K:pıtolıznı ortaklığı
ilt suç ve
çıkar
olmayarlar: kapitalizmi
yıkıp, özgü~lükçü ~·e tsıtlıl<çi ~ır
c;ünyo k."rn:k içir:. cev"'""' bi" dünya p:rtıs1nın politık önctrliğır:de birleşe"ek s~v:5ınl
Sayı:
6
Komünist e ın
Mayıs-Haziran-Temmuz
e
2007
2 YTL
BURJUVAZİYLE UZLAŞMA NIN
I
BARIŞIN DEGİL, BURJUVAZİYE KARŞI
MEYDAN MUHAREBESİNİN
ADIDIR
1 MAYISI
SA l
Mayıs'a
'1
A
3
Dair
Mustafa Suphi TKP ' sinin ve Lenin Dönemi Komintern ' in Sömürgeler Sorununa ve Kemalist Harekete İli~kin Tutumu
8
Üzerine Notlar
Birinci
Doğu Halkları Kuru ltayı ' nın
"Avrupa.
Ameri ka ve J aponya İ~çile rine Çağrısı" Üzerine Uzunca Bir Dipnot :
22
Belge: "Birinci Doğu Hal kları Kurul tayı"n ın Awupa, Amerika ve Japonya İgi l erine Çağrı s ı
24
Ekolojik Yıkım Üzerine
28
Devrimci Program ve Devrimci Strateji Resmi İdeoloj i ve Resmi Tarihle Hesapla.5madan Yaratılamaz
32
Hr ant Dink'e , Onun Katline ve Devrimc.i Çevreler in Tutumuna Dair
39
Lenin ve Ulusal Savunmacılık
46
~em in
_ . &Qmün.!2!
M ayı s'a f>ai~''!
1 [gcnıcnıeıııı
ı<ıınan
k.:~raınl<ırıntı
c;ckc
ı9.
!,•r ilt· cnıtıL <.ıli)\,/,ı
Asrın Sc>;ııında Clıic<;go'ca
l>ir
AUGUST SPJES, FlSCliC:R ve k<ıvga
1 Mil";'I~.
/\i.BERT Pl\RSOtl:S, LOUIS LINGO, l\DOLPH
oldukl.ın
yo:ctaşlarını;}
~·akını~
oLgliıluk,
~ıllıi<.,
l.ıirlik
ve
dayanışma ..ıleşi :.ıü tcrı y<!ryüıü lerınirı
yalnıLca
M.ıyıslaı
ôlke ve
tanlılNıncıc
~apl<'llilr.r.
1
rlt:tıl
hı<,
\1 ,.ııx.u,
<>111<
c:unycJ
nlır<:dığı
Şii! ~ıyı
cnıek<;ıh~i ı
~<l< l :; r
düş;ıı;:ın
kanıpl;ırJ t:i>lwıııııı~ <"hıııın~;l.ı<ıı: Ve bırıık, dayar~ •Şıll<ı,. t ·~ı~ i ık ':ı ı >ı ~~-.·r (~ ·~;,l~I d\.?~;erieı yal:11%Cil ft11-:· ı I\ :tl<!\1l:, ı! ı n. '; -::oijr <ıf ydİ(1 rı ıı e· ııwkc,<ıwı ıçıı~ bıı )<'Y ti .ıdc• .:c!ı~: 0lın;:ştc. r .ıı ı ;k. Yoksıoll<ı~tırıiı:ıı~ ı.;)\jı .ıf·,«ı:.ırı!; e:nt~kçıleri, i3aıı'ııın ı.ıı,ıııı $üıııını topı;ııı bir yıı~ o!ıış.ı terke<lılınış (ltırııı:ı(l;ıd:r •!C llc:c9(111 cırl;ııı
aynı
sokakları
vı:: ı,ı· klı dılk>rtk
sOyJenıc!y<:~:c~~lcı.
da dürıyo
emekçıleı ı aynı arı<i;ı <ıynı
::tı.'l.ınl-.!
,;\lı
Oiıo: •·i;lR(M!t: li: ı•J:•lll. :ı(Yl"'ilL BIR!l1ii' ICH\'' p;ııc;:,:•,-:·.:·: 1 • k·,.-ö·.. :J <;ı J H,ıro~l<ır':la bugun. ··ı ıuı:-;t •, '.'f ı ;ı:,,ş~y Hl r-. ı :•ı ıçıı-;···
Çilr(lıl1ilj'c\\,ık
ı
wşkııyl<ı
ıc.ı:l'(!ı~:n
Tat>ii ki her )·ıı <ll<l..\;t; H;i;ı btı ~-ı:c;,1 (j,.ny<:rıı:; ~>ütün coyrc1r~-'~l,\1,:'<:. 'ı <?rıH.;·:~çılcr '>Okdt;<ı çıkt.H<1kla•, f.Hlld ~'ll;(~~ı. r: dYlh ıd(:thlCi ic)ı:
yııreklerırıı
kez
.ln.ııodı:..ıcl ı ı~.I'
dtı'/i.;u:·\ı:ı
ıurolası yiı1'~11ıl"ı·:1r 0 ı: ı ·k
eLllen-
tutuştuıdu; öfke~· ı ını brledı ve l<ırılıte ılk
S\.?Vınç
Mayıs,
dünya emekçilerinin tarihleri ııdc ilk kel. hep bir agızdan ort<ık kurtuluşlarırıııt manifestosııııu haykırdıkları ~aınaııl<Jnnııı dışına çıkahildıkleri
sayılan ılc Baıı'ııın ıürı!Jiıı sııııı ıarı:ıı 1.oılıy<ı riik keı~dilcrı ıçin hır "kııı ı:.ıı:~'" <ı:·ııoııakı,ırlırlar. Öyle ki; Diıııyat1<ı. ac:lti- y<ı el~ kol;: lır~lc:nıııt~
tıklerı g unlerı. güıı süreıııcdcıı f)O~ ı: l<lıı . Egenıeııleı, uLun yıllar sümı(iş olsJ da, so;~ım
( ,;k i)ÖIJ\'Ol. ~-~) i1'ifyar !ll'.ıdll qıJı ,d"~ ık: C:·.,ıdı cidn caha .aL ;)ar.:'/ld yı1:;ıyuı ".·'ı~ G ıJıı , , ,.l ı1r:l.ı ıni11 ~dc:t~\:<: )·-
ve
egenıeıılerin
keııdi
surelk~rind(!ki
tek guıı 01;ır;1k doğdıı. Ama e1.ilenlcrin kentli c:aıılcın ile rnn veıdiklc!ri, orl<lk kuıtuluş!aıı ıç"ı ,11,;ııl<ırı t.uptet·
d<ı Sosyal Dcmokrasi'ııin, füırrıkratlı sosy;ılizın
savuııuwlilrıııı:ı
ve
·
<ir.ıı&tılli s,:ıır!ik<J
Ağ\llilı ı"ııın unuluinı;ıı yarciırıı!<ırı sa7'es111<1<~ ı M<ıyı!>'ın devrimci v;; cvrcıısc: öı,mü lıoş<ıllmayı ve taıilılcrincleki ilJ< lıiıyiik ulu~l,ır<mısı yeııılgıyi hır q<1;ibiyet olöfak kendi ll~ınc:crine 9cçnlC\'İ ve y~n~fen lJülun L~1n1;ı·! laı a cgcrııcn olrncyı başa~dılar. Artık c:çbir ş;-y eski gutcl <J\fıılcrde1'.i 9101 &.ği 1 .
Nıcc.>dı•, cııwkc;ılcnn hep bu ay11d.ırı, "P,İRIMIL HLl' if.l lL HEPiMiZ SlRi :··lİZ i<;İN"' jı<ı:ıııı lwıyku ip, ulu~larardsı ~)ur Jt!'tüı:ı;i kvrk ..y?. Cl115ıırdııklcrı gun olmakı,,:> ç,ktı l M;ıyı>. Nı<'C<.~ir,
/\. P.-'\RS<J='JS ve
tnpr~1ğc1 d~:">en:erı::. (OŞkt:lu
<!ynı
"anh k<>'?k\:-
kıtlelenn aras:n<~d
ı<1e~1j;z:•
o:.~ c!<.~
ıc,111
bu
ulah:l<~(~yc·,~~,, f;iyl~
:1()yıflt H\dıkl<lrı ve l'll(~·;•(i.: ni,ı ··~ c~old ,.:·<1 :"' (11~1ı ~:-<.(, ·. -
yl:ıünd(!ıı d~1K:l..,)('1,:) !~{·~
y, •.,ır
<:ıltında
12 <;o-
~!lde ~)ını kuilanil/Oı .
2. 6 ınil11,ıı ın~an 'ıa(jlik ~ıı ~< ''l' ılJ,,ı <i<-J '>'<ı~ryt)ı /\ln1üny<~. l''vı\:, • J •,ıllcıf .ı ;,ı v;\, :~~llılı u!l\('lrı de kişi başui<ı chı'"'i: q,~:ıı, dl:~n 9f~!j;·in
i'.l·'/Ot>)'J'd,1
y.1klc\'.,::. "iOO 100 1
ki~ı IJ,ı~ın(l
nııslıcln
f'.;ynpv;-ı'tl;ı ()ıt,tf.ulı., Y,ı'}iı.·1: S~ı.-(~
10 tl..:t:n
ı\ln':ilnya,
1~~;l!,1ni1,ı. l\vıc,rt\ l t;;..~:rr~l>,;ı~ vi>. (Jik<.!r<~rd(' bt.ı cı:t,?-\!:i i /ö·8C't:ir. H<l\if1 l;ir l<ıhlo kc:ı~.>~.,.n<!.ı O.ıt: ~~ç! ~ı:lı~ın:;: l <1vi. ~'>P. (~:1t.':tn !~.nır!,H.nı .... ;'Ok"'ıt •• t::n,,";.ııeı\: kı:ı; ~llllll()\I ~··'.)l)i,J•'l('.c,:\.İ i. İ)ı:l,;l ;:,, j:,•lt'il, fJi:l ı~t.! ~ınılı. i:''"ıi.11l1 ~:jı.... «.« ~;:ıı ı i:o.İ· :·-urt v:!:.~~,~ -j. ltl°?\ifl~l~~i.l~ı Vı.~ ':' iı\ \llllıtı :.it: )'I l : \·i ~/f: ~j\~;nh~~I tlıli<~ının ..> <;ek:n Bc:lı ' .ı: t 11 ':;ıı•·lıC'ın(~L:n kt·n~H
ic.:n <~iıh<: f\\ı l\: ~Jc ı~· ~~~c\ , ':ı !ı..'h :c.ın b'..ıJ;,;vdıı i:ı' ı ;a/d ·:i;ı.' :ıl ~·cı.-ı'.;., b.· r«>'.,.. : 1 \~:ı~:ı •. n:ll~j:!n ıut .":11 k~·, ·ı<.!ı:~;:,·~.ı ~>•i\•u.ı:nl:~lur
Komünist Zemin Batılı emekçılerin durumu bu merke.ıdeyken,
onvn "sınıf örgüt(;'' 01C!n se=1dikat~ r, işçrıeri sisteme enteg re ctmP ı5lı>vı g/\rı:n sosy<ıl çalışına orgutlerınc dönlı~nıuşıerdır.
Sendikaların
durumu o kadar vahimdır kı,
sendıkacıtığııı sonu sayılabilecek, işin ve ışçinin taşeron firmalar aracılığıyla pazarlanmasına,
yani
ışçılerın
sendikasızlaştırılması
ve
örgütsüzleştirilmesi karşısında bıle bir reaksiy-
on göstermernekledirler. İşçi sınıfının evrensel kurtuluşu için mücadele iddiasında olan Batılı devrirnci güçlere gelince; onla r, i Mayıs'ın devrimçi ruhu ve kornüniını davasının evrensel değerleri karşısında tarn bir ihanet içerisindedirler. Öyle ki, Kornüniım davasının amenlüsu olarak kabul edilen Ko · münist Manıfesto'nun "Bütün Ülkelerin işçileri Birleşiniz ! " dıye son bula n evrensel çağrısını ça rmıha germiş olan rı. Enternasyonal öndedığını aratmaz olmuşlardır. Tam da bun dan dolayıdır kı, Batılı devrımcı guçler dünya ışçı sınıfını balen, Batı işçı sınıfınının dunya ışçı sınıfına ihanetini sagl<ıy<ın ve Balı İşçi Sınıfı'nı yoksul dunyanırı boğazı,ınmasırıda burJuvazının suç ortağı yapan, burıııvatının savaş strateJısı ~sosyal Devlet"ın devamı ıçın mucadele etmek· tedıı ler. Tanıda bundan dolayıdır kı, Batılı dev· rınıci güçler, dunya ışçı sınırını Batı ışçı sınıfının lehı ne balen, "i gucunun dunyada seı best dolaşımınıı\ yoksul du nyanın ışçıterme yasak edılıniş olması karşısında hıçbır rııııcaoele yü· rütmedı klcrı gıbı, bu hlı~usta oldukça hassas
~
otan Batılı işçileri k•7.dırrnamak için, bu yasak k<ı~ı·~ı~d?. lıç n'aymunl• oynamayı t~rçih P.t • mektedirler. Tam da bundan doiayıdır kı, Balıtı devrimci güçler; işçi sı nıfını Batılı işçiler lehine balen, var olan işin öncelıkli ola rak "Balı Mılletı"ne men sup işçilere veril mesi uygulaması karşısında sessi1. kal mayı tercih etmektedirler. Yani sonunda Satıh devrimcı guçıer, bugunkü Sosyal Demokrasi'nin ebeveynı otan ılıaneti tescilli i l. Enternasyonal 'ın 93 yıl oncekı, " Bütün Ülkelerin İşçileri Birbirınııı Boğazlayın!" çağnsı ile talihsel kucaklaşmasını gerçekleşormiş, bu hasreu e burada bitnııştır. Bu tanl'ISel kucakla~anın bugüne teıdınıesi, 93 yıl öncekinin aynıdır: güçlü olan güçsüıu boğaılasın. Bunun da lercumesı şudur; guçlu olan Batılr'nın çıkarları ıçın yoksul çoğunluk boğazlansın. Tabii ki, bugün ancak bu şekilde düşünerek yani Batılı işçılerin ayrıcalıklı kılınmasını savunarak Batılı işçilerın gonullerı okşanabilir. Batılı dev rimci güçler de Batı ışçı sınıfının gönlünü çalına sevdasında olduklarından; onun gerici ve dünya işçi sınıfını bölen ayrıcalıklarının sponsorluğunu yapmakta hiç bir sakınca görmemektedirleı . Bırakalım bütün bunları bir y<ırıa, kadın işçilerin düşük ücretle çatıştırılması karşısı nda, ( Batılı erkek işçiler öfkelenebilirler kaygısından dolayı olsa gerek' } "Eşil İşe Eşil ücret" için bile mucadele yürürütmemektedirler; kadı n işçilerin aleyhine olan bu eşitsilliğe karşı mücadele etmek yerine, bu hususta ara sıra bır kaç söz etmekle yetinmeyi tereih etmektedır· ler. Ve Batılı devrimci güçler buti.ın bunlara rağmen, kendi yüzl erıne benzeyen bayraklarına "Yaşasın İşçilerin Bırlığı" ve "Eşit işe Eşit Ücret" parolalarrııı yazmaktan yana hiç bır utanç duymamaktadırlar . Peki ya yoksul dünyanın işçileri, on lar bu tablo ka rşısında nerede ve nasıl durm akta, hangi yönde hareket etmekte· dirler? Yoksullaştınlmış dünyada yaşayan eınekçı kıt·
içinde bulundukları durum gibı, durdukları yer de oldukça Lrajıktır. Bunca
lelenn
Komünist Zemin
yoksulluga, yoksulluktan da öte, yüz yüze oldugu toptan yokoluş tehdidine rağmen, yoksuııaştırı1nıış dünyada yaşay<ın emekçiler kendı y<lşanıl;ı;ıııın efenclisi olmak yönürıde bir davrarnş göstermekten u1.ilktır. Çünkü, yoksullaştınlıııış dunyanın emekçileri kendi çıkarlarına düşnıan ıdeolojilerirı kontrolünde hareket etmekledır. Ya, birçok Afrıka ve Asya ulkesinele olduğu gıbı emeı..çıler bır lıtrlerıni boğazlamakla; ya, Doğu Avrupa ulkelennde olduğu gibi, emekçıler duvann oteki yanına, yani yoksulluk ve savaşla beslenen katıller cephesine dahil olduğu için bayram etmekte, ya da Güney Arneıika ülkelerinde olduğu gibı emekçilerin devrimci enerıi ve öfkelerı Lula, Chavez ve Morales benzeri sistem tamırcılerinin peşinde tüket ilerek, emekçıler yeniden sisteme entegre edilmektedırler.
yoksullarcı karşı duşnıancil tutunı alm<ıkt<ıdır. Aynı şekılde, eskıden Dogu Avr up<ı ülkeleriy-
ken,
şımdılerde
Avrupa
Bıflığı
ulkelcri ınerte de yüıüle
besiııe yukseıtııeı1 ulkeıerın ışçııerı rını
Batı'ya
parçası
donere~.
Batı
sırıırırıırı
bır
da
yoksullaştırılmış
dünyanın ışçılerinın kaJ"$ında
saf tutmak yo-
olmak,
nünde bir
cıolayısıyla
ışçı
davranış ı<;erısıne girmıştirler. Eskı
Doğu Avrupalı ışçıler ·sosyalıım"
her ne kadar kendılenne diye zorla dayatılan Devletlı, Ge-
nerallı ve eh sopalı ışçı duşnıanı dıktatorlükle re duydukları nefretin sonucu olarak topluca Batı'ya teslim olmuş olsalar da, bu durum, onların dunya yoksullarının karşısında düşmanca bır tutum alan Batılı ışçi sınıfının bir parçusı olmaya aday oldukları gerçeğını değıştırmıyor. Eskı Doğu Avrupa ülkelerının Batı'ya entegrasyonunun rıe ölçüde mümkün olup olamayacağına bağlı olarak, eski Doğu Avrupalı işçılerın de, Satı ışçı sınırı ile ne ölçü de bütünleşıp bütiınleşmeyeceğini önümüzdeki süreçte göreceğız. Ama yoksul dünyanın işçileri, ya bir çok Afrika ve f\sya ülkesinde oldu~u gibi, hiçbir çık<ırları olamadığı halde, burjuvazinin nıanüplasyonlarının ve k.ışkırkmalarının son ucu olarak din, meıhep ve etı1ik çatışma adı altında sınır kardeşlerini boğazlamakta ; y?J da Güney Amerika' da olduğu gibi, lula, Ch<ıveı vb. sözde emekçi dostu, ama özünde işçi sınıfıııırı devrııncl enerJısıni kapitahst sısteme entegre eden işçı duşmMlarının elınde oyuncak olmaktadır.
Devri mci Hareketin Dü nya İşçi Sınıfının Bölünmüşlüğü Karşısında ki Tutumu Üzerine Doğu Bluku'nurı çoknıesinın ardından yenıden
bunlara rağmen, yoksul diınyaııın emekçılerının ıçmde bulunduğu bu durum, Satıh ışçı sınıfının içınde bulunduğu durumla mukayese edılıp, aynı nedenlerle açıklanamaz .
Ama
buttın
Batı ışçı sınıfı burıuvazı tarafından kandırılıp,
manuple tilrafından
edıldıği
ıçırı
değil,
yoksulları
dünya
ayrıcalıklı
kılındıgı
k<ırşı~ında
burjuvazıyle
buquvazı karşısında
dünya yoksulları bırlıkte davranmakta,
için
yapılanma doneınıne gıren
burjuvazı, daha onceki sureçte ayrıcalıklı kılarak sosyahzm mücadelesınden uzaklaştırıp sısteme entegre
ettığı Batı ışçi sınıfının ayrıcahkl<ırını sınırlamak ıslıyor. Batı işçi sınıfı ıse, ayrıtıılıkh durunılınu ınulıafaza etmekte ısı ar edıyor. Burıuvazı ile Batı 15c;i sınıf arasında suren bu pazarlık karşısında Batılı "deve ınıcı h<ıreket". Batı işçi sınıfının
mücadelesını
'k<ıtanılnıış
hakların
~
Komünist Z.filJlin ~~avu~1: :!·1' ;~·:ı ·
;·r: ı\, .!~)r!
i HJ
Pek·, yo< ~ul d c;ııy<ıııı:ı d<?Vfıll'Cİ h,1cckcl :ni il bıı
ı ';:,y~2'iın1 ~rı·:<ışıt ıı;l..:ı i~t.Lı ı~',,t :ı,~nıl ·ı )!' ~ t r:!:r.!l!g!! ı!
o:~~:,· ı~
l':~.::ek,
yöı~ıtı dr.v~·<~~~ış1 ı,.,.y;f~ açıkl<.ıh=tbılrr? Herh:~ldC
y;?p.y<'< . ı )l ".:r 111.~:ı : .;~ h! !nH.: !<. ic.r:n. J.a . .;. ·vı:
(lcı c.c~b::·i c;(ırrnıı·!fllf·<
o!d .. ~: urı~: ,: :)l<)ytı · ':< <ır :.ı ~ c!' :u ı ı ı ko: Hıl: ı ){"!(,, hi:· /OH:11~: :iu"<.tu• :.(1, ··~ı·ı· H~llı ışc.: Sıılıfii"!ın tJlc~ph~rını:! ne• ~: ,ı;ırn;ı ~J\)ıçıqı doğr'Lr ,1nl;ı~ı'<ıtıi:s·rı. lll'rı· et<.> I,;, t;•l(•pl<'•· k,ırşısındil \1CVi'İ!IH.İ CdV' Ul .. t. '':lrlıH:i (' ,,kti~ji {İ<J~Jru <:apt? llilhdsın. tsırın<is• ş•.1'1:;1. l)u tn't'.···<'r, ı..~ 1 ıı:nı•ııu~ h;.ıkfar dcij•I, bl•i;uvt""!ıınuı Et•lı ıt..~i -,,ıu·ı~·""? llt1•1<;(>lli{jf ı. ·' P 11
g•bi
tıır <ıçıkl,1nıa
gcı~dji,
<l!ır<luy11
Ooli1yısıyl,ı
da yoksul
cıöre
yere
dcğışu.
diıny;ıııııı devnmcı tıaıe·
ketının davı.1ııış11ıııı ;ıcc:ıeni, dll•dıığu yeıdır. Y;ırıı ?.y,1(jıaı bası:{ıı l<ıritısı~I
ve ıdeok>J•k ze·
ınindır.
;: 1
i.!yrır<llık.'a:dı~. J ,çi;')ıc-i:,i
ı~ı
l\t.!;pl(1 ı,
Clln)t1
~
•sı:ı ~ı•ııfıc,•n gcnrı
•·,
<;ıkarlc.ırınc.ı
kar51 !)il ;1a;<,11n :f,·cte Cltr~ekledir; dolayısı ih~ <Jc> <iC'hJ HlilCıtlt.lc'l !>tıl:rı:-edi.Jr. Yoksul co;)r()~yC1ic1nrı < 1 ··vı1 1 1lC • h,ır,>ketine gehnce; Ol.:'!illc·s~:f l)ı.ı t~x.:'<'ly~1't•rd_~Jı:ı clcvrinıci haıckelın
<.1nl,)y:Si
\'(~ (·v:ı ~:rı
h,ıı C'krll<'ll f<ıı <t: C"iı Tıpkı
rı;ıl•:ı
dunyo:·111
de
·..·
r;,~tıh "dc:\ı:inıri"
!
""c1"Vllll1' ,..
h;oll'kCl
dt:vrı11lcı h(~ıt•kplı
dt\
yoksul
gıbi,
Billı
isçi
Sirufın1r1
burJlr·/()I.! :lı~ ~Jlı~ılıCl'·•'u . rJPv11111c ·, rtolcıyısıvıa d<ı dt>stP.k't',ıın("f<' ~::I
cfiiııy.mnı
C1CtJl':
dt•v. ııııçı
,.
tıultıyoı. (,ıınkıı, ycık, lı:ı ı t:"o<t:li
d<'
13/llı
9fü·(ıyoı.
<ıl :ıınoış 'h<ıkl;ı rın ~•ıvllııt:lnı<ısı'
işçi
olarak
Yok'.ul c:iiııya:ııı" (l()vrimçi lı<1reketi tıu •ıı 111 i;·, da yr.lııı.n ıı·r.ı·. yoksııl (!iiny;ııııı ı işr,ilt:•·ini, ···11,ıtı isçi ~:ııılır· ııı lı<ıklı 11ıiir..1<1cıcsini" <l<'~kkl,:ııwk içi;: Py!eın~ ç<ı!jıııyor.
· ]
,·~~
s·nıfın:n ~t1l11;l <)l(l:Jğtı <'Y' ıı:0ııklt\1 ıf"ı n1ucadcle so:ıucu
bu
<hı:·lır1n; :/<lt! c•trııcyc \.tr~on~1.. '7·uılk.lt fıerkr~'"'
~----' ~· Balı ıııcrkcıli lıir
bugcı ııkcı
tarih devrimci
'.~~~~:J
<ınlayışıyla şekilleıımiş
hareketi il, t<ırih~eı devrimci bir davranı~ gösterebilmesi mümkün değildir. Ve d()vriınci h<ıreket bunlarla hesaptaşıııcıdıkça. işçi ve kitle kuyrukçuluğunu devrimcilik saymaya devam etmcy<: m<ıtıkllmduı. Devrimcı hareketin, kelimenin gerçek antonıında dev· rinıci bir davranış göstcrel)ilmesı, ~ncak ve anc<ık bu hesaplaşmayı yapmasıyla nııınıkun, diır; devrimci hareket ya bunu y<ıparak devrinıcileşmeye ya da sısıcııııe botürıleşnıeye ınahkumdur. Bu süreçte ıtıcı gllüi ise komünistler olacaktır. referanslarıyla
hesaplaşmadan
KOMÜNISTLER NE YAPMALIDIRLAR? Kesin ol<ıtı ve c:eğişmeyerı gerçek şuduı kı, ıı::nya dewin:inin ö~ııesi dünyil ışçı sınıfıdır. Sir hcl~d c!(~1işnıeyc~n gerçe~ ise şı..'CfUf; <1u· nyt! i"?~' sınıfı (!!!C(lk <~t'Vnrnci biı dl:.·1ya pc:utı· si:"n pcl:tık öııc1;'.rlitj ndı~ l<1fere tılil?~!>·lıı.
,.
Komünist Zemin O halde ne
yapmalı?
Öncelıkli olarak yapılması gereken, dünya
işçi
sınıfının eııtern<ısyoncılist birliğinin sağıan<ıbilmesınin önünü kesen ne varsa, bu· tun bunlara k<Jrşı doğrudan saldırmaktır.
Mesela; burıuvaônin savaş stratejilerinden olan ve dunya rşçi sınıfını Batılı işçiler lehıne bo· !erek Batılı ışçtleri dünyanın yoksul enıekçtlerı
kı, Sosyalıznı, ayrıcalıklı brr ya da bır '\ılusun" eylenıı değıl, evrensel bır eşıtiık, adalet ve oLgür"llik eyle-
Ve
biliı·oruz
topluluğLJn nııdir.
O halde komünıstler, oncelıklı olarak varolan egemen anlamdakı bôlunrnuş!uk kaışısmda, tereddütsüz bır bıçırnde bu bolunnıuşluğün ayncalrklı
olanlannrrı
karşısında inıtıyazh
mağdurlarının safında
kılan
bır davranışın getırısı
faturası
ve
dunya yoksullarına t·: · ·.:· • 1 odettirılen · sosyal ·-: Oevıet"e karşı 1:·· · ·· ~ çıı..mak, dünya ışçi srmfıııın enterna· syonalist brrliğine ulaşabılnıenın ön koşuliarıııdaıı biri·
·>
d ır.
Mesela; iş gücü · nun dünya da ser· best dolaşımını savunmak, dünya işçi sınıfının enternasyonalist birliğine ulaşabilmenin ön koşullarından biridir. Mesela; varolan işlerin öncelikli olarak Batılılara veril· mesirıe karşı çıkmak, dünya işçi sınıfının enter· nasyonalist birliğine ulaşabilmenin ön koşullarından biridir. Mesela; Turk işçileri içerisinde Kürtlerin ayrılma hakkını savunmak ve Türk işçilerine egemen Olan "Vatanın ve Miltetin Bölünmezliği" anlayışına karşı çıkanıak, işçi sınıfının enterna· syonalist bırliğıne ulaşabHmenrn on koşullarından bırıdir.
ve tabii ki,
ayrıcalıklıların ayrıcalıklarına karşı
çıkmayan devrıma
hareketi teşhir etmek, du· enternasyonalist birliğıne ulaşabilmeıırn oo koşullarında<t biridir. Bilıyoruz kı, ışçı sınıfırmı egemen anlanıdakı b<ılunmüşllığü ortadan kaldınlıııadıkça ve ışçı sınıfının bu bolünnıu~üğu ortada durdukça, or· tak kurtlıluş ıçın bir araya gelerek birlikte mü· cadele etrnesı de mümkün deÇildir. rıya
ışçı
sınıfının
•
yanında
değil,
yer a!nıalıdıriar. Bu tur gdturus:.ı tıesap!aıınıa
dan konıunistıerın tavrı bu yoııde olmal•dı'. Tersi bır davıanış, ı Mayıs'a canları ile can verenlerin bır kez daha katledılrr.e•erıne ortak olmak demektir. Boylesı bır davranış, ışçilenn bugünkü egemen bolunmuşluklerrnden çıkarı olanlar rle aynı cephede olmak dernektrr. Boy· lesı bır davranış, her kesın duşmanrna benzedığı bLıgunk\ı zamanda, duşmcınrn yü· zünü giyınmek demektır. Komün istler btı suça ort<ık oırnayar.aklar 1 Komunıstler, ı Mayrs'a canları ile can verenlerin bir kel. daha dara~acıııa çekilnıelerine izin vermeyecekler!
' . .. .. , "
.
·f -
~'
I
.,... :.
·,.
-<_
~
-r·~ . ,)~':··~ :~ ~)'\-j'f, ,.;-~ . ..: ; r• ..:.. -·-· ~~
:·- ~
Komünist :z:~rnin
Mustafa Suphi TKP'sinin ve Lenin Dönemi Kom intern'in Söm ürgeler Sorununa ve Kemalist Harekete • •• ilişkin Tutumu Uzerine Notlar Komunist haıeketin tarihi tartışıldığında, nedense, Mustafa Suphi ve o dönem TKP'si bu tartışmanın dokunulmazı olur. Ve her çevre, Mustafa Suphı'yı ve o dönem TKP'sini "komunist" olarak g()rür; kötü, yanlış ya da devıimcı olmayan ne varsa, "Mustafa Suphı" den sonraki dönemde vücut bulmuştur." Oyle kı, Mustafa Suphi sonrası TKP'yı revızyonıst gbrup, TKP'nın sıkı sıkıya bağlı olduğu Sraliı)ist klığı ve bu kliğin kontrolundekı Koınintern 'ı komünist görmek gıbi, ganp ve paradoks durumlar ortaya çıkmış ama bu bıle sorgulanmamış
ilişkiyi ve sömürgelere, sömürgelerdeki devrimci ya da antiempeıyalıst hareketlere ilişkin tutumunu da tartışacağız. Öyleyse en başa, neredeyse her çevrenin devı imci referans olarak gördüğiı Mustafa Suphi'ye dönelim.
tır.
düşünceyle
Bilindiği
Devrimi ile olmuştur. Komünist düşüncenin ilk tarftarları ve daha sonraları ilk kad · roları ise, milliyetçi bir burjuva hareketi olan Jön Türk Hare keti içinden çık · mıştır. Bilindiği gibi, Osmanlı İmparator·
gibi aynı şey, Sovyetıcr Birliği, Bolşevik Parti, dolayısıyla da Komintern tartı şıldığında da yapılır. Kimi çevreler, Koınin ten'in Lenin 'in sağlığı nda yapılan ilk dört kongre dönemine i lışkı n herkes hem fikirdir. Ne olmuşsa, "Lenin öldlikten, Troçki sürgüne gönderıldikten sonra " olmuştur . Kimi çevreler ise, bütün kötülüklerin tarhını Stalin öldükten sonraki tarihe dayandırırlar. Herşeyden
tıu bıçırnde
kavra·
ta rıh bu biçınıde sonuçlarda hem
gerçekçi hem de dcvrimcı olm<ız . Ooğ<ıdaki her sev gıbt, tarih te, kendı ıçinde bır sürekfıfığe sahıptır ve her sonuç, mutlaka kcndı ı~ınde btr geçmi~ sahıptir. Tarıh, taııhsel olaylar V<' olgular, oyle bır kaç gwıc1e, bır kaç ş.ıhsıyetın varlığı, yokluğu ve kahramanlığı ve ıtıane~ıyle acıklar)anıaz. Stt. t>1ı ytızııııızda, t'Sascn Musiafe Suphi'yı ve Must.1f;:ı S~ıphı TKP'sını tartışmak ıs· lcmışti~ ama goıdu k kı burıl.ıı ı, Lenın dön,..nıı Koınıntern'den
ve Konııntcın çızgıs·
:ıoğı:ns11 t;:ıı tı~mak nıuınkun
ınıyo:. B'.:ııc!,!ıı <loliıyıd;ı,
Mu$tafa
;.;,,·,:;ı!,: $,ı ;.ıh; IKP'sı nı t<ıruşır~cıı.
: '""'" ,, ..... ,..,
Bu coğrafyada yaşayan kimi insanlar, Ekim Devrimi öncesinde komünizm düşüncesin · den h<ıberdar olsalar da, esasen bu coğrafyada
yaşayan
insanların
tanışıklıkları
1917
luğu'nun
once tarihin
nışı devı ınıci dcğıldır. Eğer kavr<ınırS<J, ortaya çıkacak
i•·:ck:)
Jön Tü rk Hareketi ve Mustafa Suphi
Y-eıı;;: hstlcı 'le
gorimve o dönem Suplıi
kurd,ığu
komi.ınist Bolşevik
kaçını lmaz
sonunu gören Jön Türkler, İmparator luğu, dolayısıyla da ait oldukları egemen sınıfın varlığını korumak maksadıyla Batılılaşma'yı bir 7.0tunluluk olarak gornıüşlerdir ve bu zoru nluluğun zoruyla, bur· j uva karakterde ama burjuvasız reformlar yapmaya girişmişlerdir. Bütün bunlardan, Türk burzuvazısıııın ıhtı· yaçları Jön Türk Hareketi'ni doğurdu somıcu çıkarıtmanıahdır; çünkü beyle bir burjuvazi mevcut değildi . Jön Turk Hare· keti'nııı ınaksadı, çökmekle olan lmparatoı luğun ve İmparatorluğun egemen güçlerini;: çıki!rl;ırmı kurt;ırmaktı. İttihcıt ve Terakki, 2 l Mayıs 1889'dcı it11h/ıd-1 Osn1<1ni adıyla gizli bir örgüt olarak
Komüni st Zemin
kurulur. İttihat Tera<kı ı ıarcketı'nin maksadı, sosyal bir dewırn olnlilrlığı gibi, irııpara·· torl uğu yıkmak \<ı değildi. Asıl maksat, çökmekte olcın imparatorluğu vr. i:ııparator luğ un r.gr.nır.nlcrinin çıkarlarını kurı;:ı nı wktı. Bunun içindir ki İttihatçılar, İnıparatorltık'la çıkar çatışması alan sosy;ıl bir sınıfa ya da kitlelere dayanan bir tııılCJyışa sahip değildi lcr ve kitlelerle bağ ktırmak yerine, İmp;;mı torl uk büroksisi ile lıcığ kurdular. Özc:r.si; İttihat ve Terakki İmparatorluğa değil, 1l. Abdulhanıid'e karşı kurulmuş bir örgüttü. l9l8'e kad<ır fiilen iktidarda kalan İttihat ve Terakki, Osmanlı İmparatorltığu'nun savaş· tan yenik çıkması ve bu yenilgiye bağlı olarak parçalanıp çökmesiyle 1918'dc kendisini feshetti . Bir kısım yöneticileri Avıupa'ya kaçtı, kadroları ise İtthat ve Terakki döneminden yol arkadaşları ola" Mustafa Kemal, ismet İnönü, Kaıını K;ırabekir ve Celal Bayar ekibinin öncülügündeki Kuva-i Milliye Harcketi'ııc katıldı. Evet, Osmanlı imparatorluğu, fiilen çökmüş ve eski Jön Türk, namı diğer İttihat ve Terakki kadroları yol ayrımına gelmişlerdi.
Celal J. J<1ui't:s' dr:n; bulunan [thern Mcj;ıt ve orka· da~ları Sı>artakistlcr'clcn ; Rusy<ı'dcı bulunan Must<ıf<ı Su plı i ve arkadaşları Bolşevikler'den etkilenerek sosyalimıe yö· nehni~lcrdir. Y<ıni, Mustaf<ı Suphi ve yol aı" kad;ışlarının önemli bir bölüıııü, İttihat ve Tc:rakkı HarckCli'nin içinden çıkmıştır. Hüsnü ve
S;ıdrettin
Alınanya'da
Mustafa Suphi ve
Yoldaşlarının
Yol
Haritası
Mustafa Suptıi, bcışl<ıngıçta İttıhat ve Terakki Harekcti'rıin gil1.eresi olan Tcıni;1 gazetesinin Paris muhabirliğini yapmış, İstan bul'a döndükten sonra da İttilıat ve Terakki hareketiyle çalı~ınış ve İttihat ve Tcrakki'nin 191 ı yılında yapılan genci kongresine .cı.na· dolu delegesi olcır<Jk k<ıtılımıştır. Bu kongrede İttihat ve Terakki hareketi ilr. gorüş ayrı lığına düşmüş arna r>arli içinde kaltırak muhalefet etmeye başlamıştır. 19 12 Agustosu'nda İtti hat ve partıderı tamamen aynlırarak İttihat ve Terakki'ye karşı dışarıdan muhalefet etnıeye başlar. itti· hat ve Tr:r<ıkki, 1913 yılının sonlarında mu· lıalifleri sürgün etmeye başlar ve Mustafa Suphi'de Sinop'a sürgün edilir. Mustafa Suplıi, yaklaşı k olarak bir yıl Si· ııop'til surgünde yaşadıktan sonra, bir grup <ırkada~ı ile birlikte deniz yoluyla Rusı•a'ya kaçar. Rusya'da siyasi nıiilteeiykcn Birinci Topyekün Emperyalist Stıvaş başl<ır ve k~n disi Osmanlı İmparatorluğu tebasından olduğu için Rusya'nın iç bölgelerine sürülür. Sürgün yıllarında Bolşeviklede tanışır ve devrimci f<ıaliyet yürütmeye bc.ışlar . Daha çok ta Doğu cephesinde esir <ılınmış Osmanlı irnparatorluğıı askr.rlcrı arasında
<ievrirnci foaliyet yürütür. [kinı
Osmanlı İınpar<ıtorilıgu'nun çökıııcsiylc, el· de a rll k k<ıybcdccek bir şey ka hn<ıdığı nı gören o doneıni:ı .lon 1 ırı k 1[;;rekcti k«droltı rınııı önemli bir kısnıı eski İttihatçı kadmkı· rın hdedıgindcki Kııva-i Milliye l liırekcti'nc k<ıtılı:kcıı, ;ı1. sc.ıyıdcı eski İttihatçı da, [kinı Devriıni'nin de r.tkisiylr. sosy<ıli1111c yönel· ıııiş:ır . Hunl<1:·d<ı:ı, f-ı«?ııs,ı'(kı bulunar: Şefik
Devriıııi'ne
katılır
vr. Ekim Dr.vriıni'nc!en sonı«) Mosko,:a'ycı gider. Devrim· dr.n sonra Sultan Galiycv'ırı sekreterliğini üstlenir ve Türk s<ıv<ı~ esirlerinden ö<'gütlccliği bir l)irlik ile iç savaşa k<~tılır. Mustafa Suphi'nin bu coğrafyaya yani o döıır.nı kırnilf!rinı n "ı\nadolu", kimilerin inse "Türkiye" diye tanırl'ladıgı bölgeye yonelıncsi ese 1920 yılı Mayıs ayında Baku'ya 9elrne5iyl~ lıc.ışl<ı r. 1 Eyl('ıl 19?.0'de f>ilklı 'dil <opl;ı n<ırı Birinci Doğu lltılkl<ın KurulWyı'nın <ırdıııd<ııı, Türki')
Komüni st Z emin
ve Komünist Partısı'nin kuı ulınasına öncülük C'dC'" Ve 10 t:::ytül l 920'dc TKP kurulur. Mustafa Suphi TKP'si Üzerine TKP'nin tasfıye~ınc Sovyctle; !3ırlıği'ııin çozülüşü neden olduğu gıhı, doğumuna da Sovyetler Bırlığı'nın kuı ulu~u neden olmuş tur. TKP'nın doğuşu, muhakkaktır ki "Türkiye" ya da "Anadol•ı"dakı ~ınıf mücadelesi aren<ısınclil olmamıştır.
O yıllarda, bu
coğ
rafyada bır sınıf çatışmasından bahsetmek pek mümkün olamayacağı gibi, komünistlcnn sınıf ıçeı ıSinde komünist bir etkısinden de söz edilemez. Sovyet dcvrımınin etkısiyle ortaya çıkmış bır takım gruplar ve bu grupların bir programdcır\ ı>ersµektılten ve stratejiden yok· sun faalıyetlerı söz konusu olsa da, bunları konıunist bir örgullenmc olarak mütalaa etmek ınurııkun değıldir. Bu gruplar bir yandan kendılerıni "Bolşevik" olarak tanımlayıp, "Yaşasın Cıhan Dcvrııni" vb. parolalar ileri sürseler de, esasen M. Kemal önderliğindeki scıvaşın hareretli destekçisi ve Bolşavikler ile Kemalistler arasın da elçi olmaktan öte bir işleve sahip değil diler. Mustafa Suplıi'ye gelince; bilindi§i gibi Mus· tafa Suphi, esasen Bolşeviklerin safında ckinı Devrirni'ne katıl mış ve Konıintern'i n birincı kongresinin akabinde TKP'nın kurulması ıçırı ha· rekctc gcçnııştır. • Komıntern'ın ıkincı
kongresınin ardın· d,ın ıse TKP ku· rulmuştuı, TKP'nın
il(_
~i~ t ...
1• <
••
kurulmasına gelince; TKP, tama· men o yılların konıoktür ün un bır unınudur.
Stalin soıırasi dönemle özdeşleştırilsr.dc, bu sürecin, Ekim ücvrimi'nin hcmen akabinde başladığını belirtmekte fayda var. Mustafa Suphı'ye ve onun önderliğinde ku · rulan TKP'yc dönecek olursak, Mustafa Suphi ve onun TKP'si, tamamen Komüntem'in temel programatik tezleri ve ilkeleri üzerine kurulmuştur. Ama bu, Mus· tafa Suphı'nin ve onun kurucusu olduğu TKP'nın Komünist olduğu anlamına gelmez. Bugün de birçok devrimci grup, Komintern'in ilk dört kongre kararlarına ve prensiplerine sahip çıkmakta ve ilk dört kongrede ortaya konulan anlayışı kendi ge· !enekleri olarak kabul etmektedirler. Nasıl ki buradan hareketle bu grupları komünıst olar ak kabul edemezsek, aynı şekilde Mus· rafa Suphi'yi ve onun TKP'sını de sırf Komintern'in ilk dört kongre kararlarına da· yanarak kuruldu diye komünist ilan edeme· yiz. Mustafa Suphi dönemi TKP'sinın çok fazla bir icraatı omadığından dolayı, değer· lendirme yaparken tek çıkış noktamız Mustafa Suphi TKP'sinin Kemalistler'le kurduğu ilişki olmak durumundadır. Tabii ki Kenıa· listler'le Kominterıı'in ve Sovyetler Birliği'nin de doğrudan bir ilişkisi vardı ama Mustafıı Suphi TKP'sinin ku rduğu ilişkinin niteliği çok farklıdır. Eldeki veriler gösteriyor ki, Musta· fa Suphi ve arkadaşları, her ne kcıdur Korııintern çizgisini rehber edindiklerini iddia edip, TKP'yi Kominterıı'in kuruluş ilkeleri üzerine inşa etmiş olsalarda, Mustafa SLı phi ve arkadaşları hiçbir zaman İ ttihatçı gele· nekten kopamadılar. Ekim Devri nıi'nin ı lk yıllarında, Ekim Devrimi kelinıenın tanı an· lamıyla bir fenomen olmuştu. Öyte ki, nere· deyse Bolşevik olmayanı dövuyorlardı. Enver Paşa gibi bir adam bile, Sovyetler Birli· ği'ne kapağı atmış, "Bırıncı Doğu Halkları Kurultayı"na
Kuzey Afrika delgesi olarak ka· tılrnış ve koouşmasın<ı şu sözlerle başlamış· tı:
Ekıın
Dcvr ııni'nın ıhtı· ve ctkı · sinın sonucu olarak kurulmuştur. Burldan c.Jol.:ıyıdıı kı, TKP iıışcı etlılmıştır demek yeri· ne, ozellıklc kur ulınuştur diyoru7.. Her ne kadar yuk<ırıd.:ın .:ışağıycı partı kurn1<1k ya da feshetmek ve tıutün hunları Sovyet1er
"Yoldaşlar, arkadaşlaıırıı
ve kendı adıma bı7. ve kapıtalızme karşı sav<ış veren hepimize Baku'da toplanma olanağı vcre:-ı ili. Enternasyonal ve Baş· kanlık Kuruluna teşekkür ederim.'' emperyaliznııne
yaçlarının
dünya
Birligi'niıı çıkarları dahılıııdc k<ırarlaştırmcık
Evet, Osmanlı İnıparatorluğu'nun son yıl· l<ırd<ıki siy<ısctine yön veren, J,5 milyon
ı ıı
Koınünisr
Ermcnı ve yü~binlercc Süryanı'nin kati lini 6rguUeyen, !. [ıııpcryalist Dünya Sava· şı'nda Alnıanlar'la birlikte saf tutup, dünyayı fethe çıkan, yenilince de soluğu Sovyetlcr Bırliğı'ndc alan Enver Paştı, BakCı'da düzen· !enen " Kurultay"cta Bolşeviklcr'c "yoldaşlar" dıye hıtap ediyor ve hitabetini şu sözlerle bıtırcbılıyoı du:
tczleıı11ı
ve
tlkcleı ını
bır
y~n,:
Ze min
tıır<ıkarak
TKP'yi
tartışaca>< ol~:rs;ık, k.ı15ı•ııııa cılatJildi
ğirıce
5önıurgt:!c.:•
zivıııyetı
sorgulamamış, ırkçı
P<111
hichır
bıçırııdc
TlırkıM bır anl<ıyı5
ortaya çıkacaktıı. TKP·ııın ı..ur t:cu kadrolcı· rırıdan
lsmaıl
Hakkı'nın,
Koınınteın'ırı
il.
Kongresı konuşnı<ı~ı ıbret verıcı
TKP kur ucu
kadı olarını:1
ol!Xl dcı, tıhnıyc~irıı anlamak
bakımından yctcrıncc a<;ıklayırıcfır: "Yoldaşlar,
hur ada tamamen benim temsil attığım Fas, Cezayır, Tunus, Trablusgarp, Mısır, Arabıstan ve ~lindistan dcvnmci ôrgütlcri birlığı bu sorunların çozünıünde ta· nıaınen sizlerle bırliktedir. Örgütler bırliği bütün devrimci araçların ~~~~ kullanılması ile ·.1f:.. ·. ·.·:··; .· ·~ ... emperyalist yır· . • >, · tıcı hayvanların '·~ - " >.. ·: -:~~ dişlerinin kırıl· mas ı n ı n ve onların kimseye zararları dokunırıayaccık bir hcıle
gctirilıne
sı nın başarı la · cağına kesinlik-
le
inanmaktaBen sonuncı kadıır bizimle dövüşmek isteyenlerin ellerini sıkıyorum ; mücadele uzun olacaktır aına bizını zaferimizle bitecektir. Yaşasın ezilenlerin birliği. Kahrolsun bu birl i ğin titrettiği ezenler." d ır .
Enver Paşa'nın hitabetinden de nşlaşılac<ığı gıbı o günün koşullarında Bolşevizm revaçtaydı ve yalnızca komünistler değil, savaşın bütün mağlupları ancikapitalist, aı1tienıper yalist olmaktan dem vuruyorlardı. Bundan dolayıdır ki Mustafa Suphi ve arka· daşlaı ıııır\ dolayısıyla komünist ilan edile· bılmesı içın kendilennı " Bolşevik" ilan etmış olmaları ve kurdukları TKP'yi Bolşcviznı'in lcnıel ilkelerine dayandırmış olnı<ıl;:ırı bir şey ıfacJc etmez. Bir hareketi ya ela p.;r\iyi devrimci yapan onun ilan ettıği ilkele: dcğıl, hayat ka:şısııı da durduyu yer ve gördüğü işlf!vd ır. l:geı TKP'nin anlayışını ve dun!uiju yeri, progr <11111111 dayandığı Komiııtcrıı 'e katıltı bilmenin 21 Koşul u'nu, Korninterıı'in temel
"Tüıkler Surıyc
ve
lrak'ı
ele gcçııdıklcn, İslamın kutsal yerlermııı yolu C'llerıııe gcçtiğı andan ıtıbaı en, Tiir k hukürııdtırları Doğu'nun, Afrıka'nın ve ba~ka ycı lcriıı Muslü· rnan olan buton halkl<ınnı birlcştıı meye çalışrnışlaıdır. Turk Sultanlaıı Pan· lslamıznıi yaymak ıçın her tvrlü girşııncıe bulunmuşlar ve Doğu'nun ve Afrıka'ııın bütün Müslüman ülkelerini olduğ~ı gibi, l>Litun uluscıı yruplan Tü rkıye'nin çevrcsınde hırleştu mck istemiş· lerdir. Fakat J908'de Gem<; Tiirk Devrinıinin patlamasıyla, h(ik.ürnet Genç Türklerin clıne geçmiştir. Devlet giic:ı.inü clı..: geçiren genç burjuva7.i, halkl<ırı kaynüştırm;ık içın yeni yollar aramaya başlamıştıı. Bu sırada Rus· ya'da çeşitli ulusal gruplar Çarlığın boyunduruğu ;ıltı nda inlıyordu: Tatarlar, Türkistar) ve Başkırdistan ulusları, Kafkas Türkleri ve daha birçok ba~kaları. işte Pan-Turkımı fik· rının ortaya atılmasının nedeııı hudur; bu, Pan-islamıznı fıkrınc k<ırşıttı. Pcın Islamimı çeşıtlı dıllcr konuşan ÇC'~ıtlı ulusal 9nıpları hırlcştırcmemıştı. Ote yand;ın, Genç Tllrklc· rirı sdvunduğu Pcın · Tüıki1.m fıkrı, Killiln'dc1n Kafkas'i'ı, Turkistan, Tıirkıye'nin tümü ve l«ın'ın bir kısmı dahıl butün Türk uluSill grupları bırleştırmcye çalıştı. Fakat biitü'I bu haycller kağıt üstundc kaldı. Rus Dcvıi· mi'ndcn sonra, Turkıye·nın Avrupa i<dpıta· fıstlerı tarafından bölunmcsindcn sonra, bu andan itıbaren Tlırkıyt:!'de yenı tııı harr.'.<ct başlamaktadır, bir kıır tulu~ haı ckeu ŞFncJi dcrnokıatik paıtılcıın öndcı lık etliği Ar:c:ıdolu hukünıc!ı, Turkıye'ıı ırı l\ııtuıı\ taı Mındaıı uğ
ratıldığı hayasız somuı uye
en ıyı ccvc:ıp;ır. istanbul'un ışgalı, bcırdcığı taşıran sor, dam· la oldu ve harekete hı7. veıdi. Bulıi:ı Antant tlüşımıııı güçlen çcvrC'!>ınde toplilytın ve empcry<ılizrııc kcır~ı ôtedc:ıbcri / oldum olası nefret dtıygular~ıyla dolııp taş<ın l\n<ıdo· lu'd;ıki devrimci hükümct, şiındi Av:·upa cmpery<Jlizınine karşı bir savaşıma gıı i~ınr.• 1
Komünis t Ze min
ye ha;ırl<ııımaktadır. Türkiyc'nin emekçi kil· leleri, tıir d;ına Antant'ın lnıskısına boı•un eğmeycccktır. Crııei<.~ı Tüıkıyc'ııin en ıyi dostu ol;ın Rus Dcvııını s;ıyc~ıncle Türk ulusu kısa zaıTI<ıncla ıa nı özgürluğe kavuşacak ve ôtekı ulkelerin ışçi 1-.ıtıel crıylc birlıkte dünya empery;ılistıerıııc karşı güçlü bir savaşıma başlayacaklır." (The Second Congress of the Comınunıst lnternatıonaL) İsmail Hakkı'nın, Komıntc'n 1ı. KongreSi'n<lc yapmış olduğu bu konuşmadan da anlaşılacağı gıbı, TKP kucucu kadroları Jön Türk Hareketı'nın ıdaali olan PanTürkızrn'<len kopmamışla ı dır. Geçmişte Pan-lslanıızm bayra~ı altında ışgal edılcn
ve sömiırgclcştırılcn ama zamanla kaybedı ıen coğrafyaları bu kez Pan-Turkizm bayrağı allrııdcı yenıden sömurgclcştırmek maksadıyla tanlı sahncsın<' çıkan Jön Türkler, ismaıl Hakkı tarafınd<:ın " nıazluın Türkleri özgürleştımıck" maksadıyla ortaya çıkmış bir okıın olarak savunulmakta ve bu hayal gerçekleşmeyip, kağıt uzerincJe kaldığı için hayıflaıımaktc:ıctır.
" Büyük Turan" fikriyle hareket eden Jön Türk Hareketi'ni, "mazlumları özgürleştir mek" g;ıyesi güden bir hareket olarak yutturınaya çalışiln isınail Hakkı, Jön Türk Ha reketi'nin yenilgiye uğraınasının ardı ndan, bu kez de onların kılıç artığı olan ve İınpa ratorluğun işgal ettiğı toprakların hiç değil se bir kısm ını clınde tutmak ıçın emperyalistlerle pazarlık hitlinde olan Kemalıstleri "Kurtuluş savaşçısı " ve Kemalıst Hükümeti, "enıpcryalıSl hay;i~ız s<ımürüye" son vermek için s;ıvaşan "devrımci" bir hukLimct olarak selamlamaktadır. Bır başka ıbret belgesi ise, bır zamanlar kendısinı "Bolşevik" olarak tanımlayan ve TKP uyesiyken " Buyük Turan· planını ı~·-~~ gerçekleştırmek ıcın ,. savaş;ın üret. Prof. Zekı Vctıdı Togan ile Mustafa Suplıi ara'
· ..
sınd;ıkı ılışkıdır.
Zeki
Vclıdı
Tog(ln
Başkırdıstaıı Clıııı huriycti'nı:ı başıııda
~ !
. .·.'··_.· ·. ~
:,·
~
ı
olcluiju tıilldC' Sovyet yönetimine k(lrşı aya'Klannı,ı örgütlemek l :;
uzcre Türkistan'a geçmeden önce Bakü'ya uğrar ve orada Mu;,t<ıfa Svphi ile görüşlıp, onun evinde kalır'. Zeki Vclidi Togan ı ıatı ra ıarı'nda bu olayı şöyle anlatır : "Baklı'da
Türkiyeli komünist Mustaf<ı Suphi'nin evinde k<ıldırn . Orıu Moskova'dtın tcı nıyordunı. O komünist ise de Rusların Şark sıyasetini beğenmiyordu, Bılhassa harp esırı olan Türkiyelilerden bazılarını 'h;ıkiki komunıst' sayıp kendisini kenara bırakmak ıste nıelerinden dolayı Stalin ve arkadaşlarına küskündü . Bana Bakô'da ikanıctını müddetince evinde l<alınanır teklif eden de kendisi idi. O bizi Azerbaycanlı (Mehmet) Efendı Zade ve Kırımlı Veli İbrahim'e havale ettı. Ben onunla çok konuştum. Turkıstan'da yapmak istediklerimiz hakkında ona bazı şeyler söyledim. Çünkü Ruslara söylemeyeceğinden emindim." Bakı'.i'dan Tı.irkistan'a
geçen Zeki Vclidı, ıkı ay sonra, bu kez Baku'da toplanacak olan "Birinci Doğu Halkları Kurultayı"na k.;ıtılacak olaıı kendisine yakın delegeleri yönlendirmek ve yönetmek için tekrar Bakô'ya gelir. Zeki Velidi, ikiıır.i kez Bakü'ya gelişini ise şöyle anlatır:
" Baku'da ben doğrudan doğruya 'Türk Komünist Pilrtisi Mcrkezi'ne gittim. Mustafa Suphi'yi gördüm. Parti merkezi binasında partinin azası olan Azerbaycanlı Emin Efend i Zade'ye ve sonradan Kırın Cunıhurreısı olan Veli İbrahiınova verilmiş dairede, onla rnı misafiri olarak kalacağım söylendi. Hıç de korkmayın dedi. .. Sovyetler benim bir Komünıst Parti Merkezın'de yerlcşeceğımi hıç zannctmcdiklerinden burası benim için saglarıı bır kale ıdı."
Yazılanlardan
da anlaşılacağı gıbı, Zeki Velıdı gil)I "Büyük Tu ran" projesıııe soyunmuş bir zat, bir taraftan Başkı rdıstan Cumhuriycti'de Sovyet Dcvleti'ne karşı ayaklanma örgütlüyor, bir yandan ısc, Sovyel Devleti tarafından arandığı halde Bakü 'ya gelip, M'ıstafa Suphi'nin y<ırdımıyla Komünist Parti Mcrkc~in'dc saklanarcık 'birincı Doğu Hal;,l(lrı Kurultayı'na k<ıtılan militanlarını yönetiyo;"
Komünist Zemin
Mete Tuçay, 'Türkiye'de Sol Akımlar' adlı kitabında ııu çelişik durumu şu şekilde <ıçıklı yor: "Zeki Velidi'nin doğruluğundan kuşkulan mak ıçin herhangi bir neden gömıüyoruın . Ancak, bundan Mustafa Suphi'nin bir karşı · devrimciye yataklık ettıği sonucunu çokartnıamak gerekir. Çünkü Zeki Velidi, o tarihte henüz partı üycsıdir, fakat milliye;çi bir doğrultuda muhalefet yapmaktadır . M. Suphi ise açıkça muhalif diye ortaya çıkmış olnıamanıakla birlikte, onun da Sultan Galiycv gibi bir milliyetçiliğe eğilim duyduğu anlaşılmaktadır . Etlıcm
Nej at'la birlikte B<ıkCı'dan ( 1920 Ka· olacak) Ankara'daki Mustafa Kemal Paşaya gönderdiği mektup onun bu tutumunu kanıtlayıcı niteliktedir.'' (Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar, s. 337.) sını
ayında
Mete Tunçay, Zeki Velidi Mustafa Suphi ilşikisini yukarıdaki gibi masumane bir biçinıde açıklasa da, bu durunı pek öyle masumane bir olay değildir. "Büyük Turan" düşüyle Sovyet Devleti'n in camna kastetmeye yeminli bir karşı devrimciye yatcıklık yapmak, "Zeki \ı'clidi o tarihte lıenüz parti üyesiydi" türünden bir açıklama ile an laşı lamaz. Mustafa Suphi'nin Zeki Velidi'ye yataklık etmesinin nedeni, Zeki Vdidi'nin parti üyesi olması değil, Mustafa Suphi'nin Zeki Velidi ile olan Pan· Türkizm ortaklığıydı. Ne Mustafa Suphi ne ism<ıi! Hakkı ne de diğer TPK kurucu kadroları hiçbir dönem Jön Türk hareketinin Pan-Türki2m'in arna· cıyla hesaplaşmamıştırlar. Bundan dolayıdır ki, Pan-Türkizrn'in dişleri kırlmış versiyonu olan Kemalistleri "kurtuluş" savaşçısı ve Kemalistler önderliğindeki savaşı "kurtuluş savaşı", Türkleri ise söz konusu coğrafyanın "mazlum" halkı ol<ırak olarak nı::ıtalaa etrnişlerdir. Halbuki Türkler, söz konusu coğ· rafyan ın "n:cızlunı L:lusu" dcgil, hep cgcnıcıı ulusuydu. Türkler, söz ko!•Ustı coğraf yaya istilacı olarcık geldiler ve "Aıwdolu" diye acııanclırdıkları cografyayı istila ederek, bu coğrafyada !)in yıllardan beri yaşayan Kürtleri, Ermenileri, Süryaııılcri, Rumları ve dalı;ı nice toplllluğu kılıçtan geçirerek, kılıç zoruyla boyun eğmeye zorladılar.
ile de Türkler, 1. Ernperyalis Düny,ı öncesir.<ie bu coğt<ıfya;ıın rııa7.luııı halkı olmadığı gibi, 1. Eıııperya!is S;ıv;ış dö· nem inde ve savaş sonrası dönemde de "mazlum" halkı degildi. Türkler ına7.lum değıl, yalnı7.ca ve yalnızca kaza nrnak için girdikleri em peryal isl bir dünya savaşının mağlup tarafındaydılar hepsi bu. Bll durum u bir mağduriyet olarak mütalaa edip, İmparatorluk tarafmdan işga l altında tutulan toprakları geri alnıcık için aya!danaıı Dolayısı
Savaşı
Rumları, Ermcrıilen emperyaliznıiıı işbirl ikçi·
ola:ak görmek ve bu başkaldırı yı ezmeye çalışan Kemalistleri "Ulusal kur· tuluşçu" ilan etmek Pan· Türkizm'den başka bir şey değ ildir. Evet, Mustafa Suphi ve arkadaşları, Komintcrn'in temel programatik tezlerini ve ilkelerini savurınıuş olsalar <la, lı içtıir vakit, Jön Türk hareketinin mayası ol<ın Türkçulük'tcn arınmamışlardır. Dolayısıyla da ne bu kadroların ne de bu kadroların kurduğu TKP'nin komünist olarak tanımlanması doğ ru değildir. Mustafa Suphi TKP'sinin Kemalistler'le kurduğu ilişkini n niteliğinden Koınintern'in ha· berdar olup olrııadığ ını lıileıııiyoruz. Eğer bu ilişki Komintern denetiminde kurulmuş ise, bu durunıda meseleyi Mustafa Suphi ve TKP merkezli tartışmak doğru olmaz. Bu durumda mahkum edilmesi gereken Komintern olmalıdır. Ama eldeki veriler, Koıııintcrn'in Kcmalistler'le bu dönenı kur· duğu ilişkinin pragmatik bir ilişki o!duğllnu si
işgalciler
göste~iyor.
Sovyct Devrimi'nin kuşatılmışlığı, umut bağ lanan Batı Avrupa ülkelerindeki devrimin gerçekleşmemiş olması, Sovyet Devleti'ni emperyalist Batı ile şu ya da bu nedenden dolayı çatışma ya da çelişki yaşayan Ooğu'daki güçlere yöneltti ve bu güçlerden biri de Kemalistler idi. Bolşevikler'irı Kemal ist ler'le kurduğu ilişki irdelendiğinde, bu ıl işki nin il kcsi7.lik üzerine kurulduğunu ve Konıiııtern'in sömürgeler sorununa ilişkin an layışının ilıla! edildigini görürüz. l:lir başka onemli nokta ise, Konıintern'ııı Kemalist· ler'in önderliğinde y0rütülen sav;ışın niteliğini doğru kavramamış olrn;1sıyclı. Çünkü, tıpkı Mustafa Suphi TKP'şi gibi Komintern de Kema listlerin önderliğindckı savaşı "Uluı ~
Komünist Zemin
s<JI Kurtuluş Savıışı" olaıak görüyor ve ona "anticmpcryalist" sıf<ıtı yakıştırıyordu . c;crçi Korııintcm'in Kcnı,ılistlcr'le kurduğu ilişkiyi belirleyen Kc:1ıalıst Hareketin ve Kcnı<)iıst 1ı ,1rckelin yürLıllugu savaşın niteliği değıldi. Ama yınc d<' TKP gil)i Konııntcnı de, Kcrnaııst Hareket'ın yiiıüt müş olduğu sav,ışırı rııtclr~inr yanlış tanım lamıştı. Konırrıtcrn açısından s0<gulanması
bır başka
yan ısc, bünya5ine
gereken
Turancı rıkırlere sahıp
unsurları alıp, bu unsurlara Komunist Par\lsı kurdtırmuş olmasıdır. Bu nokta bir başka tartışma konusu olduğun dan, bu meseleye burada girmiyoruz.
Kemalistler'in Ö nderl iğind eki Karakteri ne İ lişkin Ara Bir Not: Savaşın
İlk evvela şunu l.ıclrrtınck gerekı r ki, "Kcrnalrstler" dıye tcıbir edılen topluluğun ne· redeyse tanıanııııı cskı İltilıatçı kadrolar oluşturmaktadır. Eski İ ttıhatçı kadroların oluşturduğu haıeketin başlangıçtaki mak· sadı İnıparatorluğLı tasfiye etmek değil, İmparatorluğu kurt<ırmaktı.
Her ne kadar hareket
ba5ıarıgıçta
Hilafet ve Silltanatı kurtarmayı .ınıaclamış olsa da, gerek toplunıscıı hareketin diııarııiyi gerekse de kapıtalıst 6eıtı'nın cskı ittihatçı kadrolara, yli7.ü Batıya di'>rıuk bır buıjuva devletini tek seçenek olart1k t1ayatına~ı, M. Kcmc:ı l önderliğindekı tıarC'kC\1 Hılafet ve Saltan.:ıtı tıısf ıye etnıeyc lorlc.ın)ıştı r. 1-l
Evet, eğer Türk Devleti yaşcıyncaksa, bu, ancak burjuv;ı temeller üzerine oturmuş bir devlet olabilirdi. Kcm;ılist hJrekctin, bir başka deyişle Kuva-i Milliye önderliğinin yürüttüğü savaşın k.ı· rakterirıe gelince, bu nıüccıdele kcsınlikle bir "Ulusal Kurtuluş Savaşı" değildı. Bir başka deyişle, bir "Kurtuluş Savaşı" söz konusu degildi. Frkret Başkaya, Paradigmanın Hlasr adlı eserinde, bu savaşı şöyle tarif ediyor: "Eger imparatorluk ıçinde bir ulusun ımpa ratorluktan kopma mücadelesi soz konusu olsaydı, belki o zaman bır ulusal kurtuluş mücadelesinden söz edilebilirdr. Boyle bir da söz konusu degrldi. durum i rnparatorlugun son unsuru oları kesim im· paratorluktan kopamaz, ancak onu "dönüş türebilir"di. Üstelik böyle bır durum söz konusu olsaydı, yıllar öncesinden oluşagelen bir "ulusal bağımsızlık idcolojisı" ve "ulusal bağımsızlık harekcti"nin var olması gerekir· di. Nitekim böylesi bir ideoloji ve harekctırı var olmadığı bir ortamda ister istemez, "kime karşı kurtuıuş mücadelesi?" sorusu akla gelir . Hareketi yürüten kadrolar, birkaç ek· siğiylc, İıtihatçı kadrolardı. Bunlariıı hepsi "yenilikçi" Osmanlı bürokratlarıydı ve istan· bul'dan tayin edilmişlerdi. Damat Ferit Pa şa'nın sadrazam olduğu devreler dışı nda, Anadolu hareketi İstanbul hükümetlerı tarafından desteklenmişti r. Öte yanda n Millı Mücadele boyunca Osmanlı ıilıniyctının ıayıflamasi değil, güçlenmesi sôz konusuy· du. Dolayısıyla söz konusu oları sonıvrge bır ulusun antisömürgeci bir mücadeleyle ba· ğınısrzlrğını elde etmesi degil, fakat prckapitalist temeller üzerinde gününü doldurmuş, parçalanmakta olan, yansömürge, bir imparatorluğun bir emperyalist savaş sonucunda burjuva temeller üzerinde yaşamını sürdürmesidir. Buraya kadar yapılan ilçtklamalardan da anlaşılacağı gibi, bugün "kurtuluş hareketle· rı"ne verilen anlam göz ontme alrıııısa, "kurtuluş" sözcüğü burada yerır1de kulla· nılmış olnıuyor. Bir devletin belırtr bölgesı nin yabancı güçler turafından işgal cdılmesı tarihte sık rastlanan bir durumdur. Hiçbır 7.amaıı ışgalciler ülkeden sökülüp atıldığında bir ulus;ıl kurtul~ış lıarcketındcn söz edıl-
Komünist Ze ll\in
mez. Sadece haksız bır duruma son verıl· mıştır. 1. ve il. Emperyalist Savaş'ta, Almanlnr FrcJnsa'yı ışgal ettiler. Aynı şekilde Alnıanya'da dığer devletler tarafından işgal edıldı. Ancak siyasal-kültürel kimliğı ırıkar edilmış bır doğrudan sömürge halkı başkaldırdı~ ındtı bir ulusal kurtuluş mücadelesınden söz edilebilir." (F. 8aŞk<lya: Paradigmanın İflası, s. 489
Bilindığı gıbı Rumlar ve Eı menıleı, soz konusu topraklMa Türkler gelmeden once, bu topraklarda yaşıyordu, bu topluluklar Türk· ler tarafından kendi yurtlarından ya suri.ıl· tluler ya da kendi topraklarında "a1.ınlık" kınıliğıylc, kuralların Osman lı lınpaıatorlu·
gu'
tardfından bel irlendiği
bir
ycışaına
7.0r-
landılar.
da izah ettiği gibi Os· rnanlı İmparatorluğu ava giderken avlan mıştı, yani ışgal etmek isterken işgal cdıl· Fikret
Başkaya'nın
miştı.
Bu durum Alma nya'nın H. Tokyekun Em· peryalist Savaş sırasındaki durumuna çok benzıyoı. Bilindiği gibı Alman Devlctı de dünyayı zaptetmek içın savaş ilan etmış, savşı kaybedincede Almanya işgal edılmişti. Eğer bu durumda Almanlar silaha sarılıp, müdafaa maksatlı bir mücadele yürütmüş olsalardı, bu mücadele bir " Milli Kurtuluş Savaşı" olarak mütalaa edilebilir miydi? Kesinlikle hayır. Çünkü bu tür durumlarda söz konusu olan, bir ulusal topl uluğun siya· sal ve kültürel kiml iğinin yok sayılarak sö· mürgcleştirılmesi değildir .
Ancak, sıyaı:<ıl·kültürel varlığı inkar edılmiş ve sömürgeıt~tırılmiş bir ulusal topluluğun başkaldırı hdreı<eti ulusal kurtuıus mucadelesi olarak tanımlanabilir. Bunun dışındakı durumlarda, yanı yeı·ek Osmanlı inıparatorluğu'nun gerek Nazi Alm<ınyası'nın yenilgisi sonrası ortaya çıkan işgali, haksız bir d\Jruma, bu işgale karşı yürütülen mücadeleyi ise varolan haksız duruma son vermeyi hedefleyen bir müca· dele olarak adland ırmak gerekir. Ztıten bö·yle olcl uğu içindir ki bu savaş dip· loınatik alanda başlamış, yine aynı şekilde diplomatı k alanda son bulmuştur. Resmi tarıhte anlatıldığı gihi cnıpcryalıstle· re karşı bır silahlı savaş yürütülmcınış ve cmperyalıst ışgal güçlerine karşı tek bir kurşun sıkılmamıştır.
Sılahlı
savaş
Ernıcıııler
ve
Yunanlılara
Ruınlara karşı yürütulmüştür ama bu savaşı meşru kabul etmek mümkün değildir .
l:lu
Silvaşı, yuzyıllar
cince yenilen ve topraklarını kaybeden güçlerin rövanşı olarak kabul etmek gerekiyor .
Durum böyle olunca, Osman lı imparatorlu· ğu çökerken, onun işgal altında tuttuğu toprakların sahiplarinın kcndilennden zorla alınanı gen almak için harekete geçmelerı eşyanın tabiatı gereği kaçınılmazdı. Dolayı sıyla
da Kuva-i Milliye
Ha~eketi'nın <.avaşı
bır kurtuluş savaşı değil, Osmanlı torluğu'ıı urı işgal altında tulluğu
1mpa ratopraklar-
dan geriye kalan ne varsa onu klırtarnıak, bu topraklar üzerinde hak iddia edenlerin direncini kırmak ve btı topr;ıkli.lr üzerinde burjuva temellerde bir "Milli Devlet" kurmaktan öte bir şey değildi. "Milli Kurtu luş" savaşı diye tarihe kayıt d üşülen savaşı n maksadı bu olduğu gibi karakteri de bu idı . Mustafa Suphi Önderliğindeki TKP 'nin Mustafa Kemal Önderliğindek i Savaşa Yaklaşımı ve Bu Savaş Karşı sınd aki Tutumu Üzerine Her şeyden önce şunu belirtmek gcrckiı kı, komünistlerin bir "Milli Kurtuluş" lıanıkc<inı desteklemesi için, bu hareketin "antıcı npcr· yalist" olması gerekmez.
,,
Komünist Zemin Tabii ki ko:nüııistler "Milli Klıı tulu~" hilrekctıcrin! destcklerlcı, <Jm<ı tıu demek dcl:)il dir ki, on\ı kOŞlılsıı1. cıc~t<:klcrlc!ı. Bu demek değildir ki ot.u, sômü; (ilen smıfın lehiı~c davran<ılıikck bır ıı.1ı ckC't olaı ak gôr<irler. Ve bu demek değı ldıı kı, orıurı komutası ,11tına gırcr, ona tahı olurlar. Ama Mustaf.ı Sup:11 TKP'sınırı Kcnı<ılıstler'lc ilışkısı tamda tcı sı yönde gelişnııştır. Bu baglamda da TKP'nirı gcıek Kcmalıst h<1rckctin gerek Kcınalıst haı eketın yüıüttüğü savaşın karekteııne ıli~kin dcğerlcııdırmesı
gerekse de Keınahstler'le kurduğu ilışkı devrımcı değıldır.
Devrimci dcğıldır çunki.ı TKP, Kemalistlerin yurüttuğu savaşı bıı "Ulusal Kurtuluş Savaşı" olarak tanımlamış, bu scvaşııı "antiemperyalist" kaı akter t<ışıdı~ıııı ilen sürmüş ve Ankara h(ıklımctını "Dcvrımci" ılan etmıştır. Devrinıci dcğıldir çünkü T"KP, Sovyetler Bır liği'nclc orgutleclığı "Turk" komünıstlcri, Kemalistler'ın komuta~ında savaşma k üt.ere "Anadolu"ya göndcrmış, sömürülen sınıfla rın muc<ıdelesini ve kendi faaliyetini Kemalistlcr'ın mücadelesine yedckleıniştir. Mustafa Suphi TKP'sinin Kemalist harekete ilişkin yaklaşımını anlamak bakımı ndan TKP'nin yasallaşmasıyla ilgili olarak Mustafa Suphi'n in Mustafa Kcmııl'e yazmış olduğu mektuplar, durumu anlayabılnıek bakımın dan yeterince açıklayıcıdır: Mustaf a Suphi'deıı Ankara'da B üyük M i llet Meclis i Riya seti ne Memlcketimızdc
Fırkası'nın
kanunıyet kazanmış olmasını, senelerden berı muhtelif memleketlerde amale ve rençberlerin kur tuluşlaıı hareketlenne ışti rak eden Turk komunısllerı buyuk bır ıncrn nunıyetle karşıladıl<ır. inkılapcı Türkiye Bü yuk Millet Mc.>clısı Hukuınetı bu CS()riylc h<ıl kın buyuk çogunlugunu kurtarmaya yonelik olan cs.:ıslı nı.:ıksvd<• ııc k<ı<lcır derin l>ır anlayış ıle bağlı o!duÇJunu isbat eırnıştıı. .. .Memleketten gelen komuni~t vekıllerın iştırakıyle Baku Kongı esı'ndc tccssLis eden Türkiye Konıuıııst Fıı kr1sı hu tkNrin tcırıı bı• zafer ılc tcıevvuç cdcbıl ınesı ı~ırı emperyalizme karşı açılan dıı cnme ccphcsınin kuvvetlendırılnıcsınc ve h;:ılkın gcrıiş rnbakal<ırı içinde rııcmlcketin ik\ıs,ıdı C~cırctten kurıaı (>
Komünist
rılınası ve ıa:n bir istiklill elde etmesi gayesinin yayqııııaşr.-:;ısın<ı c<ılı~nıak ü7.crc faali yetini memlekete naklet:ne karan vermiştir. Bu maks.:ıt ile, yi:·mibcş lwdar Tü:·k komu· nistlerinin bir kısını Gün~rü üzerinden ve dı ğcr kısmı dcnız yoluyla nıeııılckete haıekct etınişlerdir. Emeliıniz, rnenılekctin ın üdafail
cephesini zilyıf düşürmek ihtimali olan her türlü harekete mu.:ırız ve bu hususta hukunıcte mümkün olan her şeyi kullanarak yardımcı olmak ve Türkiye Komünıst Fırk<ı· sı'nın Avrupa proletarya tcşkil<Hlaıı nezdındeki mevki ve nüfu7.Urıu memleketin hürrıycı ve istiklaiini temini hizmetine koyma noktaları etrafınd<ı hülascı olun.:ıbilir. Bu gayeler ile mücehhez ve her hususta memleket kanunlarının vcrcgeldıği nıusil,1deler dahilinde görev yapmada birlık olarak haı e· kel ederek yoldaşların yanlarında bulunan ve komünizmin bilimsel esaslarını kapsayan bilgilerle beraber memleketimize girmelerı hususunda gereken kolilylıklarda bulunulmasını rica ve yakında Fırka'nın dahil ve ha·· riçtc takip ettiği ve edeceği meslek h<ıkkın· da anlaşmak ve her türlü kötü anlayışa olanak bırakmamak üzere sizlere katılmakla onur duyııcağımızı arz ederiz. Mustafa Suphi 04.01.1921 Kars (Aktaran: Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akı mlar, Cilt: l , Sayfa: 341) Bu mektuptan da anlaşılacağı gibi Mustafa Suphi önderliğindeki TKP, Kemalist hareketın önderliğindeki savaşı "antiemperyalıst"
bir "Ulusal Kurtuluş savaşı" olarak t<ınımlı yor. Ve bu savaşı yürüten kadroların oluş· turduğu Ankara hükümetını ~Devnmci" adlcderck onun, 'halkın büyük çoğunluğunu kurtarmaya yönelik olan esaslı ınaksada bağlı' olduğunu söylüyor ve komünısllerı,
bu
hükü~tin emrı altında savaşmak ıçırı
cepheye gönderiyor. Mustafa Suphı TKP'sinin
Keınalistler1e
kur-
muş olduğu ilişki, TKP'nın bcy<ın cttığı gibi bir "yardım" ilişkisi değil, bunun otesındc·
dir. TKP, Kcnıaliscleti adeta bağlı olduğu bır ıncrciyrniş gibi kabul ediyor ve l>u nıeıcıyc kendi fa.:ıliyetlerini rapor ediyor. TKP'niıı Ken~alisrlr.r ile kurmuş olduğu ılişkı nin mahiyctıni ortaya koymak b;ıl<ınıından
Komünist Zemin Mustafa Suphi'nin Mustafa Kemal'e yaıınış olduğu iki mektup çok anlamlıdır. Bu iki mektubu aşağıda olduğu gibi aktarıyoruz : Mustafa Suphi 'den Büyük Millet Meclisi Reisi ve Kuva -i Milliye Başkumandanı Mustaf a Kemal Paşa Hazretleri ne, Osmanlı Heyet-i Murahhasası Tevfik Pa-
şa'nın İstanbul'a tebliğ ettiği sulh şeraitlerı · ne gôre Anadolu rençberinin son rızk·ı danesıne kadar taarruz olunduğu anlaşılıyor. Bôyle bir sulhü kabule razı o!an herhangi bır hükümet ve sınıf ile cidale karar vermiş olan (İştirakiyun) teşkilatının müzaheretini· ze nail olacağı ümidindeyiz. Buradaki faali· yetlerirnız hakkı nda Süleyman Sami yoldaş lazım gelen malumatı arzedecektir. Maüdur halkımı zın hala sı mübazere ve inkilapta ol· duğu kanaatiyle hatm·i kelam ve teyid·i ilı· ti ram eyleriz.
(Türkiye İştirakiyun Teşkilatı Merkezi Komi· tesi mührü) Heyet· i Merkeziye Reisi Mustafa Suphi ıs Haziran 1920 (Baku)" {Aktaran: Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar, Cilt: 1, Sayfa: 338) Mtıstafa
Suphi'den B.M.M. Reisi Mııstafa Kemal Paşa Hazretle· rine, Süleyman Sami yoldaş vasıtasıyla gönderi· len mektubunuz muhteviyatı gerek Rusya'd<ıki teşkilatlarımız, gerekse Üçüncü En· ternasyonal mehafılinden hüsn-ü tesir hasır etmiş, mazlum memleket ve halkımızın da esaret ve seraletten kat'iyen kurtulmasına matuf maksad-ı nıüştereke elbirliğiyle çalı· şılması hususunda azmimiz l<esb·i kuvvet etmıştır.
.... Kıyam ordularının Şark cephesindeki muvaffakatiyctli harekatı burada hlisn-ü te· sir hasıl etmiş ve ancak son zamanlarda lil· rof-ı alilerinden hiçbir rabıta ve muvasıla kuıyasini n de gelmemesi celb-i dikkat etmiş olmasına binaen, vaziyeti tahkik ve daha kuvvetli münasebet tesis edilmek üzere Medivaııi yoldaşın risayeti altında bir heyet
o tarafa izam
olunmuştur. Ernıenı haydutla-
rı aşırı vaki olan nıezkür harekat münasebetiyle efkar-ı umumiyede hasıl olan bazı tc· reddütler tebligatımız sayesınde teskın edilmiş ve bu harekattan Ermeni amele ve rençber halkının mutazarrır olmayacağı, maksadın ise orada Antanta acentalığı ederek birçok tevsilat ve cmayetten çekinmeyen Taşnak hükumetinin tedibine matuf oı dıığıı teblig edilmışıır. Tarafımızdan da vaki olan bu tebligat efkar-ı umıınıiyeyebhusn·ü tesir olmalı ki, Tlirklerin barbarlıkları hakkında eskidenberi mutad olan propaganda· lar be sefer başgöstermemıştır. Hatta Er meni komünistleri matbuatta Türk hareka · tına taraftar görünmeseler de, harbin zuhurunda AnadolLı kıyamcıları(nı) haklı gösterecek havadisler neşrıne devam etmektedir· fer. Herhalde "Ermeni Kıtali" şeklinde Rusya ve Avrupa proletaryası nın efkarın ı Anadol ıı harekatın ın aleyhine kaldı rabilecek vckaiye mahal verdirilmeyerek, bizim ele yalancı çı karılmanıamızı ricayı lüzumsuz <ıdcletmiyo· ruz. .... Fırkamız tarafından Anadolu lıarekatına yardım olmak üzere teşkilinden evvelce malumat verdiğimiz Türk Kızıl Alayı, merkezi heyet azasından Mehmet Emin yoldaşın kumandası altında, takriben üç hafta evvel Nahçıvan tarikiyle Kazını Karabekır Paşa emrine girmek üzere goııderılmiş ıse de bu sırada Şark Cephesinin tecavüze geçmesi, Taşnaklann Nahçivan yolunu kapatmalarına sebep olarak, askerin Anadolu'ya is'alı münkün olınamıştır; ancak alayımız Kerüsid'den başlayarak Pazarçayı 'na doğru yaptığı harekat muvaffakıyetle neticelenmış ve düşman kuvvetleriııııı buyük zayıahna sebebıyet vermıştir.
TKP Merkez Heyetı Reisı: Mustafa Suphı K.fıtibı: Ethem Nejat Kasım ı 920 Baku (Aktaran: Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar, Cıl t: ı, Sayfa: 339·40) Kom iııter
v e Kem al istl er
Kominter'in ya da Bolşevıkler'ı n Kerııalist ler'le ilişkisini iki ayn açıdan taıtışmak gere· kiyor. Birinci nokta, Kemalistler'in yürütmüş ı-;
Komünist Z~min
oldlığu savaşı n karakterine ilşiki n tanımla ına; ikinci nokta ise, Kemalıstler'in Bolşevik l<;r tar<ıfından ut.:~teklennıesinın maksadıdı r.
Komintern,
Kem al istler'in
yürütmüş
olduğu savaş ı n asıl tanım lamıştı ?
Konı ıntern, Kemalis!ler'ın yürüttüğü savaşı
tereddütsüz bır biçımde, "antiemperyalist" ve antisomürgcci" karekterde bır "Ulusal Kurtuluş Savaşı" olarak tanımlamıştır. Komintern'ın ilk yanılgısı buradadır; yanlış politika ve strateıilerin birçoğuna yol açan, Kemalistler'ın
yürüttüğü
savaşın
karekterine ilişkin bu yanılgı olmuştur. Kemalistler önderliğinde yürütülen savaşın neden ulusal bir nıtelık taşımadığını, taşı yamayacağını ve paylaşım savaşından baş ka bir şey olmadığını yukarıdaki bölümlerde ızah etmıştik. Onun için bu meseleye burada yenıden girmeden, Kemalistler'in desceklenmesınin maksadına geçiyoruz. Kemalistler'in Konıintern tarafından desteklenmesin in maksadı neydi? Kemalistler'in Komintern tarafından destek· lenmesinin maksadı, muhakkaktır ki Sovyetler Birliği'nin güvenliğiydi. Yani sözkonusu olan destek bir ilkenin sonucu değil, somut çıkarları n somıcuydu. Oysa komünistler ukısaı kurtuluş mlicadele· !erine taktiksel değil, ilkesel yaklaşı rla r, ezi· len ul usaların başkaldırısını meşru kabul ederler ve onu desteklerler. Tabii ki Kemalistler'ııı yürüttiığu savaş bir ulusal kurtuluş savaşı değildı, ama Komintern, bu savaşı ulusal kurtuluş savaşı olarak mütalaa edi· yordu; dolayıslada meseleye taktiksel yaklaşması başlı başına bir ilkesizlikiir. Ne yazık ki Komıntern hu ilkesizliğini yalnızca Kcmalistler1c olan ılışkide değil, sömürge· !erdeki devrimci ve antıempcryalist güçlerle olan ilişkılcrde de sürdürdu. Komintern bu· nunla da yetiı~mcyıp, TKP'nin Kemalist hareketın programı içın, kendi programından ve ilkelerinden vazgeçrncsinı bır erdem ola· rak savıJnabilmıştır. Bu son noktaya brnek olması bakımından Komıntcrn'ın V!. Kongresi'nde "Aııktıra Millı Hukümcti" eleştirilir· ken sarfedilcıı şu sözle!' oldukça ılginçtir:
1:\
"TKP, çalışan kitlelerin emperyalizme karşı müetıdclelerinde burjuva hüküınetini des teklemiştir. TKP, ortak düşman karşısınd<ı kendi program ve ilkelerinden özveride bu· lunmaya dahi hazır olduğunu kanıtlamıştır." (Bulletin of the !V'th Congress of the Communıst lnternatıonal, Sayı 20, Mokova, Kasım
1922}
Halbtı ki, Komintern'in il. Kongresi'nde ko-
münistlerin, sömürgelerdeki burjuva bağım sızlık hareketleri ile olması gereken ilişkisi net bir bıçimde belirlenmışti. Komintern'ın il. Kongresi'nde şöyle deniliyordu: "Biz komünistler, sömürgelerdeki burjuva bağımsıılık hareketlenni, eğer gerçekten devrimci iseler ve sömürge yöneticiler köy· lüleri ve sömürülen kitleleri devrimci bir ruhla eğitme ve örgütleme çalışmalarımızı engellemedikleri zaman desteklemeliyiz ve destekleyeceğiz. Eğer bu koşullar yoksa, bu ülkelerin komünistleri reformist burjuvaziye karşı da mücadele etmelidirler." (Fernando Claudın, Korninten'den Kominform'a, Cilt 1, s. 331) Biz, il. Kongre'de alınan bu kararın Komintern'in genel anlayışıyla çelişki arzettiğini düşün üyoruz. Fakat tartıştığımı z nokta bu değil. Tartıştığımız nokta, Kom intenı "i n kendi kararlarına ne kadar bağlı kalıp kalmadığıdır ve görüyoruz ki, alı· nan kararlar ve belirlenen ilkeler bir kenara itilmiştir. Komünistler, Türkiye' de olduğu gibi milli burjuva önderlıldere tabi kı lınmış, milli burjuvazinin komünistleri katletmesine seyirci kahnmış ~ ~~ ve bütün bunlara rağmen burjuva güçlerle ikili ilişki· ler devam etmiş· tir. Once, "'kurtu· luş hareketlerini antiemperyalist oldukları" gerek· çesıyle emperya· !'Jll liznıc karşı destekleyen Komintern, daha sonraki yıllcırda, yani emperyalizmle diyalog içerisine gı rdiği yıllarda, ya bu hareketlerle ilişkisıni kesmiş
mm
Komünist Z emin
ya da bu hareketlerle emperyalist güçlerin belirlediği çerçevede ilişki ku rmuştur. Başlangıçta ulusal menşeli hareketleri ,.em· peryaliımıe çatışıyorlar" diye destekleyen, hatta ve hatta bu hareketlerle ı 920 yılında Bakı'.ı'da "Bırınci Doğu i lalkları Kurultayı"nı düzenleyıp, ortak bir cephe örgütleyen ve bu yolla Empeıyalist güçleri kuşatmayı planl<ıyan Komıntern, Emperyalist güçlerle ilışki kurduğu olc;üde bu projesinden ımtina etmiş ve "Birincı Doğu Halkları Kurultayı"nda alınan kararları hasıraltı ederek, adeta bu "Kurultay"ı ııapılmanıış kabul et· miştir.
"Tıcaret Anlaşması"
olmadığını anlamaya
yetiyor: "Her ikı taraf karsı tarafa karşı di.ışnıcınca hareket ve teşebbüslerden ve kendr sınıı ları dışında sırasıyla, İngılız Imµaratorfuğu ve Rus Sovyet Cumhurıyetı kurumlarına karşı doğrudan veya resmi propagilnda yapmaktan kaçınır ve daha ozeı olarak Rusya Sov· yet Huki.ımeti, başta Hındıstan ve Afganistan bağımsız devleti olmak uzere Asya halklarının hiçbırini askeri, dıplomatik veya herhangi bir eylem veya İngiliz İmpdratorlu· ğu'na karşı duşmanca eylemlere teşvik et ıııe girişıınleriııderı imtina eder." (E. H. Carr, A History of Sovıet Russıa, The Bolslıevik Revolution 1917- 1923, cılt l, s.
269.)
Kominten bununla da yetinmemiş, Doğu'dal<i devrimcı hareketleri yalnız bırakmış ve Doğu'daki devnınci hareketlerin tiranlar tarafından boğazlanmasına seyirci kalmıştır. Bu politıka ve strateji değişikliğinin nedeni, emperyalizmle gırilen konsesüs sürecine girilmiş olmasıdır. Bu sürecin en önemli <ırı· !aşmalarından birisi ise, Bolşeviklr:r'in ingi· lizler'le yapmış olduğu ticaret ar.laşıııasıdır. Bu ıınlaşnıa, kayıtlara her ne kadar .. Tica· ret Anlaşması" olara k geçse de, ilynı zamanda siyasi bir an l;ışrnaydı. ingilizlc(IC yapılan anlaşmada yr.r illan aşğıd.:ıl<i paragraf, c:ınıaşmnn ın yalnızca bir
İngiltere ile yapıları bu an laşmadan sonra bu kez de İran ıre bir anlaşma yapıld ı, çünkü İngiltere ile yapılan anlaşmada Sovyetler Birliği'nin irar,.daıı da elini çekmesi isteniyordu. İran ile yapılan anlaşmanın hemen akabin· de Sovyet Devleti, Gilan'daki komünist ayaklanmaya verdiği d esteği geri çekti ve bu tavrıyla İran yönetiminin GıJan'daki ko · nıünist ayaklanmayı ezmesıne destek sunmuş oldu. Gilan'daki komunist ayaklanmayı ezen İran y<inetimı, bu ke~ hiç zaman kayhctmedeıı Sııııko liderliğindeki Kürt ayaklanmasını ezdı. Kesın olan şudur kı, Komınıern, dolayı sıyla da Sovyet Devletı, Doğu Kurdıstan, İran, Hindıstan ve Afganıstan gıbı ülkelerdeki devrımcı veya ulusal kuııuluş mücadelelerine Sovyetler Bırlığı'nm güvenliğı açı sından yaklaştıgı gıbi, ilişkiye
Kemalıstler1e olcııı
maksatla yaklaşmıştır. Kornıntern, "Emperyalizmden bağımsız bir Turk Devletı'nden yancı olurken, bunu tade
aynı
ınanıen Sovyetıer Birliğı'nın guvcnlıgı ıçiıı ıs
tiyordu. Zamanın Sovyetlcr Bırliğı dışişleri komısen Çiçeriıı'ın !.ozan göruşmelcrınde Lord Curzoıı'a söyledıklcriyle, Sovyctlcr Birliğin i'nın niyetini açıkça ortaya koymaktadır :
"İngili7. muhafa7.akSrlığın ırı en iyi gelenekleri, Rus ve İngiliz ııi.ıfu7. bölgelr.ri arasın<la bir ara d~ıvar örrnckı ir. Biz de şi mdi Türk halkınırı özgürlüğü ve cgeınenliğı <emeli
Komjjnisj~emin
üzerine bu duvarı dayandırarak aynı şeyi önermeliyiz. Türkiye'nin bağımsız varlığı ile barışı da garantı altına alacak oıan, ıırıLdk bir ara duvarıdır. Yakın Doğu'cla bir barış durumunun tek ve sürekli tecnelı, Türkiye'nin özgürl üğü ve egemenlığıdır . " (S.L. Meray, Lozan Barış Konferansı, 11. Ta kım, ı. cılt, s. 151-152.) öncelerı, yani emperyalist ülkelerle sıcak çatışma içinde olduğu dönemde İran ve Hindistan gibi yerlerdekı devrimci hareketleri desteklemiş; emperyalist devletlerle uzlaşma arayışına gırdiği ve uzlaştığı ölçüde devrimci ııcreket· ıere verdiği desteği çekmiştir. Daha açık ifade edecek olursak, emperyalist devletler· le çatışırken de, emperyalistlerle uzlaşırken de devrimcı ve ulusal kurtuluş hareketlerini araç olarak k<ıllanmıştır . Bu anlayış, daha sonraki yıllarda ise Sov· yetler Birliği'nın bütı.in tarıhi boyunca de· ğişnıeyen sıyaseti olmuştur. Yani bu siyaset, Stalinist bürokrasinin iktıclara egemen olmasıyle değil, bızzat Lenin ve Troçki'nin Sovyetler Birliği siyasetine egemen oldukla-
özcesi; SOvyet Devleti,
ve yalnızca bürokrasinin çıkarlarını korumak için bu suçları işledi" diye itiraz edebilir. B;; itirazı biz de doğru kilbul edebiliriz, yani Le· nin ve Troçki'nin nıaksatlarının Sovyet Bü· rokra sisi'nin çıkarları nı savunmak gibi bir kaygıyla harek etmediklerini kabul edebili· riz. Ama bu, yine de onların liderliğ ınde iş· ıenen suçu ortadan kaldırmaz. Lenin ve Troçki'nin niyetleri ne olursa olsun, bu onla· ra, Rus Devrimi'nin çıkarları uğruna başka devrimler ve •tıağımsızlıkçı" hareketler karşısında suç işleme hakkını vermez. • :':ı '
'
···-~·~'. ~~ · ; '(; 2,t........
~;
t.~·
rı yıllarda oluşm<ıştur.
N asıl ki Lenin ve Troçki döneminde Sovyet· lcr Birliği'nin çıkarları için Do(ju'daki devrimci hareketlere ve Lılusal kurtul uş hare-
ketlerine sırt çevrilmiş, komünistlerin bur· juva önderliklerin programına tabi olması istenmişse, Stalin döneminde de herşey Sovyet Devleti'nin (bürokrasinin) çıkarlarına kLırban edilm iştir.
Lenin ve Troçkı gibi Stalin de, bütün yapı lanların "Sovyet Devleti'nin bekaası ve düıı ya devriminin yüce çıkarları" için yapıldığını söylüyordu. Çin'de komünistler Komingtang'a katılmaya zorlanarak yüzbınlerce devrımcinin ve emekçinin katledilmesi; ispanya, İtalya, Yunanistan dev· rimlerinın boğulması; ingıltere ve Fransa gibi ülkelerdeki işçi sınıfının kontrol altında tutularak devrimcı bir rol oynamasının en· gellenmesi tanı da bu şekilde, yani "Sovyet Devlctin'nin bckaası ve dünya dcvrıminin yüce çıkarları"nın bir gereği olarak açıklar11 · yordu. Şiındi birılcrı, ·'Ama Lcnın ve Troçki bütün bu suçlan Sovyet Devleti'ni ve onda vücut bul<ın dünya dcvrımınin çıkarlarını korumak için işlediler, Stalin ise, yalnızca
2CI
Aynı şekilde, Lenin ve Troçki'nin niyetleri ne
olursa olsun, bu onlara dünya devriminin çıkarların ın nerede ve nede old uğu nokta· sında tek başları na karar verme hakkını da vermez. Bu tür durumlarda onemli olan niyet değ il, yapılanın ne anlama geldiği ve yol açtığı sonuçlardır.
6olşevik önderliğin dış siyasetine yön veren
anlayış, elbette iç siyasette de karşılığını
bulacaktı, buldu da. iç savaş döneminde ülkedeki ve parti içindeki muhalefet yasak· lanmış, yine aynı şekilde işçi grevleri yasak· lanmış, grevci işçilere karşı zor kullanılmıştı. Gerçi Lenin ve T rcçki, bu yapılanları devrı nıin ilkelerine ihanet olar ak mütalaa etmiş ve yapılanları teorileştirmeye kalkışmamış· ıardı. Ama bu, işlenen suçu ve suçun yol açtığı sonuçları oıwdan kaldırmanıaz. Mak· sat ne olursa olsun, Bolşevik Paıti, gcçicı bir süre için bile olsa kendisini kitlelerin yerme koymuş ve kitlelere rağmen "kit lelerin iyiliği için" kitleleri baskı altına almıştır.
Komünist Zemin
Stalin döneminde ise, Lenin ve Troçki döneminde "geçici tedbir" diye başvurulan yöııternıer teorile~tirilmış ve kalıcı hale getirilınıştir. Tabiı
ki Troçki ve Lenin, suç ışlcdiklerının bilincindeydiler ve butün bunları yaptıkla· nnda kendi iktidarlarını korumak için değil, Sovyet Devrimi'ni savunmak için yaptıkları nı belırtıyorlardı; şuplıesız ki bu konuda S<ımimiydıler. Ama bu, onları anlamamızı, onlara kak vermeınizı gerektirmez; kıtlclc· rin yerine şahısları ya da örgüt-parti vb. ku· rurnları koyarak, kitlelere rağmen ve kitleler adına yapılanları anlamak ve yapılana anla yış göstermek hiçbır koşulda mllmkun de· ğildir.
melcri ancak ve ancak, bütün tarihsel, ideolojik ve politik referanslarıyla yü7.leşmeleriy ıe mümkündür. Komunizm düşüncesinin ve bu düşünceyi klavuz edinmiş komünıstlerin dcvrrmcı anlamda varlıklarını siırdürebilme· leı ıııl n tek yolu budur. Marksizm'in yüz elli senelik tarihine geriye doğru bir yolculuk yapıp, bu yokı sonuna k<ıdar gıdcbilmek ve hakikate, yani devrimci . olana ulaşabilmenin yolu ise, bu yolculuk ta kaybolmayı giıze almaktan geçnıcktcdır. Kornunist bir dunya kurmak iddiasında olanlar, bugüne kadar ve bugün bunu yapmak yerine, kendi gerçeklerini haklı çı · karmak ya da yalnızca karşı olduklarını mahküm etmek kaygısıyla hareket etmişler, etmektedirler. Günümüzde komünızim dü· şüncesi burjuva egemen liği karşısıncıa yıkı cıl ığını yiti rmiş, daha da kötüsü, kapitalist sistemi yedekleyen bir güce dönüştürül· müştür. Komünist düşünce ve eylemin ilk olmazsa olmazı, kapitalist dünya sistemini yerle bir etmek olması gerekirken, günü müzde komünist düşünceyi kılavuz edindiğini iddia edenler, komünizm adı na kapitalist dünya sistemini tamir etmeye soyunmuş durumdadırlar.
·~·· _;
.:· -" '" " : lY':~
_;~~;. - ...... •'
··\·: ~
~
ki Stalin de işlediği bütün suçları ve cinayetleri, "Sovyet Devrimi'nin çıkarları için" yaptığını söylüyor, "iktidarı kitlelerin çıkaıiarını korumak ıçin kıtleler adına elinde Kaldı
tuttuğunu" soylüyordıı."
Bu durumda biz, arka plandaki maksattan yola çıkarak meseleyi nıütalaa edemeyiz; bizim çıkış noktamız nıyetler değil, yapıla · nın neye hıznıct etııği ve neye yol açtığıdır. Sonsöz ya da İlksöz Yerine Komünist bir dünya kurmak için savı:ışan ve bu uğurda savaşmayı birıcik politik varlık sebebı olarak kabul eden komünıstlerın, komllnist aıılamda varlıklarını sürdurebil·
Gerçek olan şudur ki, nasıl, yeryüzü yaşa · nımın deva mı kapitalist dünya sisteminin yıkılmasına bağlıysa; nasıl, konıü ni ?-min il· kelerine sıkı sıkıya bağlı devrimcı bir dünya partisinin inşası, kapitalıst dünya sistemini imha edebilmenin olmazsa olmazı ise; aynı şekilde, komünist hareketin tarihi ile hesap· laşma k ta, her iki misyomı yerine getirebil· menin olmazsa olmazıd ır. Yüz elli sene evvel Komünist Manifesto'da ilan edilen, Paris Konıümi ve 1917 Ekim Devrimi ile yeryüzüne indirilen özgt.iı'llık düşüne bağl ı komünistler için bu uğurda mü· cadcle etmek politik bir var ol uş ya da yol< oluş meselesidir. Komünizm düşüncesinin ve eyleminın varh· ğı, bu yönde bir irade ortaya koymaya bağ lıdı r. ~1enüz hiçbir şeye geç kal ın111amıştır ama bu, daha t üketilecek zaman, oya lan ıfa· cak mecralar ve henüz kaybedecek çok za n'"" olduğu anlamına da gelmemelidir.
'l j
Komün ist
Z~min
19 20 Yı la nd a Baku 'da Toplanan Birinci Doğu Halkları Kurultayı'nın "Avrupa, Amerika ve Japonya işçilerine Çağrısı" Üzerine Uzunca Bir Dipnot: "Birinci Doğu Hal kları Kurul tayı"nın Avrupa. Ameri ka ve Japonya işçileri ne çağrısını sunarken birkaç noktaya değinmek ıstiyaruz .
Birinci nokta: Kongre tuta naklar ı nı n Türkçe b-Osımı 1975 y ılı nda " Boku 1920, Bir inci Doğu Halkları Kurultay ı" başlığıyla Koral Yayınları taraf ından
a) · Mezopotamya'da Bri tonya lı kapitalistler 8000 Hintli asker t utuyorlar , Amritsar'daki ku rbanların kardeş lerini ve onları Araplara zorla boyun eğdi rmek için kullanıyo rlar ki böylece Arap ları t ek zenginliklerinden. Musul petr ollerinden mahrum edebilsinler."
yayı nlanır. Doğu
Hal klar ı
Kongresi'nin " Avrupa, Amerika ve Japon İşçilerine Çağrıs ı " , emperyalist ülkelerin i şçi sı n ı f larının durumunun gayet doğru olarak saptandığı bu belge Türkçeye çevr ide yer olmamı ştır. Bu belge kasıtl ı olarak sansür ed i lmiş tir, çünkü Kurult ay sonras ı süreçte SSCB emperyulistlerle anlaşmalar imzalamaya baş lam ı ştı. Bu anlaşma l arda emperyalistlerin birinci şartı , Sovyet ler Birl iği'nin sömürgelerdeki devrimleri kı şkırtmak t an vazgeçmesiydi. Bundan do layıdır ki gerek Komintern'in II. Kongresi'nde gerek "Birinc i Doğu Halkları Kurultayı'nda benimsenen kimi tezler ve stratejiler alelacele hasıraltı edildi. Haliyle Kurultay' ın Batılı işçil ere Çağ rıs ı do bu sureçten nasibini almış oldu. İkinci nokta: Çağrı met ninde yar alan
kimi
böH.ımlere it i raz lar ımı zla
İtiraz etti ğımi z bolümler
"
ilgilidir.
şunlardır:
b) İzmir'de Br itanyal ı kapit alistlerin tuttuğu Yunan askerler i çılgı na dönmüş b ir vaziyet t e Tür kler i katlediyorlar. Güney Anodolu'do Fransız süngüsü hüküm sürüyor . Sur iye'de Fransı z generalinin çi zmel eri , Suriye bağı msı ılığını n yeni ku rulmuş ya p ı sı n ı yerle bir etti. Birinci bölüme ili şk i n i ti raz ı mız şudu r; Çağrı metninde ifade edi ld iği gibi Musul. Arap toprağ ı değil. Kürt top rağı d ı r, bu gerçeğin teslim edilmesi gerekmektedir. İkinci bölüme ilişki n i t irazımız ise şu
dur; İzmir'deki Yunan askerlerinin İn gilizlerin paralı askeri olarak sunulup. kat liamcı ilan edilmeleri, resmi Kemalist anlayı şa aittir . Kurul tay'ı n bu res· mi tezi referans olarak olmasının nedeni . Kemol iım'e devrimci bir paye biçmesi ve Kemalistlerin yürütt üğü
Kol!'Ül'1_i_şt
savaş ı
bir "Kur tuluş Savaşı" olarak müt,ılaa etmesiyle alaka l ıdır. Keza, daha önce leri Osmanlını n i şgali al t ın dayken, İmparatorluğun yenilmesinin akabinde Fransı z ları n i şgaline uğrayan toprakların, yani Kürtlere. Ermenilere ve Süryanilere ait toprakların, "Türkiye'nin bir parças ı olarak görülerek "Güney Anadolu" diye tanımlanmasının nedeni de aynıdır. Yani bu savaşta gerek Komintern gerek Komintern'in önderlik ettiği " Doğu Halkları Kur ultayı" var olan savaşta yalnızca Fr ansı z lar ve İngil i zler karşıs ında değil, Er meniler, Kürtler ve Süryaniler kar ş ı sı nda da Kemalistler den yanad ı r. Dolctyı s ıyla do bu durum Çağrı met ninin diline de ya ns ı mış tı r. Büt ün bunlar a rağmen Kurultoy'ı n yapmı ş olduğu bu Çağrı . komünistler tarafı ndan sahiplenilmeye değer devrimci bir nitelik taş ı ma k tad ı r Kurultay taraf ı ndan yapıl an bu Çağrı, Komintern'in I I. Kongr esi'nde a l ınan kimi kararları nı n izini ta <ı ma k tadı r. Bilindioi oibi, Kurultay'dan bir haft a gibi kısa bir süre önce yap ı lmış olan Komintern'in II. Kongresi'nde. komünist hareketin ta r ihinde ilk kez Bat ı işç i sınıfına yükle "
J
J
Zemin
nen devrimci misyondan vazgeçilmiş, daha önceleri dünya devriminin ve dünya yoksullar ın ın kaderi Batı işçi sı nıfına bağlanırken. bu Kongre'de, dlın ya yoksulları devrim yapmadan Batı işçi s ını fının devrimci bir rol oynayamayacağı belirtilmiş, adeta Batı işçi s ı nı fının tarihsel olarak devrimci bir rol oynayabilmesi yoksul dünya işçi s ı nıfının vereceği devrimci mücadeleye endeks lenmişti r. Bu, onemli bir adımdı ve klasik Marksizm'in Batı'ya ve Ba t ı işç i sını fına yüklemiş o lduğu 'öncü' rolün reddi demekti. Deha sonr aki yı l larda Komint ern'in I I. Kongresi'nde al ı nan bu kara r ve " Bir inci Doğu Ha lkları Kurultayı" taraf ı nda n Batıl ı işçilere yapı lan çağrı da or taya konulan anlayış hası ra l t ı ed i l m iş olsa da, gerek Komintern'in I I . Kongre karar larına. gerek Kuru ltay kararlarına yans ı yan Batı işçi sı nıfına i li şki n t espi t . Komünist ler açıs ı ndan gün yü züne ç ı karılması ve gerisine dü şü l memesi gereken bir mevzi ni t eliğindedir .
Komünist Zemin Mayıs
2007
' ''
Komüni st Zemin
Birinci Doğu Halkları Kurultayı'nın Avrupa, Amerika ve Japonya İşçilerine Çağrısı: l:Jrıtanya, Amerika, Fı ansa, İtalya, Japonya,
ıdi.
ve diğer ülkelerin işçileri! emci<çi milyonların temsilcilerinin $CSıni duyun! Asya ve Afrika'nın csır!eştirilmiş ülkelerin· dl.'n. Türkiye'der., Jran'dan, Çin'den, Mıw'dan, Afganıstan'dan, Buhara'dan ve Khiva'dan yükselerek size seslenen acı dolu sesi dinleyin• Yıllardır, onyıllard ır sessiz kaldık. Sesimizi duymtıdıııız; size kimse biz· den, nasıl yaşadığınıızclan, sizin de efendileriniz olanların hakimiyeti altındtı nasıl ıstı ı ap çektiğimizden söz eLmcdi. Efcndılcıiniz, Avrupalı ve Amerikalı fabrika s<ıhıplcri, tüccarlar, generaller ve bürokrat· tar, barış dolu kiıylerımı;e ve şehirlerimize ıorla girdi, buraları y(ızyıllarca talan etti, emeğimizle yarattığımız herşeyi eli mız den alarak Avnıpa'ya gönderdi ve böylece kendi hayatlarını ve kendi evlerini, bizlerin ellerimizle ve eskilere dayanan kültürümüzle yarattıklarımızla bezediler. Onlar, bizleri esirleştırdıler. Eskiden kendi zengınlerimize, toprak sahiplerimize, esir
kendi içimizden çıkan ve bizleri esir edenleri desteklediler, bizleri göıetinı altında tutnı?.· lan için onları bekçi köpeğı olarak tuttular. Ancak yerel yönetıciniıı kamçısı kafi gelnıedığınde, sılahlannı giırıdererck iilke! · erımizın bağımsızlıklarını yıktılaı, ülke!· erirnızı kendi hukuklarına ve yoncticilcrine tabi kıldılar, ve bizl erı kelimenin tam anlamıyla esir ettiler. Kendı koloni yönetimlerinin bi;.leri ilerideki bağımsızl ık için cği~ tiğini söylediler; ancak Doğu'da emekçiler arasında bilginin yayılmasını engellemek içın herşcydcn daha çok çaba S<ırf ettiler Bızler ıçin yeterince hapishaneleri ve kışla· lan vardı; ancak Asya'dakı çocukların beyaz adamların büyük ve gLizel keşıflerını öğre· nebileceğı okullar inşa etmedil er. Aşağı ırk· lar olduğumuzu soyleyerek bizleri hor gördüler; beyaz adamların seyahat ettiği tren vagonlarında onlarla beraber seyahcıt etmemizi ı•asakladılar; beyaz insanların yaşadığı mahallelerde onlarla beraber yaşamamızı ya da onlarla aynı masadö yemek yememizi engelledıler. Bizlerin yaralarını görmedıniz; acı ve dert dolu şarkılarımızı duymadınız; size baskı yapanlar bizlerin halk değil suru olduğunu soylediğinde onlara i nanoı rıız. Kapitalistlerin köpeği olan sizler, bizleri kendi köpeğiniz gibi gördünüz. Çinli ve Japon köylüler, SiLin kapitalistleriniz tarafındaıı köylerinden zorla çıkarıldıklarında ve bir parça ekmek arayışı içinde ülkenize geldıklenrıde, köylülere karşı protestolar düzenledınız. Onlara kardeşçe yaklaşıp ortak kurtuluş mucadelesirıde sizlerle beraber r.asrl sava· şabileceklerini öğretmek ycriııc, bizleri ca· hillikle suçladınız, lıayatıarınızdan uzak· ıaştırdınız, sendikalarırıııa üye olmamıza izin vermediniz. Sosyalist partiler kurduğunlızu, uluslararası ışçı bırlığı kurduğunuzu duyduk, ancak bu partiler ve Eı1terııasyonal bı7.ler icin yalnızca
/\lın<ınyil
Ooğu'daki
sahıpferimize, sultanlarımıza. enıirlerınıize, tıanlarınırza
ver mel<
ve
zonında
maharajalarımrıa idık,
sahıplerinin kamçıları
haraç esir dövüyor.
şırndi Avrupalı
da sırtımızı Avrupalı kapitalistlerin plantasyonlarınd3 çalışmaya zorlandık. Pirinç, çay, şeker, lütün ve kauçuğun fiyatlarının onların istedığı kadaı düşük olalıilrncsi için ter dök· ınemiz gerekti. Çocuklarımız tutsak olarak duğdular ve öldüler. Çıkarlanna u~1gun oldugu takdırde, patronlannrz ve patronlarımız, anneyi cocuğundan, karıyı ko· casından ayırdılar , bır ulkeden bir başka ülkeye sü:·üklediler. $17.lcrc, bizlerin ülkeler· inde .t\vrupa'nın lıilgi ve bilimini yaydıklarını söylediler; oysa ki onlar aslında, Asyalı ve Mrıkalı esirler kalplerındeki acı kabardığı za'lıan katlanılmaz hayatlarını kolayca unut3bılsınlcr ve kendılerını esır alanlara karşı zıncırle:ımiş clleıı:ıı kaldırmaya cesaret cdcnıesinter dıye afyon v(' votka yaymakta ~~
Patronlarınız,
ketımelerd~n
Avrupalı
ibarettı:
kilpıtalistler,
Brıtilm-.::iı~:.:c
t;iılerı
K9münist Zemin
r
Hindistan şehirlerini n sokaklarında vurduğu zaman, Avrupalı kapıtalıstlerin birleşmiş güçleri bizleri Pekin'de vurduğunda, Filipirıler'de ekmek talebimiz Amerikal ı kapi· talistler tarafından kurşunla cevaplandığında, partilerın ve Erııernasyo· nal'in temsılcilerini aramızda görmedik. Ve tüm dünyanın emekçilerinin birleşmesini yürekten isteyenlcrimız, sizin Enternasyo· nal'inizin eşiğinde durup parmaklıklar aras· ından oları biteni izlediğinde, sizlerin bizleri ancak söylemde eşitleri olarak kabul et· tiğinizi ve aslında bizlerin sizler tarafından sadece aşağı ırktan halklar olarak görüldüğümüzü fark ettiler. Büyük katl iam altı yıl önce başladı. Tüm dünyanın kapitalistleri, hangisinin daha çok esıre sahip olduğu, hangisinin Asya ve Af· rika'da daha çek toprağa sahip olacağ ı konusunda kendi aralarında çekiştiler. Sizler, Avrupa ve Amerika işçileri, bu hır· sızların savaşını kendi savaşınız olarak gördünüz: kendi ülkenizin bağımsızlığı için bir savaş. Oysa ki bu ülkelerin herhangi bir parçası bile size ait değildi, terinizle ıslat· tığınız ülke size değil, sizi sömürenlere, pa· tronla rınıza aitti. Fabrika sahiplerine ve bankerlere bu savaşta bizim de yer almamız için yardım ettiniz, ama bu savaş hem size hem de bize karşı yürütülen bir sa· vaştı. Avrupalı askerlerin süngüleri, Faslı ve Cezayirli köylüleri Flandra, Normandiya ve Champagne topraklarında kurşunlardan, soğuktan ve hastalıktan ölmeye, Hindistan köylülerini Mezopotamya ve Arabistan çöllerinin kumlarında can vermeye, ve tarım işçilerini Britanya'nın Türklere karşı savaşan askeri gücünün vahşeti ıçinde ağır şartlarda
çalışmaya
zorladı.
Hindistanlı
köylüleri, yük taşıyan develer gibi, Mezopo· tamya'daki beyaz Britanya askerleri için sırtlarında şarapnel taşımak zorunda bırak· tılar. Avrupalı kapi talistlerin al tınları için Çinli ve Hindiçinli işçiler, ateş kasırgası altında, içinde ölünen siperler kazmak ve sizleri öldüren şarapnelleri üretmek için sı· lah fabrikalarında yorgunluktan tükenene dek çalışmak üzere Rusya ve Fransa'ya sa· tıldılar. Kanımız
ve terimiz,
sizınkılerle aynı akıntıda
birleşti ; ama savaş meydanlarında karanlığında ölürken ve vatan
gecenin hasreti
bile, beyaz olmayan adam sizlerin gibi değıl, vahşi bir esir gıbi görüldü, olumü için ne bir kez iç çekildi ne de bir damla yaş döküldü. Ancak ev· !erimizde, ırmakların, denizlerin "e dağların gerisınde, vefat eden kocaların karıları ve vefat eden babaların çocukları, evlerinın di· rekleri için, kaybettikleri insanlar için gözyaşı döktüler. Savaş bitti, ve şimdi sızlerin ve bizlerin efendileri, bu savaşı adalet, demokrasi ve baskı altındaki halkların kurtu luşu kisvesi altında yürütenler, maskelerini çıkarıp attı· lar. Hındistan şehirlerinde, süngü, kılıç ve makineli tüfek hükum sü rüyor . Amritsar'da General Dyer barış dolu Hindistan vatan· daşlarını makineli tüfekle vurabiliyor ve onlara karınlarının üzerinde sürünmelerini emredebiliyor. Ama Britaııya Parlamen· tosu'nda hiç bir işçi milletvekili bu katilin darağacına gönderilmesi talebinde bulun· muyor. Mezopotaınya'da Britanyalı kapitalistler 8000 Hintli asker tutuyorlar, Amritsar'daki kurbanların kardeşl erini; ve onları Araplar'a zorla boyun eğdirmek için kullanıyorlar ki böylece Arapla r'ı tek zenginliklerinden, Musul petrollerinden mahrum edebilsinler. i zmir'de Britanyalı kapitalistlerin tuttuğu Yunan askerleri çılgına dönmüş bir vazi· yette Tü rkleri katl edıyorlar. Güney Anadolu'da Fransı z süngüsü hüküm sürüyor. Suriye'de Fransız generalinin çiz· meleri, Suriye bağımsızlığının yeni kurulmuş yapısını yerle bir etti. İki milyon pound ster· line Britaııya hükümeti i ran'daki hainlerden iran'ın bağımsızlığını satın aldı, böylece bu ülkeyi İranlı ve Rus işçilerine karşı Britanya kapitalinin kalesi yaptı. Cezayir'de, Trablusşam'da ve Annam'da, Fransız generallerinin gücü, savaş öncesinde olduğu gibi, hala et· kili. Kuzey Çin'de ve Kore'de, Japon jan· darnıalar ve yetkililer görev yapıyor, ve özgürlllğü düşünmeye cesaret eden herkesi ya vuruyor ya da asıyorlar. Bu savaşta dökülen Asyalı ve Afrikalı ıŞÇi ve köylülerın kanlarıyla bir hürriyet ağacı deği l, hümyet için savaşanları asmak üzere daragaçları büyüyor. Ancak darağaçlannın çatırtısı ve kamçı dar· belerıyle inleyenlerin seslerıni n arasından yeni çığ lıklar yükseliyor, kendilerini esirçekerkeıı
kardeşi
...
,
Komünist Zemin leşti renlcre karşı ellerincle silatılarıyla ayak·
!anan işçilerin sesini duyuyoruz, ayaklanan Rus işçıleri 'li n ve köylülerinin oluşturcluğu Kızı! Ordu'nu ıı toplarıııclcın çıkan kükremeyi işi tiyoruz . Rus kapi t<ılistlerıni ve toprak sahiplerıni yendiklerinı duyuyoruz ve kal· bimizde büyük bır sevinç büyüyor; aşağı · lanan ve hakcırete uğrayan emekçilerin, bağ ımlılığa son verecek, emeğin ve özgür· lüğün hükümranlığını kuracak güce sahip olduklarından giderek daha da emin oluy· oruz. Rus işçileri ve koylüleri tarafından yürütülen bu adil savaşta, silahların gürlemeleri arasından sizin sesinizi, Almanya, Avusturya ve Macaristan işçilerinin seslerini du~tuyoruz. Silahları elinize aldığınızı, sizin de sizleri esirleştirenlere karşı ayak· landığınızı işitiyoruz . Şu ana kadar düş manlarınızın size üstün geldiğini bilsek dahi, eninde sonunda zaferin sizin ola· cağından eminiz. !talya şehirlerinden, İt· alyan kapitalist çetelerinin süngüleriyle çarpışan binlerce işçınin sesinin yükseldiğini duyuyoruz. i şçilerin öfkesinden korkan ve kalplerindeki bu korkuyla titreyen Fransız zenginlerinin kurduğu hüküınetin hapishanelere attığı Fransız
işçilerini n pa rmaklıkl<ır arasından gelen sesini işi tiyoruz. Britanya işçi lerinin denizinden yükselen dalgaların Britanya kapitalizminin kalesini, o i nsanları boğan, dünyayı soyan ve barış dolu hayatları
söndüren kapitalizmin kalesini dövdüğünü duyuyoruz! Bu sesleri derin bir keyifle dinli· yor, ilhanı a lıyoruz, ve içimizde, bir gün çektiğimiz eziyetin sonlanacağına , mücadelemizin sızinkiyle birleşeceğine dair bir inanç yeşeriyor. Ellerınizdeki ve ayaklarınızdaki zincirlerden kurtulurken, bizim zincirlerimizi olduğu gibi bırakmayacağınıza inanıyoruz. Her iki tarafı da daha rahat ezebilmek için beyaz işçilerı beyaz olmayan işçilerin karşısına çıkarmak isteyen efendi!· erinizin sizin akhnıza Do{ju'daki emekçilerle ilgili soktuğu hor görme fikrınden kirli bir gömlekten kurtulur gibi kurtulacağınıza inanıyoruz. Yalnızca Avrupa ve Amerika ışçi l· eri ile Asya ve Afrika'da ter dbken kitlelerin ortak zaferi şimdiye kadar bır avuç zengının hayatını daha güzel kılmak için ter dökmek zorunda kalanlara bağı msızlık getirebilir . ~()
Eğer bizleri esir ve bağımlı bırakarak sadece kendinizi özgürleştirirseniz, ertesi gün siz de ayn ı esaret ve bai'jımlıl ığa yenik düşersiniz. Çünkü bizleri zincirlenmiş bir halde ve hapishanelerde tutmak ıçin, Doğu'da ve Güney'de, hapishane bekçı leri ve iz sürmek için köpekleı bul manız gere· kecek, bizi demir bir topuğun altında tutabilmek için ordular kurmak zorunda kalacaksınız, ve general ve yöneticilerinize bize hükmetme gücünü tanımak zorunda kala· caksınız. Ve onlar, çalışmadan yaşamanın tadını almış olanlar, beyaz olmayan in· sanları kuşaklar boyu nasıl tutsak edecek· !erini öğrenmiş olarak kısa zaman sonra süngülerini sıze doğrultacak, Asya ve Afrika'da biriken zenginlik, sızı esaret günlerinize geri döndürmekte kullanılacak. Eğer şimdi bizi unutursanız, bu hatanızın sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak· sı nız, çünkü kendi ellerinizdeki zincirleri his· settiğinizde, bizim ellerimizdeki zincirleri hatırlamak için bir sebebiniz olacak. Bizim bağımsızlık mücadelemizde bize yardımcı olmadan kendinizi özgürleştirenıezsiııiz. Ülkelerimizin zenginliği, kapitalistlerin elinde sizleri de esirleştirmenin bir yoludur. Britaıı yalı kapitalist, Hintli, Mısırlı ve Türk köylüleri özgürce sömürebildiği sürece, onları soy· abildiği sürece, onları Britanya ordusuna hizmet etmeye zorlayabildiği sürece, yeterince zenginliğe ve Britanyalı işçileri baskı al tında tutabilecek yöneticilere sahip ola· caktır.
Bizim isyanımız elmadan, dünya proleter· yasının dünya kapitaline karşı zafer kazan· masın ın imkanı yoktur. Ve sizler nasıl
bizimle birleşmeden kapitalistlerin elinden iktidarı çekıp alacak güce S<lhıp değilseniz, bizler de sizinle birleşmeden bu gücü elimızde tutma imkanına sahip değiliz. Avrupa'daki kapitalist ülkeler, kendi işçileri için yiyecek, giyecek ve ayakkabi sağlay acak kadar mısır ve ham madde üretmiyor· lar. Bizim üik.elerimiı, Doğu ve Afrika ülkel· eri, mısır ve hammadde açısından zengin. Mısır ve hammadde olmazsa zaferlerinden sonra açlıktan ölecek olan işçiler, eğer Afrıka ve Asya'da ter dökenlerle birleşirlerse, eğer Afrika'da ve Asya'daki enıekçi kitlelere y<ırdırn eder, onlara inanç ve sevgi ile ılhanı verirlerse, bu maddeleri tenıın edebilirler.
~
Komünist Zemin imkan ları
sunmaktan öte bir şey ifade et· rneyecektir. Bu noktada sözü Murray 8ookchin'e bırakalım:
\
1
"ınsanlık ile doğa arasındaki çaiışma ınsan ile insan arasındakı çatışmanı n bir uzantısı· dı r . Ekoloji hareket•, türn yönleriyle tahak· küm sorununu kucaklayamadığı müddetçe, zamanımızın ekolojik krizinin kökenindeki sebeplerin ortadan kaldırılmasına yöne· lik hiçbir katkıda bLı ·
lunnıayacaktır. Eğer
ekoloji hareketi, ge· nişletilmiş bir dev· rim kavramının gerekli liği ile radikal bir şekilde uğraş· maksızın, sadece kirlilik ve [vahşi ha· yatı ] koruma kontrollerindeki reformizme • sadece 'çevrecilik'e· bağlı kalırsa, mevcut doğal ve beşeri sömürü sisteminin güvenlik supabı olarak hizmet edecektir. " (Toward an Ecoıogicaı Society, 1988, s. 43) Doğayla Ba rışık Bir Yaşam İçin Kapi· talizmin Yıkılması Yeterli midir?
Kapitalizmin yıkılması tabi ki doğayla barışık bir yaşamın ön koşuludur ama kapitalizmi yıkmak tek başına yeterli değıldir. Nitekim kapitalizmin yıkıldığı ülkelerde, örneğin Rusya'da, bunun yetmediğin i bütün sonuç· !arıyla gördük ve yaşadık. Bu da demek oluyor ki, kapitalizmi yıkmak yeterli değil· dır; bıınun yanı sıra, bu zamana kadar sa· vunula gelen, Marks'ın meşhur ilerlemeci tarih anla yışının yanı sıra, burjuvaziye "ile rici", onun sistemi olan kapitalizme de tarihsel olarak "ileri bir aşama" payesi atfe· den anlayışı ile de hesaplaşmak gerekiyor. Evet, Marks'ın " üretici güçlen ve uretinı araçlarını geliştırıyor" dıye burjuvaziye dev· rimci misyon yüklemişti.
böyle bııyurn1 uştu ve bu yol Marks'ı n izah ettiği istikanıerte yürünmeliy· di. Öyle de oldu; kapitalist üreLicı güçlerin ve üretim araçlarının gelişmedığı ülkelerde de devnmciler, "Madem buralarda kapita· lizm gelişmed i ve madem öncelikli olarak bu aşamanın geçilmesi gerekiyor, o halde biz de onu devlet eliyle kendimiz geliştirme liyiz" diyerek, devlet eliyle kapitalist geliş· meyi tamamladılar. Ve ortaya Çerııobiller, nükleer silah gücü, endüstrileşme sonucu olarak ortaya çıkan hayalet şehi rler, zehir· leı1miş toprak ve su vb. sonuçlar çıktı. Tabii ki bu son kaçınılmazdı, eğer kapitalizmin devlet gücünü yıkar, onun kültürünü red· dedip, kurmak istediğiniz toplumsal yaşama uygun bir gelişme ve üretim kı.iltürü yarat· mazsanız, olacağı budur . Eğer sorun kapitalistlerin niyetinden kaynaklanıyor olsaydı, bu durumda iyi niyetli yöneticiler yönetimi ele alıp, her şeyi toplum ve doğa yaranna geliştirebilirlerdi. Ama sorun kapitalistlerin niyetinden değil, ka pita lizmin kültüründen kaynaklanmaktadır. Onu reddetmediğin sü· rece, istemeseniz de düşmanınıza benze· meye mahkumsunuz. Örneğin; sizin niyeti· niz ne olursa olsun, nükleer enerjiyi, foSil yakı tlarını reddetmeyip, bunlara dayalı bir endüstri kuruyorsanı z; hangi maksatla olur· sa olsun, savaş sanayine sahipseniz; tekniği geliştirmekten ınsan ve doğa düşmanı ağır sanayi kurmayı anlıyorsanız, kar maksatlı değıl de insanın günlük ihtiyaçlannı esas alan bir anlayışa sahip ol manız son uçları yani doğayı ve cıoğanın bir parçası olan in· sanı tehdit etmenizi engellemeye yetmiyor. Komünist bir dünya kurmak iddiasında olanların kapitalizmi yıkmanın yanı sıra, onun kültürunü de yıkıp, kurmak istediklerı clunyaya uygun bir kültü re de ihtiyaçları ol· duğunu bilmeleri gerekiyor. Unutulmamalı · dır ki, komünist bir dünya kurmak ıçin mutlaka bu gezegene ihtıyaç var.
Marks,
' 1
Komünişy
Zemin
Devrimci Program ve Devrimci Strateji Resmi İdeoloji ve Resmi Tarihle Hesaplaşmadan Yaratılamaz Giriş: Devrimci Harekette Program ve Stratejinin Dayanakları
yalektik materyalist yöntemidir. Marks, tari· hi "tarih sınıf savaşları tarihidir" olarak ta· nımlarken, Enge:s ona "insanlığın tarıh önDünyanın bütün ülkelerinde emperyalist cesi hariç" diyerek henüz insanlığın sınıflara kapitalizme ve onun burjuva rejimlerinin bölünmemiş olduğu dönemini kastederek veçheleri olan faşist diktatörlüklere, askeri katkıda bulunuyor ve onu gelıştiriyordu. Bu diktatörlüklere, bonapanıst diktatörlüklere, anlayışından hareketle; Marksizm, onun kuBatı tipi burjuva demokrasileri- rucuları olan Marks ve Engels'in, öncelerı ne( diktatörlüklerine) vs. karşı mücadele Hegel'ci idealist felsefenin sonrada eden devrımci çevreler pr09ramlarını ve Feuerbachçı kaba materyalist felsefenin etdevrim stratejilerini içinde bulundukları ül- kisindeyken, onlarla çatışıp hesaplaşarak, kelerin siyasal rejimlerinin tarihsel gelişimi onların içinden, ama onların devrimci bir ne, devlet yapısına, uluslararası konumuna, eleştirisiı•le onlardan kopup gelişen devrimci ekonomik gelişmişlik düzeyine, sanayisine, gelenektir. ticaret hacmine, toplumsal(sınıfsal) dokusu- Marksizm, uluslararası kapitalizme karşı ka· na, militarist gücüne göre, kısacası onu, derleri birbirlerine kapsadığı alanda egemen kılan t emellerin bağlı fakat birbirin· tahliline dayanarak belirlerler. Bundan ha- den kopuk ulusal reketle de, kendi mücadele örgütlerini, işçi hareketlerini programlarını, stratejilerini, taktiklerini, yön birleştirmek ama· tem lerini ve araçlarım bu tahlillere 9öre tes- cıyla "Bütün ülkelepit eder ve egemen düzen ka rşısında ko- rin işçileri birleşin ı" numlanırlar. çağrısını yapan, sı Devrimci çevrelerin egemen sistem karşı nı f mücadelesinin sında konumlanışlarının niteliği ni belirleyen bayrağı na enter· program ve stratejileri, bağlı oldukları siya· nasyonalizm şiarını sal geleneğın ideolojik arka planı ile şekille· kazıyan ve Komünır. Ve bu kapitalizme karşı mücadelelerinin nistler Birliğini ku· niteliğini belirleyerek onları politik bakımdan ranların yarattığı devrimci yahut reformist kılar. biricik devrimci gelenektir. Peki, bugünku siyasi guruplar enflasyonun· Marksizm, 1848 yılında Avrupa'da ayağa da devrimci olanla reformıst olanı, sistem içi kalkan proletaryanın mücadelesine devrimci olanla sıstcm dışı olanı neye göre ayıracağız bir program sunma amacı ile burjuvazinin ve buna nasıl karar vereceğiz? korkulu rüyası komünizm hayaletini ete· işte bizim tartışmak ıstediğinıizde budur. kenıığe büründüren Komünist Manifesto'yu hazırlayanların yarattığı biricik devrımcı ge· Devrimci Sürekliliğin Diyalektiği !enektir. Marksizm, 1848 sınıf savaşları ve Parıs Ko· Fakat bundan once şu sorunun yanıtı aran· rnüııü ( 1871) deneyimlerinden devrimci malıdır; Marksizm'in dcvrımci gclcneğı, dersler çıkararak kendini 9eliştirnıiş bıricık onun ideolojik ve ılkcsel mirası nedir ve na- devrimci gelenektir. sıl sahıp çıkılmalıdır? Marksizm, Birinci Enternasyonal'de M<ırksizm'i bir bilını, l>ir toplumsal kurtuluş Proudlıoncu, Blanquici ve Bakuninci anar· projesi ve bır devrimci gelenek yapan şey, şiznılerin gündelik mücadeleyi küçümseyen, her şeyden önce onun tarıh anlayışı ve di- işçi sınıfı güçlerine doğrudan dayanmayan,
"
'
1
Komi.irıi_s_t_Z_emin
daı bccı, iıl'ınen ayakl<ınnıacı, otorıte kaışıtı
edcnıerın
ve ö1er klıkçı ıııılayıslanna karşı ve lıbeı aile· rırı yunscvcı ve dcmokr<Jtik cunıhurıyetçi, sınıf uzl<ışrııa<.ı, gundC'lik ve demokratik ıa· IC'p lcrle sınırlı b\;rıuva ,1nlayışlarına karşı, sı· ııı( rıı\JC(IClelclerınden dersler çıkararak ışçı sınıfının dcrnokratık mücadelelere katılımı · ııın öncmını ve fakat bunu aşan tarihsel çı· karlarını ışaret ederek, devlel, devrim, proletaryıı diktatörlüğü konularında bu anlayış ları mahkum ederek ve onlarla yolunu ayı ra r<ık gelişen biricik devrimci geleneklir. Marksı7.m, Oirınci Topyekun Emperyalist Sa· vaş(l91'1) sııasında İkinci Enternasyonal paıtiler ınrn burjuva hükümctlere destek ve· ren, savaş bütçelerıni onaylayan ulusal savunmacı, Kalltskyci anlayışın uluslararası
tir.
pıolctaryaya
ıhilnctı
karşısında,
"Savaşa
karşı sınıf savaşı" şran
ile ortaya çıkarak, başta Lenin olmak üzere uluslararası proletaıyaya "silahl.:ırııwı sınıf kardeşlerinize de· ğil, sizi bırbır ınize kırdıran burjuvalarınıza çevirin" diyerek cephede bozguncu t<ıktik i?. · leyenlerin ve İki nci Entcrnasyonal'in i flasını ilan adip oportünistlerle ve döneklerle yolla· rını ayırarak emperyalist savaşı devrimci sa· vaşa çevırmek için "Üçüncü Enternasyonal ıçin ıleri!" çağrısını yapanların yarattığı biri· cik devrımci gelenektir.
yilr attığı biricik
devrimcı gcıcnek ·
Milı ksızm,
l 9 l 7 Şubat devrımiyle Rusya'da burjuva gc· çicı huki.imctc katılmayan ve onun polılika· !arına onay vermeyen, ona k.-ıtılan Mcnşcvıı.. ve Sosyal Devrimcilerle yollarını ayırarı, eski programda ısrar eden eski cıoışavıklerc karşı "Asg<ıri program hiçbir şeydir, azami prog· raın her şey" diyenlerin ve '' Bütün iktidar Sovyetlere" parolasını haykırarak 1917 Ekim Dcvrirnini gerçekleştirenlerin yarattı~ı bırıcık devrımcı gelenektir. Marksızm, Ekim devriminden aldığı güçle uluslararası proletaryanın düııy<ı devrimci partisı Üçüncu Enternasyonal'• ınşa eden ve onun ilk dciı t kongresi ile komünıst hareke· tin ideolojik ve ılkesel kazanımlarını zirveye taşıyanların yarattığı bıricik devı imci gele· nektir. M<ırksı 7.ın, ulusalcılığa ve tek ülkede sosya· lizme karşı enterna syonal izmı, asgarı prog· rama karşı geçiş programını, aşamacı dev· rim anla\•ışına karşı sürekli cıevrirn anlayışı nı, bürokrilsinin diktatörlüğüne karşı özyönetiıni ve proletarya diktatörlüğünü, sınıf ç<ıı lığın <lcvrilmesinın ardınd<ın
uzlaşmacılığına karşı sınıf savaşı parolalarını bayraklarına kazıy<ınların ve bu mücadeleyi hayatları pahasına ısrarla
cideyenleıuı yarattığı
sürdürerek bedel birictk devrimci gele·
ncktir. Marksı7.m,
onun ıdeolojık kazanımlarının ve savunucusu olanların, sınıfsız bir dünya kurma amacı ile militan bir mücade· leyı enternasyonal, devrim, sosyalizm arıla · yışıylıı sürdüren komünist devrimcıleri n biri· cik devrimci geleneğidir . Yukarıdtı komünist hareketin tarihsel gcli şlıııinden kısa bir özelle ve kronolojik bir sı · rayla aktardığımız bu ideolojik ve ilkesel ka7.anımlar silsilesi, görüldüğü üzere sınıf mücadcıeıennin pratiğinde ve ışçi sınıfının eylemlerinden doğan dencyimlerın ışığında ılkelerırıin
ıde,1lıstlerc, ütopyacılara, burıuva ıdcologla·
Mark-;ızırı, prolctaıy;ının gündclık çıkarlara
tarihsel çıkarlarını kurban eden ekonomist
ve sendikalı~t anlayışlarc karşı u7.laşnıaz ve yorulnıil7. cıevrinıci siycs<ıl tutumda ısr.ır
ra, lıbe:al demokratlara, anarşistlere, eko· nomıstleı e, sınıf uzlaşınacılara ve döneklere karşı ısrarla sürdürülen ideolojık·politik mu· cadclcnın uwn serüvenındcn geçerek ko· ı.ıuş ve sureklılik diyalektiği içinde rnilyalan dı. Bu uzun serüven boyunca işçi har cketı· nırı kcndı cylenıi ile tarih scıhnesındekı yerini her alışı ideolojik alandaki devinimi hız-
Konıünist Zenıin
landı rınış, düşünce üreticilerini ve siyasi ideolojik akımları lehte ycı da aleyhte taraf olm11ya ve tutum alıncıya zotlarnıştır. Bu durunıurı lersitfe söz konusudur. Yani, egemenlerin düzeninin yaşadığı her kriz, kendi aralarında yaşanan her bunalım, kimi zaman bu bunalımların sonucıı olarak ortaya çıkan her silahlı çatışma(emperyalistler arası savaş) yine ideolojik alanda bir itkiye, bu sefer tersinden bir itkiye yol açmıştır. iş te bu tarihsel anlar, işçi sınıfı nın tarih sahnesine çıkışı, egemenlerin krizi, siyasi ideolojik akımlar ve düşünce üreticileri arasında hep bir dönüm noktası ol muştur. Çünkü bu tür dönüm noktaları üçüncü bir yol şansı tanımamaktadır; ya işçi sınıfından ve ezilenlerden yana olunacaktı r, ya da ezen egemenlerden. i ste, Marksizm, bu tarihsel serüven boyunca her kritik dönemeçte devrimci dersler çıkarmasını bilerek devrimci geleneğini sürdürürken, işçi sınıfından ve ezilenlerden yana olduğunu iddia eden anarşistlerle, sınıf uzlaşmacılarla, liberallerle, ulusalcılarla, aşamacılarla, ekonomistler· ıe ve döneklerle hesaplaşıp gerektiğinde kopmayı bilerek yollarını ayırmıştır.
Devrimci Mirasla
Bağlar Koparılıyor
Ancak; Ekim Devriıni'nin hemen ardından devrim oldukça güç sorunlarla yüz yüze kaldı. İç savaş ve bu savaşta devrimci kad roların ve öncü işçilerin çoğunluğunun kaybedilmesi, karşı devrimci güçlerin sanayi ve demir yollarını tahrip ederek büyük oranda kullanılamaz hale getirmesi, kolektifleştir meye karşı direnen kulakların hububatı saklaması sonucu kentlerin kıtlık çekmesi, Kronstadt Ayaklanması, NEP politikaları, Sosyalist-Devrimcilerin provokasyon ve sui· kastları, emperyalist kuşatma ve daha bir yığın güçlük, her ne kadar Bolşevikler tara· tından 'devrimin ruhuna ihanet' olarak değerlendirilse de geçici Savaş Koınünızıni uy· gulaınalarına yol açtı. önce muhalefet ya· saklandı, sonra parti içi muhalefet askıya atındı.
Bütün bu faktörler Sovyetlerde, Sovyct ku· rumlannda ve parti içinde bürokrat kadrola· rın palazlan ıp hıJ.la büyümesine uygun ko · şutları ve ortamı h<ızırladı. Lenin, işçi devleti için tehlikeli olan bu illete karşı mücadele
...
c:tınek için hasta yatağından harekete geçti. Büroi<rasiye ve bu tehdidin ip!er!ni {)li!1de bulunduran Gr.ncl SckrNcrlil( kurumunun başındaki Stalin'e karşr Nisan ayında toplanacak partinin 12. Kongrcsindc(l923) hü· cum etmek üzere partinin önde gelen üye· !erini uyararak destek istedi. Buldu da bu desteği. Fakat mart ayında geçirdiği son kriz bir daha yatağından ka lkamamasına ve kongrenin Lenin olmadan toplanmasına yol açtı. Genel Sekreterlik kurumuyla oldukça önemli bir gücü elinde tutan Stalin, lenin'in hastalığı nedeniyle kongreye gelememesi üzerine tereddütte ka lan muhalefetin ciddi bir muhalefetiyle karşılaşmadan kongreden daha da güçlenerek çıktı. Lenin'in ölümü(1924}, bürokrasinin kast ik· tidarı nı pekiştirebilmesi için önündeki önemli ve dişli bir engelin de ortadan kalkmış oldu· ğu anlamına geliyordu. Söylece bu ölüm, bürokrasi için iki önemli silaha dönüşüyor du. Birincisi, iktidarın olanaklarını kullanarak Lenin'in mirasının üzerine konmak ve muhalefetin tasfiyesinde çok önemli bir avantaj kazanmak. İkincisi, bürokrasinin iktidarını ve iktidar anlayışını Lenin'in mirasının üzei'ine inşa ederek güvence altına almak. Böy· lelikle bürokrasinin iktidarına karşı her ınu· halefet lenin'in an ısı na ve mirasına bir saldırı sayılarak lanse edilecek, bu da muhalefete karşı caydırıcı bir kalkan oluşturtacaktı. Bürokrasi bu oyununda başarılıda oldu. Tüm muhalefeti tasfiye etti. Ekim devrimine katılmış binlerce devrimci, karşı devrimci aktivite içinde olmakla suçlanıp düzmece mahkemelerde yargılanarak katledıldi. On binlercesi sürgüne yollandı. Yetmedi, bürokrasi iktidarını kalıcılaş-
tırmak için uygu-
~
'•
ladığı
terörünü toplumsal tabana yayarak yüz bin· terce insanı ça· lışma
kampların·
da hapishane ko· şullarında zorunlu çalışmaya tabi tuttuğu sürgün yerlerine gönderdi. Ve bütün bunları sözde Marksizm·Leniniznı adı na yaptı. iç savaş esnasında geçici olarak karôrliıştırıl · mış Snv<ış Komünizmi uygulilnıal.:ırını daimi
1
'
Komünist Zemin kıldı. Yctmcdı,
Stalin ıle başlayan bürokrasi-
nın iktıdannda Ekım Dewinıi 'nin mimarları nın tasfıyesı ve ımhası, kitlesel teıorle ve yalan ve lahrıfat kampanyalarıyla siırdü. Marksizm 'ın kendi tarıhi boyunca sınıf mücadelesi deneyınıl erıııden elde ettiği ve Ekım Devrımi'nde cisimleşmiş türıı ıdeolojı k
...
ve ilkesel kazanımları sistematik ol<ırak lah· rif ed ıldi, orijmal belgeler devlet arşivlerinde saklandı ve elde edilmelerine yasak getirildi. Yerine tahrif edi lmiş ve düzenlenmiş belgeler hazırlandı. Eğitim-öğretim alanında tüm Sovyet yurttaşlarına resmi tarih, resmi Marksizm oğretıldi. Basın·ı•ayın organları bu tahrif edılmış belgeler ve resmi ideoloji dahilinde yayın yapabildıler. Böylelıkle Marksiznı'ın devrimci geçmişi ile bağı buyük oranda kesintiye uğradı. Bürokrasi bunu yapabilme gücünü iktidarının devasa ola· naklarından ve Üçüncü Enternasyonal üze· rirıdeki otoritesinden a ld ı. Zira Stalinizmin operasyonları ile bi rlikte ortada devrimci bır enternasyonal de kalmamıştı. Böylelikle yalnızca Sovyetler Birliği'nde değil, dünyanın tüm ülkelerinde, içinde bulundukları rejime karşı mücadele eden devrimciler Stalin Al<adeınılennden çıkan resmi tarih, fesmi ideoloj i ve resmi Marksizm ile beslendiler. Peki, nasıl oldu da Stalinızm elinde sihirli bir değnek olmadığı halde, hem Lenin'in öğretı siyle yetışmiş Bolşevık Parti'yi ele geçirebil· di, hem de çarlığı ve geçici hükümeti devı ren devrıınci kitleleri devre dı~ bırakarak bürokratik iktidarını kurabildi? Birincisı; devnmci bir partiyi yönetmekle devlet aygı tını yönetmek aynı şey değildi. Parti kad roları doğaldır ki devlet yönetiminde deneyimsizdiler. İktidarın alınışından sonra kurulan hükümet yüz yüze kalınan büyük güçlükler karşısında işlerin yürümesi için deneyırnlı personele ihtiyaç hissetti ve bu ihtiyao da çarlık döneminin asker·sivıl bürokratlarından onemli bir miktarda ıne· nıura görev verip bunların başına da sıyası koınisetler atayarak çozmeye çalışlı. Parti ıçınde bürokratlaşmış kadrolarla çarlık do· nenıınden devralınan bu bürokratlar bürok· ratık rejınıın iskeletını oluşturdu .
İkincısı; doğaldır kı daha önce özybnctim
deneyimi olmayan kitleler daha emperyalist s;:ıvaşın yorgunluğunu üzerlerinden atamıı· dan iç sııvaşla hem daha da yorgun hem de
daha da yoksul düştüler. iç savaşın ard ın· dan Savaş Komünizmı uygulamalarının da ctkısıyle kcndı gündelik yaşamlarına çckıle· rck sıyasal alanı profesyonel sıyaseıçılere ve yöneticilere bıraktılar. Buda biırokı asınin onünü açtı. Üçurıcl.isu; İktidarın giderek bürokratik bir kastın elinde toplandığını ve uygulamaların ışçi devletini var eden temel anlayışın dışına çıktığı nı gören parti içi mulıalefct yekpare bir muhalefet değildi . Bu nedenle eş zaıııa nlı ve eşgüdümlü hareket ecıemiyorlardı . Tüm çabalarına ve mücadelelerine rağmen Staliııist aygıt tarafından tek tek ycnilgıyc uğratıldılar, tasfiye ve imha edildiler. Dördüncüsü; Lenin şubat devriminden sonra mayısta Petrograd'a dönmüş ve Bolşevik konferansına ünlü Nisan Tezlerı'ni sunmuş tu. Fakat konferans delegelerinin büyuk çoğunlLığu Lenin'in Nisan Tezıeri'nde savund uğu yeni görüşleri benimsemem iş, hala asgari programa ve demokratik devrim an· layışına bağlıyd ılar.
Lenin'ı n
kendi deyimiyle bu "eski Bolşevik· ler" onun istifa etme ve tabana inme tehdi· eliyle " ikna" ed ilebilmişti . Aslında "eski Bol· şevikler" ikna olmamışlar, sadece uygun ana kadar geri çekilmişlerdi . Lenin'in olümü "eski Bolşeviklere" o uygun an ı ve fırsatı vermiş oldu. Lenin'in ölümündeı' sonra Stahnızm, muhalefetle gırdıği tartışmalarda eski cınlayışı ve Lenin'in eski argümanlannı kullandı. Stalinizmin muhalefete karşı saldı rısınd;:ı Lenirı'e ait eski argümanları kullanmaktakı tek amacı trıbürıler e oynamaktı, bunu da başardı. Sovyetlerde iktidarı bütünüyle eline geçıren burokrasi. i ktidarın gücüyle ve oı;:ınaklarıyıa tahrif ettiği Marksizm'i resmi tarihle bel.eye·
,,
Ko_m_ ünist Zemin rek rcsıni ideolojiyi y<ıra ttı ve "eski Bolşevik !P.r" ;ıracılığıyla dünya soluna egemP.n kıldı.
Kısacası
lw.yaz
yaşamadan
Ma rksi zm 'in Tahrifa tı il e Ya ra tıla n Resm i İdeo l oji ve Ta rih i n Gele ne k
parçalarının insanl(lrı
bu "yeni" kara
a<iaının yaşad ığı
beyaz
eweleı i ve sııııf ve ona l<1bi olnıa ·
toplumsal
adamın karmaşık
lı y<ışanı tarzıyla t;ıııı~tılar
ya
zorlandıl;ır.
İç ind e ki İdeolojik Dayana kl arı
Avrupa merke7.ci tarih anlayışı insan topluluklarının tanlı öncesinden bugune ızlediği toplumsal "gelişme" ve " ilcrlcme"yi ilkel, köleci, feod.:ıl ve "çağdaş"{kapitalıst) olarak sı raladı. Bu yaklaşım Marksıst düşünürlerde de Marksist harekette de neredeyse olduğu gibı kabul edildi. Kapitalizmin fina nsmanı, yonetımı ve denetimi altında organize edilen bihnısel çalışmalar hemen tum alanlarda Marksıstler tarafından sorgulamaya tabi tutulorken bu alan boş bırakıldı. Dahası, bu alanda burjuva bıhm insanlarınca surdürlJlen bılımsel çalışmalardan elde edilen veriler "ortaklaşa" kullanılırken en fazlası dunı•a göruşleri açısından varılan sonuçlar farklı laştı. Halbuki düny;ının yakın tarihi göstermektedir ki, yeryüzı.ini.ın tümü üz<!rınde insan topluluklarının izlediği toplumsal seyir hiçte B<ıtılı bu rjuv<:ı biliminin iddia ettiği gibi
-
.. - - ?
·-- ----··==:;.:.~ - '·' ~~~
·
·~ ~~
·~_J
•·
!'
!
,,. ;
:
l
,
/
/
İ
I. _·
\ '.
,/
~ -~:il r; :--.1 ~ .._
. .'J ~·
. ,,_._~,· f
... --~ •
.:J.r . ..,ı
r.
.
..~~
..... fi '
' '~ı•
.
.•
,:-
·t.~
•
1 \ i L--.;
·. t «t ·~' .J •.
.
i
i
~·~:f
değildir.
Kapitalizmin ortaya çıkmasına ve gelişmesi ne muazzam kaync:ıklar sag !ayan "keşifler" dönemi ile birl ikte Asya, Avrupa ve Afri· ka 'ııııı d ışında ela bı linen "eski" dünyanın üçte ikisinden daha fazla "yeni" kara parçalarının varlığı sapta ndı .
Bu kara parçalarında tenleri bı li ncn insandan (Beyazlardan) daha farklı insan toplulukları yaşıyordu. Ama bu .. yeni" ınsan topluluklarının yaşam tarzı henüı kendi tarıhseı süreçlerinin tarıh önccsını yaşıyordu. Bu nedenle de kendılcrını uygar-medenı olarak tanımlayan Batılılar bu toplulukları "ılkel" ve "vahşiH olarak tanımladılar. Bu .. keşiflerin" kendisi de gösterıyor kı, yeryüzü üzerinde birbirinclcn uzak ve büyük derıızlerle ayrılmış farklı cağı afyalaıda yaşa
yan ınsan toplulukları henı b<!nzcr toplum· sal-sosyal süreçleri eş zamanlı olarak yaşa madılar, hem de benzer toplumsııı-sosyal süreçlerden gcçm0clilcı. Ama Beyaz ad.ıın, keııclı tarihsel sürecinin, her topluluğun gcçmcsı gereken bı r süreç olduğunu kaçınılımız bır yazgıymış gıbı d<ı· yattı
.~b
ve bunda
başarılı
oldu .
ı:
Tabii ki Beyaz adanı, ideolojik üstünlüğünü yalnızca zor yoluyla tesis etıııed i. Fiziki zor bu sürecin yalnızca bir ;ıyağı nı ol uşturmak tad ır. Bu sürecin bir başka önemli ayağı nı ise, bizzat sömürgeleştiri len coğrafya lardan devşi rilen ka!erıışorlardı. Kendilerini 'aydın' diye niteleyen bu işbirlikçi unsurlar olmadan Bcya?. adamın ideolojik hegemonya kurması duşünülemezdi. Bu sürecin en önemli ve hiçbir biçimde hoş görülemeyecek bır başka ayağını ise, Marksizm oluşturmuştur. Marksıwı'in kurucuları Beyaz adamın tarıh anlayışı ile hesaplaşmamış, hesaplaşmak bır ya· na, Beyaz adama tarihsel bir "ileriolık", ıc raatlaıına ıse "tarihsel ılerlcnıccilik" paycsı vererek adeta sömürgeciliğı kutsamıştırlar. Marksizm"in işlediği soç bununla sınırlı kalmamış, kendi tarih anlay•şını da bu egemen tarih anlayışı üzerine kurarak geı ek işçi sını fının gerekse de sosyalizm hareketıııın mayasına bu Beyaz zehri enjekte etmiş, işçı kuşaklarının ve sosyalist ktışakların bu zehirli maya ile yetişmesine sebep olnıuşiur
Korn(irıist
instınlık tarihinin gelişimini Avrupa nıerkelCi
buquva ideolojisinin etkisinde kalarak aşa· malara bölen Marksist hareket, devrim programını ve strııtejisini de bu aşamalara denk gelen bır anlayış ile geliştirdi. Buna gôre kaµıtalizmın egemen olduğu " ileri" ül· kelerdc proletarya diktatörlüğüne karşılık gelen sosyalıst devrim, kapitalizmin henuz iktıdar olmadığı feodal rejimlerle ybnctılen geri ülkelerde ıse kapitalist aşamaya karşılık gelen burjuva gôrevleri tamamlayacak demokratık devrim. Esasen bu ikili anlayış üretıcı güçlerin gehşmişlik düzeyi ile açıklanı yordu. Çünkü sosyalizm yoksulluğun ve yoksunuğun paylaşılmasının üzerine inşa edılemezdi. Kapitalistleşme öncelikle üreticı güçleri geliştirecek, kitlelerin demokralik bilinci gelişecek ve buda ezilen insanlığı sosyalizme bir adım daha yaklaştıracaktı. Çarlığın feodal despoti7.rni altındaki Rusya'da Rus Sosyal Demokrat İşçi Parti· si'nin(RSDİP) asgari ve azami program ayı rımı bu anlayışa dayanıyordu. Partinin Bol· şevik ve Menşevik her iki kanadının prog· ram üzerine esasta bir ayrılıkları yoktu. Program üzerine tek ayrılık, asgari progra· mın hangi sınıfa dayanarak gerçekleşeceği üzerineydi. Bolşevikler demokratik görevlerın yerine getirilmesinde burjuvaziye güvenmiyor, işçi sınıfı ile köylülüğün koııtro lunde devrimci-demokratik bir iktidar formülu onerıyordu. Ama yine de bu işçi-köylü hükümetinin gorevleri asgari programla sı nırlıydı. Mülkıyete dokunmuyor ve azami programı asgari programın tamamlanma· sından sonraki bır sürccc(belirsız bır süreç) bırakıyordu .
Mcnşevıkler rın
yerine
rilnıcsini
ise burjuva demokrillik gôrcvlegetı·
doğru
0
.k.ı.
:t~·
af.:- ı
burjuvazıni n yonetimıne bıra-
dan
, :.. kan, fakat ışçılc· · ı ın
Zemin
sıydı. Rus devrı min ın i7.l eyeceğı yol bakı
mı ndan
RSDf P ıçincle Bolşeviklerden de
Menşevıklerderı de ayrı bir yerde duran
Troçki ise, işı;ı sınıfının bır kez ayağa kalk· tıktan sonra kendı~ını demokratik gorevlerin yerine gctirilmesıyle sınırlayamayacağını, boylelıkle tarihtckı tüm gerici reıınılcrin üzerındcn sıçrayarak devrımı sonuna kadar go· türüp ıklidarı zapt edeceğini ve ı>rolctarya nın diktatorlüğüyle sonuçlandıracağını söylüyordu. Şubat l917'de Menşevikler, çarlık otokrasısi tarılıin çöp sepetine gıderkcn tanıda kendı anlayışlarına uygun davranarak geçici hüklirncttc yer aldılar. Kendılcri bu durumu nasıl izah ederlerse etsinler geçıcı hüküınet içindekı asıl misyoııı11rı ayağa kalkmış proletaryayı dizginlemek ve btırjuva demokrasisi sınırlarında tutmaktı. Lenin Petrograd'a dönmeden onc.:e ise Bolşevıklerın tutumu ikircikliydi. Bir eğilım geçici hükümete katıl· maktan yanayken, diğer eğilim hükümet dı şında muhalefette kalmak ve kimi politikalarında hükümeti dışardan desteklemekten yanaydı. Bolşeviklerin bu kararsız tutumu Lenin'in gel işiyle sem buldu. Fakat Lenin her iki eğilimden yana da değildi. O asgari programı kökünden kaldırıp atıyor ve prole taryanın iktidarını ı şaret ecl ıyordu. "Eski Bol· şevikler"ın tüın dırençleri ne rağmen Lenin eski çizgı ile koprüleri atmasını bıldi. Zira, P<ırıs Konıünü deneyimlerınden doğru dersler çıkarmayı bllmiş olan Lenın, tarıhi böyle anlarda kı devrımcı kopuşun yapacağını iyı bılıyordu.
Stalinizm ıse, Marksizm'ın devrimcı kazanımlarına, bu kazanımların takıpçısi ve savunucusu olan koıniınıstlere karşı gerici savaşını geleneğe l.>ağlılık adına köprülerin atıldıgı Avrupa merkezci eski çı1ginın ardına saklayarak yaptı. Komün istlerin Tutumu
kontrol(ındc
bır uzlaşma kümetınden
hüya·
mıydılar.
RSD İ P'in her iki eğiliminin de ortilk kalkış noklası Rusya'ııır. kapitalisUeşmr.miş olduğu ve fcod<ıl çarlık
otokrasi;;iyle
yönctıl iyor
olma·
Nasıl kı taı ıh 6alı-nıerke7.lı egemen anlayışın ve bu anlayışın etkısındc k<ılan devrimci çevrelerin ızah cttiyı gibi sıralı bır gelişme seyrı iLlcmeyip de sıçramalı ve cşitsi7. bileşik geliştı ısc, tarihin yarına doğru bu gelişmesi yine devam edecekti:-. Nasıl ki egemenler yakın sayılcıbilccck gr.çnıiş tarihte örgütlü ve ir<ıoi mudalıalel<:ri ile yeril topluml;ırı ege-
..
Kom_linisı_ Z emin nıenliklcri altına <llıp
o ünlü aşamaların üzekendi çıkarlarına bir tarih yaptılarsa, toplumsal qclisim ezilenlerden yana d<ı sıç: anıa gö~tcrebilir va ezııeııler de kcndı tarihlcrinı yapabılırlcr. Bl!nun içın gerekli olan tek ihtiyaçlaı ı orgutlü lıazırlıktan başkası değildır. Ezılcnlcri n mucadele tarihinde bunun sornlJt or nekleri vardır, Parıs Komünü ve Ekım devrimi. rinden
;ıtl<ıt<ırak
Paris Komünü hem nitelik hem de nicelik olarak proletaryanın nıiicaclelesinin erken bir dönemine denk gel mişti. Burjuva parlamentosuna rağmen kralcıl<ırırı oldukça ağır lı kta olduğu bir ülkede yal nız başına bir şeh rin proleterleri olarak burjuva demokrasisi sınırlarında durmayıp i ktidarı almayı göze almayı bi ldiler ve hem Alman hem de Fransız ordularının kLışatmasına rağmen 72 gün boyunca yaşattılar. Sonunda yen ıldiler, ama sınıf kardeşlerine değen ölçülemeyecek büyüklükte bir deneyim ve mıras bıraktılar. Ulus çapında orgütlenebılmiş önceden hazır lıklı bir devrimci partıye sahıp olmamaları en buyük eksıklıkleriydı.
•'."
Fakat en temel hata ları, birincisi bankaları milli lcştirmenıeleri, ikincisi ise iktidarı alciıl< · l<ırı gün cuıııhuriyr.tçi ordu cıskerlcrinin kr•nti terk etmelerine müsaade: etmeleri ve ellerindeki orduyla Versaillcs üzerine yürüıııc nıeleriydi. Ekim Devrimi'ni ~ıarataıı Rus pro· ı etaryası ise Komünarların hatalarından gerekli dersi çıkarmışlar ve onlardan aldığı bayrağı daha ileri mevzilere taşımışlardı. Onlar da Komünarlar gibı bir kez <ıyaga kalktıkları andan itibaren durmadılar, hem çarlığı devirdiler hem de Menşevıklerin ve Sosyalist Devrimcilerin bütün engellemelerine rağmen demokratik görevlerde sınırlı kalmadılar. Mücadeleyi sonuna kadar, iktidarın zaptına ve proletarya diktatorlüğünun ilanına kadar sürdürdüler. Konıunarlardan farklı olar ak Rus proletaryası hazırlıklıydı. Hazırlıklı idifer, ülke genelinde örgütlü ve entemasyonalist devrimci bir partileri vardı. Kendi özyönetinı örgütleri olan Sovyetlcre sahiptiler. Daha ilk günden bankaları millılc şirdiler, fabrikalara eı koyup kendi kontrolle· rinde devletleştirdiler. Çarın ordusunu dağıt tılar, kendi Kızıl Ordu'larını kurdular ve hiç beklemeksizin karşı -devrimci orduların üze· rine yürliylip ezdiler. Rus proletaryasının talihi, düşmanına karşı hazırlıklı oluşuyken , ta · l ilısizliği kendi içinden çıkacak düşmana karşı hazırlıksız oluşuydu .
Evet, tarihin yeniden oluşumu ezilenlerden yana dönebilir. Bunun için gerekli tek şey olan örgü tlü hazırlığı n soruml ul uğu ise konıünistleri ndir. Ancak; bu soruml uluğun yerine getirilebilmesi için Komünistler, resmi tarih ve resmi ideoloji ile hesaplaşarak iç düşmanın çıkamayacağı, çıksa da kitlelerden ve devrimci kadrolardan itibar görme· yeceğı devrimci bir anlayış ve gclerıeğı yaratmak zorundadır1ar.
r.,
Komünist Zemin
Hrant Dink'e, Onun Katline ve Devrimci Çevrelerin Tutumuna Dair Dipnot Yeri ne: Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Hrant Dink, bugünkü kirlenmiş yaşama fazla gelecek kadar temiz kalmış bir insandı. Doğru bir kişilikti ama çoğu zaman yaşamı ve yaşamın gerçeklerini doğru kavrayamı yordu. Herkesin üzerinde anlaştığı gibi: "Bir hoşgörü abidesiydi." "Bir hoşgörü abidesi" olması, bize göre Hrant Dink'in "tıoş olamayan" bir yanıydı. Hrant Dink, bir arada yaşamı J engelleyenlerin egemenliğine
son vermedik- ... çe, bir arada yaşamanın
da
mümkün
olabir türlü kabul et· miyor, ısrarla "bir arada ya· şanı" için çabalıyordu. Asıl dramatik olan ise, onun göremediği ya da görnıck istemediği gerçeği , onu katledenlerin, ondan daha iyi görmüş olmalarıydı. Gerçek şuydu: Çıkarları birbiriyle çatışanlar kardeş olamayacağı gibi, bir arada da yaşayamazlar. mayacağını
Hrant Dink'i n Düş ü ncesi, Eylemi ve Katli Üzeri ne bir arada yaşamanın mümkün olduğunu söylerken, bu inancını ve umudunu, geride kalrnış bin yıllık tarihe refe· rans yapıyordu . "Daha önce bu halklar bir arada ve kardeşçe yaşadı, bundan sonrada yaşayabilirlc; yeter ki hoşgörü olsun" diyordu . Evet, yanlış tamda buradadır. Hrant Dink'in tarih anlayışı yanlıştır; daha da kötüsü, bu tcırih anlayışı, Türk egemenlerinin tarih anHrant
Dınk,
layışıdır.
Hr<ınt Dink'in ifade ctligi gibi, bu topraklarda bin yıl boyunca karde~çe ya~anmadı. Osmanlı'nın egemeni iğ ine boyun eğildigi sürece lıir katliam olmadı aına en ufak bir başkaldırı dcı k<ıtliaınkı cewlandırıldı.
Egemen olanın barıştan ve kardeşlikten anve kastettiği, egemenliği a ltına almak istediği ya da aldığı topluluğun mutlak teslimiyetidir. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyledir. örneğin, bugün Kürtler Türk egemenliği ne boyun eğmiş ofsalar, Türklere göre geçmiş teki "kardeşlik" günlerine dönülmüş olacak. Bundandır ki Türkler her lafın başında, " ne güzel eskiden kardeşçe yaşıyorduk" diyorlar. Onların kardeşl ikten kastettigi, Kürtlerin "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye bağırmak zorunda bırakıldığı ve bunu kabul ettiği günlerdi. Ne zam ki Kürtler, "Kardeşlik an· cak eşit koşullarda olur" diye itiraz ettiler, işte o zaman Kürt ler " Vatan Haini" ilan edil· diler. Yaşamı işgal edilmiş bir halkın işgalci· sine ihaneti nasıl mümkün oluyorsa? Aynı zihniyet, 1915'de sesini yükselten Ermenileri de " Vatana ihanet"le itham edip, sonrada katletmemiş miydi? Eğer bugün ABD, İng iltere ve müttefiklerine karşı direnen Iraklılar, Afganhlar ne kadar "Vatana ihanet" ediyorlarsa, geçmişte Ermeniler, bugün ise direnen Kürtler de o ka· dar "Vatana ihanet" içerisindedirler. İyi ki de Ermeniler " İhanet" etmişler. İyi ki Kürtler bugün "İhanet" etmeye devam ediyor· lar. İşte sevgili Hrant Diıık'iıı görmed iği ya da görmek istemediği ya da görüp te dil· fendirmek istenıediği buydu. Kim bilir, belki de geçmişi açmanın kimseye faydası olmayacagım, ileriye bakmak gerektiğini düşü· nüyordu. Eğer yapılan ya da yaşanan, bir hatanın sonuctı olmuş olsaydı , bu durumda Hrant Diıık'in yaklaşımı çok faydalı bir yaklaşım olurdu. Ama söz konusu olan bir hata değil, bir anlaı'ışın ya da gerçekliğin kaçı nılmaz sonucudur; bu anlayış ve bu anlayı şa maddi temel oluşturan gerçeklik değiş mediği müddetçe, geçmişte olanlar gele· cekte de yaşanacaktır . Yani bu anlamda t;;ı rih tekerrür etmeye mahkCırndur. İ nsaıı neslini birbiri ile çatıştıran nedenler ve olgulDr ortadan k<ılkmadıkça, kardeşçe bir arada yaşamak mümkün değildir. örneğin; insan neslinin sınıflara, ailelere, uluslara, ırklara, Cinslere göre bölundüğü ladığı
3'"
Komünist Zemin bir dünyada kardeşçe bir aru<Ja y<.ışcımak müınküıı değildit . Büt\İn bunl(lnn varlıijı, başlı b;ışına biı er savaş n0.dcn ıd iı Dolayısı ile de bu yerçci<lerin u.:erinden cıtl;ıyarcık ve bunların üıcrinı örterek bıı kaıde~lık dü· şü görmek, kabusla sonuçlanmaya mah· kumdur.
Bu kişilerin Türkiyc'yc gelmeleri, buı'ada uyum sağlayabilmele<!, bt!!lliHil clP.vle!in, halkın lıoşgöri'ıylc haknı<ısıııı beklen ıck <)erçekçi değil."
Bu söylenenlerden de
cınlcışılcıcağı
gıbı,
sevgili Hrant Dink, halen daha Kuı l dırcnış hareketinden samimiyet beklıyoı, bununla da yetinmiyor, Kürt başkalclınsının en öncınlı güvencesi olan sılahlı güçler ınden vaz~çnıesini istiyor, buııunl<ı da yetinmı yor, silahlı Kürt birliklerine süıgündc yaşa yın dıyor.
'
•
Sevgili Hrant Oink, işte bu duşü görmekte ısra r edenlerdi, buna çok inanmıştı, düşü için kendi yaşamını ataşe atacak kadar cesur ve düşüne sevdalıydı. Bu anlamıyla da örnek bir insandı. Ama blıgünkü yaşamın gerçekleri ile baş etmek için bıı rüyaya inanmak yetmezdi, önemliydı ama yetmezdi. Keşke Hrant Dınk haklı olsaydı. Hrant Dink, yaşamın gerçckleı ınden o kadar kopmuştu ki, ya da o kadar naıfti kı, kurbanı katilinin eline teslim etmekten bile çekınmiyordu.
Geçenlerde ROJ TV'dc kendı~i ile yı.ıpılcın bıı söyleşıde, PKK"nın ateşkes çağrısına ilişkın
soyledikleri onun bu durumunu anlamamıL ıçın ıyi bır ornektıı:
"Sılahları geıçekl<..'fl bııakarclk Çdtışmasız
net olarak ort.:ıya koyınalaıı geıekır. Eyleınleıı durdururken buııtın uzcrine genci aı, başktı ıstckleıı ckleı senız samımı !>ulunmaz. Brııış ve' bir lıktc yaşam ıstcğını sılJh bırakcıı ak gö~teı mek gerckıı. Yıllarca daglaı da sılahla yaşaı•arı bu insanlar Kuzey Jr.ık'tn y<ışay<ıbilır, oı"1· nın güvcnliyine kcıtkı saylcıy<.ıbılır.
ortam
-Ilı
istemedıklerinı
bir
özcesi; Hrant Dink, Kürtlere, l915'de kı Em1enilerin, Nazı dbnenıı Yahudilerinin ~yazgı"sını öneriyor. Direnmeyin, oncc tcslım olarak düşmana saminıiyetinizı gosterin ve sabredin diyor. Peki, neden Hrant Oink hedef seçıldı? Öyle ya, Hrant Dink, hiçte Türk resını taı ıh anlayışına cepheden saldıran biri değildı. Bir tehdit unsuru olmadığı gibi, Ermeni dıi\Spo rasının yumuşatılması bakımından Türk devletinin hoşuna gidebilecek bir anlayışa sahipti. Hrant Dink'in yakın arkadaşı ve yoldaşı diycbi leceğımiz Etyen Mahçupyaıı, Hrant Oınk'i n katledilmesinin ardından yazdığı yazıda bakın ne d iyor: "Diyasporadakiler Türklerin değişemeyece ğini, uygarlığın getirdiği tüm yeniliklere karşın, onları n ötekini kabullenemeyen öilerı nin hep orada olduğtınu söylerlerdi. Bı z ise 'Türkler' diye bir kategoriden sbz etmenin yanlış olduğunu, son dönemde Türkıye'de her kesimde önemli bır değışim dınamığının yaşandığını, artık geçmişe ve otekıne farklı biçimlerde de bakıldığını, toplumun kandı· rılmaktan
bıktığını
orrıeklcriyle
anlatırdık.
Sonuçta karşımızdaki grubun büyük çoğun luğunun bizim fikrımize geldiğuıı, Turklerle ilişkide normalleşmcnın bıuat Ermcnı kırnlı ğınde bır normalleşme ürettığını gozlenılcı,
kendimizden memnun otelımi.:e <.lönerlhk." Bırakın Mahçupyan'ı, bır taı<ıfa, M. Alı Brant, Ali Kırca vb. daha bırçok ıesını Turk ideolojısinin ınılıtanlığını y<ıpan y<ı1.<1r-ç11er;
Hrant Dink'in, Türkiye"yi
Batıda
ve
Ermenı
diasporası karşında n;ısıl Siıvııııcluğ;ıııu 1$-
rarla
vurguladılar.
.ı
Komünist Zemin Bununla dt'I kalmayıp, Hrant Dink'in biıyuk "Vatansever" oldugunu ve "Bu kurşuııun Tiırkı\•c'yc sıkıldığını" itan ettiler. bır
Peki, o h alde neden Hrant Di nk?
'.
Bu noktada bir dızi senaryo üretmek mümkün ama öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Hrant Dink, şahıs olarak hedef seçilnıe miştir. Yani, birileri Hrcınt Dink'i tehlike ya da tehdit unsuru olarak gördüğü için vurmuş olamaz. Hranl Dink, kcıtlcden güçler açısından "iyi " bır hedefti hepsi bu. Eğer senaryo üretme s<ıfhasına geçecek olursak, akla gelen bir kaç senaryoyu hemen sırala· yalım . Birıncı
senaryo: Devlet içi güç çatışması, güçlerden biri açısından bir ya da bır dizi sıyasi cinayeti gerekli hale getirmiş olabı lır. Bu sıyasi cinayetin kurbanı ya Kürt hareketinden biri ya da birileri olacaktı ya da Ermenı toplLımundan biri ya da birileri. Nedenine gelince, devlet içi güçlerden biri, daha do§rusu "Şahinler" diye adlandırıl anı, kendi varlığını milliyetçi ve ırkçı dalgayı diri tutarak devam ettirmekte ve bu dalgadan beslenmektedir. ihtiyaç duyulan milliyetçi ve ırkçı dalga ise bugün Kürtler ya da Er· meni soykırımı tartışmalarının çok gündemde olması nedeniyle Ermeni toplumu uze· rinden tırmandırılabilir. çatışarı
Kürtlerden bır kurb<ın seçmeyi, muhtemel· dir ki gbze alamadılar ve Ermeni toplumun· dan bır kuı b.:ını tercih ettiler. Çünkü Kürt· lcr, örgütlu ve diri bir topluluk durumundadır ve Kürt direniş hareketinin siyasal tem silcilerine yönelik bu tür suik<ıstlar, cıynı şc-
kilc1e
karşılı k hulabil~eği gibı,
henüz Kurt ıl· olarak devam eden sametropollerine y<ıyılmasına
leııncıe yoğunluklu vaşın,
Türkıye
da neden olabılırdi. Dolayısı ıle de, kimi tutuşturacağı bellı olmayan bu a teşle oynamayı gi:ıze alamamış olcıbilırler . Bu durumda Ermeni toplumu ter· clh nedeni olmuş olabilir. Bu noktada ela rl r<ınt Dink, ilk akıllarına gelebil ecek ısinı lerden olmuştur. Hırant Dink, hakkında açı l<ın davalar, daha doğrusu "Türklüğe hakaret" davası nedeniyle fazlasıyla afişe edilmiş ve Türk milliyetçiliğinin beslendiği kesimler nezdınde zaten "mahkum" edilmişti. Dolayı sıyla d<ı uygun bir hedefti. İkinci senaryo: Irak, Barzani - Talabani önderliğinde Kürt devleti tehdidı, Kerkük meselesi ve bunlar üzerinden l rak'a, daha doğrusu güney Kürdistan'ın işgal edılmesı planın bir parçası olarak; ıçeride hem bir kaos yaratmak henı de milliyetçi dalgayı yükseltmek ihtiyacı dolayısıyla bu tür siyasi cinayetlere ihtiyaç duyulmuş olunabilir. Bu durumda da kurban, Kürtlerden ya da Ermenilerden seçilecekti. Birinci senaryo da belirttiğimiz gibi, kurbanın Kürtlerden seçilmesi sakıncalı olacağından, Ermeni top· lumundan seçilmesi tercih edilmiş olabilir. Ve Hrant Dink, yine yukarıda belirttığimiz nedenlerden dolayı seçilmiş olabılir. Üçüncü senaryo: Faşist hareketin iktıdar savaşı, bu tur cinayetleri gerekli kılmış olabilir. Toplumu terörize etmek Faşizmin klasik yöntemlerindendir. Faşizm, bu tür siyasi cinayetler aracılığıyla hem toplumu terörize eder, hem de dayandığı kitleyi bilemiş olur. Bu nedenledir ki, Hırant Dink cinayetinin arkasıııda faşist hareket te olabilir. Bilindigi gibi faşist hareket, koalisyon hükümetinln oıtağıyken, Abdullah öcaıan'ın idamının kaldırılması, Avrupa Birliği uyu m yasalarının çıkarılması ve Kıbrıs meselesinde kend i ilkelerine ıhanet etmış, dolayısıyla da dayandığı kitleyı husrana uğratmıştı. Malum, seçım dönemı ve Güney Kürdistan'da bir Kürt clevlctı gündemde; faşist hareket bu sureci kendısı içın yeni bir fırsat olarak görüp, harekete gcçnıış olabilir. Ya da bu süreçte taşeron olara k ku!larıılmış olabi lir. BLı zemin üzerinde başka sena ryoıar da üretmek mümkün, ama şimdilik bCıtüıı bunlar birer senaryo olmaktan öte bir şey ıfade Clmez. ..J 1
Kom_(jni~LZ~_min
oları şudur
Gerçek
ki,
nmııç flr<ı ıı:
Dink'in
katlcdilcııı;~i ı.ll:Oil(li, Hrc:ıııt Dınk, y<ılnızrn
ve
ı•cılnızca lıiı n'.<ıkscı: ıçııı seçilmiş k\Jrb;ındı. öır baş~<ı
grrçrk
ı~@. Şudur: tırant
Dınk'i
kiılledeıı Og\ırl S<ını<ılS, h<ır
ne kcı<l.ır " Onu hakaret cttrg i ıçııı vurdum" dese de, bu şahı s y;ılnıiCil ve yalnızca bır pıyon dur. l979'da Abdi İpckçi'yı oldurcrı M . Alı Ağw ne ı\iıy~e, Og\ııı Saınats'da odur, Ogün Samts'a, vur ve yakanla denıldıği ıçindir ki, cinayC't gupe gundüı ve Hala~kaıgazı Cadd~ gibi istanbul'un en iş lek caddesinde işlendi. Ogün Samcıts, Cinayetten sonra ne elbıselerini cleğıştu me ihiiyacı hıssctti ne de cınayette kullandığı sılahı yok elli. Ve yakalanacagrnı l>rle bile, Tr abzon'a dogru yola çıktı. Ogun Saınats, yakalanmalıydı kr, perde arkasındaki guçler ırdc· lenmesın; .. Devlet zalryet içerisinde" türünde tartışmalara yer verılıncsin. Ogun Sarnats yakalandı; M. Alı Ağca'ya nasıl Çatır gibi bır 'Ağabey' bulunduysa, Ogün Saınats'a da Y<ısirı Hayal adında brr "Ağa l>ey" bulundu. Türklüğe
-~" .~
.........
Doğrudur,
Hrant Dınk, Ermeni soykırımını B;ıtrh güçler ü?.erinden tartışmayı doğru b:ılrmırnış ve bu meseleyi bu toprakların kerıdi iç sorunu oıa:ak gormvştü . meseleye ilişkin yaklaşıınınr şu sözlerle ifade edı · yordu, tirant Dink:
eu
"Benim
geçmiş t<ırihimin
ya da bugünkü soAvrupalar'da, Arnerık;ılar'da, sermaye yapılması zoruma gıdıyor. Bu opmelerin ardında bir taciz, brr tccavuı seti· yorum . Geleceğimi geçmişımın ıçınde boğ maya çabalayan emperyalizmin, alçak hakemliğini, kabul etmiyorum" Bir yanıyla oldukça doğru bir yaklaşım ama bıı başka açıdan ise doğ ru değil. Doğrudur, çünkü Batılıların hakemliğini kabul etmek, onların kanlı ellerini tenıizlemclerıne y<ır dımcı olmak demektir. Yanlıştır, çunkü 1915 Ermeni soykırımı, Batılı güçlerin onayı ile olmuştur. İttihatçılar soykırım karan aldı, bütün işi Talat Paşa yönetti ve Almanlar ise soykırımı onayladı. Ermeni soykırımı meselesine ilişkin Alman Başbakarıı'nın yazdığ ı notta şöyle deniliyor : runlarımın,
;
"Bizim için önemli olan Türkleri ayakta tutın<ıktır, Ermeniler güme gitmiş unıurunılı Z· da değil. " (Aktaran: Taner Akçam}
Yasın
suçun sorumluluğunu aldı "Vatan sağoısun" dedı ve ~on noktayı koydu. Hayal,
Hrant Dink'i n Batılı Güçlere İli şki n Çelişkili Tutumu Üzerine Birkaç Söz Silindığı gıbı Hrant Dınk, Turkıye'yı Batı şısınd.;ı savıındlı9u ıçııı çok fcızıtı lakdır lamıştı.
Ve bundan
karlop-
dolayıdır kı, resmı ıdeo
lojinin mcdy.:ıdakı sötctıleri onu "Vat<:lnsever" ılan etınrşlerdı.
.\ ~
Evet, Almanlar onaylamasaydı ittihatçılar bu soykırımı yapamazdılar. Keza İngiltere ve Fransa gibi emperya list güçler Ernıenilerı cesaretlendirip, sonrada ortada bı rakma sayd ılar, yine Ermeniler bu ölçüde kayıp vermezdiler . Ozcesı; Ermeni soykırımı, dünyanın yeniden paylaşıldığı bir savaşın uzantısı olarak gün· deme gelmiş ve bu savaşta yer alan bütün gllçterin sorumlu olduğu bır katliamdır. Bu bakımdan bu ıneseleyı Turkiye'nın ıç meselesi olarak görmek, emperyalist suç oıtaklarınr temize çıkarmak demektir. Doğru, emperyalistler hakemlik yapamazlar ve Hrant Dink bunu ıyi gormuştur, ama emperyalistleri sanık sandalyesine oturtmamakta onların temize çıkanlması demektir ve sevgili liranı Dink'in görmedığı budıu. Hranl Dink'in bir başka yanılsaması ısc, Avrupa Birliği'ne ilişkin tutumudur .
.1
!.
Koınünist Zemiı)
-----------8ılirı(iı(iı gitıi Hr<ınt Dink, Tü,·kiye':ıi;, AO yoğun çç iJil hilrca nıı~tr. 13<: kın
üyelig i için ne diyor bu
netı:ı Lızerır:e otuıtulduğu suçl;ır,ı ort;ık
maktan yol,ı,
kon;ıda:
geçıyor
yoksvl l;ırın
Bu
h.ıpscdıldıği (Clıcııncnıin
kapısll'a zebanı ol•mıktan
"[n büyük ''rwmuz ~u, Türkiye'r.in müzakere srnccınde Avrup<:'ya Ermeniee scsıe nıp, bizını ülkemize müzakere tarihı venıı, biz kıyığıı demek ıs\ıy0ruı• Sevqili
Hı ant
Dink,
bır
yandan
eıııpcryillı5t
Batıya karşı çıkarken, diğer yandan suç ü7crine kurulu AB impar.:ııorluğunun ortoğı olmak ıçın çaba harcıyordu. Bir yalldan, Türkiye'yı soykırımcı dıye ınah· küın etmeye çalışan Batılılara, "siz önce kendi tarihinize bakın" diye paylarken; diğer yandan Tüıkiye'yi, bugünkü zenginliğini sömuıgeciliğine borçlu Batıya ortak yapmak için mücadele ediyordu. Hrant Oink'iıı bu çelişkili durunıuıı<ı yol açan, yukarıda da belirttiğinıi7. gibi, onun t<.ırih anlayışıdır. Bu ta rih anlayışından dolayıdır ki, Batının 500 yıllık sömürgeci tarihi ile bugünkü zenginliği arasındaki bağı ku ramıyor ve Batıyı ulaşı lması gereken bir uy g;ırlık seviyesi olarak görebiliyor. " Bır
ol-
ccnrıctC' ort,ık olrmının
gcçiyo'.
Hrant Dink Cin ayeti ve Devrimci Hareketin Tutumu Ocvıiıno hareketin onemlı bır kcsinıının t-h ant Oınk cırıayetırıe yaklaşımı ya gayıı siyası ya da alabildiğince subjcktıt olmuştur. Mesele ya 301. madde ıle açıklanmaya çalı şılmış ya lsçı Mucacıcıcsı dergısının ıııternct sayfasıncl<ı Sungur Savran imzasıyla yayın lanan ve ''Ahbariğiınr7i koruyamadık!" b<ışlı· ğını ttışıyan yazıda olcJuğu gibi veda mektuplan yayınlanmış ya da Ezilenlerin Kurtuluşu'nun ınternct sitcsınde yer alan ve ''Ku(r)şun kanadındasın ey hayat diye baş layıp, hep bı1e mi bunca ölüm?" diye biten alcıbildığince şiirsel söylemlerle siyasa l bir cinayetin ele alınmıştır. Kimileri ise, Garbis /\ltınoğ lu'nun 20·21 Ocak 2007 tarihini taşıyw ı ve Köxsüz site sinde yayınlan yazısında olduğu gitıi alalıil diijince subjektif bir analiz yapnııştı r:
gün dahi olsa, ülkemi tcrkedip, geleo 'h;:ıw ö2gürlükler cenneti'nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük nıısali yamanmayı düşünmedim . Kendi ülkemı de o türden özgürlükler cennetine donüştürmek ıse temel k;:ıygım oldu."
"Türk
Hrant Dınk'in bu sôzlerinden de anlaşılacağı Sevgih tlrilnt Dınk, hem Batı'yı 'özgürlukler cennetı' olarak örüyor, hem de yaşa dığı ülkeye Batı'nın yüzünü giyindirmek ıçııı
Bu tür bır anah7. subjcktiftır, çunku Türk ışçı ve emekçılennın gozdağı verılmeye değer bir harekctı soz kontısu dcğildır. Bu tür bır analiz subjektiftir, çünku Kürt ulusal hareket• bu saflıadan çok oncelerı geç:niştir. Kürt harcketının sııf şchıılcıdc ışlenr.n fallı
ceğimi 'Batı' denile;ı
gıbı,
ınüc.-ıdelc ettiğim dılc gctirıyor. Eğer tlı ant Dink, tarihi doğru kavrasaydı. Batının
kendi
~ınırlarında
ccnııetı' yar<ıım,ık
için
i)ır
'öJ.gürlükler kalan
dünyanın geıi
tam bır cclıcnnemc çevırdığini ve Stıtıd<ı var Ol<ın rcfoh ve özgürlüklerin bedclıııııı B<ıtılıl<ır tarilfınd<ın değil, Asyalı, Afrıkalı ve Güney Anıerıkalı yoksullar tarafın d<ın ödendiğini pek<lla görebilirdi. Bu <ınlilını·fla eli! y;ış<ıdığı ülkeyi Batı tam bir cellncte dörıüşlürmek ya da kendi coğ rafyasının ezilenlenni Batıcl;ıki r.r.nnctin ortağı yapmak için mücadele vermezcli. Çün· kli bu cennete ortak olmanın yolu, bu cen· kısmını
gcrici li~i
Hrant Dınk cınçyetiyle esas Kurt halkına ve t,ılı olarak da Türkiye ve Kuzey Kurdıstan ışçı sınıfı, emekçileri ve devrimci ve demokratik guçlerırıc gö7.d<ığı verrnektc ve brr Kurt·Tüı k çatışması genci rota~ını i1lemektc kararlı olduğunu <ınlat mak ıstcmektedır ." ol<ır<ık
oclli
sıy;ısı cıııayctlcrde yıtırdıği ınsan sayısı
binlerle ıfade edılmektedır. Dolayısı ıle de bu tur siyasi cıııaı•ctıc:c pabuç bırakmay;ı cagı düşman taı alından da ıyı bilınnıektcdıı. Elbette kı tek soı unlu yan, devnmcı hareketin söz konusu kcsırnııı ın Hrant Dink cinaye· tı karşısıııd;ıki gayrı sıyası ve subjcktıf yaklaşıını değildir. [ğcr tek sorun bu olsaydı, bu durumu bir şekilde il.ah etmek mümkün olabilirdi. iwlıı ınürnkün olmayan a5ıl sorun, devrimci hareketin bu kesiminin, devlet erkanını ısrarla cr.naıcyc katıln~ayr. da.l ~
Ko_mürıis_t__Zemin
vet eden yurüyuş komitesinin belirlediği çerçevede, henı de devlet erkanı ile birlikte cena?.c yürüyüşüne katılmış olmasıdır . Bir bc:şka nokt1) ise, özellikle devrimci h<:reket tarafından öne çıkarılan ve ileri bir şey miş gibi bayraklaştırılan, "Hepimiz Hrant'ız ı ", "Hepimiz Ermeniyiz!" ve Yaşasın Halkların Kardeşliği' " parolaları ve devrimci hareketin önemli bir kısmının bu parolalara bağlı kalmış olmasıdır.
Bakın
bu mesele, Ezilenlerin Kurtuluşu'nun internet sitesinde nasıl efe alınmış : "Siyasi yapılar tüm duyarlılıklarıyla kendi bayrak ve flamalarını açma gereği duymadılar (TKP ve Anarşist bir grup, yürüyüşe pankart ve bayraklarıyla gelerek bu duyarlı lığın dışında ka lmayı tercih ettiler)." Demek ki
duyarlılığın
ölçütü, kitle kuyruk-
çuluğuynıuş.
Ezan okunduğunda, "Holkııııızın değer yargılarına saygı göstermek lazım" diyerek slogan atmayan, komünist militanların cenazelerini cami ya da cemevi avlusundan, imam eşliğinde kaldıran devrimci bir hareketin, "Hrant'ın vasiyetidir" diye Hrant'ın ailesinin ve yürüyüş komitesinin almış olduğu kararların kuyruğuna takılmasını ve bu "kararlara saygı göstermek lazım" diyerek kendi bayraklarından vazgeçmiş olrnasırn anlamak hiç te zor değil. İyi ki Hrant Dink'in ailesi, Hrant'ın cenazesinin Ti.irk bayrağmo sarılmasını talep etmedi. Sahi, eğer böylesi bir talep olsaydı ve bu talep devlet tarafından kabul edilseydi, devrimci hareketin tavrı ne olurdu? Herhalde dewimci hareket "soygı''da kusur etmez ve bu durumunu da bir erdernm iş gibi savunurdu. H
"Hepimiz Hrant'ız!", "Hepimiz Ermeniyiı:ı" ve Yaşasın Halkların Kardeşliği!" pcırolaları na dönecek olursak; hemen şunu belirtmeliyiz ki, eğer Ermeni topluınu:ıa karşı topyekun bir saldın olsaydı ya da Ermeni toplumu, rejim açısından bir tehdit oluşturuyor olsaydı ve buna bağlı olarak devrimci hare· ket sokağa çıkıp, "Hepimiz H rant'ızı", "Hepimiz Ermeniyiz!" parolalarını yükseltseydi; bu, bi7.e de heyecan verirdi. Yine aynı şekilde, bugün, "Hepimiz Ermeniyiz!", "Hepimiz Hrant'ız!" diye bağ ı ranlar, Hrant Dink'iıı 301. madde gereğince yargılandığı ve mahkeme kapılarında linç edilmek istendiği günlerde bu parolaları so· kakta ya da Hrant'ın yargılandığı mahkeme salonunda haykırsalardı; Hrant Dink'e isnat edilen suçu işleyerek Hrant Dink'le "suç ortaklığı '' yapmış olsalardı, bu, çok anlamlı ve heyecan verici olurdu. Ama bugün, bu şe· kilde bağırmak lıiçbir şey ifade etmediği gibi, bu şekilde bağırmak için devrimci olmak ta gerekmiyor. M. Ali Brant, Ali Kırca vb. şahsiyetler bile bugün bu parolaları taşıya bilirler. Nitekim taşıyanları da selamladılar. Öyle ki, burjuva medyası, Başbakana, Cumhurbaşkanına ve Genelkurmay başka nına çağrılar yapara k, onların cenazeye katılması yönünde baskı bile oluşturdu. Gerek "Hepimiz Ermeniyiz!", "Hepimiz Hrant'ız !" parolalarının bu kadar yaygınlaşmasının gerekse de cenaze törenine katılımın bu derece yüksek olmasının, bu sürecin devlet ıca zetli olmasıyla doğrudan bağlantısı vardır. Öyle ya, bu sol, yirmi yılı aşkın süredir Kürtlere karşı topyekun savaş sürdürülüyor ama bir güne bir sokağa çıkıp ta, "Hepimiz PKK'hyız ya da Apo'yuz'' demeyi akıl edemem iştir. Neden? Bu şekilde bağırmanın bedeli varda ondan. Bu anlamıyla, bugün "Hepimiz Hrant'ızl" ya da "Hepimiz Ermeniyiz'" demenin devrimci bir yanı yoktur.
...
-·~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Komünist Zemin "Yaşasın
Halkların
Kardeşliği"
parolasına
gelecek olursak; bu parola devrimci olmadığı gibi, an ti Marksist bir paraladı: .
;.," ,l
•
~
1
. ,.
•
1:
il \
,··~ • ı·\.
r
• ...
•\ ~ v ...:
\.
'· . ' •"
.
.
'ILO
LIA.\J,\1~1 ~
,,., \ •.
. . ; \ 1\....\\\,
\f t
,: \
ı---· ı
~ ' :
. ,: \:~·· 1
• .. \,
.r '
. 'r ! . ı'.
",,l , , ~
..
,
~~
etmiş olan Troçkist hareketin de halkçı zehrinin etkisine girmiş olmasıdır. Artık onlarda karşı devrimci ''Halkçılık" anlayışının bir parçası olmuş ve "Yaşasın Halkların Kar-
rar lık
deşliği !" parolasını bayraklarına yazmıştırlar.
Sonsöz Sevgili Hrant Dink, doğru olamayan tarih an layışırıa ve bu tarih anlayışının kaçınılmaz bir sonucu olan ve devrimci olmayan siyasi duruşuna rağmen, devrimci hareketin sahip çıkması gereken bir şahsiyettir. Ama ona sahip çıkmaktan anlaşılması gereken, onun durduğu yeri eleştirmemek anlamına gel· memelidir . Devrimciler onun tarih anlayışı· na ve siyasal duruşuna değil, ezilenlerden yana bir davranışa sahip olduğu için sahip çıkmalıdırlar.
Hrant Dink'in tarih Halk, homojen bir sosyal topluluktur ve bünyesinde birbirine düşman kesimleri barınd ırır. Dolayısı ile de devrimcilerin savunması gereken birbirine düşman güçlerin kardeşliği değil, çıkarı ve kaderi aynı olanla· rın kardeşliğidir. Şimdi birileri kalkıp, "Biz halk derken, ezilenleri kastediyoruz" diyebi· lir; " o halde kastettiğinizi doğru ortaya ko· yun" diye cevaplayacağız bu kesimleri. Halk, sınıf, ulus vb. olgular herkesin kendine göre tanımlayacağı olgular değildir. Asıl acı olan ise, Marksizm'in en olmazsa olmazı olan "Tarih sınıf savaşları tarihidir" anlayışı· nı bayrak edinmiş, tarihi ve toplumları bu tarih anlayışının ışığında açıklayan ve yaklaşık 80 yıl boyunca bu anlayışta ısrarla ıs-
anlayışı yanlıştı,
siyasal
duruşu devrimci değildi, devletle toplumu,
ez.enle ezileni barıştırmaya yeminliydi ama hep ezilenlerden yana bir şahsiyetti. Defalarca vurguladığımız gibi, o, cenneti yeryü · züne uzlaşma yoluyla indirmekten yanaydı ve bu anlayışına büyük bir tutkuyla bağlıydı . Niyeti bakımından bir insan güzeliydi, bir dervişti, ama dünyayı ezilenler için cennete çevirebilmek için iyi niyet ve tutku yetmi· yordu . Sevgili Hrant'ın anlamad ığı tanı da buydu. Güle güle sevg ili Hrant. Her şeye rağmen senin doğrularından ve yanlışlarından, yani senden çok şey öğrendik. Ezilenlerin yazıcısı ve yapıcısı olacağ ı tarihte hak ettiğin yeri alacağından kuşkun ol masın.
-1'
--·---·
Lenan ve Emperyalist
Komüni st Zemin
Sava ş
1914 Ağlıstosund<ı p<ıtlcık V(:ıen savaşla birlikte orlal'a çıkan ıl~ soru şuy<llı: Empcryalıst lllkl'lcrin sosy<ıhstlerı "anavatan savunusu"nu bcııımscnıelı mi' Konu bırcy olarak sosyalistlerın askerlik yukünılul.ıklcnni ycrı nc gctırıp getırmeı·~ct.'ği clajildı; bu konuda başka seçenek yoktu, fııar clcvrınıci bir polı
Emperyalist s<w<ışlar tcııN;rnen gerıcı karakterde olup, bır çıkışsızlığın, d\ırgunllı\jurı ve tekelc1 scrıııayenirı çürünıesının if.ıdesı
tıka dcğildır. So;ıııı şoydu: Sosyıılıst pNtıler
Bununla birlikte dünya halen çok hctcrwen bır yapıya sahiptir. İleıı ülkelerin baskıcı emperyalızmi, ancak gczegeninıızde diğer geri ülkeler, ezilen uluslar, sömürge ve ya rı-sonıürge ülkeler yaş.:ımaya devanı ettık çe vcır olabilir. Ezilen halkların ulusal bırlık ve ulusal bağımsıılık mücadelelerı ikı kat ilericidir, çünkü bu bir taraftarı o lllusların kendi gelişinılerı için daha elverişli koşulları hazırlarken, diğer yandan emperyalizme darbe vurur. Uygar, cınperyalıst, dcıııokra· tik bir cumhuriyetle sömürge bir ülkedeki geri, barbar bir monarşi arasındaki müca delede, sosyalistlerin, ınoııarşısiııe rağmen tümüyle ezilen ülkenin tarafında ve "de· ıııokrasi"siııe rağmen ezen ülkenin karşı sınd;ı olmalarının nedeni tam da budur. Emperya lizm kendi özgül amaçlarını sömürgeler, pazarlar, lıaııırrıadde kaynakları, nüfuz alanlan ele geçirmek "s<Jldır gnnlara karşı barışı korumak", "vatan savunması", "demokrasiyi savunnıJk" gıbı fı kirlcrle gizler. Bu fıkirler baştan sona yanlıştır. Her sosvıı· lıslın gôrcvi, bunları savunmak değıl, bıla· kis halkın önünde rııaskesını düşurınckıir. "ilk askeri darbeyi hangı grulxın ındirdıği· ııın veya savaşı ilk kimin ilan ettıgının" clıyı' yazıyordu Lenin Mart 191S'te, "sosy.ıll!.tle rır. taktiklerinin beliıieıııncsiııdc hr~tııı önemi yoktur . Arıavataıı savun,ısu, dl!'/mdn ıstilcİsıııı geri püskürtmek, bıı savunma Sil· vaşı yürütmek gibi ıfadclcr, her ıkı t<11.ıftcı da liHııi.lıııcn inscıııları kaııdıı nıak •r.ır~dır." "On yıllaı-ca" diye açıklıyoı clu Lt-ııııı, "üç ııaydut (İngiltere, Rusya ve Fıansa'nııı
savaşı polıtik olar<ık deslcklemelı nıı, savaş bütçesıne
oy
veı meli ıni,
hukünıctc karşı
ınücadelcdcn va;gcçmelı ve "anavatan savunusu" ajıtcı~yonu yapmalı mı' Lerıın'ırı cevabı şöyleydi: Hilyır! P<ıı ti bunu yapmamalı, bunu ycıprnaya hakkı yok. Burada sôz konusu olan şeyin sav<ış olınası nedeniyle değıl, fakat gcricı bır savaş olma· sı, dünyayı yerııdeıı payl.:ışınak ıstcycn köle sahipleri arasındoıki bir it dalaşı olrnası nedeniyle. Avrupa kıtasındaki uluscıl devletlerin oluşumu, yaklaşık olarak Büyük Fransız Devrimi ile başlayan ve 18/0-71 frarısa· Prusya savnşı ile son bulcın tlim lıir çağı kapsamıştır. Bu dramatik onyılloır boyunca savaşlar büyük ölçüde ulusal nitelikteydi. Scıvaşıa r, bu dönem boyunca son derece ilerici bir tarihsel karaktere salıip olan üreti· ci güçlerin ve külturun gclışiını ıçin zorunlu olan ulus devletlcı ı n kunılması ya da savunulması ıçın yüıütuluyoıdu. Devrııncılcr ulu· sal savıışları polıtık oıcır.ıı.. sadece destekleyebilir değil destcklem<'klc yükümluyduler. 187 ı 'den l 9 l 4'e kudar Avrupa kapıtalızıııi, ulus clevlctler temelinde, yalnızca gelişmek le kalmayıp tel.cici ya de) empcı \'illi~t kapı talızme donuşcı ek onırunü uzattı. "Eınpcr y;ılızm, ı..apıtalimıın, llım gücunu tükettık len sonra çekmeye başladıçjı a~anıasıdıı. • Çokuşüıı şcbd>ı, uı ctı(ı (jl!<;lcıı,ı, ulus devlctın sınıı laı ı kadar ozcı mıllkıy<'<iıı dar çerçevesi t.:ırafıııd<ın <111 enycllcnrııesindc yatar . [nıperyalirnı dwıyayı pil\•laşrıı<ık ve ye· nidcn rıaı•l.15ııMk ıı,ın ııijı ,ı~ıı. Ulustıl savcış lcırın yerinı cınpeı yc:lıst s<ıvaşlaı <ılır .
. 1(\
dır.
Emperyalizmin gerici doğası
Koınünist Zenıirl
burjuvazileri ve hükürnetleri) AlınJııya'yı için silalılandılar. Üç haydut d<ıha ısrrıarladıkl<ırı yeni tııçakı.:ın ele geçiremeden, iki haydudun (Almanya ve Avusıurya-Macaristan) bir saldın başlatması
kölelerine kat"~ı kışkırtma isteği; scıvaşın gerçek içeriği ve anlamı sadece budur." Bütür~ bunlar Stalin, Diınitrov ve ort<?klannın b'.ıgünkü doktrinlerinden rıe kadar dcı
şaşırtıcı mıdır r
Barış
yağmalanı2k
Savaşın nesnel tarihsel anlamı proletarya için belirleyici önemdedir: sava~ı h;:ıngi sını f yürütüyor ve ne için yürütüyor' Belirleyici olan budur, düşn1<ıııın daima hcıl kil başarılı bir şekilde saldırgan olarak rcsnıcdilclıildiği diplomasi l:~ırnazhğı eleği!. Emperyalistlerin demokrasi ve uygarlık sloganları na başvur· nıaları tümüyle yalandır. " ... A.lnınn burju· vazisi ... işçi sınıfını ve çalışan kitleleri, savaşın ... özgürlük ve uygarlık için ve Ç<ırlık tarafında n ezilen halkları özgürleştirmek için y(ırütüldüğüne dair yeminler ederek alda tır. İngiliz ve Fransız burjuvazisi ... işçi sınıfı ve çalışan kitleleri, savaşın ... Alman rnılıtariz nıine ve despotizmine karşı yürütüldüğüne dair yeminler ederek aldatır." Şu ya da bu türden bir politik üstyapı, enıperya lizmin gerici ekonomik temelini değiştiremez. Aksine, üstya pıyı kendine tabi kılan temel odur. "Günümüz.de ... hala ilerici bir burjuvazi veya ilerici bir burjuva h;:ırekel düşün mek aptalcadır. Burjuva demokrasisi bütünüyle ... gericileşmiştir." Eınpeıyalist "demokrasi"ye ilişkin bu değerlendirme, tüm Leninist anlayışın köşe taşını oluşturur. Emperyalist kamplar tarafından yürütülen savaş, aııavatan savunması ya da demokrasi için değil, dünyanın yeniden paylaşımı ve sömürgeci köleleştirme için yapıldıgı ndan, sosyalist bir insanın bir haydut kaıııpı diğe rine tercih etme hakkı yoktur. "Uluslarara$ı proletarya açısından, savaşan iki ulusal g.-uptan hangisinin yenilgisinin sosya lizm için daha az zararlı olacağını belirlemeye" ç;ıbcı lam<ık tamamen boşunadır. J 91'1 Eylülünün dalıa ılk günlerinde, Lenin, emperyalist ülkelerin her biri ve tüm gruplaşmalar için savaşın içeriğini şu şekilde nitelendir· mi~ti : "Pazarlar için ve yat)ancı toprakları yağmalamak için mücadele, tüm ülkelr.rde proletaryanın devrimci hareketinin önünü kesme ve cıemokr.:ısıyı ezrnr. gayrr.ti. h(itün ülkeicrin proleterlerini aldcıtm;ı, böl ıııe ve cmıc clür\üsü, b\ırjuvazınin çıkarları için bir uıusuı1 ücretli kbleferiııi diğer ull!Sun ü<.retli
uzaı< 1
için pasifist iç çekişlerle ernperyali~t scıvaşa karşı mücadele vermek mü ııı kün değildir. "İşçi sınıfını aldatma yollarından biri de pasifıznı ve soyut barış propagand<ısıdır.
onun
Kapit<ılizm
altında,
özelli~dc
eıııperyalıst aşamasında, savaşlcır
çınılmazdır."
de kaka-
Emperyalistler tara!ırıdarı rarlaştırılan bir barış, ancak yeni bir savaş tan önceki soluklanma dönemi olabilir. Yalnızca savaşa ve savaşı üreten enıpeıyaliz me karşı devrimci bir kitle mücadelesi, gerçek bir barış sağlayabilir. "Bir dizi devrim olmaksızın, sözde demokratik barış bir orta sınıf ütopy.:ısıdır. " Pasifiznıiıı uyuşturucu
ve
zayıflatıcı yanıl
samalarına karşı mücadele, mındaki en önemli unsurdur.
Lenin'in kuraLenin "kapitalizm altında apaçık bir ütopya olan si lahsız lanma'' talebini, özel bir düşmanlıkla reddeder. i leri kapitalist ülkelerdeki işçi parti· !erinin çoğu / savaş sırasında kendi burjuvalarının yanına geçtiler. Lenin bu eğilimi sosyal-şovenizm olarak adlandırdı : laftcı sosy<ı· lizrn, gerçekte şovenizm . JL Enterııasyo nal'in it1aneti gökten zernl)illc inmedi, rcformist uyarlanma politikalarının kaçını lmaz bir devamı ve gelişmesi olar ak ortay;ı çıktı. "Oportünizm ve sosyal ·şovenizmin ideolojık-polıtik içeriği bir ve aynıdır: sınıf mücadelesi yerine sınıf işhirliği, hiikümct zor durumdayken bu zorluklardan devrim için y<ı· rarl;:ınmak yerine kendi hük(imetini dcstcklemek." Kapitalist rd2lı dönr.mi, son savaştan hemen önce ( 1909· l 913) pıoıet,)(yanın üst ktıtrnanlarını sıkı sıkıya emperyalizme bağ ladı. Eınpcıy;ılisl burjuv<?ônirı sörnürgele;dr.n ve genci olarak geri ülkelerden elde elliyi sü pcr kı'\ rlarırı ağr7 sulandı :·ıcı kırıntı ları, ışçi aristokr;ısi:si ve işçi bürokrasisinin payına düştü. Bu :1edenle, onları yurtsever· liğe iten şey do(jnıdan doğruya cnıperya lizıııin
politikc;li:rırıdcıki
ki~isd
c;ıki.!rlcırıydı.
Bütün toplumsal iii~i<.ılcri (uın çıpldklıgıyla açıgcı vu ı«ın scıvcış lıoyuııc<ı, "oportünistle:vr. şovenistler, burjuvaziyle, hüküıııelle ve
l"
· -
..
p
O O
...... · - - • P O O O • • • o • • • • - • •
Genel Kurmayla ittifakları nedeniyle büyüi< bir güce kavuşmuşlordı." Sosyali101del<i ilr<ı ve br>ll<i dı> r>n y;ıygın ı>ğilim, hiırıŞ 7ilr1'il· nında rdormirnıle Moıi<sizm arasında salı
nan, kendilerini kaba, µasifist söylemlcrıc gizlemeye devanı ederken neredeyse istisnası7. sosyal -şovenistlerin esiri olan sözde merkezdir (Kautsky vb.). Kitlelere gelinte, onlar kendilerinin onyıllardır yaratmış oldukları cıygıtları tarafından gafil avlanıp aidatı!· dılar. Lenin, İkinci Enternasyonal'in işçi bürokrasisinin sosyolojik ve polit ik bir değer· lendirmesini yaptıktan sonra yarı yolda durmadı. " Oportünistlerle birlik, işçilerin «kendi» ulusal burjuvazileriyle ittifak yapmasıdır ve uluslararası devrimci i şçi sınıfı saflarında bir bölünmeye işaret eder." Buradan, enternasyonalist lcrin sosyalşovenistlerden kopmala rı gerektiği sonucu çıkar. "Şu anda sosyalizmin görevlerini yerine getirmek imkansızdır, oportünizmden ..." ve merkezcilikten, "sosyalizm içindeki bu burjuva eğilimden kesin bir şekilde kopmadıkça işçilerin gerçek bir enternasyonal birliğin i sağlamak mümkün değildir." Partinin ismi mutlaka değiştirilmelidir. "lekelenmiş ve alçal tılmış olan «Sosyal-Demokrat» ismini bir kenara atıp, eski Marksist isme, Ko· ınünist ismine geri dönmek daha iyi değil mi?" İkinci Enternasyonal'den kopmanın ve Üçüncüyü kurmanın zamanıdır. O zamandan bu yana geçen yirmi küsur yılda ne değişti? Emperyalizm çok daha şiddet dolu ve baskıcı bir karakter kazandı. En tutarlı ifadesi bugün faşizmdir. Emperyalist demokrasiler birkaç basamak aşağı düştüler ve doğal ve organik olarak faşizme doğru evrimleşiyorlar. Ezilen milliyetlerin uyanışı ve ulusal bağımsızlık istekleri keskinleştikçe, sömürge baskısı daha da katlanıl maz hale gelmektedir. Başka bir deyişle, Lenin'in emperyıılist sa· vaş teorisinin temelinde yer alan tüm bu ayırt edici özellikler, şimdi çok dDha canlı ve keskin bir karakter kazanmıştır. Elbette komüno·şovenistler, uluslararası proletaryanın siyasetine güya tam !)ir dönüş yapan SSCB'nin varlığından söı edecekler. Su kı·
4~
•••-••-
·------'~:.O.lD.9.~iş~-~s;min
saca ;-·.iı•le cevaplanabilir: SSCEl doğmadan iıı Ke r.J(:, nıiicarleleleri rtesı eld,,nmeyi iMİ< Prlı•rı Milr>n ııllı~IM, sörı1Cır9Plı>r vh. v.~rdı Eğer kişi keneli ülkesinin '.>ıııırl..ırı ciısındaki de:vıımci ve ileriei hareketleri, kendi cm·· pery<Jlist burjuvazisini desteklemek suretiy· le destekleyebiliyor ols<:ıydı, sosyalyurtseverlik politikası prensipte doğr:.J olur· dlo. O takdirde Üçüncü Enternasyonal'i kurmak için de hiçbir neden kalmazdı. Bu i~in bir yanı, fakat başka bir yanı da var. SSCB yirmi iki yıldır var. On yedi yıl boyunca Lenin'in prensipleri yürürlükte kaldı. Komüno·şovenist politikalar keskinleşmeye bcışlayalı sadece dört beş yıl oldu. SSCB'nin varlığı argümanı bu yüzden yalnızca sahte bir kılıftır. Eğer çeı•rek yüzyıl önce lenin, sosyalistlerin uygarlığı ve demokrasiyi savunmak bahanesi altında kendi milliyetçi ernperyaliznı lerinin yanına geçişini sosyalşovenizm ve ihanet olarak damgaladıysa, bugün aynı politika Lenin'in ilkeleri açısın dan daha da canicedir. Lcnin'in, kapitalist uygarlık çok daha derin bir çürüme için· deyken İkinci Enternasyonal'in tüm safsatalarını yeniden dirilten Konıintern liderlerini nasıl adlandıracağını tahmin etmek güç değil. Burada tehlikeli bir paradoks var. Komintem bayrağını Kremlin oligarşisinin izlerini silmek için kirli bir paçavraya çevi· ren sefil Konıintern epigonlan, Komünist Entcrnasyonal'in kurucusunun öğretilerine sadık kalanlara "dönek" diyorlar. Lenin haklıydı: Egemen sınıflar büyük devrimcile re sadece hayatları boyunc3 eziyet etmekle kalmazlar, ölümlerinden sonra onla rı görevi "kanunu ve düzeni" korumak olan ikonala· ra çevirmeye çalışarak, çok daha rafine ön· lemlcrle onlardan intikam alırlar. Elbette hiç kimse Lenin'in öğretilerini savunmak zorunda değil. Fakat onun öğrencileri olan bizler, hiç kimsenin bu öğretilerle alay et· ıııcsine ve tam karşıtına dönüştürmesine izin veımeyeceğiz. :ı.~~~.-~.. ~*~·*~·*~~.x**~***~~
Leon Troçki, 193 8 f Meksika
1
1
1