Fiyatý: 1 TL
BÝZ DE YERÝMÝZÝ ALALIM!
AKP, Ergenekon ve Ýçerik sayfa 2
Erbakan “Hoca”nýn Faziletleri sayfa 3
Demokrasiyi Yerleþtirdik, Sýra Ýlerisinde!
Dünyada Uyanýþ Baþladý! Kültür-S Sanat-B Bilim Emekçilerin “Çevrimdýþý” Olmaya Hiç Niyeti Yok! sayfa 14
Ortadoðu, ABD ve “Devrimci” Paranoya sayfa 13
sayfa 5
Sendika-Patron Ýþbirliðine Karþý Ontex Ýþçisi Direniyor! sayfa 6
“Ekmek ve Gül” Ýçin Emekçi Kadýnlar Mücadeleye! sayfa 10
Türkiye’de de Ýsyan Olur mu? Atlas Okyanusu kýyýsýndan Umman'a kadar uzanan coðrafyada yüz milyonlarca Arap emekçi uzun süren uykudan uyanarak ayaða kalktý ve geleceði için mücadele ediyor. Güney Kürdistan'da emekçiler mücadele bayraðýný yükseltiyor, öteden beri kavgada olan Ýran gençliði de son mücadele dalgasýndan esinlenerek yeniden giriþti kav-
gaya. ABD'de sendikal haklarýnýn gasp edilmesine karþý Amerikan iþçi sýnýfýnýn tarihinde çok uzun yýllardýr görülmeyen büyük bir kavga patlak verdi. Ýþçiler Mýsýr'daki Tahrir meydanýný hatýrlatýyor ve iþte burasý da bizim Tahrir sloganlarýný atýyorlardý. sayfa 8-9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT
AKP, Ergenekon ve Ýçerik Nedim Þener ve Ahmet Þýk'ýn da Ergenekon kapsamýnda tutuklanmasý AKP'nin Türkiye'yi nereye götürdüðü sorgulamalarýný yoðunlaþtýrdý. Sözkonusu bu son tutuklamalar karþýsýnda Ergenekon operasyonlarý konusunda hükümete her zaman açýk destek vermiþ olan liberal, sol liberal çevreler kendi çaplarýnda AKP'ye sert eleþtiriler getirdiler. Kendi çaplarýnda diyoruz çünkü Tayyip Erdoðan bu kesimlerin herhangi bir toplumsal aðýrlýk taþýmadýklarýný yüzlerine acý bir þekilde çarpmakla kalmadý, kendisine yönelen liberal eleþtirilerin kimilerini mahkemeye sevk etti. Tayyip Erdoðan liberal kesime karþý bile bu kadar rahat ezici bir ton takýnabilmesinin kendisi de AKP hakkýndaki þüpheleri güçlendirdi. Son tutuklamalara dair bazý noktalarýn altýný çizmek gerekiyor. Bu isimlerden Ahmet Þýk, Nokta dergisi adýna Darbe Günlüklerini açýða çýkartan ismin ta kendisiydi, ki ortaya çýkardýðý Darbe Günlükleri Ergenekon operasyonlarýnýn en kilit belgelerini teþkil etmekteydi. Ve bu kiþi þimdi Ergenekon operasyonunda tutuklanýyor. Nedim Þener de Hrant Dink cinayetinin aydýnlatýlmasýnda yürüttüðü çabalarla tanýnan ve bu suikastte kamu görevlilerinin en hafifi ihmalle baþlayan suçlarýný ortaya döken isimdi. Þimdi o da Ergenekon'dan içeride. AKP, Ergenekon operasyonlarý için düðmeye bastýðýnda sol liberallerin "demokratikleþiyoruz" sevinciyle destek olmalarýna cevaben biz Marksistler bunun esasýnda egemen sýnýflar arasý bir iktidar kavgasý olduðunu, demokratikleþmenin bu tarz tepeden polisiye operasyonlarla saðlanamayacaðýný, emek mücadelesinden baðýmsýz bir demokratikleþmenin mümkün olmadýðýný belirtmiþtik. Bu yüzden de demokratikleþme adý altýnda AKP'ye destek olanlarýn egemen sýnýfýn bir kanadýna eklemlendiðini ifade etmiþtik. Þimdilerde tablo, özellikle de bu son iki tutuklamanýn ardýndan iyice netleþmiþ durumda. Bizzat derin devletle uðraþan gazeteciler AKP ile ters düþtüklerinde tamamen uydurma gerekçelerle hapse kolayca atýlabiliyorlar. SDP genel baþkaný ve daha birçok sosyalist en ucuz komplolarla Ergenekon'la iliþkilendirilerek hapse atýldýlar ve ne zaman çýkacaklarý da belli deðil. Buradan çýkarýlmasý gereken birinci sonuç, aslýnda Marksistlerin Ergenekon operasyonun en baþýndan beri söylediði þey: Demokratikleþme tabandan kitlesel mücadele ile emek eksenli bir hatla geliþtirilebilir. AKP'nin baþlattýðý operasyonlar ise egemen sýnýflar arasýndaki tarihsel çekiþmenin bir ifadesidir. Bu kavgada bir kanat demokrasiyi diðer kanat laikliði ideolojik bir silah olarak toplumsal destek kazanmak adýna istismar eder. Emekçilerin bu kavgada egemen sýnýfýn bu kanatlarý arkasýna yedeklenmesine müsaade edilmemelidir. Diðer bir sonuç ise AKP'ye iliþkindir. AKP konusunda iþçi sýnýfýnýn kafasýnýn net olmasý büyük önem taþýmaktadýr. AKP hükümeti, Türkiye tarihinin görmüþ olduðu en azýlý iþçi düþmaný hükümetlerin baþýnda gelenlerden birisidir. Ýktidara geldiði günden itibaren yerli ve yabancý sermaye adýna iþçi sýnýfýna amansýz saldýrýlarda bulunmaktadýr. Bu nedenle iþçi sýnýfý ve genel olarak emekçiler kendi varoluþlarý bakýmýndan zaten AKP hükümeti ile doðal bir çatýþma halindedir. Dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn ve devrimcilerin AKP hükümetine karþý mücadele etmesi sýnýf mücadelesinin tabiatý gereðidir. Örtük biçimde AKP hükümetine karþý mücadeleyi tavsayan sol unsurlar aslýnda AKP'yi ilerici görmekte ve bu nedenle saldýrýlarýnda AKP'yi hedef almamaktan özen göstermektedirler. Bu tavýr aslýnda sýnýf mücadelesinin reddi ve "ilerici" burjuvalarla burjuva demokratik hülyalara dalmak anlamýndadýr. Diðer taraftan AKP'ye karþý muhalefetin içeriði ulusalcý ve Kemalist formülasyonlardan büyük dikkatle temizlenmelidir. Bu özellikle Stalinizmden Kemalizme uzanan ulusal refleksleri geliþkin Türkiye solunun heterojen yapýlý bileþiminde zor bir iþtir. Bunun için pusulamýz sýnýf merkezlilik, iþçilerin birliði, enternasyonalizm ve yaþam tarzý üzerinden geliþen deðil sýnýfsal ayrýþmalarý öne çýkarmak olmalýdýr.
Sýrada Tahliye Mi Var! Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesinin üzerinden 4 yýldan fazla zaman geçti ancak hiç de þaþýrtýcý olmayan þekilde býrakýn gerçek faillerin açýða çýkarýlmasýný cinayetin tetikçileri bile cezalandýrýlmaktan imtina ediliyor. 16 Mart katliamý davasýndan hükümlü ve cezaevinde bulunan Kemal Türkler'in katilinin uzunca bir süredir duruþmalara getirilemeyerek(!) davanýn zaman aþýmýna sokulmasýnýn üzerinden çok zaman geçmedi. Ülke içinde ve uluslararasý arenada büyük infial yaratacak olmasa Hrant Dink'in katilinin hýzla salýverileceðine þüpheniz olmasýn! Geçtiðimiz aylarda Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast'ýn dava dosyasý 22 Temmuz 2010'da yürürlüðe giren "taþ atan çocuklar yasasý"na dayanýlarak cinayetin iþlendiði dönemde Samast'ýn 17 yaþýnda olduðundan özel yetkili mahkemede yargýlanamayacaðý gerekçesiyle Ýstanbul 14. Aðýr Ceza Mahkemesi tarafýndan Ýstanbul Çocuk Mahkemesi'ne gönderildi. Böylece cinayet sürecinde iþbirliði içinde hareket eden Ogün Samast ile Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'in davalarý ayrýlmýþ; dolayýsýyla da parça parça olmuþ bir dava süreci yaratýlarak dava sürüncemede kalmýþ oldu. Dosyada maddi delillerin ortaya çýkarýlmasý açýsýndan tutuklu sanýk Ogün Samast'ýn diðer sanýklarla beraber yargýlanmasý gerektiði açýkken yaratýlan bu durumda uzun süre kararýn çýkmamasýnýn yaný sýra Ogün Samast'ýn kýsa süre içinde tahliye edilme ihtimali de beliriyor. Ogün Samast'ýn duruþma sýrasýnda Hrant Dink'in kardeþi Hosrof Dink'i "5 yýl daha bekleyin, görürsünüz" tehdidini savururken güvendiði bir þeyler/yerler mi var düþüncesini de akýllara boþuna getirmiyor. Devlet, Hrant Dink cinayetinde görev ihmali olduðu belirlenen bir tek görevliyi bile hakim karþýsýna çýkarmazken, müfettiþ raporlarýyla görevini yapmayan memurlarýný aklarken Samast yakalandýðýna kahraman gibi poz verdirilerek çektirilen resimlerden sonra þimdi de TRT Haber'de yayýnlanan Samast'ýn sorgusundaki rahat ortama, gülüþmelere kanýtlýk ederken þaþacak bir þey bulamýyoruz. Cinayetin arkasýndaki gerçek güçlerin açýða çýkmasý konusunda yeni yeni belgeler açýða çýksa da sanki ortada hiçbir bilgi yokmuþcasýna cinayetin soruþturmasý tetikçi Ogün Samast üzerine yoðunlaþtýrýlmaya, en fazla Erhan Tuncel, Yasin Hayal eklenerek sürdürülmeye çalýþýlmaktadýr. Oysaki gerçekleri açýða çýkmak gibi kötü huylarýnýn bir cilvesi olsa gerek yakýn zamanda Dink avukatlarý tarafýndan açýklanan soruþturma dosyasýna giren bir belge oldukça çarpýcý. Bu belge, eski Trabzon Emniyet Müdürü olan, kýsa bir süre öncesine kadar Emniyet Genel Müdürlüðü Ýstihbarat Daire Baþkaný Ramazan Akyürek tarafýndan mahkemeye gönderilmiþ kendisi imzalý bir istihbarat raporu. Bu raporda yer alan "Ogün Samast'ý Ýstanbul'a geldiðinde arkadaþlarý karþýladý" ifadesi cinayetten 2 gün önce Ogün Samast'ýn izlendiðini ortaya koyuyor. Ama niçin? Daha da ilginci, ne zamana kadar daha izlendi? Cinayet anýna kadar mý? Dava belgelerinin bir kýsmý devlet sýrrý diye kamuoyundan gizlenmiþti; belgeler ciddileþtikçe, cinayete dair "derin" bilgileri yansýttýkça sýr kategorisine giriyor. Yakýn zamanda bu raporun devamýnda ne oldu sorusu cevaplansa bile devlet sýrrý olacaða benzer. Toparlarsak, Hrant Dink'in katledilmesinin üzerinden geçen 4 yýl boyunca yargýlama sürecinde bir arpa boyu yol gidilemediði, gidilmek de istenmediði aþikar. Toplumsal muhalefet ve uluslararasý tepkiler olmasa Ogün Samast, "suça sürüklenmiþ çocuk" sýfatýyla vicdan rahatlýðýyla da dýþarý salýnabilir. Bilinmelidir ki burjuva devletin legal alanýnýn yetmediði koþullara müdahale etmek üzere kontra-güçler her zaman el altýnda tutulacaktýr; bugün þu egemen güçlere dayananlarýn yerini yarýn baþkasýna göre yenileri alacaktýr. Deðiþen yapýlan iþ, kullanýlan yöntemler deðil bunu yapanlarýn kimliðinden baþkasý olmayacaktýr. Akýllardan çýkarmamýz gereken, ancak yükselteceðimiz toplumsal mücadelemizle bu cinayetlerde gerçekleri açýða çýkarýp cinayetin arkasýndaki gerçek failleri bulabilir ve onlardan hesap sorabiliriz. Her türlü kontra örgütlenmenin önünü alabilecek tek güç sömürüye dayalý iktidarlarý alaþaðý edecek iþçi sýnýfýnýn þanlý kalkýþmasýdýr.
Ýþçinin Yolu
3
ERBAKAN "HOCA"NIN FAZÝLETLERÝ! Erbakan geçtiðimiz günlerde tedavi için kaldýrýldýðý hastanede öldü. Siyasal Ýslamýn Türkiye'deki sembolü olan, yarattýðý Milli Görüþ geleneði ile muhafazakârlaþmanýn önünü açan; Tayyip Erdoðan, Numan Kurtulmuþ gibi isimleri yetiþtiren Erbakan, büyük bir cenaze töreniyle gömüldü. Cenaze törenine TSK'nýn çelenk göndermesi, "Erbakan'ýn devlete çok deðerli hizmetleri olmuþtur." þeklindeki açýklamasý, 1. Ordu Komutaný Orgeneral Hayri Kývrýkoðlu'nunsa bizzat törende yer almasý bir nevi 28 Þubat özrü olarak deðerlendirildi. Ölümünün ardýndan düzenin bütün unsurlarýnýn aðýz birliði içinde Erbakan'a çizdikleri "günahsýz insan" imajýna raðmen, sýnýf penceresinden bakýldýðýnda, kendini " küçük ve orta çaplý iþadamlarýnýn temsilcisi" olarak gören ve emekçi sýnýflarýn mücadelesini ezmekten hiçbir zaman beis duymamýþ bir düzen hizmetkarýndan baþka hiçbir þey görülmüyor Erbakan'a dair. Erbakan Anadolu sermayesinin sözcüsüdür. Diline sakýz olmuþ "Adil Düzen" þiarý, küçük ve orta ölçekli iþletmelerin devletten aldýklarý yardýmlar ve ucuz krediler aracýlýðýyla boy vermesini saðlayacak, kentli yoksul emekçilerin ise söylemsel bazda düzene karþý duyduklarý öfkeyi soðurmayý hedefleyecek, ancak aslen onlara hiçbir þey vaat etmeyecek burjuva adaletsizlik anlayýþýnýn baþka bir ürünüydü. Anadolu sermayesinin temsilcisi Erbakan'ý Türkiye Odalar Birliði'nin baþkaný olarak görüyoruz ilk olarak. Odalar Birliði'ni küçük ve orta ölçekli Anadolu sermayesinin iþine yarar hale getirmek gibi bir hedefi olan Erbakan, büyük ölçekli þehir sermayedarlarýný rahatsýz edince bu görevine son verildi. Bundan sonraki süreçte Erbakan Mili Nizam Partisi'ni kurarak siyasal Ýslamýn partileþme sürecini baþlatmýþ oldu. Bu yolla Ýslami sermaye çevreleri kendilerine meþruiyet kazandýran partiler-
Efsaneye göre Newroz, demirci Kawa'nýn halkýnýn kanýyla beslenen zalim kral Dehak'a karþý mücadelesinin zaferle sonuçlanmasýný ve böylece halký için baharýn geliþini sembolize eder. Yenigün anlamýna gelen Newroz, ezilenlerin zulme, baskýya karþý baþkaldýrýsýnýn günüdür. Newroz, Kürt halkýnýn mücadelesinin, direngenliði ve azminin önemli bir sembolü olmuþtur. Bugün de mücadele modern Dehak'lara karþý sürmektedir. Kürt halký onyýllardýr süren mücadelesiyle bedelini kanýyla, canýyla ödeyerek kendi kimliðini var etmiþ, türlü baský, imha ve inkar politikalarýna karþý meþru bir siyasi özne olarak kendini dayatmýþtýr. Zulümle bu direniþin bastýrýlamayacaðýný anlayan egemenler, özellikle de liberal sermaye Kürt açýlýmý projeleriyle Kürt hareketinin belli taleplerini karþýlayarak belli bir uzlaþma noktasýna varmaya çalýþmýþtýr. Ancak Kürt halkýnýn bu süreçten büyük motivasyonla çýkmasý, sokaklarý kaplayan kitlesel eylemlikler egemenlerin gözünü her türlü silahtan daha çok korkutmuþ; milyonlarca insanýn sokaklarý kuþatan ve kolluk kuvvetlerini etkisiz býrakan
le yoluna devam edecek, "Milli Görüþ" geleneði de ideolojik þemsiyelerini oluþturacaktý. Böylece dindar kitlelerin oylarýný arkalarýna yedekleyerek yüksek siyasette temsil edilmeleri ve çýkarlarýný meclisten dile getirmeleri kolaylaþacaktý. Ayný zamanda anti-komünist olan bu çevrelerin sözcüsü MNP, her fýrsatta yükselen sýnýf mücadelesinin panzehirinin Türkiye topraklarý için siyasal Ýslam olduðunu da egemenlere hatýrlatýyor ve bu nokta da elinden geleni ardýna koymuyor, devrimcilere ve savaþan iþçilere düþmanca tavýrlar sergilemekten geri durmuyordu. Deniz Gezmiþ'lerin idamý için Necmettin Erbakan Ýsviçre'de olduðundan oy kullanamasa da iki MNP'li (MNP'nin kapatýlmasýyla baðýmsýz olmuþlardý) idam lehine oy vererek nefretlerini bir kez daha kustular. 71 Askeri Darbesi ile kapatýlan MNP'nin yerini 73 seçimlerinde Milli Selamet Partisi aldý. Bir milyonu aþan bir oy oranýna ulaþan MSP, azýlý sol düþmaný Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetlerinin vazgeçilmez ismiydi. MSP sýký antikomünist çizgisini her fýrsatta yansýtýyordu: örneðin 22 MSP milletvekilinin red oyuyla "74 affý"ndan düþünce suçlarýný kapsayan 141 ve 142. maddelerden yargýlanan sanýklarýn yararlanmasý engellenmiþ; Anayasa Mahkemesi'nin eþitlik ilkesine göre verdiði kararla MSP'ye raðmen bu maddelerin sanýklarýna da af saðlanmýþtý. 28 Þubat'a kadar, Ýslami yönü güçlü burjuva çevreler, böylece iktidar olanaklarýný kullanma fýrsatýna ulaþtýlar. Emekçi mahallelerinde faaliyet yapan tarikatlarýn, dini duygular üzerinden iþçi sýnýfýný mücadeleden uzak tutmaya çalýþan siyasal Ýslamcýlarýn icraatlarýndan memnun olan sermaye sýnýfý, siyasal Ýslamýn resmi ideoloji üzerinde etki sahibi olmasý ihtimali ve Türkiye'nin tarihsel ve uluslararasý yönelimlerinden sapma göstermesi karþýsýnda görece sivri unsurlarý tasfiyeye giriþti. 28 Þubat'ta Refah Partisine yönelik ordu müdahalesi karþýsýnda, seslerini çýkarmayan, hatta Erbakan'a söylemlerini sertleþtirdiði için kýzan siyasal Ýslamcýlar da aslýnda
çýkarlarýnýn dini duygularla deðil, ekonomik gerçeklerle þekillendiðini bir kez daha göstermiþ oldular. Bu operasyonun ardýndan, Refah Partisi'nden ayrýlan Tayyip Erdoðan gibi kendilerini "ýlýmlý" olarak tanýmlayan isimler, marjinalleþmiþ Milli Görüþ saflarýndan ayrýlarak AKP'nin kuruluþ sürecini hazýrlamaya koyuldular. Erbakan siyasal Ýslamýn Türkiye'de yerleþmesine ön ayak olmuþ isimdir. Bu anlamda devletin resmi ideolojisi olan Kemalizm ile her daim bir kan uyuþmazlýðý yaþamasý doðaldýr. Özellikle emekçi kesimlerin dini duygularýna seslenen bu ideoloji, asla kapitalizme bir alternatif yaratma iddiasýnda deðildir. Tam aksine düzenin sömürüsünün kitleler üzerinde yarattýðý etkiyi ehlileþtirme iþlevini üzerine almýþtýr. Tarikatlarýn emekçi mahallelerindeki çalýþmalarýna 80 darbesinin hemen ardýndan hýz vermesi ve sistemin tüm irinlerini gözlerden uzak tutup, sýnýf mücadelesinin yerini her þeye razý olmuþ kitlelerle doldurmaya çalýþmasý tam olarak bunu ifade eder. Erbakan'da bu çizginin en önde gelen ismidir. Erbakan kayýp trilyon davasýnýn sanýðýdýr. Refah Partisi'ne devlet bütçesinden aktarýlan para, partinin kapatýlmasý gündeme gelince hýzlýca harcanmýþ gibi gösterildi, adý üzerinde "kayboldu". Yargýlanan Erbakan'sa "adil düzen"in nimetlerinden yararlanmýþ, öðrencisi Abdullah Gül'ün affýyla, evinde istirahata çekilmiþtir. Kaybettiði trilyonlarýn hesabý elbette sorulmamýþtýr kendisine. Bugün Erbakan ölüsüyle hala taraftarlarýný topluyor. Kendisi siyaset arenasýnda boy gösteremeyecek olsa da, onun yetiþtirdikleri hala kentli yoksul emekçiler üzerinde etkili olmaya devam ediyor. Erbakan hesap veremeden öldü, ancak onun geçmiþi ve talebelerinin icraatlarý emekçi sýnýflar nezdinde mahkum edilmekten kurtulamaz. "Yaþasýn Erbakan!" diyen düzenin kuklalarý istediklerini söylesinler; Türkiye'deki sömürü tarihinde "hoca", gereken yerini almýþtýr.
etrafýn polis kaynadýðý adliye çýkýþýnda yumruklu saldýrýya uðramýþ ve saldýrgan kýsa sürede serbest býrakýlmýþ; KCK davasýnda Kürt siyasetçiler tutuklanmýþ, dava tutanaklarýna Kürtçe "anlaþýlmayan bir dil" olarak geçmiþ; DTP'nin kapatýlmýþ diðer yandan da milliyetçilik körüklenmiþtir. Büyük patýrtýyla baþlatýlan Kürt açýlýmý süreci kof çýktý. Biz devrimci Marksistler baþýndan beri söylediðimiz gibi, burjuvazinin ulusal sorunda yaratacaðý çözüm gerçek bir çözüm olamaz. Ulusal kurtuluþ mücadelelerinin geçmiþ deneyimlerinin de gösterdiði üzere, burjuvazinin çözümü ancak çözümsüzlüðü getirebilir. Asýl çözüm ancak Kürt ve Türk iþçilerinin özgürlük mücadelesiyle gelebilir. Aslýnda bu gerçek tarih tarafýndan 'Açýlým' rezaleti, DTP'nin kapatýlmasý, tutuklanan binlerce Kürt politikacýsý ve KCK davasýyla tekrar ve tekrar kanýtlanmaktadýr. Bugün ortak bir mücadelede birleþerek modern Dehak'lara karþý savaþma görevi Kürt ve Türk halkýnýn önünde bütün aciliyetiyle durmaktadýr.
Modern Dehak’lara Ýnat Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði! gösterileri, egemenleri bu açýlýmýn beklediðinden daha büyük ödünler yaratabileceði endiþesine sevk etmiþtir. Bu baðlamda açýlým süreci durdurulmuþ; yerini ardý arkasý kesilmeyen tutuklama dalgalarý ve baský politikalarý almýþtýr. Bir yandan Ahmet Türk
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi
28 ÞUBAT 1997
ABD'de Baþkanlýk Seçimleri Cumhuriyetçi Kampanya Merkezleri Zenginlerden gelen kampanya fonlarý
Lütfen yardým yapýn
Tayyip Erdoðan demokrasinin en ileride olduðu yerler olarak ABD'yi ve Batý'nýn diðer emperyalist güçlerini iþaret etmiþ ve ABD'deki baþkanlýk sisteminin ya da Fransa'daki yarý baþkanlýk sisteminin tartýþýlmasýný istemiþti. Biz de kendisini kýramadýk ve ABD'deki baþkanlýk sistemi nedir, ne deðildir biraz anlatalým dedik. ABD'de baþkanlar doðrudan halkoylamasý ile seçilmiyor. Seçimler iki aþamalý ve ABD yurttaþlarý yalnýzca "Seçiciler Kurulu" denen 538 kiþiyi seçebiliyorlar. Bu kurulda 270 adayý bulan partinin adayý baþkanlýðý kazanmýþ oluyor. Aslýnda bu kurulun seçimi de doðrudan deðil. Her eyalette (50 eyalet var) partiler blok liste hazýrlýyorlar ve seçmenler adaylara deðil, listelere oy veriyorlar. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar dýþýnda herhangi bir partinin ya da baðýmsýz adayýn, 270 delegeye ulaþmasý mümkün olmadýðý için, seçimlerde oylar genelde bu iki parti arasýnda bölünüyor. Eyaletlere göre delege daðýlýmý büyük dengesizlikler taþýdýðý için, seçimlerin sonucunu birkaç büyük ve çekiþmeli eyalet tayin ediyor. Ve bu eyalet dengesizlikleri nedeniyle, kaðýt üzerinde halkýn %21 oyunu alan bir baþkan adayý seçimleri kazanabilme ihtimaline sahip. Örneðin 2000 yýlýnda Bush'un kazandýðý baþkanlýk seçimlerinde olduðu gibi, ülke genelinde yarým milyon fazla oy alan Al Gore, Florida'da 500 oyla Bush tarafýndan geçilince baþkan olamamýþtý. Aslýnda hayli þaibeli olan 2000 seçimlerinde Florida'nýn seçim sonuçlarý uzun zaman açýklanmamýþ ve sonunda küçük bir farkla Bush yeni baþkan olmuþtu. Þaibeli seçimler ilk kez 2000 yýlýnda yaþanmadý üstelik, ABD'nin 200 küsür yýllýk baþkanlýk seçimleri tarihi bunun gibi pek çok olayý içeriyor. Üstelik ABD'de 60'lý yýllara damgasýný vuran Vietnam Savaþý ve Soðuk Savaþ gerilimi sürecinde baþkan John F. Kennedy'nin öldürülmesi, yine kardeþi Robert F. Kennedy'nin baþkanlýk kampanyasý yürüttüðü sýrada öldürülmesi, daha sonra Nixon'un istifa etmesine sebep olan Watergate skandalý gibi olaylar da ABD'deki "ileri demokratik baþkanlýk sistemi"nin ne kadar ileri ve ne kadar demokratik olduðunu gösteriyor. ABD'deki baþkanlýk sistemi aslýnda çok ince hesaplar ve çýkar çatýþmalarý üzerine kurulmuþ durumda. Milyarlarca dolarýn havada uçuþtuðu reklam kampanyalarýyla geçen ve bir yýla uzanan seçim maratonu boyunca adaylar, bir yandan klasik seçim vaatleriyle oy toplamaya uðraþýrlarken, bir yandan da dünyanýn en büyük sermaye gruplarýnýn maddi ve manevi bütün desteðini arkasýna almak için çabalýyorlar. Obama'nýn baþkanlýðý kazandýðý seçimlerde, seçim sürecinde tüm adaylarýn harcadýðý toplamýn 4,2 milyar dolara ulaþtýðý tahmin ediliyor. Bu paralar politik tanýtýmlardan ziyade þovlara, adaylara yönelik makyajlara harcanýyor. Emekçi ve yoksul halk kendisine sunulan iki alternatif arasýnda çýkýþsýzlýða mahkum edilirken, dev tekeller ve finans sermayesi kendi çýkarlarýný maksimize edecek adaylarý parlatmak için tonlarca para akýtýyor. Zaten baþkan adaylarý da bu dev þirketlerle içli dýþlý, hatta çoðu zaman dev þirketlerin sahibi oluyorlar. ABD baþkanýnýn yürütmenin baþý olarak elinde tuttuðu muazzam güç de ayrýca tartýþýlmasý gereken bir konu. Kabinedeki bakanlarýn yetkilerinin önemli bir bölümü, kabine üyesi olmayan baþkan yardýmcýlarý sayesinde baþkanýn eline toplanýyor. Bunun yanýsýra maliye, ekonomi ve güvenlik konularýnda baþkana yardýmcý olacak özel kurullar var. Yasa önerisi hazýrlamayý, dýþ politikanýn oluþturulmasýný ve anlaþma yapýlmasýný, kendi siyasi partisinin liderliðini de içine alacak kadar geniþ yelpazedeki sorumluluklar, bazý yazarlarca ABD baþkanýnýn elindeki gücün monarþiye benzetilmesine sebep oluyor. Oy kullanma konusunda da ABD ileri demokrasinin karnesi kýrýklarla dolu. Seçimlerin ilk aþamasýnda, vergi borcu olanlarýn ve sabýkasý olanlarýn oy kullanamamasý, yoksul kesimlerin ve siyahlarýn oy kullanma oranýný düþürüyor. Özetle, Amerikan baþkanlýk seçimlerinde, aday koltuðunda da, seçmen koltuðunda yoksul, emekçi halk deðil, büyük tekeller ve finans kuruluþlarý otu-
Türkiye tarihindeki askeri müdahalelerin sonuncusu 28 Þubat 1997'de, daha öncekilerden daha farklý bir þekilde yaþandý ki bu nedenle çoðunlukla post-modern darbe olarak da anýldý. 28 Þubat'ta ordu, doðrudan yönetime el koymamýþ; MGK toplantýsýnda "laikliðin korunmasý" adýna aldýðý sert kararlarla iktidardaki Refahyol hükümetinde bir kriz durumu ortaya çýkarmýþ ve bu süreç kamuoyunda yaratýlan tepkisellikle pekiþtirilerek Haziran ayýnda hükümeti düþürmüþtür. Ordu ve TÜSÝAD'ýn Refah partisine karþý takýndýðý ortak tavýr, sürecin kimilerince laik ve Ýslami sermaye arasýndaki kavga gibi okunmasýna neden olsa da sonrasýnda geliþen Ýslami tandanslý AKP'nin iktidarý boyunca TÜSÝAD ile tam bir uyum içinde çalýþmasý üzerine oluþan kafa karýþýklýðý 28 Þubat'ýn anlamýný, arkasýnda yatan dinamikleri ele almayý gerekli kýlmaktadýr. Egemen sýnýflar, 12 Eylül darbesiyle bütün olarak solun ve iþçi sýnýfý hareketinin ezilmesini yeterli görmemiþ, gelecekte böyle bir tehdidin tekrar yeþermemesi için Ýslami gruplarýn yaygýnlaþmalarý ve toplumsal etkilerinin artýrýlmasý yoluyla kitlelerin pasifize edilmesi ve kanaatkar hale getirilmesini hedeflemiþtir. Bu baðlamda Ýslami gruplar madden desteklenmiþ ve imam hatip okullarý, Kuran kurslarý açýlmýþ; Ýslami söylemler ön plana çýkarýlmýþtýr. 1980'lerde ve sonrasýnda kentlere doðru göç devam ederken neoliberal saldýrýlarý vahþice uygulamaya sokan kapitalistlerin kentleri dolduran genç emekçilere vaat edebilecekleri bir þey kalmamýþtýr. Sisteme karþý öfke biriktiren kentli yoksullar açýsýndan sol, gerek ülke içinde bastýrýlmýþ olmasý gerekse uluslararasý alanda Doðu Bloku'nun çözülmesinin yarattýðý demoralizasyonu aþamamasý nedeniyle ne yazýk ki umut ýþýðý olamamýþtýr. Ýþte bu baðlamda zaten yýllardýr egemen sýnýflarýn toplumda dinin etkisinin artýrýlmasý için verdikleri destekle güçlenen Ýslami hareket, soldan aþýrdýðý "adil düzen" söylemiyle kent yoksullarýný etkilemeyi baþarmýþ ve böylece de 1980'lerin sonundan baþlayarak büyüyen bir güç olarak belirmiþtir. Bu çerçevede Refah partisi 1995 genel seçimlerinde oylarýn yüzde 21'ini alarak birinci parti olarak çýkmýþtýr. 1996 Temmuzu'nda ise DYP ile koalisyon hükümeti oluþturmuþtur. Refah partisi ve arkasýndaki Milli Görüþ hareketi Ýslami olduðu kadar kalkýnmacý ve millilik vurgusu olan, söylemsel düzeyde Batý karþýtý bir hareketti. Bu siyasi çizgi çerçevesinde Erbakan, baþbakanlýðý süresince yönünü Batý'dan Doðu'ya çevirmiþ ve Mýsýr, Libya, Nijerya gibi ülkeleri ziyaret etmenin ötesinde "Dünya Ýslam Birliði" gibi projelere giriþmiþtir. 28 Þubat'ý yaratan da Ýslami hareketin artan gücü olduðu kadar, bu gücün Türkiye'nin dýþ ve iç politika yönelimlerini gerek Türkiye egemen sýnýflarýný gerekse ABD'yi rahatsýz edecek þekilde yeniden þekillendirme çabasý olmuþtur. 28 Þubat darbesi Türkiyeli egemen sýnýflarýn mutabakatýyla ABD'nin istek ve desteðiyle gerçekleþmiþtir. 28 Þubat'ýn hedef aldýðý Ýslami hareketin kendisi deðil, bu hareketin önderliðinin Batý düþmaný vurgularla girmiþ olduðu Türkiye'nin tarihsel eðilimleriyle ters düþen yönelimdir. Dönemin ABD Dýþiþleri Bakaný Warren Cristopher'ýn imzasýyla ABD'nin Ankara büyükelçiliðine gönderilen 15 Ekim 1996 tarihli belgede Refah partisine yönelik þu deðerlendirmeler ve devamýnda bu partiye karþý harekete geçilmesi isteði 28 Þubat'a ýþýk tutar niteliktedir: "Türk hükümetinin milli eðilimlerinden ve Baþbakan Erbakan'ýn ideolojisinden ilham alarak dýþ politikayý Batý'dan ayýrýp Arap ve Müslüman dünyasýna doðru yeniden yönlendirilmesinden dolayý derin endiþe içerisindedir. Kanaatimizce Türkiye'nin Ýran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile baðlarýný kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu, bizim milli menfaatlerimize aykýrýdýr, düþmancadýr." "Türkiye, Birleþik Devletler'in anahtar stratejik ortaðý olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleþtirip sürdürmedeki baþarýmýz, bizim milli menfaatlerimizi doðrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doðru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalýdýr. Bu konudaki aksiyon planlarýnýzý ve yorumlarýnýzý bekliyorum." ruyor. Ýki partinin yarýþýna indirgenmiþ; tonlarca dolarýn akýtýldýðý kampanyalarla süslenmiþ; gerektiðinde türlü dalaverelerin, skandallarýn ve cinayetlerin söz konusu olduðu ve sonunda egemen sýnýflarýn çýkar çatýþmalarýyla belirlenen ABD baþkanlýk seçimlerinin ne kadar "ileri demokratik" olduðunu sorusunun cevabýný sizlere býrakýyoruz.
Ýþçi Üniversitesi
Ýþçinin Yolu
5
DEMOKRASÝYÝ YERLEÞTÝRDÝK, SIRA ÝLERÝSÝNDE! Þimdilerde zaten yeteri kadar sorunlu olan "saf" burjuva demokrasisini geçtik ve bir adým atýp "ileri" demokrasiye varmaya çalýþýyoruz milletçe. Sað olsun baþbakanýmýz bu konuda hayli ýsrarcý! Sekiz yýllýk iktidarý boyunca "demokratikleþtirdiði, normalleþtirdiði" yetmemiþ olacak ki, daha bir "ileri demokrasi" ve daha bir "ileri normal" peþine düþmüþ, aradýðýný da bulmuþ nitekim. Ýleri demokrasi baþkanlýk ya da yarý baþkanlýk sistemindeymiþ, ileri demokrasi "özgürlükler ülkesi" ABD'deymiþ. Hani þu gözümüzün önünde Irak'a ve Afganistan'a da kanla "demokrasi" götüren ABD, ileri demokrasi modelimiz artýk. Biz de demokrasi denince seçimlerden baþka bir þey akla gelmiyor. Düzen partileri ve egemen sýnýflar, Türkiye'de seçimlerin ne kadar demokratik olduðu yalanýný pompalamak için Mýsýr'daki, Tunus'taki vb. seçimleri örnek gösteriyorlar. Bak Mýsýr'a, bak Tunus'a ve þükret haline! Bizim liberal aydýnlarýmýzýn, gazete köþelerine kurulmuþ yazar müsveddelerinin demokrasiden anladýðý da bundan ibaret. Seçim barajýnýn %10 olduðu bir ülkede, seçimlerin demokratikliðinden dem vurmak gülünç oluyor. AKP'nin anlattýðý onca demokratikleþme masalýna raðmen seçim barajý konusunda hiçbir þey yapmamasýný, Kürt halkýnýn ve emekçilerin adaylarýnýn türlü oyunlarla parlamento dýþýna itilmesini de biri bize açýklasa keþke. Burjuva parlamento, seçimler ve yönetici partiler dýþýnda hiç bir þeye önem vermeyen bu parlamenter
ahmaklýk, demokrasi anlayýþýnýn belkemiðini oluþturuyor. Sanki her þeyi parlamento belirliyormuþ gibi.
Oysa Marks 150 sene önce yazdýðý manifestoda ne de açýk ifade ediyordu "modern devlet iktidarýnýn, tüm burjuva sýnýfýnýn ortak iþlerini yürüten bir komiteden ibaret" olduðunu. Bugün demokratik denilen devletlerin bütün yasalarý, bütün organlarý öncelikle kapitalist sýnýfýn çýkarlarýna hizmet edecek þekilde kurulmuþtur. Burjuva demokrasisi, geliþtiði ve aslýnda karmaþýklaþtýðý ölçüde, gerçek ayrýcalýklar ve çýkar iliþkileri aðý da o denli geliþiyor ve karmaþýklaþýyor. Yolsuzluk ve rüþvet mekanizmasý, adam kayýrmacýlýk, türlü karmaþýk ve derin iliþkiler, özelleþtirmelerle ve ihalelerle sermayeye çekilen peþkeþler devlet bürokrasisi ile kapitalistler arasýndaki iliþkiler yumaðýnýn baþlýca araçlarý oluyor. Cemil Çiçek, Ankara'da gerçekleþen 'Uluslararasý Yolsuzlukla Mücadele Konferansý'nda "yolsuzluðun demokrasinin az olduðu ülkelerde ve yoksul toplumlarda daha fazla ön plana çýktýðýný" söylüyor ve Türkiye, rüþvette dünya altýncýsý oluyor; þapa oturmak diye buna denir. Ýleri
demokrasinin mimarlarý kendi aðýzlarýyla itiraf ediyorlar "demokrasinin az olduðu ve yoksul bir toplum" olduðumuzu. Devamýnda ayný Cemil Çiçek özelleþtirmelerin yolsuzluðu çözeceðini belirtiyor; buraya da bu ne perhiz bu ne lahana turþusu deyimi iyi gider sanýyoruz. Burjuva demokrasisinin yarým yamalaklýðý, güdüklüðü her gün yeni örneklerle kendini ifþa etmeye devam ediyor. Toplanma ya da protesto hakký, basýn özgürlüðü, grevler, yürüyüþler her gün saldýrýya uðruyor. Baþbakan'ý protesto eden gençler hapislerde çürüyor, "yürüyüþe katýlmak ya da yasal yayýnlarý bulundurmak suçu"ndan insanlar tutuklanýyor, Kürt halkýnýn seçilmiþ temsilcileri uyduruk mahkemelerde yargýlanýyor, grevlere ve iþçi eylemlerine polis hunharca saldýrýyor, devrimciler ve sosyalistler kendi iþkencecileriyle ayný örgüte üye olmak gibi dandik suçlamalarla tutuklanýyor, gaz bombalarý deðil yumurta suç aleti sayýlý-
yor ve bu insanlýktan çýkmýþ düzenin katlettiði iþçilerin ölümü 'kader' ilan ediliyor. Ve benzeri, sayamadýðýmýz yüzlerce saçmalardan seçme "ileri demokrasi" uygulamasý hayatýmýzý cehenneme çeviriyor.
HAKLARIMIZ
bile Sosyal Sigortalar Kurumu'na baþvuru yaparak kurumun iþ kazasý durumunda saðladýðý hizmetlerden yararlanabilirler.
ÝÞ KAZALARI
Ýþverenlerin, iþçilerinin geçirdiði iþ kazalarýný savcýlýk, jandarma veya karakola derhal haber vermeleri zorunludur. Bunun iþveren tarafýndan yapýlmadýðý biliniyorsa bildirimin yapýlmasý iþçiler tarafýndan saðlanmalýdýr. Hastaneye gidildiðinde olayýn iþ kazasý olduðunun özellikle belirtilmesi ve hastane kayýtlarýna iþ kazasý olarak geçmesi saðlanmalýdýr.
* Ýþçinin iþyerinde bulunduðu sýrada, * Ýþveren tarafýndan yürütülmekte olan iþ dolayýsýyla, * Ýþveren tarafýndan görev ile baþka bir yere gönderilmesi yüzünden asýl iþini yapmaksýzýn geçen zamanlarda, * Emzikli kadýn iþçilerin çocuðuna süt vermek için ayrýlan zamanlarda, * Ýþverence saðlanan bir taþýtla iþin yapýldýðý yere toplu olarak götürülüp getirilmesi sýrasýnda, gerçekleþen ve iþçinin olay sýrasýnda veya sonradan bedence ya da ruhça zarara uðramasýna yol açan olaylara "iþ kazasý" denir. Bu zararlar olayýn hemen sonrasýnda görülebileceði gibi olayýn üzerinden belli bir süre geçtikten sonra da ortaya çýkabilir. Bu durumlarda, söz konusu zararýn iþ kazasý niteliðindeki olaya baðlý olarak geliþtiðinin ispatlanmasý halinde yine iþ kazasýna baðlý haklar talep edilebilir. Ýþ kazasý geçiren iþçiler sigortasýz çalýþtýrýlýyor olsalar
Ýþverenin, gerçekleþen olayý kazadan sonraki iki gün içinde SSK Bölge Müdürlüðü'ne bildirme zorunluluðu da bulunmaktadýr. Ýþverenin bu yükümlülüðünü yerine getirmemesi olasýlýðýna karþý iþçinin veya yakýnlarýnýn durumu hemen Bölge Çalýþma Müdürlüðü ve SSK Bölge Müdürlüðü'ne bildirmesi yerinde olacaktýr. SSK Bölge Müdürlüðü ve Bölge Çalýþma Müdürlüðü müfettiþleri tarafýndan olay yerinde inceleme yapýlmakta, olayýn iþ kazasý niteliði taþýyýp taþýmadýðý ve olaydaki kusur oranlarý tespit edilmektedir. Ýnceleme sýrasýnda mümkünse iþçinin olay yerinde olmasý ve kazayý gören diðer iþçilerin ayrýntýlý olarak olayý anlatmasý saðlanmalýdýr.
Bütün bunlara raðmen burjuva demokrasisi en kirli yüzünü göstermiþ deðil henüz. Çünkü kurulu düzenin bozulmasý, yani iþçi ve emekçilerin ayaða kalkmasý durumunda hemen devreye girecek sýkýyönetim ya da olaðanüstü hal yasalarý, egemen sýnýflarýn emrine hazýr ve nazýr bekliyor. Bu ülkenin güdük burjuva demokrasisi, gerektiðinde iþçilerin üzerine askerlerin sürülebileceðini; sendikacýlarýn ya da örgütlü mücadele verenlerin suikastlere kurban gidebileceðini; "halký kin ve nefrete sürükleyecek" provokasyonlarý; emekçilerin mücadelesini ezmeye yönelik darbeleri; binlerce faili meçhul cinayetin, köy boþaltmalarýn hasýraltý edildiði olaðanüstü halleri gördü. Ve bu düzen sürdüðü müddetçe bunlarýn tekrar yaþanmamasýný garanti edebilecek hiçbir güç yok burjuva demokrasisinde. Bizler ta Marks'ýn, Lenin'in zamanýndan biliyoruz ki burjuva demokrasisi yerine genel olarak demokrasiden veya 'arý' demokrasiden konu açýlýnca, "hangi sýnýf için demokrasi?" sorusunu sormak gerekiyor. Çünkü "arý" demokrasi kavramý, bugün olduðu gibi iþçi sýnýfýnýn bilincini bulandýrmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Sýnýflara bölünmüþ bir toplumda "saf demokrasi" ya da "ileri demokrasi" denen naneler, egemen sýnýflarýn sömürme özgürlüðünden baþka hiçbir þeyi garantilemiyor. Ve iþte bu yüzden bizim mücadelemiz sýnýfsýz, sömürüsüz bir toplum için ve bu toplum içinde insanýn özgürleþmesi için.
Ýþ kazasý gerçekleþtiðinde özel hastaneler yerine öncelikle devlet hastanelerine (özellikle de eski SSK hastanelerinden birine) gidilmesi iþçi açýsýndan daha uygun olacaktýr. Özel hastane tedavi bedellerinin SSK tarafýndan ödenmesinde zaman zaman güçlükler çýkmakta ve iþçiler bu nedenle zor durumda kalabilmektedir. Ýþ kazasý geçiren iþçiler tedavi süresince SSK'dan geçici iþgöremezlik ödeneði alýrlar. Ýþveren bu süre içinde iþçiyi iþten çýkaramaz. Ancak yasaya göre iþveren, tedavi süresinin ihbar süresini altý hafta geçmesi durumunda, kýdem tazminatý ve diðer haklarýný ödeyerek iþçiyi iþten çýkarabilecektir. Ýþ kazasý sonrasýnda yapýlan incelemelerle, meslekte kazanma gücü kaybýnýn (maluliyetinin) % 10 ve üzerinde olduðunun tespit edilmesi halinde iþçiye sürekli iþ göremezlik ödeneði (maluliyet aylýðý) baðlanýr. Ýþ kazasý geçiren iþçilerin ve iþçinin ölümü halinde yakýnlarýnýn iþverene karþý dava açarak uðradýklarý zararýn karþýlanmasý için maddi ve manevi tazminat isteme haklarý bulunmaktadýr.
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu Ýstanbul Yenibosna'da Canbebe, Can Ped, Helen Harper gibi markalarý üreten Ontex'te 17 Þubat'tan bu yana 17 iþçinin iþten çýkarýlmasýna karþý fabrika önünde direniþ sürüyor. Ontex fabrikasýnda 350 iþçinin 324'ünün Selülöz-Ýþ sendikasýnda örgütlü olmasýna raðmen asgari ücrete yakýn bir maaþla iþçiler zorunlu mesailerle 7 gün durmadan çalýþtýrýlýyorlar. 5 yýlda makine hýzý iki katýna çýkarken iþçi sayýsý ayný kalýyor ve dolayýsýyla iþçiler çok daha yoðun çalýþýrken patron yoðun sömürünün karlarýný cebine indiriyor. Büyük çoðunluðun sendikalý olduðu bu iþyerinde iþçilere dayatýlan bu sömürü düzeyinin arkasýnda sendikanýn patronlarla kol kola girmiþ olmasý yatýyor. Bu patron-sendika ittifakýna karþý 2010-2011 toplu sözleþme dönemine 3-5 ay kala 60 öncü iþçi birlikte hareket kararý alarak toplantýlar düzenleyerek iþçilerin kendi taleplerini oluþturmaya çalýþtýlar. Sendikaya yapýlan baskýlar sonucunda zorla sendikayla iþçilerin ortak toplantýsý talebi kabul ettirildi. Bu toplantýdan bir saat önce iþçilerle buluþan 60 öncü iþçi toplantýya gelen 220 iþçi arkadaþýndan birimler üzerinden divanlar oluþturarak kendi sorunlarýnýn listesini hazýrladý. Bu buluþmayý fark eden atanmýþ iþyeri temsilcisinin saldýrgan tavrý iþçilerin yuhalamasýyla karþýlaþýnca iþyeri temsilcisi toplantýyý terk etti. Þube baþkaný ile buluþma vakti geldiðinde kendi toplu sözleþme taslaklarýný çýkaran iþçilerin temel talebi yüzde 25 zam ve 1350 metreküplük kömür parasý oldu. Öncü iþçiler toplantýlarýna devam ederken fabrika komitesi oluþturmalarýnýn yaný sýra her hafta iþçilerle toplantýlar organize etmeye ve iþçileri bilinçlendirmeye yönelik eðitimler düzenlemeye devam ettiler. Ýþçilerin bilinçlenmesinden ve tabandan örgütlen
Sendika-Patron Ýþbirliðine Karþý Ontex Ýþçisi Direniyor! mesinden rahatsýz olan sendika yönetimi iþçileri alt-kimlikleri üzerinden bölmeye de çalýþtý. Ancak yine öncü iþçiler mücadelelerine ve birlik saðlama çabalarýna devam ettiler. Toplu sözleþme süreci baþladýðýnda bu öncü iþçiler eski toplu sözleþmeyi inceleyerek yasadýþý, iþçi
aleyhine maddeleri tespit edip sendikaya iletti. Ýþverenle toplu görüþmelerde bu maddeler iþçilerin istediði þekilde deðiþti. Ancak temsilci güvenliði, iþyeri deðiþikliðini ve ücret zammý miktarýný içeren 4 maddede anlaþmazlýk çýktý. Patron "isterseniz grev çýkýn kabul etmeyeceðim" tavrýný gösterdiðinde sendika iþçilere danýþma gereði bile duymadan onlara raðmen toplu sözleþmeyi imzaladý. Yüzde 15 ücret zammýný kabul etti. Ýþçilerin iradesi uzlaþmacý sendika aðalýðý tarafýndan çiðnenmiþ oldular. Ancak öncü iþçiler yýlmadýlar. Bu sefer de iþyeri temsilcilerinin demokratik biçimde iþçiler tarafýndan seçilmesi için çalýþma baþlattýlar. 204
Asistanlar: 'Biz de insanýz' diyor! Hastanelerde asistan olarak çalýþan doktorlar, geçen ay çalýþma koþullarýný protesto etmek için Ýstanbul ve Ýzmir'de yürüyüþ ve oturma eylemi gerçekleþtirdiler. Yine asistan doktorlar Ankara'da üniversite hastanelerinde performans uygulamasýna geçilmesini protesto etmek için tüm hastanelerde eylemler gerçekleþtirdi. 6 senelik eðitim sonrasý týp fakültesini bitiren doktorlar, uzman doktor olmak için senelerce Týpta Uzmanlýk Sýnavý(TUS)'na hazýrlanýyorlar. Daha týp fakültelerinde okurken son iki yýlda iþ sistemli öðretim uygulamalarýyla hastanelerde çalýþtýrýlan doktorlar, uzman olmak için de yýllarca köle durumuna geliyorlar. Saðlýk sisteminde bir doktorun, TUS'u kazandýktan sonra 5-6 yýl boyunca asistan olarak çalýþmasý ve ancak bundan sonra uzman olarak tanýnmasý uygulamasý bulunmakta. Asistan olarak çalýþýrken, hastanelerde açýk bulunan saðlýk çalýþanlarýnýn yerlerini doldurmak zorunda kalýyorlar. Hatta çoðu durumda iki-üç asistana yardýmcý olmak için bölümlerde tek hemþire bulunuyor. Saðlýk Bakanlýðý tarafýndan atanmayan, atandýðýnda ise
sadece sözleþmeli personel olarak istihdam edilen hemþirelerin sayýlarýndaki yetersizlik ve çalýþma koþullarý ise baþka bir yazý konusu.
Asistan olarak çalýþan bir doktor sabah 9'da mesaisine baþlamakta, eðer o gün nöbet günüyse 15 saat nöbet tutmakta ve bir 9 saat daha ertesi günkü mesaiyi tamamlamak zorundadýr. Aralýksýz 33 saat çalýþan asistan doktorun hastalarýna ne kadar profesyonel bir yardým vereceðini ise tartýþmaya gerek bile yoktur. Bir bölümde
iþçiden bu taleple imza toplayýp sendikaya ilettiler. Artýk iyice sendika ve iþverenin tepkisini toplayan öncü iþçilere ve fabrika komitesine karþý iþveren desteði sendika taþeronluðunda ikna odalarý kuruldu; iþçilere çeþitli iddialarla fabrika komitesinin etkinliklerine gitmemeleri salýk verildi. Bütün bunlarýn üzerine 60 öncü iþçi "kahrolsun sendika aðalarý" yazýlý bir pankartla sendikanýn Aksaray'daki þubesini basýp iþyeri temsilcilerinin iþçilerce seçilmesini isteyip olanlarý protesto ettiler. Ayrýca tüm iþçi arkadaþlarýný toplantýya çaðýran bir bildiri hazýrlayarak iþyerinde daðýttýlar. Bu olayýn ertesi sabahý sendikayý basan iþçilerden 16'sý iþten çýkarýldý; bu durumu protesto eden bir iþçi de ertesi günü iþten atýldý. Ýþten atýlan iþçiler 17 Þubat'tan bu yana fabrika önünde "Ontex þaþýrdý sabrýmýzý taþýrdý!", "Canbebe-Canped-Helen Harper boykot!", "Ýþçilerin birliði patronlarý yenecek!", "Direne direne kazanacaðýz!", "Kurtuluþ yok tek baþýna ya hep beraber ya hiçbirimiz!", "Ýþbirlikçi temsilci istemiyoruz!" sloganlarýný haykýrarak direniþlerini devam ettiriyorlar. Vardiya deðiþim saatlerinde sloganlarýyla iþçi arkadaþlarýna sesleniyorlar. Fabrika komitesinde olup iþten atýlmayan iþçiler pasifize edilmeye çalýþýlsa da alttan alta çalýþmaya devam ediyorlar. Beklendiði üzere de patronla kol kola girmiþ sendika yönetimi direniþi sahiplenmemeye devam ediyor. Bu direniþ, iþçilerin mücadelesinin sadece patronlara deðil sendikalarda taban inisiyatifleri, iþyeri komiteleri yaratarak sendika bürokrasisine, aðalarýna karþý sürmesi gerektiðini gösteren yeni bir deneyim olarak sýnýfýn hafýzasýnda yerini alýyor.
ki asistan doktorlar 3-4 kiþiyi geçmediðinden, bir ay içinde 10-12 defa ayný döngüye dâhil olmaktadýrlar. Ýcra edilen mesleðin niteliði açýsýndan aþýrý dikkat ve özenin gerekli olduðu doktorluk, böyle bir sistemde profesyonel yardým veremez. Devlet hastanelerini tasfiye etmeyi ve özel sektörün sürekli büyüyen koca karnýný beslemeyi isteyenler bu uygulamalarýn da sorumlularýdýr. Daha önceki yazýlarda da sürekli belirttiðimiz Çin modeli sömürü sistemi ülkemizde de her geçen gün yaygýnlaþtýrmakta ve toplumda daha statü sahibi görülen doktorluk, mühendislik vb. meslekler bile bu sömürüden paylarýna düþeni almaktadýr. Bir doktorun maaþý hastanelerin döner sermayeleriyle birlikte asgari
ücretin 6-7 katýna çýkmaktadýr. Ama sömürenler için ödenen bu ücretin aðýr bir karþýlýðý da olmalýdýr. Eðitimi ve yetiþmesi için üniversiteden sonra 6+6=12 yýl gereken bir doktorun ücreti de bu süreye göre belirlenmektedir. Aslýnda sömürü sistemindeki tüm patronlar iþçilere-emekçilere verecekleri ücreti, iþçinin kendini yeniden üretmesi ve bu amaçla da alacaðý eðitim sürecinde vasýflý hale gelmesi için harcanan yýllarý hesaba katarak belirlemektedir. Ama ülkedeki genel ücret düzeyindeki düþüklük, doktor vb. mesleklerin ücretlerinin anormal görülmesine neden olmaktadýr. Bu anlayýþ çoðu doktorun gerek kamu gerekse özelde uzun saatler çalýþmaya zorlanmasýný yaygýnlaþtýrmaktadýr. Ýþverenler verdiðim paranýn her kuruþunu emekçinin canýný çýkarana kadar alýrým, demektedir. Yani kamu hastanelerinde asistan doktorlarýn iþ performansý uygulamasýna geçilmesi demektir. Bu durum aslýnda saðlýk sektöründe çalýþan her emekçinin kabusu halindedir. Çözüm de tüm saðlýk emekçilerinin birlikte mücadelesi olmaksýzýn mümkün gözükmemektedir.
Mücadele Günlüðü
Ýþçinin Yolu
7
Ýþçiyiz, Haklýyýz, Kazanacaðýz!
CASPER ÝÞÇÝLERÝ DÝRENÝÞTE! Bugünlerde Ümraniye'de yaþanan direniþ, içinde bulunduðumuz sermaye düzenin niteliðini bir kere daha açýða vuruyor. Daha çok satýþ yapabilmek için piyasadaki yüzünü deðiþtirmeye üç milyon dolar yatýrým yapan, her sene bütçesini kat kat artýran Casper firmasý, iþçi düþmanlýðýný gözler önüne seriyor. Casper firmasýnýn iþçileri anayasal bir hak olan sendikalaþmalarý nedeniyle patronun zulmüyle karþýlaþtýlar. Olay þöyle gerçekleþti: Ýþçiler DÝSK'e baðlý Birleþik Metal-Ýþ'te örgütlenmelerini tamamladýktan sonra 26 Ocak'ta Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý'ndan toplu sözleþme yapma hakkýný kazandý; fakat iþçilerin birliktelik ve hak arama organý olan sendika, patronlar için karlarýnýn düþmesi demektir. Casper patronlarý da bu durum karþýsýnda saldýrýya geçip 4 iþçiyi 18 Þubat günü iþten çýkardý. Ýþten çýkan iþçiler 21 Þubat'tan itibaren direniþe geçtiler. Ýþte bu örnek içinde yaþadýðýmýz sistemin patronlar ve iþçiler arasýndaki çeliþkiye dayandýðýný kanýtlýyor. Süreci þöyle kýsaca bir özetleyecek olursak: öncelikle Casper, 1991'de küçük bir ofisken kocaman bir markaya üretimle, o üretimi yapan insanlarýn emekleriyle dönüþüyor. Bunu yaparken iþçilerin emekleri olan ücret deðil, onlarýn kýt kanat yaþayabilmesine yetecek ücret ödeniyor. Emeklerinin karþýlýðý olan ücretin kalaný ise patronlarýn kasasýna kar olarak giriyor ve bu þekilde yatýrým büyüyor. O kadar ki, Casper, yýl 2010 olduðunda "dünyanýn en büyük üreticisi" ödülünü alýyor. 2011'i ise yenilenme yýlý olarak ilan edip, piyasadaki diðer rakiplerinin önüne geçmek, daha çok satýþ yapmak, daha çok kar etmek için 3 milyon dolar gibi devasa bir rakamý yatýrýma dönüþtürüyor. Bu arada iþçilerin çalýþma koþullarýnda bir iyileþme, ücretlerinde artýþ deðil; emeðinden çalýnacak iþçi sayýsýnda artýþ gerçekleþiyor. Durmaksýzýn büyüttükleri bu þirkette yaþam koþullarýný belirleyen konularda söz sahibi olabilmenin tek yolu olarak sendikalaþmayý gören iþçiler örgütlenme çalýþmasýna giriyorlar. Burada da yasalarla tanýnan hakkýn uygulamada ne kadar zor koþullar altýnda kullanýlabildiði ortaya çýkýyor. Sendikalaþma çalýþmasý mümkün mertebe gizli saklý yapýlýyor. Çünkü iþletmeye sendikayý sokmak için yeterli iþçi sayýsýna ulaþmanýn baþka yolu yok. Ücretleri ve çalýþma saatleri konusunda iþçiler kendileriyle pazarlýk yapabilme hakký kazanmasýn diye patronlar, sendika çalýþmalarýný engellemek için ellerinden geleni artlarýna koymazlar çünkü. Ýþçiler için insanca yaþam ve çalýþma koþullarý anlamýna gelen bu mücadele, patronlar için daha az kar demek. Örgütlenme çalýþmasýný yürüten iþçilerin iþleri de bu sebepten tehlikeye giriyor. Ancak baþarýlý bir çalýþma sonunda Bakanlýk sendikayý tanýmak zorunda kalýyor. Ama artýk devasa bir sermayenin hükümdarý olan Casper patronlarý, maddi güçlerinden de aldýklarý özgüvenle saldýrganlýktan çekinmiyorlar. Ýþçilerin sendikal haklarýný tanýmýyor, 4 iþçinin iþ akitlerini çeþitli gerekçelerle feshediyorlar. Direniþe geçen iþçilerle çalýþmaya devam eden iþçiler arasýndaki dayanýþmayý önlemek için ise ufak ayak oyunlarý tertipliyorlar. Artýk, iþçi servisleri fabrikanýn bahçesinden, demir parmaklýklarla çevrili alandan kaldýrýlýyor mesela. Gözdaðý vermek isteyen patron çýkýþta bekliyor. Maksat, iþçilerin gözü korksun, yýlgýnlýk olsun, sendika üyesi olan iþçilerin sayýsý düþsün ve patronun çarkýna çomak sokulmasýn. Ancak patron boþuna umutlanýyor. Birlikteliðin kendileri için "hayat" demek olduðunu algýlamýþ, örgütlülüðü saðlamýþ, sýnýf bilinçli iþçiler var karþýlarýnda. Ýþten atýlanlar direniþe devam ediyor. Çalýþanlar da dayanýþmaya! Sendika da görevini gerektiði gibi yapar, tüm gücüyle direniþe destek olur, iþçileri doðru þekilde yönlendirirse, mücadelenin kazanýlmamasý için hiçbir sebep kalmýyor.
Her geçen gün sýnýfsal çeliþkilerin meydana getirdiði mücadele örneklerini yaþýyoruz. Ýþçi sýnýfý artýk daha fazla susmayacak. Emek mücadelelerinin tüm dünyada yükseliþe geçtiði son dönemlerde, Türkiye'den de sýnýf kardeþlerimiz direniþler gerçekleþtiriyor, sömürü sistemine olan öfkesini bulunduðu alanlardan haykýrýyor. Üretimin ana belirleyeni olan emekçiler haklarý için örgütleniyor, çoðalýyorlar. Gelgelelim ki bu durum her kapitalistin korkulu rüyasý. Çünkü örgütlü bir iþçi sýnýfýný durdurmanýn imkansýzlýðýnýn farkýndalar. Ve bunun önüne geçebilmek için sýnýfýn örgütlenmesinin koþullarýný zorlaþtýrýyor, atomize etme politikasýyla daðýnýk, deðiþken ve bundan ötürü de beraber tavýr sergileyemeyen yýðýnlar yaratmaya çalýþýyorlar. Ve bunda baþarýlý da olabiliyorlar. Ancak hiçbir koþul ekmek kavgasýnýn ve sömürüye olan nefretin taþmasýna, iþçi sýnýfýnýn örgütlenmesine engel olamaz. Týpký DSC Otomotiv Koltuk Sistemleri A.Þ. iþçilerinin örgütlenme çabasýnda olduðu gibi. Sermaye kaynaðý Güney Kore olan D.S.C Otomotiv, Türkiye'de otomotiv sektöründe iç ve dýþ pazara üretim yapan þirketlerden. Ucuz emek cenneti yaratan Türkiyeli kapitalistler ve bundan bir hayli faydalanan Güney Koreli kapitalistler, iþçilerin güvencesiz çalýþtýrýlmasý teminatýyla sermayelerini büyütüyorlar. Fakat D.S.C iþçileri sömürünün ulus-uluslararasý ittifakýnýn teminatýný Birleþik Metal-Ýþ sendikasýnda örgütlenerek geçersiz kýldýlar. 22 Þubat tarihinde sendikanýn iþyeri içerisinde yeterli çoðunluk saðlamýþ, Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý'na yetki baþvurusunda bulunmuþtur. Akabindeyse patronlar tarafýndan bildik nakarat tekrarlanmýþtýr: "Sendikalý olan iþçiler iþten atýlacaktýr" Hemen hemen her zaman iþçilerin sendikalý olmasý karþýsýnda gösterilen bu saldýrgan tavýr, patronlar tarafýndan baský mekanizmasý olarak iþyerlerinde kullanýlmýþtýr. 23 Þubat günü tehditlerine aldýrmayan iþçilerden 25'i D.S.C patronlarý tarafýndan gerekçe gösterilmeksizin atýlmýþ ve bu durum sendikalý iþçiler tarafýndan protesto edilmiþtir. Ýþçilerin dayanýþma ruhunu kýrmak ve örgütlenmeyi engellemek adýna 25 Þubat'ta iþten atma terörü devam ettirilmiþ, 10 iþçinin daha iþine son verilmiþtir. Atýlan iþçilerin tepkisi iþyeri önünde basýn açýklamasý yaparak durumu orada çalýþan mesai arkadaþlarýna ve kamuoyuna deklare ettiler. Yine kapitalistlerin sýkça baþvurduðu yöntemlerden biri olan iþyerine yeni iþçi almak, iþçileri birbirine düþürmek ve üzerlerine polisi sürmek D.S.C. patronlarýnýn da kullandýðý yöntemlerden olmuþtur. Ýþyerine yeni iþçilerin getirildiðini fark eden direniþteki iþçiler, yeni gelen iþçileri içeriye sokmamýþlardýr. Bu durumdan kolayca yararlanmasýný bilen D.S.C. patronlarý polisi iþçilerin üzerine salmýþ ve birkaç iþçinin yaralanmasýný saðlayarak iðrenç yüzlerini bir bir sergilemiþlerdir. Ancak iþçilerin direniþ azmini kýrmayý baþaramamýþlardýr. Sendikanýn gerçekleþtirmiþ olduðu basýn açýklamasýyla iþyeri önündeki bekleyiþin direniþ çadýrlarýyla devam ettirileceði, mücadelenin kazanýmla sonuçlanana kadar sürdürüleceði dosta düþmana duyurulmuþtur. Görüldüðü üzere sermaye sýnýfý iþçi sýnýfýnýn örgütlenmesi karþýsýnda sýnýf tavrýný, sýnýfý bölecek ayak oyunlarý çevirme konusunda da, ister kendi ulusal sýnýrlarý içinde isterse uluslararasý alanda her yerde ortak reflekslerle sergilemekte. Ancak bu refleksi etkisiz kýlacak tek güç bizim örgütlü gücümüzdür. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi örgütlü gücünün eseri olacaktýr. Yaþasýn Sýnýf Mücadelemiz!
8
Ýþçinin Yolu
TÜRKÝYE'DE DE ÝSYAN ÇIKAR MI? Atlas Okyanusu kýyýsýndan Umman'a kadar uzanan coðrafyada yüz milyonlarca Arap emekçi uzun süren uykudan uyanarak ayaða kalktý ve geleceði için mücadele ediyor. Güney Kürdistan'da emekçiler mücadele bayraðýný yükseltiyor, öteden beri kavgada olan Ýran gençliði de son mücadele dalgasýndan esinlenerek yeniden giriþti kavgaya. ABD'de sendikal haklarýnýn gasp edilmesine karþý Amerikan iþçi sýnýfýnýn tarihinde çok uzun yýllardýr görülmeyen büyük bir kavga patlak verdi. Ýþçiler Mýsýr'daki Tahrir meydanýný hatýrlatýyor ve iþte burasý da bizim Tahrir sloganlarýný atýyorlardý. Yunanistan'dan Fransa'ya emekçiler ayakta. Britanya'dan Hollanda'ya öðrenci gençlik büyük kavgalara giriþiyor. Yaþlý Avrupa her zamanki gibi sýnýf mücadelesinde kritik bir yerde duruyor. Dünyada sömürü düzenine karþý mücadele veren yeni bir kuþak yenileniyor. Kapitalizm krizde. Herkesin aklýnda bu mücadele dalgasý Türkiye'ye sýçrar mý sorusu var. Dünya emekçilerinin ayaða kalkmasýnýn yarattýðý umut dalgalarý ile böyle gelmiþ böyle giderci karamsarlýk çarpýþýyor kitlelerin zihinlerinde. Ýsyan rüzgarlarý bizim topraklara ulaþýr mý? Artýlarý ve eksileri, eldeki veri ve göstergeleri bir gözden geçirelim.
Sömürü Uç Boyutlara Varýrken Býçak Kemiðe Dayandý Türkiye'de de diðer Ortadoðu ülkeleri gibi dev boyutlarda sosyal eþitsizlikler bulunuyor. Ve bunlar dünyadaki genel trende uygun þekilde güçlü bir týrmanýþ eðiliminde. Türkiye'yi Avrupa'nýn Çin'i haline getirme projesi uzun zamandýr uygulamada ve bu konuda yerli ve yabancý sermaye büyük yol almýþ durumda. Düþük ücretler, uzun çalýþma saatleri, yoðun iþ temposu, örgütsüzleþtirme, sosyal güvenlikten mahrum býrakma, iþ güvenliðini dert etmeme, esnekleþtirme, taþeronlaþtýrma, yedek iþgücü ordularýný büyütme… Devlet sosyal güvenlik harcamalarýný kýsýyor, saðlýk ve eðitimde özelleþtirme tam gaz, iþçi haklarý tümden budanmýþ, kýdem tazminatýna göz dikilmiþ, devlet vergi yükünü tümden dolaylý vergiler yoluyla emekçilerin omzuna yüklemiþ, asgari ücretin bile %30'una vergi olarak el konulurken, sermayenin vergi yükü her geçen gün azaltýlýyor, iþsizlik sigortasý fonunda toplanan emekçilerin birikimleri yaðmalanýyor… Bu böyle sürüp gidiyor. Kapitalistlerin dayattýðý bu politikanýn emekçiler için tam anlamýyla bir yýkým politikasý olduðu kesin. Büyük kentlerin yoksul kenar
mahallerinde biriken emekçi yýðýnlar çok zor þartlar altýnda yaþama tutunmaya çalýþýyor. Ücretler çok düþük olduðundan geçinebilmek için bir ailede hemen her durumda en az 3 kiþi çalýþmak zorunda. Çalýþma ise tam bir ömür törpüsü. Bir asýr
önce elde edilmiþ olan günde 8, haftada 40 saat çalýþma temposu neredeyse sadece kamu emekçilerinin bir ayrýcalýðýna(!) dönüþmüþ durumda (kamu emekçilerinin alaný da sözleþmeli çalýþma vb ile her geçen gün daraltýlýyor). Ýþçiler günde 10, 12
saat bazen 16 saat çalýþmak durumundalar. Sanayinin bazý kollarý var ki emekçiler fabrikalarda uyuyup sabah tekrar iþbaþý yapýyor. Fazla mesai çoðu durumda zaten uygulanmýyor, uygulandýðý durumda ise komik bir karþýlýðý oluyor. Bütün bunlar karþýsýnda
elde edilen ücretler yaygýn hayat pahalýlýðý karþýsýnda eriyip gidiyor. Öyle ki dünyanýn en pahalý etini biz tüketiyoruz, dünyanýn en pahalý yakýtýný biz kullanýyoruz. Giderek yaygýnlaþan ve kurala dönüþen asgari ücret 2011 itibariyle 630 TL iken iþçi
sýnýfýnýn kalbi Ýstanbul'un en kötü semtlerinde ortalama ev kiralarý 500 TL'nin üzerinde. Asgari ücretin taþrada geçerli olmamasý ve 250 - 300 TL'ye genç iþçilerin acýmasýzca sömürülmesi madalyonun diðer yüzü. Gençliðin üzerine karabasan gibi çöken iþsizlik, ücretlerin aþaðý çekilmesinde etkili bir þekilde kullanýlýrken iþ kazalarý katliamlara dönüþerek gündelik yaþamýn alýþýlmýþ bir parçasýna dönüþmüþ durumda. Silikozis hastasý olan kot taþlama iþçileri, tersanede hayatlarýný kaybeden iþçiler, cesetlerine bile ulaþýlamayan madenciler, havaya uçan iþyerlerinde hayatýný kaybedenler sömürünün ne kadar vahþi boyutlara týrmandýðýnýn kanýtlarý. Bunun dýþýnda mezbaha gibi iþyerlerinde isimleri hiç duyulmadan tek tek ya da azar azar hayatlarýný kaybeden, sakat kalan emekçiler de burjuva sistem hakkýnda ahlaki bir ölçü sunuyor. Eðitimli genç nüfusun yaygýnlýðý ile paralel giden iþsizlik ve karamsar bir gelecek tablosu týpký Ortadoðu ülkelerindeki gibi sosyal patlamalar için adeta büyük bir birikim oluþturuyor.
Ýþçinin Yolu
9
Arap Emekçileri Direniþin Yolunu Gösteriyor! Türkiyeli Kapitalistlerin Artýlarý Türkiye'de kapitalistler emekçileri sefaletin içine yuvarlayarak ateþle oynuyorlar. Diðer taraftan yapabilecekleri baþka bir þey de yok. Sistemin iç mantýðý bunu gerektiriyor. Kapitalizmin çarklarý niyetlerle deðil piyasanýn katý ve þaþmaz kurallarýyla dönüyor. Yani bir anlamda sistem kendi mezar kazýcýlarýný yaratmaya mecbur. Diðer taraftan kapitalistlerin epey baþarýlý olduklarý bazý noktalar var ki bunlar isyan tehlikesi karþýsýnda onlarýn en büyük kozu durumunda. Türkiye'de kapitalistler emekçi sýnýflarý ayrýþtýrmayý ve bölmeyi çok iyi baþarýyor. Birçok Ortadoðu ülkesinde yönetici sýnýflarýn toplum içerisindeki kökleri oldukça zayýf olduðu gözüküyor, öyle ki bu rejimler adeta havada asýlýlar. Toplumsal uyanýþ baþladýðýnda bu zayýf baðlar da kopuyor, bu durumda çýplak devlet terörü veya politik devrimler gündeme geliyor. Türkiye'de ise yönetici sýnýflarýn tutunma kapasitesi daha yüksek. Bu, belki Avrupa'da olduðu kadar yüksek deðil, ama yine de etkili. Sistemin meþruluk dinamikleri emekçi sýnýflar nezdinde salt þu ya da bu lider ya da partinin üzerinden geliþmiyor. Dolayýsýyla sömürü sisteminin hedef olarak alan antikapitalist bir sýnýf hareketinin geliþimi sistemin sarsýlmasý anlamýnda yüksek bir eþik olarak ortaya çýkýyor. Türkiye'de egemen sýnýflar kendi içlerinde büyük bir kavga içerisindeler. En önemlisi bu kavgada sömürülen yýðýnlarý taraflaþtýrabiliyorlar. Kendi içlerindeki kavgada ileri sürülen politik söylemler esas olarak sosyal hayatta yaþam
tarzlarýnýn belirlenmesi üzerinden gittiði için emekçi sýnýflar ve ezilen kesimlerin bu kavgada saf tutmasý kolaylaþýyor ve böylelikle iþçi sýnýfý esaslý bir bölünme geçiriyor. Tüm emekçilerin paylaþtýðý yaþam zorluklarý ve aðýr sömürü þartlarý arka plana düþerken emekçiler laik ve muhafazakar olarak ayrýþma yaþýyor ve karþý tarafa düþmanca yaklaþýyor. Türkiye'de emekçi sýnýflar içerisindeki bölünmeler bununla sýnýrlý deðil. Türk-Kürt ve Alevi-Sünni ayrýþmalarý da iþçi sýnýfýnýn sömürü sistemi karþýsýnda birleþmesini engelleyen önemli bir etken. Örneðin Ýstanbul'da sosyal patlamalarýn gerçekleþebileceði muhtemel yerlerin baþýnda gelen, sömürünün en aðýr þekilde yaþandýðý sanayi havzalarýndan birisi olan Ýkitelli'de kýsa bir süre için de olsa yaþamýþ birisi iþçi sýnýfýnýn alt kimlikler üzerinden ne kadar derin bir þekilde ayrýþtýðýný fark edecektir. Tokatlýlar (Aleviler), Samsunlular (Türk-Sünni), Diyarbakýrlýlar (Kürtler) þeklinde özetlenebilecek ayrýþma herkesi adeta birbirine en azýndan öteki olarak baktýðý bir cemaatleþmeyi beraberinde getirmiþ durumda. Ýþte bu noktada iþçilerin birliðinin fiiliyata geçmesi için yine yüksek bir eþik beliriyor. Ýþçi sýnýfýnýn bu ayrýmlarý yenmesi ve ortak bir sýnýf kültürü oluþturmasý için saðlam bir enternasyonalist eðitimden geçmesi gerekiyor. Ýþçilerin birliði önünde böyle yüksek bir eþiðin bulunmasý da kapitalistlerin önemli bir avantajý.
Uyanýþ Ancak Belirli Anlarda Geliþir Bütün bu artý ve eksiler masaya yatýrýlýrken bir husus gözden kaçýrýlýrsa bütün bu hesaplamalar anlamsýzlaþýr ve tümden derinliðini yitirir. Sýnýfýn ayaða kalkmasý ve büyük toplumsal altüst oluþlar tarihteki istisnai dönemlerdir. Her an basitçe, belirli þemalar ve mantýk yürütmeler üzerinden milyonlarca insaný toplumsal sisteme karþý, bütün riskleri göze alarak, tüm alýþkanlýklarý ve önyargýlarý bir kenara atarak kavgaya sürükleyemezsiniz. Böyle çocukça hayaller içindeyseniz karamsarlýða kapýlýrsýnýz tabi ki. Mýsýr'da Tunus'ta ve diðerlerinde on yýllardýr emekçiler sessizdi, kaderini kabullenmiþ görünüyorlardý. Ama her hanede her iþyerinde ne hikayeler yaþanýyordu. Bunlar biriktiler, biriktiler. Çocuklar bebekler büyüdü yeni bir kuþak yetiþti. Sonra dünya da ayný dünya deðildi artýk. Kapitalizm derin krizdeyken hayatta beklentisi olan yeni kuþaklar internet aðlarýyla baþka dünyalarý tanýyor ve etkileþiyordu. Kýsacasý tek bir haneden bütün bir evrene deðiþen koþullar toplumsal enerjinin adým adým birikmesini beraberinde getirdi. Türkiye'de emekçi yýðýnlarýn üzerindeki hayat þartlarýnýn baskýsý, kaçýnýlmaz þekilde sanayi havzalarýnda ve emekçi semtlerinde bir enerji birikiminin oluþmasýna ve gerilimin yükselmesine neden oluyor. Geleceksizlikle karþý karþýya olan eðitimli genç nüfus yine böyle bir odak. Bütün bunlar ve diðerleri sosyal patlama dinamiklerini iþaret etmektedir. Böyle bir dinamiðin varlýðýný aklý baþýnda kimse reddedemez. Unutulmamalýdýr ki çeliþkiler yapýyý bir yere doðru sürükler, hareket ettirir. Ve bu süreç aðýr aðýr birike birike ilerler. Nihayetinde koþullar olgunlaþtýðýnda kýrýlma aný gelecektir.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi
“Ekmek ve Gül" için Emekçi Kadýnlar Mücadeleye!
felaketinde servis niyetine kullanýlan, kapýsýnýn açýlabileceði bir kolu bile olmayan minibüste can veren 9 kadýn iþçiyi hatýrlayýn. Kapitalistlerin, örneðin bir "Sevgililer Günü"nde "en deðerli varlýklarýmýz" olarak yansýtmaya çalýþtýðý kadýnlara Birlikte yürüdüðümüzde, mücadelemiz erkek içindir de verdiði deðeri ölçmenin bundan daha Çünkü anasýz hiçbir insan bu dünyaya gelemez! çýplak bir aracý var mýdýr? Marksistler Ve bir yaþam, iþ, ter ve tok bir karýndan daha fazlaysa açýsýndan kadýn sorununun çözümü kaDaha fazla isteriz, yaþamý verin bize, ama verin gülleri de! pitalist sömürü düzenine karþý verilecek mücadeleye de doðrudan baðýmlýdýr. Birlikte yürüdüðümüzde, ölü yoldaþlarýmýzda yürür bizimle Kapitalizm kadýnýn ezilmesinin maddi Bizim þarkýmýzda duyulur, sessiz çýðlýklarý ekmek için! koþullarýný sürekli yeniden üretmektedir. Güzellik için, aþk için, sanat için, bitkindiler onlar Bu sadece maddi üretim süreciyle de Bu yüzden kavgamýz ekmek ve üstüne güller içindir! sýnýrlý kalmamakta, kadýnlar sistemin televizyonu, gazeteleri, gazete Birlikte yürüdüðümüzde, bizimle birlikte gelir daha iyi bir köþelerindeki "medya serserileri" gün Mücadele edenler, tüm insanlarýn eziyeti için mücadele tarafýndan aþaðýlanmakta ve ayrýmcýlýða verir! maruz kalmaktadýr. Tabi ki bu süreç Küçüklerin büyükler için sömürülmesi bir son bulsun artýk! baþýndan itibaren eþitsiz bir þekilde ilerTüm yaþamý verin bize: ekmek ve gülleri de!" lemektedir: Kapitalizm toplumu olduðu gibi, kaçýnýlmaz bir þekilde kadýnlarý da James Oppenheimer iki karþýt sýnýfa ayýrmýþtýr. Hiçbirimiz herhalde Emekçi kadýnlar yüzyýlý aþkýn süredir kendilerini bir Güler Sabancý'nýn, Ümit Boyner'in, Selma Aliye kölece çalýþmaya tutsak eden, bu sömürünün Kavaf'ýn Ýkitelli'deki sel felaketinde ölen dokuz devamý uðruna toplumsal eþitsizliðin maddi kadýn iþçiyle, kayýp çocuklarý için mücadele eden koþullarýný döþeyen kapitalizme karþý mücadele ve mücadele geçmiþlerinin her bir satýrýnda polis veriyorlar ve çýkýþ yolu arýyorlar. Kapitalizmde saldýrýlarý, iþkenceler, gözaltýlar yer alan "Cumartesi ortaya çýktýðý günden bu yana çarklar bir þekilde Anneleri"nin sadece kadýn olmalarýndan dolayý ayný dönüyorsa, bu çarklarý sorunlarý yaþadýklarýný döndüren emekte kadýn söyleyemeyiz. Emekçi emeðini yadsýmak kadýnlar burjuva mümkün deðildir. Üstefeminizmine, kendisini lik en kötü çalýþma "sosyalist" kýlýfýna koþullarý, en uzun sokarak feminizmin sivri saatler, toplumsal eþitsizyanlarýný törpülemeye liðin bir yansýmasý çalýþan küçük burjuva olarak en düþük ücretler akýmlara karþý kendi ve bir yandan da ev kaderlerinin kapitalist iþleri üzerinden ikinci bir kadýnlarla ayný sömürü kadýnlarýn payýolmadýðýný haykýrmalýdýrna düþmüþtür. Bunun en lar. Bu emekçi kadýnlarýn önemli getirisi de kadýn1857'de grev sýrasýnda larýn sýnýf mücadelesi tarikatledilen Amerikalý kadýnhinde isyanlarýn fitilini ateþleyen bir öfkeyi kucaklarýn, Paris Komünü bastýrýldýktan sonra gözleri larýnda biriktirmeleridir. 8 Mart'ýn ortaya çýkýþýnda kapitalist kadýnlarýn þemsiyeleriyle oyulan kadýn da, Paris Komünü'nü korumak için savaþan komükomünarlarýn mirasýný yarýnlara devretmek için narlar arasýnda da, Ekim Devrimi'nin ilk adýmý üstlenmeleri gereken bir sorumluluktur. sayýlan 1917 Þubat Devrimi'nde de kadýnlar Unutulmamalýdýr ki kadýnlar ancak sermaye "Ekmek Ýsyanlarý" ile sahnededir. düzeniyle baðlarýný koparabildikleri ölçüde özgür2011 yýlýnýn yaþandýðý dünyada da kadýnlarýn isyan leþebilirler, erkeklere karþý ne kadar çok mücadele etmemesi imkânsýz. Türkiye'den bakacak olursak ederlerse deðil. Türkiye'de yakýn geçmiþe baktýðýdizginsiz sömürü, düþük ücretler, bunlara eklenen mýzda emekçi kadýnlarýn sokaklarda verdiði örnek toplumsal baský araçlarý, cinsiyetçilik kadýnlar alýnmasý gereken direniþlerle karþýlaþýrýz: DESA açýsýndan dünyayý yaþanýlmayacak bir cehenneme Direniþçisi Emine Arslan, 4-C saldýrýsýna karþý çevirmektedir. Ýki yýl önce Ýkitelli'deki sel birçoðu kocalarýna, ailelerine raðmen Ankara'da kurulan çadýrlarda yerini alan TEKEL iþçisi kadýnlar, NOVAMED direniþini gerçekleþtiren kadýnlar ve daha pek çoklarý kadýnlarýn mücadele ettikçe üzerlerindeki esaret zincirlerini kýracaklarýný, TEKEL örneðinde yaþandýðý gibi erkek iþçilerle kadýn iþçilerin kapitalist sömürü karþýsýnda hiçbir çýkar farklýlýðý olmadýðýný ve birlikte mücadele etmelerinin önünde hiçbir engel olmadýðýný göstermiþtir. Kadýnýn kurtuluþu mücadelesinin önündeki tek engel, EKMEK VE GÜLLER Birlikte yürüdüðümüzde, bizimle yürür güzel bir gün Tüm karanlýk mutfaklardan, ve gri bir fabrikada Baþlar birden güneþ fakir dünyamýzý okþamaya Ve duyar herkes þarkýmýzý bizim: 'ekmek ve güller' diye!
diðer ezilenlerin kimliklerin hak arama mücadelelerinde de sýkça ortaya çýktýðý gibi sorunu sýnýf mücadelesinden baðýmsýz ele almaktýr. Unutulmamalýdýr ki; ister Kürt olsun, ister Alevi olsun, ister kadýn ancak iþçi sýnýfý mücadelesinin yükselmesi ezilen kimliklerin hak arama mücadelesine itilim saðlayabilir. Kadýnlar, kadýn olmaktan kaynaklý sorunlarýna odaklandýklarý kadar bu sorunun nesnel nedenlerini de ele almalýdýrlar. Kadýn hareketi içerisinde burjuva-feminist düþünceler tam da bu sorgulama iþleminin önüne bir set çekmektedirler. Bu setin kýrýlmasý ancak sýnýf mücadelesinin yükselmesiyle gerçekleþecektir. Böylece saflarda belirgin ayrýþmalar yaþanarak, burjuva kadýnlarýn deðil emekçi erkeklerin kadýnlarýn en yakýn müttefiki olduðu gerçeði kendisini ortaya koyacaktýr. Kadýnlarýn onlarýn önüne mücadele programý olarak erkek cinsine karþýtlýðý koyan ve kadýnlarýn ezilmesinin ana kaynaklarýnýn üzerini örten feminizmden ziyade, tarihsel olarak mücadelelerinden feyz alabilecekleri kadýnlarýn mirasýna ihtiyacý var. Kadýnlar Alman Devrimi'nin önderi Rosa Luksemburg'u, Bolþeviklerin önemli kadýn önderlerinden Clara Zetkin'i, Amerikan iþçi sýnýfýnýn mücadele tarihinde kendisine önemli bir
yer açan Jones Ana'yý, Paris Komünü'nde kanýnýn son damlasýna kadar savaþan binlerce isimsiz kadýn komünarý hafýzalarýnýn bir köþesine not etmeleri gerekmektedir. Kadýnlar bu 8 Mart'ta da sýnýf kavgasýnda yerlerini alarak, kendi özgürlüklerini kazanmanýn yanýnda, sömürü düzenine karþý mücadelenin de bir parçasý olarak tüm insanlýðýn, iþçi ve emekçilerin, ezilenlerin özgürlük mücadelesinin ön saflarýný doldurmalýdýrlar. Ya bu sistem kadýnlarý ezmeye, ikinci sýnýf insan muamelesi yapmaya devam edecek; ya da kadýn ve erkek emekçiler el ele bu düzeni kökünden devirecek! Kadýnlar içinde özgürlüðün bundan baþka formülü yok!
Fikret Seyhan
Ýþçinin Yolu
Devrimci Teori
11
Yatacak Yeri Olmayan "Anti-Emperyalist!" Lider
1900'lü yýllarýn baþýnda Afrika, Batýlý emperyalist güçler (Ýngiltere ve Fransa) tarafýndan paylaþýlmýþtý. Bu sömürge yarýþýnda geç kalan Ýtalya ise Libya'yý, bu neredeyse yüzde 95'i çölden ibaret topraklarý, gerek Akdeniz'deki konumu gerekse Afrika'ya açýlan bir kapý olmasý dolayýsýyla 1911'de iþgal etti. Bu iþgalin karþýsýnda bir direniþ hareketi bulmasý da gecikmedi; Libya'daki en önemli dinsel tarikat olan Senusiler, Ýtalyan sömürgeciliðine karþý direniþin çekirdeðini oluþturdular. Özellikle 1922'de faþizmin iktidara geliþinden sonra Ýtalyanlarýn direniþçilere ve ona destek veren Libyalýlara yönelik saldýrýlarý daha da acýmasýzlaþtý. 1930'larda Senusilerin dinsel ve eðitsel merkezleri harap edildi, tarikatlarý feshedilip mallarýna el kondu. Ýþgalcilere karþý direniþ, "faþist Ýtalyan ordusunun su kuyularýný kumla doldurup, köylüleri topraklardan sürüp toplama kamplarýnda açlýða mahkum ederek, sayýsýz insaný katlederek uyguladýðý büyük zulme raðmen on yýla yakýn sürdü."* Direniþe son veren ise Mýsýr-Libya sýnýrýna 200 kilometre dikenli tel çekilip direniþçilerin kaçýþ imkanlarýnýn azaltýlmasýnýn etkisiyle direniþe önderlik eden Ömer el-Muhtar'ýn 1931 Eylülü'nde yakalanýp 20 bin Libyalýnýn karþýsýnda asýlmasý oldu. Faþist Ýtalyan güçlerinin yarattýðý yýkým öyle etkiliydi ki Senusiler, iþgal bittikten sonra da kazandýklarý politik itibara raðmen önceki dinsel güçlerini tekrar elde edemediler. Libya Baðýmsýzlýðýný Kazanýyor 2. Dünya Savaþý'ndan Ýtalya'nýn yenik ayrýlmasý Libya'nýn baðýmsýzlaþmasý anlamýna gelmemiþ; Ýtalya'nýn yerini Ýngiltere, Fransa ve ABD almaya kalkmýþtý. 1947 yýlýnda Ýtalya sömürgelerinin baðýmsýz olmalarý bir anlaþmayla belirlenmiþ olsa da Ýtalya'nýn da eklendiði saydýðýmýz güçlerin bu ülkede egemenlik kurma hedefleri 1949'da Birleþmiþ Milletler'in Libya'nýn baðýmsýz olmasý yönündeki kararýyla geçersiz oldu. Libya'da kurulan monarþi yönetiminin baþýna Senusi hareketi kurucusunun torunu Ýdris getirildi. Libya görünüþte baðýmsýz olmasýna baðýmsýzdý ama dolaylý olarak emperyalistlerin sömürüsü yirmi yýl süren monarþi yönetimi boyunca yoðun olarak devam etti. Özellikle 1959'da petrolün bulunmasýndan sonra petrolün çýkarýlýp iþlenmesi Batýlý tekellerin eline geçti. Petrolden büyük karlar emperyalistlerin ceplerine akarken Libya monarþisi de elde ettiði küçük ama muazzam paylarla zevki sefa içinde yaþýyordu. Ýngiltere ve ABD bir yandan da Akdeniz'e ve Afrika'ya hakim bu coðrafyada açtýðý askeri üslerle bölgedeki gücünü artýrýyordu. Emperyalist soygununa göz yumarak zenginliðini katlarken halkýný sefalete mahkum eden yönetime karþý, 1952'de bütün siyasal partilerin kapatýldýðý Libya'da muhalefetin odaðý üniversiteler ve Harp okulu idi. 1964 yýlýnda Mýsýr'da Nasýr'ý örnek alan genç subaylar ayný çizgiyle Libya'da Hür Subaylar örgütünü kurmuþtu. 1960'larýn sonuna gelindiðinde 1967'deki Arap-Ýsrail savaþýnýn yarattýðý Arap coðrafyasýný saran hava, antisiyonizm ve Batýlý emperyalist güçlere karþý mücadele temelinde öðrenci hareketini kitleselleþtirdiði gibi iþçi sýnýfýný da etkilemiþti. Bu süreci fýrsat bilen Hür Subaylar, kralýn ülkede olmadýðý bir anda, 1 Eylül 1969'da iktidara el koydu ve Kaddafi'yi yönetime getirdi. Kaddafi ise orduda yürüttüðü tasfiyelerle kýsa sürede tek kiþi iktidarýný garantiledi. Kaddafi Önderliðinde Yeni Ýktidar 140 civarýnda farklý kabile ve klanýn olduðu; ancak bunlarýn 30 kadarýnýn dikkate deðer etki ve güce sahip olduðu Libya, bugün bile kabileler üzerinden yükselen bir ülke. Toplumun yaklaþýk %85'inin kabile yapýsýna göre örgütlü olduðu** Libya'da Kaddafi iktidarýný baþlangýcýndan itibaren kabilelerle uzlaþmaya dayandýrdý. Kaddafi'nin üyesi olduðu kabilenin küçük ve önemsiz olduðu düþünüldüðünde bu uzlaþma daha bir anlam kazanýyordu. Kaddafi bir yandan millileþtirmeler sonrasý artan petrol gelirleri üzerinden halkýn refah düzeyini artýrarak rejiminin toplumsal meþruiyetini saðlamaya çalýþtý. Kaddafi iktidarýnýn ilk dönemindeki bu refah artýþý yoksulluk içindeki Libya halký tarafýndan olumlu da karþýlandý. Kaddafi diðer yandan da yarattýðý patronaj aðý ile kabilelerin iktidarýyla uzlaþmasýný garantiledi. Kurulan bu patronaj aðýyla hem Kaddafi kabilelere hükümette pozisyonlar (bakanlýklar gibi) saðlýyor, üyelerini genel halk komitelerinde, kalýcý devlet iþlerinde ya da ülkenin güvenlik aygýtýnda istihdam ediyor hem de yerel yönetimler düzeyinde kabileleri tek yetkili otorite haline getirerek onlara mensuplarý için patronaj aðý oluþturmalarý fýrsatý sunuyordu. Tabii ki bu patronaj aðlarýndan en çok yararlanan ve böylece Libya'nýn kayda deðer kabilelerinden biri durumuna yükselen Kaddafi'nin kendi kabilesi oldu. Arap Sosyalizmi? Anti-Emperyalizm? Yeni rejimin kurucu unsuru Hür Subaylar örgütü ve süreçten tek adam olarak çýkan Kaddafi, kendilerini Nasýr'ýn "Arap sosyalizmi" çizgisiyle özdeþleþtirdiðinden Libya, Kaddafi'nin özgün katkýsýyla bir tür Ýslami/yeþil sosyalizm olarak adledildi. Ýki kutuplu Soðuk Savaþ denklemlerinde stratejik olarak Akdeniz ve Afrika bölgesinde varlýk göstermesine yardýmcý olacak bir ittifak gücü peþindeki SSCB de ancak sosyalizme bir hakaret olabilecek bu deðerlendirmeyi kendi uluslararasý çýkarlarý neticesinde sahiplendi. Dünyanýn dört bir yanýnda Stalinist hareketler ve etkisi altýndaki kitleler Afrika'daki bu Arap milliyetçisi tek adam diktatörlüðünden baþka bir þey olmayan rejimi sosyalizm olarak selamladý. Neydi peki Libya'yý sosyalist ülke klasmanýna sokan? Öncelikle Kaddafi'nin bu konudaki görüþlerini açýkladýðý "Yeþil Kitap"ý. Trajikomik ama Kaddafi bu kitapta "materyalist kapitalizm" ve "ateist komünizmi"
reddederek "üçüncü evrensel teori"yi geliþtirdiðini açýklayarak kendince(!) bir Ýslami "Arap sosyalizmi" tanýmlýyordu. Kaddafi, insan yapýmý kurumlarý, yasalarý, siyasi partileri, parlamenter demokrasiyi reddederken halk komite ve kongreleri üzerinden direk katýlýmcý demokrasinin iþleyeceðini söylüyordu. Kabileler üzerinden biçimlenecek halk komiteleri ise býrakýn demokratik katýlýmý Kaddafi'nin hiçbir muhalif güce fýrsat vermeden tek adam iktidarýný yürütmesinin aracý oldular. Libya'nýn sosyalistliðinin diðer bir kanýtý ise petrol üretiminin ve bankalarýn millileþtirilmesi oluyordu. Kaddafi iktidarý, yabancý petrol þirketlerinden üretimlerini azaltýp devlete ödedikleri vergiyi yükseltmeleri talebinin olumsuz cevap almasý üzerine 1971'den baþlayarak bu alanda millileþtirmelere baþladý. 1974'e gelindiðinde devletin petrol üretimindeki payý yüzde 61'e çýkmýþ durumdaydý. Kaddafi iktidara geldiði ilk dönemlerde rejimin toplumsal desteðini pekiþtirmek için halkýn refah düzeyini artýrsa da giderek artan petrol gelirleri "Libya Yatýrým Ýdaresi" adý altýnda uluslararasý alanda yapýlan yatýrýmlara (büyük bir Ýtalyan bankasýnýn, Juventus futbol kulübünün hissedarý olmak gibi) ve Kaddafi'nin kendi kiþisel servetini artýrmaya aktý. Kaldý ki petrolün millileþtirilmesi devletin kontrolünün iþçi sýnýfýnýn elinde olmadýðý bir rejimde, ki Libya'da böyle bir þeyden bahis bile edilemez, olsa olsa milliyetçi bir iktidarýn varlýðýna delalettir. Kaddafi rejiminin bir yandan da anti-emperyalist olduðu dillendiriliyordu. Stalinizmin yarattýðý çarpýk emperyalizm anlayýþý neticesinde güçlü bir antiAmerikancýlýk ve onunla ittifak halindeki Batýlý güçlere düþmanlýk bir rejimin antiemperyalist olarak nitelenmesine yeter de artardý bile. Hele ki Ýngiltere ve ABD'ye askeri üslerini kapattýran Libya'ya bu konuda söyleyecek söz yoktu doðrusu! Gerçekten öyle mi acaba! Anti-emperyalist(!) bu ayný Kaddafi iktidarý 1975'de "Ýslami bir atom bombasý" yapýmý için Pakistan'a büyük para yardýmý yapýyor, 1970lerin ikinci yarýsýnda Afrika'da hegemonya mücadelesine girerek bazý hükümetleri devirmeye kalkýþýyor ve bu çerçevede 1980'de Çad'ý iþgal ediyor, Uganda diktatörü Ýdi Amin'e iktidardan düþmemesi için destek çýkýyordu. Kaddafi'nin anti-emperyalizm olarak tanýmlanan duruþu Batýlý emperyalist güçlere karþý yaygýn bir öfkeyle bezenmiþ bir burjuva milliyetçiliðinden baþka bir þey deðil ki bu duruþ belli ittifaklar ve müdahaleler çerçevesinde Libya'nýn bölgesel bir güç olarak sivrilmesi, dolayýsýyla emperyalist sistemde gücünü artýrma projesine dayanýyordu. Bu çerçevede dünyanýn birçok yerindeki ulusal kurtuluþ hareketleriyle dirsek temasý kuruluyor, onlara yönelik maddi-lojistik destek de saðlanabiliyordu Libya tarafýndan. Bu bir tür sosyalizm olarak tanýmlanan Libya'da Kaddafi'nin iktidara gelir gelmez gece kulüplerini, barlarý kapattýðý, Batý tipi müziði ve "edepsiz" olarak nitelediði eðlenceleri yasakladýðý; Ýslami takvim kullanmayý zorunlu hale getirdiðini de bilmeyenlere duyuralým. Bunlarýn yaný sýra 1973'te Libya yasal sistemini Ýslam'a uydurmak adýna yaþama geçirilen yeni yasa uyarýnca silahlý hýrsýzlýk yapanýn eli ya da ayaðýnýn kesilmesinin öngörüldüðünü; zina yapan kadýn ve erkeðe 80 kýrbaç cezasý getirildiðini ve Ramazan'da orucu bozmanýn kýrbaç cezasý nedeni olduðunu da belirtelim. Ayný baðlamda 1977'de genel halk kongresinde yapýlan bir deðiþiklikle Libya anayasasýný oluþturan iki maddeden birinin Libya devletinin kurucu yasasýnýn Kuran olduðu da akýllardan çýkarýlmamalý. Libya'ya dair "sosyalizm" iddialarýný boþa çýkaran diðer bir çarpýcý olay ise Kaddafi'nin Sudanlý sosyalist ve komünist muhalifleri taþýyan bir Ýngiliz uçaðýný Libya'ya zorla indirdikten sonra onlarý Sudan'daki diktatör yakýn arkadaþýna teslim ederek asýlmalarýný saðlamasýdýr (Tarýk Ali, Arap 1848'i Yaþanýyor, 25.02.2011, Radikal). Sonuç Olarak Libya'ya yönelik emperyalistlerin bir müdahalesine karþý çýkmak baþka bir þeydir, halkýný uçaklarla bombalayan bir diktatörün savunusuna girmek baþka bir þeydir. Kimse kalkýp bize Chavez'i, Fidel Castro'nun Kaddafi'den yana tavýrlarýný Libya'ya yönelik müdahaleye karþý bir tutum olarak yutturmaya çalýþmasýn. Chavez'in zaten Ýran'dan, Kürtleri ve devrimci gençliði katletmekten çekinmeyen Besiç aðasý Ahmedinejat'ý savunmaktan dosyasý kabarýk; kendi ülkesinde greve çýkan iþçilere verdiði 7 yýlý aþkýn hapis cezalarý da cabasý. Anti-emperyalizmi ABD karþýtlýðýyla özdeþleþtiren çarpýk sol algýlayýþ, ABD'nin düþmaný dostumdur diyerek kendi emperyalist hayallerinin peþinden giden nice iktidarý, eli kanlý kasabý anti-emperyalist olarak selamladý; böylece de ne yazýk ki devrimciliðin, sosyalizmin temiz bayraðýna kitleler nezdinde kara lekeler sürdü. Bugün Kaddafi'nin Venezuela'ya sýðýnacaðý dillendirilmesi de olsa olsa sol deðerler adýna bir utanç kaynaðýdýr. Ne yazýk ki Türkiye'de bunun savunuculuðuna savunabilecek TKP gibi siyasi özneler mevcut. Hatýrlatmadan geçmeyelim þimdi emperyalizmin müdahalesine karþý direnen(!) Kaddafi'nin 2000'lerin baþýndan beri ABD ile iliþkilerini ilerletti. 10 Aðustos 2003'te Time dergisiyle yaptýðý bir röportajda Kaddafi'nin þu ifadeleri ABD'ye tavrý konusunda yeterince açýk bizce: "Amerika gibi bir süper güce düþman olmaktan hiçbir çýkarýmýz yok. Ýyi iliþkilerimiz olsun istiyoruz, çünkü bunun yararýný göreceðiz. Amerika ile anlaþmazlýðýn sürüp gitmesi halinde kaybedeceðiz." Bu perspektifle de Kaddafi'nin son yýllarda ABD ve diðer Batýlý emperyalist güçlerle ekonomik, ticari, politik ortaklýklarýný çok ileri taþýdýðýný (özellikle Ýtalyanlarla büyük bir ekonomik iþbirliði geliþtirdiðini) söylemeden geçmeyelim.
Aynur Akman * Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 4, s. 1306 ** Doç.Dr.Veysel Ayhan (ORSAM Ortadoðu Danýþmaný), Libya Ýç Savaþý: Kaddafi Rejiminin Sonu
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci Arap dünyasýnda giderek yükselen kitle hareketlerinin yeni duraðý Bahreyn'de sokaklar her gün yeni bir protestoya sahne oluyor. Hükümetin sert müdahalesi ve uyarýlarýna karþý yediden yetmiþe herkes istediklerini alana kadar hareketin sonlandýrýlmayacaðýný söylüyor. Ýstekler sadece yönetimdekilerin zorbalýklarýna son verilmesiyle ve demokratik haklarýn saðlanmasýyla sýnýrlý deðil. Ýþçilerin öfkesi barýnma imkanlarýnýn yetersizliðine, giderek büyüyen iþsizliðe, kötü yaþam koþullarýna yönelmiþ durumda. Kolay kolay sona erecek gibi de görünmüyor. Bahreyn Fars Körfezi'nde küçük bir ada devlet. El Halife ailesi bugüne kadar ülkeyi ABD'den ve komþu krallýk Suudi Arabistan'dan aldýðý destekle yönetmeye devam etti. Elbette bu destek sebepsiz deðil. ABD'nin büyük bir Deniz Üssü olan bu ülke 5. Filo'ya ev sahipliði yapýyor. ABD'nin en önemli deniz güçlerinden biri bu filo. 2001 yýlýndan beri büyük bir geliþme gösterip, Irak iþgalinde de kritik bir rol oynadý. ABD'nin koruyuculuðunun yaný sýra elitlerin ülkeyi yönetmekte yararlandýðý en büyük manipülasyon ise mezhepsel farklýlýklardan yarattýklarý gerginlikti. % 70'i Þii olan ülkenin baþýndaki El Halife ailesi Sünni, Þii kitleler ciddi bir mezhep ayrýmcýlýðýna tabi tutuluyor. Devlet iþlerinde ve güvenlik güçlerinde herhangi bir görev almalarýna izin verilmiyor. Yönetim güvenlik güçlerini Ortadoðu'nun diðer ülkelerindeki Sünnileri kiralayarak temin ediyor. Son eylemlerde göstericilerin çoðu Þii, ancak rejime muhalif kesimlerin tam bir birliktelik içinde hareket etmesi bilinciyle mezhepsel farklýlýklarýn mücadelenin önünde asla bir engel olmadýðý vurgulanýyor. Kitlenin geliþtirdiði ortak dil: "Burada Sünniler veya Þiiler yok. Burada birleþik
RÜZGAR BAHREYN'DEN SUUDÝ ARABÝSTAN'A ULAÞIRSA...
Bahreynliler var." yönünde. Bugüne kadar varlýklarýný mezhepsel çatýþmalara dayanarak korumuþ olanlar, kitle hareketini sonlandýrmak için yine ayný yola baþvuruyor. Rejim yanlýlarýný protestoculara karþý Þii olmalarý üzerinden kýþkýrtmaya devam ediyor. Baþkent Manama'nýn Ýnci Meydaný, Bahreyn'in Tahrir'i haline geldi. Bahreyn'deki olaylarýn varacaðý nokta ne olursa olsun etkilerinin bölgenin sýnýrlarýný aþarak büyük boyutlara ulaþacaðý kesin. Bahreyn'i yöneten El Halife hanedanýnýn devrilmesi durumunda Suudi Arabistan egemenleri oldukça zor bir durumda kalacak. ABD'nin askeri gücünün önemli bir bileþenini de Bahreyn'deki kuvvetleri oluþturuyor. Ýran'a yapýlacak muhtemel bir saldýrýda da Bahreyn'deki filo kilit bir noktada duracak. Dolayýsýyla eylemlerin geliþmesi ve kitlelerin zaferi ABD'nin bölgedeki askeri gücünü zora sokacak. Bunun yaný sýra eylemler ABD'nin ve Batý emperyalizminin Ýsrail ve Mýsýr'la birlikte bölgedeki en yakýn müttefiki Suudi Arabistan'a yönelmiþ büyük bir tehdit. Suudi Arabistan'da her ne kadar kitlesel bir hareket boy vermiþ olmasa da internet üzerinden Arap dünyasýndaki isyanlar alkýþlanýyor. Bahreynli protestocularýn mezhepsel farklýlýklarý bir yana býrakýp birlikte mücadele yürütmesi de Suudi Arabistan'da büyük bir sempati toplamýþ durumda. 11 Mart'ta "Öfke Günü" adlý bir eylem planlanmakta. Arap dünyasýný kasýp kavuran ve pek çok lideri tahtýndan eden isyanlarýn Suudi Arabistan'a uðrama ihtimali, Bahreyn ve Yemen'deki hareketlilikle birlikte, Kral Abdullah ve ailesinin endiþelerini gün geçtikçe arttýrýyor. Kralýn tedavisini yarýda keserek ülkeye geri dönmesi, bol keseden daðýttýðý maaþ
zamlarý, iþsizler için yapýlacak mali yardým sözlerinin verilmesi korkularýnýn ve kitleleri denetim altýnda tutma isteklerinin en büyük göstergesi. Ne var ki Suudi'ler ücretlerin yükselmesi, eðitime ayrýlacak bütçe, iþsizler ve öðrenciler için mali yardým gibi düzenlemeleri içeren ve günden güne büyüyen iþsizliðe karþý bir lütuf gibi sunulan bu alelacele önlemler yeterli görmediði takdirde, dengeler deðiþebilir. Ayrýca Bahreyn'deki Þii'lerin ayaklanmalarýndan Suudi Arabistan'ýn genellikle doðusunda yaþayan Þii nüfusun da pay çýkarmasý ve yüreklenmesi sonucu, iþsizlikten ve kötü yaþam koþullarýndan muzdarip iþçilerin mücadelesine destek vermesiyle yönetimin hareket kabiliyetinin kilitlendiði bir noktaya doðru sürüklenebilir. Neticede Suudi Arabistan'da rejim fena halde sýkýþmýþ durumda. Suudi Arabistan'ýn içinde bulunduðu bu durum tüm dünya kapitalistleri genelinde bir panik havasý yarattý. Mevzuu bahis, dünya petrol arzýnýn yüzde 12'sini tek baþýna saðlayan, var olan petrol rezervlerinin ise yüzde 20'sine sahip, petrol fiyatlarýnýn belirlenmesinde en çok sözü geçen Ortadoðu'nun en büyük ekonomisi olunca iþler daha da karýþýyor. Petrol fiyatlarý, enerji arzýnda önemli bir nokta'da duran Bahreyn'deki huzursuzluk ve Libya'daki hareketlilikle birlikte 120 euro'ya fýrladý. Bu iki ülke OPEC için kilit isimlerdi. Ancak asýl þok Suudi Arabistan'la yaþanabilir ki küresel petrol piyasasý bunun bilinciyle geliþen Arap devrimlerini dehþetle izliyor. Suudi Arabistan'da oluþacak yeni bir hareketlilikle petrol arzýnýn zora gireceði endiþesi, fiyatlarýn daha da týrmanmasýna yol açabilir. Yükseliþe geçen petrol fiyatlarý 2009 yýlýnda ortaya çýkmýþ ve hala etkilerini hissettiren ekonomik krizin þiddetini arttýrmasýyla sonuçlanacaktýr. Egemen sýnýf, kapitalizmin içine girdiði bu bunalýmýn faturasýný þaþmaz þekilde iþçi sýnýfýna kesmeye çalýþacaktýr. Arap Dünyasýný saran devrim dalgasýnýn küresel etkilerini doðrudan hissettireceði nokta, iþçilerin kendilerine yönelecek yeni saldýrýlara dünya genelinde vereceði cevap olacaktýr.
Çalkalanan Avrupa ve Sýnýf Mücadelesinde Son Durum
Ortadoðu'yu alt üst eden kapitalizmin küresel krizi, dünya emperyalizminin zirvesindeki Amerika Birleþik Devletleri'nde de kendini tüm yakýcýlýðýyla hissettirmeye baþladý. 1 Mayýs, 8 Mart gibi günleri dünya mücadele tarihinin hafýzasýna kazýyan Amerikan proletaryasý bu kez sendika ve toplu sözleþme hakkýna yapýlan saldýrýlar için ayakta! Wisconsin 1959 yýlýnda kamu çalýþanlarýna sendika ve toplu sözleþme hakký tanýyan ilk ABD eyaletiydi. Þubat ayýnda yürürlüðe girmesi için cumhuriyetçi vali Scott Walker tarafýndan teklif edilen yasa tasarýsý sendikal haklara, toplu sözleþme hakkýna ve birçok ekonomik kazanýma çok ciddi saldýrýlar içeriyor. Saðlýk hizmetinde büyük kesintilerin yanýnda, kamu toplu taþýmacýlýðý da bu yasa tasarýsý ile yok olmak üzere. Wisconsin'de toplam 175 bin kamu çalýþanýnýn 106 bini öðretmen, 39 bini ise idari personel. Tüm kamu çalýþanlarýný kapsayan bu tasarýnýn, seçimlerde sendikalarý Walker'ý desteklemiþ polis ve itfaiyeyi kapsamamasý ise son derece manidardýr. Amerikan iþçi sýnýfýnýn bu saldýrýlara tepkisi iþ býrakýp meydanlara inmek oldu. Sayýlarý 70 ila 100 bin arasýndaki protestocular, eyaletin dört bir yanýndan baþkent Madison'a gelip, meclis binasýný iþgal ettiler. Yoðun kar yaðýþý ve dondurucu soðuða raðmen gün boyu eylemliklerini sürdüren kamu çalýþanlarý, toplumun geniþ bir kesiminden destek aldý. Kamu çalýþanlarýnýn haklarýný bütçe planlamalarýný bahane ederek geri almaya çalýþan vali, sendikalar zorluk çýkardýðý takdirde askeri birlikleri devreye sokmaktan çekinmeyeceðini ifade ederek, aba altýndan sopa gösterdi. Ne var ki sendikalar da tarihsel misyonlarýna yakýþýr þekilde valiyle uzlaþmak konusunda hiçbir çekince duymuyorlar. Yasa tasarýsýnýn 2 yýllýðýna rafa kaldýrýlmasý ve sonra yeniden tartýþýlmasý yolunda öneri getiren bazý cumhuriyetçilere son derece ýlýmlý yaklaþýyorlar. Ancak meclis binasýný iþgal edecek kadar gözünü karartmýþ kitlelerin yarattýðý basýnç sendikalarý mücadeleyi ileri taþýmak zorunda býrakýyor. Sendikalar tüm potansiyellerini kullanýp etkin bir çalýþmayla üyelerinin hepsini sokaða dökebilseydi, þu ana kadar beklenen zafer gelmiþ olabilir-
di. Demokrat Parti ile organik baðlara sahip sendikalar iþçileri evlerine göndermek için ellerinden geleni yaparken bunu baþaramayýnca bu hak arama mücadelesini ekonomik taleplere indirgemek için elinden geleni ardýna koymuyor. Ancak yasa tasarýsýnýn saldýrýsý sadece ekonomik haklara yönelik deðil. Ýþçilerin örgütlenme hakkýný elinden almayý hedefliyor. Sendikalarýn mali olanaklarýný elinden almak amacýyla maaþtan aidat kesintisini kaldýrarak sendikalarý elden para toplamaya ve her yýl çoðunluðu elinde bulundurduðunu ispat etmek için seçim yapýlmasýna mecbur býrakýyor. Wisconsin eyaleti kamu çalýþanlarý sendikalarýn tüm uzlaþma çabalarý ve mücadelenin radikalleþmesini önlemeye çalýþma eðilimlerine raðmen kendilerine yönelmiþ olan saldýrý furyasýnýn ciddiyetini kavramýþ durumda. Sendikalara raðmen ne kadar kararlý olduklarýný her eylemlerinde bir kez daha gösteriyorlar. Protestocularýn ortaya koyduklarý enternasyonalist bilinç ise göz kamaþtýrýr nitelikte. Sýnýf mücadelesinin küresel düzeyde yürütüldüðü takdirde ne kadar etkili olabileceðinin en güzel örneklerinden birini Madison Capitol Meydaný'ndan Tahrir'e selam gönderen iþçilerin sloganlarýnda görmek mümkün: "Kahire'den Madison'a bütün iþçiler birleþin!". Protestocularýn bu sesinin, özellikle 11 Eylül saldýrýlarýndan sonra büyük bir Müslüman ve Arap nefreti barýndýran Amerikan toplumundan çýkmasý, halklar arasýnda ekilen nefret tohumlarýnýn tek ilacýnýn sýnýf mücadelesi olduðunu bir kez daha kanýtladý. Wisconsinli iþçiler Ortadoðu'daki sýnýf kardeþlerinden aldýklarý ilhamla kendi egemenlerine kök söktürmeye niyetliler. Wisconsin'deki sýnýf mücadelesi benzer yasa tasarýlarýnýn gündem de olduðu Ohio, Indiana, Tennessee, Kansas gibi ABD'nin diðer eyaletleri açýsýndan da belirleyici rol oynayacak. Bu eyalette mücadele baþarýyla sonuçlandýðý takdirde diðer eyaletlerde de baþlamýþ olan hareketlilik büyük bir ivmeyle kendi yönetenlerini köþeye sýkýþtýracak. Ýyimser bir tahminle, Wisconsin'den çýkacak bir zafer haberi, uyuyan ABD iþçi sýnýfýný uyandýrma yolunda bir kilometre taþý olabilir.
Enternasyonal Postacý
Ýþçinin Yolu
13
Ortadoðu, ABD ve "Devrimci" Paranoya Ortadoðu'da yaþanan sürece dair tartýþmalar devam etmekte. Tartýþmalar, yaþananlarýn devrim olup olmadýðý ve ABD'nin süreçteki etkisi üzerine yoðunlaþmýþ durumda. Temelde sola hakim olan dört eðilimi saptamak mümkün. Kimi, hemen hemen hiçbir sorgu sual getirmeden, salt bir güzelleme ile yetiniyor; kimi ise ölü bir organizmanýn duraðanlýðýný andýrýr þekilde, ilgisiz, isteksiz, yorumsuz... Kimi baþkalarý da tipik þekilde emekçilerin kalkýþmasýnda ABD kokusu alýyor, paranoid histeri nöbetleri ile Ortadoðu'da "devrim filan" olmadýðýndan dem vuruyor. Peki devrimci Marksistler ne yapýyor? Devrimci Marksistler yaþananlarýn devrimci bir süreç olduðunu; bu süreç boyunca devrimlerin zaferi için olmazsa olmaz olan Marksist önderliðin yaratýlmasýnýn mümkün olduðunu; önce bir tarihsel moment olarak "devrim"in içini boþaltan, sonra da o artýk içi boþ devrime gönül rahatlýðýyla selam durarak demokrasi þampiyonu kesilen liberallerin kavramsal bir dezenformasyon yarattýðýný; buna karþý mutlaka mücadele verilmesi gerektiðini; bunun karþýsýnda ise bir ölünün ürpertisizliðini içinde taþýyanlarýn, devrimden anladýklarýnýn muhakkak sorgulanmasý gerektiðini; "devrim mi deðil mi" sorusuna ABD çýkarlarýný ve kitlelerin örgütsüzlüðünü merkeze koyarak yaklaþanlarýn son tahlilde devrimlerin "imkansýzlýðýný" vurgulamýþ olduklarýný söylüyor. Nasýl mý? Öncelikle birkaç eleme yapmamýz þart. Örneðin bu yazýda "teorik olarak" devrime sýrtýný toptan dönenlerle hiç uðraþmayacaðýz. Bu çürümüþlük, devrimci saflarda mücadele hýzlandýkça yok olup gitmeye mahkum zaten. Bugün deðilse yarýn görülecek. Tüm dünyada devrim kavramýnýn meþruiyet kazandýðý bir dönemde, bu verili gerçeði devrimci mücadelenin tüm dünyada yükseltilmesi doðrultusunda kullanmak için çabalamak dururken, geliþmelere böylesine soðuk bir þekilde yaklaþmanýn akýl karý bir yaný yok. SSCB'nin çözülüþünün yarattýðý maðlubiyet psikolojisi devrimci saflardan hala silinip atýlmýþ deðil. Tunus'taki, Mýsýr'daki dehþetli enerji dahi bunlarý kendilerine getiremiyorsa son çare de tükenmiþ demektir. Buna, sürece sessiz kalan, umursamayan ya da gündeminin arka planlarýna atanlar da dahildir. Peki, devrimleri ABD endeksli algýlamak ne kadar doðru? Deniyor ki emperyalistlerin (ABD olarak okuyalým) bir þey kaybetmediði bir durumdan hayýr gelmez. Ama soru eksik olunca cevabý da eksik kalýyor: Bir þey kaybetmeyecekleri ne malum? Buradan yola çýkýp devrimi imkansýzlaþtýrmak niye? Deniyor ki Ortadoðu'da sistem artýk ABD açýsýndan sürdürülemez haldeydi, ABD þimdi baþka türlü sürdürülebilecek bir sisteme geçiþi deniyor.* Biz þöyle diyelim. ABD kitlelerin örgütsüzlüðünün verdiði rahatlýkla inisiyatif aldý, bu örgütsüzlükten burjuva muhalifler, ayaklanmanýn "zoraki önderliðini" ele geçirmede yararlandýlar ve Mýsýr'da emperyalistlerin baþýný -en azýndan þimdilik- çok fazla aðrýtmayan bir politik durum oluþtu. Gelecek dönemdeki politik þekillenmede ABD, siyaset çizgisini kendi hattýna kaydýrmak için elinden geleni yapacaktýr. Müslüman Kardeþler sözcüsü Essam al-Erian'ýn "Neden ABD gibi kapitalist bir ülke bize bu kadar karþý anlamýyorum. Biz onlarýn burada bulabileceði en iyi ekonomik partneriz" demesi Ortadoðu'nun yeniden þekilleniþi açýsýndan çok þey ifade ediyor. Daha önce bu durumu "devrim kontrol mekanizmasý", "alternatif iktidar yaratma taktiði" vs olarak adlandýrmýþtýk. Dileyen Gramsci'nin pasif devrim kavramýný da pekala kullanabilir. Önemli olan, ABD'nin bu hamlelerinin nereye oturduðudur. Biz þimdilik, kadir-i mutlak emperyalizm paranoyasýnýn aksine ABD'nin böyle bir dönüþümü hiç de arzulamadýðýný söylemekle yetinelim. Mesela, Suudi Arabistan'da da böyle bir devrimci ayaklanmanýn patlak vermesi durumunda ABD'nin bu "sürdürülemeyen" düzenden hemen vazgeçip yerine yenisinin konacaðý düþünülüyor mu? Yoksa ABD böyle bir durumda "sürdürülemeyen" düzenini sürdürmek için dört elle savaþ uçaklarýna mý sarýlacak?
Özetle, yaþananlar hiçbir zaman ABD'nin tercihine baðlý kendilerine kimsenin inanmayacaðýný bilmeleri yüzünolmadý. ABD'nin elinde olan tercih deðil zorunluluktu. dendir. ABD elbette Ortadoðu'daki olasý bir devrimci Öte yandan unutmayalým ki, devrim bir okulsa karþýdönüþüme karþý bölge ülkelerindeki siyasi rejimleri devrim için de aynýsý doðrudur, bunun da sýnýf mücadekendi isteðine göre dizayn etmek için çabalayacak; lesinde bize getirdiði kazançlar olacak. Fakat þu anda elbette burjuva siyasetinin devamýný garantiye almak hareketin önünde geçireceði daha çok evre var. için yeni ama kendisine baðlý yüzleri bin bir makyajla Devrimciler devrimlerden her þeyi beklemelidir. Lenin sahneye sunacak. Öte yandan, örneðin Libya'da ilk Rus devrimi sonrasýnda 1907 yýlýna kadar devrimin yaþananlarý askeri operasyonu gündeme getirecek kadar hala canlanacaðý umudundan hiç vazgeçmemiþti, hatýrkendi çýkarlarýna yontmaya da çalýþacak. Peki bu layalým. Ýþte bu yüzden, hem de böylesine erken bir gerçeklik, Arap halklarýnýn "ekmek ve özgürlük" evrede "Yazýk oldu" serzeniþleri, bozgunculuk deðilse istemiyle yüzlerce þehidin orta yerinde dimdik durduðu en hafifinden umutsuzluk saçmaktýr. Böyle bir umutgerçeðini deðiþtirir mi? Birinci nokta: Komünistler, þu suzluða devrimci mücadelede yer yok! Olmamalý da. veya bu emperyalist unsurun ayaklanmalardan kazançlý Israrla þunu söylüyoruz: Ortadoðu'da devrimci bir çýkacaðýný ön görerek devrimci süreçler üzerine taktik dönem baþladý. ABD'nin, devrimleri kendi çýkarlarýna geliþtirmezler, geliþtiremezler! angaje etmesine karþý duracaðýz; ama bunu devrimlerin Mücadele sýrasýnda yaþanmakta olduðunu reddederek yapne olursa olsun mayacaðýz. Yenilme emareleri geniþ kitlelerin gösterse bile hiçbir devrim, devrim yanýnda durmak, olmaktan çýkmaz. 1905 bize bu konuýsrarla ve býkmadan da bir þeyler söylemeli. onlara tehlikeleri Þimdilik en azýndan isyancýlarýn, anlatmak, her fýrABD tarafýndan düzenlenen bir satta sýnýf uzlaþmekanizmayla kurulup, sokaða macýlýðýnýn aleysalýndýðý gibi en geri bilincin eseri hine propaganda yorumlar soldan uzak kaldý. Bu da yapmak, -diðer bir þeydir. Fakat devrimleri imkanülke devrimcileri sýzlaþtýrmak deðilse niyetimiz, solda için de- enternashakim olan yaygýn paranoya halinden yonalist dayanýþde acilen kurtulmak gereklidir. Mýsýr, Wisconsin iþçilerini destekliyor mayý yükseltmek… Bir diðer mesele de kitlelerin örgütTek dünya, tek acý Ýþte devrimci süreçlere dair süzlüðüdür. Ýsyancýlarýn güçlü bir komünist Bolþevik taktik. önderliðinin olmadýðý bir kalkýþma devrim olarak Aksi, ayaða kalkan milyonlara "Oturun oturduðunuz adlandýrýlmaya uygun mudur? Deðildir diyenlerin çoðu, yerde, yoksa emperyalizm sizden faydalanýr, elinize kitlelerin "kendiliðinden" kalkýþmasýna sýrtlarýný dönüp, hiçbir þey geçmez, örgütlenin öyle devirin neyi deviregözlerini uzaklara, "modern prensi" bekledikleri engin ceksiniz" demek olurdu. Böyle düþünün birisi örgütlenufuklara dikiyorlar. Bu haliyle de bir kez daha "devrimenin bizzat hareketin içerisinde geliþeceðini zaten min imkansýzlýðý" tezini güçlendirecek argümanlarý bilmez. Ne vahim! Türkiye'yi bir düþünün. Ayaða kendi elleriyle yaratýyorlar. Soruyoruz: Önderlik kalkan emekçilerin Taksim'i, Kýzýlay'ý, Gündoðdu'yu mücadele içinde örgütlenmeyecekse nerede zaptettiðini. Ama dur! Ya ülkedeki karýþýklýktan örgütlenecek? Lenin, "Kendiliðinden unsur, özünde emperyalistler faydalanmaya çalýþýr; ülkeyi kendi çýkartohum halindeki bilinç-lenmeden baþka bir þey deðildir" larýna göre yeniden dizayn etmeye kalkýþýrsa? derken tam da bunu kastediyordu. Rosa Luksemburg ise Böyle bir algýlayýþýn vardýðý sonuç en nihayetinde "Kliþe halindeki bürokratik mekanik algýlayýþ mücadeemperyalist çaðda devrimlerin imkansýzlýðý oluyor; lenin, yalnýz örgütün belirli bir güç seviyesinin ürünü çünkü bugünkü dünyada, devrimci önderliðin henüz olmasýný ister. Yaþayan diyalektik evrim ise aksine olgunlaþmadýðýný, sýnýf bilincinin burjuva ideolojisinin olarak örgütü, mücadelenin ürünü gibi meydana getirir" hakimiyetince mevzi mevzi geriletildiðini diyordu. 1905'in bu konuda da muhakkak bize söyleyedüþündüðümüzde doðrudan iktidarý almak için ayakceði bir þeyler olmalý. Ayaklanmalarýn devrimci lanan, daha en baþýndan emperyalist-kapitalist sistemi mücadele açýsýndan ele alýnmasý gereken politik hedefine yerleþtiren bir kalkýþmanýn gerçekleþmesinin sonuçlarý þunlardýr: Ortadoðu'daki ayaklanmalar zorluðu görülecektir. Dahasý devrimci süreçler tarihte devrimci dönemin kapýsýný açmýþtýr. Devrimci önderhiçbir yerde de böyle iþlememiþtir. 1917'de ekmek için liðin tez elden inþasý için Ortadoðulu devrimciler bugün isyan eden iþçiler ekmeði almak için Çar'ý devirmeleri eskisinden daha fazla imkana sahip olmuþlardýr. gerektiðini anladýlar. Sonrasýnda bunun da yetmediðini, Dönemin ayýrt edici özelliklerinden birisi budur. Neden taleplerini burjuvazinin dahi karþýlayamayacaðýný mi? gördüler. Bolþevik devrim de Birincisi, meydanlara dökülüp mücadele verildiðinde böyle gerçekleþti. Bolþevik istenilenin alýndýðý geniþ kitleler tarafýndan görülmüþtür. Parti'nin önemi bu süreç Bu durumun verdiði cesaret, ayaklanmalarýn tekrarý için içerisinde gözüktü. Yekpare moral verici bir unsur olarak hatýrlanacaktýr. Ýkincisi, halinde, daha baþtan iktidar elbette bununla paralel olarak "devrim"in meþruiyeti ve perspektifine sahip bir kitle gerçekçiliði tüm dünya emekçileri gözünde saðlanayaklanmasý bekleniyorsa biz mýþtýr. Devrimcilerin meþruiyeti de elbette bundan nasionlara söyleyelim: Daha çok bini almýþtýr. Üçüncüsü, iþçi sýnýfýnýn halihazýrda mabeklemeniz gerekecek. Bunu yalanmaya baþlayan "sýnýf" eksenli mücadelesi(bunun beklemek yerine bizim þimdiayrýntýlarý ayrý bir yazý konusudur) Ortadoðu'nun geleden kendiliðinden ayaklanceðine damga vurmak için hayati önemde bir fýrsat malara devrimci bir doðrultu olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Nihayet dördüncüsü, verebilmek için iradeci, müda"gelenin gideni arattýðý" bir Ortadoðu'da düzen dýþý bir haleci bir aygýtý inþa etmemiz alternatif, süreç içerisinde çok daha çarpýcý bir özne gerekiyor. Tarihin bize yüklediði en büyük görev bu. olarak siyasal hayatta yerini alabilir. ABD her harekete müdahale etmek, dönüþtürmek, "yola Bu yüzden Ortadoðu'da hiçbir þekilde umutsuz olmakoymak" isteyecektir. Bu çabalarý ne derece boþa mak gerekiyor. Devrimi bekleyen tehlikelere karþý çýkarýp devrimin rotasýný belirleyebiliyoruz, mesele uyanýk olalým, politik sonuçlardan dersler çýkaralým, budur. Devrimlere böyle bir "öcü" kavramsallaþtýrama bunu devrimci mücadelenin sýcaklýðýna asla masýyla yaklaþamayacaðýmýz çok açýk. Tabi, dünyadaki sýrtýmýzý dönmeden yapalým. Aksini yapanlarýn bir ölüher isyan dalgasýnda, karþý devrimin bayraktarlýðýný den farkýnýn kalmadýðý gün geçtikçe daha net gözüküyapmak istemiyorsak… Devrimi, emperyalist siyasetin yor çünkü. uzantýsý olarak algýlayýp Libya'da Kaddafi'ye, Ýran'da Ferit Eren Besiç katillerine siper olan Chavez gibilere þimdi karþý durmazsak ne zaman duracaðýz? Haziran 2009'da Ýran'* Bkz: Kemal Okuyan, da sokaða dökülenleri ABD tarafýndan kullanýlan piyonhttp://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/ortadogular olarak tanýmlamýþlardý. Þimdi bunu yapamýyorlarsa, da-devrim-filan-yok-39646
14
Ýþçinin Yolu
Kultur-S Sanat Bilim Ortadoðu'da isyan ateþinin ilk kývýlcýmýný kendi bedeninde yakan Tunuslu Muhammed Buazizi, kendi isyanýnýn Cezayir'e, Yemen'e, Ürdün'e, Libya'ya, Mýsýr'a, Fas'a, Bahreyn'e, Irak'a yayýlacaðýný bilemezdi. Ancak onun ve onun gibi milyonlarýn bedenlerini tutuþturan yoksulluk onlarca yýllýk hükümranlýklarýný sürdüren eli kanlý diktatörlerin sonunu getirdi. Çok kan döküldü, dökülüyor. Fakat zincirlerinden baþka kaybedecek bir þeyleri olmayanlar milyon dolarlarý için deðil, gelecekleri için savaþýyorlar. Buradan onlarýn inanç dolu yüreklerine selam göndererek baþlayalým. Çünkü hala insan olma onurundan bahsedebiliyorsak bu dünyada, egemenlerin dizlerini titretiyorsa devrim kabuslarý; o kara tenli erkeklerin ve kadýnlarýn biraz da onlarýn yüzü suyu hürmetinedir. Milyonlarca Arap emekçisi süregiden zulme dur demek için toplandýklarý Tahrir Meydaný'nda Hüsnü Mübarek'in develi cellatlarý karþýsýnda kan ve terle mücadele ederken tüm arsýzlýklarýyla liberaller durum tespitini zaman kaybetmeden yapýtýlar; bu isyanlar internet menþeilidir. Tespit böyle olunca çözümü de gecikmedi. Baþý dara düþen diktatörler ilk iþ interneti kapattýrdý. Facebook, Twitter gibi sosyal paylaþým sitelerini kapattýrdý. Fakat gençler ne yaptý etti internete girmenin, iletiþimlerini sürdürmenin bir yolunu buldu. Peki neden internetten bu kadar korktular? Yoksa devrimleri insanlar deðil de internet mi yapýyordu? Liberallere göre evet. Öfke kaynaðýnýn gerçekçiliði karþýsýnda liberaller tabii ki hedef þaþýrtýyorlar. Varsayýyorlar ki kendi sonlarýný getirebilecek emekçiler ve gençler devrim hastalýðýna kapýlmamýþ olsun ve bu yalnýzca bir internet hezeyaný olsun. Evet, doðrudur. Gençlik, sahibine milyon dolarlýk servet kazandýran Facebook'u örgütlenmek için araç olarak kullandý. Ufku dýþ dünya açýk olan gençlik baþka dünyalarýn var olabileceðini öðrendikçe ufku daha da geniþledi. Ýnsanlarý yabancýlaþtýran, sanal ortamlarda iliþkilere hapseden ve sosyal iliþkileri birbirlerini gözetlemeye indiren facebook, kitlelerin yaratýcýlýðýnýn bir ürünü olarak bir örgütlenme aracýna dönüþebileceðini daha önce Ýran'da kanýtlamýþtý; þimdi de Arap gençliði arasýnda ayný misyonu oynadý. On yýllardýr halklarýna kan kusturan diktatörler topraklarýndan milyonlarca dolarý iç eden emperyalistlerle kol kola en huzurlu
Emekçilerin “Çevrimdýþý” Olmaya Hiç Niyeti Yok!
fotoðraflarýný verirlerken ayný diktatörlerin zindanlarýnda binlerce insan iþkencelerden geçmekteydi. Hali hazýrda medya tekellerini de ellerinde bulunduran diktatörler bu yolla o "huzurlu" görüntünün ardýndaki vahþeti dýþarýya sýzdýrmamak konusunda baþarýlý olabileceklerini düþündüler. Ancak planladýklarý gibi gitmedi. Çünkü zaten insanlarý sokaða döken internet de deðildi. Ýnternet sadece hýzlý bir iletiþim aracýydý; sesi kýsýlmak istenen kitlelerin dünyaya açýlan penceresiydi. Arap halklarý býçaðý kemiklerine dayandýran yaþam koþullarýndan baskýdan, sömürüden usanmýþlardý. Fakat Arap emekçilerinin kendi alternatif medyasý, güçlü iletiþim aðlarý internet yoluyla oluþmuþtu. Tahrir Meydaný'ndaki çatýþmanýn yerine sakin sokak görüntülerinin gösterildiði devlet kanalýnýn karþýsýna kendi çektikleri fotoðraflarý, videolarý koyarak gerçekleri bir bir anlattýlar. Yüzyýlýn bilgi paylaþým aðý her þeyi öyle kolaylaþtýrdý ki birbiri ardýna ülkelere yayýlan destek eylemleri kendi ülkelerindeki isyan dalgasýnýn fitilini ateþledi. Birbirlerine mücadele azmini ve inancýný aþýladý. Devletlerin "terörist", "bir avuç isyancý "dediði emekçiler anýnda milyonlarýn sesini kendi elleriyle dünyaya duyurma olanaðý bulmuþlardý. Ýnternet üzerinden hýzla yayýlan devrim virüsünün gerçek hayattaki sebebi Ortadoðu halklarýný birleþtirmiþti böylelikle; sömürü. Öte yandan internet olmasaydý böyle bir sürekli devrim dalgasý mevzu bahis olmayacak mýydý? Elbette olacaktý. On yýllarýn sömürüsüyle birikmiþ öfke, krizin yine Ortadoðulu emekçilerin sýrtýna bindirilmesi sonucu patlama noktasýna gelmiþti. Su, yolunu bulacaktý; buldu da nitekim. Emekçiler milyonlarla sokaða çýktý. Bu süreci burjuvazinin kitle iletiþim araçlarýyla manipüle etmeye çalýþtýðý açýktýr. Her zamanki gibi ortaoyunu alenen gözlerimizin önünde dönmektedir. Kapalý kapýlar ardýnda diktatörleri yapýlan anlaþmalarýn üzeri örtülüp televizyon karþýsýnda demokrasi havarisi kesiliyorlar. Dedik ya su yolunu buldu. Ýnternet olsa da
olmasa da televizyonlar, antenler çalýþsa da çalýþmasa da isyan patlak vereceði koþullarý tarih kendisi ortaya çýkartýyor. Nasýl ki 20. Yüzyýlýn ilk çeyreðinde dünyadaki devrim dalgasý hýzla yayýldý; yine yayýlacaktý. Ýnternet sadece bir kolaylaþtýrýcý oldu. Elbette internetin halklarý biraraya getiren gücü, egemenlerin de iþini kolaylaþtýrýyor. Sosyal paylaþým siteleri, kitleleri birleþtirici etkisinin yanýnda devletin bireyler üzerindeki kontrolünü de arttýrdý. Kiþisel bilgilerden fotoðraflara; politik görüþlerden katýldýðý eylemlere kadar egemenlere her türlü hazýr bilgiyi paket halinde ve kolay ulaþýlýr þekilde sunuyor olmasý aslýnda bir yandan da egemenlerin internet üzerinden yapýlacak örgütlenmelerin karþýsýnda önceden tedbirli davranmasýný kolaylaþtýrýyor. Ýnsanlarýn sokaða çýkmasýný engelleyemese de baþarýsýz geçebilecek olan bir eylem sürecinden sonra tespit edilen insanlar üzerinde baský kurmasýný kolaylaþtýrýyor. Ancak bunlarýn hiçbiri sonucu deðiþtirmeyecektir. Kapitalist devletler geçen yüzyýl da kitlelere ayný barbarlýðý vaat ediyorlardý. O halde su yine yataðýný bulup akacaktýr. Ýsyan kaçýnýlmazdýr. Yüzyýlýmýzýn muhbirlerine þimdi bir de internet eklenmiþtir; varsýn eklensin nasýlsa hiçbir ajan onlarý kaçýnýlmaz sondan kurtaracak güçte deðil. Ekin Akçay
Bu fotoðrafta günlerini Tahrir Meydaný'nda Mübarek'i devirmek için geçiren Arap emekçilerinden ve gençlerinden birkaçý var. Belli ki gündüz polisle, Mübarek yandaþlarýyla çatýþmýþ, yaralanmýþlar. Gece meydandaki çadýrlara dönerek dinlenmeye ve tüm dünyaya olan biteni anlatmaya koyulmuþlar. Ýnternet devrimi iddiasýnda olanlar bu fotoðrafa iyi baksýnlar. O meydanlarda bu yüzlerden milyonlarcasý vardý. Kanlý canlý; çoðu yaralý. Cellatlarýn kurþunlarý da bir o kadar gerçekti; emekçilerin inançlarý da. Esmer tenlerinin altýndaki facebook profilleri deðil; sömürülen emekçi. Ve o emekçi "çevrimdýþý" olmaya hiç niyeti olmadýðýný kanýtladý. Buzdolaplarý boþ evlere dönmenin bir anlamý: yok kalýp savaþacaklar… Ýsyan ateþi yoksullarý sardý bir kere…
Ýþçinin Yolu
Kýbrýs Halklarýnýn Varoluþ Mücadelesinde Ýkinci Raunt
15
Okurlarimizdan...
Ýþçinin Yolu okurlarý 2 Mart günü, Kuzey Kýbrýs halklarýnýn 60 bin kiþilik görkemli mitinginde yerlerini aldýlar. Okurlarýmýzýn, Kýbrýs'taki mücadelenin genel seyrini, olanaklarý ve zayýflýklarý, mitingde yaþananlarý anlattýklarý yazýyý yayýmlýyoruz. Kuzey Kýbrýs halklarý dün 60 bin kiþilik görkemli ve coþkulu bir mitingle alanlarý doldurdu. Türkiye egemen sýnýflarý ve Kýbrýs'taki iþbirlikçileri tarafýndan dayatýlan yýkým paketlerine karþý baþlayan mücadele bugün 'besleme', 'sen kimsin be', 'stratejik olarak ilgiliyim' sözlerine duyulan öfkenin de eklendiði "2. Toplumsal Varoluþ" mitingiyle yeni bir noktaya evrildi. Þimdi genel hava, Türkiye'nin nasýl bir tepki vereceðini beklemek yönünde. Türkiye'de AKP hükümetinin yeni eylemlere ne tepki vereceði ya da görmezlikten gelip gelmeyeceði bilinmez; ancak eylemden izlenimlerimizi aktararak Kýbrýs'ta nasýl bir yola girilmekte olduðunu kestirmeye çalýþacaðýz. 60 bin civarýnda bir katýlýmýn gerçekleþtiði mitingin gergin baþlamasý zaten bekleniyordu. Egemenler, eylem öncesi yapýlan provokasyonlar ve yalan haberlerle kitleleri terörize edip, eyleme katýlýmý azaltmaya çabaladýlar. Eylem sýrasýnda da KKTC'nin kolluk kuvvetleri, AKP'nin ilk mitingden sonra yaptýðý tehditlere gerçeklik kazandýrmayý ihmal etmedi. Yürüyüþte Cumhurbaþkanlýðý'nýn önünden geçiþ sýrasýnda, Yasemin Hareketi'nin (Afrika Gazetesi) önü çevik kuvvet ekiplerince aniden kesildi. Korteje yapýlan bu saldýrýda bütün pankartlar, bayraklar, dövizler eylemcilerin elinden alýndý. Geçen mitinge "Kurtarýldýk mý? Has-tir" pankartýyla katýlan hareketin bu miting için hazýrladýðý pankartta "Kurtarýldýk mý? Annan (Anlarsýn) ya!" sloganý vardý. Yine yürüyüþ esnasýnda Yasemin Hareketi'nin arkasýnda bulunan Orta Eðitim Öðretmenleri Sendikasý'nýn pankartlarýna da polis saldýrýsý gerçekleþti. Saldýrýlar eylem alanýnda da devam etti. Eylemin sonlanmasýna yakýn, alanda yalnýzca radikal gruplarýn kaldýðý sýrada provokasyon yaratmak isteyen sivil polisler, "Barikat" gazetesi pankartýna yasadýþý olduðu gerekçesiyle el koydu. Pankartlarýn alana sokulmamasý, alanda yaratýlmaya çalýþýlan provokasyonlar egemen sýnýflarýn bu eylemlerden ne kadar rahatsýz olduðunun somut göstergeleri oldu. (Miting bittikten sonra da gerginlikler devam etmekteydi. çevik kuvvetin Afrika gazetesini basacaðý tehditleri yayýlsa da gerçeklik kazanmadý. Öðleden sonra solcu kurumlar, yapýlan saldýrýlara karþý dayanýþma amaçlý basýn açýklamasý yaptýlar.) Yaþanan gerginlikler dýþýnda coþkunun yüksek olduðu mitinge beklendiði gibi katýlým damgasýný vurdu. Sabahýn erken saatlerinden itibaren diðer þehirlerden Lefkoþa'ya giren yollar týkanmýþtý. Lefkoþa'nýn küçük bir þehir olmasý ve eylem güzergâhýnýn uzun tutulmasý nedeniyle, her köþe baþýnda bir devlet binasý (meclis, TC büyükelçiliði, bakanlýklar, cumhurbaþkanlýðý vs.) önünden geçiliyor ve coþku daha da artýyordu. Kýbrýslý dostlarýmýz yaþanan onca gerginliðe raðmen katýlýmýn geçen mitinge göre artmýþ olmasýndan ve taleplerin daha geniþ kesimlerce sahiplenilmeye baþlamasýndan memnundular. Örneðin geçen mitingde radikal olarak deðerlendirilen "AKP elini yakamýzdan çek!", "Ankara defol!" vb. sloganlar, bugün neredeyse herkesin dilindeydi. Öte yandan Kýbrýslý
dostlarýmýz geçen mitingin daha coþkulu ve heyecan verici olduðu konusunda hemfikirdiler. Türkiye'den gelen destek mesajlarýnýn okunmasý sonrasýnda gösterilen tepkiler olumluydu. Bizim de SDH imzalý destek bildirilerini daðýtýþýmýz ve Marksist Bakýþ dergisi satýþýmýz sýrasýnda gördüðümüz yoðun ilgi, aslýnda bugünkü mitingin önemli bir ayracýný da gösteriyordu. Geçen mitingden sonra yaratýlan milliyetçi havayý kýrmak için, bugün daha fazla "Türkiyeli ve Kýbrýslý emekçilerin kardeþliði" vurgusu hâkimdi pankartlara. AKP'nin oyunlarýný bozmak için Türkiyeli emekçilerin desteðini arkasýna almak isteyen Kuzey Kýbrýslý emekçiler, Türkiye'deki devrimcilerin desteðini görmüþ olmaktan büyük memnuniyet duydular. Eylemden bir diðer çarpýcý görüntü, gençliðin mitinge gösterdiði yoðun ilgiydi. Kuzey Kýbrýs'taki tek devlet üniversitesi olan Öðretmen Akademisi'nin, Liseli Gençlik pankartýyla birleþen liselilerin ve ODTÜ Kuzey Kýbrýs Kampüsü'nden mitinge katýlan öðrencilerin coþkusu ve sloganlarýnýn radikalliði geleceðe dönük umudu artýrýyor. Canlý ve enerjik kortejler, yaratýcý sloganlar, dövizler, pankartlar gençlik içinde belli bir politikleþmenin yaþandýðýný gösteriyor. 2008'de CTP döneminde getirilen ve UBP hükümeti tarafýndan geçirilen "Göç Yasasý", özellikle öðrencilerin geleceðine yönelik ciddi saldýrýlar içeriyor. Öðrencilerin bugün hem UBP'yi, hem CTP'yi, hem de Ankara'yý karþýsýna alan sloganlarý gençlik içinde radikal bir kuþaðýn yetiþmekte olduðunu gösteriyor. Sendikalarýn Kýbrýs'ta örgütlü ve etkin bir güç olduðu gerçek ve bu eylemin yoðun bir katýlýmla geçekleþmesinin arkasýnda da bu güç var. Eylem öncesi yaptýðýmýz görüþmelerden anladýðýmýz, sendikal faaliyetin Türkiye'ye nazaran çok daha etkin ama yine de sýnýrlý olduðu. Bu etkinlik, sendikal alanda partiler ya da gruplar arasý çekiþmelere raðmen, emekçilerin birliðinin önde tutulmasýndan kaynaklanýyor. Yani Türkiye'deki gibi dar grup çýkarlarýný veya bazen kiþisel rantlarý emekçilerin birliðinin önüne koyan anlayýþlara karþý taban dinamiðinin aktifliðinden kaynaklanýyor. Geçen eylemde Ankara'yý da, memurunu da, parasýný da istemiyoruz söylemini yükselten öðretmen sendikasý KTÖS bu eyleme yine ayný pankartla katýldý. Diðer sendikalarýn pankartlarýnýn ise ilk mitinge göre daha da radikalleþtiðini yukarýda belirtmiþtik. Görünen o ki, geçen mitingde göze batan ve Tayyip tarafýndan marjinal ilan edilen sloganlar, þimdi kitlelerin en yaygýn kabul ettiði sloganlar haline gelmiþ. Baraka Kültür Merkezi'ne ait "AKP elini yakamýzdan çek" sloganý, þimdilerde farklý saiklerle de olsa herkesin
dilinde. Öte yandan Türkiye'deki ve Rum tarafýndaki emekçilere yönelik birlik vurgusu, sýnýf dayanýþmasýnýn ön plana çýktýðýný da gösteriyor. Kuzey Kýbrýs'taki varoluþ eylemleri sürecine dair aksaklýklara da deðinmek gerekiyor. Sendikalarýn ve devrimci örgütlerin geleceðe dönük hiçbir somut eylem planlarýnýn olmayýþý, gelecek sürecin AKP ve Kýbrýs'taki iþbirlikçiler eliyle biçimlendirilmesine ya da manipüle edilmesine olanak tanýyor. Bugün gerçekleþtirilen grevlerin öðleden sonra bitirilmesi de ayrýca düþünülmesi gereken bir konu. Süresiz grev ilaný zaten çok sýnýrlý bir alanda uygulanmaktaydý ve bugünkü eylemden sonra bu alan daha da sýnýrlandý. Þimdi yalnýzca mahkemeler greve devam edecek. (Bu grev de gelecek günlerde sendikal bürokrasi eliyle kýrýlmaya müsait). Ayrýca, Türkiye'deki pasif grevci (yani grevi çalýþmayýp evde oturmaya indirgeyen yaklaþým) sendikal darkafalýlýðýn Kýbrýs'ta da etkili olduðunu söyleyebiliriz. Eylem disiplini ve kortej düzeni eksikliði de tüm yürüyüþ boyunca göze çarpan bir diðer noktaydý. Bu hususa dikkat göstermeye çalýþan birkaç devrimci grup dýþýnda daðýnýk kortejler her yerde hâkimdi. Bu durum, bugün olduðu gibi ani polis saldýrýlarýna açýk hale gelmeyi kolaylaþtýrýyor. Eylemden sonra, saldýrýya uðrayan Afrika gazetesine yaptýðýmýz ziyarette görüþtüðümüz insanlar, kendi daðýnýklýklarý konusunda özeleþtiri yapmaktan çekinmiyorlardý. Mitinge katýlan partilere de deðinelim son olarak. Bugünkü mitingin belki de en kayda deðer geliþmesi reformist düzen partilerinin temsilcilerinin platforma çaðýrýldýklarýnda yuhalanmasý oldu. CTP'nin miting öncesi "Türkiye'yi hedef almýyoruz" gibi kaypak açýklamalar yapmasý, TDP'nin saðcý Demokrat Parti ile ayný sloganla alanda yürümesi verilen tepkinin somut nedenleri arasýnda görülebilir. DP genel baþkaný Serdar Denktaþ'a tepki gösterilmesi zaten bekleniyordu; ama CTP genel baþkaný Ferdi Sabit Soyer'in yuhalanmasý, ardýndan da biraz daha solda görünen düzen partisi TDP'nin tepki almasý önemli bir noktaya iþaret ediyor aslýnda. Bugün alaný dolduran emekçilerin ve gençliðin içinde önemli bir kesim düzen içi sol muhalefete, reformist ve iþbirlikçi meclis soluna sýrtýný dönmüþ durumda. Bu durum kendini günbegün açýða çýkarmaya devam ediyor. Düzen içi soldan kitle koparmanýn koþullarýnýn var olduðu; radikal solun ve devrimcilerin büyük sempati topladýðý; gençliðin önemli bir kesiminin politikleþtiði; sokaða çýkmýþ, kendi kaderini, varoluþunu, geleceðini Ankara'nýn gölge etmediði bir dünyada belirlemek isteyen ve taleplerini korkusuzca söylemeye baþlayan bir halkýn baþkaldýrdýðý þu ortamda, gelecek günler çok þeylere gebe olarak deðerlendirilebilir. Devrimci solun bu ortamý lehine çevirmesi gerekir. Mücadeleci ve müdahaleci bir örgüt, Kuzey Kýbrýs halkýnýn umut ýþýðý olmaya adaydýr. Saðlam ideolojik temeller de bu mücadelenin baþarýya ulaþmasý için asgari koþuldur.
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 15 Mart 2011 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Tuzluçayýr Mah. Abidinaktaþ Sok. No:9/13 Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
Model Olarak Türkiye Bu Þakayý Ciddiye Alalým Ortadoðu'da emekçi halkýn uyanýþý karþýsýnda sermaye medyasý "model ülke Türkiye" türküsü tutturdu, gidiyor. Bu türküyü salt þaklabanlýk olarak görmemek gerekir. Bu, meseleyi hafife almak olur. Yalancýlýk, kurnazlýk, ikiyüzlülük, sinsi hesaplar… Kapitalistler bir taþla ("Model Ülke Türkiye" taþýyla) birçok kuþ vermek niyetindeler. Hesap kitap iþlerini madde madde sayalým: 1) Model Ülke Türkiye asparagasýyla demek isteniyor ki Türkiye'de sermaye düzeni baþarýlýdýr. Emekçiler durumlarýndan memnun olmalýdýr. "Bakýnýz aç bitap insanlar üstelik acýmasýz diktatörler altýnda inim inim inliyor ve Türkiye'yi kendilerine örnek alýyorlar." O zaman emekçiler haline þükür etmekle kalmamalý hatta mutlu mesut olmalýdýrlar. Amaçlanan sömürü düzenindeki hoþnutsuzluk birikimini önlemek, tamamen asýlsýz da olsa kitlelerin bilinçaltýna memnunluk hissini yerleþtirmektir. Kapitalistler, sömürü düzeni adýna bir baþarý öyküsü sýkýþtýrmak niyetindeler. Sistemin meþruiyet krizine girmemesi için bu tarz kampanyalarýn iþlenmesi büyük önem taþýyor. 2) Seçim yaklaþýrken AKP yanlýsý sermaye çevreleri AKP cilalama hizmetini devreye sokmuþ gözüküyorlar. Model Ülke Türkiye asparagasý, bir yandan da AKP'nin ne kadar baþarýlý(!) bir hükümet olduðunu ima ettiðinden AKP'ye destek çýkmak anlamýna da geliyor. AKP, Türkiye'nin bir sömürü cennetine dönüþtürülmesi için gösterdiði büyük per-
formansla gerçekten de patronlar açýsýndan son derece baþarýlý. Seçimler yaklaþýrken patronlar AKP'nin arkasýnda sýralanmýþ durumda. 3) Bu atmasyon aslýnda emperyalist bir eðilim içerisinde gizleme maharetine de sahip. "Ortadoðu'nun güçlü ülkesi", "Önder Ülke Türkiye", "Osmanlý'nýn torunlar" türünden zýrvalar, Türkiyeli kapitalistlerin bölgesel bir güç olma hayallerini iþaret ediyor. "Geçmiþte Amerika bizdik, þimdi neden olmayalým?" rüyalarý bu. Kapitalistler hýrslý, açgözlü, doymak bilmez… Türkiye pazarýný sömürdükçe sömürüyoruz, ama Ortadoðu, Balkanlar, Orta Asya, Kuzey Afrika… Aðýzlarýnýn suyu akýyor. Osmanlý mirasýný canlandýrmak, kapitalistlerin tatlý düþü, "model ülke Türkiye" yalanlarýyla cilalanýyor. 4) "Model Ülke Türkiye" derken kapitalistlerin en büyük kozu ballandýra ballandýra anlattýklarý Türkiye'nin oturmuþ demokrasi kültürü. Ýnsanýn vay canýna diyesi geliyor gerçekten. Haklarýný arayan gençlerin, öðrencilerin, iþçilerin baþlarýna neler gelmiyor ki? En temel demokratik haklarýný arayanlarýn kafalarý gözleri daðýtýlýyor, gözaltýna alýnýyor, yetmedi mi tutuklanýyor… Kapitalistler, burjuva devleti ve hükümeti o kadar saldýrgan ki uyguladýklarý ölçüsüz þiddetle "aleme ibret" olsun derdindeler, bu açýk. Kürt ulusal hareketinin üzerindeki tutuklama dalgasý o kadar yoðun ki hapishaneleri dolduran binlercesine yenileri eklenmeye devam ediyor. Ortadoðu ülkeleriyle Türkiye arasýnda hiç mi fark
yok? Seçimler var. Dünyanýn hiçbir yerinde olmayan %10 seçim barajý da var. Türkiye'deki "ileri" demokrasinin Mübarek'in Mýsýr'ýndan aman aman ileride olmadýðý fazla iddialý bir açýklama sayýlmamalýdýr. 5) "Model Ülke Türkiye" asparagasýnýn bir hedefi de Ortadoðu'daki ayaklanmalarýn niyetlerini, hedeflerini, potansiyellerini Türkiye emekçi sýnýflarýnýn gözünde küçültmek. Ortadoðu'da emekçiler, tüm dünyadaki sömürülen ve ezilen yýðýnlar için ilham kaynaðý haline geldi. ABD'de de bile Wisconsin eyaletinden yükselen iþçi hareketinin Mýsýrlý Tunuslu kardeþlerine karþý güçlü bir dayanýþma göstermesi bunun bir örneði. Bu tarz bir etkileþimi kesmek için Türkiyeli kapitalistler Ortadoðulu emekçilerin Türkiye'yi model aldýklarý yalanýný ortaya atýyorlar. Amaç, sömürü düzeninin sonuçlarýna isyan eden emekçi hareketini gözden düþürmek. Model Ülke Türkiye, evet ama kimin için? Diðer ülkelerin kapitalistleri Türkiye'yi kendilerine model alabilirler. Öyle ya Türkiye kapitalistler için ucuz emek cenneti, iþçiler için de vahþi sömürü cehennemine dönüþmüþ durumda. Onlar Türkiye'yi örnek model almakta kendi sýnýf çýkarlarýna göre haklýlar tabi ki. Bir de madalyonun diðer yüzü var. Bizler, iþçiler, emekçiler ve gençler… Bizim henüz Ortadoðulu sýnýf kardeþlerimize model olacak durumda olmadýðýmýz ortada. Onlar, baþkaldýrdýlar. O halde sömürü sistemine karþý mücadelede bizler onlarý örnek almalýyýz. Onlar mücadele bayraðýný yükseltiyorlar. Bizler, bu bayraðý daha da yükselterek, kapitalist düzene karþý örgütlü duruþumuzu güçlendirerek, iþçi sýnýfýnýn birliði için var gücümüzle savaþarak dünyadaki sýnýf kardeþlerimize model olmayý amaçlamalýyýz.
www.bolsevik.org