20
Ekim 2001 DEVRÝMCÝ-KOMÜNÝST TUTSAKLARIN F TÝPÝ HÜCRE DÝRENÝÞÝ BÝR YILDIR ÖLÜMÜNE SÜRÜYOR!
Katil TC devletinin, ezilen ve sömürülenlere karþý baþlattýðý sömürü, zam ve zulüm saldýrýlarýnýn hapishanelerdeki bir uzantýsý olan; devrimci-komünist tutsaklarý teslim alma, zorla F tipi hücre nakletme saldýrýsýna karþý baþlatýlan direniþ birinci yýlýný doldurdu. 20 Ekim 2000'de üç örgütün tutsak militanlarý tarafýndan baþlatýlan, 10 Aralýk 2000'de diðer devrimci örgütlerin tutsak militanlarýnýn da katýlýmýyla geniþleyen "Ölüm Orucu" eylemi deðiþik evrelerden geçerek sürüyor. Katil TC devleti, 19 Aralýk 2000 tarihinde "hayat kurtarma operasyonu" adý altýnda devrimci-komünist tutsaklarýn bulunduðu 20 hapishaneye birden savaþ açmýþtý. Polisiye ve askeri güçlerini harekete geçirerek, hapishanelerdeki devrimci-komünist tutsaklarý teslim almaya kalkýþmýþtý. Bu pis emelini gerçekleþtirmek için devrimci-komünist tutsaklara, hapishane duvar ve çatýlarýnda, iþ makineleri ve balyozlarla açtýðý deliklerden mermi ve bomba yaðdýrmýþ, gaz ve yangýn bombasý atmak suretiyle bir katliam baþlatmýþtý. "Teslim ol!" çaðrýlarýna uymayan ve hapishanelerde barikat kurarak burjuvazinin katliam giriþimine bir direniþ savaþýyla karþýlýk veren devrimci-komünist tutsaklar, hunharca kurþunlanarak ve diri diri yakýlarak, dumandan ve atýlan gaz bombalarýndan zehirlenerek can vermiþlerdi. Sýnýf mücadelesi tarihi, Türkiye burjuvazisinin, devrimci-komünist tutsaklara, iþçi sýnýfýnýn ve ezilen sömürülen halkýn en yiðit, en kararlý ve örgütlü kadrolarýna zulüm kustuðuna, acýmasýzca katlettiðine bir kez daha tanýk oldu. Çanakkale ve Ümraniye hapishanelerinde dört gün süren direniþ savaþýnda ve burjuvazinin hapishanelere yönelik katliam saldýrýsýnda, 28 devrimci-komünist tutsak katledildikten sonra bastýrýldý, hapishanelerdeki direniþ savaþý. Sað kalan yara bere içindeki tutsaklar, burjuvazinin polisiye ve askeri güçleri tarafýndan yeniden tutsak alýnarak, iþkenceden geçirilerek; "ölüm orucu direniþini" kýrmak, hapishanelerdeki tutsaklarýn örgütlülüðüne, komün yaþamýna son vermek ve birbirlerinden yalýtmak üzere zorla F tipi hücrelere hapsedildiler. Katliam, iþkence, F tipi hücre, açlýk ve ölüm; bunlardan hiç birinin gücü devrimci-komünist tutsaklara baþ eðdirmeye yetmedi. Onlar, burjuvazinin her türlü zulmüne, burjuvaziye inat "ölümüne" direndiler. Direnmeye de devam ediyorlar. Devrimcilerin "gerektiðinde ölebileceðini, ama asla düþmana baþ eðmeyeceðini, teslim olmayacaðýný" ölümüne bir direniþle, bir kez daha kanýtladýlar. Direniþin baþlangýcýnda dýþarýdan kitlesel ve militan bir destek alan tutsaklar, düþmanýn top yekun saldýrýsý, kitle hareketinin ve devrimci hareketin geri düþmesi, devrimci güçlerin daðýnýklýðý, devrimci bir önderliðin eksikliði gibi nedenlerden dolayý, direniþ ve istenilen sonucun alýnmasý uzadýkça, dýþarýdaki destek de azalmýþtýr. Direniþin yükü ve sonuç alýnmasý için gereken baský gücü oluþturma görevi neredeyse direniþçi tutsaklarla sýnýrlý kalmaya baþlamýþtýr. Bu
olumsuz durum ise, sonuç almayý giderek güçleþtirmiþ devrimci tutsaklarýn can kaybýnýn her geçen gün artmasýna yol açmýþtýr. F tipi hücre saldýrýsýna karþý baþlatýlan ve bir yýlýný dolduran direniþte içeride, dýþarýda devam eden mücadelede 73 devrimci katledilmiþtir. 100'ü aþkýn devrimci-komünist "ölüm orucu" direniþinde ve zorla müdahale iþkencesinde, TC tarafýndan sakat býrakýlmýþtýr. Devrimci tutsaklara dýþarýdan verilen desteðin cýlýzlýðýndan cesaret alan katil TC, uzlaþmaz ve vurdumduymaz tavrýný ýsrarla sürdürmektedir. Bunca bedele raðmen, düþmaný geriletmeden, kaybedilen mevzileri geri almadan direniþi bitirmek istemeyen tutsaklar her geçen gün yeni kayýplar vermektedir. Zafere kilitlenen tutsaklarýn bu kararlýlýðýna ve fedakarlýðýna raðmen, dýþarýdan gereken desteði alamamalarý ve sonuca gidememeleri tabi ki Onlar'ýn deðil, tüm devrimci-komünist güçlerin sorunudur. Hapishane direniþinin yenilgisi de, zaferi de tüm devrimci-komünist ve emek güçlerine ait olacaktýr. Hele hele kendisine devrimci-komünist diyen hiç kimsenin, hiç bir gücün bu sorumluluktan kaçmasý mümkün deðildir. Öðleyse kilitlenen"Ölüm Orucu Direniþi"ni açmakta, sonuca taþýmakta tüm devrimci güçlerin sorumluluðundadýr. Bununsa, iki yolu vardýr. Ya "devrimci güç birliði" içerisinde dýþarýdaki desteði artýrarak, düþman üzerinde kayda deðer bir baský gücü oluþturmak; ya da bu kez teslim olmadýysak da, yenildiðimizi kabul ederek, direniþe son vererek geri çekilmek! Devrimci sýnýf savaþýmýnda "saldýrý" kadar, "geri çekilme" kararý da devrimci bir taktiktir. Sorumluluk tüm devrimci güçlerin olsa da, "geri çekilme kararýný verme hakký, direniþi baþlatan öznelere aittir. Bu devrimci direniþ ne ilktir, ne de son olacaktýr! Sýnýf mücadelesi sürüyor/sürecek! Direniþler, isyanlar, kayýplar da sürecek! Ta ki, komünizme kadar. Önemli olan devrimci öznelerin önderlik iradesini elinde bulundurmasýdýr. 26 Eylül 1999 Ulucanlar Hapishanesi'nde, Onlar'ýn katledilmesinin ikinci yýldönümünde sýnýf kavgasý yine hapishane ve dýþarýdaki katliamlarla devam ediyor. Burjuva barbarlýk düzeni, silahlý bir iþçi-emekçi ayaklanmasýyla alt edilmediði sürece de bu katliamlar sürecek! Ýktidar bilinciyle, direniþçi devrimci tutsaklarla dayanýþma içinde olmak, Onlar'a sahip çýkmak, kaybettiðimiz devrimci tutsaklarý sýnýf mücadelemizde yaþatmak için kavgayý körüklemekten baþka seçeneðimiz yok! Daha ileri mevzilerde savaþarak, devrim ve sosyalizm yolunda düþenlerin bizlere býraktýðý mücadele bayraðýný yükseltelim!
Devrimciler Ölür Devrimler Sürer! Katil Devlet Yýkacaðýz Elbet! Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur! Ýçerde Dýþarda Hücreleri Parçala!
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Ekim 2001 Sayý: 27 F:750 TL.
Kurtuluþ Devrimde ve Sosyalizmde!
EMPERYALÝST SAVAÞA KARÞI SINIF SAVAÞI! Amerika, 11 Eylül saldýrýlarýyla aldýðý ideolojik-politik-askeri yaralarýn acýsýyla, 7 Ekim'de yani saldýrýdan 25 gün sonra, Afganistan'a havadan ve denizden savaþ açtý. Uçaklardan atýlan bombalarla ve gemilerden fýrlatýlan füzelerle kendisine itaat etmeyen Taliban hayduduyla savaþa tutuþtu. Bu iki haydudun arasýnda çýkan paylaþým savaþýndan Afgan halký büyük zararlar görmekte, katledilmekte, can ve mal kaybýna uðrayarak, kurtuluþu Afganistan'dan kaçamakta bulmaktadýr. "Terörizmle savaþmak", "terörist Usame Bin Laden'i yakalamak" adý altýnda, emperyalist ABD, yýllardýr savaþ koþullarýnda yaþamak zorunda kalan ve sefalet içinde kývranan Afganistan halkýna bomba ve füze saldýrýlarýyla daha çok sefalet ve ölüm kusmaktadýr. ABD, barbar ve saldýrgan tavrýyla dünya halklarýna yeni zulümleri dayatmakta, günahlarýna yenilerini eklemektedir. Bu tavrýný sürdürdüðü (Sürdürmemesi mümkün deðildir. Bu, Onun emperyalist doðasýna aykýrýdýr.) müddetçe, yeni saldýrýlara da hazýr olacak demektir. Gelecekte, ABD, 11 Eylül saldýrýlarýný mumla arayacaktýr. Barbar, saldýrgan ve hukuk tanýmaz tavrýyla daha yýkýcý ve yakýcý saldýrýlarý davet ediyor çünkü. Afganistan'da 5 yýldýr Taliban'a karþý savaþan, kendilerine "Kuzey Ýttifaký"diyen burjuva muhalif güçlerle iþbirliði yapan ABD, tarihsel, sýnýfsal ve siyasal konumuna uygun bir saldýrganlýk ve utanmazlýkla Afganistan'a, bir taraftan bomba yaðdýrýrken bir taraftan da yiyecek-ilaç atýyor. Böylece halklarýn tepkisini azaltabileceðini sanýyor. Afgan halkýyla alay edercesine bomba ve yiyeceði birlikte atan, halklarýn gözünü boyamak isteyen ABD, attýðý bombalarýnýn akýllý olduðu, Taliban, Laden ve El Kaide mensuplarýndan baþkasýný vurmadýðý, sivil halka zarar vermediði masallarýný anlatýyor. Dünya halklarýnýn bu masallara karný tok. Bosna ve Irak saldýrýlarýnda bu akýllý bombalarýn hastahaneleri, köyleri, þehirleri ve hatta Çin'in elçilik binasýný nasýl yerle bir ettiðini, binlerce sivili nasýl diri diri mezara gömdüðünü çok iyi biliyor. El Cezire televizyon kanalýnýn
dünyaya yansýttýðý görüntülerde ve basýnda daha þimdiden yer alan haberler bile, ABD'nin iki yüzlü yetkililerini yalanlamaktadýr. Onlarca sivilin katledildiði, "yanlýþlýkla" bir köyün, bir hastahanenin vurulduðu basýna yansýyan haberler arasýnda. ABD, hava ve denizden bomba ve füze yaðmuruna tuttuðu Afgan halkýna ve Müslümanlara düþman olmadýðý yalanýný söylüyor. 1956'da Süveyþ Kanalý'nda Mýsýr'a, 1991'de Irak'a, 1982'de Lübnan'a, 1985'de Libya'ya bomba ve füze ile saldýrýrken de, ayný yalanlarý söylemiþti. Bu olanlardan sonra Müslüman halklar ABD'ye inanýr mý? Elbette ki hayýr! Arap Dünyasý'ndaki, ABD'nin kuklasý rejimlere karþý yükselen halk muhalefeti ve isyanlarý bunun iþaretlerini veriyor. Kimsenin kuþkusu olmasýn, emperyalist dünya düzeninin düþmanlarý her geçen gün çoðalýyor. Ýktisadi çýkarlarýný her türlü insani deðerin üzerinde gören emperyalist ABD, Kuzey Ýttifaký denen iþbirlikçileriyle el ele yakýp yýktýðý Afganistan'ýn yeniden inþa edilmesi için, "savaþ sonrasýnda Afganistan'a 300 milyon dolar yardým" edeceði vaadinde bulundu. Bu "yardýmlarýn" ne menem þey olduðunu, ABD pençesinde kývranan halklar, artýk çok iyi biliyor. "Önce yýk, sonra yap! Borçlandýr, göbeðinden baðýmlý hale getir ve ayakta kaldýðý sürece kendine uþaklýk yaptýr!" Emperyalist ABD'nin bu politik manevralarýný bilmeyen kaldýysa, öðrenmesinin tam sýrasýdýr! Emperyalizm-Kapitalizm Savaþsýz Yaþayamaz! 11 Eylül saldýrýlarýnýn ardýndan ABD Baþkaný Bush önce, "bilinmeyen bir düþmana savaþ ilan etti!" Ardýndan aranan düþman bulundu: Terörist Usame Bin Laden! Amerika'nýn, Rusya'ya karþý savaþtýrýlmak üzere eðitip, silahlandýrdýðý Laden baþ düþman ilan edildi. Düþman bulunmuþtu. Ama, emperyalist dünyanýn hakimi bir ülkenin yeri yurdu belli olmayan, bir tek teröriste "savaþ" ilan etmesi, dünya açýsýndan pek yakýþýk almaz, inandýrýcý olmaz, ciddiyetle de baðdaþmazdý. Bu durum, emperyalist haydutlarýn baþý olan ABD'nin, þanýna da yakýþmazdý doðrusu! Daha önemlisi,
2
Ekim 2001
iflas etmiþ istihbaratýyla, özel eðitilmiþ askeri bir timle Bin Laden'in peþine düþmesi, Onu yakalayýp cezalandýrmasý da, ABD için pek karlý bir iþ olmazdý. Yoksa, TC ile iþbirliði içinde Abdullah Öcalan'ýn baþýna ördüðü çorabý, terörist Laden'in baþýna da pekala örebilirdi. Ýþte bu hesaplar içinde, ölümcül yaralarýný sarmaya ve tedavi etmeye çalýþan ABD, 11 Eylül saldýrýsýný sermayeye-kara çevirmenin yollarýný aramaya baþladý. Laden'le birlikte örgütü El Kaide'yi de suçlu ilan etti. Arkasýndan, Baþkan Bush, "saldýrýyý yapanlarla onlarý koruyanlarýnda savaþýn hedefi kapsamýnda olduðunu" duyurdu. Böylece neredeyse tüm dünyayý savaþ alaný ilan etti. 13 Eylül günü ABD Dýþiþleri Bakaný Colin Powell, Bin Laden'in Afganistan'da olduðunu açýkladý. Böylece, adým adým Afganistan'a ve paylaþýlmaya müsait ülkelere savaþ açmanýn, askeri olarak saldýrmanýn politik-psikolojik zemini döþendi. ABD, Bin Laden ve El Kaide örgütüne yardým ve yataklýk ettiði, destek verdiði, ülkesinde barýndýrdýðý iddiasýyla, daha önce eðitip, silahlandýrýp, Rusya'ya ve içteki muhaliflerine karþý savaþtýrdýðý ve iktidar yaptýðý Taliban yönetimini tehdit etmeye baþladý. Taliban'dan "Laden'i hemen kendisine teslim etmesini istedi." Bu da yetmedi. ABD baþkaný Bush, tüm dünyayý baþlatacaðý emperyalist saldýrganlýkta kendi yanýnda yer almaya çaðýrdý. Bunu, küstah ve tehditkar bir tavýrla, "Ya bizdensiniz, ya da deðilsiniz!" ikilemini dayatarak yaptý. Taliban, saldýrýlarý Laden'in yaptýðýna dair ABD'den kanýt göstermesini istedi. ABD'nin ve sadýk uþaklarýnýn dýþýnda kimsenin ciddiye almadýðý, inandýrýcý bulmadýðý senaryolar ve kanýtlar topladý ve ikna turlarýna baþladý. NATO ve BM, Amerika'nýn savaþ onay kurumlarý gibi iþledi. NATO, ünlü 5.maddesini ilk kez iþleterek, "ABD'ye yapýlan saldýrýlarý tüm NATO üyelerine yapýlmýþ" saydý. Bush, NATO üyesi ülkeleri ABD yanýnda "Haçlý Seferine" hazýr olmaya çaðýrdý. Daha sonra Arap Dünyasý'nýn hýþmýndan korkmuþ ve "Haçlý Seferleri"n de, bu seferleri baþlatanlarýn yenilmiþ olduðunu hatýrlamýþ olacak ki, bu çaðrýsýndan çabucak vazgeçti. Baþkan Bush, Emperyalist savaþýna ad bulma konusunda da ayný herzeyi yedi. Önce, "Sonsuz Adalet" adýný telaffuz etti. Birileri devreye girip, "Müslüman mahallesinde salyangoz satanýn" baþýna gelecekleri anlatmasýndan sonra, bu kararýndan da vazgeçen Bush, "Sonsuz Özgürlük Harekatý" adýnda karar kýldý. Ama herkes biliyor ki, Afganistan'a yapýlan "Sýnýrsýz Þiddet Harekatý"dýr. Terörist ABD'nin baþlattýðý bir savaþtýr. Ýlham kaynaðý ise TC'dir. TC'de, Kürt Ulusal Kurtuluþ savaþçýsý PKK ile baþ edemeyince, silahlarýný Suriye'ye çevirmiþti. ABD'de kendi yetiþtirmesi ve beslemesi burjuva terörist Laden'le baþ edemeyince silahlarýný Afganistan'a çevirdi. Bu geliþmelerden sonra, baþta Ýngiltere olmak üzere, bir çok emperyalist-kapitalist devlet, ABD'nin safýnda "savaþ" naralarý atmaya baþladý.
Türkiye'de ayný safa ve koroya tereddütsüz katýldý. Burjuva saflardan ve muhalif kesimlerden yükselen çatlak sesler, "ABD'nin bulunmaz dostluðu", "PKK ile savaþta TC'nin yanýnda yer almasý", "Öcalan'ýn yakalanmasýndaki hizmetleri", "bundan dolayý hatýrlanmasý gereken minnet borcu" ve nihayetinde "NATO üyesi olmanýn gerekleri" gibi argümanlarla tez elden susturuldu. Ortalýðý kaplayan bu toz-duman içerisinde asýl görülmesi ve öne çýkarýlmasý gereken emperyalizm ve kapitalizm denen sistemlerin savaþsýz yaþayamayacaðýdýr. Kapitalizm ve emperyalizm paylaþým savaþý demektir. Birer savaþ makinesi gibi örgütlenmiþ, yýllarca silahlanmýþ, düzenli ordular kurmuþ, beslemiþ, hazýrlýk yapmýþ kapitalist-emperyalist devletlerin, savaþmak üzere harekete geçmesi için, illa bir gerekçeye ihtiyaçlarý olmadýðý gibi, istediklerinde bu gerekçeyi bulmakta da hiç bir zaman zorlanmamýþlardýr. Bugün olan da budur. Benzer bir konuda, ABD uþaðý, katil Ecevit'in tavrý öðretici ve ibret vericidir. Katil Ecevit, gazetecilerin "ABD'nin kanýtlarýný inandýrýcý buldunuz mu? sorusunu: "ABD'nin inandýrýcý bulmasý benim için de inandýrýcýdýr."diye yanýtlamýþtýr. Kýblesi ABD olandan da bu beklenirdi zaten! Afganistan da Süren Emperyalist Savaþ Niye Çýktý? Sebep Burjuva Terörist Laden mi? 11 Eylül saldýrýsý, iktisadi kriz içindeki ABD'nin, saldýrýya geçmesi, saða-sola bomba ve füze yaðdýrmasý için bir bahanedir. Üstelik bu, ilk kez yaptýðý bir þey de deðildir. Yakýn tarihteki Kosova, Irak vb. örnekler hatýrlansýn. ABD, "Irak diktatörü Saddam'ý devirmek", "cezalandýrmak" adý altýnda Irak halkýna bomba ve füze yaðdýrmýþ, binlerce sivili katletmiþti. Dünya halklarýna ve küçük burjuva haydutlara bu yolla gözdaðý vermiþti. "Devireceðim", "cezalandýracaðým" dediði burjuva diktatör Saddam ise hala iktidarda! 11 Eylül saldýrýsý bir vesile olsa bile, ABD'nin Afganistan'a saldýrmasýnýn asýl nedeni deðildir. Asýl neden; ABD'nin sarsýlan emperyalist önderlik otoritesinin yeniden inþasý, savaþ sanayinin canlandýrýlmasý yoluyla içteki ekonomik krizin çözümüdür. Baþkan Bush, savaþ vesileyle içte baskýcý bir rejimi kurumsallaþtýrmayý, hak ve özgürlükleri gasp etmeyi; dýþta ise, Orta Asya petrollerinin, doðal gazlarýnýn denetimi ile pazarlamasýný, dolayýsýyla yaðmalanmasýný güvence altýna almak istemektedir. Ýstikrarsýz Ortadoðu ve düþman kardeþleri oynayan Irak-Ýran gibi devletler, ABD'nin ve müttefiklerinin Orta Asya'daki uzun vadeli çýkarlarýný tehdit etmektedirler. ABD, 11 Eylül saldýrýsýný bahane ederek, istikrarsýz ve iç savaþtaki Afganistan'a ve kendisine artýk itaat etmeyen Taliban yönetimine çeki düzen vermek için bu savaþý baþlatmýþtýr. Unutulmasýn, "savaþ politikanýn baþka araçlarla devamýdýr." ABD ve silahþörü Ýngiltere, bu savaþla Afganistan'da artýk ihtiyaç olmaktan, ihtiyaca
Leninist Iþýk
19
Ölümünün 30. Yýldönümünde Komünist Hikmet Kývýlcýmlý Devrimci Komünistlerin Kavgasýnda Yaþýyor! 1902 yýlýnda Makedonya'nýn Priþtine kasabasýnda doðan Komünist Hikmet Kývýlcýmlý 11 Ekim 1971'de Yugoslavya'nýn baþkenti Belgrad'da kansere yenik düþerek, bedenen aramýzdan ayrýldý. Sosyalizm ve örgütlü mücadeleyle Kurtuluþ ve Aydýnlýk dergileri aracýlýðýyla tanýþan Hikmet Kývýlcýmlý, TKP'nin kuruluþundan itibaren sýnýf mücadelesinin kavga neferleri ve önderleri arasýnda yer alýr. 50 yýllýk yaþamýnýn çocukluk dönemi dýþýndaki kýsmýný ender rastlanýr bir kararlýlýk, enerji ve üretkenlikle Kemalist burjuva diktatörlüðüne ve dönek, kararsýz yol arkadaþlarýna karþý her cephede mücadele ederek sürdürür. Kendinden sonraki komünistlere, ender komünist kadrolarýn baþarabildiði bir deneyim ve ideolojik-teorik-politik birikim býrakarak hayata veda eder. Bu özverili, kararlý ve üretken devrimcinin komünist mücadele yaþamýný örnek alacak, bize miras býraktýðý deneyimlerinden ve eserlerinden Bolþevik bir perspektifle öðreneceðiz. Bunu yaparken Marks ve Lenin'in diyalektik yöntemini kullanacaðýz. Bu yöntem politk kiþilere ve önderlere nasýl uygulanmýþtýr? Rusya'da Marksizm'in yayýlmasýna öncülük eden, bu yönde büyük bir baþarý saðlayan, Plehanov ve 1883 yýlýnda Cenevre'de kurduðu ilk Marksist örgüt olan "Emeðin Kurtuluþu" grubudur. Plehanov ve grubu, Marks ve Engels'in yapýtlarýný rusçaya çevirirler, bastýrýrlar ve Rusya'ya gizlice sokarlar, gizlice daðýtýrlar. Daha önceleri Plehanov'un kendisi de bir Narondik'tir. Devrimci çalýþmalarýndan dolayý ülke dýþýna kaçmak zorunda kalan Plehanov Marksizm'i derinlemesine incelemiþ, Narodizm'le iliþkisini keserek Marksizm'in Rusya'daki seçkin temsilcisi ve propagandacýsý olmuþtur. Marksist ideolojik-teorik bir zeminde dönemin en popüler akýmý ve politik gücü olan Narondizm'e karþý mücadele yürütmüþ, kendilerine sosyalist diyen Narodniklerin görüþlerinin bilimsel sosyalizmle baðdaþmadýðýný göstermiþtir. Ayný Plehanov RSDÝP'in Ýkinci Kongresinden bir süre sonra Menþeviklere katýlarak Menþevik olur. Lenin bu tarihten sonra Plehanov'dan söz ederken "henüz bir Marksist ve devrimci olduðu yýllarýnda..." vb kavramlar kullanarak, Plehanov'un politik yaþamýný iki farklý evreye ayýrýr. II. Enternasyonal'in liderlerinden olan Kautsky'i ve benzer kiþileri de bu yöntemle ele almaktadýr. Bunlarýn kaderlerinin de "Pehanov'un kaderinden daha özenilir bir kader olmadýðýný" ilan etmektedir. (Sol Komünizm, S. 104) Tüm ömrünü komünist mücadeleye adamýþ, yaþamýnýn 22 yýlýný TC zindanlarýnda geçirmiþ, onlarca kez gözaltýna alýnmýþ, iþkencelere maruz kalmýþ, ama davasýna, partisine ve yoldaþlarýna hiçbir zaman ihanet etmemiþ olan Komünist Hikmet Kývýlcýmlý'yý ölümünün 30. yýldönümünde saygýyla sevgiyle anarken, yukarýda aktardýðýmýz, politik kiþilere Leninist yaklaþýmý göz önünde tutuyoruz. Hikmet Kývýlcýmlý'nýn politik yaþamýnda birbirinden farklý iki dönemin söz konusu olduðunu düþünüyoruz. Marksit-Leninist olduðu 1920-1937 yýllar ile merkezci-legalist tasfiyeci olduðu 1937-1971 yýllarýný kapsayan dönemler, birbirine karýþtýrýlmadan ele alýnmasý gereken dönem-
lerdir. 1929'dan sonra kaleme aldýðý, iki ciltlik "YOL" da; 9 yýllýk partili mücadele deneyimini ve TKP'nin ideolojik-siyasi çizgisini ve faaliyetini Marksist-Leninist eleþtirel bir yaklaþýmla sistematik bir eleþtiriye tabi tutan, doðru ideolojik-teorik-politik sonuçlar çýkararak ortaya bir platform koyan ve bunu TKP'ye sunan komünist Hikmet Kývýlcýmlý, daha sonraki yýllarda bu platformu "unutmayý" ve ondan uzaklaþmayý tercih etmiþtir. Ýkinci dönemi dediðimiz yýllarda ideolojikteorik-politik ve örgütsel yaklaþýmlarýyla Merkezcilegalist-tasfiyeci bir zemine savrulmuþtur. Buna raðmen, devrimci Marksist-Leninist bir çizginin yýlmaz savunucusu ve savaþçýsý olduðu birinci dönemi dediðimiz yýllarda, Türkiye-Kürdistan iþçi sýnýfýna ve Türkiye komünist hareketine Marksist-Leninist bir miras býrakmayý baþarabilen ender komünist önderlerdendir. Emin Karaca "Eski Tüfekler'in Sonbaharý" adlý kitabýnda TKP üyesi olan Vedat Türkali'ye " MaxçýLeninci kurama iliþkin yayýnlarla tanýþýklýðýnýz nasýl oldu?" sorusunu sorar. Aldýðý cevabý okuduðumuz zaman Hikmet Kývýlcýmlý'nýn Türkiye komünist hareketine katkýsýný daha iyi anlayabiliriz. "Öðretiyi ilk ciddi öðrenimimiz, Marksizm Bibliyoteði'nden çýkmaya baþlayan gerçekten deðerli kitaplardýr. TKP'nin, yeni dönemdeki atýlýmýyla baþlatýlmýþ yayýnlardýr bunlar. Verilen görev, Hasan Ali Ediz'le, ezzacý Vasýf'ýn ucundan tutmalarýyla asýl doktor Doktor Hikmet Kývýlcýmlý'ca yürütülmüþtür. Bir de gene Doktor Hikmet'le Fatma Yalçý'nýn Emekçi Kütüphanesi vardýr, ayný yolda yayýn yapan. ...Doktor Hikmet Kývýlcýmlý'ca fasiküller biçiminde yayýnýna baþlanan KAPÝTAL çevirisi, tutuklamalar üzerine yarým kalýr. ...O günler bizim komünistliðimiz, bilimsel yayýnlardan çok kazanýlmýþ bilgiden, bilinçten çok, baþta Nazým olmak üzere edebiyat alanýndaki yapýtlarýn verdiði heyecana dayanýr. Özellikle de Nazým'ýn þiirlerine..." Komünist Hikmet Kývýlcýmlý’nýn ideallerine baðlýlýðýmýzýn, bize býraktýðý Bolþevik "Yol"dan yürümemizin kývancýný ve sevincini yaþýyoruz. Kavgada O'nun kadar kararlý, dirençli, mücadelenin ideolojik-teorik sorunlarýnda O'nun kadar üretken olmak için savaþýyoruz. Bolþevizmin Türkiye'deki örgütselsiyasal temsilcisi TKP'nin ve 1. Programýnýn takipçisi olmaya, o geleneðe baðlanmaya ve aþmaya çalýþýyoruz. Bolþevik geleneði ve onun siyasal-örgütsel sorumluluðunu üstlenecek ve layýkýyla yerine getirecek Leninist devrimci partiyi inþa ederek Türkiye'de devrimci önderlik boþluðuna son vermenin kavgasýný veriyoruz. Tüm komünistler gibi Hikmet Kývýlcýmlý'yý da bu anlayýþla anmanýn, sahip çýkmanýn, komünist mücadelemizde yaþatmanýn biricik yolunun bu olduðunu düþünüyoruz. Tarihsel-siyasal devrimcikomünist önderlere tapýnmanýn da, reddiyeci bir yaklaþýmýn da devrimci bir yöntem olmadýðý inancýndayýz. Bizden önce düþen komünistlerin birikimleri ve deneyimleri partileþme ve devrim mücadelemizde yolumuza ýþýk tutuyor. Bu yoldan ilerleyerek devrimci partiye, devrime ve komünizme ulaþacaðýz!
18
Ekim 2001
V. Türkali Samsun'da ekonomik açýdan zor bir çocukluk geçirmiþ ve kendi deðiþiyle komünist Mehmet sýkýntýlý yýllarýnýn, birikimlerinin üzerine kývýlcým çakmýþ, perdeyi aralamýþtýr. Lise 2'de þiir yazmaya baþlamasý, Lise 3. sýnýfta "uzun yol arkadaþým" dediði ermeni asýllý Merih'le tanýþmasý V. Türkali'ye göre hayatýndaki en önemli olaylardandýr. Liseyi bitirdikten sonra Samsun'dan ayrýlýp o zamanlar çok istediði (daha sonra piþman olmuþtur) Ý. Üniversitesi Türkoloji bölümünde okumak üzere Ýstanbul'a gitmiþtir. Ýstanbul'a gitmeden önce alevi-Bektaþi olan Sefer Aytekin isimli bir köy öðretmeni aracýlýðýyla TKP ile iliþkisini Samsun'da kurmuþtur. Türkoloji'yi okuyabilmek için '37'de önce asker öðrenci, daha sonra asker öðretmen olmuþ ve bu serüveni '51'de yüzbaþý olarak tutuklanýncaya kadar devam etmiþtir. Üniversite 1. Sýnýfta Samsun'daki iliþkinin umuduyla Ýstanbul'da TKP aramýþ ne o kimseyle, ne de kimse onunla bað kuramamýþ. Yaz tatilinde Samsun'a gittiðinde S. Aytekin TKP'li Mustafa ile tanýþtýrýr ve kafasý daha da bulanýr. Türkali bu durumu ve tepkisini; "Desantralizasyon" sözcüðünü kullanmadan, TKP'nin yeni tuttuðu yolu uzun uzun anlattý bize Mustafa. Lenin'in "Devlet ve Ýhtilal'inde", "iþçi sýnýfý ihtilali ve Kautski Melunun'da" ver yansýn ettiði Ýkinci Enternasyonal'in Sosyal Demokrat "eyyam reisleri'ni (oportünist), iþçilerin burjuvaziye karþý yürüttüðü tarihsel sýnýf savaþýna hayinlik edip iþçi sýnýfýný satan dönekleri bir türlü atamýyorum kafamdan ya, kararý alan Komüntern'miþ diyordu Mustafa; söyleyecek söz mü kaldý?" diye dile getiriyor. V. Türkali ve 6 arkadaþý, hem TKP'nin bir þey yapmamasý, hem de TKP ile bað kuramamalarý nedeniyle bir örgüt kurmuþlar ve Boz Mehmet'le bað kurana ve TKP'ye katýlana kadar da örgütlü yaþamýþlar. TKP'ye katýldýktan sonra V. Türkali'nin söyledikleri düþündürücüdür: "Bir gün Basri'nin kýzgýnlýkla dediði gibi, 'ödentini ver, imanýný kavi tut'la bir yere varýlamayacaðý belliydi. Tuttuðumuz dal yine elimizde kalmýþtý." "1936'da baþlayan legalist rüzgar, 1946'da Dr. Þefik Hüsnü tarafýndan kurulan "Türkiye Emekçi Ýþçi Köylü Partisi'nden" sonra daha kuvvetli esmeye baþlamýþtýr. O dönem için "zýmmi bir anlaþma var aramýzda; biz gizli çalýþmýyoruz, onlarda bize dokunmuyorlar" diyen Þ. Hüsnü'nün yasal koþullara aþýrý güveninden doðan gevþekliðinin faturasý TKP için oldukça aðýr olmuþ-
tur." Bu deðerlendirme salt geçmiþe ýþýk tutma deðildir. Bugünde ayný "legalist rüzgar" esmektedir. Bugünde Þefik Hüsnü'nün taklitleri ülkede hayal tacirliði yapmayý, devrimci bir savaþým yürütmeye tercih etmektedirler. Ýþçi ve emekçileri oyalamakta, düzen içi çözümlere mahkum etmekte bir mahsur görmemektedirler. Geçmiþten öðrenmesini bilmeyenler ayný hata ve zaaflarý bugünde yaþamaktadýrlar. Komünist isimli kitabýnda '51 tutuklamasýna kadar ki hayatýnýn bir kesitini yansýtan V. Türkali, SSCB'nin yýkýlýþýyla ve aþamalý devrim teorisiyle ilgili saptamalarýyla kitaba noktayý koymuþtur. SSCB'de yýkýlanýn komünizm olmadýðýný açýkça belirterek ve "global dünya" saçmalýklarýna tavýr alarak "eskimemekte", devrimci kalmakta ýsrar eden; 80'lik, ama yemyeþil bir çýnar gibi ayakta kalmayý baþaran, darýsý mücadele içindeki herkesin baþýna dedirten bir komünist Vedat Türkali. Kitapta öne çýkarýlan en önemli noktalardan biri "demokratik santralizm" vurgusudur. O dönem için derki Türkali: "Stalinizm" denilen olgu salt Stalin'in kiþiliði olgusu deðildir; yerine göre "Stalin"leri, ve "Stalincik"leri o kötü model yaratmýþtýr. Hem toplum içinde hem de devrimci parti aygýtýnýn iþleyiþinde zorunlu olan þey, emekçi halk yýðýnlarýna kopmaz biçimde kök salmýþ demokratik denetime dayalý iþleyiþe kavuþmaktýr. Günün çözüm bekleyen sorunu budur. Leninist parti tipinde "demokratik santralizm"in iþleyiþ biçimi üzerine enine boyuna düþünülmek gerekir. Partinin, liberal laçkalýða düþmeden, gerçekten demokratik özelliðini yitirmemesi için ille de yoldaþlarýna sevecen bakan bir Lenin'in varlýðý temel koþulsa, Lenin kolay çýkmaz tarihte! En aðýr düþünce yanýlgýsýna düþen arkadaþlarýna, çok zorunlu durumlarda bile en hafifinden ceza uygulatan Lenin döneminde, savaþ açýlmýþ sýnýflara hiçbir ödün verilmemiþ, hiçbir gerçek devrimcinin de burnu kanamamýþtýr. Ancak yukarýda deðindiðimiz gibi,Lenin'siz de baþka çözüm yollarý olmalýdýr bu sorunun." "KOMÜNÝST" okunup geçilecek bir kitap deðil. Geçmiþimizle yüzleþmemizi dayatan bir ayna ayný zamanda. Geleceði kazanmak için, bu aynaya her gün yeniden bakmalý, reddi miras veya tapýnma saçmalýðýna düþmeden, hangi geleneðin mirasçýsý olduðumuza cesaretle, bilinçle karar vermeliyiz. Geleceði kazanmamýzýn baþka ve daha devrimci bir yolu yok!
Leninist Iþýk yanýt vermekten uzaklaþan Taliban rejimini devirerek, iç savaþa son vererek, kukla bir burjuva yönetimi iþ baþýna getirmek istiyorlar. Þayet bu amaçlarýna ulaþabilirlerse; Orta Asya petrolünü ve doðal gazýný, kýsa yoldan, daha az masrafla ve daha korunaklý boru hatlarýyla Afganistan-Pakistan üzerinden denize ulaþtýrmalarý, bu yolla büyük vurgunlar vurmalarý ve Rusya ile Çin karþýsýnda stratejik, ekonomik, askeri bakýmdan üstünlüklerini korumalarý ve güvenceye almalarý mümkün olacaktýr. ABD, Ýngiltere ve Türkiye'nin Arap dünyasýndan sadece, Pakistan'ýn darbeci lideri General Pervez Müþerref ile özel ve yakýn bir iliþki içine girmeleri de, bu planýn ve hedefin bir sonucudur. Faþist General Müþerref kendisini fýrsat bu fýrsat diyerek karþýlýklý çýkarlar adýna ABD'ye pazarlamýþtýr. Dünyaya demokrasi dersi veren, insan haklarýndan ve demokratikleþmekten dem vuran, emper-yalist haydutlar topluluðu çýkarlarý söz konusu olduðunda, darbeci bir generalle bu derece sýký-fýký olmakta demokrasi adýna bir sakýnca görmemektedirler. Sosyal yaþam burjuva ikiyüzlülüðünü iþte böyle deþifre ediyor ve maskaraya çeviriyor. Bu haydutlar topluluðu mu, özgürlüðün ve uygarlýðýn güvencesi olacaklar? Ýþte tam burada, özgürlük, barýþ ve uygarlýk adýna deðil, soygun ve barbarlýk adýna Afganistan'a saldýrýldýðýný, daha somut ve maddi verilerle anlamak için, Hintli gazeteci Sitaram Yechury'un yazdýklarýný okumaya ihtiyaç var: "ABD'nin Ortadoðu petrol ve doðalgaz kaynaklarý üzerinde ekonomik denetim kurma stratejisinin merkezinde, Afganistan bulunuyor. ABD, ham petrolün yüzde 51'ini, yani günde 19,5 milyon varil petrolü ithal etmekte. Enerji Enformasyon Ýdaresi'nin tahminlerine göre, 2020 yýlýnda bu oran yüzde 64'e, yani günde 25,8 milyon varile çýkacak. Hazar Bölgesi petrol rezervlerinin, Batý Sibirya ve Basra Körfezi'nin ardýndan, dünyanýn üçüncü büyük rezervi olduðu söyleniyor. Önümüzdeki 15-20 yýl içerisinde bu bölge, Körfez petrolünü geride býrakabilecek. ...Bugünkü tahminlere göre Hazar Havzasý, devasa gaz kaynaklarýnýn yaný sýra, 200 milyar varil petrol içeriyor. Bu miktarýn bugünkü deðeri, 4 trilyon dolar. ABD'nin enerji ihtiyacýný, en az otuz yýl karþýlamaya yeterli. ...Petrol þirketleri, Japonya ve Batý'yý beslemek için Kafkaslar ve Orta Asya'dan petrol boru hatlarý inþa ederken, bu stratejik kaygýlar askeri sonuçlar da doðuruyor." Bu maddi verilerin ve politik sonuçlarýn arkasýndan yazar, þunlarý da ekliyor: "Afganistan üzerinden geçen Orta Asya boru hattýný inþa etmek için kurulan konsorsiyumun liderliðini yapan Unocal'ýn baþkan yardýmcýsý Bob Todor'a göre, Afganistan rotasýnýn avantajlarýndan biri, Arap Denizi'nde son bulacak olmasý. Burasý, kilit Asya pazarlarýna Basra Körfezi veya Kuzey Çin'den daha yakýn. Boru hattý ABD petrol devleri için kritik önemde, çünkü petrollerini, geniþleyen ve gelecek vaat eden Asya pazarlarýnda sat-
3
malarýný saðlayacak. Buradaki karlarýn, Avrupa piyasasýna kýyasla çok daha yüksek olduðu ön görülüyor. Ama bu parlak rotanýn inþasý için önce, Afganistan''a uluslararasý kabul görmüþ bir hükümetin kurulmasý gerek." ( Aktaran, 16 Ekim 2001 Tarihli, Evrensel Gazetesi) Hintli gazetecinin görüþlerini paylaþmamak elde deðil. Bu gazetecinin yazdýklarýný okuyanlar, TC'nin sesi titrek Baþbakaný Ecevit'in, ayakta durmakta zorlanarak çýktýðý televizyon kameralarý karþýsýnda verdiði demeçleri dinleyenler, "Afganistan'daki Taliban yönetiminin mutlaka deðiþtirilmesi gerektiði" yönündeki ýsrarýný daha iyi anlayacaklardýr. Burjuva ikiyüzlülüðüne, yalana, talana ve çýkara dayalý siyaset tarzýnda yýllarca, "baþka ülkelerin içiþlerine karýþmama" safsatasý modaydý. Ayný burjuva dünyasýnda ve siyasetinde þimdi, " Afganistan yönetiminin mutlaka ve savaþ zoruyla deðiþtirilmesi moda" oldu. Emperyalist dünyanýn katý iktisadi gerçekleri, rekabet ve kar hýrsý her türlü ilkeyi, ahlaký ayaklar altýna almaya yetiyor da, artýyor bile... ABD etrafýnda birleþenlerin birliði kalýcý ve inandýrýcý deðildir. Günü birlik çýkarlara ve sürekli rekabete, sürekli yeniden paylaþýma dayanan emperyalist birlikler geçicidir. Taliban'a ve Laden'e karþý gerçekleþtiði söylenen; "emperyalist-kapitalist birlik-beraberlik" ezilen-sömürülen sýnýflara ve uluslara karþý suç ortalýðýna dayanmaktadýr. ABD'nin þimdi Afganistan'da yaptýðýný, Rusya Çeçenistan'da, Ýsrail Filistin'de, Türkiye Kürdistan'da, Ýngiltere Ýrlanda'da yapmaktadýr. Bunlarýn ve diðer burjuva haydutlarýnýn birliði, leþ kargalarýnýn birliðine benzer. Pay baþýnda dövüþme birliði. Onun için bu birliðin daðýlmasý, taraflarýn birbirine girmesi, birbirini yemesi kaçýnýlmazdýr. Afganistan'da bundan böyle "Ava giden avlanýr!" yasasý iþlemeye baþlayacaktýr. Emperyalist Savaþ ve Türkiye Burjuva Diktatörlüðü Ýktisadi krizler, yolsuzluklar ve vurgunlar burgacýnda kývranan Türkiye burjuva diktatörlüðü, ABD'nin savaþ tamtamlarýný duyar duymaz kendinden geçti. Yýllardýr, "bölücü teröre karþý savaþmak" teraneleriyle Kürtlere karþý yürüttüðü katliamlara meþruluk bulmanýn sevinciyle, en yetkili aðýzlardan; "Terör belasýndan çok çekmiþ ve ABD'den yardým görmüþ bir ülke olarak, ABD'ye terörle mücadelesinde her türlü yardýma hazýrýz!"beyanatlarý verilmeye baþlandý. Balkanlar, Ortadoðu ve Kafkaslar da süren, bölgesel emperyalist paylaþým savaþlarýna hevesle katýlarak, asker göndererek, ABD merkezli emperyalist güçlerin yanýnda yer alarak, altemperyalist bir konuma sýçramak, bölge devleti olmak isteyen TC burjuva diktatörlüðünün, pis emperyalist emelleri bu vesileyle yeniden þaha kalktý. ABD'nin pohpohlamasý ve ayný amaç peþinde koþan rakiplerinin olmasý TC'nin ne yapacaðýný þaþýrmasýna yetti. Önce, NATO'nun 5. maddeyi kendisi için iþletmemesine alýnganlýk gösterdi.
4
Ekim 2001
Sonra "nasýlmýþ" türünden hayýflandý. Derken, "Asker göndermeye karþýyýz", "ama üsleri kullandýrýrýz" türünden tartýþmalar baþlattý. Televizyon programlarýnda uzman emekli generaller, eski-yeni MÝT ajanlarý boy göstermeye baþladýlar. Türkiye'nin bu savaþa nasýl "bir koyup beþ alacaðý" üzerine üretilen taktik ve stratejilerle kafalar bir güzel ütülendi. Tam bu sýralar Rusya, Afganistan saldýrýsýnda ABD'ye destek olacaðýný açýkladý. Orta Asya Cumhuriyetleri'nin ABD'ye askeri kolaylýklar saðlamasý için devreye girdi. Bu geliþme TC'yi telaþlandýrmaya, Körfez Savaþý'nda olduðu gibi, bu savaþ sonrasýnda da zararlý çýkma, avucunu yalama korkusuyla harekete geçirmeye yetti. "Yýllardýr teröre karþý savaþmýþ olan TC ordusunun, Afganistan'daki teröre karþý savaþta da aktif görev almasý, ABD'nin TC ordusunun deneyimlerinden yararlanmasý gerektiði" türünden beyanatlar ortalýða yayýlmaya baþladý. TC burjuvazisinin bu, kendini pazarlama taktiðini ve mesajýný yerine ulaþtýrmak üzere Dýþiþleri Bakaný Ýsmail Cem, Amerika'ya gitti. ABD Baþkan yardýmcýsý Dick Cheney bu görüþme sonrasýnda; "Bu bilinen türden bir savaþ olmayacak, uzun ve gizli bir savaþ olacak. Biz buna yabancýyýz. Türkiye'nin deneyimine ihtiyacýmýz var."açýklamasýný yaptý. Daha sonraki günlerde ABD uþaðý hükümet, TBMM'den "Türkiye dýþýna asker gönderme ve Türkiye'ye yabancý asker kabul etme" yetkisi istedi. 10 Ekim günü meclis bu yetkiyi fazlasýyla burjuva hükümete verdi. Yer ve süre sýnýrý olmayan, gerektiðinde yetkilerini Genelkurmaya devretmesini de içeren, bir yetkiyi meclisten alan hükümet, savaþa fiili olarak katýlmak için ABD'nin, emir ve talimatlarýný beklemeye baþladý. TC'nin bunu, salt uþaklýðýndan dolayý deðil, "Orta Asya'daki çýkarlarýný korumak için" yaptýðý, bunu baþarýp baþaramayacaðýndan baðýmsýz olarak, yayýlmacý bir amaç güttüðü ortadadýr. ABD'nin Afganistan'a saldýrýsý dünyanýn bir çok yerinde ve ABD'de savaþ karþýtý kitle gösterilerine, Arap Devletlerinde ise ABD'yi protesto gösterilerine, Laden'i destekleme eylemlerine yol açýyor. Eylemler giderek yayýlýyor. ABD saldýrganlýðý halklar, iþçi ve emekçiler tarafýndan militan kitle eylemleriyle lanetleniyor. ABD uþaðý, Pakistan'ýn darbeci generali Müþerref, halkýn büyüyen öfkesi karþýsýnda, askeri zorla ayakta duruyor. Uzun süre ayakta duracaðýný söylemek ise çok zor. Dünyada bunlar olurken, savaþýn baþ mimarý ABD'de bile savaþ aleyhtarý gösteriler yapýlýrken, TC burjuva diktatörlüðü kraldan daha kralcý kesilerek bu tür gösterilere izin vermiyor. Ýzinsiz yapýlan dar katýlýmlý "savaþ karþýtý" gösterilere ise saldýrýyor. Ýþin ilginci, ayný süreçte bir taraftan da 12 Eylül Anayasasý'nda deðiþiklikler yaparak, liberallerin kulaðýna hoþ gelen hak ve özgürlükleri geniþlettiðini vaaz ediyor. Umarýz, görmeyen gözler görür ve duymayan kulaklar duyar, anlamayanlar anlar ki; Türkiye, yazýlý kanunlardan çok, fiili burjuva kanunlar tarafýndan yönetiliyor.
Raflarda tozlanan yasalarýn devrimciler, iþçi ve emekçiler için hiç bir kýymet-i harbiyesi yoktur. Anayasa deðiþikliðinin daha mürekkebi kurumamýþken Ýstanbul'da gözaltýna alýnan Yunus Güzel adlý bir devrimci iþkencede katledildi. Demek ki, Anayasa deðiþikliði de, gerici reform saldýrýlarýnýn bir devamýndan baþka þey deðildir. Gericilik dünya çapýndadýr. Alt edilmesi ise, devrimci sýnýf savaþýný yükseltmekle mümkündür. TC'nin burjuva hükümetinin, meclisten savaþa katýlma, asker kabul etme, asker gönderme yetkisi almasýný Afganistan'la sýnýrlý görmek yanýltýcý ve saflýk olur. Hükümet, emperyalist savaþýn Irak ve Suriye'ye de yayýlacaðýný düþünmektedir. Bu durumda, Irak'a saldýrmak, Musul ve Kerkük'ü Türkiye'ye katmak vb. emperyalist düþler kurmaktadýr. Türkiye dýþýna asker gönderme yetkisine, Irak topraklarýnda yeni bir Kuzey Kýbrýs yaratmak için ihtiyaç duymaktadýr. Ýþçi-emekçileri iþsizliðe, sefalete ve baskýya mahkum eden, akþam sabah parasýzlýktan, kaynak sýkýntýsýndan yakýnan TC, yayýlmacý-yaðmacý bir savaþ söz konusu olunca ne kaynak, ne de para sýkýntýsýndan bahsediyor. "Kazýn geleceði yerden tavuk esirgenmez" burjuva mantýðýyla pupa yelken emperyalist savaþa katýlma hazýrlýklarý yapýyor. Ýþçi-emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna göz diken, ikramiyelerini gasp etmeyi düþünen; dolarýn, TL karþýsýndaki inanýlmaz yükseliþini durdurmaktan aciz olan TC, Taliban rejimini dize getirmek için savaþa girmek istiyor! Barbarlýkta deðme burjuva haydut, TC'nin eline su dökemeyeceði için buna inansak mý? Bugün "emperyalist savaþý iç savaþa çevirmek, bu durumdan devrim için yararlanmak ve proletaryaya silahlarýný kendi burjuvazisine doðrultmasý çaðrýsýný yapmak tek devrimci politik seçenektir." Ama bunu yapacak nitelikte, yetenek ve kapasitede, Bolþevik bir devrimci parti henüz yoktur. Bunun için devrimci bir sýnýf partisine olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadýr. Türkiyeli ve Kürdistanlý devrimci komünistler, emperyalist savaþ karþýsýnda pasifist, edilgen ve burjuva muhalif bir konuma düþmek, burjuva pasifizmini aþmayan "savaþa hayýr"la yetinmek istemiyorlarsa, devrimci partinin inþa görevlerine yoðunlaþmalý ve önderlik boþluðunu bir an önce doldurmalýdýrlar. Hareketimiz de tüm dikkatini ve enerjisini ayný göreve yoðunlaþtýrmalýdýr. Kurtuluþ devrimde ve sosyalizmdedir. Bu hedefe ulaþmak için, devrimci parti acil ihtiyaçtýr! ABD ve Taliban Arasýndaki Bu Emperyalist Savaþ Karþýsýnda Ne Yapmalý? Dünya proletaryasý ve ezilen halklarý için soygundan, barbarlýktan baþka bir þey olmayan emperyalist paylaþým savaþýnýn 3'üncüsü gündemdedir. ABD baþta olmak üzere emperyalistkapitalist güçlerin kýþkýrttýðý ve taraf olduðu 3'üncü emperyalist paylaþým savaþý belli bölgelerde yaygýnlaþtýrýlýyor. Bu emperyalist paylaþým savaþýnýn alevleri dünyanýn her yerini sarmaya ve ýsýtmaya adaydýr.
Leninist Iþýk kadronun dönekleþtiði, düzene karýþýp biat ettiði veya "eski tüfek" olmakla böbürlendiði bir dönemde Vedat Türkali'nin geçmiþi eleþtirel bir yaklaþýmla, yalýn bir üslupla ve þiir tadýnda ele almasý, yeni nesil devrimcilere-komünistlere taþýmasý ve insanlýðýn geleceði olan komünizm idealine sahip çýkmasý; deðer verilmesi, önemsenmesi ve öðrenilmesi gereken bir davranýþtýr. Çýkardýðý sonuçlara ve geçmiþe dönük perspektiflerine tamamýyla katýlmamamýz buna engel deðildir. 1942'de Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü'nü tamamlayan Vedat Türkali, Maltepe ve Kuleli Askeri Liselerinde edebiyat öðretmenliði yapar. Ayný dönemde TKP'li olur ve Reþat Fuat'ýn baþlattýðý gizli örgütsel çalýþma içerisinde yer alýr. Burjuva diktatörlüðünün 1951'de TKP'ye karþý baþlattýðý "komünist tevkifatý"nda tutuklananlar arasýnda yer alýr. TC zindanlarýnda 7 yýl tutsak kaldýktan sonra koþullu olarak serbest býrakýlýr. Emin Karaca'nýn 1995 yýlýnda Milliyet gazetesindeki "Eski Tüfeklerin Sonbaharý" yazý dizisinde yer alan Vedat Türkali, kendisine sorulan sorulara okunmasý ve sahiplenilmesi gereken cevaplar vermektedir. "Kim uydurmuþsa uydurmuþ; "Eski Tüfek" deyimini hiç sevmedim. Gerçekten eskimiþ tüfekseniz, nasýl devrimci olursunuz bilmem! Devrimcinin görevi, her çaðda, her dönemde yepyeni tüfek olmaktýr. Devrimci savaþ nasýl kazanýlýr yoksa? Biliyorsunuz Komünarlarýn yenilgisinin bir nedeni de eski tüfekle vuruþmalarýydý; Versaylýlarýn silahlarý, iðneli, yeni tüfeklerdi derler. Hele, kafadan "Eski Tüfek"seniz, kimseye zarar vermeden bir köþeye çekilmenizdir en iyisi! Kimi eski konaklarda, duvar halýlarýnýn üstünde, övünmek için sallandýrýlmýþ, göstermelik av tüfekleri vardýr, kullanýldý mý avdan çok avcýya zarar verir hani, öyle! Devrimcilik eskimemektir. "Eski" sözünden kýdem kazandýðýný sanýp onur payý çýkaranlar var galiba! Devrimcilikte emeklilik nerde görülmüþ? Askeri müzedeki mankenlerin eline tutuþturulan tüfekler geliyor aklýma bir de "Eski Tüfek" denildi mi... Müzelik mi olduk biz?"(Emin Karaca, Eski Tüfeklerin Sonbaharý, S. 138) Yoksul ve dindar bir ailenin çocuðu olan, insaný deðerlerin, sosyal dayanýþma, paylaþma ve yardýmlaþma gibi komünal usullerin geçerli olduðu bir sosyal ortamda yaþamýn zorluklarýna direnerek, insanlar arasýndaki eþitsizlikleri görerek, kin duyarak büyüyen, okumayý ve öðrenmeyi seven Vedat Türkali,
17
önce Samsun’da sonra da Ýstanbul'da komünist düþüncelerle ve komünistlerle karþýlaþýr. Burjuvaziye karþý örgütlü mücadelenin gerekliliðine inandýðý içinde dönemin tek komünist partisi olan TKP'yi arar. Bulur ve örgütlenir. TKP'nin hiçte hoþ olmayan akýbetine raðmen, yýlmayan, "eskimeyi", "müzelik olmayý" devrimcilikle baðdaþtýramayan Vedat Türkali'nin kendini yeniden var etme savaþýnýn, son olmamasýný temenni ettiðimiz en olgun meyveleridir: "GÜVEN" ve "KOMÜNÝST". *** Þimdi de "KOMÜNÝST"teki bazý önemli deðinmelere ve aktarmalara geçelim. Anlatýlanlardan öðreniyoruz ki; Komüntern, TKP adýna Zeki Baþtýmar ve Þefik Hüsnü'nün de katýldýðý 1935'teki 7. Kongresinde, komünist partilerini tüm ülkelerde savaþa, faþizme karþý, barýþ ve demokrasi yanlýsý güçlerle iþbirliði içinde insanlýðýn tüm ileri kazanýmlarýný savunmakla görevlendirir. "Sýnýfa karþý sýnýf"ýn yerini, sýnýflar arasý kavgayý reddetmemekle birlikte "faþizme karþý ortak cephe de demokratik savaþ" alýr. "Zararlý sekter davranýþlardan" sakýnma kararý alýnýr. Komüntern dünya ülkelerini, "savaþ yanlýsý" ve "savaþa karþý" diye ikiye ayýrýrken, Kemalist Türkiye'yi, "savaþta çýkarý olmayan ülke" sayar. Komüntern'e göre TKP'ye düþen görev, barýþ çizgisindeki Kemalistleri, demokrasi yoluna çekmek, faþist Almanya ile iliþkilerini pekiþtirmesini engelleyip faþist cepheye kaymasýný önlemeye çalýþmak, Sovyet dostu, emekçi yanlýsý bir politika izlemesini saðlamaktýr. Bu yaklaþýma muhalefet edenlerin en keskinlerinden olan Zeki Baþtýmar kongre sonuçlarýný Türkiye'ye tam getiremez. TKP'liler, emekçi halkýn düþmaný, devrimcilere kan kusturan Kemalistleri destekleme kararýný tam olarak içlerine sindirememiþlerdir. Bunun üzerine TKP, Komüntern tarafýndan 7. Kongre kararlarýný yaymamakla suçlanýr. '37 Þubatýnda, desantralizasyon (tasfiye) kararý çýkar. TKP Komüntern'den uzaklaþtýrýlýr. Bu geliþmeler olurken TKP'li bir çok kiþi (en tepedeki birkaç kiþi dýþýndaki üyeler), TKP çevresindekiler, ona ulaþmaya çalýþanlar bu karardan ve gerekçelerinden haberdar deðillerdir. Ýþte bu dönem 15 yaþýndaki Abdulkadir Pýrhasan'ýn/ Vedat Türkali'nin komünist Mehmet (Mehmet Anter)'le tanýþýp ondan ilk defa insanlýðýn kurtuluþunun tek yolunun komünizm olduðunu duyduðu döneme rastlar.
16
Ekim 2001
Devrimci Deneyimler Iþýðýnda BÝR KÝTAP: KOMÜNÝST 1919'da Samsun'da doðan, asýl adý Abdülkadir Pirhasan olan Vedat Türkali, "KOMÜNÝST" adýný verdiði yeni kitabýnda, kendi politik þekilleniþini ve TKP'ye ulaþma serüveniyle, TKP içinde mücadele sürecini bütünsel ve ayrýntýlý biçimde okuyucusuna sunuyor. Bunu yaparken dünkü ve bugünkü dünyanýn siyasi-iktisadi durumuna, TKP ve Komüntern'in iliþkilerine dair de önemli saptamalarda bulunmayý, bazý önemli belgelere, politik karar ve sonuçlara gönderme yapmayý, yeniden bilince çýkarmayý, geçmiþle gelecek arasýnda bir köprü kurmayý da ihmal etmemeye özen gösteriyor. Bu nedenle "KOMÜNÝST", dünyanýn Türkiye kesitinde yaþayan ve burjuva iktidarý proleter bir devrimle devirmek amacýyla siyaset yapan her devrimci komünistin okumasý, tarihsel-güncel politik-pratik dersler çýkarmasý gereken bir kitap. Özellikle, Mustafa Suphi sonrasý TKP'nin reformizme, oportünizme, revizyonizme savrulduðu ve örgütsel-politik misyonunu oynayamadýðý konusunda ve SSCB'de Marksizm-Leninizm dýþý akýmlarýn, ideolojik-politik tutumlarýn, 1950'li yýllardan itibaren hortladýðýný iddia etmekte, hemfikir olan devrimci demokratlarýn ve merkezci melez akýmýn temsilcilerinin özenle okumasý gereken bir kitap:" KOMÜNÝST". Bu kesimler, "KOMÜNÝST" adlý kitabý okuduklarý, TKP ve Komüntern iliþkilerini öðrendikleri, buradan hareketle daha ciddi belgelere ve bilgilere ulaþtýklarý taktirde göreceklerdir ki, TKP'deki bozulma ve çürüme Komüntern’de ki bozulma, bürokratlaþma ve yozlaþmanýn yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Kitap, TKP’de Demokratik Merkeziyetçiliðin yerini, bürokratik merkeziyetçiliðin nasýl aldýðýný, örgütün Merkez Komitesi'ni denetlemesinin, kendi örgütsel ve politik konumlanýþýna müdahale etmesinin, karþýlýklý denetim, eleþtiri ve özeleþtiri mekanizmalarýnýn iþletilmesinin önünün nasýl kesildiðini anlatýyor. Demokratik iþleyiþin en önemli mekanizmasý olan kongreler, tüzük hükümleri çiðnenerek yýllarca toplanmazsa, buna itiraz edilmezse, böylesi örgütlenmelerde ve kadrolar arasýnda bürokratizm illetinin türemesinin, demokratik merkeziyetçiliðin yerini kaçýnýlmaz olarak
bürokratik merkeziyetçiliðin almasýnýn engellenemeyeceði yine bu kitapta somut örneklerle gözler önüne seriliyor. Komüntern ve TKP'nin baþýna gelen, bu örgütlenmeleri önce amacýndan uzaklaþtýran, sonrada tasfiye ile yüz yüze getiren de bu bürokratik örgütsel iþleyiþ ve revizyonistoportünist anlayýþtýr. 1919'da kurulan, 1943'te "komünistler" eliyle kapýsýna kilit vurulan Komüntern, tüzüðünde yýlda bir dünya kongresi toplama hükmü bulunmasýna raðmen, Lenin dönemi dýþýndaki dönemde bu hükme asla uyulmamýþtýr. Komüntern'in 22 yýllýk tarihinde 7 kez genel kongre toplanmýþtýr. Bunlardan dördü kuruluþundan itibaren ki ilk dört yýlda, geriye kalan 3'üde daha sonraki 18 yýl içerisinde, demokratik ve periyodik olmaktan çok, keyfi ve bürokratik tarzda toplanmýþtýr. Ayný durum TKP için de geçerlidir. 10 Eylül 1920'de kurulan TKP de "komünistler" eliyle tasfiye edilinceye kadar demokratik ve periyodik olmayan 5 kongre toplamýþtýr. 1932'den 1985'e kadar tam 52 yýl hiç kongre toplamamýþtýr. Böylesi bir örgütsel iþleyiþin ve anlayýþýn devrime, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna hizmet etmesi mümkün müdür? Mümkün olmamýþtýr! Mustafa Suphi TKP'sine sahip çýkan Türkiye devrimci solu, Þefik Hüsnü TKP'sini aforoz etmekte bir mahsur görmediði gibi, TKP'nin ve Þefik Hüsnü'nun Komüntern tarafýndan muteber sayýlmalarýnda, hatta Þefik Hüsnü'nün 1928-1935 yýllarý arasýnda Komüntern'in en üst organý olan Yürütme Komitesi üyesi olmasýnda da bir mahsur görmemektedir. Geçmiþe bütünsel ve eleþtirel bir yaklaþým içerisinde bakamayanlar, ulusalcý, tek yanlý ve eklektik yaklaþýmlarýn esiri olmaktan da kurtulamýyorlar. Böyle olunca da, tüm iyi niyet ve özveriye raðmen devrimci sol güçler; geçmiþi devrimci komünist bir zeminde aþmak ve yenilenmek yerine kýsýr bir döngünün özneleri olmanýn ötesine geçemiyorlar. *** Vedat Türkali, "GÜVEN" adlý yapýtýndan sonra, "KOMÜNÝST" adlý yapýtýyla okuyucusunun karþýsýna çýktý. Türkiye'deki politik mücadelenin belli bir kesitine ýþýk tuttu, eleþtirel bir yaklaþýmla hiç yitirmediði ideallerine sahip çýktýðýný ilan etti. Bir dizi "parti" ve "örgüt"ün eskidiði, tasfiye olduðu; onlarca
Leninist Iþýk 20. yüzyýla damga vurmak isteyen 1'inci Emperyalist Paylaþým Savaþý'nýn alevleri ve yýkýntýlarý arasýndan; 84'üncü yýldönümünü kutlamaya hazýrlandýðýmýz þanlý proleter Ekim Devrimi doðdu. Bolþevik siyaset, örgüt ve önderlik anlayýþýnýn þaheseri olan bu devrim, emperyalist savaþa ve dünyaya karþý, insanlýk adýna ileri sürülen en doðru seçenek; ve yine insanlýk adýna emperyalist savaþa ve dünyaya Bolþevikler tarafýndan vurulan en büyük darbeydi. Proleter Ekim Devrimi, 20.yüzyýla kuruluþuyla, 21.yüzyýla ise; savruluþ, çözülüþ ve çöküþüyle damga vurmayý baþarmýþtýr. Dünya proletaryasýnýn elindeki politik mevzileri kaybetmesiyle birlikte, dünya burjuvazisine gün doðdu. Ýþçi ve emekçilerin kazanýlmýþ haklarý dünya çapýnda budanmaya ve gasp edilmeye baþlandý. "Sosyal devlet", "parasýz saðlýk", "parasýz eðitim" vb. burjuva uygulamalar çöpe atýldý. Bu saldýrlar eþliðinde tüm insanlýða "büyük bir beladan kurtulmanýn" müjdesi verildi. Dünyanýn artýk "iki kutuplu olmadýðý" "tek kutuplu olduðu", "sýcak ve soðuk savaþ döneminin bittiði", ABD'nin hakimiyetinde tek kutuplu bir dünyanýn kurulduðu þaþalý bir ideolojik-politik propaganda eþliðinde tüm dünyaya duyuruldu. Daha sonraki süreçte, kendini bilim adamý sanan bir sürü avanakla, kendini solcu sanan bir sürü liberal þarlatan, "yeni dünya düzeni"adýný koyduklarý dünyanýn ahvalini tartýþmaya, iþçi-emekçilerin aklýný ve eylemini esir almaya çalýþtýlar. Dünyanýn "küreselleþtiðini", "globalleþtiðini", "sýnýf savaþlarýnýn bittiðini", "MarksizminLeninizmin öldüðünü" ve herkesin kaderine razý olmasý, "yeni dünya düzeni"ne secde etmesi gerektiðini vaaz ettiler. Baþta liberal solcular olmak üzere, sýnýf bilincinden nasibini alamamýþ, emperyalist-kapitalist düzenin bilimsel çözümlenmesinden habersiz olan milyonlar, tam bir þaþkýnlýk içinde anlatýlan masallarýn cazibesiyle adeta "þok"a girdiler. 11 Eylül'de ABD'yi hedef alan, ABD'nin askeri, ticari ve politik merkezlerini vuran, terörist saldýrýyla birlikte insanlýk büyük oranda bu "þok"tan çýktý. Çünkü, dokunulmaz sanýlan ABD'ye dokunulmuþ, Dünya Ticaret Merkezi'nin kalbinin attýðý ikiz kuleler ABD'nin baþýna yýkýlmýþtý. Dünyanýn deðiþik yerlerinde sürdürülen emperyalist paylaþým savaþlarýna, barbarlýklara, katliamlara, akan kanlara ve gözyaþlarýna karþý, baþta ABD halký olmak üzere kayýtsýz bir tavýr içinde olanlar, bu gerçeði görmektense hayal aleminde yaþamayý tercih edenler, gaflet uykularýndan henüz tam anlamýyla uyanmadýlarsa da, baþlarýný þöyle bir kaldýrýp "neler oluyor?" diye çevrelerine bakýnmaya baþladýlar. Kabul etmek gerekir ki, insanlýk adýna bu bir ilerlemedir. Özgürlük ve uygarlýk timsali kesilen emperyalist haydutlarýn iþçi ve emekçileri yok saymasý, eskisi kadar kolay uyutmasý artýk kolay olmayacaktýr. Bunun bilincinde olan emperyalist-kapitalist haydutlar topluluðu, kendini yeni hilelere, politik
5
manevralara baþ vurmak zorunda hissediyor. Gerçek amaç ve niyetini halklardan gizlemek, yaðma ve barbarlýðýný süslemek zorunda kalýyor. Terörün kendi tekelinden çýktýðýný görmenin telaþý ve þaþkýnlýðýyla, en büyük teröristin kendisi olduðunu unutarak sözde "teröre savaþ" açýyor. Bugün en büyük terörist ABD'dir. Diðer burjuva diktatörlükler de ezilen-sömürülen sýnýflar ve uluslar için birer teröristten baþka bir þey deðiller. Öldürme, katletme tekelini elinde, denetiminde bulunduran burjuva diktatörlükler, Afganistan'a savaþ açarak Laden ve Taliban þahsýnda, emperyalist-kapitalist yaðmaya ve barbarlýða baþ kaldýranlara gözdaðý vermek istemektedirler. Dünyanýn en büyük haydudu ABD, en küçük haydudu Taliban'a saldýrdý diye, küçük hayduttan yana olmak gerekmez. Bu iki haydudun ve tüm burjuva haydutlarýn "emperyalist savaþ"ýna karþý, ezilenlerin-sömürülenlerin "sýnýf savaþý"ný yükseltmek, yapýlmasý gereken tek devrimci tutumdur. Artýk kaçýnýlmaz hale gelmiþ, hatta baþlamýþ olan emperyalist savaþa karþý "barýþ" çýðýrtkanlýðý yapmak devrimci bir tutum deðildir. Ayný zamanda anlamsýz ve beyhude bir çabadýr. Devrimci ve Leninist tutum; baþlayan ve sürmekte olan her savaþtan burjuva hakimiyetini devirmek üzere yaralanmaktýr. Emperyalist paylaþým savaþýný iç savaþa çevirmektir. Ýster, buna uygun bir örgütlenmesi ve hazýrlýðý olmadýðý için, ister "barýþý korumak", "savaþa karþý çýkmak" adýna olsun, bu devrimci tutumdan yan çizenler oportünizme, küçük burjuva hayalciliðine ve burjuva pasifist bir politik konuma düþmekten kurtulamazlar. Paris Komünü ve Birinci Emperyalist Paylaþým Savaþý'ndan bu yana komünistlerin, açýkça gördüðü ve öðrendiði komünist siyaset; emperyalist savaþlara karþý "sýnýf savaþý" seçeneðini yükseltmektir. Devrimci bir parti önderliðinde proletaryanýn devrimci bir iç savaþ baþlatmasýyla, bu savaþý kazanmasýyla hem emperyalist savaþ engellenebilir, hem de burjuva iktidarý ele geçirilebilir. 1871 Paris Komünü ve 1917 Ekim devrimi bunu baþarmýþtý. Devrimci bir parti önderliðinde deðiþik ülke proletaryalarý bunu yine baþarabilir. Devrimci komünistler, parti olduðunu iddia edenlere bu devrimci deneyimleri hatýrlatmalý ve gereðini yapmalarýný istemelidirler. Devrimci bir partinin yokluðunun farkýnda olanlarý ise, böyle bir partinin inþasý için hazýrlýk görevlerinin çözümüne katký yapmaya çaðýrmalýdýrlar. Mevcut hazýrlýklarýmýz ve güçlerimizle pratik olarak emperyalist savaþýn gidiþatýna müdahale edemesek bile, ideolojik-politik olarak:"Emperyalist savaþa karþý, sýnýf savaþý!" seçeneðini devrimci güçler ve iþçi-emekçiler arasýnda yaymalýyýz. Militan bir propaganda ve ajitasyon ile emperyalist savaþa karþý MarksistLeninist, Bolþevik tutumu bilince çýkarmalý, burjuva, küçük burjuva oportünist ve pasifist yaklaþýmlarla ideolojik-politik ayrým çizgilerimizi netleþtirmeliyiz.
Leninist
IÞIK
6
Leninist Iþýk
Ekim 2000
AYMASAN ÝÞÇÝLERÝYLE DAYANIÞMA GECESÝ 22 eylül 2001 gecesi Topselvi'de kurulu olan Aymasan ayakkabý fabrikasýnýn iþten atýlan iþçileriyle dayanýþma gecesi düzenlendi. Dayanýþma gecesi direniþin 116. gününe rastlamýþtý.116 gündür süren direniþ, yeni bilinçlerin kazanýlmasý, deneyimlerin biriktirilmesini de saðlamýþ ve yakaladýðý dinamizmi dayanýþma gecesine taþýmýþtý. Devrimci hareketin yoðun ilgi gösterdiði geceye iki bin kiþi katýldý. Bu son zamanlarda yapýlan eylemliliklerin kitlesellik açýsýndan en görkemlilerinden biriydi. Daha gece baþlamadan diktatörlüðün kolluk güçleri olan katil sürüsü, geceye katýlmaya gelen üç kiþiyi gözaltýna almýþtý. Buna raðmen gece öneminden ve coþkusundan bir þey yitirmeden, gözaltýna alýnanlarýn derhal býrakýlmasý talebinin dile getirildiði sloganlarla devam etti. Gecede devrimcilerin varlýðý ve onlarýn iþçilerle kurduklarý bað önemliydi. Gecede sýk sýk hep bir aðýzdan atýlan "içeride dýþarýda hücreleri parçala" ve "devrimci tutsaklar onurumuzdur" sloganý direniþteki iþçilerle, içerde direnme savaþý yürüten devrimcilerin arasýnda kurulan en önemli baðdý. Ancak devrimci hareketin yanlýþ bilincinden kaynaklanan, yanlýþ kavrayýþ ve davranýþýn sonucu "direniþçi" bir varoluþun iþçilerin bilincine taþýnmasý, günü kurtarmaya dayalý bir siyaset yapýþ tarzýnýn devrimci komünist sýnýf siyasetinin yerine ikâme edilmesi geceye rengini veren önemli unsurlardandý. Ýþçilerin birliði sermayeyi yenecek diye slogan atarken bile, bu birliðin nasýl saðlanacaðýna dair her hangi bir emarenin ortada olmamasý, yýllardan bu yana süren bir eksikliðin üzerini küllemekle beraber; bilinçlerde yarattýðý çarpýklýk ve dejenerasyon, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu yolunda mücadele edenlerin akýllarýndan bir an olsun çýkarmamalarý gereken en önemli noktadýr. Hýnca hýnç dolan salonun çeþitli yerlerine "Birlik, mücadele, zafer", "Kurtuluþ yok tek baþýna, ya hep beraber ya hiç birimiz" ve "Zafer direnen emekçinin olacak" pankartlarý asýlmýþtý. Konuþmacýlarýn sözlerinin, müzik gruplarýnýn söyledikleri türkü ve marþlarýn sýk sýk sloganlarla kesildiði geceye direniþteki Aktif Daðýtým iþçileri, Nergis Tekstil iþçileri de fiili olarak destek verdiler. Devrimci-
lerin, sendikalarýn ve plâtformlarýn gönderdikleri mesajlarýn bir kýsmý okundu, bir kýsmýnýn ise sadece imzalarý okundu. Bizim de " Özgürlük savaþan iþçilerle gelecek!" sloganýný attýðýmýz gecede, diðer devrimci gruplarla slogan yarýþýna girmeden, devrimci tutsaklarýn savaþýný sahiplenen sloganlara katýlmamýz devrimcilerle bayraklarý karýþtýrmadan yan yana durmamýz önemliydi. Gecede en ilginç yön ise bir iþçinin, iþçilerin iktidarý zaptettiklerinde neler yapacaðýný, "faþistlerin ve patronlarýn kafalarýný taþla ezeceðini" anlatan þiirini bitirmesinin ardýndan, sunucunun iþçilerin katil olmadýklarý, iþçilere böyle þeyleri yakýþtýramadýðýný söylemesiydi. Herkesin kafasýnda bulunan hakim iþçi anlayýþýnýn, liberal kavrayýþýn dýþa vurumu olan bu tarz yumuþatmalara raðmen Aymasan iþçisi, patronlarý yalýlarýnda bile rahat býrakmamayý, asýl gücü nereden alacaðýný, Küçük Armutlu'nun gecekondularýnda Ölüm Orucu eylemi sürdüren devrimcilerle ayný kaderi paylaþtýðýný öðrenmiþtir. Ancak bunu daha ileriye taþýmayý baþarabilmesi, kendisiyle beraber öne çýkan diðer iþyerlerindeki iþçilerle eylemini ortaklaþtýrabilmesine ve canlý baðlar kurabilmesine baðlýdýr. Bu da farklý bir siyasal hazýrlýðýn ve bilincin ürünü olacaktýr. Aymasan Ýþçileriyle dayanýþma gecesi, devrimci partinin hazýrlýk ve kuruculuk görevlerinin kitle eylemlerinden yalýtýk ve bir fanusta yürütülemeyeceðinin göstergesiydi. Belli bir hazýrlýk sonucu yerel güçlerimizle katýldýðýmýz gecede, coþkulu ve militan bir ortamda deðiþik kesimlerle etkileþim içinde olduk, canlý iliþkiler kurduk. Benzer ortamlardan amaçlarýmýz doðrultusunda yararlanmayý, sýnýf dayanýþmasý için üzerimize düþeni yapmayý, dýþýmýzdaki devrimci güçlerle eylem içerisinde yakýnlaþmayý bundan sonrada sürdüreceðiz.
Özgürlük savaþan iþçilerle gelecek! Kurtuluþ devrimde komünizimde! Komünist bir dünya kuracaðýz! Leninist Devrimciler
15
AYMASAN DÝRENÝÞÝ SÜRÜYOR Dönemin getirdiði kriz sedromunun tekelci burjuvazi için her zaman karla kapandýðý aþikardýr. Ayný zamanda burjuvazinin daha alt tabakalarý mülksüzleþtirip proleterleþtirdiði de. Yani bir avuç sömürücü ve eziciden baþka herkes burjuva düzenin yaðmasý ve baskýsý altýnda ezilmekte ve mutsuzluða mahkum edilmiþ durumda. Yaþadýðýmýz süreçte sýk sýk "sosyal patlama" çýðýrtkanlýðýyla bir ayaklanmadan bahsedilmesi de bundan olmalý herhalde. Ýþçi sýnýfý saflarýnda iþsizlik-sefalet artmaya devem ediyor. Burjuvazinin saflarýnda ise vurgunlar ve iflaslar birbirini kovalýyor. Fabrikasýný, iþyerini kapatýp kaçan kaçana, adeta benden sonrasý tufan... "Efendilerimiz" artýk bize bakamayacak duruma gelmiþler de geçmiþtirler. Bu yýkýmýn sorumlusu olan burjuva iktidara vuracak, saldýrarak alaþaðý edecek örgütlü politik bir güç yok. Yani burjuva diktatörlüðü tarihten silecek sýnýfsal-siyasal bir güçten yosun olduðumuz bir dönemden geçiyoruz. Devrim saflarýnda karýþýklýklar yaþanýrken, burjuva düzen belki de tarihinin en zor günlerini, gebertilmeye en uygun olduðu bir dönemi yaþamaktadýr. Durum böyle olunca korku basýyor, naralar atýlýyor: "Ha geldi, ha gelecek! Ayaklanma kapýda, sosyal patlama olacak!" vb. diye. Hem döneme has, hem korkunun getirdiði, hem de vurucu güçlerine hedef göstermek, harekete geçirmek için olsa gerek, sýnýflarýna has oyunlarýný büyük bir tecrübeyle oynuyorlar. Timsah gözyaþlarý içinde, sille tokat iþçi sýnýfýnýn üzerine yürüyorlar. Bizler, böyle bir dönemde gücümüz doðrultusunda sýnýfýn en yoðun sömürüldüðü, sýk sýk fabrika direniþlerinin olduðu bir mevkide siyasal çalýþma yapmanýn temellerini atmak için, hem de dayanýþma amacýyla Aymasan iþçilerinin direniþ çadýrýna gittik. Burjuvazinin her kriz sendromunda yüzlerce, hatta on binlerce iþçiyi kapý önüne koyduðu ve iþçiler arasýnda kendiliðinden tepkilerin çoðaldýðý, zaman zaman devrimci saflarda buluþtuðu biliniyor. Devrimci hareketin ve iþçi hareketinin güçlü olduðu dönemlerde burjuvazinin saldýrýlarý geri püskürtülürken, tersi durumlarda burjuva saldýrýlar yapanýn yanýna kar kalýyor. Aymasan direniþi gerici ve boðucu bir politik atmosferde inatla sürüyor. Ýþverenle anlaþamayan Aymasan Ýþçilerinin mücadeleleri bugün baþlamýyor. Aymasan iþçileri 1997'de Deri-Ýþ sendikasýnýn giriþimi ile örgütlenmeye baþlýyorlar. Aymasan
ayakkabý fabrikasýnda çalýþan yaklaþýk 350 iþçi bu örgütlenme sürecinden geçiyor ve fabrikada ciddi bir çalýþma yapýlýyor. 1998 yýlýna gelindiðinde ise iþ veren tarafýndan iþten atýlma tehditleri savruluyor. Bu tehditlere dayanamayan Aymasan iþçisi bir bölünme yaþýyor. 350 kiþilik sayý 40'a düþüyor. 1998 yýlýnda 7 iþçi iþten atýlýyor. Ýþten atýlan iþçiler fabrika yanýna çadýr kuruyorlar. Atýlan iþçiler dýþarýda, çalýþan iþçiler ise içeride destek vererek direniþ 20 gün sürüyor. 20.günün sonunda atýlan iþçilerin tekrar iþe alýnmasý saðlanamýyor, ama Aymasan Ýþçisi direniþi tanýyor, sendikalý olmayý ve örgütlü yaþamayý öðreniyor. 1997'de örgütlenme ihtiyacý yaþayan Aymasan iþçisi 21 Eylül 2001'de, direniþlerinin 115.gününde; birlik ve mücadelenin yaþamýn içinde en büyük kazanç olduðunu bilerek sýnýf mücadelesi yolunda ilerliyor. Kartal Topselvi'deki, Aymasan Ayakkabý Fabrikasý'nda 31 Mayýs 2001 gününden itibaren 246 iþçi 115 gündür direniþte. Umutla, inançla dolu yürekleri ile birlikte özgür yarýnlara umudun ve direniþin sesini taþýyorlar. Direniþ çadýrlarý her gün gelip-giden dayanýþma ziyaretlerinden dolayý renkli, coþkulu bir festivali andýrýrken, fabrika sahibi çoktan terk etmiþ bölgeyi. Aymasan iþçilerinin direniþleri sürerken, hemen yaný baþýndaki fabrikada da sendikasýz iþçilerin bir direniþi var. Aralarýnda sýký bir sýnýfsal dayanýþma yok. Sadece tecrübe aktarýmý yapýyorlar. Ayný zamanda yaþanan bir diðer direniþteki Aktif Daðýtým iþçileriyle de Aymasan iþçileri arasýnda sýký sýnýfsal bir dayanýþma yok. Ýþçiler, farklý iþyerlerinde ortaya çýkan direniþ çýðlýklarýný bir araya getirecek örgütlü, öncü politik bir güçten yoksunlar. Direniþler ekonomist-sendikalist bir anlayýþla yapýlýnca, -ki çoðu zaman öyle oluyor- genelleþmiyor, süreklilik kazanamýyor. Ýþçiler direniþten sonra bir çok yaþanmýþý unutup günü birlik yaþamlarýna devam ediyorlar. Yerel ve kýsmý eylemleri genelleþtirecek bir örgütsel ve politik organizasyondan yoksun olmasýna, diðer sendika bürokratlarýnýn direniþlere ilgisizliðine, ihanetine ve kayda deðer bir sýnýf dayanýþmasý yaratýlamamasýna raðmen sürdürülen iþyeri direniþleri iþçi sýnýfýnýn yýlmaz, uzlaþmaz devrimci potansiyelinin görünen uçlarý gibi...Bu sývrý ve yeþil uçlara siyasal bir ilgi göstermeli, dayanýþma içinde çoðaltmaya çalýþmalýyýz. T. Sinan
14
Ekim 2001
bir sistemi gerçekleþtirmek olmayýp, gözlerimizin önünde yer almakta olan toplumsal devrimin tarihsel sürecine bilinçli olarak katýlmak olduðunu, herkes tarafýndan anlaþýlabilecek bir biçimde açýkladýk." (Marks, Age, S 182) Marks ve Engels'in Haklýlar Birliðine Katýlmasý Birlik, geliþip deðiþik ülkelere yayýldýkça, deðiþik milliyetten iþçiler arasýnda kök saldýkça, "Mevsimler Birliði'nin Alman Þubesi" olmaktan da çýkarak enternasyonal bir karakter kazanýr. "Baþlangýçta sýnýrlý olan bu nitelik, pratik olarak üyelerinin deðiþik milliyetlerden olmasýndan, teorik olarak da bir devrimin utkun olmasý için bunun bir Avrupa devrimi olmasý gerektiði anlayýþýndan geliyordu." Alman, Ýsviçre, Skandinav, Hollanda, Macar, Çek , Slav ve Rus iþçiler Birlik ve etkisi altýndaki iþçi dernekleri çatýsý altýnda örgütlenmeye baþlarlar. Birliðe baðlý derneklerden Komünist Ýþçiler Eðitim Derneði, üyelerine verdiði üyelik kartlarýnýn üzerine yirmi dilde "Bütün Ýnsanlar Kardeþtir" ibaresini yazar. Birlik, Fransýz ve Polonyalý devrimcilerle yakýn baðlar kurmuþtur. Ýngiliz Çartist hareketlerini ise, devrimci kabul etmediði için dikkate almamaktadýr. Birliðin durumunu yakýndan takip eden Marks ve Engels 1844'te Paris'te karþýlaþmalarýndan sonra "teorik konularda tam bir fikir birliði içinde olduklarýný" anlamýþlar ve bu tarihten sonra ölünceye kadar sürdürecekleri ortak çalýþmalarýna baþlamýþlardýr. 1845'te Marks, Engels'in anlattýðýna göre; "tarihin materyalist teorisini ana özellikleriyle tam olarak" geliþtirmiþtir. Bundan sonrasý "bu yeni kazanýlmýþ görüþ biçimini çök çeþitli yönlerde ayrýntýlý bir biçimde geliþtirmektir." Marks ve Engels'te bunu yaparlar. Hummalý bir ideolojik-teorik çalýþma içinde olan Marks ve Engels'in Birliðe katýlmasýnýn ve Birliðin dönüþmesinin biçimini ve tarihini, Engels'ten öðrenelim: "Haklýlar Birliði ile olan iliþkilerimiz þöyleydi: Birliðin varlýðý bizce elbette biliniyordu. 1843'te Schapper katýlmamý önermiþti, ki o zaman bunu doðal olarak reddetmiþtim. Ama yalnýzca Londra'dakilerle olan sürekli yazýþmamýzý sürdürmekle kalmadýk, o sýra Paris topluluklarýnýn önderi Dr. Everbeck ile daha da yakýn iliþkiler kurduk. Birliðin içiþlerine karýþmaksýzýn olup biten her önemli olaydan haberimiz oldu. Öte yandan, Birliðin en önde gelen üyelerinin teorik görüþlerini, konuþmalarla, mektuplarla ve basýn yoluyla etkiledik.
...Kýsacasý, 1847 ilk yazýnda, Moll, Brüksel'de, Marx'ý ve hemen ardýndan da Paris'te beni ziyaret etti ve yoldaþlarý adýna bizi ýsrarla Birliðe girmeye çaðýrdý. Kendilerinin, Birliði eski komplocu geleneklerden ve biçimlerden kurtarmanýn zorunluluðuna ne kadar inanýyorlarsa, bizim görüþ biçimimizin genel doðruluðuna da bir o kadar inandýklarýný bildirdi. Eðer girecek olursak, Birliðin kongresinde, eleþtirel komünizmimizi, daha sonra Birliðin Manifestosu olarak yayýnlanacak bir manifesto biçiminde geliþtirme olanaðýna sahip olacaktýk; ayný þekilde, eskimiþ Birlik örgütünün yerine, zamana ve amaçlarýna uygun bir baþkasýný koymakta kendi kontenjanýmýza sahip olabilecektik." Ýdeolojik-teorik ilkelerinden taviz vermeyen ve bu çerçevede bir mücadeleden geri durmayan Marks ve Engels, iþçiler arasýnda hýzla örgütlenen ve enternasyonalist bir muhteva kazanan Haklýlar Birliði’ne katýlmalarý yönündeki çaðrýlara uzun süre direnemezler. Yeterince olgunlaþtýrdýklarý doktrinlerini iþçi sýnýfýna mal etmek ve komünist bir manifesto haline getirmek için, Birliðe katýlma çaðrýsýný deðerlendirilmesi gereken bir fýrsat olarak görürler. Kendilerine bu yönde verilen ideolojik-teorik ve örgütsel güvenceler sonucunda, Birliðe katýlmaya karar verirler. "Salt propaganda amacýyla olsa bile, Almanya iþçi sýnýfý içerisinde, nitelik olarak yalnýzca yerel olmadýðý sürece, Almanya dýþýnda bile ancak gizli olabilecek bir örgütün gerekliliði konusunda hiçbir kuþku taþýmýyorduk. Oysa, Birlik içerisinde daha önce itiraz ettiðimiz þey, þimdi Birliðin bizzat temsilcileri tarafýndan hatalý görülerek terkedilmiþti; hatta yeniden örgütlenme çalýþmasýna katkýda bulunmaya bile çaðrýlýyorduk. Hayýr diyebilir miydik? Elbette diyemezdik. Böylece Birliðe girdik; Marx, Brüksel'de, eski dostlar arasýndan Birliðe ait bir topluluk kurdu, ben de Paris'teki üç toplulukla ilgilendim." (Engels, Age, S,192) Karþýlýklý ilgi, zorlu bir mücadele ve etkileþim sonucunda Marks ve Engels, Haklýlar Birliði'ne katýlmýþlardýr. Kendini ideolojik ve örgütsel olarak yenilemeye hazýr olan örgüt, 1847 Haziraný'nda Londra'da, Marks ve Engels'in de katýldýðý Birinci Kongresini toplar. "Komünist Birlik" adýný alacak olan, proletaryanýn ilk enternasyonalist komünist partisi, iþte bu kongrede þekillenecek ve bir daha unutulmamak üzere, sýnýf mücadelesinde yerini alacaktýr.
Leninist Iþýk
7
SAHTE SENDÝKA YASALLAÞTI! GREVLÝ TOPLUSÖZLEÞMELÝ SENDÝKA MÜCADELESÝ SÜRECEK! Ýþçi sendikalarý sýnýfýn düzen içi savaþým örgütleri, proleter dayanýþma ve mücadele bilincinin verildiði okullardýr. Ýki düþman sýnýfýn açýktan karþý karþýya geldikleri yerlerdir. Ýþçi sýnýfýnýn genel çýkarý -farkýnda olmasa da- tektir ve burjuvaziye karþý cephededir. Kendi içinde daðýnýk durumda olan iþçi sýnýfý farklý siyasal duruþlarý ile (dinci, saðcý, solcu) ezilmekte, sömürülmekte ve yok edilmekte, sistemin/devletin amacý ise bu farklýlýklarý kullanarak iþçi sýnýfýný kendisine yedeklemek sonuç alýcý ve kalýcý bir sýnýf mücadelesinin önünü kesmektir. Ýþçi sýnýfýnýn, örgütlü örgütsüz, çalýþaniþsiz, sosyal güvencesiz, düþük ücret koþullarýnda çalýþmaya/yaþamaya mahkum býrakýlan kesimleri arasýnda yaratýlan ve yaþanan bu rekabet ortamýnda sendikalar, iþçi sýnýfýnýn genel ve ortak çýkarlarýný esas alan bir zeminde çalýþmaya yönelmek ve bu yolla sosyal-iktisadi kazanýmlarýn sýnýfa mal olmasýna olanak tanýmak yerine, örgütlü olduklarý kesimlerin "kazanýmlarýnýn korunmasý" mücadelesine gerileyerek, rekabetin bir ucunda aktif olarak taraf olmuþlar, burjuvazinin payandasý durumuna düþmüþlerdir. Buradan, sýnýf körlüðünden ve uzlaþmacýsýnýflar üstü sendika anlayýþýndan yola çýkarak iþçi sýnýfýnýn önemli bir dinamiðini temsil eden kamu çalýþanlarýný "memur" olarak iþçi sýnýfýndan ayrý görerek, "küçük burjuvazi" safýna koyuyorlar. Devletin dayatmasý ve kendi körlükleri sonucunda yaratýlan "iþçi-memur" ayrýmýndan sonra da, esas düþmanýný unutup farklý çýkar çevrelerinde birleþen sendikal örgütlenmeler kendi arasýnda rekabete girerek, iþçi sýnýfýný bölerek, asýl düþmaný ve ona karþý iktisadi-siyasý mücadeleyi unutarak düþmanýnýn ekmeðine yað sürer hale geliyorlar. Daha önce ILO sözleþmelerine dayanarak fiili olarak var edilen kamu iþçileri sendikalarý 25/ 6/ 2001 tarihinde "kamu görevlileri sendikalarý kanunu" ile yasasýna
'kavuþtu'! Bu yasanýn en belirgin hedefi yukarýda deðindiðimiz iþçi sýnýfýnýn kendi arasýndaki rekabetini kýzýþtýrmasý oldu. Devletin yasalarý karþýsýnda kendi "memurluðunu" savunmanýn yolu, onun koyduðu sýnýrlarý tanýmamaktan geçiyor. Yasa çýkmadan önce "Grevsiz, toplu sözleþmesiz sahte sendikaya hayýr!" sloganlarýyla yasaya karþý çýkan KESK, yasa çýkar çýkmaz kendini yasaya örgütleme çabasýna girdi. Yasayý aþma, deðiþtirilmesini isteme gibi bir çabasý yok. Çabadan da öte 1989'dan yasa çýkýncaya kadar KESK'in grev, toplu sözleþme gibi bir tecrübesi de, derdi de yok. Daha çok devrimcilerin çabalarý, enerjileri ve bedel ödemeleri ile ilerleyen KESK, yine önderlik görevini yerine getiremeyen devrimcilerin zaaflarýndan kaynaklý olarak yasadan olumsuz bir þekilde etkilenecek ve kendini var etme mücadelesine gerileyecektir. Bu gerilemenin izleri giderek daha net görülmektedir. KESK'in kendi tanýmýyla; "faþist, dinci kamu sendikalarý içinde solcu sýfatýyla anýlan KESK" yasa çýkýncaya kadar biraz da "dinci" ve "faþist" sendikalarýn, sendikal örgütlenmeye ilgisizliði sayesinde ön saflardaydý. Yasayla birlikte "dinci" ve "faþist" sendikalarýn örgütlenmelerini yoðunlaþtýrmalarý KESK'in çalýþmalarýný (þimdilik üye sayýsýný artýrma þeklinde de olsa) hýzlandýrmýþtýr. KESK bugün kaçan geminin peþinden koþar durumdadýr. Yeni yasa-eski talepler tartýþmalarý sürdürülürken neler deðiþti, bir bakalým dedik. 4688 nolu yasadan: *Yasadan önce, ayný iþ kolundaki kamu çalýþanlarý, ayný sendika çatýsý altýnda toplanýrken þimdi sadece o iþ kolundaki 657'ye tabi devlet memurlarý sýfatýndakiler kamu sendikalarýna üye olabiliyorlar. Örneðin, saðlýk iþkolunu ele alýrsak; daha önce saðlýk iþkolundaki tüm devlet-özel kurum ve kuruluþlarda çalýþanlar, SES, TÜRK SAÐLIK SEN, SAÐLIK-BÝR gibi memur sendikalarýndan birine üye olabiliyor-
8
Leninist Iþýk
Ekim 2001
lardý. Þimdi, çýkan yasa ile özel hastanelerde çalýþan saðlýkçýlar ile kamu (devlet hst, SSK hst, Üniversite hst.) kurumlarýnda çalýþan taþeron ve sözleþmeli saðlýkçýlar "memur sendikalarýnda" örgütlenemeyecekler. *Yasadan önce iþ yerinde örgütlenen her sendika 15 üyesine karþýlýk 1 temsilci seçme hakkýna sahipti. Yasaya göre bir iþ yerinde kamu iþçilerinden en çok üye kaydetmiþ sendika iþ yeri temsilcisi seçmeye yetkili olacak. Azýnlýkta kalan sendikalar temsilci seçemeyecek. Ayrýca iþ yeri temsilcisi sadece çoðunluktaki sendikanýn üye sayýsý deðil, iþyerindeki tüm çalýþanlarýn sayýsý üzerinden belirlenecek. Ayrýca her hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendika ile bunlarýn baðlý bulunduklarý konfederasyonlar toplu görüþme yapmaya (ama grev ve toplusözleþme deðil) yetkili olacak ve en çok üyeye sahip konfederasyon temsilcisi toplu görüþme heyetinin baþkaný olacaktýr. Sahte sendika yasayla beraber sendikalarýn üye sayýsý, bürokrat sendika yöneticilerinin konumlarýný meþrulaþtýrmalarý için oldukça önem kazanýyor. Devlet tarafýndan muhatap alýnmalarý, "sendika yöneticisi" kimliklerinin tescil ettirmenin yolu üye sayýsýna baðlý çünkü. Üye sayýsý her yýl Aðustos ayýnda Çalýþma Bakanlýðý tarafýndan tespit edilecek. O iþ kolunda azýnlýk konumunda olan sendika ve baðlý bulunduðu konfederasyon o yýl boyunca adeta yok sayýlacaktýr. *Yasanýn 25. Maddesine göre; Ayný hizmet kolunda çalýþan kamu iþçilerinin yüzde 5'inden fazlasýný üye kaydedememiþ sendika, üyelik ödentilerini aylýktan kestiremeyecek, ancak elden alabilecek. Þimdilerde sendika bürokratlarýný en çok endiþelendiren bu madde sayesinde niteliðin önemsenmeyip, niceliðe tapýnýlan bu ortamda, üyemiz olsun da ne olursa olsun mantýðý yaygýnlaþmaktadýr. Kamu iþçilerinin, devrimci kadrolar önderliðinde yýllardýr sürdürdüðü, kararlý ve fiili "grevli-toplu sözleþmeli sendika hakký" mücadelesi, burjuva parlamentonun çýkardýðý sahte sendika yasasý ile þimdilik gasp edilmiþtir. Buna raðmen gerek burjuvazinin iþçi sýnýfýnýn her kesimine dayattýðý
aðýr baský ve sömürü koþullarýndan, gerekse de sahte sendika bürokratlarýnýn birbirleri arasýndaki rekabetten dolayý "sendika ve üyelik" kamu iþçilerinin gündemine sokulacaktýr. Bu çerçevede kamu iþçileri arasýnda bir tartýþma, araþtýrma ve sorma durumu yaþanacaktýr. Sendikal örgütlenmeye ilgi veya tepki bu dönem yeniden canlanacaktýr. Devrimci komünistler bu ortamý, kamu iþçilerinin bilinçlenmesi, politikleþmesi, uðruna büyük bedeller ödenen, yýllardýr büyük bir kararlýlýk ve fiili eylemlere dayanarak yürütülen "grevli-toplu sözleþmeli sendika hakký" mücadelesini yeniden canlandýrmanýn, kamu iþçilerinin sendikal örgütlülüðünü ve birliðini savunmanýn, her türden gerici-bölücü-uzlaþmacý-bürokratik sendikal anlayýþlara karþý mücadele etmenin platformuna dönüþtürmelidirler. Sendika bürokratlarýnýn kendilerini sahte sendika yasasýna uydurmayý kamu iþçilerine "iþ ve mücadele" diye yutturmalarýna izin verilmemelidir. Tabanýn söz ve karar sahibi olduðu, gerçek sýnýf sendikalarý ve buna uygun bir yasa için mücadele bayraðý yükseltilmelidir. Bunu yaparken mevcut sendikal örgütlülüðe ilgisizlik veya '89 dan beri sürdürülen mücadelenin yarattýðý potansiyeli baðrýnda toplayan KESK ile, sahte sendika yasasýyla birlikte-ona eþ zamanlý ortay çýkan "devlet-türedi", devlet güdümlü sahte sendikalar arasýnda tarafsýzlýk konumuna düþmemeye özen gösterilmelidir. Bugün kamu iþçilerinin KESK'e baðlý sendikalarda, devrimci sýnýf sendikacýlýðý anlayýþý ve hedefiyle örgütlenmesi, sendikal örgütlenmeye bu yönde müdahale etmesi pratik-politik bakýmdan gereklidir ve bir görevdir. Sahte Sendika Yasasý Çöpe! Yaþasýn Grevli-Toplusözleþmeli Sendika Mücadelemiz! Bir Tek Ýþçi Sendikasýz Kalmamalý! Tam Ücretli 6 Saatlik Ýþgünü Dört Vardiya! F. Reyhan
madan saða sola gidip gelen üyelerle sürdürülüyordu; bunlar, gerektiðinde, özel görevli iþlerini de yapýyorlardý. Her iki durumda da, hoþlarýna gitmeyen her iþçiyi sýnýr dýþý ederek -ve her on durumdan dokuzunda, bu iþçi, Birliðin bir üyesi oluyordu- bu bilgelikleriyle, onu, özel bir görevli haline getiren hükümetler, birliðe destek oluyorlardý." (Engels, Age, S. 185) Engels’in gözlemleri ve aktardýklarý son derece önemli ve öðreticidir. Ýdeolojik-teorik bakýndan oldukça geri olmasýndan dolayý Marks ve Engels'in ideolojik-teorik saldýrýlarýnýn hedefi olan Birlik ve kadrolarý, kendi içlerindeki amaç, kavrayýþ ve davranýþ birliðinden, kararlý, militan, yaratýcý, cüretkar faaliyetlerinden ve her türlü araçtan amaçlarý için yaralanmayý baþardýklarý için hýzla güçlenmekte ve yayýlmaktadýrlar. Engels'in aktardýklarýndan; kendi içinde kaynaþmýþ, anlaþmýþ ve yoldaþlýk zemininde ileri atýlmýþ, örgütlü bir profesyonel devrimci çekirdeðin, neleri ve nasýl baþarabileceðinin, yaratýcý, üretici biçim ve yöntemlerini öðreniyoruz. Ýþçilere ulaþmanýn, canlý baðlar kurmanýn, onlarý siyasallaþtýrýp ve örgütlemenin hala geçerli olan bu biçim ve yöntemleri, öðrenmek ve yaþama geçirmek bir görev olarak önümüzde durmaktadýr. Haklýlar Birliði'nin Ýdeolojik Teorik Durumu Burada, Birliðin önemli kadrolarýndan biri, hatta ideologu-teorisyeni ve propagandisti olan terzi Weitling'ten söz etmek gerekmektedir. Kendi kendini yetiþtiren bu iþçi kökenli teorisyen, Marks ve Engels'in ilgisini çekmeyi, kendinden övgüyle söz ettirmeyi baþarmýþ bir proleter teorisyendir. "Yeniden inþa edilen Birlik oldukça çabuk büyüyordu. Özellikle Ýsviçre'de, Weitling, August ve ötekiler, Weitling'in komünist sistemine azçok baðlý güçlü bir örgüt kurdular. Weitling'in komünizmini eleþtirmenin yeri burasý deðildir. Ama Alman proletaryasýnýn ilk baðýmsýz teorik dürtüsü olarak taþýdýðý önem bakýmýndan, Marx'ýn 1844 tarihli Paris Vorwarts'indeki sözlerinin altýna bugün de imzamý atarým: "(Alman) burjuvazisi -filozoflarý ve tanrý bilimcileri de dahil olmak üzere- burjuvazinin kurtuluþuna iliþkin olarak -siyasal kurtuluþuna- Weitling'in Uyumun ve Özgürlüðün Güvenceleri ile kýyaslanabilecek bir yapýt gösterebilirler mi? Eðer alman siyasal yazýnýnýn sýkýcý, içtenliksiz bayaðýlýðý Alman iþçilerinin bu muazzam ve parlak çýkýþýyla kýyaslanacak olursa, eðer proletaryanýn bu devasa çocuk ayakkabýlarý burjuvazinin eskipüskü siyasal ayakkabýlarýnýn cüce boyutlarýyla kýyaslanacak olursa, bu Sinderella'nýn pehlivan bir yapýya ulaþacaðý kehanetinde bulunmak
13
zorunda kalýnýr." Hala tam olarak geliþmiþ olmaktan uzak olsa bile, bu pehlivan yapý bugünden karþýmýzdadýr." (Engels, Age, S. 185) Marks ve Engels'in örgütsel olarak uzak durduklarý, ideolojik-teorik bakýmdan ilgi gösterdikleri ve "acýmasýzca eleþtirdikleri" Haklýlar Birliði'nin iþçi kökenli üyelerinin neredeyse tamamý zanaatçýdýr. Bu zanaatçýlarý sömüren, büyük kapitalistler deðil, küçük ustalardýr. Sömürüye ve adaletsizliðe karþý çýkan, örgütlenip mücadele eden zanaatçýlarýn hedefi de küçük ustalar haline gelmektir. Geçmiþ alýþkanlýklarýný, sýnýfsal konumlarýný terk etmekte zorlanan bu zanaatçýlarýn, geleceðin sýnýflar mücadelesine göre saf tutmalarý, proletaryanýn sýnýfsal konumuna denk bir örgütsel faaliyet içinde olmalarý çeliþkili, sorunlu bir durumdur. Birlik üyelerinin, bu ikircikli, yeterince netleþmemiþ sýnýfsal konumlarýndan dolayý, ideolojik-teorik görüþleri de yeterince olgunlaþmamýþtýr. Marks ve Engels, "kökleri toplumsal koþullarda bulunan bu kusuru" görüyor, gidermek için mücadele ediyorlardý. "Kendileri henüz tam proleter olmayýp, küçük burjuvazinin yalnýzca bir eklentisi, modern proletaryaya dönüþmekte olan ve henüz doðrudan doðruya burjuvaziyle, yani büyük sermaye ile karþý karþýya gelmeyen bir eklentisi olduklarý halde, gelecekte gösterecekleri geliþmeyi sezgisel olarak önceden gören ve, henüz tam bir bilinçle olmasa bile, kendilerini proletaryanýn partisi olarak örgütleyen bu zanaatçýlar, en büyük onuru hak etmiþlerdir. Ama soru, mevcut toplumu ayrýntýlarýyla eleþtirmek, yani iktisadi olgularý araþtýrmak olduðunda, bunlarýn zanaatçý önyargýlarýnýn her keresinde onlar için bir engel olmasý da kaçýnýlmazdý. Ve ben, tüm birlik içerisinde, o sýra ekonomi politik konusunda bir kitap okumuþ tek kimsenin bulunduðuna inanmýyorum. Ama bunun pek önemi yoktu; "eþitlik", "kardeþlik" ve "adalet, bütün teorik engelleri aþmalarýna þimdilik yetiyordu." (Engels, Age, S. 188) Birliðin ve üyelerinin ideolojik-teorik konumu ve bunlara karþý yürütülen ideolojik-teorik mücadele ile ilgili Marks'ýn anlattýklarýna da kýsaca deðinmekte fayda var. Çünkü, Birliðin dönüþmesi, Marks ve Engels'i kapsamasý, proletaryanýn gerçek ve ilk enternasyonalist komünist partisi haline gelmesi, bu mücadeleden, Birlik ile Marks ve Engels'in karþýlýklý etkileþiminden baðýmsýz, kendiliðinden olmamýþtýr. "Ayný zamanda, o sýra Birliðin gizli doktrinini oluþturan Fransýz-Ýngiliz sosyalizmi ya da komünizmi ile Alman felsefesinin karýþýmýný acýmasýzca eleþtirdiðimiz, kýsmen basýlý, kýsmen taþ basmasý, bir dizi kitapçýk yayýnladýk. Bunun yerine, tek akla-yatkýn teorik temel olarak, burjuva toplumun iktisadi yapýsýnýn bilimsel anlayýþýný koyduk. Ayrýca, görevimizin herhangi ütopyacý
12
Leninist Iþýk
Ekim 2001
tekrar kurma iþine giriþtiler ve Londra'yý, Birliðin merkezi haline getirdiler. Joseph Moll, onlara, eðer daha önce Paris'te deðilse, burada katýlmýþtýr, Kolonyalý bir saatçý, orta-boy bir Herkül-Schapper'le onun bir salonun giriþini tutup yüzlerce saldýrgana karþý koruduklarýný sýk sýk görmüþümdür-, enerji ve kararlýlýk bakýmýndan iki yoldaþýndan hiçte geri kalmayan ve zeka olarak her ikisinden de üstün bir adam." (Age.) Tüzüðü, içinden çýktýðý Horlananlar birliðine benziyor, Mevsimler Birliðinden etkileniyor, komplocu-tertipçi bir gizli örgütlenme diye; Haklýlar Birliði'ni diðer örgütlerle karýþtýrmamak gerekir. Bir kere Barbes ve Blanqui'nin görüþlerinden etkilenmemesi mümkün deðildi. Çünkü henüz ortada, ne devrimci komünist bir parti, ne de komünist bir program vardý. Ve bundan dolayý, bu süreçte, Avrupa'da baþka tarz bir devrimcilik, baþka tarz bir devrimci örgütlenme ve mücadele biçimi de yoktu. Haklýlar Birliði'ni kuranlarýn asýl ayýrt edici yaný proleterlerden ve proleterleþmek üzere olan öncü unsurlara dayanmasýndan ve proletaryanýn sýnýfsal-siyasal taleplerini dillendirmeye baþlamalarýndan ileri geliyordu. Bu örgüt ve kadrolarý dünya proletaryasýnýn önderlerinden olan Marks ve Engels'i etkileyecek bir örgütsel-pratik birikime ve onlarý örgütleyecek cürete sahiptiler. Diðerlerinden onu ayýran asýl ve önemli noktalardan biri de buydu. Marks'ý-Engels'i etkilemek ve örgütlemek bugün kulaða hoþ geliyor. Ama bu, Onlarýn, ideolojik-teorik düzeyi, sýnýfsal kökeni, seçiciliði ve baþý sonu belli olmayan bir maceraya atýlmayacak kadar donanýmlý olduklarýný düþündüðümüzde, asla kolay ulaþýlabilecek bir baþarý deðildi. Peki, Haklýlar Birliði ve kadrolarý bu zoru nasýl baþardýlar? Öðrenmemiz ve bilincimize kazýmamýz gereken ders budur. Bunu öðrenmek için yine Engels'in yazdýklarýna baþvurmamýz gerekiyor. Engels, bu kadrolarla karþýlaþmasýný ve kendisinde býraktýklarý izlenimleri anlattýðý makalesinde þunlarý yazýyor: " Ben bunlarýn üçünü de, (ayakkabýcý Buer, dizgici Schapper, saatçý Moll, LI) 1843'te, Londra'da tanýdým. Bunlar rastladýðým ilk devrimci proleterlerdi, ve o sýra görüþlerimiz ayrýntýlarda birbirlerinden ne denli uzaktýysa da -çünkü onlarýn dar görüþlü eþitlikçi komünizmlerine (Eþitlikçi komünizm ile, kendisini tamamýyla ya da esas olarak eþitlik istemine dayandýran komünizmi kastediyorum. Engels'in notu)- karþýlýk, ben de, bir o kadar dar görüþlü felsefi kendini beðenmiþliðe sahiptimbu üç gerçek adamýn, o sýra henüz yalnýzca bir adam olmayý arzulayan benim üzerimde býraktýklarý derin etkiyi hiç bir zaman unutmayacaðým." (Agy. S.184) Baþka söze gerek var mý? Sýnýfsal-örgütsel
varoluþlarýyla ve militan pratik duruþlarýyla bu üç proleter devrimci, derin bir bilgiye ve büyük bir ufka sahip, alçakgönüllü Engels'in güvenini kazanmayý, ilgisini çekmeyi ve Onu etkilemeyi baþarmýþlardýr. Ýngiltere ve Avrupa'nýn önemli merkezlerinde iþçiler arasýnda uluslararasý bir örgütlenme ve propaganda faaliyeti yürüten Haklýlar Birliði'nin çalýþma ve örgütlenme biçimleri ile yöntemlerini öðrenmek için, bunlarý büyük bir dikkatle izleyen, sonralarý yazýlý hale getiren Marks ve Engels'in anlattýklarýna baþvurmak gerekmektedir. Haklýlar Birliði'nin Propaganda Örgütlenme Biçim ve Yöntemleri "Birliðin çalýþmasý -Almanya'daki iþçiler arasýnda propaganda yapmak- gizli biçimin sürdürülmesini gerektiriyordu. Paris'te ilk bulunuþum sýrasýnda, hem Birliðin yerel önderleriyle ve hem de Fransýz gizli iþçi derneklerinin önderleriyle, bunlardan herhangi birine girmeksizin, kiþisel temas halindeydim. Guizot tarafýndan sürüldüðüm Brüksel'de, Engels, W.Wolff ve ötekilerle birlikte, hala varolan Alman Ýþçileri Eðitim Derneðini kurdum.” (Marks, Age, S.182) Marks'ýn anlatýmýndan Birliðin, Almanya ve Paris'te iþçiler arasýnda gizli propaganda ve örgütlenme çalýþmasý yürüttüðünü öðreniyoruz. Birliðin ve benzer faaliyetler içerisinde olan baþka derneklerin önderleriyle temas içinde olan Marks, bu örgütlere girmeyi uygun bulmamaktadýr. Bir taraftan arkadaþlarýyla Alman Ýþçileri Eðitim Derneði'ni kurarken, bir taraftan da Birliðe karþý ideolojik mücadele vermektedir. Birliðin ayný dönemdeki faaliyetleriyle ilgili olarak Engels, daha ayrýntýlý ve kapsamlý bilgi vermektedir. Birinci elden okuyucuyu bilgilendirmek için, yorumdan kaçýnarak, yazýyý alýntýlara boðma riskini göze alarak þimdi de Engels'in deðerlendirmesine baþvuralým. "Ýsviçre'dekinden daha az ölçüde de olsa, Londra'da, örgütlenme ve toplanma özgürlüðünden yararlanma avantajlarý vardý. Yasal olarak faaliyet gösteren ve hala varolan Alman Ýþçileri Eðitim Derneði, ta 7 Þubat 1840'ta kurulmuþtu. (Marks ve Engels bu derneðin kurucularýdýr. LI) Dernek, Birliðe yeni üye bulma alaný olarak hizmet ediyordu ve, her zaman olduðu gibi, Derneðin en faal ve zeki üyeleri komünistler olduðundan, önderliðin tamamýyla Birliðin elinde bulunuyor olmasý çok doðaldý. Birliðin Londra'da çok geçmeden birçok topluluðu, ya da, o sýra hala adlandýrdýklarý gibi "loca"sý oldu. Ýsviçre'de ve öteki yerlerde de ayný taktikler izlendi. Ýþçi derneklerinin kurulabildikleri yerlerde, bunlardan ayný biçimde yaralanýldý. Bunun yasalarca yasaklandýðý yerlerde, koro topluluklarýna, spor kulüplerine ve benzerlerine giriliyordu. Baðlantýlar, büyük ölçüde, dur-
9
Kurtuluþ Devrimde Komünizmde!* Yoldaþlar, Daha öncede belirttiðimiz gibi her ayýn ilk haftasýnda bir önceki ay içindeki faaliyetlerimizi ve sonuçlarýný sizlere aktarma sözü vermiþtik. Þu an içinde yaþadýðýmýz eðitim sürecinin, esaslý bir süreç olmasýndan kaynaklý olarak her rapor bir öncekine benzeyecekmiþ gibi gözüküyor. Ne yapalým; bizlerde üretebildiðimiz oranda siyasallaþýp, ürettiklerimizi aktarabildiðimiz, örgütle paylaþabildiðimiz ve yaþama geçirebildiðimiz oranda geliþip-serpileceðiz. Bir süre biz yazmaktan, siz de okumaktan sýkýlmayacaksýnýz, raporun alýþkanlýk olmasý, karþýlýklý denetim mekanizmasýnýn iþlemesi ve ...Birimi bileþenlerinin kendi içerisinde bir disiplin yaratmasýna yol açmasý açýsýndan ciddi bir önemi var. Bir ay içerisinde temel olarak 3 uzun ve kapalý mekan toplantýsý yapmýþ bulunmaktayýz. Bunun dýþýnda 3'de ara görüþme yaptýk. Bu görüþmelerde kitap üzerinden eðitim çalýþmasý, özgür basýnýn tüketimi ve özgür basýna gönderilmek üzere 3 yazý üzerinden tartýþma ve düzeltmeler yaptýk. Sonra da bunlarý yayýna ulaþtýrdýk. Gerekli uyarý ve önerilerin gelmesini bekliyoruz. Randevu sistemimiz oturdu. Artýk, baþlangýçta olduðu gibi çalýþmamýzý sekteye uðratacak, verimi düþürecek, disiplini ihlal edecek bir durum yaþamýyoruz. Bunu anlamlý ve olumlu bir geliþme olarak görüyorum. Eðitim çalýþmamýzda kitabýn 1'inci kýsmýný tüketmiþ bulunmaktayýz. Tüketim derken bir daha geri dönmemekten bahsetmiyoruz. Biz kitabý, baþucu kitabý olarak ele alýyoruz. Temel klasikleri tüketmeye baþladýðýmýzda dönüp tekrar tekrar bakacaðýz. Her yeni bilgi ile birlikte, bilinçlerimizde biraz daha oturacak diye düþünüyoruz. Hedeflediðimiz çalýþmaya asgari düzeyde de olsa ulaþmaya baþladýk. Temel olarak eðitim ve kendimizi örgütleme çalýþmamýz sürmekte ve yoldaþlar hýzla ileri sýçramaktalar. Bu çalýþmalarýn yaný sýra Aymasan iþçilerinin direniþ çadýrýný ziyarete gittik. Aymasan iþçilerinin dayanýþma gecesi için bilet sattýk. Geceye iyi bir katýlým saðladýk. Ýlk
defa iþçilerin gecesine gelmiþ olan yoldaþlarýmýz vardý, bunlar dayanýþma gecesinden çok etkilendiklerini söylediler. Siyasallaþmanýn ve sýnýf dayanýþmasýnýn bir aracý da böylesi eylemler ve etkinliklerdir. Gece, iþçi sýnýfýyla (dar da olsa) buluþmamýzý saðlamasý açýsýndan bizin için de oldukça önemli idi. Bugünden sonra, her gün yeni bir eyleme katýlamasak da, bunlardan haberdar olmaya, gündemimize almaya, örgütlü olarak tüketmeye ve politik-pratik sonuçlar çýkarmaya çalýþacaðýz. Bunun her devrimci komünistin olduðu gibi bizlerinde sorumluðu olduðunun bilincindeyiz. Bulunduðumuz alanlarda hareketimizin gözü ve kulaðý olamaya çalýþacaðýz. Dar pratikçi bir konuma düþmeden, önceliklerimizi unutmadan ve üzerinden atlamadan devrimci güçlerle ve direniþçi iþçilerle politik iliþki-etkileþim içinde olmaya çalýþacaðýz. Bizler de ... Birimi olarak; ulaþabildiðimiz ölçüde, sýnýfla baðlarýmýzý kurabildiðimiz ölçüde tüm imkanlarýmýzý ve birikimlerimizi, baþarý ve baþarýsýzlýklarýmýzý örgüte sunmayý ve örgütle sürdürmeyi devrimci sorumluluðumuzun bir gereði olarak kavramaktayýz. Sýnýf mücadelesinde "Proletaryanýn örgütten baþka silahý olmadýðýnýn", bugün öncelikli devrimci görevimizin dünya devrim perspektifiyle devrimci bir önderlik inþa etmek olduðunun farkýndayýz. Kapitalist emperyalizmin yarattýðý her türlü kötülüðün, adaletsizliðin, sömürü ve barbarlýðýn kökü ancak devrimlekomünizmle kurutulabilir. Onun için devrim istiyoruz. Onun için devrimci bir partinin yaratýlmasý uðruna savaþýyoruz/savaþacaðýz!
Komünist Bir Dünya Kuracaðýz Komünizme Kadar Sürekli Devrim! ...Birimi Sorumlusu *Bu yazý ...Birimi Sorumlusu yoldaþýmýzýn örgüte sunduðu bir rapordur. Anlamlý bulduðumuz ve iþlevliolacaðýna inandýðýmýz için yayýnlýyoruz. Baþlýk tarafýmýzdan konmuþtur. Bu vesileyle bir kez daha tüm yoldaþlarýn ve devrimci dostlarýn düþüncelerini, haber ve yorumlarýný içeren yazý katkýlarýný beklediðimizi hatýrlatmak isteriz. L.I.
10
Ekim 2001
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (1) Bugün dünya ve Türkiye iþçi hareketinin örgütsüzlüðünden, dolayýsýyla egemen burjuva güçler karþýsýndaki güçsüzlüðünden yakýnmayan, buna çözüm aramayan devrimci yok gibidir. Ne var ki, geçmiþ tarihsel-siyasal süreçlerdeki altüst oluþlar nedeniyle MarksistLeninist ideoloji-teori, politika ve örgüt anlayýþlarýnda yaþanan sapmalar, revizyonlar ve savrulmalar sonucu devrimci komünist hareket dünya çapýnda yozlaþmýþ, bürokratlaþmýþ, atomlarýna bölünmüþtür. Dünyada ve tek tek ülkelerde SSCB, Çin, Arnavutluk, Küba-Viyetnam gibi "komünist" merkezler, ilham kaynaklarý olarak ortaya çýkmýþtýr. Bu geliþme dünya çapýnda devrimci komünist ve iþçi hareketini bölen, birbirine düþüren politik-örgütsel sonuçlar doðurmuþtur. Sonuç olarak da devrimci komünist ve iþçi hareketi emperyalist dünya düzeni karþýsýnda büyük bir yenilgi almýþtýr. Bu uðursuz tarihsel-siyasal geliþmeyi kader olarak görmek, nesnel süreçlerin kaçýnýlmaz bir sonucu olarak sineye çekmek devrimci komünistlerden uzak olsun. Bugün aþmakla yüz yüze olduðumuz ciddi ideolojik, teorik, politik, örgütsel ve iradi sorunlar vardýr. Bu noktaya kendiliðinden gelinmemiþtir. Kendiliðinden de bu noktadan ileri sýçramak mümkün olmayacaktýr. Öyleyse geçmiþ tarihsel süreçlerde ortaya çýkan komünistlerin uluslararasý ve "ulusal" örgütlenme deneyimlerine, akýbetlerine ve önemli dönemeç noktalarýna bakmak, süreklilik ve kopuþ diyalektiði içerisinde Marks'tan Lenin'e sýnýf mücadelesi tarihine mal olmuþ bu örgütsel deneyimleri ele almak, bunlardan gereken dersleri çýkararak öðrenmek, geleceði kazanmak için gerekli ve zorunludur. Sýnýf savaþýmýný yönlendirmek, ona devrimci çizgide iradi müdahale etmek, iþçi sýnýfýný iktidara taþýmak için, tek olmasa bile en önemli araç devrimci partidir. Bugün eksikliði hissedilen de budur. Kapitalist düzenden kurtulmak için devrim isteyenlerin çoðaldýðý, bunun en önemli aracý olan devrimci partiyi inþa etmek görevlerinden ise yan çizildiði bir dönemden geçiyoruz. Böylesi zorlu ve gerici bir dönemin üstesinden gelmekle yükümlü komünistleriz. Devrimci örgüt ve parti hiç bir dönem kendiliðinden bir sürecin ürünü olmamýþtýr. Hiçbir zaman gökten zembille düþmemiþtir. Tarihsel geliþmelerin, toplumsal çeliþkilerin, sýnýflar arasý mücadelenin ve gidiþ yönün bilincinde olan komünistlerin bilinçli, iradi ve planlý bir hazýrlýðýyla, çabasýyla yukarýdan
aþaðýya doðru inþa edilmiþtir. Sadece günümüzde deðil, sýnýf mücadelesinin her döneminde devrimci parti sorunu temel bir sorun olmuþtur. Her zaman büyük tartýþmalara, bölünmelere ve birleþmelere yol açmýþtýr. Günümüzde de durum farklý deðildir. Temel önemdeki bu sorunu çözmek üzere bir araya gelen, bir hazýrlýk dönemi baþlatan komünistlerin geçmiþ komünist örgütsel deneyimleri bilmesi, onlardan öðrenmesi ve gereken dersleri çýkararak yaþama geçirmesi geçmiþ komünist geleneðe baðlanmak için de gerekli ve zorunludur. Ýlk Komünist Örgüt: Komünistler Birliði'ne Giden Yol "Feodal toplumun yýkýntýlarý arasýndan fýþkýran modern burjuva toplumu, sýnýflarý ortadan kaldýrmadý. Yeni sýnýflar, yeni baský koþullarý, eskilerin yerine yeni savaþým biçimleri getirmekle kaldý. Ne var ki, bizim çaðýmýzýn, burjuvazinin çaðýnýn ayýrýcý özelliði, sýnýf karþýtlýklarýnýn basitleþtirilmiþ olmasýdýr. Tüm toplum, giderek daha çok iki büyük düþman kampa, doðrudan birbirlerinin karþýsýna dikilen iki büyük sýnýfa bölünüyor: Burjuvazi ve Proletarya." (K. Manifesto, Sol Y. S.110) Ýlkel toplumun tarihi dýþýnda "Þimdiye kadar ki tüm toplumlarýn tarihi, sýnýf savaþýmlarý tarihidir." Burjuva toplum düzeni de, Marksizm'in "toplumlarýn tarihi" konusundaki bu en temel tezini doðrulayarak, sanayi proletaryasýnýn beþiði olan Ýngiltere'de burjuvazi ile proletaryanýn iktisadi-siyasi kavgaya tutuþmasýna ev sahipliði yaptý. Burjuvazi ile proletarya arasýndaki ilk ciddi ve örgütlü mücadele giriþimleri de bu topraklardan fýþkýrdý. Ýþçilerin, burjuvalara karþý ilk baþkaldýrýlarý baþladý. Kendilerini aç ve iþsiz býrakan kapitalizme karþý makineleri tahrip etmesi, tek tek iþçilerin tek tek burjuvalarla çatýþmasý biçiminde baþlayan mücadele, giderek iki düþman sýnýf arasýndaki çatýþmalara dönüþtü. Ýþte bu süreçle birlikte iþçiler, burjuvalara karþý sendikal birlikler oluþturmanýn, patronlarýn verdiði ücreti yükseltmek için ulusal ve uluslararasý alanda birleþerek mücadele etmenin gerektiðini anladýlar. Sendikalar, dernekler ve yardým sandýklarý kurdular. Ýlk uluslararasý iþçi örgütlenmesi ve siyasi iþçi hareketi sayýlabilecek Çartist hareket Ýngiltere'de ortaya çýkmýþtýr. Ýngiliz burjuva siyasetinden köklü bir kopuþ gerçekleþtiremeyen, daha çok muhalif bir zeminde faaliyet
Leninist Iþýk yürüten bu yýðýnsal iþçi örgütlenmesi ve hareketi; dilekçeler, imza kampanyalarý ve protesto gösterileriyle taleplerini duyurmaya ve burjuvaziden tavizler koparmaya çalýþmýþtýr. Buna raðmen uluslararasý bir etki yaratmayý ve kendinden söz ettirmeyi baþarmýþtýr. Özünde bir burjuva iþçi hareketidir. 1845'de kurulan "Kardeþ Demokratlar Derneði" Çartist hareketin sol kanadýnýn liderlerinden olan Harney öncülüðünde kurulmuþtur. Avrupalý iþçiler arasýnda da örgütlenmek, farklý ülkelerin iþçileri arasýnda kardeþçe bir dayanýþma yaratmak üzere kurulan bu örgüt Ýngiltere dýþýna açýlamamýþtýr. Örgütsel olarak bunu baþaramamasýna raðmen; "proletaryanýn tüm ülkelerde ortak çýkarlara sahip olduðu, bir ve ayný düþmana karþý savaþtýðý, bir ve ayný mücadeleyi sürdürdüðü" düþüncesini ortaya koymasý, yaygýnlaþtýrmaya çalýþmasý önemli ve anlamlýdýr. Ýlk sendikal ve siyasal iþçi hareketinin militanlarýnýn kurmuþ olduklarý "Kardeþ Demokratlar Derneði" isimli örgütlenme sonralarý iþlevsizleþerek 1848'de daðýldý. Çünkü ayný dönemde Avrupa'da ortaya çýkmaya baþlayan uluslararasý öncü iþçi örgütlenmelerinden en önemlisi olan Haklýlar Birliði'nin Komünistler Birliði'ne dönüþmesi söz konusuydu. Bu süreçte, Kardeþ Demokratlar Derneði'nin önemli liderleri ve birçok üyesi de Komünistler Birliði saflarýna katýlmýþtýr. Komünistler Birliði'ne Dönüþecek Olan Haklýlar Birliði Örgütü Kapitalizmin geliþmesine, yayýlmasýna ve sýnýf bilinçli öncü iþçilerin politik-örgütsel iradi çabalarýna baðlý olarak proletaryanýn öncü uluslararasý örgütlenmeleri ve mücadelesi de hýzlanmaya baþlamýþtýr. Paris'te Blanqui'nin Mevsimler Derneði' adlý örgütünün etkisinde kalan Alman mülteciler tarafýndan 1834'de Horlananlar Birliði adlý bir örgüt kurulmuþtur. Bu örgütün tüzüðüne ve amaçlarýna bakýldýðýnda komünizmden çok uzak, burjuva demokratik, ulusal bir siyasal çizgiye oturduðu görülür. "1-Alman horlananlar Birliði alman erkeklerinden oluþan bir birliktir." "3-Birliðin amacý Almanya'nýn kurtuluþu ve yeniden doðuþudur." (Geniþ bilgi için, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 2. Sayý eki) Almanya'daki eylemlerinden dolayý kaçarak Paris'e gelen ve Horlananlar Birliði adlý örgüte katýlan, burjuva kökenli dizgici Karl Schapper ile, bir kunduracý olan Heinrich Bauer 1836 yýlýnda, çoðunluðu proleter olan radikal unsurlarla birlikte bu örgütten koparak, Paris'te, Haklýlar Birliði örgütünü kurarlar. Baþlangýçta, Barbes ve Blanqui'nin siyasal eylem anlayýþýna baðlý, onlardan etkilenen, adeta Mevsimler Bir-
11
liði'nin Alman þubesi gibi bir örgütlenmedir. Bunu Engels'ten öðreniyoruz: "...Baþlangýçta, babaöfçülüðü anýmsatan ve yaklaþýk olarak da bu sýralarda Paris'te biçimlenmekte olan Fransýz iþçi-komünizminin Almanya'daki bir eteði idi; "eþitlik"in zorunlu bir sonucu olarak mallarda ortaklýk isteniyordu. Amaçlar, o sýralar Paris'teki gizli derneklerinki ile aynýydý: yarýpropaganda örgütü, yarý gizli tertip. Almanya'da zaman zaman Putsche (Ayaklanma) hazýrlýklarý yapmak hiç bir þekilde dýþtalanmamakla birlikte, Paris, her zaman devrimci eylemin merkezi olarak görülüyordu. Ama Paris belirleyici savaþ alaný olarak kaldýðýndan, Birlik o sýra aslýnda Fransýz gizli derneklerinin, özellikle Blanqui ve Barbes'nin baþýný çektikleri ve yakýn iliþkilerin sürdürüldüðü Mevsimler Derneði'nin Alman þubesi olmaktan öte pek fazla bir þey deðildi." (K. Manifesto, Sol Y. S. 183) Engels, Haklýlar Birliði ve Mevsimler Birliði'nin siyasal-örgütsel yakýnlýðýný somutlamak üzere 12 Mayýs 1939 Paris Ayaklanmasý'ný örnek veriyor. "Devrimci iþçilerin çok önemli bir rol oynadýklarý" bu ayaklanma, Mevsimler Birliði Örgütü tarafýndan baþlatýlmýþtýr. Ýþçilerin yýðýnsal olarak desteklediði bu ayaklanma, hükümet birlikleri ve ulusal muhafýz tarafýndan yenilgiye uðratýlmýþtýr. Haklýlar Birliði'ne baðlý kesimler de bu ayaklanmaya katýlýrlar, Mevsimler Birliði mensuplarýyla "birlikte ilerlerler ve böylece ortak yenilgiden paylarýný alýrlar." Yenilgiden sonra tutuklanan Almanlar arasýnda Haklýlar Birliðinin kurucularýndan olan Karl Schapper ve Heinrich Bauer de vardýr. Uzun bir tutukluluktan sonra sýnýr dýþý edilen bu devrimciler Londra'ya giderler. Engels, bu iki örgütün siyasal mücadele biçim ve hedefleri arasýndaki benzerliklere baþka örneklerde verir. Ama asýl önemli olan burjuva kökenli bir devrimci olan Karl Schapper'i "profesyonel devrimcinin bir modeli" olarak göstermesidir. Bu tanýmýn salt Lenin tarafýndan yapýldýðýný sananlarýn ve burun kývýranlarýn dikkatine ve bilgisine sunulur! "Schapper, Nassau'da bulunan Weilburg'dan geldi ve, 1882'de Giessen'de ormancýlýk öðrenimi yaparken, Georg Büchner'in örgütlediði gizli tertibin bir üyesi olmuþtu; 3 Nisan 1833'te Frankfurt polis karakoluna yapýlan saldýrýya katýlmýþ, yurt-dýþýna kaçmýþ ve Þubat 1934'te Mazizini'nin Savoy üzerine düzenlediði sefere katýlmýþtý. Fizik olarak bir dev, kararlý ve enerjik, burjuva varlýðýný ve yaþamýný feda etmeye her zaman hazýr, otuzlarýn profesyonel devrimcisinin modeli. ..Bir zamanlar Paris'te dizgicilik yapan Schapper'in yaþamýný dil öðretmeni olarak kazandýðý Londra'ya vardýðýnda, her ikisi de,(Schapper ile Bauer. LI) kopmuþ olan baðlarý