Fiyatý: 1 TL
KCK Davasýndan Yansýyanlar sayfa 2
CHP’de Deðiþim Nereye Doðru? sayfa 3
Ýlericilik-Gericilik Üzerine
Türban Kavgasýna Deðil Sýnýf Kavgasýna!
sayfa 5
Ýþçilerin Fendi Patronlarý Yenecek sayfa 6
Varlýk Vergisi: Ya Servetin Ya Da Çalýþma Kampý! sayfa 10
KÜLTÜR-S SANAT Ýstanbul, 2010 Avrupa Kültür Baþkenti Ýdi! sayfa 14
Fransa Dersleri sayfa 13
Bizim “Demokratlýk” Bu Kadar! AKP uzunca bir süredir kendisini demokrasi havarisi ilan etmiþ durumda. Anayasa deðiþikliklerinin hazýrlanmasý ve referanduma giden süreç boyunca kendilerinin ne kadar "demokrat", diðerlerinin ne kadar statükocu olduðundan dem vuran AKP, hazýrladýðý anayasa deðiþikliði paketine göstermelik birkaç maddenin dýþýnda iþçi haklarý, toplantý,
gösteri ve örgütlenme haklarý, fikir özgürlüðü, Kürt sorunu, %10 barajý, Diyanet konularýnda ve Türk milleti vb. kavramlar hakkýnda en ufak bir deðiþiklik koymayarak ne kadar "demokrat" olduðunu tekrardan ortaya koymuþtu. sayfa 9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT Türban Kavgasýna Deðil Sýnýf Kavgasýna! Türban sorunu yeniden gündemde! Üç yýl önce büyük krizlerin patlak verdiði, Kemalist cephenin ayaða kalktýðý türbanýn üniversitelerde serbest býrakýlmasý konusu YÖK'ün bu konudaki gayretleri, AKP'nin bu sorunda karþýsýnda duracak herhangi bir muhalefetin kalmamasý nedeniyle fiilen serbestleþtirildi. Elbette, bu durum türban konusunda açýk bir tavýr almak zorunluluk haline geldi. Devrimcilerin, egemenlerin emekçi sýnýflarý bölmek için malzeme olarak kullandýðý bir konuda sessiz kalmasý düþünülemez. Her þeyin baþýnda türban takýp takmamak bir insanýn kendi özgür iradesinin belirleyeceði bir iþtir. Hiç kimsenin bir insana dini görüþleri dolayýsýyla dayatmada bulunmasý düþünülemez. Ancak, mesele bundan öte bir boyut kazanmýþtýr. Türkiye egemenlerinin 12 Eylül darbesinden itibaren baþlattýklarý yeþil kuþak projesi bugün AKP'nin iktidara yerleþmesiyle birlikte hayatýmýzýn her alanýna yerleþmiþtir. Bu nedenle, bireylerin dinlerini özgür bir þekilde yaþamasýna saygý göstermekle, siyasal Ýslamcýlýðýn ve cemaatlerin yayýlmacýlýklarýna karþý direnç göstermek arasýndaki çizgi muðlaklaþtýrýlmamalýdýr. Elbette her türbanlý cemaatlerin kölesi olarak düþünülmemelidir, ancak özellikle AKP iktidarýnýn ve önceki Ýslamcý partilerin sýkça ekmeðini yedikleri mazlum edebiyatýna türban gündemi üzerinden malzeme yaratmak, üniversite kapýlarý emekçi çocuklarýn suratýna her gün kapatýlýyorken türbanlýlarýn maðduriyetini temel mesele haline getirmek bizlerin görevi deðildir. Bizler sol liberalizmin, Ýslamcýlar içerisinde muhalefet aramak gibi bir yanýlgýya düþüren, esasýnda siyasal Ýslam'ýn ve AKP iktidarýnýn deðirmenine su taþýyan bu yanýlgýsýnýn içine düþmeyeceðiz. AKP'nin türbaný serbest býrakmasýnýn onlarý neden özgürleþtirmeye yetmeyeceðini DESA direniþçisi baþörtülü Emine Arslan'ý, AKP'nin 78 gün boyunca sokaklara terk ettiði TEKEL direniþindeki türbanlý kadýnlarý, Ýkitelli'de sel felaketinde ölen 9 tekstil iþçisi kadýný hatýrlatarak ayrýca iki Emine'nin neden ortak çýkarlara sahip olamayacaðýný anlatmaya devam edeceðiz. Öte taraftan, bizler burjuva düzenin kokuþmuþ yasaklarýnýn bekçileri deðiliz. Bugün Türkiye'de milyonlarca emekçi kadýn türban takmaktadýr. Asýl mesele onlarýn baþlarýný türbandan kurtarmak deðil, dünya görüþlerinin egemenler tarafýndan sömürülmesinin önünde durmaktýr. Bu da ancak onlarýn sýnýf mücadelesi içerisine çekilmesiyle mümkündür. Emekçi kadýnlar özgürlüðü, týpký DESA direniþçisi Emine Arslan gibi, Tekel direniþçisi kadýnlar gibi mücadele ederek kazanabilirler ve þurasý bir gerçektir ki türban böylesi bir mücadelenin önünde herhangi bir engel yaratmayacaktýr. Devrimciler türbanlý emekçi kadýnlarýn güvenlerini burjuva rejimin yasaklarýný savunarak deðil, onlara nihai özgürlüðü vadederek kazanabilirler. Bizler, böylesi bir kamplaþmanýn tarafý, egemenlerin türban sorununda yarattýðý sahte gerilimlerin oyuncaðý olmayacaðýz. Tüm herkesi TÜRBAN KAVGASINI DEÐÝL, SINIF KAVGASIný büyütmeye çaðýrýyoruz.
KCK DAVASINDAN YANSIYANLAR 2009 Nisan'ýndan itibaren Kürt ulusal mücadelesinin yürütücüsü Kürt siyasetçilere yönelik baþlatýlan tutuklama dalgasý, "PKK'nin þehir örgütlenmesi olan KCK/TM (Kürdistan Topluluklar Birliði/Türkiye Meclisi) üyesi olmak" suçlamasýna dayandýrýlmýþtý. 17 aydýr tutuklu olarak yargýlanmayý bekleyen yüzlerce Kürt siyasetçinin, demokratik kitle örgütü üye ve yöneticilerinin davasý 18 Ekim'de görülmeye baþlandý. Davada 103'ü tutuklu 151 sanýk bulunmakta ve bu sanýklar BDP üyeleri, avukatlar, sivil toplum kuruluþu üyeleri, belediye baþkanlarý ve sendikacýlardan oluþmaktadýr. Burjuva medyada 'KCK Operasyonu' olarak anýlan tutuklamalarýn asýl amacýnýn BDP'ye yönelik bir sindirme ve yýldýrma furyasý olduðu çok açýktýr. Davanýn iddianamesi 7578 sayfadan oluþuyor ve tüm iddialar BDP'nin elindeki belediye meclislerinde yapýlan yasadýþý ortam dinlemelerine dayandýrýlýyor. Tutuklular hakkýnda 15 yýldan, aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet arasýnda deðiþen cezalar verilmek isteniyor. Dava baþladýðýndan beri tutuklular kendi dillerinde savunma yapmak, mahkemede Kürtçe konuþmak için direniyorlar. Mahkeme tarafýndan kabul edilmeyen bu durum, devletin resmi kanalý TRT6'dan yayýnlanan Kürtçe'nin 'anlaþýlmayan bir dil' olarak kayýtlara geçmesine sebep oldu. 1920'lerden bu yana yok sayýlan, baský ve inkara maruz kalan Kürt halkýnýn, devletinin gözündeki yeri de iþte budur. 2007 seçimlerini kazanarak çýkan AKP, bu sorunu belli uzlaþmalar çerçevesinde çözüme baðlamak isteyen liberal sermayenin uzun zamandýr dillendirdiði çözümü konuþmaya baþlamýþtý. 'Kürt Açýlýmý' olarak anýlan bu 'demokratikleþme' süreci ilk önce sadece medya eliyle tartýþma ve Batý'daki halka bu fikri kanýtsamaya çalýþmak olarak iþletildi. AKP'nin oylarý milliyetçilikle örselendiði her dönem, Kürtlere yönelik yeni bir operasyonla imaj tazelendi. AKP ve liberal sermaye bu iþe baþlamak ve sürdürmek konusunda gayet korkakça birkaç adým attý. Bu adýmlar Habur'dan ülkeye giriþ yapan ve Kürt halký tarafýndan ihtiþamla karþýlananlarýn etkisiyle baþladýðý gibi bitti. Bizlerin her zaman dillendirdiði gibi, Kürt halkýnýn sokaklarda kitlesel eylemlikleri egemenlerin gözünü her türlü silahtan daha çok korkutuyordu. Milyonlarca insanýn sokaklarý kuþatan ve kolluk kuvvetlerini etkisiz býrakan gösterisi, egemenler tarafýndan bu açýlýmýn beklediðinden daha büyük ödünler yaratabileceði endiþesiyle durduruldu. O günden sonra ardý arkasý kesilmeyen tutuklama dalgalarý ve baský politikalarý iþletilmeye baþladý. Kürt halkýnýn on yýllardýr süren mücadelesi, elbette birçok hakkýn kazanýlmasýný saðlamýþtýr. Kürtçe konuþmanýn yasak olduðu bir ülkede yaþarken, devletin resmi kanalýndan Kürtçe yayýn yapmaya baþlamasý bu mücadelenin kazanýmlarý arasýndadýr. Bu süreçteki geliþmeler, egemen sýnýflarýn daha fazla görmezden gelemeyeceði bir dönemece girmiþtir. Ancak devrimci Marksistler olarak bizlerin en baþýndan beri söylediðimiz gibi, burjuvazinin ulusal sorunda yaratacaðý çözüm gerçek bir çözüm olamaz. Ulusal kurtuluþ mücadelelerinin geçmiþ deneyimlerinin de gösterdiði üzere, burjuvazinin çözümü ancak çözümsüzlüðü getirebilir. Asýl çözüm ancak Kürt ve Türk iþçilerinin özgürlük mücadelesiyle gelebilir. Aslýnda bu gerçek tarih tarafýndan 'Açýlým' rezaleti, DTP'nin kapatýlmasý, tutuklanan binlerce Kürt politikacýsý ve KCK davasýyla tekrar ve tekrar kanýtlanmaktadýr.
Ýþçinin Yolu
12 Eylül Darbesinin Sakat Çocuðu: YÖK 12 Eylül darbesinden sonra oluþturulan YÖK, üniversitelerde sermayeye ve onun düzenine karþý ses çýkaranlarý sindirmek için kuruldu. Darbecilerin her darbe sonrasýnda burjuva devletin çeþitli kurumlarýný sermaye düzenine uygun olarak yapýlandýrýlmasýnýn bir sonucu da iþte bu sakat çocuktu. Kurulduðu günden itibaren Kemalist bürokrasinin kontrolünde kalan YÖK, 2002 seçimlerinden sonra iktidarýný saðlamlaþtýrýp, Kemalist bürokrasinin kalelerini teker teker ele geçiren AKP'nin 'emir eri' olmuþ durumda. 2007 yýlýnýn Aralýk ayýnda Abdullah Gül tarafýndan YÖK baþkanlýðýna atanan Yusuf Ziya Özcan, AKP'nin üniversitelerde yaratmak istediði profilin bütün özelliklerini içinde taþýyor: AKP'nin liberal muhafazakâr çizgisine uygun, sermaye çýkarýna çalýþan bir 'Üniversite Profesörü'. AKP ve sermaye düzeninin, üniversite mezunu vasýflý iþgücünden nasýl bir kimlik istediðini görmek isterseniz, bunun en somut göstergesi Yusuf Ziya Özcan'dýr. Referandum sonrasý eli güçlenen AKP, YÖK eliyle üniversiteleri dikensiz gül bahçesine çevirmek istiyor. Yeni baþlayan öðretim dönemiyle birlikte YÖK tarafýndan üniversitelere yeni bir yönerge gönderildi. Bu yönergede, üniversitelerde sivil polis kadrosu oluþturmaktan, özel güvenlik personelinin sayýsýný artýrmaya, öðrencilerin ev adreslerine mektupla istihbarat göndermeye kadar her türlü saldýrý bulunuyor. Üniversitelerde farklý fikre tahammül edemeyenler, sömürü sistemine muhalefet edenleri sindirmek derdindeler. Bu uygulamalarý biraz inceleyecek olursak… Özellikle üniversitelerdeki mücadele tarihini biraz bilenler için sivil polis uygulamasýnýn yeni bir þey olmadýðý aþikârdýr. Þimdi sivil polise kadro açýlmýþsa ne olmuþ diyebilirsiniz. Ancak bu uygulamanýn þöyle bir anlamý var: sandýktan aldýðý güçle iktidarýný saðlamlaþtýran AKP, kendini yenilmez görüyor. Bunun sonucu olarak her kurumda olduðu gibi üniversitelerde de kendisinden ve sermayeden yana tek ses yaratmak istiyor. Daha önceleri gizli kimliðiyle okullarda bulunan sivil polisler, þimdi açýk kimlikleriyle ve üniversite yönetimiyle iþbirliði halinde okullarý "koruyacaklar". YÖK'ün, medya yoluyla da yaygýnlaþtýrdýðý yeni uygulamalar tüm öðrencileri, öðretim görevlilerini ve üniversite personelini hizaya sokmak için baský mekanizmasýnýn iþletilmesidir. Referandumda, 'Fiþlenmeye Son' sloganýný dilinden
3
CHP’DE DEÐÝÞÝM NEREYE DOÐRU?
CHP'de mayýs ayýnda tam bir zamanlamayla Kurultay'dan iki hafta önce ortaya çýkan kasetler nedeniyle Deniz düþürmeyen AKP'nin ve onun Baykal'ýn ayaðý kaydýrýlmýþ ve yerini Kemal demokratlýðýnýn ne olduðu açýkça Kýlýçdaroðlu'na býrakmak zorunda býrakýlmýþtý. Liderlik ortadadýr. düzeyindeki bu Üniversitelerde özel güvendeðiþimden sonra lik uygulamasý da CHP'de, Baykal 2000'lerin baþýndan beri ile cisimleþen yavaþ yavaþ yaygýnlaþan ulusalcý Kemalist bir uygulamadýr. Eskiden elitist bir çizgiden iþçi olarak çalýþan üniversosyal demokrat site personeli, öðrencilerle bir retoriðe doðru iç içe yaþayan emekçilerkayýþ yaþandý. den oluþuyordu ve egemenKürt sorunu lerin istediði saldýrganlýkta konusunda ulusaldeðildi. Üniversitelerde cý söylemlerden 90'larla beraber yeniden SHP'nin 1989 yükselen mücadele raporunun dalgasýný bastýrmak polise düþmüþ, üniversite içine giremeyen, savunusuna; þeriat tehdidini temel tehlike gören bir algýlayýþtan türban sorunu birlikte çözelim çizgisine gelen üniversiteye her baskýný çok tartýþýlan polis ise yetersiz kalmýþtý. CHP'de sadece Kýlýçdaroðlu'nun rüzgarý, ki bu rüzgar referandumda büyük oranda hasarlandý, bu derece keskin Mücadelenin hafýzasý ve mirasý sübir söylem ve politika deðiþikliklerini yürütmeye yetmedi. rerken üniversiteleri polise devretGerek Kürt sorununda gerekse türban konusunda Nur mek mümkün olmayacaktý. Ýþte Serter, Canan Arýtman gibi Baykal çizgisindeki isimler kazan kaldýrmaya baþladý. Bir yandan referandum sonrasýnda yelkenlerini þiþiren rüzgarlarýn azalmasý gerekse parti içi çatlak seslerin yarattýðý kýsmi yarýlma Kýlýçdaroðlu süreci devam ettiremeyecek hislerini güçlendirdi. Ancak gerek Kürt sorununda liberal sermayenin istediði yönde bir ilerlemenin olmasý gerekse olasý bir Ýran savaþý durumunda AKP iktidarýnýn bir alternatifine duyulan ihtiyaç ve de Kýlýçdaroðlu rüzgarýnýn partide yarattýðý sinerji böyle bir yarýlmanýn kolay kolay yaþanmamasýný zorunlu kýlýyordu, öyle de oldu. Yargýtay'ýn aldýðý karar sonrasýnda CHP Merkez Yürütme Kurulu'nda yapýlan deðiþikliklerle parti kadrolarý ve yönetimini de deðiþen söylemlere göre yeniden þekillendirmek ya da en azýndan uydurmak konusunda bir burada devreye 'Özel adým atýldý. Parti yönetimi Kýlýçdaroðlu ve Gürsel Tekin Güvenlik Birimleri' girdi. Okulun standart görevlerini ile özdeþleþen yeni söyleme uygun olarak yeniden dizayn edildi. yerine getiriyor gibi görünen bu personel, okul içinde Böylece Kýlýçdaroðlu yönetimindeki CHP, Kürt sorununda çözüm yanlýsý, türbanýn üniversitelerde serbestleþmenizamý saðlayan kolluk sine destek veren bir profil çizerek sosyal demokrat bir gücü olarak çalýþmaya kimlik kazanmaya ve seçmen kitlesini geniþletme yönünbaþladý. Üniversitelerdeki deki çalýþmalarýna önümüzdeki süreçte de eli daha rahather basýn açýklamasýna müdahale ederek, devrimci lamýþ þekilde devam edecektir. Kýlýçdaroðlu her ne kadar direniþteki iþçileri ziyaret ederek yeni profiline emekten öðrencilerin faaliyetlerine yana bir görüntü eklemek istese de özelleþtirmeler, iþten saldýrarak, kapýlarda sýký atmalar, krizin faturasýnýn emekçilere yüklenmesi, sendika kimlik kontrolleri yaparak düþmanlýðý, kýsacasý neo-liberal politikalar konusunda okullarý bir cezaevine çevirmeyi baþardýlar. Saðladýklarý istihbarat bil- aðzýný açmayarak ekonomi alanýnda Baykal çizgisinin gileri de soruþturmalar için dayanak devam ettirerek liberal duruþta ýsrarýný göstermektedir. Dolayýsýyla CHP'nin de iktidara geldiðinde AKP'den farkoluþturdu. Þimdi ÖGB'nin yerini, lý olmayarak yapacaðý, patronlarýn çýkarýna iþçi sýnýfýnýn aðabeylerine, yani sivil polislere kazanýmlarýna, sosyal haklarýna, yaþam koþullarýna devretmek ve okullarý karakollara saldýrmaktan baþka bir þey deðildir. Ýþin özü de budur! çevirmek istiyorlar. Bu yönergenin yansýmalarý üniversite yönetimleri tarafýndan yerini haberleriyle dolup taþýyor. Özgün, bilimsel buldu. Hacettepe'de, Yýldýz Teknik fikir üretmesi, ama bunu sadece sermaye Üniversitesi'nde ardý ardýna yaþanan polis ve çýkarýna yapmasý istenen üniversiteler için ÖGB saldýrýlarý, ODTÜ yurtlarýna turnike özgürlük bu mücadelenin kaderine baðlýdýr. koymaya ve Dicle Üniversitesi'nde fakülteler Tek baþýna ve güçsüz olmamýzý isteyenlere arasýna duvar örmeye varan uygulamalar karþý hep birlikte ve gür sesle haykýralým: bunun baþlangýcýdýr. Ama bu uygulamalara ve YÖK defol, Üniversiteler Bizimdir! YÖK'ün önergesine üniversitelerden cevap da gecikmedi. Haftalardýr gündemimiz üniversitelerdeki mücadele ve çatýþma
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi Bürokrasi ve Bürokrasinin Türkiye'de Siyasete Etkisi Bürokrasi genelde yanlýþ bir tanýmlamayla kamuda görev yapan herkesi kapsar þekilde anlaþýlýr. Ancak dikkatli bakan gözler kamuda çalýþan bir büro iþçisiyle, temizlik iþçisiyle, öðretmenle, doktorla; bir komiserin, diplomatýn ya da subayýn iþlevlerinin farklý olduðunu görebilir. Ýþin doðrusu, bürokrasi tanýmý devlet kurumlarýndaki üst düzey yöneticileri, idari iþleri yürüten, yetki kullanan kesimleri içeriyor sadece. Bürokrasi, kapitalist toplumda sosyal bir sýnýf oluþturmaz. Çýkarlarý sermayenin çýkarlarýndan baðýmsýz düþünülemez. Burjuva devlet, egemen sýnýfýn baský aracýdýr ve bürokratlar da, burjuvaziyle kaynaþma noktalarýnda egemen sýnýfýn bir parçasý gibi hareket ederler ve onlarýn iþlerinin asýl yürütücüsüdürler. Bürokrasi, Türkiye gibi geç kapitalistleþmiþ ülkelerde bizzat devrimi yapan katmanlar arasýnda yer almýþ ve ülke siyasetinde yer yer baþat faktör olmuþtur. Türkiye'de tek parti döneminde bürokrat olmak zenginleþmenin en zahmetsiz yollarýndan biri olmuþ ve para musluklarýnýn kontrolü burjuvazinin zayýf oluþu nedeniyle bürokrasinin denetiminde kalmýþtýr. 1960 darbesinden sonra ise ordu, OYAK adý altýnda kendi sermayesini oluþturmuþ ve ülkenin büyük kapitalistleriyle çeþitli iliþkiler yoluyla sýkýca kaynaþmýþtýr. Bir yandan ordu mensuplarýna ek yardýmlar, uygun krediler saðlayan OYAK; diðer yandan hem özel bir kuruluþ gibi çalýþan, hem de kamunun ayrýcalýklarýndan (vergi muafiyetleri, yedek subaylarýnýn maaþýndan yapýlan zorunlu kesintiler, ihale, kredi ayrýcalýklarý vb.) yararlanan ve bugün Türkiye'nin en büyük üçüncü holdingi durumuna gelmiþ büyük bir sermaye grubudur. Yönetim kurulunda üst düzey subaylarýn aðýrlýðý vardýr. Ordunun üst kademelerinin burjuvaziyle kaynaþma ayaklarýndan baþka birini ise Sabancý, Koç gibi holdinglerin emekli generalleri þirketlerinin baþýna getirmeleri, yönetim kurullarýna sokma geleneði oluþturur. Böylece ordunun üst kademelerine yükselmek, büyük zenginliðe ulaþmakla eþdeðer hale gelmiþtir. Öte yandan, yargý, özelleþtirmeler konusunda sahip olduðu yetkiyle, parti kapatma yetkisiyle, dahasý rakip sermayeleri ceza kestirerek devre dýþý býrakmanýn aracý olarak; belediyeler, ihale daðýtýmýndaki kritik rolleriyle; polis ise muhalifleri sindirme, bilgi saðlama yetkisiyle burjuva devletin aygýtýnýn içinde yer alan diðer kritik kesimleri oluþturur. Bu kritiklik, hem onlarla burjuvazi arasýndaki zorunlu iliþkiye hem de onlarýn mevkilerinden aldýðý güçle özerk davranabilme yetisine bir açýklama getirir. Bürokrasinin, burjuvaziyle birçok yerde kaynaþtýðý bir gerçekken burjuvaziyle çýkarlarýnýn da birebir örtüþtüðü düþünülmemeli. Sermaye birikiminin belli týkanma noktalarýnda, sýnýf mücadelelerinin yükseliþ durumlarýnda, ulusal hareketlerin ülke içinde etkili rol oynamasý durumunda bürokrasi, siyasi sahnede yüzünü göstermeye baþlayabilir. Yasal araçlarla sorunlarýný aþamayan burjuvazi ekonomik gücünü elde tutmak, düzlüðe çýkmak, istikrara kavuþmak adýna ve kendini politik olarak mülksüzleþtirmek pahasýna bürokrasiye geniþ bir özerklik alaný tanýmak durumunda kalabilir. 1980 sonrasýnda ülke siyasetini büyük ölçüde þekillendiren ordu, iþçi sýnýfýnýn direniþini kýramayan, sermayesini büyütemeyen burjuvazinin basiretsizliðinin sonucunda ve TÜSÝAD'ýn darbe çýðýrtkanlýklarý vesilesiyle yönetimi devralmýþ, iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðünün kýrýlmasýnda devasa bir rol oynamýþ ve bugüne kadar gelen süreçte siyasetin en önemli aktörlerinden biri olarak yer almýþtýr. Ordu ve yüksek yargý, 80'lerin ikinci yarýsýndan sonra Kürt hareketinin yükselmiþ olmasý nedeniyle ve 28 Þubat 1997'deki darbenin ardýndan gücünü tazeleyebilmiþtir; ancak burjuvazinin büyük bir kýsmý tarafýndan uzun süredir siyaset alanýndan uzaklaþtýrýlmak istenmektedir. 1990'lý yýllarda TÜSÝAD, (temelde sivil-askeri bürokrasinin gücünü kýrmak, AB'ye giriþ ve Kürt hareketinin yasal sýnýrlara çekilebilmesi amacýyla) sivilleþme, demokratikleþme çaðrýlarý yaparak bürokrasinin devre dýþý kalmasýný istemiþ ancak bunu yapacak bir partinin yokluðunda bu hedef baþarýya ulaþa-
TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi)- 2 1964-1965 yýllarý TÝP açýsýndan önemli yýllar oldu. Bu yýllarýn önemi hem partinin gözle görülür bir çekim alaný haline gelmiþ olmasýndan hem de olumsuz anlamda reformizm ve parlamentarizme sürükleyecek kararlarýn alýnmýþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Birinci durumun en önemli nedenlerinden birisi TÝP'in karþýsýnda en önemli siyasal alternatif olan YÖN çevresinin birbiri ardýna baþarýsýz kalan darbe giriþimleri ve bu darbelerin önemli aktörleri Talat Aydemir ve Fethi Gürcan gibi askerlerin asýlmasýyla fiilen tasfiye olmasý, partinin sol içerisinde rakipsiz kalmasýna neden oldu. Özellikle, yeni politikleþmeye baþlayan gençlik kuþaðý, entelektüel çevreler, Kürt aydýnlarý, ileri iþçiler partiye hýzlý bir katýlým saðladýlar. Bu hýzlý þiþme beraberinde TÝP yöneticilerinin hayallerinin de gerçekleþecek zemini hazýrlamalarýný saðladý. Mehmet Ali Aybar, Sadun Aren ve Behice Boran gibi partinin önder kadrolarýnýn nihai amacý parlamentoya bir þekilde girebilmek ve muhalefeti oradan sürdürebilmekti. TÝP her ne kadar kendisini "sosyalist" olarak niteleyen bir parti olsa da, gerçeklikte programýnýn parlamentarizmin ötesine geçen bir yaný yoktu. 1964 yýlýnda yapýlan partinin I. Kongresi'nde TÝP'in Stalinizm ve Kemalizm'den devþirilen kavramlarla doldurulmuþ parti programý kabul edildi. O dönem uluslararasý alanda SSCB'nin uydusu ülkelerin sýkça dillerine doladýklarý "kapitalist olmayan kalkýnma yolu" TÝP'inde üzerinde düþünmeden kabul ettiði bir formülasyon oldu. Partinin politik olarak düzen sýnýrlarýný aþmayan bir sosyal-demokrat çizgiye saplanmasýnýn paralelinde bazý kadrolar 1965 seçimleri sonrasýnda CHP ile ittifaký gündemlerine aldýlar. 1965 seçimlerinde alýnan yüzde 3'lük oy ve meclise sokulan 16 milletvekili, TÝP yöneticilerinin gözünü yüksek siyaset sahnesi içerisinde daha da kararttý ve iddialý bir iklim oluþturuldu. 1965 seçimlerinin ardýndan partinin genel baþkaný Mehmet Ali Aybar 1969 yýlýndaki seçimlerde baþa güreþeceklerini açýklayacak kadar hedefleri yükseltmiþti. Elbette bir siyasal örgüt koyduðu hedefler uðruna çarpýþýr, mücadelesinin radikalliðini de orantýsal olarak bu hedeflerin geniþliði belirler. Koparýlmak istenen parça ne kadar büyükse, o kadar fazla emek, güç ve mesai harcanýr. TÝP, 1965 seçimlerinin ardýndan koyduðu iddialara gerçekleþtirebilmek ve meclise daha güçlü bir þekilde girebilmek amacýyla partiye akýn eden kadrolarý, özellikle gençliði bunun için seferber etti. Büyükþehirlerde iþçi sýnýfýnýn politik bir uyanýþ gerçekleþtirdiði dönemlerde, oy potansiyelinin daha canlý olmasý nedeniyle köyler seçim çalýþmalarýnýn en önemli alaný haline geldi. Gençlik Karadeniz'in, Akdeniz'in, Ege'nin köylerine salýndý ve buralarda köy mitingleri örgütlenmeye baþlandý. Soðuk Savaþ koþullarýnda, bazý ülkelerde iktidara gelen TÝP benzeri reformist partiler seçimle çýktýklarý zirveden, dipçik darbeleriyle indiriliyordu. Kapitalist sistem kendisine yönelik en sadýk tehlikelere dahi hýþýmla cevap vermekten geri durmuyordu (bakýnýz Þili ve Salvador Allende iktidarýnýn General Pinochet tarafýndan darbeyle düþürülmesi…) . Nitekim TÝP yöneticileri kendileri için de ayný sonun yaklaþmasý ihtimaline karþý mümkün olduðunda radikallikten uzaklaþýyorlardý. Bir yandan faþizm gelir bahanesiyle radikal eylemlilikler engellenmeye çalýþýlýrken, diðer taraftan özellikle bu dönemde teorik tartýþmalara doymak bilmeyen gençliðin okuma yapmalarýný dahi parti içerisinde basýnç yoluyla engellemek gibi bir amaçlarý vardý. Bu durum sonraki yýllarda daha da radikalleþen gençlik kuþaðýnýn TÝP'ten uzaklaþmasýna neden olacaktýr.
mamýþtýr. Üstelik 28 Þubat sürecinde TÜSÝAD'ýn bir kez daha orduyu göreve çaðýrýp Refah Partisi'ni devre dýþý býrakmasý, bu hedefin daha sonralara taþýnmasýný gerektirmiþtir. 2002 yýlýnda iktidar olan AKP ise tek baþýna iktidar olmasýnýn avantajýyla ve arkasýndaki TÜSÝAD'ýn ve uluslararasý güçlerin desteðiyle; burjuvaziden büyük ölçüde baðýmsýz karar alabilen bu askeri ve sivil bürokratik kasta karþý savaþ açmýþtýr. Cumhurbaþkanlýðý'nýn, YÖK'ün ele geçirilmesi 2007'de tamamlanmýþ, Ergenekon operasyonu ve son olarak da 2010'daki referandum süreci bu kastýn gardýnýn adým adým düþürülmesiyle ve önemli pozisyonlara AKP'ye yakýn duran kiþilerin getirilmesiyle sonuçlanmýþtýr. TÜSÝAD'ýn kimi üyelerinin bu adýmlardan -özellikle yüksek yargýnýn AKP tarafýndan ele geçirilmesi- þikâyetçi olduðu doðrudur ama referandum sonrasý görüldüðü üzere TÜSÝAD'ýn AKP'yle köprüleri attýðý falan yoktur. Bürokrasinin gücü azaltýlmýþtýr bu doðru ama olan þey demokratikleþme deðil sadece güçlerin el deðiþtirmesidir. Neoliberal saldýrýlar (özelleþtirmeler, iþçi haklarýna saldýrýlar) dizginsiz bir þekilde devam ederken demokratikleþmeden bahsetmek sýnýf bilincinin yokluðunun, olaylarý tahlil edememenin ya da düpedüz burjuvaziden yana saf tutmanýn ifadesi olarak kalmak zorundadýr.
Ýþçi Üniversitesi
Ýþçinin Yolu
5
Ýlericilik - Gericilik Üzerine
Türkiye'de ilericilikgericilik tartýþmasý çoðunlukla din eksenli bir tartýþma olarak yürüyor. Laiklik, çaðdaþlýk, aydýnlanmacýlýk ÝLERÝ; muhafazakârlýk, Ýslamcýlýk vb. GERÝ ilan ediliyor bu tartýþma ekseninde. "Uygarlýk", "aydýnlanma" gibi kavramlarý, dini inancý toplumsal içeriðinden soyutlayýp kendi baþýna ele almanýn saçmalýðýnýn farkýna varýlmadan ideolojik alanýn sýð sularýnda kalýnýyor bu tartýþmada. Tarihsel ilerlemenin ne anlama geldiði, nerede durduðu sorulmadan; Türkiye özelinde 80 darbesinden sonra yükselen Ýslami hareketin, toplumda herkesçe kolayca fark edilebilecek muhafazakârlaþma eðiliminin, "türban sorunu"nun nasýl çözüleceði cevaplanamýyor ya da çýkmaz sokaklara savrulunuyor. Öyleyse tarihsel ilerlemenin anlamýný biraz açmamýz gerekiyor. Tarihe farklý çýkarlara sahip toplumsal sýnýflarýn çatýþmalarý ekseninde bakan gözler, ilerlemenin en temel öðesini üretici güçlerin geliþmesinde bulurlar. Bugün ve uzun zamandýr, bütünüyle, her parçasýyla gerici bir sýnýf olan kapitalistlerin gerici olmalarýnýn nedeni içinde yaþadýðýmýz toplumsal iliþkileri, üretim iliþkilerini korumak gibi temel bir çýkar ortaklýðýna sahip olmalarýdýr. Elbette her kapitalist, sistemin kendisine sürekli olarak dayattýðý çeþitli boyutlardaki rekabetin bir sonucu olarak kendi sermayesini büyütmek, yeni teknolojik geliþmelere uyarlanmak, üretim sürecinde daha geliþkin bir örgütlenme yaratmak zorundadýr. Bu baský sonucu üretici güçleri geliþtirmek zorundadýrlar. Teknolojide, toplumun örgütlenmesinde, sosyal iliþkilerde sürekli bir devinim yaratmak kapitalizmin yaþamsal gereksinimlerindendir. Tarihsel ilerlemenin temelinde üretici gücün geliþmesinden bahsettik ancak kapi-
talistler üretici gücü geliþtiriyorlar diye ilericidir demek saçmadýr. Bu geliþme, bütün insanlýða fazlasýyla yetecek toplumsal bir servetin var olduðu bir çaðda, insanýn alabildiðine sömürülmesi, yoksulluðun, açlýðýn, savaþlarýn, katliamlarýn insanlýða reva görülmesiyle el ele gitmekte. Basit bir örnekle, bir kapitalist, geliþen
adýmlarla mümkündür. Tarihsel ilerleme eþittir sosyalist bir devrimdir, baþka da bir þey deðil. Kapitalistler, kapitalizmin geliþtiði çaðda ilerici, devrimci bir rol oynadýlar. Ýnsan topluluklarýnýn aðýr aðýr yol aldýðý tarihsel sürece, muazzam boyutta bir hareketlilik getiren kapitalist üretim tarzýnýn yerleþmesi oldu. Dünya pazarýný yaratarak, ulusal sýnýrlarý parçalayan; teknolojiye, bilime müthiþ bir ivme kazandýran, insanlarý milyonluk þehirlerde toplayan, üretimi sýnýrsýzca geliþtiren; dini, aileyi ve kutsal ne varsa parçalayýp kendi basit çýkar iliþkileri dünyasý1917 Þubat Devrimi na göre yeniden þekillendiren kapitalist üretim tarzýyteknolojiyle birlikte ne yapar diye dý. Bütün bu geliþmeler ve kapitasoralým kendimize? Onun üretim lizmin doðuþu, kendi küçük üretimi iliþkilerini korumaya ve daha fazla sýnýrlarýnda yaþayan köylülerin, kâr etmeye odaklanmýþ kafasý, daha zanaatkârlarýn mülksüzleþtirilmesiyle az iþçiyle ayný iþi yapabileceðine ve bunlarýn modern sanayide, çalýþýr; böylece yüzlerce, binlerce, kentlerde biraraya gelmesiyle, iþçi milyonlarca insaný iþsizliðe, sefalete sýnýfýnýn doðuþuyla birlikte gerçeksürükler. Oysa üretici güçlerin leþti. Kapitalistler, içinde doðduklarý geliþmesi sayesinde hiç kimse iþintoplumun aristokratlarýyla, aðalarýyla, den, ekmeðinden olmadan daha az beyleriyle, papazlarýyla çatýþýrken saat çalýþarak ayný iþ görülebilirdi yanlarýna iþçi sýnýfýný aldýlar; ancak ne pekâlâ. Gördük ki, üretici gücün zamanki bu sýnýf kendi çýkarlarýnýn geliþmesi ile üretim iliþkilerinin kapitalistlerden farklý olduðunun korunmasý arasýndaki çeliþki kapitafarkýna varýp onlarla mücadele etmeye listi tarihsel ilerlemenin önünde bir koyuldu, iþte o zaman, kapitalistlerin engel haline getirdi. Bugün tarihsel ilericiliðinin ve devrimciliðinin de ilerlemenin yegâne yolu kapitalist sonuna gelindi. Özetle, kapitalizmin üretim iliþkilerinin kýrýlmasýyla; sýnýftarihsel ilerlemede oynadýðý rol sýz, sömürüsüz bir dünyanýn yaratýlsosyalist bir toplumun gerçeklik masýyla, yani komünizme gidecek kazanmasý için gerekli maddi güçleri
HAKLARIMIZ ÝÞ SAÐLIÐI ve GÜVENLÝÐÝ KURULU Ýþ saðlýðý ve güvenliði kurulu nedir?
(4857 sayýlý Ýþ Yasasý 80. madde) Sanayiden sayýlan, devamlý olarak en az elli iþçi çalýþtýran ve altý aydan fazla süreli iþlerin yapýldýðý iþyerlerinde, iþ saðlýðý ve güvenliði ile ilgili çalýþmalar yapmak üzere oluþturulan kuruldur. Elliden fazla iþçi çalýþtýran ve altý aydan fazla süreli iþlerin yürütüldüðü sanayi iþyerlerinde bu kurulun oluþturulmasý zorunludur. Bu kapsama giren iþyerlerinde en az bir tane de iþ güvenliði ile görevli mühendis bulunmasý gerekmektedir. Bu kurul; * Ýþveren veya bir iþveren vekili * Ýþ güvenliði ile görevli mühendis veya teknik eleman * Ýþyeri hekimi * Ýnsan kaynaklarý, personel, sosyal iþler veya idari-mali iþleri yürüten bir kiþi
* Varsa sivil savunma uzmaný * Ýþyerinde görevli formen, ustabaþý veya ustalarýn kendi aralarýndan seçecekleri bir kiþi * Ýþyeri sendika temsilcisi veya sendika temsilcisi yoksa iþçilerin yarýdan fazlasýnýn katýlacaðý toplantýda açýk oyla seçilen bir iþçi ile saðlýk ve güvenlik iþçi temsilcisinden oluþur. Kurulun baþkaný iþveren veya iþveren vekili, sekreteri ise iþ güvenliði ile görevli mühendistir. Ustabaþýlarýn temsilcisi ile iþçilerin temsilcisi dýþýndaki üyeler iþverence atanýr. Bu kurulun görevi; ayda en az bir kez toplanarak iþ saðlýðý ve güvenliðiyle ilgili gerekli eðitim ve planlamanýn yapýlmasý, tedbirlerin deðerlendirilmesi, iþyerlerinde uygulanan ve uygulanmasý gereken tedbirlerin raporlanmasý gibi faaliyetlerin yürütülmesidir. Kurul yapýlan baþvurularý da deðerlendirir. Örneðin; iþyerinde iþ saðlýðý ve güvenliði açýsýndan kendisinin saðlýðýný bozacak ve vücut bütünlüðüne zarar verebilecek yakýn, acil ve hayati bir tehlike ile karþý karþýya kalan iþçi, bu kurula baþvurarak durumun tespitini ve gerekli tedbirlerin alýnmasýný isteyebilir. Ýþverenler ve iþçiler
ve koþullarý yaratmasý oldu. Bu çaðda, kapitalistlerin herhangi ilerici, devrimci bir rol oynamasý mümkün deðildir. Var olan üretim iliþkileri düþünsel alaný þekillendirir. Çatýþma bu alanda farklý bir boyut kazanýr. Kapitalistlerin kendi doðum süreçlerinde kiliseye, dini güçlere açtýðý savaþ sýnýrlarý olan bir savaþtý. Nihayetinde kendi dinlerini, kendi ideolojilerini, kültürlerini vb. yarattýlar, her gün yeniden yaratýyorlar. Dinler, inançlar, kültür dünyasý insanlýðýn içinde bulunduðu maddi koþullarca þekillenirler. Bunlar toplumsal koþullarýn ürünüdürler, onlarý yaratan ve sürdüren toplumsal koþullar deðiþmedikçe tekrar tekrar üretilirler. Bugün uluslarýn, cemaatlerin, çeþitli ideolojik, etnik, dini gruplaþmalarýn þekillenmesinde de maddi güçler rol oynar. Þimdi kýsa ve özlü bir cevap verebiliriz Türkiye'deki muhafazakârlaþmanýn, türbanlý-laik çatýþmasýnýn nasýl çözüleceði sorununa. Bizim derdimiz, çatýþma bambaþka bir alanda yürürken, onun temelinde yataný göstermek ve buradan çözüme dair bir þeyler üretmektir. Muhafazakârlaþmayý, cemaatleþmeyi, Ýslami sermayenin güçlenmesini; ne laiklik, ne çaðdaþlýk, ne aydýnlanma mücadelesi çözebilir; ne de Ülker, BÝM mamülleri yerine ETÝ, Migros vb. mamulleri tüketmek. Bu, Mc Donalds'ý taþlamayý, Converse, Adidas giymemeyi emperyalizmle mücadele etmek sanan ahmaklýkla ayný þeydir. Tarihsel ilerleme yalnýzca sosyalist bir devrimle mümkündür. Eðer bugünün Türkiye'sinde bir adým ÝLERÝ atmak istiyorsan da görev enternasyonalist devrimci bir iþçi sýnýfý kuþaðý örgütlemektir. Yoksa iþçi sýnýfýný bölen dincilaik, Türk-Kürt, Sünni-Alevi kamplaþmalarýna prim vermek hiç deðildir.
bu kurulca alýnmýþ iþ saðlýðý ve güvenliði ile ilgili kararlara uymakla yükümlüdürler. Ýþyeri hekimi hangi iþyerlerinde bulunur? Görevleri nelerdir?
(4857 sayýlý Ýþ Yasasý 81. madde) Devamlý olarak en az elli iþçi çalýþtýrýlan iþyerlerinde, Sosyal Sigortalar Kurumu'nca üstlenilmiþ olan tedavi hizmetleri dýþýnda kalan koruyucu saðlýk hizmetlerinin verilmesi, iþ saðlýðý ve güvenliði önlemlerinin alýnmasý, ilk yardým ve acil tedavi hizmetlerinin yürütülmesi amacýyla en az bir veya daha fazla iþyeri hekimi istihdam edilmesi ve bir iþyeri saðlýk biriminin kurulmasý zorunludur. Ýþyeri hekimi çalýþtýrma zorunluluðu, sanayiden olsun olmasýn en az elli iþçi çalýþtýran tüm iþletmeler için getirilmiþtir.
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu Son zamanlarda iþçilerin önemli mücadele nedenlerinden birini oluþturan sendikal örgütlenmenin patronlarca engellenmesi; birçok kamu kurumunda ve özel þirketlerde sýkça karþýlaþýlan bir problem. Sermaye sýnýfýnýn iþçi ve emekçi sýnýflarýn örgütlenmesi karþýsýndaki tahammülsüzlüðü her geçen gün üretim alanlarýnda daha baskýcý politikalarýn hayata geçirilmesiyle vücut bulurken; baskýlar karþýsýnda da yavaþ yavaþ sessizliðini bozan bir iþçi sýnýfýyla karþý karþýya geliniyor…
ÝÞÇÝLERÝN FENDÝ PATRONLARI YENECEK direniþe geçen iþçilerin iþyerindeki sýnýf kardeþleriyle olan baðýný zedeleyecek her türden adi oyuna baþvurmuþ durumda.
hakkýn patronlarca gasp edilmesinden kaynaklanýyor. Ve bu mücadeleler giderek çoðalmaya baþlýyor.
Ýþyerine Birleþik Metal-Ýþ'e karþýlýk, mücadele
Buna karþýn bugün sýnýfýn genel anlamdaki sessizliði, temel haklarýn gasp edilmesinden birçok hakkýmýzýn kullandýrýlamayýþýna kadar sermaye sýnýfý açýsýndan müthiþ avantajlar yaratýyor. Yapýlacak pek çok iþ, ucuz iþçilikle saðlanýyor, sigortasýz, güvencesiz çalýþma genel bir uygulamaya dönüþtürülürken, iþ saatlerinin patronlarýn keyfine göre uzatýlmasý her daim karþýlaþýlan sorunlardan biri oluyor. Süreç gösteriyor ki emek düþmaný bu politikalar biz iþçi ve emekçileri azdan çoðalarak gitgide daha kararlý ve yýlmaz bir þekilde yeni kavgalar vermeye itekliyor.
Ýþte Kýrklareli Lüleburgaz'da kurulu bulunan Ýtalyan sermayeli Anakonda Isýtýcý ve Piþirici Cihazlar San. ve Tic. A.Þ'de de benzeri bir sürecin yaþanmasýndan dolayý iþçiler direniþe geçtiler. Ýþçiler DÝSK'e baðlý Birleþik Metal-Ýþ'te örgütlenmiþ, sendika iþyeri içerisinde yeterli örgütlülüðü saðlar saðlamaz, 24 Eylül tarihinde, Çalýþma ve Sosyal Güvelik Bakanlýðýna yetki için baþvuruda bulunmuþtur. Ne var ki Anakonda patronu da diðer sýnýf kardeþleri patronlar gibi sendika düþmanlýðýný örgütlenen iþçileri kovarak göstermiþtir. Yetki için baþvurunun gerçekleþtirildiði 24 Eylül günü önce 2 örgütlü iþçiyi, daha sonra da 27 Eylül günü hiçbir neden göstermeksizin 4 iþçiyi iþten atmýþtýr. Bunun üzerine atýlan 6 iþçi Anakonda önünde çadýr kurarak direniþe geçmiþlerdir. Anakonda patronuysa saldýrý dalgalarýyla
tarihinde ihanetçi tutumlarýyla bilinen Türk Metal çetesini sokmaya çalýþarak iþçilere "Örgütlenecekseniz de benim çýkarlarýma hizmet eden bir sendikada örgütlenebilirsiniz"i þart koþmuþ; bir yandan da polis þiddetiyle göz korkutabileceðini sanmýþtýr. Ancak iþçilerin patronun tüm bu ayak oyunlarýna karþý verdiði cevap çok net: "Ýþyerinde sendikal haklarýmýzý kullanana kadar mücadeleye devam edeceðiz." Yazýnýn baþýnda da dediðimiz gibi bu ve benzeri nedenle bir süredir nice mücadeleler yaþanýyor. Hepsi de anayasal hak olan sendikal
Hacettepe’de Direniþ Kazandý! Hacettepe Üniversitesi'nde Avrupa Grubu’na baðlý taþeron saðlýk emekçilerinin geçen günlerde gösterdikleri dayanýþma ve bu birlik sayesinde elde ettikleri haklar bize bir kez daha iþçilerin gücünü gösterdi. Sömürü karþýsýnda tepki gösterince önemsenmeyen, ama birlik olup da masaya yumruðunu vurunca bileðinin gücüyle isteðini alan iþçi sýnýfý Hacettepe direniþiyle bir sýnavý daha baþarýyla verdi. Hacettepe Üniversitesi'nde 750 iþçi taþerondan yýllardýr çekiyorlar. Dört senedir ücretlerini düzensiz alabilen ve bu keyfilik karþýsýnda zaten üç kuruþ olan gelirleriyle hayat zorluklarýný daha aðýr hisseden iþçiler en son bir buçuk aylýk ücretlerinin de yatmamasý üzerine artýk yeter diyerek direniþe baþladý. Bu direniþ 6 Eylül günü on dakikalýk basýn açýklamasý ile baþladý, ama karþýdan ses çýkmayýnca bunun yetersizliðini anlayýp iþçiler iki saat iþ býraktýlar. Bununla kalmayýp rektörlüðün önüne yürüyüþe geçen iþçiler haklý talep-
Bugün dünyanýn neresine gidersek gidelim 24 saatini ter akýtarak geçiren bizler için durum bundan hiç de farklý olamayacaktýr. O halde yapýlacak tek bir þey var o da iþçi ve emekçi sýnýflar olarak bizleri ilgilendiren sorunlar karþýsýnda ortak hareket etmek. Eðer bu birliði saðlayamazsak yaþadýðýmýz sorunlar giderek kangrenleþecektir. Sömürü sisteminin efendilerini kendi bataklýðýna gömecek yegâne güç bütün iþçilerin birleþik mücadelesinden geçiyor. Ve biliyoruz ki iþçi sýnýfý örgütüyle güçlüdür. Ve diyoruz ki bu sömürü çarkýný durduracak olan örgütlülüðümüzün yaratacaðý devrimci süreçlerdir. ÝÞÇÝLER EL ELE MÜCADELEYE!!!
lerini haykýrdýlar. Bu sesleri engellemek mümkün olmayýnca rektörlük daha önce hep "Elimizden birþey gelmez" türü tekerlemeleri söyle-
Maaþlarýnýn ancak yarýsýnýn yatýrýlmýþ olduðunu gören iþçiler rektörlüðün kendilerine verdiði bayramdan sonra geri kalan maaþlarýn da yatacaðý ve bundan sonra aksama olmayacaðý vaadine
meyi býrakýp iþçileri sakinleþtirme yoluna gitti ve maaþlarýn yarýna kadar yatacaðý sözünü verdi. Bu söz üzerine bir gün sonra tekrar buluþmak üzere ayrýlan iþçiler 7 Eylül günü direniþ alanýna geldiler.
karþýn bir kere toplanmýþken ve üretimden gelen gücün verdiði güven içlerindeyken doðru tercihe, yani direnmeye karar verdiler. Bugün bu iþ bitecek inadýyla sloganlarýný sürdüren iþçiler ayný zamanda bir
gün öncesinin iki saatlik iþ býrakmasýna karþýn tüm gün iþ býrakmaya gittiler ve oturma eylemlerini sürdürdüler. Ayrýca Dev Saðlýk Ýþ ve SES'in desteðini de arkalarýna alan iþçiler grev tehdidini de savurmayý ihmal etmediler. Onlarýn grev kartlarýnýn karþýlarýndaki çevik kuvvetin kuvvetinden kat be kat güçlü olduðunu biliyorlardý. Ayný gün ve gece kendilerine yönelen tüm iþten atma, polisle korkutma tehditlerine karþýn geri adým atmayýp 8 Eylül sabahý erkenden hastaneye gelen iþçiler üç günlük direniþlerinin meyvesini nihayet aldýlar ve maaþlarýn yatacaðý haberiyle güvenleri daha bir yerine geldi. Bu güvenle artýk sendikalý olmanýn, örgütlenmenin önemini iyice kavrayan iþçiler taþeronun ve rektörlüðün gözünün önünde açýk sendikal çalýþma yaptýlar. Bu ve buna benzer yaþanan nice olaydan sonra hala iþçi sýnýfýna güvenmeyen ve bizi eskiye takýlýp kalmakla suçlayan ahmaklara gülüp geçmemek mümkün deðil...
Mücadele Günlüðü
Ýþçinin Yolu
7
Tek Direniþçi, Binlerce Destekçi ve Zafer!
MAS-DAF DÝRENÝÞÝNDEKÝ ÝÞÇÝLERE PATRON KUKLASINDAN SALDIRI!!! Düzce Organize Sanayi bölgesinde bulunan MAS-DAF Makine iþçileri bundan 4-5 ay önce sendikalaþmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý. Yeni anayasada ayný iþyerinde örgütlenmek konusunda birden fazla sendikaya tanýnan göstermelik hakkýn anlamsýzlýðýný, tek bir sendikayý bile iþyerine sokarken yaþadýklarýyla ancak iþçiler-emekçiler bilir! Bunun bir örneði de, Mas-Daf patronunun gizli yürüyen sendikalaþma çalýþmasýný haber almasý ve örgütlenmenin baþýný çeken iþçileri iþten çýkarmasýyla yaþandý. Ýþten çýkartmanýn hukuksuzluðu ve içeride sendikalaþma sürecinde olan ama çekinen iþçilerin varlýðý iþçileri direniþe geçmeye itti. Anayasaya göre sendikalý iþçiyi iþten çýkarmakta suçtu! Ama bu suçun geri alýnmasý ancak sýnýf mücadelesi ile mümkündü. Ýþten çýkarýlan iþçiler Aðustos ayýndan beri fabrika önünde direniþteler ve patrona rahat vermemeye kararlýlardý. Aðustos ayýnýn baþýndan beri fabrika önünde direniþe geçen iþçiler, iþyerine sokulmaya çalýþan taþeron iþçileri de engelliyorlar. Direniþin sonuca ulaþmasý adýna patronun üretimi eski þekilde sürdürmesine izin vermemek gerekirdi. Madem çalýþacak iþçiye ihtiyaç vardý, neden sendikalý iþçiler iþten çýkartýlýyordu? Hem içeride sendikayla tanýþan ve direniþ kazanmasý halinde sendikaya üye olabilecek iþçi arkadaþlar adýna da bu direniþ bir emsal temsil edecektir. Bunun bilinciyle 3 aydýr fabrika önünde direnen iþçilere 5 Kasým günü bir saldýrý gerçekleþti. Patron yine her zamanki gibi fabrikaya çalýþmak üzere taþeron iþçiler getirdi. Direniþteki iþçiler servisleri durdurarak iþçilerle konuþmaya ve kendi emeklerini, haklarýný çalarken patrona ortak olduklarýný anlatmaya çalýþtýlar. Jandarma direniþteki iþçileri engellemek, patronun çýkarýný korumak için oradaydý. Nitekim taþeron iþçileri jandarma korumasý altýnda fabrikaya sokuldu. Fabrika önünde iþçilerin direniþi ve protestosu sürerken fabrikadan çýkan bir otomobil iþçilerin üstüne doðru hýzla sürülerek onlar ezilmeye çalýþýldý. Bir iþçinin ayaðý kýrýlýrken, onlarca iþçi de çeþitli yerlerinden yaralandý. Anahaber bültenlerine de yansýyan bu saldýrý, jandarmalarýn gözü önünde gerçekleþti. Ýþçiler arabayý durdurmaya çalýþýrken hiçbir tepki vermeyen ve sonrasýnda da arabanýn kaçmasýný saðlayan kolluk kuvvetlerinin kimin yararýna çalýþtýðý bir kez daha kanýtlanmýþ oldu. Arabayý süren ise iþçilerin çok yakýndan tanýdýðý, patronun kuklasý 'Ýdare Müdürü' idi. Patron kendisini tehlikeye atmadan, kuklasýný kullanarak iþçileri korkutabileceðini düþündü. Ama evdeki hesap çarþýya uymadý. Otomobilin kaçmasýna izin vermeyen ve arabayý hurdaya çeviren iþçilerin öfkesi dinmezken, patron kuklasý jandarma sayesinde kurtulabildi. Ýþçilerin kararlýlýðý ve öfkesi anahaber bültenlerine bile yansýyarak, olayý o kadar kolay örtbas edilemeyecek düzeye getirdi. Patronun ve patron kuklasýnýn teþhir edilmesi bile önemliydi. Sonuç olarak, Mas-Daf direniþi hýz kesmeden hem de daha azimli bir þekilde sürüyor. Bu örnek, ülkenin onlarca yerinde süren benzer direniþler için patronun ve onun kuklalarýnýn hazýrladýklarý saldýrýlarýn ne ilki ne de sonuncusu olacak. Ama direniþteki iþçilerin kararlýðý bun-
Geçtiðimiz Temmuz ayýnýn 9'unda Paþabahçe Devlet Hastanesi'nde çalýþan Türkan Albayrak'ýn iþine son verildi. Patronlarýn gerekçesi iþini iyi yapmadýðýydý ama asýl sorun Türkan Albayrak'ýn bir iþi çok baþarýlý biçimde yürütüyor olmasýydý: sendikalaþma faaliyeti. Türkan Albayrak Türk Ýþ'e baðlý Saðlýk Ýþ sendikasýnda örgütlenme faaliyeti yürütüyordu. Kendisinin baðlý olduðu taþeron temizlik þirketi Piramit A.Þ.'nin iþçilere dayatmaya çalýþtýðý sözleþmeyi imzalamayý reddetti; çünkü bu sözleþme iþçilerin tüm haklarýný ellerinden alýyordu. Taþeronun tekerine çomak sokan Albayrak iþte bu olanlar üzerine 5 yýldýr çalýþmakta olduðu iþinden atýldý. Sendikanýn mücadeleyi satmasý, Baþhekimlikle anlaþarak sözleþmeyi dayatmasý üzerine Albayrak tek baþýna hastane önünde oturma eylemine baþladý. Bir yandan kazanýlmýþ haklarýný hukuki yöntemlerle savunmaya giderken diðer yandan hastanede dönen sömürü çarkýný teþhir etmeyi ihmal etmedi. Hem iþe iade ve sendikal tazminat davalarý açtý hem de çalýþma alanýný terk etmedi ve en haklý davasýný, ekmek kavgasýný sokaða taþýdý. Sistem diðer silahlarýyla da yýldýrmaya çalýþtý Albayrak'ý, çadýrý basýldý, direniþe destek vermeye gelen yakýnlarý gözaltýna alýndý. Ancak Paþabahçeliler, diðer sendikal örgütlenmeler, siyasi yapýlar ve toplumun çeþitli kesimlerinin destekleriyle saldýrýlarýn önüne geçildi ve Türkan Albayrak direniþinin son gününe kadar çadýrýnda kaldý. 29 Ekim günü de açlýk greviyle direniþini baþka bir boyuta taþýdý. Sonunda Ýstanbul Ýl Saðlýk Müdürlüðü Albayrak'a evine yakýn Sarýyer'de bir iþ teklif etmek zorunda kaldý. Daha önceden de Türkan Albayrak evine yakýn Türk Telekom'da çalýþýrken sendikal faaliyetleri nedeniyle iþinden olmuþ, iþe iade davasýyla iþe geri dönmüþ ancak çok uzaða, Beykoz'a sürgün yemiþti. Yani bu mücadeleyle Albayrak, bir deðil iki defa kazanmýþ oldu ve ta 5 yýl önce kaybettiði iþine geri döndü. Öte yandan Albayrak Paþabahçe'deki iþine dönmüþ olsaydý hem sýcaðý sýcaðýna bir emsal olarak zaferiyle sýnýf kardeþlerini etkileyecek hem de önceden yürütmüþ olduðu örgütlenme çalýþmalarýnýn meyvesi Paþabahçe Devlet Hastanesi iþçileri için daha verimli olacaktý. Bu kuþkusuz ki, haklarýný bilen, sonuna kadar direnme azmi gösteren bir sýnýf kardeþimizin mücadelesiyle ve ona destek veren binlerce kiþinin çabasýyla kazanýlmýþ bir zaferdir. Ancak bu savaþtan patronlar en hafif yarayla çýkmýþlardýr. Tek bir direniþçinin gücü bunlara yetiyorsa sömürgen sýnýfý bizim örgütlü gücümüzden korkmalý ve onlara en aðýr hasarlý vereceðimiz günlerin gelmekte olduðunu akýllarýndan çýkarmamalýdýrlar. Biz Ýþçiler Örgütümüzle Güçlüyüz! Tüm Emekçiler Devrimci Sýnýf Kavgasýna! larýn hepsini boþa düþürmeye yetecek güçte. Ýþçi sýnýfýnýn gücü birliðinden gelir. Dün Tekel direniþini yaratanlar, yarýn daha güzel yarýnlarý inþa etmek için de birleþeceklerdir. Mas-Daf iþçisi yalnýz deðildir!
8
Ýþçinin Yolu
Türban Kavgasýna Deðil Sýnýf Kavgasýna! YÖK'ün, Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi'nde okuyan türbanlý bir öðrencinin dersten çýkarýlmasý üzerine üniversiteye gönderdiði yazý, üniversitelerdeki türban yasaðýnda gidilecek deðiþimin sinyallerini verdi. Türbanlý olduðu için dersten çýkarýlan bir öðrencinin þikayeti üzerine gönderilen bu yazýda türbanla derse giren öðrencilerin dersten çýkarýlamayacaðý; sadece haklarýnda tutanak tutulabileceði belirtiliyordu. Dolayýsýyla hukuken pek bir deðiþiklik olmasa da fiili anlamda -en azýndan kimi üniversitelerde- türbanlý öðrenciler serbestçe girip eðitim hakkýndan yararlanýyor. Hukuki deðiþimlerin de önü fiili yolla açýlmýþ oluyor. Yýllardýr tartýþýlan ve çözümsüz býrakýlan türban konusunda böyle sessiz sedasýz bir çözüme gidilmesi özellikle 2008 yýlýndaki tartýþmalarýn þiddeti akýllara geldikçe, "Nasýl bu kadar kolay oldu?" sorusunu gündeme getiriyor. Kýlýçdaroðlu ile birlikte CHP'nin geleneksel söylemlerinde yaþanan deðiþim rüzgarlarý kendini türban konusunda da gösterdi. Kýlýçdaroðlu'nun seçmen yelpazesini geniþletmek yönünde attýðý adýmlardan türban tartýþmalarý da nasibini aldý. CHP'de iþlerin artýk eskisi gibi gitmeyeceðini hissettiren Kýlýçdaroðlu, referandum öncesinde türbanla ilgili olarak yaptýðý ''Türban sorununu biz çözeriz'', ''Keþke referandum broþürlerimizden birinin kapaðýnda CHP bildirisi daðýtan türbanlý bir arkadaþýmýzýn fotoðrafý olsaydý.'' çýkýþlarýyla partide türban tartýþmalarýný baþlatmýþtý. CHP'nin seçmen kitlesini geniþletme uðraþý veren Kýlýçdaroðlu'nun geleneksel parti söyleminden bu denli uzaklaþmasý partinin kemikleþmiþ tabaný tarafýndan büyük eleþtirilerle karþýlanmýþtý. Kýlýçdaroðlu'nun sözlerinin
Deniz Baykal'ýn 2009 yerel seçimleri öncesinde türban konusunda getirdiði "açýlým"ýn ötesinde bir giriþim olduðu ortadaydý. Nitekim Kýlýçdaroðlu'nun, YÖK'ün yazýsýna sessiz kalarak verdiði destek, sürecin daha hýzlý ilerlemesine olanak tanýyacak gibi görünüyor. CHP 2008 yýlýnda olduðu gibi "Laik cumhuriyet elden gidiyor!" çýðýrtkanlýðýný yapsaydý ya da Kemal Kýlýçdaroðlu bu yazýnýn kendileri tarafýndan asla kabul
muhafazakar tabanýna sözünü dinletememiþ olan MHP'nin kitlesini tekrar toparlamak adýna verdiði sessiz destek de eklenince tartýþmalar geçtiðimiz yýllarda olduðu kadar þiddetlenmedi. Burjuvazinin ve onun temsilcilerinin cephesinde türban konusundaki tartýþmalar temcit pilavý gibi ýsýtýlýp ýsýtýlýp önümüze konurken, tartýþmalarýn altýnda yatan anlamý doðru okumak gerekliliði bir kez daha kendini hissettirdi.
edilemeyeceðini söylese ve þeriat paranoyasýný hortlatma giriþiminde bulunsaydý þimdilik sessiz sedasýz ilerleyen süreç ciddi polemiklerin kapýsýný da açardý. CHP'nin yeni tutumu AKP cephesinde ise yarý alaycý bir tavýrla karþýlandý. Recep Tayyip Erdoðan CHP'ye "Siz lokomotif olun, biz vagon. Çözelim þu sorunu" diye seslenerek köþeye sýkýþtýrmaya ve CHP içerisinden çýkacak çatlak seslerin yükselmesine oynamaya çabaladý. Nitekim Nur Serter, Canan Arýtman gibi Baykal'a yakýn isimlerin türbanýn bu þekilde serbestleþtirilmesine karþý çýkmalarý tartýþmalarýn büyüyebileceðine iþaret ediyor. CHP'nin her zamanki elitist tavrýndan farklýlaþmýþ bu yeni tutumuna, referandumda Orta ve Ýç Anadolu'daki
Egemen sýnýflarýn, pek çok noktada yaptýðý gibi iþçi sýnýfýný kutuplaþtýrmak için türban sorununu da kullandýðý bilinmeyen bir gerçek deðil. Emekçi sýnýflarý gerçek gündeminden uzaklaþtýrmak; iþsizlik, kötü çalýþma koþullarý, güvencesizlik ve geleceksizlik gibi hayati sorunlar yerine yapay bir türban sorununu tartýþtýrmak isteyenler bunun koþullarýný da yaratýyor. Ne CHP'nin, ne MHP'nin ne de AKP'nin türbanlý ya da türbansýz kadýnlarýn özgürleþmesi sorunuyla ilgilendiðini söylemek gülünç bir iddia olur. Türban tartýþmalarýnda tavýrlar, asýl olarak yaklaþan genel seçimlere göre þekillenmektedir. AKP ise geçmiþtekine kýyasla bu kez kendi tabanýný türban sorunu konusunda mutlu etmiþ olmanýn
mükafatýný seçimlerde almayý beklemektedir. Türban Konusunda Devrimci Tavýr Nasýl Olmalýdýr? Bu manipülasyon hamleleri karþýsýnda alýnmasý gereken tavýr nettir. Geliþtirilmesi gereken tutum burjuva devletin baskýlarýný meþrulaþtýrýp seçkinci bir tavýrla türban yasaðýný desteklemek olmadýðý gibi, türbanýn kadýnýn özgürleþtirilmesi anlamýna geldiðini savunanlarýn deðirmenine su taþýyýp üç maymunu oynamak da deðildir. Türbanýn kadýnlarý özgürleþtiren deðil esaret altýna alan bir sembol olduðu gerçeði de gözardý edilmemelidir. Ayrýca türban ya da baþörtüsü kadýnlar arasýndaki sýnýfsal farklýlýklarý ortadan kaldýran birleþtirici bir simge deðildir. Türban takan bir emekçiyle bir burjuva kadýnýn sorunlarý ve çýkarlarý asla ayný yönde olamaz. Ancak bu saptamalar, taktýðý türban yüzünden bir kadýnýn haklarýnýn kýsýtlanmasýna gerekçe teþkil edemez. Kapitalizmin ördüðü duvarlarýn içinde yaþamaya mahkum býrakýlan emekçi kadýnlar, ister türbanlý olsun ister olmasýn gerçek özgürlük olanaklarýnýn sýnýf mücadelesinin baðrýnda yetiþebileceðini bilmelidirler. Kapitalizmden ve onun yarattýðý baský ve þiddetten kurtulmadýkça, burjuva düzenin sýnýrlarý içinde sunulacak bir özgürlük kýrýntýsý asla yeterli görülmemelidir. Emekçi kadýnlar türban üzerinden burjuvazinin herhangi bir bloðuna yedeklenerek deðil, sisteme karþý verdikleri mücadele ile özgürleþeceklerdir.
Ýþçinin Yolu
9
BÝZÝM “DEMOKRATLIK” BU KADAR! AKP uzunca bir süredir kendisini demokrasi havarisi ilan etmiþ durumda. Anayasa deðiþikliklerinin hazýrlanmasý ve referanduma giden süreç boyunca kendilerinin ne kadar "demokrat", diðerlerinin ne kadar statükocu olduðundan dem vuran AKP, hazýrladýðý anayasa deðiþikliði paketine göstermelik birkaç maddenin dýþýnda iþçi haklarý, toplantý, gösteri ve örgütlenme haklarý, fikir özgürlüðü, Kürt sorunu, %10 barajý, Diyanet konularýnda ve Türk milleti vb. kavramlar hakkýnda en ufak bir deðiþiklik koymayarak ne kadar "demokrat" olduðunu tekrardan ortaya koymuþtu. Ancak kitlelerin kandýrýlmasý karþýsýnda demokratlýk ve AKP arasýndaki iliþkinin gerçek niteliði devrimci Marksistler tarafýndan tekrar tekrar anlatýlmak zorunda. Zaten AKP'nin ve dümen suyundaki siyasal oluþumlarýn maskesini düþüren meseleler sýkça gündemimize geliyor. Kürt açýlýmý söylemlerine karþý Kürt sorununda gelinen nokta, Alevilerin taleplerine yönelik yaklaþým ve YÖK meselesi þu günlerde AKP ve destekçilerinin demokratlýk konusundaki durumunu özetliyor.
bölümünde Alevileri tariflemiþ ve devlet bakaný Alevilerin zorunlu din dersinin kalkmasý talebi karþýsýnda 'ne istiyorsunuz dinden' diyebilmiþtir. Bazýlarýnýn YÖK karþýtlýðý Kýsa Sürdü! Önceki yýllarda 6 Kasým'da YÖK protestolarýna katýlan, YÖK'ü 12 Eylül darbesinin ürünü, statükocu bir güç
AKP'ye Turnusol Kaðýdý: KCK Davasý Kürt ulusal hareketinin temsilcisi Kürt siyasetçiler bir yýlý aþkýn bir süredir "PKK'nin þehir örgütlenmesi olan KCK/TM (Kürdistan Topluluklar Birliði/Türkiye Meclisi) üyesi olmak" suçlamasýyla tutuklular. Dava baþlamadan önce baþbakan aðzýndan BDP hedef gösterildi; dava sýrasýnda tutuklu-
'Din Dersinin Nesinden Memnun Deðiller!' Türban konusunu insan haklarý, dini özgürlükler ve demokratik haklar çerçevesinde ele alýp çýkarmadýk yaygara býrakmayan AKP ve dümen suyundaki sivil toplum kuruluþlarý sözkonusu Alevilerin talepleri olunca ya görmezden geliyor ya da daha da ötesi saldýrganlaþýyorlar. 2006 yýlýnda Alevi örgütleri "din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin seçmeli hale getirilmesi" için 1 milyon imza toplayýp meclise vermiþler; 2008'de ise bu taleple kitlesel eylemler örgütlemiþlerdi. Ancak AKP buna hiç yanaþmadý. Anayasa hazýrlýklarý sýrasýnda görevlendirilen Prof. Dr. Ergun Özbudun'un dersin yeni anayasaya seçmeli olarak konulmasý yolundaki önerisi AKP tarafýndan reddedildi. Daha da ötesi AKP'ye baðlý Diyanet, 2007 tarihli Stratejik Planý'nýn 'Tehditler'
olarak tanýmlayanlar gerek sýnav katsayýsý gerekse türban konusunda yarattýðý fiili durum sonrasýnda YÖK övgüsüne baþladýlar. Ne üniversitede baskýcý yönetimler ne de okullarda polis, özel güvenlik varlýðý, kýsacasý YÖK'ü YÖK yapan uygulamalar deðiþmemiþken AKP'nin dümen suyundaki "demokratlýk"larýyla bilinen Mazlumder, Eðitim Bir Sen, Genç Siviller'in tavrý YÖK'ün AKP kontrolüne tamamen geçmesiyle 180 derece deðiþmiþtir. "Demokrasi" savunusunu baþörtüsüne özgürlüðüne indirgeyenler açýsýndan üniversitelerde siyasi çalýþmalara yönelik saldýrýlar artarken, okullar gün geçtikçe kapalý cezaevine çevrilirken YÖK savunusuna baþlamak ikiyüzlülüðü fazla deðil tabii.
larýn Kürtçe savunma yapma istemleri mahkeme heyeti tarafýndan "örgütsel tavýr" olarak tanýndý ve TRT6'da yayýnlanan Kürtçe 'anlaþýlmayan bir dil' olarak kayýtlara geçti. AKP, Kürt açýlýmý yaptýðýný iddia ededursun KCK davasý bir turnusol kaðýdý niteliðinde Kürt halkýna yönelik baský, inkar ve imha siyasetinin devam ettiðini göstermektedir. Kaldý ki silahlar sussun tartýþmalarý yürürken sýnýr ötesi operasyon için TSK'ya verilen tezkerenin yenilenmesi ve Kürt ulusal hareketinin gücünün manevi önlemlerle (imam-hatip liseleriyle Kuran kurslarýnýn sayýsýnýn arttýrýlmasý gibi) kýrýlmasý projesi AKP'nin Kürt sorunundaki çözüm yanlýsý, "demokrat" tavrýný yeterince yansýtmaktadýr.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi Türkiye'nin ulus devlet olma sürecinin önemli bir parçasýný gayrimüslimlerden yerli burjuvaziye yapýlan sermaye aktarýmý oluþturur. Bu aktarýmýn bir ayaðý olan Varlýk vergisi uygulamasý, burjuva iktidarýn resmi ideolojisinin ve ekonomik politikalarýnýn azýnlýk unsurlar için hayatý nasýl kabusa çevirdiðinin bir örneðidir. Vergilendirme yetkisini kullanarak, gayrimüslimlerden yerli sermayeye servet akýþýný saðlama öyküsünde böylece önemli bir adým atýlmýþtýr. Osmanlý Ýmparatorluðu, kapitalistleþme süreciyle oldukça geç karþýlaþmýþ bir devlettir. Kapitalist üretim iliþkilerinin dünya çapýnda kurduðu hakimiyet Osmanlý Devleti'nin çöküþü anlamýna gelmiþtir. Bu dönemlerde Osmanlý'da ticaret büyük oranda gayrimüslimler tarafýndan idare ediliyordu. Devletin serveti dýþýnda kalan zenginliði idare eden, geniþ oranda bu gayrimüslim tebaaydý. Ýstanbul, Ýzmir gibi ticaretin yoðunlaþtýðý þehirlerde bu durum daha da net görülüyordu. Kapitalizmin Osmanlý sýnýrlarýndan giriþ yaptýðý limanlar ve yabancý þirketlerin temsilcilikleri gayrimüslimler tarafýndan yönetiliyordu. Bu durum yerli sermayedarlarýn ilk sermaye birikimlerinin azýnlýklara uygulanan baský ve tehcir politikalarýyla nasýl gerçekleþtirildiðini daha anlaþýlýr kýlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþ yýllarýnda gayrimüslimlerin ekonomi üzerindeki kontrolü devam etmekteydi. Ýttihat ve Terakki geleneðinden gelen ve Türkiye'yi "muasýr medeniyetler seviyesine eriþtirme" yani çaðdaþ bir kapitalist devlet haline getirme ve milli sermayeyi yetiþtirme hedefiyle yola çýkan Kemalist kadrolar, gayrimüslimlerin elindeki serveti milli sermayeye aktarma yolunda Osmanlý'dan miras aldýklarý devlet geleneðini ortaya koyan birçok adým atmýþtýr. Ermeni kýrýmý, Varlýk Vergisi, 6-7 Eylül olaylarý ayný anlayýþýn bir ürünüdür. Bir yandan egemenlerin þovenist tutumu göze çarparken bir yandan da hizmet ettikleri amacýn ne olduðu bu olaylarda kendini en net þekilde ortaya koyar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþunu gerçekleþtirenler Osmanlý Devleti'nin son dönemlerinden itibaren kendilerini iyiden iyiye var etmiþ olan sivil-askeri bürokrasi idi. Yerli burjuvazinin oluþturulma projesini üstlenen de yine bu bürokratik unsurlar olacaktý. Bir yandan zenginler sýnýfýný yaratma adýna ulusal burjuvaziye çeþitli imtiyazlar tanýnýrken, bir yandan da gayrimüslimlerin kontrol altýnda tuttuklarý ticaretin üzerindeki hakimiyetlerini kýrmaya ve Kemalist iktidarýn desteðiyle sahip olduklarý serveti yeni yeni palazlanmakta olan yerli burjuvaziye aktarmaya çalýþýyorlardý. Bu dönemlerde CHP tarafýndan hazýrlanan Azýnlýklar Raporu'na göre Rumlar konusundaki
Varlýk Vergisi: Ya Servetin Ya Da Çalýþma Kampý! hedef "Ýstanbul'un fethinin 500. yýldönümüne kadar Ýstanbul'u tek Rumsuz bir hale getirmektir!" Burjuva devletin desteðiyle yeni yeni yürümeye baþlamýþ yerli sermaye ile yola baþlayan burjuva iktidar, hedefine ulaþmak için
6-7 Eylül olaylarý son derece þovenist bir tutum geliþtirmiþtir. Osmanlý'dan beri varlýðýný koruyan gayrimüslim burjuvazi saf dýþý býrakýlarak yerli burjuvazinin geliþebilmesinin yolu açýlmýþtýr. Varlýk Vergisi Sermayenin millileþtirilmesi için Kemalist iktidar yüksek siyasette söz söylemeye baþladýðý ilk günden itibaren çalýþmaya giriþti. Yasal
düzenlemelerle Ýstanbul'da yaþayan binlerce Rum'un elinden servetleri alýndý. Lakin yapýlanlar yeterli görülmemiþti. 2. Dünya Savaþý ile birlikte aðýrlaþan ekonomik koþullar ve bu dönemde medyada da sýk sýk yer bulan karaborsa sonucu Yahudilerin elde ettiði servetlerin ele geçirilmesi bahanesiyle Varlýk Vergisi'nin ortaya çýkmasý için müsait bir zemin hazýrlanmýþtýr. Böylece egemen sýnýflar yerli sermaye yaratmak için savaþ koþullarýndan da yararlanýyor ve Hitler yönetimini anýmsatan uygulamalara imzasýný atýyordu. 1942 yýlýnda Varlýk Vergisi uygulamaya konmuþtur. Her ne kadar "olaðanüstü savaþ koþullarýnýn yarattýðý yüksek kârlýlýðý
vergilendirmek" þeklinde bir resmi gerekçe sunulsa da asýl amacýn ne olduðu baþbakan Þükrü Saraçoðlu'nun konuþmalarýnda ayan beyan ortadadýr: "Bu kanun ayný zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik baðýmsýzlýðýmýzý kazandýracak bir fýrsat karþýsýndayýz. Piyasamýza egemen olan yabancýlarý böylece ortadan kaldýrarak, Türk piyasasýný Türklerin eline vereceðiz. Bu memleket tarafýndan gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin olduklarý halde, ona karþý bu nazik anda vazi-felerini yapmaktan kaçýnacak kimseler hakkýnda bu kanun, bütün þiddetiyle uygulanacaktýr." Varlýk Vergisi Kanunu'nda vergilendirmenin belli bir etnik kimliðe yöneleceðine dair herhangi bir belirleme olmamasýna karþýn, yasanýn gerçek amacý neyse uygulama da ona yönelecekti. En baþýndan itibaren sadece gayrimüslimlere yönelik olarak çýkarýlmýþtý. TBMM'de hiçbir tartýþma yaþanmadan kabul edilen Varlýk Vergisi, yasal vergi oranlarýný belirlemeyip bu konuda her il ve ilçe merkezlerinde kurulacak servet tespit komisyonlarýný görevlendiriyordu. Komisyon kararlarýna karþý herhangi bir yolla hak aranamayacak, 15 gün içinde vergi ödenecek, ödeyemeyenler ise karþýlýðýný emekleriyle çalýþma kamplarýnda verecekti! Kanunun uygulanmasýyla birlikte özellikle Ýstanbul'da binlerce mülk gayrimüslimlerin elinden çýktý. Satýlan mülklerin %67'sini Türkler, geri kalanýný da resmi kurum ve kuruluþlar alýyordu. Ki 15 gün içinde vergisini ödemek zorunda olan ve bu dudak uçuklatýcý oranlardaki vergiyi ödemekte zorlananlar yeterli nakitleri saðlayamadýðý için ellerindeki þirketleri, hisseleri, binalarý, fabrikalarý, tarlalarý çok ucuz fiyatlara satmaya zorlanmýþtýr. Zaten azýnlýklarýn bu zorluða girmesi ve böylelikle sermayenin el deðiþtirmesi hedefini üstlenenler de amaçlarýna mazhar olmuþlar ve ekonomide ki egemenliðin yerli sermayeye geçmesi noktasýnda önemli kazanýmlar elde etmiþler. Bu yüksek oranlarda ki vergileri ödeyemeyen 1229 gayrimüslim Erzurum Aþkale'deki çalýþma kampýna yollanmýþtýr. Aþkale'ye gönderilenler parababalarý deðil, varlýksýz gayrimüslimlerdi. Türkiye'deki sanayiye ve ticarete asýl yön veren ve yüklü miktar da servetlere sahip gayrimüslimler ise rüþvet yoluyla kendilerini sarsmayacak vergilerle bu süreci atlatmýþtýr. Varlýk Vergisi her ne kadar gayrimüslim burjuvazinin elindeki serveti ele geçirmeye yönelikse de "bazýlarýnýn daha eþit olduðu" kapitalist sistem de, yasanýn asýl ceremesini çeken ellerinde büyük servetler bulunmayan gayrimüslimler olmuþtur. Gülcan Berkmen
Ýþçinin Yolu
Devrimci Teori Herhangi bir otoriter rejimi veya bir baskýyý dönemini faþist rejimle karýþtýrmak faþizm tehlikesini ciddi bir biçimde küçümsemek demektir. Bu nedenle faþizmin doðru bir tahlilini yapmak, faþizm tehlikesinin yükselebileceði bir dönemde kitlelere bunu tüm ciddiyetiyle kavratabilmek ve doðrudan mücadele yöntemlerini geliþtirmek bakýmýndan önemlidir. Faþizmin hangi tarihsel koþullarda ortaya çýktýðýyla baþlayalým. Finans kapital, kapitalist üretim tarzýnýn çeliþkilerini 1914'te dünya üzerinde korkunç bir savaþý örgütleyerek ve böylece dünya pazarlarýný yeniden paylaþarak çözmeye çalýþtý. Çeliþkilerin üst boyutlara çýkmasý ve katlanýlmaz hale gelmesi tekelci kapitalizme korkunç bir saldýrganlýk özelliði verir. 1914-1918 savaþýnda çözülemeyen çeliþkiler, 1939-1945'teki Ýkinci Emperyalist Savaþla çözülmeye çalýþýlmýþtýr. Faþizmin ortaya çýktýðý ülkeler bu süreçten en çok hasarla çýkmýþ ülkelerdi. Ýtalya ve Almanya'nýn konumu, 19. yy sonunda Ýngiltere ve Fransa'nýn konumundan çok farklýydý. Çünkü iþgal edilecek toprak ve pazar kalmamýþtý. Dolayýsýyla da Ýtalya ve Almanya bunun için baþka devletlerin egemenliði altýnda bulunan pazarlarý fethe yönelmiþlerdi. Ýki ülkede de devrimci buhranlar baþ göstermiþ; iþçiler, köylüler, askerler mücadelenin içine yer almýþlardý. Kitleleri harekete geçiren ayný toplumsal zemindi. 1920'de Ýtalya'da devrimci geliþmeler tepe noktasýna vardý; Eylül ayýnda baþlayan fabrika iþgalleri, her yerde konseylerin iþleri kendi eline almasýyla tamamlanýyordu; iktidar fiilen iþçilerin eline geçmiþ ve köylüler büyük toprak sahiplerinin topraklarýna el koymuþlardý. Fakat bir þey eksikti: iþçi sýnýfýný iktidara taþýyacak devrimci bir önderlik. 1929 yýlýnda, kapitalist dünyanýn geçirdiði en büyük bunalým yaþanýyordu. Dünya ticaret hacmi %60 oranýnda düþmüþ tüm dünyada resmi iþsiz sayýsý 31 milyona ulaþmýþtý. Sadece Almanya'da 5.8 milyon iþsiz vardý. Kapitalizmin hem siyasal iktidar üzerindeki hakimiyetinin oldukça zayýflamýþ olmasý hem de içinde bulunduðu büyük ekonomik bunalým, dünyanýn olaðanüstü koþullar içerisine girmesine sebep olmuþtu. Faþist diktatörlükler bir bir iktidarý almaya baþlamýþlardý. Yukarýda anlatýlan koþullardan da anlaþýlabileceði üzere faþizm, sermayenin canýnýn istediði zaman var ettiði bir olgu deðildir. Faþizm, derin ve burjuva düzenin olaðan iþleyiþi içinde çözümlenemeyen krizler döneminin bir ürünüdür. Faþizmin yükseliþi, çaðdaþ kapitalizmin þiddetli bir toplumsal bunalýmýnýn ifadesiydi(1929-1933). Dünya pazarýnda mevcut rekabet þartlarýnda doðal bir sermaye birikimini sürdürmenin olanaksýzlýðý baþ göstermiþti. Faþizmin bu noktadaki tarihsel iþlevi artýk deðerin üretilme ve gerçekleþtirme þartlarýný tekelci kapitalizmin belirleyici gruplarý lehine birdenbire ve þiddetle deðiþtirmesidir. Faþizmin baþlýca iþlevi iþçi sýnýfýnýn bütün örgütlerini, en reformistini bile tamamýyla ezmek, iþçi sýnýfýný birbirinden kopuk parçalara bölmek, daðýtmak ve yýldýrmak, örgütlü direniþ ve iþgücünü toplu biçimde satma olanaðýndan yoksun býrakmak ve iþçi hareketinin kalýntýlarýný ülkenin toplumsal, ekonomik ve politik yaþamýný etkileyemeyecek
11
FAÞÝZM küçük topluluklara dönüþtürmektir. her türlü ortak eylem reddedilmiþti. Oysaki sosyal demokrasi de faþizmin hedefindedir. Ve bu yüzden Burjuvazi için siyasi iktidarýn dolaysýz kullanýmýnfaþizme karþý SPD ile yapýlacak olan eylem birliði dan vazgeçmek pahasýna olsa bile olsa, tarihsel anti-faþist kanadýn güç kazanmasýyla kararsýz çýkarlarýný gerçekleþtirmek için devletin yürütme unsurlarý da saflaþtýracak ve faþizme taban kaybetgücünü daha merkezileþtirmeye çalýþmaktan baþka tirecekti. Her ne kadar sosyal demokratlar biz bir seçenek kalmamýþtý. Tekelci sermaye toplumsal komünistler açýsýndan sistem iþbirlikçileri olsalar da hayatýn bütününü kendi çýkarlarýna uygun olarak en yakýn tehlike olarak görülen faþizme karþý yeniden örgütlemiþ oldu. mücadelede bir müttefik olabilirler. Çünkü en Faþizm, Alman ve Ýtalyan kapitalizmini bir savaþ nihayetinde kurtarýlmaya çalýþýlan iþçi sýnýfýnýn makinesine dönüþtürdü. Ekonomi baþtan aþaðý miliörgütlülüðüdür. Dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn örgütü hem tarize edildi. "Bütün sýnai ve ticari teþebbüslerin ittifak döneminde hem de faþizm yenildikten sonra kârlarý 1933'te 6,6 milyar marktan 1938'de 15 milsosyal demokrasiyle olan savaþýmýna devam edeyar marka yükseldi AEG'ninki sadece yüzde 55 bilecek bir aygýta sahip olacaktýr. artarken Siemens'in satýþlarý iki katýna, Krupp ve Troçki, komünistlerin sosyal demokratlarla birleþik Mannesmann'inkiler üç katýna ve Alman Silah ve cephe oluþturulmasýný gerekli kýlan nedenleri þöyle Cephane Fabrikalarý þirketinin satýþlarý da on katýna anlatýr: "Birleþik cephe sorunu, -kendilerini iþçi yükseldi." Hitler dönesýnýfýna dayandýran çeþitli politik örgütler arasýnda minde Almanya'da bir bölünmenin bu dönemde kaçýnýlmaz olmasýna kapitalist üretim raðmen- kapitalizme karþý mücadelede iþçi sýnýfý tarzýnýn geliþmesine için bir birleþik cephe saðlanmasýnýn acil ihtiyacýniçkin yasalarý gerçekdan doðar... Eðer Komünist Partisi, Komünist iþçileþtirmiþ; sermaye lerle Komünist olmayan iþçiler (sosyal demokratlar birikimi da dahil) arasýnda ortak, eþgüdümlü eylemlerin her geniþlemiþtir. an mümkün kýlýnmasý amacýna yönelik örgütsel yolEkonominin bir anda lar aramamýþ olsaydý, iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunu, ve büyük ölçüde kitle eylemi temeli üzerinde kazanmaktan aciz zorla merkezileþtirilolduðunu göstermiþ olurdu... Eðer iþçi kitlelerini mesinin salt teknik sadece kendi bayraðýmýz çevresinde toplayabilseydik yöntemlerle gerçek... ve eðer gerek parti gerekse sendika, bütün leþmesi mümkün reformist örgütleri bir çýrpýda aþabilseydik, elbette deðildir. Burjuva en güzel þeyi saðlamýþ olurduk." devlerin doðal Faþizmin çok tehlikeli bir þekilde küçümsendiði o araçlarý(kolluk güçleri), sýnýfý uzun süre parçalayayýllarda faþist hareket adým adým iktidara yürümekcak ve daha önemlisi umutsuzlaþtýrýp yýldýracak teydi. Nazilerin 1930'un sonunda 100 bin üyesi güce sahip deðildir. Bunun için düzenli bir sokak vardý. savaþýmý içerisinde kitlelerin düzenli ve yýpratýcý bir savaþla yenilmesi gereklidir ki teslimiyet mümkün Dönemin en geniþ iþçi tabanýna sahip sosyal olsun. Faþizmin tarihsel görevini yerine getirebilmedemokrat partiyle acil bir antifaþist birlik oluþturulsi için iþçi hareketini kýrmýþ ve püskürtmüþ olmasý malý ve komünistler bu süreci sosyal demokrasinin gereklidir. Bu durumda sokak hakimiyetini yarataproleter tabanýný etkilemek ve onlara sosyal bilmiþ olmanýn ciddi bir önemi vardýr. Çünkü küçük demokrasinin sýnýrlarýný göstermek için kullanýp burjuvazinin kararsýz katiþçileri komünizm bayraðý manlarý, beyaz yakalý altýndan birleþtirmeliydiler. iþçiler ve lümpen proleEleþtiri hakkýnýn saklý tarya güçlü olana meyletutulduðu bu birlik Troçki den toplumsal tarafýndan kýsaca "ayrý tabakalardýr. yürü, birlikte vur" olarak formüle edilmiþtir. Birleþik Savaþ sonrasý dönemde cephe politikasýnýn rolü devrimlerin baþarýya mücadele etmek isteyenleri ulaþamamasý kitleleri istemeyenlerden ayýrmak, umutsuzluða ve yýlgýnlýða bocalayanlarý ileri itmektir. sürüklerken, askerden terNihayet tavizci parti his olanlar, iþten atýlan yöneticilerin itibarýný iþçiiþsizler, mülksüzleþen lerin gözünde düþürmek, küçük-burjuvazi ve köyMaraþ Katliamýndan böylece sýnýfýn gücünü artden kente göçenler, týrmaktýr. sokaklarý dolduran baþýboþ yýðýnlara dönüþmüþlerdi. Ýþte bu taban, sýnýfsal varlýklarýný koruyamamaÖncelikli hedefler olarak çalýþanlarla iþsizlerin birlarýnýn öfkesini Ýtalya'da Mussolini'nin, Almanya'da likte mücadele etmesini saðlayabilmek bu yolla Hitler'in saflarýna taþýmýþtýr. Finans kapital kendini faþizmin bu katmana sýzmasýný engellenmesi; iþçiler bu siyasal tabana yaslayarak, karþý-devrimi sonuna tarafýndan iþyerlerindeki üretimin doðrudan kontrol kadar götürüp baþarýya ulaþtýracak, arzuladýðý otoriedilmesi, böylece burjuva sýnýfýn yönetim ve denetiter düzeni tesis edecek bir siyasal önderliðin önünü mini kýrmak bu taktiðin asýl hedefidir. Sonuç olarak açar. yeniden rüzgar iþçi cephesinin yelkenlerini dolduracak ve sokaktaki hakimiyeti de beraberinde getireDönemin Komintern'i ve de Stalin emrindeki cektir. Komünist Partiler, süreci izlemekle yetiniyorlardý. Çünkü o dönem Komintern'e hakim olan sosyal Halen dünyanýn en güçlü faþist hareketlerinden faþizm teorisine göre faþizm, sosyal demokrasiyle birine sahip olan Türkiye'de, doðru bir faþizm ikizdi ve faþizmin yenilmesi için önce sosyal algýlayýþýnýn bu tarihsel gerçekliðe dayanarak okundemokrasinin yenilmesi gerekiyordu. Ancak bu teori masý faþist harekete karþý doðru bir bilinç ve çok hayati bir noktayý kaçýrmaktaydý; SPD o zamanmücadele yöntemleri geliþtirmek açýsýndan sadece lar yalnýzca en büyük parti deðil, ayný zamanda önemli deðil hayatidir. Alman iþçi sýnýfýnýn en büyük partisiydi. Ancak Ekin Akçay sosyal demokratlarý sosyal faþist ilan edilmiþti ve
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci Geçtiðimiz günlerde, Yemenli yetkililerin farklý adreslere gönderilmek üzere hazýrlanmýþ 26 adet paketin ele geçirildiðini bildirmelerinin ardýndan gözler tekrar ABD'nin Yemen üzerindeki politikalarýna çevrildi. Geliþmelerin ertesinde Almanya, Yemen'den gelen uçuþlarý durdururken ABD yetkilileri ise Afganistan savaþý öncesini hatýrlatan açýklamalarda bulundular. Görünen o ki ABD'nin yeni hedeflerinde Yemen'e önemli bir rol biçilecek. Aslýnda Yemen'e dair savaþ senaryolarý, daha 2009 yýlýnýn sonunda bilinmedik bir þey deðildi. 2009 yýlý Aralýk ayýnda bir yolcu uçaðýnda Nijerya asýllý bir gencin düzenlediði intihar saldýrýsýnýn baþarýsýzlýða uðramasý üzerine ABD medyasýnda yeni bir gündem yaratýlmýþtý. Saldýrýyý düzenleyen gencin Yemen'de eðitim aldýðý iddia ediliyordu. Obama'nýn öttürdüðü savaþ borazanýyla beraber egemen sýnýfýn sözcüleri Somali ve Yemen'in adlarýný aðýzlarýndan o günden beri eksik etmediler. Kaldý ki bunun çok öncesinde de Bush'un savaþý baþlattýðý dönemdekine benzer bir atmosfer yaratýlmak istenmiþti(Fort Hood olayý vb.). Yaratýlan suni bir terör korkusu etrafýnda Yemen'e yapýlacak saldýrýnýn yollarý döþendi. Güvenlik ve Yönetim Komitesi Senatosu baþkaný Joe Lieberman "Irak dünün savaþýydý, Afganistan bugünün savaþý. Eðer önceden harekete geçilmezse Yemen yarýnýn savaþý olacak" diyorsa bir bildiði var demektir. Yemen %40 iþsizlik oranýna sahip, nüfusunun %45'i günde 2 dolarýn altýnda geçinen, sahip olduðu en büyük gelir kaynaðý olan petrolü BM'nin raporuna göre 2017'de yitirme tehlikesiyle karþý karþýya olan bölgenin en yoksul ülkesi. Ülkeye müdahale aslýnda daha önce baþlamýþtý. ABD'nin 2009 Aralýk'ýnýn ilk iki haftasýnda Yemen ordusuyla beraber ülkenin
Emperyalist Savaþýn Yeni Rotasý: Yemen
kuzeyinde yürüttüðü füze saldýrýlarýnda 100'ün üstünde insan can vermiþti. Yani, Yemen topraklarýnda savaþ, halihazýrda baþlamýþ bulunuyor. 2006'da 4.5 milyon dolar olan askeri yardým 2009'da 67 milyon dolara çýktý, 2011'e kadar Pentagon'un Yemen'e vereceði askeri "yardým"ýn 250 milyon dolara ulaþacaðý ABD Savunma Bakanlýðý yetkilileri tarafýndan söyleniyor. ABD'nin müttefiki Suudi Arabistan ise Yemen'e 2 milyar dolar ayýrmýþ durumda, Ýngiltere de destekçilerden biri. Hatýrlanýrsa savaþ Pakistan'a sýçramadan önce de yardýmlarda büyük bir artýþ görülmüþtü. Yemen ordusuna yapýlacak yardýmlarla yetinmek elbette Pentagon için söz konusu olamaz. CIA'nin birçok ajanýný 2009'da Yemen'e yolladýðý, burada Yemen askeri güçlerine eðitim verdiði, operasyonlar için teçhizatlandýrdýðý dile getiriliyor. Peki niçin Yemen? Washington'un teröre karþý savaþ palavrasýnda saldýrdýðý tüm ülkeler stratejik öneme sahipler. Yemen de pozisyonu itibariyle hem petrol kaynaklarýna oldukça yakýn hem de sahip olduðu Aden körfeziyle deniz ulaþýmýnda ve dolayýsýyla deniz ticaretinde çok önemli bir stratejik noktada bulunuyor. Ayný zamanda Yemen korkunç iç karýþýklýklar da yaþýyor. Böylece ABD ülkeye müdahale etmekte daha rahat davranacak ve ülke içindeki karýþýklýklarý kendi çýkarlarý doðrultusunda daha da azdýracak. Hep yaptýðý gibi... Washington Yemen'in teröre karþý mücadelede yeterli özveriyi göstermediðinden yakýnarak her fýrsatta onu savaþýn içine çekmek için hamleler yapýyor. Týpký Pakistan'a yaptýðý gibi. Ancak Yemen'in özellikleri Afganistan ve Pakistan'dan biraz farklý. Birincisi
Daha önce de Afganistan savaþýnda NATO güçlerinin yaptýklarý katliamlarýn belgelerini ortaya çýkaran Wikileaks adlý internet sitesi, Irak savaþýnda yaþanan vahþeti ortaya koyan 400 bin adet belgeyi arþivlerden dýþarý sýzdýrmayý baþardý. Bu belgelerde neler mi bulunuyor? Sivil halka yönelik katliamlar, yargýsýz infazlar, akýl almaz iþkence yöntemleri, kimlik kontrolleri sýrasýnda Irak halkýna yapýlan zulüm, ev baskýnlarý, tecavüzler, keyfi olarak adam öldürme… Örnekleri çoðaltmak mümkün. Hepsi de kapitalist zorbalýðýn üzerinde yükseldiði bu iðrenç sistemin sonucu. Savaþlar, sonu gelmez katliamlar kapitalizme içkin. Kapitalist sistemin en büyük gücü ABD ise emperyalist iþgale karþý direnenlerin üzerinden silindir gibi geçen acýmasýz bir makine. Sivil halka yönelik saldýrýlara, cinayetlere teröristlerle çatýþma süsü verilmiþ. Ve gerçekliðin olanca yakýcýlýðýna raðmen 400 bin belge de "bu kötü günleri unutmak üzere" hasýraltý edilmiþ. ABD egemen sýnýfýnýn temsilcileri tam da bu kötü hatýralarý unutmaya baþladýklarý(unutturduklarý) sýrada Wikileaks'in belgeleri dýþarý sýzdýrmasýyla sinirden köpürmüþ durumda. Hillary Clinton, çileden çýkmýþ bir þekilde bunlarýn bir komplo olduðu yalanýný ortaya atýyor ama nafile. Baþta ABD olmak üzere dünya kamuoyunda ortaya çýkan bu belgeler savaþýn mahiyetinin ne olduðuna dair önemli bir etki býraktý. Hoþ, ABD'nin gerek Afganistan'da gerek de Irak'ta yaptýðý katliamlarýn, emperyalist talanýn faturasý zaten biliniyordu. Þu an olan tek þey bütün bu iðrençliklerin belgeleriyle açýða çýkarýlmasý oldu. Belgelerde geçenlere göre ABD askerleri 2005-2009 arasýnda binin üzerinde iþkence olayýný rapor etmiþler. Dayak, vücut yakma, elektrik, tecavüz en gözde iþkence yöntemleri. ABD ülkeyi iþgal ettiði 7 yýl boyunca toplumsal hayatý sürekli olarak terörize etti. Irak halkýnýn kültürel deðerlerini sistematik bir þekilde yok etti ve yerine yüzbinlerce ölüden baþka bir þey býrakmadý. Bugün Irak'ta,
ABD Yemen'de Batý düþmanlýðýnýn etkisiyle Afganistan'da olduðundan daha büyük bir tepkiyle karþýlaþacak ve El Kaide'nin Yemen örgütlenmeleri Somali'den de destek alacak (Simon Tisdal, 10.01.10 The Guardian). Ýkinci zorluk ülkeyi 30 yýldýr yöneten Abdullah Salih'in Obama'yla iþbirliðine hangi ölçülerde yanaþacaðý hususunda çýkacak. Salih de týpký Pakistan devlet baþkaný Zerdari gibi iç ve dýþ denge koþullarýný gözetiyor ve ABD'nin isteklerini yerine getirirken acele etmiyor. Üstelik Salih'in güneyde ve kuzeyde isyancýlara karþý yürüttüðü þiddetli bir iç savaþ da var. Öyle ki baþkentin yakýn çevresi dýþýnda Yemen hükümetinin yönetme yetisi kalmamýþ durumda. Salih de týpký Hamid Karzai gibi kontrolü büsbütün yitirmekten korkuyor. ABD müdahalesiyle iç iþlerin daha da karýþmasý, ülkedeki güçlü ABD karþýtlýðýný topyekun karþýsýna alma ihtimali Salih'i 30 yýldýr ýsýttýðý sýcacýk koltuðundan edebilir. ABD'nin önündeki üçüncü engel de Ýran. Yemen'in kuzeyinde Ýran'dan destek alan Þii Husiler ile Suudilerin desteðindeki Yemen hükümetinin savaþýnda ABD'nin devreye girmesi Washington ve Tahran'ý karþý karþýya getirecektir. Bu ise önemli krizlere gebe olabilir. ABD'nin bunu ne derece göze alabileceði önümüzdeki süreçte belli olacak. Obama ise þu anda güçler dengesini tartýyor. Ýran'a karþý topyekun bir meydan okuma için henüz erken, Afganistan'da debelenirken böyle bir risk almasý kýsa vadede mümkün deðil. Ancak Yemen'in tüm bu kendine has özelliklerine raðmen ABD'nin savaþý burada arttýracaðýný da görmemiz gerekir, böylece Ýran üzerinde de baský kurulacak. Hal böyleyken savaþýn 2010'dan sonraki kýsmý çok daha kanlý olabilir. Bunu önleyebilecek tek muhalefet ise iþçi sýnýfýnýn ayaklanmasý olacak. Özellikle Pakistan'da gerek Zerdari'ye gerek ABD'ye olsun çok yoðun bir muhalefet ortamý hakim. Pakistan'da baþlayacak bir isyan dalgasý tüm coðrafyayý sarsacaktýr. ABD'ye geri adým attýrabilecek tek toplumsal güç de ancak böyle bir devrimci dalga olabilir.
savaþ sýrasýnda ölmüþ bir yakýný bulunmayan insan sayýsý yok denecek kadar az. Ölümden kurtulabilenler ise açlýkla, yoksullukla boðuþmak zorunda. Ekonomiyi paramparça eden ABD hükümeti geriye devasa bir iþsiz ordusu býraktý. ABD egemenleri ise yaþananlarý örtbas etmek, unutturmak, iþgale demokrasi süsü vermek için sahip olduklarý tüm imkanlarý kullanýyorlar, ideolojik araçlarýný bu uðurda seferber ediyorlar. Örneðin 2010 yýlýnda Oscar'da en iyi film ödülünü alan The Hurt Locker adlý film bunun en güzel örneði. Bilindik propagandanýn tüm izlerini taþýyan filmde ABD askerlerinin bölge halkýna yaptýðý yardýmlar ön plana çýkarýlýr(katliamlarýn esamesi bile okunmaz), Irak halký potansiyel bir terörist olarak gösterilir. Nerede bir patlama olsa bunun tek sorumlusu Irak'taki "terörist" halktýr. Wikileaks'in belgeleri de bunun tam tersini söylüyor, ABD askerlerinin yol kenarlarýna yerleþtirdiði bombalarýn, yerleþim yerlerini terörize etmek için giriþtikleri eylemlerin sayýsý oldukça fazla. ABD kapitalistlerinin filmlere malzeme ettiði, cesur, çaðdaþ, demokratik ABD askerinin "cahil ve terörist" Irak halkýný "kurtarmak" için giriþtiði kutsal görev temalý, kahramanlýk-milliyetçilik motifleriyle bezeli bütün hikayelerin yalan dolandan ibaret olduðu, ortaya çýkarýlan belgelerde, savaþýn Irak halkýnda býraktýðý derin izlerde çok net bir þekilde gözüküyor.
Emperyalist Katliam Bir Kez Daha Belgelendi
Enternasyonal Postacý Grevler iþçi sýnýfý için birer hayat okuludur. Her iþçi mücadele sýrasýnda öðrenir bir sýnýf olarak düþmanýn karþýsýnda birlik halinde durmanýn gerekliliðini. Fransa'da Ekim ayýnda ardý ardýna patlak veren grevler, yýllardýr bilinen bu gerçekleri bir kez daha açýða çýkardý. Sarkozy hükümetinin sosyal haklara yönelik saldýrýlarýna karþý iþçiler ortalama 3 milyon kiþinin sokaða döküldüðü, grevlere katýldýðý altý genel grev örgütlediler 1,5 ay içerisinde. Hükümetin geçirmek istediði yasa tasarýsýna göre emeklilik yaþý 60'dan 62'ye çýkacaktý. Ancak saldýrýlar bununla sýnýrla olmayacak; ilerleyen dönemde kamuda istihdamýn azaltýlmasý, özelleþtirmeler, sosyal kazanýmlarýn týrpanlanmasýyla devam edecekti. Þanlý bir direniþ ve mücadele geçmiþine sahip olan Fransýz iþçi sýnýfý ise bunun bilincindeydi ve patronlarýn saldýrýlarýna izin vermemek için defalarca sokaklara döküldü. Petrol rafinerileri iþgal edildi, ulaþým yarý yarýya aksadý, yakýt sýkýntýsý çeken sermaye devleti iþçilere karþý gittikçe saldýrganlaþtý, liselerde boykot örgütlendi, okullara barikatlar kuruldu. Bir Fransýz gazetesi þöyle diyordu: "Öðrenciler diþ macunu gibiler, dýþarý fýrlayýnca içeri girmek nedir bilmiyorlar!" Fakat Fransýz iþçilerinin kararlý mücadelesi hükümete geri adým attýrmaya yetmedi. Neden? Ne oldu da böylesi büyük bir toplumsal hareket, üstelik halkýn %71'inin gösterilere ve eylemlere destek verdiði ortadayken, iþçi sýnýfý saldýrýlara karþý duracaðýný her fýrsatta bildirirken, kazanýmla sonuçlanmadý? Bu sorularýn cevaplarýný aramak, verili küresel kriz koþullarýnda dün Yunanistan'da bugün Fransa'da yaþananlarýn yarýn Ýngiltere, Ýspanya, Ýrlanda vb.de yaþanacaðýný bilen komünistler için uluslararasý bir mücadele haritasý çizmek açýsýndan önem taþýyor. Baþarýsýzlýðýn kaynaðýný bilmeden, gelecek fýrsatlarýný deðerlendirmek mümkün deðil. Bugün yaþananlarý kavrayabilmek için yasanýn ortaya çýktýðý döneme 2010 baþýna dönmek yerinde olacaktýr. Yasaya karþý Mart'ta bir günlük eylem düzenlenmiþti sendikalar tarafýndan. Arayý soðutma taktikleri sonuç verdi ve Haziran ayýna kadar en ufak bir mücadele çaðrýsý dahi yapýlmadý. Yasanýn mecliste onaylanacaðý gün yaklaþtýkça Fransýz iþçi sýnýfý sendikal bürokrasiyi sýkýþtýrdý ve bu sayede eylemler ancak son günlerde örgütlenebildi. (Burada akla Tekel iþçilerinin mücadele deneyimleri getirilebilir. 4-C'ye geçiþleri Ankara'ya gelmeden iki yýl kadar önce belli olan Tekel iþçileri sendika bürokratlarýnýn bu süreçte hiçbir þey yapmadýklarýný ve kendilerinin yoðun basýncý olmasa son günlerde de hiçbir þey yapmayacaklarýný söylüyorlardý. Sendikal bürokrasinin planlarý her yerde ayný þekilde iþliyor: Mücadeleyi ertele, eylemi son güne býrak ve zaman darlýðý kozuyla iþçileri demoralize et.) Sendikalarýn amacý ise hükümetle pazarlýklar yaparak yasanýn özüne dokunmayan ufak tefek deðiþiklikler yapmaktý. Gelecek saldýrýlarýn ancak bir habercisi olan ve Fransýz burjuvazisinin bu yüzden oldukça önemsediði ve asla geri adým atmak istemediði bu saldýrýlara karþý sendika bürokratlarý radikal bir mücadele çizgisi izleme amacýný hiçbir zaman taþýmadýlar. Fransa'daki eylemlere baktýðýmýzda, Yunanistan'dan farklý olarak iþçi sýnýfýnýn süresiz genel grev talebinin daha yoðun olduðunu ve taban baskýsýnýn daha güçlü olduðunu görüyoruz. Örneðin Yunanistan'da 1 günlük genel grevlerin arasýna aylýk dönemler yerleþtirilirken, Fransýz iþçilerinin sendikalarý zorlamasý sayesinde, burada art arda grevler örgütlendi, birçok sektörde de
Ýþçinin Yolu
13
FRANSA DERSLERÝ (petrol gibi) süresiz grev ilan edildi. Ama sendika yönetimleri hiçbir zaman bu tür eylem anlayýþýndan taraf olmadý. Sendikalar tarafýndan düzenlenen bütün eylemler ayný tekdüzelikle "olaysýz" bir þekilde geçti ve hükümete yaptýrým gücü olmayan bu eylemlerin tekdüzeliði karþýsýnda sýnýf hareketinin adým adým soðurulmasý hedeflendi. Örneðin, Fransa'daki açýk ara en büyük sendika olan CGT'nin lideri Bernard Thibault, genel grevle ilgili verdiði röportajda, genel grev sloganýnýn kendisi için çok soyut ve anlaþýlamaz olduðunu söylemiþ. Ýþçi sýnýfýnýn en önemli silahlarýndan biri olan genel grev, böylesi bir toplumsal altüst oluþ döneminde en büyük sendikanýn lideri tarafýndan anlaþýlmaz olarak niteleniyor! CGT'nin lideri esas olarak hükümetle uzlaþma zemininin kaybolmasýndan ve saðcý sendikalarla olan iþbirliðinin bozulmasýndan korkuyor. Mücadele ivme kaybedince de ayný bürokratlar iþçilerin genel grev istemediðini ve yapacak bir þeyleri olmadýðýný iddia edebiliyorlar! Esasen, Fransa'daki mücadele dalgasýnda göze çarpan, iþçilerin inisiyatif almada gösterdikleri azim ve demokratik organlar yaratma yolundaki
çabalarý oldu. Yapýlacak eylemler ve sürecin gidiþatý yüzlerce iþçinin içinde yer aldýðý kitle toplantýlarýyla belirlendi. Petrol iþçileri rafinerilerde üretimi durdurma kararý alýrken bunu hep beraber oylayarak yaptýlar. Üstelik toplantýlara katýlýmda da hiçbir þart koþulmadý. Sendikada örgütlü olmak bile gerekmiyordu, sadece o iþkolunda çalýþan bir iþçi olmak söz sahibi olmak için yeterliydi. Mücadele, örgütsüz milyonlarý da içine alacak ve kitle desteðini elde edecek þekilde örgütlenecekti. Fakat iþçiler kendi direniþ komitelerini kurmayý baþaramadýlar. 1968 Mayýs'ýna nazaran oldukça düþük bir ölçekte kaldýðý görülen iþçi demokrasisinin bu öðeleri, iþçilerin kendi karar mekanizmalarý merkezileþtirilip yurdun geneline yayýlamadýðý ölçüde ancak birer nüve olarak kaldýlar. Sendika bürokratlarý ise hareketin merkezini elinde tutmanýn gücüne sahiptiler ve kurumsal otoritelerini her türlü eylemi kontrol altýna almak için kullandýlar. Ýþçilerin baskýsý altýnda bir o yana bir bu yana savrulup duran sendika liderlikleri genel grevden köþe bucak kaçarken, iþçilerin baskýsýna dayanamadýklarý ölçüde göstermelik eylemler düzenleyip hareketin kontrolünü ellerinde tuttular. Fransa'daki sýnýf kavgasýnda sendikal bürokrasinin ihanetlerinin ortaðý da düzenin sol unsurlarý oldu. Kýsaca reformist olarak adlandýrabileceðimiz bu kesimin ihanetçi çizgisi, Fransa'daki sýnýf mücadelesinde politik liderlik sorununun da ne denli önemli olduðunu gösterdi. Öyle ki gerçek anlamda mücadeleyi sahiplenip, onu bir adým ileri götürmeyi amaçlayan güçlü tek
bir siyasi oluþum dahi göze çarpmadý. Fransa'daki mücadele en üst düzeyine týrmandýðý sýralarda þöyle yazmýþtýk: "Burjuvaziye karþý savaþýmýnda iþçi sýnýfýnýn önündeki en önemli engellerden birini düzenin sol unsurlarý oluþturuyor. 1. Dünya Savaþý'yla beraber tamamen düzen saflarýna geçen sosyal demokrat, sosyalist partiler, Stalin Rusyasý'nýn basit birer uydusu haline geldikten sonra her fýrsatta ulusal burjuvaziyle iþbirliðine giden "komünist" partilerin bugün geldikleri durum, onlarýn kapitalist sistemin soldan en güçlü payandalarý olduðunu gösterdi. Özellikle sendika bürokrasisi üzerinde de temsil gücü bulunan bu unsurlar grevlerin süresizleþtirmelerine karþý çýkmalarýyla, sýnýfýn birliði önünde her türlü engeli yaratmakla, hükümetlerin sosyal saldýrý politikalarýna, bunlarýn krizden çýkýlmasý için zorunlu olduðunu savunup el altýndan destek vermekle tanýnýyorlar. Bu unsurlar sürekli olarak, bütçe açýðýnýn kapanmasýnýn zorunlu olduðunu vurgulayýp milli bir beraberlik ortamý için iþçilerin bu saldýrýlara sessizce boyun eðmesini istiyorlar. Ýþçilerin baskýsý karþýsýnda da liderliði yitirmemek için göstermelik eylemler düzenleyip, bunlarýn kendi kontrolleri altýnda kalmasýna özen gösteriyorlar. Kapitalizmle bir dertleri olmadýðýný çoktandýr belli eden bu unsurlarýn tek söylemi kemer sýkma politikalarýnýn hafifletilmesi." Dolayýsýyla Fransýz iþçilerinin mücadeleyi kazaným elde etmeden noktalamasýnda en önemli rolü, politik liderliðin yokluðu ve sendikal bürokrasinin sýnýrlarý içerisinde kalýnmasý oluþturuyor. Çünkü bu unsurlar ne gerçekten hükümete karþý çýkmak istiyorlar, ne de iþçilere yöneltilen saldýrýyý önemsiyorlar. Kendileri için hepsinden önemlisi ayrýcalýklý konumlarýný yitirmemek. Burjuvaziye savaþ açmak için hiçbir sebepleri yok. Ama görevleri iþçi hareketini massetmek ve düzenin bekasýný saðlamak. Varoluþlarýnýn kutsal nedeni iþte bu. Peki, ne yapýlabilir? Fransa'daki kalkýþma sadece bu ülkeyle sýnýrlý deðil. Çinli otomobil iþçilerinden Yunanistan'a, Ýspanya'dan Hindistan'a iþçi hareketi pek çok yerde yükseliþte. Sorun, genel bir mücadele perspektifi ortaya koyup, bunu sýnýf savaþýnýn bir kýlavuzu haline getirmekte. Sendikal bürokrasinin çizdiði sýnýrlar içerisine hapsolunduðunda burjuvaziye teslim olunduðu çokça görüldü. Ancak iþçiler sendika bürokratlarýný aþacak kendi öz karar alma ve uygulama organlarýný yarattýklarý anda çok þey deðiþecektir. Tüm iþyerlerinde seçilecek delegelerle oluþturulacak fabrika komiteleri, bunlarýn merkezi bir þekilde örgütlenip ulusal iþçi komitelerinin oluþturulmasý hem sendikal bürokrasinin etkilerini kýrýp, iþçilerin daha radikal ve yaptýrým uygulayýcý eylemlere imza atmasýný saðlayacak, hem de sahip olduðu geniþ demokrasi ve aktiflik ile büyük yýðýnlarý bir çýð gibi büyüyen mücadelenin içerisine sokma potansiyeline sahip olacaktýr. Tüm bunlarýn yanýnda, kitlelerin eskisi gibi yönetilmek istemediði, kendi arasýnda da bölünen ve kitle desteðini kaybeden egemenlerin eskisi gibi yönetemediði, orta sýnýflarýn binbir türlü korku içinde "güçlü" olana yakýnsadýðý böylesi bir durumda hareketin liderliðini üstlenebilecek bir devrimci parti baþarý için zorunludur. Ýþte, bugün Fransa'da yükselen ve yarýn da Avrupa'nýn herhangi baþka bir yerinde yükselmesi zorunlu olan mücadele dalgasý, ancak bu perspektif içerisinde sonuç alýcý olabilir. Ferit Eren
14
Ýþçinin Yolu
Kultur Sanat
Ýstanbul, 2010 Avrupa Kültür Baþkenti Ýdi!
Ýstanbul… Türkiye'nin en görkemli þehri. Boðaz'da boylu boyunca uzanan 12,5 milyonluk bir metropol. Ýnsanlýðýn ortak mirasýna ev sahipliði yapan bir kültür mozaiði, bir medeniyetler beþiði. Her geçen gün büyüyen ticaret hacmiyle Türkiye ekonomisinin kalbi. Bir Avrupa kenti…
milyon lira idi! Ýlk açýlýþ etkinliði takviminde yer alan Kürt þarkýcý Rojin ile Ermeni asýllý opera sanatçýsý Kevork Tavityan ise açýlýþ etkinlikleri programýndan açýlýþ gününden on gün önce hiç çaktýrýlmadan çýkarýldý; kültürün baþkentinde halen Ermenilere ve Kürtlere tahammül yoktu.
Yukarýdaki muhteþem tablo bir burjuva yayýnýndan Ýstanbul hakkýnda okuyabilecekleriniz. Ve o, 2010 yýlý boyunca Avrupa kültür baþkentiydi. Yani her yönden ne mükemmel bir þehir olduðunu dosta düþmana duyurdu. Evet; o tarihte pek çok imparatorluðun, devletin üzerinden savaþ verdiði uðruna kan akýttýðý þehir. Öyle ki padiþahlar uðruna gemileri karadan yürütecek kadar yaratýcýlýklarýný zorlamýþlar(!) 21. yy da hala Ýstanbul için kan dökülüyor ancak toplu, kýlýçlý savaþlarda deðil insan ömrünü tüketen, kölece çalýþýlan mesailerde.
Ayný tarihlerde tahammül gösterilmeyen bir baþka olay da Ankara'da cereyan ediyordu. Ankara'nýn
Kapitalistlerin oldum olasý gözbebeði olan Ýstanbul, 2010 yýlý boyunca AB konseyi tarafýndan kültür baþkenti ilan edilmiþti. Ýçinde bulunduðumuz kasým ayýna kadar Ýstanbul'un pek çok yerinde sergiler, konserler, atölyeler, festivaller vs. organize edildi. "Dünyanýn kültür mirasýna sahip çýkýyoruz" iddiasýndaki organizasyonun bütçesi daha 2008 yýlýndan emekçilerin cebinden toplanmaya baþlandý. 2008-2011 yýllarý arasýnda Ýstanbullular akaryakýtý Kültür Baþkenti hazýrlýklarý için 1,5 kr pahalý aldý, almaya da devam ediyor. Aslýnda en baþýndan ne menem bir dolabýn döneceðini az buçuk tahmin etmiþtik ancak aylar ilerledikçe durum vahimleþti. Hazýrlýk bahaneleriyle þehirde kentsel dönüþüm projeleri hýzlandýrýldý, Emek sinemasýnýn ve AKM'nin yýkým kararlarý çýktý… Kýsacasý, yapýlmasý planlanan birçok saldýrý bu döneme sýkýþtýrýlarak program çerçevesinde acilen hayata geçirilmiþ oldu. Hazýrlýklar tamamlandý, 16 Ocak gecesi açýlýþ etkinliði bu topraklarýn köklü kültürünün "temsilcisi" Tarkan'ýn verdiði bir konser ve milyonlarca dolar harcanan muhteþem bir havai fiþek gösterisiyle baþladý. Baþbakan ve seçkin konuklarýn bulunduðu salon açýlýþý, halkýn açýk havada katýldýðý etkinlikten hayli farklý geçti. Açýlýþ gecesinin bedeli tam 8.5
saðanak bir yaðmurdan denize dönen þehrin orta yerinde boðulurlar, minibüslerde taþýnýrken ölürler, fabrikalarda elektriðe kapýlarak "ekonomiye can verirler", Tuzla'da kum torbasý niyetine filika testlerinde kullanýlýrlar; ancak boþ zamanlarýnda aldýklarý 760 Lira'dan da ortalama 40-50 lira olan konserlere ayýrmayý ihmal etmezler; kültür baþkentine layýk iþçiler olmaya gayret ederler! Peki, bu sürrealist tablonun ana temasý nedir? Cevap verelim; para. Yýl boyunca gelmesi beklenen 10 milyon ziyaretçinin kabarttýðý iþtah, AB'den alýnacak olan geçerli notlar, yýl boyunca geliþtirilecek olan yeni ticari ortaklýklar vs. onlar için oldukça önemli, gerisi laf-ý güzaf! Öte yandan bu amaçlarýný da görmesek inanacaðýz diyeceðimiz yalanlarla gerçekleþtiriyorlar. Nerdeyse tüm alanlarý peþkeþ çekilmiþ, doðasý katledilmiþ, rant uðruna her türlü tarih kýyýmýna balýklama atlayan sermayedarlar açýkça insanlýðýn ortak kültür mirasýndan bir beton yýðýný yaratýp sonra adýna kültür diyorlar. Onlarýn sözlüklerinde para her türlü sözcüðün karþýlýðý, bu yüzden koskoca dünyayý barbarlýkla yöneten kapitalistlerden kültürel hassasiyetler bekleyecek deðiliz. Ancak bu kadarý açýktan emekçi halkla dalga geçmek.
ayazýnda açlýk grevinde olan Tekel iþçileri aklýmýza geliyor; proletaryanýn baþkenti, ülkenin baþkentindeki iþçilerin açlýk grevlerine "yetim hakkýyla" organize edilmiþ sazlý sözlü konserlerle cevap vermiþ de oluyordu. Kapitalistlerin ayýrdýðý ödeneklere ve sponsor yelpazesine (Teknosa, Hilton, THY, Vestel, Boyner, Avea, Microsoft, Swatch…) bakarak söyleyebiliriz ki yýl boyunca herkes kültür için seferberlik içerisindeydi! Ýstanbul'daki 4 milyon iþsiz insanýn oldukça fazla olan boþ zamanlarýný sýkýlmadan geçirebilmesi için her türlü þey düþünülmüþ! O 4 milyon ki, Ýstanbul'u Ýstanbul yapmýþ ancak sadece çilesini çekmiþ diðer milyonlarýn bir geliri dahi olmayan kýsmý. O milyonlarý kültür-sanat bültenlerinde bulamazsýnýz. Onlar gün boyu yaðan
Týklým týklým insan dolu bir þehirde olmasý muhtemel bir depremde öleceði öngörülen yüz binlerce insan, yýkýlacak ve/veya tahrip olacak milyonlarca ev var. Etkinliklere hazýrlýklar çerçevesinde gerekli tadilatlar ve yenileme çalýþmalarý için bir komisyon kurup kendilerine 150 milyon TL'lik bir ödenek ayýranlar, böylesi büyük bir felaket için daha kýllarýný kýpýrdatmýþ deðiller. Özcesi; kapitalistlerin öncelikleri oldukça farklý. Sanat ve kültür etkinlikleri olduðunu iddia ettikleri elitist bir burjuva sanatsever /sanatçý grubun kendini tatmininden baþka da bir þey olmayan etkinlikleri hayatý yaratanlarýn deðil, hayatlarý sömürenlerindir. Dünyada hiçbir þey, yaratýcýlýðý ezen, emeði sömüren, insan hayatýný hiçe sayan, proleter kültürü ve sanatý her alanda yok etmek isteyen sermayenin pisliklerini örtmeye yetmez.
Arif Damar'ý Saygýyla Anýyoruz…... Kendisini toplumcu ve gerçekçi olarak adlandýran þair Arif Damar'ý 20 Ekim'de kaybettik. Þiirlerinde toplumu kendi içinden anlatan þair ilk dönem eselerinde toplumsal yaný daha aðýr basan konularý iþlerken son dönem eselerinde sanatsal kaygýlarý daha ön plana çýkarýlmýþ þiirler yazmýþtý. Kendisini Ant Dergisi'nde yazdýðý þiirlerle duyurmuþ ve 1944-1947 yýllarý arasýnda Atatürk Orman Çiftliði'nde memurluk yapmýþ olan Arif Damar muhalif tavýrlarý nedeniyle Kayseri ve Sivas'a sürgün olarak gönderilmiþti. 1951-1952 yýllarý arasýnda Ýstanbul'da dönemin TKP'sinin çýkardýðý Yeryüzü dergisinin üst kademelerinde yer aldý. 1951 yýlýnda yayýnlanan "Dayanýlamaz" adlý þiiri üzerine yasadýþý örgüt üyeliði suçlamasýyla tutuklandý ve iki yýl tutuklu kaldý. Ancak delil yetersizliði sonucu beraat etti. Hapisten çýktýktan sonra Arif Barikat rumuzuyla yazdýðý toplumcu þiirleriyle tanýrlýlýðýný iyice arttýrdý. Nazým Hikmet'in baþlattýðý akýmý takip ettiðini söyleyen ve sahiplenen Damar toplumcu olmanýn gerçekçi olmayý zorunlu kýlmadýðýný,
üslubu sürrealist olan ya da kapalý anlatýma sahip olan eserlerin de toplumcu olabileceðini savunarak kendisine toplumcu ve gerçekçi dedi. 1980 darbesiyle birlikte gelen baský koþullarýndan o da nasibini almýþtý. 1982'de yasak yayýn bulundurmak suçundan yeniden üç ay boyunca tutuklu kaldý. Yaþar Kemal'in bir ömür boyu inançlarýna ve þiir
lerine sadýk kalmýþ bir þair olarak betimlediði Arif Damar, yýllar boyunca edebiyat alanýndaki kavgasýný sürdürmüþtür. 1925 yýlýnda baþladýðý yaþamý, uzun süre kaldýðý yoðun bakýmda kalp yetmezliði nedeniyle 20 Ekim'de son buldu.
Halbuki günden güne yaþanacak hale gelen yeryüzünde topraðýn ve insanoðlunun ümitle yarattýðý her þey çatlayan tohum, akan su, ana þefkati, çocuk iþtahý, insan tahammülü, hayatý öven þiir, kardeþliði söyleyen þarký, mücadele eden resim, ve emekçinin yüreði, elleri, hasreti harbe ve ölüme karþýdýr DAYANILMAZ... Þiirlerini mücadelemizle yaþatacaðýz...
Ýþçinin Yolu
15
Okurlarimizdan...
Ýþsizlikle Boðuþan Yaþamlar
Brüksel'de Protestolarýn Anlamý
Merhaba, Ýki yýlý aþkýn bir süredir iþsizler ordusunda yerini almýþ, iletiþim fakültesinden mezun biri olarak "iþsizlik" üzerine sizlere yazmak istedim. Ýþçi bir ailenin katlandýðý bin bir zorluk ve fedakarlýkla, büyük umutlarla gönderdiði üniversiteyi bitireli üç yýl oldu. O zamandan bu güne en temel ihtiyaçlarýmý karþýlaya bilmek adýna pazar pazar emeðimi satma gayretine girsem de henüz bir kör alýcý bulamadým. Ailemin maddi ve manevi desteðiyle çok yoðun bir tempoda, direngen bir tutumla KPSS sýnavýna da hazýrlandým ama hala bulunduðum durumdan kurtulamadým.Yaþým 30'a yaklaþtý, birçok iþsiz kardeþimin yaþadýðý maddi ve psikolojik sorunlarý ben de derinlemesine yaþýyorum, aileme hak etmedikleri bir tedirginlik yaþatýyorum. "Harçlýðýn var mý" diye sorduklarýnda içsel bir sarsýntý geçiriyorum. Uyumak isterken bu karabasaný yok edebilecek naçizane çareler düþünüyorum, uyandýðýmda açlýðýn kemikli elini boðazýma sarýlmýþ hissediyorum, Sevdiðim insanla biraraya gelebileceðim þartlarý hazýrlayamýyorum. Her karþýlaþtýðýmda "hala mý bulamadýn, evet bu zamanda iþ bulmak zor" diyen ve aklý sýra beni anladýðýný sanan halalarý, dayýlarý ve akranlarýmý boðasým geliyor. Gazete sayfalarýnda iþsizlik nedeniyle intihar etmiþ yapay yazgý kurbaný yaþamlarda kendi çýkmazlarýmý buluyorum. Ne var ki toplumsal bir boyut kazanmýþ iþsizliðin mevcut sistem içerisindeki rolünü görmek gayretkeþliðimi kýrbaçlýyor, mücadeleye olan inancýmý pekiþtiriyor. Ýþsizliðin hiç olmadýðý bir dünya düþünelim iþçiler kendi özgür iradeleri ile karar verdikleri sürece yaptýklarý iþin deðeri kadar ücret talep edeceklerdir. Sermayedarlar kar edemeyecek, dolayýsýyla kapitalizm iþlemeyecektir. Kapitalist mantýkta emek bir metadýr, kapitalizm için meta olarak emeðin fiyatý düþmelidir. Çünkü iþveren makineden, elektrikten, yaðdan vs. kýsamayacaktýr. Kýsabileceði tek meta emektir ve bunun için milyonlara varan yedek iþsiz ordusu gerekmektedir. Ve kapitalist bir dünya da bu sorun asla çözülmeyecektir ve günden güne (her ne kadar resmi rakamlar azaldýðýný dillendirse de) artacaktýr. Yani iþsizlik mevcut sistemin önlenemeyen ve giderek büyüyen bir hastalýðýdýr. Bu gün bizler, milyonlar, yarýn sizler ve sizin çocuklarýnýz bu çarkýn içerisinde benzer psikolojilerle ezileceðiz. Ortak paydamýz alýnteriyle, onurlu ve insanca yaþamak isteði olacak. Gerçek þu ki kapitalizm var olduðu müddetçe biz ücretli köleler için iþsizlik daima hayatýmýzý felç eden bir hastalýk olarak kalacak… En yoldaþça selamlarýmla.
Amasya’dan, Ýþçinin Yolu okuru bir üniversite mezunu iþsiz...
Belçika'daki eylemlere bizzat yerinde katýlan bir okurumuzun gönderdiði, Belçika'daki mücadele deneyimlerini bizimle paylaþtýðý, Belçika'daki mevcut siyasal atmosferi ve burjuva partilerinin konumlarýný aktardýðý mektubu yayýmlýyoruz. Belçika'nýn baþkenti Brüksel'de 29 Eylül'de bir gösteri-grev gerçekleþti. Avrupa Sendikalar Birliði'nin (EVV) organize ettiði grevin söylemi "daha sosyal bir Avrupa" olsa da, bu grevin, özünde son yýllarda Avrupa egemen sýnýflarýnýn çöken sistemlerini kurtarmak için emekçilerin üzerine yüklenmesine bir tepki olduðu açýktýr. Burjuvazi, yakýn zamanlarda sahneye "2 yýl maaþ artýþý olmasýn", "bazý emeklilik haklarý geri alýnsýn" vb. propagandalarýyla çýktý(Lizbon kararlarý çerçevesinde). Sonuç itibariyle birçok sendika ve sosyal demokrat partilerin bazýlarý, sosyalistler ve anarþistler bu eylemde yerlerini aldýlar ve eylemcilerin sayýsý yüz bine ulaþtý. Bunun yanýnda Ýspanya, Litvanya, Polonya, Romanya, Sýrbistan, Fransa, Ýtalya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve Kýbrýs Rum Kesimi'nde de eþ zamanlý gösteriler düzenlendi. Polisler, burjuvazinin çýkarlarýný korumak için kurulan kolluk kuvvetleri olarak eylemde yerlerini aldýlar. "No Border" kampýna katýlan anarþistler, kamptan alana birbirlerinden ve kitleden kopuk biçimde girmeye çalýþýrken 150 kiþi gözaltýna alýndý. Alana girebilenlere ise Ýsviçre sendikasý (UNIA) þapkalarý takýlarak gözaltýna alýnmalarý engellendi. Polis, toplu halde duran kitleye hiçbir þey yapamazken bireysel hareket edenler saldýrýdan kurtulamadý. Eylemin Belçika için anlamýný ve sebeplerini gösterebilmek amacýyla, buraya dair birkaç þey anlatmayý deneyeceðim.
Belçika'da Yönetim Krizi Belçika'nýn þu anki rejimi "meþruti monarþi" ancak bildiðiniz gibi bu yalnýza sembolik bir durum, gerçekte parlamenter sistem iþl(eyem)iyor. Flamanlar nüfusun %60'ýný, Valonlar (Fransýz Bölgesi) %38-39'unu, Almanlar ise %1-2'sini oluþturuyor. Daha doðrusu bu rakamlar o bölgede yaþayan insanlara göre belirleniyor (Flaman bölgesinde yaþadýðým için ben de Flaman nüfusundan sayýlýyorum). Brüksel'de üç dili de konuþmayan ve nüfusun yaklaþýk %20'sini oluþturan bir kitle var. Her dil topluluðunun kendi parlamentosu var. Bu parlamento kültür, eðitim, saðlýk gibi konularda söz hakkýna sahip. Bunun dýþýnda, savunma, adalet, maliye, istihdam, kamu saðlýðý, vergi, göç, sosyal güvence konularýnda federal hükümet söz sahibi. Bu karmaþýk yapýnýn temel sebebi çok özgür bir ortam olmasý ve bundan dolayý kimliklerin korunmaya çalýþýlmasý falan deðil! Aksine bölgeci/milliyetçi eðilimlerin politikacýlar tarafýndan canlý tutulmasý. Belçika 1970'lere kadar üniter bir devlet olma özelliðini korumuþtu. Ancak bu tarihten sonra Flaman burjuvalarýnýn baskýsý altýnda kurumsal reformlar yapýlýyor. Bunun devamýnda da (yine burjuvazinin çýkarlarý doðrultusunda) "bölünme" meselesi gündemden düþmüyor. Bölünmenin temelinde Flaman burjuvalarýyla Valon burjuvalarýn Brüksel'i paylaþamamasý yatýyor. Çünkü para esas olarak Brüksel'de dönüyor (Belçika'da kiþi baþýna düþen milli gelir 28 bin euro iken, Brüksel'de bu rakam 55 bin euro). Belçika'da bu karýþýk yapý yedi hükümet ve yedi parlamentonun doðuþuna neden oluyor ve burjuvazi de düþtüðü çýkmazdan kurtulmak için bu durumu þansa çevirmeye bakýyor. Valonlar Flaman partilerine, Flamanlar da Valon partilerine oy veremiyorlar. Flamam ve Valon partileri Haziran 2007'den beri bir ittifak kuramýyor. Kuzey'deki Flaman Sosyalist Partisi'nin, Güney'deki Valon Sosyalist Partisi ile hiçbir organik baðý yok. (Bu partilerin adýnýn "sosyalist" olmasý, elbette ki gerçekte onlarý sosyalist kýlmýyor.) Þimdi asýl konuya gelelim: emekçiler! AB, sistemi kotarmaya çalýþýrken, emekçilerin sýrtýndan liberalleþme modelini devam ettirmek adýna yoksul Valonlarý evlat edinmeyi (ki bunun anlamý Valonya'nýn Fransa'ya katýlmasý olur) ya da tam tersi, kendi haline býrakmayý göze alýrsa, þimdiye kadar çýkarlarýna kullandýklarý Belçika'nýn bölünmesi söylemi asýl olarak gündeme gelecek. Brüksel'i çevreleyen geleneksel Flaman banliyölerinde Flaman politikacýlar Valonlarýn yönetimden dýþlanmasýný istiyorlar. Sýk sýk (ne hikmetse!) iþçi sýnýfýnýn bu bölgedeki genel mutsuzluðundan söz ediyorlar. Yani iþçi sýnýfýna her zamanki oyunu tekrar tekrar sunmaya çalýþýyorlar. Kendi burjuvazinin yanýnda saf tut, sen kazan, biz kazanalým! Bu bölgedeki Flaman iþçi sýnýfýnýn genel bir mutsuzluðu olduðu doðru. Ancak bunun sebebi Valonlar deðil, bu bölgede fiyatlarýn astronomik düzeye çýkmasý. Burjuva politikacýlar ise durumdan, emekçileri birbirine karþý kýþkýrtarak faydalanmaya çalýþýyor. Kýsacasý, bölünme tartýþmalarýyla beraber milliyetçilik þimdikinden daha azgýn bir hal alacak. Patronlar daha ucuz iþ gücü elde edebilmek adýna, diðer bölgelerle rekabet edemediklerini iddia edecekler ve iþçi sýnýfýna bu duruma razý olmasý için yeni bahaneler sunmuþ olacaklar. Kýsacasý bu durum Valonya ve Flaman ülkelerinde sosyal haklarýn dibe çöküþünü de gerçekleþtirecek!
Belçika’dan, bir Ýþçinin Yolu okuru... Merhaba, Ben 21 yaþýndayým ve 3 yýldýr çalýþýyorum. Ajansa baðlý standa ürün tanýtarak baþladým iþe. Daha sonra tanýtým amaçlý geldiðim okulda kantinin kendi elemaný olarak çalýþmaya baþladým. Yaptýðým iki iþinde bana yararý, insanlarla devamlý iç içe olmak konuþmaktý. Bu bana özgüven kazandýrdý. Evet insanlarla uðraþmak zor ama oturduðun yerden çalýþanlarýna emir vermektense iþin emek harcayaný kýsmýnda olmak daha iyi..Tabi madalyanýn öteki yüzü de var elbette.. Biz insanlarla iç içe olanlar, sabahtan akþama kadar 5 dk oturmak için her þeyimizi verecek duruma getiriliyoruz. Üniversite içersindeki taþeron firmanýn çalýþma saatlerinde bize nefes aldýrmayýþý, sürekli denetim altýnda tutmalarý gibi sorunlarla karþý karþýyayýz. Ayrýca okulda politik faaliyet yürüten devrimci arkadaþlarla diyalogumuz patronlarca baskýlanmaya çalýþýlýyor. Solcu arkadaþlarla muhabbetlerimiz esnasýnda gün içersinde yanýmýzda olmayan patronlar, bir bakýyoruz ki yanýmýzda bitivermiþler. Bir de üstüne üstlük verdiðimiz emeðin karþýlýðýnda aldýðýmýz kuþ kadar maaþ yanýnda, oturduðu yerden biz emekçiler sayesinde banknotlarýný sayýp, ceplerini þiþiriyorlar. Oysa bir " Evet arkadaþlar bu sizin baþarýnýz" gibi laflarý duyabilelim hiç olmazsa. Varsa yoksa kötü muamele görüyoruz. Ýþi yaptýrana kadar güleryüz, bitince de emeðinin karþýlýðý yoksa yoldaþlar, patronlarýn düzenine karþý sizlerle ayný safta mücadele vermeyi seçiyorum. Ömrünce emekçi olacak birisi olarak karþýlaþtýðýmýz her türlü çirkin muamele ve baský karþýsýnda durmak gerektiðini düþünüyorum. Sevgiler. Mimar Sinan'dan bir Ýþçinin Yolu okuru olarak hepinizi selamlýyorum yoldaþlar… Ýstanbul’dan Ýþçinin Yolu okuru bir emekçi...
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 13 Kasým 2010 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Tuzluçayýr Mah. Abidinaktaþ Sok. No:9/13 Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
TEKEL Ýþçisiyle Röportaj: “Bugün iþçi sýnýfýnýn önündeki en büyük engel bunlardýr” 8 Ekim 2010. Metin Arslan. Ýstanbul'dan Tekel Ýþçisi Ýþçinin Yolu: Ne zamandýr buradasýnýz? Metin Arslan: Pazartesi açtýk çadýrlarý. Üç gündür buradayýz. Ý.Y: Son süreci biraz deðerlendirir misiniz? Burayý açma noktasýna sizi getiren etkenler, bundan sonra yapmayý planladýklarýnýz, amacýnýz? M.A: Özelleþtirme ve mücadele sürecinde yaþadýðýmýz birçok þey var, biliyorsunuz. Hesabý sorulmasý gereken þeyler var. Biliyorsunuz, Valilik 25-26 Þubat'ta açýklama yaptý, "iki tarafý memnun edici açýklamalar var" dendi. Ýþçiler de soruyordu nedir bunlar? 1 Mart'ta Danýþtay 4-C ile ilgili Bakanlar Kurulu'nun kararýný uzattý sekiz ay; 2 Mart'ta da sendika çadýrlarý kaldýrma kararý aldý ve eylem takvimi açýkladý: 1 Nisan, 2 Mayýs, 1-2-3 Haziran,1-2-3-4 Temmuz, Aðustos'un ilk süreci eylem diye. Ve bunlarýn hiçbirine uymadý. Sonuçta iþçiler bunlarla ilgili görüþmeye gelmeye çalýþtýðýnda sendika tarafýndan basýn üzerinden tehditlere maruz kaldýlar. Mesela Anka haber ajansý "bir grup iþçi sizinle konuþmaya gelecek" dediðinde, sendika "-Bilgim yok ama burasý Dingo'nun ahýrý deðil, her isteyen gelip bizle görüþemez, gelirlerse Türk-Ýþ'te karþýlandýðý gibi karþýlanýrlar. Bunlar bizim gözümüzde ajan, provokatördür" gibi þeyler söyledi. Ve sonuçta Aðustos'un baþýnda Tek Gýda-Ýþ Genel Merkezi iþçinin 4-C'ye geçmesini isteyen bir yazý yayýnladý. Yani Anayasa Mahkemesi'nin 4-C ile ilgili olarak Eylül'ün 10 ile 15'i arasýnda Tek Gýda Ýþ Genel Merkezi ile görüþtüðünü ve mahkemenin karar vereceðini söylediðini, iþçilerin de bu karardan yararlanmalarý için iliþki kurmalarý, 4-C'ye geçmeleri istendi. Þube baþkanlarý üzerinden Genel merkez iþçilere bu noktada baský baþlattý. Tek GýdaÝþ mesajlarla, basýn yayýn organlarýyla 4-C'ye geçmek için iþçileri mecbur ve çaresiz býraktý. Ve 4-C'ye geçirildi çoðu. Ama iþçiler Ankara'ya gidip Anayasa Mahkemesi'nde basýn açýklamasý yaptýðýnda 2 tane temsilci içeri alýndý ve görüþme oldu. Bu görüþmede ben de vardým. Hem özel kalem hem de yazý iþleri müdürü ile görüþtüðümüzde Yazý Ýþleri Müdürü bize þunu söyledi: "Tek Gýda Ýþ sendikasý size yalan söylüyor. Böyle bir görüþme yok. Sizin dava karar aþamasýnda deðil. Karar aþamasýnda olursa zaten bizim sitemizde yayýnlanýr. Ayrýca basýn yazar. Sizin yüzlerce arkadaþýnýz bizi arýyor. Söyleyin aramasýnlar, yazýktýr. Bunla ilgili davan daha raportör aþamasýnda. Birinci rapor bitecek, ikinciye geçecek, bu bir yýldan bile fazla sürer." Tabi biz bunu basýn yoluyla halka, kitlelere anlattýk. Sendika arkasýndan Tek Gýda Ýþ Genel Merkezi olarak tekrardan Anayasa Mahkemesi ile görüþeceðini söyledi. Mustafa Türker açýklama yaptý. Görüþtüklerini, Haþim Kýlýç'ýn da bu referandum sonrasý 5 tane hâkim atamalarýný ekleyeceklerini ancak hâkim atamalarýndan sonra gündemlerine
alabileceklerini söylediðini açýkladý. Bu bile bir seneden fazla sürer: Yasa hazýrlanacak, meclise gelecek, geçecek, hâkimler atanacak... Ayrýca bunlardan çok bir þey beklemek de doðru deðil. Yapýlacak olan þu: Bunlarý düzeltecek olan dýþarýdaki fiili mücadeledir. Þu görünüyor ki Tek Gýda Ýþ sendikasý iþçiyi hükümetle anlaþarak satmýþtýr. Ne karþýlýðýnda sattý, ne üzerinden pazarlýk yaptý? Bizler bunlarý sormak için buradayýz.
1 Ekim itibarýyla Tekel iþçilerinin maaþlarý bitmiþtir, Tekel iþçisi iþsizdir. Sendika tarafýndan 4-C'ye geçme noktasýnda zorlanmaktadýr. Hükümetle birlikte iþçileri hýzla atama yapýp, görevlendirme yapýp direniþi kýrmanýn peþindedir. Tek Gýda Ýþ sendikasý diðer sendikalarý bir bir arayýp "-Biz elimizden geleni yaptýk. Destek vermeyin bunlara. Bunlar Tekel iþçisi deðil, bir grup iþçi" vs. deyip ayný hükümetin aðzýndan, Ankara'daki Tekel direniþinde nasýl AKP hükümeti bize saldýrýyorsa, nasýl bunlar "bir grup iþçi, temsil etmiyorlar, iþçi deðiller, ideolojik gruplar" vs. diyorlarsa Tek Gýda Ýþ sendikasý da þu anda bize karþý ayný þeyleri uyguluyor. Bakýn birçok yerde Tek Gýda Ýþ Genel Baþkaný þunu söylüyor: "-Biz 1-2 Nisan'da Ankara'ya gittiðimizde kendi evimize giremedik. Polis tarafýndan Türk Ýþ tarafýndan talimatla bize saldýrýldý." Eee þimdi buradaki görüntü ne! Yani bakýn burasý sendika binasý mý holding binasý mý? Bakýn içerde biz ilk geldiðimizde bir sürü Volvo, Mercedes, son model arabalar vardý. Çektiler sonra. Bugün iþte Genel Baþkan Renault Laguna ile geliyor. O da hani lüks deðil ona göre. Bize göre o bile lüks! Kapýdaki güvenlikten tutun da bakýn içeri girin. Odalarýna girin her türlü lüks... Buralar iþçilerin paralarýyla yapýlan þeyler. Buranýn asýl sahipleri iþçiler. Biz burada görüþmeye geldik. Bunlarý konuþmaya geldik. Geldiðimizde ise karþýmýza polisi çýkarttýlar. Beþiktaþ Emniyet Müdürü'nün açýktan söylediði þu: "-Ben sizin iþinize karýþmak istemiyorum ama ben buraya sizin sendikanýn baþkanýnýn talebiyle geldim, geldik. Sendika sizinle görüþmek istemiyor. Benim yapacaðým þey sizden iki temsilci alýp bu temsilcilerin içerde görüþmesini saðlarým." Biz bunun olmayacaðýný, hepimizin temsilci olacaðýný, hepimizin görüþeceðini söyledik. Bundan
3 gün önce de dolaylý yollardan görüþme talebinde bulundular. Görüyorsunuz iþte: Polisler, panzerler, çevik kuvvet... Biz buraya gelince bize saldýrmaya çalýþýldý. Biz de inatla sendika bizimle görüþene kadar burada kalacaðýmýzý söyledik. Eðer görüþülecekse önce þu polisi çekin, ondan sonra konuþalým diyoruz. Dediler "-Ýçeriye girseniz iþgal falan etmeyeceksiniz." Biz de dedik polisi kaldýrýn. Onlar kaldýrmayacaðýz deyince biz de direniriz sonuna kadar. Ý.Y: Biliyorsunuz bu direniþ, en baþta Tekel iþçilerinin 4-C'ye geçirilmelerine karþý direniþleri olarak baþladý; ancak süreç içinde emek düþmaný politikalara, iþçi sýnýfýna yönelik saldýrýlara karþý topyekun bir direniþe dönüþtü. Çadýrlar kaldýrýlýnca bu hareket sönümlendirilmeye çalýþýldý. Buradaki çadýrlara o sönümlendirmeye karþý bir tepki diyebilir miyiz? M.A: Tabi öyle. Biliyorsunuz biz her partiden, her yerden Tekel iþçileri olarak önce çok politik olmayan ekonomik taleplerle baþladýk ama iþçiler orada birbirlerini tanýdýlar. Bu iþin sadece ekonomik talep olmadýðýný anladýlar. Ýktidarý, sistemi, devleti tanýdýlar. "Gerçek açýlýmý burada biz yapýyoruz siz deðil!" demek siyasi bir talep mesela. Halklarýn kardeþ olduðunu, iþçilerin birlik olduðunu, sorunun sistemden, düzenden kaynaklandýðýný söylemek de. Her dilden, her kültürden, her inançtan insanlar var aramýzda. Özellikle sistemi, iktidarý korkutan, tehlikeli gördüðü en büyük nokta burasýydý. Bunu istemiyorlardý. Eðer kaynaþýrlarsa böl-parçala oyunu boþa düþecekti. Sýnýf mücadelesi þunu gösteriyor ki sýnýfýn mücadelesi herþeyin üstesinden gelir. Yeter ki mücadele edelim, yanyana gelelim. Zaten onlarýn da en büyük korkularý buydu. Yan yana gelmemizi istemediler. Tabi iþçiler birçok talepleri noktasýnda deðiþtiler, dönüþtüler. Bu deðiþim devam ediyor. En iyi öðrenim pratik süreçtir. Ýsterse yýllarca çok okusun ama kýsa bir sürede pratikte insanlar birçok þeyi öðrenebiliyor, görebiliyor. Yaþayarak görüyor. Ben buraya temsili düzeyde bir grup Tekel iþçisiyle geldik ama burada yapýlan þeylerden sonra biz bütün arkadaþlarý çaðrý yaptýk. Hepsi gelecek. Ý.Y: Sendika bürokrasisi hakkýnda neler düþünüyorsunuz? M.A: Düþmanýn attýðý taþ deðil dost bildiklerimizin attýðý gül bizi yaralar derler ya... Bakýn çok güzel siyaset yapýyorlar. Türker Kumlu'dan bile tehlikeli. Þundan dolayý söylüyorum: Bakýn bir Hak Ýþ baþkaný Salim Uslu, bir Mustafa Kumlu. Bunlar tehlikesiz insanlar, renkleri belli insanlar. Hiçbir zaman da bunu gizlemiyorlar. Bunlarýn sana hiçbir zararý olmaz. Asýl zarar, tehlikeli olanlar soldan, emekten, demokrasiden bahseden, kendilerini devrimci gösteren ama iþçiyi satan, ihanet eden kendi içimizdeki ihanetçi þebekeleridir. Zaten bugün iþçi sýnýfýnýn önündeki en büyük engel de bunlardýr. Biraraya gelinememesi, birlikte ortak hareket edilememesinin sebebi bunlardýr.