Fiyatý: 1 TL
YOÐUNLAÞAN SÖMÜRÜ, ÝÞSÝZLÝK VE YOKSULLUK CENDERESÝNDE SIKIÞMAYA KARÞI
Kürt Sorunu Nasýl Çözülür? sayfa 2
“Arabulucu” Türkiye ve Patriot Füzeleri sayfa 3
SESÝN SOKAÐA TAÞSIN!
Kadýnýn Ezilmesinden Erkeðin Çýkarý Var mýdýr? sayfa 5
CHP’li Belediyelerin Emek Düþmanlýðý sayfa 6
Sýnýf Hareketinin Karanlýk Dönemi: 12 EYLÜL DARBESÝ sayfa 11
Sistemin Kokuþmuþ Propagandasýnýn Kokuþmuþ Araçlarý sayfa 14
Uluslararasý Gerilimler Týrmanýrken G-20
Selin Anlattýklarý Ýstanbul'daki ne kasýrga, ne tayfun ne de muson fýrtýnasýydý. Saðanak yaðýþtý Ýstanbul ve Tekirdað'da 40'a yakýn emekçinin canýný alan. Üstelik meteoroloji þiddetli yaðýþ uyarýsýný günler öncesinden yapmýþtý. Bütün bunlara raðmen ne bir önlem ne de baþka türlü bir çaba olmamýþsa bunun anlamý sömürü düzeninin ve onun efendilerinin iflasýný açýklamasýdýr.
sayfa 12 Sayfa 8
IMF Toplanýrken "Asýl Düþman Ýçerde!" Sloganýný Yükseltelim! IMF ve Dünya Bankasý'nýn yýllýk toplantýlarý 54 yýl sonra ikinci kez Türkiye'de düzenlenmiþ olacak ve Türkiye bunun gerçekleþtiði ilk ülke olacak. Bugünlerde burjuva medyanýn öve öve bitiremediði konularýn baþýnda bu geliyor. Ancak, kapitalizmin patronlarýnýn biraraya geleceði IMF ve Dünya Bankasý'nýn yýllýk toplantýlarýndan iþçi ve emekçi sýnýflar yararýna kararlar çýkacaðýný söyleyemeyiz. Sayfa 9
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT Açýlým Dedikleri Kürt Sorunu Nasýl Çözülür? Türkiye haftalardýr "Kürt açýlýmý"na kilitlenmiþ durumda. Açýlým adýna ortaya konanlarsa dað fare doðurdu dedirtecek cinsten þeyler. Peki, iþçiler emekçiler meseleye nasýl yaklaþmalýdýr? Ýþçi sýnýfý, genel olarak ezilenlerin yanýnda saf tutmasýný öðrenmedikçe kendi kurtuluþunu asla gerçekleþtiremez. Ýþçi sýnýfý salt kendi ekonomik temelli kavgalarýnýn ötesine geçip sömürü düzeninin baskýladýðý ezilen toplumsal kesimlere destek verecek þekilde politik bir bilinç kazanýrsa iþte o zaman özgürlüðün ve eþitliðin kapýlarý ardýna kadar açýlmýþ olacaktýr. Türkiye'de kapitalist düzeninin baskýladýðý kesimlerin baþýnda Kürtler gelmektedir. Milyonlarca Kürt uzun yýllar boyunca baský, inkar ve imha politikalarýnýn maðduru oldular. Ve tabi ki baskýnýn olduðu yerde direniþ de kendisini gösterecektir. Nitekim tüm acý sonuçlarýna karþýn Kürt halký, ezilmiþliðe karþý baþýný kaldýrdý, ödenen tüm bedellere karþýn bugün de dinamizminden fazla bir þey kaybetmeden direniþe devam ediyor. Ýþte, bugün Türkiye'deki hakim sýnýflarýn Kürt sorunundaki "açýlým" diyerek kývranýp durmasýný Kürt halkýnýn bedellerle ördüðü mücadelenin bir yansýmasý olarak ele almak gerekiyor. Dolayýsýyla bugün çok güdük þekilde seyreden açýlýmlarý Kürt mücadelesinin kazanýmlarý olarak algýlamak gereklidir. Bu kazanýmlarý anlamak için çarpýcý bir örnek vermek istersek akla hemen Ahmet Kaya'ya reva görülenler gelir. Hatýrlanacak olursa Ahmet Kaya Kürtçe þarký söylemek istediðini dillendirince baþýna gelmedik kalmamýþtý. Sonunda ülkeden ayrýlmak zorunda kalan Ahmet Kaya'nýn yüreði bütün bunlara dayanamadý ve ülkesinden uzakta, genç yaþta, yapacaðý ve söyleyeceði ne kadar çok þey varken sürgünde hayata gözlerini yumdu. Bugünse Kürtçe þarký söylemek o kadar sýradan hale geldi ki kimse bunu tartýþmýyor bile. Bu örneðin de gösterdiði gibi bir þeyler deðiþiyorsa bunlar bedelli mücadelenin sonuçlarýdýr. Emekçi sýnýflar, Kürtler üzerinden örgütlenen milliyetçifaþist propagandanýn etkisinden sýyrýlmalý ve Kürtler üzerindeki baskýlara karþý mücadele etmelidir. AKP hükümeti, Cumhurbaþkaný A.Gül'ün “tarihi fýrsat” çýkýþýyla baþlayan süreçte bizleri hiç de þaþkýnlýða düþürmedi. Güdük bile denemeyecek sözde açýlýmlarla olsa olsa kendisini zora düþürdü. AKP, uzantýsý olduðu büyük sermayenin tarihsel gericiliði ile malul olduðu için halklarýn kardeþliði konusunda samimi olmasý zaten beklenemezdi. Diðer taraftan Türkiye'deki kapitalist sömürü düzeni temel demokratik açýlýmlar konusunda dahi gerçek anlamda çýkýþsýz olduðunu göstermiþtir. Açýlýmlardan, kardeþleþmeden bahsedildiði süreçte üstelik devlet katýndaki ayrýlýklarýn belirli ölçülerde yumuþatýldýðý ortamlarda bile askeri operasyonlara devam edildi. Silahsýz halkýn üzerinde ateþ açan ve katliama imza atanlar beraat ettirilirken, taþ atan çocuklara onlarca yýl hapis cezasý reva görüldü. Þimdi de Leyla Zana'lardan sonra DTP milletvekilleri bir kez daha polis zoruyla mahkemeye çýkarýlacaklar. Ayrýca, Kuzey Irak'a askeri operasyon yetkisi veren tezkere meclisten yeniden geçiriliyor. Bütün bunlar "açýlým" sürecinin fiyaskoyla sonuçlandýðýnýn, genel olarak da burjuva düzenin gericiliðinin en iyi kanýtlarý oldular. Kýsacasý, sermaye düzeni Kürt sorununu çözmeye yetenekli deðildir. Anladýðý dil baskýnýn ve zorbalýðýn dilidir. Kürtlerin demokratik "açýlýmlar" konusundaki yükselen beklentileri boþa çýkarken kapitalist sistemin gerçekte vaat ettiði kan ve gözyaþýndan baþka bir þey deðildir. Türkiye egemen sýnýfý ve genel olarak dünya kapitalizmi, Kürt sorunun çözümü adýna ancak toplu katliamlar ve halklarýn birbirlerine gýrtlaklaþtýrýlmasýný örgütleyebilir. Gerçek anlamda nihai çözüm ise Türk ve Kürt emekçilerinin sosyalist devrimi gerçekleþtirerek Kürtlere kendi kaderlerini tayin hakkýný tanýmasýdýr. Bu þanlý yol, sadece Kürt sorununu çözmekle kalmayacak ayný zamanda tüm dünyada emekçilerin ve ezilenlerin umut ýþýðý ve yol göstericisi olacaktýr. Kürt ve Türk emekçilerinin bunu baþarabilecek gücü fazlasýyla vardýr.
Taþa Hapis; Kurþuna Beraat! Siirt'te 2005 yýlýnda yapýlan basýn açýklamasýnýn ardýndan çýkan olaylar sýrasýnda bir uzman çavuþ tarafýndan açýlan ateþ sonucu durakta otobüs bekleyen bir kiþi baþýndan vurularak öldürüldü. Açýlan dava sonucu, Yargýtay "bölgenin özellikleri"ni gerekçe göstererek uzman çavuþun beraatine karar verdi. Beraatin bölgesel nedenler ile gerekçelendirilmesi, oluþabilecek herhangi bir durumda bölgede yaþayanlarýn hiçbir yaptýrým ve ceza olmadan öldürülmesinin yolunu resmen de açtý, diðer olaylara örnek teþkil etti. Karar, zaten yoðun baský ve zulmün olduðu bölgede insanlarýn hayatýnýn her an kolayca hiçe sayýldýðýný da, sayýlabileceðini de korkutucu bir biçimde gösteriyor. Bölgenin özelliklerinin adam öldürmeyi meþru kýlmasý tamamen Kürt halkýnýn daha çok baský altýna alýnmasý anlamýna gelmekte. Bu kararla bölge halkýnýn resmen hiç bir hesap sorulmadan katliamlara maruz kalmasýnýn önü açýlmýþtýr. Olayda hayatýný kaybeden kiþinin olaylarla ilgisi olmadýðý tespit edilmiþtir. Bu, býrakýn haklarýný savunmaya çalýþan insanlarý, yoldan geçen bir adamýn dahi hayatýnýn tehlikede olduðunu gösterir. Kaldý ki, eylemciler de baskýlara karþý yaþamlarý ve haklarý için meþru bir mücadele yürüten bölge halkýdýr. Olaylar, en ufak bir hak arama mücadelesine bile vahþice saldýrýldýðýný, yaþama hakkýnýn yok sayýldýðýný, düzenin kolluk kuvvetlerine sýnýrsýz güç saðladýðýný ve onu her durumda kolladýðýný gözler önüne sermiþtir. Kürt çocuklarýna taþ attýklarý gerekçesiyle yaþlarýnýn iki katý hapis cezasý verilirken kasten adam öldüren askere hiç bir ceza verilmemesi düzenin ikiyüzlülüðüne, piyasaya sürülen açýlýmlarýn sahteliðine birer kanýttýr. Kürt açýlýmý lafzýnýn ne kadar içi boþ olduðu ve Kürt halkýnýn sorunlarýna gerçek çözümler saðlamayacaðý, yaþam hakkýnýn dahi görmezden gelinmesiyle gözler önüne serilmiþtir. Dün olduðu gibi bugün de kurtuluþu Kürt halkýnýn kendi ellerindedir ve onu ancak uzun zamanlardýr baský ve zulum görmüþ kendi elleri kurtaracaktýr.
Ýþçinin Yolu
3
"ARABULUCU" TÜRKÝYE VE PATRIOT FÜZELERÝ 9 Eylül'de ABD Savunma Bakanlýðý bir açýklama yaptý ve füze sorunu gündeme böyle girdi. Türkiye'ye 7.8 Milyar Dolar deðerindeki Patriot füze kalkaný sistemi satýþý ABD'de kongreden onay beklemekte. ABD Savunma Bakanlýðý açýklamasýnda þu ifadeleri kullandý: "Bölgede kabul edilebilir bir askeri denge saðlamaya katký çerçevesinde NATO müttefikimize, güçlü, kendini savunma kapasitesine sahip olmada yardým saðlamak ABD'nin ulusal çýkarý için elzemdir… Türkiye PAC-3 füzelerini, kendi füze savunma kapasitesini ilerletmek, yurt savunma güvenliðini güçlendirmek ve bölgesel tehditleri caydýrmak için kullanacaktýr." Türkiye'de ise Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu füzelerin herhangi bir dýþ tehdit yüzünden alýnmadýðýný, zaten yýllardýr planlanmýþ olan "ordunun modernizasyonunun bir parçasý" olduðunu belirtti. Bu sözler açýkça yalan kokuyor. Bayram deðil seyran deðilken eniþtesi durup dururken öpmez insaný. Öpüyorsa da vardýr bir sebebi. Dünya ekonomik krizle çalkalanýrken, Türkiye bütçesinin saðlýk harcamalarýna eþdeðer miktarý silaha yatýrýlýyor ve silah alýmý modernizasyonun parçasýdýr deniyor. Emekçiler açýsýndan bunun yenilir yutulur yaný olamaz. Geliþmelere yakýndan göz atalým. ABD'nin açýklamasýndan iki hafta önce Polonya gazetelerinde, ABD'nin Bush döneminde planladýðý Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne füze savunma sistemi kurma fikrinden vazgeçtiði, yerine Türkiye ve Ýsrail'in düþünüldüðü belirtildi. ABD bu sistemleri kurmayý hedeflerken doðudan gelebilecek (Ýran, Kuzey Kore) nükleer tehditleri ön plana çýkardý. Rusya ise sistemin kendisine karþý kurulduðundan hareketle bu iþe hiç sýcak bakmýyordu. ABD'nin Türkiye ile ilgili kararýndan sonra Rus yöneticilerin sevinmesi manidardýr. Öte yandan, Türkiye 2006'dan beri hava savunma sistemi kurma konusunda ABD, Çin ve Rusya ile iliþkiler geliþtiriyordu. Ki, þunu hatýrlatmak gerekir: Türkiye þu anda hem Rusya'nýn S-400 füzelerini birlikte üretme planýyla, hem de ABD'nin Patriotlarýný satýn alma planlarýyla meþgul. Alan memnun, satan memnun durumu ABD-Rusya iliþkilerine tam uyuyor. Gibi. Rusya kendini güvencede hissederken, ABD doðuya yönelik kirli emellerini uygulama þansýný yakalýyor. Tabii uyum buraya kadar. Rusya'nýn Gürcistan'a karþý Osetya konusu üzerinden þahinliðini gördük. Yunanistan ve Kýbrýs'ýn füze savunma sistemleri Rusya'dan, Ýran da bu satýþ kuyruðunda bekleyenlerden. Türkiye'ye yakýn zaman önce Putin'in geldiðini ve enerji baþta olmak üzere pek çok ortaklýk kurulduðunu da biliyoruz. ABD'nin þu
sýralar bir numaralý gündemi Afganistan; ancak bu seksen sekiz kollu ahtapotun elini her yerde görüyoruz. Ortadoðu'nun her karýþýna hakim olma arzusu -aslýnda petrolün yarattýðý zorunluluk- yüzünden ve özellikle de Ýran'ýn varlýðý ve konumu sebebiyle ABD'nin Ortadoðu'ya yönelik stratejileri çok önemli. Türkiye, NATO müttefiki ve yýllarýn güvenilir
bý. (Türkiye'nin Ermenistan açýlýmýyla, Rusya'nýn Ermenistan üzerindeki etkisi azalacak.) Saydýðýmýz nedenlerin hepsi emperyalist çok bilinmeyenli denklemlerin ürünü; ama bu karmakarýþýk yumaðýn içinde gözümüze çarpan ve çok fazla dikkat edilmeyen bir þey var. Parantezlerin içinde "taþeron Türkiye"nin son dönemde gündemi iþgal eden politik icraatlarý var. Bu kadar icraat "ABD baþýmýzý okþasýn!" diye yapýlmaz. Davutoðlu'nun "büyük bir küresel güce dayanarak bölgede güç yansýtmak, etki arttýrmak" anlayýþý iþte tam bu noktada taþý gediðine koyuyor. Davutoðlu, 5 Eylül'de bir yazý yazmýþ, Mýsýr'daki Türk sermayesinin aðýr sanayiye kaydýðýndan, üç yýlda 60 Milyon dolardan 1,2 Milyar dolara çýktýðýndan ve 40.000 Mýsýrlý iþçi çalýþtýrdýðýndan bahsediyor. Türkiye güçleniyor. Türkiye çevresindeki bütün ülkelerle, ABD'yle, Rusya'yla, Çin'le vs. ile iliþkilerinde "barýþ meleði", "güvenilir arabulucu"; ama niyeyse füze almak istiyor. Türkiye'de egemen sýnýflar büyümenin peþinde, güçlenmenin peþinde: sermaye uluslararasý yatýrým peþinde, ordu "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye" peþinde. Anlayacaðýnýz taþeron bölgesinde büyük patron olmak istiyor. Sonuç: Öncelikle Ortadoðu'yu saran korkunç bir silahlanma yarýþýnýn yarattýðý tehlikenin bilincinde olmak zorundayýz. Silah tekelleri zenginleþirken, dünya kanlý savaþlara koþar adým gidiyor. Emekçilerin alýnteriyle alýnan silahlar yine emekçilerin kanýný akýtýyor. Ve dahasý, Türkiye egemen sýnýflarý ABD'nin yamaðý da olsa güçleniyor, bunu fark etmek ve önlemimizi almak zorundayýz. Bu güçlenme, Türkiyeli iþçilerin ve emekçilerin güçlen-
ortaðý olmasý hasebiyle bu stratejinin en önemli halkalarýndan. Ýsrail'in þahinliði ABD'nin Obama ile birlikte deðiþtirmeye çalýþtýðý imajýný zedelerken, Ortadoðu'da ve Kafkaslar'da hemen hemen her sorunda arabuluculuða soyunan Türkiye'yi, ABD'nin Ortadoðu'daki taþeronu olmak için biçilmiþ kaftan yapýyor. Tabi olaylarý yorumlarken ABD'nin kapýsýnda köle olmuþ ve her dediðini yapan bir Türkiye imajý çizmenin pek saðlýklý olmayacaðýný þerh düþmek zorundayýz. Patriot füze kalkanýnýn Türkiye'ye kurulacak olmasý hakkýnda pek çok neden sayýlýyor: - ABD'nin, Ýran'ýn nükleer faaliyetlerini þimdiye kadar engelleyememesi; yýldýrma ve sýkýþtýrma yoluna gitmesi. Ýran'ýn füze tehdidini artýrmasý ve silahlanmasý. (Türkiye'nin Ortadoðu’nun arabuluculuðuna soyunan Ýran'la iliþkilerinde sorun yok ve Türkiye’nin hýzlý Dýþiþleri Bakaný Ahmet ABD-Ýran arasýnda arabulucu Davutoðlu, füze olayýnýn duyulduðu sýrada rolünde.) Ahmedinejat’la görüþmek üzere Ýran’daydý. - Türkiye'den geçen ve geçmesi planlanan enerji hatlarýnýn korunmasý. (Kafkaslar: mesi deðildir; daha çok baský altýna alýnNabucco Projesi, Putin'le yapýlan enerji anlaþmasýdýr, daha çok sesinin kýsýlmasýdýr. malarý, Ermenistan'la iliþkilerin iyileþtirilmesi; Türkiyeli iþçi ve emekçilerin, asýl antiOrtadoðu: Kürt açýlýmý, Irak Bölgesel Kürt emperyalist mücadelesi ABD'ye olduðu kadar Yönetimi'yle görüþme, Irak ve Suriye ile Türkiye'nin azgýn egemen sýnýflarýna dur Eylül ortasýnda yapýlan anlaþmalar.) deme mücadelesidir. Mücadelenin ekseni, - Kafkaslarda güçlenmeyi hedefleyen Türkiye egemenlerinin ayaðýný kaydýrmak (Gürcistan'a yapýlan müdahale gibi) ve üzerinden çizilmek zorundadýr. Ortadoðu'da silah pazarýna sahip Rusya'nýn Ferit Eren bölgedeki hava savunma sistemlerinin teknik altyapýsýnda üstünlük arayýþýna ABD'nin ceva-
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi
Ýþçi Sýnýfý Örgütüyle Güçlüdür
Kapitalistler iþçilere karþý saldýrýlarýný her geçen gün artýrýrken iþçi sýnýfýnýn en temel savunma ve saldýrý mekanizmasýnýn eksikliði gittikçe daha çok hissediliyor. Ýþçi sýnýfýný geçmiþ dönemlerdeki çalýþan sýnýflardan ayýran en önemli özelliði üretimin merkezileþmesiyle beraber iþçilerin de kentlerde yoðunlaþmasý, böylece de birlikte hareket etme ve mücadele kültürünün iþçilere aþýlanmasýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn gücü de iþte bu örgütlü hareket edebilme yeteneðinden gelir. Ýþçiler birleþtiklerinde patronlarýn ne kadar zorlandýðý bilinen bir gerçek. Bu yüzden Ýþçi Sýnýfýnýn Uzlaþmaz iþçilerin sendikalaþmasýnýn önüne her gün farklý farklý engeller çýkarýlýyor, iþçilerin en ufak hak S a v a þ ý m ý n ý n B a y r a k t a r ý T r o ç k i alma mücadelesinde kapitalist devlet, polisleriyle, panzerleriyle, gaz bombalarýyla saldýrmaktan çekinmiyor. Ýþçiler bu sýnýfsal temelde örgütlendikleri zaman üretimden gelen güçlerini kullaYoldaþ ve Mirasý Troçkizm nabiliyor ve kendi isteklerini dayatabiliyorlar. Örgütsüz kalan iþçilerin ise iþten çýkarmalara, maaþ kesintilerine, çalýþma saatlerinin uzatýlmasý"Sadece burjuvazi için parlayacaksa, güneþi de söndürürüz." diyor na, kötü çalýþma koþullarýna karþý seslerini Troçki. Ömrünün sonuna kadar da iþçi sýnýfýnýn burjuvaziyle olan savaþýnda cephenin en ilerisinde yer aldý hep. Troçki, nefes aldýðý her çýkarmak için hiçbir imkânlarý yok. Mevcut sömürü düzeni iþçileri örgütlenmeye itiyor, aný sosyalist dünya devrimine adamýþ, tüm dünyada burjuvazinin örgütlenmenin yetersiz olduðu koþullarda da köküne kibrit suyu dökmenin en büyük savaþçýlarýndan ve en büyük teorisyenlerinden olmuþtur. Bu büyük iþçi sýnýfý önderinin düþünsel ve yenilgi kaçýnýlmaz oluyor ve mevcut sömürü eylemsel mirasýnýn hem korunmasýný, hem de ýsrarla ön plana getikatmerleniyor. Çünkü iþçilerin karþýsýnda rilmesini bizler için zorunlu kýlan da budur. tepeden týrnaða örgütlenmiþ, polisiyle, Öðrencilik yýllarýndan baþlayarak devrimci eylemliliðin içine aktif askeriyle her türlü baský mekanizmasýný kurolarak katýlan Lev Troçki, Rusya'da otokrasinin baskýsý altýnda muþ, oldukça merkezileþmiþ bir kapitalist yürütülen mücadele sürecinde tutuklamalar, sürgünler, sürgünden sýnýf ve bu sýnýfýn çýkarlarýnýn gözeticisi olan kaçýþlarla geçen devrimci yaþamýnýn çok erken evrelerinde parlaklýðýyla sermaye devleti var. Dolayýsýyla düþman bu kendini gösterdi. Rusya'da çarlýk imparatorluðunu sarsan ilk devrimde, denli iyi örgütlenmiþken iþçilerin de kendi 1905 yýlýnda henüz 26 yaþýndayken Petrograd iþçi sovyetlerinin baþkaný sýnýf çýkarlarý için örgütlenmeleri zorunludur. oldu. Devrimin yenilgisinden sonra yeniden tutuklandý, Sibirya'ya Ancak düþmanýn örgütlülüðünü de abartmamak gerekiyor. Ýþçiler örgütlenip sýnýf çýkarlarý sürgüne gönderildi. 1907'de yine sürgünden kaçtý ve 1917 Mayýsý'nda çerçevesinde birleþtiklerinde egemen sýnýf içinde de çözülmelerin baþlayacaðýný, böylece de kapiRusya'ya dönene kadar Avusturya-Macaristan, Almanya, Fransa, talistlerin korkudan titreyeceklerini söylemeliyiz. Ýþçiler örgütlü hareket ettikleri zaman kapitalistÝspanya ve ABD'de devrimci iþçi mücadelesi faaliyetlerine devam etti. lerin en güvendikleri kurumlar bile onlar için güvenilmez hale gelir, iþçi sýnýfýnýn örgütlü birliðinin Bir enternasyonalist devrimci olarak gittiði her ülkede sýnýf mücadekarþýsýnda hiçbir gücün duramayacaðý görülür. lesinin aktif bir parçasý oldu. Proletaryanýn sýnýf birliðini saðlamak; iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz devrimci siyasetini yürütecek, her 1906'da geliþtirdiði "Sürekli türlü yurtseverlikten ve burjuva ideolojisinden arýndýrýlmýþ, tamamen iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný Devrim" teorisi, 1917 Ekim gözeten, ayný zamanda iþçi sýnýfýnýn güncel çýkarlarýna baðýmlý kalmayýp iþçilerin nihai kavgasý Devrimi'nde ve bugüne kadar olan sosyalizm için savaþan, iþçi sýnýfýna nüfuz eden, ona önderlik etme kabiliyetinde olan bir gerçekleþen ya da kaybedilen siyasal örgütün yaratýlmasýyla mümkündür. Ýþçi sýnýfý ancak böyle bir örgüt sayesinde, sýnýf bibütün devrimlerde doðrulandý. linçli iþçilerin öncülüðünde uzlaþmaz sýnýf tavrýný koruyabilecek ve ezilenlere önderlik ettiði Ýþçi sýnýfýnýn kitlesel mücadedevrimci mücadeleyle iktidara uzanabilecektir. lesini devrimin merkezine Egemenlerin Uydurma Tarihine Karþý: koyan Troçki Bolþevik Parti adýna Petrograd Sovyet Baþkaný TARÝHSEL MATERYALÝZM olarak Ekim devriminin örgütleniþinde Lenin ile birlikte Bir Afrika atasözü diyor ki: "Aslanlar kendi tarihçilerine sahip olana kadar, avcýlýk öyküleri her zaman avcýyý yüceltecektir." Gerçekten de Karl Marks'ýn tarihin yorumlanmasý adýna yaptýðý büyük baþrolü oynadý. Devrimden keþfe yani tarihsel materyalist anlayýþýn açýklanmasýna kadar tarihi hep avcýlar yazdý. sonra kurulan Bolþevik Egemenlerin, krallarýn, derebeylerin zafer ve yenilgi hikâyeleriyle dolu bir tarih anlatýmý bugün de hükümetin gerek ülke içinde önderler, paþalar, baþkanlar etrafýnda yürüyor. "Büyük" adamlar bir bakýyorsunuz tarihi sihirli gerekse uluslararasý alanda "Lenin-Troçki hükümeti" olarak bilinmesi, Ekim Devrimi sýrasýnda ve deðnekleriyle yönlendiriyorlar. Ýþte bu büyük yalan! Avcýlarýn kendilerini yücelttikleri avcýlýk hikâyelerine karþý elimizdeki en büyük silah, tarihin bilimgenç iþçi devletinin yönetiminde birlikte oynamýþ olduklarý rolün bir sonucudur. 1918'de emperyalist güçlerin ve Rus kapitalistlerin, soylu- sel yorumlanmasý anlamýna gelen tarihsel materyalizmdir. Bu anlayýþ, insanlarýn yaþamlarýný sürdürme zorunluluðundan doðan ve geliþen üretim sürecinde ve larýn ve subaylarýn desteðiyle kurulan ve iþçi iktidarýný yýkmayý amaçlayan Beyaz Ordu'ya karþý Kýzýl Ordu'nun hem örgütleyicisi hem üretimden sonra gerçekleþtirilen ürünlerin deðiþimi sürecinde toplumsal rejimin temellerini bulur. de ilk komutaný oldu. Bu büyük tarihsel görevden, üç yýl boyunca süren Üretilen þey, bunun üretiliþ biçimi ve ürünlerin deðiþimi bir bütün olarak ürünlerin bölüþüm sürecini düzenler. Ürünlerin bölüþülmesi ise sýnýflar ya da zümrelere göre gerçekleþir. ve 6 milyon insanýn öldüðü kanlý iç savaþtan Kýzýl Ordu'nun zaferle Ýþte tarihsel materyalizm dediðimiz þey temeline bütün bu üretim iliþkilerini koyar. Bu iliþkiler çýkmasýndaki en büyük pay onun önderi Troçki'nindi. toplumun ekonomik yapýsýný ve son kertede bu ekonomik yapý tarafýndan belirlenen hukuki ve Ýç savaþýn yýkýntýlarý, kýtlýk, ölümler, iþçi sýnýfýnýn yok edilmiþ olmasý siyasi biçimi oluþturur. Örneðin, kapitalist ekonomide, hukuk doðal olarak özel mülkiyeti koruyave Avrupa ülkelerinde beklenen devrimlerin gerçekleþmemesi caktýr. Maddi yaþamýn üretim biçimi genel olarak sosyal, politik, hukuki ve entelektüel yaþamý Rusya'daki iþçi iktidarýný zora soktu. Bürokrasinin güçlendiði ve Stalin'in gerici bürokrasiyi arkasýna alarak, kirli oyunlarla iktidarý aldýðý koþullar diyoruz; ancak þunu unutmamak gerekir ki, maddi yaþamýn üretim biçimi diðer öðeleri tek süreçte, Lenin'in, Stalin'de özünü bulan bürokrasiye karþý açtýðý savaþý baþýna ve tek taraflý etkiliyor deðildir. Üretim biçimi tarafýndan belirlenen sosyal, politik ve entelektüel yaþam, baðýmsýzlaþýp üretim biçimi ve iliþkileri üzerinde önemli ölçüde etki saðlayabilir. Troçki yürüttü. Tarihsel materyalist bakýþ açýsý bahsedilen öðeler arasýndaki karþýlýklý etkileþimi göz ardý etmez; Bu süreçte sosyalist devrimlerin dünya ölçeðine yayýlmasýný, Sovyet ancak son kertede daima iktisadi iliþkilerin belirleyiciliðini vurgular. Rusya'da devrimin yenilmesini önlemek için iþçi sýnýfý ve ezilenler lehine bir program yürütülmesini savunduysa da onun üzerinde yükse- Tarih sürekli olarak sýçramalarla, ileri ve geri gidiþlerle, kopuþlarla daima bir hareket halindedir. lebileceði iþçi sýnýfýnýn en ileri bilinçli unsurlarýnýn iç savaþ, açlýk gibi Her þey deðiþmekte ve tarih ilerlemektedir. Toplumlar geliþmelerinin belirli bir aþamasýnda içinde bulunduklarý üretim iliþkileriyle çeliþki yaratan maddi üretim güçlerini yakalarlar. Teknolojinin nedenlerle atomize olduðu koþullarda Stalin'in öncülüðündeki karþý geliþmesi ya da bugün bütün dünyayý doyuracak ve açlýðý, yoksulluðu yeryüzünden silecek kadar devrimci bürokrasiye yenildi. geliþmiþ bir üretimin yakalanmasý üretim güçlerinin geliþmesine örnektir. Önceleri üretim güçlerini Stalinist karþý-devrimin zaferini pekiþtirmesiyle birlikte Ekim Devrimi’nin önderi, Kýzýl Ordu'nun kurucusu Troçki 1928'te Sovyetler geliþtiren bu üretim iliþkileri artýk geliþmenin önünde engel haline gelirler. Bugünkü kapitalist sistemin insanlýðýn geliþiminin önünde engel haline gelmesi gibi. Toplumun içinde yer alan ve zýt Birliði'nden çýkarýldý ve sürgüne gönderildi. Son nefesine kadar, sürüldüðü her ülkede burjuvaziye meydan okudu. Dünya devrimi için çýkarlara sahip sýnýflarýn çatýþmasý doruðuna ulaþýr ve bir sosyal devrim dönemi baþlar. Ekonomik temeldeki deðiþim, üstyapýdaki deðiþimi, hukuki, politik, dini, felsefi, kurumsal ve sanatsal mücadele eden Troçki'nin bize býraktýðý miras, iþçi sýnýfýnýn uzlaþmaz dönüþümü zorlar. çýkarlarýnýn savunulmasý, iþçi enternasyonalizmi bayraðýnýn yükBu tarih anlayýþýyla geçmiþin önemli olaylarýný incelerken, olaya etki eden bütün faktörleri bilimsel seltilmesi, Marksizm'in Stalinizm tarafýndan çarpýtýlmasýna ve yok verilerle inceleyip sonuçlarýný çýkarabiliyoruz. Böylece tarihe baktýðýmýzda üç beþ adamýn oyuncaðý edilmesine karþý devrimci Marksizmi sonuna kadar korumak ve geliþtirmek oldu. Bu anlamda dünya devriminin partisi olmasý amacýyla olan bir tarih yerine insanlarýn ekonomik ve sosyal iliþkileri temelinde yaþadýklarý çatýþmalarýn sonucu olan bir tarih görüyoruz. Materyalist tarih anlayýþý, insanlarýn yaþam koþullarýný ve bu 4. Enternasyonal'in örgütlenmesi uðruna mücadele baþlattý. Troçki, 20 Aðustos 1940'ta Stalin'in tescilli ajaný tarafýndan öldürülene koþullarýn deðiþimini, kitlelerin bilinçli eylemini inceleyerek insanlýðýn ekonomik ve sosyal evrimini bilimsel bir analize tabi tutar. Ýnsanlarýn kendi tarihlerini yapýyor olduðunu gösterir. kadar Stalinci bürokrasiye, kapitalizme ve emperyalizme karþý uzlaþmaz iþçi sýnýfý savaþýmýnýn bayraktarý oldu. Bugün dalgalandýrdýðýmýz Bugün tarihsel materyalizm, toplumlarýn tarihini anlama olanaðýný veren anahtar olan insan Marksizm ve Leninizm bayraðýný Troçki elleriyle düþmekten kurtarmýþ emeðinin yapabildiklerini ve yapabileceklerini merkeze koyarak iþçi sýnýfýna sesleniyor. Ýçinde ve yeniden yükseltmiþtir. Ýþte bu bayraðýn yeniden yükseltilmesinin adý yaþadýðýmýz kapitalist toplumun tek devrimci ve ilerletici gücü olan iþçi sýnýfýnýn mücadele hariTroçkizmdir. Uzlaþmaz sýnýf savaþýmýmýz, Troçki'nin mirasýyla ve caný tasýný çizen, geçmiþin derslerini ve deneyimlerini geleceðe taþýyan materyalist tarih öðretisi bilimselliðiyle, eleþtirelliðiyle ve devrimciliðiyle avcýlarla aslanlarýn mücadelesinin tarihini yapýyor, ki pahasýna yürüttüðü mücadelenin ýþýðýyla sürüyor. avcýlar atýp tutamasýnlar diye.
Ýþçi Üniversitesi
Kadýnýn E zilmesinde E rkeðin Ç ýkarý V ar M ýdýr? Kadýnýn ezilmesi, sýnýflý toplumlarýn ortaya çýkýþýyla baþlamýþtýr. Kapitalizm altýnda katmerleþen bu ezilmiþliðin iki yönü vardýr: kadýn bir yandan çalýþma hayatýnda patron tarafýndan sömürülürken bir yandan da ev iþleri, çocuk bakýmý vb. kadýnýn sýrtýna yüklenmiþtir. Üstelik bu karþýlýksýz saðlanan bir emektir. Bu iþler sanki kadýnýn doðuþtan bir sorumluluðuymuþ gibi topluma benimsetilmiþtir. Sistem kadýnýn öncelikli görevinin ev iþi olduðu yanýlsamasýný yaratarak onu erkek iþçilerden daha düþük ücretlerle çalýþmaya ikna eder. Böylece hem emek sömürüsünü arttýrýr hem de kadýnlarý ücretsiz bir þekilde ev iþlerinde kullandýðý için bir iþkoluna harcanacak kaynaðý kurtarýr. Peki, kadýn sömürü düzeninin tüm baskýlarýna maruz kalýrken bundan erkeðin çýkarý var mýdýr? Kadýnýn özgürleþmesi noktasýnda iki farklý görüþ ortaya çýkar. Feminist yaklaþým kadýnýn ezilmesi sorununun sýnýflý toplumlarýn doðuþuyla iliþkilendirmez. Kadýnýn ezilmesi onlara göre erkek ve kadýn arasýndaki biyolojik farklýlýklarýn bir ürünüdür. Dolayýsýyla kadýnýn özgürlüðü için verilecek mücadele iþçi sýnýfýnýn verdiði mücadelen ayrý tutulmalýdýr. Biz Marksistler ise kadýnýn ezilmiþliðinin kaynaðýný kadýn-erkek farklýlýðýnda deðil sýnýfsal çeliþkilerde görürüz. Ne zaman ki sýnýflý toplumlar oluþmuþtur, kadýnýn ezilmesi de o zaman baþlamýþtýr. Kadýn sorunu konusunda en yaygýn argüman erkeklerin kadýnlar üzerindeki otoritelerinin onlara çýkar saðladýðýdýr. Halbuki bu otoritenin çýkýþý ve kullanýlýþ amacý tamamen patronlara hizmet etmektedir. Patronlar bu otoriteyi kadýnlarý ev iþlerine hapsetmekte ve gerektiðinde onlarý ucuz iþgücü olarak aðýr iþlerde çalýþtýr-
Ýþçinin Yolu
5
makta kullanýrlar. Kadýnýn eziliþinden patronlar dýþýnda kimsenin bir çýkarý yoktur. Dolayýsýyla sömürü düzenine karþý verilen iþçi sýnýfýnýn mücadelesi sadece bu sömürüyü deðil bu sömürüden kaynaklanan her türlü ezme-ezilme iliþkisini de sonlandýrabilecek tek yöntemdir, buna kadýnlarýn ezilmesi de dâhil… Sonuçta kadýn ya da erkek olsun iþçilerin nihai çeliþkisi patronlarýn sömürü sistemiyledir. Kadýn ya da erkek olsun, bir iþçinin, kapitalist sömürünün açtýðý aðýr yaralarla mücadelesinde en büyük müttefiki yine iþçi kardeþleri, eþleri, çocuklarýdýr. Gündelik yaþantý bunun en çarpýcý örneklerini saðlar: *Bir kadýn iþçinin en büyük derdi evine ailesini doyurabilecek ekmeði götürmekken, onun emeðini sömürerek hayatýný sürdüren kadýn patronun derdi çalýþtýrdýðý iþçiyi (erkek veya kadýn) daha fazla sömürebilmektir. Bu kadýnlarýn ortak bir mücadele vermesi nasýl mümkün olabilir ki? Biz iþçi sýnýfý kadýnlarýyla burjuva kadýnlar hangi ortak amaç çerçevesinde bir mücadele verebilir! *Paris Komünün yýkýlýþýndan sonra burjuva kadýnlar, barikatlarda savaþan komünar kadýnlarýn(ve de erkeklerin) kurþuna diziliþini bir seyir gibi zevkle izlemiþlerdir. Çünkü kadýn ya da erkek komünarlara karþý hissettikleri tek duygu nefrettir. Bu durum dünyada birçok devrim giriþiminde farklý biçimler alarak da olsa yaþanmýþtýr. Çünkü onlarýn asýl düþmanlarý erkek ya da kadýn olsun iþçilerdir. Kadýn sorunu kapitalist sistem yok olmadýðý sürece devam edecektir. Bu sorunun iþçi iktidarýnda nasýl çözüleceði ise yine ayný maddi iliþkilerin parçalanmasýnda saklýdýr. Sosyalist devrim gerçekleþtiðinde ev iþleri, çocuk bakýmý vb. kolaylýkla toplumsallaþtýrýlabilir ve bu da cinsiyetçilik gibi kapitalizmin tüm ideolojik mirasýyla birlikte kadýnýn ezilmesi sorununu tarihe karýþtýracaktýr. Ýþçi kadýnlarýn gerçek anlamda kurtuluþu ancak sosyalist devrimle gelebilir.
"Kentsel Dönüþüm Projeleri" ile Dönüþtürülen Nedir? Konut sorunu dünyanýn her yerinde yoksullarý, emekçileri vuruyor. Kapitalizm ortaya çýktýðýndan beri adým adým bütün dünyaya yayýlýrken doðal olarak üretimin merkezi kentlerde yoðunlaþmayý, kentleþme eðilimini de getirdi. Sanayileþme ve yeni iþ olanaklarý þehirlerin hýzla büyümesini saðladý. Türkiye'de kentlere göç süreci 1950'lerden sonra baþladý. Þehirlerde bu yoðun göçü kaldýrabilecek altyapýnýn olmayýþý sonucu insanlar boþ bulduklarý kamu arazilerine gecekondular yapmaya baþladýlar. Saðlýksýz barýnmanýn yanýnda sosyal ve kültürel olanaklarýn yetersizliði gecekondularýn en büyük problemiydi. Öte yandan gecekondu yerleþmeleri hemþerilik esasýna göre yapýlýyordu ve bu da hem maddi yardýmlaþma olanaklarýný kuvvetlendirdiðinden, hem de þehirleþmenin getireceði yabancýlaþmaya karþý dayanýþmayý yükselttiðinden yoksullar için vazgeçilmez oluyordu. Bu duruma egemen sýnýflarýn da diyeceði pek bir þey yoktu, çünkü daha iyi çözümleri yoktu. Bu iþten karlý çýktýklarý da kesindi, çünkü iþçilerin ev masrafý asgari düzeydeydi. Böylece iþçi ücretleri de asgari düzeyde tutulabilirdi pekala. Tabii bugün gelinen noktada þehirler geliþtikçe merkezde kalan gecekondu bölgeleri artýk sermaye sýnýfý için yeni bir rant alaný teþkil ediyor. Þehrin göbeðinin dibinde kurulmuþ gecekondu mahalleleri, þehirlerin uçsuz bucaksýz hale geldiði günümüzde kapitalistler için paha biçilemez deðerde. Yoksullarýn þehrin göbeðinde, manzaralý, depreme dayanýklý, yeþilliði bol, havasý temiz yerlerde oturmasý yakýþýk alýr mý hiç? Yoksullar için en uygun yer neresi? Elbette þehrin dýþýnda ucube yerler olacak. Ýþte burjuvazinin yeni rant planlarý karþýnýzda: Kentsel Dönüþüm Projeleri. Bu projelerle pek çok yer talan edildi. Burjuvazi bu sayede inþaat sektörünü, emlak piyasasýný geniþletirken, bankalar "mortgage" adý altýnda emekçileri soyan krediler çýkarýyor. Gecekondulardan arýndýrýlan bölgelere pek çok sektör giriyor, pek çok þirket yatýrým yapýyor, paralar sermayedarlarýn cebine dolmaya devam ediyor. Bütün bu süreç neoliberal politikalarýn dayatmasý olarak þekillendi ve neoliberal gaddarlýðýn doðasý gereði ezilenlerin, yoksullarýn, emekçilerin baþýna ne geleceði sermayeyi ilgilendirmiyor. Daha yeni Ankara'da Dikmen'in binalarla doldurulduðunu Ýstanbul’da Baþakþehir Halký Yýkýma Direnirken gördük, Ýstanbul'da Ümraniye ve Sulukule halkýna yapýlan eziyeti gördük. Daha saðlýklý barýnma olanaðý olmadýðý için gecekondularda yaþayan ve buralardan da devlet eliyle, polis zoruyla çýkarýlan yoksullarýn barýnma mücadelesine destek vermek devrimci sýnýf mücadelesinin bir gereðidir. Elbette ki, saðlýksýz barýnma koþullarýný savunuyor deðiliz; ancak biliyoruz ki barýnacak baþka yeri olmayan gecekondu sakinlerinin ezilmesine ses çýkarmayan, yokKentsel DönüþümYalanlarýnýn Kurbanlarý sullarýn devlet þiddetiyle sindirilmesine göz yuman bir iþçi sýnýfý mücadeleyi yükseltemez. Kapitalizm, iþçi sýnýfýný bir yandan açlýk sýnýrlarýnzabilmek için en çok olimpiyatlar, ülkelerarasý maçlar da yaþatýrken, bir yandan da verdiði 3 kuruþ ücreti gibi spor organizasyonlarýný kullanýr. Bu organizasonun kendisini yeni iþgününe hazýrlamasý için haryonlar halklar arasýnda ýrkçýlýðýn geliþmesine yol açan Spor, toplumun her kesimindeki insanlar için büyük catýr. Kapitalist sistemde yaþadýðýmýz hayat 12-15 önemli bir silahýdýr burjuvazinin. "Tarihi düþman"larla öneme sahiptir. Kapitalistler için ise çok daha büyük saatlere varan iþgünleri ve geriye kalan uyku, yemek yapýlan müsabakalar bir meydan muharebesi haline bir öneme sahiptir! Günümüz toplumunda spor, kapivb. yaþamsal ihtiyaçlardan oluþuyor. Ancak sistem, getirilerek halklara aþýlanan milliyetçilik köpürtülür. talist sömürü çarklarýný sürekli yaðlamakla birlikte iþçi insan yaþamýný insanlýktan o denli çýkarýyor ki, iþçi Birbirine nefret sýnýfýnýn damarlarýna enjekte edilen birçok zehrin de sýnýfýný yeni iþgününe hazýrlamak hiç de kolay olmubesleyen kitleler aracýdýr. Spor ile kapitalist toplumun iliþkileri çok yor. Fiziki yorgunluðu engellemek için çalýþma dýþýnsayesinde, sýnýflar yönlüdür ve gözler önünde þekillenir. daki tüm faaliyetleri öldüren patronlar, modern arasý mücadele geri Dünya spor endüstrisinin büyüklüðü bu konuda önemkölelerinin zihinsel yorgunluðunu spor yardýmýyla plana itilip ulusal li bir göstergedir. 450 milyar dolarlýk hacmiyle spor engellemeye çalýþýyor. Yorgun argýn evine dönen iþçi, kimlikler ön plana birçok sanayi ürününün yýllýk hacmini katlarken, futizlediði futbol maçýyla rahatlamaya, günün yorgungelirken patronbol 200 milyar dolarlýk hacmiyle bu endüstrinin lokoluðunu unutmaya çalýþýyor; ettiði küfürlerle ve yaptýðý larýn egemenliði motifi konumundadýr. Hiçbir þey üretmeyen bir "fabrikavgalarla da sisteme olan öfkesini patronlara zarar güvence altýna ka" için çok büyük bir hacim deðil mi! vermeden boþaltýyor... alýnmýþ olur. Sporun bu denli büyüyüp bir "endüstri" dalý olmasýnýn Özellikle büyük spor organizasyonlarýnýn yapýldýðý Peki ya tüm bu baþlýca nedeni yine patronlar sýnýfýnýn yarattýðý dönemlere dikkat edelim. Önce müthiþ bir reklam kapitalist kokuþdöngüdür. Kapitalistler birçok alanda iþlerine yarayan kampanyasýyla iþçi sýnýfýnýn tüm dikkati bu yöne muþluða karþý spor organizasyonlarýný iþçi sýnýfýnýn kültürüne sokaçevrilir, daha sonra zamlar, ücret düþüþleri kýsacasý Marksistler ne vaat bilmek için büyük uðraþlar verdi. Örneðin, Ýngiltere'de hak gasplarý baþlar. Bunun en bariz örneklerinden biri ediyor: Bizler haiþçi sýnýfý içerisinde futbolu yaygýnlaþtýrmak için kapide 2002 FIFA Dünya Kupasý sýrasýnda Türkiye'de yatlarýmýzdaki talistler, her üretim dalý adýna yukarýdan müdahalelerle yaþandý. Herkes Türkiye'nin atak futbolunu oyun unsurunu her futbol kulüpleri kurdu(Arsenal silah fabrikasý iþçileri, konuþurken burjuvazi ataða kalktý: Doðalgaz, tüp gaz türlü kapitalist pislikten kurtarmak istiyoruz. Bizler West Ham United demir iþletmeleri iþçileri, ve petrol ürünlerine %16, MEB'in okul kitaplarýna kapitalistlerin rekabete dayalý sporu yerine eðlence Manchester United demir yollarý iþçileri için fabrika %37.28, çaya %21, tekel ürünlerine %26, telefona amaçlý, özgür, amatör fiziki aktiviteyi, oyunu getirepatronlarý tarafýndan kuruldu). Buradan büyük karlar %22.5, elektriðe de %1.2 zam geldi. Tüm bu zamlar ceðiz. Bunun insan zihninin ve bedeninin özgür geliþielde edebilmek için de "profesyonel" (ücretli) sporu kademe kademe 2 hafta içinde tamamlandý ve uygulami için gerekli olduðunu biliyoruz. Bu nedenle bizler yasallaþtýrdý. Bu sayede patronlar kendilerine özgü maya kondu. ýrkçýlýðý körükleyen, iþçi sýnýfýný uyutan, onlarýn sisrekabet ve düþmanlýk duygularýný iþçi sýnýfý arasýna Derin sýnýf çeliþkilerinin yaratacaðý bir öfke patlateme karþý olan öfkelerini bastýran, kapitalizmin rekasokmaya çalýþýrken, bir yandan da iþçiler için yeni bir masýndan korkan burjuvazi, iþçi sýnýfýnýn uluslararasý bet duygusunu bizlere aþýlamaya çalýþan her türlü tüketim sektörü oluþturdu. sýnýf kardeþliðini ve birlikte hareket kabiliyetini boaktiviteye karþýyýz, oyuna deðil…
Kapitalizm ve Spor
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu Ayzi Moda Ýþçi Direniþi Deneyimi ve Sýnýfýn Öðrettikleri Ýkitelli-Parseller bölgesindeki Ayzi Moda fabrikasýnýn iþçileri 3-4 aydýr biriken maaþlarýnýn ödenmemesi ve patronun iþyerini býrakýp kaçmasýyla, Aðustos sonunda iþyeri önünde direniþe geçmiþti. Üç katlý bir fabrika olan iþyeri kilitli olduðu ve makineler içeride bulunduðu için, iþçi arkadaþlar bina önünde bekleyiþlerini sürdürüyorlardý. Direniþ haberini alýr almaz Ýþçinin Yolu olarak iþçilerin yanýnda yerimizi aldýk. Direniþ iþyerinde çalýþan birkaç bilinçli iþçinin bekleyiþi baþlatmasý ve diðerlerini de etkilemesiyle oluþmuþtu. Ýþçiler kendi haklarýný bilmiyordu; patrona ve onun düzenine karþý nasýl bir mücadele yürütüleceðini direniþ içinde öðrendiler. Ayzi Moda'nýn patronu geçen sene sonunda eski þirketine son vererek yerine yeni bir þirket kurmuþ ve þirketin yasal sorumluluðundan kaçmak için de þirket sahibini yine ayný iþyerinde çalýþan dayýsý olarak göstermiþti. Bu kiþi de direniþin baþýnda maðdur ayaðýna yatarak iþçileri direniþten vazgeçirmeye çalýþan söylemleri dillendiriyordu. Bu kiþiye güvenilmemesi gerektiðini en baþýndan beri iþçilere anlattýk. Direniþ alanýnda da bu kiþiyi teþhir ederek ve politik alanlardan uzak tutarak devrimci bir tavýr sergiledik. Keza direniþin güçlendiði ve iþçilerin senet imzalamasý için sýkýþtýrdýðý anda patron yalakasý adam ortadan kayboldu. Ýþçiler çevrelerinden bulduklarý telefonlar sayesinde Tekstil-Sen'e ulaþmýþlardý. Tekstil-Sen'in en baþýndan beri eylem alanýnda farklý yapýlardan devrimcilere karþý gösterdiði saldýrgan tavrýný ve sýnýf sendikacýlýðýna uzak çalýþma tarzýný da belirtmek gerekiyor. Tekstil-Sen avukatý, iþçileri dinlemek ve bilgilendirmek için toplantý yapýlacaðýný söylemiþti. Diyalog kurduðumuz iþçilerin davetiyle toplantýya biz de katýldýk ve iþçilerin anlattýklarýný dinledik. Daha o günden Tekstil-Sen temsilcilerinin iþçilere çözüm olarak mahkemeyi göstermesi ve dava açýlmasý için gereken parayý toplamak üzerinden yönlendirmesi sýnýf siyasetinden uzak bir bakýþ açýsýnýn
sonucudur. Aylardýr maaþlarýný alamayan iþçilerin mahkeme parasýný toparlayamamasý ve hukuki sürecin geç iþletilmesi, iþçilerin dirençlerinde kýrýlmaya neden olmuþtur. Ayzi Moda iþçileri, sýnýfýn ücra semtlerdeki, aðýr sömürü koþullarýnda çalýþan bileþenlerinin durumunu yansýtmasý açýsýndan önemlidir. Çoðu genç yaþlarda olan iþçiler, senelerdir tekstil sektöründeki çalýþma koþullarýndan þikâyetçilerdi. Daha önce de haklarý gasp edilen veya çevrelerinden bu haberleri sürekli duyan iþçiler, kendi maaþlarý aylardýr ödenmediði halde örgütlü bir
tavýr sergileyememiþtir. Bir taraftan da aslýnda ne kadar bilinçsiz de olsa, iþçilerin býçak kemiðe dayandýðý anda birleþerek mücadele etmekten baþka yolu olmadýðýný da bizlere göstermektedir. Patronun kaçmasýyla fitili ateþlenilen süreç; iþçilerin polise karþý direnmesi, iþyerini iþgal ederek direniþlerini sürdürmeleriyle taçlanmýþtýr. Ýþyerini ilk ziyaretimizde kapýnýn önünde oturuþlarýný sürdüren iþçiler, çevik kuvvetin geliþiyle binayý iþgal ettiler. Ýþgal sürecinde gerek fabrika önünde, gerek fabrika içinde iþçileri yönlendirerek kurduðumuz barikatlar, çatýlarda bekleyiþ ve azimli direniþ sürecin iki haftayý aþan bir zamanda devam etmesine ön ayak olmuþtur. Ýþgal süresince direniþ alanýnda birlikte nöbet tuttuðumuz, sabahladýðýmýz iþçi yoldaþlarýmýz, direniþ devam ederken büro açýlýþýmýza sadece 3 arkadaþlarýný nöbetçi býrakarak tam kadro katýlýp, bizimle kurmuþ olduklarý iliþkinin gücünü göstermiþlerdir. Devrimcilerin görevi, iþçiler-
le yaþadýklarý her alanda güven baðlarý oluþturmak ve öncülerin politik bilinçlerini ileriye çekerek onlarý mücadeleye hazýrlamaktýr. Direniþin bitirilme sürecine gelirsek. Ýþçilerin büyük kýsmý daha ilk günlerde baþka yerlerde iþe girmek zorunda kalmýþtý. Birçoðu da borçlarýndan dolayý direniþ süresinde çalýþmaya baþladý. Öncü iþçiler sabah bir iþte çalýþýrken, akþam gelerek iþyerinde nöbet tutmaya devam ediyorlardý. Ancak çalýþan iþçilerin her an iþyerinde duramamasý, geceleri nöbet tutan iþçilerin 3-4 kiþiyi aþmamasý iþgal havasýnýn duraðanlaþmasýna neden oldu. Ayzi Moda direniþi, Ýkitelli'yi sel bastýðý günü fýrsat bilerek iþyerini basan çevik kuvvetin makineleri kaçýrmasýyla sona erdi. Direniþten sonra bile fabrika önünü bütün gün terk etmeyen iþçiler, umutsuzluktan çok yaþanýlan durumun nedenlerini konuþmak istiyorlardý. Biz de onlarla bu sürecin kazanýmla sonuçlanamamasýnýn moralleri bozmamasý gerektiðini, üretim alanlarýnda üretim devam ederken kurulan örgütlü birliðin kazanýma götüren asýl yöntem olduðunu anlattýk. Ayzi Moda direniþi, bize, hem sýnýfýn örgütlü gücü hakkýnda hem de Ýkitelli iþçi sýnýfýnýn genel karakteri hakkýnda çok önemli deneyimler kazandýrdý. Mahkeme süreci devam etse de, direniþin kazanýlmadýðý belirtilmelidir. Zaten sýnýfýn üretim alanýndaki gücünü arttýracak asýl þey, örgütlü mücadelenin iþyeri içinde ilmek ilmek örülmesinden geçmektedir. Keza direniþ sürecindeki birçok iþçi, direniþi kazandýktan sonra mücadele ettikleri arkadaþlarýyla birlikte çalýþmaya devam etmek istediklerini söylediler. Ýþçilerin örgütlü hareketinin ve birbirleriyle barikat baþýnda kurduklarý yoldaþça iliþkinin ne anlama geldiði bu sözlerde saklýydý. Ayzi Moda'dan tanýþtýðýmýz birçok iþçi arkadaþla iliþkilerimiz devam ettirerek, devrimci partinin iþçi sýnýfý içinde kök salmasýný saðlýyoruz. Belki bugün etki alanýmýz küçük, ama yarýn bugünden biriktirdiklerimizle on binlere ulaþacaðýmýzý biliyoruz.
CHP'li Belediyelerin Emek Düþmanlýðý!!! Sermaye iktidar iþbirliðiyle, derinleþen krize karþý iþçilere ve emekçilere yöneltilen saldýrý dalgasý hýz kesmeden devam ediyor. Güvencesiz çalýþma koþullarý, iþten atmalar, aylarca ödenmeyen ücretler, pahalýlaþan hayat þartlarý, sermayenin kendi yarattýðý kriz için bulduðu tedbirlerden baþka bir þey deðil. Kitlelere kendini sol bir güç lanse eden CHP'nin iktidara geldiðinde ve yönetimin kendisinde olduðu belediyelerde emekçilere ayný saldýrý paketini uygulamaya koymasý bu partilerin gerçek yüzünü tekrar tekrar ortaya koymaktadýr. Sistemin iþçi sýnýfý içinde ajaný olan, iþçi kitlelerini düzenin egemenleri adýna yönlendirmeye çalýþan bu partiler, sömürü düzeninin devamýndan baþka bir þeye hizmet etmemektedir. Bu gerçeðin yakýn zamana yansýmasý, CHP'li Ýzmir'in Büyükþehir belediyesine baðlý Ýzbeton þirketi Belediye-Ýþ' le yaptýðý TÝS görüþmelerinde, iþçilere tüm çalýþma yýlý boyunca %10'luk bir zammý dayatmasýdýr. Keza yine Ýzmir Karþýyaka belediyesine baðlý Kent A.Þ.'de de "daralma" bahanesiyle iþten atmalar yaþanmasý, faturanýn iþçilere kesilmeye çalýþýldýðýný gösteriyor. Ýzbeton da Mart ayýnda baþlayan TÝS görüþmeleri 10 aylýk bir süreçte, patron tarafýndan askýya alýnarak savsaklandý. Bunun üzerine sendikalý iþçiler, iþveren karþýsýnda kendi haklýlýðýndan gelen gücünü önümüzdeki süreçte greve dönüþtürecekler. Kent A.Þ. iþçileriyse 1 Mayýs 2009 tarihinden bu yana belediye önünde aileleriyle birlikte direniþlerini sürdürüyorlar. Ýzmir Büyükþehir Belediyesi'nin çevik kuvveti defalarca direniþteki iþçilerin üzerine saldýrtmasý da, maskelerini düþürmeye hizmet etmektedir. Ýzmir'den Ankara'ya yürüyüþ kararý alan iþçiler, günlerdir jandarma engeline ve polis baskýlarýna raðmen yürüyüþlerine devam ediyorlar. Emekçilerin haklarýna saldýrýnýn adý olan taþeronlaþtýrma, Ýþçiler Baykal’ý Ýzmir’e geliþinde neoliberal programla birlikte uzunca bir zamandýr belediyeprotestolarla karþýladýlar! lerde uygulanmakta ve sermayenin çýkarlarý için tam bir çözümken, emek cephesinde sömürünün ana adresi olmaktadýr. Gece vardiyalarý, iþten çýkarmalar, güvencesiz çalýþma koþullarý ya da aylarca ödenmeyen maaþlar gibi tüm hak gasplarý ancak, emekçi sýnýflarýn birlikte ortaya koyacaðý örgütlü bir tavýrla alaþaðý edilebilir. Aþýrý kar hýrsýyla kendi yarattýðý pisliðin bedelini iþçi sýnýfýna yükleyen sermayedar kesiminin oyununu bozacak olan güç de iþçilerin ve emekçilerin bu örgütlü gücü olacaktýr. Kent A.Þ iþçileri Ankara’ya yürüyor. Zafer Direnen Emekçinin Olacak!
Mücadele Günlüðü
Ýþçinin Yolu
Sendikalaþma Düþmaný K I Z I L AY Sistemin içine girdiði krizle birlikte patronlar ve onlarýn sömürü düzeni iþçi haklarýna saldýrmakta sýnýr tanýmýyorlar. Keyfi iþten atmalar, ücretlerin geciktirilmesi ve ödenmemesi, yasal bir hak olan sendikalaþma hakkýnýn engellenmeye çalýþýlmasý bu saldýrýlardan sadece bir kaçý. Her yerde iþçileri mücadele alanýndan uzak tutmaya çalýþan ve iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðünden korkan egemenler bu saldýrýlarýný kamu kuruluþlarý nezdinde de artýrmaya devam ediyorlar.
7
BÖYLE OLUR PATRONUN ÖZRÜ!
Ýzmir Çiðli Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Ýzmir Diþli Fabrikasý'nda çalýþan 12 iþçi krizin faturasýný ödemek istemeyip haklarýný aramak için mücadele etmeye baþlayýnca iþten atýldý. Þubat ayýndan beri fazla mesai ücretlerini ve son bir aylýk ücretlerini alamayan iþçiler fabrikanýn diþli ve pres bölümünde makineleri tamamen durdurup iþ býraktý. Fabrikanýn talaþlý üretim bölümünde çalýþan iþçiler ise direniþe yüzde elli iþ yavaþlatarak katýldýlar. Ýþçilerin iþ býrakmasý üzerine telaþlanan yöneticiler iþçilerle yaptýklarý toplantýda kurnazca davranarak ücretleri ödeyemedikleri için iþçilerden özür dilediler ve ücretlerin ödeneceði vaadinde bulunup bayram çalýþmasýný iptal ederek iþçileri evlerine gönderdiler. Bayram sonrasý ise fabrika yöneticileri, eylemi baþlattýðýný düþündükleri 12 iþçiyi iþten attýlar. Ýzmir Diþli ve Senkromeç Fabrikasý daha önce krize karþý aldýðý 'önlemlerle!' haber olmuþtu. Üniversitelerden akademisyenleri kriz danýþmaný olarak yüksek ücretle iþe almýþ ve kendi yarattýklarý krizin faturasýný iþçilere ödetmek için ne kadar akýllarý varsa sonuna kadar kullanmayý ihmal etmemiþler19 Eylülde Çapa Kýzýlay Kan Merkezi'nde sendikaya üye olduklarý için di. Krizi bahane gösterbaþka illere sürgün edilen 15 saðlýk iþçisi bu karara karþý çýktýklarý için 22 erek karýna kar katan Ekim’de iþten atýldýlar. Ýþlerine tekrar dönebilmek için mahkemeye baþvubirçok fabrika ya da þirran saðlýk emekçileri iþe iade davasýný kazandýlar. Son olarak Ankara'da ket gibi Ýzmir Diþli sendika üyesi olan 3 Kýzýlay iþçisi sendikanýn basýn açýklamasýna katýldýðý Fabrikasý da üretimini ve için tazminatlarý bile ödenmeden iþten atýldý. Kýzýlay araçlarýyla notere karýný katlayarak artýrmýþtýr. Ne var ki sömürü sisteminin iþleyiþi gereði götürülen iþçiler tehditler altýnda sendikadan istifa ettirilmeye çalýþýlýyor, iþçiler ve emekçiler bu karlardan tek kuruþ almadýðý gibi üstüne üstlük sendikadan istifa ettiriliyor. hak ettikleri ücretleri Krizin önceleri bizi teðet geçtiðini de alamýyor ve dahasý söyleyenler daha sonra aldýklarý çoðu zaman iþten kriz önlemlerinin de iþçiler için atýlarak açlýða ve yokÖzel sektör tüm acýmasýzlýðýyla sömürü ücretleri ve çalýþma koþullarýný pazarlýksýz olduðunu söylüyorlardý. Oysa sulluða terk ediliyor. belirlemesine de olanak saðlamaktadýr. ikiyüzlülükleri hergün bir kez daha çarklarýnda iþçi öðütürken, devlet de bir yük olarak gördükleri 'kadrolu memur' kavramýný Atamasý yapýlmayan öðretmenler platformu Krizle birlikte yaþanan ortaya çýkmaktadýr. Ýþten atmalarýn, sözleþmeli çalýþma, ücretli-vekil statüleriyle (AYÖP) tarafýndan 4 Aðustos'ta Abdi Ýpekçi yüzlerce küçük ve orta güvencesiz düþük ücretlere çalýþyok etmeye çalýþmaktadýr. Bu durumun maðParký'nda baþlatýlan açlýk grevi bu durumun çaplý iþ býrakma ve manýn koþularýný hazýrlayan durlarýndan olan atanmayan öðretmenler, televizyonlara taþýnmasýný saðladý. 3 gün grev iþçi sýnýfýnýn yasalarý tek tek meclisten geçirdiokullarda süren açlýk grevi ayný sorunu rahatsýzlýðýný ve iþçiler. Özel istihdam bürolarý ile ücretli-vekil yaþayan yüz binlerce öðretmen lerin býçak kemiðe köleliði resmileþtirdiler. Hemen statüsünde aylýk adayýnýn öfkesini ortaya çýkardý. dayandýðýnda hakkýný hemen her iþkolunda olduðu gibi 500-600 lirayla Platform üyeleri bu eylemden saðlýk iþkolunda çalýþanlarý ne pahasýna olursa çalýþmaya zorsonra platforma katýlan öðretmen mücadeleden alýkoymak için olsun arayacaðýný göslanmaktalar. sayýsýnýn binlere ulaþtýðýný ve tehditlerle sendikalaþma, örgütlenteriyor. Bugün farklý illerden katýlýmlar me hakkýnýn kullanýlmamasýný Ýþçi sýnýfý devrimci bir olduðunu dile getiriyor. Zaten engellediler ve engellemeye devam Türkiye'de yakenerji ve sýnýf bilinlaþýk 80 bin hemen iki hafta sonrasýnda ediyorlar. öðretmen ücretli yapýlan Baþbakanlýk yürüyüþü de ciyle þaha kalktýðýnda Ýþçi eylemleri ile güzel rüyalarý olarak çalýþýyor bunu kanýtlar nitelikteydi. Ücretli kendi öz örgütü olacak kabusa dönen patronlar ve onlarýn bir devrimci partinin ve atanamayan öðretmenlerin ve Eðitimiþlerini yürüten hükümet iþçi öncülüðünde egemen250 binden Sen'lilerin katýldýðý eylem, sýnýfýnýn direncini kýrmak ve birfazla öðretmen mücadelenin devlet politikasýna leri, patronlarý alaþaðý liðini bozmak için her türlü yasal bulunuyor. verilecek asýl cevap olduðunu edecektir. Bütün hayatý ve yasadýþý yola baþvurmaktan çeMEB'in yayýngösterdi. nasýrlý elleriyle, alýnkinmiyor. Ýþçi sýnýfý ise kendisine ladýðý raporlara Bugün gelecek korkusu her kes- teriyle var eden iþçiyöneltilen bu saldýrýlara karþý en iyi göre öðretmen imden emekçinin hayatýný kabusa lerin gücü karþýsýnda cevabý birlikte örgütlü mücadeleye açýðý 150 bin, çevirmektedir. Ýster ilkokul ister hiçbir güç dayanamakatýlarak verebilir. Dünyanýn her ancak her sene üniversite mezunu olsun, yacak ve daha güzel yerinde olduðu gibi yakýcý sorun sadece 15 bin emekçiler benzer sorunlarý farklý günler, daha yaþabilir iþçi sýnýfýnýn mücadele dalgasýný öðretmen meslek kollarýnda yaþamaktalar. bir dünya iþçilerin kucaklayabilecek bir öncü partinin atanýyor. Artan Temmuz ayýnda bir belediyeye mücadelesiyle yaratýlayaratýlmasýdýr. Hayatý yaratanlar, nüfus ve her temizlik iþçisi kadrosu için caktýr. Ýþçilerin birliði iþçiler, örgütlü mücadeleyi yükselsene mezun baþvuran 50 bin kiþiden 14 bin tecek ve kendi öz örgütünü olan yeni öðretkiþinin üniversite mezunu olmasý ve devrimci mücadelesi eninde sonunda iþçi öncülüðünde sömürü düzenini yýka- men adaylarý düþünüldüðünde bu rakam asla durumu ortaya koymaktadýr. Sermayenin cak ve mutlaka eþitliðin, özgüriktidarýnýn yollarýný kapatýlamaz. Devletin resmi politikasý haline saldýrýlarý karþýsýnda hiçbir sektörden lüðün, emeðin söz sahibi olacaðý gelen bu durum, öðretmenleri ücretli kölelik emekçilerin tek baþýna kurtulmasý düþünüle- açacaktýr. düzeni kuracaktýr. koþullarýnda çalýþmaya zorlamaktadýr. Ýster mez. Birbirine görülmeyen zincirlerle baðlý
DiPLOMA YETMEZ, MÜCADELE ZAMANI!!!
devlet okulu ister özel dershanelerde olsun bu durum deðiþmemektedir. Devlet, öðretmenlere kadro açmayarak, özel dershanelerin
olan sýnýf kardeþlerimizin ancak birlikte mücadelesiyle zafer yakýndýr. Birleþen Ýþçiler Yenilmezler!!!
8
Ýþçinin Yolu
Selin Anlattýklarý Eðer iþçi sýnýfýnýn tüm ezilenlerin öncüsü olarak kendisini yeni bir devrimci politik kültürün taþýyýcýsý olarak geliþtirmesini istiyorsak Eylül baþýnda cereyan eden ve iþçi sýnýfý bölgelerinde onlarca cana mal olan sel felaketinden gerekli sonuçlarý çýkarmak zorundayýz. Eldeki gayet açýk olan kimi gerçeklerden gerekli politik sonuçlara ulaþalým. Ýstanbul'daki ne kasýrga, ne tayfun ne de muson fýrtýnasýydý. Saðanak yaðýþtý Ýstanbul ve Tekirdað'da 40'a yakýn emekçinin canýný alan. Üstelik meteoroloji þiddetli yaðýþ uyarýsýný günler öncesinden yapmýþtý. Bütün bunlara raðmen ne bir önlem ne de baþka türlü bir çaba olmamýþsa bunun anlamý sömürü düzeninin ve onun efendilerinin iflasýný açýklamasýdýr. Sömürü düzenin efendileri düzenli olarak "güçlü Türkiye", "çaðdaþ Türkiye" diyerek bir yandan batýk durumda olan kendi düzenlerini övüyor ve meþrulaþtýrmaya çalýþýyor, bir yandan da ulusal gurur havasý yaratarak þovenizmi-milliyetçiliði körüklemeye gayret ediyorlar. Gelgelelim güneþ balçýkla sývanmýyor. Sel felaketi, sözde Avrupa kültür baþkenti olmaya hazýrlanan Ýstanbul'un gerçek halini, görmezden gelenlere, yokmuþ gibi davrananlara, gerçekler karþýsýnda kör numarasý yapanlara, onlarýn yakasýna yapýþarak gösterdi: Kral çýplak. Ýstediðiniz kadar cilalayýn allayýn pullayýn sömürü düzeninizin gerçek hali bu. Atatürk Hava Limanýna baðlanan kentin en iþlek otobanlarýndan Basýn Ekspress otoyolu metrelerce sular altýnda. Köprüler uçuyor, binalar yýkýlýyor, yollar çöküyor, sanayinin kalbi felç durumda... Rantçý, adam kayýrmacý, rüþvetçi anlayýþ sömürü düzeninin damarlarýna iþlemiþ durumda. Kar hýrsýnýn her þeyin önüne geçtiði vahþi yaðma düzeninin çarklarý her türlü rezillikle dönerken sistem hiç þüphesiz yeni felaketleri hazýrlamaktadýr. Milyonlarca emekçi saðlýksýz konutlarda, son derece geri çevresel þartlarda yaþamýný sürdürmeye çalýþmakta; güvencesiz bir yaþamda, sefil bir kentsel düzende, çürük çarýk yapýlarda yaþamaya zorlanmaktadýrlar. Suçlu; çok uzun saatler sömürülüp diþinden týrnaðýndan arttýrdýklarý paralarla baþýný sokabilecekleri bir derme çatmada can verenler midir?
Burjuva iktidar yüzsüzlük ve piþkinlikle doðayý suçlamakta, halký tedbirsizlikle itham etmektedir. Kapitalistlerin kabadayý prensi 15 yýl evvel kendisi büyükþehir belediye baþkanýyken ayný derelerin taþmasý sonucu insanlarýn yaþamlarýný yitirdiðini unutmuþa benzerken, insanlara mezar olan týr garajýnýn iþletmesinin kendisinin yakýn dostu olan bir kapitaliste ait olduðunun da gözlerden saklamaya çalýþýyor. Su havzalarý, dere yataklarý, kýyýlarý, vadileri ranta açan anlayýþýn doða karþýsýnda iflas etmesi, iflas ederken de çok sayýda insanýn canýn mal olmasý iþten bile deðildir. Tüm Marmara bölgesini vuran 19 Aðustos depreminde 50 bini aþkýn kiþinin ölümünün, 600 bin insanýn evsiz kalmasýnýn sorumlusu kimdir? Suçu üç beþ müteahhatin üzerine atarak sistemin aklamak mümkün müdür? Dizginsiz kar hýrsýyla emekçileri vadi tabanlarýnda çürük çarýk konutlarda yaþatan bu sömürü düzeninden baþkasý deðildir. Mesele bununla sýnýrlý deðildir. Türkiye'deki patron takýmý, kapitalistler Ýstanbul'u vuracak bir depremi beklemektedirler. Hatta direk söylersek sömürü düzeninin sahipleri her an olabilecek olan büyük bir depreme karþý hiçbir önlem almamakla kalmýyor, böyle bir depremin olmasýný bizzat istiyorlar. Böylelikle Ýstanbul'u yeniden kendi rant alanlarý dahilinde düzenleyebilecekler. Býrakýn þehirleri genel olarak þekillendiren bir kentsel bir planlamayý, sermayenin kar kapýsý sanayi bölgelerinin bile planlýlýðýndan söz etmek mümkün deðildir. Sanayi geliþigüzel örgütlenmektedir. Geçtiðimiz yýllarda Davutpaþa'da kaçak bir iþyerinde 33 emekçinin canýna mal olan patlama sonucunda da görüldüðü gibi sanayi merdiven altý usulünde en vahþi sömürüyü yürütecek tarzda örgütlenmektedir. Ýþçiler bir mal gibi minibüs kasalarýnda taþýnmaktadýr. 7 iþçi kadýnýn kapalý minibüste boðulmasýyla ortaya çýkan bu manzara doymak bilmez bir patronun iþi deðil, Türkiye'de fabrikalarda çalýþan emekçilerin karþý karþýya kaldýklarý bir olgudur. Düzenin sýnýfta kaldýðýnýn bundan daha iyi bir göstergesi olabilir mi?
Televizyon ekranlarýnda emekçileri çürük çarýk yapýlarda, mal gibi taþýndýðý kapalý minibüslerde ölüme mahkum edenler aklanýrken, yaðma yapan insanlar teþhir edilerek ortaya çýkan kokuþmuþluðun üstü örtülmek istenmektedir. Yaðma görüntüleri olsa olsa yoksulluðun bir göstergesi olabilir. Ki teþhir edilen insanlara dikkat edildiðinde karþýmýzdakilerin anormal insanlar deðil, her gün karþýlaþtýðýmýz türden bireyleri olduðu ortaya çýkmaktadýr. Ortada bir yaðma varsa emekçilerin alýnterinden çalarak depolarýný, kasalarýný dolduran patronlarýn yaðmasý vardýr. Büyük bir yüzsüzlükle Ýslamcý vakýflar sel felaketinden sonra bölgede iþbaþý yaparken bir yandan düzen adýna yaralarý sarýp kaderci bakýþlarýyla öfkenin hedefini þaþýrtmaya
uðraþýrken diðer yandan da yoksul emekçiler arasýnda etkilerini artýrmaya çalýþmaktadýrlar. Ýslamcý vakýflarýn yolsuzluk, rüþvet çarklarýyla nasýl iç içe geçtiðini, Tayyip gibilerin zenginliðin görkemini yaþarken yoksul emekçileri çýkardýklarý yasalarla sömürünün, yoksulluðun katmerlisine mahkum ettiklerini iyi biliyoruz. Dizginsiz kar hýrsý, yaðmacý zihniyet ve üzerine yükseldiði sömürü düzeni, emekçilerin yarattýðý toplumsal zenginlik amansýz bir biçimde bir avuç kapitalist için harcanmakta ve onlarýn emperyalist rekabeti için silaha vb.'ne yatýrmaktadýr. Bu düzen içinde daha nice felaketler emekçilerin katlanýlmasý zor yaþamýný vurmaya devam edecektir. Bu tarz felaketler iþçilere emekçilere onurlu insanca bir yaþam için sömürü düzenine karþý durmasý gerektiðini anlatmaktadýr. Emekçileri geleceðini ellerine almaya; bu uðurda mücadeleye çaðýrýyoruz.
Ýþçinin Yolu
9
IMF Toplanýrken "Asýl Düþman Ýçerde!" Sloganýný Yükseltelim! IMF ve Dünya Bankasý'nýn yýllýk toplantýlarý 54 yýl sonra ikinci kez Türkiye'de düzenlenmiþ olacak ve Türkiye bunun gerçekleþtiði ilk ülke olacak. Bugünlerde burjuva medyanýn öve öve bitiremediði konularýn baþýnda bu geliyor. Ancak, kapitalizmin patronlarýnýn biraraya geleceði IMF ve Dünya Bankasý'nýn yýllýk toplantýlarýndan iþçi ve emekçi sýnýflar yararýna kararlar çýkacaðýný söyleyemeyiz. Zira Türkiye'nin düzenlemekle övünç duyduðu, uðruna trilyonlar akýtarak saraylar inþa ettiði toplantýlarda emekçi sýnýflara yönelik yeni saldýrýlar, krizle birlikte çöküþe geçen kapitalizme nasýl hayat verileceði ve bunun uðruna uygulanacak yýkým politikalarý tartýþýlacak. IMF'nin tarihçesine kýsaca bir göz gezdirildiðinde, politikasýnýn tamamen kapitalist sistemi ayakta tutmak üzere oluþturulduðu karþýmýza çýkacaktýr. IMF ve Dünya Bankasý 1944 yýlýndaki Bretton Woods anlaþmasýyla II. Dünya Savaþý'ndan galibiyetle çýkan ve ekonomik olarak dünyanýn en güçlü ülkesi haline gelen ABD'nin savaþtan yýkýmla çýkan ülkelerin burjuvazisine mali yardým yapmasý amacýyla oluþturuldu. Özellikle iþçi sýnýfý hareketinin tüm dünyada yükseldiði 1960 ve 1970'li yýllarda IMF'nin yönelimlerinden birisi de Arjantin, Brezilya, Þili gibi ülkelerde sýnýf mücadelelerini ezen askeri diktatörlükleri desteklemek olmuþtur. 1980'lerle birlikte iþçi sýnýfý mücadelelerinin geri çekilmesinin ardýndan ise neoliberal saldýrýlarýn temel destekleyicileri olan kurumlar haline geldiler. Ýstanbul'a Yeni Saldýrý Hazýrlýklarý Ýçin Geliyorlar! Türkiye büyük sermayesi IMF ile yeni anlaþmalar imzalayýp krizin bedelini emekçilerin üzerine yýkmanýn yollarýný ararken, uluslararasý sermaye içinse asýl sorun mevcut krizin en az hasarla atlatýlmasý olarak görünüyor. Nitekim bu seneki yýllýk toplantýlarýn temel gündemi küresel krizden çýkýþ yolunun saptanmasý, finans sisteminin yeniden rayýna oturtulmasý olarak belirlendi. IMF ve Dünya Bankasý yýllýk toplantýlarýndan kýsa bir süre önce yapýlan G-20 toplantýsýnda bunun sinyalleri net bir biçimde verildi. Türkiye büyük sermayesi emperyalist odaklarla yakýnlaþmanýn içerisine girmeye çabalarken, IMF toplantýlarýný bunun bir fýrsatý olarak görmekten gerek duymuyor. Ýstanbul'da onlarca kiþinin göz göre göre öldüðü sel felaketi sýrasýnda, toplantýlarda kullanýlacak, trilyonlar akýtarak inþa ettikleri saraylar için þaþaalý törenler hazýrlamaktan geri durmuyorlar.
IMF'ye Karþý Mücadele de Sloganýmýz "Asýl Düþman Ýçerde!" IMF ve Dünya Bankasý yýllýk toplantýlarý yaklaþýrken birçok sol çevrede toplantýya karþý eylemlerin hazýrlýklarýna giriþmeye baþladý. Ancak, ideolojik olarak IMF konusuna yaklaþýmda bugüne kadar ortaya çýkan çarpýklýklarýn üzerine gitmek toplantý karþýtý eylemliliklerin sýnýf çizgisine girmesi için zorunludur. Sermayenin bugüne kadar emekçi sýnýflara karþý yürüttüðü birçok saldýrýnýn sorumluluðu IMF ve Dünya Bankasý'na yüklenmiþ ve emekçi sýnýflarýn Türkiye büyük sermayesine yönelik öfkelerinin önüne set çekilmiþtir. IMF, Türkiye sermayesinin emekçi sýnýflara saldýrarak krizi aþmasýna kýlavuzluk etse de yaðmanýn kaymaðýný büyük sermaye cebine indirmektedir. Sol içinde emekçi sýnýflarýn yoksulluðunun sorumluluðu IMF, Dünya Bankasý'na yükleyenler, ülke egemenlerini karþýlarýna almak istemeyen düzen içi unsurlardýr. Bugün her ne kadar sermaye iktidarý IMF ile anlaþmamakta direniyormuþ pozlarýna yatsa da özünde Türkiye sermayesinin uyguladýðý programýn IMF'ninkinden öz olarak farký bulunmamaktadýr. Bu nedenle Türkiye'de iþçi ve emekçi sýnýflarýn fakirliðinin, sefaletinin sorumluluðu doðrudan IMF ve Dünya Bankasý üzerine yýkýlamaz, bu büyük sermayenin politikalarýnýn doðrudan bir sonucudur ve IMF'ye karþý mücadelede asýl hedefimiz onun yerel ayaðý olan sermayenin iktidarýný devirmek olmalýdýr. Bu da ancak küçük burjuva-milliyetçi bir rotanýn ötesinde, sosyalist devrimin gerçekleþtireceði bir görevdir.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi
K A P Ý TA L Ý Z M Ý N K A N L I OY U N U: I I . D Ü N YA S A V A Þ I
uðruna savaþ baþlatan emperyalistler, ikiyüzlü bir þekilde faþist ve ýrkçý rejimlere de (Portekiz'deki Salazar diktatörlüðü, Güney 50 milyona yakýn insanýn ölümüyle sonuçlanan Ýkinci Afrika'daki Apartheid rejimi vs.) kendi Dünya Savaþý'nýn sona ermesinin üzerinden 64 yýl saflarýnda yer açýyordu. geçti. Ýlki 6 Aðustos 1945'te Hiroþima'ya, diðeri 9 Savaþlarýn, devrimci bir atýlýmdan yoksun Aðustos 1945'te Nagasaki'ye atýlan atom bombalarý emekçi sýnýflar açýsýndan kaçýnýlmaz bir yýkým savaþý sonlandýrmýþtý. Emperyalist barbarlýk düzeninin olduðu açýk bir gerçektir. Nitekim egemen efendileri, gerektiðinde çýkarlarý için milyonlarca sýnýflar savaþa girmeleriyle birlikte emekçi insaný gözlerini kýrpmadan ölüme gönderebileceklerini sýnýflarý yaydýklarý þoven zehirle birlikte teslim ve tüm dünyayý kana bulayabileceklerini bir kez daha almak ve kardeþ halklarýn kýrdýrýlmasýnda bir göstermiþlerdi. Ýnsanlýk bugün de benzer vahþetleri araç olarak kullanmak isterler. Ancak kimi yaþamaya; Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda da dönemlerde de emekçi sýnýflarýn teslimiyetten emperyalist savaþlara, katliamlara tanýklýk etmeye kurtulup kendi egemen sýnýflarýna karþý devam etmektedir. Nitekim geleceðin de bu doðrultuda mücadeleyi yükseltmelerine rastlanmýþtýr. þekilleneceðinden kimsenin kuþkusu yok. Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda Rusya'da Emperyalist savaþlar gökten zembille inen veya bin bir yaþanan tam da bu duruma bir örnekti. Savaþýn türlü hurafelere dayanan nedenlerle çýkmazlar. Ne baþýnda þoven milliyetçi dalgaya kolayca A B D ’ n i n H i r o þ i m a ’ y a a t ý ð ý a t o m b o m b a s ý kapýlan iþçi sýnýfý için savaþýn kara bulutlarý Birinci Dünya Savaþý'nýn çýkmasýnýn nedeni bir Sýrp y ü z b i n l e r c e i n s a n ý n ö l ü m ü n e n e d e n o l d u . çabucak daðýldý ve Ekim Devrimi'nin kapýlarý veliahtýnýn öldürülmesiydi, ne de Ýkinci Dünya Savaþý'nýn ana nedeni Nazi'lerin Polonya'yý iþgal karanlýk sayfalardan birisi de faþizme karþý takýnýlan aralandý. etmesiydi. Emperyalist savaþlar kökenlerinde bir dizi tutum oldu. SSCB 1930'lu yýllarýn ilk yarýsýnda Tabi ki, bu süreçte II. Enternasyonal'in yurtseverlik iktisadi ve siyasal nedenleri barýndýrýrlar. Ýkinci Dünya Avrupa'daki faþist iktidarlara karþý ýlýmlý addettiði çaðrýlarý emekçi sýnýflarý savaþ karþýsýnda kötürüm Savaþý'nýn yollarý da kapitalist sistemin içine düþtüðü ABD ve Britanya baþta olmak üzere Batýlý emperyakýlmýþtý. Bu devrim mücadelesi açýsýndan bir çöküþü derin krizle, Avrupa'da patlak veren devrimci süreçlerlistlerle ittifak arayýþýna giriþti. Ancak, Batý'nýn ifade ediyordu. Lenin bu çöküþü Kasým 1914'te þu þele, emperyalistler arasý rekabetle döþenmiþtir. SSCB'ye karþý yaklaþýmýna hakim olan hava þüphecikilde dile getiriyordu: "Sosyalistlerin görevi her þeyden Ýkinci Dünya Savaþý Öncesi Siyasal Ortam likti. Bunun üzerine SSCB'nin politikasý Nazilerle önce savaþýn anlamýný açýða çýkarmak ve egemen Kapitalizmin bugüne kadar içine düþtüðü en derin anlaþýlmasý temeline oturdu. Bu durum SSCB'de hakim sýnýflar, toprak sahipleri ve burjuvazi tarafýndan savaþý bunalým olan 1929 Büyük Buhran'ý dünyada ve olan bürokratik kastýn, çýkarlarý gerektirdiðinde savunmak için yayýlan yalanlarý, safsatalarý, yurtsever Avrupa'da emperyalistler arasý rekabette bir dizi siyasal faþizmle uzlaþmaktan bile çekinmeyeceðinin bir kanýtý palavralarý acýmasýzca teþhir etmektir… II. Enternasdenklemi deðiþtirmiþti. Güneþ batmayan imparatorluk oldu. Nazi Almanya'sý ile Stalinist SSCB arasýnda yonal'in çöküþü geride býraktýðýmýz (barýþçýl denen) Ýngiltere'nin emperyalist piramidin zirvesindeki yerini imzalanan "Saldýrmazlýk" Paktý'nýn en önemli konutarihsel koþullarýn hazýrladýðý ve son yýllarda ABD'ye býrakmasý, faþizmin Almanya ve Ýtalya'da iktilarýndan birisi de ironik bir þekilde Avrupa'nýn paylaþýl- Enternasyonalde fiilen egemenlik saðlayan dara gelmesiyle hegemonya mücadelesinde saldýrganmasýydý. Anlaþma uyarýnca Nazilerin Polonya'nýn oportünizmin çöküþüdür." Nitekim bu çöküþ karþýsýnda laþmalarý, Stalinist karþý devrimle birlikte kapitalizme batýsýný ve Litvanya'yý iþgal etmesi öngörülürken, devrimci enternasyonalizmi yükselten Bolþevikler iþçi dönüþ yapan SSCB'nin emperyalist planlarýný masaya Doðu Polonya, Letonya ve Estonya SSCB'ye býrakýlýsýnýfýný iktidara taþýyan temel güç olmuþtur. Benzeri bir yatýrmasý Avrupa'da ve dünyada statükonun bozulmasý- yordu. SSCB ile Nazi Almanyasý arasýndaki anlaþma durum II. Dünya Savaþý'nda farklý þekillerle de olsa na neden oldu. 1930'larda tüm uyarýnca Polonya önce Naziler gerçekleþmiþtir. Örneðin, Yunanistan'da Nazi iþgaline dünyada krizin etkilerini hafiflettarafýndan iþgal edilmeye karþý direniþ, burjuva rejimin çöküþüyle birlikte ülkenin mek için devreye sokulan korubaþlanacak, daha sonra SSCB temel siyasi yönelimini belirlemiþ ve direniþi yürüten macý ekonomi modelleri de Polonya'nýn geri kalanýný Nazi komünistleri kolayca iktidarý alabilecek konuma getirdevletlerin iktisadi çýkarlarýný iþgali tehlikesi dolayýsýyla iþgal miþtir. Ancak, tarihte bu iradi atýlýmý gerçekleþtireyoðun bir milliyetçilik eþliðinde edecekti. bilmek için gözünü iþçi iktidarýna çevirmiþ bir önderkorumasýna ve hatta gerektiðinde SSCB ve Nazilerin Polonya'yý liðin gerekliliði Yunanistan'da da kendisini göstermiþ, saldýrganlaþmasýna neden oluyorbirlikte iþgalinin ardýndan iktidar Yalta Konferansý'nda II. Dünya Savaþý sonrasýndu. Hitler'in niyetinin Polonya ile da Avrupa'yý paylaþmak üzere Ýngiltere ve ABD ile Dünyanýn yükselen gücü ABD, sýnýrlý olmadýðý anlaþýldý. anlaþan SSCB'nin müdahalesiyle geri tepilmiþtir Stalin ve Ribbentrop (Hitler’in Dýþiþleri 1930'lu yýllarda emperyalist planNaziler SSCB'ye saldýrarak (Yunanistan, Stalin tarafýndan Ýngiliz egemenliðine tesBakaný) “Saldýrmazlýk” Paktý’ný larýný Uzak Asya üzerinde kurguKafkasya üzerinden lim edilmiþtir). Neticede, II. Dünya Savaþý yeni bir imzaladýktan sonra gülümserlerken. luyordu. Bu noktada ABD'yi en Ortadoðu'ya inmeyi planladýlar. devrimin ebeliðini üstlenip, yeni bir dünya devrimi dalçok rahatsýz eden durum Japonya'nýn bu bölge Hitler'in SSCB'ye saldýrmasýnýn ardýndan politikalar gasý yaratýp insanlýðý refah ve barýþ dolu günlere taþýyaüzerindeki dur durak bilmeyen saldýrganlýðýydý. Özeltersi yönde deðiþti ve bir anda Sovyet propagandasýnýn bilecekken; insanlýðýn kaderini yeniden sömürü likle Japonya'nýn geniþ Çin pazarý üzerindeki temelini daha dün kol kola girilen Nazilere karþý düzeninin boyunduruðuna terk etmiþtir. hâkimiyet kurma çabasý gelecekte ABD'nin bu bölgeyi "sosyalist anavatan"ýn savunulmasý oluþturdu. ABD ve Nitekim bunun insanlýk adýna bedelinin ne olduðunu az sýcak çatýþma alanlarýna dönüþtürmekten çekinmeyeÝngiltere ise Nazilere savaþ açarlarken söylemlerini çok tarih bilgisi olan herkes bilmektedir. Toplama ceðinin bir belirtisiydi. genel olarak burjuva demokrasisi üzerine kuruyorlardý. kamplarý, savaþta ölen 50 milyon kiþi, yýkýlan kentlerle Öte yandan emperyalist sistem için bir baþka sorun da, Savaþýn dengesini deðiþtiren en önemli olay ABD'nin birlikte sefalete sürüklenen milyonlarca insan, atýlan Almanya'yý devrimin pençesinden kurtarmak adýna katýlýmý oldu. Emperyalist piramidin zirvesindeki yeriatom bombalarý sonrasý bedelini sonraki kuþaklarýn da iktidara gelmesine destek olduklarý Nazi'lerin dizginni, savaþta oynayacaðý etkin rolle pekiþtirmek isteyen ödediði bir yýkým ve katliam… Tüm bu örnekler insanlenemeyen saldýrganlýðýydý. Nitekim emperyalist sisABD içinse savaþýn bahanesi Japonya'nýn Pearl lýðýn emperyalist sistem içerisinde sadece iki seçiminin temde yükselmenin tek yolunun aðýr sanayinin Harbour saldýrýsý oldu. ABD bu saldýrýyý bahane ederek olduðunu, yani ya sosyalizm ya da barbarlýk olduðunu güçlendirilmesinden geçtiðini bilen ve sanayileþme emperyalist hegemonya için girdiði savaþý, savunma açýk bir þekilde dile getirmektedir. için gerekli kaynaklara ulaþmak adýna sömürgelere göz kýlýfýna bürüyerek þekillendirdi. Ýkinci Dünya Savaþý'nýn geliþimi, savaþ yýllarý ve etkidiken Hitler, emperyalistleri sadece kendi çýkarlarýna Savaþ, Yýkým, Katliam… leri bir gazete sayfasýna sýðmayacak derinlikte zarar verdiði oranda rahatsýz ediyordu. Hitler bu yolda Savaþýn neden baþladýðý ve nasýl geliþtiðinden de önem- sonuçlarý içerisinde barýndýrmaktadýr. Ýnsanlýk tarihinin yalnýz da deðildi, nitekim benzer bir süreç en büyük kýyýmý, emperyalist barbarlýðýn çýkarlarý li olan ve kapitalist sistemi teþhir eden yönü ise insanMussolini'nin iktidara geldiði Ýtalya için de geçerliydi. uðruna on milyonlarca insaný ölüme göndermekten çelýða yaþattýðý felakettir. 2. Dünya Savaþý insanlýða hak Savaþ Yýllarý etmediði felaketleri yaþatmak için elinden geleni ardýna kinmeyeceðinin göstergesi olmuþtur. Emperyalist savaþlarýn son bulmasý ancak iþçi sýnýfýnýn burjuvaziyi Ýkinci Dünya Savaþý, 1 Eylül 1939'da Polonya'nýn koymadý. Ýnsanlýk, Ekim Devrimi ile baþlayarak tüm tarihin çöplüðüne göndermesi ve enternasyonalist bir Naziler tarafýndan iþgal edilmesiyle birlikte baþladý. bir on yýl boyunca sömürü düzeninin yarattýðý cenderebirliktelik oluþturmasýyla mümkündür ve bunun tek Avrupa'yý baþtan aþaðý iþgal etmeyi kafasýna koyan den çýkýþýn yolunu ararken, kendilerini dünyada yolu bizlere devrimci Marksist Hitler'in saldýrganlýðý Batýlý emperyalistlerin savaþa yaratýlan cehennemin içerisinde geleneðin miras býraktýðý sürekli katýlýmý için oldukça meþru bir bahane oluþturuyordu. buldu. devrim rotasýdýr. Lenin'in þu sözlerAslýnda baþlangýçta politikalarýný Nazi Almanya'sýnýn 2. Dünya Savaþý'nýn ve Nazi le ifade ettiði gerçek her zaman saldýrganlýðýný yatýþtýrma ve ileriki dönemde SSCB'ye Almanya'sýnýn sembolleri haline gelen bizlerin yol göstericisi olacaktýr: karþý bu saldýrganlýktan yararlanma üzerine kuruyortoplama kamplarý insanlýk tarihinin "Savaþlar, ancak, bir tek ülkede lardý. Ancak Hitler Fransa'dan baþlayarak Avrupa'yý dehþet kaleleri olarak not düþüldüler. deðil, bütün dünyadaki burjuvaziyi baþtan aþaðý istila edince bu politikanýn iflasý belirdi. Milyonlarca Yahudi bu toplama devirir, yener ve mülksüzleþtirirsek, ABD ve Ýngiltere'nin savaþýn baþlangýcýnda Hitler'in kamplarýnda gaz odalarýna gönderildi, o zaman olanaksýz duruma gelir.” ordusuna fazla sýkýntý çýkarmamalarý bu politikanýn bir iþkencelerden geçirilerek katledildi. ürünüydü. Ýþin ironik tarafý bu dehþeti yaratan Fikret Seyhan Toplama kampýndan bir görüntü II. Dünya Savaþý yaklaþýrken, Stalinizmin imza attýðý Nazilere karþý sözde bir demokrasi
Sýnýfýn Hafýzasý
Ýþçinin Yolu
Sýnýf Hareketinin Karanlýk Dönemi: 12 Eylül 1980, Türkiye tarihinin en önemli dönemeçlerinden birisidir. Egemenlerin gerçekleþtirmek istedikleri neoliberal modele geçiþin önündeki en önemli engellerden birisi olan iþçi sýnýfý mücadelesini ve devrimci hareketi ezmek için baþvurduklarý 12 Eylül darbesi sonraki kuþaklarýn hafýzasýnda derin izler býraktý. Darbeden sonra devrimciler ve iþçi sýnýfýnýn örgütlü kesimleri üzerinde kurulan baskýlar, iþkenceler, idamlar ve zindanlar egemenlerin sol hareketi tümüyle yok etmek amacýyla kaçýnmadan devreye soktuklarý araçlar oldu. Emekçi sýnýflarý vahþi kapitalizmin en aðýr saldýrýsýna mahkum eden, ülkeyi bir iþkencehaneye çeviren ve uzun yýllar gitmeyecek bir yýlgýnlýk hissi býrakan 12 Eylül rejimi üzerinden geçen 39 yýlýn ardýndan bile öfkeyle anýlmaya devam etmektedir. 12 Eylül'ün acýlarý onun yarattýðý yýkýmýn altýnda kalan kuþaklar tarafýndan günden güne aktarýlmaktadýr. Yenilgi psikolojisi mücadeleye atýlan veya devrimci mücadelenin içerisinde yer alabilecek yeni nesillerin bilinçlerinde de yer etmektedir. Bugün örgütlenmenin önünde duran en büyük engel bu psikolojidir ve bunun aþýlmasý ancak 12 Eylül'ün siyasal sonuçlarýnýn, yenilginin nedenlerinin tutarlý bir þekilde sorgulanabilmesinden geçmektedir. 1970'lerde kapitalizmin altýn çaðý sonlanmýþtý. 1970'lerin ilk yarýsýnda patlak veren bunalým döneminin ana hatlarýný kar haddindeki azalma oluþturuyordu. Sermaye de stratejisini buna göre belirledi. Bu strateji gereðince "kemer sýkma" yani ücretlerin düþürülmesi, istihdam güvencelerinin gevþetilmesi, sosyal devlet harcamalarýnýn geriletilmesi ve buna benzer yollarla kar haddinin toparlanmasýný saðlanacaktý. Bir baþka deyiþle bunalýmýn yükü iþçilere ödetilmeye çalýþýlýyordu. Bu politikalarýn uygulanmasý içinse iþçi sýnýfýnýn eylemliliðini kýrmak þarttý. Sermayenin uluslararasý niteliði ve krizin boyutlarý düþünülünce çözümün tek bir ülkeyle sýnýrlý kalmasý beklenemezdi. Kriz Latin Amerika'ya, Uzak Asya'ya da sýçradý. Dolayýsýyla kemer sýkma ve uyum politikalarý tüm dünyada yaygýnlaþtý. Neoliberal politikalarýn hayata geçmesi için burjuvazi tarafýndan uygulanan politikalar; Amerika ve Avrupa'da iþçi örgütlerinin zayýflatýlmasý ve uygulanan ideolojik kuþatmadan, Türkiye gibi ülkelerde 12 Eylül rejimine benzer rejimlerin -Þili'de Pinochet rejimi gibi- vahþi yöntemlerine kadar geniþ bir yelpazeyi kapsar. Yani 1980'de Türkiye'de yaþananlar dünyadaki genel geliþmelerden baðýmsýz deðerlendirilemez. Kapitalizmin durgunluk eðilimi Türkiye'ye 1977'de sýçradý. Devlet desteðine dayalý, iç pazara dönük ithal ikameci sermaye birikimi modeli yerli sermayenin ihtiyaçlarýna cevap vermekten uzak bir hal almýþtý. Uluslararasý sermaye ve yerli sermayenin çýkarlarý Türkiye'nin emperyalist pazara tam entegrasyonundan geçiyordu. Ancak bu yeniden yapýlanmayý, keskin dönüþümü iþçi sýnýfýnýn yoðun mücadelesine raðmen gerçekleþtirmek mümkün deðildi. Bunun için gerekli sert müdahale 12 Eylül'de ordu tarafýndan gerçekleþtirilecekti ve 12 Eylül darbesinin sýnýfsal açýdan hangi noktada durduðunun en yalýn ifadesi kendini Türkiye Ýþveren Sendikalarý Konfederasyonu Baþkaný Halit Narin'in þu ifadesinde bulacaktý: "Bugüne kadar biz aðladýk onlar güldü; þimdi sýra bizde." Yeni model tartýþmalarý 1978'in ortalarýna doðru iyice ayyuka çýkmýþtý. Bu yeni model çerçevesinde iþçilerin sosyal haklarýnýn geri alýnmasý, ücret ve maaþlarda önemli ölçüde gerilemeye gidilmesi zorunluydu. Bunun yanýnda sýnýf hareketi iyice yükselmiþti ve sosyal haklarda böyle bir duraklamaya fiilen izin vermiyordu. Türkiye'de sýnýf mücadelesi 1960'lardan itibaren gözle görülür bir canlýlýða ulaþýyordu. 68 hareketinin tüm dünyayý saran rüzgarý Türkiye'de de gençlik hareke
11
12 Eylül Darbesi
tinin tepe noktasýna ulaþmasýný saðlamýþtý. Türkiye Ýþçi Partisi (TÝP) kurulup parlamentoya girmiþ; iþçi sýnýfýnýn yoðun mücadelesinin bir sonucu olarak DÝSK kurulmuþtu. 1970 yýlýnda sendika bürokrasisini paniðe düþüren, burjuvaziyi sýkýyönetime baþvurmak durumunda býrakan niteliðiyle 15-16 Haziran iþçi sýnýfýnýn gücünü gösteriyordu. Yükselen sýnýf mücadelesini ve sol muhalefeti bastýrmak için 12 Mart 1971'de askeri cunta devreye girdi. 12 Mart cuntasý sola ve iþçi hareketine kýsmi darbeler vurmakla birlikte; devrimci hareketi tümüyle ortadan kaldýramadý. 12 Mart'tan sonra Bülent Ecevit'in yönetiminde CHP, sýnýf mücadelesinin sistemin sýnýrlarý içinde tutulmasý için burjuva düzenin imdadýna yetiþti ve emekçi sýnýflarla, kendisini devrimci addeden pek çok örgütün desteðini arkasýna aldý. Türkiye solunun ve sendikalarýn da "katkýsýyla" kýsa bir süre içinde yeni görüntüsüyle emekçi kitleler için bir çekim merkezi, bir "umut" haline geldi. 12 Eylül'e gelene kadar birtakým hamlelerle uluslararasý sermayeye eklemlenme politikalarý daha "yumuþak" metotlarla uygulanmaya çalýþýldý. Bu durumun en baþat örneði 24 Ocak kararlarýdýr. Bu kararlar, neoliberal modele geçiþi saðlayacak olan kararlardý. Ancak bu kararlarý hayata geçirmek için onun somut koþullarýný da yaratmak; yani iþçi hareketini ve solu ezip geçmek, etkisiz hale getirmek gerekiyordu. Sonuçta 24 Ocak 1980'de alýnan kararlar 12 Eylül'e kadar ancak bazý tamamlayýcý düzenlemeler olarak hayata geçirilebildi. Bu kararlar asýl ifadesini 12 Eylül darbesiyle bulacaktý. Egemen sýnýfýn geçiþ denemeleri zayýf adýmlardan öteye geçemedi. Bunun üzerine mevcut durumda bu yeni ekonomik modelin uygulanamayacaðý ve çarenin olaðanüstü bir müdahalede olacaðý netliðe kavuþtu. Bu müdahalenin gerçekleþtirilmesi durumunda egemenleri asýl düþündüren mesele iþçi sýnýfýnýn ve devrimci örgütlenmelerin nasýl tepki göstereceðiydi. Bu tepkinin boyutlarýný anlayabilmek adýna egemen sýnýflar 70'li yýllar boyunca bir dizi provokasyon, katliam, suikast örgütlemekten çekinmediler. Bazýlarý gizli kontra örgütlenmeler aracýlýðýyla, bazýlarý da faþist hareket maþa olarak kullanýlarak gerçekleþtirildi. Bu provokasyonlarýn ilk örneði Türkiye tarihinde en büyük iþçi gösterilerinden birisi olan 1 Mayýs 1977 olarak gösterilebilir. Kontra örgütlenmelerin eliyle gerçekleþtirildiði ayyuka çýkan katliam sonucunda 36 kiþi katledildi. 16 Mart 1978'de Beyazýt'ta 9 devrimci katledildi. Yine faþistler eliyle 1978 yýlýnda Bahçelievler'de 7 TÝP'li, Maraþ'ta ise 118 Alevi katledildi. DÝSK Baþkaný Kemal Türkler bu dönemde suikaste uðradý. Tüm bu saldýrýlara karþýn, devrimci hareket ve iþçi sýnýfý mücadelesi üzerinde etkin olan sendikal bürokrasiyi yönlendiren siyasal hareketler tepkiyi örgütleyemedi. Darbe öncesi devrimcilerin tepkisinin ölçüldüðü son sýnav da Fatsa deneyimiydi. Fatsa'daki yerel yönetim anlayýþý egemen sýnýfý son derece rahatsýz ediyordu. Devlet Fatsa'yý düþürmek için düzenlediði operasyonda da en ufak bir direniþle karþýlaþmadý. Ýþçi sýnýfýna ve devrimcilere yönelik saldýrý politikasý 12 Mart'ýn ardýndan sol hareketin yeniden toparlanmasý üzerine egemenler tarafýndan tekrar devreye sokuldu. Bu politikanýn temel direklerinden birisini de faþist hareket oluþturuyordu. Faþizmin yükseliþiyle bir yandan solun muhtemel bir darbe karþýsýnda nabzý yoklanýyordu. Bir yandan da terör eylemleri ve kitlesel provokasyonlarla toplumda otoriter devlet beklentisi yayma çabasý görülüyordu. Ýþ imkanlarý faþist militan
lara tahsis ediliyordu ve faþistler sendikal harekete ve iþçi hareketine karþý silahlý güç olarak kullanýlýyordu. Ýskenderun Demir Çelik, Ýzmir Aliaða Petrol Rafinerisi, Seydiþehir Alüminyum Tesisleri ve Ýzmir Tariþ gibi alanlar hep ayný tip faþist örgütlenmenin görüldüðü yerlerdi. Bir yandan da Ýstanbul Profilo'da görüldüðü türden faþist militanlarýn fabrika dýþýnda öncü iþçilere silahlý saldýrýlar yönelttikleri durumlarda söz konusuydu. Þiddetini gittikçe arttýran faþist saldýrýlara karþý solun yükselttiði mücadele programý ve biçimleri tutarlýlýktan uzaktý. Bu mücadele biçimi sýnýf hareketinden uzaklaþýyor ve siyasal bilinci ilerletici bir noktada durmuyordu. 1977 yýlýyla birlikte artan faþist saldýrýlara sol; sýnýf mücadelesini temel alan cevaplar vermek yerine, misilleme ve küçük gruplarýn çatýþmasýna dayanan bir pratikle cevap veriyordu. Faþist yapýlanmanýn en güçlü olduðu alan kitleselliðe ihtiyaç duyulmayan bu sokak kavgalarý iken, iþçi sýnýfýnýn faþizme karþý mücadelesinde kullanmasý gereken güç, üretimden gelen gücüydü. Faþizme karþý sýnýf savaþýnýn yükseltildiði bir örnek 16 Mart katliamýndan sonra düzenlenen "Faþizme Ýhtar Grevleri ve Yürüyüþleri" idi. Bu eylemlikler faþist hareketi yaratan, besleyen burjuvaziye indirilen darbelerdi. Ne var ki DÝSK bürokrasisinin eylemleri bitirme kararýyla burjuvazi ve faþist hareket rahat bir nefes aldý. Sýnýf devreye girdiðinde faþizmin nasýl etkisiz hale geldiðinin görülmesine raðmen sol, esasýnda burjuvazinin ekmeðine yað süren siyasal perspektiften yoksun mücadele yöntemlerini kullanmaya devam ediyordu. Egemenler, Özel Harp Dairesi bünyesinde oluþturulan kontrgerillanýn, faþist çetelerin eliyle uygulanan terörü, bir sað-sol çatýþmasý olarak gösterdi. Emekçi kitleler tam anlamýyla terörize edilmiþ, ne pahasýna olursa olsun can güvenliðinin saðlanabileceði herhangi bir çözüme razý hale getirilmiþti. Sürüp giden faþist terör kampanyalarý, katliamlar ve toplumun her yanýný saran þiddet nedeniyle, "huzur" ana problem haline gelmiþti. Bu durumda ordunun yönetime el koymasý, "huzurun saðlanmasý", toplumun içine sürüklendiði bunalýmdan çýkabilmesi için en yakýn çözüm yolu olarak gösterildi. 11 Eylül'ü 12 Eylül'e baðlayan gece radyoda, Kenan Evren adýna; "TSK'nýn Ýç Hizmet Kanunu'ndan aldýðý yetkiye dayanarak emir komuta zinciri içinde ülke yönetiminin bütününe el koyduðu" duyuruldu. Ýþçi sýnýfý ve devrimci hareket için uzun sürecek karanlýk yýllar böylece baþlamýþ oldu. 23 bin 677 dernek faaliyetten men edildi; 650 bin kiþi gözaltýna alýndý. 50 bin kiþi siyasi mülteci olarak Avrupa'ya sýðýndý; 7 bin kiþi için idam cezasý istendi. 517 kiþiye idam cezasý verildi ve 50 kiþi idam edildi. Yaklaþýk 200 kiþi iþkence edilerek öldürüldü. Türkiþ dýþýndaki tüm sendikalar kapatýldý. Ýþçi sýnýfý sistemli bir baský temelinde apolitize edildi. 12 Eylül'ün hemen ardýndan 24 Ocak kararlarý uygulamaya kondu. Parlamentarizme geri dönüldükten sonra da iþçi ve emekçilerin bunalýmýn tüm faturasýný ödemesi demek olan bu kararlar sorunsuz biçimde uygulanmaya devam etti. 12 Eylül öncesinde elde edilen demokratik haklar ve örgütlü mücadelenin kazanýmlarý 12 Eylül askeri darbesiyle geri alýnmýþtýr. Patronlar, sýnýf mücadelesi yükseldiðinde istediði her politikayý rahatlýkla uygulayamaz. Emekçilerin biraz daha sömürülmesi demek olan planlar iþçi sýnýfýnýn direnciyle karþýlaþtýðýnda burjuvazi kendi yasalarýný da ihlal ederek türlü saldýrýlara baþvurur. Sömürü düzeni ortadan kalkmadan onun yarattýðý katliamlar da, barbarlýk da ortadan kalkmayacaktýr. Maraþ'ýn, Gazi'nin, Sivas'ýn, Türkiye'de emekçi sýnýflara indirilmiþ en büyük darbe olan 12 Eylül'ün hesabýný sormak için yapmamýz gereken sýnýf mücadelesini yükseltmektir.
Gülcan Berkmen
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci Uluslararasý Gerilimler Týrmanýrken G-2 20 Kriz sonrasýnda kapitalizmin geleceðinin tartýþýldýðý G-20 toplantýsý 24-25 Eylül tarihleri arasýnda Amerika'nýn Pittsburgh þehrinde gerçekleþtirildi. G-20 zirveleri ilk düzenlendikleri günden beri dünya emekçilerine karþý topyekün saldýrýnýn örgütlendiði, emperyalist çekiþmelerin seyrine yön verildiði platformlar olarak biliniyor. Son G-20 toplantýsýnda ise krizle birlikte baþvurulan ekonomik korumacýlýkta gelinen noktalar ve gelecekte uygulanacak politikalar tartýþýldý. Özellikle Obama'nýn devlet bütçesinden bankalara aktarýlan destek paketlerine sýnýrlanma konmasýna karþý olduðu biliniyordu. G-20 kararlarýndan birisi de bu yönde oldu. Destek paketlerinden ekonominin rayýna oturmadan vazgeçilemeyeceði karara baðlandý. Bu noktada destek paketlerinin anlamýný açýklamak faydalý olacaktýr. Sermaye devleti ekonominin krize girdiði dönemlerde tüm benliðiyle kendini erimekte olan mali sermayenin cankurtaranlýðýna adar. ABD'nin geçtiðimiz sene devlet bütçesinden yama yaptýðý trilyonlarca dolarla dev bankalarý iflastan kurtarmaya çalýþtýðýný biliyoruz. Bu baðlamda bu politikalarýn gelecek dönemde de etkili olacaðýný söyleyebiliriz. Obama'nýn bu konudaki ýsrarlarý da buna iþaret ediyor. Ancak iþin unutulmamasý gereken bir boyutu da emekçiler cephesinden duyulan korku. Fabrikanýn kapýsýnýn önüne konulup iþsiz býrakýlan, kölece yaþama koþullarýna hapsedilen iþçinin haberlerde dev tekellere yüzlerce milyar dolarlýk kaynak akýtýldýðýný öðrendiðinde yüzünün alacaðý hali bir düþünün hele. Ýþçi sýnýfýnýn öfkesini harladýkça kapitalistler, kriz dönemlerinde fitili ateþlenen sosyal patlamalarýn getireceði sonuçlardan ölümden korkar gibi korkuyorlar. Bu korkular en samimi ifadesini ise Ýngiltere baþbakaný Gordon Brown'un iki dudaðýnýn arasýnda bulmuþ. Brown'a göre bankacýlara aktarýlan teþvik primleri neredeyse her ülke halkýnýn öfkesini týrmandýrmýþ! Bu dönemki G-20 toplantýsý ayný zamanda, ekonomisindeki kan kaybýný bir türlü durduramayan ABD ile diðer emperyalist ülkeler arasýndaki rekabette girilen yeni dönemin özelliklerini de yansýttý. ABD, hegemonyasýný sürdürmek için kendisinin dominant konumda bulunduðu IMF'nin önemini arttýrmaya ve G-20'de Avrupa ülkelerinin temsiliyetini oransal açýdan düþürmeye çabalýyor. Ayný zamanda ABD, ekonomiyi dengelemek
ABD A fganistan Bataklýðýnda N e Arýyor!?
ABD'nin Afganistan'da yürüttüðü savaþ, 9. yýlýný geride býraktý. Obama'nýn temel stratejisini Afganistan'daki savaþ üzerine kurduðunu ve Pakistan'ý da bu savaþýn içine çekerek cepheyi geniþlettiðini daha önceki yazýlarýmýzda belirtmiþtik. Afganistan'daki ABD askerlerinin sayýsýnýn 32 binden 68 bine yükseltilmesi bu politikanýn bir parçasýydý. ABD'nin bu savaþa ayýrdýðý bütçe ise 80 milyar dolarý buluyor. Peki ABD'yi gelecekte bekleyen ne? Afganistan savaþýnýn önemi nereden geliyor? Bu sorulara cevap vermek emperyalist savaþlara karþý tutarlý bir devrimci siyaset örmek için önem taþýmaktadýr. ABD'nin Afganistan savaþýnda oldukça zorlandýðý bilinen bir gerçek. ABD'nin savunma bakaný Robert Gates dahi savaþýn süresinin tahmin edilemeyeceðini belirtiyor. Afganistan'daki Amerikan kuvvetlerinin baþýnda bulunan Stanley McChrystal'e göre ise daha fazla askeri destek verilmezse, ordusunun Taliban'ýn direniþine 18 aydan fazla dayanmasý mümkün deðil. Yine ABD'nin genelkurmay baþkaný Mike Mullen'in de durumu oldukça kötü olarak deðerlendirmesi ve Taliban'ýn taktiklerini yüceltmesi de dikkate þayan. Hatta kimi çevreler ABD'nin Afganistan'da ikinci Vietnam faciasýný yaþayabileceði iddiasýnda bulunuyorlar. Bu ihtimalin Obama yönetimini oldukça ürküttüðünü söyleyebiliriz. Bu baskýyla beraber ciddi askeri önlemler de alýnmaya baþladý. NATO, 3 yýl içerisinde Afgan askerlerinin sayýsýný 130 binden 250 bine, polisin sayýsýný da 82 binden 160 bine çýkarmanýn planlarýný yapýyor. Ayný zamanda ittifak ülkelerinden de toplam 20 bin ek asker istenmesi gündemde. ABD yönetici sýnýfýnýn bu paniðinin arkasýnda yatan sebeplerden biri Taliban'ýn gücü. Taliban bugünlerde 30 bine yakýn militanýyla ülkenin yarýsýný kontrol ediyor. Oldukça sýký korunan baþkent Kabil'de bile Taliban tehdidi hissedilir durumda. Seçimlerden iki gün önce Taliban baþkentteki baþkanlýk sarayýný bombaladý. Özellikle
20 Aðustos'ta yapýlan seçim süreci boyunca Taliban'ýn ülkenin politik yaþamýndaki rolü daha da hissedilir hale geldi. Peþtun bölgelerinde Taliban'ýn boykot taktiði sonucu seçime katýlým oraný %10'larý aþamadý. Taliban seçimlerde aday olan bir kiþiyi öldürdü. Devlet baþkaný Hamid Karzai'ye göre seçim günü düzenlenen 73 saldýrýda 20 ile 30 arasýnda kiþi Taliban tarafýndan öldürüldü. Taliban'ýn bu eylemleri ülkedeki gücünü göstermesi açýsýndan önemli. Taliban'ýn boykot baskýsýnýn yanýnda ABD ise seçimleri sað salim atlatmanýn hesaplarýný yapýyordu. Görevde kaldýðý süre boyunca ABD'nin bir dediðini iki etmeyen
Hamid Karzai seçim sürecinde savaþ aðalarýyla ve mafyayla ittifaklara giriþti. Karzai, ABD'nin sözünden çýkmamaya gayret etmiþti, fakat ABD, Karzai'nin savaþýn artan þiddeti karþýsýndaki tereddütlü tutumunu ve kimi politik beceriksizliklerini hoþ karþýlamadý. Karzai'ye karþý Dünya Bankasý ve Birleþmiþ Milletler'de görev yapmýþ olan Eþref Kayani'yi alternatif olarak çýkarttý. Ancak seçimden kim galip çýkarsa çýksýn ABD için deðiþen çok þey olmayacaðýný söylemeliyiz. Kaldý ki bu adaylar ayný zamanda Karzai'nin kabinesinde görev almýþ bakanlardýr. Dolayýsýyla bu durum bize Afganistan egemenleri arasýnda
iddiasýyla öne sürdüðü formülle bir yandan kendi bütçe açýðýný azaltmayý hedefliyor; diðer yandan da Çin ve Almanya gibi ülkelerin ithalattan elde ettiði karlarý azaltmanýn ve dolayýsýyla bu ülkeleri iç pazara tabi kýlmanýn hesaplarýný yapýyor. G-20'deki tartýþmalar da özünde bu eksen etrafýnda döndü. Fransa ve Japonya'nýn da ABD'nin hesaplarýna karþý çýkmasýyla ABD'nin elinin zora girdiðini söyleyebiliriz. Öte yandan tüm diðer ülkelerin de ABD'nin ekonomisine deðiþen oranlarla baðýmlý olduðunu söylemeliyiz. Çin ve Japonya gibi ülkeler ABD'nin dev miktarda hazine bonolarýna sahiptirler ve bu yüzden dolarla karþýlýklý bir iliþki içerisindedirler. ABD bir süre için ekonomide belirleyici olmaya devam ediyor ama bunun ne zamana kadar süreceðini zaman gösterecek. Güçlenen bazý emperyalist odaklarýn elleri gittikçe ABD'nin boðazýna daha da yaklaþýyor. G-20 toplantýlarý sýrasýnda emperyalizmin tüm pisliklerine karþý toplantýyý protesto eden göstericilerle polis arasýnda çatýþmalar yaþandý. Londra'da yapýlan bir önceki toplantýyý protesto eden göstericilerden birisi polis tarafýndan öldürülmüþtü. Pittsburgh'ta ise 83 kiþinin gözaltýna alýndýðý bildirildi. Krizin faturasýný patronlar ödesin diyenlere, polis gaz bombalarýyla, plastik mermilerle, ses dalgalarýyla saldýrdý. Lehman kardeþlerin iflasýndan bu yana bir yýldan fazla süre geçti. Bu süreçte Doðu Avrupa'daki kimi ülkelerin ekonomileri çökmenin eþiðine geldi; 60 milyon iþçi iþten atýldý; krizin faturasý iþçi ve emekçilerin omzuna yüklendi. Her ne kadar emperyalist ülkeler birbirleriyle rekabetleri çerçevesinde it dalaþýna girseler de bu noktada tamamen anlaþtýklarý kesindir. Kapitalizmin bu duruma çare bulmasý mümkün deðildir, týpký G-20'nin krize çare bulmasýnýn mümkün olmadýðý gibi. G-20 toplantýlarýnda iþsizliðe önlem olacak, iþçilerin durumunu düzeltecek en ufak bir karar tasarýsý bile tartýþýlmamýþtýr. G-20'de yapýlan hesaplar emperyalist çekiþmelerde söz sahibi olmak, ucuz iþgücünü denetimi altýna almak ve ülkelerin, dünya ekonomisinin seyrini kendi ulusal burjuvazileri lehine belirlemeye çalýþmasýndan ibarettir. Artýk tüm bu þarlatanlýða bir dur demenin vakti gelmiþtir. Krizin yükünü sýrtlarýndan bir çýbaný söker gibi atacak olan iþçi sýnýfýnýn birliðinden, örgütlü gücünden gelen kuvvetidir. kýsmi bir çözülmenin varlýðýna iþaret ediyor. ABD'nin niyeti Af-Pak savaþýnda kendisine en çok uyum saðlayacak ve Taliban'a karþý etkili bir saldýrý yürütebilecek bir yönetimi iktidara getirmektir. Obama'nýn asýl derdi ise seçim sürecini savaþa karþý yükselen muhalefet karþýsýnda kazasýz belasýz atlatmaktý. Bu amaç ise seçim sýrasýnda muazzam bir ABD kontrolünü dayattý. ABD'nin savaþ suçlularýyla birlikte seçimlere müdahalesi, seçim pusulalarýnýn çalýnmasý, seçimlerin iþgal kuvvetlerinin "korumasý" altýnda gerçekleþtirilmesi, Taliban'ýn saldýrýlarý, hilenin haddinin hesabýnýn olmadýðý bir ortamda yaþanan seçim komedisi sonunda, ABD'nin demokrasi feryatlarýnýn ne denli gülünç olduðu bir kez daha görüldü. 7000 sandýktan 500'e yakýnýnýn güvenlik sorunuyla açýlamadýðý söyleniyor. Katýlýmýn %20'nin üstüne çýkamadýðý bir seçim, görüntüyü kurtarmak adýna ABD için önemliydi. Ýngiltere'nin Afganistan elçisi Mark Sedwell'in itiraf ettiði gibi, ABD'nin Karzai için, kazanacaksa bile ikinci turda kazanmasýný, insanlarý seçimlerin gerçek olduðuna inandýrmak açýsýndan tercih etmesi seçim atmosferini özetliyor doðrusu. Savaþýn en þiddetli döneminin yaþandýðýný söylemiþtik. ABD'nin insansýz uçaklarýyla yaptýðý saldýrýlarda ölen sivillerin sayýsýný hesaplamak güç. Sadece Mayýs ayýnda ölü sayýsýnýn 260'ý bulduðu söyleniyor. Bu sene henüz ilk 8 ayda öldürülen NATO askeri sayýsý 2008'in toplam rakamýna(294) yaklaþmýþ durumda. Sadece Aðustos'un ilk haftasýnda 20'den fazla NATO askeri Taliban'ýn saldýrýlarý sonucu öldürüldü. Ýþgalci güçler arasýnda özellikle ülkede en çok asker bulunduran 2. güç olan Ýngiltere'nin konumu önem taþýyor. Sadece Temmuz ayýnda 22 Ýngiliz askeri öldürüldü. Neredeyse her gün gelen cenaze haberlerinden sonra Ýngiltere'de savaþýn gidiþatýna karþý burjuva basýnda dahi bir sorgulama baþladý. Baþbakan Gordon Brown'un yalanlarý 206 Ýngiliz askerinin
ölümünü gölgelemeye yetmiyor. Ýngiltere'nin Afganistan'da verdiði kaybýn Irak'taki ölü sayýsýný geçmesi ülke içinde savaþa karþý belli bir muhalefet örülmesinin yolunu açmaktadýr. Ayný durum Almanya, Fransa gibi ülkeler için de geçerlidir. Yapýlan araþtýrmalara göre Alman halký da iþgal güçlerinin Afganistan'dan çekilmesini istiyor. Ancak neredeyse her gün gerçekleþen intihar saldýrýlarýna, düþürülen helikopterlere, öldürülen polislere ve büyüyen muhalefete raðmen Obama yönetimi geri adým atmamakta kararlý. ABD savaþýn getireceði maddi kayýp ne olursa olsun, kaç kiþi ölürse ölsün bu savaþtan vazgeçmeyecek gibi görünüyor. Britanya ordusunun baþýndaki David Richards'ýn ülkede 40 sene daha kalabileceklerini söylemesi çok þey anlatýyor. ABD tekellerinin üzerinde mutabakata vardýklarý nokta Afganistan'ýn þu anda önem sýralamasýnda birincil konumda olduðudur. Afganistan'ýn Orta Asya'nýn zengin ve el deðmemiþ olarak nitelendirilebilecek petrol ve doðalgaz kaynaklarýna giden yolda sahip olduðu stratejik konum kapitalistlerin aðzýný sulandýrýyor. Ekonomik krize raðmen Obama savaþ için hem askeri hem ekonomik olarak varýný yoðunu harcamayý göze alabiliyor. Bu durumun belli baþlý nedenleri var. Afganistan savaþý artýk ABD için ölüm kalým mücadelesine dönüþmüþ durumda. Özellikle ABD'nin eski gücünü kaybettiði, ekonomik olarak derin sarsýntýlar geçirdiði bir dönemde Orta Asya gibi emperyalizmin gelecek rotasý için kilit pozisyonda olan bir bölgede hâkimiyeti kaybetmek, Çin ve Rusya gibi günden güne güçlenen ve bölgedeki düþleri gün gibi aþikar olan ülkelere altýn tepside bir fýrsat sunmak olur. Böyle önemli bir savaþta alýnacak bir yenilgi ABD için zincirleme kayýplarý da beraberinde getirebilir. ABD eski gücüne dönmenin yollarýný ararken kendisini bataklýðýn içine daha da gömülmüþ halde bulabilir. Emperyalist sistemin tepesinde birinin yerini diðerinin almasý çok da zor olmayacaktýr, ta ki sistem tarihin çöplüðüne atýlana kadar. Bu görevi gerçekleþtirmenin, emperyalist talaný durdurmanýn tek yolu iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinden geçmektedir. Emperyalizme karþý verilecek mücadele ancak tam bir kapitalizm karþýtlýðýyla bütünleþtiði zaman baþarýya ulaþabilir.
Enternasyonal Postacý
Avrupa’da Faþizzmin Yükseliþi Üzerine Kapitalizmin krizi derinleþirken, egemenler emekçi sýnýflarýn öfkesini manipüle etmenin yolunu Avrupa genelinde faþist hareketlerin önünü açmakta görüyorlar. Yükseltilen milliyetçi histeri ve ýrkçý hezeyanlar da yine emekçi kesimlerin tepkilerini bu kanallara çekme amacýna hizmet ediyor. Sermaye tarafýndan palazlandýrýlan faþist hareketler farklý etnik gruplarý, göçmenleri ve azýnlýklarý hedef göstererek iþçi sýnýfýný bölmeyi amaçlýyorlar. Almanya'da yeni göçmen yasasýyla birlikte dayatýlan asimilasyon politikasý, göçmenlere yönelik baskýlar, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde görüldüðü üzere güçlenen ýrkçý partiler, Avusturya'da faþist lider Christian Strache'nin göçmenlerin sorgulanmadan hapse atýlmasýný ve sýnýrdýþý edilmesini alenen savunmasý, Ýtalya'da siyahlara ve göçmenlere yönelik artan þiddet, faþist tehlikenin yükseliþini göstermesi açýsýndan önemli. Geçmiþ dönemde Afrika'dan oldukça göç alan Ýtalya'da siyahlar ve Ýtalyanlarýn iþlerini çalmakla suçlanan göçmenler öldürülüyor. Berlusconi ülkenin önemli þehirlerinde devriye gezen asker sayýsýný 3 binden 30 bine çýkaracaðýný açýklayarak devlet baskýsýnýn 10 kat daha artacaðýný müjdeliyor! Stadyumlarda gamalý haçlý bayraklar dalgalanýyor, Berlusconi'nin turizm bakaný herkesin gözü önünde Nazi selamý vermekten çekinmiyor. Avusturya'da Hitler'i kýlavuz belleyen insan süprüntüleri Yahudilere saldýrýyor, Belçika'da sadece göçmenlere yönelik bir kanunla sokaða çýkma yasaðý uygulanýyor. Göçmen iþçilere karþý baskýyý artýran Ýngiltere'de ise bu duruma paralel olarak göçmen alýmýna son vermeyi, mevcut göçmenleri ise suç iþlemeleri halinde
sýnýrdýþý etmeyi "vaad eden" ülkenin faþist partisi BNP, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde %6'nýn üzerinde oy alarak parlamentoya iki faþist temsilcisini gönderiyor. Tüm bunlar elbette tesadüf eseri olmuyor. Nazi faciasýnýn ardýndan burjuvazinin yýlan dilli sözcüleri dönemi tatsýz, münferit ve tekrarlanmasý mümkün olmayan bir dönem olarak tarif etmiþlerdi. Ancak, katliamlar, felaketler, soykýrýmlar örgütleyen faþizm, sermaye düzenine içkin bir olgudur. Krize çare diye sunulan ekonomik korumacýlýkla eþzamanlý yükseltilen milliyetçi söylem faþizmin ana damarlarýndan birini oluþturur. Küreselleþme ideolojisinin tüm zýrvalarýný, alacalý bulacalý kavramlarýný yerle bir eden çeliþkiler ulus-devletin kapitalizm için vazgeçilemez bir iþleve sahip olduðu gerçeðini burjuvazinin "küresel" papaðanlarýnýn suratýna çarparken, "ýlýmlý" burjuva gevezeler ah vah içinde faþizmin geliþine gözlerini kapatýp kendi evrensel dualarýný okurlar. Ekonomik kriz dönemlerinde tüm þirketler kendi ulus devletlerine sarýlarak korumacý politikalara dönülmesi için canhýraþ bir çaba içerisine girerler. Sermaye devletinin ulusal niteliði burada açýða çýkar, faþizmin pislik içindeki yuvasý burasýdýr. Bu dönemde ABD egemenleri Çin mallarýnýn ABD pazarýna
Ýþçinin Yolu giriþine itiraz eder, Alman sosyal demokratlarýnýn aðzýndan "Almanya" sözcüðü eksik olmaz, "Ýngilizlerin iþi Ýngiliz iþçilere" mottosu düstur edinilir, sendika patronlarý þovenizmin bayrak taþýyýcýlarý olarak boy gösterir ve leþ kargalarý arasýndaki çatýþmalar had safhaya varýr. Sistemin içine düþtüðü týkanýklýk, kitlelerin devrimci enerjisiyle birleþtiði koþullarda burjuvazinin felaketinin habercisi olacaktýr. Dolayýsýyla burjuvazi tüm savunma mevzilerini önceden hazýrlar. Bu süreçte devletin yetkileri artýrýlýr, "arî ýrk"tan olmayan vatandaþlar potansiyel tehlike olarak görülmeye baþlanýr. Halklar birbirine kýrdýrýlýr, katliamlar örgütlenir, gerekirse soykýrýmlar düzenlenir. Tüm bu devlet terörünün amacý tektir: Yeter ki iþçiler biraraya gelmesin! Yeter ki kapitalizme zeval gelmesin! AB'yi iðrenç bir ikiyüzlülükle ilerici, demokrat vb. ilan eden liberal þarlatanlara karþý faþizme hayat verenin ve ona ihtiyaç duyanýn, onu her daim koruyup kollayanýn, her zora düþtüðünde ipten alanýn, sýrtýný sývazlayanýn bizzat kapitalist düzen ve bu düzenin egemenleri olduðunu yüzlerine tükürürcesine vurgulamak bugün devrimcilerinin boynunun borcudur. Demokratik denen AB ülkelerinin incileri Almanya, Ýngiltere, Fransa, Ýtalya gibi ülkelerde faþist hareketleri besleyecek yasalar meclis
13
eliyle geçiriliyor. Kapitalizm kendi bekasýný saðlayamadýðý durumlarda son çare olarak kullanacaðý faþizmi krize düþtüðü dönemlerde daha da önemsiyor. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci alternatifine aba altýndan sopa gösteriliyor. Faþizm burjuvazinin her daim yedekte tuttuðu vazgeçilmez silahýdýr. Burjuvazi onu, iþçilerin en temel ekonomik hak alma mücadelelerinde kullandýðý gibi kendi iktidarý tehlikeye girdiðinde ve egemen sýnýf içindeki çatlaklar derinleþtiði ölçüde iþçi sýnýfýnýn devrimci iktidar alternatifine karþý vurucu güç olarak kullanmaktan ve yeri geldiðinde de iktidarý faþizme teslim etmekten sakýnmaz. Nazi vahþeti bu gerçeði tüm dünyaya göstermiþtir. Faþizm söz konusu olduðunda iþçi sýnýfýnýn tarihten çýkarmasý gereken çokça ders vardýr. Tarihten çýkarýlan dersler ýþýðýnda Troçki'nin þu sözleri iþçilere, sömürülenlere, ezilenlere ve onun devrimci öncüsüne düþen görevi müthiþ bir parlaklýkla ortaya koymaktadýr:
"Nasýl ki kendinizi diplomatik notalarýn yardýmýyla bir süvari birliðinden kurtaramazsanýz, faþizmden de demokratik yasalarýn, karar önergelerinin veya bildirgelerin yardýmýyla kurtulamazsýnýz. Ýþçilere, sermayenin gangsterlerine ve haydutlarýna karþý kendi yaþamlarýný ve kendi geleceklerini elde silah, savunmayý öðretmek gerekiyor. Faþizm cezadan muaf tutulduðu bir ortamda hýzla büyür. Faþist kahramanlarýn, iþçilerin üzerine gönderdikleri her birliðe karþýlýk iþçilerin kendi saflarýndan iki, üç ya da dört birlik göndermeye hazýr olduklarýný fark ettiklerinde, kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna kýstýrýp kaçacaklarýndan bir an için þüphe duymamak gerekir."
Güney Kore'de Militan Bir Ýþçi Direniþinin Ardýndan Geçtiðimiz günlerde Güney Kore'de büyük bir iþçi direniþi yenilgiyle sona erdi. öðrenci grubundan ve sýnýf kardeþlerinden destek yaðdý. Ancak sendikal liderlik Ancak bu basit bir yenilgiden çok öte, hafýzalara kazýnmasý gereken anýlarýyla ve tarafýndan bu militan direniþ topyekün bir iþçi sýnýfý saldýrýsýna dönüþtürülmedi. dersleriyle, yakýn döneme damga vuracak bir eylemlilikti. Özellikle kapitalist ekonoDevlet baskýsýndan ürken sendikalar, mücadeleyi kitleselleþtirip, diðer sektörlerdeki minin içine girdiði küresel kriz ortamýnda, krizden ilk etkilenen sektörlerden olan grevlerle güçlendirebilecekken, klasik eylemlerin dýþýna çýkmadýlar. Oysa ülkenin otomotiv sektöründe gerçekleþen bu þiddetli sýnýf çatýþmasýnýn diðer iþ kollarýnda da pek çok yerinden iþgale destek için gelmiþ, yýllýk izinlerini fabrika önündeki çadýrlarayný þiddette gerçekleþeceðini þimdiden kestirebiliriz. da iþgale destek verip polisle çatýþarak geçiren G. Koreli iþçilerin sýnýf dayanýþmacý Ýflas kararý açýkladýktan sonra, "yeniden yapýlanma süreci" adý altýnda iþten çýkarma ruhu geniþletilip düzeni sarsacak bir rüzgar estirilebilirdi. Ki, bugünkü gibi bir programý hazýrlayan Ssongyang Motor Þirketi'ne karþý öncelikle uyarý grevleri ekonomik krizin sermaye çevrelerini sýkýþtýrmaya baþladýðý sýrada patronlarýn iþçi yapýlmýþtý. 7000 çalýþana sahip þirket, yaklaþýk 2600 iþçiyi çýkarmayý planladý ve direniþlerine tahammülü gittikçe azalýr. Kriz zamaný patronlarýn ve iþçilerin arasýnda iþçiler üzerinde yaratýlan baský sonucunda her daim süren sýnýf çatýþmasýný keskinleþtirir. 1700'e yakýn iþçi erken emeklilik koþullarýný Ýþçilerin böyle bir kriz ortamýnda ortaya kabul etti. Bütün zorlamalara raðmen iþlerini sürdüðü talepler patronlar için normal zamanterk etmeyen 1000'e yakýn iþçi ise 22 Mayýs larda olduðundan çok daha aðýr bir yük 2009'da fabrikayý iþgal ederek direniþlerine haline gelir ve sermaye düzeni iþçilerin en baþladýlar. Disiplinli bir örgütlenme, sýnýf biküçük eylemine dahi çýlgýnca saldýrýr. Ýþte bu lincini yükseltecek eðitimler ve direniþin yüzden, iþçilerin kriz zamanlarýnda haklý tasürdürülmesini saðlayacak taktikler devrimci leplerini elde edebilmesi için mücadelenin ve militan iþçiler tarafýndan yaratýldý. Ýþçilerin mümkün olduðunca yayýlmasý zorunludur. baðlý olduðu G. Kore Metal Ýþçileri Sendikasý Ssangyong iþçilerinin, polisin günlerce süren (KMWU) liderliði, devrimci iþçilerin ve gazlý, plastik mermili, çivi silahýyla Fabrika önündeki polisler ve direnen Ssangyong iþçileri onlarýn kendi seçtikleri sendika temsilcilerinin saldýrýlarýna karþý sapanlarla ve Molotof kokradikal taleplerinin pek çoðuna boyun eðmek ve destek vermek zorunda kaldý. teylleriyle cevap vermesi; direniþin kýrýldýðý son günlerde polis helikopterlerinden Profesyonel sendikacýlýk yerine tabandan örgütlenen sendikacýlýk direniþin seyrini atýlan sývý gazlar ve kimyasal gazlar yaþanan sýnýf çatýþmasýnýn derinliðini gösteriyor. etkileyen en önemli faktörlerdendi. 77. günün sonunda, 5 Aðustos'ta iþçilerin kuþatýlmasý yenilgiyle sona erdi. Çatýlardan Ancak G. Kore'ye 1997-98'de IMF dayatmasýyla yerleþtirilen neo-liberal politikalaraþaðý atýlan iki iþçi sakatlanýrken, yüzlerce iþçi tutuklandý, pek çoðuna davalar açýlýdan sonra atýllaþan ve radikal mücadeleden uzaklaþan sendikalarýn üst düzey mevkiyor. Ýþgal süresi boyunca 5 iþçi hayatýný kaybetti. Hükümet, sendikayla uzlaþmaya leri bürokrasinin elindeydi. Bürokrasi, iþçilerin tabandan yükselttiði radikal eylemleri vardýktan sonra mücadele geleneðini hafýzalara kazýyabilecek iþgalci iþçilerin yüzde desteklemek zorunda kalsa da, 77 gün süren mücadele boyunca ve hükümetle yapýlan 52'sini erken emekliliðe, kalanýný da ücretsiz izne gönderdi. Kýsacasý bu militan müzakere sürecinde zayýflýðýný, kýsýrlýðýný, geçmiþ deneyimlerin bu sendikalarýn üzedireniþ doðru bir önderlikle donanmamýþ iþçilerin yenilgisiyle sonuçlandý. Ancak rine yýktýðý ataleti her fýrsatta gösterdi. yine de iþçi sýnýfýnýn bilincine önemli sonuçlar ve dersler kazýdý: devletin ve kolluk Ýþçilerin iþten çýkarýlmalara karþý baþlattýklarý mücadele kýsa zamanda hükümet ile güçlerinin sýnýfsal niteliði, önderliðin önemi, mücadeleyi yaymanýn gerekliliði… iþçilerin, yani topyekun kapitalistler ile iþçi sýnýfýnýn çatýþmasýna dönüþmüþtü. Açýktýr ki sistem içi bir güç olan sendikal liderlik, keskin sýnýf savaþýmýnda farklý bir Mücadelenin baþlangýç döneminde, þirketin beslediði faþist çeteler ve küçük polis rol oynayamaz. Egemen sýnýflar, iþçi sýnýfýnýn en basit talebine, yani iþini koruma müfrezeleri iþçilere saldýrýrken, ilerleyen dönemde özel polis birimleri þiddetli talebine bu denli þiddetli saldýrýrken, mücadeleyi kazanmanýn yolu iktidar perspektisaldýrýlarla iþçilerin mücadelesini sonlandýrmaya çabaladýlar. Hükümet yetkilileri fiyle, düzenin sýnýrlarýný zorlayabilecek devrimci bir örgütlülükten geçmektedir. iþgal dönemindeki açýklamalarýnda ne pahasýna olursa olsun iþgali bitirmekten, yani Dünyanýn bütün her yerinde zaferin vazgeçilmez koþulu budur. iktidarý korumaktan bahsediyorlardý; iþçiler de son adam kalana kadar ölümüne savaþmaktan. Yiyecek ve su kýtlýðý, ilaç sýkýntýsý yaþayan iþçilere pek çok devrimci
14
Ýþçinin Yolu
Kultur Sanat
Sistemin Kokuþmuþ Propagandasýnýn Kokuþmuþ Araçlarý
Burjuvazi kitleler üzerinde kendi fikirlerini etkin kýlabilmek için çeþitli araçlar ve yöntemler kullanýr. Bu yöntemler aracýlýðýyla bizlerin fikirlerini köreltmeye, emek-sermaye çeliþkisinin derinliðini, sýradan hayatýn rutini içinde sýðlaþtýrmaya çalýþýr. Bunu da dergi, gazete, eðitim kurumlarý ve evimizin baþköþesinde yer etmiþ televizyon ile bizim bilincimize yerleþtirir. Ancak toplumsal muhalefetin yükseldiði dönemlerde durum biraz daha farklýdýr. Bunu 1970'li yýllara baktýðýmýzda emekten yana tavýr koyan sinema, tiyatro yapýtlarýnýn ve aydýnlarýn çokluðundan görmek mümkün. Böyle zamanlar emek-sermaye çeliþkisinin farkýna varmýþ sýnýf bilinçli emekçilerin, asýl düþmaný olan burjuvaziye meydan okuduðu dönemlerdir. Bu dönemlerde toplum, burjuvazinin propagandasýna gelmez. Çünkü hem yaþam deneyimi farklý bir bilinç oluþmasýna kaynaklýk etmektedir, hem de kendine burjuvazinin sunduðundan farklý araçlar oluþturmuþ ya da onlara yönelmiþtir. Günümüzde ise görünen tablo pek iç açýcý deðil. Burjuvazinin tüm gericiliði, TV kanallarýndaki haber programlarýnda, dizilerde, filmlerde ve reklamlarda mide bulandýrýcý bir senaryo sergiliyor. Türkiye burjuvazisi, gerek gazetelerde olsun, gerekse de sinemada tüm muhalif sesleri 12 Eylül darbesiyle kesmiþ, yerine içi boþaltýlmýþ safsatalarla dolu kâðýt parçalarýný, kadýnýn meta olarak sergilendiði, içkinin su gibi tüketildiði yoz iliþkileri bizlere izleterek beyinlerimizi bulandýrmaya çalýþmýþtýr. 70'lerin dayanýþmacý ve mücadeleci ruhu yerine bizlere televizyonlarda ihaneti, aldatmacayý, bencilliði, ikiyüzlülüðü ve bütün bunlarýn insan doðasýnýn bir gerçeði olduðu yalanýna inandýrmaya çalýþtýlar. Tüm bunlar bu sistemin bizi bölmek ve parçalamak için yazýp yönettiði senaryolardýr. Burjuva medyanýn bu yöntemleri kýlýktan kýlýða, þekilden þekile, diziden reklama, haberden spora her haliyle biz emekçileri duyarsýz, umutsuz ve kendi sýnýfýmýza yabancý kýlmayý amaçlýyor. Öyle ki yaþamadýðýmýz hayatlar, sýnýfsal farklýlýklarýn önemsiz gösterildiði aþk hikâyeleri vb. ile bizleri bir hayal dünyasýna hapsediyor. Oysaki birçok çocuk hayal kurmayý dahi unuttu. Televizyonun kumandasýný elimize her alýþýmýzda, farklý bir kanalda ayný özü taþýyan bir program karþýmýza çýkýyor. Biçimsel olarak farklýlýk taþýsa da temelde hedefleri hep ayný olan bu programlar, sistemin ne kadar mükemmel olduðunu anlatýp duruyorlar. Son günlerde tüm kanallarda dönüp duran bir reklama deðinmekte fayda var. Reklam, krizin etkilerinin ortadan kalkmasý için tüm halký simit, sakýz, oyuncak ve benzerini alarak ekonomiyi canlandýrmaya çaðýrýyor. "Sen de bir sakýz al ekonomi büyüsün" diyor. Unutmayalým ki büyüyen ekonomi bizim deðil, zenginlerin cebinin ekonomisi ve ayrýca bu krizi yaratan biz emekçiler deðil o oyuncaðý, bilgisayarý, televizyonu vb. rekabet hýrsýyla haddinden fazla üreterek ekonomiyi týkayan sermayedarlar. Yani öyle bize televizyonlarda anlatýldýðý gibi sakýzla, simitle çözülecek bir sorun deðil bu. Gene buna benzer bir sürü banka reklamý, sigorta reklamý vesaire görmek mümkün. Birçok kanalda yine birçok dizi, evlilik programý, magazin programý vs. görmemiz mümkün. Hatta bunlarýn çoðu haber programlarýnda da yerlerini almýþ durumdalar. Oysa emekçilerin gerçek problemleri olan iþten çýkartmalar, kriz bahanesiyle ertelenen maaþ zamlarý hiçbir programýn gerçek gündemi olmuyor. Bunun yerine iþçileri milliyetçi zehirle sarhoþ ederek iþçilerin birliðini kýrmanýn gündemi bol yer tutuyor burjuva medyada. Milliyetçi karakterler genç kitlelerin kahramanlarý haline getiriliyor, çete kültürü sokaklara salýnýyor, argo, küfür genel bir hal alýyor ve sokaklarda tüm bu "karakterler" boy boy terör estiriyor. Gençlik kendisine idol olarak ya bir katili, ya bir faþisti ya da sistemin ona gösterdiði kendine uygun baþka bir karakteri benimsemeye zorlanýyor. Bunlarýn kendi sýnýfýný sömürüyor olmasýndan, ya da sýnýfýnýn düþmaný olmasý gibi durumlardan habersiz. Yaþam, iþçilerin ve patronlarýn uzlaþmaz zýtlýklarýyla dolu ve bu zýtlýklar her an, her dakika çatýþma halinde. Nasýl ki iþçilerin bu çatýþmalarda grev, boykot ve iþyeri iþgalleri gibi patronlarý dize getirecek yöntemleri varsa, kültürel alanda da kapitalizmin insanlarý yozlaþtýran kültürünü yok edecek propaganda araçlarýna ve yöntemlerine ihtiyacý kaçýnýlmazdýr. Yazýnsal propaganda araçlarýnýn yaný sýra tiyatro, sinema gibi görsel araçlarda iþçilerin ileri bir bilinç kazanmasýnda etkili bir biçimde kullanýlabilir. Ýþçi sýnýfý her alanda patronlara ve onlarýn sömürü sistemi kapitalizme karþý savaþmak ve kendi alternatiflerini yaratmak zorundadýr. Patronlarýn sömürü düzeni kapitalizm, iþçi sýnýfý tarafýndan kendi silahýyla vurularak alt edilecektir. Gelecek güzel günler mutlaka ve mutlaka iþçilerle gelecek ve mutlaka ve mutlaka yine onlarýn olacaktýr.
Senaryosu Yýlmaz Güney tarafýndan hapishanede yazýlan ve 1978'de Zeki Ökten tarafýndan çekilen Sürü filmi, Türkiye toplumcu gerçekçi sinemasýnýn en güzel örneklerinden biri. Film, ülkenin kültürel ve toplumsal dokusunun eleþtirel bir görüntüsünü Anadolu'nun doðusundan batýsýna akan bir hikaye içinde vermektedir. Hayatlarýný hayvancýlýkla sürdüren iki düþman aþiretin önde gelenlerinin oðlu(Þivan-Tarýk Akan) ve kýzý(Berivan-Melike Demirað) evlenmesiyle baþlayan öykü, üç kez doðum yapan Berivan'ýn çocuklarýnýn hepsinin de ölmesiyle devam eder. Þivan'ýn babasý ve aþiret reisi Hamo(Tuncel Kurtiz), güç kaybýnýn, yoksullaþmasýnýn, kýsacasý iþlerin kötüye gidiþinin sorumluluðunu çocuklarýný bilerek öldürdüðünü düþündüðü Berivan'a yükler.
GAZAP ÜZÜMLERÝ Ýnsanlýk tarihinin önemli ve büyük etki yaratan olaylarý; kalýcý, etkileyici ve bir o kadar önemli sanat eserlerinin ortaya çýkmasýna ilham kaynaðý olur. John Steinbeck'in 1939 yýlýnda yazdýðý Gazap üzümleri romaný da bu eserlerden biri. 1920'li yýllar, 1. Dünya Savaþýndan çýkmýþ, her yaný buram buram ölüm, yoksulluk ve sefalet kokan bir dünya. O dönemlerde tüm dünya ekonomisini kredilerle kendisine baðlayan ABD'de 24 Ekim 1929 günü borsanýn dibe vurmasýyla dünya tam bir cehenneme dönmüþtü. Binlerce insan iþsiz ve evsiz kaldý. Derinliðini, Avrupa baþta olmak üzere, tüm dünyada hissettiren büyük buhran, sadece Almanya'da milyonlarca insaný iþsiz býraktý. Roman da1929 buhraný sürecinde Amerika'da kapitalist sistemin açtýðý bu derin çukuru ve beraberinde çukura sürüklediði binlerce yoksul insaný konu ediniyor. Amerika'nýn Oklahoma eyaletindeki Joad ailesi, krizle birlikte sefalete boðulan, topraklarýný büyük kapitalistlere býrakmak zorunda kalan, proleterleþen ve umutla Kaliforniya'ya göç eden tüm emekçileri temsilen romanýn kahramaný. Küçük toprak sahibi olan Joad'larýn ipotekli topraklarýna banka tarafýndan el konulmuþ, kuraklýk yýllarýnýn getirdiði açlýk da üzerine eklenince Joadlar için diðer binlerce yoksul gibi göç etmekten baþka çare kalmamýþtý. Göçle baþlayan bu hikâye; Joad'larýn tarým iþçisi olarak tarla ve bahçelerde neredeyse bedavaya çalýþmalarýna, umutsuzluk ve býkkýnlýk duygusunun yaþama sevincinden aðýr geliþine, ailenin parçalanmaya baþlamasýna ve bebeklerinin ölü doðumuna gebeydi. Ve bu yolda Joad'larýn yollarý kendileri gibi binlerce açlýk içinde kývranan emekçiyle kesiþir, hem göç yollarý boyunca hem de çalýþmak için gittikleri tarlalarda. Fakat Joad'lar her þeye raðmen umutla direnmeye, yokluk içinde var olmaya, umutsuzluk içinde yine de birbirlerine tutunarak hayatta kalmaya çalýþýrlar. Romanda ayrýca ellerinde hiçbir þey olmayan insanlarýn paylaþmayý en çok bilen insanlar olduklarýný da gösterir yazar. Roman, içinde bulunduðumuz kriz günlerinde(ki 2009 krizinin 1929 buhranýndan daha da derin geçeceði söyleniyor) emekçi sýnýflarýn durumunun deðiþmediði; yani krizin faturasýný açlýk, yoksulluk ve artýk kaldýrýlamayacak aðýrlýkta bir sömürüyle emekçilere ödetildiðini göstermesi yönüyle önemini koruyor.
Bu süreçte diðer aþiretle yaptýðý barýþý da bozarak Berivan'ýn aþiretten gitmesini ister. Berivan ise üçüncü çocuðunun da ölmesinden sonra çok sevdiði kocasý dahil kimseyle konuþmamaya baþlar. Þivan ise karýsý için babasý ve aþireti karþýsýna almaktan ve aþiretten ayrýlmaktan çekinmez. Aþirete gelen bütün kötülüklerin sorumlusu olarak Berivan'ýn gösterilmesi o dönemde aþiret yaþamýnýn hüküm sürdüðü coðrafyada kadýnýn toplumdaki rolü ve ona verilen deðeri yansýtmaktadýr. Öykünün diðer bir yanýnda ise baskýcý toplumsal deðerlere isyan eden ve onlarý yýkmaya çalýþan bir çifti buluruz. Hikaye, tek varlýðý olan koyun sürüsünü satmak için Hamo aðanýn oðlu Þivan ve gelini Berivan'la Ankara'ya doðru yola çýkýþýyla devam eder. Sürünün tren garýna geliþinden sonra rüþvetten, hýrsýzlýða, koyunlarýn telef olmasýna kadar baþlarýna gelmeyen kalmaz. Tren Ankara'ya doðru yaklaþtýkça umutlarýn yerini hüzün almýþtýr. Koca bir þehir için aða yalnýzca koyun
Sinema S Ü R Ü
Ýþçi Kitaplýðý
satmaya gelen yoksul bir köylüdür. Çok geçmeden Hamo hayvan tüccarlarýna gücünü yetiremeyen kendi otoritesinin þehirde bir þey ifade etmediðini anlamaya baþlar; þehirdeki dengeler köydekinden çok farklýdýr. Dengeler farklýdýr farklý olmasýna da ayný güç, zenginlik iliþkileri farklý görüntüde Ankara'da da devam etmektedir. Ezilen, sömürülenler ile sömürücüler ülkenin doðusunda da batýsýnda da farklý görüngülerde vardýr. Ankara'da Þivan'ýn arkadaþýnýn oðlunun þu sözleri bu bakýþa bir örnektir: "Buranýn zengini de oranýn aðasý da…hepsi bir". Yýlmaz Güney, içinde yaþadýðý toplumu ve sorunlarýný yoksulluk içindeki Güneydoðu ve geliþmiþ Ankara kýyaslamasý ile göstermiþtir. Köydeki aðalarýn yerini þehirde þehir zenginlerinin aldýðýný; bir kurtuluþ, bir medeniyet olarak gördükleri þehir hayatýnýn da farklý olmadýðý filmin temel vurgusu niteliðindedir.
Ýþçinin Yolu
Ýþçinin Yolu'na Ýkitelli'den Devrimci Selamlar! Merhaba yoldaþlar, Ben Ýstanbul'da Endüstri Meslek lisesinde okuyan devrimci bir öðrenciyim.
Geleceðin lümpen ya da bilinçli iþçileri meslek liselerinden çýkacaktýr. Bunun içindir ki kendilerini sosyalist diye nitelendiren bizlerin meslek liselerindeki öðrencileri kesinlikle devrimci Marksist saflara çekmemiz þarttýr. Onlara, emekçi yakýnlarýnýn emek gücünün çalýndýðýný, onlar gibi apolitik, sindirilmiþ, yozlaþtýrýlmýþ, lümpen yapýlara bürünmemeleri gerektiðini kesinlikle bildirmemiz gerekmektedir. Patronlarýn kendilerine iþçi almak yerine meslek lisesi öðrencilerini staj dönemi boyunca sömürdükleri yetmezmiþ gibi, okul sona erince kendilerine baðlý hale getirip ucuz emek gücü olarak iþe koþmaktadýrlar. Devletin ve hükümetin de son dönem meslek liselerine aðýrlýk vermelerinin nedeni budur. Buna bir örnekte Sabancý ve Koç gibi kapitalistlerin kendilerine baðlý iþçileri yaratmak için 'meslek lisesi memleket meselesi' diyerek, meslek liseli öðrencilere burs vereceðini televizyonlardan duyurmasýdýr. Bursu alan öðrencilerin okullarý bitince kendi yanlarýnda asgari ücretle çalýþtýrýlacaklarý, verilen bursun maaþlarýndan faiziyle kesileceðini söylemeyi unutuveriyorlar. Bu da ülkemizde kapitalistlerin ve devletin ucuz iþ gücü yaratmak için yaptýðý projelerden biridir. Apolitikleþmenin sonucu olarak iþçiler üzerinde oynanan oyunlar maalesef ki geleceðin iþçileri üzerinde de oynanmaktadýr. Lenin'in de dediði gibi, 'Örgütlüysen her þeysin örgütsüzsen hiçbir þeysin' sözünü anýmsayarak meslek liselilerin geleceðin iþçileri olduklarý için örgütlememiz gerekmektedir.
Ýkitelli'den Ýþçinin Yolu Okuru Bir Liseli
15
Okurlarimizdan... Merhaba Yoldaþlar, Ben Ankara'da saðlýk sektöründe çalýþan devrimci Marksist bir kamu emekçisiyim. 3 yýl bekledikten sonra DMS sýnavý ile atandým. 7 yýldýr saðlýk sektöründe çalýþýyorum. 7 yýllýk çalýþma yaþamým boyunca birçok sorunla karþýlaþtým. Bunlardan en önemlileri arasýnda saðlýkta dönüþüm adý altýnda emekçilerin saðlýk güvencelerini ellerinden alan ve hastahaneleri birer iþletme gibi yapýlandýran yasalar var. Özellikle döner sermaye sistemi ile saðlýkta ticaret mantýðýna ilk adým atýldý. Yapýlan her iþlemden para alýnmasý, gereksiz ameliyatlarýn sayýsýnýn artmasýna neden olurken hastalarýn bazý önemsiz hastalýklarýna dahi cerrahi müdahalelerde bulunulmasýný beraberinde getirdi. Ayrýca, hasta sayýsýnýn artmasý ve az eleman ile çok iþ yapýlmasý hem çalýþanlarýn saðlýðýnýn bozulmasýna hem de nitelikli ve eþit koþullarda saðlýk haklarýndan yararlanmasýna engel oluyor. Saðlýk güvencesi olmayan bir hasta yüksek faturalar yüzünden gerekli tedaviyi alamýyor. Böylelikle insanýn en temel haklarýndan biri olan saðlýk hakký elinden alýnmýþ oluyor. Döner sermaye sistemi ile idarenin çalýþanlar üzerindeki baskýsý daha fazla hissediliyor. Çalýþanlar sorunlarýndan þikayetçi olduklarý zaman iþten atýlmakla ya da aylýk döner sermaye ücretlerinin kesilmesi tehdidiyle karþýlaþýyorlar. Burada bahsettiðim saðlýk sektöründe yaþanan sorunlardan yalnýzca bir kýsmý. Kýsaca kapitalizm her alanda olduðu gibi emekçilerin saðlýk hakkýný da gasp ediyor ve çalýþanlarý her geçen gün daha da köleleþtiriyor. Kapitalizm var olduðu müddetçe baskýlar ve eþitsizlikler de olacaktýr. Saðlýk haklarýndan insanca yararlanmanýn tek koþulu mücadele ve güzel, eþit, özgür yarýnlarý kurmaktýr. Ýþçinin Yolu'nu bu güzel, eþit ve özgür günleri kurmanýn inancýyla selamlýyor ve tüm emekçileri iþçi sýnýfýnýn yolu etrafýnda birleþmeye çaðýrýyorum. Ankara’dan Ýþçinin Yolu Okuru Bir Saðlýk Emekçisi
Merhaba Yoldaþlar, Kapitalist sistemin yaratmýþ olduðu iþsizler ordusuna katýlmýþ bir üniversite mezunu olarak Ýþçinin Yolu'nu coþkuyla selamlýyorum. Bilindiði gibi kapitalist sistemde iþsizler "yedek iþçi ordusudur". Yedek iþçi ordusu sayesinde emekçiler arasýnda emek gücünü satabilmek üzerinden bir rekabet yaratýlýr. Kapitalist toplumlarda iþsizlik salt bir ekonomik bir sorun olmanýn ötesinde toplumsal ve kiþisel içerimleri de olan çok yönlü bir olgudur. Sorunun önemli bir boyutunu, iþsizliðin kiþilerde yarattýðý korku, fiziki ve ruhsal saðlýðýn bozulmasý, toplumun nezdinde deðersizleþtirilmesi sonucunda ortaya çýkan ümitsizlik ve toplumsal dayanýþmanýn bozulmasý oluþturmaktadýr. Açlýðýn kemikli elinin iþçi ve emekçilerin boðazýný býrakmadýðý bu köhnemiþ düzende üniversite kapýlarýndan sürünerek giren emekçi çocuklarýný, ellerine diplomayý aldýklarýnda bile bin türlü zorluklar beklemektedir. Ben de bu zorluklarýn pençesinde çýrpýnan bir diplomalý iþsizim. Amasya'da ailemin verdiði parayla geçinmeye çalýþýyorum ve param bittiðinde tekrar ailemde nasýl para isteyeceðimi düþünerek geçiyor günlerim. Çünkü karnýmý doyuracak bir iþ bulamýyor ve kendimi aileme karþý bir yük gibi hissediyorum. Düþük ücretler, çalýþma saatlerinin uzunluðu, iþ ve saðlýk güvencesinin yokluðu nedeniyle insanca bir yaþama olan özlemimi sabýr baðlarýyla kolileyerek bir süreliðine rafa kaldýrdým. Þimdi yaþadýðým topraklarda iþçilerin karýn tokluðuna sigortasýz ve komik denecek kadar düþük ücretlerle çalýþmasýný penceremden izliyorum. Bu þehirde emekçiler asgari ücretin altýnda güvencesiz çalýþmaktadýrlar. Ýþte böyle bir umutsuzluk döneminde Ýþçinin Yolu ile tanýþmam bana umudumu geri verdi. Çünkü bu kokuþmuþ sistemin bir çözüm olmadýðýný anladým. Sistemin var olduðu sürece iþçilerin boðazýný býrakmayacaðý öðrendim. Ýþçinin Yolu bana emekçilerin insan gibi yaþayabileceði bir dünyanýn mümkün ve çok uzaklarda olmadýðýný öðretti. Ancak iþçilerin, iþsizlerin birlikte mücadelesiyle bu düzene yýkacaðýmýza inanýyorum. Ve Ýþçinin Yolu'nu devrimci inanç ve umutla selamlýyorum. Amasya'dan Ýþçinin Yolu Okuru Diplomalý Bir Ýþsiz
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 1 Ekim 2009 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Þahintepe Mah. 642. Sok. No:30/A Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
Ýstanbul’un Emekçi Semtlerinden Ýkitelli’ye Mayayý Çaldýk!
Ýkitelli'deki Ýþçinin Yolu büromuzun açýlýþ çalýþmalarýna baþladýðýný daha önce gazetemizden duyurmuþtuk. Mahallelerde aylarca yürüttüðümüz ev ziyaretleri, kapý satýþlarý ve pazar faaliyetleri sonucu Ýþçinin Yolu çalýþmamýza da baþlamýþtýk. Ýkitelli, hem büyük-küçük iþletmeleriyle hem de birbirine bitiþik sývasýz apartmanlarýyla iþçi ve emekçilerin yoðun olarak bulunduðu merkezlerden biridir. Mahalle çalýþmalarýmýz boyunca kriz, iþsizlik ve güvencesizlik üzerinden yaptýðýmýz politikalara iþçilerin verdiði tepkilerden bu gerçeði yaþam alanlarýnda test ettik. Bu nedenle Ýkitelli'de iþçi çalýþmasý yürüteceðimiz ve ayný zamanda iþçilerin bilinçli sosyal alanlarýný da oluþturacaðýmýz bir büro açmak tesadüf deðil, politik bir tercihti. Devrimci bir örgütün görevi, iþçi-emekçi mahallelerinde sistemin yaratmaya çalýþtýðý yozlaþmaya ve yabancýlaþmaya karþý sýnýfýn birliðini inþa etmektir. Ýþçi-emekçi semtlerinin genelinde gördüðümüz tablolara Ýkitelli içinde de sürekli rastlýyoruz. Sýnýfýn genç nüfusu iþsizlik ve geleceksizlik bataðýndan çýkamadýðý için sokak baþlarýnda uyuþturulmuþ þekilde mafya örgütlenmelerine savruluyor. Üretimin parçasý olan emekçilerin kaderine ise iþ ve ev ikileminin dýþýnda bir çözümün olmadýðý, insanýn kendisine ve hatta ailesine yabancýlaþtýðý bir hayatý yaþamak düþüyor. Ýkitelli, Ýstanbul'un birçok emekçi mahallesi gibi hala köyden yoðun göçün olduðu bir semt. Mahallelerin yerleþimi,
sömürü sisteminin yarattýðý bölünmüþlüðü yansýtarak memleketlere göre belirleniyor. Egemen fikirlerin emekçiler içinde yarattýðý ýrk ve din farkýndan doðan düþmanlýðý, ortak bir dil ve mücadele temelinde birleþtiremeden Kürt-Türk, Alevi-Sünni emekçilerinin birlikte kurtulmasý mümkün deðildir. Emekçilerin mücadele dilini oluþturmak; krize, iþsizliðe, sele, yýkýmlara ve sömürüye karþý birlikte cevap vermesini saðlamakta devrimcilerin görevidir. Yukarýda bahsettiðimiz sorumluluklarý ve görevleri önümüze koyarak çalýþmalarýmýza baþladýk Ýkitelli'de. Kýsa zamanda da, Ýkitelli'nin nasýl bir cevher taþýdýðýný ve iþlendiðinde sýnýfýn öncü merkezlerinden biri olacaðýný fark ettik. Mahallede büromuzu tuttuðumuz ve
daðýttýðýmýz bildiriler, Ayzi Moda'da iþçilerle kurduðumuz güven baðý ve kararlýlýkla sürdürülen çalýþma sonucu umduðumuzdan da büyük bir katýlýmla açýlýþýmýzý gerçekleþtirdik. Öyle ki Ayzi Moda iþçileri sadece 3 arkadaþlarýný nöbetçi býrakarak (olasý bir durumda birlikte müdahale etmek üzere) tam kadro açýlýþa katýldýlar. Açýlýþ yüze yakýn emekçinin katýlýmýyla yapýldý. Mahallenin önemini ve sýnýf siyasetinin anlamýný anlatan konuþmalar, þiir dinletileri ve müzik grubumuzun coþkulu þarkýlarý eþliðinde saatlerce süren bir þölen niteliðindeydi. Halaylar çekmeye baþladýðýmýzda, büromuzdan sokaða taþarak mahalle derneklerinin ve camlara, balkonlardan çýkan emekçilerin ilgi odaðý olduk. Hem bizim hem de katýlan tüm emekçiler için büyük bir moral kaynaðý olan bu açýlýþ, bizim çalýþmalarýmýza daha da güvenle devam etmemizi saðladý. Açýlýþtan bu yana emekçilerle aramýzda daha kalýcý baðlar kurmak için çalýþýyoruz. Ayzi Moda'daki öncü arkadaþlarýmýzla iliþkilerimiz de devam ediyor. Ýkitelli'de emekçilerin yaþam alanlarý ve gelecekleri hakkýnda alacaðý söz hakkýnýn, gün geldiðinde insan ihtiyaçlarý için kurulacak bir dünyanýn yollarýný döþeyeceðini biliyoruz. Üretenlerin yönettiði bir dünyanýn, gelecek güzel günlerin hayal olmadýðý iþçi-emekçi mahallelerindeki güçlü bir örgütlenmenin varlýðý sorununda yatmaktadýr. Mahalleleri, ilçeleri ve kent merkezlerini ele geçirecek güç sýnýfýn örgütlü gücüdür.
Eylül baþýnda yapýlacak açýlýþ için çalýþmalarýmýza baþladýðýmýz sýrada Ayzi Moda fabrikasýnda direniþ baþladý. Bir yandan Ayzi Moda'da direniþteki iþçi arkadaþlarýmýzla nöbet tutup sabahlarken, fabrika önünde etten kurduðumuz barikatta, fabrika içinde ise hem çatýda hem de bina içindeki katlarda, ön-arka kapýlardaki barikatlarda direniyor; bir yandan da mahalleleri afiþlerle donatýp, pazarlarda gazetemiz ve bildirilerimizle gezerek emekçilere hem Ayzi Moda direniþini hem de büromuzun açýlýþýný anlatýyorduk. Bizim açýmýzdan bu çalýþmalarla sýnýfýn hareketinden beslenmek ve sýnýf hareketini beslemek gerçek anlamýný kazanýyordu. Bu hareketlilik ve devrimci irade sürecinde büro açýlýþýmýzý yaptýk. Günlerce apartmanlarda kapý kapý
Ankara’nýn Emekçi Semti Tuzluçayýr’da Çalýþmalara Tüm Hýzýyla Devam!
Daha önceki yazýmýzda Tuzluçayýr bölgesindeki faaliyetlerimiz hakkýnda bilgilendirmiþ ve Tuzluçayýr'da Ýþçinin Yolu'nun mücadelesini daha da geniþleterek bir büro açacaðýmýzý duyurmuþtuk. Çünkü açacaðýmýz büronun emekçilerle doðrudan
iliþkiye geçmemiz açýsýndan çok önemli bir yere tekabül ettiðinin bilincindeydik. Böylelikle açacaðýmýz büronun yerini aramaya baþladýk. Büronun çevresinde gazete satýþlarýmýzýn oldukça ilgi ile karþýlanmasý yer tercihimizi belirlemesi noktasýnda çok önemli oldu. Ýlk elden yoldaþlarla büronun düzenlenmesi iþine giriþtik. Baþlattýðýmýz kitap kampanyasý ile Tuzluçayýrlý emekçilere ulaþtýracaðýmýz kitaplarýn toplanmasýný iþini gerçekleþtirdik. Ayný zamanda büromuzu iþçi sýnýfýnýn mücadele tarihine ýþýk tutan
eylemlerin ve komünist önderlerimizin fotoðraflarý ile süsledik. Özellikle çevredeki emekçilerin meraklý bakýþlarý ve bizleri tebrik eden sözleri ile karþýlaþtýk. Birçok emekçi ve genç büromuza gelerek çalýþmalarýmýzýn nasýl ilerleyeceði hakkýnda bilgi aldý ve kendi önerilerini bizimle paylaþtý. Tüm Tuzluçayýr odaklý bir devrimci çalýþma yürüteceðimizi emekçilerle paylaþmamýz haklý olarak onlarýn tebriklerini almamýza neden oldu. Tüm bu süreç boyunca mahallede kapý kapý dolaþýp gazete satýþlarý örgütleyerek emekçilerle tanýþtýk, kendimizi anlattýk. Bu faaliyetlerimizin meyvelerini de daha tam açýlmadan mahallelilerin büromuzu ziyaret etmesiyle de aldýk. Ýstanbul Ýkitelli’deki büromuzun deneyimleri ýþýðýnda Ekim ayý içerisinde Ankara Tuzluçayýr büromuzun açýlýþýný gerçekleþtireceðiz. Açýlýþ gününe kadar Tuzluçayýr'da
açýlýþýmýza davet edilmedik tek bir emekçi býrakmayacaðýz. Þu an hem gazete satýþlarýmýz ile hem de çýkaracaðýmýz davetiyelerimiz, afiþlerimiz, Tuzluçayýr'ýn merkezi yerlerini süsleyecek olan büyük pankartlarýmýz ve el ilanlarýmýz ile emekçileri kendi mevzilerine sahip çýkmaya çaðýrmaya hazýrlanýyoruz. Büromuzun açýlýþýný önceleyen günlerde Tuzluçayýr'ýn her apartmanýný, sokaðýný, caddesini emekçiler ve devrimci mevzisi arasýndaki iliþkiyi güçlendirmek için kullanacaðýz. Buradan tüm Tuzluçayýrlý emekçileri kendi mevzilerine devrimci kurumlarý olan Ýþçinin Yolu Tuzluçayýr bürosuna sahip çýkmaya ve çalýþmalarýna aktif bir biçimde katýlmaya davet ediyoruz. Unutmayalým ki Ýþçi Sýnýfý Örgütüyle Güçlüdür!