Iscininyolu14

Page 1

Fiyatý: 1 TL

Ýkitelli’deki Selden KPSS Rezaletine Bir Yýl sayfa 2

AKP’YÝ SINIF

Deðiþmeyen Birliktelik: Korucular ve Suç sayfa 3

MÜCADELEMÝZ

Baðýmsýz Türkiye Sloganý Üzerine sayfa 5

SÜPÜRECEK KPSS’de Kopya Skandalý: Eðitim Sisteminin Çöküþünün Hikayesi sayfa 7

Þanlý Ekim Devrimi Yolumuzu Aydýnlatýyor sayfa 10

KÜLTÜR-S SANAT Katledilen Kültür Mirasý: Allianoi sayfa 14

Küba’da Reform Süreci: Ýllüzyonlar Yýkýlýrken... sayfa 13

Referandumun Ardýndan Yeni Süreç 12 Eylül'de yapýlan referandumda AKP'nin hazýrladýðý anayasa deðiþikliði yüzde 58 oy alarak onaylandý. Aslýnda ne sonuçta evet çýkmasý ne de oy oranýnýn yüzde 60'a yaklaþmasý sürpriz olurdu; ancak referandum öncesi yapýlan anketlerin iki kanadýn birbirine yakýn çýkacaðý yönünde bir man-

zara ortaya koymasý beklentilerde deðiþim yaratmýþtý. Dolayýsýyla hayýrlarýn %42'de kalmasý "Hayýr" cephesinde hüsran yaratýrken AKP ve Tayyip Erdoðan'ýn eli güçlenmiþ oldu.

sayfa 8


2

Ýþçinin Yolu

YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT

Ýkitelli'deki Selden KPSS Rezaletine Bir Yýl Geçtiðimiz yýl Eylül ayýnda Ýstanbul'un sanayi merkezlerini sel sularý yuttuðunda Türkiye'de kapitalizmin ne düzeyde çarpýk, egemen sýnýfýn da ne düzeyde baþarýsýz olduðu ortaya çýkmýþtý. Hele minibüs kasalarýnda, ürettikleri mallardan farksýz bir þekilde taþýnan iþçi kadýnlarýn sular altýnda kalan araçtan çýkamayýp boðularak hayatlarýný kaybetmeleri, sömürü düzeninin gerçek mahiyetini çarpýcý bir þekilde herkese göstermiþti. Selin üzerinden bir yýldan fazla bir zaman geçti, bu süre boyunca sorunu baþtan aþaðý ortaya koyan geliþmeler birbirlerini takip etti. Bu yaz boyunca Türkiye'nin dört bir köþesinde onlarca tarým iþçisi kamyon kasalarýnda taþýnýrken, týpký Ýkitelli'de minibüs kasasýnda taþýnan kadýnlar gibi yaþamlarýndan oldular. Þubat'ta Balýkesir'de,

Mayýs'ta Zonguldak'ta onlarca madenci, emekçinin canýnýn bu düzende ne kadar kýymetsiz olduðunu kanýtlayan katliam gibi iþ kazalarýnda yaþamlarýndan oldular. Oysa üç kuruþ tutan emniyet tedbirleri alýnmýþ olsaydý iþçiler þimdi aramýzdaydý. 2010'a damgasýný vuran Tekel direniþi ise meselenin tam da orta yerine bomba gibi düþtü. Tekel iþçileri kendi baþlarýna yapabileceklerinin en ilerisini yaptýlar. Kürt sorunu, "demokratikleþme" vb. her konu için verilmiþ koca bir yanýttý Tekel direniþi. On milyonlarca emekçinin gönlünü fethetti, çýkýþ yolunu ortaya koydu. Gelecek mücadelelerin tohumlarýný serpti. Derken sendikal aðalýðýn ihanetleri ve direniþin tekilleþerek yalnýzlaþmasý geldi. Þanlý direniþ sönümlenirken bile egemen sýnýflarýn korkulu rüyasý olmayý baþardý ve görevini tamamladý. Tekel direniþi baþka direniþlerle yayýlsaydý, bunun neticesinde de birleþik bir mücadeleci sýnýf cephesinin oluþmasý saðlanabilseydi hayatýn akýþý kuþkusuz bambaþka þekillerde seyredecekti. Ama olmadý, derken egemen sýnýflarýn kendi aralarýnda kapýþmasýna geri dönüldü, referandumda bir kez daha iþçi sýnýfý yaþam tarzlarý ve kimlik politikalarý ekseninde bölündü ve egemen sýnýflarýn çarpýþan kanatlarýnýn biri veya ötekisinin saflarýnda yer aldý. Sömürü düzeni ise bu arada insan öðütmeye devam etti. Ýþsizlikten bunalmýþ 900 bin kiþinin umut baðladýðý KPSS'de sorularýn

binlerce kiþiye servis edildiði ortaya çýktý. Örtbas etme giriþimleri tutmayýnca sýnavýn eðitim bilimleri kýsmýný iptal etmek zorunda kaldýlar. Ama utanmazlar kopya çekildiði ortada olan memur alýmlarýnýn yapýldýðý genel kültür ve genel yetenek sýnavýný ise henüz iptal etmedi. Bu arada TUS sýnavlarýndan, yüksek lisans sýnavlarýna, polislik sýnavlarýndan fen liseleri sýnavlarýna varana kadar daha pek çok sýnavda kopya çekildiði gerçeði ortaya saçýldý. Tabi bunlar bugün için ortaya çýkanlar, çýkmayanlarýn ne boyutta olduðu ise ayrý bir konu. Sýnav skandallarý, kokuþmuþluðun boyutlarýný gösteriyor. Bu doðru; ama yeterli bir ifade olmayacaktýr. Düzen, zaten son derece sýnýrlý olan meþruiyet kaynaklarýndan birini daha kaybetmiþtir. Türkiye uzun yýllardýr, tam anlamýyla bir sýnav cennetine dönüþmüþ durumda. Umutsuz bir geleceðin soðuk nefesini ensesinde hissetmeye daha çok erken yaþlarda baþlayan milyonlarca genç, velilerinin elinde neyi var ne yok harcadýðý, stresli, acýlý bir sürecin sonunda sýnavlara giriyorlar; ama bir de bakýyorlar ki birileri çoktan sorularý elde etmiþ. Fýrsat eþitliðinden zaten bahsedilmiyor ama sýnav anýnda birkaç saatliðine olsun en azýndan herkes eþitti, algý böyleydi, yaparsan yapardýn; ama anlaþýlýyor ki binlerce kiþi sýnavdan önce "iþi bitirmiþ". Bu gerçek, toplumsal algýlarda þüphesiz ciddi bir algý kýrýlmasý yaratacaktýr. Dolayýsýyla sistemden kopuþun koþullarý daha da olgunlaþmýþ oluyor. Ama bunun kendiliðinden olmasýný beklemek safdillik olacaktýr. Devrimci Marksist etkinin geniþlemesi elbette ki asýl büyük önemdeki tarihsel meseledir. Diðer taraftan atamasý yapýlmayan öðretmenlerin gerçekleþtirdiði örgütlenmelerin çok önemli bir dinamiðe hitap ettiði ve bu nedenle yapacaklarýnýn bir hayli önem taþýdýðý ortada. Bu yüzden Marksistler, bu dinamiðin içinde olmalý, ona güç vermeli ve etki kazanmasý için elinden geleni yapmalýdýr. Tabi ki konunun doðrudan muhatabý olan Eðitim Sen'e deðinmeden geçmek doðru olmayacaktýr. KESK'te kendisini gösteren bürokratik hantallýk Eðitim Sen'in sýnav skandallarýnda ortaya çýkan tepkilere seyirci kalmasýnda kendisini bir kez daha gösterdi. KESK, toplumsal muhalefetin çok önemli bir bileþenidir. Toplumda büyük tepkilere neden olan bu denli çarpýcý bir konuda bile seyirci kalýrsanýz bunun faturasý daralma ve giderek bürokratik bir kabuða dönüþme þeklinde size geri dönecektir. Görev her yerde olduðu gibi KESK'te de taban inisiyatifini örecek Marksist militanlarý bekliyor.

Darbeciler Yargýlanýr Mý? 12 Eylül darbesi sýnýf mücadelesinin büyük bir yenilgi almasýna sebep olmuþ, toplumun apolitikleþmesi süreciyle birlikte neoliberal saldýrýlarýn tam hýz gerçekleþmesinin önünü açmýþ ve uzun yýllar devam edecek olan sað hükümetlerin zeminini hazýrlamýþtýr. Darbeci generaller, 1980li yýllarda Özal dönemiyle geçekleþtirmiþ olan neoliberal politikalarýn en ateþli savunuculuðunu yapmýþtý. 2000'li yýllara gelindiðinde AKP kadrolarý ile askeri-sivil bürokrasi arasýndaki hegemonya mücadelesi neticesinde Ergenekon operasyonlarýyla beraber Türkiye'de bir tabu haline gelmiþ olan orduya da dokunulmaya baþlandý. Emekli komutanlarýn gözaltýna alýnmalarý, ifadeye yaka paça götürülmeleri, tutuklanmalarý Türkiye tarihinde görülmedik þeydi. Ulusalcý-milliyetçi cephenin son derece büyük tepkisini alan bu adýmlar Ýtalya'daki temiz eller operasyonuna da benzetildi, tam demokrasiye geçiþ olarak da allanýp pullandý. Hâlbuki cereyan eden hadiseler askeri-sivil bürokrasinin etkisinin azaltýlmasý ve militarizme karþý bir duruþ meselesinden ziyade; liberal sermayenin iktidar üzerindeki hegemonyasýný pekiþtirmek isteyen AKP'nin aldýðý tedbirlerdi. AKP "demokrasi" çalýþmalarýna darbecilerin yargýlanmasý söylemiyle devam etti. Referandum sürecinde ayný malzemeyi kullanmaya devam eden Tayyip Erdoðan, bir adým daha attý ve meclis kürsüsünden 12 Eylül' ün katlettiði devrimcilerin mektuplarýný okuma cüretini gösterdi. AKP'nin anayasa deðiþiklikleri çerçevesinde propagandasýný yaptýðý askerlerin sivil mahkemelerde yargýlanmasý ve geçici 5. Maddenin kaldýrýlmasý durumu özellikle sol liberallerin özgürlük havarileri kesilip, AKP'yi demokrat ilan etmelerine sebep oldu. Darbecilerin yargýlanmasý söylemi gerçekten samimi ve doðru mu peki? Kenan Evren'in yargýlanmasý gerçekleþir mi? Çok açýk cevabýný verelim: Hayýr! Çünkü AKP'nin ne demokrasi de ne de darbecilerin yargýlanmasýnda bir samimiyet göstermesi mümkün olamaz. 12 Eylül 1980 günü çizilen rotayý kendisine düstur edinmiþ olanlarýn ve bu yolun ekmeðini yiyenlerin böyle bir deðiþime gitme istekleri gerçekçi deðildir. Darbecilerin yargýlanmasý referandum sürecinde halen sivil bürokrasinin elinde tuttuðu son kale olan yargýyý da kendi kontrolüne almak isteyen AKP'nin makyaj amaçlý kullandýðý söylemlerden biriydi Darbecileri yargýlayacaðýný iddia eden adalete bu kadar önem veren hükümeti destekleyenlere sorarlar: Ayný hükümet Hrant Dink, Engin Ceber, Ceylan Önkol katledilirken neredeydi; Ogün Samast'ý göstermelik yargýlayýp besleyen, polislere her türlü yetkiyi verip insan hakký ihlalleri, iþkence ve gözaltýnda ölümlerin sayýsýný katlayan kimlerdir? Emekçi halk AKP'nin 12 Eylül gibi vicdani bir konuda kendilerini kandýrmasýna izin vermemelidir. Darbecileri yargýlamak ne AKP'nin ne de CHP'nin yapacaðý bir iþtir. AKP ne kadar 12 Eylül ürünüyse, CHP de bir o kadar o yolda ilerleyen bir partidir. (Unutmamak gerek SHP'nin altýna imza attýðý 4 Nisan kararlarý Türkiye'de 12 Eylül'le þiddetlenen neoliberal saldýrýlar için bir dönemeçti.) Her ne kadar farklýymýþ gibi görünüp televizyonlarda birbirlerini yeseler de bu iki kanadýn sýnýf mücadelesi söz konusu olduðu an sermayenin iktidarýný korumak için hemen birbirlerinin yardýmýna koþuþu tecrübeyle sabittir. Burjuvazinin deðirmenine su taþýyanlardan, darbecileri yargýlamasýný beklemek safdillik olur. Devrimci bir ayaklanmanýn söz konusu olacaðý bir durumda ayný kiþilerin darbeye baþvurmayacaðýný kim söyleyebilir ki? Her ne kadar farklý çevrelerin geçici 15. maddenin kalkmasýyla birlikte Kenan Evren ve dönemin çeþitli bürokratlarý hakkýnda suç duyurusunda bulunmuþ olmalarý soruþturma açýlmasýný saðladýysa da bu süreçten hiçbir þey çýkmayacaðýný söylemek kehanet olmaz. 12 Eylül'ün çocuðu olan AKP'nin 12 Eylül'le hesaplaþýlacaðýnýn tellallýðýný yapýyor olmasý bir kandýrmacadan öte bir þey deðildir. 12 Eylül'le hesaplaþmak sermayenin hükümetleri, burjuvazinin kurumlarýyla olmaz. 12 Eylül'le hesaplaþmak sýnýf mücadelesiyle, iþçi devletinin, iþçi demokrasisinin kurulmasýyla olur. Çünkü gerçek adalet burjuvaziyi saltanatýndan etmeden mümkün deðildir.


Ýþçinin Yolu

Deðiþmeyen Birliktelik: Korucular ve Suç 19 Eylül'de Aðrý'nýn Otlubayýr köyünde yaþayan Nihat Aslan adlý bir korucu ile akrabasý olan Muhtar Vehbi Aksoy arasýndaki tartýþma ayný aileden 5 kiþinin ölümüyle sonuçlandý. Korucu olan Nihat Aslan devletten aldýðý Kalaþnikof marka silahla 5 akrabasýný kurþun yaðmuruna tutarak katletti. Bu olay korucularýn gerçekleþtirdiði sayýsýz katliamdan sadece biri. Geçen yýl Kasým ayýnda Diyarbakýr'ýn Ergani ilçesinde köy korucularýnýn bir otomobili taramasý sonucunda biri kadýn 4 kiþi ölmüþtü. Yine geçtiðimiz yýl neredeyse bir köyün yok olmasýyla sonuçlanan Mardin'in Mazýdaðý ilçesine baðlý Bilge Köyü katliamýnda ise korucular, 7'si çocuk 44 kiþinin ölümüne neden olmuþtu. Bu katliam sonrasýnda koruculuk sistemi tartýþma konusu olmuþtu. Ancak bir suç odaðý olduðu devletin çeþitli kurumlarýnca da ortaya konan koruculuk sistemi, "terörle mücadelede" önemli olduðu gerekçesiyle varlýðýný korumuþtu. Diyarbakýr, Þýrnak, Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muþ, Siirt, Van, Hakkâri, Dersim, Adýyaman, Aðrý, Ardahan, Elazýð, Antep, Iðdýr, Kilis, Maraþ, Kars, Malatya ve Urfa gibi bölge illerinde 47 bin 819 geçici; 32 ilde 24 bin 88 gönüllü olmak üzere toplam 71 bin 907 korucu bulunuyor. Türkiye'de 1985 yýlýnda göreve baþlayan korucular Bilge geçici ön adlarý alsalar da 25 yýldýr varlýklarýný devam ettirerek kalýcý oldular ve cinayet, gasp, insan kaçýrma, tecavüz, uyuþturucu kaçakçýlýðý gibi binlerce suça karýþtýlar. Nisan 2004'te Genelkurmay Baþkanlýðý'nýn koruculara ve korucularýn karýþtýðý suçlara iliþkin hazýrladýðý raporda, 4 bin 821 geçici ve gönüllü köy korucusunun çeþitli suçlara karýþtýðý ve ceza aldýðý belirtildi. Sadece 1986 ile 1996 arasýndaki 10 yýllýk sürede, 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine iþledikleri çeþitli suçlar nedeniyle son verildi. Hem Kürt halký içerisinde bölünmeler yaratmak, hem de kolluk güçlerinin yanýnda savaþýn sivil ayaðýný oluþturmak amacýyla burjuva devletin desteðini alan ve silahlandýrýlan korucular, bugüne kadar zorunlu göçlerin, köy yakmalarýn, pek çok katliamýn ve baskýnýn sorumlusu oldu. ÝHD'nin kendilerine yapýlan baþvurular ve tespit edebildiði olaylara dayanarak hazýrladýðý ve Ocak 1990-Mart 2009 dönemini

kapsayan rapora göre; 183 kiþi köy korucularý tarafýndan öldürüldü, 259 kiþi de yaralandý. 294 kez silahlý saldýrý düzenleyen köy korucularý, 50 kiþiyi infaz etti. Köy korucularý tarafýndan yapýlan iþkence ve kötü muamele olayý ise 562 olarak kayýtlara geçti. 12 taciz ve tecavüz; 22 kaçýrma suçunu iþleyen korucularýn ayný zamanda, 38 köy yakma, 14 köy boþaltma, 17 ormanlýk alan yakma olayýna karýþtýðý belirtildi. Son dönemlerde ise, korucular sýklýkla kendi içlerindeki rant kavgalarýyla gündeme geliyorlar. Ýçiþleri Bakanlýðý'nýn 1996'da "Hizmete Özel" diye hazýrladýðý belgelere göre, her üç köy korucusundan birinin suç iþlediði ortaya çýkmýþtý. Sadece 1986 ile 1996 arasýndaki 10 yýllýk sürede 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine iþledikleri çeþitli suçlar nedeniyle son verildi. Yine 1996'da, dönemin baþbakaný Necmettin Erbakan, MÝT raporunu Köyü katliamýnýn ardýndan kaynak göstererek, "Güneydoðu'da koruculuk sistemi adeta eroin þebekeleri gibi çalýþýyor." demiþti. 2006 yýlýnda Ýçiþleri Bakanlýðý'nýn açýkladýðý rakamlara göre korucularýn suç dökümü þu þekildeydi: "Terör suçlarýyla ilgili 2.384, mala karþý iþlenen suçlarla ilgili 934, þahsa karþý suçlarla ilgili 1234, kaçakçýlýk suçlarýyla ilgili 420 olmak üzere, toplam 5.000 civarýnda geçici köy korucusu suç iþledi; 853 geçici köy korucusu tutuklandý." Koruculuk sisteminin Türkiye'de geldiði nokta bu haldeyken, Kürt açýlýmý yaptýðý iddiasýný güden AKP hükümetine baðlý Ýçiþleri Bakanlýðý 2008 yýlýnda 10 bin kiþilik bir korucu kadrosu daha açtý. Açýlan iller arasýnda Tunceli gibi daha önce koruculuðun olmadýðý yerler de bulunuyordu. Kýsacasý koruculuk bir devlet politikasý ve açtýðý yaralar ne olursa olsun, bölgede þiddeti ne kadar tetiklerse tetiklesin var olmaya devam edecek. Kapitalist düzen, doðasý gereði her dönem katliamlara, baskýlara, ezilen halklara yönelik þiddete muhtaçtýr ve bekasýný iþçi sýnýfýna ve ezilenlere yönelik her yeni gün örgütlediði þiddetle sürdürebilmektedir. Burjuva düzenin, Kürt halkýnýn haklý taleplerine yönelik, varoluþundan bugüne örgütlediði kirli savaþ ve baský politikalarý kaçýnýlmaz olarak yeni Otlubayýr'lar, Ergani'ler, Mardin'ler yaratmaya mecburdur.

3

'BÝR PANKART 15 YIL EDER MÝ?' 14 Mart 2010 tarihinde düzenlenen Roman Çalýþtayý'nda Tayyip Erdoðan konuþma yaparken "Parasýz eðitim istiyoruz, alacaðýz!" yazýlý pankart açan Gençlik Federasyonu üyesi Berna Yýlmaz ve Ferhat Tüzer 6 aydýr tutuklular. Erdoðan'ýn konuþmasý sýrasýnda pankart açýp parasýz eðitim taleplerini sloganlarla haykýran 2 üniversite öðrencisi, baþbakanýn korumalarýnca sürüklenerek salondan çýkarýlmýþ, 2 gün sorgulandýktan sonra "örgüt üyesi" olduklarý iddiasýyla 15 yýla kadar hapis istemiyle haklarýnda dava açýlmýþ ve tutuklanmýþlardý. Baþbakaný protesto etmekten 6 aydýr tutuklu bulunan arkadaþlarýnýn durumuna dikkat çekmek için Gençlik Federasyonu üyeleri Eylül ayý içinde Berna Yýlmaz'ýn kaldýðý Bakýrköy Kadýn Cezaevi'nin önünde çadýr kurarak 10 günlük açlýk grevine baþladýlar. Okul kayýt paralarý, okula yardým için toplanan paralarý, özel okullarý, dershaneleri, özel dersleri, üniversite harçlarý ile eðitim sistemi her geçen gün paralý hale getirilirken eðitim emekçileri de kölece ücretlerle ücretli öðretmenlik, sözleþmeli çalýþma cenderesi altýnda ezilmekteler. Eðitim sistemi bir yandan zorunlu kýldýðý 8 yýllýk eðitimin yükünü bile ailelerin sýrtýna yýkarken, diðer yandan da paran kadar oku þiarýyla hareket ederek üniversite kapýlarýný emekçi çocuklarýna gün geçtikçe daha çok kapatýyor. Bu çark böyle dönmez diyenlere karþý da baskýsýný eksik etmiyor. KPSS Eðitim Bilimleri'nde kopya skandalý açýða çýktýktan sonra protesto gösterisi yapan AYÖP (Atamasý Yapýlmayan Öðretmenler Platformu) üyelerini gözaltýna alanlar, sadece parasýz eðitim istiyoruz pankartý açýp baþbakaný protesto edenleri ise tutuklayýp 15 yýlla yargýlýyor. Ancak ne yaparlarsa yapsýnlar bu düzen böyle gittiði sürece gerek öðrencilerin, gerekse eðitim emekçilerinin mücadelesi sürmeye devam edecek. Egemenler Kürt halkýnýn mücadelesini bastýrmak amacýyla bugüne kadar elinden geleni nasýl ardýna koymadýysa, bugünden sonra da koymayacaktýr. Bunu durdurabilecek tek güçse ezilen halklarýn mücadelesine omuz veren, sermaye düzenine karþý mücadelesinde ezilen halklarla omuz omuza vermekten çekinmeyen bir sýnýf mücadelesidir. Bu mücadeleyi yükseltmek, iþçi sýnýfýný enternasyonalist bir perspektifle donatacak ve sermaye düzeninin kirli savaþ aygýtlarýyla birlikte tarihin çöplüðüne gönderecek olan iþçi sýnýfýnýn devrimci Marksist öncüsünün görevidir ve bu mücadele önümüzdeki dönemde de tüm yakýcýlýðýyla bizleri beklemektedir.


4

Ýþçinin Yolu

Isci Universitesi Baðýmsýz Türkiye Sloganý Üzerine Ülkenin baðýmsýzlýðý üzerine çok laf edilir, büyük çoðunluk baðýmsýzlýðýn ülke için çok önemli olduðu konusunda hemfikirdir. Sol hareket içerisinde de ülkenin tam baðýmsýzlýða kavuþmasýný savunan güçlü bir damar hep var olagelmiþtir. Peki, iþin aslý nedir? Ýþçi sýnýfý bu sloganý sahiplenmeli midir? Baðýmsýzlýktan kastedilen yabancý ülkelerin ve dýþ sermayenin Türkiye üzerinde etkisinin olmamasýdýr. Kapitalist ekonomide böyle bir þey mümkün müdür, buna ayrýca deðineceðiz; ama bilinçli iþçiler kendilerine þunu sormalýdýr: "Bizleri sömürenlerin nereli olduðu, hangi milletten ya da dinden olduðu ne kadar önemli?" Kurbanlýk koyunlar için sahibinin kim olduðu ne kadar önemli ise iþçiler açýsýndan da kendisini sömürenlerin kim olduðu o kadar önemlidir. Ýþçi sýnýfý için kurtuluþ sömürü düzeninin yýkýlmasýdýr. Ýþçi sýnýfý açýsýndan uðruna mücadele edilecek yegâne þey emeðin kurtuluþu mücadelesidir. Eðer iþçiler yerli sermaye ve Türkiye egemen sýnýfýnýn düzeni altýnda ülke olarak daha güçlü ve baðýmsýz kalmayý düþlerlerse kendilerini sömürenlerin düzenine boyun eðmiþ olurlar. Mesele düzenin deðiþmesidir, düzenin efendilerinin kim olduðu ya da efendiler arasýndaki güç mücadelesi iþçiler için asla bir tercih konusu olamaz. Büyük kapitalistler baðýmsýzlýk sloganýna pek itibar etmezler. Ýþçileri özellikle kriz dönemlerinde "hepimiz ayný gemideyiz" martavallarýyla uyutmaya çalýþýrlar ama dünya düzeninin gerçekleri yanýnda baðýmsýzlýk iddiasýnýn uyduruk bir þey olduðunun farkýndadýrlar. Bunun yerine emek sömürüsünü yoðunlaþtýrarak dünya pazarýndaki kapitalist rekabette güçlenip uluslararasý iliþkilerde daha yüksek bir mevkiye yerleþmek için çabalarlar. Baðýmsýzlýk sloganýný en çok büyük kapitalistleri ve onun yabancý ortaklarýný kýskanan, onlarla rekabet edemeyen küçük sermaye sahipleri ile ulusal-milli duygularý aþaðýlanmýþ olan orta sýnýftan kimseler dillendirirler. Marks ve Engels Komünist Manifesto'da, "sanayinin ayaklarý altýndan ulusal temelin çekilip alýnmasýnýn gerici küçük-burjuvaziyi derin kederlere boðduðunu" boþuna ifade etmemiþti. Sesi çok çýkan bu gürültücü küçük burjuvalar, emekçileri arkalarýna almak için milliyetçi hassasiyetleri kaþýrlar ve sömürü sadece yabancý sermaye tarafýndan gerçekleþtiriliyormuþ kanaatini yaymaya çalýþýrlar. Böylelikle kendi hastalýklý ve tehlikeli hayallerine emekçileri de yedeklemek isterler. Oysa kendilerinin kapitalizmin sonlanmasý gibi bir dertleri yoktur, yani sömürü devam edecektir. Yabancý sermayenin yerine kendilerinin geçmesini düþlerler, daha güçlü ve daha baðýmsýz bir devletin baþýnda da kendileri olacaktýr. Kapitalist dünyada daha güçlü devletler, daha zayýf devletlerin üzerinde hegemonya kurmaya çalýþýrlar, kural budur. O halde görüyoruz ki baðýmsýzlýk düþünün arkasýnda açgözlülüðün yaný sýra emperyalist bir eðilim bulunmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn bu hastalýklý hayallerle iþi olamaz. Dünya kapitalizminin gerçekleri tüm uluslarý, pazarlarý ve sermayeyi karþýlýklý baðlarla birbirlerine baðlamýþtýr. Eþitsiz bir karþýlýklý baðýmlýlýk iliþkileri toplamý dünyanýn en ücra köþelerine kadar girmiþtir. Ýþçi sýnýfý ise baðýmsýzlýðý bir

TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi)- 1 27 Mayýs 1960'tan sonra Türkiye yeni bir mecraya girmiþti. Egemen sýnýfýn askeri-sivil bürokratik kanadý, sanayi burjuvazisinin desteði ve ABD emperyalizminin onayý ile Demokrat Parti (DP) iktidarýný askeri darbe ile devirmiþti. Büyük ölçüde DP iktidarýna tepkisellikle þekillenen 27 Mayýs politikalarý, hiç de planlamadýðý ve arzu etmediði þekilde Türkiye'de devrimci dinamiklerin önünü açacaktý. Örnek vermek gerekirse DP iktidarýna karþý mücadele veren ve bu yüzden önemli baskýlarla karþýlaþmýþ öðrenci hareketi, cuntacý askerlere göre "iyi" idi. Tabi ki öðrenci hareketinin Marksist soldan etkilenerek devrimcileþip düzenin baþýna bela olabileceðini hesaplamýyorlardý. Öte yandan askeri rejimin önünü açtýðý sanayileþme politikasý gereði Türkiye'de de sanayileþmiþ ülkelerde olduðu gibi sendikal haklar bulunmalýydý. Diðer taraftan geliþecek iþçi hareketinin düzen adýna ne yaman bir düþman olacaðý konusunda, zaten kendi aralarýnda da büyük çeliþkiler olan cuntacýlarýn herhangi bir tahmini yoktu. Böylelikle, eþ zamanlý olarak tüm dünyada güçlü sol rüzgârlarýn estiði 1960'lar Türkiye sýnýf hareketinin geliþimi açýsýndan ortamýn müsait olduðu bir dönem olacaktý. Bahsettiðimiz ortam içerisinde 13 Þubat 1961'de Türkiye Ýþçi Parti (TÝP) aralarýnda Kemal Türkler ve Ýbrahim Güzelce'nin de bulunduðu bir grup sendikacý tarafýndan kuruldu. Diðer taraftan TÝP ilk yýllarýnda hiç de öyle aktif ve mücadeleci bir parti görünümünde deðildi. TÝP'i hareketlendiren uyanýþa geçen iþçi hareketi oldu. Anayasada var olan iþçi haklarýnýn pratikte uygulanmamasý üzerine iþçiler sosyal haklarýn pratiðe geçirilmesi için sokaklara dökülmüþlerdi. Bu doðrultuda yapýlan ilk kitlesel iþçi gösterisini (25 Kasým 1961) 5 bin Sümerbank iþçisi "grevsiz sendika olmaz, vermezseniz biz almasýný biliriz" sloganýyla gerçekleþtirdi. Bunun ardýndan yapýlan asýl büyük eylem 1961'in son günü olan 31 Aralýk'ta Saraçhane'de gerçekleþtirildi. Ýstanbul Ýþçi Sendikalarý Birliðince düzenlenen 100 bin iþçinin katýldýðý bu tarihsel mitingde grev ve toplu sözleþme haklarý ile diðer sendikal haklarýn derhal tanýnmasý istendi, aksi takdirde yapýlacak grevlerin sorumluluðunu iþçilerin taþýmayacaðý dillendiriliyordu. Büyük bir uyanýþýn müjdecisi olan tarihi Saraçhane mitingi dipten gelen dalgayý iþaret ediyordu. Hareketin cazibesinin TÝP liderliðini harekete geçmeye ittiði kesindi. Bunun dýþýnda TÝP liderlerini tedirgin ederek harekete geçmeye zorlayan bir baþka etmen daha vardý. Türk-Ýþ liderleri, CHP ile makam mevki meselelerinde anlaþamayýnca Çalýþanlar Partisi giriþimini ilan etmiþlerdi, üstelik 1960'lar boyunca yaygýn okur kitlesiyle bir hayli etkili olan sol yayýn organý YÖN dergisi bu giriþimi desteklemeye baþlamýþtý. TÝP liderleri, kendileri ile ayný kulvardaki potansiyel rakibi saf dýþý býrakmak için kendilerini gaza basmak durumunda hissettiler. Bu doðrultuda, TÝP liderliði 1 Þubat 1962'de yani tarihi Saraçhane mitinginden 1 ay sonra sosyalist aydýnlarý partiye davet etme kararý aldýlar. Mehmet Ali Aybar'a, TÝP kurucularý tarafýndan parti genel baþkanlýðý teklif edildi. Aybar bu teklifi kendisine olaðanüstü yetkiler tanýnmasý ve parti program ve tüzüðünde kendisinin saptayacaðý deðiþikliklerin kabul edilmesi þartý ile kabul etti. Sendikal kökenli kurucular Aybar'ýn bu þartlarýný parti yönetiminde iþçi aðýrlýðýnýn gözetilmesi kaydýyla kabul ettiler. Böylelikle TÝP bir yandan ciddi biçimde sola kayarken, ayný zamanda sosyalist aydýnlarýn partiye katýlýmýyla etkisini hýzlý bir þekilde arttýracaktý. Böylelikle 1960'lara damgasýný vuracak olan TÝP yetenekleri ve sýnýrlarý ile beraber gerçek anlamda doðmuþ oluyordu.

yana býrakýn dünyanýn dört bir yanýndaki sýnýf kardeþlerinin ortaya koyduðu mücadelelere göbekten baðýmlýdýr. Örneðin bugün Yunanistan iþçi sýnýfýnýn sürmekte olan mücadelesinin nasýl bir seyir izleyeceði tüm dünya iþçi sýnýfý için hayati önemdedir. O yüzden iþçi sýnýfý baðýmsýzlýk safsatalarýný bir kenara fýrlatmalý ve iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliðini hayata geçirmek için mücadele etmelidir. Karl Marks ve Friedrich Engels'in Komünist Manifesto'da belirtikleri gibi iþçi sýnýfýnýn vataný yoktur. Dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn sahibi olmadýðý bir þeyin baðýmsýzlýðý için mücadele etmesi aslýnda patronlarý için mücadele etmesi anlamýna gelir. Tüm dünyada iþçi sýnýfýnýn çýkarý birdir, ya birlikte sömürüyü yeryüzünden söküp atacaðýz ya da kapitalist cehennemde ýzdýrap çekmeye devam edeceðiz. O yüzden þiarýmýz baðýmsýz Türkiye deðil, tüm dünya iþçi sýnýfýnýn kurtuluþunu saðlayacak olan sosyalist bir dünya olmalýdýr.


Ýþçi Üniversitesi

Ýþçinin Yolu

5

6-7 EYLÜL OLAYLARI 6-7 Eylül Olaylarý, o günlerde Özel Harp Dairesi'nde çalýþan Sabri Yirmibeþoðlu'nunda itiraf ettiði üzere, Türkiye egemen sýnýflarýnýn gayrimüslim azýnlýklar üzerinde örgütlediði "…Özel Harp Dairesi iþiydi. Ve muhteþem bir örgütlenmeydi. Amacýna da ulaþtý". Herhalde Türkiye tarihinde baþka hiçbir derin devlet provokasyonu, organize edenler tarafýndan bu kadar açýk bir þekilde itiraf edilmemiþtir. Elbette ezilen halklara karþý uygulanan baskýlarýn hesabýný sorma bilincinin uyanmadýðý bir ortamda bu itirafý yapabilmek kolaylaþmaktadýr. Bu nedenle 6-7 Eylül'ü üzerinden geçen 55 yýla karþýn yeniden hatýrlatmak gerekiyor. O gün, Rumlara, Ermenilere ve diðer gayrimüslimlere yönelik baþlatýlan harekâtýn amaçlarý bugün Türkiye egemenlerinin ezilen halklar üzerinde uyguladýðý baskýnýn; Rumlara, Ermenilere yönelik kullandýklarý þoven söylemlerin amaçlarýndan hiç de baðýmsýz deðildir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduðu günden itibaren sermayenin gayrimüslimlerden Türklere doðru el deðiþtirdiði bir ulus devlet olarak þekillendirildi. Özellikle birçok farklý etnik ve dini unsurun birarada yaþadýðý bir coðrafyada, bu amaç ancak bu unsurlarýn ya baský altýna alýnmasý, katliamlara maruz býrakýlmasý, sürgün edilmesiyle ya da asimile edilmesiyle gerçekleþtirilebilirdi. Nitekim bu þekilde de oldu. Türk olmayanlar üzerinde inkâr ve asimilasyon politikalarý derinleþtirildi, buna eþlik eden yoðun bir baský süreci gerçekleþtirildi. Ermenilerin soykýrýma uðratýlmasý,

1924'te Rumlara uygulanan nüfus mübadelesi, 1942-44 arasýnda uygulanan Varlýk Vergisi ve bu süreçte Kürtlere yönelik katliamlar Türkiye egemen sýnýflarýnýn Türkleþtirme operasyonlarýnýn birer parçalarýydý. 6-7 Eylül olaylarý bu politikanýn gayrimüslimler üzerindeki zaferini

ilan eden bir dönüm noktasý olmuþtur. Olaylarýn baþlangýcý büyük oranda o dönemde iktidarda olan Demokrat Parti'nin Kýbrýs Sorunu'nda elini güçlendirme amacýna dayanmaktadýr. 1950'li yýllarda adada yaþayan Rumlarýn Ýngiltere'ye karþý baðýmsýzlýk mücadelesine giriþmeleri üzerine Türkiye egemen sýnýflarýnýn gündemine düþen Kýbrýs Sorunu, 27 Aðustos-7 Eylül 1955 tarihleri arasýnda Ýngiltere, Yunanistan ve Türkiye'yi bir konferans etrafýnda topladý. Bu dönemde Ýngiltere adada patlak veren Rumlarýn baðýmsýzlýk mücadelesine karþý, geleneksel bir emperyalist politika olarak adada yaþayan Türkleri kul-

HAKLARIMIZ KADIN ÝÞÇÝLER Kadýn iþçilerin çalýþtýrýlmalarýnda da saðlýk ve güvenlik gerekleri nedeniyle bazý düzenlemelere gidilmiþtir: * Maden ocaklarý ile kablo döþemesi, kanalizasyon ve tünel inþaatý gibi yeraltýnda veya su altýnda çalýþýlacak iþlerde her yaþtaki kadýn iþçilerin çalýþtýrýlmasý yasaktýr. * Aðýr ve tehlikeli iþlerin bir kýsmýnda kadýn iþçilerin çalýþtýrýlmalarý yasaktýr. * On sekiz yaþýný doldurmuþ kadýn iþçilerin gece postalarýnda çalýþtýrýlmasý bir yönetmelikte düzenlenerek sýnýrlandýrýlmýþtýr. Kadýn iþçiler her ne þekilde olursa olsun gece postasýnda yedibuçuk saatten fazla çalýþtýrýlamaz. * Gebe veya çocuk emziren kadýn iþçilerin bazý iþlerde çalýþtýrýlmalarý yasaktýr. Kadýn iþçilerin gebelik ve emzirme dönemlerinde hangi iþlerde ve ne þekilde çalýþtýrýlabilecekleri yine bir yönetmelikle ayrýca düzenlenmiþtir. Gebe veya çocuk emziren kadýn iþçilere fazla

lanmayý planlýyordu. Rumlarýn örgütlediði EOKA'ya karþý adadaki Türkler tarafýndan Özel Harp Dairesi'nin de desteðiyle Vatan ve 9 Eylül adlarýnda milliyetçi örgütler kuruldu. Türkiye'de de devletin desteðiyle Kýbrýs Türktür Cemiyeti örgütlendi. Bu dönemde 1940'larda gördüðü iþkencelerden baþýný kaldýrmýþ faþist hareketin, iktidardaki Demokrat Parti'nin ve CHP'nin iþbirliðiyle Rumlara yönelik yoðun bir þoven kampanya baþlatýldý. Örneðin, Hürriyet gazetesi Ýstanbul'daki Rumlarýn ve Fener Patriði'nin adadaki Rumlara destek saðladýðýný yazýyordu. Ýngiltere'de yapýlan konferans sýrasýnda bu kampanya Ýstanbul'da Rumlara yönelik saldýrýlara dönüþtü. Tabi ki, olaylarýn ilk kývýlcýmý olayýn kontrgerilla iþi olduðuna dair tartýþmasýz bir kanýt sunan Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanmasý oldu. (Bu bombalama olayýný azmettiren Oktay Engin daha sonra emniyet müdürlüðü ve valilik gibi görevlere tayin edilecekti.) Bu haber derin devlet baðlantýlý gazeteler aracýlýðýyla adeta ýþýk hýzýnda ayný gün servis edildi. O gün özel olarak Ýstanbul çevresinden kamyonlarla taþýnan ve Taksim çevresinde biriken milliyetçi güruh Ýstiklal Caddesi'nde, üzerleri saldýrý öncesinde kýrmýzý bo-

çalýþma yaptýrýlamaz. Bu yasak ve düzenlemelere aykýrý hareket eden iþverenlere, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. Kadýn iþçiler evlendikleri tarihten itibaren 1 yýl içinde iþ sözleþmelerini feshederlerde koþullarý oluþmuþsa kýdem tazminatýna hak kazanýrlar. Gebelik halinde verilmesi gereken izinler ve süt izni süreleri ne kadardýr? Kadýn iþçilerin doðumdan önce sekiz ve doðumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam on altý haftalýk sürede çalýþtýrýlmalarý yasaktýr. Çoðul gebelik halinde doðumdan önceki süre sekiz deðil on haftadýr. Ancak, saðlýk durumunun uygun olduðuna dair doktor raporu alýnmasý ve kadýn iþçinin de bunu istemesi halinde, kadýn iþçi, doðumdan önceki üç haftaya kadar iþyerinde çalýþabilir. Bu durumda kadýn iþçinin çalýþtýðý süreler, doðum sonrasý sürelere eklenir. Bu süreler iþçinin saðlýðýna ve yapýlan iþin özelliðine göre doktor raporu ile artýrýlabilir. Çalýþtýrýlmasý yasak olan izin süresinde kadýn iþçiyi çalýþtýrmasý halinde iþverene, þikâyet ya da tespit edilmesi halinde

yayla iþaretlenmiþ yabancýlara ait iþyerlerini yaðmalamaya baþladýlar. Benzeri olaylar Ýstanbul'da olduðu gibi Ýzmir'de de gerçekleþtirildi. Saldýrýnýn bilançosu ise aðýr oldu: Ýstanbul'da 4214 ev, 21 fabrikayla birlikte 1004 iþyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastýr ve yabancýlara ait mezarlarda dâhil olmak üzere pek çok yer talan edildi. Olaylar sýrasýnda 3 kiþi öldü, 30 kiþi yaralandý ve sayýsý tam olarak bilinmese de yüzlerce kadýna tecavüz edildi. Devlet için bu olayýn suçlularý hazýrdý: Aziz Nesin, Nihat Sargýn, Profesör Boratav'ýn kardeþleri Dr. Müeyyet ile Dr. Can, Kemal Tahir, Tornacý Emin, Ýlhan Berktay, Hasan Ýzzettin Dinamo, Dede Ahmet, Dr. Hulusi (Dosdoðru) gibi solcu aydýnlar olaydan sorumlu tutularak tutuklandýlar. Ancak, suçsuzluklarý açýða çýkýnca o gün olaylarda yer alan binlerce insan gözaltýna alýndý ve serbest býrakýldýlar. Nitekim olay bir derin devlet örgütlenmesi tanýklýklarla apaçýk olduðu halde "faili meçhul" kaldý. 27 Mayýs darbesinin ardýndan suç Adnan Menderes ve ekibinin üzerine yýkýlarak devlet kendisini aklamýþ oldu. 6-7 Eylül'ün anlamý þu istatistiði verdiðimizde daha net anlaþýlacaktýr: 1924'te Ýstanbul'un 1 milyonluk nüfusunun 280 binini oluþturan gayrimüslimlerin nüfusu, bugün 15 milyonluk Ýstanbul'da 1500-2000 civarýndadýr. Bu sayýlar egemenlerin gayrimüslimler üzerinde bugüne kadar uyguladýðý baskýyý, katliamlarý, sürgünleri, provokasyonlarý ayna gibi yansýtmaktadýr.

Bölge Çalýþma Müdürlüðü tarafýndan idari para cezasý verilir. Yukarýda belirtilen gebelik ve doðum izinlerinde kadýn iþçinin ücreti iþlemez. Bu sürelerde kadýn iþçiye SSK tarafýndan geçici iþ göremezlik ödeneði ödenir. Tüm hamilelik süresince kadýn iþçiye düzenli kontrolleri için ücretli izin verilmesi zorunludur. Yine tüm gebelik süresince kadýn iþçi, doktor raporu ile gerekli görüldüðü takdirde daha hafif iþlerde çalýþtýrýlýr. Daha hafif iþlerde çalýþtýrýldýðý için kadýn iþçinin ücretinde indirim yapýlamaz. Kadýn iþçi isterse, on altý ya da çoðul gebelik halinde on sekiz haftalýk izninden sonra iþverene bildirerek altý aya kadar ücretsiz izin de kullanabilir. Bu ücretsiz izni isteðine raðmen kadýn iþçiye kullandýrmayan iþverene idari para cezasý verilir. Kadýn iþçilere bir yaþýndan küçük çocuklarýný emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatlerde ve kaça bölünerek uygulanacaðýný iþçi kendisi belirler. Bu süreler için iþçinin ücretinden kesinti yapýlamaz.


6

Ýþçinin Yolu

Mucadele Gunlugu Tersaneler, madenler, inþaatlar… Bunlar iþçi sýnýfýnýn kar uðruna canýndan olduðu cinayet mahalleri arasýnda en bilinenler. Katiller ise malum, patronlar. Suç ortaðý ise burjuva devlet. Patronlar katil; çünkü iþ güvenliði yasalarýný hiçe sayýyor, iþçilerin ölümüne sebep olacak olsa bile gerekli önlemleri almýyorlar. Almýyorlar çünkü bu önlemleri almak pahalý, iþçinin ölümü ise önemli bir maddi kayýp tutmuyor. Tersanelerdeki, madenlerdeki ölümler bunun en elle tutulur kanýtý. Tersanelerdeki "iþ kazasý" sayýsý sadece 2010 yýlýnýn ilk 8 ayýnda 10'u, toplamda ise 141'i buldu. Son kurban Yalova DENTA Tersanesi iþçisi 23 yaþýndaki Uður Türkkan oldu. Ölümünün sebebi gemi yapýmý için gerekli makinelerin eksikliðiydi. Güçlü, sabit vinçlerle taþýnmasý gereken devasa levha güçsüz, hareketli vinçle taþýnamadý ve iþçinin üzerine düþtü. Uður'un cenazesi ise iþ arkadaþlarýna veril-medi; almayý bekleyenlere polis müdahale etti. Burjuva devlet suç ortaðý; çünkü kolluk güçleriyle patronu koruma altýna aldýklarý, burjuva mahkemelerinde iþ cinayetlerinin sorumlusu parababalarýný akladýklarý gibi burjuva hukuklarý da sömürüyü artýrmanýn yollarýný açýyor. Bugün iþçiyi gittikçe köleleþtiren taþeron sisteminin mantar gibi her yana yayýlmasýný saðlýyor. Taþeronun emekçilere tek zararý uzun çalýþma saatleri, düþük ücretler, kýdem tazminatýna el konmasý, iþçinin ne kadar süre çalýþacaðýnýn garantisinin olmamasý vb deðil. Hani yukarýda sözünü ettiðimiz, paracýklarý iþçi hayatýndan daha deðerli olan patron var ya; iþte onun teknik bilgi ve donaným gerektiren iþleri ucuza kapatmasýnýn da yasal yolu taþeronla döþeniyor. Hal böyle olunca da iþ cinayetleri birbiri ardýna geliyor. Aðustosun sonunda taþeron firmada çalýþan Erkan

PATRONA KAR, ÝÞÇÝYE ÖLÜM! Karataþ ve Satýlmýþ Çolakoðlu, Ýkitelli Organize Sanayi bölgesinde bakýmýný yapmak için gittikleri trafoda 35 bin voltluk elektrik akýmýna kapýlarak yandýlar. Çünkü bakýmýný yapmaya gittikleri trafonun elektriði kesilmemiþti ve topraklamasý yapýlmamýþtý. Vücudu aðýr biçimde yanan Erkan Karataþ bir haftalýk tedaviden sonra 29 Aðustos günü hayatýný kaybederken ertesi gün de göðsünde, ellerinde ve yüzünde 2. ve 3. derece yanýklar olan Satýlmýþ

Çolakoðlu hayata veda etti. Aðustosun sonu ile eylülün baþý arasýnda; yaklaþýk bir hafta içerisinde meydana gelen cinayetler bu kadarla sýnýrlý kalmadý. Ýþte birkaçý: * Karadeniz'e fýndýk toplamaya giden Kürt iþçileri taþýyan kamyon devrildi. Yakup Sarý adlý iþçi hayatýný kaybetti, þoför de dahil 13 iþçi yaralandý. Ucuz iþ gücünün barýnmasý için çadýr, taþýnmasý için de kamyon kasasý reva görülünce "kazalar" kaçýnýlmazdýr. * Deðiþtirmeye geldiði referandum pankartýnýn içinde uyuyakalan iþçi Halis Atýþ bir saat kadar sonra gelen vincin altýnda can verdi. Atýþ eþinin,

ÇEL-MER ÇELÝK'TEN MUTAÞ'A Kocaeli'nin Gebze ilçesinde bulunan Çel-Mer Çelik fabrikasýnda geliþen olaylar bize iþçi sýnýfýnýn gücünü tekrar gösterdi. Fabrikada patronun pervasýz tavýrlarý iþçilerin örgütlenme isteðini körüklemekteydi. DÝSK'in Birleþik Metal-Ýþ sendikasý ile sendikalaþma sürecine baþlayan iþçilerin bu mücadelesi elbette patronun gözünden kaçmadý ve 12 öncü iþçi iþten atýldý. Bu durum iþçilerin öfkesiyle karþýlaþtý ve 19 gün sürecek direniþ baþladý. Bu öfke patronun gözünü korkutarak geri adým attýrdý. 11 iþçi iþe geri alýnmýþtý. Ancak patronun böyle bir geri adým atmasý bazý öncü iþçileri iþkillendirmiþti. Acaba patron direniþin yaygýnlaþmasýný önlemek için bir tansiyon düþürme operasyonu mu yapmýþtý? Yani taktiksel bir hamle ve ileriki saldýrýya zemin hazýrlama… Gerçekten de ikinci saldýrý gecikmedi. Patron örgütlenmenin önünü kesmek için bu sefer de 23 iþçiyi kovmuþtu. Bununla beraber iþçilerin direniþi de gecikmedi ve 17

çocuklarýnýn, anne babasýnýn, iki kardeþinin geçimini saðlamak için günde 16 saat çalýþýyordu. Sökmeye gittiði pankarta yetiþemeyince vinci beklemeye koyuldu, yorgundu, uyudu. Yarým saat sonra gelen vinç soförünün pankartýn içindeki Atýþ'ý görmemesi faciaya sebep oldu. Atýþ oracýkta hayatýný kaybetti. Ýnsanca çalýþma koþullarýndan ve karþýlýðýnda insanca yaþamayý saðlayacak bir ücretten yoksun olmak emekçileri ailelerinin geçimini saðlayabilmek için bir insanýn taþýyamayacaðý yükü sýrtlanmaya ittikçe "iþçi hatalarý" böyle sonuçlar doðuracaktýr. * Zonguldak'ýn Kilimli beldesinde Kadir O.'ya ait kaçak maden ocaðýnýn gerekli önlemler alýnmadan inþa edilmesinden dolayý göçük yaþandý ve 29 yaþýndaki Uður Bakýroðlu adlý iþçi hayatýný kaybetti. Zaten çok para harcamamak için güvenlikle ilgili önlemi almaktan kaçýnan patronlar bir de iþlerini kaçak göçek görüyorlar ki karý en üst seviyede tutsunlar. Birinci aðýzdan baþbakanýn maden ocaðý ölümlerini kadere baðladýðý koþullarda devletin bunlarý denetlemeyiþi, caydýrmayýþý, cezalandýrmayýþý da tuhaf karþýlanmasýn. Ýþçiler, farklý farklý mekanlarda, deðiþik sebeplerden hayatlarýný kaybediyorlar. Hepsinin hikayesi bir baþka gibi gözüküyor bakýldýðýnda. Ama hepsinin ölüm sebebi ayný: kapitalist sistem. Ýþçi çalýþýr, patron kazanýr. Patron daha çok kazansýn diye iþçi daha çok, daha zor þartlarda çalýþmalýdýr. Biz emekçiler için bu sistemin elle tutulacak yaný kalmamýþtýr. Kölelik düzenini tersine çevirmek için iþçiler birleþmeli, üretimden gelen güçlerini kullanmalý ve burjuva düzeni yýkarak sosyalizmi kurmalýdýr.

günlük direniþ böylece baþladý. Ýþçiler direniþin baþýnda iþyeri önünde mücadeleyi sürdürdüler. Ancak bir süre sonra anladýlar ki

yorlardý. Nitekim sendika yasallýk gerekçesiyle iþgale mesafeli bakýyordu. Ancak iþçilerin inadý engel tanýmadý ve iþgal gerçekleþti. Ýþgal sonrasý baskýlar da arttý ancak artýk olay büyümüþ, iþgalin

asýl direniþ iþyeri içinde olabilir ve iþyerini iþgal etmeye karar verdiler. Bunun öncesinde önlemler alýp direniþin duyurulmasý için çalýþan iþçiler diðer taraftan da sendikayý tabandan gelen güçleriyle sýkýþtýrý-

baþarýsý moralleri güçlendirmiþti. Ýþçilerin moralini bozmak için içeriye ekmek, su girmesinin engellenmesi, elektriðin kesilmesi, kapýlarýn kapatýlmasý yoluyla iþçileri havasýz býrakmak gibi yöntemler

iþçilerin direncini kýramadý. Tam tersine iþyerindeki iþçilerin dýþarýdaki iþçilerle olan baðý ve dýþarýnýn desteði sayesinde patron bütün bu yaptýrýmlarý geri çekmek zorunda kaldý. Ýþçilere destek için fabrika önünde sendikanýn yaptýðý eylemde Grammer Çelik, Çayýrova Boru, Dostel Makine'deki DÝSK'li iþçiler; iþçilerin aileleri ve siyasi örgütler içeride direnen iþçilere sloganlarla seslendiler. Direniþin bu derecede genelleþmesi patronu fazlasýyla telaþa soktu ve iþgalin dördüncü günü kazaným gerçekleþti. Kazaným sonrasýnda nihayet içeriye sendika giriyor ve mücadelenin önü açýlýyordu. Ýþçi sýnýfý mücadelesi bir yerden baþladý mý daima örnek olma, yayýlma gücüne sahiptir. Bu özellik en güzel haliyle Çel-Mer Çelik örneðiyle kendisini gösterdi ve kazaným sonrasý gene Gebze'de bulunan Mutaþ Demir Çelik fabrikasýnda bir direniþ baþladý. ÇelMer deneyimi Mutaþ iþçilerine rehber olacak ve kazanma ihtimallerini güçlendirecektir.


Mücadele Günlüðü

Ýþçinin Yolu

7

Mas-Daf Ýþçisi Direniþte!

KPSS’de Kopya Skandalý: Eðitim Sisteminin Çöküþünün Hikayesi 10 Temmuz 2010 yýlýnda yapýlan Kamu Personeli Seçme Sýnavý(KPSS) bu sene de kopya skandalýyla ülke gündemine oturdu. Geçen sene de Iðdýr'da yakalanan bir kopya þebekesi sýnavýn güvenirliliðine gölge düþürmüþ ama olay apar-topar geçiþtirilerek üstü kapatýlmýþtý. Bu seneki olay ise geçiþtirilemeyecek kadar geniþ çaplý bir organizasyonu içeriyor. 10 senedir memur atamalarýnda kullanýlan sýnavda daha önce 120 net(sorularýn tümü) yapan çýkmamasýna raðmen bu sýnavda 120 net yapan 350 kiþi olmasý bunun yaný sýra 2600 kiþinin 95 ve üstü; 1200 kiþinin ise 98 ve üzeri puan almasý ile bu yüksek puanlarý alanlarýn çoðunun önceki sýnavda 40 puaný aþamamýþ olmasý ülkeyi karýþtýrdý. Bu adaylardan 20 çiftin bazýlarýnýn evli, bazýlarýnýn kardeþ ve akraba olmasý ise sýnav sorularýnýn daha organize bir güç(cemaat) tarafýndan daðýtýldýðýnýn göstergesi kabul ediliyor. 1999'dan beri yapýlan sýnav, üniversitelerin bölümlerinde öðretmen olmak için okuyan yüzbinlerce insanýn hayatýný belirliyor. Þimdiye kadar 13 öðretmen sýnavda atanacak puaný alamadýðý için bunalýma girerek intihar etti. Daha ortaokulda sýnavlarla eleme yarýþýna girilen ülkemizde, üniversiteden mezun olanlar için bile eleme çilesinin bitmediðinin en açýk göstergesi bu sýnav. SBS, LYS, ALES, TUS, KPSS derken geleceðimiz sýnavlara kalmýþ durumda. Asýl mesele ise KPSS gibi bir sýnav sisteminin memur ve öðretmen atamalarý için gerekli olup olmadýðýdýr. Milli Eðitim Bakanlýðý(MEB) verilerine göre ülkede 130 bin öðretmen açýðý bulunmakta, KESK'e baðlý Eðitim-Sen ise bu rakamlarýn gerçeðin çok altýnda olduðunu belirtiyor. Kamu hizmeti veren devlet okullarýnýn durumu ise herkes için aþikâr. 60-70 kiþilik sýnýflarda, nitelikten yoksun bir eðitim sistemiyle, parasýz eðitim böyle kalitesiz olur anlayýþýný yerleþtirmek isteyenler için öðretmenin yeri de ücretli köle olarak sistemin bir parçasý olmak. Bu sene sýnava baþvuran 280 bin öðretmen vardý. Bunlarýn çok büyük bir kýsmý özel sektörde dershanelere, özel okullara kölelik þartlarýnda emeðini satmak zorunda kalýyor. Bir o kadarý da MEB'e baðlý okullarda ders saati üzerinden ayda 700 liraya ücretli öðretmenlik yapýyor. Üniversitelerdeki eðitim fakülteleri özel sektöre ucuz emek üretmek için canla baþla mezun veriyor. KPSS gibi bir sýnavýn varolmasýnýn temel nedenini sömürü sisteminin doðasýnda aramak gerek. Eðitim sektörünü her geçen gün daha fazla özelleþtiren, devlet okullarýný hizmetin yüzkarasý haline getiren, emekçi çocuklarýna üniversitelerin kapýlarýný kapatmaya çalýþan sistemin mantýðý; eðitim emekçilerini de diplomalý iþsiz konumuna getirerek ücretli kölelik düzenine su taþýmaktýr. Saðlýkta özelleþtirmeyi ülke genelinde yaygýnlaþtýranlar için eðitim gibi büyük karlarýn olduðu bir sektörde özelleþtirme kapsamýný geniþletme isteði bu durumun asýl nedenidir. Sermayedarlar için karýn büyüklüðü hesaplanýrken her zaman ucuz emeðin oranýna bakýlýr. Bu kadar çok öðretmen açýðý olan ülkede ise bu karý hesaplamak zor olmasa gerek. Yüzbinlerce öðretmeni ilgilendiren böylesi bir duruma farklý cephelerden tepki geldi. 31 Aðustos'ta Ankara yapýlan AYÖP(Atamasý Yapýlmayan Öðretmenler Platformu) eylemi bu sürecin ilk adýmý olarak bakýlýrsa, umut vericiydi. Ama yine de eylem birliði açýsýndan çok eksikliði bulunan eyleme, eðitim emekçilerinin örgütleri çok az katýlým gösterdi. Eðitim-Sen gibi üye sayýsý yüzbinleri bulan bir sendikanýn olayý sadece televizyon ekranýnda tartýþmayla sýnýrlandýrmasý büyük bir eksiklikti. Geleceðin Eðitim-Sen üyesi olacak öðretmenler için, farklý þehirlerde organize edilecek büyük eylemlilikler durumun niteliðini deðiþtirebilecek potansiyellere sahipti. Bir yandan da KPSS gibi bir sistemin teþhir edilmesi için bu dönemden daha uygun bir fýrsat olamazdý. Ama örgütlü bir gücün yönlendirilmesinden yoksun kalan öðretmenler,

Dibe vuran ücretler, güvencesiz çalýþma koþullarý, esnek çalýþma saatleri ve keyfi iþten atmalar… Ýþte iþçi sýnýfýnýn maruz kaldýðý sýkýntýlardan birkaçý. Ýþin bir baþka boyutu aðýr üretim þartlarýný zorunlu koþan parababalarýnýn milyar dolarlara vuran günlük cirolarý… Kapitalizmin can damarýný oluþturan bu çeliþki, her gün yeni bir sýnýf kavgasýný da beraberinde getiriyor. Her ne olursa olsun kavganýn kaçýnýlmaz þekilde çok defalar týpký MasDaf Pompa Organize Sanayide olduðu gibi patlak verdiðini gördük. Düzce Mas-Daf Organize Sanayi, boru tesisatýndan yeraltý döþeme borularýna, hidrofordan ýsý cihazlarýna, arýtma sistemlerinden doðalgaz ve LPG malzemelerine varýncaya kadar her türlü sanayi üretiminin gerçekleþtirildiði bir yer. Gelgelelim ki bu kadar aðýr ve kapsamlý bir üretimin altýndan kalkmaya çalýþan iþçiler, Mas-Daf patronlarýndan duymaya çokça alýþtýðýmýz her zamanki nakaratlarý dilediler. "Kriz yüzünden küçülmeye gidilecek". Oysaki iþin gerçeði 30 Temmuz 2010 tarihinde iþçilerin DÝSK'e baðlý Birleþik Metal-Ýþ'e üye olmalarýnda saklý. BMÝS iþyeri yetkisi için gerekli prosedürü iþletmek üzere Çalýþma ve Sosyal Hizmetler Bakanlýðýna 30 Temmuz günü baþvuruda bulundu. Hemen akabindeyse Mas-Daf patronlarý tarafýndan "gerekli tedbirler" alýnarak BMÝS'e örgütlü iþçilerden 5 kiþinin iþine son verildi. Ve ardýndan peþi sýra farklý zamanlarda 17 iþçinin daha iþine son verildi. Ýþçilerin örgütlenmesinden çok korkan Mas-Daf patronlarý, benzeri örneklerde olduðu gibi iþten atma terörünü yaygýnlaþtýrarak sendikalý-sendikasýz iþçileri sindirme derdinde. Birçok kereler iþten çýkarma nedeni olarak kullandýklarý "ekonomik kriz" ve "küçülme" palavralarý, ne var ki iþçilerin neden örgütlenmek zorunda olduðuna da iyi bir kanýt oluþturuyor. Bugün Mas-Daf'lý sýnýf kardeþlerimizin yürüttüðü sendikal mücadele, pek çok sektörde dayatýlan aðýr çalýþma koþullarý karþýsýnda yürütülen ortak mücadelelerden biri. Ups Kargo, Rimaks Kot, Çel-Mer Çelik ve daha niceleri ayný nedenlerle bayraklaþan direniþlerimizdir. Sömürüye karþý sendikalý olmanýn iþçi ve emekçi kesimler açýsýndan zorunlu olduðu böyle bir düzende, elbette kalantorlar da örgütlenmenin çanýna ot týkayacak formüller buluyorlar. Ancak emeðinden baþka hiçbir sermayesi olmayan bizler iþyerlerimizde bunun mücadelesini nasýl vereceðiz? Asýl soru bu. Cevap belli. Ýþyerlerinde komiteleþerek. Üretim alanýnda ki problemlere dair iþçilerin söz hakkýnýn olmasýný saðlayan komiteler sýnýfsal araçlarýmýz olmasý bakýmýndan en yetkin karar organlarýmýzdýr. Sendikal çalýþmanýn da tabanýný oluþturmasý açýsýndan ayrýca önem taþýyor. Biliyoruz ki bugün Mas-Daf'ta sendikalý olmak isteyen sýnýf kardeþlerimizin yaþadýðý sorunlar, ayný zamanda bizlerin yaþadýðý sorunlar. Biliyoruz ki sorunlarý ayný olan bir sýnýf, çözümlerini ayrý üretemez. Bu yüzden her verilen emek mücadelesi hepimizin mücadelesi olmak zorunda. Biz emekçiler hayatý alýnteriyle örenleriz. Kurtuluþumuz, yüzyýllardýr yoklukla, savaþla, katliamlarla boðazlanan biz iþçi sýnýfýnýn devrimci sýnýf mücadelesindedir. Yarýnýn büyük kavgasýný verebilmek için bugün mücadele sarmýþ her alanda sýnýf dayanýþmasýný büyütmek tarihi sorumluluðumuzdur. Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý! Yaþasýn Devrimci Sýnýf Mücadelemiz!

sýnav iptal edilsin-edilmesin gibi cephelere bölünerek güçlerini azalttýlar. Mesele sýnavdaki kopya ile kýsýtlanmamalý, tüm sýnav sistemi kaldýrýlarak açýktaki öðretmenlerin tümünün atanmasý için alanlara inilmeliydi. Böyle bir mücadele torpilsiz iþ bulmanýn neredeyse imkânsýz hale geldiði koþullarda kitlelerde adil olarak bel baðlanan KPSS sýnavýný da deþifre ederken sistemin çürümüþlüðünü tekrar gözler önüne serebilecekti. Unutulmamalýdýr ki, bugün sadece öðretmenleri ilgilendiriyor gibi gözüken bu durum birçok meslek için günbegün yaygýnlaþmaktadýr. Avukatlar, mühendisler, doktorlar, diþçiler, eczacýlar vb. tüm üniversite mezunlarý mesleklerinin iþçileþtirilmesiyle karþý karþýyadýr. Ekonomik krizle beraber iþçilerin ücretlerinde düþüþ ve çalýþma koþullarýnda sürekli artan yüklemeler sömürüyü katmerleþtirmekte; iþsizler ordusunu çoðaltmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn geneli bu durumdayken, kendisini mesleðinden dolayý ayrýcalýklý sayanlarýn sýnýfýn saflarýnda yerlerini almalarý gerekmektedir. Sömürü sisteminin daha keskin bir þekilde iki ana kampa bölündüðü kriz gibi durumlarda, hiç kimse için rahatça yaþanabilecek bir hayat olmayacak. Üretim araçlarýný elinde bulunduran egemen sýnýfa karþý birleþmek ve mücadeleyi bütünleþtirmekten baþka çaremiz yok. Sömürüden kurtuluþ, birlikten doðan gücümüzle gelecek!


8

Ýþçinin Yolu

Referandumun Ardýndan Yeni Süreç 12 Eylül'de yapýlan referandumda AKP'nin hazýrladýðý anayasa deðiþikliði yüzde 58 oy alarak onaylandý. Aslýnda ne evet çýkmasý ne de oy oranýnýn yüzde 60'a yaklaþmasý sürpriz olurdu; ancak referandum öncesi yapýlan anketlerin iki kanadýn birbirine yakýn çýkacaðý yönünde bir manzara ortaya koymasý beklentilerde deðiþim yaratmýþtý.Dolayýsýyla hayýrlarýn %42'de kalmasý "Hayýr" cephesinde hüsran yaratýrken AKP ve Tayyip Erdoðan'ýn eli güçlenmiþ oldu. Evetçi kitle içinde AKP'nin yaný sýra Saadet Partisi ve BBP'nin tabaný ile MHP'den gelen bir miktar seçmen de bulunmaktadýr. Dolayýsýyla yüzde 58'lik oyun tamamý AKP'ye ait deðildir; ancak AKP'nin 2009 yerel seçimlerindeki yüzde 39'luk oyunu yüzde 45'lere kadar çektiðini söylemek hatalý olmayacaktýr. Olaðan koþullarda AKP'nin gelecek seçimlerde de tek baþýna iktidar olacaðý gözükmüþtür. Ancak kurultay öncesi jet hýzýyla Baykal'ý istifaya zorlayýp Kýlýçdaroðlu'nun yükseliþinin zemini döþeyenler gerekli görürlerse yeni olaðanüstü geliþmeler yaratabilirler. Bunu da belirleyecek olan uluslararasý konjonktürdeki þekilleniþler olacaktýr. ABD'nin Ýran'a yönelik bir müdahaleye giriþeceði süreçte Türkiye'de muhafazakâr(dolayýsýyla Ýran operasyonundan rahatsýz olacak) ve kendinden menkul adýmlar atma potansiyelindeki bir AKP iktidarýný tercih etmeyeceði açýktýr. Referandum kampanyasý boyunca tavýr bildirmeyen ve bu nedenle Tayyip Erdoðan'ýn gazabýný üzerine çeken TÜSÝAD ve TOBB'un referandum sonrasý tavýrlarý, çaðýmýzda burjuvazinin oynayabileceði rol ve nitelikleri hakkýnda bir örnek sunduðu için ele alýnmayý hak etmektedir. Erdoðan'ýn referandumda "taraf olmayan bertaraf olur" tehditleriyle evet demesi yönünde zorladýðý TOBB ve TÜSÝAD referandum öncesinde tavýr beyan etmekten özellikle kaçýnmýþtý. Ancak referandumdan evet çýkmasý sonrasýnda dümen kýrarak(TOBB evet çýkmasýnýn olumluluðundan dem vururken TÜSÝAD evete saygý duyup yeni anayasa çalýþmalarýna baþlanmasýný istemektedir) tarihsel kaypaklýklarýný tekrar ortaya koymuþlardýr. TÜSÝAD'ýn önemli bileþenlerinden Aydýn Doðan'ýn Radikal gibi liberal entelektüel çevrelerde önemli etkiye sahip bir gazeteyi Gülen cemaatine yakýnlýðýyla bilinen Eyüp Can Saðlýk'a býrakmasý Fetullah Gülen üzerinden AKP ile iliþkilerin iyileþtirilmesi hesaplarý olarak okumak abartýlý olmayacaktýr. Kýsacasý bir süredir kendileri için önemli misyonlar üstlenen AKP'nin, alternatifsizliðinin yarattýðý güvenle kendinden menkul söylem ve icraatlarý nedeniyle onunla arayý belli ölçülerde açan

TÜSÝAD'ýn uluslararasý bir destek bulamadýðý ölçüde çark edip AKP ile arasýný tekrar iyileþtireceði görünmektedir. Referandum sürecinden baþarý ile çýkan diðer bir unsur BDP olmuþtur. Referanduma yakýn bir sürece kadar evet ile boykot arasýnda gidip gelen, ancak AKP'nin hiçbir talebini kabul etmemesi üzerine keskin bir þekilde(Diyarbakýr Belediye Baþkaný Osman Baydemir'in sonuçlara göre halk nezdinde ne kadar destek gördüklerinin ortaya çýkacaðý yönündeki beyanlarý) boykot tavrýný örgütleyen BDP, bölgedeki kitle desteðini ve gücünü tekrardan ortaya koymuþtur. Referandum süreci Öcalan'ýn hareket ve bölgedeki Kürt kitlesi üzerindeki gücünü de göstermiþtir. Dolayýsýyla Öcalan'sýz bir anlaþmanýn olmayacaðý iyi-

den iyiye netleþmiþtir. Referandumdan baþarýsýzlýkla çýkanlar ise "hayýr" cephesi olmuþtur. Kýlýçdaroðlu'nun yarattýðý rüzgâra aldanarak Evet-Hayýr oylarýnýn birbirine çok yakýn çýkacaðýný düþünenler hüsrana uðradýlar. "Hayýr" oylarýnýn %42'de kalmasýnýn bir nedeni MHP kitlesindeki daðýlmadýr. MHP'nin tabanýna Batý'da "hayýr" demesi yönünde söz geçirebildiði ancak güçlü olduklarý Orta Anadolu ve ülkenin doðusunda kemik kadrolarý dýþýnda kitlesini kontrol edemediði ortaya çýktý. Bahçeli'nin memleketi Osmaniye baþta olmak üzere, Bartýn, Karabük, Kastamonu gibi 2009 seçimlerinde MHP'nin galip çýktýðý yerlerde dahi evet oyu önde çýkmýþtýr. MHP'nin üzerine referandum kampanyasýný inþa ettiði "Kürt açýlýmýna hayýr" ýrkçý söylemi Kürtlerle iç içe yaþanan ve daha önce de etnik gerilimlerin yaþandýðý kýyý Anadolu'da etkili olurken bu söylem kitlesinin doðuda hayýr demesini saðlamadý. Örneðin 2009 seçimlerinde MHP yüzde 21 oy alýrken referan-

dumda hayýr %13'te kaldý; yine Aksaray'da 2009 seçimlerinde MHP yüzde 27 oy almýþken, referandumda hayýr yüzde 23 oy aldý. Genel Baþkan Yardýmcýsý Deniz Bölükbaþý, MHP’nin daha muhafazakâr bir kitleye dayandýðý Doðu'da Gülen cemaatinin etkisiyle kitlelerinin evet yönünde tavýr gösterdiði söylemiþtir. MHP'nin kitlesindeki daðýlma düþünüldüðünde %42'lik hayýr oylarýnda katkýsýnýn yüzde 8-9'da kaldýðý söylenebilir. Bu hesaplama ile CHP'nin oy tabanýný Kemal Kýlýçdaroðlu ile 2009'daki yüzde 2223'lük orandan yaklaþýk yüzde 30'a çektiði ortaya çýkar. Dolayýsýyla her ne kadar Kýlýçdaroðlu'nun Erdoðan'la erken bir karþý karþýya geliþine vesile olan referandum bir yenilgi olarak haneye geçse de geleceðe yönelik umutlar tamamen de sönmemiþtir. Kýlýçdaroðlu rüzgârý biraz sönük de olsa esmeye devam edecektir; tabii bir de buna geliþecek uluslararasý süreçlere ek olarak baþka rüzgârlar da eklenebilir. Referandum sonuçlarýnýn Türkiye'deki devrimci mücadele ve sýnýf hareketine ne gibi etkileri olmuþtur? Öncelikle AKP'nin kutuplaþma ortamýnda kitlesini kemikleþtirerek ve gücünü de artýrarak ilerlemeye devam ettiði ortaya çýkmýþtýr. Bu kitle ancak yükselecek bir sýnýf mücadelesi sayesinde ayrýþacak ve yoksullar ile AKP iktidarýndan nemalanan orta ve üst sýnýflar farklý rotalarda yollarýna devam edecektir. Referandum, örgütlenen boykot ile bölgede BDP'nin ve Kürt ulusal hareketinin gücünü ve Kürt sorunun çözümünde dýþlanamayacak meþru bir irade olduðu tekrardan ortaya koymuþtur. Referandumda hayýr oylarýnýn beklenenin altýnda gelmesi nedeniyle her ne kadar rüzgârý hýz kesse de Kýlýçdaroðlu'nun sosyal demokrat kitlelerde yaratacaðý ilüzyonlar ve umutlar Kýlýçdaroðlu'nun da iktidarýn bir parçasý olmasý ve sýnýrlarýný ortaya koymasýna kadar devam edecek gibi görünmektedir. Referandum sonrasýnda evet oylarýnýn %58 çýkmasý karþýsýnda moral bozukluðuna kapýlan kitlelere, kutuplaþma çerçevesinde yürütülen ve egemen sýnýflarýn kavgasýnda taraf olmaya dayanan her türlü siyasetin AKP'yi zayýflatmak bir yana güçlendirdiðini vurgulayýp AKP'nin önünün ancak sýnýf mücadelesinin yükselmesiyle alýnabileceðini anlatmak devrimcilerin görevidir. Bunun da koþullarý derin çeliþkileri içinde barýndýran ve patlamaya hazýr potansiyellerinde üzerinde duran Türkiye'de mevcuttur.


Ýþçinin Yolu

9

Çin Modeli Sömürü Kaderimiz Deðil! Patronlar, Asya ülkeleri, Çin ve Hindistan'daki insanlýk dýþý çalýþma koþullarýnýn, sefil ücret düzeninin, Türkiye'ye taþýnmasýný planlýyorlar. Düþük ücretlerle; en az çalýþanla en çok iþin üretildiði; sendikalaþmanýn ve her türlü hak aramanýn önünün kesildiði; iþsizliðin çýð olup büyüdüðü ve çalýþanlar üzerinde bir basýnca dönüþtüðü; esnek çalýþmanýn alýp baþýný gittiði bir sömürü modeli biz emekçilere her geçen gün daha fazla dayatýlýyor. Patronlar Çinli sýnýf kardeþlerinin dilinden konuþuyorlar bizimle.

örgütlenmesi mümkün olan bütün yollarla engellenmeye çalýþýlýyor. *Kamu bile artýk sözleþmeli çalýþma, taþeron tarafýndan iþgal edilmiþ durumda. Öðretmenler, ücretli öðretmen adý altýnda 700 tl'ye karýn tokluðuna çalýþtýrýlýyor. Yemek, temizlik, güvenlik gibi hizmetler ise neredeyse tamamen hizmet alýmý adý altýnda özel sektöre devredilmiþ durumda.

kýlýcý gibi sallanarak onlarý patronlarýn taleplerini kabule zorluyor. Nakarat hep ayný. "Sen istemiyorsan dýþarýda çalýþacak milyonlar var." Resmi rakamlarla 3,5 milyon; gayri resmi olarak 6 milyona yakýn iþsiz var. Bu rakamýn önemli bir kýsmý iþ bulmaktan umudunu kesmiþ durumda.

* Geçmiþte iþçi sýnýfýnýn küçük bir kesiminin gerçekliði olan asgari ücretlilik, öylesine yaygýnlaþtý ki neredeyse ana çalýþma biçimi haline geldi. Yoksulluk içinde bir yaþamý bile saðlayamayan asgari ücret bile patronlarýn gözünde büyüyor. Bunun için bölgesel asgari ücret uygulamasýyla asgari ücrette yüzde 10-20 kesintiye gitmenin peþindeler. * 23,5 milyon insanýn istihdam edildiði bir ülkede kayýt dýþý çalýþan sayýsý 10,5 milyon; çalýþanlarýn yaklaþýk %45'i. Yani on milyonlarca kiþinin bu ülkede hiçbir sosyal güvenliði yok. Sigortasýz, güvencesiz, geleceksiz, yok pahasýna riskli ortamlarda ömür tüketen geniþ emekçi yýðýnlarý adeta yaþamýn kýyýsýnda günü kurtarmýþ oluyorlar. Çalýþan nüfusun 5,5 milyonu sefalet ücreti asgari ücretle çalýþýyor ki bir de buna maaþlarý pek de farklý olmayan 9 milyon emekli ekleyin. Geçinmek mümkün deðil tabii ki. Emeklilerin yarýsýndan fazlasý tekrar bir iþte çalýþýyor çaresiz. * Özelleþtirme ile birlikte sendikalarýn en güçlü olduðu kamuya ait iþyerlerinin tasfiyesiyle birlikte sendikasýzlaþtýrma kampanyasý baþarýyla tamamlanmýþ durumda. Sendikalaþma oraný yüzde 6,5'a düþtü ve gerilemeye devam ediyor. Sendikalaþmanýn üzerinde büyük baskýlar oluþturuluyor, iþçi düþmaný mevcut yasalar dahi uygulanmayarak iþçilerin

* Taþeronlaþma çalýþma yaþamýnýn her yanýný iþgal etmiþ durumda. Taþerona sevk edilen çalýþma yaþamýný bekleyen esnek çalýþma, düþük ücretler, iþ kazalarý, kölece koþullarda çalýþtýrýlmadan baþkasý olmuyor. * Madenler, tersaneler, inþaat sektörü baþta olmak üzere iþ cinayet ve kazalarý insan hayatýnýn sömürgenler için ne kadar ucuz olduðunu ortaya koyuyor. Maliyetleri artýrmamak adýna hayatlar sömürü çarklarýnda can veriyor. Son 10 yýlda maden sektöründe 166 maden emekçisi iþ cinayetinde hayatýný kaybetti. Tersanelerde iþ cinayetlerinde kaybedilen emekçilerin sayýsý 150'ye yaklaþtý. * Ýþsizlik, emekçilerin üzerinde demokles

BÝZ DE MÜCADELENÝN DÝLÝNDEN KONUÞALIM! Patronlar bizimle Çinli sýnýf kardeþlerinin dilinden konuþuyorlar; bizimde onlarla anlayacaklarý dilden mücadeleci kardeþlerimizin dilinden, Yunanlý sýnýf kardeþlerimizin, Fransýz sýnýf kardeþlerimizin dilinden konuþmamýz gerek. Yaþamý üreten ellerimiz birleþtiðinde önünde durabilecek güç yok. Yeter ki kendi geleceðimiz için biraraya gelelim, örgütlenelim, mücadele edelim. Birleþen Ýþçiler Yenilmezler!


10

Ýþçinin Yolu

Sinifin Hafizasi Devrimci süreçler ve eðer zafere ulaþýrlarsa devrimler iþçi sýnýfý mücadeleleri açýsýndan ciddi bir deneyim hazinesi oluþtururlar. Emekçi sýnýflar belki onlarca yýllýk bir birikimi devrimin sýra dýþý akýþý içerisinde elde ederler ve bu gelecekteki mücadeleler için birer kýlavuz oluþtururlar. Bugün bizlerde geçmiþin tüm devrimci mirasýndan öðrenerek yeni bir devrimci Marksist geleneðin inþasý için çabalýyoruz. Tabii ki bu konuda bize kýlavuzluk eden en önemli tarihsel deneyim Ekim Devrimi ve onun geleceðe býraktýðý teorik, politik devrimci mirasý. 93 yýlý gerisinde býrakmasýna raðmen bu zengin tarihsel deneyim güncelliðinden, insanlýk için verdiði umuttan en ufak bir þey kaybetmiyor. Aksine, kapitalizmin saplandýðý her bataklýk, insanlýða yaþattýðý her acý, yarattýðý sýnýfsal eþitsizlik bizlere yeni Ekimlerin gerekliliðini sürekli hatýrlatýyor. 20. yy. Rusya'da olasý bir devrimin ayak sesleriyle açýldý. Toplumda yavaþ yavaþ mayalanan iþçi sýnýfý, dünyaya gözünü açtýðý Çarlýk Rusya'sýnda sefil bir yaþam, dizginsiz bir sömürü ve amansýz bir devlet baskýsýyla karþý karþýyaydý. Öte yandan, Çarlýk Rusya'sý artýk karþý karþýya kaldýðý hiçbir soruna çözüm bulamayacak kadar esnekliðini yitirmiþ ve çatýrdayýþýný bekler hale gelmiþti. Bunu geciktirmenin yolunu ise baskýyý daha fazla artýrmakta, Ohrana gibi gizli polis teþkilatýný toplumun en küçük birimlerine kadar yayarak bir polis devleti yaratmakta arýyordu. Böylesi bir ortamda ise Rus proletaryasýnýn önünü aydýnlatan en önemli faktör Rus devrimci hareketinin kahramanlýklarla dolu geleneðini, Marksist bir oryantasyonla birleþtirmiþ Bolþeviklerin Çarlýða karþý savaþýmýndaki kararlýlýðý ve sabýrlý mücadelesiydi. Tersinden, Rus proletaryasý da gelecekte mücadelesiyle Bolþevikler ve onun tartýþmasýz lideri Lenin için önemli deneyimler saðlayacaktý. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesinin ilk olarak patlama noktasýna ulaþtýðý nokta 1905 yýlý oldu. Çarlýk polisinin iþçi sýnýfýný kontrol altýna almak amacýyla kurdurduðu polis sendikalarý (Zubatov sendikalarý) etrafýnda örgütlenen iþçiler, Çar'a taleplerini gayet sadýkane bir þekilde ellerinde haçlar, ikonalar, çarýn resimleri eþliðinde, Papaz Gapon liderliðinde iletmek üzere saraya yöneldiler. Ancak, yine belirtmek gerekirse Çarlýk için bu kadarý bile katlanýlmaz bir kalkýþmaydý ve esneklik gösterilemezdi. Nitekim Çar iþçilerin üzerine ateþ açýlmasý emrini verdi ve bin kiþi katledildi. Bu olay tarihe "Kanlý Pazar" olarak geçecekti. Ýþçi sýnýfý ilk denemesinde düþmana gül atarak yaklaþmanýn çocukça bir saflýk olduðunu gördü ve mücadele daha radikal boyutlara eriþti. 1905 Devrimi arkasýnda devrimci önderliksiz bir iþçi sýnýfýnýn baþarýsýz silahlý ayaklanma giriþimini, tarihte ilk kez denenen genel grev deneyimini ve gelecekteki iþçi devletinin omurgasýný oluþturan sovyetleri býrakarak tarihteki yerini aldý. 1905 Devrimi'nde kitleler görülmemiþ bir atýlganlýkla tarih sahnesine çýktýlar. Yönlerini belirleyebilecek bir pusulaya sahip deðillerdi. Önderlik etmesi gereken unsurlarsa ya Bolþevikler örneðinde olduðu gibi düzeni yýkmanýn gerekliliðine inananlar kitlelerle köklü baðlara sahip deðillerdi ya da Menþeviklerde olduðu gibi iþçi sýnýfýný düzen karþýsýnda bir çýkmaz sokaða sürüklemeye çabalýyorlardý. Bu açýdan, 1905 devrimi Rusya'da devrim iddiasýndaki örgütler için bir ayrýþma saðladý,

Þanlý Ekim Devrimi Yolumuzu Aydýnlatýyor! kaba tabirle ak koyun ve kara koyun ifþa oldu. Troçki'nin Rus Devrim Tarihi'nin Önsöz'ünde belirttiði bir duruma deðinecek olursak; "Ezilen sýnýflar fabrikalarda, kýþlalarda, köylerde ve kentte, sokaklarda tarih yaparlar. Ama yaptýklarý þeyi yazýya kaydetme olanaklarý yoktur. Toplumsal coþkularýn en yüksek gerilim noktasýna ulaþtýklarý dönemler genelde seyre dalmaya ve tasvir yapmaya pek yer býrakmazlar." Kitlelerin yarattýðý bu muazzam deneyimi gelecekte Ekim Devrimi'nin zafere ulaþmasýnda bir yol gösterici olarak kullanansa Bolþevikler ve Lenin oldu. Özellikle Lenin olmasaydý, tartýþmasýz bir þekilde Rus devriminin rotasý çok daha çetrefilli bir yol izlerdi. Ekim Devrimi ise 1905'te çözülemeyen sorunlarýn ve aðýr toplumsal çeliþkilerin daha da katlanýlmaz hale gelmesinin kaçýnýlmaz bir ürünüydü. Üstelik 1905'te üstesinden gelinemeyen sorunlara bir de tüm yükü iþçi ve köylü yýðýnlarýnýn omuzlarýna býrakýlan emperyalist savaþ eklenmiþti. Savaþ öncesi yeniden kýpýrdanmaya baþlayan sýnýf mücadelesi, bu kez de militarizmin ve þovenizmin rüzgarlarý

tarafýndan savrulmuþtu. Bu yönde en büyük çabayý harcayanlar mevcut düzenle savaþ konusunda uzlaþan oportünistleþen Ýkinci Enternasyonal ve onun Rusya'daki destekçileri oldu. Ancak savaþlarýn ve krizlerin neden devrimlerin ebesi olduðunu Rusya bir kez daha kanýtlýyordu: Savaþla birlikte baþlatýlan milliyetçi-þoven kitle seferberliði yerini yavaþ yavaþ iþçilerin, köylülerin Çarlýk rejimine ve savaþ taraftarlarýna yönelik öfkesine býrakýyordu. Savaþ sonucunda verilen 5,5 milyon kiþilik kayýp, yaralý, esir ve bunun üzerine eklenen maddi çöküþ artýk rejimin iflasýný ve meþruiyetinin tükenmesini de beraberinde getiriyordu. Çarýn bakanlarýndan birisinin "Zavallý Rusya! Bir zamanlar zafer naralarýyla dünyayý inleten ordusu gelin görün ki bugün tabansýz ve kaçaklardan oluþuyor." sýzlanmasý Çarlýðýn artýk kendisini iþçi sýnýfýnýn yumruðundan koruyacak son kalesinin de çöküþünü simgeliyordu. 1917 yýlýnda fitil ilk olarak Þubat ayýnda ateþlendi. Savaþýn yükünü çekmeyeceðini greve giderek ilan eden iþçilerin, ekmek isyanlarýnýn tetiklediði, özellikle erkeklerini savaþa gönderen, þehirlerde açlýk tehlikesiyle karþý karþýya kalan kadýnlarýn baþýný çektiði ayaklanma zaten fiilen iþlevsizleþen Çarlýk rejimini kökünden yýktý. Ýþçi sýnýfý baþýnda devrimci bir önderlikten yoksundu, ancak ayaklanmayý çekip çevirenler Bolþevizmin mücadele ruhunu özümsemiþ, Lenin'in parti okulunda yetiþmiþ bilinçli iþçilerden oluþuyordu. Troçki Þubat sonrasý dönemle ilgili haklý bir þekilde

þu sözleri sarf ediyor: "O sýrada devrim henüz babacandýr, herkese güvenir, merhamet doludur. Ancak bir dizi ihanet, aldatma ve kanlý tecrübeden sonra amansýz yüzünü gösterecektir." (Rus Devrim Tarihi, Cilt I, s.144). Þubat ayaklanmasý iktidara bir yandan proletaryanýn azýlý düþmaný kapitalistleri, süzme liberalleri ve yeni rejimle uzlaþmýþ çarlýk bürokrasisinin artýklarýný taþýdý. Diðer tarafta ise iþçi sýnýfýnýn iktidar organlarý olarak Sovyetler günlük yaþam içerisinde fiilen iktidarý eline geçirmiþti, ancak politik olarak henüz Geçici Hükümete ve onun politikalarýna karþý çok babacan davranýyordu ve iktidarlarýna saygýlýydý. Hiçbir siyasal unsur Rus devriminin nasýl þekilleneceði konusunda uzak bir ufka sahip deðildi. Menþevikler ve Sosyal Devrimciler ise genel olarak iþçi sýnýfýnýn ve köylülüðün büyük çoðunluðunu etkileri altýna alarak, liberalizmle bir uzlaþma ve yeni rejimin bekasýný saðlama arayýþý içerisine girmiþlerdi. Ýkili iktidarýn tahterevallisinde dengeyi bozan en önemli olay Lenin'in sürgünde dönmesi oldu. Özellikle Nisan Tezleri'nde Rusya'da ufku burjuva demokrasisinin sýnýrlarýnýn çok ötesinde bir sosyalist devrime kitleleri kazanmak Mart ayýndan itibaren Lenin'in mücadelesinin en önemli amacý oldu. Kimi zaman kendi partisi içerisinde de tek kaldý, ancak Lenin'in özellikle kendisine kulak kesilen ileri iþçilerden aldýðý güç ve sýnýfýn geneline yayýlmaya baþlayan iktidarýn iþçi sýnýfýnýn eline geçmesi gerektiði fikrine ses vermesi mücadelesini kazanmadaki en önemli faktör oldu. Tabii ki hiçbir zaman öznesini karþýt çýkarlara sahip iki sýnýfýn oluþturduðu ikili bir iktidar rutin bir þekilde kendisini konsolide etmeye yetenekli olamayacaktýr. Ýki sýnýftan birisi kazanmak zorundadýr. Nitekim özellikle Haziran sonrasý süreçte liberal burjuvazi gerekirse kendi tahtýný eski toplumsal kalýntýlara terk etme pahasýna iþçi iktidarýný ezmek için her türlü yola baþvurdu. Çarlýk subaylarýna darbe tezgahlatmak, iþçi sýnýfý içerisinde güçlenmeye baþlayan Bolþeviklerin önder kadrolarýný tutuklatmak, provokasyonlar, katliamlar düzenlemek, dedikodular yaymak… Bunlar her seferinde saldýrýlara karþý esnek taktikler üretebilen Bolþeviklerin önderliðinde püskürtüldü. Örneðin, General Kornilov önderliðinde geçici hükümette dâhil olmak üzere devrimin tüm ürünlerini ezmek üzere harekete geçen gerici saldýrý, Bolþeviklerin Menþevik, sosyalist devrimci demeden tüm iþçileri, askerleri, toplumsal askerleri devrimin çýkarlarý için seferber etmesiyle püskürtüldü. Uzun erimli bir mücadelenin sonucunda Rus proletaryasý kendi çýkarlarýyla, liberallerin ve onlarýn güdümündeki uzlaþmacýlarýn çýkarlarýnýn nasýl karþý karþýya olduðunu öðrenebildiler. Bolþevik Parti bütün bu sürecin katalizörleri yani iþçi sýnýfýn yeni toplumsal þekilleniþ içerisinde geliþtirdiði reaksiyonlarýn ateþleyicisiydi. Bugün de insanlýk Ekim öncesi Rusya'nýn iþçi ve emekçilerinin karþý karþýya kaldýðý pisliklerle benzer bir þekilde baþ etmek zorunda. Milyonlarca insanýn yaþamýný mahveden savaþlara, toplumsal zenginliðin adaletsiz daðýlýmýna, sýnýfsal farklýlýklara, dizginsiz sömürüye, ezilen halklara gün yüzü göstermeyen milliyetçi þoven baskýlara set çekmek zorunda. Bunun tek çýkar yolu iþçi sýnýfýnýn ve devrimcilerin yeni Ekimler yaratmak amacýyla mücadeleyi körüklemelerinde. Yeni Ekimler için ileri!


Ýþçinin Yolu

Devrimci Teori Lenin emperyalist savaþlarýn milyonlarca insaný katlettiði, iþçi sýnýfýnýn baþta Rusya'da olmak üzere birçok ülkede iktidarý almaya kalkýþtýðý çalkantýlý bir dönemde 20. yüzyýlýn bir savaþlar ve devrimler yüzyýlý olarak akacaðýný öngörmüþtü. 20. yüzyýlý geride býrakalý on yýl oldu, emperyalist kapitalist sistemin insanlýk için yarattýðý korku filmi Lenin'in býraktýðý yerden devam ediyor. Belki 1917 Ekim Devrimi'nin yarattýðý rüzgârla tüm dünyada iktidarý almayý önüne hedef olarak koyan bir iþçi sýnýfý kalkýþmasýyla henüz yüz yüze deðiliz, ancak emperyalist-kapitalist sömürü düzeninin insanlýðý dünyanýn pek çok yerinde katliamlarla, kirli savaþlarla, halklar arasýndaki çatýþmalarla yüz yüze býraktýðý koþullarda Venezuela ve Nepal gibi örneklerde sýnýf kalkýþmalarýnýn provalarý yapýlýyor. Ortadoðu'dan Kafkaslara, Orta Asya'dan Afrika'ya kadar silahlarýn konuþmadýðý neredeyse tek bir coðrafya yok. Soðuk Savaþ'ýn sona ermesinin ardýndan dünyaya barýþ getirmesi beklenen ABD merkezli imparatorluk hayalleri bugün çatýþmadan baþka hiçbir þey üretemiyor. Ayný þekilde Soðuk Savaþý komünizm heyulasýna karþý ABD'nin periferisinde geçiren Fransa, Almanya gibi büyük AB ülkeleri Afrika baþta olmak üzere kanlý senaryolar yazmaktan geri durmuyorlar. Asya'nýn devleri Rusya, Çin ve Hindistan þimdiden ABD öncülüðündeki Batý'nýn karþýsýnda alternatif bir emperyalist cephe örme konusunda ciddi yol kat ettiler ve kimi zaman 2008'deki Rusya'nýn Gürcistan iþgalinde olduðu gibi açýktan meydan okuyarak, kimi zamanda hegemonyayý homurdanarak da olsa sineye çekiyorlar. Ancak þurasý bir gerçek ki, dünya artýk ABD'nin istediði gibi at koþturabileceði bir savaþ meydaný deðil. Kartlar yeniden karýlýyor, taþlar yerinden oynamaya devam ediyor. Yeni emperyalist güçler "biz de buradayýz" tümcesini daha yüksek sesle haykýrýyor. 2007'de Münih'te Putin tek kutuplu dünyanýn sona erdiðini ilan etmiþti, halefi Medvedev ondan iki yýl sonra dünyanýn tek bir ülke tarafýndan yönetilmesinin artýk mümkün olmadýðýný vurgulayarak Putin'in býraktýðý yerden devam etmiþti. Aralarýndaki rekabet keskinleþtikçe, emperyalist devler birbirleriyle daha fazla karþý gelmeye devam edecekler ve kendilerini hazýr hissettikleri anda yeni bir dünya savaþýna giriþmekten kaçýnmayacaklardýr. Savaþ zamanlarýnda emperyalist rekabet çýplak bir þekilde vücut bulur, artýk emperyalistler silahlarýný kitlelerden gizleyecek yalan üretemezler, üretme ihtiyacý da gütmezler. Yalanlar, bu silahlarý sýnýf kardeþlerine doðrultacak kitleleri ikna etmek için sýralanýr. Vatan savunmasý ve milli çýkarlar üzerine söylemler, yaygýn bir þovenizm eþliðinde kitlelerin afyonu haline getirilir. Barýþ dönemlerinde ise kapitalizmin çarklarý yaygýn bir silahlanma için seferber edilir. Tabi ki, silahlanmaya ayrýlan kaynaklar dünyadaki milyarlarca insanýn sefaleti uðruna harcanýr. Þu an yaþadýðýmýz dünya bu tanýmlamayý eþsiz bir þekilde hak etmektedir. Burada birkaç örnek vermek yerinde olacaktýr: Örneðin, dünyanýn en büyük savaþ makinesine sahip olan ABD'nin 2010 ve 2011 yýllarý için Irak ve Afganistan'da yürüttüðü savaþýn maliyeti bütçe hesaplamalarýnda 322 milyar dolar olarak hesaplanmýþtýr. Herkes Obama göreve geldiðinde yeni bir barýþ dönemi açýlacaðýný ümit ediyordu. Ancak ayný rakam Bush'un görevde olduðu 2007-2008 yýllarýnda harcanan 354 milyar dolardan sadece 22 milyar dolar az. Nobelli iktisatçý Joseph Stiglitz tarafýndan ABD'nin Irak ve Afganistan

11

Kapitalizmde Savaþsýz Bir Dünya Neden Mümkün Deðil? savaþlarýna bugüne kadar ayýrdýðý miktar yaklaþýk 3 trilyon dolar hesaplandý. Öte yandan Stockholm Barýþ Araþtýrma Kurumu SIPRI'nin verilerine göre 2009 yýlýnda tüm dünya genelinde silahlanma için 1.5 trilyon dolar para harcandý. ABD'nin buradaki payý 657 milyar dolar olarak belirtiliyor. Raporda ayrýca tüm dünyada son on yýllýk verilere göre silahlanma harcamalarýnýn yaklaþýk yüzde 49 oranýnda arttýðý belirtildi. Diðer verilere göre ise silahlanma için Çin 84.6, Fransa 65.74, Ýngiltere 65.35, Rusya 58.6, Almanya 46.87 ve Japonya 46.38 milyar dolar bütçe ayýrdý. Bu harcamalarýn kapitalizmin içine düþtüðü derin krize paralel olarak arttýðýný ve ayrýca silahlanma için en büyük bütçenin krizin dip noktasý olan 2008 yýlýnda en yüksek seviyeye ulaþtýðýný düþünürsek savaþlarýn krizlerle ne kadar iç içe olduðunu daha iyi anlayabiliriz. Ýstatistikî verileri günlük yaþamýn diline tercüme ettiðimiz zaman bu rakamlarýn nelerden kýsýlarak silahlanmaya ve savaþ endüstrisine yatýrýldýðý açýða kavuþuyor: Geçtiðimiz yýllarda tüm dünyada yaþanan ekmek ve açlýk isyanlarý, Haiti'de çamurdan kurabiyeler yaparak açlýðýný bastýrmaya çalýþan insanlar, Afrika'da müdahalelerin ve çatýþmalarýn ortasýnda milyonlarca aç insan… 2008'deki isyanlarýn ardýndan Dünya Bankasý Baþkaný Robert Zoellick, gýda fiyatlarýndaki yükseliþin yoksul ülkelerde 100 milyon kiþiyi daha da yoksullaþtýracaðýna dikkat çekerek, "Geçmiþten bildiðimiz gibi bu gibi sorunlar savaþlara neden olabiliyor. Dikkat etmeli." diyerek sýnýf kardeþlerini uyarmýþtý. Diyebiliriz ki, burjuvazi ekmek isyanlarýnýn kendileri için nelere mal olacaðýný tarihten çok iyi bilmektedir. Nitekim Rusya'da 1917 Þubat Devrimi'nin kývýlcýmýný da kadýnlarýn ekmek isyaný çakmýþtý. Diðer taraftan, son günlerde çokça timsah gözyaþlarýyla avutulmaya çalýþýlan Pakistan'da sel felaketinin kurbaný olan, evsiz kalan milyonlarca insan iç çatýþmalarda, topraklarýnda süren kirli savaþta ayný felaketleri zaten yaþamýyor muydu? Pakistan için yaratýlan göz boyamaya yönelik seferberlik ne kadar inandýrýcý olabilir? Kýsaca þunu söyleyebiliriz: Bir avuç kapitalist zenginliði birbirleriyle olan rekabette üste çýkabilmek, daha fazla kar edebilmek için insanlýðýn yaþamýný cehenneme çevirebilecek kaynaklara ayýrýrken; milyarlarca insan sömürü düzeninin eþitsizliðinin kurbaný olmaya devam etmektedir. Dünyada geliþen süreçlere göz atýldýðýnda çatýþmalar durmaksýzýn, üzerlerine yeni coðrafyalar da ekleyerek sürmeye devam edecektir. Geçtiðimiz günlerde Obama, ABD'nin Irak'taki muharip görevlerinin sona erdiðini açýkladý. Bu hamlesiyle belki Nobel Barýþ ödülünü ona layýk görenlerin gözlerini yaþartmýþtýr! (Geri çekilmeden sonra Irak'ta "yardým ve istiþare" birlikleri adý altýnda 50 bin ABD askerinin kaldýðýný belirtmeden geçmeyelim.) Elbette, Irak'ta ABD'nin geri çekilmesiyle geriye kalacak olan yeni bir þiddet döneminin kuluçkasýdýr. ABD'nin yarattýðý tahribat, ülkenin kronik istikrarsýzlýðýný süreklileþtirecek olan etnik gerilimler ABD'nin Irak'ta olduðu günleri aratmayacak bir þiddeti yaratmaya devam edecektir.

Irak'tan çekilme dünyada yeni bir barýþ döneminin deðil, ABD'nin savaþ gücünün dünyanýn diðer bölgelerinde daha fazla at koþturmasý anlamýna gelecektir. Son olarak savaþýn devam ettiði bir baþka ülke olan Afganistan'a 30 bin ek askerin daha gönderilmesi kararlaþtýrýldý. Afganistan Savaþý artýk vakayi adiyeye dönüþürken önümüzdeki dönemde savaþ bulutlarý Ýran üzerinde yoðunlaþacaða benziyor. ABD þimdilik tanklarýný Ýran'a sürmeye tereddüt ediyorsa, bunun en büyük sebebi ABD'nin artýk gücüne olan güveninin sarsýlmýþ olmasýdýr. Krizin yükü altýnda ezilen bir iþçi sýnýfýna bu yeni savaþýn hamallýðýný kabul ettirmek ABD egemen sýnýflarý için zor olacaktýr. Öte yandan, Ýran'ýn Rusya ve Çin etrafýnda oluþan emperyalist bloða oynamasý gelecekte yaþanacak olasý bir müdahalenin sadece Ýran sýnýrlarý içerisinde kalmasýnýn imkânsýz olduðunu göstermektedir. Ýran'dan baþlayarak tüm Ortadoðu'yu bu savaþýn naralarý saracaktýr. Ýçinde bulunduðumuz "barýþ dönemi"nde bu savaþýn denklemleri oluþmakta ve taþlar yerine oturmaktadýr. Tersinden bakýldýðýnda, Ortadoðu halklarý da bölgede adeta bir dinamit deposunun üzerinde oturmaktadýr. Irak'ta süren savaþla birlikte, ÝsrailFilistin-Lübnan üçgeninde süren çatýþmalar ve istikrarsýzlýk olasý bir savaþýn kapýlarýný aralamaktadýr. Ýsrail'in Filistin halkýna ve Lübnan'a yönelik saldýrganlýðýna cevap Hizbullah ve Hamas gibi Ýslami örgütlerden gelmekte ve bölge halklarýnýn büyük sempatisini kazanmaktadýr. Ýran'da bu iki örgüt aracýlýðýyla bölgeye müdahale ve Ýsrail'e karþý harekete destek verme þansýna kavuþmaktadýr. Ancak, Ýsrail'in saldýrganlýðýna karþý tepki burjuvamilliyetçi-Ýslamcý güçlerden gediði sürece mesele hiçbir zaman Ortadoðulu iþçi ve emekçiler için mutlu sonla noktalanmayacaktýr. Ancak, yeni bir kan banyosunu mümkün kýlacaktýr. ABD dýþýndaki emperyalist güçlerde silahlarýný kuþanmaya ve savaþ naralarýný yükseltmeye devam etmektedir. Avrupa Birliði'nin baþýný çeken Fransa, Almanya ve Ýtalya gibi ülkeler krize battýkça, silah endüstrisini daha fazla çalýþtýrmaktadýrlar. Bu durumun somut yansýmalarýný yakýn zaman içinde gördük: Geçtiðimiz aylarda, Le Figaro gibi Fransa'nýn saðcý gazeteleri hükümetin askeri bütçeye ek yapmamasýný eleþtiriyor ve Avrupalýlarý silah baþýna çaðýrýyordu. Almanya, son dönemde krize batan ve kendisinden gelecek yardýma bakan Yunanistan'ýn yardýmlar karþýlýðýnda denizaltý satýn almasýný istiyor. Ayný þekilde Fransa'da Yunanistan'a 2.5 milyar euroluk 6 fýrkateyn, 400 milyon euroluk 15 aramakurtarma helikopteri ve 4 milyar euroluk 40 rafale savaþ uçaðý almasý zorunluluðunu getiriyor. Her iki ülkede Yunanistan'da emekçilerin sosyal haklarý týrpanlanýrken, 7.5 milyar euroluk silah alým sözü istiyor. Aslýnda, Yunanistan'da yaþanan durum, bugün kapitalizmin krizini farklý þekilde aþmak isteyen iki sýnýfýn portresini çiziyor: Emekçiler krizin yükünü üzerinden atmak için mücadeleye koyulurken, burjuvazi kapalý kapýlar arkasýnda yeni savaþlarýn, saldýrýlarýn yollarýný döþüyor. Kapitalizmin kendisini artýk savaþsýz, çatýþmasýz bir dünyayla toparlamasý imkansýz. Ýþçi ve emekçi sýnýflar sömürü düzenini ortadan kaldýrmadýkça barýþ umudu yoktur ve kendi savaþ narasýný sýnýf düþmanlarýna karþý yükseltmeliler. Onlarýn durmaksýzýn silahlandýðý dünyada bizler de silahlarýmýzý kuþanmalýyýz. Bizim en büyük silahýmýz biraraya gelebildiðimizde onlarýn her türlü savaþ makinesini durdurabilecek güce sahip olmamýzdýr. Unutmamalýyýz ki savaþ zamanlarýnda onlarýn ordularýný oluþturan iþçi ve emekçiler kendi güçlerini örgütleyip, burjuva düzeni tüm dünyadan tasfiye ettikleri takdirde insanlýk için kalýcý bir barýþ, refah ve huzur mümkün olacaktýr. Fikret Seyhan


12

Ýþçinin Yolu

Enternasyonal G ü n e y A f r i k a ' d a Postaci Sýnýf Savaþlarý 11 Aðustos tarihli Times gazetesinin baþlýðý aynen þöyleydi: Güney Afrika'da Sýnýflarýn Savaþlarý. Anglo-Sakson sermayesinin sadýk yayýn organlarýndan Times'ýn da iþaret ettiði gibi Aðustos ayýnda iþçi sýnýfý ve burjuvazi arasýnda olanca sertliðiyle bir mücadele yaþandý Güney Afrika'da. Bu yazýnýn hazýrlandýðý sürede de devam ediyor hala. Mücadelenin baþlangýcý 1.3 milyon kamu emekçisinin greve gitmesiyle oldu. COSATU ve FEDUSA gibi sendikalara üye iþçiler 10 Aðustos'ta ücret artýþý ve konut fonu talepleriyle greve gittiler. Sendikalarýn %8.6'lýk zam ve 1000 randlýk(220 TL) konut yardýmý talebine karþýlýk hükümetin %7 artýþ ve 700 rand(150 TL) önermesi üzerine anlaþma saðlanamadý ve 10 Aðustos'ta mücadelenin fitili ateþlendi. 15 bin kamu emekçisinin Cape Town'da eylem yaptýðý bir günlük genel grevin ardýndan hükümet üzerinde yaptýrým uygulanamadýðýný gören kamu emekçileri tabandan ördükleri baskýyla sendika bürokratlarýný süresiz genel grev ilan etmeye zorladýlar. 18 Aðustos'tan itibaren baþlayýp süresiz olarak devam eden genel grevde 250 bin öðretmenin de katýlýmýyla sayý 1,5 milyona yaklaþtý. Öðretmenlerin, hastane personelinin, memurlarýn çalýþmadýðý Güney Afrika'da hayat durdu. Eylemlere polisin dahi katýldýðý görüldü, dayak atmak için deðil, kendi talepleri için. Bu durum ülkenin açýk bir siyasi kaos içerisinde olduðunun göstergesidir. Afrikalý emekçilerin içinde bulunduklarý þartlarýn zorluðu özellikle 2009 yýlýyla beraber artýþ gösterdi. 2009 yýlý boyunca 1 milyon kiþi iþten atýldý. Ülkede resmi iþsizlik oraný %25, ancak gerçek oranýn %40'ý bulduðu söyleniyor. Ýþçilerin maaþ artýþý taleplerine hükümetin cevabý ise son derece alýþýldýk: Para yok. Bu iddialara karþý Güney Afrikalý iþçiler de pek yerinde olarak dünya kupasý boyunca har vurulup harman savrulan paracýklarý hatýrlatýyor. Kupa boyunca devlet görevlilerine en lüks oteller tahsis edilip her türlü kýyak çekilmiþ, FIFA organizasyondan milyar dolarlýk karlar aparýrken Zuma hükümeti

FIFA'nýn talimatlarý doðrultusunda grevci iþçileri kendi polisine kurþunlattýrmýþtý. Devletin kasasýnda para olmamasýnýn külliyen yalan olmasýný bir kenara býrakalým ve bir an için organizasyona harcanan 4,5 milyar dolarý, kupa boyunca yaratýlan sýnýrlý istihdamýn kupa sonrasý kuþ olup uçmasýný, milyonlarca dolarlýk statlarda kupa sonrasý ancak inin cinin top koþturmasýný hatýrlayalým. Zuma hükümetinin para yok martavallarý burjuvazinin evrensel masalý aslýnda. Tayyip Erdoðan da TEKEL iþçilerine karþý vatandaþýn parasýný, yetimin hakkýný çarçur edemeyiz derken Zumagiller familyasýnýn içgüdüleriyle hareket ediyordu. Tam burada yeni bir parantezi Zuma hükümeti için açmak oldukça yerinde olacak. Zuma, iktidara 2007'de Afrika Ulusal Kongresi'yle(AUK) geldi. Güney Afrika Komünist Partisi(GAKP) ve COSATU gibi sendikalar da saðcý Mbeki'ye karþý "halkçý" Zuma'ya desteklerini sundular. Zuma'nýn partisi ANC Güney Afrika'daki siyahî kapitalistlerin pýtrak gibi içinden çýktýðý siyasi bir oluþum. Apartheid rejimi sonrasý Mandela'nýn baþkanlýðýnda bu parti içerisinden onlarca kapitalist cevher yetiþti. Zuma'nýn öncülleri sosyal sýnýflar arasýndaki uçurumu daha da açtýlar. Zuma ise tam da bu krizin ortasýna denk düþtü. 2007'de yine 700 bin civarýnda kamu emekçisinin katýldýðý bir ay süren grev Güney Afrika iþçi mücadeleleri tarihine en uzun grev olarak geçti. COSATU'nun kapitalistlerin imdadýna yetiþip grevin bittiðini ilan etmesiyle iþçilerin %12'lik zam talebi %7.5'la karþýlýk buldu.

2007'de sendikalarýn ve Komünist Parti'nin de desteðiyle Zuma emekçiler cephesinin oylarýný alarak geldi iktidara. Bugün ise iþçilerde hayal kýrýklýðý, Zuma'da ise tehdit, saldýrý, medya propagandasý ve polis zoru var. Dünyanýn her yerinde benzer eðilimler sürece damgasýný vuruyor. Ýþte Yunanistan ve Papandreu, iþte Afrika ve Zuma. Ancak bu Afrika ülkesinde rejime öfke katbekat artýyor. Dünya kupasý öncesinde baþlayan süreç egemen sýnýfýn varlýðýna tehdit haline geliyor. Sendika bürokrasisi bu zorlu dönemde oldukça zorlanacaða benzer. Ýþin dramatik yaný Komünist Parti ve COSATU'nun hala Zuma ile içli dýþlý olmasý, onun kabinesinde bakanlara sahip olmasý. Þurada burada alelacele bitirilen eylemler, grevlere yönelik tepeden gelen muhalefet sendika bürokrasisinin þartlý refleksleri. Komünist Parti'nin teorisine göre ise G. Afrika'da daha burjuva demokratik aþamaya geçilmedi, burjuvaziye destek önemli. GAKP'ne göre geçmiþin kazanýmlarýný korumak ve þiddetin önünü almak þart. Hele ki milli birlik ve beraberliðe en çok ihtiyaç duyulan þu günlerde! Anlayacaðýmýz yine ayný hikâye: Sen çok yaþa burjuvazi! Ýhanet cephesini býrakýp iþçilere dönersek… Kamu emekçilerinin grevine destek çýð gibi büyüdü. Metal iþçileri sendikasýnýn 31 bin üyesi de %15'lik zam talebiyle greve gittiklerini açýkladýlar. Maden iþçilerinin de katýlýmýyla sayý 1,5 milyonu geçecek. Önümüzdeki süreçte artan sýnýf çeliþkileri karþýsýnda Zuma hükümeti zora daha fazla baþvurmak durumunda kalabilir. Örgütlü burjuvazi karþýsýnda iþçilerin tek çaresi ise çelikten disiplinle örgütlenmek. Sýnýf savaþýnýn galibini belirleyecek olan en önemli faktör de bu olacak.

Pakistan'da Sel Felaketi

Pakistan'da Muson yaðmurlarýnýn sele dönüþmesiyle resmi rakamlara göre 2 bine yakýn kiþi hayatýný kaybetti. Ülke çapýnda etkisini hissettiren selden 15 milyon kiþinin zarar gördüðü bildiriliyor. Tarým aðýrlýklý bölgelerde selin sonuçlarý çok daha aðýr oldu. Yüzbinlerce hayvan telef olurken, erzak yýðýnlarý selle beraber yok oldu. Dýþiþleri Bakaný'na göre ülkenin üçte birinin etkilendiði sel, Pakistan'ýn 80 yýldan beri yaþadýðý en büyük felaket. Selden en çok etkilenen ise geniþ emekçi yýðýnlarý oldu. Sýðýnabilecekleri hiçbir mülkü olmayan kitleler selin etkisinden kurtulmak için büyük bir koþuþturma halindeler. Yiyecek yemek, giyecek giysi bulamayan, içme suyu sýkýntýsý nedeniyle ölümle boðuþan, ilaç yetersizliði nedeniyle salgýn hastalýklarýn pençesine düþen ve sýðýnacak bir çadýr dahi bulamayan milyonlarca kiþi hükümetten ve diðer ülkelerden yardým bekliyorlar. Ancak hükümet þu ana kadar kýlýný dahi kýpýrdatmadý. Kaldý ki Asýf Ali Zerdari baþkanlýðýndaki hükümet daha 2009 yýlýnda sýnýra yakýn bölgelerde ABD ordusunun desteðiyle Taliban'a karþý yürüttüðü savaþta 2 milyondan fazla insanýn evinden kovulup mülteci olmasýna yol açmýþtý. Birleþmiþ Milletlerin bildirdiði rakamlara göre sel sonrasý evsiz kalan insan sayýsý 4,5 milyonu buluyor. 6 milyon kiþi ise açlýk tehlikesinde. Dünya Saðlýk Örgütü'nün araþtýrmasýna göre ise bu 6 milyonun %80'i içme suyu sýkýntýsý da çekiyor. Bu rakamlar ise sadece tahmini ve ayný zamanda resmi sözcülerin açýkladýðý rakamlar. Gerçek rakamlarýn çok daha büyük olmasý oldukça muhtemel. Hükümet ise yardým çaðrýlarýna karþý oldukça yavaþ hareket etmekte. Daha geçen ay Haiti'deki büyük depremin ardýndan evsiz kalan yýðýnlara devletin hiçbir yardýmda bulunmadýðýný, dahasý yurtdýþýndan gelen yardýmlar üzerinde de yolsuzluk yapýldýðýný yazmýþtýk. Zerdari ve kabinesi Haiti yönetiminden oldukça feyz almýþa benzer. Ekonomistlerin tahminlerine göre selin Pakistan'a maliyeti 4-5 milyar dolar olacak.

Þehirlerde enerji santrallerini, altyapý aðýný felç eden sel kýrda da üretimi engelleyerek etkisini gösterdi. Pakistan Asya'nýn buðday üretiminde üçüncü, pamukta ise dördüncü. Sel sonrasý ülkedeki pamuk üretiminin %30 oranýnda azalacaðý söyleniyor. Böylece sanayiye hammadde giriþinde de sorunlar yaþanacak. Ayný zamanda tarým sektörü Pakistan'da hala ekonominin kilit noktalarýndan biri, nüfusun %45'i tarým alanýnda çalýþýyor. Buðday, pamuk ve þeker üretimine odaklanmýþ eyaletlerde selin sonuçlarý oldukça vahim oldu. Kýrsal bölgelerde selden en çok etkilenen kýsým da yine yoksul köylüler oldu. Güney Puncap ve Sindh bölgelerinde toprak aðalarý topraðýn %80'ine sahipler. Aðalar selden sonra güvenli yerlere kaçtýlar ancak yoksul köylülerin gidebilecekleri hiçbir yer yok. Küçük çiftçiler ise ürünlerinin yok olmasýyla açlýk tehlikesiyle karþý karþýya. Bu dönemde tefeciler ve toprak aðalarý köylüye kredi açarak onlarý daha da kendilerine baðlama derdindeler. Yoksul köylüler açlýktan ölmemek için mecburen yýlana sarýlacaklar, ancak bu da onlarý toprak sahiplerine eskisinden de sýký baðlarla baðlayacak. Pakistan'ýn çalkantýlý atmosferinde selin siyasi sonuçlarý da ülkedeki kaosun artmasýný saðladý. Taliban ele geçirdiði bölgelere devletin güvenlik birimlerini sokmuyor ve yardýmlarý kendisinin yapacaðýný belirtiyor. Halihazýrda derin bir politik bunalýmýn içinden geçen Pakistan'da Taliban'ýn kitlelerin öfkesini arkasýna alarak güçlenmesi ihtimali karþýsýnda ürken ABD, Pakistan'a yardýmlarý sýklaþtýrma sözü verdi. Birleþmiþ Milletler de 460 milyon dolarlýk yardým paketi hazýrladýðýný duyurdu. Ancak bu da Pakistan'ýn yaralarýný sarmasýna yetmeyecek. Felaketin maliyeti milyarlarca dolar ve bunun sorumlusu da yýllar boyu sel ve deprem gibi doðal olaylar karþýsýnda hiçbir önlem almayan, altyapý güvenliði saðlamayan kapitalist hükümetler. 15 milyon insan bu ihmaller sonucu zarar gördüðü gibi, burjuvazinin toprak aðalarýyla onyýllardýr süren iþbirliði neticesinde selin emekçilere getirileri de katlandý. Pakistanlý iþçiler ve köylüler önce emperyalist savaþla boðuþtular, þimdi de selle mücadele ediyorlar. Kapitalistlerin hükümeti ise onlarý daha saðlam zincirlerle baðlamakla meþgul. Pakistan'da çok derin bir siyasi kriz var ve bu Müþerref döneminden beri sürüyor. Bu rejimin tek alternatifini ise Pakistan iþçi sýnýfýnýn devrim mücadelesi yaratabilir. Burjuva politikacýlarýn yönetemediði bir siyasi kaos döneminde emek cephesinin sosyalizm alternatifi tüm karanlýðý kendi elleriyle yýrtacaktýr.


Enternasyonal Postacý

Ýþçinin Yolu

13

Küba'da Reform Süreci: Ýllüzyonlar Yýkýlýrken... Küba'da reform süreci Raul Castro'nun Aðustos baþýnda yaptýðý açýklamalarýn ardýndan hýz kazandý. Bugüne gelinen süreç içerisinde hükümet cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik aletler tüketimini serbest býrakmýþ; Kübalýlarýn yabancý turistler için inþa edilen otellerde konaklamalarýnýn yolunu açacak yasa deðiþikliklerini onaylamýþtý. Elbette bu tüketim serbestisinden yararlananlar yoksul Küba halký olmadý. Turistlerin kaldýðý otelde bir gece kalabilmek bir Küba iþçisinin onlarca aylýk maaþýna denk düþüyor. Reform süreci içinde iþçiler için tavan ücret uygulamasý kaldýrýldý ve parça baþý sisteminin öncülü olan bir uygulamaya geçildi. Reform programýný yönlendirenler bu deðiþikliðin emek üretkenliðini artýracaðýný belirtmiþlerdi. Ancak bu sistem ülke içindeki eþitsizliðin artmasýna yol açtýðý gibi, iþçilerin dizginsizce sömürülmesinin de yolunu hazýrlýyor. Geçtiðimiz bu süreçte kamu görevlilerinin konut mülkiyeti elde etmelerinin ve konutlarýný miras býra-kabilmelerini saðlayacak yasalar da kabul edilmiþti. Bugün ise bir adým daha ileri gidildi ve kendi evini yapmak isteyenlere inþaat serbesti tanýnarak bireysel konut mülkiyetinin yolu açýldý. Reformlar Ne Anlama Geliyor? Bugüne geldiðimizde ise reformlarýn, Küba halkýný bireysel iþletmelerin kuruluþuna izin verileceði bir döneme hazýrladýðý görülüyor. Bireysel giriþimler üzerindeki engeller kaldýrýlýyor. Bu ise kapitalist temeldeki özel iþletmelerin üretim hayatýna girmesini kolaylaþtýracak. Üretimdeki devlet kontrolünün kademeli olarak yerini özel giriþimcilere býrakacaðý bir döneme girileceðini söyleyebiliriz. Raul Castro liderliðindeki hükümetin reform sürecindeki temel programý bu yönde. Bunu saðlamak için tarým sektöründeki devlet hakimiyeti arka plana alýndý ve üretimdeki merkeziyetçi kurallar gevþetildi, kiþilerin kendi ürünlerini yetiþtirip satmalarýna izin veren yasalar geçirildi. Geçtiðimiz günlerde berberlerin yasayla kendi dükkanlarýna sahip olmalarýnýn yolunun açýlmasý pek çok yerde Küba'da "sosyalizm"in çözülüp çözülmediðine dair tartýþmalar doðurmuþ, Küba'nýn nereye gittiðinin sorgulandýðý bir döneme girilmiþti. Berberlerle ilgili deðiþiklik aslýnda yapýlmak istenenlerin ancak küçük bir adýmýydý ve salt bir prova niteliði taþýyordu. Önümüzdeki dönemde ise bu uygulamalarýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý ve serbest mesleðin önündeki engellerin kaldýrýlmasý gündemde. Ki Raul Castro da bu iddiayý olumlayarak küçük iþletmeler üzerindeki devlet kontrolünün azaltýlacaðýný belirtmiþti. Bugüne kadar yapýlan deðiþiklikler toplumu serbest piyasa kapitalizmine yavaþ yavaþ ýsýndýrmak amacý taþýyor ve bu amaç sebebiyle de bir sýçrama tahtasý görevi görüyor. Fidel Castro'nun baþkanlýktan çekiliþiyle hýz kazanan süreç, Küba'nýn uluslararasý kapitalizmle tam entegrasyonunun saðlanacaðý bir aþamayla neticeleneceðe benziyor. Gerek Küba Komünist Partisi yetkililerinin gerek hükümete yakýn çevrelerin yaptýðý çeþitli açýklamalarda kamu sektöründe þiþirilmiþ bir istihdamýn bulunduðu, üretici güçlerin yeterince kullanýlmadýðý ve verimliliðin artmasý için yeni yollar bulunmasý gerektiði vurgusu var. Yeni plana göre devlet sektöründe maliyet artýþýna sebep olan artý nüfus bireysel iþletmelerin teþvik edilmesiyle yaratýlacak yeni istihdam olanaklarýndan faydalanacak. Bu özel iþletmelerin sahip olabileceði iþçi sýnýrý henüz belli deðil, ancak bunun da kademe kademe arttýrýlacaðýný söyleyebiliriz. Ekonominin yapýsal dönüþümünde yabancý sermayedarlara da artan oranda imtiyazlar saðlanýyor. Yeni yasaya göre yabancý sermayedarlar devlet arazilerini 99 yýllýðýna kiralayabilecekler. Bu imtiyazlarýn amacý ise Küba'nýn son dönemde ekonomisinin hayati önemdeki kesimini oluþturan turizm gelirlerinin devamlýlýðýný ve artýþýný saðlamak. SSCB'nin çöküþünden sonra Küba turizm sektöründe yabancý sermayeye geniþ alanlar açarak rahat bir nefes almýþtý. 1991'deki çözülüþten sonra Küba hükümeti yabancý yatýrýmlarýn önündeki engelleri kaldýrarak ülkeye sermaye akýþýný serbest býrakmak zorunda kalmýþtý. 20 yýl içinde þiddetle artan bir etki yaratan bu politika sonucu bugün Küba'daki doðrudan yabancý yatýrým milyar dolara

ulaþmýþ durumda. Küba Ekonomisinin Niteliði ve "Devrimci" Ýllüzyonlar Küba, SSCB'nin çözülüþünden beri yýllar boyu Stalinist sol tarafýndan "sosyalizmin taþýyýcýsý", "umudun kalesi" olarak methedildi. Kabesi büyük bir gürültüyle çökenler için biricik tutunacak dal olarak geriye Küba kalýyordu. Rusya hýzla serbest piyasa kapitalizmine geçmiþ, Çin 1970'lerden beri mevcut ekonomik sistemini "piyasa sosyalizmi" gibi ucube bir kavramla tariflemiþ, Doðu Avrupa'daki bürokratik diktatörlükler yýkýlmýþ ve bu bölge yeni bir pazar olarak kapitalizmin imdadýna yetiþmiþ, Batý merkezli sermaye gruplarýnýn tahakkümü altýna girmiþ bulunuyordu. Doðu Bloku hülyalarýndan geriye yalnýz en koyu Stalinistlerin bile savunmaya cesaret edemedikleri Kuzey Kore ve SSCB'nin Karayipler acentasý Küba kalýyordu. Peki, tüm Doðu Bloku ülkeleri serbest piyasa kapitalizmine geçerken Küba neden ayný rotayý izlemedi ve bürokratik devlet kapitalizmi rotasýnda kalmaya devam etti? Bu soruyu ancak Küba'nýn kendi iç dinamikleriyle anlayabiliriz. Örneðin Çin, devrimden sonra hýzla üretimi artýran bir sanayi programýný hayata geçirmiþti. Mao'nun "Büyük Ýleri Atýlýmý" on milyonlarca kiþiyi açlýktan kýrdý geçirdi ama bu atýlým programý Çin'in geleceðini tayin edecek bir dönüþümün düðüm nok-

tasýydý. Çin son 30 yýlda emperyalistlere kök söktürecek konuma, kapitalizmini kademeli olarak geliþtirerek geldi. SSCB sonrasý Rusya zaten güçlü bir sanayiye sahipti. Küba ise hiçbir zaman kendi sanayisini geliþtirme imkâný bulamadý. 60'lý yýllarda Che bu yönde hamleler yapmaya baþladýðýnda ise bir anda istenmeyen adam ilan edildiðini gördü. SSCB ile karþýlýklý anlaþmaya göre Küba yatýrýmlarýný sanayiye deðil fakat tarýma ayýracak, þeker pancarý üretimine endeksli monokültür bir ekonomiye dayanacaktý. Nesnel koþullarýn elveriþsizliði ulusal kalkýnmacý Castro önderliðinin elini kolunu baðlýyordu. Castro arada sýrada Latin Amerika'nýn baðýmsýzlýðýndan dem vuracak oluyor fakat ülke ekonomisinin güçsüzlüðü onu hemen tekrar SSCB ittifakýnýn þefkatli kollarýna teslim ediyordu. Küba'da devrim bir iþçi devrimi deðil, ulusal kalkýnmacý reformist önderliðin iktidarý ele geçirdiði bir toplumsal olay olarak gerçekleþmiþti. Kapitalizmle ve özel mülkiyetle herhangi bir sorunlarý olmadýðýný açýklayan Fidel Castro ABD'den yüz bulamayýnca yüzünü SSCB'ye döndü ve planlý ekonomi, devlet mülkiyeti temelinde yutturulan bir "sosyalizmle" 50 yýl boyunca bürokrasinin sözcülüðünü üstlendi. Küçük burjuva önderlik üretimin baþýna çöreklenerek bürokratik denetimi hâkim kýldý. Ancak düþük ölçekte sanayileþebilen Küba'da üretim tamamen devlet kontrolünde, tepeden bürokratlar tarafýndan denetlenen bir süreçten ibaretti. Küba'da ne iþçi konseyleri oluþmuþtu ne de üretimde iþçi denetiminin nüveleri mevcuttu. Ýþçilerin ürettiði artý-deðere el koyan bürokrasi yönetimde de tek hâkim sýnýf olarak kendini örgütlemiþti. Ýþte SSCB'nin çözülmesinden sonra kesilen yardýmlar neticesinde bu bürokratik mekanizma reformlar yapmaksýzýn ayakta kalamayacaðýný anladý ve ilk adým yabancý sermayedarlara kapýlarýn açýlmasý oldu. Sanayinin dünya piyasalarýndaki yetersiz rekabet gücü bürokrasiyi alternatif önlemleri düþünmeye sevk etti.

Þeker pancarýnýn yerini turizm aldý ve Küba bir süre böyle ayakta durmayý denedi. Ancak gelinen noktada üretimdeki verimsizlik ve dünya pazarýnýn sýkýþtýrmalarý karþýsýnda bürokratik önderlik kadiri mutlak bir devlet hakimiyetinin çözülmesi ve üretimdeki bürokratik kabuðun yavaþtan çatlamasýný ekonomik kalkýnma için elzem görüyor. Böylece serbest piyasa kapitalizminin tohumlarýnýn atýlmasýyla iþçi sömürüsünün koþullarý da aðýrlaþtýrýlacak. Devlet güvencesinden yoksun býrakýlan iþçi sýnýfýndan, sermayedarlarýn insafýna býrakýlma pahasýna, üretimi artýrmalarý istenecek. Elbette tüm bunlar Küba'nýn özgün koþullarý göz önüne alýndýðýnda derece derece yapýlýyor ve aslýnda SSCB çözüldüðünden beri de sistematik reformlar dizisi iþlemeye devam ediyor. Küba'nýn ekonomik özgünlüðüne yukarýda deðinmiþtik. Bunun yanýnda Fidel'in yarattýðý gelenek de Küba'yý geçmiþteki Stalinist diktatörlüklerden ayýran bir görüntü sunuyor. Castro önderliðindeki bürokrasi diðerlerinin aksine sanki üretimde ve yönetimde bir iþçi denetimi söz konusuymuþ gibi davranarak Küba'da sýnýflar arasý bir toplumsal mutabakat olduðu izlenimini vermek için özenle uðraþtý. Eþitlikçi söylemler, Fidel'in popülizmi, ABD baskýsýnýn doðurduðu anti-Amerikancý histeriyle bütünleþti ve Fidel yönetimi kitle desteðini kendi iktidarý için bir meþruiyet aracý olarak hep kullandý. Geniþ halk kitleleriyle iliþkiyi iyi tutmaya çalýþan hükümet "halk yönetimi" söylemi altýnda devrimci muhalefetin önlemini daha doðmadan aldý. Fidel'in Havana mitingleri ve daha birçok ideolojik destek yönetimdeki bürokrasiyle emekçi sýnýflar arasýnda bir uzlaþma ortamýný bürokrasinin eline verdi. Emekçi sýnýfla bürokrasi arasýndaki, diðer Stalinist devletlerden görünüþte oldukça farklý olan bu özgün iliþki reformlarýn parça parça yapýlmasýný zorunlu kýlan etmenlerden biri. Fidel'in iktidardan çekiliþi de bu sürecin önemli noktalarýndan biri oldu. 50 yýl boyunca kitlelerin hafýzasýnda devrim ve sosyalizmle özdeþleþen Fidel'in kapitalizme geçiþ buyruklarý vermesi derin bir sadakat kaybýna yol açýp geniþ kitleleri rejim muhalifliðine itebilirdi. Böylece Raul Castro geçiþ programýný hayata geçirmek için hamleler yaparken Fidel de perde arkasýndan yaptýðý açýklamalarla devrimci retoriði kullanmaya devam edebiliyor. Ayrýca bürokrasinin ekonomik denetimini bir anda yitirmesi de kendi çýkarlarýna ters. Zaman içerisinde özel kiþilerin hizmetine tahsis edilecek devlet iþletmelerinde de bu çok özel kiþiler üst düzey bürokrasinin içerisinden seçilecek. Çin'de olan buydu. Küba'da da iþçileri denetleyen fabrika müdürleri, üretim sürecinde ayrýcalýklý bir yer edinen ve toplumsal farklýlaþmanýn temelini oluþturan bürokratlar süreçten kazançlý çýkan unsurlar olacak. Tek Ülkede Sosyalizm: Bir Teorinin Ýflasý Tüm bu saydýklarýmýzdan sonra Küba'da sosyalizmin iflasý haykýrýþlarýnýn boþ laftan baþka bir þey olmadýðý görülecektir. Her fýrsatta Küba'ya saldýran burjuva liberallerine bu kozu verenler de küçük burjuva sol unsurlar. Boþ hayallere kapýlanlarýn, nihayetinde hayal kýrýklýðýna uðramasý kaçýnýlmaz bir durum. Oysa devrimcilik, kendine fýrtýnadan sýðýnacak limanlar aramakla, boþ umutlarýn telkin edici sarhoþluðunda manen rahatlamakla olmaz. Kendine küçük umut kaynaklarý yaratmak ve bu küçük dünyada teselli bulmak küçük burjuva rüyalarýn kaçýnýlmaz sonucudur. Küba örneði bu gerçeði tüm çýplaklýðýyla gösteriyor. Bundan 80 yýldan fazla zaman önce, Stalinist bürokrasinin teorik sýðýnaðýný oluþturan Tek Ülkede Sosyalizm teranesine verdiði cevapta Troçki kapitalist dünya sisteminin birbirine kopmaz baðlarla baðlý olduðunu teorik olarak açýklamýþtý. Bunun pratik sonuçlarý SSCB örneðinde çok önceden görülmesine raðmen Küba konusundaki illüzyonlar ancak bugün yýkýlýyor. Marksist teorinin yerine küçük burjuva hayal dünyasýyla karýþýk devrimci romantizm ikame edilince sonuç hep ayný oluyor: yine hüsran yine hasret… Oysa dünya devrimi þiarý, bir dünya sistemi olan kapitalizmi yeryüzünden silmek için yegâne çözüm olarak önümüzde duruyor. Ferit Eren


14

Ýþçinin Yolu

Kultur Sanat

Katledilen Kültür Mirasý: Allianoi

Ýzmir'in Bergama sýnýrlarý içerisinde yer alan antik kent Allianoi sular altýnda kalýyor. 1998'de keþfedilen ve o günden beri yapýlan kazýlarla birçok köprü, cadde, kiliseye sahip olduðu anlaþýlan Allianoi 2001'de 1. derecede arkeolojik sit alaný ilan edilmiþti. Bugüne kadar ancak %20'si ortaya çýkarýlabilen antik kent bir saðlýk yurdu olarak da biliniyor. Allianoi'nin son günlerde baþýna gelenler ise piþmiþ tavuðun baþýna gelmeyen cinsten. 90'lý yýllarda henüz daha kent gün ýþýðýna çýkmamýþken ihaleyle Koçoðlu firmasýna verilen baraj yapýmý kararý Allianoi'nin 12 yýllýk serüveninin sonu oldu. Devlet Su Ýþleri'nin baraj yapýmý hususundaki ýsrarlarý en sonunda sonuç verdi. Tarihi ve kültürel bir deðer olan antik kent konusunda Kültür Bakanlýðý utangaç cevaplarla geçiþtirmeci bir tavýr izlerken, böylesine hassas bir konuda DSÝ'nin yer yer tehditlere varan ifadelerle inisiyatifi üzerine almasý dikkat çekti. Sistemin mantýðý öyle bir iþliyor ki en derin kültürel meselede bile "Devlet Su Ýþleri" tek yetkili merci olabiliyor. DSÝ'nin iddialarý ve amaçlarý sistemin doðasýný teþhir açýsýndan bize tipik bir örnek sunuyor. DSÝ'ye göre kent halihazýrda 2000 yýldýr yerin altýnda kalmaya alýþýktý ve bölgede azami 50 yýl sürecek bir baraj kullanýmý çok önem teþkil etmezdi. DSÝ'nin algýsýna göre Bergamalý yurttaþlar 2060 civarlarýnda çok sevdikleri antik kentlerine kavuþabilirlerdi. 2060'a kadar kapitalizm genel anlamda yaþanabilir bir dünya býrakýrsa tabi. DSÝ'yi bir kenara býraktýðýmýzda Allianoi'yi sular altýnda býrakmak için kenetlenmiþ bir kurumlar silsilesi görüyoruz: Kültür Bakanlýðý, Çevre Bakanlýðý, ihaleyi alan firma… Bu eksenin çabalarýyla geçtiðimiz dönemde kentin üzerinin kille kaplanarak "korunmasýný" öngören kararý Danýþtay iptal etmiþti. Bugün ise ufacýk bir kelime oyunuyla "kil"i "kum" yaptýlar ve Allianoi'nin üzerinin kumla kaplanmasýna karar

verildi. Böylece en eski saðlýk yurtlarýndan biri olan kentin Yortanlý Barajý'nýn sularýnýn altýnda istirahat etmesinin yolu açýldý. Ýzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlýklarýný Koruma Kurulu'nun kararýna göre kentin üzeri kumla örtülecek ve derhal baraj yapýmýna baþlanacaktý. Kapitalist sistemde istisnasýz tüm çevre bakanlarýnýn Erdoðan'ýn özdeyiþiyle tam da "çevrecinin daniskasý" olmalarý

alýþýldýk bir durum. Çevre ve Orman Bakaný Veysel Eroðlu da Allianoi'yle ilgili açýklamalar yapan Tarkan'a saldýrarak tipik bir "çevrecinin daniskasý" olduðunu kanýtladý. Veysel Eroðlu 1998'den beri bölgede kazý yapan araþtýrmacýlarý suçladý. Ýhaleler verilmiþ, rantlar çoktan pay edilmiþken hesapta olmayan küçük bir "çevresel" olayýn sermayedarlarýn iþini bozmasý Eroðlu'nu isyan ettirmiþe benziyor. Bakana göre "Allianoi diye bir yer yok, orasý Paþa Ilýcasý". Birkaç inci daha: "Oraya biz 60 milyon lira para harcadýk. Bir takým cahil insanlar yüzünden, bazý art niyetli kiþiler yüzünden orada su tutulamadý çiftçiler maðdur oldu. 2 senedir bekliyor, neticede artýk tahammülümüz de yoktur. Bu tamamen Paþa Ilýcasý adýyla bilinen ve zaman içinde tadilatý yapýlmýþ olan bir kaplýcadýr. Allianoi diye bir þey yoktur. O kiþinin uydurduðu bir þeydir." Her zamanki gibi… Yine yalanýn biri bin para. Þimdi bir diðer bakana dönelim. Kültür ve Turizm Bakaný Ertuðrul Günay da çaresizlikten dem vur

muþ: "Ortada trilyonlara mal olmuþ, bitmiþ bir baraj var. Çevredeki köy ve kasabalarýn sulama ihtiyaçlarý var. Biz burada koruma-kullanma dengesi kullanmaya çalýþýyoruz. Allianoi ile ilgili duyarlýlýðý tüm kalbimle paylaþýyorum ama baraj yapýldýktan sonra bir koruma önlemi alarak birlikte taþýmak konusunda yöntem bulmak gerekiyor. Ýçinde bulduðumuz açmazý, çaresizliði de herkesin anlamasýný rica ediyorum." Pek duyarlý kültür bakanýnýn söylediklerini sýnýfýnýn dilinde þöyle tercüme edelim: "Dün Hasankeyf olur bugün Allianoi, kültürel deðerler, para getirdiði ölçüde yaþama hakkýna sahiptirler. Allianoi ile ilgili duyarlýlýðýmýn sýnýrý budur." Ýþte Günay'ýn bahsettiði çaresizlik tam da burjuvazinin içinde bulunduðu tarihsel açmazý simgeliyor. Dolaylý ya da dolaysýz, kar getirmeyen þey, niteliði her ne olursa olsun, varolma hakkýna haiz deðil. Ýhaleyi alan firma ise geliþmelerden doðan fýrsatý hiç kaçýrmadý ve hukuki süreç henüz devam ederken emrivaki hamlelerle bölgeye 120 iþçi göndererek kumlama iþlemlerine baþladý. Üstelik kullanýlan maddede dahi sahtekarlýða baþvurdular. Kentin üzerine Horasanharcý denen bir madde dökecekleri yerde düpedüz beton harcý kullandýlar. 1. derecede sit alanlarýna yapýlan barajlar bitmedi ve bitmeyecek de. Dün Hasankeyf, bugün Allianois, yarýn bir baþkasý… Hidroelektrik santrallerle yok edilen tarihi ve kültürel deðerler, doðayý þiddetle tehdit eden nükleer santraller, çevre katliamlarý bu sistemin doðasýna özgü. Daha geçen aylarda BP çok büyük bir çevre felaketine imza atmýþtý. Benzer þekilde Çin'de de bir petrol faciasý meydana gelmiþ ve bölgedeki doðal iþleyiþin canýna okumuþtu. Kar etmekten baþka hiçbir dürtü tanýmayan bir üretim sisteminin sonucu tüm bunlar. Dolayýsýyla doðayý ve bir bütün olarak dünyayý kapitalizm canavarýnýn elinden kurtarmanýn yolu doðrudan sistemin kalbine gerçekleþtirilecek öldürücü vuruþtan geçiyor. Kapitalizm insanlýða barbarlýktan baþka yol vadetmiyor.

ÝÞÇÝ KÝTAPLIÐI: Dünyayý Sarsan On Gün 91. yýlýný kutlayacaðýmýz Ekim Devrimi, insanoðluna en ölümsüz hafýzalarý yarattý. Bu hafýzadan alýnan inançla oluþturulan eserler halen en çok okunan, en canlý sanat eserlerini teþkil ediyor. Amerikalý bir gazeteci olan John Reed'in Dünyayý Sarsan On Gün kitabý da bu eserlerden biri. Yazarýn çok iyi gözlem gücü ve komünist bir bilinçle yazdýðý kitap Rus Devrimini daha yakýndan öðrenmek isteyenler için iyi bir alternatif. Dünyayý Sarsan On Gün'ü kýsaca Rus Devrimi'nin Petrograd üzerinden aktarýldýðý gerçekçi bir anlatý olarak tariflendirmek mümkün. Kitabýn asýl baþarýsý ise yazdýklarýný birebir yaþamýþ, tarihe yakýndan tanýklýk etmiþ bir yazarýn kaleminden çýkmýþ olmasý. Yani anlatýlanlar birer kurgu deðil gerçekler. Dünyayý Sarsan On Gün, yalnýzca 1917 yýlýný Petrograd sýnýrlarý içerisinde ele alýyor olsa da 1917 yýlýný biriktiren somut mücadele deneyimlerini ve bir bir örülen süreçleri neredeyse 1905 devrimi sürecine kadar götürerek anlatýyor. Örgütleri dahi tanýtýp haklarýnda genel bilgi vererek kitaba baþlayan yazarýn dönemi kapsamlý bir þekilde kavratma derdi hemen kendisini belli ediyor. Öyle ki gündem üzerine yapýlan polemiklerde örgütlerin aldýðý tavýrlarý belirtirken Bolþevik bir bilinç yaratma amacý hemen kendisini belli ediyor. Tabii bu tartýþmalarýn her birine yazar sokaðýn nabzýný eklemeyi de hiç ihmal etmiyor. Yazarýn bu yöntemi de aslýnda devrim sürecinde kitle içindeki duruþun belirleyiciliðinin ne denli önemli olduðu, bundan gayrýsýnýn da tarihte bir sayfa olmaktan ileri gidemeyeceði düþüncesinden ileri geliyor. Petrograd'ýn devrimin

lokomotifliðini üstlendiði olaylarý, örneðin ayaklanma sürecini okurken Bolþeviklerin örgütlü gücünün tarihin en büyük olaylarýndan birinin nasýl baþarýyla gerçekleþtirmesini saðladýðýna bir kez daha tanýklýk ediyoruz. Kitapta okura ansiklopedik bilgileri sýralama yoluna gitmekten ziyade tüm süreci sokak bildirileri, anýlar ve gazete manþetleri gibi canlý ve somut unsurlar üzerinden anlatýlýyor olmasý okumayý kolaylaþtýrýrken anlatýmýn gerçekçiliðini de kat be kat arttýrýyor. Devrimin toplumun içine ne denli iþlemiþ olduðu, alýþkanlýklardaki deðiþimlerin, politik bilincin nasýl ilerlediði gibi tam da hayatýn en içinden örneklerle sunuyor olmasý kitabýn yöntem açýsýndan unutulmayacak bir eser olmasýný saðlýyor. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci yükseliþ durumunda sýnýf reflekslerini kendi özgüllükleriyle ortaya koyuþuna dair bir alýntý yapalým; "Lokanta ve otel garsonlarý örgütlenmiþ, artýk bahþiþ kabul etmiyorlardý. Lokanta duvarlarýnda 'bahþiþ kabul edilmez' ya da 'bir insan baþkalarýna masada hizmet ederek yaþamýný kazanýyor diye, kimse bahþiþ vererek onu aþaðýlayamaz' gibi yazýlar görülüyordu." Hem yeni dünyanýn hem eski düzenin izlerini taþýmakla birlikte büyük bir deðiþim içine girmiþ bir halkýn yaþantýsýný yakýndan görme olanaðýný sunan John Reed bizleri istatistiklerden, rakamlardan ziyade sokak köþelerinde politika yapan iþçilerin tartýþmalarýna, otobüs anýlarýna; devrimi adým adým yaþamaya davet ediyor. Selam olsun zincirlerini kýranlara, selam olsun Ekim Devrimini yaratanlara!


Ýþçinin Yolu

Ýþsizlikle Boðuþan Yaþamlar

Merhaba Yoldaþlar, Üniversitenin Ýktisat bölümünden mezun olmuþ bir arkadaþýnýzým. Yýllardýr aramama raðmen bir türlü iþ bulamýyorum. Sizler de takdir edersiniz ki bu iþsizlik hali üzerimde derin sýkýntýlara neden oluyor. Sürekli bir þekilde kendimi sorguluyor, gün geçtikce kendi kendime yabancýlaþtýðýmý hissediyorum. Bu durumda ortaya çýkan ekonomik sýkýntýlarla beraber pek çok psikolojik sorun da mevcut. Örneðin otuz yaþýmý aþmýþ olmama raðmen hala babamdan para istemek zorunda kalmak özgüvenimi zedeliyor. Üretimin bir parçasýnda yer almadýðým için yaptýðým hiç bir þeyden zevk almýyorum. Zaman zaman kendimi büyük bir anlamsýzlýðýn içinde hissediyorum ve geleceðe dair büyük bir kaygý duyuyorum. Her zaman beynimi kocaman bir ne olacak sorusu kaplýyor. Fakat bu durumda yanlýz olmadýðýmý biliyorum. Çünkü kapitalist devlet iþçiler karþýsýnda burjuvazinin elini rahatlatmak için her daim büyük bir iþsizlik ordusu bulunduruyor. Ýþçilere eðer siz bu aðýr koþullarda çalýþmak istemiyorsanýz sizin gibi bu iþi yapmaya hazýr milyonlarca iþsiz var, çýkýþýyla iþçilere aðýr çalýþma koþullarýný dayatýyor. Üretimin her alanýnda esnek üretim düþük ücretle çalýþtýrma, sendikasýzlýk, taþeronlaþtýrma, verimlilik adý altýnda fazla çalýþtýrma almýþ baþýný gidiyor. Sermaye bütün saldýrýlarýný gercekleþtirirken emekçilerin örgütsüzlüðünden cesaret almaktadýr. Gerek burjuva hükümetleri gerekse medyasý aracýlýðýyla her zaman bir emekçi düþmanlýðý vaaz etmektedirler. Örneðin Tayyip'in 1 Mayýs öncesinde emekçilere ayak takýmý sözünü kullanmasý. Tekel sürecinde olduðu gibi haklarýmýz için biraraya geldiðimizde, örgütlendiðimizde se-simizi daha fazla duyurabiliyor ve hak mücadelesinde kazanýmlar elde edebiliyoruz. Tekel direniþi gibi direniþlerin sayýsýný arttýrarak sermayenin korkularýný kabusa çevirebiliriz. Gerek üretimden gelen gücümüz, gerekse üzerinde yükseldiðimiz güçlü tarihsel süreç bu yeteneðe sahip olduðumuzu göstermektedir. Hiç koþulsuz haklarýmýz için biraraya geldiðimizde örgütlendiðimizde yenemeyeceðimiz hiç bir güç yoktur. Güzel günlerin umudu ve ateþiyle örgütlü saflara. Birleþen iþçiler yenilmezler.

Ankara Gölbaþý’ndan, Ýþçinin Yolu okuru bir üniversite mezunu iþsiz...

15

Okurlarimizdan... Merhaba Yoldaþlar, Ben, Ýstanbul Mimar Sinan Üniversitesi'nde bir mimarlýk öðrencisiyim. Öðrencilerin çoðu gibi de harçlarýmý, masraflarýmý karþýlayabilmek için çalýþmak durumundayým. Þimdilerde mesleðimle hiç ilgisi olmayan bir iþte part-time çalýþmama raðmen geçen hafta yatmýþ olmasý gereken harç parasýný daha denkleþtirebilmiþ deðilim. Ben de ÖSS engeline takýlýp, hayal ettiði bölümü ýskalayanlardandým. Þimdi okumakta olduðum bölüme alýþamadýðýmdan ya da okul zor olduðundan; ilk yýl sýnýfta kaldým. Devlet de sanki önceden çok ucuza okuyormuþum gibi artýk benden iki kat fazla harç alýyor. Üstelik karþýlýðýnda aldýðým eðitim yetersiz. Senelerce kapýsýný arþýnladýðým okulu bitirdiðimde mesleðimi yapmama yetecek bilgim ve donanýmým olmayacak. O bilgi ve donaným için masrafý binlerce liraya varan kurslar almam gerekiyor. Okula para bulduk ödedik diyelim, kaðýda ödedik, kaleme ödedik; fotoðrafýna, çýktýsýna, bilgisayar programýna, kursuna ayrý ayrý ödedik mezun olduk diyelim. Bütün bunlar da iþ bulmayý garantilemiyor. Mezun olduðum zaman benim gibi yeni mezun binlerce genç arasýndan en beðendiklerini, yani ayný paraya en fazla iþi yaptýrabileceklerini seçecek olan patronlar "Deneyiminiz var mý?" diye soracaklar. Bunun için öðrencilerin çoðu, bulabilirlerse, bütün emeklerini, "cep harçlýðý" karþýlýðýnda iþi öðrettikleri gerekçesiyle hayýrseverlik postuna bürünen iþverenlere sunuyor. Yani bir yandan okumak gibi bir "lüks"e sahip olduðu için devlet tarafýndan, öte yandan hala öðrenci olduðu gerekçesiyle patronlar tarafýndan sömürülüyor. Bu hikayeye burada ara vermek istiyorum. Çünkü buradan sonra hikayenin mucizevi bir þekilde iyileþmesi, meþakkatli eðitim hayatýnýn sonunda öðrencilerin refaha ermesi umuluyor. Öyle ya, öðrencilik hayatýnýn gereði olan zorluklara katlanýlmýþtýr, bundan sonra artýk hem öðrencinin hem ailenin diðer fertlerinin yýllardýr verdiði emeklerin karþýlýðý alýnacaktýr. Arkadaþ iþ bulacaktýr, eve giren gelir artacaktýr. Oysaki günümüzde sokaklarda yeni bir tür halk kahramaný dolaþýyor: "Diplomalý Ýþsiz!" Sistem bir taraftan zulmünü tüm aðýrlýðýyla üzerimizde hissettirirken, öte taraftan baþa çýkabilelim diye masallar uyduruyor. Oysa baþa çýkmak yani uyum saðlamak demek hayat boyu sömürülmeye, aza kanaat; çoða tamah etmeye, verdiðin emeðin karþýlýðýndan vazgeçmeye, hep yarýþmak zorunda olmaya, arkadaþýnýn baþarýsýzlýðýndan medet ummaya alýþmak ve bizi insan yapan pek çok deðerden daha vazgeçerek yaþamak demektir. Ýþe girdiðimin ikinci günüydü, iki arkadaþ iþten çýkarýldý. Önceki gün tatil planý yapýyorlar, nasýl edip izin alacaklarýný düþünüyorlardý. Hiç akýllarýndan geçmiyordu, kapýnýn önüne kondular. Benden bir eksikleri yoktu, belki fazlalarý vardý. Ýþten çýkartýlmýþlardý çünkü o dönem iþler azalmýþtý. Bu sistemin bize vaat edebileceði hiçbir þey olmadýðýný o zaman daha iyi anladým. Krizleri, savaþlarý, soykýrýmlarý büyük

insanlýk suçlarýný yaratan bu sistem aslýnda sýradan hayatlarýn da en ücra köþelerine kadar sýzýp insanlarý bir avuç azýnlýðýn çýkarlarý için bunalýmlarla dolu hayatlarý yaþamaya itiyor. Ya biz birleþip örgütlenerek bu illeti hayatlarýmýzdan söküp çýkartacak, sermaye sistemini alaþaðý edip gerçek demokrasiye giden proletarya diktatörlüðünü kuracaðýz ya da hayatta bizi bekleyen her zaman daha da koyu bir karanlýk olacak. Mimar Sinan Üniversitesi’nden Ýþçinin Yolu okuru bir öðrenci...

Merhaba yoldaþlar, Belçika'dan, Kuzey Denizi'nin yakýnlarýndan yazýyorum size. Burada hayatýn aktýðý öncelikli merkezler var. Bunlarýn dýþýnda Brüksel'in gelmesi elbette ki bir tesadüf deðil. Politik hareketin merkezlerinin en önemlisi de orasý(þimdiye kadarki gözlemlerimin sonucu)… Burasý burjuva demokrasisinin Türkiye'ye kýyasla daha iyi iþlediði bir yer ancak birçok açýðýnýn da olduðu su götürmez bir gerçek. Burada insanlar sosyal ortamla doyurulmaya çalýþýlýyor ve politik ortamdan olabildiðince uzak tutulmaya çalýþýlýyor. Okullar da bunun zeminini oluþturmak için çalýþan burjuva kurumlardan biri. Okullarda liberalizm aþýlanýyor ve mutlak dünya barýþýnýn bu yolla geleceði çeþitli biçimlerde anlatýlýyor. Bazý gruplarýn aldýðý "ekonomi" dersinde bunun içinin nasýl doldurulduðu da kolayca gözlemlenebiliyor. Ekonomi dersi Ortadoðu coðrafyasý hiçe sayýlarak verilmekle birlikte yalnýzca "Avrupa ekonomisini" düzeltme yollarý irdeleniyor. Buradaki ekonominin saðlam temellere dayandýðý kanýtlamaya çalýþýlýrken baþlýca amaç kapitalist sistemi biraz daha ayaklarý üzerinde tutacak iktisatçýlar yetiþtirmek. Din dersi sanýldýðý gibi seçmeli deðil. Daha doðrusu, seçebilmek için birçok bürokratik iþleme katlanmak gerekiyor. Din dersleri (Türkiye'den biraz farklý olarak) tüm dinleri kapsýyor ve öncelikli amaç Tanrýnýn varlýðý konusunda bilimsel kanýtlar öne sürmek. Bunun için BBC gibi uluslararasý çapta ün yapmýþ kanallarýn belgeselleri vs. kullanýlýyor. Ýtina ile hazýrlanmýþ bu sistem, toplumsal hayatta açýklarýný kolayca ele veriyor. Ýnsanlar birçok sosyal aktiviteye ücretsiz katýlabiliyorken; ev kirasý, yiyecek, giysi vb. zorunlu ihtiyaçlarý karþýlayamayan çok büyük bir kitle var. Bunun için genellikle insanlar 2 iþte bir-den çalýþýyorlar. Burada Avrupa vatandaþý olmayan kitle "ucuz iþçi" olarak çalýþtýrýlýyor ve genelde sigorta yapmamak için kaçak çalýþtýrýlýyor. Ýþveren, hem sigortayý ödemiyor hem de asgari ücretin altýnda bir ücretle iþçi çalýþtýrýyor. Çalýþma izi olmayan insanlar da karnýný doyurmak için böyle iþyerlerine sýðýnýyorlar. Bunun yanýnda 2.el pazarýndan alýþveriþ yapýyorlar. Burada 2.el pazarlar oldukça yaygýn, çünkü gerçekten karnýnýzý doyuracak çok az iþ var ve buralarda da zaten orta sýnýf olarak dünyaya gelmiþ insanlar çalýþýyorlar. Sistem bir yandan yeni þeyler üretirken, diðer yandan bunu satýn alacak kesim gitgide azalýyor. Olasý toplu þikayetleri engellemek için de her yerde (evet, istisnasýz her yerde) 2.el pazarlar devreye sokuluyor. Þimdiye kadar ancak bu kadar gözlem yapabilme þansým oldu. Bir yandan da Türkiye gündemini (elbette ki sitemizi!) takip etmeye çalýþýyorum. Ýlerleyen zamanlarda buradaki politik örgütlemeyi de biraz daha iyi anlayacaðýmý tahmin ediyorum. Mümkün olduðunca buradaki durumdan sizleri haberdar etmeye çalýþacaðým. Þimdilik dil sorunum olduðu için gözlemlerim yetersiz kalýyor; ancak bunu kýsa sürede aþmak için çabalýyorum. Yaþasýn Sürekli Devrim! Yaþasýn Sosyalist Dünya Devrimi!

Belçika’dan, bir Ýþçinin Yolu okuru...


Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 12 Eylül 2010 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Tuzluçayýr Mah. Abidinaktaþ Sok. No:9/13 Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634

HÝZMET SEKTÖRÜNDEN SINIF MANZARALARI Ý.Y: Kaç yýldýr bu sektörde çalýþýyorsunuz, nasýl baþladýnýz? F.E: 2004 yýlýnda memleketim Mardin'den Ýstanbul'a geldim. Sekiz kardeþtik ve köyde hepimizin geçinmesine imkan yoktu. Beþ kardeþ olarak geldik. Üç erkek garsonluk sektöründe, kýzlar tekstilde iþe girdiler. Sonra bir akrabam, karýsý ve çocuklarý da aramýza katýldý.

indiriyor. Çoðu taþeron þirket doðru düzgün sigorta yatýrmýyor, yatýran da zamanýnda yatýrmýyor. O da kendilerine kalýyor. Kadro oldun mu farklý. Kadro ne demek? Saðlam bir iþ demek. Ýþi düzgün yaptýktan sonra seni kimse iþten atamaz. Ancak suçluysan çýkartýyorlar. Suçlu olmayýp da çýkartýlýrsan tazminat alma imkânýn oluyor.

Ý.Y: Gelir gelmez hemen garsonlukla mý iþe baþladýn? F.E: Ýlk baþta acemi olduðum için ve yabancýlýðýmdan dolayý iki ay iþsiz kaldým. Bir tekstilde iþe gireyim dedim ama þartlar öyle aðýrdý ki girmemle çýkmam bir oldu. Sonra bir lokantada komi olarak çalýþtým. Orada yaklaþýk bir sene garsonluk yaptým. Ýzinli olduðum günlerde yeni iþ bakýyordum.

Askerlikten sonra gene oraya gittim ama kadro dolduðu için iþe almadýlar. Kadrolu olduðum için tazminatýmý alarak askere gittim. Eðer taþeronda çalýþýyor olsaydým alamazdým. Ý.Y: Asker sonrasý gene iþsiz kaldýn yani. F.E: Bir ay iþsiz kaldým. Eski iþyerimden arkadaþýn teklifiyle þu an da çalýþmakta olduðum otele görüþmeye gittim. Neyse ki taþeron deðildi. Kadroluyum. Garson olarak baþladým. Tabi iþe girerken her þeyini araþtýrýyorlar. 15 gün sonra da sigorta baþladý. Bir buçuk senedir ayný yerdeyim. Ý.Y: Memnun musun? F.E: Pek çok yere göre daha iyi. Ama tatil az. Mesela bayramdayýz þimdi. Üç gün tatil olmalý ama yok. Ýki gün. Normal zamanlarda da haftada bir gün tatil ama iþin yoðunluðuna göre deðiþiyor. Daha çok hafta içi oluyor. Plan yapamýyorsunuz yani. Ý.Y: Garsonluðun genel sorunlarý neler?

Ý.Y: Niye iþ bakýyordun. Oradan memnun deðil miydin? F.E: Sigortamýz yoktu ve çalýþma saatleri günde 12 saatti. Ayrýca her hafta sonu gece 11'e kadar mesai oluyordu. Ýzin 15 günde bir gündü. Nihayet sigortasý olan bir iþ bulunca oradan ayrýldým. Ý.Y: Yeni iþyerin nasýldý? F.E: Lokanta gibi aðýr deðildi. Sonuçta beþ yýldýzlý bir otel. Arkadaþ vasýtasýyla bulduðum taþeron beni oraya yerleþtirdi. 15 gün deneme süresi verdiler. Sonra sigortam baþladý. Burada 12 deðil sekiz saat çalýþýyordum. Mesaisi yoktu. Ý.Y: Hala orada mý çalýþýyorsun? F.E: Yok, orada deðilim. Bir sene çalýþtým. Ama sonra otel sahibi taþeron þirketi uzaklaþtýrýnca biz de iþten çýkarýlmýþ gibi olduk. Ama otel yönetimi taþeronu kovduktan sonra kendi kadrosunu yaratmak istedi ve personelin yarýsýný iþten çýkardý. Beðendiklerini kadrosuna aldý. Ben de o þanslýlardan birisiyim. Ý.Y: Taþerondan ayrýlýp otel kadrosuna geçmek iyi oldu yani. F.E: Taþeron þirketi þöyle bir þey: Seni istediði zaman iþten çýkartabilir. Haklý ol haksýz ol hiç fark etmez. Ýsterse baþka iþyerine gönderir. Ayrýca sana 650 lira maaþ veriyorsa otelden 800 alýyorlar. Geriye kalan 150 lira da hiç emek sarf etmeden taþeronun cebine

F.E: Çalýþma saati fazla ve belirsiz. Mesela bir otelde mi çalýþýyorsunuz. Bir akþam düðün oluyor, siz de düðün bitene kadar çalýþmak zorundasýnýz. Sigorta sorunu çok fazla. Bu sorun da taþeron belasýyla alakalý. Maaþlarýn azlýðý ve zamanýnda öden-

Ama taþeronda bu mümkün olmuyor. Ý.Y: Nasýl mümkün deðil? F.E: Mesela taþeronda 10 ay mý çalýþtýn; otel taþeronla anlaþamazsa bize baþka otele nakil ediyor. Öyle olunca da sigortada giriþ çýkýþ yapýlmasý gerekiyor. O zaman da tabi ki tazminat hakkýnýz elinizden alýnýyor. Taþeron o otelde kalmayý sürdürse bile seni bir sene dolmadan oradan kesin alýyor ya da orada tekrar giriþ çýkýþ veriyor. Ý.Y: Böylece. F.E: Eðer bir seneden fazla çalýþýrsan tazminat hakký kazanýyorsun. Bunu bilen taþeron sözleþmeyi 10 ay falan yapýyor. Ben kadroya geçince rahatladým. Ý.Y: Orada devam ettin yani. F.E: Orada 1,5 sene çalýþtýktan sonra askerliðim geldiði için iþi býrakmam gerekti.

memesi de var. Ý.Y: Bu sorunlara karþýn bir tepki, bir birlik havasý oluþmuyor mu? F.E: Yok. Ekmek parasý derdi var. Eve ekmek götürmek zorunda insan. Öyle olunca tüm sýkýntýlara katlanýyorlar. Sendika falan da yok sektörde. Altý senelik garsonum, ne örgütlenme ne de sendika duydum. Ý.Y: Son olarak neler söylemek istersin? F.E: Ýþçinin Yolu olarak bütün emeði geçen arkadaþlara teþekkür ediyorum.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.