Haziran 2010
-
Fiyatý: 1 TL
ORTADOÐU’DA AKAN KANI
ANCAK BÝZ S OSYALÝST D EVRÝM Ý ÇÝN B ÝRLEÞEN O RTADOÐULU Ý ÞÇÝ VE E MEKÇÝLER
DURDURURUZ!
Sendika Aðalarý Aþýlmadan Baþarý Yok! sayfa 2
CHP’de Kýlýçdaroðlu Rüzgarý sayfa 3
Neden Reformlar Yetmez? sayfa 4
Hey Tekstil Ýþçileri Kazandý sayfa 7
27 Mayýs 1960 Darbesi sayfa 10
KÜLTÜR-S SANAT Nazým Hikmet’e dair Sayfa 14
Tayland’da Katliam sayfa 13
Ýsrail'in Son Vahþetinin Arka Planý * ÝHH'nin örgütlediði Gazze'ye yardým konvoyu AKP hükümetinin onayý ve teþvikiyle projelendirilmiþ ve yürütülmüþtür... * Basýlan geminin Türk gemisi ve ölenlerin tümünün de TC vatandaþý olmasý baþlý baþýna Ýsrail'in ve hatta arkasýndaki ABD'nin Türk hükümetine verdiði bir mesajdýr...
Sayfa 8 - 9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT
GRÝZU DEÐÝL TAÞERON ÖLDÜRÜYOR!
Geçtiðimiz ay yaþananlar iþçilerin hayatýnýn patronlar için ne kadar ucuz olduðunun bir kez daha ortaya çýkmasýna neden oldu. Zonguldak Karadon Maden Ocaðý'nda meydana gelen grizu patlamasýnda yýllardýr olduðu gibi iþçiler göçük altýnda kaldý, toplam 30 iþçi iþ cinayeti kurbaný oldu. Yaþananlar kapitalist düzen altýndaki ne ilk iþ cinayetiydi, ne de bu düzen yýkýlmadýðý sürece son olacak. Daha önce bir çok kez madenlerde, tersanelerde Sendika konfederasyonlarýn 22 Þubat'ta "nasýl olsa Tekel direniþi biter, ve emekçilerin alýnteri döktükeyleme gerek kalmaz" rahatlýðýyla aldýklarý 26 Mayýs genel grev kararý leri her yerde nasýl iþçi caný direniþin devam etmesi üzerine yaþama geçirilmesi gerektiðinde, sendika önemsenmediyse Zonguldak'ta bürokratlarý eylemin içeriðini konfederasyonlarýn kendilerinin belirlemeda yine öyle oldu. Daha fazla sine býrakarak yeni bir ihanete imza attýlar; eylemi fiilen boþa çýkardýlar. kar hýrsýyla, taþeronlaþmayla, 26 Mayýs genel grev kararýndan yan çizilmesinin baþlýca mimarlýðýný hak gasplarýyla sömürüyü katyaparak Türk-Ýþ tekrar ortaya koymuþtur ki Türkiye emekçi sýnýflarý merleþtirenler madene inecek harekete geçtiklerinde aþmalarý gereken ilk engellerden biri AKP dümen olanýn kendileri olmamasýnýn suyundaki Türk-Ýþ yönetimi olacaktýr. 30 madencinin iþ cinayetinde verdiði rahatlýkla göçüklere, katledildiði Zonguldak'ta Türk-Ýþ'in sadece 1 saatlik grev örgütlemesi bir patlamalara karþý önlem almayý yana, Türk-Ýþ Baþkaný Mustafa Kumlu'nun Zonguldak'ta eyleme katýlamaddi kayýp olarak gördüler ve bilmesi bu noktada alýnmasý gereken önemli yollar olduðunu göstermektehayatýný kaybedenler yine dir. Ancak Tekel iþçileri, emek cephesini canlandýrma konusunda öncü yerin yüzlerce metre altýnda olduklarý gibi 2 Nisan'da Ankara'da Tek Gýda Ýþ Baþkaný Mustafa Türkel'e ve çalýþan iþçiler oldu. Ýþletilen madenleri denetlemesi gereken hükümet cephesi ise gerekli 1 Mayýs'ta Taksim'de kürsü iþgaliyle Mustafa Kumlu'ya alaný dar ederek, Türk- tedbirler alýndýðýnda önlenebilir grizu patlamalarýný madencilik mesleðinin doðal bir Ýþ binalarýný iþgal ederek, sendika aðalarýnýn ipliðinin pazara çýkarýlmasý parçasý gibi göstererek, dünyanýn her yerinde böyle ölümlerin olduðunu söyleyerek iþin konusunda da emekçi sýnýflara önderlik etmekte ve bu bilincin geliþmesine gerçek yüzünü; özelleþtirmeler sonucunda türlü yollarla ihaleyi kazanarak madenlere yerbüyük katký sunmaktalar. Düþünün bir kere sendika bürokratlarýnýn, polis leþen bilgisiz taþeronlarýn, kârlarýna kar katmak için emek sömürüsünü en üst düzeye desteðiyle direniþteki iþçileri sendika binalarýndan atmasýndan daha büyük bir çýkarmalarý ve insan hayatýný hiçe sayan tutumlarýnýn grizu facialarýnýn ve maden göçükdeþifrasyon olabilir mi? Tekel iþçileri hükümetin ipliðini pazara çýkardýðý gibi lerinin temel nedeni olduðunu gözlerden gizlemeye çalýþtýlar. sendikal bürokrasinin maskesini de eylemleriyle düþürmeye devam ediyorlar. Hükümet ve yandaþ medyasý dünyanýn her yerinde iþ cinayetlerinde ölümler oluyor derken haklý. Zaten sorun da bu, dünyanýn her yerinde sermaye hüküm sürüyor, iþçilerin Tekel Ýþçisi Ankara'ya Gelmeden Komiteleþip Eylem bugünkü örgütsüzlüðünden faydalanýlarak haklarý gasp ediliyor, en temel ihtiyaçlarýn bile Programý Çýkarmalý karþýlanmasýna yetmeyecek maaþlarla göz göre göre ölüme gönderiliyorlar. Bu ölümlerin Tekel iþçileri Ýstanbul'da, Ýzmir'de, Samsun'da Türk-Ýþ binalarýný iþgal ettiler, doðal olduðunu belirtenlerin hiçbiri madenlere girip her an ölüm tehlikesiyle çalýþmanýn Adana'da, Ankara'da ise iþgalleri polis tarafýndan engellendi. Ýþçilerin ne demek olduðunu bilmiyor. Dünyanýn hiç bir yerinde, Türkiye'de de olduðu gibi, radikalliðini ve sendika aðalarý karþýsýndaki net tavrýný ortaya koyan bu direniþ patronlar göçük altýnda kalmýyor, hiçbir armatör tersanede kazaya uðramýyor ve hep iþçikendi iç örgütlülüklerini tamamlamalarýyla taçlandýrýlmadan istenilen baþarýya lerin, emekçilerin kaderine çalýþýrken iþ cinayetine kurban gitmek düþüyor. Zonguldak'tan ulaþamaz. Ýþçinin gücü, birliði ve örgütlülüðüdür; kazanmanýn yolu bunun birkaç gün sonra ise yeni bir iþ cinayeti haberi Tuzla'dan gelmekte gecikmedi. Yýllardýr sadece sermayeye deðil sendika bürokrasisine karþý da saðlanmasýndan geçer. iþçi ölüm haberlerinde adý geçen Tuzla'da da sömürü ve cinayet Zonguldak'takinden farkBu noktadan sonra baþarýya ulaþýlmak için atýlacak ilk adým direniþ komiteleri- sýz. Sürekli tekrarlanan, geliyorum diyen iþ cinayetlerine karþý önlem almak Tuzla'da da sermaye için büyük bir külfet. Her iþçi ölümü sonrasý müfettiþlerin inceleme yaptýðý, ni örgütleyip sendika bürokratlarýnýn ihanetçiliklerinin bilincinde olarak bir hakkýnda raporlar yazýlan tersanelerde zamanla deðiþen tek þey emek sömürüsündeki eylem planý çýkarmak; emek cephesinin ve yoksul kitlelerin desteðini almak artýþ. için bu planý duyurmaktýr. Tekel iþçilerinin diðer emekçileri de içine katabileÖrgütlenemeyen, kendi katillerinden hesap soramayan iþçi sýnýfýnýn karþý karþýya kaldýðý cek bir eylem planý ve kendi direniþ komiteleri olmadan Ankara'ya gelmeleri, iþ cinayetleri Tuzla'da, Zonguldak'ta ve tüm dünyada iþçiler zincirlerini kýrýp yeni bir ne yazýk ki, baþarýsýzlýða uðramýþ 1-2 Nisan Ankara eyleminin bir tekrarýndan baþka bir þey olmayacaktýr. Sendikalarýn ne diyeceðini beklemeden Tekel iþçi- dünya kurmak umuduyla mücadele etmediði sürece bitmeyecektir. Ýþ cinayetlerinin tesadüf olmadýðýnýn açýkça görüldüðü, toplumun çýkarýnýn deðil, daha çok kar elde lerinin bir an evvel bütün emekçilere güvencesizliðe, sendikasýzlýða, iþsizliðe, etmenin temel hedef olduðu bu düzen var olduðu sürece iþçilere, emekçilere rahat yüzü yoksulluða kýsacasý emek düþmaný saldýrýlara karþý ortak mücadele çaðrýsýný yok. Bu sistemin tek alternatifi ise iþçi sýnýfýnýn örgütlenerek mücadeleye katýlmasý, kennet bir plan çerçevesinde duyurmasý gereklidir. 78 günlük Ankara direniþleri disini sömüren, iþsizlikle terbiye etmeye çalýþan, kendi yarattýðý krizin tüm yükünü iþçi sýrasýnda emek cephesini ve Türkiye gündemini nasýl canlandýrdýklarý bilinen sýnýfýna yükleyen patronlar düzenini yerle bir etmesidir. Tekel iþçilerinin bu çaðrýsý yeni bir hareketlenmenin kapýsýný açacaktýr.
Sendika Aðalarý Aþýlmadan Baþarý Yok!
FAÞÝZMÝN GERÇEK YÜZÜ 11 Mayýs'ta Muðla Üniversitesi'nde faþist güruhun Kürt öðrencilere saldýrmasýyla baþlayan çatýþmalar, 12 Mayýs'ta da devam ederek þehir merkezine taþýnmýþtý. 12 Mayýs sabahý 21 yaþýndaki Þerzan Kurt, polis silahýndan çýkan kurþunla yaralandý. Þerzan, omuriliðine aðýr hasar veren kurþun yüzünden hayatýný kaybetti. Þerzan'ýn ölümü birçok ilde yapýlan ortak eylemlerle protesto edildi. Burjuva medya olayý karþýt görüþlü öðrenciler arasýnda çýkan 'kýz kavgasý' olarak yansýtarak, gerçeðin gizlenmesi iþlevini yürütüyor. Diyarbakýr'da 4 ay önce yine bir polis kurþunuyla öldürülen Aydýn Erdem'in hikayesi ya da geçen sene Akdeniz Üniversitesi'nde elinde satýrla devrimci öðrencilere yönelen faþist güruhun görüntüleri ayný büyük resmin farklý karelerini oluþturuyor. 70'lerden beri üniversitelerde egemenlerin kolluk güçleriyle faþist güruhun bir elden yürüttüðü katliamlar ile devrimci öðrencileri ve Kürtleri sindirme, korkutma ve yok etme süreçleri örgütlenmeye çalýþýldý. Ama 40 yýlý aþkýn süredir süren bu kavga, sistemin ana damarlarýna yönelen, üniversiteleri polise-jandarmaya-YÖK'e teslim etmeyen öðrencilerin direnciyle kimi zaman güçlü kimi zaman kayýplar vererek sürmeye
devam ediyor. Þerzan, Kürt halkýna yönelik saldýrýlarýn týrmandýrýldýðý koþullarda 'faþist tosuncuklarýný' her durumda koruyan egemenlerin kolluk kuvvetinin kurþunuyla öldürüldü. Sermaye devleti kurulduðu günden beri Kürt kimliðini ve bir halkýn her türlü taleplerini görmezden geliyor ve açýk bir yok etme politikasý yürütüyor. Aylardýr yürütülen tutuklama terörüyle ülkenin cezaevleri Kürt gençleriyle, çocuklarýyla doldu. Bir taraftan Kürt
halkýnýn siyasi sözcülerinin mücadele hakkýný, özgürlüðünü ve yaþam hakkýný gasp ederken, bir taraftan da milliyetçilik zehrini Türk halkýna sürekli þýrýnga ederek ýrkçý politikasýný saðlama alýyor. Bu zehrin en iðrenç savunucularý da; mahallelerde, üniversitelerde kýsacasý sokaklarda devrimci-muhalif-hakkýný arayan her kesime karþý açýk bir savaþ yürüten faþist it sürüleri. Düþmanlýktan, kafatasçýlýktan, her türlü farklýlýða karþý öfkeden beslenen faþizmin gözü kör olmuþ açlýðýný; kimi zaman Kürt gençlerin kimi zaman devrimcilerin kimi zaman iþçi sýnýfýnýn kanýyla doyurmak istiyorlar. Þerzan bu yolda verilen ilk kayýp deðil, son kayýp da olmayacak. Bugün bize düþen devrimci görev, Kürt halkýna yönelik tekrar yükseltilen saldýrýlara karþý Kürt halkýnýn yanýnda yer almak ve yükseltilen milliyetçi histeriye karþý halklarýn kardeþliðini ve Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýnýn tanýnmasýný savunmaktýr. Nihai olarak da bilinmelidir ki bu yolda düþenlerin mücadelesine sahip çýkmak, ancak, kanlý tarihini bizim kanlarýmýzla yazan sermaye devletini yýkmakla mümkündür.
Ýþçinin Yolu
3
CHP’de Kýlýçdaroðlu Rüzgarý: Söylemleri Hayata Geçirmek Mümkün mü? Ve CHP'de Deniz Baykal dönemi kapandý… Mahrem görüntülerin yer aldýðý bir kasetin internette yayýmlanmasýyla birlikte parti baþkanlýðýndan istifa eden CHP' nin 17 yýllýk genel baþkaný siyaset hayatýna milletvekili olarak devam ediyor. Bu süreç elbette bir cümlede özetlediðimiz gibi sessiz sakin geçmedi. Kasetin ortaya çýkmasýyla birlikte parti içerisinde büyük bir hareketlilik baþladý. Bir grup partili Baykal'ýn evinin önünde nöbet tutup açlýk grevine baþlarken videolarýn AKP'nin iþi olduðunu savundu. Partinin bir baþka kanadý ise Baykal'ýn gidiþ þeklinden deðil belki ama nihai olarak parti baþkanýnýn deðiþmesinden memnundu. Böylece parti içerisindeki saflar keskinleþmiþ oldu. Ýþte böyle bir hava içerisinde, geçtiðimiz yerel seçimlerde Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Baþkanlýðý'na adaylýðýný koyan, varoþlarý gezen, canlý yayýnda Melih Gökçek ile aþýk atabilen ve Ýstanbul' da CHP' nin oylarýný hayli arttýran Kemal Kýlýçdaroðlu sahneye çýktý. 'Temiz siyaset', 'dürüst kiþilik' imajýyla yürüyen Kýlýçdaroðlu, parti içerisinde Baykal yönetiminden hoþnut olmayanlar için yeni bir alternatif haline geldi. Beklenen oldu ve CHP, tek aday olan Kýlýçdaroðlu'yla kurultayýný yaptý. Video görüntülerinin kurultaydan hemen önce ortaya çýkmýþ olmasý ve sürecin 'olaðan' kurultaya kadar hýzlý bir þekilde cereyan etmesi her þeyin planlý yürüdüðünü de gösterdi aslýnda. ABD'nin stratejik müttefiki çizgisinden Ýslami bir renk almýþ dýþ politikaya kayan ve ABD'ye alternatif emperyalist bir blok oluþturma gayesiyle hareket eden ülkelerle sýcak iliþkiler geliþtiren AKP iktidarýnýn, özellikle de dünya ekonomik krizinin Ortadoðu'da yeni bir dönemin kapýsýný araladýðý þu günlerde yerini bilmesi ve kendisine çeki düzen vermesi gerekiyordu. Bu baðlamda CHP'de lider ve retorik deðiþimiyle AKP'nin bir alternatifinin yaratýlarak AKP'ye yerinin doldurulmaz olmadýðý mesajý verilmiþ oldu. Öyle ki AKP hükümetleri boyunca Baykal her zaman elitist söylemi üzerinden yarattýðý kutuplaþmayla AKP'nin elini güçlendiren bir figürdü. Yerine Kýlýçdaroðlu' nun geçmiþ olmasý AKP' nin þüphesiz hiç hoþuna gitmeyecektir.
Görev sýrasý þimdi Kýlýçdaroðlu' nda; laiklik, ulusalcýlýk, yargý, türban gibi konularla bunca zaman orta sýnýfa hitap etmiþ olan CHP þimdi demokrasi, sosyal devlet, yoksulluk, iþsizlik gibi söylemleriyle ve desteðini alamadýðý yoksullarýn, varoþlarýn üzerine gözlerini dikti. Daha önce sosyal
devlet söylemini dahi kullanmayan CHP, Kýlýçdaroðlu'yla emekçi sýnýflara artýk bu söylemlerle gidiyor; hiçbir zaman gerçekleþmeyecek söylemler... Taþeronlaþma, iþsizlik, iþ cinayetleri gibi konularda çalýþmalar yapacaðýndan bahseden
gibi görünüyor. Rahþan Ecevit'in kurultaya katýlmasý, TDH'nin Muðla teþkilatýnýn CHP'ye kitlesel olarak katýlmasý, CHP üyelik baþvurularýnýn bir anda artmasý ve Kamer Genç'in CHP 'ye geçiþi… Daha sol kesime hitap etmek için de Nazým
Kýlýçdaroðlu bir noktayý kaçýrýyor: dünya çapýnda kapitalistlerin krizi derinleþirken, emek düþmaný politikalarý daha katý uygulayacak saðcý hükümetler iþbaþýna getirilip, sosyal haklar kýrýntýsý bile býrakýlmadan budanýrken, Kýlýçdaroðlu iktidara gelse dahi sosyal devlet adýna en ufak reform yapamaz. Kurultayda yaptýðý konuþmasýnda bolca açlýktan, yoksulluktan, iþsizlikten ve hem ülke içinde hem de parti içinde demokrasiden bahseden Gandi Kemal Kürt sorununu aðzýna almadý. Kürt sözcüðünü bile kullanmayan Kýlýçdaroðlu' na sebebi sorulduðunda "Türk de demedim" diyerek güzel bir ayak oyunu yapmýþ oldu. Kürt sorunun çözümünün 'Güneydoðu'nun bölgesel kalkýnmasýndan geçtiði geleneksel söylemi devam ettiren Kýlýçdaroðlu hatýrlarsak, Dersim katliamýný onaylayan sözler eden Onur Öymen'in istifasýný istemiþ, daha sonra da geri adým atmýþtý. Ancak, ilerleyen dönemlerde Kýlýçdaroðlu'ndan daha cesur çýkýþlar beklenebilecek olsa da nihayetinde çizgisi AKP'nin Kürt açýlýmýndan öte olamaz. CHP'nin uzun yýllar önce kaybettiði itibarýný yeniden saðlamak ve kitlesini geniþletmek amacýyla geleneksel politikalarýn dýþýnda partiye sosyal-demokrat bir retorik vermeyi hedefleyen Kýlýçdaroðlu, %10 seçim barajýný düþürmeyi bile dillendirdi. Bu yolla Kürtlerin desteðini saðlamayý hedeflerken; partinin herkese açýk olduðunun altýný defalarca kez çizdi. Gandi Kemal bu konuda daha þimdiden bir hava estirmiþ
Hikmet ve Ahmed Arif'ten þiirler okumuþ olmasýný hatta 'Faþizme geçit yok!' sloganýný kullanmasýný ayný þekilde yorumlayabiliriz. Kemal Kýlýçdaroðlu yaratýðý heyecanla emekçiler cephesinde umut olacaðý iddiasýnda bulunsa da biz devrimci Marksistler emekçilere sesleniyoruz: umutlarýnýzýn gerçekleþeceði yer bunca zaman emek düþmanlýðý yapan CHP olamaz! CHP en nihayetinde bir burjuva partisidir. Hatýrlayalým, 89 yerel seçimlerinde yükselen sýnýf hareketini de arkasýna alarak, çok büyük bir destekle seçimlerden birinci çýkan SHP, içinde bulunduðu koalisyon hükümeti döneminde, bugünkü gibi derin bir krizin olmamasýna raðmen, emekçilere ne verebilmiþti? Hele bir de sermayenin emeðe yönelik saldýrýlarýný sürekli artýrmak istediði bugünkü kriz döneminde Kýlýçdaroðlu, söylemlerine nasýl gerçeklik kazandýracaktýr? Kýsacasý Kýlýçdaroðlu'nun CHP genel baþkanlýðý koltuðuna oturmuþ olmasý CHP'nin gündemini açlýk, yoksulluk ve iþsizlik olarak deðiþtirse de bu sorunlarýn CHP tarafýndan çözülmesi asla mümkün deðildir. Patronlarýn ayakta kalmak için ölüm kalým savaþý verdiði kriz koþullarýnda, bu sorunlarýn sistem içi çözümü mümkün de deðildir. Yanýbaþýmýzda Yunanistan'da yaþananlar yeterince aydýnlatýcýdýr. Bu nedenle iþçiler, emekçiler burjuva siyasetçilerin bin yýllýk yalanlarýna kanmamalý ve kendi baðýmsýz sýnýf mücadelesini yükseltmelidir. Kapitalizmin sefaletini aþabilecek olan tek güç iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin yine kendisidir; çünkü sistemin devamlýlýðýndan çýkarý olanlar sistemin devamý için her þeyi yapacaklarýdýr. Bu sebeple, emekçiler kendi sýnýf güçlerinden baþka bir arayýþ içerisinde olmamalý, burjuva siyasetçilerine bel baðlamamalýdýr; yoksa þimdiden çok rahatça söyleyebiliriz ki sonuç hüsran olacaktýr.
Evrim Sürer
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi Neden Reformlar Yetmez? Kapitalizm kendisini hakim üretim biçimi kýldýðýndan beri yükselen iþçi muhalefeti karþýsýnda sýnýf güçlerinin dengesine göre çeþitli ödünler vermek zorunda kaldý. Ýþçilerin bastýrmasýyla kazanýlan haklar yönetenlerce sanki egemenlerin bahþettiði þeylermiþ gibi sunuldu. Sýnýf mücadelelerinde kazanýlan mevzileri ifade eden reformlar da bu mücadelelerle oluþtu. Kapitalist sistem üretimin geniþlediði ve merkezileþtiði, ekonomide büyümenin ve geliþmenin saðlanabildiði yýllarda iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin yükselmesinden de korkarak bir takým reformlar(ücretlerin yükselmesi, sosyal haklar, çalýþma sürelerinin kýsaltýlmasý vb.) verebilir. "Refah devleti" ya da sosyal devlet adý verilen olgu da böyle tarihsel aþamalarda sýklýkla gündeme gelir. Ancak kapitalizmin doðasý gereði bu politikalar çökmeye mahkumdur. Sistem 1800'lerden beri birçok kez krizin içerisine girdi ve düzenli olarak girmeye devam ediyor. Ýþte bu kriz anlarýnda patronlarýn reformlar yapabilecek durumu kalmaz. Aþýrý üretim ve azalan karlar ile patronlar tam tersine bu dönemlerde emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna saldýrýr, iþçileri iþten atarlar. Reformizmin kokuþmuþluðu böyle dönemlerde müthiþ bir berraklýkla görülür. Ýki tarihsel örnek bu süreci anlamamýz için oldukça yardýmcý olacaktýr. Kapitalizmin büyük bir geniþleme dönemi yaþadýðý 20. yy baþýnda sistemin reformlar yapabilme kapasitesine sahip olmasýyla emekçiler birtakým kazanýmlara kavuþtular. Öyle ki bu dönemde sosyalizmin reformlarla gelebileceðini, dolayýsýyla devrimci bir mücadelenin gerekli olmadýðýný söyleyen bazý akýmlar ortaya çýktý. Ancak 1. Dünya Savaþý dönemindeki kriz reformizmin dayattýðý her þeyi bir kenara attý. Emekçiler 19. yy'dakinden bile daha kötü koþullarda yaþamak zorunda býrakýldýlar, süregiden dönem faþist barbarlýðý getirdi. Yine bir baþka örnek: 2. Dünya Savaþý'yla yüz milyona yakýn insaný katlederek ancak kendine gelebilen kapitalizm, savaþ sonrasý muazzam bir geniþleme evresine girdi. Bu dönemde iþçiler birçok sosyal hakka, daha güvenceli çalýþma koþullarýna sahip oldular. Bu durum özellikle Avrupa için geçerliydi. Ancak yukarýda vurguladýðýmýz gibi, kapitalizmin krizsiz var olamayacaðý gerçeði 70'li yýllarla beraber gerçekliðini gösterdi. Egemenler içine düþtükleri krizde neo-liberal söylemlere yüklendiler. Kazanýlmýþ sosyal haklarda budanmayý, özelleþtirmeleri, sendikasýzlaþtýrmayý, taþeron sistemini, güvencesizliði dayatan bu sistem "Baþka alternatif yok" sloganlarý ile pazarlandý. Krizin geliþiyle beraber o güne kadar çalýþanlarýn kazanmýþ olduðu reformlar kendilerinden alýndý, kazanýmlar gasp edildi. Reformizmin çöküþünü tarihin bu evreleri tüm yalýnlýðýyla gösterir. Kapitalizmin krizsiz var olamayacaðý gerçeði reformizmin de kuyusunu kazar. Öyleyse ne yapmalý? Þüphesiz ki devrimciler iþçi sýnýfýnýn en basit hak alma mücadelesinde, en ufak reform kavgasýnda dahi sýnýfýn yanýnda durup mücadeleye güç verirler. Bu mücadelenin gereðini anlamayan bir kimse sýnýf devrimcisi deðil olsa olsa küçük burjuva bir maceracý olabilir. Ancak reformlar için yürütülecek mücadele ancak tutarlý bir bütünlüðe kavuþturulduðunda anlam kazanabilir. Yürütülecek propaganda çalýþmalarýnda günlük kazanýmlarýn sýnýfýn gerçek kurtuluþu anlamýna gelmeyeceði; kaldý ki bizzat bu kazanýmlarý bile sermaye sýnýfýnýn bir gün geri almak isteyeceði; reformlarýn sýnýfsal çatýþmanýn özünde yatan emek-sermaye çeliþkisini asla ve kat'a ortadan kaldýrmadýðý; kapitalizmin reformlarýyla ancak o iðrenç yüzünü makyajladýðý vurgulanmalý, temel çeliþkiyi çözecek olanýn iþçilerin iktidarý ele geçirmesi olabileceði söylenmelidir. Ýþçilerin üretimi denetleyemediði, üretimde söz sahibi olamadýðý tüm dönemlerde patronlar siyasal iktidarlarýný kullanarak iþçi sýnýfýný baský altýna tutar ve istediklerini dayatýrlar. Ancak iþçilerin üretimdeki denetimi de ancak bir iktidar mücadelesinde çözüme kavuþabilir. Hem iþçi hem patron denetimi birarada yürüyemez, bu düðümün iktidar kavgasýnda çözülmesi gerekecektir.
15-16 Haziran Þanlý Direniþi Türkiye iþçi sýnýfý mücadele tarihine altýn harflerle kazýnan, iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden kalkýþmasý olan 15-16 Haziran direniþi, sömürülen; haklarý gasp edilen bugünün iþçileri için sahip olduklarý gücü gösteren bir simgedir. 1952 yýlýnda kurulan devlet güdümlü Türk-Ýþ, 1960'larla birlikte yaygýnlaþan toplumsal mücadelelerde tamamen sermayedarlarýn yararýna çalýþýyordu. Ancak grevleri desteklemeyen, grev yasaklarýna ses çýkarmayan, iþçilerin haklarýnýn gaspedilmesine göz yuman Türk-Ýþ'e karþý radikal iþçi tabanýndan muhalif sesler yükselmeye baþlamýþtý. Türk-Ýþ yönetiminden rahatsýz olan ve tabandan gelen basýnçla radikalleþip mücadeleci davranan sendikalar ortaya çýkmaya baþlamýþtý. 1966'da Ýstanbul'daki Paþabahçe Grevi, devlet güdümlü sendikacýlýkla, radikalleþen iþçi sýnýfýnýn çatýþma noktasý oldu. Türk-Ýþ'in grevi desteklememesine raðmen konfederasyonun en radikal sendikalarý Kristal-Ýþ, Maden-Ýþ, Lastik-Ýþ, Petrol-Ýþ ve Gýda-Ýþ direniþteki iþçilere omuz verdiler ve grevi bitirmek için toplu sözleþme imzalayan Türk-Ýþ'e tepki gösterdiler. Bunun üzerine Türk-Ýþ tarafýndan geçici olarak konfederasyondan ihraç edilen bu sendikalar birleþerek 13 Þubat 1967'de DÝSK'i kurdu; sonrasýnda Basýn-Ýþ ve Maden-Ýþ de DÝSK'e katýldý. 1967'de DÝSK'in üye sayýsý 3540 bin iken Türk-Ýþ'in 545 bin üyesi vardý. Ancak DÝSK kýsa sürede geliþecek; iþçi sýnýfýnýn en ileri bilinçli mücadeleci kadrolarýný içine katacaktý. 60'larda artan sanayileþme ve uygulanan ekonomi politikalarý, iþçi sýnýfý için nicel olduðu kadar niteliksel bir geliþmeye tekabül etmiþ; örgütlülük ve eylemlilikleri de geliþince iþçiler, sermaye için en büyük tehditlerden biri haline gelmiþlerdi. Ýktidardaki Adalet Partisi, ekonomiyi yeniden yapýlandýrmak için iþçilerin haklarý ve yaþam standartlarýna saldýrdýðýnda mücadeleci iþçilerin direniþiyle karþýlaþtý. Hükümet, iþçi sýnýfýnýn radikal eylemliklerini engelleyebilmek için çözümü DÝSK'i kapatmakta görüyordu. Bu çerçevede 1963 yýlýnda kazanýlan grevli, toplu sözleþmeli sendika hakký 1970'te yapýlan yasa deðiþikliðiyle iþçilerin ellerinden alýnmaya çalýþýldý. Ýþçiler söz konusu olduðunda her türden burjuva partisinin kolaylýkla anlaþabileceðini Adalet Partisi'nin CHP iþbirliðiyle 11 Haziran 1970'te DÝSK'e karþý yasa tasarýsýný meclisten geçirmesi tekrardan gösterdi. DÝSK yönetimi, bu yasaya karþý 17 Haziran'da büyük bir miting düzenlemeyi kararlaþtýrmýþtý; ancak DÝSK'in ve elde ettikleri haklarýn kendileri için anlamý büyük olan iþçiler kararlaþtýrýlan tarihi beklemeden sokaða döküldüler. 15 Haziran sabahý iþbaþý yapmama kararý alan iþçiler, önce iþyerlerinde oturma eylemine, sonrasýnda ise komþu fabrikalarda çalýþanlarý 'Ýþçiler Dýþarý!' sloganlarýyla aralarýna katarak Ýstanbul'un merkezine doðru yürüyüþe baþladýlar. Sendikalarýnýn kapatýlmasýný engellemek için kararlýlýk ve dirençle çatýþarak ilerliyorlardý ve geri dönmeye niyetleri yoktu. 180'e yakýn fabrikadan 80 binin üzerinde iþçinin omuz verdiði mücadelenin kitleselliði ve radikalliði, Türk-Ýþ'li iþçileri de içine çekti; öyleki Türk-Ýþ'li iþçi sayýsý DÝSK'lileri geçmiþti. TürkÝþ'li iþçiler sermayenin DÝSK'e saldýrýsýnýn kendilerine de yöneldiðini kavramýþ ve sýnýf dayanýþmasýný yükseltmiþlerdi. Ýþçi sýnýfýnýn bu kararlý duruþundan tedirgin olan egemenler tüm kolluk güçlerini iþçilerin üzerine sürdüler. Baskýlara boyun eðmeye niyeti olmayan iþçiler, polisle-askerle çatýþtýlar, gözaltýna alýnan arkadaþlarý býrakýlana kadar karakollarý kuþattýlar, Kadýköy Kaymakamlýðýný basýp ateþe verdiler. Yaþanan Türkiye tarihinde iki sýnýfýn en sert çatýþmalarýndan biriydi. Bir tarafta iþçiler, diðer taraftaysa Ýstanbul'dan apar topar Avrupa'ya kaçan sermayedarlar ve arkalarýnda mülklerini korumak için býraktýklarý düzenin bekçileri vardý. DÝSK bürokratlarý, yaþananlarý, yürütecekleri kampanya için toplantýdayken radyodan öðrendiler. Ýþçilerin sendika bürokrasisinin sýnýrlarýný aþýp düzeni karþýlarýna almaya baþlamasýndan dolayý da paniðe kapýldýlar. 150 bini aþkýn iþçinin katýlýmýyla 16 Haziran akþamýna kadar direniþ devam etti. Polis silahla iþçilere müdahale ettiðinde iþçiler barikatlarý yýkýp polisleri ezip geçerek yanýt verdiler. Ýki günlük direniþin sonunda çatýþmalarda 3 iþçi, 1 polis ölmüþtü. 16 Haziran öðleden sonra sýkýyönetim ilanýna raðmen Demir Döküm, Derby, Sungurlar, Auer, Otosan, Çelik Endüstri, Vita gibi iþyerlerinde direniþ devam etti. Eylemlerin kontrollerinden çýkmasýndan korkan DÝSK yönetimi adýna, bugün unutulmaz iþçi önderi olarak adýna methiyeler düzülen DÝSK Baþkaný Kemal Türkler, radyodan iþçileri evlerine dönmeye ve anayasaya saygýlý olmaya çaðýrdý. 15-16 Haziran iþçi kalkýþmasýný durduran ne sýkýyönetimin baskýlarý ne de iþçilerin yorulmasý oldu. Devrimci önderlikten yoksun iþçilere, güvendikleri sendika bürokratlarý itidal ve eve dönüþ çaðrýlarý yapýnca çaresiz, içleri kan aðlayarak evlerine döndüler. Ancak bunun bedeli aðýr oldu. Çok sayýda iþçi tutuklandý; olaylarýn yatýþmasýnýn ardýndan patronlar binlerce mücadeleci iþçiyi iþten attýklarý gibi kara listeler oluþturarak iþ bulmalarýný da zorlaþtýrdýlar. Böylece iþçi sýnýfýnýn en bilinçli ve militan kesiminin kaybedilmesi, 70'li yýllardaki radikal sýnýf mücadeleleri döneminde çok ihtiyaç duyulacak güçlerden mahrum kalýnmasýný getirdi. Sonuç olarak, 15-16 Haziran iþçi kalkýþmasý sayesinde DÝSK varlýðýný devam ettirdi ve iþçi sýnýfý mücadelesiyle yarattýðýný yine mücadelesiyle koruyabildi.
Ýþçi Üniversitesi
Ýþçinin Yolu
5
Eþitsiz ve Bileþik Geliþme Yasasý Ýnsanlýk tarihine damga vurmuþ, tarihsel geliþime hükmeden bir yasadýr eþitsiz geliþme yasasý. Tarih hiçbir zaman uluslar, topluluklar için düz bir çizgi þeklinde ilerlemedi. Ýlk insanlar iþe avcýlýk yaparak, balýk tutarak ya da yaban bitkileri toplayarak baþladýlar. Sonra bazýlarý tarýmý buldu. Ama hepsi deðil. Örneðin Eskimolar ya da Amerika kýtasýndaki bazý yerliler tarýmý bilmiyorlardý. Bazýlarý tarýmý bilseler de göç ettikleri yerlerde avcýlýk yapmak daha verimliydi onlar için ve böylece vazgeçtiler tarýmdan. Ama tarýmý geliþtirip, sulamalý tarýmý bulacak olanlar çok daha avantajlý olacaklardý. Ama her tarýmcý sulamalý tarým yapmadý, bazýlarý yaptý. Uygarlýðýn geliþmesi ve sýnýflarýn ortaya çýkmasý bu topluluklarda vuku buldu; Mýsýr'da, Çin'de, Hindistan'da, Mezopotamya'da. Krallar ve tebaasý, köleler ve sahipleri, serfler ve toprak aðalarý, derebeyleri bunlardan sonra ortaya çýktý. Her topluluk içine sýkýþtýðý coðrafyada kimi zaman kendi yaðýnda kavruldu, kimi zaman savaþlarla, göçlerle geliþen süreçlerde baþkalarýnýn yaðýyla kavruldu. Ticaret ve zanaatkârlýk doðdu, geliþti, küçük ve sýnýrlý coðrafyalar içinde önem kazandý. Her topluluk az çok ticaret de yaptý, zanaat da. Ancak bunlarý yapanlarýn içinde siyasal, tarihsel ve coðrafi koþullar en fazla Avrupa'dakiler için uygundu. Burada sanayi doðdu. 1600'lere kadar Avrupa'nýn kenarýnda pek de zengin olmayan bir ada olan Ýngiltere, sanayinin geliþiminde müthiþ bir sýçramanýn olanaklarýna sahipti. Ve böylece, kapitalizm tarih sahnesine çýktý. Önce Avrupa'yý sarstý, sonra Amerika kýtasýnda kendi yaðýnda kavrulan kabileleri, sonra Hindistan'ý, Latin Amerika'yý, Ortadoðu'yu, Asya'yý, Afrika'yý ve bütün dünyayý. Birbirinden habersiz, farklý coðrafyalarda farklý üretim biçimleriyle, farklý siyasi örgütlenme tipleriyle geçinip giden insanlýðý farklý aþamalarda ansýzýn yakalayýverdi kapitalizm. Birbiriyle iliþkisiz, farklý coðrafyalarý müthiþ bir dönüþüme tabi tuttu, onlarý birbirine yaklaþtýrdý. Çaðlar boyunca geliþim hýzlarý, biçimleri, kültürleri eþitsiz bir þekilde geliþmiþ olan topluluklarý ansýzýn yakalayan kapitalizmin en önemli özelliði bütün dünyayý olaðanüstü bir hýzla parçalayýp kendi tarzýnda dönüþtürmeye giriþmesiydi. Çünkü kapitalizm kendisinden önceki ekonomik sistemlerden farklý olarak duraðan, bölgesel ya da kültürel olarak sýnýrlanamazdý. Onun karakteristik özelliði, sürekli olarak yayýlmak zorunda olmasý, yeni mecralara girmek ve orada bulduklarýný kendi mali iliþkiler sistemine göre biçimlendirmek zorunda olmasýydý. Fetihlerle, yeni kýtalarýn keþfedilmesiyle, yerli halklarýn yok edilmesiyle, yeni coðrafyalarýn talan edilmesiyle bu süreç geliþti. Ancak "kapitalizm, kendine miras kalmýþ eþitsizliði, kendi araç ve yöntemlerini yürürlüðe koymak suretiyle parçalayýp deðiþikliðe uðratarak, onun üzerinde ancak tedricen hâkimiyet kazanýr." Yani kapitalizm bu büyük dönüþümü hem
çok büyük bir hýzla hem de dünya çapýnda gerçekleþtirmeye çalýþýrken karþýlaþtýðý engeller vardý. Yine de bunlarýn üzerinde hâkim olmasý için elinde kapitalizm öncesi bütün ekonomik sistemlerden daha güçlü bir üretim tarzý vardý. Ancak bu hâkimiyet süreci, yani dünyanýn kapitalistleþmesi süreci tedricen ve çok deðiþik biçimlerde gerçekleþti. Örneðin, Afrika ülkeleri veya Hindistan sömürgeleþtirilirken; Osmanlý, Ýran, Çin gibi güçlü bir merkezi otoriteye sahip devletler yarý-sömürge haline getirildiler. Bakir ABD topraklarýnda ya da Avustralya kýtasýnda ise kapitalizm görece daha serbest bir þekilde geliþti. Kültürel dönüþümler de çok deðiþik, sancýlý süreçlerden geçti. Sonunda diyebiliriz ki, 20. yüzyýlla birlikte dünyanýn neredeyse bütün gözenekleri kapitalizmin kayýtsýz þartsýz egemenliði altýna girdi. Örneðin Ýngiltere'nin en önemli sömürgesi olan Hindistan, baðýmsýzlýðýný kazandýktan sonra, 60 yýl içinde Ýngiltere ekonomisiyle âþýk atacak bir düzeye eriþti. Ya da 1800'lere kadar Kýzýlderililerin ve yerlilerin yaþadýðý bakir ABD topraklarýndan ekonomik ve siyasi bir dev ortaya çýktý. Ya da 1950'lerin en büyük tarýmsal nüfusuna sahip Çin, bugün dünyanýn en büyük ekonomisi olma yolunda ilerliyor. Örnekler çoðaltýlabilir. Ancak kapitalizm, bir yandan geçmiþten devraldýðý eþitsizliði kendi tarzýnda parçalayýp en ileri ve en geri ülkelerin ekonomik ve kültürel düzeylerini gittikçe birbirine yaklaþtýrýrken, diðer yandan kullandýðý anarþik yöntemlerle kendi eserini baltalamaya devam etti. Ýþte eþitsiz ve bileþik geliþme yasasý dediðimiz kavram bugün kapitalizmin yarattýðý bu iki baþlý dönüþümü anlatmak için kullanýlmaktadýr. Emperyalizmle birlikte evrenselleþen bir sistem olarak kapitalizmin bir baþý "tekil ulusal ve kýtasal birimleri, emsalsiz derecede daha hýzlý ve daha derin bir þekilde tek bir varlýk halinde birbirine baðlar; bunlarý en yakýn ve yaþamsal þekilde birbirine baðýmlý kýlar; ekonomik yöntemlerini, toplumsal formlarýný ve geliþme derecelerini daha benzer hale getirir". Buna bileþik geliþme diyebiliriz. Ancak kapitalizmin öbür baþý "bu 'hedefe' öyle çeliþkili yöntemler, öyle kaplanvari sýçramalar ve geri ülkeler ve bölgeler üzerine öyle saldýrýlarla eriþir ki, yol açtýðý dünya ekonomisinin birleþmesi ve eþitlenmesi, yine onun tarafýndan, önceki çaðlara göre daha þiddetli ve kývrandýrýcý þekilde bozulur". Bu da kapitalizmin kendi tarzýnda özgünleþtirdiði eþitsiz geliþme yasasýdýr. Ülkeleri ya da bölgeleri (örneðin Türkiye'nin doðusu ve batýsý gibi) birbirinin karþýsýna koyarak, sanayinin bir kolunu diðerinin karþýsýna çýkararak dünyayý dönüþtüren kapitalizm "dünya ekonomisinin bazý parçalarýný geliþtirirken diðerlerinin geliþmelerine engel olup geriye savurur." Ancak kapitalizmin yerle bir edilmesi ve sosyalist bir dünyanýn yaratýlmasý bütün eþitsizliklerin nihai çözümü olacak, dünyanýn her köþesini bütünsel bir geliþmeyle yaþanýlabilir kýlacaktýr.
HAKLARIMIZ ÝÞ SAÐLILIÐI VE GÜVENLÝÐÝ (1) Zonguldak'ta iþ kazasý denilen iþ cinayetinde kaybettiðimiz iþçi kardeþlerimizin acýsý hala tazeyken; iþ saðlýðý ve güvenliði önlemleri iþverenler tarafýndan ekstra bir maliyet olarak görülmeye devam ediyor. Ve bu önlemeler alýnmadýðýndan her yýl yüzlerce iþçi iþ cinayetlerinde can vermekte ya da sakat kalmakta. Bu duruma karþý mücadele etmenin bir yolu da iþ saðlýðý ve güvenliði önlemleri alýnmadýðýnda iþverene hangi yaptýrýmlarý uygulayabileceðimizi bilmekten geçer. Bizler de bu sayýmýzla birlikte iþ saðlýðý ve güvenliði mevzuatýný incelemeye baþlýyoruz. Kapsamlý bir mevzuatý olan iþ saðlýðý ve güvenliði konusunu bölümlere ayýrdýk, önce aðýr ve tehlikeli iþler konusunu inceleyeceðiz.
AÐIR ve TEHLÝKELÝ ÝÞLER (4857 sayýlý Ýþ Yasasý 85. - 86. madde) Ýþ Yasasý'na dayalý olarak çýkarýlan Aðýr ve Tehlikeli Ýþler Yönetmeliði ile hangi tür iþlerin aðýr ve tehlikeli nitelikte olduklarý belirlenmiþ ve bu iþler için bazý çalýþma yasaklarý düzenlenmiþtir. Buna göre;
"(5763 Sayýlý Kanun ile deðiþtirilmiþ 85. madde) 16 yaþýný doldurmamýþ genç iþçiler ve çocuklar ile çalýþtýðý iþle ilgili mesleki eðitim almamýþ iþçiler aðýr ve tehlikeli iþlerde çalýþmasý kesinlikle yasaktýr. (14 yaþ altýndaki çocuklarýn ise ne tür iþ olursa olsun çalýþtýrýlmalarý yasaktýr.) Bu yasaða aykýrý hareket eden iþverenlere, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. "Kadýn iþçiler ve 16-18 yaþ arasýndaki genç iþçiler ise sadece belirli aðýr ve tehlikeli iþlerde çalýþtýrýlabilirler. Bu grupta yer alan iþçilerin hangi aðýr ve tehlikeli iþlerde çalýþabilecekleri ayný yönetmelikte belirtilmiþtir. Bu iþçilerin, yönetmelikte izin verilen iþler dýþýnda kalan aðýr ve tehlikeli iþlerde çalýþtýrýlmalarý yasaktýr. Bu kurala uymayan iþverenlere, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. "Aðýr ve tehlikeli iþlerde çalýþacak iþçilerin, bedenen iþe uygun ve dayanaklý olduklarýnýn bir hekim raporu ile tespit edilmesi zorunludur. Ýþe giriþ raporu alýnmamýþ ya da bu tür bir iþte çalýþmasý hekimce sakýncalý bulunmuþ iþçinin aðýr ve tehlike-
li bir iþte çalýþtýrýlmasý yasaktýr. Ayrýca bu tür iþlerde çalýþan iþçilerin iþin devamý süresince de en az yýlda bir kez saðlýk raporlarýnýn alýnmasý gerekir. Bu kurallara uymayan iþverenler de þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý ile cezalandýrýlýrlar. Görüldüðü üzere aðýr ve tehlikeli iþlerde genç ya da kadýn iþçi çalýþtýrmanýn ya da saðlýk raporu olmayan iþçi çalýþtýrmanýn bedeli yalnýzca cüzi miktarlarda idari para cezasýdýr herhangi bir cezai yaptýrýmý yoktur. Oysa söz konusu durum çalýþtýrýlan iþçilerin canýna mal olmaktadýr. Bir sonraki sayýmýzda gece çalýþmasý ve vardiyalý çalýþma konusu ile devam edeceðiz.
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu
Eti Bisküvi'de Ýþçiler Kölece Sömürülürken Patron Semiriyor!
Kapitalistlerin her geçen gün derinleþen krizleri iþçi sýnýfýna yönelik yeni hak gasplarýný da beraberinde getiriyor. Fakat buna karþý pek çok yerde de iþçi direniþleri baþ gösteriyor ve toplumsal dinamikler içinde iþçi sýnýfýnýn rolü bir kez daha belirginleþiyor. Aslýnda dünyanýn her tarafýnda dinleri, uyruklarý ve yaþam biçimleri deðiþse de iþçiler temelde ayný sorunlarla, böylesi hak gasplarýyla karþý karþýya. Eti bisküvi'de çalýþan iþçiler de bunlardan biri. Eskiþehir'deki Eti bisküvi fabrikasý patonuna kar üstüne kar kazandýran hatta onu vergi rekortmeni yapan dev bir iþletme. Bu iþletmede binlerce iþçi ise çok zor koþullarda çalýþýyor. Düþük ücretler, uzun çalýþma saatleri, iþ kazalarý ve Japon kapitalistlerden öðrenilen ''kademeli çalýþma sistemi'' iþçiler açýsýndan bir sorun yumaðý ve sömürü tuzaðý. En zor iþlerde ucuz iþgücü olarak genç ve deneyimsiz iþçiler çalýþtýrýlýyor. Bu da ardý arkasý kesilmez iþ kazalarýnýn temel sebebi. Kademeli çalýþma sistemi, iþçileri belli bir kademeye göre sýnýflandýrýyor ve maaþlarýn düzeyi, sosyal haklardan yararlanma bu kademelere göre belirleniyor. Kademeler arasýnda geçiþ ise iþçilerin deneyimine ve birikimine göre deðil; tamamen patronun ve onun iþyerindeki sözcüleri olan yöneticilerin keyfiyeti doðrultusunda belirleniyor. Bu kapsamda Eti bisküvi fabrikasýnda ilk baþta yedi ayrý kademe oluþturulmuþ. Böyle davranýlarak iþçilerin rekabet
olgusuyla bölünmesi ve birleþik iþçi mücadelelerinin önüne geçilmesi amaçlanýyor. Tüm bunlara karþýn iþçiler geçen yaz baþlattýklarý ve dokuz gün sürdürdükleri grev sonucunda dört kademe arasýndaki ücret farkýný kapatmayý baþardýlar, ancak diðer 3 kademe olduðu gibi duruyor. Elde edilen sýnýrlý baþarýya karþýn bu grev sonucunda altmýþ kadar iþçi iþten atýlmýþ durumda. Eti bisküvi fabrikasýnda çalýþan iþçiler için bir baþka sorun ise makinalarýn bakým ve onarýmý meselesi. Aslýnda bizim, patronlarýn üstlenmesine alýþýk olduðumuz bu sorumluluk burada iþçilere yüklenilmiþ durumda. Yani iþçilerin tümü, her sabah çalýþtýrdýklarý makinalarýn bakýmýný yapýyor ve bozulduklarýnda onlarý tamir etmekle yükümlendiriliyor. Ýþçiler makinalarý hem çalýþtýrýyor, hem bakýmýný yapýyor, hem de onarýyor. Ýþ kazasý riski altýnda uzun saatler çalýþan (16 saate vardýðý oluyor) ve makina bakýmý gibi ek iþlerle sorumlu hale getirilen iþçiler bunlar yetmezmiþ gibi çok düþük ücretler alýyorlar. Yapýlan zamlarla ücretleri ancak 650 liraya ulaþmýþ durumda. Buna karþýn çalýþma süreleri için belirlenen zamana hiç uyulmuyor. Normalde kýrk dakikada bir verilmesi gereken yirmi dakikalýk mola 1.5-2 saatte bir veriliyor. Dikkat kaybý ve yorgunluk ise iþ kazalarýna davetiye çýkartýyor. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýfsal refleksleri olan birlik, beraberlik ve dayanýþma güdüsü Eti fabrikasý iþçileri arasýnda da kendisini göstermekte. Tekel direniþini yakýndan takip eden iþçiler sýnýf kardeþlerinin bu mücadelesini sonuna kadar desteklerken her seferinde mücadeleye ayak baðý olan Türk-Ýþ bürokrasisine ise nefret duyuyorlar. Tüm iþçi sýnýfýnýn olduðu gibi Eti iþçisinin de patronlarýn bu saldýrýlarý karþýsýnda yapmasý gerekeni bir Eti iþçisinin þu sözleri özetlemekte: "Tüm bunlarýn ancak geçen sene grevde gösterdiðimiz gibi birlik olarak üstesinden gelebiliriz." Yaþasýn Ýþçi Sýnýfýnýn Örgütlü Mücadelesi!
ÝÞÇÝLERÝN BÝRLÝÐÝ PATRONLARI YAKACAK! -Samka Metal’de Sendikalý Olma MücadelesiNe sömürü koþullarýna karþý iþçiler birlikte mücadele vermekten vazgeçiyor; ne de patronlar bu birliðe saldýrmaktan geri duruyor. Hep ayný hikaye. Sadece yaþanan yer ve yaþayan kiþiler farklý. Ama kavga ayný kavga! Sermaye kesiminin yoðun sömürü altýnda ezilen iþçi-emekçi sýnýflar, iþyerlerinde uzun saatler ucuza çalýþmayla ve bunun sonucu olarak yaþadýðý geçim sýkýntýsýyla dar boðaza sokuluyor. Peki ama niçin? Birilerinin kasasý enseleri gibi kalýnlaþsýn, çoðunluk açlýktan kývranýrken birileri de zenginlik içinde sefalarýný sürsün diye! Peki kim bu birileri? Bir sürü çalýþma alanýnda olduðu gibi Samka Metal Sanayi'de de örgütlü olduðu için iþçinin karþýsýna dikilen patronlar. Pendik Kurtköy'deki Samka Metal Sanayi'nde çalýþan iþçiler sendikalý olmak için baþlattýklarý örgütlenme çalýþmalarý sonucunda yeterli sayýya ulaþýnca, Çalýþma Bakanlýðý'na iþyeri temsilciliðiyle ilgili baþvuruda bulundular. Kýyametin kopmasýna sebep olan bu bildirimden sonra, Samka patronu iþçileri ilk etapta sendikadan vazgeçirmeye çalýþsa da bu çabasý örgütlü iþçiler tarafýndan boþa çýkartýldý. Akabinde öncü 11 iþçinin iþine son veren Samka patronunun bu tavrý, örgütlü sýnýf kardeþlerimiz tarafýndan yanýtsýz býrakýlmayarak, 12 Mayýs tarihinden
itibaren fabrika önünde direniþle karþýlýðýný buldu. Ýþçi sýnfýnýn kavga vererek söke söke aldýðý yasal haklarýndan bir tanesidir sendikal hak. Ancak her üretim alanýnda bu hakkýn iþçiler tarafýndan kullanýlmasýný engellemek için patronlarca uygulanan türlü zorbalýklar var. Samka'da da bunun bir örneði yaþanmakta. Sermayenin saldýrýlarý karþýsýnda yýlmadan direnen Kent A.Þ., Tekel, ÝSKÝ, Marmaray, Esenyurt Belediyesi iþçileri ya da Yunanistan'da iþçi ve emekçi sýnýflarýn öfkesini yansýttýðý sokak eylemlilikleri, Tayland'daki sokak çatýþmalarý bize neyi gösteriyor? Dünyanýn her yanýnda varlýk gösteren kapitalist sömürü düzeninin, hayatýnýn büyük bir kýsmýný kýt kanaat geçirmek zorunda býrakýlan iþçi yýðýnlarýna dipsiz bir kuyudan baþka hiçbir þey vaadetmediði tablosu karþýmýza çýkýyor. Sömürü çarkýnýn dönebilmesinin yegane dayanaðý, sömürüye tabi tutulan biz iþçi ve emekçilerin daðýnýk, örgütsüz ve bunun sonucu olarak da güçsüz bir halde kölece çalýþmamýzdýr. Kölece sömürülmeyi kabul ettiðimiz sürece bu sömürü düzeni böyle gidecektir. Biz iþçiler bu çarklarý durduracak güce sahibiz; bu güç birliðimizdir. Bu sýnýf birliðinin saðlanmasý, hayatý üretenlerin yeni bir hayatý örgütlemesini de mümkün kýlacaktýr.
Þunu iyi bilmek gerekir ki ne bu devran hep böyle döndü; ne de bundan sonra böyle gelip böyle gidecek!
Tarih Samka'larý, Tekel'leri yazanlarýn, bugünden yarýna adil bir dünyanýn kapýlarýný aralayan sýnýf mücadelesini verenlerin tarihidir. Yaþasýn Sýnýf Kavgamýz! Yaþasýn Sosyalist Dünya Devrimi!
Mücadele Günlüðü
Hey Tekstil Ýþçileri Kazandý! Ýstanbul Güneþli'deki Hey Tekstil iþçileri yýllardýr kriz bahanesiyle yaþadýklarý baskýya, yalan dolana ve aðýr sömürüye dur dediler. Türkiye'nin çeþitli yerlerinde yatýrýmlarý olan, üretim kapasitesi durmadan artan, sürekli yeni bantlar kuran, iþçi artýrýmýna giden Hey Tekstil, krizi bahane ederek iþçilerine yýllardýr maaþlarýný zamanýnda ödemiyor, ödemeleri parça parça yapýyor, ikramiyelerini vermiyor, sýk sýk eski iþçileri çýkarýp daha ucuza çalýþacak yeni iþçiler alýyordu. Ýþçilerinse kiminin ev kirasý, faturasý birikmiþ, kimi kredi kartý bataðýna saplanmýþ durumdaydý. Elleriyle ürettiklerinin patronca gasp edildiðini, kendileri açlýða mahkum edilirken patronun sürekli semirdiðini açýkça gören iþçilerin öfkesi gün günden büyüdü. Ýçinde bulunduðumuz sistem patronun iþçinin emeðini çalmasýna, iþçinin ürettiði deðere el koymasýna dayanýyor. Ýþçiye ise sadece çalýþmasýna ve gelecek kuþak iþçileri yetiþtirmesine yetecek kadar ücret reva görülüyor, bazen bu bile gasp ediliyor. Tek amacýn kar etmek olduðu bu sistemdeki plansýz üretim kaçýnýlmaz olarak krizlere yol açýyor. Ýþte þu anda da 1929'dan beri yaþanan en derin krizin içindeyiz. Patronlarsa yarattýklarý bu krizden kurtulmak için yükü iþçilerin sýrtýna yýkmaya çalýþýyorlar. Bu sebeple her sektörde iþçilere uzun çalýþma saatleri, düþük ücretler, sigortasýz çalýþma dayatýlýyor. Bu koþullara razý olmayanlar ise sistemin yarattýðý iþsizler ordusu gösterilerek tehdit ediliyorlar. Hatta sadece daha ucuza iþçi almak için yýllarýn emektar iþçileri iþlerinden atýlýyor, açlýða mahkum ediliyor. Ama dünya üzerindeki tüm deðeri yaratan iþçi sýnýfý çaresiz deðil. Krizle birlikte iyice açýða çýkan çeliþki karþýsýnda iþçi sýnýfý birleþerek üretimden gelen gücünü kullandýðýnda sermayeyi dize getirebileceðinin her geçen gün ayýrdýna daha iyi varýyor. Sömürünün ayyuka çýktýðý Hey Tekstil'de de iþçiler baþta Tekel iþçileri olmak üzere sýnýf kardeþlerinin mücadelelerini yakýndan izleyerek çýkardýklarý derslerle patrona tepkilerini koydular. Yýllardýr ücretlerin ödenmesi konusunda problem yaþayan iþçilerin ücretlerinin ödenmesi Mayýs ayýnda da gecikince dikimhane ve ütü paketleme bölümlerinde çalýþan 250 kadar iþçi iþ býraktý. Ýlk anda iþçilere müdahale etmeye çalýþan müdür "beðenmeyen gitsin" þeklinde yaklaþtý; fakat iþçilerin gözünü korkutamadý. Ýþçiler çalýþmadan varlýðýnýn hiçbir anlamý olmadýðýnýn bilincinde olan patronsa maðdur edebiyatýyla iþçileri ikna etmeye çalýþtý. Önce "Kriz var" dedi; ancak ne kadar üretim yaptýklarýný bilen iþçiler buna kanmadýlar. "Ýkramiyelerimizi de aldýnýz yetmedi mi?" þeklinde cevap verdiler. Sonra "Devlet bana geç ödeme yapýyor." diyerek adres þaþýrtmaya çalýþtý. Ýþçiler kararlý duruþlarýndan vazgeçmediler ve "Hey Tekstil büyüdükçe büyüyor." diye karþýlýk verdiler. Ýþçilerin mücadele azmini kýramayacaðýný gören Hey Tekstil patronu Süreyya Bektaþ geri adým atarak ödememek için bahaneler sýraladýðý maaþlarý o gün içinde ödedi. Hey Tekstil iþçilerinin kararlý duruþlarý bir kere daha esas gücün üreten kesimde olduðunu ve bu güç kullanýldýðýnda her türlü zaferin iþçi sýnýfýna ait olacaðýný gösterdi. Ancak patron ve iþçi arasýndaki çeliþki kökten çözülmedikçe ufak kazanýmlar patronlar tarafýndan saldýrýya uðramaya devam edecektir. Hey Tekstil'de yükselen bu mücadele azmi sönmemeli, iþçiler daha büyük kazanýmlar için devrimci Marksist saflarda yerlerini almalýdýr. Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecektir!
Ýþçinin Yolu
7
Yeþil Kundura'da Sendikalý Olma Mücadelesine Saldýrý! Bu düzende iþçiler çalýþýrlar, ter dökerler ve ortaya ürün koyarlar. Çýkan ürünün sözde sahibi olan patron onca emeðin üzerine hiç emek harcamadan oturur ve iþçilere de iþçilerin sýrtýndan elde ettiði kârýn yanýnda kýrýntý kalan ücretler verir. Bu para da iþçinin karnýný doyurmaya zor yeter. Ýþsizlik, güvencesizlik, kötü çalýþma koþullarý ise cabasý.
Her iþçi sömürüldüðünün az veya çok farkýndadýr. Býçak kemiðe dayandýðýnda da iþçiler altýnda ezildikleri sömürü çarklarýna karþý mücadeleyi yükseltirler. Yeþil Kundura iþçileri de sömürüldüklerinin bilinciyle nice örnekte olduðu gibi birlik olarak harekete geçmiþ ve karþýlarýnda patronlarýný bulmuþlardýr. Türkiye'nin en ünlü ayakkabý üretici firmalarýndan olan Tekirdað'daki Yeþil Kundura fabrikasýnda genelde zengin kesimlere hitap eden ayakkabýlar üretiyor. Öyle ki üretilen bir ayakkabýnýn fiyatý 150 liradan 500 liraya kadar çýkýyor! Fabrikada çalýþan 400 iþçi günde ortalama 1000 ayakkabý üretiyorlar ki ortaya çýkan parayý hesaplamaya gerek yok. Peki, elde edilen onca kazanca, kâra karþýn iþçilerin aldýðý ücrete bakalým. 550-600 lira kadar bir kýrýntý, bir günde üretilen üç beþ ayakkabýnýn parasý kadar! Ýþçi üretiyor! Bir ayda binlerce ayakkabý üretiyor. Ay sonu gelince de eline ürettiði üçdört ayakkabýnýn parasý kadar bir maaþ veriliyor. Çalýþma koþullarý berbat. Gündüz gece iþ… Toplamda 12-14 saat yoðun çalýþma. Alýnan ücretle kira mý ödenir, çocuk mu okutulur demeye kalmadan iþin öteki yanýný görüyoruz. Patronun doymayan kursaðý iþçilere bu ücretleri bile ödemiyor; maaþlar, ek saat ücretleri geciktiriliyor, ikramiyeler bir buçuk senedir ortada yok. Ýþçi ne yapsýn? Elbet bir yere kadar sabrediyor ve sonunda iþçiliðin en büyük gücünü teþkil eden birleþme isteði depreþiyor. Ýlk adým olarak sendikalaþmaya çalýþýyorlar. Ýþ kollarýnda örgütlü olan Deri-Ýþ Sendikasýyla görüþüp anlaþmaya çalýþýyorlar ki patron karabasan gibi karþýlarýna dikiliyor. Baský, tehdit gýrla gidiyor. Aldýðý parayla ancak karnýný doyuran iþçilere "iþten atýlýp iyice aç kalýrsýn" diye sopa gösteriliyor. Ama boþuna. Ýþçiler en umutsuz anlarda bile baskýya karþý direncin gücü olduklarýný tarihte defalarca gösterdiler. Nihayet gene gösteriyorlar. Yeþil Kundura iþçilerinden sendikalaþtýklarý için iþten kovulan üç iþçi fabrika önünde direniþe geçiyor. Patronlarýn boyunlarýna doladýklarý zincirlerden baþka kaybedecek bir þeyleri olmayan iþçiler gene direniþte ve her direniþin bir kývýlcým olabileceðini bilen patron gene diken üstünde. Paranýn baþ tacý olduðu bu devranda patronlarýn zaptiyeleri var. En son örnekte direniþteki Yeþil Kundura iþçileri ve Deri-Ýþ sendikasý görevlilerini yaka paça gözaltýna alan jandarma geçmiþ mücadele deneyimlerinden bilinen bu gerçeðin en açýk resmini verdi ve kimin asayiþini saðladýðýný bir kere daha gösterdi. Ama biz biliyoruz ki iþçiler inatçýdýr, kolay kolay yýlmazlar. Umalým ki Yeþil Kundura'daki bu direniþ de kazanýmla sonuçlanan kalkýþmalardan birisi olsun! Gücümüz Birliðimizdedir!
8
Ýþçinin Yolu
Ýsrail'in Son Vahþetinin Arka Planý ** ÝHH'nin örgütlediði Gazze'ye yardým konvoyu AKP hükümetinin onayý ve teþvikiyle projelendirilmiþ ve yürütülmüþtür. Sayýca az olan kimi Batýlý sivil toplumcular bir yana Gazze konvoyu Türk hükümetinin bir iþidir demek yanlýþ olmaz. Amaç, Türkiye kamuoyunda yaygýn olan Ýsrail karþýtlýðýna oynayarak kamuoyu desteði elde etmek ve iç politikada dengeleri kendi lehine pekiþtirmektir. Kýlýçdaroðlu ile esen CHP rüzgarýnýn ertesinde AKP, Gazze çýkarmasýnýn kendisine ilaç gibi geleceðini hesaplamýþtýr. Ne var ki beklenen Ýsrail þiddetinin üst boyutlara çýkarak açýk bir katliama dönüþmesi, AKP'nin baþlangýçtaki kamuoyu desteði saðlama amacýna ters düþmese de zaten hassas olan uluslararasý çeliþkileri daha da þiddetlendirerek AKP'nin manevra alanýný daraltmýþtýr.
** Basýlan geminin Türk gemisi ve ölenlerin tümünün de TC vatandaþý olmasý baþlý baþýna Ýsrail'in ve hatta arkasýndaki ABD'nin Türk hükümetine verdiði bir mesajdýr. AKP'nin bir süredir Ýsrail ile iliþkileri elinden geldiðince germesi, Ýsrail'in can düþmanlarý Suriye ve Ýran ile sýcak iliþkiler geliþtirmesi Ýsrail'in AKP karþýsýnda rahatsýz olmasýna neden oluyordu. AKP'nin dýþ politikada giderek daha da þiddetlenen Ýslami referanslarý sadece Ýsrail'in deðil ABD'nin de canýný oldukça sýkmaktadýr. Özellikle hükümetin nükleer gerilimde Ýran'ýn elini Brezilya ile rahatlatma giriþimi oldukça çarpýcýdýr. Ayrýca, Ýsrail'in Mavi Marmara baskýnýný Obama'ya danýþmadan gerçekleþtirdiði düþünülemez. Zaten ABD hiç gocunmadan katliamýn ve Ýsrail'in arkasýnda durmuþtur. Bu koþullarda CHP'de Baykal'a yapýlan operasyon neticesinde Kýlýçdaroðlu liderliðindeki CHP'nin bir iktidar alternatifine dönüþmesi aslýnda AKP'ye karþý yapýlmýþ bir hamledir. Baykal operasyonu, AKP'ye emperyalist dengeleri gözetmesi yönünde verilmiþ bir gözdaðýndan baþka bir þey deðildir. ** Bu çerçevede ABD ile derin baðlarý olan Fethullah Gülen'in "Gazze'ye yardým kampanyasý için Ýsrail'den onay alýnmasý gerekirdi" açýklamasý ve bir süredir Gülen hareketinin AKP ile arasýna mesafe koymuþ olmasý, "AKP gözden çýkarýlýyor mu" sorusunu akýllara getirmektedir. Irak'ýn iþgali öncesinde Türkiye için uygun iktidar partisi olarak sipariþ edilen AKP, potansiyel Ýran operasyonu öncesinde tasfiye mi ediliyor? Eðer, durum buysa önümüzdeki süreçte AKP'ye dönük baþka operasyonlarý beklemek gerekir. En azýndan þundan þüphe etmemek gerekiyor: ABD, hiç deðilse AKP'yi terbiye etmeye çalýþýyor, çalýþacak.
** TSK'nýn baskýn olduðu dönemlerde Ýsrail ile Ortadoðu'da adeta bir ikili durumunda olan Ýsrail ile Türkiye'nin iliþkileri tarihinin en kötü dönemini yaþarken attýðý adýmlarla manevra alaný daralan AKP, Ýsrail ile ikili anlaþmalarý iptal etme baskýsý ile karþý karþýyadýr. Bu adýmý atmasý Türkiye'nin uzun dönemli ekonomik ve askeri kayýplarý anlamýna geleceði gibi, bundan daha da kýsa vadede, AKP'nin kendisinin Ýsrail'in düþmanlýðýný açýk ve keskin bir þekilde kazanmasý anlamýna da gelecektir. Bu ise içeride egemen sýnýfýn bir kanadýyla kýyasýya bir çatýþma içinde olan AKP'nin uluslararasý alanda da köþeye sýkýþmasý anlamýna gelecektir. Diðer taraftan eðer AKP Ýsrail ile anlaþmalarý iptal etmezse Tayyip Erdoðan'ýn ýsrarla yaratmaya çalýþtýðý kabadayý imajýnýn içinin kofluðu ayan beyan ortaya çýkmýþ olacak. Bu da durumun diðer tarafýdýr.
** Türkiye kamuoyunun katliam karþýsýnda verdiði tepkiden yola çýkarak mevcut durumun bir portresi çizildiðinde sokak tepkilerinin sýnýrlý boyutta kaldýðýný söylemek yanlýþ olmayacaktýr. Siyasal Ýslam dýþýnda (çok cýlýz olan sol tepki bir yana) sokaklara çýkan farklý toplumsal kesimler olmamýþtýr. Yaþanan vahþet karþýsýnda ve özellikle "saldýrý Türkiye'ye yapýldý" algýsýnýn etkisinde, burjuva medya meseleyi büyük bir velveleyle ele aldý, genel kamuoyunun Ýsrail karþýtlýðý daha da þiddetlendi ama toplumsal bölünme içten içe kendisini gösterdi. Mesele, çoðunlukla AKP'nin ve siyasal Ýslam'ýn iþi ve iç hesap dertleri olarak ele alýndý. Toplumun geniþ kesimleri Gazze sorununa ve katliama açýkça konuþulmayan bir yabancýlaþma içerisinde oldu.
Ýþçinin Yolu
9
** Meselenin bir boyutu da Kürt sorununa iliþkindir. Tayyip Erdoðan gemide öldürülenler için veryansýn ederken katledilen, hapishanelere atýlan Kürt çocuklarý için elbette ki söyleyecek bir sözü yoktur. Saldýrýdan sonra ayaða kalkan burjuva medyanýn, egemen sýnýfýn, Ýslamcý ve þoven güçlerin iþ Kürt meselesine gelince çark etmeleri fazla söz gerektirmeyen bir ikiyüzlülük örneðidir. Akýldan çýkarýlmamalýdýr ki bu ülkede neredeyse her gün, insanlar Kürt sorunundan kaynaklý yaþamlarýný yitirmektedir. Filistin konusunda insan haklarý için ayaða kalkanlardan Kürt sorununda da asgari bir tavrý beklemek gerekir ama bu tavrý egemen sýnýflar asla göstermezler, gösteremezler. ** Sosyalist harekete gelince. Geçmiþte Filistin'de direnen gruplar sol örgütlerdi. Doðal olarak Filistin ile dayanýþma solun tekelinde bulunmakta idi. Tabi haklý davanýn moral üstünlüðü solun hanesine yazýlýyordu. Þimdilerde Gazze Hamas'ýn kontrolünde, direniþi onlar veriyor. Türkiye'de de bunun taþýyýcýlýðýný siyasal Ýslam yapýyor. Bu durum da siyasal Ýslamýn etki ve gücünü artýran bir durum yaratýyor. Bu halde sosyalist gruplarýn Ýslamcýlarýn kuyruðuna takýlarak Gazze ile dayanýþmasý büyük bir aymazlýk anlamýna gelir. Peki, Filistin davasýný Ýslamcýlara mý terk edeceðiz? Elbette hayýr, ama bayraklarý karýþtýrmak aþýrý saðýn bu ülkede zemin kazanmasý anlamýna gelecektir. Yapýlmasý gereken Filistin davasýný enternasyonalist bir duruþla baðýmsýz sýnýf tavrýyla ele almak ve saðcý duruþlarla yan yana gelmemektir. Alternatif bir hegemonya kurmak, mücadelesi verilmesi gereken hedef budur. Bunun için de evvela Ortadoðu'da akan kanýn ancak iþçi sýnýfýnýn dil, din, ýrk ayrýmlarýný ortadan kaldýran birleþik mücadelesiyle geleceðini bilmek ve anlatmak gerekmektedir. ** Bu konuda bir tarihsel hatýrlatma yapmak yerinde olacaktýr. Ýsrail'e ve Siyonizm'e karþý verilen mücadelenin bayraktarlýðýný uzun yýllar sol hareket yaptý. Deniz Gezmiþ dahil nice genç devrimci Lübnan ve Filistin'in yolunu tuttu. Birçoðu oralarda katledildi. Tabi devrimciler ve iþçi hareketi dýþýnda onlarý sahiplenen kimse yoktu. Ýslamcýlar dahildir buna. Aksine Kanlý Pazarlarda Siyonizm'e karþý kelle koltukta mücadele eden devrimcileri öldüren Ýslamcý hareketin ta kendisiydi. ** Kapitalist sistemin dünya ölçeðinde önemli krizler içerisinde bulunduðu bu dönem bir yandan da emperyalist hiyerarþide taþlarýn yerinden oynadýðý bir dönem olarak þekilleniyor. ABD ve AB emperyalist güçleri istikrarlý bir gerileme süreci içerisindeyken tersine bir eðilim olarak Çin'in baþýný çektiði Hindistan, Brezilya ve Rusya'nýn arkadan geldiði kimi yeni emperyalist güç odaklarý büyük bir atýlým içerisindedir. Enerji kaynaklarýna ulaþým ve pazar arayýþý etrafýnda dönen emperyalist rekabet uç noktalara dayanmaktadýr. Özellikle Çin'in hýzla büyüyen ekonomisi kendi kabuðuna sýðmamakta ve kaçýnýlmaz bir eðilim olarak askeri-sýnai ve mali bir yayýl-
ma sürecine zorlanmaktadýr. Bütün bu süreçlerin orta yerinde yine Ortadoðu durmaktadýr. Bu yüzden iþçi sýnýfý emperyalist çatýþma eðiliminin týrmandýðý daha türbülanslý bir döneme hazýrlýklý olmalýdýr. Mavi Marmara'da Ýsrail'in imza attýðý katliamý bu genel çerçeveden baðýmsýz olarak ele almak doðru olmayacaktýr. ** Ortadoðu'nun her tarafý kanayan yaralarla doludur. Filistin, Irak, Afganistan, Kürdistan, Ýran, Pakistan... Emperyalist kapitalist sistem buralardan akan kanla beslenmektedir. Kan ve gözyaþýnýn durmasý ancak sürekli devrim ateþinin Ortadoðu'yu sarmasý ile mümkün olabilir. Etnik ve dinsel gýrtlaklaþmanýn tek çaresi sömürü düzenini tümden yok etmeye programlanmýþ sosyalist devrim mücadelesidir. Doðasý gereði sýnýf kardeþliðini esas alan enternasyonalizmin ifadesi olan sosyalizm mücadelesi bölge genelinde bir mücadele birliðini zorunlu kýlmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesi elbette ki bölge ülkelerinde eþitsiz þekillerde geliþecektir ama belirli ulusal sýnýrlar içerisinde depremler yaratan iþçi hareketleri diðer ülke iþçi hareketlerine örnek olacak, ilham verecektir. Bu nedenle daha en baþýndan sürekli devrim þiarýnýn getirdiði uluslararasý örgütlenme hedefine sahip olmak gerekmektedir.
Ortadoðu’da Akan Kaný Ancak Sürekli Devrim Durdurur!
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi 27 Mayýs darbesi, Türkiye tarihinin en çok tartýþýlan dönemeçlerinden bir tanesi. Tartýþma genelde iki bakýþ açýsýna indirgenmiþ durumda. Bir tarafta Demokrat Parti'yi (DP) ABD iþbirlikçisi, cumhuriyet ve laiklik düþmaný olarak tanýmlayýp, 27 Mayýs'ý baðýmsýzlýkçý, devrimci, ilerici ilan edenler var. Diðer tarafta darbenin "demokrasiye" indirilmiþ bir balta olduðunu savunanlar. Neydi 27 Mayýs? Neye karþý ve niçin yapýldý? Sonuçlarý ne oldu? Bu ve benzeri pek çok önemli soru irdelenmeyi hak ediyor. Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra Türkiye'de yalnýzca çok partili hayata geçilmekle kalýnmadý. Türkiye egemenleri yeni oluþan Soðuk Savaþ denkleminde "ABD'nin Ortadoðu'daki jandarmasý rolüne" de soyunarak, kendi kapitalist geliþim (sermaye birikimi) stratejilerini yeniden þekillendirdiler. Tarýma ve ihracata aðýrlýk veren bir çizgi benimsendi, NATO'ya girildi, Kore Savaþý'na katýlýndý. Bu noktalar çok önemlidir. Bu tercihler DP'ye atfedilmiþse de, Türkiye egemenleri bu konularda hemfikirdiler. 1950'de DP'nin iktidara gelmesi, Türkiye'de gerçek anlamda ilk defa uygulanan seçimlerin ürünüydü. Tek parti dönemi CHP'sinin uygulamalarýndan, devrim adý altýnda yapýlan reformlarýn köylülüðü boðazlamýþ olmasýndan ötürüdür ki DP seçimlerde büyük bir zafer kazandý. Dönemin az sayýdaki sosyalistleri bile DP'yi desteklediler. Mustafa Kemal döneminde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý, Serbest Fýrka gibi partilere akýn eden kitlelerin DP'ye de akýn etmesinde benzer etkenler söz konusudur. Öte yandan þu nokta vurgulanmalýdýr ki, Türkiye'de siyasetin alaný 1960'larýn baþýna kadar hep dar kalmaya devam etmiþtir. Yani, DP'nin seçilmesi çeliþkili bir durumdur. DP halkýn geniþ kesimlerinin onay verdiði ilk seçilmiþ hükümet olarak adlandýrýlabilir; ancak Türkiye'de siyaset 60'lara kadar hep bir azýnlýðýn elinde kalmaya devam etmiþtir. DP de bu azýnlýðýn bir parçasýdýr; ama ayný zamanda bir tepkiselliðin ürünü olarak seçilmiþ bir partidir. Bu arada, seçim sistemi her ilde en yüksek oyu alan partinin o ildeki bütün vekillikleri kazanmasýný saðlýyordu. Ki köylü nüfusun toplumun büyük çoðunluðunu oluþturduðu düþünülünce seçim sisteminin daha sonraki yýllarda da DP'nin iktidar olmasýnda payý büyüktü. Yine de tekrar vurgulayalým, 60'larýn baþýna kadar siyaset dar bir grup azýnlýðýn elindeydi. Toplumun siyasallaþmasý 60'lara ait bir olgudur. DP iktidarýnýn ilk yýllarýnda ülke çapýnda herkes için gözle görülür bir ekonomik geliþme ve iyileþme yaþandý. Tarýmda makineleþmenin etkileriyle, ABD'den saðlanan Marshall yardýmlarýyla, dünyadaki piyasalarýn olumlu iþleyiþiyle ilk yýllar oldukça iyiydi. Ancak 1953'te düþen tahýl fiyatlarý dýþ ticarette týkanýklýða ve gerilemeye neden oldu. 1945 sonrasýnýn tarýmsal ürünlerin ihracýna ve yatýrým ile sanayi mallarýnýn ithaline dayanan programý çýkmaza girdi. Bu da ekonomi politikasýnýn temelini tarýmsal ve ticari sermayenin geliþimine dayayan DP'nin mecburi yön deðiþtirmesine neden oldu. Ýhracatta ve
27 Mayýs 1960 Darbesi ithalatta düþme kentlerde mamul mal yokluðuna, kýtlýða ve karaborsaya neden oldu. "Kamu yatýrýmlarýný özelleþtirme" sloganlarýyla iktidara gelen DP, böylece kamu yatýrýmlarýný arttýrarak Türkiye'de 60'larla anýlacak sanayileþmenin startýný verdi. Bu yýllarda geliþmiþ kapitalist ülkelerde de hýzlý sanayileþmenin ve devlet planlamasýnýn revaçta olduðunu akýldan çýkarmamak gerekir. DP döneminin sonuna doðru devlet planlamasý ile ilgili atýlýmlar yapýlmaya baþlanmýþtý bile. Ancak, DP kendini pazar ekonomisinin serbestliðine adamýþ bir organizmaydý. Burada Demokrat Parti'yle ilgili bir iki not düþelim. DP, ne müthiþ demokratikleþme yanlýsýydý, ne de mesele onun ABD iþbirlikçisi, gerici, karþý-devrimci olmasý idi. Sorunu ilerici-gerici, demokratik-darbeci, devrimci-karþý devrimci, iþbirlikçi-baðýmsýzlýkçý ikilikleriyle düþünmek çoðu zaman yanýltýcý olmaktadýr. DP iktidarý, muhaliflerine karþý amansýz otoriter, baskýcý, yasakçý, sansürcü bir tutum sergiledi; onun demokrasisi yeni geliþen kapitalist bir ülkenin demokrasisiydi, güdüktü. Öte yandan ekonomi politikalarýnda Türkiye'de kapitalizmin geliþmesi için elinden ne geliyorsa yaptý DP. Kýsaca, tarihsel bir dönemeçte Türkiye'de kapitalist geliþimin taþýyýcýsýydý. DP'nin sorunu çoðunlukla ticaret ve tarým burjuvazisini içeriyor olmasý, bu yüzden de sanayi odaklý birikimi zorla geliþtirmiþ olsa da bu geliþmelere mesafeli durmasý ya da onun önünde zamanla engel haline gelmesiydi. Nitekim 1957'den sonra sanayi burjuvazisi muhalefet saflarýna geçecek, DP içindeki teknokratlardan ve sanayicilerden kopanlar olacaktý. 1953'te yaþanan dýþ ticaret kriziyle birlikte, yerli mallarý koruma arzusu güçlendi, yerli yatýrýmcýlara sanayi yatýrýmý yapmalarý için teþvikler verildi, Türkiye'nin alacaklýlarýnýn dayattýðý bir planlama benimsenerek kamu yatýrýmlarýna öncelik tanýndý. Biraz önce bahsettiðimiz sanayileþmenin startý böylece verilmiþti. Ancak, hükümet ekonomi politikalarý ve sanayi yatýrýmlarý üzerinde ayrýcalýk tanýyacaklarýný belirleyebileceði güçlü bir otoriteye sahipti. Bu yüzden de yeni geliþen sanayi burjuvazisinin çýkarlarý zamanla DP'yle ters düþmeye baþladý. DP döneminde hem kamuda hem de özel yatýrýmlarda yaþanan artýþ ve tarýmda makineleþmenin sonucu olarak köylerden kentlere göç dalgasý yaþandý. Ýþçi nüfusu bu dönemde önemli ölçüde arttý. 60'lara doðru iþçi sayýsý 1 milyonu buldu. Türkiye'de kentleþmenin ve sanayileþmenin ciddi anlamda ilk baþladýðý dönem 1954'ten sonradýr. 53'teki krizden sonra DP bir tür bocalama evresine girdi. Hep bir þeyler ters gitti. Enflasyon fýrladý, %25'leri gördü. Sabit maþlý devlet memurlarýnýn, küçük ve orta düzey subaylarýn durumu kötüleþti. Üniversitelerde hem öðrenciler, hem öðretim görevlileri DP'nin baskýcý tutumlarýndan rahatsýzdýlar. Uluslararasý koþullarýn da darbeye müsait olmasý neticesinde, albaylardan ve daha alt rütbeli subaylardan oluþan bir cunta Milli Birlik Komitesi (MBK) adýyla iktidara el koydu. Darbeci subaylar, Irak, Mýsýr gibi ülkelerde darbe yapan sol milliyetçi darbeci subaylardan etkilenmiþlerdi besbelli; ama darbe sabahý bildiriyi okuyan Alparslan Türkeþ gibi aþýrý saðcýlar da vardý içlerinde. Bildiride NATO'ya baðlýlýða vurgu yapýlmasý, ABD'yle iliþkilerde deðiþme olmayacaðýný gösteriyordu. Darbeciler programsýzdý, yalnýzca DP'yi daðýtma planlarý vardý. Belki bir de içeriði belirsiz de olsa ulusal kalkýnmacý bir anlayýþta ortaklaþma vardý. Bu dönemde Menderes'in idamý gibi þaþýrtýcý geliþmeler, pek çok belirsizlikler de yaþandý. Yine de MBK'nin baþýna Genelkurmay baþkaný Cemal Gürsel'in geçirilip, dümenin Ýsmet Paþa'ya verilmesiyle her þey rayýna oturmaya baþladý. Darbecilerin programlarýnýn olmayýþý ve kendi aralarýndaki çatýþmalar sonucu 13 Kasým 1960 gibi erken bir tarihte pek çoðu tasfiye edildi. Böylece özellikle sivilaskeri bürokrasinin üst düzey unsurlarý ile sanayi kapitalistleri için DP'nin de temizlenmiþ olmasýyla müthiþ bir fýrsat doðdu. Darbe, sistemin siyasi ve ekonomik krizini açmak için, DP'yle pek de hýzlý ilerleyemeyen sanayileþmeye dayalý birikimi gerçekleþtirmek için merhem
olmuþtu. Daha sonraki darbelerin hedefi de bu olacaktý: sistemin gidiþatýndaki týkanýklýklarý açmak. Ancak 27 Mayýs'ta sol ve iþçi sýnýfý ezilmedi, çünkü bunlar kapitalist geliþme için, sistemin varlýðýný sürdürmesi için bir engel teþkil etmiyorlardý henüz. Ýþçi sýnýfý yeni serpiliyordu, sol ise neredeyse yoktu 27 Mayýs'ta. Þu noktalarý vurgulamakta yarar var. Sanayi geliþirken uluslararasý baðlantýlarýyla birlikte geliþti. Soðuk Savaþ'ta ABD'nin öncülüðünü yaptýðý kanatta, ABD tarafýndan da desteklenen birikim anlayýþý ekonominin devlet tarafýndan düzenlenmesine olanak tanýyordu. SSCB'yle özdeþlenen devlet planlamasý o yýllarda Fransa'dan, Almanya'ya, Japonya'ya neredeyse bütün geliþmiþ kapitalist ülkelerde hâkim olan anlayýþtý. Sosyal refah devleti, ulusal kalkýnma, planlama hegemonyacý güç olan ABD tarafýndan da savunuluyor ve aktif biçimde destekleniyordu. 1960 darbesi iþte bu anlamda uluslararasý dengelere uygundu. Darbeciler pek farkýnda olmadan yani belirgin bir projeleri olmadan toplumsal politikasýyla, yeniden þekillendirdiði dengelerle ve idari mekanizmayla yeni bir birikim modelinin temelini attý. Bu model, bir ölçüde aydýnlarýn, bürokratlarýn, entelektüellerin özlemlerine ve iþçi sýnýfýnýn henüz formüle edilmemiþ taleplerine de uygundu. Sanayi burjuvazisinin uluslararasý hamileri tarafýndan da garanti edilen projesi, bürokrasinin belli kesimlerine ve iþçilerin kýsa ve orta vadeli çýkarlarýna uygun düþüyordu. 60 darbesi, olaðanüstü bir hýzla, sanayi burjuvazisinin projelerinin erkenden gerçekleþmesine vesile oldu, aradaki engelleri temizledi. 60 darbesi her þeyden önce, görece zayýflýðýna raðmen, bürokratlar, aydýnlar ve askerler tarafýndan zýmnen desteklenen sanayi burjuvazisini siyasetin ve ekonominin merkezine taþýdý. Ayný zamanda, yeni geliþen iþçi sýnýfý gibi, öðrenci hareketleri gibi toplumsal dinamiklerin sahaya iniþini hýzlandýrdý. Yeni yapýlan anayasayla, DP döneminde askeri-sivil bürokrasi, sanayi burjuvazisi ve CHP için rahatsýz edici olan yürütmenin muazzam gücünü dengeleyecek kurumlar oluþturuldu: Anayasa Mahkemesi, MGK gibi. Ayrýca ordu, kendi hiyerarþisini güvenceye alacak düzenlemelere gitti ve ekonomik gücünü artýracak OYAK'ý kurdu. (Bugün Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birisidir.) Anayasayý yapanlarýn içinde çokça öðretim görevlisi olmasý, DP'nin devrilmesinde öðrenci hareketlerinin meþrulaþtýrýcý etkisinin olmasý birtakým demokratik düzenlemelerin anayasaya girmesini saðladý. Kitle hareketi o günlerde, darbecilerin ve darbe destekçilerinin iþine yaramýþtý; ama gelecek yýllarda bu hareket kendilerine döndüðünde anayasadaki bu düzenlemeleri geri almak zorunda kaldýlar. Darbeden sonra ne deðiþti? Bir kere, kapitalist geliþme modeli deðiþti ve ithal ikamesine dayanan hýzlý bir sanayileþme süreci baþladý. Ýþçi sýnýfýnýn on yýllarý bu dönemle açýldý. Ordu ve sivil bürokratlar, siyasi mekanizmada kendilerine saðlam bir yer açtýlar.Bugün, ordu, yargý gibi kurumlarýn AKP ve liberal burjuvazi ile yaþadýðý gerilim bir anlamda bu siyasi aðýrlýðý koruma kavgasýdýr. Ve en önemlisi, sanayi burjuvazisini ve daha sonra TÜSÝ-AD'ý oluþturacak olan büyük sermaye gruplarýný sistemin kalbine yerleþtiren bir dönemin kapýlarýný araladý. Ýþte 27 Mayýs'ýn minyatür resmi böyle!
Cihan Esmersoy
Ýþçinin Yolu
Devrimci Teo r i Geçmiþe dönüp kapitalizmin ilk tohumlandýðý döneme bakýlýrsa, ortaya çýktýðý coðrafyanýn sýnýrlý olduðunu görürüz. Ancak, eski toplumsal yapýlarý görülmemiþ bir hýzla çözen, tarihin binlerce yýlda aldýðý yolu birkaç yüzyýla sýðdýran kapitalizm doðduðu sýnýrlarýn dýþýna taþma eðilimini ilk dönemlerinden itibaren gösterdi. Marks ve Engels'in Komünist Manifesto'da ifade ettiði gibi: "Burjuvazi, dünya pazarýný sömürmekle, her ülkenin üretimine ve tüketimine kozmopolit bir nitelik verdi. Gericileri derin kedere boðarak, sanayinin ayaklarý altýndan, üzerinde durmakta olduðu ulusal temeli çekip aldý. Eskiden kurulmuþ bütün ulusal sanayiler yýkýldýlar ve hâlâ da her gün yýkýlýyorlar... Eski yerel ve ulusal kapalýlýðýn ve kendi kendine yeterliliðin yerini, uluslarýn çok yönlü iliþkilerinin, çok yönlü karþýlýklý baðýmlýlýðýnýn aldýðýný görüyoruz... Burjuvazi, bütün üretim araçlarýndaki hýzlý iyileþme ile, son derece kolaylaþmýþ haberleþme araçlarý ile, bütün uluslarý, hatta en barbar olanlarý bile, uygarlýðýn içine çekiyor... Bütün uluslarý, yok etme tehdidiyle, burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor; onlarý uygarlýk dediði þeyi benimsemeye, yani bizzat burjuva olmaya zorluyor. Tek sözcükle, kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratýyor." Ancak burjuvazi kendisini yabancý kapitalistlerle rekabetinde ayrýcalýklý kýlacak ulusal sýnýrlarýn varlýðýna ihtiyaç duydu. Kapitalizmin ilk dönemlerinde ulus devletlerin þekillenmesi bu amacýn bir ürünü olarak ortaya çýktý. Burjuvazinin doymak bilmez kâr hýrsý, yeni pazar arayýþlarý onlarý ulusal sýnýrlar dýþýnda sömürgeler elde etmeye zorladý. Bugünün emperyalist-kapitalizminin oluþumunda böyle bir sürecin rolü büyüktür. Yani son yirmi yýldýr dillerden düþmeyen ve yeni bir keþifmiþ gibi öne sürülen "küreselleþme" kavramý kapitalizmin ilk dönemlerinden itibaren genlerinde bulunmaktadýr.
Küreselleþme ve Ulus-Devletler mi geçmiþte olmadýðý kadar kontrolleri altýnda tutmaktadýr. Ancak, bu þirketlerin neredeyse tamamý yatýrýmlarýnýn ana gövdesini kendi ülke sýnýrlarý içerisinde yapmaktadýr. 2002 yýlýnda yayýnlanan Dünya Yatýrým Raporu'na göre en fazla dýþ yatýrýma sahip olan ülkelerden 1. sýradaki General Electric'in satýþlarýnýn %65.6'sý, 2. Vodafone'un satýþlarýnýn %20.6'sý, 3. Sýradaki Ford'un %66.7'si, 5. Sýrada bulunan General Motors'un %85.8'i, 31. Sýradaki Wal-Mart'ýn %83.3'ü, ve 66. Sýrada bulunan Mitsubishi'nin %85.8'i kendi ülkesinde gerçekleþmektedir. Ayrýca, 2001 yýlýnda dünyanýn en büyük 500 þirketinin toplam satýþlarýnýn %72'si kendi bölgelerinde gerçekleþmiþtir. Rakamlara bakýldýðýnda çok uluslu þirketlerin burjuva ideologlarýnýn aksine ulus devlet sýnýrlarýndan fazla uzaklaþmadýklarý görülmektedir. Ancak, bu rakamlar þu konuda yanýltýcý olmasýn: Bu þirketlerin gözleri her zaman uzak coðrafyalarda olacak ve onlar yeni pazarlar elde etmek, küresel hegemonyanýn sahibi olabilmek için rekabet edecekler. Örneðin, bugün ABD'nin iþgal ettiði Irak'ýn petrolünün büyük kýsmýný ExxonMobil, Chevron gibi ABD'li petrol tekelleri ve Shell ve BP gibi Ýngiliz petrol tekel
"Küreselleþen" Kapitalizm Ulusal Sýnýrlarý Ortadan mý Kaldýrýyor? Küreselleþme söyleminin çarpýttýðý olgulardan birisi de ulus devlet konusuydu. Ýddialara göre artýk ulusal sýnýrlar tamamen geçerliliðini yitiriyor, kapitalizm sýnýrsýz bir dünya etrafýnda insanlýðý birleþtiriyordu. Esasýnda var olan gerçeklik þu: Küreselleþme dediðimiz kavram ulus devletleri deðil, sermayenin küresel dolaþýmýnýn önündeki engelleri kaldýrýyor. Ulus-devletlerin gerçekliðini yitirdiðini düþünen Negri, "Ýmparatorluk" adlý kitabýnda bu süreci þu þekilde açýklýyordu: "Ýmparatorluk ancak evrensel bir cumhuriyet, kapsayýcý, ve sýnýrsýz bir mimariyle tasarlanmýþ bir iktidar yapýlarý ve karþýt dengeler aðý olarak görülebilir. Ýmparatorluðun yayýlmasýnýn emperyalist yayýlmayla hiçbir ortaklýðý yoktur ve fetih, yaðmalama, katliam, halklarý köleleþtirerek sömürgeleþtirme eðilimindeki ulus devletlere dayanmamaktadýr. Bu emperyalizmden farklý olarak imparatorluk, iktidar yapýsýný geniþletir ve pekiþtirir... Nihayet, imparatorluðun geliþmesinin ve yayýlmasýnýn temelinde barýþ arayýþýnýn olduðu unutulmamalýdýr." Kapitalist sömürünün emperyalist barbarlýk aþamasýnda devrimle yýkýlmadan barýþ getirebileceðine inanan ilk Negri deðildi. Daha Birinci Dünya Savaþý öncesinde benzeri tartýþmalar Kautsky ve Lenin arasýnda yürüyordu. Kautsky, kapitalist sistemin tek bir dünya tröstü etrafýnda birleþip yeryüzünü "barýþçý" bir þekle büründüreceði bir ultra-emperyalizm teorisi ortaya atarken, Lenin kapitalizmin bünyesine iþleyen rekabet olgusu nedeniyle savaþsýz yapamayacaðýný, barýþýn ancak düzenin tamamen tasfiyesiyle mümkün olacaðýný söylüyordu. Bugün ulus devletlerin ortadan kalkmasýnýn önünde bizzat kapitalizmin kendi içindeki çeliþkiler durmaktadýr. Ulus devletlerin ortadan kalktýðýný savunanlarýn argümanlarýnýn baþýnda kapitalist tekellerin çok uluslu karakterleri gelmektedir. Bu þirketler, küresel kapitaliz-
11
leri kontrol etmektedir. Bu durum elinde güçlü bir devlet aygýtý ve ordusu bulunan tekellerin dünyayý rakiplerine kýyasla nasýl daha fazla parselleyeceklerini göstermektedir. Kimileri ise özelleþtirmeler, sosyal devletin yok edilmesi gibi uygulamalarý ulus devletlerin önemini yitirerek yok olduðuna yormaktalar. Bu düþünceye kanýt olarak, genel olarak Neoliberal saldýrýlarla birlikte eðitim ve saðlýk gibi sosyal alanlardan devletin elini eteðini çekip yerini serbest piyasaya býrakmasý, kamusal alanýn tasfiye edilmesi referans gösterilmektedir. Ancak, bu uygulamalarýn en katý þekilde yaþandýðý ABD, Ýngiltere'de, hatta biraz daha yakýna gelip bakarsak Türkiye'de bile devlet sosyal devlet uygulamalarýný terk etse de diðer alanlarda giderek güçlenmektedir. Ulus devletler sermayeye her türlü desteði saðlarken, emekçi sýnýflarýn karþýsýna dünyanýn her yerinde tüm ceberutluðuyla dikilmektedir. Nitekim kapitalist devletin sýnýf doðasýnda bu bulunmaktadýr. Ulus devletler gerek ulusal sýnýrlar içerisinde, gerekse de uluslararasý alanda sermayenin vurucu gücü olarak hareket etmektedirler. Sermayenin arkasýnda bir devlete olan ihtiyacýný hissettiði dönemlerin baþýnda kriz süreçleri gelmektedir. Yýllar yýlý emekçi sýnýflarýn sýrtýnda devletlerin vergiler, kesintiler yoluyla biriktirdiði fonlar kriz dönemlerinde sermayeye can suyu olarak verilmektedir. Örneðin, ABD batmaya doðru sürüklenen finans tekellerini çöküþten kurtarmak için yüz milyarlarca dolarlýk fonlar ayýrdý. ABD'li finans tekelleri neden Almanya, Ýngiltere gibi devletler deðil de, ABD kurtardý sorusu; ulus devletlerin neden ortadan kalkmadýðý
sorusuna yanýttýr. Kapitalizm yýkýlmadýðý müddetçe kapitalistler arasýnda rekabet sona ermeyecek, hangi þekilde bir araya gelirlerse gelsinler kendi çýkarlarýnýn peþinde koþacaklardýr. Bugün AB örneði bu rekabetin ulus devletleri nasýl korumayý gerektirdiðini göstermektedir. Bir örnek verecek olursak: AB'nin üye ülkelerin bütçelerinin ortak olarak görüþülmesini istemesine en ciddi direniþ AB'nin en büyük ekonomilerinden birisi olan Almanya'nýn baþbakaný Merkel'den gelmiþtir. Merkel bu öneriye "Bu otomatik olarak ulusal meclis haklarýnýn herhangi bir þekilde ezilmesi anlamýna gelmez.” yanýtýný verdi. Aslýna bakýldýðýnda, böylesi birliklerin anlamý gayet açýktýr: Bugün Avrupa'nýn hiçbir ülkesi kendi baþýna ABD'nin hegemonyasýna karþý çýkabilecek güce sahip deðildir. Bir araya gelerek bu güç açýðýný kapatmayý ve güçler dengesini yeniden saðlayarak emperyalist paylaþýmda söz sahibi olmayý amaçlamaktadýrlar. Ancak, buna raðmen Almanya ve Fransa gibi ülkeler hiçbir þekilde birbirleriyle yarýþmaktan geri durmamaktadýrlar. Daha yakýn bir örneðe gidersek aslýnda meseleyi daha da aydýnlatmýþ oluruz: Son kriz dalgasýyla çöken Yunanistan ekonomisini düzeltmek için Baþbakan Papandreu'nun AB çatýsý altýndaki destek arayýþýna baþta Almanya olmak üzere pek çok ülke ayak diremeyi tercih etmiþtir. Son olarak þu noktayý vurgulamak gerekir. Ulus devletlerin varlýðý kendisini en belirgin olarak milliyetçilikte bulur. Sermayenin ihtiyaç duyduðu anlarda, özellikle savaþ dönemlerinde, milliyetçilik etrafýnda bir kenetlenme yaratmak için sermayenin devasa ideolojik aygýtlarý harekete geçirilir ve bir rüzgâr estirilir. Ayrýca, bugünün dünyasýna bakýldýðýnda kapitalizmin en geliþkin olduðu ülkelerde bile neredeyse birçok ulusal sorun çözüme kavuþmayý beklemektedir. Geçmiþte, Yugoslavya ve Balkanlarda, bugünse Kafkasya'da olduðu gibi mikro milliyetçilikler büyük sýçrama yapmaktadýr. Uluslarýn kendi milliyetlerine böylesine sarýldýðý bir dünyada sýnýrlarýn kalkýþýndan bahsetmek abes kaçmaktadýr. Küreselleþme masalýnýn sahiplerine göre bu hikâyenin sonu iþçi ve emekçiler açýsýndan, insanlýk açýsýndan mutlu bir þekilde bitmektedir. Ancak, bu masalýn sonunun gerçekte nasýl biteceðini 1997 yýlýnda Mercedes Benz'in Yönetim Kurulu Üyesi Lauk þu þekilde açýklýyordu: "Aslýnda çok daha hýzlý küreselleþebilirdik, fakat iki önemli engelle karþýlaþtýk bu süreçte: demokrasi ve trilyonlarca dolar deðerindeki emeklilik fonlarýnýn kamu, yani ulus devletlerin kontrolünde olmasý. Doðrudan yatýrýmlarýn veya bir baþka deyiþle sanayinin küreselleþmesi için gerekli adýmlarý zaten yýllardan beri kat ediyoruz. Ama artýk bizim için asýl önemli olan finansal sermayemizi küreselleþtirebilmek... Fakat bunun için borsalara sürekli para giriþi yapýlmasý gerekiyor ve bu para da emeklilik fonlarýnda yatýyor... Diðer yandan, doðrudan yatýrýmlarýmýzýn küreselleþmesinde de ciddi bir direnç ile karþýlaþtýk: Demokratik devlet yapýlarý. Bakýn Asya sermayesi nasýl para kazanýyor. Çocuk iþçi, kadýn emeði, sendika, insan haklarý gibi sorunlarla uðraþmýyor Asya sermayesi ve bu yüzden de kâr marjlarý son derece yüksek. Çünkü bu bölgede ve Güney Amerika'da dikta yönetimleri iþ baþýnda. Fakat biz Avrupa'da ne yapýyoruz? Yok, iþçi haklarý, yok sendikal haklar, yok insan haklarý, yok sosyal güvenlik katký paylarý sonuçta da kârýmýz kuþa dönüyor. Demokrasiden vazgeçmek zorundayýz." Bizler kapitalist sömürü düzeni altýnda burjuvazinin hiçbir hamlesinin emekçilere yarar getirmeyeceðini çok iyi biliyoruz. Küreselleþme de bunlardan birisi. Sömürü düzeni altýnda ulusal sýnýrlarýn ortadan kalkmayacaðýna, sermayenin gerekirse onlarý yeniden kan ve gözyaþýyla çizebileceðini geçmiþte çokça gördük. Bizim için sýnýrsýz bir dünyayý yaratabilecek tek bir seçenek bulunmaktadýr: Ýþçi ve emekçi sýnýflarýn önderliðindeki sosyalist dünya devrimi!
Fikret Seyhan
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Ýngiltere'de Seçim: Postaci Kapsamlý Saldýrýlar Kapýda
Ýngiltere'de genel seçimlerin sonucunda 1997'den beri iktidarda olan Ýþçi Partisi hükümeti, yerini Muhafazakârlarýn ve Liberal Demokratlarýn koalisyonuna býraktý. Seçim öncesi anketler Muhafazakârlarýn büyük bir oy farkýyla iktidara geleceðini bildiriyordu ancak beklenen gerçekleþmedi. Muhafazakârlarýn iktidarýnýn getireceklerini kestirebilen iþçi sýnýfý "kötünün iyisi" diyerek yüzünü tekrar Ýþçi Partisi'ne döndü. Ýþçi Partisi, izlediði sermaye yanlýsý politikalarla ve Blair dönemiyle azgýnlaþan saða kayýþýyla oylarýnda büyük bir kayýp yaþadý, 30'lu yýllardan beri en büyük seçim felaketi gerçekleþti. Ancak yine de büyük sermaye çevrelerinin beklediði gerçekleþmedi, muhafazakârlarýn tek baþýna iktidarý mümkün olmadý. Britanya egemenleri muhafazakârlarýn tek baþýna hükümeti kuracak güce sahip olmalarýný istiyorlardý. Þu an Ýngiltere'nin bütçe açýðý GSMH'nin %11'ine ulaþmýþ durumda. AB üyesi ülkelerin içine düþtükleri kriz göz önüne alýndýðýnda Ýngiltere'nin de bu dalgadan hasarsýz çýkmasý olanaksýz. Krizle beraber devlet bütçesinden mali sermayeye aktarýlan dev kaynaklarýn faturasýný kamu harcamalarýný kýsarak, iþçilerin haklarýna saldýrarak ödetmeye çalýþýyorlar. Saðlýk, eðitim, ulaþým gibi sosyal haklarda yapýlacak muazzam kesintilerle, kamu çalýþanlarýnýn ücretlerinin dondurulmasý, emeklilik
yaþýnýn yükseltilmesi vb. hamlelerle Britanya burjuvazisi kapsamlý bir harekâta hazýrlanýyor. Bu harekât için de tüm operasyonu tökezlemeden yürütecek safkan bir sermaye partisinin tek baþýna iktidarý biçilmiþ kaftan olacaktý. Muhafazakârlarýn arkasýndaki dev medya desteði, Ýþçi Partisi'ni katlayan kampanya bütçesi iþte bu amaçlar için kullanýldý. Ýþçi Partisi Ýngiliz burjuvazisine onyýllardýr sadýk bir þekilde hizmet etmiþ bir parti. Kitlelerin 1997'de umutla iktidara taþýdýðý parti iktidara geldiði günden beri ne yoksulluðu azalttý, ne de iþsizlik, açlýk gibi en temel sorunlara çare buldu. Tam tersine Ýþçi Partisi iktidarýnda yoksullar daha da yoksullaþýrken servetin üst tabakalarda birikimi yoðunlaþtý. Parti bunu temel tüketim mallarýna koyulan yüksek vergilerle, ticaret burjuvazisine saðlanan imtiyazlarla, özelleþtirilen iþletmelerle, sermayedarlara koyulan vergilerin azaltýlmasý ve yükün emekçilere bindirilmesiyle, sendikasýzlaþtýrmayla baþardý. Böylece partinin baþýna burjuvazinin sözcüleri çöreklenirken, iþçiler de yýllar yýlý hayal kýrýklýðýna uðradýlar. Daha da ötesi Blair döneminde Irak savaþýna verilen destek, Brown döneminde AfganistanPakistan'daki katliamlar Ýþçi Partisi'nin asýl kimliðini ortaya seren olaylar. Bu kimlik katliamcý burjuvazinin kimliði ve iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýyla hiç bir alakasý yok. Ancak Ýþçi Partisi sendikalardaki nüfuzu ve medyadaki desteðiyle iþçi muhalefetini susturmayý baþarmýþtý. Tüm bunlardan býkan iþçiler yüzlerini dönecek baþka yerler aradýlar ancak kimisi muhafazakârlarýn peþine takýldý, kimisi de ehven-i þer deyip Ýþçi Partisi'ne döndü yüzünü. Ýngiliz burjuvazisi, sendikalarda kök salmýþ Ýþçi Partisi'nin emek düþmaný politikalarý yaþama geçirirken iþçilerin toplumsal muhalefetinin önünü keseceðine inandýðý için onu desteklemiþti. Beklendiði gibi de oldu, ama Ýþçi Partisi de çok yýprandý. Bu andan itibaren bur-
juvazi, krizin verili somut çerçevesinde saldýrýlarýn daha aðýr þekilde yürümesi gerektiði bir dönemde bu iþi, Ýþçi Partisi gibi tabandan basýnçla karþýlaþma riski olmadan daha iyi becerebilecek muhafazakârlara ve liberal demokratlara havale etti. Seçim sonuçlarýyla beraber burjuva medyanýn koalisyona karþý övgüleri baþladý. Ancak koparýlan tüm fýrtýnaya raðmen bu koalisyonun da içerisinde onlarca çeliþki barýndýrdýðýný söylemek gerekiyor. Ýþçi muhalefeti bir yana kendi içerisinde yaþayacaklarý çatýþmalarla dahi unufak olabilecek bir koalisyon bu. Dolayýsýyla patronlarýn "istikrarlý" bir ekonomi için güçlü bir hükümet hayallerinin þimdilik suya düþtüðünü söylememiz mümkün. Þu an için patronlarýn elinde olan tek þey koalisyon hükümeti ve koalisyoncu yaygaranýn kaynaðýný bu oluþturuyor. Ýþçi Partisi ise muhalefette bekliyor, muhaliflerinin yýpranmasýný, geçireceði iç deðiþikleri ve bir sonraki seçimde iktidarý almayý. Önümüzdeki süreçte burjuvazi iþçi haklarýna yukarýda saydýðýmýz sebeplerden dolayý var gücüyle saldýracak. Merkez Bankasý baþkaný Mervin King'in, yeni gelecek hükümetin, kemer sýkma politikalarý yüzünden en azýndan bir dönem iktidardan uzaklaþacaðýný söylemesi manidar. Muhafazakâr partinin lideri David Cameron'un "Yunanistan'a benzemek istemiyorsak daha önce yapýlmamýþ bir kemer sýkma politikasýna imza atmamýz þart" deyiþi daha da manidar. Bu demek oluyor ki büyük saldýrýlar kapýda ve Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn vermesi gereken yanýt da týpký sýnýf kardeþleri gibi genel grevler ve büyük direniþler örgütlemekten geçiyor. Var olan politik kargaþa ortamý düþünüldüðünde iþçilerin örgütlü bir þekilde burjuvaziye karþý mücadele etmesinin sistem üzerinde çok büyük bir etkisi olacaðý gözükecektir. Ýngiltere'de devrimci görev, kendini yeterince deþifre etmiþ Ýþçi Partisi'nin etkisi altýndaki emekçi kitlelerin kendi sýnýf mücadelelerini örgütlemelerine önayak olarak sýnýfý kargalarýn liderliðinden kurtarmaktýr.
Yunanistan'da Reformist Solun Ýflasý Yunanistan'daki isyanlar ve grevlerle cisimleþen Avrupa Birliði'nin krizi kýta ülkelerini etkisi altýna almaya baþladý. Hükümetler art arda kemer sýkma politikalarýný emekçilere dayatýyorlar. Mücadeleden kimin galip çýkacaðýný sýnýfsal güç dengeleri ile önderliklerin kararlýlýðý ve stratejileri belirleyecek. Bu bakýmdan Yunanistan'da yaþanan olaylar diðer birçok Avrupa ülkesine yayýlabileceði gibi, geçmiþteki hatalarý yansýttýðý ölçüde de önemli dersleri içerisinde barýndýrýyor. Yunanistan'da reformist solun sistem için oynadýðý cankurtaran rolü bir kez daha görüldü. Sendikalar bu süreçte iþçi radikalizminin önüne set çekmek için 1 günlük genel grev kararlarýyla tabaný meþgul etmeye çalýþtýlar. Faturayý burjuvaziye ödetecek taleplerin yükseltilmemesini býrakýn, sendika yöneticilerinin temel talebi Yunanistan'ýn faiz ödemelerinin diðer ülkelerle ayný sýnýrda tutulmasýydý. Zaten sendikalar baþýndan itibaren iktidardaki Pasok yönetiminin kontrolü altýnda kaldýlar ve iþçi sýnýfýný dizginlemede baþat rolü oynadýlar. Onlara kol kanat geren ise reformistler oldu. Syriza yöneticileri iþçilerin mücadelesinin GSEE ve ADEDY gibi Pasok denetimi altýndaki sendikal platformlarda kalmasýný dayatýrken, aslýnda iþçilerin sendikal bürokrasiden baðýmsýz geliþtirdikleri taban inisiyatiflerine kesin bir þekilde sýrtlarýný dönmüþ oluyorlardý. Böylece Syriza IMF'nin programýný kabul edip etmeme konusunda kesin bir tavýr alacaðýna referandum yapýlmasý taleplerini ortaya atabildi. Böyle bir konu üzerinde referandum demek, iþçileri bölmek isteyen burjuvaziye ve onun medyasýna alkýþ tutmak demektir. Devrimci bir partinin yapmasý gereken ise burjuvazinin yükü emekçilere yýkan tüm politikalarýna karþý çýkarak sýnýfýn birliðini saðlamak, onu mücadeleye çekmektir. Yunanistan Komünist Partisi(KKE) ise týpký Syriza gibi, krize yönelik bir devrimci perspektif geliþtirmedi ve Yunan burjuvazisinin saldýrýlarýna karþý iþçi cephesinin mücadele hattýný çizmek arzusu göstermedi. KKE de 1 günlük genel grevler ile kendini sýnýrlandýrdý ve örgütlü olduðu sendika PAME'de iþçileri bu sýnýrlar altýnda tutmayý baþardý. KKE'nin iþçilere karþý provokasyona kapýlmama uyarýlarý aslýnda alýþýldýk bir tutum. Provokasyondan kastettikleri çoðu zaman iþçilerin taban inisiyatifleriyle örgütledikleri eylemler oluyor. Hem KKE hem de Syriza'nýn lider kadrolarýnda geçmiþte sendika bürokrasisinin koltuklarýnda rahata alýþmýþ, sýnýf mücadelelerinin keskin olmadýðý günlerde huzurlu bir yaþam sürmüþ ve bugün yükselen mücadeleyle statülerini ve rahat yaþamlarýný kaybetme tehlikesiyle burun buruna gelmiþ bürokratlar önemli yer tutuyorlar. Dolayýsýyla iþçileri yatýþtýrma niyetleri, 1 günlük genel grevlerle sýnýfý susturmak istemeleri ve meydan boþken hükümete karþý atýp tutmalarý anlaþýlýr bir durum. KKE ve Syriza bir yandan da suçu IMF'ye ve AB'ye atarak Yunan bur
juvazisini aklama iþlevini de görüyorlar. Stalinizmin ulusalcý damarýyla KKE, Yunan burjuvazisini ABD ve "büyük" patronlarýn maðduru olarak gösteriyor ve Amerikan düþmanlýðýný körüklüyor. Benzer þekilde Syriza da Alman mallarýna boykot çaðrýsý yapýp milliyetçiliði azdýrýyor. Böylece hem iþçilerin gözlerini temel ekonomik taleplerden, Pasok hükümetinin saldýrýlarýna karþý açýlacak topyekûn bir savaþtan uzak tutuyorlar; hem de iþçilerin uluslararasý dayanýþmasýnýn önüne kalýn surlar çekiyorlar. Karl Liebknecht'in ve Bolþeviklerin 1. Dünya Savaþý sýrasýnda yükselttikleri "asýl düþman içeride" sloganý ulusalcý reformistlere çok uzak. Yunanistan'da isyan devam ediyor ve þu ana kadar hareketin içerisine çekilmemiþ olan gençlik de geleceksizlik tehlikesiyle yavaþ yavaþ mücadele arenasýnda yerini alacak. KKE 2008'deki olaylarda sokaklara çýkan gençleri provokatörler, çapulcular olarak yaftalamýþ ve saðcý Karamanlis'in bakanlarýndan övgü almýþtý. Bugün ise mücadele daha büyük bir aþamaya gebe. Özellikle Avrupa'nýn diðer hükümetlerinin saldýrýlarýyla mücadelenin Yunanistan düzleminde kalmasý mümkün gözükmüyor. KKE gibi dar görüþlü ulusal reformistlerin bu süreçte iþçi sýnýfýna verebilecekleri hiç bir þey yok. Ýþçilerin gözünü baðlamaktan, Avrupa'daki sýnýf kardeþleriyle önüne set çekmekten baþka bir þey yapamazlar. Stalinizmin "tek ülkede sosyalizm" teorisiyle kýþkýrtýlan milliyetçilik tarih boyunca, yükselen devrimci durumlarda ve sýnýf mücadelelerinin keskinleþtiði evrelerde Stalinist partilerin sýnýfa ihanetleriyle ve bozgunla sonuçlandý. Geleceði yaratmak, devlet yanlýsý bu gruplarý bertaraf etmekten, sendikal bürokrasiyle köprüleri atmaktan, emin adýmlarla iktidara yürüyecek sýnýfýn devrimci stratejisini belirleyecek bir parti önderliðinde uluslararasý proletaryayla tam dayanýþmayý yükseltmekten geçiyor.
Enternasyonal Postacý
Ýþçinin Yolu
Tayland'da Katliam! Tayland'da "Kýrmýzý Gömlekliler"in hükümet karþýtý protesto gösterileri askeri operasyonla bastýrýldý, 16 eylemci öldürüldü 400'e yakýn kiþi yaralandý. Baþkent Bangkok'a kamp kuran eylemcilere saldýran ordu güçleri 19 Mayýs'ta baþbakan Abhisit'in direktifleri doðrultusunda bir katliama imza attýlar.
Ýþçinin Yolu'nun Mayýs sayýsýnda muhalefetin toplumsal bileþiminin homojen olmadýðýný ancak kýr yoksullarýyla proleter öðeleri içerisinde barýndýrdýðýný; muhalefetin lideri olarak gösterilen Thaksin'in burjuva popülistten baþka bir þey olmadýðýný ve yoksulluktan kavrulan kitlelerin özlemlerinin aksine kendi isteðinin erken seçimler ve iktidara yürümek olduðunu; dolayýsýyla kendisine Thaksin'den baðýmsýz bir yön çizmesi gereken yoksul kesimlerin eylemlerinin sürekli devrim perspektifine tabi kýlýnmasý gerektiðini ayrýntýlarýyla açýklamýþtýk. Tüm bunlara tekrar deðinmeyeceðiz. 19 Mayýs'ta yaþanan katliam tüm öngörülerimizi þaþmaz bir þekilde doðruladý, burjuvazinin hiçbir kanadýnýn kitle muhalefetine önderlik etmeye yetkin olmadýðý tüm çýplaklýðýyla görüldü. Polisin ve ordunun saldýrýlarýna, baþbakan Abhisit'in tehditlerine karþý isyancýlar, kahramanca bir direniþ ortaya koymalarýna raðmen onlara liderlik eden Thaksin kanadý müdahale sýrasýnda teslim oldu ve muhalif kitleleri ateþ çemberinin ortasýnda yüz üstü
býraktý. Mayýs ayýndaki yazýmýzda þöyle demiþtik: "Günbegün kitleler eylem içerisinde öðrenmeye devam ediyorlar. Önceleri sadece Abhisit karþýtý söylemleri içeren hareket bugün yoksulluða ve krizin getirilerine karþý bir isyan bayraðýný da taþýr hale geldi. Hareket daha da geliþtiði taktirde bugün gösterilere katýlanlar, isyancýlara destek verenler yarýn muhalefetin icraatlarýnýn kendi radikallikleriyle örtüþmediðini görünce baþkaldýrýnýn hedef tahtasýný daha da geniþletecekler." Kýr yoksullarý, proletaryanýn bazý unsurlarý burjuva muhalefetin mücadeleyi ileri götürmekteki basiretsizliðini daha þimdiden görmüþ durumdalar. Dolayýsýyla mücadelenin sadece yeni bir evreye girdiði; henüz hiçbir temel çeliþki çözülemediði gibi toplumu kutuplara ayrýþtýran hareketin de yalnýzca geçici olarak hükümet tarafýndan bastýrýldýðý; ancak hareketin geliþiminin engellenemez ve er ya da geç büyük sosyal patlamalara gebe olduðunu söylememiz gerekmekte. Ve bu yeni evrede muhalefetin toplumsal tabanýný oluþturan yoksul köylülük ve kent proletaryasýnýn burjuvazinin bir kanadýna duyduðu güven, yerini þüpheye ve ihanete uðradýðý hissine býrakmýþ durumda. Bu bir avantaj olarak sýnýfýn baðýmsýz örgütlenmesi için kullanýlmalýdýr. Tayland burjuvazisi iki cephede de yalpalamakta. En temel demokratik haklar için sürdürülen mücadelelere karþý burjuvazinin iktidardaki kanadý monarþiyi destekler ve iþçi ve emekçilere göz açtýrmazken, diðer kanat da elinden bir þey gelmeyeceðini çatýþmalar sýrasýnda kitleleri yüzüstü býrakýp kaçarak gösterdi. Aslýnda olaylarýn geliþimi daha büyük bir ders niteliði taþýyor. Kitleleri saldýrý karþýsýnda karþýlýk vermemeye ikna eden, pasifist bir taktik belirleyen önderlik yenilginin de temel hazýrlayýcýsý oldu. Hareketin pasifist sulara yelken açtýðýný ve müdahale zamanýnýn geldiðini gören Abhisit hükümeti harekât emrini verdi. Gerisi malum: onca ölü, yüzlerce yaralý, iç savaþý andýran bir þehir manzarasý.
13
Tayland'da bir süredir devam eden durum muhafazakâr elitist bir katmanla (generaller, din adamlarý, burjuva çevreler, kraliyet yanlýlarýndan oluþan geniþ yelpazeden bir blok) halkýn yoksul kesimlerini karþý karþýya getiren bir olaylar zincirini karakterize etti. Sýnýf savaþýnýn gittikçe kýzýþtýðýný gören burjuvazi pervasýzca saldýrýya geçti. Tayland burjuvazisinin saldýrýsýnda görülen þiddetin kapsamý asla Tayland'ýn geliþmemiþ olmasýyla alakalý deðil. Tersine 80'li yýllarla beraber küresel kapitalizmin önemli halkalarýndan biri haline gelen Tayland, bugün de devasa proleter ordusuyla bir ticaret merkezi olarak kapitalizmin önemli bir bileþeni. Tayland'da yaþananlar evrensel bir gerçeði, tüm ülkelerde yaþanabilecek olan ve krizin koþullarýna göre yaþanmasý gittikçe olasý hale gelen sýnýf savaþýmlarýnýn sertleþtiði dönemlerde burjuvazinin çýkarlarýný alt sýnýflardan korumak için nasýl vahþileþebileceðini gösteren bir örnek. Bu, küçük küçük de olsa dünyanýn her bölgesinde zaten olmakta. Ancak durum toplumsal bir kriz vakasý haline geldiðinde ve sistemi tehdit ettiðinde burjuvazinin yanýtý hep ayný sertlikte olur, olacak da. Burjuvazinin saldýrýlarýna karþý izlenmesi gereken yol ise baðýmsýz sýnýf siyasetini örmekten geçiyor. Thaksin yanlýlarý eylem süreci boyunca kýrmýzý gömleklilere strateji adýna hiçbir þey sunamadýlar ve erken seçim talebiyle yetindiler. Böylece tüm kahramanlýklara raðmen yenilgiyi kaçýnýlmaz kýldýlar. Hareketin baþarýya ulaþmasý için ise devrimci bir önderliðe ve stratejik sorunlarý bütünüyle ortaya koymaya ihtiyaç var. Bugün Taylanda'da en önemli sorun iþçi sýnýfýnýn eylemlerini merkezileþtirecek, devrimci bir stratejiyle donatacak ve sýnýfý iktidara hazýrlayacak bir öncü partiyi kurma sorunudur. Bu baþarýldýðý ölçüde çoðunluðu hareketin içerisine çekilmemiþ proletaryanýn harekete aktif þekilde dahil edilmesi ve köylülüðü ardýnda sürükleyen iþçi sýnýfýnýn devrimci öncünün liderliðinde burjuvaziye karþý yürüttüðü uzlaþmaz sýnýf savaþýmýnda elde edeceði mevzilerle kendi iktidarýný kurmak için önemli adýmlar atmasý mümkündür. Ülke içerisindeki muazzam iç karýþýklýklar, kol gezen gericilik, burjuvazinin güçsüzlüðü, tüm bunlarýn üzerinde Tayland proletaryasýnýn üretimde tuttuðu yer ve kitlelerin egemen sýnýflara duyduðu nefret iþçi sýnýfýný tüm ezilenlerin sözcüsü yapmak ve iktidara taþýmak için var olan potansiyelleri gösteriyor.
Maocular Genel Grevi Bitirdi, Hükümet Hala Yerinde! Nepalli Maoistler, 2008'de burjuva güçlerle ABD denetiminde vardýklarý barýþ anlaþmasý gereðince gerilla birliklerini Birleþmiþ Milletlerin denetlediði kýþlalara yerleþtirmiþ, silahlarýný da bu güce teslim etmiþti. Barýþ anlaþmasý uyarýnca seçimler yapýlacak, Kurucu Meclis açýlacak, yeni anayasa hazýrlanacak ve bu süreçte de Nepal Komünist Partisi(Maoist)'nin gerilla birliklerinin mevcut ordu ile birleþmesi saðlanacaktý. Seçimlerden birinci parti olarak çýkan NKP(M), hükümeti kurduktan sonra, gerek yeni anayasanýn oluþturulmasý gerekse ordularýn birleþtirilmesi konusunda adým atýlmadý. NKP(M)'nin lideri ve baþbakan Prachanda'nýn, Maoist gerillalarýn orduya katýlmasýna ayak direyen dönemin genelkurmay baþkanýný görevden almasýyla cumhurbaþkanýnýn göreve iadesi bir olunca Maoistler hükümetten çekilme kararý alýp yollarýna barýþçýl yollardan muhalefetle devam edeceklerini açýklamýþlardý. 2006 Nisan'ýnda krallýða karþý yükselen halk ayaklanmasý sýrasýnda da sahip olduðu örgütlü gücün ve halk desteðinin büyüklüðüyle krallýðý yýkýp iktidarý kolayca alabilecek NKP(M), küçük burjuvaziye has korkaklýkla inisiyatif almaktan uzak durup burjuva güçlerle anlaþmayý tercih etmiþti. Kurmayý hedefledikleri "yeni demokrasi"nin kaderi böylece Nepal burjuvazisi ve onun emperyalist hamilerinin inisiyatifine terk edilmiþ oldu. Krallýðýn kaldýrýlmasý 2 yýlý buldu; geriye kalan demokratik talepler (yeni anayasanýn hazýrlanmasý, toprak sorunu, ulusal sorun gibi) için bir adým ileri gidilmiþ deðil. Nisan 2006 ayaklanmasý öncesinde ülkenin büyük çoðunluðunu kontrol eden NKP(M)'nin, daðýtmayý kabul ettiði gerilla ordusunu burjuva orduyla birleþtiremediði gibi hükümetten de çekilip barýþçýl muhalefete geçmesi karþýsýnda diyecek laf yok herhalde. Son olarak Mayýs ayý baþýnda NKP(M), bu barýþçýl muhalefetinin bir parçasý olarak hükümetin istifasý için süresiz bir genel grev örgütleyeceðini duyurdu. Ülkenin baþkentinde NKP(M)'ye destek vermek üzere en az 150 bin kiþinin toplandýðý,
ülkenin tamamýna yakýnýnda yaþamýn durduðu, marketlerin, dükkanlarýn günde sadece 2 saat açýk kaldýðý, sokaklardaki göstericilerin sadece basýna, turistlere, diplomatik amaçlý araçlara izin verdiði genel grev, 6 gün içinde hükümete karþý eylemlerin devam edeceði söylenerek bitirildi. Genel grev sýrasýnda barýþçýl duruþlarýna ve diyalog kapýlarýnýn açýk olduðuna sürekli vurgu yapan Prachanda liderliðindeki NKP(M)'nin baþta hükümet düþene kadar devam edeceðini söylediði genel grevi, burjuva güçler ve uluslararasý ortaklarýnýn basýncýyla hiçbir talepleri gerçekleþmeden bitirmeleri þaþýrtýcý olmadý. Sonuçta yaptýklarý yapacaklarýnýn teminatýdýr. 2008'de varýlan anlaþmanýn üzerinden geçen 2 yýlda hala anayasa bile hazýrlanmýþ durumda deðil; toprak sorunu, ulusal sorun olduðu gibi duruyor. Son yaþanan genel grev süreci de tekrar ortaya koymuþtur ki NKP(M)'yi desteklemeye devam eden emekçi kitleler hükümeti devirecek güce sahiptir ve 2006 Nisan ayaklanmasýnýn taleplerini ancak devrimci önderlikle ilerleyen emekçi kitlelerin devrimci kalkýþmasý elde edip Nepal iþçi sýnýfý ve yoksullarý için güzel bir dünyanýn kapýlarýný açabilir. Yoksa istediðini elde etmeden yarý yolda duran eylemlikler, örneðin taleplerine ulaþmadan bitirilen genel grev, egemenleri güçlendirmekten ve böylece Nepal emekçileri için yaþamý cehenneme çeviren bozuk düzenin daha da kötüleþerek devam etmesinden baþka bir þey saðlamayacaktýr.
14
Ýþçinin Yolu
Nazým Kultur Sanat Hikmet'e dair 1902'de Selanik'te bir paþa torunu olarak dünyaya gelen Nazým Hikmet, öðretmenlik yaptýðý Bolu'da sosyalizmden etkilenip Rusya'ya gitti ve 1920'li yýllarda itibaren komünist olarak kendini nitelendirmeye baþladý. 1923'te ise TKP'ye üye oldu. Komünistliði her fýrsatta övülen, vatan haini deðildir diye üstüne basa basa ulusalcýlar tarafýndan sahiplenilen Nazým hangi deðerlerin taþýyýcýsýydý; devrimciliðin mi, ulusalcýlýðýn ve vatanseverliðin mi? Bu konuda Nazým Hikmet'in bir deðerlendirmesini yapmayý amaçlýyor bu yazý. Ona yazýlan methiyeleri her yerde okuyabiliriz; þairliðine ve sanatý adýna alabildiðine güzel sözler biz de söyleyebiliriz ancak politik duruþunu da sorgulamanýn zamanýdýr. Nazým' ý en iyi kendi þiirlerinden tahlil edebiliriz. Kuvay-i Milliye destaný þiirini inceleyecek olursak duruþu hakkýnda pek çok ipucu bulabiliriz. Kurtuluþ Savaþý dönemini Nazým bu 'destaný'yla öylesine büyük bir coþkuyla anlatýyor ki savaþýn amacýný, taraflarýný ve neye hizmet ettiðini tamamen gözden kaçýrýyor. "Dayandýk Urfa'da, Maraþ'ta, Ýzmir'de" mýsrasý ne kadar epik duygularý besliyorsa da, ne yazýk ki bir o kadar da Ýzmir yangýnýný veya azýnlýklarýn mallarý üzerinde yükselen milli burjuvazinin eleþtirisini yapmaktan uzakta kalýyor. Kuvay-i Milliye Destaný'nda tanýmlanan "düþman" emperyalistlerin paylaþým savaþlarý uðruna cepheye sürdüðü Yunan emekçiler olurken; savaþ da sanki "Vatan ve namus müdafaasý" için yürütülüyormuþ gibi yansýtýlýyor. Oysa Türkiye egemenlerinin derdi bu savaþtan kendi ulus devletini yaratarak çýkmaktan baþka bir þey deðil. Yine Nazým'da "inanmýþ adam" diye tanýmladýðý Mehmet Akif'inkine benzer bir biçimde, Batýlý "tek diþi kalmýþ canavar" anlayýþý söz konusudur. Türkiye halkýna, ki Nazým buna Türk Milleti der, bakýþ açýsý emek-sermaye çeliþkisini ve sýnýfsal farklýlýklarý ortaya koymaktan çok bütünleþtiren bir portre ortaya sunmaktadýr. Vatan millet edebiyatý üzerinden ve hiç de sosyalist olmayan bir perspektiften yaptýðý deðerlendirmelerle Nazým, Kurtuluþ Savaþý'ný ve yeni kurulan burjuva rejimi kutsamaktadýr. Nazým' ýn politik tutumu aslýnda o dönemin hem TKP'si hem de Stalin'in sosyalist vatan savunmasý ve III. Enternasyonal'in ulusal burjuvaziyle ittifak vurgusu ile birebir örtüþmektedir. Aþamalý devrim anlayýþýnýn Komitern'in ve emperyalistlere karþý milliyetçilerle ittifak çizgisinin bir timsali niteliðindedir. Nazým, Kemalist rejimin gerek iþçi sýnýfýna gerekse diðer etnik gruplara yönelik baskýlarýný da -en önemli örneði Dersim' de vuku bulan- görmezden gelmiþtir; Kuvay-i Milliye' ye destanlar düzerken Kürt halkýnýn katledilmesine ses çýkarmamýþtýr. Þiirleri yayýnlandýkça hem Sovyetlerin reel olarak varlýðý hem de Nazým Hikmet'in Sovyetleri öven ve bununla gurur duyuþunu açýkça dillendiriþi Kemalist rejimi iyiden iyiye rahatsýz etmeye baþlamýþtý. 1938 yýlýnda 'inkýlâp ordusunu isyana teþvik' sebebiyle henüz çýktýðý hapishaneye yeniden gönderilmek istenirken çareyi 1921 yýlýnda Mustafa Suphileri öldürten Mustafa Kemal'den yardým istemekte bulmuþtur. Ýþte o 'Cumhur Reisi Atatürk'ün Yüksek Katýna' adýyla yazdýðý þiirinden birkaç mýsra; "Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin inanmýþ bir þairiyim/ Baþvurabileceðim en inkýlapçý baþ sensin/ Kemalizm'den ve senden adalet istiyorum…" Ancak Nazým, Mustafa Kemal tarafýndan baðýþlanmamýþ ve uzun süre hapiste kalmýþ, yasaklanmýþ ve hatta vatan haini ilan edilerek idamý dahi istenmiþtir. Özellikle idamýnýn istendiði dönemde baþlatýlan imza kampanyasýna yüz binlerce insan katýlarak Nazým'ý
sahiplendiðini göstermiþtir. Böylesine büyük kitlelere hitap edebilen Nazým o dönemlerde TKP içerisinde Troçkistlik suçlamasýyla partiden uzaklaþtýrýlmaya çalýþýlýyordu. Fakat Nazým Hikmet, adýna þiir bile yazdýðý TKP içerisinde muhalefetini büyütmek, mücadele içerisinde aktif bir figür olmak gibi bir çaba içerisinde deðildi. Pasif bir tutumla her fýrsatta komünistliði ile gurur duydu ve bu gücünü hayatý boyunca da kullanmadý. Nazým Hikmet'in kafa karýþýklýðý yalnýzca Kemalizm ile sýnýrlý deðil, Stalin konusunda da pek çok çeliþki taþýyor. 'Rusya'ya Veda' adlý þiirinde örneðin Stalin için "Seviyorum onu/Marks'ý Engels'i, Lenin'i sevdiðim gibi" demiþ, aðýtlar yakmýþ; fakat 1961 yýlýnda, yani Stalin öldükten sonra;"yok, oldu çizmesi meydanlardan,/gölgesi aðaçlarýmýzýn üstünden/çorbamýzdan býyýðý,/odalarýmýzdan gözleri/ve kalktý göðsümüzden baskýsý binlerce taþýn tuncun alçýnýn ve kaðýdýn" diyerek bir Stalin eleþtirisi yapmýþtýr. Nazým, 1950'lerin Stalin SSCB'sinin yirmili yýllarda geldiði ayný ülke olmadýðýný þöyle anlatmaktadýr: "Söz geliþi ben, yirmili yýllarýn baþlarýnda Sovyet Rusya'ya gelince, herhangi bir Sovyet yurttaþýnýn bütün haklarýna sahip olmuþtum. Rus arkadaþlarým gibi Sovyet seçimlerine katýldým. Ýstediðim resmi görev için adaylýðýmý koyabilir, bütün cumhuriyetin baþkaný bile seçilebilirdim. Kýsýtlamalar, yöntemsel farklýlýklar, kýrk yýl önce bizim için modasý geçmiþ kavramlardý. Burjuva saplantýlarý! Her þey ne kadar deðiþmiþ! Ellili yýllar baþýnda Sovyetler Birliði'ne geldiðimde Sovyet vatandaþý olabilmem söz konusu dahi edilmediði gibi, parti üyeliðine adaylýðým, devrim uðruna yýllarca sürmüþ mücadeleme, devrimcilikten dolayý yýllarca hapis yatmýþ olmama raðmen "iç tüzük uyarýnca" kabul edilmedi. Böyle cevap verdiler bana." Nazým, yine Stalin SSCB'sinde yükselen Rus þovenizmini de çarpýcý bir þekilde anlatýr, sonuçlarý ve nedenlerini gözler önüne serer: "Altý ay önce Sovyet Ortadoðusu'nu gezdim. Azerbaycan'ý, Ermenistan'ý, Özbekistan'ý! Her tarafta ulusallýk duygusunun muazzam uyanýþý. Ruslara karþý kin! Lenin'in aþýrý büyük-Rusya milliyetçiliðinin, Çarlýk döneminde ezilmiþ halklarýn milliyetçiliðini alevlendireceðine dair öngörüleri vardý ya, ne kadar doðrulanmýþ olduðunu görmek olanaðý buldum. Bu aþýrý büyük-Rusya milliyetçiliði, hile ve zulümle, Stalin'in uzun diktasý boyunca gerçekleþtirilmiþ." Öte yandan Nazým üretken bir þair ve þiirleriyle iþçi sýnýfýna ve devrimcilere ilham veren bir ustadýr. Hayatýnýn tamamýna bakýldýðýnda o ne gelecek ne de iþçi sýnýfý adýna tek bir umutsuz satýr yazmamýþtýr ve tartýþmasýz iþçi sýnýfýnýn, mücadelenin en güzel ve ilk örneklerini vermiþtir. Hayata ve iþçi sýnýfýna inancý tamdýr. Güzel günler görüleceðinden bahseder baþý dik… Hiroþima'dan, Japon balýkçýlardan ve hapiste olduðu sürece dýþarýnýn umudundan; insan olma onurundan bahseder. Hiç þüphe yoktur ki Nazým Hikmet, baskýya ve ezilmiþliðe baþkaldýrýnýn unutulmaz eserlerinin þairidir. Biçimsel olarak da þiirde ilklerden biridir; Türkçe þiiri biçimsel olarak geleneksel üsluptan koparmayý baþararak serbestleþtirmiþ, dili yalýnlaþtýrmýþ ve sosyalist edebiyatýn ilk gerçek temsilcisi olmuþtur. Çok uzun süre kendi ülkesinde, kendi dilinde yasaklanmýþ olan Nazým'ýn þiirleri onlarca dilde tüm dünya tarafýndan okunur hala. Ve okunacaktýr da çünkü o aþýladýðý umuduyla, direngenliðiyle devrimciler için bir deðerdir.
Ýþçi Kitaplýðý:
UÇURUM ÝNSANLARI Uçurum Ýnsanlarý, 1902 yýlýnýn Ýngiltere'sini; Londra'nýn Doðu ve Batý yakasýný anlatmaktadýr. Üzerinde güneþ batmayan ülkenin en ihtiþamlý olduðu yýllarda güneþin üzerlerine hiç doðmadýðý açlar ordusu kendi uçurumlarýnda Doðu yakasýnda yaþamaktadýrlar. Sefalet öylesine büyük boyutlardadýr ki neredeyse tamamý iþsiz olan bu insanlarýn tüm gün boyunca elde edebildikleri þey bir parça ekmek ve 'sihirli su' yani çaydýr… Hikâye, bir adamýn Doðu yakasýný tanýmak için iþsiz bir denizci kýlýðýna girerek sefalete birebir tanýklýk etmesidir. Bu adam yazarýn ta kendisidir. Jack London, Doðu yakasýnda kiraladýðý bir evde gördüklerini romanlaþtýrmýþtý. Kendisi de uzun süre iþsiz kalan, kuzey kutbuna altýn aramaya giden, denizcilik yapan ve nihayetinde çalýþkan ve üretken bir yazar olan London; Doðu yakasýný bir laboratuar gibi kullanmýþtýr. Oradaki hayatý gözlemlemiþ ve sefaletin insan siluetinde sokaklarda dolaþtýðý bu dünyayý romanýna konu etmiþtir. Sokaklarda, yerlerde uyuyan ya da yarý baygýn dolaþan, düþkünler evlerinde haftada bir ya da iki gün yatakta uyuyabilen bu insanlarýn yaþamlarýný sürdürdükleri mekân için, Londra'nýn Batý'sýyla karþýlaþtýrýldýðýnda manzaranýn ne denli keskin deðiþtiðini vurgulamak adýna kullanýlan 'uçurum' sözcüðü tam yerine oturmuþtur. Lüks binalarý, iþ merkezleri, lokantalarý, beyleri ve hanýmefendileriyle 'Batý', Doðunun farkýnda dahi olmayan bir zenginler sýnýfýný içinde barýndýrýr. Ýþte bu uçurum aslýnda dünyanýn her yerinde karþýlaþýlan manzaranýn yalnýzca Londra kenti içerisinde bir anlatýmýdýr. Anlattýklarý ile aramýzda bir yüzyýldan fazla bir zaman geçmesine raðmen bu manzaralar hâlâ hiçbirimize yabancý deðil. Sömürünün kýlýk deðiþtirdiði günümüzde duruma biraz yakýndan bakýnca her þehrin Doðu ve Batý yakasýný görmek mümkün; Ýstanbul'da olduðu gibi, Ankara'da olduðu gibi… Batý yakalarýný yaratmak için Doðu yakalarýna ihtiyaç duyan kapitalizm hâlâ ayakta. Ýþte bu yüzden, týpký London'un anlattýðý gibi iþçilerin iki üç iþte çalýþmak zorunda olduðu, açlýðýn ve sefaletin, pervasýz emek saldýrýlarýnýn olduðu günümüzde de uçurum insanlarý hâlâ varlar. Onlar, belki 1902' deki gibi gece sokakta uyumalarý yasak olduðu için sabahý beklemiyorlar ya da yüzlerce kiþilik sýralarda düþkünler evlerinden verilecek bir parça ekmek için saatlerce kuyruklarda beklemiyorlar ancak kapitalizm hâlâ emekçileri bir uçurumun aðzýnda yaþamaya mahkûm ediyor. Hayatýný mücadele içerisinde geçirmiþ olan yazarýn gözünden Londra iþçi sýnýfý manzaralarý emperyalizm aþmasýnda kapitalist toplumun kirli yüzünü teþhir ediyor. Okunan her satýr ise açlýk ordusunun gücünün bir avuç zengini ne denli kolay alt edebileceði inancýný aþýlýyor.
Ýþçinin Yolu
Okurlarimizdan...
Yoldaþlar! Sizleri tanýmanýn yakýn bir sürecinde, Ýstanbul'dan kokuþmuþ bu düzene, kan emen kartel denen devleþmiþ kenelere, emek soyguncularýna, namussuza, talancýya, kalpazana isyaný olan ve isyaný örgütleyen yoldaþlara, tüm sýnýf savaþçýlarýna yýldýzlar dolusu devrimci selamlar. Altmýþ yýllýk yaþamýmýn kýrk beþ yýlýný, yani 1965'den bugüne iki büyük yenilginin ezikliðini, dahasý utancýný Marksist bakýþ perspektifinde saflarýnýzda yeniden isyana dönüþtürmenin mutluluðu ve heyecaný içerisindeyim. Kavganýn þehrinde Ýkitelli'yi ve oradaki yoldaþlarý tanýma þansým oldu. Burada tüm toplumsal ve ekonomik yaþam kapitalizmin çýkarlarý doðrultusunda þekillenmiþ ve bu doðrultuda devam etmekte. Kapitalist pazarda satýlan birçok ürünün ucuz iþgücüyle üretildiði mega bir göç semti olan Ýkitelli Türkiye denen topraklarda yaþayan tüm halklarýn bileþkesi. Gündüz hayatýn yarý duraðan olmasýna inat edercesine iþyerlerinin paydos saatlerinden sonra aþýrý bir iþçi yoðunluðu, kadýný ve erkeðiyle cadde ve sokaklarý doldurmakta. Bir taraftan cadde boyu küçük esnaflar yani yarýnýn iþçileri, diðer taraftan onlarý da halkla birlikte kuþatmýþ mega marketler ve aðýr iþleyen belediye hizmetleri. Böyle bir yerde Ýþçinin Yolu bürosu iþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesini Marksist bakýþ içselliði ve "Sürekli Devrim" sloganýnýn þiarýyla örgütlüyor. Sýnýf ile yan yana sýnýfla beraber devrimci yaþamý kendi örgütlülüðüyle beraber biçimlendiriyor. Örgütsel yapýlanmada iþçi yoldaþlarýn çoðunluðu teþkil etmesi, teori ile pratiðin iç içe geçiþinin en somut örneðini oluþturuyor. Kýsacasý devrimi tetikleyen fitil Ýkitelli'den ateþleniyor. Bu ateþ güneþe ulaþtýðýnda, Dünya Devrimi'nin kýzýl þafaðýnda bir eli makine kokan bir eli barut kokan onurlu iþçi sýnýfý ile birlikte tarihin en uzun nöbetinde olacaðýz. Mücadele tarihinin bana öðrettiði en büyük doðru: "Savaþarak yenilenler Anka kuþu gibi kendini küllerinden yeniden yaratýrlar." Tekrar devrimci onurumuzla bir kez daha sizleri selamlýyorum. YA BARBARLIK, YA SOSYALÝZM! YAÞASIN SOSYALÝST DÜNYA DEVRÝMÝ!
Ýstanbul Ýkitelli'den Ýþçinin Yolu okuru bir emekçi
15
Merhaba yoldaþlar, Ben Ýkitelliden Ýþçinin Yolu okuru üniversiteye hazýrlanan bir öðrenciyim. Devrimci siyasete olan ilgim, emekçi bir ailenin çocuðu olarak içinde bulunduðum çeliþkileri yaþamamdan kaynaklandý. Lise yýllarýnda karþýlaþtýðým Marks, Engels gibi isimler merakýmý daha da pekiþtirdi. Daha sonra devrimci mücadeleye bireysel olarak destek vermeye baþladým. Marksist teoriyi kavradýðýmda ise kapitalizmle mücadelenin örgütlü verilmesinin gereðini anladým. Örgütlü mücadeleye baþladýðým yapýnýn sýnýf perspektifinden ve sýnýf mücadelesinden uzak olmasý bu yapýdan ayrýlmama sebep oldu. Bu süreçte de Ýþçinin Yolu faaliyetlerini takip ediyordum. Troçki ve sürekli devrim teorisi üzerindeki araþtýrmalarým, çalýþmalarýmdan sonra doðrudan iþçi sýnýfýnýn devrimini savunan, sürekli devrim teorisini benimseyen, enternasyonal mücadeleyi vurgulayan sizlerin saflarýnda mücadeleye destek vermeye baþladým. Kapitalist sistemin köþeye sýkýþtýðý ve sýnýfa karþý saldýrýlarýný hýzlandýrdýðý þu süreçte Ýþçinin Yolu olarak devrimci mücadeleyi bulunduðumuz her alanda (fabrika çýkýþlarýnda, sokaklarda, pazarlarda…) sistemin karþýsýna bir alternatif olarak örgütlüyoruz. Ve bu örgütlü mücadelemiz, tüm dünya halklarýnýn iþçi ve emekçi sýnýflarýnýn sosyalizm mücadelesini kazanýp yeni bir dünyayý yaratana kadar da devam edecektir. YAÞASIN SÜREKLÝ DEVRÝM HAREKETÝ! YAÞASIN ENTERNASYONALÝST DÜNYA DEVRÝMÝ!
Ýstanbul ikitelli’den Ýþçinin Yolu okuru bir Marksist Liseli Merhaba!
Kapitalist sistem hala milyonlarca iþçi ve emekçiyi sömürürken, bizler mücadeleye emekçiler cephesinde devam ediyoruz. Bir öðretim yýlý daha bitmek üzereyken, üzerimize düþen görevi elimizden geldiði kadar yapmanýn gururuyla yazýyorum. Marksist Liseliler olarak 1 Mayýs'ta dünya iþçi sýnýfý adýna alanlarda yürümenin, 6 Mayýs'ta Denizleri ve 20 Mayýs'ta Akýn Rençber'i anmanýn yaný sýra örgütlenme faliyetlerimizle ve eðitim çalýþmalarýmýzla da tüm bu deðerleri tarihsel perspektifle yorumlayarak liseli kanadýnda sýnýf bilincini geliþtirmeye devam ediyoruz. Bunun yanýnda elbetteki okullarda bilimsellikten yoksun gerici eðitim sistemine karþý mücadele ediyor ve ''Emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarý kapatýlamaz'' sloganýmýzý yükseltiyoruz. Liseli olmaktan önce devrimci Marksist olarak öncelikli görevimiz, Marksizm-Leninizmin ve Bolþevik Troçkizmin kýzýl bayraðýný liselerde dalgalandýrmaktýr. Sistemin kendini toparlayamayacaðý ortaya çýkýyor. 30 madencinin ölümünün (iþ cinayeti!) gündemden apar topar nasýl çýkarýldýðýný ve yerine güncel olaylardan faydalanýlarak (özellikle Ýsrail meselesi) nasýl milliyetçilik tohumlarý serpildiðini görüyoruz. Bolþevizmin kýzýl bayraðýný liselerde dalgalandýrana kadar savaþýmýz sürecek! Selam olsun direnen iþçi sýnýfýna!
Ankara'dan iþçinin yolu okuru bir Marksist Liseli
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 9 Haziran 2010 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Þahintepe Mah. 642. Sok. No:30/A Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
Ýkitelli'de Sýnýf Mücadelesi
1980'lerde Fatih, Eminönü, Alibeyköy gibi semtlerdeki sanayi iþletmelerinin þehir dýþýna taþýnmasý projesinin ürünüdür Ýkitelli. Ýkitelli iskân bölgesinin çevresindeki Ýkitelli Organize Sanayi, Masko, Aymakop, Ýstoç gibi dev sanayi iþletmelerinde yüz binlerce iþçi çalýþmaktadýr. Düþük ücretler, uzun çalýþma saatleri ve güvencesizlik bu dev sanayi bölgelerini ucuz emek sömürü cennetine çevirmektedir. Ýþçilerin en az yarýsýnýn sigortasýz olarak çalýþtýðý bölgede iþ kazalarý kol gezer. Ýþsizlik ve parasýzlýk diz boyudur. Ýþçilerin örgütsüzlüðünün yaþamlarý had safhada zorlamasýnýn en uç örneklerini bu bölgede görmek mümkün. Yaþama tutunmak için yüz binlerce genç iþçi çok yoðun sömürü þartlarýna boyun eðiyor. Böylelikle kuþaklar yaþlanýyor. Peki, bu nasýl mümkün oluyor? Bu sömürü havzasýndaki akýl almaz çeliþkileri mümkün kýlan kimi basit düþüncelilerin iddia ettiði gibi insanlarýn kanaatkârlýðý, cahilliði ya da toplumsal dokunun genel karakteri deðil. Cevap aslýnda basit. Aðýr yaþama koþullarýna sahipsiniz, vahþi þekilde sömürüldüðünüzü, gençliðinizin sömürü çarklarýnda boþa gittiðini düþünüyorsunuz. Tamam da ne yapabilirsiniz ki? Genç bir iþçi olarak ya çeteleþme ve suç bataðýna düþeceksiniz ya da her þeye karþýn yaþama tutunmak için sömürüye katlanacaksýnýz. Peki ya mücadele? Bireysel olarak mücadele verilmez. Etraf kimi kýzgýn iþçilerin nasýl kendi baþlarýna patrona kafa tutup sonra da iþinden olduðuna ve iþçi arkadaþlarýna da kendilerini yalnýz býraktýklarý için nasýl öfke duyduklarýna dair hikâyelerle dolu. Mesele o ki direniþ ve mücadele örgütle verilir. Ve sorun da o ki iþçi sýnýfýna el uzatacak bir örgütlülük yok. Sendikanýn bile çok uzak olduðu böyle bir bölgede darmadaðýnýk iþçilerin (þimdilik!) bir alternatifleri yok. Mücadele etmek ya da boyun eðmek? Ýki seçenek varmýþ gibi gözüküyor. Oysa örgütlerin olmadýðý ya da iþçilere ulaþamadýðý bir ortamda mücadele seçeneði ortadan kalkýyor. Ýþin aslý iþçilerin seçim yapma þansýnýn olmamasýnda yatýyor. Mücadele alternatifi olmayan iþçilere "makus" talihlerine boyun eðmekten baþka çare kalmýyor. Çok aðýr sömürü þartlarýna dayanýlarak yaþama tutunulacak, tutunulamazsa geride çeteleþme, fuhuþ, açlýk, suç, tarikatlar vb var. Dolayýsýyla, yaþama kavgasý iþçileri sömürü þartlarýna boyun eðmeye zorluyor. Kýsacasý temel mesele muazzam gerilim içerisindeki sýnýf enerjisinin akacaðý kanallarýn mevcut olmamasýyla ilgili. Enerjiyi açýða çýkaracak kanallarýn varlýðý durumunda iþçi sýnýfý bitmek tükenmez bir enerjiyle sömürü düzenine karþý savaþa atýlacaktýr. Ýþçileri örgütleyecek, onlarý derleyip toparlayacak, açýk bir mücadele programýnýn taþýyýcýlarý, bilinçli özneleri durumuna getirecek bir devrimci iþçi örgütünün inþa edilmesi bu yüzden hayatiyet kazanýyor.
Bu uðurda verilen mücadele tarihsel bir mücadeledir. Emperyalist kapitalist sistem, krizler içerisinde kývranýrken insanlýða emperyalist savaþlar, iþgaller, etnik ve dinsel gýrtlaklaþmalardan baþka bir þey vaat etmiyor. Sonu gelmez kan banyosu, sömürü ve geleceksizlik karþýsýnda iþçi sýnýfý kendi devrimci siyasetini reel bir politik özne konumuna yükseltmek durumundadýr. Bu öyle bir politik özne olacaktýr ki iþçilere, gençlere ve yoksul kalkýn geniþ kesimlerine somut alternatifler sunacak ve yol gösterici olacaktýr. Burjuva politikasý bundan böyle alternatifsiz olamayacak ve kitlelere hitap eden gündelik siyaset devrimci iþçi politikasýnýn doðrudan etkisi altýnda þekillenecektir. Ýkitelli'de bu genel hedefler çerçevesinde bir devrimci iþçi örgütlülüðünün kitleselleþme çabasýna baþlanmýþtýr. Dolayýsýyla Ýkitelli'de giriþilen bu mücadelenin yani devrimci iþçi öncülüðünün yaratýlmasý mücadelesinin önemi en geniþ düzeydedir, yani dünya çapýndadýr. Unutulmamalýdýr ki iþçi sýnýfý mücadelesi doðasý gereði birleþik ve süreklidir. Bugün Ýkitelli iþçi havzasýnda yakýlan ateþin yarýn tüm dünya iþçi sýnýfýnýn bir kalesi olmasý önünde hiçbir engel yoktur.
Bu Uðurda Ýkitelli'de Neler Yapýlýyor? Sürekli Devrim Hareketi'nin var gücüyle uðruna mücadele ettiði hedef budur. Bunun için haftanýn hiçbir günü boþ geçirilmemektedir. Ýþçinin Yolu, kapý kapý dolaþýp iþçilerle mücadeleyi tartýþmakta ve ev ziyaretleri yapmaktadýr. Bunun yanýsýra haftada en az bir gün sanayi bölge çýkýþlarýnda bildiriler ve gazetelerle iþçilere propoganda ve ajitasyon örgütlemektedir. Yine akþamlarý Ýkitelli içerisindeki belirli fabrika ve iþyeri önlerine giderek iþçilerle temasa geçilmektedir. Çalýþmalar yaygýnlaþtýkça, ki her geçen hafta bu ilerleme yaþanmaktadýr, yeni yeni iþyerleri ve bölgelere ulaþýlmaktadýr. Ayný çalýþmalar haftada iki kez semt pazarlarýnda da örgütlenmektedir. Bunun yanýsýra liseli çalýþmasý da Ýkitelli Ýþçinin Yolu'nun gerçekleþtirdikleri arasýndadýr. Her pazar Ýþçinin Yolu bürosunda güncel teorik ve politik konularda dýþarýya açýk eðitim toplantýlarý örgütlenmektedir. Ve her cumartesi Ýþçinin Yolu bürosunda düzenlenen iþçi filmleri etkinliðiyle hayata ve sanata, mücadeleye daha derinlikli bakýþ kazanmaya çalýþmaktayýz. Ýkitelli bakmasýný bilmeyenler için sývasýz, çatýsýz evleri, kalabalýk, dar ve bakýmsýz sokaklarý ile boðucu bir ucubeden baþka bir þey ifade etmeyecektir. Bizler içinse yeni bir Marksist iþçi kuþaðýnýn yetiþeceði verimli bir fidanlýk, insan uygarlýðýnýn en ileri ifadelerinin fýþkýracaðý bir okuldur Ýkitelli.
BÜROLARIMIZ A nkar a K ý z ý l ay : Selanik Cad. 23/17
A nkar a Tuz l uç ay ý r : Þ a h in tep e Mah. 642. Sok 30/A (Tekm ezar Pa rk ýn ýn altýndaki parkýn yanýnda)
Ý s t anbul Ý ki t e l l i : Ata türk Mahallesi 5. Sokak 53/1 ( Cemevinin 4-5 bina yukarýsýnda)
w ww.bo l se v ik. org