Sayý: 3
-
Fiyatý: 1 TL
DTP’ye Yönelik Provokasyonlar Sürüyor! sayfa 2
CHP’den Kopma Zamaný Geldi de... sayfa 3
Ýþçi Sýnýfýnýn Gücü Nereden Gelir? sayfa 5
Kamu Emekçilerinin 25 Kasým Grevi Yol Gösteriyor! KÜLTÜR-S SANAT Þovenizmin Hizmetinde Sinema sayfa 14
Üniversite Ýþgalleri Avrupa’ya Yayýlýyor sayfa 13
Kent A.Þ. Direniþinin Ardýndan... sayfa 6
POLÝTEKNÝK AYAKLANMASI sayfa 11
Sigortasýz, Güvencesiz ZAM DALGASI KAPIDA! MÜCADELEYE! Çalýþmayacaðýz! 2009 ekonomik kriziyle birlikte Türkiye'de iþsizlik astronomik rakamlara ulaþmýþken; ücretli ve yevmiyeli olarak çalýþan toplam 13 milyon kiþinin yüzde 27,6'sýný oluþturan 3,5 milyon kiþi kayýt dýþý olarak sigortasýz istihdam edilmektedir(TÜÝK)...
Ekonomik krizin bedelinin geçtiðimiz her gün emekçinin sýrtýna daha fazla yüklendiði, emekçi sýnýflara yönelik saldýrýlarýn ciddi boyutlara ulaþtýðý, zamlarýn emekçinin belini büktüðü bir dönemden geçiyoruz... Sayfa 8
2
Ýþçinin Yolu
YENÝ HAYAT YENÝ HAYAT 25 Kasým Grevi, Týkanmýþ Kamu Emekçileri Hareketine Yeni Bir Yol Açtý! KESK'in öncülüðünde; Kamu-Sen ve diðer bazý kamu sendikalarýnýn birlikte örgütlediði grev Türkiye'nin birçok bölgesinde geniþ katýlýmla 25 Kasým günü gerçekleþtirildi. Kamu emekçileri ulaþým, eðitim, saðlýk, büro ve bayýndýrlýk baþta olmak üzere birçok iþkolunda "Bu iþyerinde grev vardýr" pankartýný dalgalandýrarak hayatý durdurdular. Özellikle binlerce yolcunun seyahat ettiði trenleri, makinistlerin terk ederek kilitlemesi, trenlerin geçiþini engellemek için BTS'li demiryolu emekçilerinin raylara yatmasý hafýzalardan uzun zaman silinmeyecek etkiler yarattý. Ekonomik krizin faturasýnýn her geçen gün emekçinin üzerine daha fazla yýkýldýðý, emekçi sýnýflara yönelik saldýrýlarýn ciddi boyutlara ulaþtýðý bir dönemde gerçekleþtirilen yoðun katýlýmlý ve etkili bu grevin önemi oldukça fazlaydý. 25 Kasým grevinin en önemli yanlarýndan birisi de kamu emekçilerinin uzun bir süreden sonra ilk kez birleþik bir þekilde greve çýkmalarý oldu. Kamu emekçileri sendikalarýn birlikte greve gitmesi, emekçiler açýsýndan greve farklý bir hava ve anlam kattý; emekçilerin kendi güçlerine ve mücadelelerine güveni artýrdý. Bu birliktelik ayrý bir sinerji yarattý. 1990'larda büyük bir atýlýmla heyecan yaratarak baþlayan kamu emekçileri hareketi, KESK bürokratlarýnýn ellerinde sýkýþmýþ ve militan duruþunu kaybettiði oranda da týkanmaya baþlamýþtý. KESK; soruþturmalar, polis coplarý, sürgünler ve iþten atýlmalar výz gelerek sokakta fiili þekilde mücadeleci kamu emekçileri tarafýndan kuruldu. Ancak KESK bürokrasisi 1990'larda sokaklarý saran mücadeleci çizgiyi terk ettiði oranda kazaným elde edemediðinden ve gelen baskýlara da örgütlü bir cevap veremediðinden kamu emekçilerinde eskisi gibi bir heyecan yaratamaz hale gelmiþti. Giderek azalan katýlým, coþkusuz, “bir an önce bitsin” mantýðýyla geçen eylemler yaþanan týkanýklýðý ortaya koyuyordu. Ancak 25 Kasým grevi bu havayý tersine çevirdi. Gerek kamu emekçileri açýsýndan bir birlikteliðin ortaya çýkmasý gerekse grev-toplu sözleþme hakký gibi çok meþru bir talep çerçevesinde örgütlenmek, greve güç kattý. 25 Kasým grevi, kamu emekçileri hareketinin yaþadýðý týkanmadan çýkýþ için bir yol açtý. Kýsa vadede bu grevin yaratacaðý etki, düzenin saldýrýlarýný geri püskürtebilecek bir güce ulaþamasa da özgüveni ve mücadele isteðini artýrýp yeni bir hava yaratarak kriz ve beraberinde gelen saldýrýlara nasýl direnileceðinin önemli bir örneðini sundu. Kriz dönemlerinde yükseltilecek böylesi mücadelelerin emekçi sýnýflar nezdinde yaratacaðý moral, gelecek mücadelelere giriþmelerinde daha kendine güvenli ve kararlý bir hava yaratacaktýr. Tüm yurtta gerek hayatýn durmasýyla gerek medyanýn yoðun ilgisiyle büyük etki yaratan bu grev, kamu çalýþanlarýnýn grev-toplu sözleþme hakký mücadelesine büyük bir güç katacaðý açýktýr. Bundan sonra örgütlenen eylemlerin daha güçlü geçecektir. Grevin yarattýðý toplumsal etki sonucunda güçlerinin farkýna varan kamu emekçileri, haklarý için örgütlü mücadeleye daha bir güven ve azimle sarýlacaktýr. Bu mücadele sürecinin devamýnýn iyi bir biçimde örgütlenmesi ibrenin 90'lý yýllarýn baþýnda olduðu gibi tekrar kamu emekçilerinden yana dönmesinin kapýsýný açabilecek potansiyelleri taþýmaktadýr. Emekçilerin coþkulu eylemi karþýsýnda öfkeye boðulan hükümet, grev öncesinde ve sonrasýnda türlü tehditler savurmuþtu. Hükümetin tehditleri boþa çýkmýþtýr. Erdoðan'ýn greve çýkacaklara yönelik "memurlar neticesine katlanýrlar" tehdidi, valiliklerin kamu kuruluþlarýna "eyleme katýlanlar hakkýnda yasal iþlem yapýlacak" yönünde yazý göndermesi; AKP Genel Baþkan Yardýmcýsý Hüseyin Çelik'in "Alýn grevi, toplu sözleþmeyi, sendikayý; vazgeçin 657'den" açýklamalarý kamu emekçilerini sindirememiþ, iþ býrakma kararý güçlü bir þekilde hayata geçmiþtir. Sermaye iktidarý ise istediði kadar greve giden kamu emekçilerine soruþturma ve ceza tehditleriyle gözdaðý vermeye kalksýn. Emekçilerin haklý mücadelesi bugüne kadar hiçbir cezai yöntemle nasýl bastýrýlamadýysa, bundan sonra da bastýrýlamayacaktýr.
DTP'ye Yönelik Provokasyonlar Sürüyor! Egemenler, þovenist histeriyle halklar arasýna düþmanlýk tohumlarý ekerek onlarý kýþkýrtmaya devam ediyor. Bu provokasyon kampanyasýnýn en son örneklerinden biri 22 Kasým 2009'da DTP konvoyuna Ýzmir'de yapýlan saldýrý oldu. Ýzmir'in Hatay semtinde Ahmet Türk'ü karþýlamak için oluþturulmuþ araç konvoyuna bir grup faþist taþlý sopalý saldýrýda bulundu. Saldýrýda biri aðýr yirmiden fazla kiþi yaralandý. Devrimcilere karþý her türlü zor ve baskýyý kullanmaktan çekinmeyen çevik kuvvet olaylarý izlemekle yetindi. Burjuva medya da azýlý faþistleri "terör örgütünün bayraklarýný açmasý sonucu Ýstiklal Marþý'ný okuyan duyarlý gençler" olarak lanse etti. Saldýrýda bulunan faþistler hiçbir ceza almazken; konvoyda araba süren bir DTP üyesi arabasýný kendilerini linç etmeye kalkýþanlarýn üzerine sürerek "kasten adam yaraladýðý" iddiasýyla tutuklandý. Bu saldýrýnýn DTP'nin tavrýndan kaynaklandýðýný iddia edip konvoyda PKK bayraklarýnýn bulunduðunu öne sürerek saldýrýya gerekçe yaratan Tayyip Erdoðan gelecekte gerçekleþtirilecek provokasyonlarý da meþrulaþtýrmaktadýr. Erdoðan'ýn provokasyonlarý öven tavrý bize yabancý deðil. Erdoðan geçen yýl da Ýstanbul Taksim'deki DTP eyleminde bir esnafýn göstericilere pompalý tüfekle ateþ açmasý hakkýnda "vatandaþ tabii ki kendisini savunacak" demiþti. Bu tavýr Erdoðan'a has deðil. Egemenlerin kýþkýrtmalarý sonucu son 4 yýlda en az 39 linç giriþimi yaþandý. Ýzmir'de konvoya yapýlan saldýrýlar gündemden düþmeden Kürt halkýna ve DTP'ye yönelik bu örgütlü saldýrýlara bir yenisi daha eklendi. Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde yaklaþýk 2 bin 500 kiþi Kürtlere yönelik bir linç giriþiminde bulundu. Kürtlerin yaþadýðý mahalleyi sabaha kadar ablukaya alýp taþla sopayla çok sayýda Kürdün evine zarar veren güruh, "Kürtler dýþarý" diye baðýrýrken kýþkýrtýlan þovenist histerinin yarattýðý kafatasçý zihniyeti de ortaya koydular. Çanakkale ve daha birçok yerde yaþanan bu saldýrýlar, egemenlerin þovenizm zehriyle kitleleri kýþkýrtmasýnýn birer sonucundan baþka bir þey deðildir. Ýzmir'de yaþanan olaylar ise iddia edildiði gibi bir grup "duyarlý" vatandaþ ile DTP arasýnda yaþanan sýradan bir kavga deðil, organize ve hazýrlýklý bir saldýrýdýr. Kendilerine taþ attýklarý gerekçesiyle Kürt çocuklarýna panzerlerle, gaz bombalarýyla, coplarla saldýran polisin içlerinde çok sayýda kadýn ve çocuk bulunan DTP'lilere yönelik ýrkçý saldýrýyý sadece izlemesi boþuna deðildir. Ýzmir'de yaþanan bu linç giriþimi ne ilk ne de son olup Kürt halkýna uygulanan sistematik baský politikalarýnýn bir parçasýdýr. Burjuva demokrasisinin Kürt sorununu çözemeyeceði ortadadýr. Bir yandan açýlýmý tartýþýrken bir yandan uyguladýðý þiddetle þovenizmi besleyen burjuva devletin ikiyüzlülüðü gün gibi ortadadýr. Þovenist histerinin ateþi iki tarafý da yakmaktadýr. Farklý etnik kökenden emekçilerin birbirine düþürülmesi, egemen sýnýflarýn sömürü düzeninin bekasýndan baþka bir þeye hizmet etmemektedir. Bu noktada emekçi sýnýflara ve devrimcilere düþen görev, Kürt ve Türk emekçilerin ortak mücadelesini ve emek cephesini yükselterek þovenizmin ve linçlerin karþýsýna dikilmektir.
Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek! Zafer Direnen Emekçinin Olacak!
Aleviler Bu Kez Daha Güçlü Þekilde Alanlardaydý! Toplumsal mücadelelerin vazgeçilmez bir bileþeni olan Aleviler, Sivas, Gazi katliamlarý karþýsýnda gerçekleþtirdikleri tepkisel eylemlerin ötesinde kendi talepleriyle Ankara'da Kasým 2008'de bir kitlesel miting örgütleyerek bir ilke imza atmýþlardý. 22 Alevi örgütü tarafýndan oluþturulan Alevi Bektaþi Federasyonu'nun örgütlediði "Ayrýmcýlýða Karþý Eþit Yurttaþlýk Hakký" mitingi 60 bini aþkýn Alevinin katýldýðý son yýllarýn en kitlesel mitingi olmuþtu. Bu mitinge damgayý, ayrýmcýlýða karþý kendi talepleri için diðer muhalif güçlerle birlikte alanlara çýkan yoksul Alevi kitleleri vurdu. Bu miting, Alevilerin kendi taleplerini yükseltmek için sokaða çýkarak kendini ilk kez kitlesel bir biçimde ifade etmesi açýsýndan büyük önem ve anlama sahipti. Zorla asimile edilmeye çalýþýlan, her türden baskýya ve aþaðýlanmaya maruz býrakýlan Alevilerin haklarýný savunmak, göz ardý edilmelerini engellemek için meydanlara inmeye devam edeceklerini geçtiðimiz günlerde Ýstanbul'da gerçekleþen, yüz binlerce kiþinin katýldýðý 'Ayrýmcýlýða Karþý Eþit Yurttaþlýk Hakký' mitingi ortaya koydu. 8 Kasým'da Alevi Bektaþi Federasyonu öncülüðünde
Kadýköy'de düzenlenen ve çeþitli kitle örgütleri, siyasal partiler, devrimci yapýlar ve sendikalarýn da destek verdiði mitingde Aleviler 'Zorunlu din dersinin kaldýrýlmasý', 'Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý'nýn laðvedilmesi', 'Madýmak Oteli'nin müze olmasý', 'Cem evlerinin ibadethane sayýlmasý', 'Nüfus cüzdanlarýndaki din hanesinin kaldýrýlmasý' taleplerini yükselttiler. Mitingdeki söylemlerde AKP karþýtlýðý baskýn gibi görünse de Alevilerin kendilerini salt hükümet karþýtý bir hatta sýkýþtýrmadýklarýný, genel olarak sistem karþýtý reflekslerin varlýðýný 'Devlet Alevisi olmayacaðýz', 'Katil devlet hesap verecek' gibi sloganlar gözler önüne serdi. 500 binden fazla insanýn katýldýðý bu kitlesel mitinge Ýslamcýsýndan Aydýn Doðan medyasýna kadar uygulanan ambargo Alevilerin canlanýþýndan egemenlerin duyduðu hoþnutsuzluðu ortaya koyar cinstendi. Geçen yýl Ankara'da alanlara kitlesel çýkýþýn bu yýl muazzam güçlere ulaþarak devam ettirilmesi, Alevilerin taleplerinin peþinde olduklarýnýn en önemli kanýtý oldu. Kitlesel olarak "Biz de varýz" diyen Aleviler açýsýndan taleplerini sokakta mücadele ederek kazanabileceklerinin; haklarýný kimsenin onlara vermeyeceðinin,
ancak kendilerinin alabileceðinin bilincine varmak ve bu örgütlülüðe ulaþmak çok önemliydi. Alevilerin kendi talepleri ekseninde alanlarý dolduruþunun egemenleri rahatsýz etmesinin nedeni, þimdiye kadar toplumsal mücadelenin önemli bir bileþeni olan Alevilerdeki bu canlanmanýn toplumsal muhalefete enerji aktarmasý ve onu beslemesinden duyulan korkudur. Yersiz de deðildir. Devrimcilere düþen görev de sistemle barýþýk olmayan yoksul Alevi emekçilerin yarattýðý birlikteliði, toplumsal muhalefetin, solun, emek cephesinin güçlendirilmesine kanalize etmektir. Ancak bu þekilde yaþadýðýmýz bütün pisliklerin kaynaðý olan sömürü düzeni tarihin çöplüðüne gönderilebilir. Þüphesiz ki, Alevilerin her türlü hak talebi meþru olmakla beraber, biz devrimci Marksistler, burjuva düzenin insanlýða eþitlik, özgürlük ve barýþ getiremeyeceðinin bilincindeyizdir. Nihai kurtuluþ, ancak Alevi, Sünni, Türk, Kürt emekçilerinin sýrtlayacaðý devrim kavgasýyla gelecektir.
Ýþçinin Yolu
3
CHP'den Kopma Zamaný Geldi de Geçiyor! CHP Genel Baþkan Yardýmcýsý Onur Öymen'in 10 kazandýðý Karþýyaka Belediyesi'nde taþeronlaþtýrma bakanlara geçmiþten þöyle bir haberi aktararak Kasým'da Kürt açýlýmýnýn görüþüldüðü toplantýda sonucunda atýlan Kent AÞ iþçilerine yönelik hafýzalarý tazelemek gerekiyor. Özellikle 2007 Dersim katliamýný övmesi bir kez daha çok çarpýcý saldýrýlar CHP'nin iþçi düþmaný yüzünü artýk kör seçimleri öncesinde önemli gündem maddelerinden þekilde CHP'nin ne olduðunu ortaya koydu. gözlerin bile içine sokmuþtur. Sadece bu da deðil, birisini CHP ile MHP'nin seçimler sonrasýnda koaTürkiye'de özellikle kendini sol, sosyal demokrat gerek CHP'li Buca belediyesinden çýkarýlan 60 lisyon hükümeti kurabilme ihtimali oluþturuyordu. gören iþçi ve emekçi kitlelerin, Alevilerin CHP'den taþeron iþçi, gerek Manisa'nýn Salihli CHP'li ilçe Öyle ki Cumhuriyet gazetesinin köþe yazýlarýnda kopuþ yaþamasýnýn gerekliliði gün gibi ortada durubelediye baþkanýnýn toplu iþ görüþmesinde anlaþasolcularýn CHP'ye, saðcýlarýn MHP'ye oy vermeleri yor. Bu süreç elbette ki kendi baþýna iþleyebilecek madýðý Genel-Ýþ'li 255 iþçinin grevine polisi saldýrtisteniyordu. Seçimlerden bir yýl öncesinde ise bir süreç deðildir. Bu noktada, devrimci hareketin masý ve bu arbedede 29 iþçinin gözaltýna alýnmasý Milliyet gazetesi yazarý Fikret Bila'ya verdiði röporkendini alternatif olarak var edebilmesi ve emekçi gerekse CHP'ye ait Halk TV'de Türkiye Gazeteciler tajýnda Deniz Baykal MHP'yi ve Devlet Bahçeli'yi sýnýflarý CHP'ye mahkûm kýlan alternatifsizlikten Sendikasýna üye çalýþanlarýn iþten çýkarýlmasý ve öve öve bitirememiþti: "Ulusalcý yükseliþin kurtarmasý hayati önem taþýmaktadýr. onlara CHP Genel Baþkan Yardýmcýsý Yýlmaz Ateþ cumhuriyet fikriyle ve modernleþme atýlýmýyla Dersim Katliamýna bakýþý CHP'nin nasýl bir parti tarafýndan "sendikadan istifa edip çalýþmaya devam bütünleþik olarak ele alýnmasý çok önemli. Bu olduðunu ortaya koyan bir turnusol kaðýdýdýr. Hala etmelerini" öðütlenmesi yakýn tarihten CHP'nin anlayýþýn MHP'den gelmesi çok daha önemli. bilmeyenler ya da unutanlar için bir not düþmek emek düþmaný duruþuna örneklerdir. CHP'de bu Ulusalcý dalga cumhuriyet deðerlerine ve Atatürk'e gerekirse 1936'da baþlayan 1938'de ancak kýrýlabilen politikalarýyla emekçi düþmanlýðýnda, neoliberal karþý olacak biçimde geliþebilirdi. Ancak, MHP Dersim halkýnýn ayaklanmasýnda vahþi yöntemlerle politikalarýn uygulayýcýlýðýnda AKP'den aþaðý kalýr kongresinde bunun cumhuriyet deðerleri ve Atatürk 40 bine yakýn Dersimli Alevi Kürt katledilmiþtir. yanýnýn olmadýðýný göstermektedir. CHP'nin katýksýz ilkeleri temelinde yansýmasý çok büyük önem ve Mustafa Kemal'in manevi kýzý Sabiha Gökçen bir düzen partisi olduðu yaptýðý her icraatla ortaya deðer taþýyor." Baykal'ýn MHP'ye yönelik bu lütfünü komutasýndaki askeri uçak filosu havadan Dersim çýkmaktadýr. MHP'nin önemli isimlerinden Meral Akþener'de köyleri ve mezralarýna ölüm yaðdýrmýþ, zehirli CHP ile ortak paydalarýnýn çoðaldýðýný belirterek gazlar kullanýlmýþ; kadýn, çoluk-çocuk demeden cevaplamýþtý (Milliyet, 22 Kasým 2006). insanlara kýyýlmýþtýr. Bu da yetmemiþ on binBu sözler bundan üç yýl öncesine ait, ancak lerce Dersimli zorunlu olarak baþka bölgelere CHP'de o günden bu yana bir deðiþimin gerçekgöç ettirilmiþtir. Katliamýn tüyler ürpertici leþmediðini görmek açýsýndan önemli. Bugün ayrýntýlarý o dönemde Malatya Emniyet Müdürü CHP'li Onur Öymen Kürt halkýnýn ulusal taleplerolan, sonradan Demirel hükümetlerinde Ýçiþleri ine Dersim Katliamý ile karþýlýk vermesi CHP'nin ve Dýþiþleri Bakanlýðý yapmýþ Ýhsan Sabri faþizan eði-limleri de gerektiðinde rahatlýkla Çaðlayangil'in sitesinde kendi sesinden dinkucaklayabileceðinin bir göstergesidir. CHP, iþçi lenebilir. Ýlginç bir anekdot da Kemal düþmanlýðýnda sermayenin beklentilerini son Kýlýçdaroðlu ile ilgili: Dersimli bir Kürt Alevisi dönemde pervasýzca karþýlýyor, Kürt halkýna karþý olan Kýlýçdaroðlu, Çaðlayangil'in sitesinde ilgili da baskýcý, þovenist eðilimleri yansýtmakta hiçbir röportajý yapan kiþinin ta kendisi. Ayný çekince görmüyor. Ýþte CHP gerçekliði budur! Kýlýçdaroðlu, Dersim katliamýný açýktan öven Yoksul emekçi kitlelerin emek düþmaný, neolibeOnur Öymen'e istifa çaðrýlarý yapmaya kalktý. Ýzmir Çankaya’daki CHP il binasýný iþgal eden Kent AÞ. ral, þoven CHP'den kopuþunun zamaný gelmiþ de Ama sonunda tükürdüðünü yalayan da kendisi iþçileri duvarda asýlý duran 'Güzel Günler Göreceðiz' yazýlý geçmiþtir. Ýþsizliðin, yoksulluðun, iþ kazalarýnýn, oldu. CHP yönetimi Öymen'e sahip çýktý. esnek çalýþmanýn, düþük ücretlerin, emperyalist afiþi göstererek, "CHP hiç bir zaman bize güzel bir gün Kýlýçdaroðlu'na da kameralar önünde Öymen ile göstermedi. Yalan söylüyorlar.” diyerek tepki gösterdi. savaþlarýn, katliamlarýn cenderesine sýkýþtýrýlan el sýkýþmak düþtü. emekçilere; haklý öfkelerine raðmen kendilerini CHP Þovenizmde, Baskýcýlýkta MHP ile Yarýþýyor sistemle barýþtýrmaya çalýþan katýksýz düzen partisi CHP Sol Bir Parti Deðildir Öymen'in açýklamalarý da bir kez daha göstermiþtir AKP'nin iktidara geliþinin ardýndan tüm muhalefeti- CHP'nin sunabileceði sömürünün katmerlenmesinki CHP'nin sol ile bir alakasý yoktur. CHP reformist ni düzenin statükocu güçlerinin, askeri ve sivil den baþka bir þey deðildir. bir sol parti, yani sol ama sömürü sisteminin sýnýrbürokrasinin sýrtýna dayanarak yürüten CHP, özellik- Bugün hala CHP'nin hegemonyasý altýnda bulunan larýný aþamayan ya da aþmak istemeyen bir parti bile le Kürt açýlýmýnýn tartýþýlmaya baþlandýðý dönemden ve kendisini solcu olarak gören kitleleri devrimci deðildir. Çünkü reformist partiler olaðan dönemlerde itibaren söylemlerindeki þovenist damarý iyice saflara kazanmaksa bizim önümüzde bir görev (devrimci dönemlerde sermaye safýn geçerler) serartýrdý, hatta bu konuda faþist MHP ile de yarýþabile- olarak büyük öneme sahiptir. maye karþýsýnda emekten ve baskýlar karþýsýnda cek kadar yetenekli olduðunu ortaya koydu. özgürlüklerden yana tavýr alýr. Gelgelelim CHP ne Ancak CHP'nin özellikle son yýllarda MHP ile emekten yanadýr, ne de özgürlüklerden. CHP'nin söylemsel bazda yakýnlaþmasýna bugün þaþýrarak
Çift Dipli Kriz: Kapitalizmin Krizi Bitmez! 2008'de patlak veren son kapitalist krizi 2005'de tahmin edip, "kriz kâhini" unvanýný alan Nouriel Roubini, yeni bir küresel krizin patlak vereceðini ve bunun þimdiye kadar ki en büyük "varlýk krizi" olacaðýný açýkladý. Roubini makalesinde Mart ayýndan bu yana petrol ve finans araçlarý dâhil birçok "riskli"
yatýrým ürününün fiyatlarýnda büyük yükseliþler olduðuna, ancak dolarýn ise sürekli zayýfladýðýna dikkat çekiyor. Bu düzelme iþaretlerinin kapitalist devletler tarafýndan patronlara hibe edilen kaynaklar sayesinde saðlandýðýna iþaret eden Roubini, bunun bir üretim-tüketim döngüsü olmadýðýna, tamamen sanal bir kaynak balonu yaratýldýðýna dikkat çekiyor. Bu sanal balonla ilk krizde olduðu gibi varlýk fiyatlarýnýn büyük ve sürekli bir yükseliþe girdiðini söyleyen Roubini, bu balon patladýðýnda görülen en büyük "varlýk krizinin" yaþanacaðýna dikkat çekiyor. Krizden çýkmak için reel ekonomiyi (üretimi) ölüme mahkûm edip, bankalara ve büyük þirketlere milyar dolarlar hibe eden kapitalist devletler, yeni bir krizin ya da daha doðrusu ilk krizin büyüyerek devam etmesinin yolunu açýyor. "Çift dipli kriz" denilen bu gidiþat bize ikinci bir balonun patlayacaðýný ve Roubini'nin öngörülerine
göre ilkinden daha da derin bir çöküþün yaþanacaðýný iþaret ediyor. Kapitalistler doymak bilmez açgözlülükleriyle tüm paralarýný üretim dýþý kar alanlarýna yatýrýrken, dünyayý daha fazla açlýða ve yoksulluða sürüklüyor. Öyle ki, bu alýþkanlýklarýný yarattýklarý krizlerden kar çýkarmaya çalýþýrken de devam ettiriyorlar. Her kriz döneminden sonra "krizi fýrsata çeviren" kapitalistler çýkýyor meydana… Tabii ki kriz fýrsata emekçilerin sýrtýndan çevriliyor. Olan, yine gerçek üreticilere yani biz iþçilere oluyor. Yaþam pahalýlaþýrken yoksullaþýyoruz, iþten çýkarýlan iþ arkadaþlarýmýzýn iþ yükü üzerimize biniyor, iþ güvencemiz elimizden anlýyor, iþsiz kalýyoruz… Kýsacasý krizin yükü biz emekçilerin üzerine yükleniyor. Bu cendereden çýkýþ yolu krizin faturasýný patronlara ödetmek için mücadeleyi yükseltmekten geçiyor! Katmerlenmiþ sömürüye dur demek için ileri!
4
Ýþçinin Yolu
Isci Universitesi Rosa Luksemburg Adý her zaman sosyalist devrim mücadelesi " 'Berlin'de düzen hüküm sürüyor!' savaþçýlarýnýn en ön safýnda anýlacak kararlý bir Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine devrimci ve þaþmaz bir Marksist: Rosa kurulu sizin 'düzeniniz'. Devrim Luksemburg. 5 Mart 1871'de o zamanlar Rus Ýmparatorluðu'nun topraklarýnda kalan Polonya'da daha yarýn olmadan, 'zincir doðdu. Ýlk gençlik yýllarýnda büyük bir atýlganlýk- þakýrtýlarý içinde yine doðrulacakla sosyalist harekete katýldý. 18 yaþýnda Polonya'yý týr!' ve sizleri dehþet içinde býrakýp, terk ederek Rus ve Polonyalý devrimci sürgünlerin gür sesi ile þunu haykýracaktýr: yoðun olarak yaþadýðý Zürih'e gitti. Burada 'Vardým, Varým, Varolacaðým!'" Polonya Sosyal Demokrat Partisi'nin aktif bir üyesi oldu. Son olarak, 1898'de Almanya'ya giden Rosa, ölümüne kadar Alman iþçi hareketinin devrimci bir militaný ve teorisyeni olarak hayatýný sürdürdü. Kendini adadýðý sosyalist dünya devrimi ve iþçi sýnýfý mücadelesine sadakati ve Rusya-Polonya-Almanya devrimci mücadelelerine yaptýðý katkýlarla ortaya koyduðu enternasyonalist devrimciliðiyle, iþçi sýnýfý mücadelesinin ölümsüz rehberi olarak kalacaktýr. Parlak ve yetenekli bir Marksist olan Rosa Lüksemburg'un fikir ve eylemi, topraklarýnda yaþamýný ve mücadelesini yürüttüðü Almanya'nýn iktisadi, tarihi, siyasi ve toplumsal koþullarý bilinmeden tam olarak anlaþýlamaz. Nitekim bütün bu koþullardan baðýmsýz düþünülen Rosa'nýn fikirleri çarpýtýlmýþ, özünden saptýrýlmýþ, pek çok tahrifata ve yok sayýlmalara maruz kalmýþtýr. Rosa'nýn fikirlerinin ve eyleminin þekillendiði yýllarda, yani 1900'lerin baþýndaki Almanya dünyanýn en hýzlý sanayileþen ülkelerinden biri haline gelmiþti. Daha da büyük bir hýzla tekellerin elinde yoðunlaþan Alman sermayesi, milyonlarca iþçiyi sanayi merkezlerinde biraraya toplamýþtý. Almanya'da iþçilerin uzun yýllara yayýlan siyasi mücadelesi, tarihin en örgütlü iþçi sýnýfý kitlesini, Alman Sosyal Demokrat Partisi'ni oluþturmuþtu. Sendikalarda, kooperatiflerde, partide, mecliste büyük güç kazanan Alman iþçi sýnýfý önemli kazanýmlar elde etmiþti. Ancak, Almanya'nýn emperyalist bir güç olmasýndan ve diðer ülkelerden elde ettiði yüksek kazançlarýn yardýmýyla, Alman sermayedarlarý kendi ülkelerindeki iþçilerin bir kýsmýnýn avucuna sýkýþtýrdýðý mükâfatla iþçi sýnýfýnýn içinde ayrýcalýklý bir kesimini, iþçi aristokrasisi yaratmýþtý. Sendikalarda, parti içinde düzenden ve halinden memnun bir bürokrasi oluþmuþtu. Ýþte "reformizm" denilen, sosyal reformlarla iþçilerin ve bütün toplumun refahýnýn sürekli olarak yükselebileceðini savunan anlayýþ bu koþullarda doðdu. Ve karþýsýnda Rosa'yý buldu. Dünya iþçilerine armaðaný "Sosyal Reform mu, Devrim mi?" adlý eserini reformizmle mücadele etmek için kaleme aldý. Öncelikle kapitalizm iþçilere sürekli reformlar veremezdi. Kapitalizmin durmadan ürettiði ve üretebileceði yalnýzca iki þey vardýr: krizler ve savaþlar. Ýþte sosyal refah artýþýnýn ve reformlarýn çöküþü kaçýnýlmazdý. Bu minvalde Rosa, iþçileri sürekli aldatan Almanya sosyal demokrasisinin reformist, uzlaþmacý sendikacýlarý ile seçimden seçime oy istemek dýþýnda mücadeleyi umursamayan parti anlayýþýna savaþ açtý. Sosyal demokrasi içindeki bürokrasinin bir kenara atýlacaðý devrimci mücadelenin yollarýný aradý Rosa. 1905'te Rusya'da kitlelerin yarattýðý milyonluk grev dalgasý, kendiliðinden bir ayaklanmanýn çýkmýþ olmasý, kitlelerin kendi öz yönetim araçlarýný (konsey, sovyet) oluþturmalarý, Rosa'yý kitlelerin eyleminin gücüne inandýrdý. Reformizme karþý mücadelesinde, iþçileri salt oy deposu olarak gören sendika ve parti bürokrasisine karþý iþçilerin aktif mücadelesini savundu. Reformist, yurtsever bataklýða iyice saplanan sosyal demokrat parti, 1914'te patlak veren 1. Dünya Savaþý'nda Alman emperyalizminin payandasý olunca Rosa Lüksemburg ve yoldaþlarý, bu iflas etmiþ partiden koparak "Spartaküs Birliði"ni kurdular. Emperyalist savaþa karþý grevler örgütlediler. Yurtseverlik salgýnýna karþý iþçilerin sosyalist devrimi silahýyla savaþtýlar. Savaþ yýllarýnýn çoðunu hapiste geçirdi Rosa. 1917 Ekim Devrimi'ni ve onun önderlerini þöyle selamladý: "…proletaryanýn eylem kapasitesi, kitlelerin eylem gücü, genel olarak sosyalizmde iktidara sahip olma iradesi. Lenin ve arkadaþlarýyla Troçki, bu bakýmdan dünya proletaryasýnýn ilk öncüleri oldular… Rusya'da problem yalnýzca ortaya konulabilirdi, ama Rusya'da çözülemezdi. Ýþte bu anlamda gelecek her yerde, Bolþevizmindir!" Rosa ve yoldaþlarý, devrim sürecinde Almanya'da komünizmin bayraðýný dalgalandýracak partiyi kurdular. Ancak bu genç partinin, yýllar boyunca mücadele içinde çelikleþmiþ, disiplinli ve kendini kanýtlamýþ bir parti olan Bolþeviklerin Ekim Devrimi sürecinde elde ettiði zaferi 1918 Alman Devrimi'nde yaratmasý mümkün olmadý. Rosa, istediði gibi ("Her þeye raðmen görev baþýnda, bir sokak çatýþmasýnda ya da daraðacýnda can vermek isterim." demiþti) bir devrimin yiðit önderi olarak can verdi. 1919 Ocak'ýnýn 15'inde Rosa ve yoldaþý Karl Liebknecht, ölene kadar mücadele ettikleri sosyal demokrasinin hain önderlerinin yol verdiði karþý-devrim tarafýndan katledildiler. Rosa Luksemburg geriye ölümsüz bir mücadele býraktý.
Ya SÜREKLÝ DEVRÝM Ya SÜREKLÝ KATLÝAM! Vahþi sömürüye dayanan sýnýflý toplumlarýn tarihi, ayný zamanda egemen sýnýflarýn kendi çýkarlarý uðruna ezilenleri, sömürülenleri katletmesinin de tarihidir. Çok uzak diyarlarda, çok gerilerde katliamlar aramaya gerek yok. Nazilerin milyonlarca insaný gaz odalarýna doldurmasý çok yeni, keza ABD'nin Japonya'ya býraktýðý atom bombalarý da. Bugün Türkiye'nin gündemini Dersim Katliamý meþgul ediyor, 5 ay önce Mardin'in Bilge Köyü'nde devletin silahlandýrdýðý korucularýn yaptýðý katliamý konuþuyorduk. Kapitalizm sömürmek ve daha fazla sömürmek zorundayken, nasýl insanlarý gýrtlaklamadan durabilir ki? Ýnsanlarýn en küçük hak arama mücadelesinin karþýsýna polis copuyla dikilen egemenler, yeri gelir iþçileri, emekçileri, ezilenleri ve yoksullarý katliamlara, toplu kýyýmlara da hiç çekinmeden tabi tutar. Sermayenin tekellerin elinde daha fazla yoðunlaþtýðý emperyalist aþamada insanlýðýn yaþadýðý vahþet de yoðunlaþtý. Ortadoðu'nun emperyalizmin mengenesinde sýkýþmýþ halklarýnýn geçtiðimiz yüzyýldaki tarihi eskiye göre yüz kat daha fazla zulüm, kan ve gözyaþý içermiyor mu? Peki, kim ya da kimler emperyalist zorbalýða dur diyebildi? "Vatan, millet!" edebiyatýyla iþçilerin, emekçilerin ümüðünü sýkarak semiren "milli" burjuvaziler emperyalistlerden daha mý az katliam yaptýlar? Ya emperyalizme karþý cihat ilan edenler, fýrsatýný bulduklarýnda, düþünen, sorgulayan ve en temel haklarý için mücadele eden kim varsa katletmediler mi? Ýran'da politik mahkûmlar, iþçi önderleri ya dört duvar arasýnda çürümeye mahkûm ediliyorlar ya da idama! Demokratik talepler ve sosyal haklar uðruna mücadelelerin nihai bir sonucu kapitalist sistem içinde düþünülemez. Emperyalizme karþý mücadele, kapitalizmin temellerine vurmadýkça ikiyüzlülükten baþka bir þey olamaz. Tutarlý bir tek çözüm yolumuz var: kapitalizmin her gün yeniden ürettiði barbarlýða, emperyalizmin insanlýða yaþattýðý vahþete ve insanlýðýn önüne koyduðu bütün engellere karþý sürekli devrim bayraðýný yükseltmek! Kapitalizm dünya ölçeðinde hâkim üretim biçimi olarak kendini dayattýðýndan beri dünya iþçilerinin önündeki görev sosyalist devrimdir. Ýþçi sýnýfý; ezilen halklarý, toplumun tüm ezilenlerini, yoksul köylüleri, demokrasi ve özgürlükler mücadelesi verenleri devrim yolunda birleþtirebilecek ve hepsinin kurtuluþunu saðlayabilecek yegâne unsurdur. Bugün dünya iþçilerinin önündeki görev tektir. Geri kalmýþ veya ileri bir ülkede olmasý, iþçi sýnýfýnýn enternasyonalist görevi olan kendi ülkesindeki burjuvaziyi devirme görevini deðiþtirmez. Geri ülkelerde iþçiler demokrasi mücadelesini nihai mücadeleye tabi kýlmak zorundadýrlar; iktidarý alarak demokratik görevleri sosyalist tedbirlerle birlikte yerine getirmelidirler. Üstelik iþçi sýnýfýnýn iktidarý alma mücadelesi tek bir ülkede kazanýlsa bile diðer ülkelerin iþçileri iktidarý alamazlarsa sosyalizm kurulamaz, devrim yaþayamaz. Sürekli devrim iþte bunu ifade eder. Ýþçi sýnýfýnýn sosyalist dünya devrimi mücadelesine kazanýlmasý ve enternasyonalist bir bilinçle yola çýkmasý iþte bu yüzden olmazsa olmazdýr. "Ya sürekli devrim, ya sürekli katliam! Sonucu insanlýðýn kaderini belirleyecek olan kavga iþte budur!"
Ýþçi Üniversitesi
Ýþçinin Yolu
5
Ýþçi Sýnýfýnýn Gücü Nereden Gelir? Ýnsanlarýn küçük bir kýsmý, kendileri hesabýna baþka insanlarý çalýþtýrýrken, bir kýsmý kendi hesabýna çalýþýr. Geri kalan büyük çoðunluk ise baþkalarý hesabýna çalýþýr. Bu insanlar, kendilerine ait hiçbir üretim aracýna sahip deðildirler. Yaþamlarýný devam ettirebilmek için emek güçlerini satmak zorundadýrlar. Bu insanlara, yeryüzünün tamamýnda, farklý dillerde de olsa "iþçi sýnýfý" denir. Ýnsanlýk tarihinde, yaþamak için emek gücünü baþka birisine satmak son derece yeni bir olgudur ve bilebildiðimiz tarihin yüzde birini bile oluþturmaz. Oluþturmaz; çünkü tarih, insanlarýn ancak kendileri için çalýþýp yaþamlarýný devam ettirme olanaðýndan zorla yoksunlaþtýrýlmýþ olduklarý zaman emek güçlerini satarak bir baþkasý için çalýþmaya razý geldiklerini gösteriyor. Kapitalizm, iþte bu büyük çoðunluðu, kendi yaþamlarýný idame ettirmek için emek güçlerini sermayeye satmak zorunda býrakarak dünyaya gelmiþtir. Kapitalizm, "kapital"in yani sermayenin egemenliði demek. Aslýnda sermaye birikiminin gereklerinin, toplumsal yaþamýn her alanýna hâkim olmasýný anlatýyor. Bir uçta zenginlik, öteki uçta ise sefalet biriktiriyor. Demek ki, kapitalist sistemde, "zenginliði" yaratan sürecin ta kendisidir yoksulluðu sürekli büyüten ve katlanýlamaz boyutlara getiren. Artan yoksulluk, ezilenler ve sömürülenler kitlesinin büyümesi demektir. Bu süreç kendi tamamlayýcýsýný yaratýyor: sayýca artan, disiplinli, tam da kapitalist üretim sürecinin kendi mekanizmasý tarafýndan örgütlenmiþ, kapitalizmin mezar kazýcýsý olan iþçi sýnýfýnýn isyaný geliþiyor. Proletarya, artýk dünya sahnesinde, üretimin kalbindedir. Proletaryanýn asýl önemi, büyük ölçekli üretimde oynadýðý rolden kaynaklanýr. Tüm toplumsal hayatýn temeli üretimdir ve kapitalist sýnýfýn elindeki üretim araçlarý ancak proletarya tarafýndan harekete geçirilebilir. Lakin üretim araçlarýný harekete geçirince, toplumsal yaþamýn yeniden üretilmesini saðlayan iþçi sýnýfý, bu araçlarý hareket etmekten alýkoyma gücüne de ayný derecede sahiptir. Toplumsal hayatýn temeli üretim olduðu içindir ki, iþçiler þalterleri indirerek tüm hayatý durdurabilirler. Tam da bu yüzden, iþçi sýnýfý kapitalizmi yok etme yeteneðine sahiptir. Ýþte bu nedenle öncü sýnýf diyoruz iþçi sýnýfýna. Nasýlýný anladýk, peki neden iþçi sýnýfý bu yeteneðe sahip? Tarihte, bu denli kolektif hareket etme yeteneðine sahip herhangi bir sýnýf var olmamýþtýr. Dahasý, kolektif hareket etmek, iþçi sýnýfý açýsýndan, bir yetenekten öte bir zorunluluktur. Marks, "tüm emek sürecinin gerçek kaldýracý bireysel iþçi deðil, aksine, toplumsal olarak birleþmiþ emek-gücüdür" der. Yani, üretim bireyler olarak iþçilerin deðil, kolektif iþçinin eseridir. Ýþçi sýnýfýný tanýmlayan kolektif hareket etmeye yatkýnlýk, disiplin ve dayanýklýlýk, bu sýnýfa bizzat kapitalist üretim tarzý tarafýndan kazandýrýlýr. Ýþçi sýnýfýnda olup da köylülerde olmayan tam da budur. Köylü, tarým proleterlerini dâhil etmemek kaydýyla, bireysel üreticidir ve birbirleri ile zorunlu olarak rekabet içindedir. Ürünü, kendi bireysel emeðidir. Köylülerin toplamý, "bireysel köylü" kitlesini oluþtururken iken, iþçiler ancak "kolektif iþçi"yi oluþturabilir. Ýþçi sýnýfýný, köylülüðün sýnýfsal önderi konumuna yükselten de budur. Metal, petrokimya, enerji ve ulaþtýrma gibi temel sektörlerde yapýlan kýsmi yahut genel grevler, diðer tüm sektörlerde az ya da çok kesinti yaratýr. Grevin daha da yayýlmasýný tetikler. Ve bu eðer zafere ulaþýrsa, tüm iþçilerin birden yararýnadýr. Hâlbuki belirli bölgelerde, örneðin pamuk toplanmamasý, ancak diðer bölgelerdeki pamuk üreticisi kesimlerin daha çok kar etmelerine yol açar. Bu sebeple, iþçi sýnýfý, kapitalist üretimin doðasý gereði, ona karþý kolektif hareket etmeye yatkýnken, köylü,
yoksullaþýrken bile proletaryanýn öncülüðünden mahrumsa, kendisini acýmasýzca yoksulluða itmekte olan kapitalizme karþý örgütlü bir mücadele veremez. Bütün bu gerçeklere raðmen unutmamalýyýz ki iþçiler de "olaðan dönemlerde", "olaðan" özellikler taþýrlar. Sömürüye karþý birlikte verilen mücadele, güçlü dayanýþma ve fedakârlýk tohumlarý yaratýr. Ancak, her gün derinleþen yoksulluk, iþçilerin kendi içlerindeki farklýlaþma, burjuva partilerinin ve sendika bürokrasilerinin yozlaþtýrýcý etkileri, bu tohumlarýn güçlü aðaçlara dönüþmesi sürecini geciktirir. Burjuvazi, iþçi sýnýfýný masasýndaki artýklarla, kendi egemenliðindeki sendikalarla ve de asker-polis kuvvetiyle yolundan alýkoymaya çalýþýr. Lakin askerin ve polisin, tankýný ve panzerini üreten yine iþçilerdir. Copu da onlar üretir, gazý da kalkaný da. Genel grev, iþçi sýnýfý düþmanlarýnýn elinden, iþte bu nedenle, tüm fiziksel gücünü almaya muktedirdir. Sendikalar ise yükselen sýnýf hareketi tarafýndan ya devrimcileþtirilecek yahut da yolun kenarýna itilecektir. Masadaki artýklara, yani ödünlere gelince, sýnýfsal çeliþkiler yeterince keskinleþtiðinde, uzlaþmanýn zemini de yok olur. Çünkü kalýcý uzlaþma, ancak kalýcý ödünlerle mümkün olur. Lakin kapitalistler tam da sermayenin doðasý gereði verdikleri ödünleri, belirli bir süre sonra geri almak zorundadýrlar. Ýþte bu temel gerçeklerden ötürü iþçiler, kolektif mücadele deneyimlerinden en temel gereksinimlerinin karþýlanmasýnýn bile ancak kapitalist üretimin tarihe karýþmasýyla mümkün olacaðýný öðrenir. Son olarak, iþçilerin bir sýnýf halindeki davranýþý ile tekil bireyler halindeki davranýþlarý arasýnda, tek bir tuðla ile Çin Seddi arasýndakinden daha büyük bir fark vardýr. Tek bir tuðlayý, grevinizi zorla bitirmeye çalýþan polise fýrlatýrsanýz, tuðlanýz ancak polis kalkanýna çarparak kýrýlýr. Ama dünyanýn tüm polisleri, dünyanýn tüm kalkanlarý ile birleþse, Çin Seddi kafalarýna düþtüðünde tuzla buz olmaktan kurtulamayacaklardýr. Tek tuðla, yani tek iþçi, kolektif mücadele içerisinde bireysel kýsýtlýlýklarýný aþar. Demek ki, iþçilerin kendi mücadele deneyimleri, iþçiler arasýnda parçalanamaz bir harç karar. Tuðlayla duvarý örer ve bir "sýnýf" haline gelirler. Kýsacasý, iþçi sýnýfý hatalar ve yenilgiler pahasýna deðil, tam da bunlar sayesinde nihai zaferi kazanýr. Toplumsal hayatý var eden iþçi sýnýfý, bu hayatý ona cehennem eden kapitalizmi, cehennemin dibine gönderecektir.
HAKLARIMIZ ÜCRET Ýþçilerin Türkiye'de ve uluslararasý alanda verdikleri uzlaþmaz mücadeleler sonucunda elde ettikleri haklarýn baþýnda 'ücret hakkýnýn dokunulmazlýðý' gelir. Ücret sadece iþverene karþý deðil üçüncü kiþilere karþý da yasal olarak güvence altýna almýþtýr. Ücret iþçiler için yaþamsal öneme sahiptir. Ücretin iþçinin ve ailesinin, genellikle tek geçim kaynaðýný oluþturmasý, ücreti sözleþmeden doðan herhangi bir alacak hakký olmaktan çýkarmýþtýr. Ücret hakký bir 'sosyal hak'týr. Anayasada da ücret hakký güvence altýna alýnmýþtýr ve sosyal haklar arasýnda düzenlenmiþtir.
ÜCRETÝN ZAMANINDA ÖDENMEMESÝ - Ýþverenin ücreti ödeme gününden itibaren 20 gün içinde mücbir bir neden dýþýnda ödememesi halinde iþçi iþ görme borcunu yerine getirmekten kaçýnabilir. - Bu nedenle iþçilerin kiþisel kararlara dayanarak iþ
görme borcunu yerine getirmemeleri, sayýsal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelenemez. Yasa toplu halde hak ettikleri ücreti alamayan iþçilerin kiþisel kararlarýna dayanarak iþi býrakmalarý halinde bu giriþimin grev sayýlmayacaðýný söyleyerek, hukuken de meþru olan, güvence altýna alýnmýþ bu giriþimin, yasadýþý grev olarak nitelendirilmesini engellenmiþ ve iþçilerin çalýþmadýklarý sürede ücrete hak kazanmalarý saðlanmýþtýr. - Gününde ödenmeyen ücretler için yürürlükteki en yüksek mevduata uygulanan faiz oraný uygulanýr. - Ücretleri ödenmeyen iþçilerin iþ sözleþmeleri, çalýþmadýklarý için feshedilemez ve yerine yeni iþçi alýnamaz, bu iþler baþkalarýna yaptýrýlamaz. - Öte yandan ücreti ödenmeyen iþçi iþ sözleþmesini feshedebilir, koþullarý varsa iþverenden maddi tazminat ve kýdem tazminatý istenebilir. - Ýþçinin ücretini süresi içinde kasten ödemeyen veya eksik ödeyen iþveren veya iþveren vekili (müdürler), bu durumda olan her iþçi için ve her ay için idari para cezasý ödemek zorundadýr.
ÜCRETTE ÝNDÝRÝM YAPILAMAMASI -Yasa gereðince iþverene düþen bir yükümlülüðün yerine getirilmesi ya da iþverence iþ kanunu hükümlerinin herhangi birinin uygulanmasý nedeniyle iþçinin ücretinde bir indirime gidilemez. Yani iþveren herhangi bir nedenle tek taraflý olarak iþçinin ücretinde indirim yapamaz. Ýþverenin iþçiye ücret indirimini yazýlý olarak bildirmesi ve bu bildirimin iþçi tarafýndan altý iþ günü içerinde yazýlý olarak kabul edilmesi gerekir. Aksi halde bu deðiþiklikler iþçiyi baðlamaz.
ÜCRET KESME CEZASI - Ýþveren toplusözleþme ve iþ sözleþmelerinde gösterilmiþ olan sebepler dýþýnda iþçiye ücret kesme cezasý veremez. -Ýþçi ücretlerinden ceza olarak yapýlacak kesintilerin iþçiye derhal sebepleriyle birlikte bildirilmesi gerekir. -Bu kesintiler bir ayda iki gündelikten veya parça baþýna yapýlan iþ miktarýna göre verilen ücretlerde iþçinin iki günlük kazancýndan fazla olamaz.
6
Ýþçinin Yolu
Mucadele Gunlugu Kent AÞ. iþçilerinin Ankara Abdi Ýpekçi Parký'ndaki oturma eyleminin 3 Kasým günü DÝSK/Genel-Ýþ tarafýndan bitirilmesi üzerine yazdýðýmýz aþaðýdaki deðerlendirme yazýsýnýn ne kadar doðru tespitlerde bulunduðunu, 17 Kasým'da Kent AÞ. iþçilerinin sendikadan baðýmsýz olarak ortaya koyduðu eylem pratiði ve yaptýklarý açýklamalarla gördük. GenelÝþ'in CHP'ye karþý mücadeleci bir direniþ örgütlememek konusundaki tutumunun farkýna varan iþçiler aileleriyle birlikte ÝzmirÇankaya'daki CHP il binasýný kendi inisiyatifleriyle 17 Kasým günü iþgal ettiler. Eylemi sendikalarýndan baðýmsýz örgütleme ihtiyacý duymalarýnýn yaný sýra mücadele süreçlerine dair yaptýklarý açýklamalar deðerlendirmelerimizin haklýlýðýný göstermektedir. Kent AÞ. iþçilerinden Ercan Çelik kendilerini yalnýz býraktýklarýný söylediði DÝSK yöneticilerine "Bizi Ankara'ya kadar yürüttünüz. Günlerce orada parklarda yattýk. DÝSK olarak korkunuzdan CHP'nin önüne gidemediniz. Bizi sendikamýz sattý." þeklinde seslenmektedir. Diðer bir direniþçi iþçi, Mehmet Ýþçi'nin, Ankara'daki eylem sýrasýnda da sýk sýk CHP Genel Merkezi'ne gitmek istediklerini ancak bunun sendika genel merkezi tarafýndan engellendiðini anlattýktan sonra "Sendikamýz, CHP ile arasýný bozmak istemiyordu. Genel merkeze gitmemiz en iyisiyken, bize Abdi Ýpekçi Parký'nda açlýk grevi yapmamýzý dayattýlar. Biz de bunu kabul etmedik. Bunun üzerine sendika genel merkezi eylemi bitirme kararý aldý. Ancak biz mücadelemizi sürdürüyoruz" þeklinde devam eden sözleri GenelÝþ'in CHP'yi karþýsýna almak istememe tutumunu ortaya koymaktadýr. Bu süreç sadece "sol" sendika bürokratlarýnýn uzlaþmacýlýðýný deðil; iþçilerin mücadele içinde onlarý aþabileceðini de kanýtlar. Kent AÞ. iþçilerinin CHP il binasýný iþgali, iþçilerin mücadele içinde sendika bürokratlarýný da aþabilecek noktaya gelebileceklerinin örneði olarak mücadele tarihimizde yerini almýþtýr. CHP'li Ýzmir Karþýyaka Belediyesi'ne baðlý Kent AÞ.'de belediyenin taþeronlaþtýrma politikasý sonucunda 30 Nisan 2009'da DÝSK Genel-Ýþ üyesi 276 iþçi iþten çýkarýldý. O tarihten bugüne kadarki 6 ay boyunca iþçiler iþlerine geri dönmek için deðiþik þekillerde mücadele yürüttüler. Bu mücadelenin son ayaðý da Ýzmir'den Ankara'ya 32 gün süren bir yürüyüþ ve Sýhhiye Abdi Ýpekçi Parký'nda oturma eylemi olarak örgütlendi. 17 Ekim'den bu yana oturma eyleminde olan ve Alperen Ocaklarýndan faþistlerin saldýrýsýna da maruz kalan iþçiler adýna 3 Kasým günü DÝSK'e baðlý Genel-Ýþ Sendikasý Genel Yönetim Kurulu ve üyelerinin ortak kararý ile eylemi bitirme kararý aldýklarýný kamuoyuna duyurdu. Yayýnlanan metinde Kent AÞ. iþçilerinin grevinin 2009 yýlýnýn en önemli sýnýfsal eylemlerinden birisi olduðuna ve Kent AÞ. iþçisinin direniþin simgesine dönüþtüðüne vurgu yapýldý. Durumu kurtarma amaçlý yapýlan bu tarz övgülerin sýnýf bilinçli iþçiler nezdinde hiçbir itibarý olamaz. Ýzmir'den Ankara'ya yapýlan uzun yürüyüþ ve Ankara'da gece gündüz soðuk demeden beklenilen onca zamandan sonra iþçiler tüm çabalarýn uðruna harcandýðý CHP yönetimi ile görüþmeyi dahi gerçekleþtiremeden Ýzmir'e geri dönmüþlerdir. Neticede Ýzmir'e geri dönülmesi ve mücadeleye Ýzmir'de devam edileceðinin açýklanmasý son anda bir sürpriz yaþanmazsa geriye doðru ciddi bir kýrýlma anlamýna gelmiþtir. Bu durumu
Kent AÞ. Ýþçilerinin Direniþinin Ardýndan Çýkarýlmasý Gereken Dersler boþ laflarla geçiþtirmek mümkün deðildir. Sendika bürokrasisi aslýnda doðru söylüyor. Kent AÞ. iþçilerinin direniþi simgeleþmiþ ve 2009'un öne çýkan direniþlerinin baþýnda gelmiþtir. Ýþçi mücadelelerinin zayýf olduðu bir dönemde direniþ adýna sembolleþmek çok da zor olmamaktadýr. Ne var ki kazanmak için bundan fazlasýnýn gerektiði ortadadýr. Ýþçi sýnýfý, hele hele içinden geçtiðimiz kriz koþullarýnda giriþtiði mücadeleleri mantýksal sonuçlarýna götürmeden, uçlaþtýrmadan, etkili, kararlý ve cesur, ayrýntýlý planlanmýþ bir mücadele hattýna sahip olmadan hiçbir durumdan zaferle ayrýlamayacaktýr. Türk-Ýþ, Hak-Ýþ, Kamu-Sen gibi sendikal aðalýklarý
konuþmaya bile deðmez ama kimi durumlarda iþçilerin beklenti içinde olduklarý sol sendika bürokratlarýnýn da böyle bir mücadeleyi örmeye hem niyetleri yoktur hem de yetenekleri. Maalesef Kent AÞ. direniþi de mücadelenin doðru bir önderlikle yönlendirilmediði ve sendika bürokrasisine mahkûm olduðu koþullarda fýrsatlarýn nasýl kaçýrýldýðýný bize tekrardan gösterdi. Öncelikle þu tespitle baþlamak doðru olacaktýr. Kent AÞ. iþçileri özgün konumlarý nedeniyle dönemlerinde devam eden birçok mücadeleden daha avantajlý bir konumda direniþe baþlamýþlardýr. Nedir bu özgün koþullar denecektir. Açýklayalým. Kent AÞ. iþçileri, her ne kadar niteliði bizim için net olsa da kendisini "sol" bir güç olarak, sosyal demokrat olarak lanse eden ve tabaný tarafýndan da büyük oranda bu þekilde algýlanan bir partiye, CHP'ye ait bir belediyeden iþten çýkarýldýlar. Tabii ki burada CHP'nin bundan bir rahatsýzlýk duyacaðýný anlatmaya çalýþmýyoruz. CHP de AKP kadar, diðer bütün burjuva düzen partileriyle ayný derecede emekçi düþmanýdýr. Gerek CHP'li Buca belediyesinden çýkarýlan 60 taþeron iþçi, gerek Manisa'nýn Salihli ilçesinin CHP'li belediye baþkanýnýn toplu iþ görüþmesinde anlaþamadýðý Genel-Ýþ'li 255 iþçinin grevine polisi saldýrtmasý ve bu arbedede 29 iþçinin gözaltýna alýnmasý gerekse CHP'ye ait Halk TV'de Türkiye Gazeteciler Sendikasýna üye çalýþanlarýn iþten çýkarýlmasý ve onlara CHP Genel Baþkan Yardýmcýsý Yýlmaz Ateþ tarafýndan "sendikadan istifa edip çalýþmaya devam etmelerini" öðütlenmesi yakýn tarihten CHP'nin emek düþmaný duruþuna örneklerdir. Lakin emek düþmaný bir duruþ çerçevesinde hareket etmek CHP'nin hamurunda olsa da kamuoyu önünde emek düþmaný bu hareketlerin deþifre olmasý ve gündeme taþýnmasýnýn CHP tarafýndan istenmeyeceði aþikardýr. Kendini sosyal demokrat olarak lanse eden bu partiye karþý bu cepheden yürütülecek bir mücadeleye burjuva medyanýn, hele ki AKP yanlýsý medyanýn mal bulmuþ maðribi gibi atlayacaðý gün gibi
ortadadýr. Buna þu yaþananlar örnektir: Kent AÞ. iþçilerinin Deniz Baykal'a pet þiþe fýrlatmasý burjuva basýnda büyük yer bulmuþ ve Baykal "Ýþçilerin sýkýntýlarýný ifade etmiþ olmalarýný çok doðal karþýlýyorum" demek zorunda kalmýþtýr. Kamuoyunda emek düþmaný duruþu üzerinden yükseltilecek bir kampanyaya CHP uzun süre dayanamayacaktýr. Öyleyse bu açýk gerçek karþýsýnda sormak gerekir ki neden DÝSK/Genel-Ýþ, Kent AÞ. iþçileri ya da kendi örgütlü olduklarý alanlardaki diðer örneklerde etkin ve militan bir direniþ, fiili meþru uzlaþmaz bir iþçi cephesi örmemiþlerdir? Neden Kent AÞ. iþçilerinin 6 aylýk direniþi Ýzmir'den Ankara'ya 32 günlük bir yürüyüþten sonra daha baþtan el açmacý bir tavýrla Deniz Baykal'dan randevu alýp görüþmek talebine indirgenen bir oturma eylemine dönüþmüþ ve sonunda bitirilmiþtir? 6 aydýr süren bir iþçi direniþinin kaderi Baykal'ýn vicdanýna mý kalmýþtýr? Yoksa Baykal nasýl olsa bize bir iþ bulur mantýðýna mý? Yoksa patronaj iliþkileri dolayýsýyla DÝSK CHP ile arayý iyi tutmak mý istemektedir? Sendika bürokratlarý "belki biz de milletvekili olabiliriz" ruh haliyle mi davranmaktýr? Ya da DÝSK/Genel-Ýþ üyelerinin çoðunluðunun CHP'li belediyelerde bulunmasý nedeniyle CHP ile bozuþmak istememekte ve yukarýdan iþçiler adýna CHP ile anlaþmayý tercih mi etmektedir? Burada tekrar karþýmýza çýkan bir gerçek þudur ki sendika bürokrasisi sadece CHP'yi deðil, etkinliði ve militanlýðý ölçüsünde sistem güçlerini de (polis, yargý, diðer patronlar) karþýsýna alan ve diðer iþçi direniþlerine radikal bir örnek sunan bu tarz mücadelelere önderlik edebilecek bir güç deðildir. Çünkü sendika bürokrasisi çeþitli baðlarla sisteme baðlanmýþtýr ve radikal mücadelelerin sistemi karþýsýna aldýðý ölçüde kendi koltuklarýný da tehlikeye atabilecek güçte olduðunu iyi bilmektedir. Sistem sýnýrlarýnýn içine hapsolan sendika bürokrasisinin yönlendirmesine mahkum bir hareket tarihte defalarca kanýtlandýðý gibi yenilmeye de mahkumdur. Oysaki doðru bir önderliðin varlýðýnda yükseltilecek bir iþçi direniþi bu durumda hem diðer direniþlere örnek olacak bir militan ve etkililikte olacak hem de CHP'nin emek düþmaný duruþunu kitleler gözünde deþifre etmenin en iyi yolu olacaktýr. Sendika bürokrasisinin ihanetlerinin önüne geçebilmek için devrimcilere düþen görev, iþçi sýnýfýný ve iþçi sýnýfýnýn mücadele araçlarý sendikalarý sendika bürokratlarýnýn hegemonyasýna terk etmemek için direniþlerin dýþýndan ahkâm kesmek, öðütler vermek deðil bizzat iþçi sýnýfýnýn içinde örgütlenerek devrimci iþçi militanlarýný yaratmaktýr. Bu devrimci iþçi militanlarý sendikalarda taban inisiyatifleri örgütleyerek bürokrasiye karþý mücadeleyi yükseltmelidir. Ancak iþçi sýnýfý içinde kök salmýþ ve onun önderliðini kazanmýþ devrimci iþçi militanlarýnýn ve onlarýn devrimci partisinin varlýðýnda gerek sistemin egemenlerinin gerekse onlarýn aramýzdaki ajanlarýnýn iþçi sýnýfýný ve mücadelelerini yönlendirmeleri bertaraf edilerek zaferin yolu açýlabilir.
Mücadele Günlüðü
Ýþçinin Yolu
ÝÞÇÝ YÝYÝP, PARA KUSAN PATRONLAR!
7
Ýþçi Grev Diyor! Peki Ya Sendika Ne Yapýyor?
Tuzla tersaneleri ismini iþ cinayetleriyle duyurmaya devam ediyor. Çeliktrans Tersanesi Geleþ Gemi taþeron þirketinde çalýþan Mahmut Altýnöz adlý bir iþçi, Ekonomik krizin dünya çapýndaki yansýmalarýndan Türkiye de fazlasýyla nasibini alýyor. Kapitalizmin doðasý gereði krizler kaçýnýlmazdýr. Zaten azýn23 Kasým günü bu iþ cinayetlerinin sayýsýz kurbanlarýndan biri oldu. Gemi taþeron þirketinde boyacý olarak çalýþan Mahmut Altýnöz öðle paydosu sýrasýn- lýðýn sefasý karþýsýnda çoðunluðun cefasýna dayanan sistem, bir de kriz gelip çattý mý çareyi çoðunluðu daha fazla sömürmekte arar. Eðer ki iþçi sýnýfý bu da çalýþtýðý geminin ambarýna düþtü ve ardýndan kaldýrýldýðý GÝSBÝR Hastanesi'nde hayatýný saldýrý karþýsýnda direnecek özgüven ve mücadele deneyimine sahip deðilse kaybetti. Sadece bu yýl bu, saldýrýyý daha da kolay yapar. Türkiye'de þu süreçte iþçi sýnýfýnýn 11, toplamda ise 131 özgüveninde bir zayýflama var ki bunun kökenleri 12 Eylül'e kadar gider. Ama þu var ki çalýþan kitlelerin tersane iþçisi, burjuvazinin sömürü çark- en umutsuz denilen dönemlerde larýnda katledildi. Bu bile ani patlamalar yapýp herkesi þaþýrttýklarý da az görülmemiþtir. kapitalist sistem biz Türkiye'de iþçi sýnýfý þu günemekçilere açlýktan, iþsizlikten ve ölümden lerde umutsuzluðun yaný sýra umut veren örnekleri de yaratýbaþka bir þey veryor. Binlerce kamu emekçisi memektedir. Oysa kendi ellerimizle var greve çýkýyor. Yalnýz kamu emekçileri deðil iþçilerde de ettiðimiz, bolluk kýpýrdanma var, ancak sendikal içinde bir dünyada yaþýyoruz. Ne var ki bürokrasi onlarýn bu kýpýrdanmalarýna bile engel oluyor. bu bolluk, bir avuç Migros, Tansaþ, Þok gibi zenginin elinde bizim sefaletimize ve ölümümüze neden oluyor. marketlerdeki sendikalý iþçiler Tuzla tersaneleri, sömürücü sýnýfýn vahþetinin, sahtekârlýðýnýn ve hýrsýzlýðýnýn 13.400 kiþilik kitleleriyle uzlaþaçýkça görülebildiði bir yer. Ýþ yetiþtirme telaþýyla iþ güvenliðini hiçe sayan, krizi fýrsat bilerek kar hýrslarýnýn vahþiliðini daha aymazca gün yüzüne çýkar- macý sendika Türk-Ýþ'e baðlý Tez-Koop-Ýþ'e yaptýklarý tan GÝSBÝR(Türkiye Gemi Ýnþa Sanayicileri Birliði), iþ kazalarýna "iþçilerin basýnçla, týkanan görüþme cahilliði" diyerek iþin içinden sýyrýlmaya çalýþýyor. Ancak göz görüyor ki, Tuzla tersanelerinde yaþananlar bu kokuþmuþ sistemin aynasýdýr. Biliyoruz ki sürecinden grev restiyle çýktýlar. bizler bu hastalýklý düzeni yýkmazsak, bu düzenin yaratacaðý her pislik bizim Tabii sonra her zaman olan oldu ve iþverenin etekleri tutuþup tekrar masaya oturuldu. Ve gene çoðu zaman olduðu üzere sendika yapacaðýný yaptý ve ve çocuklarýmýzýn sýrtýna yüklenecektir. Dünyada her yýl yaklaþýk 250 milyon iþ kazasý ve 160 milyon meslek hastalýðý greve ramak kala iþçilerin taleplerinin altýnda olan koþullara iþçiler adýna imza atýp grevin önüne geçti. ortaya çýkmakta, sayýsý 400 Þunun altýný çizmeliyiz ki milyonu geçen olaylarda sendikalarýn bu tür oyunlarý 1,2 milyon sýnýf kardeþimiz sadece sað sendikalarla sýnýrlý iþ cinayetine kurban gitdeðildir ve kendilerine "sol" mektedir. Bu sayýnýn kayýt Bugün krizle týrmandýrýlan iþsizlik, yoksulluk, Maruz kaldýðý bu tutum karþýsýnda sessiz diyen sendikalarýn da ayný dýþý çalýþan iþçilerle birlikte güvencesiz yaþama ve çalýþma koþullarýnýn kalmayan Guli, verdiði tepkilerden dolayý dolaplarý çevirdikleri defalarca dehþete düþüren bir boyutta sermaye kesiminin her zamanki iðrenç yüzü hakaret görmenin haricinde iþ yapmasýný zor- görülmüþtür. Ýþçi sýnýfý hareketi olduðuna ne þüphe! Bu iþ olduðunu biliyoruz. Kendi kar hýrslarýna biz laþtýracak bozuk üretim makinelerinde çalýþyükseldikçe ve bilinç bakýmýncinayetlerinin önlenebilme- iþçi ve emekçileri nasýl kurban ettiklerini de. maya zorlanmýþtýr. 6 Kasým sabahý ustabaþý, dan geliþtikçe bu tür sendikalar si için, hangi iþ kolunda Ve bugün patronlar tabakasýnýn dayattýðý bu müdür ve patron üçgeninde yaþadýðý sorun, da kendilerini olduðunca solda olursa olsun biz iþçilerin koþullara elbette ki sýnýf cephemizden cevappatronun keyfi kararýyla iþten atýlmasýyla gösterme çabasýna girerler örgütlenmesi, sendikalaþlar da gelmekte gecikmiyor, gecikmeyecektir sonuçlanmýþtýr. Guli'nin zorla imzalatýlmaya ancak bu sadece bir maskedir. masý gerekmekte. Mücadele de. çalýþýlan iþ akdinin feshi belgesini imzalamayý Þöyle bir gerçek vardýr ki en silahlarýmýz olan bu araçlarý reddetmesi üzerine, iþyerlerinde patronun bilinçsiz iþçi bile üretimden ellerimize alarak haklý köpekliðini yapmak üzere hazýrda bulunan gelen gücünün az da olsa mücadelemizi yürütmek güvenlik görevlileri tarafýndan yaka paça zorundayýz. dýþarý atýlmýþtýr. Gördüðü muamelenin üzerine farkýndadýr. Migros ve diðer market iþçilerinin grev tehdidini direniþe geçmeye karar veren Guli, Desa ve Sömürü çarkýnýn iþlediði Entes direniþleri gibi sýnýf mücadelesinin sem- savurmasýnýn altýndaki de bu her an, bizleri açlýða, iþbilinçtir. Önemli olan bu bilinbolleþen örneklerinin desteðini alarak 11 sizliðe ve ölümlere Kasým saat 1'de fabrika önünde bir basýn açýk- cin daha da geliþmesi ve mahkûm ederek geçecek. siyasal, dolayýsýyla da devrimci lamasý gerçekleþtirdi. Ama onun diþlilerinin arasýboyuta evirilmesidir. Ýþçi Tüm bu örnekler, yaþam ve üretim alanna mücadelemizden bir sýnýfýnýn geçmiþteki toplu larýmýzda bizi zapturapt altýna almaya çalýþan duvar örersek; bizlere zihniyetlerin kendi çýkarlarý için ne kadar kalkýþmalarý dün nasýl yaþanyaþattýklarý bunca acýnýn, saldýrganlaþabileceðini gösteriyor. Ve bu zihmýþsa yarýn da öyle yaþanacakölümün hesabýný sorarsak niyet devlet eliyle sigortasýzlýk, düþük ücret, týr. Tarihsel materyalizmin bize bu çarký iþlemez hale uzun vardiyalar þeklinde yasal zemine oturtu- gösterdiði bariz gerçek budur. getirebiliriz. Bunun için de, luyor. Bir diðer gerçekse bu devrimci Marksist bir Hemen hemen her gün yaþamaya alýþýk Ancak sömürü sisteminin bedenlerimizi ve dinamiðin itici gücü olan geleneðin ýþýðýnda ilerolduðumuz iþçi ve emekçi kardeþlerimizin insanlýðýmýzý eritip yok etmesine karþý diyedevrimci örgütün var olmasý lemeli ve attýðýmýz her hak arama mücadeleleri, bunun karþýsýnda ceðimiz ve yapacaðýmýz çok þey var. Sýnýf durumunda devrim kapýsýnýn adýmý Bolþevik mirastan patronlarýn iþten atma tehditleri ve patronkardeþimiz Adem Guli'nin mücadelesinin sonuna kadar zorlanacaðýdýr. aldýðýmýz güçle atmalýyýz. güvenlik barikatý; kendini Karahan Tekstil ifadesi olan 'Köle deðil iþçiyiz', 'Direne direne Ýþçi sýnýfýnýn örgütüyle güçlü Emin olalým gelecek güzel fabrikasýnda da, Adem Guli'nin hakaret ve kazanacaðýz', 'Ýþçilerin birliði sermayeyi olduðunun bilinciyle hazýrlýkgünler biz emekçilerin aþaðýlama koþullarý altýnda çalýþtýrýlmaya gösyenecek', 'Kurtuluþ yok tek baþýna, ya hep larýmýzý bugünden yapmalýyýz. nasýrlý ellerinden doðacak terdiði tepkiyle karþýmýza çýktý. Keza bu beraber ya hiç birimiz' þiarlarý çerçevesinde ve bizlerle birlikte bir daha hakaret ve aþaðýlamalar sadece Guli'nin mücadeleyi yükselttiðimizde önümüzde durabatmamak üzere kýzýllýðýný yaþadýðý bir sorun olmanýn ötesinde, patronbilecek hiçbir güç yoktur. koruyacaktýr. larýn iþçilere bakýþýný anlatan önemli Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek! Ýþçi sýnýfý örgütüyle göstergelerdir. güçlüdür!
Cevabýmýz
8
Ýþçinin Yolu
SÝGORTASIZ, GÜVENCESÝZ ÇALIÞMAYACAÐIZ! 2009 ekonomik kriziyle birlikte Türkiye'de iþsizlik astronomik rakamlara ulaþmýþken; ücretli ve yevmiyeli olarak çalýþan toplam 13 milyon kiþinin yüzde 27,6'sýný oluþturan 3,5 milyon kiþi kayýt dýþý olarak sigortasýz istihdam edilmektedir(TÜÝK).
Kapitalist sistem emek gücünden baþka satacak hiçbir þeyi olmayan iþçi sýnýfýný ölümcül koþullarda, sigortasýz çalýþmaya zorluyor. Sigorta, iþçinin çalýþma sýrasýnda karþýlaþacaðý (iþ kazasý, hastalýk, doðum gibi) ve çalýþ-
ma hayatýný engelleyecek her türlü tehlikeye karþý iþçinin güvence altýna alýnmasýdýr; iþçinin emekli olma hakkýdýr. Ýþçi sýnýfý, kapitalist düzenin vahþi sömürüsüne karþý yürüttüðü savaþýmda sigortalý çalýþmayý bir kazaným olarak kendi hanesine yazdýrmýþtýr. Sigortalý çalýþmak patronlarýn ya da onun sýnýf çýkarlarýnýn temsilcisi burjuva devletin iþçilere sunduðu bir avantaj deðildir; iþçi sýnýfýnýn mücadelesiyle kazandýðý en doðal hakkýdýr. Ne var ki bir iþçi hakký olarak sigortalý çalýþma burjuva hukuk metinlerinde yer alsa da patronlarýn çýkarýna düzenlenmiþ bu yasalar patronlarýn sigortasýz iþçi çalýþtýrmasý için türlü boþluklar tanýmýþtýr. Deneme süresi bahanesiyle, girdi-çýktý aldatmacasýyla ve buna benzer daha birçok yolla patronlar iþçilerin kendilerine olan maliyetini düþürmeye çalýþýr. Sigortalý çalýþma bir iþçinin sahip olmasý gereken en temel haklardan biriyken; burjuvazi karýný artýrmak için bu hakkýmýzý türlü
yollarla gasp etmektedir. Sigortanýn düþük yatmasý da yine patronlarýn baþvurduðu yollardan biridir. Bir patron sigorta primini iþçiye verdiði gerçek ücretin üzerinden yatýrmayarak hem düþük vergi öder hem de bir iþçiye emekli olduktan sonra ödenecek maaþýn daha düþük olmasýna sebep olur. Sigortasýz çalýþmanýn bu kadar yaygýn olduðu Türkiye'de her gün yeni bir iþ kazasý yaþanmaktadýr. Bugün 12 yýl sigortasýz çalýþtýðý için felç olunca ortada kalan ya da sigortasýz çalýþýrken iþ kazasýnda yaralanýnca sorun olmasýn diye iþten atýlan iþçinin haberi istisnai bir durum deðil; her gün duyduðumuz ve patronlarýn kural haline getirdikleri bir durum olmuþtur. Biz dur demedikçe olmaya da devam edecektir. Bir avuç azýnlýðýn büyük bir zenginlik içinde yaþadýðý ve milyarlarca emekçinin sefalete itildiði kapitalist dünyada emekçi sýnýflar açlýkla, yoksullukla ve sömürü düzeninin vahþetiyle karþý karþýya kalmaktadýr. Burjuvazinin biz emekçi sýnýflar için vaat edecek hiçbir þeyi olmadýðýný, bize insanca yaþanacak bir dünya sunamayacaðýný görmek bizim için elzemdir. Hayatý elleriyle yaratan iþçi sýnýfýnýn patronlarýn sigortalý çalýþma gibi en temel haklarýndan birine yönelttiði bu saldýrýlarý bertaraf etmesinin yolu örgütlü mücadeleden geçmektedir.
ZAM DALGASI KAPIDA! Mücadeleye! Ekonomik krizin bedelinin geçtiðimiz her gün emekçinin sýrtýna daha fazla yüklendiði, emekçi sýnýflara yönelik saldýrýlarýn ciddi boyutlara ulaþtýðý, zamlarýn emekçinin belini büktüðü bir dönemden geçiyoruz. Bir taraftan ekonomik kriz iþçi sýnýfýný iþsizlik ablukasýna alýrken diðer taraftan da hükümet zamlarla biz emekçilerin yaþamýný daraltmaya devam ediyor. Elektriðe, suya, ulaþýma, doðalgaza zam… Ýstanbul'da toplu taþýma araçlarýna %35 zam. ÝETT ve özel halk otobüslerinde Elbil (beþlik bilet) 7,5'dan 10 liraya, metrobüste tam bilet 1,5'dan 2 liraya, indirimli bilet 0,85'den 1 liraya yükseldi. Doðalgaza %22.50 zam. Zam, zam, zam… Temel ihtiyaçlarýn hepsine zam! Yeni zamlar da 2010 yýlýnda kapýda! 2010 yýlýnda doðalgaza yüzde 50 zam yapýlmasý kesinleþti. Memura %2'lik zam yapmak için 15 kez toplanan hükümet doðalgaza zammý ýþýk hýzýyla yapýyor. Emekliye yapýlan zam ise yüzde 2 bile deðil. Emekçilere yapýlan zam, temel ihtiyaçlara yapýlan zam karþýsýnda
devede kulak kalýyor. Çay kaþýðýyla bile vermeyip kepçeyle alýyorlar. Biz emekçiler evlerimize ayda bir kilo et sokmak geri dursun, aldýðýmýz ücretlerle hayatlarýmýzý idame ettiremez hale geldik. Kapitalist sistem var olduðu sürece emekçiler iþten atmalar, yoksulluk, iþ güvencesi olmadan çalýþma, iþ kazalarý, düþük ücretler cenderesinde sýkýþmaya devam edecek. Ancak dün olduðu gibi bugün de kapitalist düzenin katmerlenen sömürüsünün emekçilerin hayatlarýnda açtýklarý derin yaralar, yoksul emekçi ve iþçi kesimlerini mücadeleye itecektir. 25 Kasým'da bir günlük grevle neler yapabileceðimizi gördük; yeter ki mücadeleyi yükseltelim. Sermayenin krizinin faturasýný iþten atmalarla, zamlarla emekçilere ödetmesine karþý tek çare; iþçi sýnýfýnýn mücadele bayraðýný en
yukarýlara taþýmasý, açlýða, yoksulluða, sefalete ve sömürüye karþý örgütlenmesidir.
Ýþçinin Yolu
9
Ankara Üniversitesi Yemekhane Ýþçileri Direniþinin Yýldönümünde Geçtiðimiz yýlýn eylül ayýnda Ankara yemekhanesinde çalýþan 6 iþçinin büromuza gelmesi 3 ay sürecek olan derslerle dolu büyük bir mücadelenin baþlangýcý olacaktý. Bahsi geçen 6 iþçinin harekete geçmeden büromuza gelmesi boþuna deðildi. Üniversitedeki yoldaþlarýmýz faaliyetlerini her zaman sýnýf perspektifiyle ördükleri için üniversitedeki emekçilere özel önem veriyorlardý, bunun neticesinde iþçilerin yoldaþlarýmýza duyduðu güven tamdý. Ýþçileri mücadeleye acil olarak zorlayan þey eski iþçilerin (ki bunlar ileri iþçilerdi) iþten çýkarýlmaya baþlamasýydý. Oturduk, meseleyi anladýktan sonra iþçilerle nasýl bir mücadele rotasý izleyeceðimizi uzun uzun tartýþtýk. Ve ilk iþçi seminerlerini daha ilk anlardan itibaren devreye sokarak iþçilerin sýnýf ve tarih bilinci kazanmalarý sürecini hýzlandýrmaya çalýþtýk, böylece mücadeleye daha donanýmlý girmeleri mümkün olacaktý. En baþýndan beri mücadelenin uzun ve çetin bir yol olduðu temasýný iþledik ve öyle de oldu. Mücadele baþlamýþtý. Hedef ileri tutulmuþ,
taþeron çalýþtýrma sistemi hedef alýnmýþtý. Ýþçiler, üniversitenin kadrolu personeli olana dek mücadele sürecekti. Ülkenin baþkentinin göbeðindeki kampüslerde öðrenci muhalefetinin görece kazanýlmýþ mevzilerinin olduðu okullarda oldukça avantajlý koþullarda mücadeleye giriliyordu. Bu hedeflere ulaþýlmadan mücadelenin bitirilmeyeceði kararlýlýðý yaratýldý. Ýlk etapta baþlayan duyurularla birlikte öðrencilerin yemekhane iþçilerine destek için boykota gitmeleri kararlaþtýrýldý. Bunun için üniversitedeki diðer sol yapýlarýn desteði þarttý. Bu birliðin mücadelenin büyütülmesi için önemi ortada idi ama ileride ortaya çýkabilecek problemleri de baþtan biliyorduk. Nitekim sendikal bürokrasi ile uzlaþmacý sol eðilimlerin kaynaþmasý ileride mücadelenin baþýna saðlam çoraplar örecekti. Boykotun da devreye girmesiyle iþçilerin güvenleri iyice arttý. Baþlangýçta azýnlýkta olan mücadeleci iþçiler, giderek geniþledi, 6 iþçinin baþlattýðý direniþ 100'ü aþkýn iþçinin katýlýmýný saðlamayý baþardý. Ankara'nýn dört bir yanýna daðýlmýþ farklý farklý fakültelerdeki iþçiler biraraya geliyor, yürüyüþler düzenliyor ve en önemlisi direniþin nasýl ilerlemesi gerektiði üzerine uzun tartýþmalara giriyor, aralýksýz toplantýlar düzenleniyordu.
A.Ü yemekhane iþçilerinin mücadelesinin en özgün yaný, iþçilerin gerçek birer özne olmalarýdýr. Ýþçi direniþleri, normal dönemlerde hakim sendikal bürokrasinin tek yanlý yönlendiriciliðinde (ki çoðu zaman uzlaþmacýlýklarý ile yenilgiye giden yolun taþlarýný bizzat döþerler), iþçilerin salt dinleyici-uygulayýcý olduklarý bir süreç olarak cereyan ederken, A.Ü'ne baðlý kampus ve fakültelerde bu, böyle olmadý. Ýþçiler, en baþýndan itibaren hem eylem bazýnda hem de karar bazýnda söz sahipleri olarak aktiftiler. Bunu mümkün kýlan, iþçi ve öðrencilerden oluþan mücadele "meclis"inin sürecin tartýþýldýðý ve kararlarýn alýndýðý bir organ olarak ortaya çýkmasýydý. Bu, biz Ýþçinin Yolu yoldaþlarýnýn önerdiði ve bulduðu bir yoldu. Bu yöntemin iþçilerin geliþimini olaðanüstü hýzlandýrmasý bir yana, bu yöntem sayesinde kapalý kapýlar ardýndaki bürokratik ayak oyunlarýna karþý da müthiþ bir savunma geliþtirilmiþ olunuyordu. Çünkü meseleler açýktan tartýþýlýyor ve özgür fikir ortamý mücadelenin önündeki bürokratik ve uzlaþmacý eðilimleri baþtan büyük oranda geriletiyordu. Ýþçiler bu konuya hemen uyum saðladýlar ve karar alma süreçlerinde belirleyici rol oynadýlar. Meclis iþleyiþi, mücadelenin sonlarýna doðru olaylarýn müthiþ baskýsý altýnda sendikal bürokrasi ve sol uzlaþmacýlarýn basýncý ile belirli ölçülerde dejenere olduysa da sýnýf mücadelesinde çok özgün bir deneyim olarak hafýzalara kazýndý. Devrimci öðrencilerle iþçilerin mücadelede birarada bulunduklarý üniversitelerde iþçilerin doðrudan ikincil bir pozisyona itildikleri oldukça fazla örnek mevcuttur. Ama buradaki fark mücadelenin baþýný çeken Ýþçinin Yolu yoldaþlarýnýn proleter devrimciler olmasýydý. 3 ay süren mücadeledeki sayýsýz dersten en önemlilerinden birisi, proleter devrimcilerin sendikal bürokrasi karþýsýndaki mücadelesi ile ilgilidir. Ýþçilerin ilk defa karþýlarýna çýkan proleter devrimciler karþýsýndaki konumlanýþý doðal olarak tereddütlüdür. Mücadele deneyimi olmayan iþçiler, proleter devrimcilerin kendilerine olan ilgisi karþýsýnda refleksif biçimde bu insanlarýn kendilerinden ne gibi bir çýkarlarý olduðunu düþünmeye baþlar. Ardýndan, egemen sýnýfýn pompaladýðý "terörist", "bölücü" vb psikolojik saldýrý harekâtýnýn etkileri kendisini gösterir. Bunlarýn kýrýlmasý zaman alýr, gerektiði kadar emek harcandýðýnda mutlaka bu ön yargý ve korkular kýrýlacaktýr. Ne var ki burada çoðu kez sendikal bürokrasi devreye girer. Sendikal bürokrasi, proleter devrimcileri sevmez, hele hele mücadeleye müdahil olmalarýndan nefret eder. En sol versiyonunda bile uzlaþmaya hevesli sendikal bürokrasi proleter devrimcilerde "bela" görür, baþýna bir þey açýlmasýndan ve iþçilerin devrimcilerin etkisinde kalmasýndan korkar. Mücadelede deneyimsiz iþçiler sendikal bürokrasiden ürkmez, onu bu iþin doðal sahibi olarak görürler. Sendikal bürokrasi de bu avantajý kullanarak deneyimsiz
iþçileri proleter devrimcilere karþý alttan alta ya da duruma göre açýktan kýþkýrtýr. A.Ü yemekhane iþçilerinin direniþinde de bunlar yaþandý. Sendikal bürokrasi yanýna aldýðý uzlaþmacý sol eðilimlerin de desteðiyle iþçilerin korkularýna oynadý. Þöyle yaparsanýz böyle olur türünden korkutmalar mücadelenin ilerleyen aþamalarýnda iþçilerdeki moral üstünlüðü zayýflatýrken uzayan mücadele süreci bir an evvel bir sonuca ulaþma isteðini ve sabýrsýzlýðý güçlendirdi, bu da uzlaþmacýlýðýn zemin kazanmasýný saðladý. Bunun anlamý, sendikal bürokrasinin uzlaþmacý sol eðilimlerin de desteðiyle mücadelenin son dönemlerinde ipleri eline geçirmesiydi. Grev ve boykotlar uzlaþmacý eðilimlerle rektörlüðün sözüne güvenilerek bitirilirken ayný rektörlük polisi eyleme müdahaleye çaðýracaktý. Mücadele motivasyonunun düþmesi ve yaygýnlaþan umutsuzluk, proleter devrimcilerin etki alanýnýn daralmasýna yol açtý. Direniþin baþýndan beri en tutarlý mücadele anlayýþýný ortaya koymuþ iþçiler salt biz proleter devrimcilerle yakýn iliþki içerisinde olduðu gerekçesiyle süreçten dýþlandý, ki bu dönem meclis usulünün dejenere olduðu bir döneme denk geldi. Ýþçinin Yolu yoldaþlarýný meclisten çýkarmaya dahi cüret edebildiler, amaç bizi susturmaktý, ama bir kez daha meclisten yemekhaneyi iþgal kararý çýkartmayý baþardýðýmýzda bu sefer de sendikal bürokrasi ve yandaþý sol gruplar bu iþgali pasif bir konaklamaya indirgemeyi baþardýlar. Bizler iþgali iþgal gibi yapmayý ve iþgal edilen yemekhane üretime geçmeyi önersek de sürekli sabote edilen bu öneriler yaratýlan motivasyonsuzluðun da etkisiyle gerçekleþmedi. Neticede 2 haftayý geçen iþgal hiçbir güvenlik önleminin alýnmadýðý bir ortamda polisin baskýný sonucu bitti. Sendikal bürokrasi de böylelikle rahat bir nefes aldý. Polisin baskýný sabaha karþý dörtte, tam tekmil vaziyette, ellerinde kameralarla gerçekleþtirmesi ve adýný da "Þafak Operasyonu" koymasý, sýnýf düþmanlarýmýzýn bu direniþten ne denli ürktüðü ve meseleyi ne denli ciddiye aldýðýný gösteriyor. Maalesef korktuklarý baþlarýna gelmedi. Baskýn karþýsýnda bir direniþ ya da ülkede yankýlanacak bir olay yaþanmadý, çünkü sendikal bürokrasi ve uzlaþmacý eðilimler bunun zeminini ortadan kaldýrmýþtý. A.Ü yemekhane iþçilerinin direniþinin hafýzasý bugün de çok canlýdýr. Ýþçiler o günlerin bilinciyle iþyerinde patrona karþý belki de hiçbir yerde olmayan bir özgüvene, iç disipline ve otoriteye sahipler. Bunlar, mücadelenin kazanýmlarýdýr. Diðer taraftan bu tarihi fýrsatýn kaçýrýldýðý gerçeðini de deðiþtirmiyor. Geriye bakýldýðýnda gerçeðe ve iþçi sýnýfýnýn evrensel devrimci çýkarlarýna her daim sadýk kalan bizler vicdanlarda saðlamlýðýn ifadesi olarak yükseldik. Ýleri iþçilerin önemli kýsmýyla iliþkilerimiz yoldaþça boyutlara ulaþtý ve devam ediyor. Bu deneyimin sayýsýz dersleri ve deneyimleri ile her zaman iþçi direniþlerinin içinde olacaðýz ve mücadeleyi proleter devrimleri baþarana dek devam edeceðiz.
10
Ýþçinin Yolu
Sinifin Hafizasi Son birkaç aydýr Kürt sorununa sözde çözüm getirecek açýlým tartýþmalarý yoðun bir biçimde devam ediyor. CHP milletvekili Onur Öymen'in meclisteki tartýþmalar sýrasýnda Dersim Katliamý'ný öven yorumlarý resmi ideolojinin ve CHP'nin gerçek niteliðini bir kez daha gözler önüne serdi. Yalana, inkâra, asimilasyona dayalý bir resmi ideoloji yaratan egemenler, Kürt halkýný sindirebilmek için baský ve imha politikalarýný en yoðun biçimde uygulamaktan dün olduðu gibi bugün de çekinmemektedirler. Türk etnik kimliðini bir üst kimlik olarak halklara dayatma ve bu üst kimlikle bir ulus-devlet yaratma projesi esas olarak 1889'da kurulmuþ Ýttihat ve Terakki'ye aittir. Mustafa Kemal yönetimini bu açýdan ele aldýðýmýzda; Ýttihat ve Terakki'yle arasýnda çok önemli bir bünye farký olmadýðýný görüyoruz. 1908'de yönetimi ele geçiren Ýttihat ve Terakki, Kürt halkýna yönelik baský ve asimilasyon politikalarýný uygulamaya koydu. 1. Dünya Savaþý ile birlikte 1916 yýlýnda yerlerini deðiþtirmek zorunda býrakýlan Kürtlerin Türklerin içinde oraný % 5'i geçmeyecek þekilde daðýtýlarak eritilmesine dönük politikalar yürürlükteydi. Erzurum, Sivas ve Amasya Kongrelerinde Mustafa Kemal, Kürt halkýnýn desteðini almak adýna Kürt halkýný tanýyýcý ve haklarýný destekleyici söylemler geliþtirdi. Kürt halký Mustafa Kemal tarafýndan "ortak düþmana karþý birleþmeye" çaðrýldý. 1920'de toplanan parlamentoda Kürt milletvekilleri kendi kimlikleri, kendi dilleriyle konuþtular.1921 geçici anayasasýnda Kürdistan bölgesinin özerkliði tanýndý. Ne var ki ulusal mücadelenin kazanýmla sonuçlanacaðý netleþip Kemalist iktidar kendini daha az tehdit altýnda hissedince Kürt halkýna verilen sözler kolayca unutulup anýlmaz oldu. 1921 Anayasasýndaki kýsmi haklar 1924 Anayasasýnda yer bulamayacaktý. Geleceðini güvence altýna almýþ Kemalist iktidar tarafýndan cumhuriyetin ilan edilmesi ve hilafetin laðvedilmesiyle, 1918'den beri sürdürülen Kürtlerle iyi geçinme politikasýna duyulan ihtiyaç ortadan kalkýyordu. 1921'den 1937'ye kadar uzanan süreçte Kürt coðrafyasý sürekli isyan halindeydi. Kanla bastýrýlan bu isyanlar, resmi tarihin yapýlanlarý meþru göstermek adýna dillendirdiði gibi þeriatý geri getirmeye yönelik "irticai" hareketler deðil; ezilen bir ulusun kendi kaderini tayin hakký talebi üzerinden yükselmiþti.
Bunlarýn içinde en çok ses getirenlerden biri, egemen sýnýflarýn kanlý yüzünü ilk kez bu kadar yakýndan gösterdiði, Kürt halkýnýn Þeyh Said isyaný olarak bilinen ayaklanmasýydý. ÞEYH SAÝD ÝSYANI(1925) 15 Þubat 1925'te Anadolu Ajansý'nýn kýsa bir haberinde, Genç yakýnlarýndaki Piran köyünde jandarma birliðiyle, baþlarýnda Þeyh Said denilen birinin elli kadar yandaþý arasýnda bir "çatýþma" çýktýðý bildiriliyordu. Basýn 26 Þubat'ta tüm bölgenin isyancýlarýnýn ele geçtiðini yazýyordu. Hareketin dini nedenlerle baþlatýldýðýný ve amacýnýn Abdulhamit'in oðlu Selim'i tahta geçirmek olduðu söyleniyordu. Kemalist yönetimin kendi sýnýf gerçeklerine göre yeni baþtan yazdýðý tarih, yýllardýr ezilen Kürt halkýnýn haklarý için yürüttüðü mücadeleyi dýþ mihraklarýn etkisi altýnda gerçekleþtirilen irticai bir hareket olarak niteliyordu. Hizbe Azadiya Kürdistan olarak bilinen ve baðýmsýz
ÞEYH SAÝD ÝSYANINDAN
DERSÝM KATLÝAMINA
Seyit Rýza Kürdistan'ý kurmayý amaçlayan; Kürt aydýnlarý tarafýndan kurulmuþ örgüt, Þeyh Said isyanýnýn baþlatýcýsý olacaktý. Azadi'nin varlýðý ve çalýþmalarý 1924 yýlýnda Kemalist yönetimin dikkatini yoðun olarak çekmeye baþlayacaktý. Önder kadrolarý tutuklamalarýna raðmen Þeyh Said'i etkisiz hale getirmek adýna somut bir neden yaratamýyorlardý. Þeyh Said baskýlar karþýsýnda Piran kasabasýna kaçtý. Jandarma Þeyh Said'in yanýndakileri tutuklamak istiyordu. Jandarma tutuklama için harekete geçince 13 Þubat 1925'te Piran'da patlayan silah bir anda dört bir yaný saran isyanýn kývýlcýmý olacaktý. Baþkaldýrý hýzla yayýldý. Genç ilçesi ve Elazýð ele geçirildi. Geliþmeler üzerine doðu illerinde sýkýyönetim ilan edildi. Mustafa Kemal isyancýlar karþýsýnda gereken tedbirleri alamayýp "yumuþak" davranan Fethi Okyar hükümeti yerine Kürt halkýnýn direniþini kýrmak üzere daha sert tedbirler getirecek Ýsmet Ýnönü hükümetini kurdurttu. Büyüyen isyan karþýsýnda kýsa süren bir gerileme ve þaþkýnlýktan sonra egemenler kendini toparladý ve acýmasýz bir bastýrma hareketine giriþti. 9 Martta göreve baþlayan Ýsmet Ýnönü, "Gazi hazretlerinin arzuladýklarý en büyük þiddet politikasýný" uygulayacaktý. Ýlk görev olarak "Takrir-i Sükun Yasasý" çýkarýlýyor ve muhalefetin baþý eziliyordu. Ýsyan bölgesinde yakýlmadýk tek bir köy býrakýlmadý. Ayaklanma bölgeye gönderilen otuz bin asker tarafýndan bastýrýldý. Diyarbakýr kuþatmasý sýrasýnda tutuklananlar kurþuna dizilerek katledildi. Þeyh Said 27 Mayýs 1925'te idam edildi. 1925'ten sonra Kürdistan'a koyu bir sansür uygulanacak, buna acýmasýz bir baský eþlik edecekti. Ýsyanlar daðýnýk bir biçimde de olsa devam ediyordu. Burjuva devlet, isyanlarý bastýramadýðý noktada Kürt sorununu yok sayýyor, bölgedeki katliamlarý meþru göstermek için çeþitli argümanlar geliþtiriyordu. Kürt coðrafyasýna yapýlan saldýrýlar "maðarada yaþayan" insanlara "medeniyet götürmek" içindi. 1930 yýlýnda çýkarýlan, o dönemde yaþanan Kürt isyanýný bastýrmak için iþlenen cinayetlerin suç olarak görülmeyeceðini hükme baðlayan kanun, egemenlerin Kürt halkýna yönelttiði baský, zulüm ve imhanýn kanlý boyutlarýný da ortaya koymaktadýr. Yasanýn ilk maddesinde þunlar denilmektedir: "20 Haziran 1930'dan 10 Aralýk 1930'a kadar, devlet ya da vilayet temsilcileri, askeri ya da sivil yetkililer, jandarma ya da korucular ya da üst makamlara yardým eden veya tek baþlarýna hareket eden siviller tarafýndan, Erzincan Vilayetindeki Pülümür ve Birinci Müfettiþlik bölgesi dahil olmak üzere, Erciþ, Zilan, Aðrý Daðý ve çevreleyen bölgelerde meydana gelen isyanlarýn takibi ve bastýrýlmasý sýrasýnda tek baþýna ya da topluca iþlenen cinayetler ve diðer eylemler suç
olarak görülmeyecektir." Halklarýn arasýna düþmanlýk tohumlarý eken bu zihniyet 1930'lardan sonra asimilasyon politikalarýný resmileþtirdi. 1934'te çýkarýlan Ýskan Kanunu'yla Kürtlerin Türk nüfusu içinde eritilmesi sistematik biçimde uygulamaya kondu.1937'de Seyyid Rýza önderliðinde baþlayacak Dersim Ýsyaný'na yapýlan müdahale egemenlerin vahametini gizleyemeyeceði kadar kanlý olacaktý. DERSÝM KATLÝAMI(1937) Kemalist yönetim 1937 yýlýnda "Kürtsüzleþtirme" planý çerçevesinde baskýyý daha da derinleþtiren bir dizi uygulama getiriyordu. Ýllerin baþýna askeri operasyonlar için tam yetkili askeri valiler atanýyor, Türkçe dýþýndaki tüm dillerde eðitim yasaklanýyordu. 1936 yýlýnda Dersim bölgesinde askeri garnizonlarýn kurulmasý niyeti büyük bir huzursuzluða yol açmýþtý. Ýlk kýþlalarýn inþasý da çatýþmalarý baþlatan ana unsur oldu. "Dersim kasabý" olarak bilinen General Alpdoðan, hareketin önderi Seyyid Rýza'nýn "Dersim'de Kürt halkýnýn ulusal haklarýna saygýlý mahalli bir yönetim oluþturulmasý" talebine; Kemalist yönetimin emriyle savaþ uçaklarýyla, top ve tanklarla cevap verecekti. Karadan hâkimiyeti ele geçirmenin mümkün olmadýðýnýn anlaþýlmasýyla hava operasyonu gündeme geldi. Sabiha Gökçen, Kürt halkýnýn direniþi yürüttüðü ana bölge olan Laþ mevkiini yerle bir etti. Seyyid Rýza 6 kiþiyle birlikte idam edildi. 12 bin Kürt göçe zorlandý. Katledilenlerin sayýsý ise yaklaþýk 40 bindi. Böylece örgütlü Kürt hareketi daðýtýldý, mücadele yürütenlerin büyük bir kýsmý öldürüldü, kalanlar göç ettirildi. Egemenlerin türlü baskýlara maruz kalan Kürt halkýna yönelik baskýlarý çeþitli görünümler altýnda devam etti. Yalana, inkara asimilasyona dayanan bir resmi ideoloji yaratan egemen sýnýflar, Kürt halkýnýn haklý mücadelesini sindirebilmek için baský ve imha politikalarýný en yoðun biçimde uygulamýþtýr. Türkiye burjuvazisi emekçi sýnýflarý kendi safýna çekmek, farklý halklara mensup emekçiler arasýndaki birliðin önüne geçmek ve emekçilerin gerçek kurtuluþunun sýnýf mücadelesinde olduðu bilincine varmasýný engellemek için þovenizm zehrini saçmaya devam etmektedir. Þovenist zehir, egemenlerin kan ve gözyaþýna dayanan katmerlenmiþ sömürü düzeninin en büyük sigortasýdýr. Egemenlerin dayanaðý þovenizme karþý emekçilerin dayanaðý ise birlikte verecekleri sýnýf mücadelesidir. Tüm dünya iþçilerinin gerçek kurtuluþu; dolayýsýyla Türk ve Kürt sýnýf kardeþlerimizin sömürü düzeninin yarattýðý cendereden çýkýþ yolu sýnýf mücadelesini yükseltip devrimle taçlandýrmaktan geçmektedir.
Gülcan Berkmen
Sýnýfýn Hafýzasý
Ýþçinin Yolu
11
: POLÝTEKNÝK AYAKLANMASI KARANLIKTAN AYDINLIÐA AÇILAN BÝR KAPI
20. yüzyýl Yunanistan tarihi, devrimci mücadelenin önemli kýrýlma noktalarýyla, sayýsýz kahramanlýklarla, devrim ve karþý devrimlerle örülü bir süreçtir. Burjuva rejim neredeyse 40 yýllýk süreç içerisinde ne tam olarak ayaða dikilerek istikrarýný koruyabilmiþ, ne de topluma nüfuz edebilmiþtir. Özellikle Yunan Ýç Savaþý'nda kýyýsýndan dönülen devrimin enerjisi sonraki süreçte uygulanan baskýlara karþýn soðurulamamýþtýr. Nitekim Albaylar Cuntasý'nýn sonunu hazýrlayan Politeknik Ayaklanmasý bu enerjinin artýk patlama noktasýna ulaþtýðý bir an olmuþtur.
Ýç Savaþtan Albaylar Cuntasý'na Yunanistan'ýn Durumu Bu noktada Yunanistan'da 1940'larýn ardýndan yaþanan geliþmeleri incelerken, Yunanistan Ýç Savaþý'nýn üzerinden atlamak imkânsýzdýr. Yunanistan'da II. Dünya Savaþý sýrasýnda gerçekleþen devrimci atýlým, Ekim Devrimi sonrasýnda geliþen dünya devrimi dalgasýnýn Stalin hayattayken ezilen son kýrýlma noktasý oldu. Bu yenilginin bedeli on binlerce komünistin infaz edilmesi ve devrim çanlarýnýn uzun bir süre için susmasý oldu. Yunanistan'da yaþanan yenilgiyle birlikte burjuva düzen Avrupa çapýnda restorasyonunu saðladý. Yunanistan'da ise istikrarýn saðlanabilmesi oldukça sancýlý bir süreç eþliðinde gerçekleþti. Savaþýn bitiminden sonraki 5 yýllýk süreçte seçimler birbiri ardýna 13 kez yenilenmek zorunda kaldý. Bu istikrarsýzlýk ülkede devrimci mücadelenin hafýzasýnýn silinmesi için her türlü yolu deneyecek olan sýkýyönetimle sona erdirilebildi ve sonrasýnda, geçtiðimiz yýl toplumsal isyanýn öfkesini üzerine çeken eski Yunanistan Baþbakaný Kostas Karamanlis'in amcasý olan Konstantin Karamanlis ve General Papagos'un Milli Radikal Birlik hükümetleriyle birlikte bir istikrar yakalanabildi. 1960'larýn baþýnda yükselen toplumsal hoþnutsuzluk, bu hoþnutsuzluðun önünde bir supap iþlevi gören ve bu nedenle burjuvazi tarafýndan desteklenen Yorgo Papandreu'yu iktidara taþýdý. Ancak toplumsal hoþnutsuzluðun burjuva düzeni daha derin önlemler almaya itmesi gecikmedi ve Papandreu da bu süreçte gözden çýkarýlarak bir kral darbesiyle iktidardan düþürüldü. 1967'de yapýlan genel seçimler öncesi Papandreu'nun seçimleri yeniden kazanma tehlikesi belirince ve asýl olarak toplumsal hoþnutsuzluðun parlamenter bir rejim içerisinde sýnýrlanamayacaðý iyice ortaya çýkýnca CÝA'nýn "Prometheus Planý"nýn yol göstericiliðinde bir darbe gerçekleþtirildi. Albay Papadopoulos liderliðindeki Albaylar Cuntasý iktidara geldi. Albaylar Cuntasý'nýn iktidarý ele geçiriþiyle birlikte kullandýðý dil, muhalefeti bastýrmak üzere giriþtiði yöntemler, ideolojik olarak yansýmasýný yoðun bir faþist, ýrkçý ve antikomünist söylemde buluyordu. Albaylar tarihsel
olarak geçmiþin deneyimlerini de göz önüne alýyor ve meþruiyetlerini 1936-1941 yýllarý arasýnda Yunanistan'ý faþizmle yönetecek olan Metaksas'ý idol olarak belirleyerek saðlamaya çalýþýyorlardý. Öte yandan yaratýlan baský dalgasý eþliðinde cuntanýn uyguladýðý iktisadi politikalar hem burjuva düzenin kendi içindeki gerilimleri týrmandýrýyor; hem de asýl sonunu getirecek güç olan emekçi sýnýflarýn yaþamlarýný günden güne artan bir sefalete mahkûm ediyordu. Cuntanýn iktidara geliþiyle birlikte birçok eski burjuva politikacý, burjuva siyaset sahnesinin dýþýna itildi. Diðer taraftan cuntanýn toplumsal muhalefeti yok etmek ve kendisine yönelik tehditleri bertaraf etmek için örgütlediði askeri istihbarat ordu içerisindeki kimi subaylar tarafýndan sevilmiyordu. Ancak toplumsal muhalefetin en dinamik unsurlarý aydýnlar ve üniversite öðrencileriydi.
Muhalefet Cuntayý Çözüyor! 1973 yýlýna gelindiðinde Albaylar Cuntasý'nýn ne toplumda ne de burjuva siyasal yaþantýsýnda en ufak bir meþruiyeti kalmamýþtý. Cuntaya karþý giderek artan öfke, sadece büyük sermayenin vereceði desteðin onun varlýðýný devam ettirmeye yetmeyeceðinin sinyallerini veriyordu. Cuntanýn bu durumdan duyduðu tedirginlik politikalarýna da yansýdý. Kemerleri birazcýk gevþetmeye karar verdiler. Bu süreçte politik mahkûmlar serbest býrakýldýlar ve sansür kýsmi olarak kaldýrýldý. Ancak, cuntanýn yokuþ aþaðý yuvarlanýþýný verdiði bu ödünlerde frenleyemeyecekti. Cuntanýn kaçýnýlmaz sonu yaklaþýyordu. Cuntaya karþý ilk direniþler 1973 Þubat'ýnda baþ gösterdi. Hukuk öðrencileri Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni iþgal ettiler ve cuntaya karþý barikatý yükselttiler. Öðrenciler, polisin acýmasýz saldýrýlarýna karþý sonuna kadar direndiler. Bu isyan bir yýl sonraki Politeknik Ayaklanmasý'nýn habercisi oldu. Politeknik Direniþi'nin kývýlcýmlarý 14 Kasým 1974'te çakýldý. Politeknik Üniversitesi öðrencileri cuntaya karþý boykota baþladýlar ve okulu iþgal ettiler. Ýþgalcilerin sloganlarý net bir þekilde rejimi hedef alýyordu: "Ekmek, Eðitim, Özgürlük", "Ýnsanlar Sizin Zincirlerinizi Kýracak", "Kahrolsun Cunta", "ABD Dýþarý", "Özgürlük", "Bugün Faþizm Gidecek", "Burasý Yeni Tayland Olacak"( 1973 Ekim ayýnda 4 yýllýk bir askeri diktatörlüðün düþüþüne katkýsý olan Tayland'daki Temmuz 1973'teki bir öðrenci ayaklanmasýna atýfla). Direniþin baþlamasýnda illegal faaliyet yürüten Yunanistan Üniversiteli Öðrenciler Birliði etkin rol oynadý. Politeknik Üniversitesi'ni iþgal eden öðrenciler ayný gün aralarýndan bir iþgal komitesi oluþturdular ve komitenin çýkardýðý ilk manifesto, iþgalin ilk günü kitleler tarafýndan iþgal edilen Patision caddesinde daðýtýldý. Politeknik Direniþi'ni baþlatan üniversite öðrencileri "Özgür Savaþçýlar" ismiyle kurduklarý radyo istasyonundan Maria Damanaki'nin aðzýndan iþçilere, emekçilere ve tüm Atina halkýna þu çaðrýyý yapýyorlardý: "Burasý Politeknik... size, Özgür Savaþçýlar konuþmakta… size, çocuklarýnýz konuþmakta... Kahrolsun cunta. ABD dýþarý. Kahrolsun faþizm. Yunanistan halký, sokaða çýkýn ve bizim yanýmýzda olun. Bu mücadele diktatörlüðe ve cuntaya karþý evrensel bir mücadele! Sadece siz bu kavgayý verebilirsiniz." Öðrencilerin üniversite iþgaliyle birlikte Atina sokaklarý insan akýnýna uðradý. Ýþçiler, emekçiler ve cuntaya karþý nefret besleyen herkes üniversite öðrencilerinin çaktýðý kývýlcýmý tutuþturmak için sokaklara döküldüler. Kitleler, Politeknik iþgalcilerine desteklerini göstermek için 15 Kasým gecesi boyunca orada kaldýlar. Ýþgalin etkisi þehrin sýnýrlarýný aþmýþ, ülke çapýnda cunta düþmanlarýnýn desteðini kazanmýþtý. Topraklarýna el konulmasýný protesto eden Megara'dan bir köylü komitesi, Politeknik iþgalini desteklerini bildirmek için ziyarete geliyorlardý. Radyo þu sözlerle duyuruyordu bu desteði: "Megara halký öðrenciler ve iþçiler yanýnda ayaða kalkýp savaþacaklarýna söz veriyorlar… Bu ortak bir kavga… Kendi yaþamlarýný belirlemek isteyen Yunanistan halký için. Ýlerleme yolunda yürümek için. Temel gereksinim diktatörlüðü devirip demokrasiyi kurmak." Cunta 16 Kasým'da, Genelkurmay binasýnýn önünde eylem yapan on binlerce insanýn üzerine tanklarýný sürdü ve 20 kiþiyi katletti. 17 Kasým'da Politeknik Üniversitesi'ne ilk müdahale baþladý ve tanklar üniversitenin duvarlarýný yýkarak içeri girdiler. Radyodan erlere yönelik þu çaðrý yapýlýyordu: "Askerler, biz sizin kardeþleriniziz. Katillere dönüþmeyin!" Onlarca üniversite öðrencisi tank paletleri arasýnda ölümsüzleþti. Cuntanýn müdahalelerinde toplam 75 kiþi katledildi. Bu olaylarýn ardýndan cuntanýn ayakta kalabilmesi artýk mucizelere baðlýydý. Nitekim onlar da bu mucizeyi yeni
maceralara giriþmekte aradýlar. Albaylar Cuntasý Kýbrýs'ta "Enosis"i gerçekleþtirmek amacýyla kurdurduðu EOKA-B adlý faþist örgütlenmenin liderlerinden Nikos Samson'u Makarios'u devirerek iktidara taþýdý. Bu darbe Rum faþizminin deli gömleðini giymeyi reddeden Rum halkýnýn büyük tepkisiyle karþýlaþtý. Diðer yandan Türkiye de bu darbeyi bahane ederek 1974 yýlýnda adayý iþgale giriþti. Cunta Türkiye'nin iþgaline karþýlýk vermek istiyordu, ancak ordu içerisinde de cuntaya olan baðlýlýðýn kýrýlmasý bunu engelledi. Nitekim cuntanýn kendini kurtarmak için giriþtiði bu macera kendi sonunu hazýrlayan bir giriþim oldu ve cunta yýkýldý. Cunta üyeleri yargýlanarak idama mahkûm edildiler.
17 Kasým Politeknik Ayaklanmasýndan... Sonuç Olarak Yunanistan'da Albaylar Cuntasý'nýn çözülüþü, Avrupa'da süregiden benzer süreçlerin bir parçasýydý. Nitekim ayný dönemde Avrupa'nýn yaþayan son faþist diktatörlükleri Portekiz'de ve Ýspanya'da çözülüþ sürecine girmiþti. Ayrýca, Portekiz ve Yunanistan'da benzer bir þekilde diktatörlükler tabandan gelen basýnçla yýkýlýyorlardý. Portekiz'de Karanfil Devrimi olarak anýlan bir hareketle ordu içerisindeki alt rütbeli subaylarýn ve muhaliflerin baþlattýðý isyanla Salazar devrildi. Yunanistan'da ise bu sürecin öznesi direniþi baþlatan üniversite öðrencileri ve onlara eþlik eden emekçi kitleler oldu. Politeknik Direniþi'nin üzerinden 33 yýl geçmiþ durumda. Tarih her geçen gün eskimektedir, ancak ondan çýkaracaðýmýz sonuçlar mücadelemiz boyunca bizlere ýþýk tutmaya þüphesiz devam edecektir. Özellikle Türkiye gibi siyasi tarihinde ve sýnýf mücadelelerin yaþadýðý kýrýlma anlarýnda askeri darbelerin özel bir yere sahip olduðu bir ülkede darbelere karþý direniþin nasýl olmasý gerektiði konusunda Politeknik Direniþi'ne özel önem verilmelidir. Biliyoruz ki, Türkiye devrimci geleneði 12 Eylül askeri darbesi karþýsýnda, kýsmi direniþleri bir kenara ayýrýrsak, genel olarak direnemeden daðýlýp gitmiþtir. Darbe karþýsýnda 70'li yýllar boyunca sokaklarý, alanlarý dolduran emekçi sýnýflar seferber edilememiþ, sýnýf mücadelesini yükseltmek yerine seçilen yöntemler ya direniþi býrakýp cuntanýn baskýlarýna ve dayatmalarýna teslim olmak ya da sýnýf mücadelesinin reddi üzerine kurulan mücadele yöntemleri üzerinden þekillenmiþtir. Askeri darbenin baskýlarý karþýsýnda kahramanlaþan birçok devrimci ölümsüzleþerek mücadele geleneðimizin bir parçasý olmuþlardýr, ancak darbeye karþý topyekûn bir direniþ örgütlenememiþtir. Gelecekte sýnýf mücadelesinin yükseldiði zamanlarda burjuvazinin yeniden tercihini vahþi baský rejimlerinden yana kullanacaðýndan eminiz. Sadece bu yüzden bile Politeknik Direniþi her daim hafýzamýzda olacaktýr. Böyle bir durumla karþý karþýya kalýndýðýnda kurþunlar altýnda can verme, tank paletleri altýnda ezilme pahasýna da olsa direnmek ve emekçileri mücadele saflarýna kazanmak devrimcilerin baþat görevi olacaktýr. Nitekim iktidarý fethetmenin yolunun ancak böylesi bir direniþin yaratacaðý zaferle açýlacaðýný biliyoruz. Bu yolda Politeknik Direniþi'nin mimarý olan her bir "Özgür Savaþçý"nýn korkusuzluðu ve kararlýlýðý bizlerin ýþýðý olacaktýr.
Fikret Seyhan
12
Ýþçinin Yolu
Enternasyonal Postaci 2009 Haziran ayýnda Ahmedinecad'ýn %62 gibi bir oyla tekrar seçilmesi üzerine seçimlerin yenilenmesi talebiyle baþlayan protestolarýn radikal bir kitle hareketine dönüþmesi Molla rejiminde büyük bir korku ve panik havasý yarattý. Rejim, dizginsiz bir þiddet dalgasýný yürürlüðe koydu. Hazirandaki eylemlerle sýnýrlý kalmayan hareket, fýrsat bulduðu ilk anda sokaða taþmaya ve katledilmeyi de göze alarak rejimin paramiliter kuvvetleri Besiç milisleri ile çatýþmaya devam etmektedir. Besiçlerle çatýþmalarda öldürülenlerin yaný sýra, iþkencede katledilenler ve idam edilenlerin sayýsý giderek artmaktadýr. Molla rejimi yaþadýðý sarsýntýyý kanlý bir baský rejimine yol vererek çözmeye çalýþmaktadýr. Ancak ortada olan gerçek þudur ki toplumsal meþruiyetini geri dönüþü olmayan bir biçimde kaybeden rejim, kolayca silaha sarýlarak, kitlelerin üzerine ateþ açarak kendi çýkmazýný, kendi çözülme eðilimlerini ortaya koymaktadýr. ICAE(Ýdamlara Karþý Uluslararasý Komite)'nin yayýnladýðý rapora göre Haziran'daki eylemler sýrasýnda 118 kiþi rejim tarafýndan katledilmiþtir. En son ABD'nin Tahran Büyükelçiliðinin Ýranlý öðrencilerce basýlmasýnýn 30. yýl dönümündeki törenleri, protesto gösterisi için fýrsat olarak kullanan kitlelere Besiç milisleri ateþ açýp, 109 kiþiyi gözaltýna almýþ ve bunlardan 62'si ise tutuklanmýþtýr. Sýnýr Tanýmayan Gazeteciler Kuruluþu(RSF), Kasým ayýnda yaptýðý bir açýklamada resmi tutuklamalarýn yaný sýra gazetecilerin kaçýrýlmasý ve illegal olarak tutuklanmasýnýn yaþandýðý Ýran'da seçimlerden sonraki süreçte en az 100 gazeteci ve internette yayýn yapan blog sahibinin tutuklandýðýný ve 23'ünün ise hala tutulduðunu; sürekli taciz ve tehdit altýndaki 50 gazetecinin ise ülkeyi terk ettiðini ifade etmektedir. Ýran'da emekçilerin sendikal mücadelesi üzerinde de baskýlar yoðunlaþarak devam etmektedir. Ýran'da 1 Mayýs gösterisini örgütleyen ve Tahran parkýndaki gösteriye katýlan 150 emekçi vahþice dövülerek gözaltýna alýnmýþ, þimdiye kadar býrakýl-
Ýran'da Molla Rejimi Politik Mahkumlarý Katlediyor!
mamýþtýr. Mansour Ossanlu, Ali Nejati gibi önde gelen sendika liderlerinin tutukluluðunun yaný sýra Dünya Öðretmenler Günü'nü kutlayan öðretmen sendikasý liderleri 11 Ekim'de gözaltýna alýnmýþtýr. Rejim, muhaliflerine yönelik kanlý saldýrýlarýna toplumsal tepki ve eylemli-liði sindirmek için idamlarý da eklemektedir. 11 Kasým günü Komala üyesi Ehsan (Esma'il) Fattahian, idamýnýn durdurulmasý için yoðun yerel ve uluslararasý baskýya karþýn, Ýran Kürdistan'ýndaki Senendec kentindeki cezaevinde idam edildi. Ýran'daki Kürtlerin kendi kaderini tayin hakký için mücadele yürüten Komala grubunun üyesi olmasýndan dolayý "Allah'a karþý düþmanlýk"tan suçlu bulunan Ehsan, dava sonunda 10 yýl hapis cezasýna mahkum edilmiþti. Ancak cezanýn temyizi için baþvurduklarý üst mahkeme, cezayý az bularak idama çevirdi. Ýdam cezasýna itiraz hakký bile verilmeden Ehsan aceleyle infaz edilmiþtir. Ehsan, hapisten yazdýðý mektupta bu yaþananlarýn nedeninin, kendisine yapýlan "televizyona çýkarak inançlarýndan ve yaptýklarýndan piþmanlýk duyduðunu itiraf etmesi" teklifini reddetmesi olduðunu ortaya koymaktadýr. Ýran'da Ýslami kapitalizmin egemenleri bu tür itirafnameleri daha önce de muhaliflerini yýpratmak ve meþruiyetlerini sarsmak için kullandý. Ancak Ýran mücadele geleneðinin yiðit evlatlarý canlarý pahasýna da olsa dün sokaklarda olduðu gibi bugün mahpusta da, iþkencede de inandýklarý deðerler uðruna eðilip bükülmeden dimdik ayakta durmaktadýrlar. Gerek Ýran'a gerekse tüm dünyaya bu geleneði miras býrakmaktadýrlar. Ehsan'ýn idamý sonrasýnda da en az 11 Kürt militan daha idam edilme tehdidiyle karþý karþýyalar. Molla rejimi, Eylül 2009'da Kürdistan'da yapýlan ve devlet görevlilerinin öldüðü saldýrýlara bir misilleme olarak Kürt militanlarý idam etmek istemektedir. Hayatlarýný ortaya koyarak gelecek güzel günler uðruna zalimin zulmüne direnen Ortadoðu'nun bu yiðit evlatlarýnýn kavgasýnýn Ýran'ýn sýnýrlarýný aþmasý, enternasyonalist bir bilinçle Ortadoðu ve dünyanýn her
Ehsan Fattahian köþesinde yankýlanmasý ve buralardan güçlenerek Ýran rejiminin suratýna bir tokat olmasý için mücadele etmek biz Ortadoðulu devrimcilerin boynunun borcudur. Ortadoðulu devrimciler olarak haykýrýyoruz; Ýranlý yoldaþlarýmýz yalnýz deðildir! Bulunduðumuz her alanda, gözünü budaktan esirgemeyerek kavgaya tutuþan yoldaþlarýmýzla dayanýþmayý yükselteceðimize buradan bir kez daha söz veriyoruz! Biliyoruz ki proleterya enternasyonalizmi gerçek niteliðini ancak böyle kazanacaktýr. Kan ve gözyaþýyla yýkanan bu topraklarda emperyalizm ve yerli ortaklarýna karþý Ortadoðu'yu kasýp kavuracak gerçek güç olan devrim ateþini yakmak için egemenlerin kirli ittifaklarýna karþý devrimci tek gerçek alternatifi, Ortadoðu'nun emekçi cephesini kuracaðýz! Bu uðurda sarsýlmaz bir inanç ve iradeyle yolumuza devam ediyoruz! Ortadoðulu emekçilere ve yoksul halka hak ettiði geleceði sunabilecek tek kavgada, devrim davasýnda sakýnmadan kendini ortaya koyan tüm yiðitlere selam olsun!
Üniversite Ýþgalleri Avrupa'ya Yayýlýyor!
Sanat Fakültesini iþgal eden öðrenciler “Eðitim satýlýk deðil” pankartý astýlar. 21 Ekim'de Avusturya'nýn baþkenti Viyana'da baþlayan üniversite iþgalleri baþta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine sýçramýþ durumda. Viyana'da üniversite öðrencilerinin baþlattýðý iþgal kýsa süre içerisinde yankýsýný Avusturya'nýn Salzburg, Linz ve Graz gibi þehirlerinde bulmuþ; buradaki eylemler de Almanya'ya taþmýþtý. 50 bin öðrencinin Viyana sokaklarýnda gerçekleþtirdikleri mitingin ardýndan Alman öðrenciler de Avusturyalý öðrencilerin çaðrýsýný yanýtsýz býrakmadý ve Kasým ayýnda 50 üniversitedeki amfileri iþgal etti. Polisin baskýsýyla bu sayý azalmýþ olsa da 17 Kasým'daki büyük eylem tüm dünya çapýnda yanký buldu. 17 Kasým'daki eylemde öðrenciler talepleri için Berlin, Münih, Düsseldorf, Bielefeld, Köln gibi birçok þehirde sokaklara çýktýlar. Eþzamanlý olarak Avusturya'nýn Graz ve Viyana gibi þehirlerinde de protesto eylemleri düzenlendi. 17 Kasým'da 100 bin kadar öðrencinin sokaða dökülmesiyle hareket kýta Avrupasýna yayýldý. Ýsviçre, Ýtalya, Yunanistan, Hýrvatistan, Polonya gibi Avrupa ülkelerinin yaný sýra ABD, Endonezya, Sierra Leone de "Eðitim satýlýk deðildir!" þiarýyla benzer protesto gösterilerine sahne oldu. Eylemlere on binlerce üniversite öðrencisinin yaný sýra lise ve orta-öðretim öðrencileri, öðretmenler, akademisyenler de katýldý. Toplumun geniþ kýsmýndan destek gören eylemler üniversitelerle de sýnýrlý deðil. Sokak gösterileri ve iþçilerle dayanýþma da eylemlerin bir parçasý. Peki, öðrenciler ne istiyor? Bologna süreci olarak adlandýrýlan eðitimde yeniden
yapýlanmanýn etkileri üniversitelerde günden güne daha fazla hissedilmekte. Bologna süreci sermayenin eðitime daha rahat hükmetmesi için bir dizi reformu þart koþmuþtu. Böylece eðitim piyasalaþtýrýlacak; sermaye çevreleri kendi çýkarlarý doðrultusunda üniversitedeki öðrenime yön verebilecek; üniversite mezunlarý pazarýn ihtiyaçlarý doðrultusunda yetiþtirileceklerdi. Ancak geçtiðimiz yaz aylarýnda Merkel hükümetinin eðitimi piyasalaþtýrma politikalarýna karþý Almanya'da 270 bin kiþinin katýldýðý eylemler düzenlenmiþti. Bugünkü protestolar da bu eylemlerin ikinci adýmýný oluþturuyorlar. Okumak için her dönem 500 ile 1000 Euro arasýnda bir harç parasý yatýrmak zorunda býrakýlan öðrencilerin talepleri arasýnda harçlarýn kaldýrýlmasý, eðitime ayrýlan bütçenin artýrýlmasý, aþýrý ders yükünün hafifletilmesi, yüksek öðrenim kurumlarýnda demokratik önlemlerin alýnmasý, bölümlere haddinden fazla öðrencinin alýnmasý karþýsýnda ek dersliklerin açýlmasý ve gerekli materyalin buralara temin edilmesi bulunuyor. Ayrýca üniversitedeki yönetim konularýnda söz sahibi olmak isteyen öðrenciler ancak parasý olanýn okuyabileceði bir sistem haline getirilen üniversitelerin bu yapýsýnda kökten bir deðiþime gitmek gerektiðini düþünüyorlar. Öyle ki birçok öðrenci harç parasýný ve okul giderlerini çýkarmak için yarý zamanlý iþlerde çalýþmak zorunda kalýyor, ancak aþýrý ders yükü buna dahi engel oluyor. Lisans süresinin kýsaltýlmasý ve derslerin yoðunlaþtýrýlmasýyla bir an önce iþgücü olarak sermaye tarafýndan kullanýlmak istenen öðrenciler gelecekleri konusunda da þüpheliler. Özellikle kriz günlerinde Almanya gibi iþsizliðin doruk yaptýðý ülkelerde öðrenciler gelecekleri konusunda karamsarlar. Üniversitelerin özelleþtirilmesine ve paralý eðitimin yarattýðý eþitsizliklere karþý çýkan öðrencilerin tepkileri karþýsýnda Almanya hükümeti bazý geri adýmlar da atmýþ durumda. Lisans eðitiminde ve burslarda bazý düzenlemelere gidileceði söylenmesine raðmen öðrencilerin en temel demokratik taleplerine karþýlýk verilmiþ deðil. Eðitimde özelleþtirmeye, harçlara karþý en ufak bir adým atýlmadý. Öðrenci hareketi elbette kapitalizmin gençlere geleceksizlikten baþka vaat edebileceði bir þey olmadýðýný gösterdiði ölçüde önemli, fakat iþçi sýnýfý mücadelesiyle kenetlenmediði sürece de yok olmaya mahkûm. Ancak Avusturyalý öðrenciler metal iþçileriyle yaptýklarý yürüyüþle birlikte iþçi-öðrenci dayanýþmasýný çok güzel bir þekilde göstermiþlerdi. Öðrencilerin çakacaklarý bir kývýlcýmýn iþçi hareketiyle bütünleþtiði ölçüde krize giren Avrupa kapitalizmini sarsabilecek bir güç odaðý yaratabileceðini de eklemek gerekiyor. Avrupalý öðrenciler þimdiden demokratik istemlerin yaný sýra siyasi talepleriyle de seslerini yükselttiler ve savaþlara ve silahlanmaya ayrýlan bütçenin eðitime aktarýlmasýný talep ettiler. Tepkilerini kitleselleþtiren, eylemlerini uluslararasý dayanýþma boyutuna taþýyan gençliðin bu hareketi, özelleþtirmelere ve eðitimin piyasalaþmasýna karþý bir odak yaratabildiði ölçüde önemini korumaya devam edecektir.
Enternasyonal Postacý
Ýsrail Yahudi Yerleþimleriyle Ýþgali Derinleþtiriyor! Elinin kanýyla meþhur Ýsrail Devleti, Doðu Kudüs'te bir yandan Filistinlilerin evlerini yýkarken diðer yandan da yeni Yahudi yerleþimlerine onay vererek yine Ortadoðu'nun gündemine oturdu. Ýsrail, 1967'de Doðu Kudüs'ü iþgal ettikten sonra 195 bin Yahudi'ye yer açmak için bölgenin en az üçte birini "istimlak" etmiþti. Ýsrail tarafýndan Kudüs'ün sadece yüzde 13'lük kýsmý Filistinlilerin inþaat yapabilmeleri için ayrýlmýþ durumda. Filistinlilere ait evlerin yüzde 28'i ise Ýsrail tarafýndan yasaklanan kesime inþa edildiði iddiasýyla yýkýlma tehdidiyle karþý karþýya. Yýkým masraflarýný da evlerin sahiplerine ödeten Ýsrail Devleti, Filistinlileri evlerini kendi elleriyle yýkmaya zorluyor. Doðu Kudüs'te yaþayan 225 bin Filistinliden yaklaþýk 60 bininin evleri yýkým tehdidi altýnda ve bugüne kadar 1500 aileye yýkým tebligatý yapýldý. Aslen, Ýsrail Doðu Kudüs'te yeni Yahudi yerleþimcilere yer açmak için Filistinlileri zorla çýkarmaya çalýþýyor. 60 yýlý aþan tarihi boyunca Filistin halkýna büyük acýlar ve iþkenceler yaþatan ABDÝsrail ortaklýðýdýr. Ýsrail'de 1967'den beri, deðiþen hükümetlere raðmen, deðiþen dünyaya raðmen deðiþmeyen tek þey Ýsrail'in Filistin topraklarýna yayýlma politikasýdýr. Doðu Kudüs merkezli Batý Þeria'da "egemen olan" Filistin Yönetimi ve Ýsrail devleti uzun zamandýr karþýlýklý müzakerelerle ayrý bir Filistin devletinin adýný aðýzlarýna almakta beis görmüyorlardý, ABD emperyalizmi de bu iþe sýcak bakýyordu. Bunun yalnýzca buzdaðýnýn görünen kýsmý olduðunu da hatýrlatalým.
Ýsrail son dönemde, iþgal altýnda olan Doðu Kudüs'teki bir Yahudi yerleþiminde 900 ek konutun inþasýna onay verdi. Ýsrail'in Doðu Kudüs ve Batý Þeria'da yerleþimler kurmasýnýn altýnda Filistin'in iþgalini derinleþtirme stratejisi yatýyor. 1990'lardan bugüne 450 bin yerleþimci, Ýsrail Ýçiþleri Bakaný'nýn "ebedi ve tek" baþkentimiz dediði Kudüs'e ve Batý Þeria'ya sokuldu. Ekonomi Bakanlýðý verilerine göre, Ýsrail yerleþim ürünleri Filistin pazarýnýn yaklaþýk yüzde 15'ini oluþturuyor. Dediðimiz gibi yerleþimlerin Ýsrail'in ilhak politikalarýnýn, toplum mühendisliði planlarýnýn bir parçasý olduðu çok açýk. Buna raðmen Ýsrail cumhurbaþkaný Þimon Peres ikiyüzlüce bunun "marjinal bir mesele" olduðunu ve müzakereyle halledilebileceðini söylüyor. Müzakereler yýllardýr sürerken yerleþimlerin inþaatý durdu mu peki? Koca bir "hayýr"! Obama'yla birlikte Ortadoðu'da þirin barýþ güvercini pozlarýna giren ABD'li yetkililer yýllarca yerleþim politikasýna karþý olduklarýný açýkladýlar. Kasým ayýnýn ortasýndaki hararetli olaylarda da sert tepkiler gösterdiler Ýsrail'e karþý; ancak biliyoruz ki Obama'yla birlikte Ýsrail yerleþimlerine sert (!) tepki göstermiþ olan ABD, normal zamanlarda söylemini yumuþatýrken, tansiyon yükselince kükremeye baþlýyor. Ýsrail'in bu kükremeleri iyi bildiðini ve hiç takmadýðýný söylemeye gerek var mý? ABD, Ýsrail'in söz dinlemediðinden yakýnmaktadýr. Obama'nýn söylediklerine bakalým: "Ortadoðu'da çok zor bir durum var. Daha önce defalarca söylediðimi tekrarlayacaðým, Ýsrail'in güvenliði ABD'nin çýkarlarý açýsýndan yaþamsal önemdedir. Onlarýn güvenliðini garanti altýna alacaðýz. Bence ilaveten yerleþim inþa etmek Ýsrail'in güvenliðine katkýda bulunmaz, komþularýyla barýþ yapmasýný daha zorlaþtýrýr. Sonuçlarý çok tehlikeli olabilecek þekilde Filistinlileri incitir." Demek ki… Ýsrail'in güvenliðinde ABD'nin yaþamsal çýkarlarý varmýþ. Gerisi hikaye! Filistinliler incinecekmiþ, ABD egemen sýnýflarýnýn çok da umurundaydý! Peki, Obama'ya bu "çok sert" açýklamayý yaptýran neydi? Filistin Yönetimi'nin olaylara tepkisi bu kez isyankar bir nitelikteydi. Ýsrail ile Filistin Yönetimi arasýndaki görüþmeleri yürüten baþ müzakereci Saib Erakat "barýþ süreci konusunda ilerleme saðlanamadýðý için BM Güvenlik Konseyi'nden baðýmsýz Filistin devletini tanýmasýný isteyeceklerini" söyledi. Elbette buna onay verilmeyeceðini herkes biliyor. Filistinli yöneticilerin bilmediðini düþünmek onlarý küçümsemek olur. Ýþ doðal olarak bir pinpon diplomasisi yaratacaktý. Ýsrail, hemen her yeri iþgal edeceði tehditlerini savurmaya baþladý, sanki halihazýrda Gazze'yi resmen ve Batý Þeria'yý da fiilen iþgal etmiyormuþ gibi. Filistin Yönetimi'nin manevrasýyla Ortadoðu'da her an patlamaya hazýr duran kazaný bir kere daha gördük. Bu patlamalarý, yaþanacak katliamlarý önlemenin tek yolu sosyalist bir Ortadoðu federasyonu için mücadeleden geçiyor. Diðer bütün yollar hep týkalý; müzakereler, manevralar, diplomatik masallar hep boþa! Emin olun bunu en iyi Ýsrail'in sertlik yanlýsý Dýþiþleri Bakaný Avigdor Lieberman gibiler biliyor: "Kim birkaç yýl içinde ihtilafý sona erdiren bir anlaþmaya varýlabileceðini söylüyorsa, durumu hiç anlamýyor ve yanýlsamalar yayýyor demektir." Ne uzlaþma yanýlsamalarý, ne bölgenin ikiyüzlü barýþ güvercinleri Ortadoðu'nun huzuruna katký saðlayabilir; barýþ ancak, Ortadoðu emekçilerinin kapitalizme ve emperyalizme karþý uluslararasý dayanýþmasý ve enternasyonalist mücadelesiyle gelecektir.
Ýþçinin Yolu
13
Dünyadan Kýsa Kýsa ... Bir Yýlda 140 ABD askeri intihar etti ABD'nin savaþ güçleri Afganistan bataðýna saplanýrken Amerikan askerlerinin psikolojileri de günden güne daha fazla bozuluyor. Taliban'ý yenilgiye uðratmayý imkansýz olarak gören birçok asker Amerikan ordusunun Afganistan'daki varlýðýnýn sebebini ve ne için savaþtýklarýný sorgular durumda. Neredeyse her gün bir ölüm haberinin geldiði kanlý Af-Pak(Afganistan-Pakistan) savaþýnda ABD askerleri karargahlarýndan dýþarý çýkmaya dahi korkuyorlar. 2009'un ilk 10 ayýnda Amerikan ordusunda toplam 140 intihar vakasý meydana geldi. Kalan iki ayý da hesaba katarsak bu yýl ABD ordusunda intihar rekorunun kýrýlacaðýný söyleyebiliriz. En son 24 Kasým'daki bombalý saldýrýlarda 4 Amerikan askeri daha Taliban tarafýndan öldürülmüþtü. Askerler bu çaresizlik ve korku ortamýnda alkole ve uyuþturucuya baþvuruyorlar. Afganistan savaþý ABD için her anlamda bir bataklýða dönüþmüþ durumda. Gerek Avrupa ülkelerinde yükselen savaþ karþýtý muhalefet, gerek Amerikan ordusunun Taliban karþýsýndaki baþarýsýzlýðý ABD'nin bu kanlý emperyalist savaþta elini kolunu baðlayan faktörler olarak göze çarpýyor.
Çin Kapitalizmi Katliamlara Devam Ediyor: Grizu Patlamasýnda 104 Ölü Çin'in kuzeydoðusundaki Heilongjiang Eyaleti'nde devlete baðlý bir kömür iþletmesinde gerçekleþen grizu patlamasý sonucu 104 maden iþçisi hayatýný kaybetti. Eylül'deki bir patlamada ise Çin'de 79 maden iþçisi daha hayatýný kaybetmiþti. 2008 yýlýnda Çin'de ölen maden iþçisi sayýsýnýn 3200'ü bulduðu belirtiliyor. Fakat bu rakamýn resmi kaynaklardan alýndýðýný da eklememiz yerinde olacaktýr. Nitekim basýna ancak kitlesel ölümlerin yaþandýðý kazalar sunuluyor. "Ufak" çaplý kazalar maden ocaklarý Çin ekonomisinde çok önemli bir yer kapladýðý için ancak geçiþtiriliyor! Ýþçilerin güvenliðine kaynak ayrýlmadýðý ve katýksýz bir kar güdüsüyle iþçiler elveriþsiz koþullarda çalýþtýrýldýðý için gerçekleþen bu iþ cinayetleri kapitalizmin doðasýna özgüdür. Nitekim ölen 104 iþçi Çin'in en büyük 12. maden þirketinin iþçileriydiler, ama en büyük þirketler dahi iþçilerin iþ güvenliðini saðlamak için en ufak bir çaba göstermiyorlar. Bugün burada, Tuzla'da yaþananlar ayný anda bambaþka bir coðrafyada, Çin'de yaþanmaktadýr. Deðiþmeyen þey kapitalizmin katliamcý, emek düþmaný doðasýdýr.
Ýþte Amerikan Rüyasý: 49 milyon Amerikalý Açlýk Sýnýrýnda "Rüyalar ülkesi" Amerika'da tarým bakanlýðýnýn hazýrlattýðý bir rapora göre ABD nüfusunun 7'de 1'ini oluþturan 49 milyon kiþi yeterli gýda alamýyor. 5 milyondan fazla çocuk ise "çok düþük gýda güvenliði" olarak adlandýrýlan seviyenin içerisinde yer alýyor. Bu sayýlar geçtiðimiz yýllarýn sayýlarýyla karþýlaþtýrýldýðýnda açlýk sorununda belirgin bir artýþýn yaþandýðý göze çarpmakta. Kapitalizmin içine düþtüðü krizle birlikte her gün iþsizlik rekorlarýnýn kýrýlmakta olduðu, nüfusun büyük bir kýsmýnýn yoksulluk sýnýrýnda yaþadýðý ABD'de emekçiler bir yandan açlýkla da boðuþuyorlar. Dünyada Birleþmiþ Milletlerin son raporuna göre sayýlarý 1 milyarý bulan açlar ordusu "kapitalizmin gözbebeði" olarak görülen ABD'de de nüfusun oldukça büyük bir kesimini oluþturmakta.
Latin Amerika'da Hegemonya Mücadelesi Sýnýr komþusu olan Kolombiya ile artan gerilimler karþýsýnda Venezüella devlet baþkaný Hugo Chavez'in ordusuna "savaþa hazýr olun" talimatý vermesi bölgedeki tansiyonu artýrdý. Haziran'da Chavez ile yaptýðý iþbirliðiyle bilinen Honduras devlet baþkaný Zelaya darbeyle hükümetten düþürülmüþ, daha sonrasýnda ABD Alvaro Uribe'nin baþkanlýðýndaki Kolombiya'ya 7 adet üs yerleþtirme kararý aldýðýný duyurmuþtu. Sýnýr komþusuna yerleþtirilecek üslerden rahatsýz olan Chavez ise bunun ABD'nin kendisine karþý yürüttüðü bir komplo olduðunu iddia etmiþ ve ABD'ye karþý tehditkâr söylemlerde bulunmuþtu. Chavez Kasým ayýnda da Kolombiya'nýn paramiliter kuvvetleriyle yaþanan çatýþmalara karþý sýnýra asker sevkiyatýna baþlamýþtý. Þimdi de çýkabilecek bir savaþýn tüm Latin Amerika'ya yayýlacaðýný iddia ederek Kolombiya ve ABD hükümetlerini tehdit etmektedir. ABD'nin Honduras darbesi ve Kolombiya'ya üs inþasý gibi hamlelerle kýtada elini güçlendirme çabalarýna karþý Chavez kendi savunma hatlarýný oluþturmakta ve içeride de milliyetçiliði yükseltmektedir. Çýkar çatýþmalarýnýn yoðunlaþmasýyla beraber yakýn gelecekte hegemonya mücadelelerinin bu coðrafyada artarak devam edeceðini söyleyebiliriz.
14
Ýþçinin Yolu
Kultur Sanat
ÞOVENÝZMÝN HÝZMETÝNDE SÝNEMA: NEFES
Sanat insanoðlunun ortaya çýkmasýyla birlikte baþlamýþ, onunla birlikte geliþmiþ, deðiþmiþ ve de çeþitlenmiþtir. Deðiþim ve geliþimin karþýlýklý olduðu sanat-insan iliþkisi, sýnýflý toplumlarla birlikte çaðlar geçtikçe yozlaþmýþ ve deðiþimin öznesini insanlýk deðil yönetici sýnýf, aristokrasi, kilise ve burjuvazi oluþturmuþtur. Çünkü egemen sýnýflar, kendi ayrýcalýklý konumlarýný korumak amacýyla emekçi sýnýflarý devamlý olarak yönlendirmek, kendilerine sorun çýkarmayacak uysallýða getirmek ister. Dönüþtürücü etkisi düþünüldüðünde sanat bu amaç için biçilmiþ kaftandýr. Antik çaðlardan itibaren yönetim þekli ne olursa olsun özellikle tiyatro sanatý bahsettiðimiz amaç için aktif þekilde kullanýlmýþtýr. Bu yönüyle sanat bir ideolojik taþýyýcý görevi görmekteyken öte yandan kapitalizmin geliþmesiyle beraber para kazanma amaçlý üretim yapýlabilecek bir alan olarak sunulmuþtur. Böylece hiçbir yaratýcý ve estetik yaný olmayan ürünlerin ortaya çýkmasý saðlanmýþtýr. Kýsaca sanat, eðlence endüstrisinde bir metaya indirgenmiþtir. Biz þimdilik sanatýn eðlence endüstrisinin iþletmeci mantýðýna kurban gitmesini bir kenara býrakýp; resmi ideolojinin kontrolünde toplumu þekillendirme aracý olmasý yönüne dikkatleri çekeceðiz. Burjuva devlet aygýtýnýn resmi ideolojisi ve burjuvazinin gündelik politikalarý yalnýzca burjuva siyasetçilerin eliyle deðil radyo, televizyon, gazete, dergi gibi kitle iletiþim araçlarý ve sanatýn sinema, tiyatro, edebiyat gibi dallarý aracýlýðýyla da dört bir koldan emekçi halkýn gözünde meþru bir zemine oturtulmaya çalýþýlmaktadýr. Zihinleri bulandýrma ve kendi politikalarýný destekletme yolunda her türlü çarpýtmayla burjuvazi, iþçi sýnýfýnýn sýnýf bilincine ulaþmasýný engelleyerek kendi politikasýna tabi kýlmaya çalýþmaktadýr. Bunun güncel örneðini, yakýn zamanda gösterime giren 'Nefes: Vatan Saðolsun' isimli filmde görüyoruz. Film, þovenist histeriyi azdýrarak kirli savaþý aklamaya ve Kürt halkýna yönelik baský, inkâr ve imha politikalarýný meþrulaþtýrmaya hizmet etmektedir. Nefes filminden kýsaca bahsetmek gerekirse; Film, 2365 metre yükseklikteki Karabal Tepesi'ndeki röle istasyonunu korumakla görevlendirilen bir komutaný ve 40 askerini anlatýr. Hikâye özellikle burada geçmektedir çünkü o sýralarda büyük bir operasyon yapýlmaktadýr ve operasyona katýlan birlikler arasýndaki iletiþimi saðlayan telsiz santrali
burada bulunmaktadýr. Bu nedenle stratejik bir öneme sahip karakolda geçen olaylar ve filmin senaryosu da ilginç bir þekilde Ergenekon sanýklarýndan Albay Dursun Çiçek'in bilgisayarýnda bulunduðu iddia edilen 'Üçüncü Ýhbar Mektubu' adýyla bilinen belgede bahsi geçen senaryoyla büyük benzerlikler teþkil etmektedir. Belgede þunlar geçiyor: "TSK'nýn terörle mücadelede fedakârlýk ve baþarýlarýný anlatan bir film yapýlacaktýr. Filmde, Güneydoðu bölgesinde tim komutanlýðý yapan bir üsteðmenin yaþamýndan kesitler eþinin bakýþ açýsýndan yansýtýlacaktýr. Film; Güneydoðu bölgesinde yaþadýklarý, gitmeden önceki ruh hali, bölgeye gittikten sonra duygu ve düþüncelerindeki deðiþimler, bu deðiþimlerin yarattýðý ikilemler, düþüncelerinin netleþmesi, batýdaki arkadaþlarý ve ailesiyle oluþan düþünce farklýlýklarý üzerine kurulu olacaktýr." Filmin yapýmcýlarý bu benzerliði ve zamanlamayý yalanlasalar da gala olmamasýna raðmen Genelkurmay baþkanýnýn ve birçok komutanýn ilk gösterimde tam tekmil hazýr bulunmasý, çýkýþta film hakkýnda her türlü övgünün yapýlmasý ve ardýndan ana haber bültenlerinde filmin belki onlarca dakika reklamýnýn yapýlmýþ olmasý tesadüf olmasa gerek. Öyle ki; Eylem Planý'ndaki "TSK lehindeki duygu ve düþünceleri pekiþtirmek Atatürkçü düþünce sistemini yaygýnlaþtýrmak amacýyla tanýnmýþ yönetmen / oyunculara sinema, TV, çizgi veya belgesel filmlerin çektirilmesi, kamuoyu oluþturma gücüne sahip bulunan üniversiteler, üst yargý organlarý baþkanlarý, basýn mensuplarý, sanatçýlarla temasýn muhafaza edilmesi suretiyle, bu kiþilerin TSK ile ayný paralelde hareket etmelerinin saðlanmasý" maddeleriyle bu sürecin tek elden örüldüðü görülüyor. Egemen sýnýflarýn þekillendirdiði sanatýn halklar arasýna nifak tohumlarý ekmeye çalýþmasýnýn ne ilk örneðidir bu film ne de sonuncusu olacaktýr. Bu ve benzeri birçok örnekle hemen hemen her gün karþýlaþmak mümkün. Biz devrimciler biliyoruz ki kapitalizm içinde barýnan her þey onun pisliðine bulaþmýþtýr ve bizim görevimiz bu pisliði kökünden kazýmaktýr. Devrimci sanat, burjuva politikalarýnýn maþasý deðil; insan aklýnýn ve mücadelemizin yolunu aydýnlatmanýn aracýdýr. Ve tüm dünyada mutlak egemenlik emeðin olmadýkça hem insan hem de sanat burjuvaziye köle olmaya mahkûmdur.
Ýþçi Kitaplýðý Kavganýn Þairi
Hasan Hüseyin Ýþime karým dedim, karýma Kavel diyeceðim. Ve soluðum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada, Güneþe karýþmadýkça etim Kavel Grevcilerinin türküsünü söyleyeceðim.
Gerçekten de, grevlerin, direniþlerin, haklý kavgalarýn türkülerini söyledi Hasan Hüseyin yýllarca. Yukarýda bir kýsmýný verdiðimiz þiirde de Türkiye'deki gerçek anlamýyla ilk grev olan Kavel kablo fabrikasý grev ve direniþini destanlaþtýrmýþ, bu mücadele deneyimine hak ettiði saygýyý kalemiyle göstermiþtir. Tam adý Hasan Hüseyin Korkmazgil'dir. 1927'de Sivas'ýn Gürün ilçesinde doðdu. 1948'de Adana Erkek Lisesi'ni, 1950'de Gazi Eðitim Enstitüsü'nü bitirdi. Öðretmenliðe baþladýktan sonra siyasi faaliyetleri gerekçesiyle tutuklandý ve hapse atýldý. Çaðdaþý birçok aydýnla ayný kaderi paylaþtý. Cezaevinden çýktýktan sonra ressamlýk, arzuhalcilik ve iþçilik yaptý. Sonraki hayatýnda edebi üretimlerini artýrdý, birçok kitabý yayýnlandý ve birçok ödül aldý. Hakkýnda meþhur 142. maddeden dava açýldý, fakat beraat etti. 1984 yýlýnda öldü. Þiirinde halk edebiyatýndan öðelerle beslenmekle beraber, bu öðeleri çaðýn sorun ve çeliþkilerine uyarlamakta oldukça baþarýlýydý. Bir kuþaðýn temsilcisiydi aslýnda. Alevi edebiyatýndan besleniyor, bu külliyatýn içerisindeki mertlik, isyan, adalet vb. temalarý yetkin bir sosyalist bilinçle yoðuruyordu. Ortaya duygusal etkisine karþý konulamaz ve net bir "kavga" çaðrýsý içeren muazzam eserler çýkýyordu. Bahsettiðimiz kuþaðýn bu tanýma belli oranda uyabilecek baþka bir temsilcisi Ahmed Arif'tir. Fakat Hasan Hüseyin her zaman iþçilere ve grevlere þiirler ithaf ederken, Ahmed Arif, zulüm temasý içerisinde bazý toplum kesimlerinin dýþlanmýþlýkla perçinlenen çaresizliðini öne çýkarýyordu. Grevlere ve iþçi sýnýfý mücadelelerine verdiði önem, toplumdaki sorunlarýn çözümüne dair iþçi sýnýfý eksenli bir çözüm kurguladýðýnýn kanýtýdýr. Sýnýf mücadelesinin yoðunlaþtýðý 1960-1980 arasý dönemin büyük oranda olgunluk dönemine denk düþmesi, eserlerinde iþleyeceði bolca malzemeye sahip olmasýný saðlamýþtýr. Nazým Hikmet'i ustasý olarak kabul ettiðini sýk sýk dile getirmiþtir. Ünlü þiirlerinden "Haziran'da Ölmek Zor" haziran ayýnda ölmüþ "ustalardan" Nazým Hikmet ve Orhan Kemal'e adanmýþtýr. Sýnýf mücadelesinin devrimci neferleri bizlere Hasan Hüseyin'i okumak, tekrar okumak düþüyor. O dönemin grev ve mücadelelerinin çokluðuna ve gücüne nostaljik bir özlem duymak için deðil. Bu mücadele destanlarýndan ilham alýp yeni mücadeleleri, grevleri, direniþleri örmek ve bunlara yeni destanlar düzmek için.
Ýþçinin Yolu
Burjuvazinin Dikkatine! Merhaba yoldaþlar, Mücadele dolu bir yýlý devirmeye yaklaþýrken Eskiþehir'den bir okurunuz olarak mektubumun baþlýðýnda "burjuvazinin dikkatine" diyerek yaptýðýnýz çalýþmalarýn burjuvazinin hazmedemediði çok kýymetli çalýþmalar olduðu-
na dikkat çekmek istedim. Burjuvazi size daha çok dikkat etmeli, çünkü onlarýn hayallerini ellerinden alacak sizlersiniz. Size yazmamdaki asýl amaç iþçi sýnýfýnýn yolunun düzleþtirilmesi için yaptýðýnýz çalýþmalarýn gene bu alanda yapýlan diðer çalýþmalara motor gücü olabilecek konuma doðru onurlu ve haklý bir biçimde ilerlemesidir. Ýnancým tam ki ileride bugünden çok daha çetin geçecek iþçilerin savaþýmýnda farkýnýz ortaya daha fazla çýkacaktýr. Yalnýz deðilsiniz, çünkü size doðru yolu gösterecek bir tarihe sahipsiniz. Biraz da Eskiþehir'den bahsedeyim… Burada baskýlar tüm kentlerde olduðu gibi fazla. Özellikle üniversitede polis baskýsýný hissetmekteyiz. Tabii biz devrimciler alýþtýk artýk. Þuna inandýk: bir devrimci burjuva kurallarý dýþýnda yaþamaya yemin etmiþtir ve bunun sonucunda belalar onunla birlikte olacaktýr. Ama kavgamýz onurlu bir gelecek kavgasýdýr. Varsýn sarsýn belalar tüm bedenimizi, her yerimizi. Bizleri yolumuzdan döndüremez baskýlar, çünkü yolumuz özgürlüðe, eþitliðe çýkýyor. Onun için hep kavgada, mitingde, grevde iþçilere, emekçilere omuz vereceðiz. Son Sözüm ve Andým; Bu topraklarda sosyalizm hak ettiði deðeri bulamadý; ama biz ona hak ettiði deðeri vereceðimize and içiyoruz! Sosyalizm meþalemizdir! Yaþasýn devrim davasý! Egemenlerin dilinden konuþmayan Ýþçinin Yolu yoldaþlarýna selam olsun! Haydi Hoþçakalýn.
Eskiþehir'den, Üniversiteli bir Ýþçinin Yolu Okuru...
15
Okurlarimizdan... Merhaba yoldaþlar, Ben Düzce'den Ýþçinin Yolu okuru bir öðretmenim. Sizlerle bir Eðitim-Sen üyesi olarak Düzce'de 25 Kasým günkü grevde yaþananlarý ve onun örgütleme sürecini paylaþmak istedim. KESK'in öncülüðünde Kamu-Sen ve diðer bazý kamu sendikalarýyla birlikte örgütlenen bir günlük iþ býrakma eylemi için diðer yerlerde olduðu gibi Düzce Eðitim-Sen'de de 1 ay öncesinden ilçedeki iþyerlerini ziyaretlere baþladýk. Eðitim-Sen olarak çalýþtýðým ilçedeki okullarda öðretmenleri ziyaret edip görüþtüðümüzde "toplu sözleþme ve grev hakkýný" alamadýðýmýz takdirde toplu görüþmelerle bir yere varýlamayacaðý gerçeðini ortaya koyduk. Sendikada yeni örgütlenmiþ arkadaþlarý da eyleme katmak adýna bu eylemin yasal hakkýmýz olduðunu, eyleme destek verilmesi durumunda herhangi bir yaptýrýmla karþýlaþýlmayacaðýný, aksi durumda sendika olarak dava açacaðýmýzý belirterek oluþabilecek endiþeleri giderdik. Ziyaretlerde 25 Kasým günü basýn açýklamasýnýn ardýndan grev çadýrýnda toplanýlma kararýna vardýk. 25 Kasým günü, Düzce'de 200 kamu emekçisi grevdeydi ve basýn açýklamasýna katýldý. Bu kitle Düzce'den beklenilenin üstündeydi. "Yaþasýn grev hakkýmýz", "Yaþasýn toplu sözleþme hakkýmýz" sloganlarý eþliðinde yapýlan basýn açýklamasýnda emekçilere yönelik saldýrýlarý sadece AKP kaynaklýlarmýþ gibi yansýtan sloganlara vurgu yapýlmasý eylemin içeriðini eksik býraksa da bu eylem çok þeyi göstermektedir. Düzce gibi muhafazakâr bir yerde bile eylem öncesinde insanlarla iyi bir iletiþime geçilip, bu kitleye ulaþýldýysa artýk insanlar sömürüldüklerinin, ezildiklerinin ve en önemlisi de seslerini duyurmanýn örgütsel mücadelede yattýðýnýn farkýndadýr demektir. Önemli olan örgütlü mücadelenin öneminin farkýna varmýþ bu insanlarý doðru yerde, sisteme karþý mücadelede buluþturmaktýr. Biz biliyoruz ki AKP hükümeti gitse de emekçilere yönelik saldýrýlar devam edecektir. Çürümüþ kapitalist-emperyalist sistem varolduðu sürece bu böyledir. Bizim mücadelemiz de bu kokuþmuþ sisteme karþý olmalýdýr. Eylemlerde söylemlerimizi sadece hükümet karþýtlýðýna indirgememeli; sorunlarýmýzýn asýl nedeninin bu çürümüþ düzen olduðunu yükselttiðimiz þiarlarla kitlelere haykýrmalýyýz. Hak Verilmez Alýnýr, Zafer Sokakta Kazanýlýr!
Düzce’den, Ýþçinin Yolu Okuru Bir Öðretmen...
Merhaba Ýþçinin Yolu ve yoldaþlar, Ben Ýkitelli'den bir mobilya iþçisiyim. Ýkitelli Masko mobilyacýlar çarþýsýnda çalýþan bir iþçiyim. Ama þu anda iþsizim ve parça baþý gündelik iþler yapýyorum. Mobilyacýlar çarþýsýnda çalýþan bir iþçi olarak, bu sektörde çalýþan iþçilerin çok zor koþullar altýnda çalýþtýklarýný ve her an iþsiz kalabilme korkusuyla karþý karþýya olduklarýný biliyorum. Ben de üç aydýr iþsizim ve þu anda düzensiz bir þekilde gündelik parça baþý iþ yaparak hayatýmý devam ettirmeye çalýþýyorum. Birçok arkadaþým iþsiz. Bu iþsizlik ve sömürü düzeninin karþýsýnda bu þekilde ne kadar daha yaþayabileceðimizi düþünmeden yapamýyorum. Ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor, iþten çýkarmalar devam ediyor. Çalýþan iþçiler de çalýþtýklarý halde patronlarýn sömürüsü altýnda her geçen gün yoksulluða, haksýzlýða ve emeklerinin karþýlýðýný alamamaya maruz kalýyorlar. Haklarýný istemek için patronla pazarlýk yapmak istediklerinde patronlarýn iþten çýkarma tehdidiyle karþý karþýya kalýyorlar. Patronlarýn tehditlerine karþý daha düzgün bir þekilde haklarýný alabilmek için tüm iþçi kardeþlerimi Marksizmin rehberliðinde iþçi sýnýfýnýn aydýnlýk mücadelesine davet ediyorum. Ve dünyayý üreterek var eden sýnýf kardeþlerimi ayný kaderi paylaþan birisi olarak en içten sevgilerimle selamlýyorum.
Ýstanbul Ýkitelli’den Ýþçinin Yolu Okuru bir mobilya iþçisi...
Iscinin yolu Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Emre Baþer Yayýn Türü: Yerel süreli, aylýk Sayý: 3 Aralýk 2009 Fiyatý: 1 TL Yayýn Ýdare Adresi: Þahintepe Mah. 642. Sok. No:30/A Mamak/ANKARA Tel: 0312 3910420 Baský:Yön Matbaacýlýk- Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1. Kat No: 366 Topkapý/Ýstanbul Tel: 0 212 5446634
TEKSTÝL FABRÝKALARINDAN SINIF MANZARALARI Balgat'ta üç yüz civarýnda iþçinin çalýþtýðý büyük bir tekstil fabrikasýnda çalýþan bir tekstil iþçisi olarak size kendi iþyerimden yola çýkýp tekstil fabrikalarýndaki sýnýf manzaralarýný aktarmak istiyorum. Tam 4 yýldýr ayný fabrikanýn örmehanesinde makine operatörü olarak çalýþýyorum. 25 yaþýndayým ve lise birinci sýnýfta okulu býrakmamdan beri ayný sömürü koþullarý altýnda çeþitli iþlerde çalýþtým.
Çalýþma Koþullarý Hep Ayný: Yoðun Sömürü, Düþük Ücret, Uzun Çalýþma Saatleri... Aslýnda anlatýlacak o kadar çok þey var ki... Temel sýkýntýmýz, az ücretle çalýþýp verdiðimiz emeðin karþýlýðýný alamamak. Günde 8 saat çalýþýyoruz. Üç vardiya olarak çalýþýyoruz. Vardiyalar haftada bir kez deðiþiyor. Vardiyalarda uyku düzenimiz kalmýyor. Vardiya
deðiþimlerinde de gecenin geç saatlerinde belki üç vasýta deðiþtirerek varýyoruz evimize. Üstelik haftalýk tatilimiz yok. Normalde bir iþçinin haftada kýrk saat çalýþmasý gerekirken, biz elli altý saat çalýþýyoruz. Dinlenecek biraz soluk alacak yaþadýðýmýzý hissedecek zamanýmýz yok. Evli olan iþçiler için daha da zor. 'Bizim hiç mi iznimiz olmayacak' dediðimizde müdür 'Biz güneþin doðduðu her zaman çalýþýrýz' diyor ama kendisinin pazar günleri izni var. Ufacýk bir alanda kýrk makine yan yana dizili. Kumaþ tozunun içinde, çok yoðun bir gürültü altýnda saatlerce çalýþmak zorunda kalýyoruz. Ancak emek gücünün ucuz olduðu ülkelerde kullanýlabilecek, çok eski makinelerle çalýþýyoruz. Ýþ kazasý tehlikesi çok yüksek. Herhangi bir kaza durumunda sakat kalmamak için çok büyük bir þansa ihtiyaç var. Makineler kendileri durmuyor, birinin müdahale etmesi gerekiyor. Yanýnda çalýþan arkadaþýn sana yardýma yetiþene kadar iþ iþten geçmiþ oluyor. Çalýþýrken makinenin kapaklarýnýn kapalý olmasý gerekiyor ki herhangi bir kaza olmasýn. Ancak kapaklarýn kapalý olmasý patronun iþine gelmiyor. Kapak kapalý olunca makine ýsýnýyor ve yavaþlýyor. Üretimin yavaþlamamasý için
patronlar buna izin vermiyorlar. Her þey o kadar birbiriyle baðlantýlý ki, mesela iþçinin eþi veya çocuðu hasta. Ýþten çýkmýþ gün boyu hastanede kalmýþ, sýrf ücretim kesilmesin diye, o halde geri iþe gitmek zorunda kalýyor. Uykusuz iþbaþý yapan bir iþçinin, iþ kazasý geçirme riski çok yüksek. Böyle bir durumda patronlar bunun vebalini nasýl verecekler… Bunlar yürekten söylenen þeyler ama çok da dile dökülmeyen þeyler… Ýþsiz Kalma Korkusu Ýþçileri Haklarýný Aramaktan Alýkoyuyor! Balgat'ta çalýþan binlerce iþçinin ayný sorunlarý var. Tüm bu sorunlara raðmen iþçiler iþsiz kalma korkusuyla haklarýný aramýyorlar, harekete geçmiyorlar. Nasýl bir insan hapiste kalmýþtýr, dýþarýda özgürlüðün varlýðýný bilir ama dýþarý çýkmaya korkar, buradaki iþçiler de o misal. Ne kadar kötü koþullarda çalýþýrlarsa çalýþsýnlar iþsiz kalma korkusu onlarý engelliyor. Þimdiye kadar hak talep etme gibi bir durumumuz olmadý. Buradaki iþçiler çok þükür deyip verileni kabul etmiþler. Haklarýný talep ederlerse, þimdiye kadarki tüm emeklerini içerde býrakýp iþten atýlma veya patronun baský yaparak kendilerine iþlerini býraktýrtmasý ihtimali insanlarý korkutuyor. Bu sömürü
koþullarýnda iþçiler her zaman þikâyet ediyor ama harekete geçilmedi daha. Çözüm Harekete Geçmekte! Ben çözümü beraber çalýþtýðýmýz iþçi arkadaþlar olarak birleþip toplu halde haklarýmýzý aramakta görüyorum. Çünkü tek baþýna hiçbir þey yapamazsýn. Ýstersen o iþin profesörü ol, hiçbir þey yapamazsýn. Biz kendimiz iþçiyiz. Herhangi baþka bir fabrikaya gitsek de, o fabrikanýn þartlarý da farklý olmayacak. Tek çaremiz tüm arkadaþlar birleþerek mücadele etmek. Bir iþyerinde baþlayan mücadele tüm fabrikalara örnek olacaktýr. Çünkü binlerce iþçinin çalýþtýðý Balgat'ta kimsenin þartlarý birbirinden farklý deðil. Bir yerde baþarýyý saðlamak her yerde çok büyük bir umut olacaktýr; yeter ki harekete geçelim.
Ýranlý Yoldaþlarla Enternasyonalist Dayanýþmayý Yükselttik! Tarihsel geliþim, komþu ülke Ýran'ý, devrimci geliþmelerin somut olanaklarla kendisini ifade edebildiði çok özel bir ülke durumuna getirmiþtir. Ýran'daki Ýslami kapitalizmin efendisi Mollalar toplum üzerindeki meþruiyetlerini kaybetmiþ durumdadýr. Nüfusun büyük çoðunluðunu oluþturan gençler rejim karþýsýnda sokaklarda canlarýný feda etmekten çekinmemektedirler. Bu da aslýnda durumun anahtarýdýr. Üstelik Molla rejimi yaptýðý bütün katliamlara raðmen Ýran'daki devrimci gelenekleri yok edememiþtir, bilakis bugün bu gelenekler yeni kuþak arasýnda yeniden filizlenmektedir. Devrimci þiarlar, üniversite gençliðinden iþçi sýnýfýnýn öncülerine yeniden sloganlaþmaktadýr. Bu yüzden dikkatlerimizi Ýran'a yoðunlaþtýrdýk. Ýran'da sosyalist bir geliþmenin ivmelenmesi için elimizden geleni yapmaya ve devrimci dayanýþmayý yükseltmeye çalýþmalýyýz. Unutmamak gerekir ki emperyalist kapitalist sistem de Ýran'daki dönüþüm sancýlarýnýn farkýndadýr ve tüm gücüyle Ýran'daki dönüþümü kendi istediði doðrultuya sokmaya çalýþmaktadýr. Enternasyonalizm vurgusu lafta kalmayan, iþçi sýnýfýnýn uluslararasý dayanýþmasýný zorunlu gören dünyanýn her yerindeki devrimcilerin görevi bugün Ýranlý yoldaþlarýmýzýn yanýnda olmaktýr. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu için mücadele etmek Ýran'da çakan kývýlcýmýn Ortadoðu'yu
tutuþturmasýný saðlamak demektir. En temel sendikal haklardan yoksun, 1 Mayýs'larda sokaða çýktýklarý için tutuklanan Ýranlý devrimci iþçilerin özgürlük mücadelesine destek olmak "Yaþasýn Sosyalist Ortadoðu Federasyonu" sloganýný haykýran Sürekli Devrim Hareketi olarak bizim için de olmazsa olmazdý. Bu çerçevede Ýran Büyükelçiliði önünde bir eylem örgütlemek üzere gerek bulunduðumuz alanlarda çalýþma yürüttük gerekse tanýdýðýmýz Ýranlý yoldaþlar aracýlýðýyla Ýranlý mültecileri de eyleme katmak için çaba gösterdik. Gerçekleþtirdiðimiz eylemde bu çalýþmalarýmýzýn meyvesini aldýk. Sürekli Devrim Hareketi olarak Türkiye'deki Ýranlý mültecilerle birlikte 21 Kasým Cumartesi günü saat 12.00'de Ankara'daki Ýran büyükelçiliði önünde, Molla rejiminin Ýranlý devrimciler üzerindeki aðýr baský, tutuklama, iþkence ve idam terörüne karþý enternasyonalist dayanýþmayý yükselten bir eylem düzenledik. Kuðulu Park'tan "Ýranlý Yoldaþlar Yalnýz Deðildir!" þiarlý pankartýmýz, Ýranlý devrimci þehit ve tutsaklarýn fotoðraflarý(Ehsan Fattahian, Neda Agda Soltan, Mansour Osanloo), Türkçe ve Farsça dövizlerimiz, bayraklarýmýz ve coþkulu sloganlarýmýzla baþlayan yürüyüþümüz Ýran büyükelçiliðinin önünde öfkemizi haykýran ayný coþkuyla devam etti. Büyükelçilik önünde eylemimizin bitiminde pankart, bayrak, Türkçe ve Farsça sloganlarýmýzla yürüyüþümüze devam ettik. Ýran'da gördükleri baskýlar sebebiyle Ýran'ý terk etmek zorunda býrakýlan, Türkiye'de çalýþan ya da öðrenci olan devrimci Ýranlý yoldaþlarýmýzla birlikte örgütlediðimiz "Ýranlý politik tutsaklarla dayanýþma eylemi" iþçi enternasyonalizmi ve sosyalizm vurgusuyla büyük bir anlam kazandý. "Ýdamlar Durdurulsun!", "Politik Mahkûmlar Üzerindeki Baskýlar Son Bulsun!", "Politik Mahkumlar Serbest Býrakýlsýn!", "Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm!", "Yaþasýn Sosyalist Ortadoðu Federasyonu!" sloganlarýnýn haykýrýldýðý eylemde, Ýranlý yoldaþlarýn coþkulu sloganlarý
ve alkýþlarý Sürekli Devrim Hareketimizin enternasyonalist dayanýþma çizgisinin doðruluðunu ve anlamlýlýðýný bir kere daha kanýtladý. Eylemimizin Ýran'dan da selamlanmasý, bu anlamlý dayanýþma eyleminin hem somut bir göstergesi oldu, hem de geleceði elleriyle örecek iþçi sýnýfýnýn uluslararasý dayanýþmasýnýn bir hayal olmadýðýný gösterdi. Biz biliyoruz ki Ortadoðu halklarýnýn, kapitalizme ve onun yarattýðý barbarlýða karþý en büyük gücü enternasyonalist bir mücadeleye hayat vermesi olacaktýr. Sosyalist dünya devrimi bu anlayýþla örülecek bir mücadelenin eseri olacak. Buradan tekrar haykýrýyoruz: Kan ve gözyaþýyla yýkanan bu topraklarda emperyalizm ve yerli ortaklarýna karþý Ortadoðu'yu kasýp kavuracak gerçek güç olan devrim ateþini yakmak için egemenlerin kirli ittifaklarýna karþý devrimci tek gerçek alternatifi, Ortadoðu'nun emekçi cephesini kuracaðýz! Bu uðurda sarsýlmaz bir inanç ve iradeyle yolumuza devam ediyoruz! Ortadoðulu emekçilere ve yoksul halka hak ettiði geleceði sunabilecek tek kavgada, devrim davasýnda sakýnmadan kendini ortaya koyan tüm yiðitlere selam olsun! Yaþasýn Devrimci Dayanýþma! Yaþasýn Sosyalist Dünya Devrimi! Yaþasýn Sosyalist Ortadoðu Federasyonu!