20
Kasým 2000
ÞANLI EKÝM DEVRÝMÝNÝ 83. YIL DÖNÜMÜNDE DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST ÇOÞKUYLA SELAMLIYORUZ! Dünya proletaryasý ve halklarý için soygun ve barbarlýktan baþka birþey olmayan 1. Emperyalist Paylaþým Savaþý 20. yüzyila damga vurmak istiyordu. Kapitalizmin yükseliþ ve çöküþ içinde insanlýða dayattýðý bu kabus karþýsýnda tek çýkýþ ve kurtuluþ yolu sýnýfsýz sömürüsüz komünist bir dünya kurmak için harekete geçmekti. Emperyalizmin tek alternatifi komünizme doðru esaslý adýmlar atmaktý. Ya da barbarlýk içinde çöküþü kabullenmek, emperyalist haydutlar tarafýndan dünyanýn paylaþýlmasýna ortak olmaktý. Ýþte böyle bir dünyada, siyasal-toplumsal bir süreçte 2. Enternasyonal partileri amaç ve ilkelerini unutarak kendi emperyalist haydutlarý arkasýnda saf tutarak proletaryanýn ve ezilen halklarýn kurtuluþ mücadelesine ihanet ettiler. Bu ihanete cepheden karþý çýkan ve bu sosyal-þoven, oportünist hainlerden yolunu ayýran Bolþevikler kapitalizmin en yüksek aþamasý, ya da "geberen kapitalizm olan" emperyalizme karþý Rusya topraklarýnda baþ kaldýrdýlar. Kapitalizmin barbarlýk içinde yükseliþi ve çöküþünden baþka bir þey olmayan emperyalist haydutlarýn paylaþým savaþýna karþý proleter devrim bayraðýný ve mücadelesini yükselttiler. Hain sosyal-þoven partilerin aksine silahlarýný kendi burjuvalarýna çevirdiler. Emperyalistler arasý çeliþkilerden ve paylaþým savaþýndan devrim için yararlandýlar. Sefalet ve baský altýnda yaþayan Rus proletaryasýný ve "uluslar hapishanesi" Rusya'daki ezilen sömürülen uluslarý Bolþevik partinin önderliðinde proleter devrim mücadelesine kazanmayý baþardýlar. Silahlý bir ayaklanmayla 25 Ekim (7 Kasým) 1917'de de burjuva iktidarý ele geçirerek proletarya diktatörlüðünü ilan ettiler. Bu tarihsel ve siyasal atakla 20. yüzyýla damga vurdular. Ýnsanlýða emperyalist yaðma ve baský düzeninden kurtuluþ yolunu gösterdiler. Proleter Ekim Devrimi tek baþýna 20. yüzyýla damga vurduðu, Rus proletaryasýný ve ezilen-sömürülen uluslarý özgürleþtirdiði ve iktidara taþýdýðý için dünyayý sarsan bir tarihsel ve siyasal geliþme deðildi. Ekim Devrimi, yetmiþ günlük Paris Komünü deneyiminden sonraki ilk proleter devrim giriþimi, iþçi ve emekçileri iktidara taþýyan ilk örnekti. Marksit-Leninist teorinin pratikte ilk somutlanýþýydý. Kapitalistemperyalist düzenin ilk alternatifiydi. Rusya'da iktidarý ele geçirmesine raðmen ideolojisiyle, amaç ve ilkeleriyle, teorisi ve pratiði ile enternasyonal bir içerik taþýmaktaydý. Emperyalist zinciri parçaladýðý, dünya proletaryasýna ve ezilen-sömürülen halklarýna önderlik ettiði için de uluslararasý bir etkiye sahipti. Dünya proletaryasý, ezilen ve sömürülen uluslar için bir esin kaynaðý olan, onlarý derinden etkileyen ve emperyalist zinciri Rusya coðrafyasýndan parçalayan Ekim Devrimi'nin 83. yýldönümünü kutluyoruz. Ama ne acýdýr ki; bu devrimin tüm politik-pratik kazanýmlarýmevzileri artýk kaybedilmiþ, gerisin geri kapitalistemperyalist burjuvazinin eline geçmiþ bulunuyor. 20. yüzyýlýn ilk yarýsýna zaferiyle damga vuran Ekim
Devrimi son yarýsýna da yenilgisiyle damga vurmaktadýr. Zaferi gibi yenilgisi de ulusal deðil uluslararasý bir etki ve sarsýrtý yaratmýþtýr. Uluslararasý burjuvazi de proletarya da bu sarsýntýnýn etkisi altýnda siyaset yapmaya devam etmektedirler. Burjuvazi, Ekim Devrimi'nin ideolojik-politik deformasyon sonucu burokratik-ulusal ekonomik kalkýnma modeline dönüþerek çözülmesini ve kapitalizme evrilmesini kendi düzeninin yenilmezliðinin ve alternatifsizliðinin bir göstergesi olarak görüyör ve sýnýf savaþlarýnýn sonunu ilan etmekte bir sakýnca görmüyor. Dünya komunist-devrimci hareketi ise yenilginin sebeplerini anlamaya ve aþmaya, ayný yanlýþa tekrar düþmemeye çalýþýyor. Umutsuzluða düþen, yenilginin sebeplerini anlama ve aþma iradesi gösteremeyen kesimler ise "küreselleþme" edebiyatý eþliðinde kapitalistemperyalist düzene entegre olmanýn ve burjuvazinin kuyruðuna takýlmanýn teorisini yapýyorlar. Dolayýsýyla kapitalist-emperyalist düzen karþýsýnda elde ettiði zaferi ve yenilgisiyle dünyayý 20. yüzyýlda sarsan, 21.yüzyýlda da sarsacaðý kesin olan Ekim Devrimi'nden öðrenmek, zaferin ve yenilginin derslerini süzmek devrimci komünist bir görevdir. Ýktidara yürümenin de ve onu elde tutmanýn da yolu Ekim Devrimi'nin derslerini bilince çýkarmakla ve komünist teori-siyaset, örgüt ve mücadele alanlarýnda onu anlamakla ve aþmakla mümkün olacaktýr. Ekim Devrimi Proleter Bir Devrimdi! Uluslararasý burjuvazý ve onun taktik-strateji uzmanlarý ve savaþ örgütleri "21. yüzyýlýn patlamalara gebe bir yüzyýl" olacaðý deðerlendirmesi yapýyorlar. Haksýz da deðiller. Çünkü Lenin’in çözümlediði ve politik-örgütsel sonuçlar çýkardýðý ve iktidarýn fethine yöneldiði, "Çaðýmýz emperyalizm ve proleter devrimler çaðýdýr." soyutlamasý günümüzde de geçerliliðini koruyan bilimsel ve gerçekçi, çaðý bütünsel bir tarzda kavrayan tek yaklaþým olmaya devam ediyor. Ekim Devrimi'yle Rusya coðrafyasýnda iktidarý elinden kaçýran ve dünya sisteminde büyük bir gedik açýlan emperyalist burjuvazi bugün, Rusya'da iktidarý yeniden ele geçirmenin ve alternatifsiz kalmanýn, frenlerinden kurtulmanýn pervazsýzlýðý ve rahatlýðýyla hareket ediyor. Dünyayý 3. kez paylaþmanýn, dün SB, bugün BDT'nýn etki alanýnda ki bölgeleri ele geçirmenin hayaliyle her türlü politik manevranin yanýsýra, bir de sýcak bölgesel þavaþlar çýkarmanýn peþindedir. Bunda baþarýlý olduðu ise açýktýr. Kara Afrika, Latin Amerika, Balkanlar, Ortadoðu ve Kafkasya'da halen sürmekte olan; bedelini proletaryanýn, ezilen ve sömürülen halklarýn ödediði savaþlar olanca hýzýyla sürmekte açlýk, katliam ve yýkým devam etmektedir. Biçimsel olarak bu savaþlarýn 1. ve 2. dünya paylaþým savaþlarýna benzememesi kimseyi yanýltmamalý. Belli bölgelerde, belli ulusal devletler nezdinde süren savaþlar esasen emperyalist savaþlardýr. Görünürdeki taraflarýn arkasýnda ABD, Rusya,
Devamý Sf. 18’de
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Kasým 2000 Sayý:18 F:250.000TL
S E R M A Y E DÝ K T A T Ö R L Ü Ð Ü N Ü N A F VE HÜCRE SALDIRSIYLA H E D E F L E DÝÐÝ D E V RÝ M CÝ - K O M Ü NÝ S T H A R E K E TÝ T A S FÝ Y E E T M E K V E T E S LÝ M A L M A K T I R ! TC burjuva diktatörlüðü kendisini bölge halklarýný ve Türkiye iþçi sýnýfý ile emekçilerini boðazlamak ve soymak pahasýna alt-emperyalist bir güç olmaya kilitlenmiþtir. Attýðý her adýmda, verdiði her kararda bu hedefini gözetmektedir. Kendisini bu hedefe yaklaþtýracak herþeyi mübah, uzaklaþtýracak herþeyi günah kabul etmektedir. Bu bir devlet politikasýdýr. Burjuvazi, onun siyasi temsilcisi burjuva partiler, MGK'nýn da uyarý ve tehditleri sonucunda bu program etrafýnda birleþmiþ bir milli mutabakat oluþturmuþlardýr. Burjuva partilerin hükümette olanlarýnýn da, muhalefette olanlarýnýn da sermayenin sefa sürmesine, halkýn cefa çekmesine yol açacak gerici reformlarý el birliði ve çabukluðu ile kanunlaþtýrmasý bunun sonucudur. Ýþçi ve emekçilere sefaleti, iþsizliði, ücretli köleliði, örgütsüzlüðü, öncüsüzlüðü ve teslimiyeti dayatmalarýyla; devrimci-komünist tutsaklara zindanlarda hücre saldýrýsýyla tasfiyeyi ve teslimiyeti dayatmalarý tesadüfi deðildir. Her burjuva diktatörlüðü yýðýnlarý boðazlama ve soymada baþarýlý olabilmek için, öncelikle öncü güçleri, devrimci-komünist örgütleri etkiszleþtirmek, devre dýþý býrakmak gerektiðini deneyimlerinden çok iyi bilmektedir. Yine çok iyi bilmektedirler ki, bir tek devrimci, bir tek komünist örgüt var olduðu sürece, burjuva diktatörlüðünün bölge halklarýný ve Türkiye iþçilerini-emekçilerini boðazlamasýna, soymasýna seyirci kalmayacaktýr. Bu kapitalist barbarlýða ve yaðmaya karþý çýkacak, içerden ‘çomak’ sokacaktýr. TC burjuva diktatörlüðünün en büyük korkusu içerden yükselecek bir sýnýfsal-ulusal savaþtýr. Böylesi bir durumda, emperyalist müttefiklerine güven vermesi, bölgede; emperyalist efendilerinin vurucu bir gücü olmasý karþýlýðýnda alt-emperyalist bir konuma sýçramasý da, Avrupa Birliði denen haydutlar topluluðunun bir üyesi
olmasý da hayal olacaktýr. TC burjuva diktatörlüðü her kesimden liberalin aksine, hayallerinin gerçekleþmesinin yolunun Kopenhang kriterlerine, Avrupa Birliði'nin yol haritasýna uymaktan deðil, içerdeki “bölücü”, “yýkýcý” güçleri tasfiye etmekten ve teslim almaktan geçtiðini çok iyi biliyor. Tutsak aldýðý devrimcileri ve komünistleri yeniden tutsak almak, hücrelere týkarak, birbirinden yalýtarak, imha etmenin ve teslim almanýn zeminini hazýrlamak için canla baþla uðraþmasýnýn, cengaver kesilmesinin arkasýnda bu siyasal gerçekler yatmaktadýr. Bu iddiamýzý doðrulayan en önemli belgelerden biri, Clinton'un Ermeni soykýrým tasarýsýnýn geri çekilmesi için ABD Temsilciler Meclisi’ne yazdýðý mektuptur. Türkiye’nin bu insanlýk suçunu iþlemediðinden dolayý deðil, bu hassas zamanda bu tasarýnýn kabulünü uygun görmediði için geri çekilmesini istiyor. Peki, hassas zamanla ne kastediyor, emperyalist dünya düzeninin efendisi!? Kendisinden dinleyelim: "Tasarýnýn ABD için olumsuz sonuçlar doðuracaðýndan endiþe ediyorum. Dünyanýn bu sorunlu bölgesinde (Türkiye dahil) önemli çýkarlarýmýz vardýr. Saddam, Ortadoðu, Orta Asya, Balkanlar, yeni enerji kaynaklarý...Tasarýnýn bu hassas zamanda kabulü (ulusal) çýkarlarýmýzý olumsuz etkiler." Çok açýkça, stratejik ortaðýmýz Türkiye ile sayýlan bölgelerdeki halklarý ve iþçileri-emekçileri boðazlayýp, soyacaðýmýz sýrada, önemli çýkarlar elde edeceðimiz sýrada, “Ermeni Tasarýsý”nýn sýrasý deðil!" diyor. Meclis anýnda ikna (!) oluyor ve söyleneni yapýyor. ABD'nin bu “stratejik ortaklýk” sonucunda sayýlan bölgelerde önemli çýkarlar saðladýðý, bu çýkarlarýný tehlikeye düþürmek istemediði açýkça ilan ediliyor.
2
Kasým 2000 Peki, diðer ortak Türkiye'nin çýkarý nedir? Ya da ne olacaktýr? Babasýnýn hayrýna ortak olmadý ya...Clinton iþ olsun diye ortak demiyor ya... ABD ile 15 milyar dolarlýk askeri modernizasyon ve silah ihalesi salt devrimcikomünist tutsaklarý katletmek için yapýlmadý ya... Bölge halklarýnýn boðazlanmasýndan ve soyulmasýndan Türkiye'nin de önemli çýkarlarý olacaðý açýktýr. Burjuva diktatörlük bu önemli çýkarlarýný tehlikeye düþürecek, engel olacak herþeyi ezmeye ve yok etmeye konsantre olmuþ durumdadýr. Sürekli silahlanmasý, ordunun profesyonelleþtirilmesini gündeme getirmesi bu burjuva siyasetin devamýdýr. Halihazýrdaki araçlarla, yöntemlerle amacýna ulaþamazsa 12 Eylül Darbesi'nde olduðu gibi; silahla, açýk bir ‘iç savaþ’la bu siyasetini yaþama geçirmeyi deneyeceðinden kimsenin þüphesi olmasýn. TC burjuva diktatörlüðü devrimci komünist hareketin tasfiyesini iþçi sýnýfýný ve emekçileri öncüsüz býrakmak, elini kolunu baðlanmak için istemektedir. Sýnýf mücadelesini bu yolla bastýrabileceðini, en azýndan bir dönem için susturacaðýný düþünmektedir. Yani devrimci-komünist tutsaklar þahsýnda odaklaþan burjuva saldýrýnýn asýl hedefi iþçi sýnýfý, emekçiler ve bölge haklarýdýr. Amacý ise; altemperyalistleþme hedefine ulaþmaktýr. Bu gerçeði öne çýkarmak, iþçi ve emekçilere mal etmek bu günün en önemli devrimci görevidir. Tutsaklara sahip çýkmanýn da, sýnýf mücadelesini yükseltmenin de, bu burjuva saldýrýyý geri püskürtmenin de kesiþtiði stratejik nokta burasýdýr. Bunu layýkýyla yapacak bir devrimci sýnýf partisinin olmamasý, elimizi kolumuzu baðlayýp o günü, beklemeyi gerektirmez. Mevcut devrimci-komünist güçler ve tutsaklarla eylemli dayanýþma ve güçbirliðinin bir yolu bulunmalý, imkanlar bu anlayýþla sonuna kadar zorlanmalýdýr. Devrimci-komünist bir iradeyle, doðru politik zeminlerde, çok sýnýrlý güçlerle dahi olsa da, burjuvazinin bu tasfiyeyi ve teslimiyeti dayatan saldýrýlarýna karþý bir direnme hattý oluþturulmalýdýr. Bu baþarýlabildiði taktirde, devrimci-komünist güçler kendinden öte sýnýfsal-ulusal kesimlere de, güven verecek ve harekete geçirerek kavgada yanýna çekebilecektir. Burjuvazi salt devrimci-komünist güçlere karþý deðil, sýnýfsal-ezilen ulusal güçlere karþý da alabildiðince sistemli ve planlý bir saldýrýyý yýllardan beri uygulamaktadýr. Ýþsizler ordusunu büyütme, artý-deðer sömürüsünü
sürekli artýrma, Kürtlerin tüm ulusal haklarýný askeri zora dayanarak gaspetme þeklinde süren bu saldýrýlar; bazen de reform adý altýnda baþka boyutta sürmektedir. Sermaye düzeni, iþçi sýnýfýna ve tüm ezilenlere yabancýlaþmadan, sevgisizlikten, geleceksizlikten, duyarsýzlýktan, hayat pahalýlýðý ve yoksulluktan baþka bir þey vermemektedir. Yýðýnlarý, sýnýfsal-ulusal baský ve sömürü altýnda yaþamaya zorlayan bu düzen, hýzla ömrünü de doldurmaktadýr. Her geçen gün yýkýlmayý biraz daha hak etmekte, kar hýrsý ve uyguladýðý baskýlar sayesinde kendi mezar kazýcýlarýný hýzla çoðaltmayý sürdürmektedir. Sýnýf mücadelesinin geçici iniþ ve çýkýþlarý kimseyi yanýltmasýn. Burjuva düzen ve siyaset iþçilerin-emekçiler in yaþamlarýna, hergün; “rüzgar ekiyor, fýrtýna biçecek!” Af ve Af Sürüncemesi 28 Þubat Darbesi’nin iþbaþýna getirdiði burjuva hükümetin iki yýldýr çýkarmaya çalýþtýðý “af” yýlan hikayesine döndü. Af yasasý önce burjuva devletin baþý olan Cumhurbaþkanýnýn vetosuna takýldý. Bir çoðu bu yasanýn ‘eþitlik ilkesi’ne uygun olmadýðý için veto edildiðini düþündü ve yaydý. Oysa kazýn ayaðý hiçte öyle deðildi. Burjuva hükümetin çýkarmayý düþündüðü af yasasý düzenin ihtiyaçlarýna, uzun vadeli çýkarlarýna yeterince hizmet etmediði için veto edilmiþti. Adli tutuklularla sýnýrlý bir af burjuva partilere gelecek seçimde oy kazandýrmanýn ötesinde bir fayda saðlamayacaktý. Sayýsý onbini bulan siyasi tutsaklar içerde kaldýðý ve hapishanelerde örgütlülüklerini koruduklarý, yeni tutsak alýnanlarý içerde eðittikleri sürece devletin ve düzenin geleceði tehdit altýnda demekti. Devrimci-komünist ve PKK’lý tutsaklar içerde de düzene meydan okumayý sürdürüyorlardi. Durum böyle diye bu devlet düþmaný “bölücü”ler ve “yýkýcý”lar dýþarý salýnacak deðildi ya... Bir taraftan bu açmazla yüzyüze olan,; bir taraftan PPK önderliðinin teslimiyetçi tutumunun örgütlü savaþçýlar üzerinde yaratacaðý sonuçlarýnýn netleþmesini bekleyen, bir taraftan af silahýný düzenin uzun vadeli çýkarlarýný gözeterek ateþlemek isteyen burjuvazi iþin içinden çýkamadýðý için af yasasý aylarca sürüncemede kaldý. Devrimci-komünist tutsaklar kendilerini suçlu deðil, siyasal tutsaklar olarak gördükleri için burjuvazinin “af”ý onlarý pek de ilgilendirmedi. Onlar için asýl olan mücadeleydi. Bunun içerde veya dýþarda sürdürülmesi ikincil bir sorundu.
Leninist Iþýk diyalektiði içerisinde sürekli kendilerini yenileyerek, komünizm dýþý siyasi akýmlar ve örgütsel yapýlarla ideolojik mücadele içerisinde ayrým çizgilerini netleþtirerek, kendi politik-örgütsel duruþlarýný saðlamlaþtýrmýþlardýr. Devrimci demokrat ve sol liberal demokrat akýmlarla (Narodnik-menþevik) her alanda yollarýný ayýrmaya ve baðýmsýz politik-örgütsel bir varoluþun yaratýlmasýna ve sürekliliðine özel önem vermiþlerdir. 20.yüzyýlýn en önemli olayý olan Ekim Devrimi dünyayý sarsarak ulusal deðil uluslararasý bir geliþme olduðunu yarattýðý ilgi ve etkiyle kanýtlamýþtýr. Uluslararasý proletaryaya esin kaynaðý olarak, kurtuluþa giden yolu pratik olarak göstererek de bunu hak etmiþtir. Bolþevikler iktidari ele geçirir geçirmez bir ulusal devlet deðil, komünun yolundan yürüyerek ve onu aþarak uluslararasý bir sovyet cumhuriyeti kurulmasýna önderlik ederek de, köle ve sömürge uluslarý özgürleþtirip sovyet cumhuriyetinde birleþtirerek de, uluslararasý bir mevzi yaratmýþlardýr. Ekim Devrimi'ne ulusal deðil, uluslararasý, enternasyonalist bir deðer katan baþka bir faktörde onun ideolojik kaynaðýdýr. Bu devrime kaynaklýk eden uluslararasý proletaryanýn enternasyanalist ideolojisi Marksizm-Leninizm'dir. Rus topraklarýndan beslenen Narodnizm deðildir. Ekim Devrimi'nin ve onun öncüsü Bolþevik partinin bu enternasyonalist karakterinden ve perspektifinden dolayýdýr ki, Rusya'da iktidarýn ele geçirilmesini devrimin selameti ve insanlýðýn kurtuluþu için yeterli görmeyerek uluslararasý proletaryanýn ve dünya devriminin öncü örgütlenmesi olan Komünist Enternasyonal'in iç savaþ koþullarýna raðmen temelleri atýlmýþtýr. Bolþeviklerin bu giriþim, perspektifleri ne yazýk ki daha sonra ve halen ne yeterince anlaþýlabilmiþ, ne de aþýlabilmiþtir. Kimi akýmlar Komünist Enternasyonal'in kurulmasýný nesnel sürecin, Ekim Devrimi'nin bir hediyesi olarak görürken, kimileri de "Rus devrimiyle" dayanýþma derekesine indirgemektedirler. Bu sýð ve Marksist-Leninist enternasyonalist kavrayýþla uzaktan yakýndan alakasý olmayan akýmlarýn Komünist Enternasyonal giriþimini anlamalarýný, onu yaþatmalarýný ve aþmalarýný beklemek beyhude bir çabadýr. Komünist Enternasyonal giriþimi Leninist dünya partisi giriþimidir. Amacý ise uluslararasý dayanýþma ve enformasyondan ötedir: Dünya proleter devrimidir. Bu deneyim ve giriþimlerin hiçbirisi henüz aþýlmamýþtýr. Öðrenmek ve aþmak gerkiyor. "Yenilen Ordular Ýyi Öðrenirler" Bolþevizmin ve Ekim Devrimi'nin dersleri ile kazanýmlarý Lenin'in ölümünden ve Komünist Enternasyol'in dördüncü kongresinden sonra savunulup sahiplenilemediði, sürekliliði saðlanamadýðý için yaþatýlamamýþ ve aþýlamamýþtýr. 20. yüzyýlýn en görkemli politik olayý olan devrim yaþatýlýp ve yaygýnlaþtýrýlamadýðý, ulusal-iktisadi kalkýnmaya, emperiyalist-kapitalist sistemle "barýþ içinde, birarada yaþamaya" indirgendiði, 2. Enternasyonal'in ideolojik-politik çizgisine teslim olunduðu için; ideolojik-politik deformasyonla
19
baþlayan bir yozlaþma ve bürokratlaþma sonucunda politik iktidar yeniden ve içten içe çürüyerek burjuvazinin eline geçmiþtir. Siyasal devrim iktidarýn ele geçirilmesidir. Her devrimin hedefi de budur. Ekim Devrimi'de bu alanda zafer kazanmýþ, bu alanda yenilmiþtir. Dolayýsýyla yenilginin asýl nedeni özneldir. Öznel iradenin zaafýna kaynaklýk eden sabeplerin baþýnda ideoloji ve politika gelmektedir. Nesnel koþullarla, iktisadi geriliklerle, zorluklarla yenilgiyi izah etmeye kalkýþmak düpedüz ekonomizm ve kaderciliktir. Yenilginin asýl sorumlusu politik öznedir. Dönemin politik öznesi ise kiþilerden öte dünya komünist hareketi ve onun örgütlü tezahuru olan ve dördüncü kongresinden sonraki karar ve politik yaklaþýmlarýyla 2. Enternasyonal çizgisine gerileyen 'Komünist Enternasyonal'dýr. Asýl hesaplaþýlmasý ve aþýlmasý gerekende bu çizgidir. Sosyal-þovenizm ve oportünizm... Emperyalist burjuvazi SB'de iktidarýn el deðiþtirmesi karþýsýnda kendisinden geçmiþ ve zafer sarhoþluðuna kapýlmýþtýr. Ýktisadi, siyasi ve uluslararsý alanlarda gerçek yüzünü göstermekte gecikmemiþtir. Sosyal ve hukuksal haklarýn gaspý, özelleþtirme saldýrýsýyla iþten atmalar ve sendikasizlaþtýrmalar uluslararsý burjuvazinin ortak politikasý olmuþtur. Baský, yaðmacýlýk ve yayýlmacýlýkta burjuva iktidarlarýný tahkim etmenin ve ömrünü uzatmanýn en popüler, kestirme yolu olarak yeniden keþfedilmiþtir. Komünist devrimcilerin yapmasý gereken ise; Ekim Devrimi'nin zaferinden de yenilgisinden de öðrenmektir. Bu devrim komünizme yürüyüþün ne baþlangýcýdýr ne de sonudur. Proletarya ve burjuvazi, emek ve sermaye arasýndaki sýnýf savaþýnda proletarya ve ezilen-sömürülen uluslar lehine atýlmýþ esaslý, tarihsel ve siyasal bir adýmdýr. Yenilgi bu gerçeði asla yok edemez. Tarihin ve sýnýflar mücadelesinin sonunun geldiðine inanmadýðýmýza ve bu mücadelede tarafsýz olmadýðýmýza göre Ekim Devrimi'nden öðrenerek yeni Ekimler yaratmak, emperyalist barbarlýk düzeninde yeni gedikler açmak için Bolþevik siyaset ve önderliði sahiplenerek aþma mücadelemize hýz vereceðiz. Baþka bir kurtuluþ alternatifi ve yolu henüz icat edilmiþ deðildir. Ekim Devrimi'nin yenilgisinden öðrenmek kapitalist-emperyalist haydutlar topluluðuna karþý savaþmanýn ve kazanmanýn olmazsa olmaz koþuludur. Emperyalist haydutlarýn dünyayý 3. kez paylaþmaya kalkýþtýklarý günümüzde Bolþevizmin yolundan yürümek "Ya barbarlýk içinde çöküþ! Ya da sosyalizm!" þiarýný haykýrmak ve uðruna kazanýncaya kadar savaþmak devrimci komünistlerin ve proletaryanýn tarihsel-siyasal ve güncel ödevidir. "Deneyim, proleter devrimin son derece önemli bazý sorunlarýnda bütün ülkelerin kaçýnýlmaz olarak Rusya'nýn geçtiði yollardan geçmek zorunda kalacaklarýný tanýtlamýþtýr." (Lenin, "Sol Radikalizm" Komünizmin Çocukluk Hastalýðý, Sf. 22) Bu bilinç ve anlayýþla 83. yýl dönümünde þanlý Ekim devrimini devrimci komünist coþkuyla selamlýyoruz!
18
Kasým 2000
Baþtarafý Sayfa 20’de Almanya, Japonya ve Çin ve bu devletlerin uydularý vardýr. Ekim devrimi emperyalizme ve onun dünyayý paylaþmasýna karþý, "Ya barbarlýk içinde çöküþ ya da sosyalizm!" politik ikilemini insanlýða dayatan bir baþkaldýrý ve devrim hareketiydi. Bolþevik önderlikle burjuva düzene ve emperyalist haydutluða karþý nasýl savaþýlacaðýný açýkça gösteren; yurt savunmasý, yurt severlik, anti-emperyalizm gibi küçük burjuva hayelere ve körlüklere savaþ açan ve yerle bir eden, bu boþ hayalleri proletarya ve emekçiler þahsýnda etkisizleþtiren bir savaþýmýn sonucu Ekim Devrimi gerçekleþmiþ, burjuvazi ve emperyalizim karþýsýnda muzaffer bir zafer kazanýlabilmiþtir. Emperyalist haydutluðun ve paylaþým savaþlarýnýn devam ettiði proleter devrimler çaðýnda unutulmamasý gereken budur. Ulusal ve uluslararasý küçük burjuva, sosyal-þoven ve oportünist akýmlara, onlarýn 'devrim ve iktidar perspektifleri'ne karþý amansýz bir mücadele vermeden, burjuvaziye ve onun dünya sistemi emperyalizme karþý proleter devrim ve sosyalizm-komünizm hedefiyle savaþýlmadan baþarý elde edilemez. Emperyalizme karþý, devrimci komünistlerin uðruna savaþacaklarý ve çaðýmýzýn gerektirdiði ve Ekim Devrimi'nin gösterdiði tek tutarlý politik tutum antikapitalizmdir. Burjuva diktatörlüðüne karþý, proletaryanýn diktatörlüðünü, sýnýfa karþý sýnýf perspektifini öne çýkarmaktýr. Devrime iktidar sorunu olarak yaklaþmayan, devrim sitratejisini buna göre belirlemeyenlere Lenin Nisan Tezleri'nde "eski bolþevikler" demektedir. Çünkü bunlar burjuva demokratik görev ve sorunlar çözülmeden bir proleter devrim hedefini yanlýþ buluyorlar, yarým kalan burjuva demokratik devrimi tamamlamak için proletaryaya ve köylülüðe dayanan demokratik bir devrimi zorunlu görüyorlardý. Ekim Devrimi ve Lenin'in Nisan Tezleri bu safsatalarý yerle bir etmeþtir. Burjuva devrimin çözmediði-çözemiyeceði demokrasi, ezilen ulus ve cinsin özgürleþtirilmesi gibi sorunlarý burjuvazinin iktidarda olduðu durumlarda ancak bir proleter devrimin çözebileceðini kanýtlamýþtýr. Lenin'den ve Ekim Devrimin'den Türkiye'li komünistlerin öðreneceði hala çok þey var. Çünkü bu topraklarda "eski bolþevikler" devrimci komünistlerden çok daha örgütlü ve politik olarakta çok daha etkililer. Her devrim iktidardarý ele geçiren sýnýfýn adýný alýr ve topluma sýnýfsal rengini verir. Bu proleter devrim için çok daha geçerlidir. Çünkü o baþlangýçta iktidarý zapteden siyasal bir devrimdir. Toplumsallaþmasý ve kendi iktisadi düzenini yukarýdan aþaðýya kurumsallaþtýrmasý süreç iþidir. Bu bakýmdan Ekim 1917 Devrimi proletaryanýn burjuvaziyi zorla alaþaðý ederek iktidarý ele geçirdiði bir proleter devrimdi. Devrim Nesnel Koþullarýn Bir Lutfu Deðil Öznel Bir Müdahalenin Zaferi Olabilir Ekim Devrimi'nin ve Bolþevik deneyimin dünya komünist-devrimci hareketlerine gösterdiði en önemli derslerden biri de buydu. Burjuva düzen ve siyaset karþýsýnda muhalifliðin ötesine geçemeyen, düzen dýþý
bir örgütlenmenin zorunluluðunu kavramayan ve gereklerini yerine getirmeyenler, sýnýflar arasý savaþýmdan her yan çiziþlerini nesnel koþullarýn olgunlaþmamasýyla izah ettiklerini biliyoruz. Oportünizm ve burjuva kuyrukçuluðu her dönem "somut koþullarýn, somut tahlili" arkasýna gizlenir. 1917'lerin ve günümüz dünyasýnýn nesnel koþullarý devrim için olgunlaþmýþtýr. Olgunlaþmýþ olduðunu Bolþevikler Ekim Devrimi ile teorik ve pratik olarak kanýtlamýþlardýr. Kaldý ki, iþ nesnel koþullarýn olgunlaþmasýyla sýnýrlý olsaydý, nesnellik otomatik olarak bir devrime yol açsaydý, Rusya'dan çok daha önce ve ileri düzeyde bu koþullarýn olgunlaþtýðý Ýngiltere ve Almanya gibi ülkelerde devrim olurdu. Leninist parti, önderlik ve zayýf halka teorisinden önce tamda bu nedenle devrimin merkezi olarak Avrupa görülüyordu. Ýþte, Lenin ve Bolþevikler Ekim Devrimi'nde Avrupa'yla kýyaslandýðýnda nesnel koþullar bakýmýndan daha elveriþsiz ve geri bir ülke olan Rusya'da proleter bir devrime önderlik ederek öznel koþullarýn önemini ve bu noktadan (emperyalizm-proleter devrimler çaðý tespitinden) sonra iktisadi deðil, siyasi geliþmiþlik düzeyinin sonuca ulaþmak için belirleyici olacaðýný göstermiþlerdir. Nesnel koþullar ne denli uygun olursa olsun, burjuva iktidarlar ne denli bir acz içinde olurlarsa olsunlar; proletaryaya ve tüm muhallif kesimlere müdahale edebilecek yetenekte, her türlü (sýnýfsal, ulusal, dinsel, cinsel, çevresel) öfke ve tepkiyi burjuva iktidarýn zor yoluyla alaþaðý edilmesi hedefine yönlendirecek, marksizmi-leninizmi kýlavuz edinmiþ, siyasi polisle mücadelede uzmanlaþmýþ, sürekliliðini güvence altýna almýþ öncü bir savaþ örgütü, sýnýf savaþýmýnda proletaryaya öncülük edebilecek bir kurmay heyeti (ihtilalcý sýnýf partisi) olmaksýzýn burjuva düzeni yýkmanýn da iktidarý ele geçirmenin de mümkün olamadýðýný kanýtlamýþlardýr. Bu noktanýn üzerinden atlayanlar Bolþevik deneyimden hiç bir þey anlamamýþlar demektir. Böylelerinin Avrupa'daki devrim hareketlerinin neden yenildiklerini, bu hareketlere önderlik eden partilerin neden proletaryayý iktidara taþýyamadýðýný izah etmesi de mümkün deðildir. Ekim Devrimi kanitlamýþtýr ki burjuvaziden iktidarý isteyenler, bunun en önemli aracý olan düzen dýþý kurmay heyetini de yaratmak zorundadýrlar. Devrim nesnel koþullarýn ber lütfü deðil, öznel bir müdahalenin sonucudur. Proletaryanýn tarihsel-siyasal misyonunu oynayabilmesi devrimci komünist ve düzen dýþý Leninist bir sýnýf partisinin varlýðýna, önderlik soruna kilitlenmiþtir. Ekim Devrimi Ulusal Deðil Enternasyonal Bir Ýçeriðe Sahipti Ekim Proleter Devrimi Rus burjuva iktidarýný alaþaðý etmesine biçimsel anlamda ulusal bir yaný olmasýna raðmen ne ideolojik-teorik bakýmdan, ne de iktidar biçimi, amaç ve ilkeleri ve hedefleri ile ulusal bir özellik taþýmaktaydý. Devrime önderlik eden Bolþevikler de onlarýn ideolojik-politik ve örgütsel perspektifleri de baþýndan beri enternasyonalist bir içeriðe sahiptiler. Hiç bir zaman bu konularda ulusal dar görüþlülüðü benimsememiþler ve bu tür yaklaþýmlarla kýyasýya mücadele etmiþlerdir. Süreklilik ve kopuþ
Leninist Iþýk Burjuvazi bunu farkettiði için, af sorununu uzun süre gündemde tutarak, etkili bir saldýrýya dönüþtürmenin, devrimci-komünist hareketin hapishanelerdeki güçlerine ve örgütlülüðüne saldýrarak onlarý tasfiye etmenin ve teslimiyete zorlamanýn yollarýný aramaya baþladý. Bu pis emeline kitleleri ve duyarlý kamuoyunu da ortak etmek için af ile F tipi (HÜCRE) hapishaneleri uzun süre gündemde tuttu. Bunlarýn ikisini birbiriyle iliþkilendirdi. “Devlet büyüklüðünü gösterecek, bazý tutsaklarý af edecek, azýlý bölücü ve yýkýcýlarý ise F tipi hapishane hücerelerine týkarak devlet otoritesini tesis edecekti.” Bu mantýk silsilesi çerçevesince yürütülen burjuva propaganda ve kýþkýrtmaya; Ulucanlar, Burdur Buca, Bergama ve Metris hapishanelerindeki devletin tutsaklarý hedef alan imha operasyonlarý eþlik etti. Tutsaklarýn nasýl da isyankar, hapishanelerin nasýl da “cephanelik”haline geldiði burjuva medya aracýlýðýyla, yýðýnlarýn beynini yýkamak üzere günlerce burjuva propoganda konusu oldu. Kamuoyu devrimci-komünist tutsaklarýn mutlaka koðuþlarda toplu halde tutsak olmalarýna son verilerek, birer-ikiþer hücrelerde tutsak olmalarý gerektiðine inandýrýlmak için uðraþýldý. Devrimci-komünist tutsaklarýn hapishanelerde, tutsak yakýnlarýnýn, devrimci-komünist güçlerin, aydýn ve sanatçýlarýn, öncü iþçi ve emekçilerin dýþarýda yürüttükleri “F Tipi Hapishane” (HÜCRE) karþýtý eylem ve etkinlikleri sonucunda yeni bir aþamaya gelinmiþtir. Hapishane "Ýsyanlarý" DevrimciKomünist Tutsaklara Saldýrý Hazýrlýðýnýn Habercileridir! Gelinen aþamada düzen, bir taraftan adli tutsaklar ve devlet çetelerini kýþkýrtarak hapishaneleri kana bulamakta ‘isyanlar’ tertiplemektedir. Devlet destekli bu ‘isyanlar’ýn arkasýndan da; “Hapishanelerde devlet otoritesi yok! Hapishaneleri devlet deðil çeteler yönetiyor!” diye demagoji yapmaktadýr. Çözüm olarak da F Tipi Hapishaneler (Hücreler) gösterilmektedir. Kamuoyunun bu yolla desteði alýnmaya, F Tipi Hapishaneler meþrulaþtýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Bir tarafta bunlar tezgahlanýrken, diðer tarafta da af kapsamý geniþletilmesi düþünülmekte, bu yolla mümkün olan en çok tutsaðý dýþarý salmak suretiyle devrimcikomünist tutsaklarý yalýtmak ve yalnýzlaþtýrmak hedeflenmektedir. Düzenin uzun vadeli çýkarlarý düþünülerek “yýkýcý” ve “bölücü” örgütlere “yardým ve yataklýk” etmek suçundan yatan siyasi tutsaklarýnda aftan yararlandýrýlmasýnýn yollarý aranmaktadýr. Burjuva affýn kapsamýnýn geniþletilmesi de, son günlerde meydana gelen devlet destekli
3
hapishane ‘isyanlarý’ da devrimci-komünist tutsaklara yönelik yeni saldýrýlarýn ve katliamlarýn habercisidirler. Burjuva düzenin hesabý ortadadýr. Önce mümkün olan en çok tutsak afla dýþarý salýnacaktýr. Sonra da devrimci-komünist tutsaklara saldýrýlarak, direniþleri zorla, katliamla kýrýlarak “hücre tipi” hapishane sistemine geçilecek. Bu yolla sýnýf mücadelesinin hapishanelerdeki mevzisi ve okulu burjuvazi tarafýndan ele geçirilmiþ olacak. Her zamanki gibi burjuvazi de bir taþla bir kaç kuþ birden vuracak! Ama burada unutulan birþeyler var. Ezilensömürülen sýnýfsal-ulusal dinamikler ile öncü güçleri...Akýlda tutulmasý gereken burjuvazi ne yaparsa yapsýn, hangi cambazlýklara ve barbarlýklara yönelirse yönelsin devrimci- komünist güçleri silip süpüremeyeceði gerçeðidir. Bu siyasal dinamiklerin tarihi burjuvazinin tarihi kadar eski, sýnýfsal dayanaklarý burjuvazininkinden daha güçlüdür. Ve bu sýnýfsal dayanaklar çürümeyi, yok olmayý, geçmiþi ve bu günü deðil, yarýný-geleceði temsil etmektedirler. Türkiye’de ki tekelci burjuva diktatörlüðü kuruluþundan beri devrimci-komünist harekete haçlý seferleri düzenlemektedir. “Ezdim, bitirdim!”diye sevindiði anda, ezilensömürülen sýnýfsal-ulusal dinamiklerin içinden bu hareketler yeniden ve daha güçlü, daha deneyimli olarak fýþkýrmýþlardýr. Bundan sonrada fýþkýrmaya devam edeceklerdir. Milyonlara kölelik ücretini, açlýðý, iþsizliði, sefaleti, sömürü, baský ve ulusal-sýnýfsal zulmü dayatan bir düzen var olduðu sürece; sýnýfsýz sömürüsüz ve özgür bir düzen-dünya özlemi de, bu amaç için ölümüne dövüþenler de fýþkýrmaya, varolmaya devam edecektir. Tarihsel-bilimsel hareket hep bu yönde aktý. Akmaya da devam ediyor. Hiç bir egemen güç bu akýþý durduramadý. Durduramayacak. TC Tekelci burjuva ditatörlüðü bunu bildiði içindir ki, devrimci-komünist güçlere karþý uyguladýðý imha siyasetinin yanýna ehlileþtirme ve yozlaþtýrma siyasetini de ekliyor. Düzen içi solculuðu besleyip geliþtiriyor. Bu tür solcularý ajanlaþtýrarak düzen dýþý sýnýfsal-ulusal dinamikler arasýna salýyor. Burjuva saldýrý çok yönlüdür. Karþý saldýrý da çok yönlü olmalýdýr. Bolþevik siyaset, örgüt ve mücadele biçimlerine sarýlmak þimdi çok daha acilleþmiþtir. Bu gün her türden tasfiyeciliðe karþý ýsrarlý ve militan bir mücadele anlayýþýyla eylemli devrimci dayanýþma yükseltilmelidir. Ýþte gerisine düþmememiz gereken poliLeninist tik-örgütsel çizgi...
IÞIK
4
Kasým 2000 ERMENÝ SOYKIRIMI TASARISI VE BARBAR EMPERYALÝST-KAPÝTALÝST DEVLETLERÝN BURJUVA SINIFLARIN "TENCERE DÝBÝN KARA" ÞARLATANLIKLARI...
ABD ve Batý'da yaþayan tuzu kuru, Ermeni burjuvalarýnýn giriþimleri sonucunda ABD, Fransa ve Ýtalya yýllar önce Türkiye'de gerçekleþen "Ermeni soykýrýmý"ný yeniden gündeme getirdiler. ABD'de bu giriþim epeyce yol aldý. Meclis alt komusyonlarýnda "Ermeni Soykýrým Tasarýsý" kabul edilerek ABD Temsilciler Meclisi'nde oylanma ve karar verme aþamasýna kadar geldi. Türk burjuvazisi bu geliþme karþýsýnda tüm kurumlarýný ve uþaklarýný harekete geçirerek, saða sola tehditler savurmaya, meydan okumaya, ulusal kurtuluþ hareketlerine ve azýnlýklara karþý giriþtiði barbarlýklarý inkar etmeye baþladý. "Emperyalizme karþý ilk Ulusal Kurtuluþ Savaþý'ný vererek mazlum milletlere örnek olduðu" palavralarýný yeniden piyasaya sürdü. Halklarýn varlýðýný inkar etmesine, þimdi de el çabukluðuyla katliamlarýný inkarý ekledi. Ermeni ve Kürt ulusal kurtuluþ giriþimlerini kanla zorbalýkla bastýran, soykýrýmdan geçiren ve göçe zorlayan; Lozan'da Güney Kürdistan'ý ve Kýbrýs'ý Ýngilizlere, Suriye'yi Fransýzlara peþkeþ çekip, Kuzey Kürdistan'ý ilhak edenin TC olduðu tarihten silmek mümkünmüþ gibi, inkarcý ve saldýrgan tutmunu sürdürüyor. Burjuva basýnýn satýlmýþ kalemleri, köþe yazarlarý bir emirle harekete geçerek baþladýlar; "Ermeni soykýrýmý" üzerine kalem oynatmaya. Kimisi, "Ermeni Soykýrýmý"ný inkar ederken; kimisi Osmanlý döneminde þavaþ esnasýnda gerçekleþen ölümlere "soykýrým" denemeyeceði, bu dönemdeki olaylarýn TC'yi baðlamayacaðýný; kimisi bu katliamda öldürülen Ermeni sayýsýnýn söylendiði gibi 1,5 milyon olmadýðýný; kimisi bu katliamýn belgesinin olmadýðýný, kimisi de gerçek olup olmadýðýnýn deðil, ABD Temsilciler Meclisi'nin bu iþe burnunu sokmasýný, bunun iki dost ülke arasýndaki "karþýlýklý çýkar" iliþkilerini zedeleyeceðini dillendirdi. Burjuvazinin paralý uþaklarý baþka ne yapacaklardý? “Ellerinde belge yok. Davacý da meçhul. Öyleyse korkacak birþey yok!” (Rauf Tamer- Egebank vurgunundan payýna 1 milyon dolar düþen 'yazar'!?) Delinin zoruna bakýn! "Belge yokmuþ!" Osmanlýnýn ve TC'nýn katliamlarýna uðrayan va tanýk olan Kürt,Türk ve Ermeni halký var ya... Yazýlý belgeleri kaybetmak veya saklamak kolay. Peki, bu barbarlýðý yaþayan ve tanýk olan halklarý nasýl yok edeceksiniz? "Davacý da meçhul" deðil. Bu halklarýndan daha geçerli kanýt ve davacý olur mu? Sabredin, bu halklar bir gün katliamci burjuva devletlerini baþýnýza yýkacak ve dökülen mazlum uluslar, sömürülen sýnýflarýn kanlarýnýn hesabýný soracak. "ÝDDÝA, 1,5 milyon Ermeninin "soykýrýma" uðradýðýdýr. Oysa Lozan Konferansý'na gelen Ermeni heyeti
baþkaný Boðas Nubar bile, Türkiye'de -o tarihte- 280 bin Ermeni olduðunu,...söylemiþtir. (Hasan Pulur, 12 Ekim 2000, Milliyet) Bu bay da, soykýrýmý rakamlara indirgiyor. Soykýrým olmasý için, tüm Ermenilerin yok edilmesi mi gerekiyor? Alman faþizmi tüm Yahudileri yok ettiði için mi, Yahudi soykýrýmý ile suçlanýp, dünya halklarý tarafýndan lanetlendi? "...Ancak yine de, yüz binlerce Anadolu Ermenisinin, o zamanki Osmanlý yönetiminin talimatiyla, Teþkilat-ý Mahsusa'nýn (özel örgüt) oluþturduðu cinayet timleriyle "tehcir" sýrasýnda katlettirildiði iddiasýndan vazgeçmemiþlerdir. Ne var ki, bu iddialarýný ispat için hiçbir somut kanýt gösteremiyorlar. Üzerlerine gidilince de, "talimatlar sözlüydü", veya "bu konudaki kanýtlar Osmanlýlar tarafýndan imha edilmiþtir"gibi bahaneler uyduruyorlar" (Þükrü Elekdað,16 Ekim 2000, Milliyet) Burjuvazinin kýdemli ve apoletli uþaðý itirazlarý "bahane" diye geçiþtiryor. Osmanlý'yý, TC'yý bir kenara býrakalým, burjuva devletlerden hangisi iþlediði insanlýk suçunu belgelemiþtir. Bu suçlar halklar tarafýndan belgelenmekte ve günü gelince katliamcý güçler köþeye sýkýþtýrarak suçunu itirafa zorlanmaktadýr. Ulucanlar Hapishanesi'nde TC'nin yaptýðý bir katliam deðil miydi? Hani belgesi? Bu katliamdan dolayý, sað kalan ve ölümüne iþkence gören devrimci tutsaklar yargýlanmýyor mu? TC devleti ve hükümeti de, ücretli kalemþörleri gibi düþünüyor, konuþuyor ve ABD yetkilileriyle bu çerçeve de temaslar yürütüyordu. Ermeni katliamý yapýldýðýna dair "Kanýt var mý?" diye soruyordu. ABD Baþkaný Bill Clinton'da basýna yaptýðý açýklamalarýnda Ermeni Soykýrýmý"nýn olup olmadýðýný es geçerek; "ABD Temsilciler Meclisi'nin bu tasarýyý onaylamasý halinde, stratejik ortaðýmýz Türkiye ile iliþkilerimiz zarar görecektir." diye açýklama yaparak, uyarýda bulunuyordu. Dünyanýn jandarmasý ABD'nin baþkaný Clinton konumuna yakýþýr bir pervazsýzlýkla, "Beni halklarýn katliamý deðil, ABD'nin çýkarlarý, karýzararý ilgilendirir!"diyordu. Doðrusu da buydu. Emperyalist-kapitalist düzenin tek ahlak anlayýþý var. O da KAR! Burjuvazý ve uþaklarý için: "Kar saðlayan her þey mübah, zarara yol açan her þey günah!"týr. Bu ahlak anlayýþýnda ortaklaþan ve efendisinden cesaret alan TC devleti, hükümeti ve burjuva basýný kendini "karþýlýklý çýkarlarýn gözetilmesine"kilitledi. Irak'la ABD alehine iliþki kurmaktan, Ýncirlik'teki ABD askeri üslerini kapatmaktan, ABD silah fýrmalarýyla yapýlan 150 milyar dolarlýk silah ihalelerini fes etmekten, bölgedeki "stratejik ortaklýðýn" tehlikeye gireceðine kadar bir dizi gerekçe ileri sürerek "Ermeni
Leninist Iþýk
17
6 KASIM 2000 PAZARTESÝ: "YÖK'E BÝR KEZ DAHA HAYIR!" Bu tarih YÖK' ün kuruluþunun 19. yýlý. Bu yýl da hemen hemen her yýl olduðu gibi YÖK karþýtlýðýyla sýnýrlandýrýlmýþ eylemlilikler yaþandý. Yine hemen hemen bütün sol çevreler bu günle ilgili bir dizi yazýlar araþtýrmalar ortaya koydular. Bu günü kitlelerin. ezilenlerin gündemine taþýmaya çalýþtýlar. Bizim için kendisini devrimci olarak tanýmlayan, devrimci cephede mevzilenmiþ olan gruplarýn , hareketlerin yönelimleri önemlidir. Çünkü duruþumuzla, pratiðimizle etkileyerek, ayrýþtýrarak devrimci partinin kuruculuðuna katabileceðimiz, komünist kadro potansiyelinin belli bir bölümünü de bu kesimler oluþturmaktadýr. Devrimci hareket, iki yýldan beri yeni bir yönelime girmiþtir. "Bir örgütün niteliðini gösteren eyleminin muhtevasý" ise; böyle bir sonucu çýkarmak doðru olacaktýr. Olayý daha geniþ açýyla deðil de 6 Kasým pazartesi Beyazýt'taki açýdan ele alarak ta açýklamak olanaklý. 6 Kasým’da Beyazýt'ta liberallerin ideolojik olarak hakim olduðu ve devrimcilerinde buna eklemlendiði, 1000 kiþinin katýldýðý, YÖK'ü protesto eylemi gerçekleþti. Son dönemlerde eylem alanýnda devrimcilerle liberalleri birbirinden ayýrmak çok güç. Düzen karþýsýnda illegal durma, devleti yýkma hedefi olan örgütler, bakmýþsýn liberallerden ayýrt edilmiyor. Bu da devrimci hareketin araçlar üzerinden bir ayrýmla devrimci sýnýrlarý çizmesi ve ideolojik olarak liberalizme kapý aralayan politik-siyasal konumlanýþa sahip olmasýyla iliþkilidir. Kýsaca devrimci hareket; Marksizm-leninizmden etkileniyor olmasýna raðmen, ideolojik olarak ikinci enternasyonal marksizmini bünyesinde taþýmaktadýr. Bu da onun siyaset yapýþ tarzýna etki etmekte, bir dönem baðýmsýz eylemler koyan, kitle hareketine önderlik eden devrimci hareket; bir dönem sonra "kitlesel olmak lazým", "kapsayýcý olmak lazým" gibi gerekçelerle liberallerle kaynaþarak, devrimci kitle eylemleri yerine medyatik, kim olduðu belli olmayan "kamuoyuna" seslenen eylemler de gerçekleþtirebilmektedir. Olaya geçmeden önce þu noktaya dikkat etmek gerekiyor; komünistlik iddiasý olmayan devrimcidemokrat örgütleri bir yana býrakýrsak; kendine hem komünist hem de devrimci diyen, programýnda "komünistler fikirlerini kimseden gizlemezler" diyen hareketler, bu eylemde söylediklerinin tam zýddýný yaparak eyleme eklemlenebildiler. Beyazýt'ýn her tarafý kapatýlmýþ, yoðun bir "sivil" yýðýlýmý saðlanmýþtý. Okulun (Ý. Üniversitesinin) önündeki alanda polisler tarafýndan kordon oluþturulmuþ; Sultanahmet. Çemberlitaþ tramvay duraklarýnda arama noktalarý oluþturulmuþtu. Burjuvazinin istemediði bir harekete müdahale etmek üzere kuþ uçurtmamak üzere konuþlanmýþtýlar. Ýkili üçlü gruplar halinde Beyazýt Meydaný çevresinde dolaþanlar eylemin baþlamasýný bekliyorlardý. Eylem, okul içindeki öðrencilerin grup halinde dýþarýya çýkýp, Beyazýt
Meydaný'nda biriken öðrencilerle birleþme planý üzerine kurulmuþtu. Öðlen 12:30 civarýnda okulun içindeki öðrenciler sloganlarla ön kapýya doðru ilerlemeye baþladýlar. Kapý önünde polisin oluþturduðu kordonla öðrencilerin önü kesildi. Polis kameralarý burayý çok iyi çekebilecek þekilde konuþlandýrýlmýþ ve öðrencilerin olasý bir "taþkýnlýðý" önlenmek için her þey ikmal edilmiþti. Eylem bu þekilde, polisin izin verdiði sýnýrlar dahilinde 20 dakika sürdü. Liberallerin önderlik ettiði eylem polis þefleriyle yapýlan pazarlýk ve anlaþma sonucu 13:30 da bitirildi. Alana gelmek isteyen bir gruba polisin pankart açtýklarý gerekçesiyle Çemberlitaþ'ta saldýrdýðýný, eylem anýnda birisinin "arkadaþlar, arkadaþlarýmýza saldýrmýþlar" diye baðýrarak duyurmasýndan öðrendik. Bu saldýrý haberinin ulaþmasýna, Çemberlitaþ’tan eylem alanýna gelenler olmasýna raðmen, saldýrýya karþýlýk verilemedi. Ýçerik olarak, önceki YÖK protestosu eylemlerini aþmayan, medyatik yönünün aðýr bastýðý bir eylem gerçekleþti. YÖK mezara kondu! Fotoðraflar çekildi. YÖK'e hayýr demenin dayanýlmaz hafifliðinden olsa gerek, burjuva devlet aygýtýnýn diðer kurumlarýna ve devletin kendisine dair kelam edilmedi. Edilseydi liberallerle eylemlerde birleþerek, liberal kaynaþma yaratmanýn zemini yakalanamazdý. “YÖK'e hayýr!” demenin ise hayýr mý, þer mi olduðuysa ortadadýr. Devrimci örgütlerin, var olan durumu deðiþtirme deðil, verili duruma tabi olma tercihi, devrimci zeminin nerelere kaydýðýnýn göstergesi olmasý bakýmýndan önemlidir. Eylemin yönünün bu þekilde olacaðý, bu yýl gerçekleþen öðrenci eylemine bakýlarak da görülebilirdi. Devrimci mücadele yerine sanal ortama kaydýrýlan eylemler; baþý-sonu belli olmayan "hukuk mücadelesi" adý altýnda sürdürülen rektörlere dava açýlmasý vb. eylemlerin de muhtevasýnýn kaymakta olduðunu göstermektedir. Bu tarz sürdürülen bir mücadele ise devrimci bir öðrenci hareketi için kalkýþ noktasý olamayacaðý gibi, varolan mücadeleyi de liberallerin etkisine açýk hale getirecektir. Onun için, devrimcilerin bu güne deðin hangi gerekçeyle sürdürdükleri belli olan ancak gelinen aþamada pek te hayýrlý olmadýðý gün gibi açýða çýkan liberal kaynaþma öncelikle kurtulunmasý gereken bir uðursuzluktur. Bu alanda, devrimci bir çýkýþ için kendi gündemine yoðunlaþmýþ, daha az ama daha nitelikli bir güçle, devrimci eylem anlayýþý ve pratiði asýl ihtiyaç olarak durmakta, kendini hissettirmektedir. Liberal kaynaþma deðil devrimci ayrýþma ve saflaþma! Devrimci bir çýkýþ için Bolþevizm bayraðý altýnda, devrimci dayanýþmayý yükselt!
Ýstanbul’dan Leninist Devrimciler
16
Kasým 2000
haline getirmiþtir. Gelelim Kýzýl Bayrak’ýn Kývýlcýmlý'nýn "Yol"undan yaptýðý alýntýya. "Küçük-burjuvanýn kendine göre muazzam bir "namus"u, mütiþ bir "özsaygýsý" vardýr. O hiçbir zaman açýkça ve mertçe "ben þahsýmý bu kadar severim!" deyip çekilmez. Buraya kadar birlikteydik, artýk ben gideceðim tarzýnda bir allahaýsmarladýkla ayrýlmaz." Kývýlcýmlý'yý anma vesilesiyle seçilen " Parti, dava ve 'küçük burjuva yiðidi' baþlýðý konan bu parça ve Kývýlcýmlý, genellikle kastlaþmýþ örgütlerde sorunlar olduðu, birileri sesini yükseltmeye baþladýðý zaman hatýrlanýr. Sesini çýkaranlara Kývýlcýmlý'nýn bu görüþleri "örgüt sopasý"olarak gösterilir. Yerinde ve zamanýnda söylenmediðinde eylemin ayak baðý olacak bu sözler, genellikle amaç dýþý kullanýlýr. *** Bir de geçmiþ komünist geleneðe baðlanmayý ve M. Suphi TKP'sinin "bayraðýný yerden kaldýrma"yý kendine iþ edinen Maya gazetesinin Hikmet Kývýlcýmlý'yý deðerlendirmesine kýsaca deðinmekte fayda var. Maya, Kývýlcýmlý'nýn mücadele yaþamýný : " "Doktor" bugüne kadar haklý olarak komünist kimliði ile anýldý ve öyle anýlacak." (Maya, Sayý: 4, Sf.8, 1996) tespitini yaptýktan sonra, "siyasal tarihini", "üç safha"ya ayýrýyor. 19301938'i "birinci safha", 1954-1957'yi "ikinci safha", 27 Mayýs 1960-1971'ý de "üçüncü safha" olarak deðerlendiriyor. Bu doðru bir yaklaþým deðildir. Kývýlcýmlý'nýn mücadele yaþamýný dönemlere ayýrýrken Maya keyfi davranýyor. Komintern, SSCB ve TKP gibi, Kývýlcýmlý'nýn mücadele yaþamý da, iki dönem olarak ele alýnmalý ve bilince çýkarýlmalýdýr. Sayýlan kömünist örgütlerdeki 1924'ten itibaren teorik-politik ve taktik savrulmalar ve II. Enternasyonal çizgisine savrulmasý Hikmet Kývýlcýmlý'yý da hapisliðinden dolayý gecikerek etkisi altýna almýþ ve 1937'den itibaren Leninist "Yol"dan uzaklaþtýrmýþtýr. Maya, Kývýlcýmlý'nýn "Yol"unda ve "birinci safha"da izlenen siyasal hat ile diðer "safha" dakilerin birbirinden farklý olduðu belirtildikten sonra:"Doktor"un Yol'da savunduðu ve komünistlerin bugün de sahip çýkmalarý gereken temel görüþler, hiç bir biçimde onun kiþisel fikirleri ve özgün görüþleri deðildir. Bunlar komünist Enternasyonal'in temel belgelerinde kayýda geçmiþ olan Leninist-Bolþeviklerin görüþleridir." (Maya, Sayý:4 Sf. 9, 1996) deniliyor. "Doktor"a komünistliði layýk gören Maya, "Yol"da savunulan görüþler için; "hiç bir biçimde onun (Kývýlcýmlý'nýn) kiþisel fikirleri ve özgün görüþleri deðildir." diye yazýyor. Bu deðerlendirme, yersiz ve yalnýþ bir iddiadýr. Ayný zamanda Kývýlcýmlý'yý yüceltme adý altýnda O'nun emeðini ve komünist mücadeleye "kiþisel", "özgün" katkýlarýný inkardýr. Ýki ciltlik "Yol"u okuyan herkes; TKP, Türkiye ve Kürdistan üzerine yapýlan teorik-politik deðerlendirmelerin Maya'nýn iddiasýnýn aksine Kývýlcýmlý'nýn "kiþisel" ve "özgün" görüþleri olduðunu anlar. Bunu anlamamasý ve görmemesi için kör ve aptal olmasý gerekir. Hele hele bunlarýn "...Komünist Enternasyonal'in temel belgelerinde kayýda geçmiþ olan Leninist-Bolþeviklerin görüþleri..." olduðunu iddia etmek, baþlýbaþýna deli saçmasýdýr. Bu
görüþler TKP içinde bile tartýþýlmamýþtýr. Komuoyuna sunulmasý ise ancak, 1990'lý yýllarda gerçekleþebilmiþtir. Yazýnýn devamýnda Kývýlcýmlý, haklý olarak ulusal dar görüþlülükle eleþtirilerek; "Türkiye'deki sorunlar üzerinde ve bunlar Türkiye'ye özgüymüþ gibi yoðunlaþtý.” (Agy. Sf. 9) deðerlendirmesi yapýlýyor. Kývýlcýmlý'nýn siyasal-örgütsel sorunlarýn enternasyonalist boyutunu gözden kaçýrdýðý doðrudur. Ama ele aldýðý konularýn Türkiye ve Kürdistan'a özgü olduðu da açýktýr. Marsizm-Leninizm ýþýðýnda ve genel ilkeler çerçevesinde olsa bile; Kývýlcýmlý'nýn TKP tarihini, Türkiye ve Kürdistan'daki sýnýfsal-ulusal çeliþkileri derinlemesine ele alýp teorik-politik ve örgütsel sonuçlar çýkarmasýnýn; "kiþisel", "özgün" ve deðerli bir çaba olduðunu kabul etmek, emeðe ve geçmiþe saygýnýn bir gereðidir. Aksi tutumlar tarihi kendinden baþlatmaya ve sýnýf mücadelesine Komünist Enternasyonal dýþýndaki katkýlarý reddetmeye, yok saymaya kadar varýr. Sonra da, bütüne sahip çýkma adýna parçayý unutarak, ayaklarý havada Türkiye devrimi yapmaya kalkýþýlýr. Maya'nýn arkasýnda durduðu Kürt ulusal sorununa bakýþ siyasetinin ve perspektifinin temelleri Hikmet Kývýlcýmlý tarafýndan atýlmýþtýr. Bunun üzerinden atlanarak "Ulusal sorun ve kömünistlerin görevleri hakkýnda tezler geliþtirmek" köklere baðlanmaya deðil, kendini merkeze koymaya hizmet eder. Hýkmet Kývýlcýmlý daha '30'lu yýllarda Kürdistan'ýn dört parçaya bölündüðünü ve sömürgeleþtirildiðini maddi, iktisadi, siyasi verilerle ortaya koyduktan sonra; "Þu halde Türkiye Komünist Partisi'ne iki görev düþüyor: 1-Ezilen Kürdistan halkýyla baðlanmak; 2- Bir Kürdistan Komünist Partisi'nin kuruluþunu kardeþçe hazýrlamak..." (Yol 2, Sf.476) diyor. Marsist-Leninist ulusal perspektifin Türkiye'li komünislerce Kürt ulusal sorunu somutunda 1930'larda doðru kavranmasý ve bilince çýkarýlmasý bir "özgünlük" ve bugün de güncelliðini koruyan bir kalkýþ noktasý deðil midir? Bir dizi devrimci grubun-parti'nin bunu hala kavramadýðý da ortadayken... *** Hikmet Kývýlcýmlý doðrularý ve yanlýþlarýyla yaþamýný komünizm mücadelesine adamýþ bir komünisttir. Türkiye Ýþçi Sýnýfýnýn ilk örgütlü Müfrezesi TKP saflarýnda kavgaya atýlmýþ, pratik mücadelesinin deneyimlerini ve ideolejik-teorik birikimlerini kendisinden sonraki komünistlere aktarmak için canla baþla savaþmýþ, büyük emek harcamýþ bir kadrodur. Bu emeði deðerlendirmek, sahip çýkmak ve aþmak parti yürüyüþünü sürdüren komünistlerin görevidir. Geçmiþe gerçekten sahip çýkmanýn, "köklerimize" gerçekten baðlanmanýn göstergelerinden biri de, Komünist Hikmet Kývýlcýmlý'nýn bize býraktýðý "Yol"a enternasyonalist bir boyut katarak baðlanmayý bilmektir. Kývýlcýmlý'nýn mücadele yaþamýndaki iki dönemini (1920-1937/ 1937-1971) birbirine karýþtýrmadan, deðerlendirmek, öðrenmek ve zenginleþtirerek gelecek kuþaklara aktarmak komünist görevlerimiz arasýndadýr.
Leninist Iþýk Soykýrým" tasarýsýnýn geri çekilmesini efendisinden rica etti. Efendiler ve uþaklar arasýnda "Ermeni Soykýrýmý" istismarý üzerinden süren karþýlýklý tehditler, aba altýndan sopa göstermeler ve pazarlýklar sürerken; Marksist-Leninist bilimsel dünya görüþünün bir parçasý olan "ekonomi politik" yasasýnýn da; burjuva devletler ve sýnýflar arasýnda hala geçerli olan tek yasa olduðu yeniden kanýtlandý. "Ermeni Soykýrýmý" soysuz burjuva sýnýflar ve devletler için, bir iktisadi-siyasi çýkar ve pazarlýk vesilesi yapýlmaktadýr. Bu konuda burjuva bir iki yüzlülük söz konusu olmasa, TC'yi "soykýrým"la suçlamak için o kadar gerilere gitmeye gerek var mý? Kuruluþundan bu yana Kuzey Kürdistan'da yaptýðý Kürt soykýrýmý deðil de nedir? Ulusal özgürlük ve kendi kaderini tayýn etmek isteyen Kürt halkýna reva görülen soykýrým deðilse nedir? Günümüzde ve apaçýk gerçekleþen Kürt soykýrýmýna TC'ye daha çok silah satmak, daha çok sömürmek için ses çýkarmayanlar, "Ermeni Soykýrýmý" konusunda samimi olabilirler mi? Elbetteki hayýr! Kapitalist-emperyalist devletlerin hepsi ezilen sýnýflarýn ve uluslarýn kanlarý üzerinde yükseliyorlar. Bunlarýn içinde eli emekçilerin ve ezilen uluslarýn kanýna bulaþmamýþ bir tek burjuva devlet var mýdýr? Kim, kimden, neyin hesabini soracak? Burjuva devletlerin hepsi birbirinden kýyýcý ve kan dökücüdür. Türk burjuvazisi köþeye sýkýþtýðýný hisseder etmez, efendisine hýrlamaya baþladý. "Siz de Kýzýlderilileri Soykýrým"a uðrattýnýz!" diye homurdandý. ABD iþi daha fazla uzatsaydý, TC devleti; "Daha dün, Kürt katliamlarýnda bize ses çýkarmadýðýnýzý, APO'yu yakalamamýz için yardýmcý olduðunuzu unuttunuz mu?" Deme, gafletini bile gösterebilirdi. Ermeni burjuvazisinin kendini yeterince hissettirmesi, TC'nin de yeterince baþýna örülebilecek çoraplarý farketmesi, kimin efendi kimin uþak olduðunu anlamasý, her koþul altýnda "ABD'nin stratejik ortaðý" olduðunu akýldan çýkarmamasý güvence altýna alýndýktan sonra; ABD Baþkaný Clinton ve Genelkurmay Baþkaný General Shelton duruma müdahale ettiler. Bu zatlar, ABD Temsilciler Meclisine birer mektup göndererek "Ermeni Soykýrým Tasarýsý"nýn "Amerika'nýn ulusal çýkarlarý adýna!" geri çekilmesini istediler. Sonucu Türk burjuvazisinin kalemþörü Sabah Gazetesi yazarý Güngör Mengi'den dinliyelim: "Kabus dolu bir geceden ýþýklý bir sabaha uyandýk dün. Ermeni tasarýsý ABD Temsilciler Meclisi gündeminden geri çekildi. Soykýrým iddialarýný bir meclis kararýna dönüþtürmekten son anda kurtaran Baþkan Clinton ile Genelkurmay Baþkaný General Shelton, ulusça takdir ve þükranlarýmýzý kazandý.” (Buna ihtiyaç var mýydý? Seninin anladýðýn "ulus" zaten bu zatlarý takdir edip, þükran duymuyor muydu?) Ermeni tasarýsýný seçim rüþveti olarak gündeme alan meclis baþkaný Hastert'ýn durdurulmasý bir mucize bekliyordu.
5
Þükür ki o mucize gerçekleþti."(21 Ekim 2000, Sabah Gazetesi) Burjuvazinin dalkavuðu tarihsel gerçeklerin hasýraltý edilmesi karþýsýnda sevinçten göbek atýyor. Halktan korkmasa, ABD'lý bu iki zatý "mucize" yarattýklarý için peygamber bile ilan edebilir. Hatta müslümanlara kabelerini deðiþtirmelerini, bundan böyle ABD'yi kabe kabul etmelerini önerebilir. Çünkü, onu ilgilendiren, insani deðerler, tarihsel-siyasal gerçekler deðil, ait olduðu burjuva sýnýfýn çýkarlarýdýr. "Ermeni Tasarýsý"nýn kabul edilmesiyle Türk burjuvazisinýn barbar, katliamcý ve soykýrýmcý, insanlýk açýsýndan yüz kýzartýcý bir sýnýf olduðunun açýða çýkmasý G. Mengi'yi hiç ilgilendirmiyor. O, bunun sonucunda TC'nýn karþý karþýya kalacaðý iktisadi-siyasi yükümlülüklerle, zararlarla ilgilidir. Bir ulusal azýnlýðýn, katledilmesi, yaþadýðý topraklardan zorla sürülmesi, Onun için önemli deðildir. Varsa yoksa kar, çýkar! Her türden burjuva için tek önemli olanýn kar ve çýkar olduðu "Ermeni Tasarýsý"nda da açýkça görülmüþtür. Peki, Clinton mektubunda ne yazmýþtýr? Þunlarý: "Size Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde Doðu Anadolu'da 1915-1923 yýllarý arasýnda gerçekleþen trajik olaylarla ilgili olarak (gündemdeki tasarý hakkýnda) duyduðum derin endiþeyi dile getirmek için yazýyorum. ...o dönemde masum Ermenilerin sürgün edilmesinin ve öldürülmesinin yasýný tuttum. Ve her yýl ...bu vahþetlerin bir daha yaþanmamasý için...çaðrýda bulundum... Tasarýnýn ABD için olumsuz sonuçlar doðuracaðýndan endiþe ediyorum. Dünyanýn bu sorunlu bölgesinde (Türkiye dahil) önemli çýkarlarýmýz vardýr. Saddam, Ortadoðu, Orta Asya, Balkanlar, yeni enerji kaynaklarý...Tasarýnýn bu hassas zamanda kabulü (ulusal) çýkarlarýmýzý olumsuz etkiler." (Aktaran, Emin Çölaþan, 24 Ekim 2000, Hürriyet) Tasarýnýn geri çekilmesiný "mucize" ilan eden burjuva yazarlar, Clinton'a ve ABD Genelkurmay Baþkaný'na teþekürlerini ve þükranlarýný iletmek üzere, burjuva siyasetçiler ve devlet adamlarý birbirleriyle yarýþarak kuyruða girdiler. Beyefendiliði ve hukukçuluðu ile ilgi çeken Cumhurbaþkaný Sezer'de teþekür kervanýn baþýný çekenlerdendi. Gönderdiði teþekür mektubunda; "Ülkelerimiz arasýndaki iyi iliþkilere darbe vurabilecek nitelikteki bu tasarýnýn sonuçsýz kýlýnmasýna yapmýþ olduðunuz bu önemli katkýdan ötürü Türk halkýnýn (burjuvazisinin diye okuyun) gönlünde Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek ve önder bir dostu olarak daima seçkin bir yeriniz olacaktýr." diye yazýyor. (Radikal Gazetesi) Ýþte, efendi ve uþak olmanýn farký! Türk burjuvazisi ve devleti soykýrýmý hararetle inkar etmelerine raðmen, Clinton "masum Ermenilerin sürgün edildiðini ve öldürüldüðünü" söylüyor. Katliam olmadý demiyor, "Meclis bunu kabul ederse, Türkiye'nin de içinde bulunduðu ve önemli çýkarlarýmýzýn olduðu bölgede, ulusal çýkarlarýmýz olumsuz
6
Kasým 2000
etkilenir" diyor. "Siyasetimizi mazlumlarýn beklentisi ve haksýzlýklar deðil, ABD çýkarlarý belirlemelidir!" diye Temsilciler Meclisi'ni uyarýyor. Ýþin içine "ABD'nýn ulusal çýkarlarý" girince, "tasarýnýn bu hassas zamanda!" kabuledilmemesine herkes anýnda ikna oluveriyor. Ermeni burjuvazisi de, þimdilik avucunu yalýyor. Durum buyken, Türk burjuvazisi, devlet adamý ve siyasetçileri Clinton'a teþekkür kuyruðuna giriyor. Bu duruma fena içerleyen, burjuvazinin açýk göz, uyanýk yazarý Emin Çölaþan burjuva devlet adamlarýný ve siyasetçilerini fena halde azarlýyor! "Sezer ve Ecevit, Clinton'a mektuplar yazýp övgüler düzüyorlar, teþekkür ediyorlar, "En büyük Türk dostu sensin"diyorlar! Oysa Clinton, Ermeni iddialarýný doðruluyor. Sadece "soykýrým" sözcüðünü kullanmýyor. Bizimkiler tasarý geri çekildi diye dört köþe! Mektubun içindeki gizli ve geleceðe yönelik mesajlarý bile görememiþler." Demedik mi gözü açýk, uyanýk gazeteci diye. Mektuptaki "gizli ve geleceðe yönelik mesajlarý" görüyor ve görmeyen devlet-siyaset büyüklerine "gözünüzü açýn!"diyor. Oysa mektupta "gizli", "sinsi" bir þey bulmak için insanýn cambaz olmasý gerekir. Mektubu yazan Türkiye'nin efendisi. Kimseden korkusu da yok, gizlisi de!... Clinton aklýndan geçeni apaçýk, dosdoðru yazmýþ. Burjuvaziye yaranacam diye kendini boþuna paralýyorsun; Emin Çölaþan! Türk Burjuvazisi ve Paralý Kalemþörleri Sinekten Yað Çýkarýyor! Bu hengame içinde burjuva basýn "sinekten yað çýkartýrcasýna" veya Türk ordusunun "durumdan vazife çýkarmasý" gibi; ABD Genelkurmay Baþkanýnýn ABD Temsilciler Meclisi'ne "uyarý" mektubu yazmasýyla Türk ordusunun ülke yönetimine müdahale etmesini ve darbe yapmasýný aklamaya, meþru göstermeye soyundular. "General Shelton da "Müttefik Türkiye'ye özellikle þimdi Amerika'nýn minnettarlýðýný gösteren her sinyali göndermenin temel görev" olduðunu cesaretle yazdý. ...Bu örneðin, Ermeni iftiralarýna karþý Türkiye'yi korumasý þanstýr ama, güvenlik siyasetine ve dýþ politikaya üniformalý kiþiler karýþtýrmamayý demokrasinin þartý sananlara da derstir." (Güngör Mengi, 21 Ekim 2000, Sabah) Burjuvazinin yüksek maaþlý kalemþörü Güngör Mengi, her türden liberale, demokrasi ve sivil toplum meraklýlarýna ders veriyor. "Gerektiðinde" sadece Türkiye'de deðil, ABD'de bile ordunun meclise müdahale edebileceðini, bunun da "demokrasiye" helal getirmeyeceðini söylüyor. Söz konusu burjuva demokrasileri olunca G. Mengi'ye hak vermemek elde deðil. Söylediði doðrudur. Burjuva demokrasinin, askeri müdahaleler ve darbelerle arasýnda Çin Seddi yoktur. Bunun "gerekmesi", burjuvazinin "gerektiðine karar vermesi" yeterlidir. Bu yanlýzca Türkiye'de böyledir sananlar yanýlýyorlar. ABD'de ve tüm burjuva devletlerinde de, bu yasa geçerlidir. Bu yasanýn uygulanmasý da, engellenmesi de ezilen-sömürülen
sýnýflarýn politik-örgütsel gücüne baðlýdýr. Alt sýnýflar yaþayarak, öncüler ise Marksist-Leninist bilimsel dünya görüþünden bunu öðreniyorlar ve biliyorlar. Burjuva demokrasilerinin özde burjuva sýnýf diktatörlüðü olduðunu, biçimsel deðiþikliklerin bu özü deðiþtirmediðini de...Onun için burjuva iktidarýnýn biçimlerine karþý deðil, özüne-kendisine karþý savaþ bayraðýný yükseltiyorlar. Burjuvazinin demokrasiden, parlamenter sistemden, sivil-asker yönetiminden ne anladýðý, ne zaman, nasýl yöneteceði "gereklilik" sorunudur. Düzeni korumak için her yol mübahtýr. Batýdan ve ABD'den Türkiye'ye demokrasi gelmesini bekleyenler, çok beklerler! Ayný konuda Ýçiþleri Bakaný þu yorumu yapýyor: "Ulusal konularda, milli menfaatlerde topyekün hareket edebilme refleksi Batý kültüründe oldukça geliþmiþtir. ...Bu mektubun gönderilmesinde tamamen ülke ve millet çýkarý var. Peki bu neden ileri geliyor? Yurttaþlýk bilincinin yüksek oluþundan dolayý!" (Sabah, 21 Ekim) "Ülke ve millet çýkarý" gerektirdiðinde ordu müdahale edebilir, bu; "yurttaþlýk bilincinin yüksek olduðunun kanýtýdýr." diyor, Ýçiþleri Bakaný. Bu darbeciliði aklamak deðilse nedir? Türkiye'de ordunun gerçekleþtirdiði darbelerin bir tanesi var mýdýr ki; "ülke ve millet çýkarý" için yapýldýðý iddia edilmemiþ olsun? "Demek ki ülkenin çýkarý sözkonusu olduðu zaman asker devreye girebiliyor. Kime yazdý mektubu, siyasetçilere. Türkiye'de olsa antidemokratlýðýmýz kalmaz. Amerika bunu yaptý. Türkiye de yapabilmelidir. (ANAP Genel Bþkan Yardýmcýsý Bülent Akarcalý, Ay.) Ýþte burjuva siyasetçisi, iþte demokrasi anlayýþý! "Amerika yaptý. Türkiye de..." Adamýn kýlavuzu karga olunca gagasý pislikten kurtulmazmýþ. ABD'nin emperyalist düzenine özenen, Türk burjuvazisine fýrsat verilirse, daha çok halk kaný dökecek demektir. ABD'nýn ve AB'nýn bu bölgede gericilik kalesi olmaya aday olan, bundan çýkar uman bir rejime burjuva demokrasi bile lükstür. Açýk bir burjuva diktatörlüðe ihtiyaçý olacaðý açýktýr. Bunun için ilk fýrsatta askeri müdahaleler meþru gösterilmeye çalýþýlýyor. Osmanlý'nýn ve devamý TC'nin Ermeni ve Kürt soykýrýmýna yaptýðýna halklar canlý tanýktýr. Bundan sonra da bölge halklarýna karþý ayný baskýcý, barbar ve katliamcý tutumunu sürdüreceði altemperyalistleþme hevesinden bellidir. Devrimciler-komünistler ve sýnýf bilinçli iþçileremekçiler TC'nin geçmiþteki ve gelecekteki katliamlarýna karþý sessiz kalamazlar, tarafsýz olamazlar. Kardeþ sýnýflarýn ve halklarýn yanýnda, TC sermaye diktatörlüðünün karþýsýnda yer almaktan, sýnýfsýz, sömürüsüz bir düzen için mücadele etmekten baþka kurtuluþ yolu yoktur. Ermeni soykýrýmýný tarihsel boyutuyla bir sonraki sayýmýzda ele alacaðýz. Yaþasýn Ezilen-Sömürülen Uluslarýn Kendi Kaderini Tayýn Hakký! Yaþasýn Proletarya Enternasyonalizmi!
Leninist Iþýk koyan bir komünist için bu durum, bir geri düþüþ, saða savruluþ demektir. 26 Nisan'da sýkýyönetim ilan edilir. Kývýlcýmlý Mayýs sonlarýnda iki arkadaþýyla birlikta Türkiye'den kaçar. Önce Kýbrýs'a, oradan Lübnan'a, oradan da Suriye'ye gider. Suriye'den de "sosyalist ülkelere" gitmeye çalýþýr. Bu yöndeki giriþimlerinden sonuç alamayýnca Suriye'den Sofya'ya gider. SSCB'ye gitmek istediði halde Temmuz'da önce Doðu Berlin'e, sonra da Batý Berlin'e götürülür. Kývýlcýmlý bir arkadaþýyla Paris'e, oradan da Yugoslavya'ya geçer. Burada tedavi görür. Üç kere amaliyat olur. Öldürücü bir hastalýkla boðuþtuðunun farkýndadýr. Yine de kendini salmaz. Sayýlý günlerini en iyi ve verimli geçirmek, geride kalanlara birþeyler býrkmak için uðraþarak geçirir. "Günlük Anýlar"ýný yazar. Bu anýlarýnda hala "sosyalist" sandýðý SSCB'ye sokulmamasýnýn, TKP'den "tard" edildiðini öðrenmesinin verdiði acýyý anlatýr. Dönemin SBKP Birinci Sekreteri Brejnev'e bir mektup yazarak bu acýsýný dile getirir. "Ben yetmiþ yaþýndayým ve elli yýldýr Marksizm Leninizm sancaðý altýnda dövüþüyorum. ...Sofya'da Türk Komünist Partisi'nin beni kendi kanunlarýnýn dýþýna atmýþ olduðu haber verildi." (Kim Suçlamýþ, Brejnev'e Mektup) Uzun hapislik yýllarýnda mücadelenin enternasyonalist boyutunu yeterince deðerlendiremeyen, tüm komünistler ve komünist özneler gibi; Kývýlcýmlý da, Komünist Enternasyonal'deki deðiþimi, II.Enternasyonal çizgisine gerilemeyi gözden kaçýrmýþtýr. Lenin sonrasýnda da Komüntern'i tartýþmasýz bir politik-örgütsel otorite, dünya devrim partisi olarak görmesi, TKP'nin ve Türkiye'nin sorunlarý üzerinde ve bunlar Türkiye'ye özgüymüþ gibi yoðunlaþmasýna yol açmýþtýr. Buna kendisini öylesine kaptýrmýþtýr ki son günlerinde, kendisine SSCB'ye sýðýnma hakký verilmeyiþinin salt TKP'nin, hatta bazý TKP'lilerin marýfeti olduðuna inanmaktadýr. Brejnev'e yazdýðý mektup bunu göstermektedir. Onun en büyük zaafý "Yol"dan çýkan TKP, SBKP ve Komünist Enternasyonal'den örgütsel-politik kopuþu gerçekleþtirememesidir. Bir komünist için devrimci enternasyonalist bir partiye baðlýlýk ne denli olumlu ve onur verici bir durumsa, sosyal þovenizme-oportünizme savrulmuþ bir partiye baðlýlýkta o denli yalnýþ ve zaaflý bir durumdur. Lenin'in ve Bolþevik Parti'nin II. Enternasyonal'den kopuþu bu ince çizgide gerçekleþmiþtir. Bolþevikler proleter Ekim devrimine yürürken, II.Enternasyonal partileri de kendi burjuvalarýnýn kuyruðuna takýlmýþlardý. Günü geldiðinde III. Enternasyonal'den kopamamak ve alternatifini yaratamamak salt Hikmet Kývýlcýmlý'nýn deðil, geçmiþin tüm komünist kadro ve öznelerinin ortak politik-örgütsel zaafýdýr. Kývýlcýmlý "sosyalist" sandýðý SSCB'ye sokulmamasýnýn ve TKP'den "tard" edilmesinin acýlarý içinde 11 Ekim 1971'de Yugoslavya'nýn baþkenti Belgrad'da, yaþamý boyunca yýlmaz bir kararlýlýkla ve sarsýlmaz bir inançla sürdürdüðü komünizm kavgasýna veda eder. Komünist-Devrimci Önderleri Nasýl Anmalý ve Sahip Çýkmalý?
15
Türkiye'de ve dünyada tarihi, siyasi deðerleri ve kiþileri yaþatma, yüceltme adý altýnda onlarý, ya yerin dibine batýrma, ya da azizleþtirme günümüzde en moda tutumlardýr. Komünistler ve devrimciler de çoðu kez bilerek veya bilmeyerek bu modaya uyanlar arasýna katýlmaktadýrlar. Özellikle de geçmiþte sýnýf mücadelesinin ön saflarýnda savaþmýþ, ölmüþ veya düþmanca katledilmiþ önderler söz konusu olduðunda bu hataya düþülmektedir. Che, D. Gezmiþ, N. Hikmet ve Hikmet Kývýlcýmlý bu önderlerden bazýlarýdýr. Burjuvazinin ve düzen yardakçýlarýnýn da tarihe ve devrimci mücadeleye mal olmuþ bu önderler hakkýnda ortalýðý toza dumana boðmasý sonucunda anma ve yüceltme adý altýnda bu önderler, mücadeleden, siyasal-örgütsel kimliklerinden koparýlmakta, zararsýz, yetenekli, romantik, þair, ünlü, doktor vb. özellikleriyle yad edilmektedirler. Bir devrimci öndere yapýlabilecek en büyük kötülük onu örgütsel ve siyasal kimliðinden ve mücadelesinden soyutlamaktýr. Farklý (mesleki, edebi, sanatsal) özellikleriyle anmaktýr. Komünist Hikmet Kývýlcýmlý da bu yanlýþ anmalara konu olan, devrimci mücadeleye yaþamýný adamýþ önderlerdendir. O'nun takipçisi olduðunu söyleyenler bile Kývýlcýmlý'nýn TKP'li ve komünist kimliðini deðil, doktorluðunu öne çýkarmaktadýrlar. Halbulki Kývýlcýmlý yazdýðý eserlerde ve yazýlarda Dr. (doktor) ön takýsýný kullanmamaktadýr. O komünist kimliði ile anýlmayý hak etmiþ bir önder olmasýna raðmen O'na bu çok görülmektedir. Bu sakat yaklaþým O'nun takipçisi olduðunu iddia eden devrimci gruplarýn da "doktorcu" diye anýlmasýna yol açmaktadýr. Geçmiþ komünist geleneðe ve birikime sahip çýktýðýný her vesileyle tekrarlayan Kýzýl Bayrak da bu kervana katýlmýþ gözüküyor. 14 Ekim tarihli 2000/38. sayýsýnda Hikmet Kývýlcýmlý'yý eleþtirdiðimiz tarzda anýyor. "Davasýna ömrü boyunca baðlý kalan ve bu uðurda büyük fedakarlýklara katlanan Doktor Hikmet Kývýlcýmlý'yý ölümünün (11 Ekim 1971, Belgrad) 29. Yýlýnda saygýyla anýyoruz... 1930'larda kaleme aldýðý kapsamlý "Yol" incelemesinin sunuþ bölümünden aldýðýmýz bir parçayý, kendi koyduðumuz baþlýk altýnda okurlarýmýza sunuyoruz." diyor. Dikkat edilsin, komünizm demiyor, "davasýna ...baðlý"diyor! Komünist demiyor, "doktor"diyor! Ýdeolojik-teorik platform demiyor, "kapsamlý yol incelemesi" diyor! Kýzýl Bayraðýn her yayýnladýðý yazý ideolojik-teorik-politik bir deðer taþýr. Ama Kývýlcýmlý'nýn TKP'yý çok yönlü eleþtiri bombardimanýna tuttuðu, her konuda alternatif bir ideolojikteorik önermede bulunduðu "Yol" platformu "bir inceleme" oluyor! Oysa yakýndan incelendiðinde ve gereken deðer verildiðinde görülecektir ki, ne "Yol"bir incelemedir, ne de Kývýlcýmlý bir araþtýrmacýdýr. O, komünist bir önder ve teorisyendir. Ama onun 'ünü' teorisyenliðinden, kýrkýn üzerinde kitap ve yüzlerce makale yazmasýndan ileri gelmez. Devrimin ve sýnýf mücadelesinin ideolojik-teorik sorunlarýyla ilgilendiði için deðil, TKP üyesi olduðundan ve komünist faaaliyetlerinden dolayý düþman tarafýndan 22 yýl tutsak alýnmýþtýr. Yazdýklarýnýn çoðunu da bu tutsaklýðý sýrasýnda yazmýþ, zindaný lafta deðil pratikte bir okul
14
Kasým 2000
mamýþtýr. Örgütsel tasfiyenin önü kesilememiþtýr. Kývýlcýmlý'nýn bu savrulmasýna kaynaklýk eden anlayýþý ise; 4. Kongre sonrasý Komintern'e ve Onbeþler sonrasý TKP'ye bakýþýyla ilgilidir. Yani bu noktalarda Kývýlcýmlý ta baþýndan itibaren yanlýþ bir yaklaþýma sahiptir. Komüntern'deki II.Enternasyonal çizgisine savrulmayý göremediði ve tek komünist otorite olarak algýladýðý için hiçbir zaman eleþtirel bir yaklaþým içinde olamamýþtýr. Bunu yapmaya çalýþan Nazým ve yoldaþlarýnýn "Troçkist" ilan edilmesine ve partiden ihraç edilmesine de ses çýkarmamýþ, aksine desteklemiþ, onay vermiþ ve savunmuþtur. TKP'yi eleþtirmesine raðmen ondan örgütsel olarak kopmayý ve Komüntern'i karþýsýna almayý hiç bir zaman düþünmemiþtir. Nazým'a da, resmi TKP'nin ve Komüntern'in gözüyle baktýðý için, yýldýzý hiç barýþmamýþtýr. Oysa, her ikisi de, TKP'nin yetiþtirdiði, en zor koþullarda komünizm bayraðýný yüksekte tutan, sarsýlmaz bir inanca sahip, gelecek nesillere büyük bir mücadele deneyimi ve yazýlý hazineler býrakan komünist önderlerdir. 1930'lu yýllarda ikisi de tutuklanmýþtýr. Birbirlerine kelepçeli Babýali'den yokuþ yukarý götürülürlerken Kývýlcýmlý'nýn anlattýðýna göre, Nazým, bitiþik koluyla Kývýlcýmlý'nýn kolumu havaya kaldýrýyor ve "Görsünler, Hikmet. Kelepçe bizi gene birleþtirdi. Ýstediðimiz denli ayrýlalým" diye baðýrýyor. (Hikmet Kývýlcýmlý, Kim Suçlamýþ, Brejneve Mektup, Sf. 72) Kývýlcýmlý Merkezci Bir konuma Ýyice Yerleþiyor Demokrat Parti hükümetine karþý halk muhalefeti, özellikle de öðrenci ve iþçi hareketleri yükselmeye baþladýðý, sýnýf mücadelesi giderek keskinleþtiði bir dönemde ordu, 27 Mayýs 1960 Darbesi'yle Hükümeti devirir. Milli Birlik Komitesi yönetime el koyar. Burjuvazinin bu siyasal ataðýyla düzen geçici olarak kurtarýlmýþ, muhallif kesimler de bu yolla düzene baðlanmýþlardýr. Daha geniþ kesimleri düzene baðlamak için göstermelik bir "demokratik" ortam yaratýlmýþtýr. Siyasi tutsaklara af çýkarýlmýþ, sosyalist kesimlerin legal örgütlenmesinin önü yeniden açýlmýþtýr. Aftan yararlanan Hikmet Kývýlcýmlý hapishaneden çýkar çýkmaz 27 Mayýs ve Yön hareketinin eleþtirisine giriþir. Kýrþehir hapishanesinde yazdýðý "Tarih-Devrim-Sosyalizm", isimli kitapýný yayýnlar. Canlanan politik ortamý ve hareketlenen öðrenci-iþçi hareketlerini gözeterek yazýlar yazar, seminerler verir. Etkileyebildiði kesimleri legal Türkiye Ýþçi Partisi'nde örgütlenmeye yönlendirir. Kendisi de bu partiye üye olmak ister. Ama parti yönetimi "kapatýlýrýz" gerekçesiyle bu isteði geri çevirir. Vatan Partisi'yle birlikte girdiði legalist-tasfiyeci çizgiyi ne yazýk ki Kývýlcýmlý bu dönemde de sürdürür. Daha kötüsü "Yol"da "Anti-emperyalizm=kapitalizm savunuculuðu" anlayýþýný terk ederek, "Ýkinci Kuvayi Milliyetçilik" çizgisine geriler. M. Suphi ve N.Hikmet'in M.Kemal'e mektup yazmasý 'geleneði'ni sürdürmek istercesine "Milli Birlik Komitesi"ne mektup yazarak kendi programý doðrultusunda nasi-
hat eder. TÝP içinde ideolojik-politik tartýþmalar giderek hýzlanmaktadýr. Parti, cephe, Türkiye'nin düzeni, ulusal sorun, gençlik, ordu vb. sorunlar gündemdedir. Kývýlcýmlý bu konularda görüþ oluþturup kamuoyuna ulaþtýrmaya çalýþýr. 1967'de Sosyalist isimli gazetenin yayýnýna baþlar. Bir taraftan da demokratik kitle örgütleri ve sendikal örgütlenmeyle ilgilenir. "Ýþsizlik ve Pahalýlýkla Savaþ Derneði" ve "Yapý Ýþçileri Sendikasý" bu dönem örgütlenir. Sýnýf mücadelesi yükselmeye devam etmektedir. 1970'te 15-16 Haziran'da Ýstanbul ve Ýzmit'te iþçi sýnýfý ayaklanýr. Proletarya bu ayaklanmayla dosta da, düþmana da gücünü gösterir. Mevcut siyasal-örgütsel yapýlar iþçi sýnýfýna önderlik edememiþler, kendiliðinden patlayan iþçi ayaklanmasý, sendika bürokratlarýnýn ihaneti sonucunda burjuvazi tarafýndan zorla bastýrýlmýþtýr. Her kesimin çözüm ve önderlik arayýþýna girdiði bu dönemde, kansere yakalanmýþ olmasýna aldýrmadan, sürece müdahale etmek üzere yoðun bir mücadeleye giriþen, treni kaçýrmak istemeyen Kývýlcýmlý görüþlerini kamuoyuna sunar. "Oportünizm Nedir?", "Halk Savaþýnýn Planlarý", "D. Devrim Zorlamasý" isimli kitaplarýný yayýnlar. Diðer sol siyasal akýmlarla ayrým çizgilerini çeken Kývýlcýmlý, "Anarþý Yok, Büyük Derleniþ!" broþürüyle "Proletarya Partisinin Reorganizasyonu" çaðrýsý yapar. Kývýlcýmlý'nýn, bu hummalý çalýþma ve yayýn faaliyeti sýrasýnda "Yol"u gün ýþýðýna çýkartmamasý düþündürücüdür. Bu durum, görüþlerinin farklýlaþmasýyla, mücadelesinin "birinci dönemi" olarak adlandýrdýðýmýz dönemdeki görüþlerine sahip çýkamamasýyla igili bir sonuçtur. Sosyalist gazetesi yeniden yayýna baþlar. "Bugünkü Türkiye Ekonomi Politikasý", "Bunalým Patlýyor", "Bunalýmýn Kökü" gibi yazýlar, "Halk Savaþýnýn Planlarý" kitabýndan bölümler yayýnlanýr. "Baþsýz Develiðimiz" seri yazýsý, "Sosyalistlerin Birinci Görevi", "Ýþçi Sýnýfýnýn Tarihsel Görevi", "Proletarya Partisi Nedir?"yazýlarýyla "Proletarya Partisinin Reorganizasyonu" yönünde görüþler ileri sürer. "Durum Yargýlamasý"nda "yerüstü"nde beþ siyasal eðilimden bahseder. Bunlardan TÝP ve Maoculuðu ihanet bataðýnda görür. Gençliðin "çete yaratýcýlýðý"na, AL-Aydýnlýk'ýn ise "Parti Yapýcýlýðý"na yöneldiðini tespit ederek eleþtirir. Kývýlcýmlý'ya göre ise, asýl ihtiyaç "Parti'nin Reorganizasyonu"dur. Bu tartýþma ve deðerlendirmeler sürerken 12 Mart 1971 Darbesi gerçekleþir. Kývýlcýmlý bu sýrada Ýzmir'dedir. Darbeyi; "Ordu Kýlýcýný Attý" diye deðerlendirir. Sosyalist gazetesinde bundan sonra "finaskapitalin iki kanadý (asker-sivil) arasýndaki çatlaklardan yararlanarak çeliþkileri derinleþtirici yazýlar" yazmaya baþlar. Bunlardan biri de "Tek Çýkar yol: Ýþçi sýnýfýnýn Minima Programýdýr."yazýsýdýr. Kývýlcýmlý, darbe karþýsýnda "Yol"da eleþtirdiði kuyrukçuluk siyasetini sürdürür. "Asgarý" programý, aþamacýlýðý benimser. "Yol" platformunu ortaya
Leninist Iþýk
7
YÖK'ÜN KURULUÞU PROTESTO EDÝLDÝ! Üniversiteler de, burjuva baský-sömürü kurumlarýnýn bir parçasýdýr. Onlardan baþka bir þey deðildir. Burjuvazinin ihtiyaçlarýna yanýt verecek tipte kadro yetiþtirmek misyonuyla faaliyet yürüten bu kurumlarda eðitilen öðrenci gençlik de, '80 öncesinde genel devrimci ve burjuva-faþist politik ortamdan ciddi biçimde etkilenerek, sýnýflar mücadelesinde aktif ve militan bir tarzda saf tutmuþtu. Kendi içinde bölünmüþ ve sýnýflar arasý çatýþmada taraf olmuþtu. 12 Eylül Faþist Darbesi tüm iþçi-emekçi örgütlerine yaptýðý gibi, üniversitelerdeki örgütlülüklere ve devrimci öncülere de saldýrarak, bunlarý tasfiye etme politikasý izledi. Genel devrimci politik mücadelenin bastýrýlmasýnýn ve geriletilmesinin olumsuz sonuçlarý üniversitelerde baþlý baþýna bir devrimci politik gerilemeye yol açsa da, burjuva faþist diktatörlük bununla yetinmedi. Üniversiteleri yeniden, burjuvaziye hizmet eden kurumlar haline getirmek ve öðrenci gençliði raptý-zapt altýna alarak sýnýflar mücadelesinden uzun süre koparmak ve gençliði apolitikleþtirmek için YÖK"ü kurdu. Öðrencileri ve öðretim görevlilerini askeri kýþla disiplini altýna sokmanýn, denetlemenin ve teslim almanýn aracý olarak YÖK icad edildi. 6 Kasým 1981' de kurulan YÖK o gün bügündür devrimcilerin demokratlarýn tepkisini çekmekte bir takvim eylemliliði yerini korumaktadýr. Kaldi ki, YÖK sadece belirli bir kesimin deðil ayný zamanda kökten dinci-irticaci kesiminin de tepkisini çekmektedir. Söz konusu olan baský kurumu olunca, ehlileþtirme aracý olunca devrimciler de bu aracýn ortadan kaldýrýlmasý için protesto ve eylemlerinde sadece o aracýn ortadan kaldýrýlmasýný dile getiriyorlar. Bu da onlarý dar ve kýsýr pratiklere itiyor. Bütünsel bir siyaset anlayýþý olmayanlarýn pratikleri de böyle kýsýr döngü içinde takvim eylemliliðine dönüþüyor. YÖK 1981'den beri devrimcilerin gündeminde faþist bir kurum ve uygulama olarak yerini koruyor. Oysa, bu da programatik ve siyasal bir sorundur. Sanýrsýn ki, devletin kötü yöneticileri oturmuþlar YÖK' ün baþýna faþistlik yapýyorlar. Yukardan aþaðý bir örgütlenme ile yönetilen YÖK, sanki bilimsel olan bir eðitimin üstüne 12 Eylül faþist darbesiyle birlikte baþlatýlmýþ bir uygulama... Böyle görülmesi, YÖK kalktýðý zaman üniversitelerde bilimsel bir eðitim olacakmýþ gibi bir izlenim yaratýyor. Bu yaklaþým doðru ve devrimci deðildir. YÖK'ten önce de sonra da bu kurumlarda burjuva kapitalist eðitim yapýlmaktadýr. Düzenin ihtiyacýna yanýt verecek tipte eleman-bürokrat yetiþtirilmektedir. Üniversiteler ancak burjuva diktatörlük yýkýldýðý zaman özgürleþecek, o zaman bizim üniversitelerimiz olacaktýr. Burjuva devleti yýkýlmadan da üniversitelerin özgürleþtiðinin örneði tarihte yoktur. Genel politik mücadelenin yükselme, kýzýþma dönemlerinde üniversitelerin ve öðrenci gençliðin de politize olmasý, saf tutmasý görece bir özgürleþmedir ve tamamýyla iktidar mücadelesinin bir kazanýmýdýr. Ezilen sýnýflarýn iktidar yürüyüþleri ileriye doðru yükseldiði sürece bu kazaným (özgürleþme ortamý) artarak sürer, ezilen sýnýflarýn mücadelesi geri çekildiði veya püskürtülüp bastýrýldýðý anda; üniversitelerdeki görece
özgürlük ortamý da sona erer. YÖK'ün varlýðý da, yokluðu da buna baðlýdýr. Burjuva kurumlar keyfi olarak deðil, sýnýf mücadelesinin seyrine ve þiddetine göre biçim deðiþtirmekte ve mücadele taktiði-stratejisi belirlemektedirler. *** 6 Kasým'da Ý.Ü önündeki YÖK'ü protesto eylemine biz de katýldýk. Genel katýlým 1200 cývarýndaydý. Dýþardan ve içerden yürüyüþe geçen eylemciler meydanda birleþince; " YÖK kalkacak! Polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleþecek!" sloganlarý atýlmaya baþlandý. DÖB ( Devrimci Öðrenciler Birliði)'lülerin EMEP 'in, ÖDP 'lilerin , DHKP/C'lilerin ve Yurtseverlerin ortak düzenledikleri eylemde çok farklý sloganlar atýldý. "Anadilde Eðitim Hakký! Parasýz, Bilimsel Demokratik Eðitim!" vb. Burjuva kolluk güçleri eylem saatinden önce tertibini almýþtý. Manga düzeninde siviliyle, asayiþiyle, özel polis timiyle ve karakol polisiyle, þefi ve amiriyle eylem alanýnda hazýrdýlar Eylem önceden planlanmýþ bir þekilde polis þefleriyle eylem anýnda anlaþma yapýlarak baþlatýldý ve bitirildi. Anlaþmaya büyük oranda uyulduðu için eylem anýnda saldýrý olmadý. Eylem sonrasýnda polis telsizlerinden eylemin olaysýz geçtiði, güvenliðinin saðladýðý anons edildi. Ne güzel!... Her þey elele kolkola, anlaþarak olmuþ da bitmiþti. Daha sonra çevremizden öðrendiðimize göre eyeleme katýlmak isteyenlerden ve ayrýlanlardan bazýlarý gözaltýna alýnmýþlar. Kýsa süre sonra serbest býrakýlmýþlar. Daðýldýktan sonra Beyazýt'ýn ara sokaklarýnda sloganlar atýldýðýný duyduk. Bazý gruplar daðýldýktan sonra eylem koymuþ olabilir. Bu eyleme hazýrlýksýz gitmemiz bizi eylem alanýnda bayaðý uðraþtýrdý. Saat yer ve zaman konusunda ve de polis kordonu içinde kararsýz kalmamýz zaaflarýmýzdandý. Eyleme gücümüz doðrultusunda katýldýðýmýz için propagandif etkinliðimiz olmadý. Burjuvazinin F tipi saldýrýsý için yoðunlaþtýðý bu günlerde devrimci eylemlilikler liberalizme doðru kayýyor. Tasfiyeci dalga sol üzerindeki hakimiyetini egemen kýlmýþ durumda. Baðýmsýz devrimci bir önderlik iradesiyle ve güç birliðiyle kitle eylemliliklerine müdahale etmek, burjuvazinin F tipi saldýrýsýna karþý devrimci tutsaklarý yalnýz býrakmamayý gündeme taþýyarak yeni eylemlilikler yaratmak için mevcut olanaklardan ne yazýk ki yararlanýlamýyor. Bir takvim eylemliliði de böyle sona erdi. YÖK eylemliliði için devrim ve düzen güçleri önceden tedbirlerini almýþ, 5 Kasým günü Ankara'ya gitmek isteyen grup, burjuva kolluk güçlerinin saldýrýsýna uðramýþtýr. Süreç, Leninist Devrimciler için toparlanma, güç kazanma, öne çýkma ve eylemliliklere daha örgütlü ve hazýrlýklý katýlma, devrimcilerle eylemliliklerde birlikte olma, düþmana birlikte kafa tutma sürecidir. Öðrenciye Ýþ, Çalýþane Öðrenim Hakký! Eðitim Üretim Ýçindir! Poleteknik Eðitim! Bolþevizm Kazanacak! Lenininst Devrimciler
8
Kasým 2000
0Militana Notlar... Devrimci Sanat ve Yansýttýðý Iþýk: DUVAR “O duvar,
O duvarýnýz. Výz gelir bize výz!” Sanatýndan çok devrimciliðinden söz ettiren, Türkiye devrimci hareketinin baðrýnda boy vermiþ ve ait olduðu sýnýfla bað kurmasýný baþarabilmiþ ender devrimci sanatçýlardan olan Yýlmaz Güney'in “Duvar” adlý filmi geçtiðimiz günlerde gösterime girdi."Filmde anlatýlanlar, yaþananlarýn yeniden hatýrlanmasýdýr" diyen Yýlmaz Güney, saðlý sollu saldýrýlara raðmen kimin yanýnda, kimin için film yaptýðýný da gözler önüne sermektedir. Burjuva kalemþörlerinin, "sanatçý" maskesiyle ortalýkta dolanan besleme soysuzlarýn da Yýlmaz Güney tartýþmasý adý altýnda baþlattýklarý karalama ve saldýrý kampanyalarýnýn amaçsýz ve anlaþýlmaz olmadýðý tüm çýplaklýðýyla ortadadýr. Güney, Duvar'da, burjuva sistemin devrimci veya adli ayrýmý yapmadan, duvarýn dýþýndaki yaþamýn devamýndan baþka bir þey olmayan içerde insanlarý nasýl öðüttüðünü, hiç bir süse ve mahrece gerek duymadan tüm çýplaklýðýyla gözler önüne sermektedir Devrimci kavga ve sanatýn konusu salt devrimcilerin yaþadýklarýnýn, maceralarýnýn anlatýmýna indirgenemez. Onun konusu, devrimcilerin de yaþamlarýný dert edinen ve sýradan insanýnda acýlarýný, varoluþunu, sýnýflar savaþýmýnda oynadýðý rolü; düþmanýmýz burjuva sýnýfý ve onun varlýðýný sürdürmesinde etken olan devletini, ideolojisini vb. ... kýsacasý yýkmaya çalýþtýðýmýz ve kurmayý hedeflediðimiz her þeydir. Duvar'ýn konusu burjuva diktatörlüðün kendi sýnýf iktidarýný sürdürmek için oluþturduðu makinenin, insanlarý ama lanetli insanlarý nasýl öðütüp kiþiliksizleþtirmeye ve teslim almaya çalýþtýðýný anlatmaktadýr. Filmin olayýnýn geçtiði zaman dilimi burjuvazinin askeri darbeyi gerçekleþtirdiði, faþist uygulamalarý sistematik olarak oturttuðu, iþçi sýnýfýnýn ve devrimcilerin örgütlülüklerinin daðýtýldýðý; bellek silme operasyonunun hýzla uygulandýðý yýllardýr. Film gece uzaktan zindanýn görünüþüyle baþlamaktadýr. Dýþarýda reklamlar vardýr, insanlarý aptallaþtýrmak ve tüketiciler sürüsü haline getirmek için kullanýlan. Fonda burjuvazinin ideolojik aygýtlarýndan biri olan radyo ve televizyonda reklamlar; kameraya doðru yaklaþan ise burjuvazinin çýplak bir aracý zindan. Daha film baþlarken, burjuvazinin nasýl bir sýnýf ve kendi sýnýf diktatörlüðünü nasýl sürdürdüðünü anlayabiliyorsunuz. Burjuvazi tüm kurum ve kuruluþlarýyla yeryüzünün lanetlilerini kendi sýnýf diktatörlüðünün sürüp gitmesi için biat etmeye, iktisaden ve politik olarak zorlamaktadýr. Buna uymayan, ezilenler için koyduðu adýna kanun veya yasa denen "kurallara" karþý gelenlere karþý uygulamalarý da açýktýr. Dýþarýdaki zincirsiz kölelerden tecrit edip, duvarlarýn arasýnda dýþarýdaki zincirsiz köleliðe razý etmeye çalýþmaktadýr. Kýsacasý zindanlar, ruhlarýn çarmýha gerildiði, düzene uygun "yurttaþlar"ýn yetiþtirilmeye çalýþýldýðý terbiye merkezleridir. Duvar, bunlarý içererek içselleþtirdiði, zindanlarýn burjuva sýnýf iktidarý için neler ifade ettiðini açýklýkla anlatmasý bakýmýndan önemli. Duvar'ýn kahramanlarý devrimci tutsaklar, sýradan mahkumlar ve en önemlisi de çocuk ve kadýn tutsaklar. Ve iþçi sýnýfýnýn deðiþik kesimlerini temsil eden tutsaklarý "rehabilite" etmek için oluþturulmuþ zulüm makinesi, zindan. Duvarýn dýþýnda kendini nasýl örgütlendirdiyse, duvarýn içinde de kendini öyle örgütlendirdiðini filmi izlerken görebiliyorsunuz. Boyun eðmeyen tutsaklara uygulanan iþkenceleri diðer
tutsaklara izlettirerek veya iþkence gören tutsaðýn feryatlarýný tüm tutsaklara dinlettirerek zulüm imparatorluðunun nasýl inþaa edildiðini de görebiliyorsunuz. Duvarýn ötesinde de berisinde de yaþananlar aynýdýr. Ancak yaþayanlar, duvar sayesinde birbirlerinin yaþadýklarýný göremezler ve bilgilenemezler. "Burasý dördüncü koðuþtur benim abim Allah gardiyan Cafer, peygamber gedikli onbaþý At bi cigara zuladan yakalým..." Ýþte böyledir duvarýn iç kýsmý. Dýþ kýsýmda da, iç kýsýmda da zulüm dolu bir hayat sürüp gitmektedir. Hem de hamasi nutuklarýn kuru gürültüsünün eþliðinde."Çýktýk açýk alýnla on yýlda her savaþtan". Doðru, burjuvazinin on yýlda, emeðiyle geçinenleri,üretim araçlarýnýn sahibi olan asalak sýnýflarýn sýnýf diktatörlüklerini tanýma ve kabul etme savaþýndan açýk alýnla çýktýðý. Filmin en güzel ve can alýcý noktasý, burjuvazinin þiddetini teþhir etmesinin yanýnda, burjuvazinin yalana dayalý ideolojisiyle de hesaplaþmasýdýr. Kemalist diktatörlüðün, ideolojik gýdasýnýn, ezilenler için nasýl bir zehir olduðunu, gardiyan rolündeki Tuncel Kurtiz'in anlatýmýyla anlatmakta ve sorgulamaktadýr. Ama burjuvazi tutsaklarý teslim alma noktasýnda, tutsaklarý geriletme ve sindirmeyle yetinmeyeceðini de açýklýkla beyan etmektedir. Önce dýþarýdan duvarla yalýttýðý tutsaklarý, ayrýca içerde birbirinden yalýtmaktadýr. Bu yalýtýlmýþlýkla tutsaklarýn ruhlarýný teslim almaya çalýþmakta, alamadýklarýný da doðrudan imha etmektedir. Duvar'da da devlet önce devrimci tutsaklara saldýrýyor. Tutsaklar buna barikatlarla cevap veriyor. Bir an zaman mekan farký gözünüzden gidiyor ve gaz bombalarýnýn eþliðinde dýþarýya sürüklenerek çýkarýlan devrimciler için, burasý Ulucanlar, Burdur, Diyarbakýr; bunlar da Habip, Ümit, Ahmet, Zafer ve daha niceleri diyorsunuz! Zaman 12 Eylül sonrasýdýr, burjuva diktatörlüðü faþist uygulamalarýnýn sonuçlarýný aldýkça daha da pervasýzlaþmakta; uygulamalarýnýn ruhlarý bir potada erimiþ ve bir kalýba dökülmüþ proleter önderlere sökmediðini görünce, ayný uygulamalarý iþçi sýnýfýnýn sýnýf bilincinden yoksun kesimlerine de duvarýn iç bölmelerinde uyguluyor. Dördüncü koðuþta isyan baþlamadan önce, firar eden bir çocuk tutsaðýn aðzýndan "dýþarýda bize yer yok" tespiti, varolan haliyle, bu yalan imparatorluðu sürdükçe içerde de, dýþarýda da mülksüzlere yer olmadýðýný, ama kazanabileceðimiz bir dünyanýn olduðunu muþtulamasý açýsýndan dikkate deðerdir. Sonuç olarak; Duvar' da anlatýlanlar burjuva diktatörlüðü varolduðu sürece, duvarlarýyla beraber var olacaklar. Bunun böyle olduðunu, diktatörlüðün "F tipi zindan" dayatmasýyla ve öncesinden beri süre gelen devrimcilerin kavgalarýndan biliyoruz. Duvar' daki devrimci tutsaklar burjuva saldýrýlar karþýsýnda hiç sinmiyorlar. Kazanmak için bedenlerini ölüme yatýrmýyorlar, kazanmak için ölümüne baþkaldýrýyorlar. Ve bunlarýn hepsini de, örgütlülüklerini içerde de sürdürmek için yapýyorlar. Zindan günceldir, bu dönem sýnýf savaþý zindanlarda yoðunlaþýyor. Bu açýdan “Duvar” uygun bir zamanda gösterime girmiþtir. Sýnýf savaþýnýn proleter mevzisinde yer alan devrimcilerin bir an önce gidip bu filmi görmeleri bir kazaným olacaktýr. DUVAR, devrimci sanatýn yansýttýðý bir ýþýk. Bu ýþýða herkesten çok ezilen ve sömürülenlerin ihtiyacý var. Çünkü dünyamiz burjuva yalan ve zulümle her gelen gün biraz daha karartýlmak isteniyor.
Leninist Iþýk yanlýþlýðýndan baðýmsýz geçmiþin dersleri ýþýðýnda dönemin ve geleceðin sýnýf mücadelesine önderlik iddiasýndaki kadrolarýn ideolojik-teorik-politik ihtiyaçlarýna yanýt verme çabasýdýr. Sýnýf mücadelesine tutsaklýk koþullarý altýnda da devam etme kararlýlýðýnýn ve idolojik-teorik katký yapma anlayýþýnýn bir sonucudur. Bu yaklaþýmýn kendisi devrimcidir ve saygý duyulmasý, deðer verilmesi gereken doðru bir tutumdur. Geçmiþe sahip çýkma, geçmiþ deneyimlerden öðrenme iddiasýndaki her komünist ve yuvar, Kývýlcýmlý'nýn yaþamýný ve eserlerini eleþtirel bir deðerlendirmeye tabi tutmak, devrimci bir yöntemle süzerek devralmak zorundadýr. Bu birikimden faydalanmamak, bunu yok saymak geçmiþi inkardýr. Komünist mücadeleyi kendinden baþlatmaktýr. Kývýlcýmlý'nýn tutsaklýk yýllarýnda ve o günden bu yana içerde veya dýþarda devrimci-komünist kadrolarýn hiçbirisi bu denli bir teorik gayret ve üretim ortaya koymamýþtýr. Teorik kafa karýþýklýðýnýn ayyuka çýktýðý, "teorik yeniden üretimin" temel ve öncelikli görev olduðunu haklý olarak dilinden düþürmeyen komünistlerin Kývýlcýmlý'dan öðreneceði çok þey olsa gerek. O, teoriye lafta önem verenlerden deðildir. Buna önem verdiðini davranýþýyla, enerjisiyle ve bizlere býraktýðý teorik üretimiyle fazlasýyla kanýtlamýþtýr. Bu teorik üretimden habersiz, yeni yetme teorisyenlerin bir türlü ele almaya cesaret edemediði bir çok konuyu çok önceden ele alýp sonuçlandýrmýþtýr. Teoriye lafta önem verenler, emek konusunda da ayný olumsuz tutumu sergiliyorlar. Kendi aðýzlarýndan ve kalemlerinden çýkan her sözü deðerli bulan, ideolojik-teorik üretim sananlar, Kývýlcýmlý'nýn büyük bir gayret ve enerji harcayarak ürettiði ve bizlere devrettiði teorik üretimine gereken deðeri vermiþ, ondan gerektiði gibi faydalanmýþlar mýdýr? Hiç sanmýyoruz. Kývýlcýmlý Kýrþehir Hapishanesi'nde yattýðý sürede "Devrim Nedir?" ,"Bilimsel Sosyalizmin Doðuþu" gibi ideolojik konularda da teorik üretim yapmýþtýr. Sanat ve edebiyatla ilgilenmeyi de unutmamýþ, roman, tiyatro, marþ ve þiirler yazmýþ, heykel yapmýþtýr. Ayrýca bir türlü yapmaya fýrsat bulamadýðý ve çokta meraklý olmadýðý anlaþýlan doktorluk mesleði ile ilgili de kafa yormuþ ve týp konusunda 800 sayfalýk bir üretim yapmýþtýr. Psikanalizin eleþtirisi ve geliþtirlmesi üzerine de yazýlar yazmýþtýr. On yýl boyunca bitmeyen bir enerji ve coþkuyla okuyan, düþünen, yazan ve diðer mahkumlarýn sorunlarýyla uðraþan bir mahkum olmayý baþarabilen ender komünistlerden biridir; Hikmet Kývýlcýmlý. Kývýlcýmlý'nýn Ýkinci Uzun Zorlu ve Üretken Esirlik Yýllarý da Biter 1950 yýlýnda Demokrat Parti hükümet olunca genel af çýkarýr. 15 yýlýn 14'ünü yattýktan sonra bu aftan yararlanan Kývýlcýmlý Ýstanbul'a döner. Anýlarýnda bu durumu "15 yýlýn 13-14'ünü yattýktan sonra, alnýmýn akýyla yüzlerce kitap dolusu yazý ile legal yayýnlara , hem roman hem bilimsel eser ile giriþmeye kararlý olarak çýkýnca..."diye deðerlendirir. Ayný dönemde Þefik Hüsnü'de Türkiye'ye dönmüþ ve TKP'yi toparlamak için örgütlenme çalýþmalarý
13
yürütmektedir. Düþman karþýsýnda devrimci tutum takýnmayan ve durumlarý þaibeli olanlar yeniden parti saflarýna çekilmekte, ileri görevlere getirilmektedir. Kývýlcýmlý bu durumu doðru bulmamaktadýr. Þ.Hüsnü ile görüþerek kaygýlarýný dile getirir. Bu görüþmede diðer kadrolarýnda kendisiyle ilgili kaygýlarý olduðunu, güvenlik kaygýsýyla illegal aparata alýnmamasý gerektiðini düþündüklerini öðrenir. Kendisinin de ýsrarcý davranmamasý üzerine illegal aparatýn dýþýnda kalýr. Demokrat Parti'nin hükümet olmasý, "tek adam döneminin", kemalist diktatörlüðün bittiði yanýlsamalarý yaratýr. Ama görece ve kýsa süreli bir burjuva demokrasisi görüntüsü altýnda eski baský ve sömürü günleri devam eder. Ulusal ve uluslararasý sömürü alabildiðine yoðunlaþýr. Tabi ki bu devlet baskýsýnýn ve zulmünün de yoðunlaþmasýný beraberinde getirir. Daha yeni toparlanmaya baþlayan TKP, S.Belli'nin parti belgelerini dýþarýya çýkarmak isterken yakalanmasýyla, Ýstanbul Ýl Komitesi'nin baþýnda bulunan Tevfik Dilmen'in örgütlediði toplantý tutanaklarýnýn bant kayýtlarýnýn da polisin eline geçmesiyle birlikte yeni bir saldýrýya uðrar. 1951-52 komünist tevkifatý baþlar. "Tek parti dönemi"nin bitmesiyle birlikte kurulan sosyalist partiler de burjuva saldýrýlarýndan kurtulamazlar. Þ. Hüsnü'nün önderlik ettiði Emekçi Sosyalist Partisi ile Esat Adil'in önderlik ettiði Sosyalist Parti kapatýlýr. Yöneticileri tutuklanýr. Ýþte bu koþullarda Hikmet Kývýlcýmlý kendi geçmiþinden, "Yol"da ortaya koyduðu komünist platformdan uzaklaþmasýný sürdürerek Vatan Partisi'ni kurar. (1954) Anti-Emperyalist bir perspektifle "ikinci kurtuluþ savaþý" hedefine savrulur. "Anayasa teklifi" ve bir dizi broþür bu dönem yayýnlanýr. Vatan Partisi 1957 seçimlerine katýlýr. Mitingler yapar, bildiriler yayýnlar, toplantýlar örgütler. Yaygýn bir propaganda faaliyeti yürütür. Düþman saldýrýlarýna göðüs gerer. Seçim konuþmalarý ve yürüttüðü faaaliyetlerden rahatsýz olan düzen bu partiyi de kapatýr. Yönetici ve üyelerinden 38 kiþiyi toplayarak 2 yýl tutsak alýnýr. Vatan Partisi, Hikmet Kývýlcýmlý'nýn "Yol"da "legaliteyi istismar" anlayýþýnýn bir ürünü, onun siyasal mücadelede somutlanmasý mýydý? Bizce hayýr! "Yol"da savunulan; saðlam, özgür bir illegal komünist partinin varlýðý koþullarýnda "legalitenin istismarý"dýr. Oysa Vatan Partisi'nin kurulduðu koþullarda ne örgütsel olarak, ne de programatik olarak düzen dýþý bir komünist partisinin varlýðý söz konusu deðildir. Var olduðu iddia edilen "TKP" ise hiç bir açýdan adýný hak etmeyen bir partidir. "Ýllegal tanýtým yöntemleri en temiz, en yüksek, en keskin propaganda biçimleridir. Bunda kuþku yok. Fakat bu biçim ve teoride genelliði ve geniþliði ne olursa olsun, pratikte dar ve sýnýrlý kalacaðý besbellidir. Dedik, o bir motordur; motorsuz makine iþlemez, fakat makine-aygýtsýz motor iþletmek de, komünizmin taktik yöntemlerini unutmak ya da yarým hatýrlamak olur." (Hikmet Kývýlcýmlý,Yol, C. 2, Sf. 491) Bu bütünsel kavrayýþ 1954'lerde unutulmuþ, gözden kaçýrýlmýþ, ya da "yarým hatýrlanmýþ"týr. "Motorsuz" düþman karþýsýna çýkýlmýþ, tüm fedakarlýklara ve gözü karalýklara raðmen, düzen dýþý kalýcý bir "keþif kolu"nun temeli atýla-
12
Kasým 2000
hanedeki çalýþmalarýný bu yayýnevleri yayýnlar. Marksizmin bazý klasikleri de yayýnlanýr. Bunlar arasýnda; K. Marks'ýn "Ücret Fiat Kar Gündelikçi Ýþ Ýle Sermaye"yi, "Enternasyonal Ýþçiler Cemiyeti Açýþ Hitabesi", F. Engels'in "Ailenin Özel Mülkiyetin Devletin Nereden Çýktýðý", "Almanya'da Devrim ve Karþý-devrim", "Anti Duhring", "Marksizmin Prensipleri", Ütopik Sosyalizmden Bilimsel Sosyalizme", Lenin'in "K.Marks'ýn Hayatý, Felsefesi, Sosyolojisi" , Buharin'in "Tarihi Materyalizm Nazariyesi", John Reed'in "Dünyayý Sarsan On Gün"ü vardýr. Kývýlcýmlý'nýn yazdýklarýndan; "Türkiye Ýþçi Sýnýfýnýn Sosyal Varlýðý", "Sosyete ve Teknik", "Emperyalizm Geberen Kapitalizm" "Edebiyat-i Cedide'nin Otopsisi", "Ýnkilapçý Münever Nedir? Hanri Barbus", Marksizm Kalpazanlarý Kimlerdir?", MarksEngels Hayatlarý" , "Ýspanyada Neler Oluyor" kitaplarý da bu dönem yayýnlananlar arasýndadýr. Bu dönem (1937) yazdýðý ve yayýnladýðý "Demokrasi: Türkiye Ekonomi ve Politikasý Hakkýnda" baþlýklý ve "endüstri, toprak, sulh" alt baþlýklý kitapçýðýnda ortaya koyduðu görüþler "Yol"da ortaya koyduðu görüþlerle çeliþmekte, onlarýn reddi özelliði taþýmaktadýr. TKP'yi içerden bir mücadeleyle deðiþtiremeyen, Komintern'e ve SSCB'ye "dindarca" baðlýlýk örneði sergileyen Hikmet Kývýlcýmlý'nýn kendisi deðiþmeye ve merkezci bir konuma savrulmaya baþlamýþtýr. TKP'ye Önerdiði Yol'dan Kývýlcýmlý da Uzaklaþmaya Baþlýyor 1932'den itibaren esas olarak Nazým'ýn tasfiyeciliðe karþý oluþturduðu TKP'yi tasfiyeyle uðraþan ve bu amacýna ulaþan resmi TKP (Komintern'nin tanýdýðý) 1937'de fiilen tasfiye edilir. Komintern ve SSCB Hitler'in "tek ülkedeki sosiyalizm"i yýkmak üzere bir saldýrýya hazýrlandýðýný düþünmekte ve tüm seksiyonlarý uyanýk olamaya, bu oyunu boþa çýkarmaya, Hitler'i yalnýzlaþtýrmaya çalýþmaktadýrlar. TKP ve kadrolarý da bu politikayý benimsemiþlerdir. Hikmet Kývýlcýmlý da, artýk bu kadrolardan biridir. Türkiye’de ki "uyanýk demokratik kuvvetlerin" keþfine çýkýyor. Burjuvaziyle yakýnlaþmanýn yollarýný arýyor. Bunun için Ýnönü ve Celal Bayar'a özel deðer vermeye, ilgi göstermeye baþlýyor. Gerici Kemalist burjuva diktatörlüðünü yeniden keþfediyor. "Türkiye Cumhuriyet tarihi, Milli Kurtuluþ þeklinde bir demokratik inkilap tarihidir. Kurtuluþ, ecnebi finas kapýtalini boðmaktýr; inkilap Türkiye'yi modernleþtirmektir." (Aktaran Y.Küçük, Aydýn Üzerine Tezler 5, Sf.435) "Yol"da, anti-emperyalist mücadele stratejilerini haklý olarak "ulusal burjuvaziye tapýnma, kuyrukçuluk, mücadele kaçkýnlýðý" olarak deðerlendiren Hikmet Kývýlcýmlý 1937'lerde "kurtuluþu ecnebi (yabancý) finas kapitalini boðmakta", "inkilap"ý (devrimi) "Türkiye"nin "modernleþmesi"ne indirgeyebiliyor. Komintern, SSCB ve TKP'den sonra gecikerek de olsa, buradan itibaren Kývýlcýmlý'da "Yol"unu þaþýrmýþ, devrimci merkezci bir konuma savrulmuþtur. Kývýlcýmlý'nýn mücadele yaþanýmýn bu ikinci dönemidir. Leninist-Bolþevik örgüt ve siyasetten kopanlardan kopamayan, baðýmsýzlaþamayan Kývýlcýmlý, komünist hareketin de fiilen tasfiye edilmiþ olmasýndan dolayý
Liberal demokrat ve devrimci demokrat bir çizgide merkezci bir konumda salýnarak,bundan sonraki mücadelesini sürdürmüþtür. Kývýlcýmlý'nýn Ýkinci Uzun Esirlik Yýllarý Kývýlcýmlý büyük bir heyecan ve azimle çalýþmasýna raðmen, yazdýðý kitaplarýndan daha bir çoðunu yayýnlamaya fýrsat bulamadan yeni bir düþman saldýrýsýyla karþý karþýya kalýr. 1938'de ünlü "Donanma Tevkifatý" nda yeniden gözaltýna alýnýr ve tutuklanýr. Nazým'ýn da içinde olduðu "donanma davasý"nda yargýlanan Kývýlcýmlý'ya 15 yýl aðýr hapis cezasý verilir. Bu dönem Dünyada Alman faþizminin kendini hissettirdiði, ve burjuva kampta sempati kazandýðý; SSCB ve Komintern'de ise; "faþizme karþý birleþik cephe" taktiðinin iyice öne çýktýðý, "sýnýfa karþý sýnýf, birleþik iþçi cephesi "Leninist taktiklerinin yerini aldýðý yýllardýr. TKP ve kadrolarý da bu geliþmeden doðrudan etkilenmektedirler. Komintern, seksiyonlarý, SSCB ve TKP sýnýf mücadelesinde ve taktiklerinde burjuvazinin gösterdiði kývraklýðý da, tutarlýlýðý da gösteremiyorlar. "sosyalizmin anayurdu SSCB"yi koruma, "tek ülkede sosyalizmi yaþatma" adý altýnda dünya çapýnda burjuvaziye yedeklenme ve iktidar perspektifini yitirme yöneliminde geri dönülmez bir yola giriyorlar. Bu yýllarda TC'de bir taraftan Alman faþizmiyle flört etmekte, diðer taraftan emperyalist paylaþým savaþýnýn dýþýnda kalmak istemektedir. Hem Almanya ve ABD, hem de SSCB ile iyi iliþkiler sürdürmenin yollarýný aramaktadýr. Burjuvazi ve bekçileri arasýnda Nazi hayranlýðý artmaktadýr. Anti-komünizm adý altýnda komünistlere ve TKP'lilere karþý saldýrýlar sürmekte, her türlü burjuva gericiliði yükselmekte ve pirim yapmaktadýr. Türk þovenizmi, Turancýlýk ideolojisi revaçtadýr. Aydýnlar, iþçi sýnýfý ve genç subaylar arasýndaki komünizm taraftarlarýnýn ve temsilcilerinin ezilmesini, teslim alýnmasýný, göz daðý verilmesini hedefleyen burjuva saldýrýnýn adýdýr: "Donanma Davasý." Davanýn baþlarýnda bazý tutuklular tahliye edilir. Kývýlcýmlý'da bunlar arasýndadýr. Tahliye edilir edilmez yasa dýþý yollardan Suriye'ye geçer. TKP'nin yurt dýþýndaki kadrolarýyla temasa geçmeye çalýþýr. Suriye Komünist Partisi'nden bu konuda yardým ister. Yine de istediðine ulaþamaz. Türkiye'ye geri dönerken sýnýrda yakalanýr. Hatay'dan Ýstanbul'a, oradan da Çankýrý hapishanesine, kýsa bir süre sonra Amasya ve nihayet Kýrþehir hapishanesine gönderilir. Burada diðer mahkumlardan tecrit edilmiþ vaziyette on yýl tutsak kalýr. Bu süre içerisinde de zamanýný, enerjisini ve birkimini en iyi biçimde deðerlendirir. Felsefe üzerine yoðunlaþan Kývýlcýmlý bir çok deðerli ürün ortaya çýkarýr. Bunlardan bazýlarý, "Metafizik Felsefe, Diyalektik Felsefe, Bergsonizm, Hegel, Diyalektik Nedir? Diyalektik Nasýl Kullanýlýr?, Metafizik Sosyolojileri, Diyalektik Sosyoloji ve Felsefe" isimli kitap olmak üzere on kadar kitap yazmýþtýr. Tarih üzerine de çalýþmalar yapmýþ, "Ortadoðu, Ýnsanlýk, Osmanlý, Türkiye ve Ýslam" toplum biçimleri ve geliþimleri üzerine görüþlerini yazýlý ürünler haline getirmiþtir. Kývýlcýmlý'nýn kafa yorduðu konular ve ürettiði ürünler asla mücadelenin ihtiyaçlarýndan kopuk, bireysel entellektüel bir uðraþýn sonucu deðildirler. Doðru ve
Leninist Iþýk
9
Kamu Ýþçileri Öfke Seli Olup Alana Aktýlar KESK, bir Ankara mitingi daha gerçekleþtirdi. Gerek iþçi sendikalarý gerekse de Kamu emekçileri sendikalarý yýllardýr Ankara mitingleri yaparak "hükümeti uyarmak" adý altýnda iþçi sýnýfýnýn biriken öfke ve tepkisini bu tür eylemler aracýlýðýyla "boþaltma"ya ve kontral altýnda tutmaya çalýþýyorlar. Kimi zaman, liberal politikalarý sonuç veriyor, kimi zaman ise, 4 Mart mitinginde yaþandýðý gibi, iþçi ve emekçilerin devletin her türden saldýrýsýna karþý biriktirdikleri tepkilerini dýþa vurmalarýnýn önüne geçemiyorlar. Bu tepkilerin sendika bürokratlarýnýn sýnýrlarýný aþmasý karþýsýnda ise,eylemleri azaltma, daha önceki süreçlerde olduðu gibi "ülkenin içinde bulunduðu durumlar gözetilerek" bu tür eylemlerin iptal edilmesine kadar varan bir ihaneti sergilemeye kadar varýyorlar.11 Kasým'da da Ankara mitinglerine bir yenisi eklendi. 28 Þubat darbesinin uygulayýcýsý Hükümet'in iþbaþýna geldiðinden bu yana, Alt emperyalistleþme hedefli gerici refomlarý çerçevesinde, iþçi ve emekçilere dönük saldýrýlarý tüm hýzýyla sürüyor. 2000 yýlýnda % 25'lik komik zammýn ardýndan, sýnýf hareketinin ve devrimci hareketin içinde bulunduðu durgunluðu fýrsat bilerek 2001 yýlýnda %10'luk bir sefalet zamýný iþçi ve emekçilerle alay edercesine uygun buldu. Ýþçi ve emkçiler, Sosyal Güvenlik yasasý, KHK oyunundan sonra, Kamu çalýþanlarýnýn iþ güvencesini ortadan kaldýrmaya dönük Kanun, açlýk sýnýrýnda bir ücret, sendikasýzlaþtýrma....vb. bir dizi saldýrýya gerici reformlar çerçevesinde maruz kaldýlar. Bütün bu saldýrýlara raðmen ciddi bir tepkinin ortaya konamamasý Kapitalist TC devletini cesaretlendirmektedir. 11 Kasým Ankara mitingini bu çerçevede deðerlendirmek ve sonuçlar çýkarmak gerekmektedir. Devletin bu saldýrýlarýna karþý Sendika bürokratlarý, basýn açýklamalarý, telgraf çekmek ile sýnýrlý bir tepkiyle, iþçi ve emekçilerin enrjisini azaltmaya dönük çabalarý bu süreçte baþarýlý olmuþtur. Bütün bu saldýrýlara karþý tabanda ciddi bir tepki açýða çýkmamýþtýr. Ancak 11 Kasým mitingi'nin 50-60 bin kiþiyle ifade edilen kitleselliði, tabanýn bu saldýrýlara olan tepkisinin önemli bir iþaretini oluþturmaktadýr. Zira, iþçi ve emekçiler yýllardýr Ankara mitingleri düzenlenmesine raðmen, bu mitinglerden bir sonuç alýnmadýðýný, bu sefer de alýnmayacaðýný bilmelerine raðmen büyük bir katýlým göstermiþlerdir. Bu kitlesellikten çýkarýlacak sonuç ise; Ýþçi ve emekçilerde birikmiþ öfke ve tepkinin var olduðu, ancak önderlik sorunundan dolayý yanlýþ yerlerde ortaya çýktýðýdýr. Sendika bürokratlarýnýn devrimci bir önder gücün yokluðu koþullarýnda bu tepkileri, düzeninin deðirmenine su taþýmak için kullanacaðý, sýnýf savaþýmý tarihi göstermiþtir. KESK ve KESK'e baðlý sendikalarda örgütlü olan kamu iþçileri, 11 kasým günü Ankara'da buluþtular. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ýn dört bir yanýndan mitinge katýlan kamu iþçileri kitlesellikleri ve coþku-
larýyla dikkat çekici bir görüntü sergilediler. Sayýsý 60 bini bulan kitle sayýsýyla miting, son yýllarýn en kitlesel mitingi oldu. Sabah saatlerinde eski hipodrom'da toplanarak saat 10'da yürüyüþe geçen sendikalar arasýnda Eðitim-Sen neredeyse kitlenin yarýsýný oluþturmakta idi. EðitimSen'i takip eden Sendikalar ise, Enerji Yapý Yol Sen, SES, Tüm Bel Sen oldu. Eyleme KESK ve baðlý Sendikalarýn yaný sýra; devrimci gruplar ve tutsak yakýnlarý; TUYAB, TAYAD, TÝYAD, Ýþçi Gazetesi, Kaldýraç, Kýzýl Bayrak, Alýnterimiz, Hedef, ODAK, MDB pankartlarýyla katýldýlar. Ayrýca; öðrenci gençlik dergi ve platformlarý'nýn yanýsýra, ATO, Türk Harb iþ, Limter Ýþ, Tüm Tis, Nakliyat-Ýþ, sendikalarý ile SÝP, Hadep, EMEP, ÖDP ve CHP' de eyleme katýlanlar arasýndaydý. Sol Liberal reformist partilerin katýlýmcý kitlesindeki düþüklük dikkat çekiciydi. Hipodrom'dan Kýzýlay'a baþlayan yürüyüþ kolunda kortej sýralamasý her zaman olduðu gibi yine "çatýþma" nedeni oldu. Sorun ayný idi. Sendika bürokratlarý ve reformistlerin, kendileri için bir tehlike olarak gördükleri; ve devlet nezdinde "karýþtýrýlmaktan" korktuklarý devrimci grup ve tutsak yakýnlarýndan adeta "vebalýymýþçasýna" kaçmak, ayrýlmak için, bu gruplarý kortejin sonuna atmak, yalýtmak istemesiydi. Böylesi bir yalýtma ve hedef gösterme tutumuna muhalefet edilmesi ile baþlayan gerginlikler; sendika bürokratlarýndan birinin bir tutsak yakýnýna saldýrmasýna kadar uzadý. Bu çirkin saldýrýya karþýlýk kimi sendikalarda yürüyen devrimcilerin sendikalarýný terkederek olay yerine gelerek, "devrimci tutsaklar onurumuzdur" þiarýný yükseltmeleri oldukça önemli bir müdahale oldu. Sonuç olarak; yolu oturarak iþgal eden Tutsak Yakýnlarýný Nakliyat-Ýþ'in kortejinin önüne almasýyla bu kriz "çözümlenmiþ" oldu. TAYAD, TUYAB ve TÝYAD pankartlarý ile 1000'e yakýn tutsak yakýný ve devrimcinin yürüdüðü kortejde öfke ve coþku birarada idi. Yürüyüþ kolunda kitlenin genelinde kendini hissettiren coþku, Kýzýlay'a varýldýðýnda her zaman olduðu gibi yerini daðýnýklý ve suskunluða býraktý. Eylemde en çok atýlan sloganlar; "Kahrolsun ÝMF", "Hükület zammýný al baþýna çal", "Hükümet Ýstifa", "Kurtuluþ yok tek baþýna ya hep beraber ya hiç birimiz", "Zafer direnen emekçinin olacak", "Ýþçi memur el ele genel greve" vb. oldu. Devrimci gruplarýn ve tutsak yakýnlarýnýn kortejlerinde ise; F tipi hapishanelere karþý sloganlar ve SAG ile ilgili þiarlar öne çýkýyordu. Mitingde devrimci gruplar güncel siyasal gündemlere iliþkin bildiri ve kuþlama faaliyeti de düzenlediler. Yürüyüþ kolunda ve alanda; Ýþçi Gazetesi, Kaldýraç, Kýzýlbayrak, Ýstanbul Emek Platformu, imzalý bildirilerin yanýsýra, Kýzýl Bayrak, Devrimci Parti Güçleri'nden Leninist Devrimciler, Mücade Birliði imzalý kuþlamalar yapýldý. Miting, konuþma ve halaylarýn ardýndan, daðýldý. Leninist Devrimciler
10
Kasým 2000 KOMÜNÝST HÝKMET KIVILCIMLI'NIN ÝKÝ DÖNEMÝ VE MÜCADELEYÝ SÜRDÜRENLERE BIRAKTIÐI KOMÜNÝST MÝRAS
Tüm ömrünü komünist mücadeleye adamýþ, yaþamýnýn 22 yýlýný TC zindanlarýnda geçirmiþ, onlarca kez gözaltýna alýnmýþ, iþkencelere maruz kalmýþ, ama davasýna, partisine ve yoldaþlarýna hiçbir zaman ihanet etmemiþ olan Komünist Hikmet Kývýlcýmlý'yý ölümünün 29. yýldönümünde saygýyla sevgiyle anýyoruz. Ýdeallerine baðlýlýðýmýzýn, bize býraktýðý bolþevik "Yol"dan yürümemizin, kývancýný ve sevincini yaþýyoruz. Kavgada O'nun kadar kararlý, dirençli, mücadelenin ideolojik-teorik sorunlarýnda O'nun kadar üretken olmak için savaþýyoruz. Bolþevizmin Türkiye'deki örgütsel-siyasal temsilcisi TKP' nin ve 1. Programýnýn takipçisi olmaya, o geleneðe baðlanmaya ve aþmaya çalýþýyoruz. Bolþevik geleneði ve onun siyasal-örgütsel sorumluluðunu üstlenecek ve layýkýyla yerine getirecek Leninist devrimci partiyi inþa ederek Türkiye'de devrimci önderlik boþluðuna son vermenin kavgasýný veriyoruz. Tüm komünistler gibi Hikmet Kývýlcýmlý'yý da, bu anlayýþla anmanýn, Onlara ve ideallerine sahip çýkmanýn, biricik yolunun bu olduðunu düþünüyoruz. Bilinçleri ve deneyimleri partileþme ve devrim mücadelesinde yolumuza ýþýk tutuyor. Kývýlcýmlý 'nýn Zorlu Çocukluk ve Öðrencilik Yýllarý Komünist Hikmet Kývýlcýmlý 1902 yýlýnda Makedonya' nýn Piriþtine kasabasýnda doðar. Birinci Emperyalist Paylaþým Savaþý'nýn Balkanlarý ve Anadolu'yu saran ateþi içinde piþerek ve savaþýn dayattýðý göçlere katýlarak, daha çocuk yaþta kapitalizmin barbarlýðýna ve insanlýða tattýrdýðý büyük acýlara tanýk olarak büyür. Ýlk öðretimini Kavala'da, Orta öðretimini Ýstanbul, Kuþadasý ve Muðla'da yapar. Kuþadasý'nda Rüþtiye mektebinde okur. Eðitimi sýrasýnda keskin niþancý olur. Ýzmir'in Yunan ordusu tarafýndan iþgal edildiði dönemde (15 Mayýs 1919) kurulan gizli gençlik teþkilatýna katýlýr. Menteþe adlý bir gazete çýkarýr. Daha sonra Köyceðiz Kuvayý Milliye kumandanlýðýna getirilir. 1920'de Ýstanbul'a dönen Hikmet Kývýlcýmlý burada Vefa lisesini ve Askeri Tibbiye'yi bitirir. Kývýlcýmlý'nýn Sosyalist Akýmlarla Tanýþmasý ve Örgütlü Mücadeleye Katýlmasý Kývýlcýmlý, iþgal altýndaki Ýstanbul'da okuduðu yýllarda sosyalist mücadeleyle ve fikirlerle tanýþýr. Dünyayý sarsan Ekim Devrimi'nin etkisi, "Kurtuluþ" ve "Aydýnlýk" dergileriyle tanýþmasý Hikmet Kývýlcýmlý'yý genç yaþta sosyalizm ve TKP saflarýna taþýr. Düþünsel derinliði, çalýþkanlýðý, kararlýlýðý ve mücadeleye yoðunlaþmasý yoldaþlarý arasýnda sevilmesini, parti örgütlenmesinde hýzla ileri bir konuma yükselmesini saðlar. 1925'de TKP'nin Akaretler'de yapýlan 2. Kongresinde TKP merkez komitesine seçilir. Ayný yýl Kürdistan'da patlak veren Seyh Sait isyanýný bahane eden Kemalist diktatörlük Ýstiklal Mahkemeleri kurarak, Takrir-i Sükün kanunu çýkararak Kürtlere ve komünistlere karþý koyu bir terör ve sürek
avý baþlatýr. Ýsyancý Kürtler asýlýr ve kurþunlanýrken, komünistler de topluca gözaltýna alýnýr, iþkenceden geçirilip tutuklanýrlar. Komünist Hikmet Kývýlcýmlý da bu anaforda TC'nin eline geçenler arasýndadýr. Ýstiklal Mahkemesinde yargýlanýr ve 10 yýl kürek cezasýna çarptýrýlýr. TC Kuzey Kürdistan'daki isyaný bastýrýp, isyancýlarý katlettikten ve kontrolü bütünüyle ele geçirdikten sonra tüm siyasi tutsaklar için af çýkarýr. Bir yýldýr tutsak olan Hikmet Kývýlcýmlý da bu aftan yararlanýr. Aradan daha bir yýl geçmeden, 1927 yýlýnýn sonlarýnda TKP'nin Genel Sekreteri Vedat Nedim Tör Ýle TKP'nin ideolojik sorunlar sorumlusu olan Þevket Süreyya Aydemir sýnýf mücadelesine ihanet ederek, parti arþiviyle birlikte Kemalist diktatörlüðe teslim olurlar. Düþman ele geçirdiði bilgiler üzerinden yeni bir tutuklama saldýrýsý baþlatýr. Hemen hemen tüm TKP'liler tutuklanýr. TKP bu hainler sayesinde düþman tarafýndan fiilen tasfiye edilir. Kývýlcýmlý da bu saldýrýda yeniden tutuklanýr. Üç ay hapiste kaldýktan sonra çýkar. Kömünist Hikmet Kývýlcýmlý'nýn Zorlu Uzun ve Üretken Esirlik Yýllarý 1929'da Ýzmir'de ele geçen TKP önderlerinden Laz Ýsmail çözülür ve yoldaþlarýný ele verir. Düþman geniþ bir tutuklama saldýrýsý daha baþlatýr. Kývýlcýmlý yine tutuklananlar arasýndadýr. Bu kez 4,5 yýl ceza alýr. 27 yaþýnda olmasýna raðmen, dokuz yýllýk bir partili mücadele deneyimine sahip olan Kývýlcýmlý'ya ceza veren hakim, cezayla ilgili ne düþündüðünü sorar. "4,5 yýl kýzýl bir profesör olmak için iyi bir süre" cevabýný alýr. Kývýlcýmlý, bir komüniste yakýþan bu cevapla düþmanýn aðzýnýn payýný vermekle, kararlýlýðýný göstermekle, onurlu ve düþman karþýsýnda aman dilemez, isyancý bir tutum takýnmakla kalmaz. Sözünde durarak Elazýð Hapishanesi'ni kendisi için bir üniversiteye çevirir. 9 yýllýk partili mücadele deneyimini ve TKP'nin ideolojik-siyasi çizgisini ve faaaliyetini eleþtirel bir yaklaþýmla sistematik bir deðerlendirmeye tabi tutar. Mustafa Suphiler'in katledilmesi ve Komintern'in 4. Kongre sonrasýnda ideolojik-siyasal, taktiksel ve stratejik bakýmlardan bir savrulmasýnýn ve II.Enternasyonal çizgisine gerilemesinin bütün olumsuzluklarýný taþýyan TKP'yi baþarýlý ve bolþevik bir yaklaþýmla deðerlendirdiði, sonuçlar çýkardýðý ve "YOL" ismini verdiði ideolojik-politik platformunu bu dönemde oluþturur ve yazýlý hale getirir. Kývýlcýmlý "YOL"ismini verdiði bu çalýþmasýnda TKP'yi eleþtirel ve bütünsel bir yaklaþýmla deðerlendirir. Sonuçta en önemli programatik konularda (Suphiler, parti, parti öncesi akýmlar, ulusal sorun, örgütlenme, legalite-illegalite, taktik-strateji) o dönemin TKP'sine yeni bir ideolojik-politik platform önerir. Kývýlcýmlý bu önerisiyle aslýnda dönemin TKP'sinden düþünsel olarak "Yol"unu ayýrýr. Ama örgütsel olarak bunu bir türlü yapamaz.
Leninist Iþýk Ayný dönemde (1930) TKP'nin tasfiye edilmesine ve Kemalist burjuvaziye yedeklenmesine baþkaldýran Nazým partililere kongre çaðrýsýnda bulunur. Pavli Adasý'nda toplanan kongrede Nazým Hikmet genel sekreterliðe seçilir. TKP'nin tasfiyesine bir karþý çýkýþ olan bu geliþme karþýsýnda Komintern ve TKP'nin Sovyetlerdeki kadrolarý harekete geçer. Komintern'deki TKP temsilcisi ile Komsomol temsilcisi, Komintern Yürütme Kurulunun çýkardýðý bir bildiryle Türkiye'ye gelirler. Bildiri Nazým Hikmetin "Troçkist" ve "emperyalizm ajaný" olduðu üzerine yazýlmýþtýr. Bu bildiriyle ülkeye gelen TKP kadrolarý ayrý parti kurunca TKP örgütsel olarak ikiye bölünür. Konintern Nazým TKP'sini tanýmaz. Hikmet Kývýlcýmlý'da... Benzer gerekçelerle TKP'nin gidiþatýna muhalefet eden bu iki komünistin örgütsel olarak yollarý burada ayrýlýr ve ölünceye kadar da birleþmez. Siyasi mücadelenin cilvesine bakýn ki, Nazým'ýn TKP'den atýlma kararýný verenlerden biri olan Hikmet Kývýlcýmlý daha sonra bu partiden "tard" edildikten sonra ölürken; Nazým yeniden partiye alýnmýþ ve parti üyesi olarak ölmüþtür. Hikmet Kývýlcýmlý bize göre; "Yol" çalýþmasýyla uluslararasý komünist bolþevik geleneðin ýþýðýnda, kritik bir dönemde TKP'nýn köklerini, Türkiye'nin ve Kürdistan'ýn özgünlüðünü araþtýrarak, gün ýþýðýna çýkararak ve bir platform haline getirerek sýnýf mücadelesine ve komünist harekete büyük bir düþünsel hazine sunmuþtur. Ama ne acýdýr ki, bu hazine ne TKP tarafýndan, ne de Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi tarafýndan deðerlendirilememiþtir. Bir eylem kýlavuzuna dönüþtürülememiþtir. Hatta Hikmet Kývýlcýmlý'nýn kendisinin bile bu platformun arkasýnda ne kadar durduðu, örgütsel-politik sürekliliðini sürdürdüðü, sonuçlarýna vardýrarak gereklerini yaptýðý da tartýþýlan, tartýþýlmasý ve netleþtirilmesi gereken bir konudur. Geçmiþin komünist deneyimine, birikimine sahip çýkma ve komünist geleneðe baðlanma iddiasýnda olan her komünist yuvarýn bu tartýþmayý netleþtirmesi, sonuçlandýrmasý devrimci sorumluluk ve tutarlýlýk iddiasýnda olanlarýn boynunun borcudur. Bu sorumluluktan kaçanlarýn, tarihi kendinden baþlatanlarýn, Komünist Hikmet Kývýlcýmlý'nýn reformizme, oportünizme, þovenizme savrulan TKP'yi eleþtirmek, onu bolþevik çizgiye çekmek üzere "Yol"da ortaya koyduðu platformun üzerinden atlayanlarýn komünistlik iddialarý tartýþmalýdýr. Bu iddialar devrimci ciddiyetten yoksundur. Kývýlcýmlý'nýn takipçisi olduðunu iddia eden "doktorcu" gruplarýn da, geçmiþ komünist geleneðin devamý olduðunu iddia edenlerin de, bolþevik geleneðe baðlanma iddiasýndakilerin de üzerinden atlayamayacaðý, atlamamasý gereken bir eþiktir: "Yol" platformu. Kývýlcýmlý'nýn Deðerli Hazinesi Yol'un Akibeti Gerek Kývýlcýmlý'dan, gerek Vedat Türkali'nin "Güven" isimli belgesel romanýndan öðreniyoruz ki, "Yol" o dönemin TKP'sine ulaþmasýna raðmen örgüte açýlmaz. Kadrolar ve organlar bu platformdan haberdar edilmez. Parti arþivinde tozlanmaya terkedilir. Kürt ulusal sorununda þovenist bir tutum sergileyen TKP'yi eleþtiren ve kapsayýcý, bilimsel bir yaklaþým sunan
11
Kývýlcýmlý'nýn platformu bir bakýma hasýr altý edilir. Umarýz, "Güven"i okuyanlar 70 yýl sonra da olsa, TKP önderliðinin hasýraltý ettiði bu görüþlerin ne olduðunu merak eder ve okurlar. Böylesi bir iz sürme yeteneðine sahip, ciddi okurlar bilimsel, bütünsel ve hala tazeliðini koruyan bir Leninist perspektifle, anlayýþla karþýlaþacaklardýr. Kývýlcýmlý "Yol"un serüvenini þöyle anlatýyor: "1930 yýlýna dek Türkiye'de geçirdiðim ilk on yýllýk Marksist-Leninist pratik ve teori savaþýna dayanarak, 40 yýl önce "Yol" adý altýnda bir seri yerli orijinal araþtýrmlar yapmýþtým. Burada, her biri ayrý kitaplar halinde, Ýdeoloji, Sosyal Geliþin, Parti Tarihi, Strateji Planýnda burjuvazi, proletarya, köylü ve ulus ve Taktik problemleri ayrýntý ve eleþtirileriyle ele alýnýyordu. Bunu o zaman içinde bulunduðum Santral Komite'ye bir tartýþma platformu olur umuduyla verdim... Üstüste tevkifler, mahkemeler ve en sonunda 1939 Donanma Davasý'nda 'askeri isyana tahrik'ten 15 yýla mahkum ediliþim ideolojik tartýþma özlemimi kursaðýmda býraktý. Sezdiðime göre, Santral Komite'ye sunduðum araþtýrmalar yok edildi. Ve bizim devrimciler, 1920 ve 1930'larda olduðu gibi 1940'larda ve daha sonralarý dahi, tam Lenin'in 'primitivizm' adýný taktýðý, 'mujiðin çakmaklý tüfekle savaþa gitmesi' biçimli 'kafasýz iþgüzarlik' (Stalin) larýna kapýlýp gittiler." (Yol 1, Sunu Bibliotek Y.) Geçmiþ devrimci komünist mücadelenin üzerinden atlama, tarihi kendinden baþlatma küçük burjuva hastalýðýna yakalanmamýþ bir komünistin hayret ve ibretle okumasý, hüzünlenmesi, öfkelenmesi ve ders çýkarmasý gereken bir açýklamadýr bu. Sýnýfsal ve ulusal mücadelenin kýran kýrana sürdüðü, komünist hareketin daha imekleme döneminden geçtiði bir dönemde, örgütlü bir komünist savaþçýnýn Türkiye ve Kürdistan üzerine "pratik ve teori savaþýna dayanarak" ürettiði 'orijinal' araþtýrmalar yýllarca hasýr altý ediliyor. Bütünsel ideolojik-teorik bir platform TKP arþivinde tozlanýrken, komünist savaþçýlar oportünist-reformist TKP'nin önderliðinde sýnýf mücadelesini sürdürmeye çalýþýyorlar. Bu gidiþata bir dur deme ihtiyacý duyan, 60'lý yýllarýn devrimci hareketi ise; mevcut TKP'ye haklý bir tepki temelinde geçmiþin inkarý gibi yanlýþ bir zeminde kendi plarformunu kuruyor... "Demokratik Devrim, Halk Ýktidarý, Halk Savaþý, Öncü Savaþ" taktik ve stratejileri ekseninde kavgaya tutuþuyorlar. Sahiplenmemiz ve ders çýkarmamýz gereken, büyük özveri, adanmýþlýk, militanlýk ve kahramanlýk destanlarý yaratmalarýna raðmen yenilgiden de kurtulamýyorlar. Kývýlcýmlý'nýn Ýlk Uzun Esirlik Yýllarý Sona Erer Burjuvazinin yargýcýna söylediði gibi, Elazýð Hapishanesi’nde "kýzýl bir profesör" olma yolunda ciddi bir çaba harcayan Kývýlcýmlý "Yol" dýþýnda bir kýsmý çeviri, bir kýsmý da kendi yazdýðý bir dizi eserle hapishaneden çýkar. "Yol" da oluþturduðu "Legaliteyi istismar" taktiði çerçevesinde bu eserlerini devrimci kamuoyuna, geniþ kesimlere ulaþtýrmak için harekete geçer. Partininde onayýný alarak Marksizm Biblioteði, Emekçi Kütüphanesi ve Günün Meseleleri yayýnevlerinin kurulmasýna öncülük eder. Kývýlcýmlý'nýn hapis-