20
Temmuz 2000
BURJUVAZÝNÝN SÖMÜRÜ VE YAÐMASI ARTTIKÇA BASKI VE KATLÝAMLARI DA ARTIYOR! "Sayýlmayýz parmak ile Tükenmeyiz kýrmak ile" Muhyi Geçmiþten bugüne her sýnýflý toplumda devlet egemen sýnýflarýn sömürü, baský ve zulüm aracý olmuþtur. Egemen sýnýflarýn sömürü ve baskýsýna karþý yükselen her "özgürlük, eþitlik, adalet" çýðlýðý; baþkaldýrý, isyan sayýlarak acýmasýzca susturulmaya çalýþýlmýþtýr. Tarih dün de, bugün de açýkça göstermiþtir ki, sömürü, yaðma ve baský arttýkça, baþkaldýrý ve isyanlar da artmaktadýr. Egemen sýnýflarýn ezilen-sömürülen sýnýflarý ikna ederek deðil, baský altýna alarak, türlü cezalara çarptýrarak, bu da yatmiyorsa katliamlara baþvurarak sömürdüðü ve "yönettiði" bilinmektedir. Ezilen ve sömürülen sýnýflarýn ise, bu duruma öncelikle öncüleri þahsýnda kafa tuttuðu itaraz yükselttiði ve sýnýf kardeþlerine ayaklanma çaðrýlarý yükselttikleri de bilinen gerçekler arasýndadýr. Bugün saygýyla anýlan; Þeyh Bedrettin, Koroðlu, Dadaloðlu, Pýr Sultan, Nesimi ve daha binlerce bilim, sanat ve kavga insani feodal despotizme kin ve öfke duyan köylülüðün öncü isyancýlarý deðil miydi? Bu öncülerden bir çoðunun hayatý iþkencelerde, dar aðaçlarýnda son bulmadý mý? Bu öncülere ve temsil ettikleri ezilen sömürülen sýnýflara sömürü, baský ve zulmü reva gören iktidarlar tarihin çöplüðüne atýlmaktan kurtulabildiler mi? 600 yýllýk Osmanlý despotizminin külleri üzerinde "mirasyedi" edasýyla yükselen TC, ceddi Osmanlý'nýn baþaramadýðýný baþaracaðýný mý sanýyor? Ýþçilere-emekçilere, Kürtlere ve öncülerine kan ve kin kusarak dar aðaçlarýný ve celatlarýný 24 saat hazýrkýta haline getirerek, olsa olsa ömrünü uzatabilir. Tarihin çöplüðüne atýlmasýný asla engelleyemez. Sömürü ve baskýnýn olduðu her zaman ve her yerde bu duruma tepki ve baþkaldýrý da olmuþtur. Bu da anlaþýlamaz bir durum deðildir. Asýl bunun tersi insanýn doðasýna aykýrý bir durumdur. Anlaþýlmaz ve þaþýlacak olan budur. Sýkýþtýkça askeri faþist darbelerle, burjuva sýnýfýn diktatörlüðünün yazýlý bel-
gesinden baþka þey olmayan anayasalarla, ceza yasalarýyla toplumun büyük ve üretici olan, hayatý yaratan kesimlerine soygun, açlýk, baský ve zulüm dayatan burjuvazi herkesin bunu sineye çekmesini, "kaderimdir, çekerim" demesini istemektedir. Yaðma yok! Burjuvalar, devletleri sayesinde sömürmekte, zülmetmekte, üretmeden tüketmekte "özgürdürler". Ezilenler-sömürülenler ve öncüleri de buna iatiraz etmekte, isyan etmekte, egemenlerin iktidarlarýný yýkmakta ve tarihin çöplüðüne atmakta özgürdürler. Bu bir sýnýf savaþýdýr. Devrimci tutsaklar da bu savaþta burjuvazi tarafýndan esir alýnmýþ sýnýf savaþçýlarýdýr. Azýcýk tarih ve toplum bilgisi olan herkes bunun böyle olduðunu bilir. Ama bunu söylemek ve açýktan bu savaþta saf tutmak her baba yiðidin yiyeceði nane deðildir. Burjuva gericiliðin karabasan gibi üzerimize çöktüðü, burjuvazinin hergün emek yiyerek, özgürlük gaspederek, kin ve kan kustuðu gericilik dönemlerinde bunu yapmak, devrimci öncü güçlerle ve örgütlerle sýnýrlýdýr. Burjuvazinin de bunu gördüðü ve bildiði, bütün gücünü ve dikkatini devrimci örgütleri ve tutsaklarý tasfiye etmeye ve teslim almaya yöneltmiþ olmasýndan bellidir. Burjuvazinin diktatörlük aracý TC'nin sömürü ve yaðmasýný arttýrdýðý günümüzde baský ve katliamlarýný da artýrmasý olaðandýr. Burjuvazinin sömürü ve yaðmasýný huzur içinde sürdürme hayalý, iþçi ve emekçilere öncülük etme iddiasýndaki devrimci-komünist güçler tarafýndan boþa çýkarýlmaktadýr. Bu güçler deðiþik tepki, eylem, propaganda ve ajitasyon faaliyetleriyle ezilenleri-sömürülenleri uyanmaya, ayaða kalkmaya burjuva diktatörlüðü olan TC'yý yýkmaya çaðýrmakta, bu yönde bir savaþým sürdürmektedirler. TC, devrimci-komünist güçlere bundan dolayý saldýrmakta, katletmediði savaþçýlarý tutsak almaktadýr. Tutsak almanýn bu güçleri susturmaya ve teslim almaya yetmediðini görmesi ve anlamasý yeni saldýrýlar tezgahlamasýnýn tek sebebidir. Aklýna gelen ise; devrimci-komünist tutsaklarý "hücrelere týkarak" örgütlülüklerini tasfiye etmek, susturmak, teslim almaktýr. Buna direnenleri ise bedenen imha etmek süretiyle "aleme ibret" dersi vermektir. "Hücre tipi bur-
Devamý sayfa 19’da
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Temmuz 2000 Sayý:15 F:250.000TL
DEVRÝMCÝ TEORÝ VE SÝYASET OLMADAN DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST ÖRGÜT YARATILAMAZ! DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST ÖRGÜTTEN BAÐIMSIZ DEVRÝMCÝ POLÝTÝK MÜCADELE YÜRÜTÜLEMEZ! kuþatmasýný yarýp dýþýna çýkamamýþlardýr. Türkiye ve Kuzey Kürdistan iþçi sýnýfý, Bu durumun sür-git devam etmesi için emekçileri ile devrimci ve komünistleri sendikalara yüzde on baraji dayatýlmýþtýr. burjuva diktatörlüðünün egemenlik Sendika bürokratlarýnýn denetiminde ve aracýndan baþka bir þey olmayan, TC uzlaþmacý olsa da iþçi sýnýfýnýn sendikal devletinin en kapsamlý ve en azgýn iktisaörgütlülüðüne bile tahamül gösterdi, siyasi saldýrýlarýyla karþýkarþýyadýr. 28 ilmemekte, iþçi sýnýfýna topyekun Þubat Darbesi'yle birlikte hýzlanan gerici "sendikasýzlaþma" dayatýlmaktadýr. reformlarýn sonuçlarý yakýcý ve yýkýcý tarzTürkiye ve Kuzey da kendini açýktan açýða Burjuva saldýrýlarýn devrimci hissettirmeye baþlamýþtýr. þidetlenmesinde; meydaný Kürdistan ise gerek Uzun soluklu, planlý ve bur- "boþ" bulmasýnýn yaný sýra, hareketleri geçmiþleriyle köklü bir juva sýnýfýn deðiþik kesim12 Eylül Askeri Faþist leri arasýndaki çýkar çatýþ- Darbesiyle baþlayan ve yeni kopuþ yaþayarak ileri çýkamamalarý, gerek iþçi ve malarýný disipline ederek hamlelerle süren iþçi ve burjuvazinin genel ve uzun emekçiler üzerindeki kat- emekçilerin önderlik ihtiyacýna yanýt verememeleri, vadeli çýkarlarý etrafýnda merli baský ve sömürü yaratýlan mutabakatýn, tek sonucunda, kabýna sýðmaz kronik hal alan ideolojikteorik, örgütsel-politik ve ortak burjuva programýn bir duruma gelmiþ MGK öncülüðünde tavissiz olmasýnýn, dýþa açýlma , alt- sorunlarý nedeniyle burjuva diktatörlüðünün kuþatuygulanmasý burjuva partiemperyalist bir konuma masýný yarmak bir yana, lerin de bu uygulamanýn, sýçrama heves ve ihtiyiþtahýný ve saldýrýlarýný dolaysýz aktörleri ve vitrini acýnýnda büyük payý artýrmasýna vesile olmuþhaline getirilmesi sonucunolduðu açýktýr. tur. da buraya gelinmiþtir. Burjuva saldýrýlarýn þidetlenmesinde; Ýþçi ve emekçiler, deðiþik zamanlarda meydaný "boþ" bulmasýnýn yaný sýra, 12 birbirinden kopuk yerel protesto, gösteri, Eylül Askeri Faþist Darbesiyle baþlayan ve direniþ ve eylemler yapmalarýna raðmen; yeni hamlelerle süren iþçi ve emekçiler örgütsüz ve öncüsüz olmalarýndan, yerel üzerindeki katmerli baský ve sömürü sonuve kýsmý mücadelelerinin koordine edilecunda, kabýna sýðmaz bir duruma gelmiþ memesi ve genelleþtirilememesi nedeniyle olmasýnýn, dýþa açýlma , alt-emperyalist bir burjuva diktatörlüðünün yürürlüðe koykonuma sýçrama heves ve ihtiyacýnýnda duðu çok yönlü ve kapsamlý burjuva
2
Temmuz 2000 cunda palazlanmýþ, büyük sermayedarlar büyük payý olduðu açýktýr. Burjuvazi ve kapitalist tekeller haline gelmiþlerdir. iktisadi ve siyasi saldýrýlarýný bütünüyle Türkiye'nin ve Kuzey Kürdistan'ýn bu ihtiyacýný karþýlamak üzere belirpazarlarý ile kukla KKTC'nýn pazarlarý lemiþ, tek ve ortak burjuva programýný tekelci burjuvaziye artýk dar gelmektebuna göre þekillendirmiþtir. dir. Elinin altýndaki iþçi ve emekçileri Burjuvazinin Osmanlý feodalitesiyle sömürmek, onlarý açlýða mahküm etmek, uzlaþarak, I. Emperyalist Paylaþým sefalete ve sosyal çöküntüye itmek artýk Savaþý'ný fýrsat bilerek güdük ve gerici TC burjuvazisini tatmin etmemektedir. bir burjuva devrimle iktidarý ele Tüm bu geliþmelerin ve deðiþimlerin geçirdiði, TC'nýn kuruluþ yýllarýnda sonucu "devlet asýl iþlevini yapsýn, ülkenin iktisadi ve siyasi yaþamýna yön KÝT'leri özel sektöre devretsin, verecek, damga vuracak kapasitede serözelleþtirsin!" burjuva çýðýrtkanlýðý ve maye birikimine sahip tek tek burjuvalar politik saldýrýsý olarak karþýmýza çýkve kapitalist tekeller olmadýðý için; maktadýr. KÝT'leri burjuva sýnýfýn palazSovyetler ve Batý'dan alýnan mali dýþ lanmasý için "devletçidestek ve devlet olanaklarýyla kapitalist Bugün burjuvazi ve prole- lik" politikasý adý altýnda burjuvazinin devlet tüm burjuva tarya arasýndaki politik mücadele devrimci tutsaklar "arpalýðý" haline sýnýfýn çýkarlarýný þahsýnda öne çýkmýþ, getiren, özel sekterün gözeten bir iktisadi yatýrýma ve sana- merkezileþmiþ ve odaklaþmýþtýr. pahalý hammadde satBurjuvazinin bu savaþýmda týðý, ucuz mamül yileþmeye gitmiþtir. Devlet aðýrlýklý sana- elde edeceði bir baþarýnýn top madde aldýðý kurumlar yekün devrimci hareket haline getirerek yileþme ve yukarýdan aþaðýya kapitalizmin üzerinde moral bozucu bir etki günümüze kadar burve tasfiyeci sonuçlar doðura- juvazinin hizmetine egemen sistem haline caðý hesap edilerek hareket sunan TC, bugünde getirilmesi o günkü misyonunu burjuva sýnýfýnýn verili edilmektedir. Politik savaþýmýn sýnýfsal burjuvazi tarafýndan ýsrarla yerine getirerek bu durumunun ve sýnýfsal devrimci tutsaklar þahsýnda k u r m l a r ý ihtiyaçlarýnýn Kemalist adý diktatörlük tarafýndan odaklaþtýrýlmasý bunun göster- "özelleþtirme" gesidir. altýnda burjuva iyi kavaranmasýnýn bir tekellere peþkeþ çekis o n u c u d u r . yor. Dün, içte bir güç olmak için KÝT'leri Burjuvazinin iktidarý ele geçirmenin basamak olarak kullanan burjuvazi, avantajlarýný en iyi biçimde kulþimdi de dýþa yayýlmak için basamak landýðýnýn resmidir. "Kamu Ýktisadi olarak kullanýyor. Burjuva tekeller Teþekülleri" burjuvazinin geliþimi ve "özelleþtirme" saldýrýsýyla sermayelerine kapitalist evrimi açýsýndan akýllýca sermaye katarken, iþçi sýnýfý iþini, düþünülmüþ bir burjuva uygulamadýr. sendikal örgütlülüðünü ve sosyal hakSermaye birikiminden yoksun, "kapitallarýni bile kaybediyor. TC'nin burjuva siz kapitalistler" burjuva devlet eliyle ve sýnýf diktatörlüðü olduðunu anlamak için dýþ destekle ve TC'nin iþçi v e emekçiler baþkaca kanýta ihtiyaç var mýdýr? üzerinde estirdiði terör ile hak gasplarý Tekelci burjuvazinin sýnýf diktatörsonucu tek tek burjuvalar ezilenlüðünün bir aracý olan TC devletinden sömürülen sýnýflarýn sýrtýndan büyük akýlýca yararlanarak içerde iktisadivurgunlar vurmuþ ve büyük sermeye siyasi güç olmayý baþarmasý ve küpünü kaynaklarýnýn mükliyetini ele geçirdoldurmasý, dýþa yayýlma arzusunu da miþlerdir. Burjuvalar TC'yle ve KÝT'lerle kamçýlayan bir faktör haline gelmiþtir. sýnýf çýkarlarý zemininde girdikleri SSCB'nin çözülmesi, Ortadoðu, karþýlýklý iktisadi-siyasi iliþkiler sonu-
Leninist Iþýk juva saldýrý"nýn arkasýnda yatan; siyasal, sýnýfsal ve piskolojik mantýk budur. Bu mantýðýn ve burjuva sýnýf çýkarlarýnýn savunulmasý adýna devrimci tutsaklar dün Diyarbekir, Ýstanbul zindanlarýnda katledilmiþ, ölümene direniþlere zorlanmýþlardýr. Yakýn zamanda Ulucanlar'da devrimci tutsaklara saldýrýlmýþ, kararlý bir direniþle karþýlaþýnca da on devrimci tutsak hunharca katledilmiþ, gerisi de iþkenceden geçirilmiþtir. Bir kýsmý hücrelere zorla sokulurken, bir kýsmý Burdur Hapishanesi'ne nakledilmiþtir. Bu saldýrýlarda umduðunu bulamayan TC, Burdur Hapishanesi'ne geçtiðimiz günlerde yeni bir saldýrý daha düzenlemiþtir. Duvarlar yýkýlarak gerçekleþtirilen bu saldýrýda da bir tutsaðýn kolu koparýlmýþ, diðer tutsaklar iþkenceden geçirildikten sonra Bergama Hapishanesi'ne nakledilmiþlerdir. Bu tutsaklarýn devrimci kararlýlýkla, yaratýcýlýðý birleþtirmeleri, mücadelenin her yer ve zeminde sürdürülebileceðini kanýtlarcasýna iþkence gören tutsaklarýn resimlerini basýna ulaþtýrarak TC'nin vahþetini sergilemeleri yeni saldýrýlarýn hedefi haline gelmelerine yol açtý. Tutsak devrimcilere TC'nin silahlý güçleri gaz bombalarýyla, iþ makineleriyle saldýrdýlar. Burjuva gericilik ve saldýrganlýk kuruluþundan bu yana kan dökmekte ve içmekte ýsrar etmekte, emek ve özgürlük güçleri de burjuva düzene tepki göstermeye, baþkaldýrmaya devam etmektedirler. Mücadelenin sýnýfsal, siyasal yönünü ve burjuva saldýrganlýðýný, zulmünü gizleme telaþýyla burjuvazinin iþ baþýndaki temsilcileri yalan ve demagojiye sarýlýyorlar. “F tipi hapishanelerin tutsaklarýn rahatý, huzuru ve can güvenliði için yapýldýðýný; 24 saat sýcak suyun aktýðýný, her an banyo ve temizlik yapma imkanýnýn sunulduðunu” iddia ediyorlar. Devrinci tutsak yakýnlarýnýn iþçi ve emekçilerin tepkisinden korktuklarý için, bu tepkiyi bertaraf etmek üzere bu hücreleri yalan ve demagoji eþliðinde görücüye çýkarýyorlar. F tipi hapishanelerini allayarakpullayarak bu kesimlere kabul ettirmeye çalýþýyorlar. TC’nin hapishanelerde döktüðü kanlar, daha kurumadýðý halde; “Oda Sistemi”yle -Hücre demiyorlar- “mahkümlarý örgüt baskýsýndan kurtarmanýn, can güvenliklerini saðlamanýn” hedeflendiðinden dem vuruyorlar. Devrimci tutsaklarý katletmek için fýrsat kollayan burjuvazinin uþaðý bu sahtekarlar, bu yolla “Hücre Sistemi”ne karþý geliþecek tepkileri bastýrmak istemektedirler. “Ya tutarsa” anlayýþýyla bu palavralar
19
ortalýða saçýlýyor. Tutmadýðý yerde burjuva polis ve ordu devreye sokulmaktadýr/sokulacaktýr. Burjuva zulüm bu topraklarda yüz yýla yakýn zamandýr sürmektedir. Ezilenlerinsömürülenlerin zülme karþý savaþým tarihi ise kölelik düzeninden bu yana sürüyor. Bu savaþýma katýlanlarýn ve ölenlerin, hiç bir tarih tam olarak sayýsýný bilmiyor. Katliamlarla, baskýlarla sýnýf savaþýmý bitirilebilseydi, bunun çoktan baþarýlmýþ olmasý gerekirdi. Bunu bekliyenler beyhüde bekliyeceklerdir. Ezilen ve sömürülenlerin her yenilgisi yeni baþkaldýrýlarýn dayanaðý olmuþtur/ olmaya da devam edecektir. Tarihin koyu karanlýk ve zulüm dolu günlerinde yükseltilen "Sayýlmayýz parmak ile/Tükenmeyiz kýrmak ile" þiarýný haykýrmanýn tam zamanýdýr. Bu zulüm ve kan deryasýnda boðulacak olan devrimci tutsaklar ve devrimci sýnýf mücadelesi deðil, burjuvazinin diktatörlük aracý TC devleti olacaktýr. Ne TC'nin arkasý kesilmeyen saldýrýlarý, ne de devrimci tutsaklarýn direniþlerinin sebebi "Koðuþ-Hücre" anlaþmazlýðýdýr. Bunun böyle sunulmasý ve kavranmasý devrimci tutsaklara destek deðil, kostek olmaktýr. Yaþanan, burjuvazi ve proletarya arasýndaki sýnýf savaþýnýn, bu iki sýnýfýn örgütlü güçleri arasýnda "Koðuþ-Hücre" görüntüsünde sürmesidir. Fiili bir savaþta karþý karþýya gelmesidir. Devrimci tutsaklara savaþý burjuvazi dayatmaktadýr. Kendini güçlü ve avantajlý gördüðü için bunu yapmaktadýr. Devrimci tutsaklar ise, emek ve özgürlük güçleri adýna bu savaþý kabullenmekte ve ölümüne bir direniþ hattý örmeye çalýþmaktadýrlar. Bu nedenle emek ve özgürlükten yana olan tüm güçler bu savaþ karþýsýnda kayýtsýz kalamazlar. Saflaþmak ve taraf olmak zorundadýrlar. Ýçerdeki direniþi dýþarýda bir saldýrya dönüþtürmek, burjuvaziyi devrimci tutsaklara savaþ açtýðýna piþman etmek için; emek ve özgürlükten yana olan güçleri her alanda burjuvaziye karþý savaþmaya çaðýrmak/mücadeleye katmak devrimci tutsaklara ve kendi kurtuluþ kavgamýza sahip çýkmamýzýn tek yoludur. Burjuvazi sýnýf savaþýmýnýn öncü güçlerine açýktan savaþ ilan etmiþ, kin ve kan kusmaktadýr. Þimdi saf tutma, iþçi ve emekçileri saflara çaðýrma zamanýdýr. Hücre saldýrýsýna karþý sürdürülen bu kavga; sömürüye, zülme ve burjuva diktatörlüðüne karþý savaþmaktan baþka bir þey deðildir. Öyleyse durma, öne atýl, kavgaya katýl!
18
Temmuz
gerekiyorsa yapma yönünde takýndýklarý kararlý tutumlarý ve özel katkýlarý baþarýlý biçimde iþleniyor. Bu saðlýk iþçileri, devletin kolluk güçlerinin bütün baskýlarýna raðmen, tutsaklarý aileleriyle görüþtürmek, tedaviyi kabul etmeleri için ikna etmeye çalýþmak ve benzeri yöntemleri canla baþla deniyorlar, ama yine de sonuç alamýyorlar. Sonunda ölümle pençeleþen tutsaklarýn örgütlü olduklarý ve örgütlü hareket ettikleri noktasýndan hareket eden saðlýk iþçisi doktor çözümü buluyor. Hapishanedeki yoldaþlarýndan alýnan, ölümle pençeleþen tutsaklara hitap eden bir açýklama metinin hastahaneye sokulmasý ve doktor tarafýndan okunmasý sonucunda; direniþin kazanýldýðýna, anlaþma yapýldýðýna ve tedaviyi kabul etmeleri gerektiðine ikna oluyorlar. Bu bir örgüt talimatýdýr; "Yoldaþlar, ölüm orucumuz zaferle sonuçlanmýþtýr, size düþen bir an önce saðlýðýnýza kavuþmak ve kavgaya kaldýðýnýz yerden devam etmektir. Yaþasýn ölüm orucu direniþimiz!" Bu açýklama metinin okunmasýndan sanra sloganlar eþliðinde "Ölüm Orucu ve Süresiz Açlýk Grevi" eylemine son verilerek tedavi kabul edilir. Filmin iþlediði ve beyaz perdeye yansýttýðý duygusal, yaþamsal, siyasal ayrýntýlara dikkat edildiðinde, devrimcilerin ve devrimci mücadelenin gerçeðiyle yüzleþilecektir. Bugün de gündemde olan F tipi hücre saldýrýsýna neden karþý durulduðu o zaman daha iyi anlaþýlacaktýr. Filimi bu bakýmdan devrimci mücadelenin sýcak gündemine bir katký ve eðitici, politize edici bir müdahale olarak kavramak ve bu yönüyle deðerlendirmek gerekiyor. *** Filimin ve devrimci deneyimlerin açýkça gösterdiði; devrimcinin dýþarýda olduðu gibi içeride de örgütlü, kollektif bir yaþamý var etmeye çalýþtýðýdýr. Bu bakýmdan F tipi hücre sistemi devrimcilerin örgütlülüðüne bir saldýrýdýr. Onlarý birbirinden yalýtmaya ve yanlýzlaþtýrmaya dönük bir burjuva manevradýr. Düþman tutsak aldýðý binlerce devrimciyi hapishanelerde birbirinden yalýtýp yalnýzlaþtýrarak örgütlülülüklerini ortadan kaldýrmayý ve bu yolla; gözaltýnda, sorguda uyguladýðý iþkenceyi, onur kýrcý baský ve davranýþlarý hapishanelerde de uygulamayý, sistemli hale getirmeyi hedeflemektedir. Koðuþ sistemi bunlarýn önünde engel teþkil etmektedir. Çünkü tek bir devrimci tutsaða karþý yöneltilen herhangi bir saldýrý, dayanýþma ve mücadele ruhuyla tüm devrimci tutsaklarýn ayaða kalkmasýna ve direniþe geçmesine sebep olmaktadýr. Düþman devrimci tutsaklarý esir almakla tatmin olmuyor, onlarý teslimiyete zorlamanýn ve teslim almanýn ortamýný yaratmak istiyor. F tipi hapishaneler denen "hücre tipi yaþam" uygulamasýnýn
2000 altýnda yatan asýl gerçek budur. Devrimcileri var eden ve sýradan insanlardan ayýran örgütlü bilinçleri ve yaþamlarýdýr. Ýþte bundan dolayý F tipi hapishane saldýrýsýna karþý, çeþitli bedeller ödenerek kazanýlan haklarý, mevzileri korumak için devrimciler tereddütsüz savaþacaklardýr. Düþman da bütün güç ve imkanlarýný kullanarak bütün entrikalarýný sergileyerek devrimci tutsaklarý hücrelere sokmanýn ve geçici de olsa bir zafer kazanmanýn hesaplarý peþindedir. Bu pis emeline ulaþmasý için yeni katliamlara yol açacak bir savaþý göze almasý gerekmektedir. Bu savaþýn sonucunun ne olacaðýný ise þimdiden kestirmek zor olsa da; devrimci tutsaklarýn teslimiyeti kabullenmeyeceðini þimdiden söyleyebiliriz. Bir mücadele esnasýnda karþýlaþýlacak yenilgi baþka þey, teslimiyet baþka þeydir. Devrim savaþçýlarýnýn belli evrelerde yenilmeleri görülmedik ve bilinmeyen birþey deðildir. Ama amansýz bir savaþýmda yenilenlerin çok daha büyük direniþ ve isyan tohumlarý ektiði de bilinen bir gerçektir. Burjuvazinin "F tipi hücre" saldýrýsý nasýl sonuçlanýrsa sonuçlansýn, devrimci kavga bütün keskinliðiyle sürmeye devam edecektir. Üstelik sadece hapishanelerdeki kazanýlmýþ mevzileri koruma kaygusuyla deðil, tüm burjuva zindanlarýný yýkma hedefiyle... Burjuvazinin zindanlarý bugüne kadar devrimci mücadeleyi söndürmeye, sýnýf mücadelesini bitirmeye yetmemiþtir/yetmeyecektir de...12 Eylül askeri faþist darbesinin ardýndan uygulanmaya çalýþýlan "karýþtýrbarýþtýr", "tek tip elbise" dayatmalarý nasýl boþa çýkarýldýysa "Hücre tipi yaþam" dayatmasý da eninde sonunda baþa çýkarýlacaktýr. "Ve zafer hiçbir þeyi affatmeyecek kadar dýþle týrnakla sökülüp koparýlacaktýr." Bu bir hayal olsaydý, ömürlerinin çoðunu zindanlarda ve sürgünderde geçiren Rusya'daki devrimciler mücadelelerini hapishanelerdeki kazanýmlarýn ötesine taþýyarak þanlý Ekim Devrimiyle taçlandýramazlardý. Bu bir hayal olsaydý; saygon zindanlarýnda insanlýk dýþý uygulamalara maruz kalan, her türlü iþkenceden geçen Çinli devrimciler devrim yapamazdý. Düþman þunu iyi bilmelidir ki, geçici zaferler, sýnýf mücadelesinin nihayý sonucunu deðiþtirmeye yetmeyecek, zafer bizim olacak!
F Tipi Hapishane Ýþkence ve Zülüm Demektir! Hücre Tipi Yaþam Dayatmasýný Geri Püskürtmek Ýçin: Haydi Devrimci Dayanýþmaya ve Mücadeleye! Tutsaklara özgürlük savaþan iþçilerle gelecek.!
Leninist Iþýk
3
Yayýlmacýlýðýn önündeki ikinci büyük Balkanlar ve Kafkaslarýn yaðmalanmaya engel ise Kuzey Kurdistan ve müsait hale gelmesi her kapitalistTürkiye'deki devrimci hareketler ile emperyalist gibi; TC kapitalistlerinin ve kendiliðinden sýnýf hareketleri ve patlatekellerinin de iþtahýný kabartmaktadýr. malarýdýr. Tekelci burjuvazinin "daha çok Türk halkýyla bölge halklarýnýn sömürü, daha çok kar" politikalarýna tepki Osmanlý'dan miras kalan tarihsel, ulusal, gösteren, karþý çýkan bu dinamikler içte kültürel ve dinsel kesiþme noktalarý ise bu bir istikrarsýzlýk unsuru olmaktadýrlar. Bu yönde bir avantaj olarak görülüyor. Buna da TC'nin dýþa dönük planlarýný olumsuz raðmen iki de önemli dez avantaja sahip etkilemekte ve dýþtaki iþbirlikçilerini olmasý TC'yi kara kara düþündüren ve içte rahatsýz etmektedir. Ulusal ve uluslararasý daha da saldýrgan yapan faktörler oluyor. burjuva haydutlarýn elele vererek devrimYayýlmacýlýðýn önündeki birinci engel ci hareketleri ve iþçi-emekçi hareketlerini ayný heves içinde olan diðer kapitalistnasýl tasfiye ve imha edeemperyalist güçlerdir. TC Bir kez daha hatýrla- ceklerini kararlaþtýrmalarý, bunlarla ya çatýþarak ya da dayanýþma içine girmeleri anlaþarak amancýna ulaþamamýz ve hatýrlatmamýz ve ortak hareket etmeleri bilir. Amerika, AB, Rusya gereken þaþmaz politik bu anlayýþ ve ihtiyacýn bir vb. emperyalist güçlerle sonucudur. doðru: "Ýleri askeri, iktisadi ve siyasi TC ve iþbirlikçilerinin bir çatýþmanýn bir yenilçýkamayan geri düþer!" yayýlmacý pis emelleri giyle sonuçlanacaðýnýn farkýnda olan TC, gerçeðidir. Tasfiyeciliðin ve önündeki bu engelin kýsa Amerika ve AB ile liberalizmin beslendiði, kan vadede ortadan kalkmasý mevcut devrimcianlaþarak bu pis emeline aldýðý politik damar komünist örgütlerin tasulaþma yoluna girmiþtir. ve imhasýyla ABD ve AB ile bunlarýn burasýdýr. Bu damarýn önü fiye mümkündür. Askeri gücü askeri (NATO), iktisadi kesilmeden veya týkanve tolumsal desteði ile (ÝMF, Dünya Bankasý) madan tasfiyecilik ve liber- diðer devrimci örgütler kurunlarýna kölece boyun üzerindeki etkisi bakýmýnalizm engellenemez. eðiþi bazýlarýnýn sandýðý dan en büyük ve öncelikli gibi, ne TC'nin sömürge tehlike olarak görülen PKK'ye ve önderolmasýyla, ne de TC burjuvazisininin köle liðine karþý geliþtirilen uluslararasý kompruhlu olmasýyla ilgilidir. Ýktisadi-siyasi lonun altýnda bu anlayýþ ve davranýþ tarzý baðýmlýlýk ve karþýlýklý çýkarlar zemininde yatmaktadýr. PKK'nin iç zaaflarý, ideoloTürkiye'yi çevreleyen bölge ülkeleri ve jik-teorik dar görüþlülüðü, politik-örgüthalklarý üzerindeki emperyalist-kapitalist sel, sýnýfsal açmazlarý ile birleþen burjuva yaðma planýyla ilgili bir geliþmedir. komplo, tamamen ve örgütsel olarak Emperyalist-kapitalist paylaþým yasasýnolmasa da ideolojik ve politik olarak dan haberi olmayanlarýn Türkiye'nin yaðbüyük oranda PKK'yi teslim alarak tasmadan alacaðý payýn miktarýna bakýp fiyenin eþiðine getirmiþtir. Burjuvazinin haline "acýmasý", IMF karþýtlýðý, anti sistemli saldýrýlarý ve PKK karþýsýnda ele emperyalizm ekseninde TC burjugeçirdiði üstünlük sonucu yarattýðý boðuvazisinin yedeðine düþmesi, TC'yi hedef cu, moral bozucu politik atmosfer almasý gereken iktidar mücadelesini eþliðinde, Türkiye devrimci hareketine de bulanýklaþtýrmasý, hatta ertelemesi, geleimha ve tasfiyeyi dayattýðý gün gibi ceðin sorunu olarak görmesi az görülen ortadadýr. politik bir durum deðildir. Bu saçma Bir devlet poitikasý olarak devrimci sonuca yol açan ise, emperyalist-kapitaltutsaklara dayatýlan "F Tipi Hapishane" ist paylaþýmýn eþitlik ilkesine göre deðil, ile ulaþýlmak istenen de ayný þeydir: askeri, iktisadi güce göre yapýldýðýnýn biTasfiye ve teslimiyet. Devrimci tutsaklara linmemesi veya göz ardý edilmesidir.
4
Leninist Iþýk
Temmuz 2000
dönük saldýrý, devrimci hareketlere, iþçi ve emekçi hareketlerine saldýrýnýn bir parçasýdýr. Ýþçi sýnýfýný ve Kürt ulusal hareketini teslim almanýn yolu devrimci harekete güç ve moral veren, devrimci tutsaklarýn hapishane örgütlülüðünü tasfiye ederek onlarý hücrelere kapatmaktan geçmektedir. Bugün burjuvazi ve proletarya arasýndaki politik mücadele devrimci tutsaklar þahsýnda öne çýkmýþ, merkezileþmiþ ve odaklaþmýþtýr. Burjuvazinin bu savaþýmda elde edeceði bir baþarýnýn top yekün devrimci hareket üzerinde moral bozucu bir etki ve tasfiyeci sonuçlar doðuracaðý hesap edilerek hareket edilmektedir. Politik savaþýmýn burjuvazi tarafýndan ýsrarla devrimci tutsaklar þahsýnda odaklaþtýrýlmasý bunun göstergesidir. Burjuvazinin "istikrar" ihtiyacýna gölge düþürecek her güç ve hareket stratejik-taktik bir bakýþla ezilmeye ve imha edilmeye çalýþýlýyor. Tüm burjuva saldýrýlarýn arkasýnda yatan gerçek budur. Burjuvazi durdurulmadýðý sürece de bu saldýrýlarýný sürdürecektir. Bu politik gerçekler ýþýðýnda harekete geçebilecek ve geçirilebilecek tüm emek ve özgürlük güçleriyle birlikte, tüm devrimci-komünist güçlerin de burjuvaziye karþý mücadeleyi devrimci tutsaklara sahip çýkma, F Tipi burjuva saldýrýsýnýn önüne barikat oluþturma ve devrimci harekete tasfiyeyi-teslimiyeti dayatan, bu burjuva saldýrýyý geri püskürtmek üzere koordine etmek, odaklaþtýrmak devrimci-komünist güçlerin ortak, güncel ve acil bir görev haline gelmiþtir. TÝS'leri ve grevleri bu yönde deðerlendirmek iþçi sýnýfýnýn öncülerine sahip çýkmasý bilincini mücadele içerisinde egemen kýlmak için daha özel bir çaba ve atýlganlýk gerekmektedir. Bu kavgada devrimci tutsaklarýn yenilgisi tüm sýnýfýn ve özgürlük güçlerinin yenilgisi; zaferi ise zaferi olacaktýr. *** Devrimci harekete ve mensuplarýna yönelik arkasý kesilmeyen operasyon ve saldýrýlarýn, sol liberal-reformist etki ve baskýlarýn, PKK'nin teslimiyete dayanan yenilgisi ve devrimci hareketin kronik
sorunlarýný çözerek sýnýf hareketiyle birleþememesi gibi pratik-politik-örgütsel zorluklar tasfiyeciliðin ve düzen içi liberal mevzilere savrulmanýn görülen nedenleridir. Asýl ve görülmeyen nedenler ise Marksist-Leninist ideolojik-teorik ve politik-örgütsel geleneðe baðlanamamakla ve bu geleneði sürdürememekle ilgilidir. Bunu baþarmanýn ise, bugünkünden çok daha büyük bir özveri, kapasite ve kararlýlýk gerektirdiði devrimci komünistler için bir sýr olmamalýdýr. Mevcut kazanýmlara ve olanaklara dayanarak, bunlarla tatmin ve mutlu olma saçmalýðýna düþmeden ileri sýçramak; hedeflenmesi gereken öncelikli örgütsel-politik görevlere sarýlmak, sorunlarýn çözümünde ýsrarcý olmak gerekmektedir. Bir kez daha hatýrlamamýz ve hatýrlatmamýz gereken þaþmaz politik doðru: "Ýleri çýkamayan geri düþer!" gerçeðidir. Tasfiyeciliðin ve liberalizmin beslendiði, kan aldýðý politik damar burasýdýr. Bu damarýn önü kesilmeden veya týkanmadan tasfiyecilik ve liberalizm engellenemez. Devrimci örgütten ve örgütlülükten kaçýþlara son verilemez. "Ya ileri, ya geri!" Ýþte sýnýf mücadelesinýn dayattýðý ikilem. Ya iþin kolayýna kaçarak geri düþmek, ya da zorluklarla dövüþerek ileri çýkmak! Biçiminde de ifade edilebilecek olan bu dayatmayý boþa çýkarmak, aþmak dýþýnda devrimci komünist bir zeminde kalmak mümkün görünmuyor. Bu perspektifle bugün ve önümüzdeki dönem yoðunlaþmamýz gereken temel görevlerimiz; parti öncesi devrimci örgüt çekirdeðininin, kadro ve organlarýnýn niteliðini artýrmak, yeni güçlere ulaþarak sýnýf içinde ve öncelikli alanlarda mevzi tutmak, örgüt sürekliliðinin temel mekanizmalarýndan olan maddi-teknik altyapýyý saðlamlaþtýrmak ve kurumsallaþtýrmaktýr. Devrimci komünist nüvelerin anlamlý ideolojik-teorik çýkýþlarýna raðmen hala baþaramadýðý ve baþarmak zorunda olduðu baðýmsýz politik-örgütsel varoluþ hakkýný kazanmak ve koruyarak devrimci komünist sýnýf partisine büyütmektir. L e n i n i s t
I Þ I K
17
3Kavganýn Ýçinden... 70. GÜN:UZUN SOLUKLU BÝR KAVGANIN KISA METRAJLI BÝR FÝLME CAN VERMESÝ Kýsa bir süre önce BEKSAV tarafýndan çekilen kýsa metrajlý bir film kültür merkezleri ve sanat evlerinde izleyicleriyle buluþtu. Filmin adý: 70. Gün. Film, 96 daki 69 gün süren "Ölüm Oruvu ve Süresiz Açlýk Grevi" sonrasýnda 70. günde hastahaneye kaldýrýlan devrimci tutsaklarýn hastanede geçen günlerini ve karþýlaþtýklarý olaylarý anlatýyor. F Tipi hücrelerin gündemde olduðu bu süreçte, devrimci tutsaklarýn ölüm pahasýna düþmanla mücadele sonucu elde ettikleri kazanýmlarýný korumak ve örgütlü yaþamýn gereklerini yerine getirmek için nasýl bir sarsýlmaz inanca ve iradeye sahip olduklarýný beyaz perdeye yansýtan "70. Gün" isimli filmin gösterime girmesini içerik ve zamanlama açýsýndan anlamlý buluyoruz. Filme emeði geçenleri bütün içtenliðimizle kutluyor ve selamlýyoruz. Sýnýf mücadelesine ve devrimci tutsaklarýn mücadelesine ilgi duyan kavgada taraf olan herkesin bu filmi izlemesini öneriyoruz. Çünkü belgesel deðerinin yaný sýra eðitici, deneyim aktarýcý bir deðerinin olduðuna inanýyoruz. ... "70. Gün" Devrimci mücadele tarihimizin çok kýsa bir kesitini de olsa; çarpýcý, yalýn bir bakýþ açýsýyla sanatsal bir ürüne dönüþtürmeyi baþaran, sanatýn pekala devrimci amaçlara hizmet edebilecek bir araç olarak kullanýlabileceðini gözler önüne seren bir filim... "70. Gün", ölüm orucunun 69. gününde yapýlan anlaþma sonucunda devrimci tutsaklarýn tedavi amacýyla getirildikleri hastahane kapýsýnda baþlýyor. Jandarma ve polis ablukasýnda sedyelerle getirilen 6 tutsaktan 2 sinin dýþýndakilerin bilinci yerinde deðildir. Onlarý karþýlayan saðlýk ekebinde iki ayrý politik bilinci ve bu bilincin ürünü ve sonucu yaklaþýmý görüyoruz. Bir tarafta canla baþla tutsaklara yardým etmeye çalýþan ve arkadaþlarýndan gönüllü takviye isteyen bir doktor ; öbür tarafta ölüme meydan okuyan devrimci tutsaklarý muayene etmeyi bile külfet sayan, dokunarak "yaþamaz" teþhisi koyan bir baþka doktor. Bu düþmanca davranýþlara en güzel yanýt bilinci yerinde olan bir devrimci tutsaktan gelir. " Hayýr yaþýyacaðým, size inat yaþayacaðým!..."
Filmin hafýzamýzý tazelediði bir baþka konu ise; 69 gün süren ölümüne direniþin "insan haklarý" lafazanlarý ile liberal sol aydýnlarýn uzlaþmacý arabulucuðu ile gerçekleþtirilen anlaþmanýn daha ilk günden devlet tarafýndan nasýl ihlal edildiðini göstermesidir. Hastahaneye getirilen devrimci tutsaklarýn sedyelere zincirlenmek istemesi karþýsýnda, devrimci tutsaklardan birinin "biz bunun için mi ölüme yattýk" sözleri ibret verici, düþündürücü ve haklý bir öfkenin, isyanýn dýþa vurumudur. Zincirli tedaviyi reddeden devrimci tutsaklar, kazanýlmýþ haklarýn gaspýný engellemek için ölümü yeniden göze alarak, kazanýlan haklarýn korunmasýnýn bile mücadelenin sürekliliðini saðlamakla mümkün olabileceðini gösteriyorlar. Devnimci tutsaklar, hastahaneye getirildiklerinde bilinçleri yerinde deðildir, ancak mücadele azmi ve kararlýlýklarý herbirinin bilinç altýna öyle bir iþlemiþtir ki, mücadeleyi sürdürmek, sonuna kadar direnmek ölüme an kalmýþken bile tedaviyi kesinlikle reddetmektedirler. Bedenleri bitkin, elleri kollarý hareket edemez durumda olduðu için kendilerini kasarak týbbi müdahaleye karþý koymaktadýrlar. Bu tutumlarýyla tedaviyle görevli olanlarý çaresiz býrakýyorlar. Büyük çabalar sonucu serum iðnesinin takýlabildiði tutsaklarýn ise, kendilerine geldikleri andaki ilk refleksleri hiç düþünmaden takýlan serumu koparýp atmak oluyor. "Ölüm Orucu" ve "Süresiz Açlýk Grevi" savaþçýlarýnýn ölümün pençesinde bile tek düþündükleri devrimci kavganýn sürdürülmesi ve baþarýya ulaþtýrýlmasýdýr. Saðlýk ekibinin anlaþmanýn yapýldýðýný yazan gazteleri göstermeleri, hatta bilinci yerinde olan bir tutsaðýn servise getirilip eylemin bittiðini, analaþmanýn yapýldýðýný anlatmasýný saðlamalarý giriþimi bile sonuçsuz kalýyor. Yapýlan konuþmaya devrimci tutsaklar "Yoldaþlarýmýza ihanet etmeyeceðiz" sözleriyle karþlýk veriyorlar. "Tedavinin bir parçasý olarak" ailelerinin ziyareti ve onlarý ikna çabalarý da sonuçsuz kalýyor. Filimde devrimci düþüncelerden etkilendiði her yönüyle belli olan, tutsaklara yardýmcý olmaya ve onlarý iyleþtirmeye çalýþan bir doktor ile hemþirenin ne
16
Temmuz 2000
cunda direniþçi halk hareketleri Anadolu ve Rumeli Mudafaai Hukuk Cemiyeti çatýsý altýnda birleþtirilerek kontrol altýna alýnýr. Daha sonra Osmanlý hükümetinin bahriye nazýrý Salih Paþa ile Mustafa Kemal Paþa'nýn Amasya’da imzaladýklarý protokoller sonucunda Ekim 1919'da Osmanlý egemenlik alanýnýn iþgal altýnda olmayan bölgelerinde milletvekili seçimleri yapýlýr. M.Kemal bu seçimlerde Erzurm milletvekili seçilir. Seçilen milletvekilleri Ocak 1920'de toplanan Osmanlý Mebusan Meclisi'ne katýlýrlar. "Misaki Milli"yi burjuva kadrolarýn aðýrlýkta olduðu bu meclis kabul eder. M.Kemal güvenlik kaygýsýyla bu meclisin toplantýsýna katýlmamýþ, çalýþmalarýný Ankara'dan izlemiþtir. Osmanlý Mebusan Meclisi'nin çalýþmalarý 16 Mart 1920'de Ýngilizler'in Ýstanbul'daki fiili iþgalý resmi iþgale çevirmesiyle birlikte kesintiye uðrar. M.Kemal'ýn çaðrýsý üzerine bu meclis, yeni seçilenlerle birlikte 23 Nisan 1920'de çalýþmalarýný Ankara'da sürdürmeye baþlar. Yeni adý Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Ýþi ise, içte, geliþen halk hareketlerini kotrol etmek, kontrol dýþý ayaklanmalarý bastýrmak ve iþgal edilen topraklarýný kurtarmak; dýþta, emperyalist paylaþýmdan pay kapmaya çalýþmak, Osmanlý egemenliðindeki topraklarýn bir kýsmýný kendi egemenliðine katmak ve "emperyalist barýþ"ýn koþullarýný hazýrlamaktýr. *** Emperyalist-kapitalist burjuva siyasetlerin bölgeyi paylaþma savaþýný, silahla deðil de, uzlaþma yoluyla sürdürmeye karar verdikleri andan itibaren "emperyalist barýþ" süreci devreye girer. Kuþkusuz ki, bu kararýn verilmesinde Trakya ve Anadolu halkýnýn burjuvazi önderliðinde de olsa, sürdürdüðü kararlý savaþým etkili olmuþtur. Bugün de kendinden çok söz ettiren “Misaki Milli”ye raðmen 1921'de Fransa ile TBMM'nin imzaladýðý Ankara Ýtilafnamesi'yle Hatay Süriye'ye ve Fransa’nýn sömürüsüne terk edilir. Yine Misaki Milli içinde görülen Musul Lozan'da çetin mücadeleler sonucunda' da olsa, Ýngiltere'nin kontrolüne býrakýlýr. "Türkler, kesin bir dille, Musul'u ellerinde tutmak istediklerini bildirmiþlerdir. Gerçekten de, Musul onlar için sadece bir petrol bölgesi deðil, ayný zamanda stratejik deðeri son derece büyük bir yerdir: Kürdistan'in anahtarýdýr bu kent." (S.S.C.B Bilimler Akademisi'nin hazýrladýðý, Uluslararasý Ýliþkiler Tarihi, Cilt: 3, Sf. 375, May Yayýnlarý) Lozan'da Türk burjuvazisi, alýntýdan da açýkça görüleceði gibi ulusal baðýmsýzlýk deðil, emperyalist yaðmadan pay kapma peþindedir. Ama emperyalistkapitalist paylaþým askeri-siyasi-iktisadi güce göre yapýldýðý için; Türk burjuvazisinin Musul'u sömürgeleþtirme hevesi kursaðýnda kalýr. Lozan'da emperyalist-kapitalist haydutlar arasýnda Kürdistan pay edilirken en büyük parçasý herþeye raðmen, Türk devletine düþer. "Emperyalist barýþ" sürecinde Batýlý emperyalist devletlerin korumasý altýndaki farklý “ulusal, dini azýnlýklarýn” ve Hatay'da yaþayanlarýn ulusal, dinsel, kültürel haklarý büyük
tartýþmalara ve pazarlýklara vesile olurken, Kürdistan, ve Kürtlerin Kendi Kaderini Tayýn Hakký" Kürt ulusal isyanlarýna raðmen emperyalistkapitalist güçlerin elbirliði ile ve Sovyetlerin TC'yi “tarafsýzlaþtýrma” amaçlý yürüttüðü yanlýþ dýþ politika sonucunda gaspedilir. Kuzey Kürdistan Türk devletine Lozan'da býrakýlan tek sömürge olur. Sivas Kongresi'nin ve 1920'de toplanan Osmanlý Mebusan Meclisi'nin gönlündeki "Misaki Milli" sýnýrlar Lozan'da ufak bir daralmayla gerçekleþir. Ama o günden beri hem burjuvaziyi, hem de solu meþgul eder. Sol bu karmaþýk süreci anlamakta zorlandýðý için, "Kemalist burjuva devrim"in ilerici, anti emperyalist olup-olmadýðýný, burjuva devrimi gerçekleþtirp gerçekleþtirmediðini, Kuzey Kürdistan'ý sömürgeleþtirp-sömürgeleþtirmediðini tartýþýr, anlamaya çalýþýr. Çýkardýðý politik sonuçlara göre devrim taktikleri ve stratejileri ileri sürer. Burjuvazi ise, emperyalist güçlerle iþbirliði içerisinde gasp ettiði iktisadi, siyasal ve ulusal özgürlükleri nasýl gaspetmeye devam edeceðinin, egemenlik alanýna nasýl yeni alanlar ekliyeceðinin ve sýnýf diktatörlüðünü sonsuza dek nasýl "ilalebet paydar kalacaðý"nýn politik hesaplarý içerisinde saldýrganlaþtýkça saldýrganlaþýr. *** Türkiye ve Fransa arasýnda ayný süreçte, 20 Ekim 1921 de imzalanan Ankara Antlaþmasý ile Süriye sýnýrlarý içinde kalan, özerk Ýskenderun Sancaðý kurulmasýna karar verilir. Daha sonra bu sancaðýn adý Hatay Sancaðý olarak deðiþtirilir. Sonraki siyasal deðiþimlere paralel olarak 4 Temmuz 1937 de Türkiye ve Fransa arasýnda bir "Dostluk Antlaþmasý" imzalanmasýnýn ardýndan Hatay Sancaðý'nda gerçekleþen meclis seçimlerinden sonra, 2 Eylül 1938 de oluþan meclisin ilk toplantýsýnda baðýmsýzlýk ilan edilerek " Hatay Cumhuriyeti adý alýnýr. Yeni devletin resmi dili Türkçe ve Arapça olarak kabul edilir. Fransa ile Türkiye'nin bölge üzerindeki iktisadi-siyasi çýkarlarý üzerine yürüyen görüþme ve antlaþmalar sonucunda nihayet 23 Haziran 1939 da bu iki devlet arasýnda yapýlan antlaþma ile Fransa, Hatay Cumhuriyeti'nin Türkiye'ye katýlmasýný kabul eder. Hatay Cumhuriyeti Meclisi'nin de bu yönde karar vermesiyle birlikte Temmuz ayýnda Hatay Cmhuriyeti fesedilir ve Hatay Türkiye'ye "katýlýr". Bu pay karþýlýðýnda Türkiye'de Suriye'nýn baðýmsýzlýðýna ve toprak bütünlüðüne saygý göstermeyi tahüt eder. (Bkn. Prof.Dr. Fahir Armaoðlu, 20.yy Siyasal Tarihi, S.348) TC'nin "misaki milli" efsanesi ve emperyalist barýþ antalaþmasýndan baþka þey olmayan Lozan Antlaþmasý'na taþýnan Osmanlý Devleti’nin; iktisadidemokratik bakýmdan güdük, siyasi bakýmdan gerici, yaðmacý bir burjuva devrimle TC devletine dönüþtürülme süreci kaba hatlarýyla böyle yaþanmýþtýr. Bu süreci daha ayrýntýlý olarak iktisadi-siya boyutuyla incelemek programatik bir görev olarak önümüzde durmaktadýr.
Leninist Iþýk
5
KÝTLE EYLEMLERÝ VE SENDÝKALAR REFORMÝST VE LÝBERAL SÝYASETÝN KISKACINDA Saðlýk ve sosyal hizmet emekçilerinin sendikasý SES, 8 Temuz günü gelenekselleþen Ankara yürüyüþüne bir yenisini daha ekledi. "Kadrolüaþmayý Býrak, Sorunlara Bak" adý altýnda örgütlenen miting reformizm ve bürokrasinin damgasýný vurduðu bir eylem oldu. Sabah sattlerinde Ankara Hipodrom' da toplanarak baþlayan eylem Sýhhýye' de bulunan Saðlýk bakanlýðýna yürüyüþle devam etti. Eyleme, ses þubeleri dýþýnda, "Tutsak Yakýnlarý" olarak kendini ortaya koyan, "F tipi cezaevlerini" protesto eden, içinde devrimcilerin de "AÜ F Tipi Cezaevlerine Karþý Mücadele Platformu" olarak katýldýðý bir grup vardý. Eyleme katýlan bizler de alanda bulunan bu grupla yürümeyi doðru bularak burada konumlandýk. Bunlarýn dýþýnda pankartýyla SÝP de vardý. Eyleme daha önceki Ankara eylemlerinin aksine Kürdistan þubelerinden katýlýmýn hemen hemen temsili düzeyde olmasý dikkat çekici idi. Sendika yönetimlerince "finansman sorunundan" kaynaklandýðý söylense de, asýl katýlýmý etkileyen þeyin PKK' nin içine düþtüðü reformizm bataklýðý ve bunun Kürt iþçi sýnýfý üzerinde yarattýðý umutsuz-yýlgýn hava olduðu kesindir.Toplanma alnýnda görece bir kitlesellik - ortalama 3000 kiþivarken bu durum yürüyüþ kolunda azalmaya devam etti ve bakanlýk önüne gelinildiðinde bu sayýda ciddi bir düþüþ gözlemlendi. Eylemi bütünüyle denetimleri altýnda tutan sendika bürokratlarý, bu denetimlerinde meydana gelebilecek en küçük bir zaafiyete tahammülsüz olduklarýný her fýrsatta ortaya koydular. Aslýnda onlarýn niyetinden çok alanda onlar þahsýnda reformizme ve bürokrasiye karþý duracak devrimci bir iradenin yokluðu idi, onlarý bu denli pervazsýzlaþtýran. Bunun ilk örneði yürüyüþ kolunda kortej düzeni ile ilgili olarak ortaya çýktý. Sýnýrlý sayýda devrimci ve devrimci tusak yakýnýn bulunduðu grup kortejin en sonuna atýlarak, yalýtýlmaya ve devlete hedef gösterilmeye çalýþýldý. Reformizm ve bürokrasinin her zaman ortaya koyduðu bu
tutum kuþkusuz þaþýrtýcý deðildi. Devrimci siarlarla F tipi cezaevlerini protesto eden bu grup, yürüyüþ kolunda durduruldu ve arkadan gelen SES þubeleri vebadan kaçar gibi bürokratlarýn önderliðinde koþarak öne geçirilmeye çalýþýldý. Bir taraftan bu hareketlilik sürerken diðer tadraftan grup ve bürokratlar arasýnda çýkan tartýþmada bürokratlar her zamanki gibi utanmadan "Arkadaþlar biz sizi baðrýmýza basýyoruz......" vb cümlelerle baþlayan sözleri ile ikiyüzlülüklerine devam ediyorlardý. Bunlarda bir tuhaflýk yokken grup içinden kimi katýlýmcýlarýn bu müdahale karþýsýnda "Arkadaþlar bizi yalýtmaya çalýþýyorlar farklý sloganlar atmayalým" vb. söylemlerin gelmesi ise ayrý duruþun politik boyutunu bilince çýkaramamanýn, bir irade ortaya koyamamanýn ve kendi meþruluðuna inanamamanýn verisi idi. Bu durumda biz de "Tabi olacaksak neden ayrý yürüyeceðiz!" diyerek müdahale etmeye çalýþtýk. Devam eden bu tartýþmalarýn ardýndan , grup fiili olarak yürüyüþüne devam etti. Geç de olsa ortaya konulan bu tutum bir olumluluk olsa da, bu tutuma götüren anlayýþýn kaynaðý tartýþmalara ve bürokratlara karþý tartýþmalarda onlarýn pervazsýzlýðýna karþý bir irade ortaya konulamamasýna bakýldýðýnda muðlaklaþmaktadýr. Miting ve benzeri siyasal-sýnýfsal eylemlere, organizatörlerinden ayrý, farklý siyasalsýnýfsal kaygý ve perspektif ile gidenlerin bu misyonu yerine getirebilmesinin ilk koþulu bu farklýlýðýný sergilemek, baðýmsýz devrimci irade ortaya koyabilmesidir. Bunun önündeki engellerden biri bürokrasi ve reformist anlayýþlar içinde yerleþmiþ olan "kendini devrimcilerden politik ve pratik olarak ayýrma veya kendine tabi kýlma" refleksinin devrimciler de geliþmemiþ olmasý ve çok açýktan olmamakla birlikte eylemin resmi organizatörleri üzerinden mülkiyetçi bir bakýþýn egemen olmasýdýr. Diðer bir deyiþle "eylem SES'in ise elbetteki söz onlarýndýr, ama biz istismar edebildiðimiz kadar etmeye çalýþalým" anlayýþýdýr. Miting de dikkati çeken ikinci nokta ise, "
6
Temmuz 2000
F tipi cezaevlerinin" protestosu perspektifi ile oluþturular bu kortej içinde devrimci yapýlarýn kendilerini " Ankara Üniversitesi F Tipi Cezaevlerine Karþý Mücadele Platformu" adýyla öðrenci gençlik olarak katýlmasý, bunun dýþýnda saðlýk iþçileri arasýnda bulunan güçlerini þube kortejlerinde yürütmeyi tercih etmiþ olmasýydý. Bu durum ise, "sendikalar ve iþçiler ekonomik-sendikalist mücadele verir " diyen reformizm ve bürokrasinin söylemlerinin, devrimci hareketi iddialarýnýn aksine etkisi altýna aldýðýnýn bir verisi idi. F tipi "cezaevleri" protestolarýný kah tutsak yakýnlarý kimliði altýnda, kah ÝHD kimliði altýnda yapýlmasý toplumsal konumlanýþa göre devrimcilik gibi bir liberal anlayýþýn, güçsüzlük, meþruluðunu kendi ile sýnýrlý görme vb. nedenlerle devrimci harekette yer edinmesinin devamý niteliðinde olan bu örnek, görülen o ki, sonuncu da olmayacak. Bakanlýk önüne gelinmesi ile baþlayan kürsü konuþmalarý, A.Ü. F Tipi Cezaevlerine Karþý Mücadele Platkformu imzalý "F Tipi Cezaevlerine GirmeyeceðizDireneceðiz" içerikli bir pankartýn yaya üst geçidine asýlmasý ile kesintiye uðradý. Pankartý asanlarý gözaltýna almak isteyen polis alanda ki kitlenin buna tepki göstermesi sonucu bunu yapamadý. Bu arada paniðe kapýlan sendika bürokratlarý, kitlenin polise karþý geliþtirdiði tepkisini engellemek üzere sürekli olarak bir sorun olmadýðýný anons etmeye vs. baþladýlar. Alandaki kitlenin ise buna itibar etmemesi, farklý nedenlenle olsa da saldýrý giriþiminin olduðu alana yönelmesi sendikacýlara karþý bir güvensizlik olduðunu örtaya koyuyordu.Yaþanan bu hengamenin ardýndan pankart polisler tarafýndan indirildi. Sendikacýlardan bir heyetin bakanla görüþmeye gitmesi ile kitle bir süre türkülerle halaylarla oyalanmaya çalýþýldý.Görüþmeden dönen heyet beklenildiði-bilindiði gibi sonuçsuz geldi ve bir Ankara eylemi daha iþçilere umutsuzluk, yýlgýnlýk vererek bitmiþ oldu. *** Sýnýf mücadelesinde yaþanan gerileme kamu iþçileri mücadelesinde de kendini derinden hissettirmektedir. Bu tespit konusunda farklý devrimci çevrelerce bir ortaklýk mevcut olsa da çözümler konusunda
politik ve pratik olarak bir ortaklaþmadan söz etmek mümkün deðil. Hatta kamu iþçileri mücadelesinde yaþanan bu sürece niyetten baðýmsýz katký koyan kimi pratiklerin devamý söz konusu. 8 Temmuz eylemininde de kendini ortaya koyan, reformizmle baðýný politik ve pratik olarak koparamamanýn getirdiði devrimci ve iþçi kesimlerinde ki gerilemenin önüne geçmek gerekiyor. KESK ve baðlý sendikalarda yaþanacak olan seçim süreçleri bu anlamda önemli, tek baþýna çözüm deðilse de, seçim süreci devrimciler açýsýndan çözümün, gerilemeye karþý mücadelenin ilk adýmý haline getirilebilir. Bu ise öncelikle; reformizm, liberalizm gibi burjuvazinin iþçi sýnýnfý içine sýzmýþ politikasý ve ajanlarý ile politik-pratik olarak ayrým çizgilerini çekmeyi ve ayrýþmayi gerektiriyor. Yönetimde bir koltuk sahibi olmak adýna bu türden çevrelerle yapýlan ittifak ve ittifak arayýþlarýna son vermeyi dayatýyor. Devrimci güç birliði anlayýþýyla seçim sürecine müdahale taktiði geliþtirmeyi bekliyor. Genel Kurul platformlarýný salt seçimlerin yapýldýðý bir zemin olmaktan kurtarýp, sýnýf mücadelesinin sorunlarýnýn tartýþýldýðý, harekete geçirilebilen, seçim zeminine taþýnan duyarlý tabanýn politize edilerek devrimci harekete yakýnlaþtýrldýðý bir ortam ve içeriðe büründürülmesi de, sendika bürokrasisinin ve reformizmin teþhirinin saðlanmasý da devrimci güç birliði taktiði ile baþarýlabilir. *Ýsimler ve delege sayýlarý üzerinden yapýlan seçim ittifaklarýna son verilip politik bir perspektif ve program üzerinden devrimci saflarda ittifak arayýþlarýna gidilmelidir. Genel kurullara hazýrlýk çalýþmalarýnýn bu içerik ve yöntemle yapýlmasý hem devrimciler arasýnda bir etkileþim ve dayanýþma ortamý yaratacak , hem de tabaný politize edebilecek tarzda yapýlmalýdýr. Dar-geniþ toplantýlar, paneller vs. Böylesi bir hazýrlýkla gidilecek bir genel Kurul yönetime kimin geleceðinden baðýmsýz, süreklileþtirilebilindiði oranda kamu iþçilerinin sýnýf mücadelesine kalýcý ve ciddi kazanýmlarý beraberindre getirecektir. Devrimcilik iddiasýnda olanlara raðmen, liberal, reformist ve bürokrat tutum ve anlayýþlar bu sürece damga vurduðu takdirde, KESK bünyesindeki tasfiyeci-
Devamý Sf. 14’de
Leninist Iþýk 15 TC'NÝN MÝSAKÝ MÝLLÝ EFSANESÝ VE LOZAN’DA EMPERYALÝST BARIÞ ANTALAÞMASININ ÝMZALANMASI Türk burjuvazisinin; emperyalist-kapitalist paylaþým savaþýndan yararlanarak, Osmanlý'nýn egemenlik alanlarýndan kapabildiði kadar pazar kapmak ve " anti-emperyalist, ulusal kurtuluþ mücadelesi" teraneleriyle "misaki milli" dediði topraklar üzerinde kendini devleti olarak örgütlemek, egemenliðini bu topraklar üzerinde yeniden ilan etmek üzere; "kurtuluþ savaþý, vatan savunmasý" adý altýnda gerici, yaðmacý bir burjuva savaþa girmesiyle baþlattýðý süreci; askeri baþarýlarla ve 20 Kasým 1922 tarihinde baþlayan Lozan Konferasý'yla birlikte, "emperyalist barýþ" sürecinde elde etitiði siyasal kazanýmlarla sürdürür. Bu süreç, TC'nin kendini emperyalist güçlere, emperyalist paylaþýmdan pay almayý hak eden burjuva bir güç olarak kabul ettirmesiyle sonuçlanýr. Lozan'da baþlayan "emperyalist barýþ" sürecinde Türk burjuvazisinin, elde ettiði siyasal ve iktisadi kazanýmlar sonucunda ulusal ve uluslararsý arenada kendini TC devleti olarak kabul ettirmesinin arkasýnda üç önemli siyasi-iktisadi faktör yer almaktadýr. Bunlardan birincisi: Emperyalist iþgalcilere ve Osmanlý despotizmine karþý geliþen halk hareketlerini denetimi altýna almasý, kendine rakip gördüðü komünist, sosyalist, dinsel ve Kürt ulusal içerikli mücadeleleri zorla bastýrarak, öncülerini ise katlederek tek siyasi otorite haline gelmeyi baþarmýþ olmasýdýr. Ýkincisi: Ekim Devrimiyle birlikte kurulan Sovyetler Cumhuriyeti'nden, politik manevralarla da olsa, sürekli bir iktisadi-siyasi destek almayý baþarmasýdýr.. Üçüncüsü ise: emperyalist güçlerin Türkiye'yi kendi aralarýnda paylaþmakta zorlanmalarý ve birbirine kaptýrmanýn iktisadi-siyasi çýkarlarýna ters düþmesidir. Ama bu faktörlerin hiç birisi türk burjuvazisini ve burjuva devrimini "ilerici, anti emperyalist" yapmaya yeterli deðildir. Birinci faktörün; gerici, baskýcý ve yaðmacý bir burjuva otoritenin oluþturulmasý ve kurumsallaþtýrýlmasý için; gereken katliamlar da, siyasi entrikalar da baþarýlý biçimde hayata geçirilmiþtir. Emperyalist iþgale karþý kahramanca savaþan Çerkez Etem'e baðlý Kuvayý Seyyare güçleri 12 Ocak 1921'de M. Kemal tarafýndan tehdit olarak görüldüðü için, ordu gönderilerek imha edilmiþtir. Mustafa Suphi ve yoldaþlarýnýn Karadeniz'de katledilmeleri de ayný mantýðýn sonucudur. Lozan Konferansý'na kadar Ýstanbul Hükümeti ile siyasi iliþkilerini kesmeyen Ankara Hükümeti'nin; Ýngiltere'nin Lozan Konferansý'na hem Ankara, hen de Ýstanbul hükümetlerini çaðýrmasýyla birlikte harekete geçmesi de ayný anlayýþýn bir uzantýsýdýr. Ankara, yani burjuva iktidar, Ýstanbul Hükümeti'nin de Lozan'a çaðrýlmasýný, kendisinin tek siyasi oterite olmasýna bir tehdit saydýðý
içindir ki, TBMM'i 1 Kasým 1922 yýlýnda telaþ içinde saltanatla hilafeti birbirinden ayýrmaya ve Osmanlý yönetimini 1920'den itibaren yok saymaya karar verir. 18 Kasým 1922'de toplanan TBMM ise Vahdettin'i halifelikten azlederek, yerine Þehzade Abdulmecid Efendi'yi haife seçer. Feodal ve dini gericilikle savaþaþarak deðil uzlaþarak burjuva iktidarýný saðlaþtýrmanýn en seçkin ve özgün burjuva politik örnekleri sergilenerek burjuva iktidar saðlamlaþtýrýlýr. Diðer burjuva kapitalist-emperyalist güçler karþýsýnda pastadan pay kapma yarýþýnda siyasal konum adým adým güçlendirilir. TC'nin, Osmanlý feodal despotizmiyle, burjuva devrimci bir savaþým sonucunda kurulmadýðý açýktýr. Osmanlý’nýn iktisadi-siyasi yapýsýyla, "Emperyalizm ve proleter devrimler çaðýnda" burjuvazinin "ilerici ve devrimci barutunu tüketmesi"yle ve "eþitsiz geliþim yasasý"yla da alakalý olarak bu politik sonuç ortaya çýkmýþtýr. *** I. Emperyalist paylaþým savaþýna yanlýþ ata oynayarak giren ve bu savaþta yenilmiþ sayýlan Osmanlý Devleti'nin 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalamasýnýn ardýndan, Ýtilaf Devletleri Osmanlý topraklarýný iþgal etmeye baþlarlar. Mondros Mütarekesi'yle yapýlan paylaþýmda Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis'te Rusya'ya düþmüþtür. Ama 1917 Ekim Devrimiyle Rus burjuvazisi iktidardan alaþaðý edilince bu payýný almaya fýrsat bulamamýþtýr. Sovyetler Birliði Cumhuriyeti denetimi altýndaki askeri güçleri Osmanlý topraklarýndan geri çekmiþtir. Ekim Devrimi sayesinde Türk burjuvazisi Doðu’da, Rusya gibi güçlü ve pay peþinde koþan bir burjuva düþmandan kurtulmuþtur. *** Gerek Osmanlý'nýn teslimiyetçi tutumu, gerekse de emperyalist iþgal Trakya ve Anadolu halkýný öfkelendirir, tepki göstermeye ve Müdafaai Hukuk Cemiyetleri adý altýnda örgütlenmeye yönlendirir. Ýzmir'in Yunanlýlar tarafýndan 15 Mayýs 1919'da iþgali ise, halkýn silaha sarýlmasýna ve silahlý mücadeleye baþlamasýna vesile olur. Anadolu'da geliþen halk örgütlenmelerine ve direniþ hareketlerine müdahale etmek üzere, Osmanlý Paþasý ve Askeri Müfetiþi kimliði ile Mustafa Kemal Karadeniz'e açýlýr. 19 Mayýs 1919'da Samsun'a çýkar. Amacý yükselen direniþ hareketlerini ve örgütlerini merkezileþtirmek, kontrol altýna almak ve meþrüyetini kabul ettirmektir. Direniþi sahiplenen tutumu, askeri kariyeri ve yönetici, örgütleyici yetenekleri ve ortak hareket ettiði burjuva-feodal öncü kadrolar sayesinde bir dizi kongre örgütlemek süretiyle bunu baþarýr. Öncü burjuva-feodal kadrolarýn çabalarý sonu-
14
Temmuz 2000
kriterlerinin baþýnda yer almalýdýr. Salt bir devrimci örgütün üyesi olmak da kadro olamk için yrtrli deðildir. O halde devrimci komünist bir siyasetin kadrosu, leninist kadro; örgütlü devrimci kavgayý kendi yaþamýnda vareden, yaþamdan devrimci-örgütlü yaþamý anlamak ve bunu davranýþa dönüþtürmedir. "...birey; hem idealist, hem de materyalist kanatlarýyla, liberal burjuva ideolojisinin pembe bulutlarýna kondurulmuþ modern efsane kahramanýdýr." Tespitine benzer "modern efsane kahramaný" da deðildir. Onun bireysel varoluþunda, kendini realize edebilmesi de, sýnýrlarý belli, amaç ilke ve öncelikleri net olan bir örgütün içinde oluþabilir ancak. Kodro örgütten alýr, yeniden üreterek örgütü verir. Neyi? Verebileleceklerinin azamisini. Sahip olduðu maddi, düþünsel nitelikleri. Savaþým içerisinde kazandýðý kapasite ve yeteneklerini... Devrimci bir militan öncelikle kendi yaþamýný, kadro kriterlerinin mihengine vurarak deðerlendirecektir. Kadro olabilmenin ve kalabilmenin yegane olçusu; devrimci kavga içinde, devrimci yaþamý varedebilmek; amaca uygun yaþam ve
Baþtarafý Sf. 6’da uzlaþmacý-teslimiyetçi gidiþatý durdurmak bir tarafa, niyetlerden baðýmsýz gericileþmeye dolaylý olarak katkýda bulunulmuþ olacaktýr. *Kesimsel ve grupsal çýkarlarý aþan, sýnýf mücadelesinin ve devrimin genel çýkarlarý, ihtiyaçlarý etrafýnda kenetlenen, devrimci-komünist güçler mevcut gidiþata son verebilecek, akýntýyý tersine çevirebilecek yegene öznelerdir. Bugün sýnýf mücadelesinin, devrimci tutsaklara saldýrý hazýrlýðýnýn ve burjuvaziyi yüreklendiren, iþçi sýnýfýný ise edilgen ve karamsar bir ruh haline sokan devrimci önderlik boþluðunun giderilmesinin yolu devrimcikomünist güçlerin poitik-taktik tutumlarýndan, ortaya koyacaklarý mücadele araç ve yöntemlerinden geçmektedir. Politik mücadele bu güçlere "ya ileri, ya geri" ikilemini dayatmýþtýr. Orta yol
amaca uygun faaaliyet yürütebilmesidir. Her devrimci militan bu ölçüler ýþýðýnda kendi yaþamýný gözden geçirebilmeli, örgütlü yürüyüþ ve mücadelenin ön saflarýnda yer ve sorumluluk alabilmek için eksiklerini, yetersizliklerini hýzla aþma çabasý içine girmelidir. Kendisini dönüþtüremeyen ve ileri sýçratamayanlarýn baþkalarýný devrimcileþtirmesi ve örgütlü mücadeleye çekmesi mümkün deðildir. Savaþýmýn ön saflarýna sýçrayýþýn yolu da her militanýn kendi devrimini yapmasýndan geçiyor. Geleceði; komünist bir dünyayý kazanma kavgasýný; kiþisel sorunlar içinde boðulmuþ, günlük rütin yaþamýndaki sorunlarla bile baþedemeyen, yorgun, kýrgýn bireyler omuzlayamaz. Böylelerine böylesi sorumluluklar ve misyonlar yüklemek beyhüde bir çabadýr ve yanlýþtýr. Gün burjuva saldýrýlara karþý ileri atýlmanýn, saf tutmanýn, sýnýf kavgasýný yükseltmenin, parti kuruculuðunu hedefine ulaþtýrmanýn, burjuva düzene isyan etmenin haklýlýðýna ve meþruluðuna inancýmýzý bilemenin günüdür. Güne kendi eksikliklerimize, yetersizliklerimize þavaþ açarak baþlayalým! kalmamýþtýr. Sýnýf mücadelesini acýmasýzlýðý ve keskinliði bir kez daha bütün çýplaklýðýyla kendini ortaya koymuþtur. Bu koyu karanlýk ve gericilik uzlaþmayý, teslimiyeti olduðu kadar; özgürlük ve sýnýfsýz, sömürüsüz bir düzen arayýþlarýný da besliyor ve kýþkýrtýyor. Buna uygun güç ve dinamikleri canlý siyasal mücadele pratiðinin içinde süzüyor. Devrimci kömünistlerin yapmasý gereken amaç ve ilkelerinde, somut ve acil görevlerinde ýsrar etmek, gericilik döneminin zorluklarýný ve olanaklarýný bir bütünlük içinde kavramak, "gerçekçi olup, imkansýzý istemek" ve bunun için mevcut güçlerini, olanaklarýný harekete geçirerek uzun soluklu militan bir savaþýmýn öncülüðünü isteyerek, severek üstlenmek, açýða çýkacak öncü güçlerle buluþmanýn zeminini döþemek, bunun sürekliliðini güvence altýna almaktýr.
Leninist Iþýk
7
DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST SÝYASETÝN HEDEFÝ BURJUVAZÝNÝN ÝKTÝDAR ARACI OLAN DEVLETÝ ZORLA DEVÝRMEK OLMALIDIR! Yaþadýðýmýz topraklardaki burjuvazi kendini TC adý altýnda ve devlet biçiminde örgütlemiþ bulunuyor. Ýþçi ve emekçiler üzerinde kurduðu egemenliðini de, baský ve zülmünü de, yani sýnýf diktatörlüðünü de bu örgütlenme sayesinde sürdürüyor. Bunda bir terslik ve gariplik aramamak gerekiyor. Çünkü, Marksizm-Leninizm bir sýnýfýn diðer sýnýf ve katmanlar üzerindeki diktatörlüðünün en geliþmiþ aracýnýn "devlet" olduðunu açýða çýkarmýþ, bunu tarihseltoplumsal, bilimsel ve siyasal verileriyle kanýtlamýþ bulunuyor. Sýnýflar arasý politik mücadele de esasen; sýnýflarýn egemenliklerini, çýkarlarýný gözeten, savunan anlayýþlarýn ve örgütlenmelerin çatýþmasýdýr. Bu çatýþmalarda yenen sýnýf iktidar olur. Ýktidarýný devlet denen sýnýf örgütlenmesiyle güvence altýna alýr. Bu aygýt sayesinde egemenliðini korur. Ýktidarýna yönelik her türlü saldýrýyý acýmasýzca ezer. Sýnýflar arasý savaþýmýn þaþmaz kurallarýdýr bunlar. Burjuva dünya görüþünün, siyasetinin ikiyüzlülüðü ve sahtekarlýðý sayesinde bu çýplak gerçekler ezilen-sömürülen sýnýflarýn ve uluslarýn gözünde/bilincinde karmaþýk ve bulanýk hale getirilerek görülmesi engellenir. Burjuva metafizik felsefenin-ideolojinin; eðitim , ahlak, kültür, sanat, siyaset, din, hukuk vb. kýlýflarda ezilenlere-sömürülenlere devlet denen burjuva egemenlik aracý eliyle zoraki enjekte edilmesi süretiyle bilinçli ve sistematik biçimde gözler köreltilir, bilinçler çarpýtýlýr. Bu "eðitim" sonucu, daha baþtan devlet ve kurumlarýna sýnflar üstü bir misyon yükleyerek, genel ve güncel iktisadisiyasi-toplumsal sorunlarý anlamaya çalýþanýn vay haline... Böyle birinin dünyada ve kendi yaþamýndaki deðiþimleri, geliþmeleri ve sorunlarý gerçek, sýnýfsal boyutuyla anlamaya çalýþmasý beyhüde bir çabadýr. Bütün bunlara bir de burjuvazinin dolaylý siyaseti, siyasal taktik manevralarý, entrikalarý eklenince ortaya kocaman bir kör düðüm çýkýverir. Sýnýflar arasýndaki mücade-
lenin öncelikle ideolojiler, siyasetler ve örgütler arasýndaki mücadeleler biçimindeki tezahürü, burjuva bilinçle kuþatýlmýþ iþçiemekçi için; içinden çýkýlmaz dipsiz bir kuyu oluverir. Hele hele iþçi ve emekçiler; egemen sýnýfýn tek tek unsurlarýyla her karþý karþýya geliþinde karþýsýnda devleti, onun polisini, jandarmasýný, mahkemesini, hapishanesini bulunca sýnýflar mücadelesi iyice anlamsýzlaþýr, kafalar iyice karýþýr. Hele hele bu devlet sadece iþçi ve emekçileri yargýlamýyor, hapsetmiyor, asmýyor da zaman zaman burjuva bireyleri, devlet bürokratlarýný da benzer cezalara çarptýrýyorsa, gel de devletin burjuvazinin diktatörlük aracý olduðunu anla, anlayabilirsen... Feodal ve köleci diktatörlüklerin aksine, burjuva diktatörlüðünü "demokrasi", bu diktatörlüðün en geliþkin biçimi ve aracý olan devleti de "vatanýn-milletin koruyucusu, sýnýflar üstü bir aygýt" olarak sunan burjuvazinin ipliðini pazara, Marksist-Leninist metaryalist felsefe, diyalektik yöntem ve soyutlama çýkarmýþtýr. Bu bilimsel dünya görüþü ve yöntemi sayesinde burjuvazinin egemenlik ve sömürü-baský araçlarý ile biçimleri teþhir edilerek burjuvazinin maskesi düþürülmüþtür. Ama bu çok kolay olmamýþtýr. Uzun uðraþlar, mücadeleler ve büyük bedeller ödenerek baþarýlmýþtýr. Marksizm-Leninizm bunun sonucunda þekillenmiþ, sýnýflar arasý mücadeleleri ve toplumsal altüst oluþlarý, deðiþimin ve ilerlemenin yasalarýný, sýnýfsýz-sömürüsüz özgür bir dünyaya doðru yol alan insanlýðýn serüvenini, en yalýn biçimde ele alan, gün ýþýðýna çýkaran, bilimsel bir öðreti ve eylem kýlavuzu olarak sýnýflar mücadelesinin hizmetine sunulmuþtur. Bilimsel sosyalist öðretiyi bir eylem kýlavuzu olarak kuþanmak, öncü olmak ve sýnýflar mücadelesinde proletaryadan yana saf tutmak demektir. Burjuva bilincin kuþatmasý altýndaki iþçi-emekçi yýðýnlarýna müdahale etmek, onlara kendi dünya görüþleri olan Marksizm-Leninizm bilincini taþýmak,
8
Temmuz 2000
burjuvaziye ve onun örgütlü gücü olan devlete karþý mücadelelerinde, onlara önderlik etmek demektir. Uzun uðraþlar sonucu bilimsel bir dünya görüþü ve eylem kýlavuzu olarak þekillenen Marksizmin-Leninizmin; ulusal ve uluslararasý burjuva egemenliklerinin en önemli aracý olan devleti alt etmesi ve sýnýfsýz-sömürüsüz özgür komünist bir dünyanýn yolunu açmasý, maddi gücüyle buluþmasýna baðlýdýr. Bu maddi ve öncü güç öncelikle iþçi sýnýfýdýr. Ama asla onunla sýnýrlý deðildir. Toplumun diðer ezilen-sömürülen, baský altýnda tutulan kesimleri de bu kavgada iþçi sýnýfýnýn itifaklarý ve tali maddi güçlerdir. Bu güçlerin Marksizme-Leninizme kazanýlmasý iþçi sýnýfýnýn burjuvazi karþýsýnda devrimci bir sýnýf olarak konumlanmasýna baðlýdýr. Ýþçi sýnýfýna bilimsel dünya görüþü olan ve kendisiyle beraber tüm insanlýðýnda kurtuluþu eylemine öncülük etmesine yol açacak olan sosyalizm bilincini taþýmak, onun en ileri ve bilinçli, kararlý, dövüþken öncü unsurlarýný bu bilinç etrafýnda örgütlemek ve sýnýf savaþýmýna seferber etmek, devrimci kömünist öncünün öncelikli görevi ve tarihsel-siyasal-örgütsel misyonudur. Bu yapýlmaksýzýn ezilen ve sömürülen kitlelerin iktisadi mücadeleden, siyasal mücadeleye; kendiliðinden sýnýf olmaktan, kendisi için sýnýf olmaya yönelmesi mümkün deðildir. Ýþçi sýnýfý doðuþtan devrimci bir sýnýf olmadýðý gibi; ezilmesi, sömürülmesi ve baský görmesi nedeniyle kendiliðinden de devrimcileþmeyecektir. Komünist öncüyü ve mücadelesini gerekli kýlan da "bilincin dýþarýdan taþýnmasý" ihtiyacý ve zorunluluðudur. "Bilinçten" kasýt iþçi sýnýfýnýn bilincidir, sosyalizmdir. Bu ise kuru, kof, tarihselsiyasal kitabý bir bilgi, laf kalabalýðý deðil; sýnýflar arasý mücadelenin perdesini yýrtacak, her sýradan iþçi ve emekçinin, burjuva egemenliðinin insanlarýn, ezilen-sömürülen sýnýf ve uluslarýn özgürlüðünün, eþitliðinin önünde nasýl bir engel ve barikat oluþturduðunu açýða çýkaracak, anlaþýlýr ve görülebilir hale getirecek olan yalýn politik bilinçtir. Bunun baþarýlýp baþarýlamadýðýnýn yegane ölçüsü kitle politizasyonu ve sýnýf mücadelesinin seyrine rengini veren niteliktir. Ýþçi sýnýfýn komünist öncü örgütlen-
mesinin yaratýlmasý doðrultusunda katedilen mesafedir. Kendiliðinden ve iktisadi çerçeveyi aþmayan sýnýf mücadeleleri için komünist öncülük iddiasýndakilerin kendilerine pay çýkarmasý komik ve gerçek dýþý bir durumdur. Buradan çýkarýlmasý gereken sonuç, küçük ve daðýnýk durumdaki sosyalizankomünizan gruplarýn gereksiz ve anlamsýz olduðu deðildir. Sosyalizm bilincinin hala asýl maddi gücüyle buluþturulamadýðý; dolayýsýyla toplumsal bir devrimin baþlamasý ve gerçekleþmesi için henüz öznel koþulun olgunlaþmadýðý gerçeðidir. Öncülük ve devrimcilik-komünistlik iddiasýndaki gruplarýn bu durumda yapacaklarý iki þey vardýr: Ya kendi durumlarýný gözden geçirip kendi ideolojik-teorik, siyasal-örgütsel durumlarýný devrimci bir muhasebeye tabi tutarak hata ve zaflarýný, yetersizliklerini bilince çýkararak aþmaktýr; ya da iþçi sýnýfýndan umudu keserek, baþka toplumsal dinamiklere yönelmek veya kendi eylemini, sýnýfýn eylemi yerine ikame etmektir. Türkiye devrimci hareketi hep ikincisini yapmayý tercih etmiþtir. Geçmiþte iþçi sýnýfýný yok sayarak, devrimin temel gücü olmadýðýný iddia ederek köylülüðe yönelmiþtir. Devrimde köylünün rolünü abartmýþtýr. Bu anlayýþa uygun örgüt ve mücadele biçimleri geliþtirmiþtir. "Gerila, Halk Ordusu, Halk Partisi/ Cephesi" örgütlenmeleri", "öncü savaþ", "devrimci terör" tarzý kadro eylemleri amaçlaþtýrýlmýþtýr. Liberal-reformist sol ise siyasetine ve misyonuna denk biçimde devrimci komünist öncünün rolünü ve devrimci terörü hep küçümsemiþ, kendiliðinden ve iktisadi mücadele sýnýrlarýný aþamayan iþçi sýnýfýnýn durumunu amaçlaþtýrarak onu kendine dolayýsýyla da kapitalist düzen sýnýrlarýna tabi kýlmaya çalýþmýþtýr. Dünya komünist hareketinin ve TKP'nin komünist-bolþevik gelenekten kopuþuyla baþlayan ve SSCB'nin çözülüþüyle ve '80 yenilgisiyle sonuçlanan dönemin ardýndan hýzlanan yeni arayýþlar ve çýkýþlarýn, geleneksel reformist-oportünist soldan ve küçük burjuva devrimci demokratizmden kopuþ, sosyalizme ve iþçi sýnýfýna yönelme iddiasýyla ortaya çýkan devrimci-komünist
Leninist Iþýk
13
0Militana Notlar... KOMÜNÝST KADRO VE YAÞAM Komünist siyasetin hayat bulabilmesinde, iþçi sýnýfý ve ezilenlerin saflarýnda ete kemiðe bürünebilmesinde; kurtuluþ bayraðý haline getirilmesinde en önemli ve tek araç komünist örgüt ve onu oluþturan komünist kadrolardýr. Bugün dünyada ve Türkiye'de komünist bir siyasetin BolþevikLeninist gelenek ýþýðýnda, siyasi bir güç olamamasýnýn temelinde yatan ana etken de devrimci komünist kadro sorunudur. Bu sorun çözülmeden diðer sorunlarýn çözümü de mümkün deðildir. Bundan dolayý kadro sorunu her dönem öncelikle yoðunlaþýlmasý ve çözülmesi gereken bir sorundur. Her örgütün ya da partinin mücadelesi kendi kodrosunu yaratýr. Tersinden söylenirse, her devrimci kadro yapýtaþý olduðu örgüte, partiye kendi niteliðini katar. Parti ve örgütte kadroya. Buradan yola çýkarak örgüt-kadronun diyalektik bir bütünün farklý bileþenleri olduðunu da görebiliriz. Komünist örgütte, örgütsel ve siyasal sürekliliðin güvencesi; ideolojik siyasal çizgi kadar, devrimciliði bir yaþam tarzý olarak benimsemiþ, proletaryanin komünizme giden yolu açabilmesi için enerji ve yeteneklerinin azamisini bu yolda kullanan, örgütle ve örgütlü çalýþmanýn gereklerini yerine getiren komünist kadrolardýr. Komünist örgüt bireylerin matamatiksel toplamýndan ibaret olmadýðýna göre; örgütsiyaset, sýnýf-siyaset arasýndaki iliþkiyi kuracak olanda farklý yetenek ve kapasitedeki kadrolardýr. Ýþçi sýnýfý ve komünist devrimci siyasetin alabildiðine gerilediði, adeta taban yaptýðý günümüz koþullarýnda; bu olumsuzluðu aþabilmenin, ayaklarýmýzýn üzerinde durabilmemizin de yegane teminatý her dönem ihtiyaçlarýna yanýt verebilen komünist kadrolarýn ortak çabasý ve atýlýmýdýr. O halde komünist devrimci kadrodan ne anladýðýmýz ve hedeflenen kadro tipolojisi gayet açýktýr. Bugün devrimci sýnýf hareketine öncülük edebilecek devrimciler
örgütünü yaratacak ve devrimci bir sýnýf hareketi yaratmak gibi ikili bir görevle yüzyüze bulunan leninist devrimciler; önce devrimciler örgütü mü; yoksa devrimci sýnýf hareketi mi diye bir ikilemi yaþamamak zorundadýrlar. Buna verilecek yanýt devrimcilr örgütüyle sýnýf hareketinin birlikte yaratýlmasýdýr. Bugün böyle bir çýkýþ için hazýrlýk ve kuruculuk görevlerine yoðunlaþan leninist devrimciler için devrimci komünist kadro: Her dönemin ihtýyaçlarýn yanýt veren, her dönenin sorunlarýný çözebilme kapasitasi gösteren, devrimci iþlerden birinde uzmanlaþmýþ veya uzmanlaþmaya çalýþan, örgütlü ve örgütle yürüyüþü yaþamýnýn merkezine koyan, emir beklemeyen, bulunduðu alaný örgütleyen, örgütlendiren; sorun ve problem üretmeyen, sorunlarýn ve problemlerin üstesinden gelen, yalnýz bilinciyle deðil, yaþamýnýn her yönüyle öne çýkmýþ; statükolarýna teslim olan deðil, statükolarýný kýran; komünizmi amaç, devrimciliði bir yaþam biçimi olarak benimsemiþ devrimci bireylerdir. Devrimci bir örgütte kadro, devrimci iþlere ve örgüte referansla tanýmlanabilir. Yukarýda sýraladýðýmýz özellikler tek baþýna bir devrimciyi kadro yapmaya yetmez. Kadro; bu özellikleri devrimci bir örgütün çatýsý altýnda hayata geçirerek, kadro olabilir. Devrimci bir örgütün militaný olmayý gönüllü kabul eden ve o örgütün çatýsý altýnda yer alan organlardan birinde sorumluluk alarak düþmana karþý savaþan siyasallaþmiþ militan demektir kadro. Kadro, siyasalörgütsel bir düzey ve devrimci niteliktir. Bu yönüyle devrimci komünist bir kadro yetkisini, etkisinden mücadeledesindeki katkýsýndan alýr. Kadro olabilmek, yapýcýlýktýr ayný zamanda. Kadroluk, militana verilen bir rütbe, apolet deðildir. Dýþ ile, týrnak ile, sabýr ve sebat ile, her gün yeniden kazanýlmasý gereken siyasal-örgütsel bir niteliktir. Onun için her koþul ve dönemde devrimci kalabilmek, savaþmak devrimci kadro
12
Temmuz 2000
ulusal kimliklerini inkar, siyasal istemlerinden feragat, kültürel haklar kýrýntýsý ve bütünüyle teslimiyet dayatmasý olarak yansýmaktadýr. Burjuvazi Kürtlerin TC burjuva egemenlik sistemine yedeklenmesini de unutmamýþtýr. Ýhaleyi alan ise, bu dönem parlamento dýþý kalan CHP'dir. Bu parti þimdi kollarýný sývýyarak bir taraftan HADEP ile kýrýþtýrýrken, diðer taraftan da Kürt illerinde tabanýn nabzýný yoklamak üzere iþe koyulmuþtur. Yeni Gündem Gazetesi'nin 24 Haziran 2000 tarihli sayýsýnda "Savaþ geri gelmesin" baþlýðýyla verilen haberde, CHP'nýn Van'da yaptýðý toplantýya katýlan Altan Öymen'in "Türkiye'nin zor bir dönemden geçtiðini belirterek yaratýlan barýþ ortamýnýn iyice deðerlendirilmesini istedi." diye de haberi ayrýntýlandýrýyor. Burzuvaziden hükümet olmak için icazet bekleyen Altan Öymen'nin Kürdistan'daki bu nabýz yoklamasý hayra yorulabilir mi? Yapýlmaya çalýþýlan, A. Öcalan'ýn açtýðý uzlaþma, kirli barýþ yolundan ilerleyerek Kürtler'e havuca benzetilmiþ bir sopa, çiçeklerle süslenmiþ bir ilmik sunmaktan baþka þey deðildir. Burjuvazi, "demokratikleþme, barýþ, Kürtçe TV, genel af" gibi konularý PKK'nin savaþý yükselttiði dönemlerde dillendirmiyordu/dillendiremiyordu. Kürdistan'da býrakalým CHP'nýn toplantý yapmasýný, burjuva partiler tabelalarýný bile asamýyorlardý. Burjuva medya Kürdistan'a giremiyordu. Girdiðinde ise alýcý bulamýyordu. Nereden nereye? Bu gün burjuvazi CHP gibi ipliði pazara çýkmýþ bir partinin sol yumruðuyla Kürtler'i düzene baðlamanýn hesabýný yapabiliyor. Bu noktaya gelinmesi burjuva devletin kudretinden deðil, küçük burjuva devrimciliðinin tipik temsilcisi PKK'nin Kürdistan'ýn ve Kürtler'in özgürlüðü için vazgeçilmez olan devrimci zorun rolünden vazgeçmesinin, istýkrar ve uzlaþma arayýþýna yönelmesinin, teslimiyetinin sonucudur. Kürt ulusal hareketinin gerilemesinden, Türkiye'deki devrimci örgütlerin zayýflamasýndan ve her iki kesim üzerinde liberaltasfiyeci dalganýn yükselmeye baþlamasýndan cesaretlenen burjuvazi gemi azýya alarak saldýrýlarýný katmerleþtirmiþ ve gericilik dönemini; devrimci-komünist hareket ile Kürt ulusal hareketini tasfiye ve imha etmek için iyice yoðunlaþtýrmýþtýr. Devrimci tutsaklar uzerinde estirilen terör ve katliamlar da bu
yönelimin bir yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Gericilik dönemi diye tarif edilen bu dönemden, devrimcilerin, komünistlerin ve devrimci bir Kürt ulusal hareketinin kendini koruyarak ve güçlenerek çýkabýlmesi için çok yönlü bir yenilenmeye, militan bir atýlýma ve uzlaþmaz bir mücadeleye ihtiyaç vardýr. Kürtler'in ulusal ve toplumsal kurtuluþunun yegane teminatý, Kürt komünistlerinin öne çýkarak bu doðrultuda siyasal-örgütsel sorumluluk üstlenmeleridir. PKK'nin içine düþtüðü batak sonucu çok daha acilleþen Leninist Bolþevik önderlik ihtiyacýna yanýt vermektir. Ortaya çýkan önderlik boþluðunu doldurarak, Kürdistan'daki mevcut birkime ve mücadele deneyimine sahip çýkmaktýr. Mevcut devrimci örgütlerin gerek kendi konumlarýndan, gerekse de Kürdistan'daki sýnýfsal-toplumsal mücadelenin özgünlüklerinden dolayý bu ihtiyaca yanýt vermesi mümkün deðildir. Bunu yapamayacaklarý yýllara dayanan siyasal pratikleri ile çoktan kanýtlanmýþtýr. Türkiyeli komünistlerle, Kürdistanlý komünistlerin buluþacaklarý, dayanýþma ve iþbirliði yapacaklarý yer ise dünya komünistlerinin bir an önce yaratmalarý gereken Komünist Enternasyonaldýr. Lenin'in kuruluþuna öncülük ettiði Komünist Enternasyonal geleneðine ve onun ilk dört kongre kararlarýna baðlanarak, bunlarý bir kalkýþ noktasý yaparak siyasal-örgütsel bir atýlýma öncülük etmek tüm dünya komünistlerinin en öncelikli görevidir. Bu öncelikli görevin üzerinden atlayanlarýn, emperyalizm ve proleter devrimler çaðýnda; ne Türkiye de, ne Kürdistan da, ne de dünyanýn her hangi bir yerinde ezilen-sömürülen sýnýflarýn ve uluslarýn kurtuluþ mücadelelerine devrimci bir çizgide ve tarzda önderlik etmesi mümkün deðildir. Bunu idelojik-teorik bir saptama olarak algýlýyanlarýnda yapacaklarý devrimci lafazanlýktan öteye geçemez. Ortaya konulan perspektif bugünden üzerinde yoðunlaþýlmasý ve adýmlar atýlmasý gereken öncelikli politikörgütsel bir hedef olarak algýlanmalý, buna denk bir devrimci etkinlik ve varoluþ baþarýlmalýdýr.
Kürdistan'a Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek! Biji Serhildan Özgür Kürdistan! Bolþevizm We Serkewe!
Leninist Iþýk yönelimlerin iddialarýna denk bir duruþ ve vuruþ gerçekleþtirdiðini söylemek ne yazýk ki, abartý olacaktýr. Bu komünist nüvelerden biri olan hareketimiz içinde ayný gerçeklik sözkonusudur. Bu örgütlü çýkýþlarýn ve çabalarýn anlamlý olduðu açýk olsa da, daha yolun baþýnda olunduðu da açýktýr. Devrimci komünist öncünün yaratýlmasý örgütle ve örgütlü yürütülecek uzun soluklu bir mücadelenin ürünü olacaktýr. Günlük ve dönemsel zorluklar, sabýrsýz ve Leninist/Bolþevik parti bilincinden uzak gruplarýn kendilerini, sýnýf mücadelesinin en önemli aracý olan sýnf partisi yerine ikame etmeleri bu hedefe ulaþmanýýn geçici olarak önünü týkamaktadýr. Bu gruplarýn ihtiyacý karþýlayamadýklarý oranda
9
tersten bu yöndeki arayýþlarý besleyen, hýzlandýran bir faktöre dönüþmeleri kaçýnýlmazdýr. Eldeki güç ve olanaklarý önderlik ihtiyacýnýn karþýlanmasýna yoðunlaþtýrmak, pratik-politik etkinliklerden kopmadan, kuyrukçu ve dar pratikçi bir konuma düþmeden devrimci bir propaganda ve ajitasyon faaliyetini yükselterek, yayarak, etkisini örgütleyerek devrimci komünist parti kuruculuðu görevlerini yerine getirmek, sýnýf mücadelesine bugünden yapabileceðimiz en önemli politik-örgütsel katký olacaktýr. Bu bilinçle ileri çýkmalý, parti kuruculuðu görevlerini omuzlamalýyýz. Gericilik dönemini aþmamýzýn ve burjuva kuþatmayý yarmamýzýn yolu buradan geçmektedir.
SÝP’ÝN SON HARÝKASI: HÜLLE “TÜRKÝYE KOMÜNÝST PARTÝSÝ” SÝP tasfiyecilikten sonra, liberal ve reformist siyaset tarzýnda da sýnýr ve rakip tanýmadýðýný kanýtlamak istercesine hergün yeni bir atak yapýyor. Burjuvazinin iktidarda olduðu, vatan denen egemenlik alanýnda iktisadi, siyasi, askeri, kültürel, sosyal ve toplumsal yaþama yön verdiði, iþçi ve emekçiler ile Kürt ulusunu ve diðer ulusal azýnlýklarý sömürdüðü ve baský altýnda tuttuðu bir coðrafyanýn “Bu vatan bizim!” þiarý etrafýnda, “Bu vatanýn” þimdilik de olsa burjuvazinin egemenliði ve esareti altýnda olduðu ve bir iþççi-emekçi ayaklanmasýyla kurtarýlmasý gerektiði gerçeðinin üzerini örtme yönündeki çabalarýnýn unutulmasýna fýrsat vermeden “Nazým da bu memleketin!” burjuva anlayýþýný piyasaya sürmüþtü. Bununla da tatmin olmamýþ olacak ki, “Nazým’a vatandaþlýk hakký iade edilsin” þiarýyla imza kampanyasý baþlatmýþtý. Bu kampanya “50 bin imzadan, 500 bin imzaya” hedefiyle devam etmektedir. SÝP’in son harikasý ise partiden ayýrdýðý bir grup SÝP’liye “TKP” kurdurmasýdýr. Bu bir grup SÝP’lý geçtiðimiz günlerde Ýçiþleri Bakanlýðýna giderek “TKP”nin kuruluþ baþvurusunda bulundular. Arkasýndan da burjuva basýna “evlere þenlik” demeçler vermeye baþladýlar. “TKP”nn iki satýrlýk, en kýsa parti programýna sahip olmasý, kurucularýn SÝP programýný benisiyor olmasýyla izah edilmektedir. “Madem program ayný neden ayrý parti?” sorusuna “TC yasalarýnýn “TKP” adýyla bir parti kurulmasýna açýk olmadýðýný kanýtlamak, bu yasalarýn antidemokratik olduðunu bu yolla teþhir etmek” için “TKP” kuruluþ baþvurusu yaptýklarýný söylüyorlar. Yani kurulan “TKP”nin bir hülle partisi olduðu söyleniyor. SÝP’lilerin TC yasalarýnýn demokratik olup olmadýðýný test etmek için, sonucu herkese göstermek için, “Hülle Partisi” kurma giriþiminde
bulunduklarý anlaþýlýyor. Demokrasiyi sýnýflar üstü bir olgu olarak, burjuvaca kavaramak SÝP’i nerelere savuruyor. Aranan burjuva demokrasisidir. O da Batý’da vardýr. TC’de Batý’ya ayak uydurma yarýþýna girmiþ bulunuyor. SÝP burjuvazinin kayýðýnda, burjuvaziye gaz vermeye çalýþýyor. Onun bir an önce Batý standartlarýnda bir demokrasiye geçmesi için elinden geleni yapýyor. Burjuvaziyi gerçeði ile yüzleþtiriyor, ona yol gösteriyor. “Hülle Partisi” giriþimi, “Nazým kampanyalarý”nýn bir devamýdýr. Bu kampanyalarla Nazým ehlileþtirilmeye, komünist örgütsel kimliðinden, evrensel düþüncelerinden arýndýrýlarak, ulusal bir kimlikle burjuva düzene yamanmak isteniyordu. “Hülle Partisi” giriþimiyle de “TKP” fikri ve ihtiyacý pörsütülmek, bu yöndeki gerçek giriþimleri darbelemek, tasfiyeciliði teþvik ve özendirmek istenmektedir. KP’yi devrimin öncüsü, en önemli aracý deðil de, bir teþir aracýna indirgiyor. SÝP bir taþla bir kaç kuþ birden vurma telaþýyla burjuvaziyi deðil, kendini teþhir ediyor. Ýyi de yapýyor. “Devriþin fikri neyse zikri de oymuþ.” Nazým’ý, ulusal kimliðini öne çýkararak, TC burjuva diktatörlüðünün vatandaþlýðýna kabul edilmesini saðlýyarak “onurlandýrmak” isteyen kavrayýþýn, bu emeline imza kampanyasýyla burjuva parlamentoya müracaatla ulaþmak istemesine þaþmamak gerekir. Ayný kavrayýþýn “Hülle TKP” kurarak sözde düzeni teþir etmeye kalkýþmasý da bu ölçüler içerisinde anlaþýlýr bir durumdur. Siyasette geri düþüþün sýnýrý yoktur. Gerilemeye baþlayanlarýn ve bunu erdem sananlarýn, bataklýða kadar yolun var...
10
Temmuz 2000
GERÝCÝLÝK DÖNEMÝ VE KÜRT HAREKETÝ Leninist Iþýk sayfalarýnda, daha önce Kürtler ve Kürt Ayaklanmalarý'yla ilgili yazýlar yayýnlanmýþtý. En son ise Mehabad Özerk Kürt Cumhuriyeti ile ilgili olan yazýydý. Bu güne kadar yayýnladýðýmýz yazýlarda, Kürt Ayaklanmalarý'ndan devrimci Marksist perspektifle, politik-taktik-sitratejik sonuçlar çýkarmaya çalýþmýþtýk. Kürtlerin uluslaþma süreci, ulusal devletlerini kurma mücadelesi baþarýya ulaþamadýðýndan; üzerine epey yazý yazýlacaða, teorik üretim yapýlacaða benzemektedir. Çünkü her ayaklanmanýn külleri arasýndan yeniden baþka bir baþkaldýrý alevlenmektedir. Burada geçmiþin derslerinden süzülen devrimci sonuçlarý olumlu ve olumsuz yönleriyle kitlelerin ve öncülerin bilince çýkarmasýna yardýmcý olmak, gelecek ve sonuca uluþmak açýsýndan önem kazanýyor. Mehabad Özerk Kürt Cumhuriyeti ile, Kürt uluslaþmasý açýsýndan önemli bir aþamaya, devletleþmeye deðin yükselen süreç; sonraki dönemde dört parçaya bölünen Kürdistan'ýn her parçasýnda, bazen bir, bazen de ayný anda iki parçasýnda birden, birbirinden kopuk da olsa, sömürgesi konumundaki burjuva diktatörlüklere korkulu anlar yaþatan baþkaldýrýlara, siyasal atýlýmlara ve savaþlara evrilmiþtir. Kürtlerin sosyalist, komünist fikirlerle tanýþmasý da bu döneme rastlamaktadýr. Güçlü, komünist bir önderliðin rehberliðinde yaþanýp geliþmeyen bu dönem, emperyalist dünya ve kapitalist burjuva diktatörlüklerini zora soksa da; komünist bir perspektifle bakýldýðýnda, bu dönem Kürt devrimciliði için tam da, "yataðýný arayan bir nehir" misalý, arayýþlarýn yaþandýðý bir dönemdir. Kürtlerin 200 yýl önce baþlattýðý uluslaþma arayýþlarý ve baþkaldýrýlarý her seferinde yenilgiyle sonuçlansa da bitmemiþtir. Her ayaklanma ya sopayla, yada havuçla kirli bir barýþ yapmaya mecbur edilen Kürtler, kendilerine dayatýlan bu durumu, bir ileriki süreçte yaktýklarý isyan ateþiyle tuzla buz etmesini de baþarmýþlardýr. Kuzey Kürdistan'da ortaya çýkan 1937 Dersim Ayaklanmasý'ndan sonra en kapsamlý, en donanýmlý ve örgütlü olan baþkaldýrý 14 Aðustos 1984'te PKK önderliðinde baþlatýlan isyan hareketidir. Bu isyan hareketi baþlangýçta Kürt yoksul köylülüðü, öncü pro-
leter unsurlarý ve bu kesimlerin gençliði üzerinde þekillenip yükselirken, onlarýn sýnýfsal, siyasal ve toplumsal özlemlerini açýða çýkarýrken, süreç içerisinde Kürt burjuvazisinin deðiþik kesimlerininde desteðini alarak kitlesel ve ulusal bir güç haline gelmiþtir. Bu geliþimiyle dostun da düþmanýn da ilgi odaðý olmayý baþarmýþtýr. Dünyadaki siyasal geliþmeler ve PPK'nýn sýnýfsal zemininin geniþlemesi ideolojik programatik ve politik-taktik-sitratejik anlayýþlarýnýn, hedeflerinin de esnetilmesine, pörsütülmesine ve giderek terk edilmesine yol açmýþtýr. Devrimci ulusal bir politik çizgidenmücadeleden, uzlaþmacý-reforormist bir politik çizgiye-mücadeleye evrilmesi sonucunu doðurmuþtur. TC'nin Kürtlere dayattýðý kirli barýþa baþkaldýrýyý ifade eden PKK'nin 1984 çýkýþý, daðýnýk durumdaki Kürt devrimcilerini, devrimci kadrolarýný toparlayarak, kýsa sürede Kürt ezilenlerinin öncülüðünü kazanmýþtý. Ancak yürütülen savaþ ve buna yön veren siyaset 1990'lý yýllarda doruðuna ulaþarak geri düþüþün iþaretlerini vermeye baþlamýþtýr. TC'nin sürdürdüðü haksýz, sömürgeci savaþ bu dönemde daha da boyutlanmýþ, her savaþta görülen manzaralar ortaya çýkmýþtýr. TC Kürtlerin savaþma azmini kýrmak için her türlü insanlýk dýþý yöntemi Kürt devrimci ulusal güçlerine ve ona destek veren Kürt halkýna karþý uygulamýþtýr. Köylerin yakýlmasý, köylülere dýþký yedirme, kadýnlara tecavüz, yargýsýz infazlar, gerillalara iþkence, vahþice katletme, kelle-kulak kesme, askeri araçlarýn arkasýna baðlayýp sürükleme...Bu vahþeti sürekli kýlmak ve çapýný geniþletmek için; Koruculuk, Hizbillah, Jitem ve Kontrgerilla vb. örgütler kurarak bunlarý Kürt halkýnýn ve Kürt gerillalarýnýn üzerine sürmek süretiyle Kuzey Kürdistan'da terör estirmek, sokak infazlarý ve kaçýrma, gözaltýna alýp öldürme türü illegal savaþ ihtiyacýný karþýlama uygulamalarý bu dönemde yaþanan sýradan olaylar haline gelmiþtir. Bir taraftan bu saldýrlar diðer taraftan PKK'nýn 90 sonrasý içine düþtüðü ideolojikpolitik-taktik zaaflar, Kürt ulusal ve toplumsal kurtuluþunu saðlayabilecek bir önderlik kapasitesinden ve stratejisinden giderek uzaklaþmaya yol açýyordu. PKK önderliðinin
Leninist Iþýk devrimci bir program ýþýðýnda savaþmanýn sürekliliðini saðlamak için gerekli iddia ve uzun soluklu bir iradeden yoksun oluþu, çýkýþýnda dayandýðý sýnýfsal zeminden ve savaþým yöntemlerinden kitleselleþmek"siyasallaþmak" adýna giderek uzaklaþmasý; ihtiyaç duyduðu desteði Türkiye Devrimci Hareketi ve Ýþçi-emekçi hareketinden alamamasýyla birleþince devrimci siyaset, program ve savaþým biçimlerinden, devrimci ittifaklardan hýzla uzaklaþmasý sonucunda reformizme ve tasfiyeciliðe evrildi. Kürdistan devriminin gerilemesi ve kýsa vadede baþarýya ulaþabilir olmasýnýn gündemden düþmasi, düþmanýnda rahat bir nefes almasý, esasen PKK'nin öznel zaaflarýyla ve devrimci demokrat çizgisiyle ilgilidir. Aslýnda; Abdullah Öcalan'ýn uluslararasý bir komployla ve PKK'nin emperyalist-kapitalist devletler arasýndaki çatlaklara-çeliþkilere oynama siyasetinin yön verdiði taktiklerinin sonucu olarak TC'nin eline tutsak düþmesine yol açan süreç, Kürt siyasetinin gerilemesinin nedeni deðil, sonucudur. PKK'nin 1993'ten sonra reformizme doðru açýktan yelken açýþý, Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Mücadelesinin baþarýsý için, Türkiye burjuva diktatörlüðünün sömürgesi olan Kürdistan'ýn ayrý bir devlet olarak örgütlenmesi ve Kürt ulusunun "Kendi Kaderini Tayin Hakký"ndan vazgeçiþi savrulmasýnýn en belirgin iþaretleriydi. Ne yazýk ki PKK destekçileri ve Türkiye devrimci hareketi uzun süre bu devrimci çizgiden kopuþ belirtilerini, PKK'nin"taktiði" ve "taktik geliþtirme ustalýðý" olarak algýladý ve destek vermeyi sürdürdüler. PKK’nin siyasal mücadele arenasýna çýkýþýndaki hedef ve araçlarýndan uzaklaþmayý sürekli hale getirmesi sonucu önderlerinden Abdullah Öcalan'ý esir verdi. Abdullah Öcalan ise esir düþmekle kalmayýp, teslim olma yolunu tuttu. Teslimiyetini PKK'nin "taktik"adý altýnda içine girdiði reformist-tasfiyeci gidiþi çizgi haline getirerek ve teorize ederek belgeledi. "Siyasal çözüm", "demokratik Türkiye" söylemi eþliðinde ulusal kurtuluþ savaþýna son verilmesi, barýþçýl yöntemlerin öne çýkarýlmasý, gerilla birliklerinin daðýtýlmasý veya sýnýr dýþýna çekilmesi vb. teslimiyetçi anlayýþlar günün ihtiyacýna cevap veren politik "taktikler" olarak savunuldu. Kürtlerin sömürgeci TC devletinden ayrýlmasýna gerek olamadýðý safsatalarý altýnda Kürtlerin Kendi Kaderini Tayin Hakký ve ayrý devlet kurmasý, bu uðurda binlerce Kürt savaþçýsýnýn can
11
verdiðine tanýk olan, bu savaþçýlara önderlik eden, A.Öcalan tarafýndan artýk anlamsýz ve gereksiz ilan edildi. Buna itiraz etmeyen, programýný amaç ve ilkelerini savunamayan PKK'de A.Öcalan'ýn peþi sýra tasfiyeciliðin ve Kürt reformizminin bataðýna saplandý. Biz, Leninist devrimciler; Kürdistan'da siyasal çözümün, emperyalizmin marifetiyle dört parçaya bölünen Kürdistan'ý birleþtirecek ve dört parçaya bölünen Kürdistan'ý sömürgeleþtiren burjuva diktatörlüklerinin parçalanarak tarihin çöp sepetine atýlmasý olduðunu biliyoruz. Kürt ulusal mücadelesini de bu perspektifle deðerlendiriyoruz. Kürtlerin ve Kürdistan'ýn kurtuluþu; Kürtlerin kendi kaderini tayin ve ayrý devlet kurma hakkýndan ayrý ele alýnamaz. Tutarlý ve devrimci bir ulusal kurtuluþ mücadelesi için bu hedeflerden vazgeçmek sözkonusu bile edilemez. Osmanlý egemenlik sistemine baþkaldýrýyla baþlayan Kürt Ayaklanmalarý; yenilgilerle, büyük bedeller ve acýlarla, sürgünlerle, ihanetlerle, asimilasyon ve imha politikalarýyla bu güne deðin süregelmiþtir. Bütün ayaklanmalarýn yenilmesinde, düþmanin gücünden çok ayaklanmalara önderlik eden öznelerin politik ve stratejik yanlýþlarý, zaaflarý etken olmuþtur. Osmanlý da; geçmiþ devlet-siyaset geleneðini kendi bünyesinde yeniden üreten "genç TC" de ya Kürt önderlerini satýn almaya, iþbirliðine zorlamýþ, hainleþtirmeye çalýþmýþ, ya da hile ile aldatarak, tuzaða düþürerek imha etmek süretiyle ayaklanmalarý bastýrmýþtýr. Her ayaklanmanýn yenilmesinden sonra ayný kural iþlemiþ, "yenenler, yenilenlerin ak libaslarýnda silmiþlerdir kanlý kýlýçlarýný". Ýmhadan kurtulanlar ise, asimilasyonlarla yüzyüze kalmýþlardýr. Ancak Kürt ulusal sorunu Kürtlerin lehine çözülemediðinden, her yenilgi adeta, baþka bir ayaklanmanýn habercisi olmuþtur. Komünistler içinden geçtiðimiz dönemi bir gericilik, gerici reformlar dönemi olarak deðerlendirmiþlerdi. Hala da bu deðerlendirmeleri günceliðini korumaktadýr. Burjuvazi uzun bir döneme yaydýðý gerici reforumlarýn sonucunu yavaþ yavaþ devþirmektedir. Kürt ulusal kurtuluþ hareketinin gerileyerek düzen içi çözümlere doðru yaklaþmasý ve yönelmesi, burjuvazinin elini güçlendirmiþ ve gerici reformlarýna hýz vermesinin önünü açmýþtýr. Bu devrimcilere F tipi zindan, iþçilere-emekçilere sefalet ve kölelik ücreti dayatmasý, sendikasýzlaþtýrma, "iþsizlik sigortasý" saldýrýsý; Kürtlere ise