel Cuso – Juan Manuel Aranda, CCOO Madrid – Pedro A. Fernandez, UGT-MCA Toledo – Angel Diaz, CCOO Madrid Sanayi – Agustin Garcia, CCOO Madrid Sanayi – Carlos Martinez, CCOO Madrid Sanayi – Neftali Rodriguez, CCOO-FSC – Victor Ballesteros, CCOO Valensiya