20
Aralýk 2001
DÜÞMAN SALDIRILARINA KARÞI HAZIR OLMAK! Burjuva devlet her dönem olduðu gibi bu dönemde de devrimci ve komünist güçlere yönelik saldýrýlarýný en sinsi ve ayný zamanda en pervasýz biçimde sürdürüyor. Hapishanelerde 19 Aralýk saldýrýsýyla ve F tipi hücre dayatmasýyla yaptýðý katliamlardan sonra, sürdürülen ölüm oruçlarýnýn etkisini kýrmak ve dýþarýdaki desteði ortadan kaldýrmak için çok yönlü saldýrýlarýný hala büyük bir hýzla sürdürüyor. Bir taraftan ardý arkasý kesilmeyen yasalar yoluyla her türlü gösteriyi 'yardým yataklýk' kapsamýna sokarak zindanlarý dolduruyor, öbür taraftan ise dýþarýda sürdürülen ölüm oruçlarýna vahþice saldýrýyor. Düþmanýn bu sistemli ve kapsamlý saldýrýlarýnýn asýl amacý, devrimci örgütleri tasfiye etme, iþçi-emekçileri sýnýf mücadelesinde öncüsüz býrakmaktýr. Zindan saldýrýlarýndan, varoþlardaki kuþatma ve katliamlara, çeþitli gözaltý ve tutuklama saldýrýlarýna kadar, bütün saldýrýlarýndaki temel hedef; iþçi sýnýfýnýn önderlerini ezme, imha-tasfiye etme ve iþçi sýnýfý üzerindeki burjuva hegemonyasýný daha da güçlendirmektir. Ýçinden geçtiðimiz dönemin gericilik dönemi olduðu tespitini yýllardýr yinelemekteyiz. Gericilik döneminin karakteristik özelliklerinden biri olan; toplumsal muhalefetin sindirilmesi ve devrimci hareketin marjinalleþtirilmesi bu dönemin de en belirleyici yönünü oluþturuyor. Dolayýsýyla devrimci harekete dönük saldýrýlar her alanda, her dönem sürdürülmekle birlikte, Afganistan'a karþý açýlan savaþ vesilesiyle burjuvazinin yükselttiði "terörizmle savaþ" naralarý eþliðinde emek güçlerine ve öncülerine yönelik saldýrýlar, emperyalist-kapitalist güçlerin ortak ve öncelikli "stratejik" tutumu haline gelmiþ durumdadýr. Emperyalist-kapitalist ülkeler birbirleriyle yarýþ halinde "terörizmle mücadele" yasalarý çýkarmaya, devrimci örgütlere ait olduðunu düþündükleri maddi olanaklara el koymaya baþlamýþtýr. "Terörün mali kaynaklarýný kurutma yasasý"yla devrimci birey veya örgütlerin mal varlýðýný yaðmalama, devrimci kadrolarý sýnýr dýþý etme yasasýna kadar bir dizi yasa çýkarýlmýþtýr. Bütün bu geliþmeler bizlere her alanda sýnýf savaþýn sürdüðünü göstermektedir. Düþman saldýrýlarý çok yoðun ve kapsamlý sürerken, ayný zamanda devrimci direniþ de devam etmektedir. Zindanlarda mevsimleri aþan bir direniþ yaþanmakta, dostu da düþmaný da þaþýrtan bir kararlýlýkla devrimci hareketin direniþ geleneðine yeni direniþ sayfalarý yazýlmaktadýr. Devrimci hareketin tarihi, direniþ geleneðinin yanýnda, ihanet ve teslimiyeti de içermektedir. Devrimci komünistlere düþen görev, yaratýlan devrimci direniþ ve baþkaldýrý geleneðini sürdürmek, gerisine düþmemek, bu olumlu deneyimleri sahiplenerek aþmaktýr. Yukarýda da belirttiðimiz gibi devrimcilere yönelik düþman saldýrýsýnýn temel amacý devrimci örgüt ve kadrolarý çökertmek, teslim almak veya tasfiye etmektir. Lokal veya genel operasyonlarýnýn o dönemdeki kapsamýndan baðýmsýz uzun vadeli, stratejik hedefi budur. Düþman, elindeki verileri kullanarak daha fazla bilgi ve belgeye ulaþmak ve örgütü çökertmek için, asýl olarak örgüt merkezini ve stratejik noktalarý ele geçirmek hedefiyle hareket eder. Devrimci faaliyetin her alanýnda, devrimci kadro, güvenlikli çalýþma yöntemlerine, gizlilik kurallarýna uyarak düþmanýn eline geçmemeye ve dolayýsýyla faaliyetin aksamamasýna azami çaba sarf ederken, her an düþmanýn eline geçebilecek þekilde kendisini hazýrlamak ve düþman eline esir düþtüðünde direniþ kararlýlýðýný kuþanmak, devrimci onurunu korumak, gerektiðinde "ser verip sýr vermemek" zorundadýr. Düþmanýn Eline Nerede ve Nasýl Tutsak Düþeriz? 1-Kitle eylemlerinde:Düþmanla karþý karþýya geldiðimiz alanlardan bir tanesi kitle eylemleridir. Kitle eylemlerinde düþman, gerek eylemi daðýtmak amacýyla gerek eylem üstündeki kontrolünü güçlendirmek amacýyla ya toplu bir saldýrýyla önüne çýkan herkesi gözaltýna alarak, ya da "þüpheli" bulduðu kiþileri eylemden önce veya eylem esnasýnda gözaltýna alarak, bir yandan kitle gösterilerindeki eylemcileri korkutup bastýrmak, öte yandan eyleme önderlik edebileceðinden þüphe-
lendiði kadrolarý kendi kontrolünde tutarak eylemi pasifize etmeye çalýþýr. Böyle bir saldýrý karþýsýnda devrimci bir kadro her þeyden önce soðuk kanlýlýðýný koruyarak, düþmanýn saldýrýsýna direnmeli, slogan atma yoluyla kitleleri de bu direniþe katmaya çalýþmalýdýr. Yanýmýzdaki birine ve yoldaþýmýza karþý yapýlan böylesi bir saldýrý durumunda da direnmeli, dayanýþma içerisinde karþý çýkmalý, gözaltýna alma saldýrýsýna engel olmalýyýz. Bu tür gözaltýlar da genellikle toplu bir basýnç uygulanmaya çalýþýlýr veya yapýlan araþtýrmalar sonucunda örgütlü olduðunu düþündükleri, tespit ettikleri kiþileri topluluktan yalýtarak özel bir sorgulamaya tabi tutarlar. 2- Örgüt operasyonlarýnda:Örgüte yönelik operasyonlarda tespit edebildikleri devrimci kadrolarý ele geçirerek daha fazla bilgiye ulaþmaya çalýþýrlar. Genellikle önce takip, sonra ev baskýnlarý þeklinde gerçekleþen saldýrýlarda daha ilk andan itibaren düþman, ele geçirilen devrimci tutsakðý teslim almaya çalýþarak onun üstünde hakimiyet kurmaya çalýþýr. Saldýrma, dayak, tehdit, evi daðýtma, kýrma-dökme ve yaðmalama yöntemlerini kullanýr. Gözdaðý daha ilk anda baþlar. Bu tür saldýrýlar karþýsýnda da soðuk kanlýlýðýn korunmasý þarttýr. Birincisi, düþmanýn her þeyi yapabilecek güçte ve hakka sahip olduðu gibi mesajlarýna aldanmadan, öncelikle evimize neden geldiklerini anlamadýðýmýzý, eþyalarý kýrma, daðýtma gibi saldýrýlara karþý koymaya çalýþmalý; baþýný eðme, susma, bakmama vb. emirleri uygulamama konusunda direnmek gerekmektedir. Çünkü düþmanýn bu tür davranýþlarýndaki asýl amaç; karþýsýndakine "her þeye kadir" olduðu mesajý vermek ve psikolojik üstünlüðü ele geçirmek istemesidir. Evde bulunan eþyalarý gasp etmelerine karþý çýkýlmalýdýr. Susmak ve kendimize ait olan eþyalarýmýza sahip çýkmak bir haktýr. Haklarýmýza sahip çýkmak, bunlar uðruna dövüþmek ise onurlu bir insan olmanýn gereði ve devrimci bir görevdir. Ýmzalatmak istedikleri tutanaðý kesinlikle iyi okumak, imzalamak veya imzalamamak inisiyatifini elimizde bulundurmak ve genel bir kural olarak da imzalamamak gerekmektedir. Ýster kapýmýz kýrýlarak, ister çalýnarak saldýrýya uðramýþ olalým, suçlu psikolojisine kapýlmamak, aksine bu saldýrýsýndan dolayý düþmaný sorgulamalý ve yargýlamalýyýz. Saldýrgan ve pervasýz tutumuna karþý savaþmalýyýz. 3-Faaliyet sýrasýnda:Herhangi bir devrimci faaliyet sýrasýnda (afiþ asma, bildiri-gazete daðýtmak, vb.) düþmanýn saldýrýsý maruz kalýp esir düþebiliriz. Bu koþullarda ele geçme durumunda yine örgüt operasyonlarýndaki gibi düþman ilk anda gözdaðý vermeye çalýþýr. Silahlý tehdit, kaba dayak ve iþkence ilk anda baþlayabilir. Burada da devrimci kadronun komünist kimliðinin ve haklý mücadelesinin meþruiyetini bir an olsun akýldan çýkarmadan davranmasý ve buna uygun bir tutum takýnmasý gerekmektedir. Düþman bize hiç bir þey kabul ettiremez. Yani düþmanýn elindeki "delillere" asla raðbet etmeden hareket edip, faaliyetin ve örgütün güvenliðini her koþulda korumak gerekmektedir. Yapýlan faaliyet bizim için meþru, gerekli ve devrimci bir faaliyettir. Düþman içinse suçtur. Ne kendimiz ikna olmak, ne de düþmaný ikna etmek diye bir sorunumuz olamaz. Fiili ve hukuksal sonuçlarýna baþtan hazýr olduðumuz bir devrimci faaliyet yürüttüðümüze, sonuçlarýný göze aldýðýmýza göre düþünecek ve dert edecek bir durum yoktur. Gerisi bizim deðil düþmanýn iþidir. Bizi alakadar etmemelidir. Gereksiz kurnazlýklara, senaryolara baþ vurmaktansa, susma hakkýný kullanmayý tercih etmeliyiz. Her devrimcinin bilmek ve uygulamak zorunda olduðu tek ilke, sahip olduðu örgütsel bilgileri düþmana teslim etmemektir. Düþman karþýsýnda tek devrimci görev ve tutum budur. Sorguda ve mahkemede, direngen ve karalý bir tutumla politik kimliðimizi sahiplenmek düþman suçlamalarýný ve delil saydýðý þeyleri reddetmek gerektiðinden öte bir kaygý ve duyguya yer yoktur. Önceden kendimizi geçmiþ devrimci deneyimler ýþýðýnda düþman karþýsýnda sorguya kendimizi hazýrlamýþsak Devamý Sayfa 19’da
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Aralik 2001 Sayý: 29 F:750 TL.
GERÝCÝLÝK DÖNEMÝ VE DEVRÝMCÝ ÖNDERLÝK ÝHTÝYACI Dünya ve Türkiye, 1980'lý yýllardan baþlayarak yeni bir emperyalist paylaþým ve gericilik dönemine girmiþtir. 11 Eylül'de ABD'ye yapýlan saldýrý bir baþlangýç ve milat deðildir. Sadece bir vesile ve sonuçtur. Bugün dünya çapýnda hýz kazanan ve açýktan militarist yöntemlere baþ vurularak sürdürülen gerici ve emperyalist saldýrýlar, 11 Eylül saldýrýsý olmasa, baþka bir gerekçe ile yine gündemde olacaktý. Azýcýk toplum, tarih ve siyaset bilgisi olanlar için bu çok açýktýr. Dünya emperyalistkapitalist tekellerinin birer diktatörlüðünden baþka þey olmayan burjuva devletler; ne zaman birbirlerine saldýrmak, geri ülkeleri sömürgeleþtirmek-kendilerine baðýmlý hale getirmek ve bu yolla yeni çýkarlar-pazarlar ele geçirmek istediler de, gerekçe bulamadýlar? Tarihte böyle bir sýkýntý-kýtlýk hiç bir dönem yaþanmamýþtýr. Aksine, geçmiþ tarihsel süreçlerde fýndýk kabuðunu doldurmayacak, sahte gerekçelerle büyük savaþlar, toplumsal yýkýmlar meydana gelmiþtir. Bugün dünyada ve Türkiye'de hýz kazanan, yasal ve siyasal bir zemine oturtulmaya çalýþýlan burjuva gericiliði 11 Eylül saldýrýsýyla izah etmek, buna baðlamak doðru deðildir. Böylesi bir yaklaþým ve izah gerçeklerden kaçmaktýr. Emperyalist-kapitalist haydutlarýn ekmeðine yað sürmektir. Rekabetçi, yayýlmacý ve yaðmacý burjuva siyasetini aklamaktýr. Yerel ve bölgesel savaþlar yeni baþlatýlmýþ deðildir. Halklarýn aleyhine, açlýk, sefalet, acý ve kýyýmý pahasýna yýllardýr sürdürülüyorlar. ABD, Ýngiltere, Fransa, Ýspanya, Rusya, Ýsrail, Pakistan, Türkiye vb. emperyalist-kapitalist ülkeler ilk kez baþka ülke halklarýna saldýrýyor, baðýmsýzlýðýna tecavüz ediyor deðiller. Bu emperyalist-kapitalist haydutlar yýllardýr sömürge ve ezilen-baðýmlý ülke halklarýna kan kusturmakta iliðine kadar sömürmektedirler... Çaðýmýzda, gerekçe olarak ne gösterilirse gösterilsin, burjuvazinin baþlattýðý ve sürdürdüðü her türlü savaþýn altýnda uluslararasý-ulusal burjuvazinin iktisadi ve siyasi çýkarlarý, rekabeti ve dünyaya egemen olma güdüleri yatmaktadýr. Afganistan, Filistin, Kürdistan ve Kýbrýs vb. ülkelerde, Ortadoðu, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerinde yoðunlaþan ve yaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýlan tüm savaþlarýn tek sorumlusu; emperyalist-kapitalist ekonomik çýkarlar elde etmeyi, pazarlarý yeniden paylaþmayý ve paylaþýmdan pay kapmayý hedefleyen uluslararasý burjuvazidir. Bu gerçeði her vesileyle açýkça söylemeyen, buradan hareketle emperyalistkapitalist dünya düzenine karþý bir savaþýmla birleþen, bir barýþ isteði için savaþmayan hiç kimse gerçekten savaþ karþýtý olamayacaðý gibi, ezilen-katledilen halklarýn gerçek dostu da olamaz. Bu halklarla dayanýþma isteði, yaþamda politik karþýlýðý olmayan boþ bir arzuya ve lafazanlýða dönüþür. Savaþlarýn nedeni emperyalistkapitalist dünya düzenidir. Gerçek ve kalýcý bir barýþ
sýnýfsýz, sömürüsüz komünist bir dünyayla birlikte gelecektir. Umudunu böyle bir dünyaya deðil de, ABD ve Batýlý kapitalist burjuva demokrasilerine baðlayanlar, kendilerine-siyasal faaliyetlerine onlarý kýlavuz alanlar; þimdi tam bir hayal kýrýklýðý yaþamaktadýrlar. Çünkü, 11 Eylül saldýrýsýný bahane eden, "burjuva demokrasileri"nin bulunduðu devletler, peþ peþe çýkardýklarý yasalar ve aldýklarý siyasal kararlarla "demokrasi" maskelerini indirerek, aslýnda birer "burjuva diktatörlüðü" olduklarýný herkese gösteriyorlar. Bu devletlerin, çýkarlarý ve paylaþýmdan pay kapma nedeniyle, militarist ve aþýrý merkezileþmiþ bir iç ve dýþ siyaset izlemeye baþlamalarý her türden liberali hayrete düþürmüþ, "faþizm hortluyor", "dünya çapýnda egemen oluyor!" deðerlendirmeleri yapmaya zorlamýþtýr. Tüm iktisadi-siyasi geliþmeler, birilerinin anlayýp anlamamasýndan baðýmsýz, dünya çapýnda bir burjuva gericilik döneminin yaþandýðýný göstermektedir. Türkiye'de bu gericilikten fazlasýyla beslenmektedir. Asýl önemli olan bu gerçeði görmek, buna uygun bir ideolojik-politik-örgütsel ve pratik konumlanýþ-varoluþ gerçekleþtirmektir. Gerisi lafazanlýktýr. Dünya ilk kez bir gericilik ve barbarlýk dönemiyle yüz yüze kalmýyor. Dünya iþçi sýnýfý, devrimcileri ve komünistleri de... Materyalist tarih-siyaset anlayýþýna ve komünist geleneðe baðlanmaya çalýþan devrimci komünistler olarak bugün beyaz bir sayfayla, bir ilkle mi karþýlaþýyoruz? Elbette ki hayýr! Bu gericilik dönemine hazýrlýksýz yakalanmýþ, onu bugünden yarýna geri püskürtme güç ve olanaklarýndan yoksun olsak bile, hepten pusulasýz, deneyimsiz, çaresiz ve bir ilkle karþý karþýya deðiliz. Ve bilmekteyiz ki, bu gericilik döneminin en önemli nedenlerinden biri devrim ve komünizm mücadelesinin dünya çapýnda geri çekilmesi, dibe vurmasýdýr. Geçmiþte, devrim ve komünizm mücadelesine karþý savunma pozisyonu almak, iþçi emekçilere karþý tavýz politikasý izlemek zorunda kalan dünya burjuvazisi ve gericiliði, devrim ve komünizm tehdidinden kurtulur kurtulmaz, dünya çapýnda þahlanmýþ, emek güçlerine ve öncülerine karþý saldýrýya geçmiþtir. *** Türkiye kapitalist düzeni baþýndan beri burjuva anlamda "demokrasi" ye bile tahammülü olmayan, iþçiemekçi haklarýnýn gaspý, Kuzey Kürdistan'ýn ilhakýÖ
Bu Sayýmýzda Savaþ Karþýsýnda Farklý Politik Tutumlar........ 5 Marks’tan Lenin’e Komünist Örgütlenme...... 10 Ankara’daki Ýþçi Eylemlerine Katýldýk ........... 17 Düþman Saldýrýlarýna Karþý Hazýr Olmak!......20
2
Leninist Iþýk
Aralýk 2001
üzerinde yükselen gerici-sömürgeci bir burjuva diktatörlüðüdür. Emperyalist-kapitalist dünya gericiliðinden ve barbarlýðýndan doðrudan etkilenmesi, içte ve dýþta militarizm histerisine kapýlmasý bundan dolayý anlaþýlmaz bir durum deðildir. Anlaþýlmasý ve aþýlmasý gereken burjuva gericiliðin hedeflerinin, iþçi ve emekçiler ile öncü güçlerine yönelik saldýrýlarýnýn yönü, araç ve yöntemleriyle bunlarýn nasýl geri püskürtüleceðidir. Her türden liberalden farklý olarak, devrimci-komünist güçlerin kafa yormasý ve çözüm üretmesi gereken bu noktadýr. TC, uluslararasý gericilik ve barbarlýk durumundan güç ve cesaret alarak, ondan beslenerek emek ve halk düþmaný, sömürgeci-ilhakçý yüzünü daha çok açýða vurmakta, iç ve dýþ siyasetini bu ihtiyacýna yanýt verecek tarzda þekillendirmektedir. Dünya gericiliði-barbarlýðý TC için, bir can simidi olmuþtur. Bu simide sýký sýkýya tutunarak, içte iþçi-emekçilere ve devrimcikomünist kuvvetlere saldýrmakta, dýþta ise, komþu ülkelere yayýlmanýn topraklarýný ilhak ve iþgal etmenin yollarýný aramaktadýr. Bu siyasal-askeri yönelim, TC'nin içte ve dýþta hem dostlarýný, hem de düþmanlarýný artýrmaktadýr. Türkiye kapitalizmi, dolu dizgin bir kaosa, burjuva gericilik-barbarlýk durumuna doðru koþmaktadýr. Tüm yasal düzenlemeleri, siyasal-askeri yönelimleri bunu göstermektedir. TC, kapitalist rekabet ve emperyalist paylaþým savaþýnda mönü olmamak, paylaþýmdan pay kapmak için öncelikle içine çekidüzen verme telaþýndadýr. Bir yýlý aþan süredir zindanlarda sürdürdüðü devrimci-komünist tutsaklarýn katledimesi, Armutlu-Alibeyköy saldýrý ve katliamlarý bunun içindir. "Ulusal güvenlik", "birlik-beraberlik" teraneleriyle geniþ iþçi-emekçi kesimlerin iktisadisiyasi-sosyal haklarýnýn gasp edilmesi, iþçi grevlerinin yasaklanmasý, toplu sözleþmelerin zamsýz imzalanmasý, sürekli yükselen zamlar, artan iþten atmalar ve yayýlan iþsizlik-yoksulluk bunun içindir. OYAKSabancý-Koç vb. kapitalist tekeller servetlerine servet katarken, iþçi-emekçilere "kemer sýkma", "sabýrlý olma", "ülkeyi düzlüðe çýkarma masallarý anlatýlýyor. Emperyalist devlet ve tekellere yeniden yeniden borçlanma, büyük bir burjuva erdem-baþarý sayýlýyor. "Kredi", "baðýþ" adý altýnda alýnan dolarlar içteki burjuva tekellere peþkeþ çekiliyor. Ama, bu borç ve yüksek faizlerinin geri ödenmesine sýra gelince, iþçileremekçiler hatýrlanýyor. Borçlar ve faizleri geri ödensin diye emek güçleri baskýya ve sefalete mahkum ediliyor. Soyulup soðana çevriliyor. Sonra da karþýlarýna geçilip "kurtulmaya az kaldý", "biraz daha sabredin" türünden burjuva propagandasý ve demagojisi yapýlýyor. Oysa, sýnýflar mücadelesi ve kapitalist düzenin tarihi göstermiþtir ki, kapitalist düzenin dönemsel iktisadi krizi atlatýlsa bile; bu, iþçi ve emekçilerin iktisadisiyasi kurtuluþu olmamaktadýr. Toplumun çalýþanüreten kesimleri için açlýk, sefalet ve iþsizlik devam etmektedir. Kapitalizmin ana yurdu sayýlan Ýngiltere ve Avrupa'da meydana gelen krizler ve sonrasýnda yaþananlar bunu açýkça göstermektedir. Kriz ve sonrasý yaþananlarý deðerlendiren Marks, bu konuda, Enternasyonal'in Kuruluþ Çaðrýsý'nda unutulmamasý gereken veriler ýþýðýnda, iþçilere þöyle seslenmektedir: "Ýþçiler! 1848'den 1864' kadar olan dönem boyunca iþçi yýðýnlarýnýn sefaletinin azalmadýðý büyük bir gerçektir, ama bu dönem sýnai geliþme ve ticari büyüme bakýmýndan gene de eþsizdir. 1850'de Ýngiliz Orta sýnýfýnýn en ilimli ve en iyi haber organlarýndan biri, þöyle bir kehanette bulunuyordu: Ýngiltere'nin ihracat ve ithalatý %50 artacak olursa, Ýngiltere'deki sadakaya muhtaçlýk sýfýra düþer. Ama heyhat! 7
Nisan 1864'te, maliye bakaný Ýngiltere'nin toplam ithalat ve ihracatýnýn 1863'te "443.955.000 sterline, nispeten yakýn olan 1843 dönemindeki ticaretin yaklaþýk üç katý olan bu tutara" ulaþtýðýný söyleyerek parlamentodaki dinleyicilerini sevince boðdu. Bütün bunlara karþýn, "yoksulluk" konusunda söyledikleri çok dokunaklýydý. "Sefalet içinde yüzenleri", "artýrýlmayan... ücretleri"; "her on durumdan dokuzu varolma mücadelesinden baþka þey olmayan ...insan yaþamýný düþünün!" diye haykýrýyordu." (MarksEngels, Seçme Yapýtlar, C.1 S.10, Vurgular bize ait.) Geçmiþte defalarca gündeme gelmiþ, yaþanmýþ, þimdi de gündeme gelmekte ve yaþanmakta olan bu iktisadi-siyasý gerçeklere raðmen, Türkiye burjuva düzeni krizi atlatýrsa, "iþçiler-emekçiler düzlüðe çýkar", "baský ve sefaletten kurtulur" sananlar, fena halde yanýlmakta ve aldanmaktadýrlar. Geçmiþ deneyimlere raðmen bu safsatalarý savunanlar ise, ya burjuvazinin paralý uþaklarýdýr, ya da burjuva üretim iliþkilerinden, sýnýflardan ve sýnýflar arasýndaki mücadeleden habersiz, birer kuþ beyinlidirler. Burjuvazinin her zora ve dara düþtüðünde yalanlara ve masallara baþ vurmasý onun sýnýfsal þanýndan, ikiyüzlü, dolaylý siyaset anlayýþýndan dolayýdýr. Susurluk skandali burjuva pislikleri ortaya döktüðü zaman da benzer masallar anlatýlmýþ, geniþ yýðýnlar "artýk hiç bir þey eskisi gibi olmayacak" palavralarýyla aldatýlmýþ, aydýnlýk Türkiye için, Sabancý'nýn ve ikiz kulelerinin bile destek verdiði "ýþýk söndürme eylemleri" ortalýðý kaplamýþtý. Kitlelerin düzene, burjuva yolsuzluða-hýrsýzlýða duyduðu öfke ve tepki çarçur edilmiþ, umutlar DGM'lere baðlanmýþtý. O dönem, düzeni kurtarma, haddini aþanlarý hizaya getirme, kitleleri yatýþtýrma ve hava boþaltma amacýyla, düðmeye basýlmýþçasýna birbirini izleyen "yolsuzluk", "çete" operasyonlarý baþlamýþtý. Geçen süreçte Türkiye'yi deðil, bu yolsuzluklarý temizlemek, "çeteleri" aklamak için burjuva hükümet ve "derin devlet" epeyce efor harcadý. Devrimciler-komünistler evlerinde kurþunlanýrken, iþçiler-öðrenciler meþru protesto gösteri ve eylemlerinde öldüresiye coplanýrken, göz altýna alýnýp iþkenceden geçirilirken, "çeteler" bir bir aklanýp dýþarý salýndýlar, yeniden iþ baþý yaptýlar. Ýþledikleri ve iþleyecekleri "suçlarý", suç olmaktan çýkarmak için, burjuva parlamento "çete" suçlarýný "DGM"kapsamýnýn dýþýna çýkardý. "Hani hiçbir þey eskisi gibi olmayacaktý?" Kapitalist düzen ve burjuva siyasal diktatörlük yerli yerinde duracak, ama karanlýklar da aydýnlýða çýkacak! Ýþte, hoþ ve bir o kadar da boþ liberal bir beklenti örneði...Tüm yalanlara ve masallara raðmen, kapitalist düzen sömürü, baský, yoksulluk, pislik ve gericilik üretmeye devam ediyor. Çünkü, hala proleter bir devrimle yýkýlamadý. *** Burjuvazinin kendi krizini kazasýz-belasýz atlatma amacýyla yürüttüðü iktisadi-siyasi saldýrý ve kuþatma, her geçen gün iþçilerin-emekçilerin öfke ve tepkisini çekmekte, giderekte artýrmaktadýr. 5 Kasým-1 Aralýk eylemleri bu öfke ve tepkinin sokaða yansýmasýdýr. Bu eylemler, bilinen iþçi-emekçi ve devrimci-komünist hareketin politik-örgütsel durumunu bir kez daha açýða çýkarmýþ, görmek isteyenlere göstermiþtir. Burjuva saldýrýlarýn geri püskürtülmesi için komünistler tarafýndan bilinen ve bu eylem vesileyle yeniden açýða çýkan politik-örgütsel sorunlarý aþmak için, bunlarý yeniden bilince çýkarmak gerekmektedir. Ýþçi-hareketinin durumu:*Sokaða dökülen, düzenin saldýrýlarýna karþý sesini yükselten iþçiler ve emekçiler kitlesi, düzenin krizinden doðrudan ve olumsuz etkilenenlerin, iþsiz kalanlarýn, sefalete itilenlerin sayýsýný düþündüðümüzde son derece sýnýrlýydý. Burjuva basýna
Baþtarafý Sayfa 20’de sorun yok demektir. Pskolojik Savaþýn Ýlk Hamlesi Burjuvazinin kolluk güçleri devrimcilerine yönelik saldýrýlarýna psikolojik bir üstünlükle baþlamak için daha ilk hamlede devrimci bireyi ezmeye çalýþýr, güçlü olduklarý, onlarla baþ edilemeyeceði mesajýný vermeye, tutsaðý buna inandýrmaya çalýþlar. Ev baskýnýna onlarca sayýyý aþan polis, özel tim vs. ile kapýyý kýrarak girerler. Ýlk karþý karþýya geliþte silahlarýný doðrultarak devrimciyi yere yatýrma, çeþitli emir ve komutlarla onu etkisizleþtirmeye çalýþýrlar. Yukarýda da belirttiðimiz gibi buradaki asýl amaç psikolojik üstünlüðü ele geçirmeye çalýþarak devrimciyi etkisizleþtirmek ve sindirmeye çalýþmaktýr. Burada kazanacaklarý bir zafer ilerideki sorgu sýrasýnda onlarýn taktiklerini belirleyecektir. Tersinden bir devrimci kadro için de ayný þey söz konusudur. Düþman kuvvetleriyle daha ilk karþý karþýya geliþte boyun eðmez bir tutum takýnan bir devrimci, ilerideki sorgu için de bir moral üstünlük kazanmýþ olacaktýr. Düþman, psikolojik saldýrýsýna gözaltýna götürdüðü araçta devam eder. Ele geçirdiði kiþiyi kuþatýr ve gözlerini baðlar. O'na bir bilinmeyen yere götürüldüðü, yapayalnýz olduðu, isterlerse imha edebilecekleri mesajýný vermeye çalýþýrlar. Bunlar genellikle gözdaðý vermeye ve tutsaðý ezmeye, teslim almaya dönük manevralardýr. Ama öyle olmasa da yapacak bir þey yoktur. Ya her þeyi göze alarak düþman karþýsýnda devrimci kimliðe ve kiþiliðe yakýþýr bir sýnav vereceðiz, ya da can derdine düþüp düþmanýn dayattýðý teslimiyeti, onursuzluðu kabullenerek devrimci örgüt ve kimlikten feragat edeceðiz. Elbette ki, her sýnýf bilinçli devrimci birinci seçenekte ýsrar edecek, devrimci direniþ ve "ser verip sýr vermeme" geleneðine yeni ve þanlý bir sayfa daha ekleyecektir. Bunun imkansýz ve bir durum deðil, her onurlu devrimcinin baþarabileceði devrimci bir görev ve sorumluluk olduðu ise geçmiþ deneyimlerle fazlasýyla kanýtlanmýþtýr. Düþman karþýsýnda direniþ bayraðýný dalgalandýrmak ve yüksekte tutmak her devrimcinin baþarmasý gereken devrimci bir sorumluluk ve amaçtýr. Bir an bile akýldan çýkarýlmamasý gereken de budur. Devrimci tutsaðýn, götürüldüðü þubede de gözlerini baðlanarak, bir kaç saat emirler yaðdýrma saldýrýsý devam eder. Konuþmanýn, oturmanýn vs. yasakladýðý ilan edilir. Psikolojik savaþ devam etmektedir. Bu durumda devrimci kesinlikte ihtiyaçlarla ilgili isteklerini dillendirmekten çekinmemeli, emirlere uymak zorunda olmadýðý mesajýný vermelidir. Bunaltýcý bir bekleyiþten sonra sorgu baþlar... Bu güne kadar hemen hemen düþman karþýsýnda tutumla ilgili her yazý ve deneyim aktarýmýnda düþmanýn "cellat", "papaz" ikili taktiðinden söz edilmiþtir. Ancak bu ikili taktik birbirinden kalýn duvarlarla ayrý iki taktik deðildir. Kimi zaman papaz rolündeki kiþi istediklerini elde edemeyince aniden cellatlaþabileceði gibi, kimi zaman da cellat rolündeki kiþi, diðerleri gittiðinde, yani devrimci kiþiyle baþ baþa kaldýðýnda, aslýnda kendisinin bu iþten ne kadar nefret ettiði, karþýndaki kiþiye yardým etmek istediði gibi çeþitli yalanlarla "papaz" rolüne bürünür. Yine ayrý ayrý kiþiler tarafýndan, ayrý zaman ve mekanlarda bu iki rolün bir arada kullanýldýðý görülebilir...Böylesi durumlarda baþ eðmez bir tutumla polislerin birbirinden farklý olmalarýnýn mümkün olmadýðý ve madalyonun iki yüzünden biriyle karþý karþýya olduðumuz bilince çýkarýlmalý ve gerekirse bu mesaj karþý tarafa da verilmelidir. Örgüt operasyonlarýnda kullanýlan en önemli silahlardan biriyse ele geçirilen diðer yoldaþlarýn her þeyi anlattýklarý, dolayýsýyla karþýlarýndaki kiþinin boþuna susmakta ýsrar ettiði, konuþmasý halinde kurtulacaðý masallarý, tehdit ve vaatleridir. Bunlarla devrimci tutsaðýn yoldaþlarýna olan güvenini sarsýlmaya direnci kýrýlmaya çalýþýlýr. Bunun için sahip olduklarý verilerden kesitler sunarak buna inandýrmaya özen gösterirler. Bunlar, ya daha önceden biline, yada çözülen bir zavallýdan elde edilen veriler olabilir. Siyasal ve hukuksal hiç bir anlam ifade etmezler. Devrimcinin bilinci, görev ve sorumluluðu her koþul altýnda devrimci direniþi ve savaþýmý temsil etmektir.
19
Öyleyse, bu durumda da devrimcinin baþka kiþilerden ve tutumlardan baðýmsýz olarak, devrime güvenine sarýlmasý ve bu masallar doðru olsa bile, sonuna kadar susmasý gerektiði konusunda hafýzasýný tazelemesi gerekmektedir. Psikolojik iþkencenin diðer boyutu; ideolojik tartýþmayla karþýlarýndakini çökertme ve örgüt içindeki konumunu, düzeyini bu yolla açýða çýkarma çabasýdýr. Bunun için genellikle eðitimli, deneyimli ve uzmanlaþmýþ siyasi polisler kullanýlýr. Bu durumda da karþýmýzdakinin burjuvazinin bir maþasý ile karþý karþýya olduðumuz unutulmamalý ve anlamsýz, gereksiz bir polemiðe girmekten kaçýnýlmalýdýr. Denenen yöntemlerin biri de yakýnlarýmýzýn þubeye götürülmesi ve onlara kötü muameleler yapýlacaðý tehditleriyle bizleri çökertme giriþimleridir. Bu çok hassas bir konudur. Çünkü bir çok devrimcinin en aðýr fiziksel iþkencelerden alnýnýn akýyla çýkmayý baþarmasýna raðmen yakýnlarýna yönelik tehditler karþýsýnda çözülmeye baþladýðý bilinen örneklerdir. Oysa bu durum varolan sýnýf kinimizi bilemeye yaramalýdýr. Çünkü sevdiklerimize yapýlan veya yapýlacak kötü muamelelerin sorumlusu kesinlikle biz deðiliz. Düþman bir kez daha düþmanlýðýný göstererek kendi hedeflerine ulaþmak için önüne gelen herkese karþý düþmanca yüzünü göstermektedir. Dolayýsýyla sevdiklerimizi korumanýn yolu düþmana bilgi vermekten deðil, onu alt edebilecek bir hazýrlýðý ve faaliyeti korumaktan geçmektedir. Düþmanýn kullandýðý yöntemlerden biri de: tecavüz tehdidi veya fiili tecavüzdür. Namus vb. gerici kavramlarla devrimci kuþatýlmaya çalýþýlýr. Bir devrimci bu durumda da onlarýn namus anlayýþýný da yerle bir edebilmelidir. Devrimci namus cinsellik deðildir. Devrimci için namus, doðrudan, güzelden, haklýdan, aydýnlýk ve sýnýfsýz, sömürüsüz bir gelecekten yana olmaktýr. Böyle bir dünya için dövüþmektir. Proletaryanýn ve insanlýðýn kurtuluþuna olan materyalist bir inanç, düþünsel ve pratik bir durumdur. Devrimci kiþinin kendisinden baþka, hiç kimse ve hiç bir güç bu namusa tecavüz edemez! Fiziksel Ýþkence Düþman, psikolojik iþkencenin yaný sýra fiziksel iþkenceyi de devrimciyi alt edebilmek ve çözebilmenin aracý olarak kullanmaktadýr. Devrimciye acý verme yoluyla direncini kýrmaya çalýþtýðý fiziksel iþkencenin kullanan bir çok yöntemi vardýr. Burada hangi yöntemin kullandýðýndan baðýmsýz, belirleyici olan düþmanýn ulaþmaya çalýþtýðý hedeftir. Dolayýsýyla kullanýlan araçlarý saymak yerine, bunlarýn her birinin ayný hedefe ulaþmanýn araçlarý olduðu gözden kaçýrýlmamalýdýr. Hangisinin daha aðýr veya hafif olduðu kiþiden kiþiye deðiþmekle birlikte, hepsi de devrimci dirençle alt edilebilecek araç ve yöntemlerdir. Devrimciler þahsýnda defalarca alt edilmiþlerdir, yeniden alt edilmeleri de mümkündür. Fiziksel iþkence yapýlýrken týpký psikolojik iþkence sýrasýnda olduðu gibi devrimciye bu ýzdýraptan rahatlýkla kurtulabileceði bunun için örgütüne iliþkin bildiklerini anlatmasý ve yoldaþlarýný ele vermesi istenir. Kendisinin de çok hafif bir cezayla kurtulacaðý fikri empoze edilmeye çalýþýlýr. Zaten bireysel kurtuluþun mümkün olmadýðý bilincini kuþanmýþ devrimci, bütün bu iþkenceler karþýsýnda devrimci tutumunu sürdürmekte bir an bile tereddüt etmez. Bu saldýrlarý bir kez daha boþa çýkarýr. Yoldaþlar, yaþadýðýmýz topraklar düþman karþýnda devrimci tutum konusunda yüzlerce örneðin yaþandýðý, devrimci direniþ geleneðinin yýllardýr onlarca devrimcinin caný pahasýna korumaya çalýþtýðý örneklerle doludur... Teslimiyet ve ihanet örnekleri de yok deðildir. Ancak bilinmelidir ki devrimci komünist bilinci içselleþtirmiþ, kuþanmýþ bir devrimci kadro, ne kadar aðýr olursa olsun, her türden iþkence karþýsýnda "ser verip sýr vermeme" ilkesine uygun davranmakta bir an olsun tereddüt etmeyecektir. Buradaki kritik nokta komünizmi ve bu topluma ulaþmanýn vazgeçilmez aracý devrimci örgütü bir bilinç haline getirmek, düþmandan her an düþmanlýk beklemek, sýnýf kinini kuþanmaktýr. Hiç bir güç devrimci komünist bilinç ve iradeyi alt etmeye yetmez. Yeter ki, düþman karþýsýnda tutum konusunda net olalým. Bunu da, baþka konular gibi sürekli bir eðitim ve bilinç sorunu haline getirelim. Böyle bir sýnava fikren ve ruhen hazýr olmak düþmaný kendi ininde yenmek için yeterlidir.
18
Aralýk 2001
Leninist Iþýk
kilerin dýþýnda tutmak istiyor. Bir taraftan ÝMF ile içli dýþlý olmasý, bir taraftan da ÝMF'yi öfkeli kitlelerin önüne atmasý bunun içindir. Tüm saldýrýlarýn "IMF Ýsteði yada dayatmasý" olarak duyurulmasý bunun en tipik kanýtýdýr. Bu yönde tek haber alma kanalýmýz olan burjuva basýnýn bu haberleri bu kadar açýk(!) sunmasýnýn nedeni basýn özgürlüðü deðil, tam da budur. Bu anlayýþa ikinci bir örnek de savaþ konusunda ortaya çýkýyor. Her türden liberal-demokrat, TC askeri olmaya deðil, ABD askeri olmaya itiraz ediyor. Burjuva dar görüþlülükle, burjuva yurtseverlik iç içe savunuluyor ve kitlelere "devrimciliksosyalistlik" diye yutturulmaya çalýþýlýyor. Tüm bu anlayýþlar popülist, burjuva kuyrukçu politikalardýr ve iþçi sýnýfý mücadelesini býrakýn ileri çekmeyi, asýl düþmanýn ve ilk hedefin gözden kaçmasýna hizmet ederek sýnýf hareketini geriletmektedir. Devrimci hareket bu eylemlere de, her dönem olduðu gibi bu dönem de "Genel Grev, Genel Direniþ" sloganý ve beklentisi içinde katýldýlar. Sýnýf hareketine dönük beklenti ve perspektiflerinin temelini bu politik anlayýþ oluþturuyordu. Alanlarda bu þiarý dillendiren ve iþçiler tarafýndan da dillendirilmesinden coþkuya kapýlan bir devrimci hareket var karþýmýzda. Bu durum iþçilerin sendika bürokrattlararýndan ilericiliðinin ve onlardan duyduðu rahatsýzlýðýn bir kanýtý olarak sunuluyor. Burjuva saldýrýlar karþýsýnda "genel grev, genel direniþ" hedefi reddedilemez ise de, B.Meral gibi hain sendika bürokratlarýnýn önderlik iradesinde gerçekleþecek bir genel grevin iþçi sýnýfý mücadelesine nasýl bir katký sunmayacaðý açýktýr. Yakýn geçmiþte gerçekleþen "Pijamalý genel grev" ve solan umutlar unutulmasýn! Býrakýn genel grevi, bugün iþçi sýnýfý ayaklansa devrimci ve komünistlerin buna müdahale edecek devrimci bir önderlik iradesi ve otoritesinden uzak olduðu
ortadadýr. Öyleyse, "genel grev, genel direniþ" çaðrýsýnýn ve gerçekleþecek böyle bir eylemin devrim ve sosyalizme katkýsý ne olacaktýr? Devrim ve devrimci önderliðin kendiliðinden bir kitle eyleminin hediyesi olacaðýný sanmak bir yanýlsamadýr. Aksine böylesi bir kendiliðinden eyleme önderlik ve müdahale edecek yetenekte devrimci bir önderliðin olmadýðý koþullarda gerçekleþecek en militan eylemin bile bastýrýlmasý az görülmüþ þey deðildir. Günümüzde burjuva iktisadi-siyasi saldýrýlarýn ardý arkasý kesilmiyor. Daha önce de söylemiþtik sömürünün arttýðý yerde zulüm, zulmün arttýðý yerde de sömürü artacaktýr. Ancak bu gün bunu bilmenin ötesinde sýnýfa taþýmak önemlidir. Ýktisadi saldýrýlarýn siyasi saldýrýlarla (F tipi, Kamu Ýþçileri Sendika Yasasý gibi..) olan iliþkisi kurularak, burjuva devlet deþifre edilmelidir. Devrimcilerin katledilmesini suskunluðu ile onaylayan iþçi ve emekçilere, bugün bunun bedellerini ortak ödediðimiz anlatýlmalý, aradaki baðý kurmalarýna yardýmcý olmalýdýrlar. Bu gün komünistlerin iþçi sýnýfý hareketine müdahale etme, yönlendirme olanaðýnýn olmadýðýnýn farkýndayýz. Ancak durum bunun da ötesindedir. Sýnýf hareketine burjuvazinin siyaseti ve uþaklarý önderlik ediyor. Bu gerçekliði deðiþtirmek, devrimci hazýrlýk görevlerini omuzlamak ve çözmekle eþgüdümlü bir alan çalýþmasýyla mümkün olacaktýr. Sýnýf içinde ki çalýþmamýzýn öncelikli hedefi, bu kesimlerin içinde mevzi tutmak, öncü iþçileri komünist siyasete kazanmak ve parti kuruculuk döneminin bir kadrosu haline getirmektir. Bunu baþarmak ise, iþçi sýnýfýn kitle örgütleri ve eylemlerine sürekli bir politik ilgi göstermek, sistemli ve ilkeli bir faaliyet sürdürmekle mümkün olacaktýr.
Baþtarafý Sayfa 9’da
den söyleyemeyiz, ama ne olursa olsun bizim görevimiz bu yönde sistemli olarak, yýlmadan savaþmak" olacaktýr. Parti veya parti öncesi örgüt olmak bu savaþýmdan yan çizmenin gerekçesi olamaz. Mevcut güç ve imkanlarý bu savaþým içine sokmak, tüm komünistlere düþen görev bugün de budur. Proleter sýnýf hareketi ve devrimci komünistler, bu emperyalist paylaþým savaþýný da oldukça sýnýrlý örgütlükleri ve devrimci-komünist bir önderlikten yoksun karþýladý. Bu önderliði yaratmak, sýnýf mücadelesini yükseltmek ve bir iç savaþa dönüþtürmek, esnetmeden pörsütmeden marksizm-leninizmin felsefesine, örgüt, ilke, deneyim ve politikalarýna sýký sýkýya baðlanmaktan ve her koþulda uðruna mücadele etmekten geçiyor. Salt soyut ve genel ilkesel tutumlarda deðil, somut ve güncel olaylar üzerinden de liberal-devrimci demokrat-merkezci akýmlardan ayrýþmak ve saflaþmak gerekiyor. Bunu baþaramayanlarýn devrimci örgüt ve program ihtiyacýna yanýt vermeleri olanaksýzdýr.
Maya, "en baþta gerici savaþý iç savaþa dönüþtürme ilkesel tutumu"nu ileri sürüyor, sonra da bu politik tutumu somutlamanýn zorluklarý ve önündeki engeller üzerinde duruyor. Bu ilkesel tutumu ileri sürecek ve arkasýnda duracak devrimci bir önderliðin olmamasýndan dolayý, "savaþa karþý sýnýf savaþý" tutumunu benimsemeyi ve ileri sürmeyi de "lafazanlýk" olarak anlýyor, bu nedenle pek anlamlý bulmuyor. Her vesileyle "ayrýmlar netleþtirilemiyor"dan þikayetçi olan Maya, bu tavrýyla devrimci demokrat ve liberal hareketle yollarýný birleþtiriyor, daha da önemlisi kendi varlýk nedenini inkara vardýrýyor. Devrimci önder bir partinin yokluðu nedeniyle sürecin dayattýðý sorumluk ve görevlerden yan çizen, layýðý ile yapamýyoruz o zaman hiç yapmayalým diyenlerin özlem duyduklarý partiye hiç bir zaman ulaþamayacaklarý kesindir. Maya'ya hatýrlatmak isteriz ki; "Güçlü devrimci bir hareketin, büyük devletler arasýndaki birinci mi, yoksa ikinci mi emperyalist savaþ sýrasýnda olacaðýný; savaþtan önce mi, savaþtan sonra mý patlak vereceðini þimdi-
Leninst Devrimciler
D. Kardelen
yansýyan, Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý tarafýndan hazýrlanan "Türkiye Ekonomisinin Durumu" raporuna göre; "son dokuz ayda 14 bin 875 iþyeri kapanmýþ, 1 milyon 7 bin 931 kiþi de iþsiz kalmýþ"týr. Kitlesel iþsizlik, yoksulaþma ve iflaslarýn yaþandýðý bir dönemde burjuva saldýrýlarý protesto için sokaða çýkanlarýn sayýsý Türkiye çapýnda 10 binlerle sýnýrlý kaldý. O halde bu eylemler iþçi ve emekçilerin gerçek potansiyelini açýða çýkaramamýþ, harekete geçirememiþtir. *Her gün sayýsý ve öfkesi artan iþçi-emekçilere ve "devrimci-komünist parti", "örgüt" bolluðuna raðmen, eylemlere kendiliðindencilik hakimdi. Sendika bürokratlarýnýn kolayca denetleyebileceði ve geri mevzilere çekebileceði bir politik atmosfer söz konusuydu. Eylemlere katýlanlara ise coþku, dinamizm ve militan bir havadan çok; edilgen, "görev savma" havasý sinmiþti. *Eylemlere sendika bürokratlarý önderlik etmiþtir. Burjuva medya araçlarýnda esip gürleyen bu bürokratlar eylem alanlarýnda, burjuvazinin polisiye güçleriyle kitleleri uzlaþtýrma-barýþtýrma misyonu üstlendiler. Bu teslimiyetçi-uzlaþmacý anlayýþlarý aþacak, boþa çýkaracak bir anlayýþ ve davranýþ açýða çýkmadý. Bu durum, sendika bürokratlarýnýn rahat hareket etmelerine-görevlerini yerine getirmenin huzuruyla sýrça köþklerine çekilmelerine yaradý. Hain sendika bürokratlarý, kitlelerde biriken havayý boþaltma, sözde hükümeti "tehdit" etme, sýnýf iþbirlikçi-uzlaþmacý konumlarýný saðlamlaþtýrma misyonlarýný, bir kez daha, kitlelerin içinden herhangi bir engelle karþýlaþmadan yerine getirdiler. Devrimci-komünist hareketin durumu: *Eylemlerin sönük, cýlýz ve sendika bürokratlarýnýn önderliðinde gerçekleþmesi ve geçiþtirilmesi esas olarak, devrimcikomünist hareketin içinde bulunduðu ideolojik-politikörgütsel krizin bir sonucudur. Kendine güvenin, güç ve kan kaybýnýn bir sonucudur. Eylemlerde, sendika bürokrasisinin etkisinin ve rolünün öne çýkmasý bunun bir sonucudur. *Devrimci-komünist güçler bu kitle eylemlerine politik müdahalede bulunma ve önderlik etme görevini yerine getirememiþtir. Eylemlere öncü deðil, kuyrukçu bir konumda katýlmýþlardýr. Devrimci önderlik, bilinç ve inisiyatif yoksunluðu ister istemez kitle eylemlerinde devrimci-komünist güçleri kuyrukçuluða, kendiliðindenciliðe mahkum etmektedir. Son eylemlerde de açýða çýkan budur. Buna sebep ise, devrimci önderlik iradesi, yetenek ve kapasitesinden yoksunluktur. Bu bir kader deðil, devrimci-komünist güçlerin bölünmüþlüðü, ideolojik ve politik sýðlýðýyla ilgili, aþýlmasý gereken bir durumdur. Burjuva ve sol liberal anlayýþlarla köklü bir hesaplaþmaya girmeden, tüm sýnýf düþmanlarýndan her alanda köklü bir ideolojikpolitik-örgütsel kopuþ gerçekleþtirmeden bu durum aþýlamaz. *Mevcut devrimci-komünist güçlerin burjuva saldýrýlarý geri püskürtmede yetersiz kalmasý, kitle eylemlerinde kuyrukçu bir konuma düþmesi, politikpratik bakýmdan burjuva ve liberal anlayýþlardaneylemlerden baðýmsýz bir tutum geliþtirememesi, sýnýf ve kendi içinde bir güvensizliðe yol açmaktadýr. Devrimci-komünist güçlerin devrimci önderlik krizini çözememesi, kadrolarda bir güven bunalýmý yaratmakta, yeni bölünmelerin ve arayýþlarýn önünü açmaktadýr. Sol liberal partilerin bu süreçte ciddi bir güçlenme ve kitleselleþme yaþamadýðýna göre, devrimci-komünist örgüt ve çevrelerden kopan kadrolar-sempatizanlar ya düzene karýþýyor, ya da yeni arayýþlara giri-yorlar. Son eylemlerden hareketle, genel hatlarýyla iþçi, devrimci ve komünist güçlerin durumunu deðerlendirdik. Eldeki politik-örgütsel verilerden ilk elden
3
çýkarýlacak sonuç þudur: Burjuva düzeni sarsmak, burjuva hükümetin peþ peþe geliþtirdiði saldýrýlarý geri püskürtmek, sendika bürokrasisinin ve sol liberal-tasfiyeci partilerin, iþçi sýnýfý içindeki sýnýf iþbirlikçi, uzlaþmacý siyasal etkilerini boþa çýkarmak için, öncelikle ve acil olarak yapýlmasý gereken, devrimci önderlik ve program sorununu çözmektir. Burjuva ve liberal politik etkilerden arýnmanýn da, bu siyasal akýmlarýn iþçi sýnýfýný etkilemesini, bölüp parçalamasýný engellemenin de, sýnýf hareketinin tarihsel misyonunu oynayabilmesi için gerekli devrimci örgütsel-politik-pratik müdahalelerin yapýlabilmesinin de yolunu açmak buna baðlýdýr. Kendine devrimci örgüt-parti diyen bir çok odak ve akým kitle eylemlerinden, kitle eylemlerinde veya "genel grev, genel direniþ" þiarlarýnýn yaþama geçmediði her yeni durumda bir "önderlik" sorunundan söz etmektedirler. Son kitle eylemlerinden sonra da bu tarzýn aynen devam ettiði görülmektedir. Biz, merkezci melez akýmýn önemli temsilcilerinden biri olan Atýlým'dan yapacaðýmýz bir alýntýyla bu iddiamýza ýþýk tutacak küçük bir örnek vererek geçeceðiz. "Eylemlerin döne döne açýða çýkardýðý sonuç, kitle hareketinin önderliði sorunudur. Hareket, dönme dolap misali ayný tarz ve benzer eylemler etrafýnda dolaþarak iç kararlýlýk ve dinamizmini de önemeli ölçüde tüketmiþtir. Kendiliðinden oluþan birlik ve eylemlerin bugünkü düzeyi asla iþçi sýnýfýnýn gerçek gücü deðildir. ... Bugünkü haliyle komünist kitle çalýþmasý, kitle hareketinin gerisinde. Belki onlarca defa üzerinde durulan öncünün rolü sorunu, devrimci kadrolarda da karþýlýðýný bulmamýþ ve onlar kitle eylemine adeta misafir katýlýmcý durumuna düþmüþlerdir." (8 Aralýk '01 Atýlým, Gündem Köþesi, Vurgular bizim.) Alýntýdan görüleceði gibi, "kitle eylemlerinin döne döne açýða çýkardýðý", "kitle hareketinin önderliði sorunu"ndan bahsedilmektedir. Haklý olarak, bu önderlik eksikliðinin kitle hareketinin ileri sýçramasýnýn, içinde bulunduðu kýsýr döngüyü kýrmasýnýn, "iþçi sýnýfýnýn gerçek gücünün" eylemlere yansýmasýnýn önünde engel olduðu üzerinde durulmaktadýr. Bu tespitlere itiraz etmek ve katýlmamak mümkün deðildir. Ama, asýl sorun Atýlým'ýn da benzerleri gibi,"önderlik sorununu" ve giderilmesini iþine geldiði gibi; hiçte bütünlüklü ve çözücü olmayan bir tarzda kavramasýdýr. Atýlým ve benzerleri için; "devrimci önderlik" sorunu, genel ve köklü bir sorun deðildir. Kitle eylemlerinde ortaya çýkan ve pratik müdahalelerle, baþarýlý "komünist kitle çalýþmasý"yla, devrimci kadrolarýn kitle eylemlerine daha inisiyatifli, daha militan, "misafir" gibi deðil de, ev sahibi gibi ve daha güçlü katýlýmýyla çözülebilecek bir sorundur. Keþke bu kadar basit olsa! Devrimci önderlik sorunu, yaþamýn ve mücadelenin her alanýnda kendini hissettiren acil, genel ve kilit bir sorundur. Süslü laflarla, grupsal kaygýlarla bu gerçeðin üzerini örtmeye kalkýþmak, önderlik sorununu salt kitle eylemlerinde ortaya çýkan bir soruna indirgemek; sorunun çözümünü ertelemekten, bütünsel, çözücü bir kavrayýþ ve davranýþtan kaçmaktan baþka bir þey deðildir. "Önderlik sorunu" kitle eylemlerinde ortaya çýkmýyor. Sadece, böyle bir sorunun varlýðý, kitle eylemlerinde ve burjuva saldýrýlarýn geri püskürtülmesi gereken her durumda, herkes tarafýndan açýkça hissedilir, görülür bir hal alýyor. "Ýþçi sýnýfý devrimciliði"ni, devrimde bu sýnýfýn oynayacaðý öncü rolünu ve devasa gücünü keþfeden akým ve gruplar, bu sýnýfýn bugün içinde bulunduðu olumsuz politik, örgütsel ve pratik duruma bakýp neredeyse gözyaþý dökecekler. Oysa Marksizm ve
4
Leninist Iþýk
Aralýk 2001
Leninizme baðlý olduðunu, bu zeminde savaþtýðýný iddia eden herkesin bilmesi gerekmektedir ki, iþçi sýnýfý doðuþtan ve kendiliðinden devrimci bir sýnýf deðildir. Devrimcileþmediði sürece de, tarihsel misyonunu yerine getirmeye muktedir olamayacaktýr. Örgütsüzlük, daðýnýklýk, bölünmüþlük, kuyrukçuluk, sosyalizm ve devrim perspektifinden uzaklýk, Kemalizm'den kopamamak, bugün salt iþçi sýnýfý içinde görülen, onunla sýnýrlý hastalýklar, zaaflar deðildir. Bütün bunlar devrimcilik-komünistlik iddiasýndaki akýmlar, gruplar ve kadrolar için de geçerlidir. Üstelik, bu zaaf ve hastalýklarýn aþýlmasý ve tedavi edilmesi iþçi sýnýfýndan önce, devrimci-komünist iddiasýndakilerin boynunun borcudur. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýf savaþýmýnda ve devrimde tarihsel misyonunu oynayabilmesi, devrimci-komünist öncünun bugünden tarihsel misyonunu oynamasýna baðlýdýr. Marksizm-Bolþevizm deneyimleri bunu fazlasýyla kanýtlamýþtýr. Oysa, bugün asýl eksik olan, yaþamýn ve mücadelenin her alanýnda eksikliði hissedilen, misyonunu oynamasý, yol açýcý olmasý gereken devrimci, öncü bir sýnýf partisidir. Her sýnýf bilinçli iþçi ve devrimci kadronun aklýný karýþtýran, enerjisini sýnýrlayan ve güven bunalýmý yaþamasýna vesile olan, devrimci önderlik misyonunun yerine getirilememesi ve ikameci yöntemlerle bu misyonun yerine getirilebileceði yanýlsamalarýdýr. Bu anlayýþ ve davranýþlar önderlik sorununun çözümünü geciktirici, devrimci parti güçlerinin çok parçalý konumunu artýrýcý, çürütücü, devrimci-komünist hareketin önderlik krizini derinleþtirici bir faktöre dönüþmektedir. Kendi devrimini yapamayan, kendi geçmiþiyle ve bugünüyle devrimci bir muhasebe yaparak, devrimci bir program ve örgüt etrafýnda merkezileþerek ileriye çýkamayan devrimcikomünist güçlerin, iþçi sýnýfýnýn veya kitle eylemlerinin önderlik ihtiyacýna yanýt vermesi, öncü iþçiler, düþünen kadrolar için inandýrýcý, güven verici ve yol açýcý olmasý mümkün deðildir. Temel, genel ve öncelikli sorunlardan kaçmanýn, yanýlsamalý, kýsmý ve ikincil-üçüncül sorunlara kafa yormanýn, çözüm yolunu buralarda aramanýn, bugüne kadar devrimci hareketin iç bunalýmýný artýrmaktan, önderlik krizini derinleþtirmekten öte bir iþlevi olmamýþtýr/olmayacaktýr da. *** Devrimci komünistler için dünyada olduðu gibi, Türkiye'de de burjuva gericilik ve devrimci önderlik sorunu iç içe geçmiþtir. Bugünkü, bu boðucu ve bunaltýcý havayý daðýtmanýn, sýnýf mücadelesini proletaryadan, devrim ve sosyalizmden yana çevirmek için, ihtiyacý ve görevleri doðru saptamakla iþe baþlamak, devrimci güç ve enerjiyi doðru noktaya odaklaþtýrmak gerekmektedir. Peki, odaklaþýlmasý gereken görev ve sorumluluk nedir? "Tarihte hiç bir sýnýf, hareketi örgütlemeye ve yönetmeye yetenekli kendi siyasal önderleri, kendi ilerici temsilcileri olmaksýzýn iktidara gelememiþtir." (Lenin, Hareketimizin en ivedi görevleri, Ýþçi Sýnýfý Partisi üzerine, S.175) Sadece "iktidara mi" gelememiþtir? Egemen sýnýfýn saldýrýlarýný da geri püskürtememiþtir. Ezilen sýnýf hareketini "örgütlemeyi" ve sýnýf mücadelesinde "yönetmeyi"de baþaramamýþtýr. Ýþte kavrayýþa ve davranýþa dönüþtürülmesi, öne çýkarýlmasý gereken, bu ideolojikpolitik-örgütsel perspektiftir. Her devrimci-komünist grup; iþçi hareketini, kitle eylemlerini "örgütlemeye ve yönetmeye yetenekli kendi siyasal önderleri"nin, "kendi ilerici temsilcileri"nin yetersizliðinden, "önderlik sorunundan", devrimci daðýnýklýk ve bölünmüþlükten yakýnmaktadýr. Bunda bir yanlýþlýk yoktur. Ama bunu yapanlarýn ayný zamanda kendilerini "parti", "cephe" yerine ikame etmeleri bir çeliþki ve çýkmaz sokaktýr. Yanlýþ olan da budur. "Sýký örgütlenmiþ bir parti varsa, herhangi bir grev, siyasal bir gösteriye, hükümete karþý
kazanýlmýþ siyasal bir zafere dönüþebilir. Sýký örgütlenmiþ bir parti varsa, yerel sýnýrlýlýkta bir ayaklanmadan zafere ulaþan bir devrim meydana gelebilir. Unutmamalýyýz ki, tek tek istemler uðruna hükümete karþý yapýlan savaþým, tek tek ödünlerin koparýlmasý, düþmanla yapýlan ufak tefek ileri karakol çarpýþmalarýndan, ileri karakol savaþlarýndan baþka bir þey deðildir ve asýl savaþým sonradan gelecektir." (Lenin, Age, S.176) Devrimci komünistlerin devrimci demokrat ve merkezci melez akýmlardan-gruplardan ayrým noktasý da burada baþlamaktadýr. Komünistler, sýnýf mücadelesinde devrimci önderlik görevlerinin yerine getirilememesinden rahatsýz olmakla yetinmeyip, bunun nedenlerini sorgulamakta ve bilince çýkarmaktadýrlar. Kendi grupsal varlýklarýný devrimci parti, devrimci muhasebelerinin sonucunda ilk elden ileri sürdükleri ideolojik-teorik-politik platformlarýný da devrimci bir program yerine ikame etmemektedirler. Aksine, sýnýf mücadelesinin açýða çýkardýðý tüm verilerin devrimci bir örgüt ve program boþluðunu açýða çýkardýðýný görerek, bunu kabullenerek "komünistlerin somut ve acil görevlerini" bu boþluðu doldurma perspektifiyle belirlemiþ, tüm güç ve olanaklarýný bu görevlerin yerine getirilmesi için seferber etmiþlerdir. Daðýnýk durumdaki devrimci parti güçlerini birleþtirmek, ideolojik-teorik-politik bir savaþýmla devrimci-liberal ayrýþmasýný hýzlandýrmak, devrimci bir program üretmek ve devrimci bir parti inþa etmek ve devrimci önderlik krizini aþmak için önemli adýmlar atmýþlardýr. Ne yazýk ki, gerici burjuva kuþatmanýn, kendi iç sorunlarýnýn ve gericilik döneminin ideolojikteorik, politik-örgütsel, mali ve teknik görevlerini üstlenecek kadrolarýn daðýnýklýðý, örgüt ve amaç disiplininden yoksunluðu nedeniyle belirlenen hedeflere hala ulaþýlamamýþtýr. Bu zorlu görevler henüz baþarýlamadý, belirlenen hedeflere henüz ulaþýlamadý diye, bunlarý terk edecek deðiliz. Burjuva gericilik ve devrimci önderlik krizi devam ediyor. "Komünistlerin somut ve acil görevleri" hala sahiplenilmesi ve gereklerinin yapýlmasý gereken, yol açýcý görevlerdir. Bunlarda ýsrar ve ilerleme devrimci amaç ve araçlara ulaþmanýn biricik güvencesidir. "Gelecek sayýlarýmýzda örgütlenme sorunlarýna bir dizi makalede yer vermek niyetindeyiz. En nazik noktalarýmýzdan biri budur. Biz bu Konuda, Rus devrimci (Türkiye devrimci diye okuyun.LI)hareketinin eski temsilcilerine göre çok geride kalmýþ durumdayýz; bu eksikliði açýkça itiraf etmek ve güçlerimizi, çalýþmanýn daha sýký bir örgütlenmesini gerçekleþtirmeye, çalýþma kurallarýný, jandarmalarýn kandýrýlmasýna ve polisin tuzaklarýný önlemeye iliþkin yöntemleri sistematik olarak propaganda etmeye yönelmek zorundayýz. Yalnýz boþ akþamlarýný deðil, tüm yaþamýný devrime adayan kiþiler yetiþtirilmelidir; içinde, çalýþmamýzýn deðiþik türleri arasýnda sýký bir iþbölümüne giriþebilecek kadar büyük hazýrlanmasý gereklidir." (Agy. S.176) MarksizminLeninizmin eðitici ve yol gösterici ýþýklý yolundan ilerlemekte kararlýyýz. Ýdeolojik-politik-örgütsel tasfiyeciliði her vesileyle mahkum edeceðiz. Legal, maddi ve teknik fýrsatlara yaslanarak yayýn çýkarma ve legal çalýþma yollarýný devrimci bir partiyi yaratma yollarý olarak ele alan, ilkesel ve stratejik öncelikleri tersyüz eden, buna raðmen kendini "devrimci komünist" sanan tasfiyecilere karþý da, Leninist siyaset, örgüt ve devrimci hazýrlýk görevlerine daha çok sarýlma zemininde mücadelemizi sürdüreceðiz. Leninist örgüt ve siyaset bayraðýný daha yükseklere çekmenin ve dalgalandýrmanýn yolu her türlü tasfiyeciliðe karþý yürüttüðümüz mücadeleyi kazanmaktýr.
Leninist
IÞIK
17
ANKARA’DAKÝ ÝÞÇÝ EYLEMLERÝNE KATILDIK TC burjuva diktatörlüðünün, iþçi ve emekçilere açmýþ olduðu ekonomik ve siyasi terör saldýrýsý her geçen gün aðýrlýðýný daha fazla hissettirmekte. Dönem içindeki saldýrýlarýn yoðunluðu burjuvazide "toplumsal patlama" korkusu yaratmýþtý, ancak bu korku þimdilerde gerek devrimci hareketin saldýrýlarla artan güçsüzlüðü nedeniyle ciddi bir varlýk gösterememesi, gerekse de liberallerin ve sendika bürokratlarýnýn görevlerini kusursuz icra etmesi nedeniyle kýsmi bir rahatlamaya býrakmýþ durumda. Liberaller ve sendika bürokratlarý bu görevlerinde öyle baþarýlýlar ki, hem sokaklardan eylemler eksik edilmeyerek iþçi ve emekçilerde oluþan tepki boþaltýlýyor, hem de "taþkýnlýklar ve provokasyonlar" engellenerek asayiþ saðlanmýþ oluyor. Geçtiðimiz günler bu içerikte iki eylem vardý, bu eylemler Ankara'da gerçekleþti. Biz de, Leninist devrimciler olarak bu eylemlere ilgisiz kalmayarak, gücümüz oranýnda katýldýk. Bunlardan ilki, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bakanlar Kurulu toplantýsýnýn 9 Kasým da Katar da yapýlmasýna karþýlýk; Uluslararasý Özgür iþçi Sendikalarý Konfederasyonu'nun (ICFTU) bu günü küresel eylem günü ilan etmesi ve üyelerine eylem çaðrýsýnda bulunmasý üzerine gerçekleþti. Türkiye'de de Emek platformunda yer alan DÝSK, KESK, Türk- Ýþ, Hak-Ýþ bu çaðrýya uyarak 9 Kasým da "Savaþa Karþý Küresel Eþitlik, Adalet ve Barýþ" mitingi organize ettiler. Mitingden üç gün önce temsilci düzeyinde Ankara' ya yürüyüþ düzenlediler. 9 Kasým sabahý 3 ayrý toplanma alanýnda buluþan sendikalar Sýhhiye' ye doðru yürüyüþe geçti. Yaklaþýk 30 bin kiþinin katýldýðý miting daha önceki mitinglerden hem sayýca çok daha az bir katýlýmla gerçekleþti, hem de oldukça sönük ve heyecandan yoksundu. Mitingin gerçekleþme amacýný dahi kapsamayan, küreselleþme karþýtý içerikten uzak, hükümeti hedef alan bir içerikte yapýldý. Türkiye'de yaþanan ekonomik krizin öne çýkarýldýðý, "Hu ha aç adam, 40 milyon aç adam!" sloganýnýn ve liberal anlayýþýnýn damga vurduðu bir miting oldu. Mitinge sendikalarýn yaný sýra devrimci sosyalist dergiler ve liberal sol partiler katýldý. Her zamanki gibi sendika bürokratlarýnýn hükümete seslenen konuþmalarýndan sonra miting sona erdi Ýkinci eylem ise, Emek Platformunun aldýðý karar sonucu tüm Türkiye de gerçekleþen mitinglerdi. Politik olarak çok da ilkinden farklý bir atmosferde cereyan etmeyen bu mitingler genel olarak "olaysýz" sona erdi. Ankara'da konfederasyonlarýn farklý toplanma alanlarý belirledikleri eylemde, asýl eylem alaný Güven Park olarak belirlenmiþ ve Ankara valiliði de buna izin vermeyeceðini açýklamýþtý. Eylem günü gelip çattýðýnda Kýzýlay da alýnan "güvenlik" önlemleri had safha-
daydý. Z.Gökalp caddesinde toplanma kararý alan KESK kitlesinin caddeyi tek yönlü kapatarak, Kýzýlay yönünde kortej oluþturmasý sonucu kitle polis kordonuna alýndý. Burada baþlayan bekleme Mithat Paþa caddesi üzerinde anlaþmaya varýldýðý haberi ve bu alana yürünmeye baþlanmasý ile son buldu. Cadde üzerinde toplanýlmasý ile birlikte , bildik formalitelerin bürokratlarca yerine getirilmesi ile miting bitirildi. Katýlýmýn düþük olduðu miting de kortejlerde bir demoralizasyon, daðýnýklýk göze çarpýyordu. Sendikalarýn dýþýnda eyleme, liberal partilerden EMEP, ÖDP, TKP ve HADEP katýlmýþtý. Devrimci çevreler, devrimci-sosyalist dergiler, Devrimci Proleter Gençlik, TÖDEF vb. gençlik örgütleri olarak alana gelmiþlerdi. "ÝMF defol, bu memleket bizim!" vb. IMF karþýtý sloganlar, "Genel Grev Genel Direniþ!", "Savaþa deðil eðitime-emekçiye... bütçe" , "ABD askeri olmayacaðýz!", "Hükümet Ýstifa!" vb. içerikte ki sloganlar her iki eylem de yoðun olarak atýldý. Biz de sendika kortejlerinden "Emperyalist Savaþa Karþý Sýnýf Savaþý!", "Ýçeride Dýþarýda Hücreleri Parçala!", "Devrimci Tutsaklar Teslim Alýnamaz!", "Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek!" þiarlarýný yükselttik. Tutsaklarla dayanýþmayý içeren sloganlara dýþýmýzdan ciddi bir katýlým olurken, "Savaþa Karþý Sýnýf Savaþý!" sloganý pek de raðbet görmedi. Her iki eylemde de, organizatörlerin sendikalar olmasýna raðmen, artan iþsizliðin dillendirilmesi dikkat çekiciydi. Bunun nedeni son iþten atmalarla ve "zorunlu emeklilik" dayatmasýyla sendikalarýn üye sayýsýnýn ciddi bir erimeyle yüz yüze gelmesi olsa gerek. Yoksa bu hain sendika bürokratlarýnýn gerçekten iþsizlikten rahatsýz olmalarýna inanmak saflýk olur. Yýllardýr devrimci-komünist güçlerin ezilmesine, imha edilmesine ve tasfiyeye zorlanmasýna seyirci kalan; tasfiye sýrasý kendilerine gelen, bu hain sendika bürokratlarýnýn asýl derdi ayrýcalýklarýný kaybetme ve üzerine bastýklarý topraðýn ayaklarýnýn altýndan kayma riskidir. *** Eylemlerde öne çýkan bir noktayý daha kýsaca deðerlendirmekte fayda var. Bu nokta, salt bu eylemlerle sýnýrlý olmayan IMF karþýtý politikalar ve sonuçlarýdýr. Türkiye iþçi- emekçilerin baþýna gelen her felaketten IMF'yi sorumlu tutmak ve düþman ilan etmek, devrimci-liberal-reformist her kesimin ortak geleneði haline geldi. ( ATO Baþkanýnýn açýklamalarýna bakýlýrsa bu fikri birliðe bizzat burjuvazi de dahildir!) Oysa, böyle bir söylem býrakalým devrimci olmayý, muhalifliði bile temsil etmiyor. Bu tutum, olsa olsa burjuva devletin gösterdiði atýn peþinden sürüklenmek oluyor. Zira, her burjuva devlet gibi TC de, iþçi ve emekçilere kendi dýþýnda bir düþman göstererek kendini öfke ve tep-
16
Aralýk 2001
Polonya'nýn baðýmsýzlýðýný savunurlar. Ertesi gün, Londra Sendikalar Konseyi bir toplantý düzenler. Bu toplantýda Odger, burjuvazinin iþçiler arasýnda rekabet yaratmasýný, ücretleri düþürmesini engellemek için, Ýngiliz iþçileri ile Avrupalý iþçiler arasýnda sýký baðlar kurulmasý gerektiðini savunur. Bunun tüm iþçilerin çýkarýna olacaðý kararlaþtýrýlýr ve Ýngiliz iþçilerinin, Fransýz iþçilerine hitap eden bir mektup göndermesine karar verilir. (Bazý enternasyonalist tarihçileri bu mektubun Polonyalý isyancýlarla dayanýþma çaðrýsý için yazýldýðýný yazmaktadýrlar.) Mektupta; "Amacýmýz, çok düþük düzeydeki ücretleri mümkün olduðu kadar daha yüksek bir düzeye çýkarmak ve iþverenlerimizin bizleri birbirimizin karþýsýna çýkararak ve böylece bizi kendi aç gözlü hesaplarýna en uygun olan, en aþaðý düzeyde çalýþmaya zorlayarak bizimle oynamasýna izin vermemektir." denilmektedir. Tüm geliþmeler iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz siyasal ve örgütsel bir arayýþ içine girdiðini göstermektedir. Ama bu, sadece nesnel koþullarýn bir hediyesi deðil, devrimci-komünist kadrolarýn iþçi sýnýfýný politikleþtirmek için yürüttükleri ideolojik-politik ve örgütsel mücadelelin bir sonucudur. Öncü, devrimci-komünist iþçilerin, bütün kapitalist ülkelerde gittikçe artan burjuva-feodal saldýrýlara karþý uluslararasý bir iþçi direniþ hattý oluþturmak ve barikat kurmak gerektiðinin bilincine varmýþ ve bu doðrultuda harekete geçmiþ olmalarýndandýr. Mektup 1863 Kasýmýnda Paris'e gönderilir. Fransýz iþçileri o sýralar, Temsilciler Meclisi seçimlerine hazýrlanmaktadýrlar. Yapýlan tartýþmalar sonucunda iþçi hareketi, cumhuriyetçi burjuva muhalefetinden koparak baðýmsýz iþçi adaylarý ile seçime katýlmaya karar verir. "60'lar Manifestosu" adýyla anýlacak olan 60 imzalý bir platforumla burjuva partilerinden kopulduðu açýklanýr. Sosyalist iþçi önderi Tolain'in de imzaladýðý bu Manifesto'da, iþçilerin istediði reformlar sýralandýktan sonra: "Bize deniyor ki, iyi ama bütün bu reformlarý milletvekilleri de sizin gibi isteyebilirler... Hayýr! Biz temsil edilmemekteyiz. Ýþçi adaylýklarýnýn politik anlamý þu olacaktýr; liberal muhalefet eylemini tamamlayarak güçlendirmek. O, özgürlükler için gerekeni istedi, iþçiler ekonomik reformlar için gerekeni isteyecek. "görüþleri yer alýr. Ýþçilerin burjuva liberallerinden baðýmsýzlaþma ve seçime kendi adaylarý ile katýlmaya karar vermesi, iþçi sýnýfýnýn sýrtýndan geçinmeye alýþýk olan burjuvaziyi fena halde sinirlendirir. Piyasaya sahte bir 80'ler Manifestosu sürerler. Ýþçi sýnýfýný asýl kendilerinin temsil ettiðini iddia ederler. Burjuva saldýrýlara ve hilelere raðmen, seçimlerde Tolain Paris beþinci seçim çevresinden aday olur. Bu kez de Tolain'in Ýmparatorluk taraftarý bir adayý kendisine kefil bulmasý dayatýlýr. Tolain, bu isteði haklý olarak küçültücü bulur ve reddeder. I. Enternasyonal'in Kuruluþu: 28 Eylül 1864 St. Martin's Hall Açýk Ýþçi Toplantýsý Parisli iþçiler, Ýngiliz sýnýf kardeþlerinin gönderdikleri mektuba ancak bir yýl sonra cevap verirler. Bu cevabý Londra'ya götürmek ve yapýlacak toplantýya katýlmak üzere özel bir iþçi heyeti seçilir. 28 Eylül 1864'de St. Martin's Hall'da yapýlacak olan toplantýya deðiþik ülke iþçi temsilcileri de çaðrýlmýþtýr. Enternasyonal tarihçileri arasýnda bu toplantýnýn maksadý ile ilgili farklý görüþler söz konusudur. Bazýlarý burjuvazinin iþçiler arasýnda yaratmaya çalýþtýðý rekabete
karþý koymanýn yollarýný aramak, bazýlarý ise Polanya ulusal hareketiyle dayanýþmak üzere bu toplantýnýn yapýldýðýný iddia etmektedirler. Ýngiliz iþçi önderi Cremer, bu toplantýya Marks'ý da davet etmiþtir. Salonun týklým týklým dolu olduðu toplantýda, Odger Ýngiliz iþçilerinin mesajýný, Tolain Fransýz iþçilerinin cevabýný okur: "Endüstriyel ilerleme, iþ bölümü, ticaret özgürlüðü-bunlar toplumun iktisadi yaþantýsýnýn özünü deðiþtirmeyi vaat ettikleri için bugün ilgimizi çeken üç unsurdur. Zamanýn gerekleri ve koþullarýn zoru altýnda, sermaye yoðunlaþýyor, güçlü mali ve sinai birleþmeler içinde örgütleniyor. Bazý savunma tedbirleri almazsak, eðer bu kuvvet herhangi biçimde dengelenmezse, sonunda despotik bir güç haline gelecektir. Biz, dünya iþçileri birleþmeliyiz ve insanlýðý iki sýnýfa bölen (bir yanda bir açlar yýðýný ve hayvanlaþtýrýlan halk, öte yanda þiþko, aþýrý semirmiþ manderenler kliði) bu uðursuz sisteme karþý aþýlmaz bir barikat kurmalýyýz. Kurtuluþumuzu dayanýþmada arayalým." Mektupta yazýlanlardan görüleceði gibi Ýngiliz iþçilerinin çaðrýsý, Fransýz iþçilerinde yanký bulmuþtur. Kapitalistlere karþý "barikat kurma", "dayanýþma arama" ihtiyacý bilince çýkmýþtýr. Amaca ulaþmanýn yolu ortak bir örgütlenmedir. Bu toplantýda Uluslararasý Ýþçi Birliði kurulmasý kararlaþtýrýlýr. Deðiþik ülkelerin iþçi temsilcilerinden oluþan 32 üyeden oluþan Geçici Merkez Konseyi seçilir. Odger, Cremer ve bazý Çartistler, Owen'ciler, Ýtalya'dan binbaþý Wolff, Fanton ve baþkalarý, Fransa'dan Le Lubez ve arkadaþlarý, Almanya'dan Komünist Parti'nin eski üyelerinden olan Eccarius, Lessner, Lochner, Ofaender ve Marks Geçici Merkez konseyede yer alýrlar. Konseyin Londra'da bulunmasýna ve Almanya, Fransa, Ýtalya’da kurulacak olan alt komisyonlarla haberleþmesine ve irtibat saðlamasýna, toplantýda alýnan kararlarý uygulamakla görevlendirilir. Son olarak, 1865'de Belçika'da uluslararasý bir iþçi kongresinin toplanmasýna karar verilir. Sonraki yýllarda I. Enternasyonal olarak anýlacak olan, Uluslararasý Ýþçi Birliði, artýk kurulmuþ, sýra ilkelerinin ve tüzüðünün belirlenmesine gelmiþtir. Geçici Merkez Konseyi 5 Ekimde ilk toplantýsýný yapar ve Birliðin programý ile geçici tüzüðünü hazýrlamak üzere bir alt komisyon atar. Marks'ta bu komisyona seçilir. Bu komisyon 20 Ekimde toplanýr. Marks hastalýðý nedeniyle bu toplantýya katýlamaz. Binbaþý Wolff, Mazinni'nin etkisindeki Ýtalyan Ýþçi Birliklerinin tüzüðünü, yararlanýlmak üzere komisyona sunar. Owenci Weston'da deðerlendirilmek üzere bir program metni sunar. Bu belgeler daha sonra Mars'a ulaþtýrýlýr. Marks bu belgelere karþý çýkar, kabul etmez ve iki yeni belge yazar: Bunlardan biri Uluslararasý Ýþçi Birliðinin Kuruluþ Çaðrýsý, diðeri Birliðin Geçici Tüzüðü'dür. Bu belgeler komisyonun 27 Ekim tarihli toplantýsýnda tartýþýlarak onaylanýr. 1 Kasým 1864'te Kuruluþ Çaðrýsý ve Geçici Tüzük, Geçici Merkez Konsey tarafýndan oy birliði ile kabul edilir. Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin Kuruluþ Çaðrýsý, Geçici Tüzüðü, örgütlenme planýný ve faaliyetlerini de bir sonraki sayýmýzda ele alacaðýz.
1.Enternasyonal, Jacques Yararlanýlan Kaynaklar: Ducles, SorunY. K.Marks-F.Engels Hayat Ve Esrlerine Giriþ, David Riazanov, Belge Y. Marks-Engels, Seçme Yapýtlar C.1, Sol Y. Sosyalizm ve T.M.Ansiklopedisi,
Leninist Iþýk
5
Savaþ Karþýsýnda Farklý Politik Tutumlar Emperyalizm, gerek egemen sýnýf olan burjuva kesim ve devletlerin kar hýrsý, pazar kapma yarýþý nedeniyle, gerekse de ezilen sýnýf ve uluslarýn emperyalizm ile uzlaþmaz çýkarlarý nedeniyle burjuva devletler arasýnda, burjuvazi ve proletarya arasýnda her daim süren bir savaþý anlatýr. Dünya da ki son kapitalist kale yýkýlýncaya ve komünist bir dünya kuruluncaya kadar da bu durum devam edecektir. Paylaþým savaþýnýn ve proleter sýnýf savaþýmýnýn þiddetinin zaman zaman alçalýp yükselmesi ise bu gerçeði deðiþtirmez. Ýçinden geçmekte olduðumuz dönem, emperyalist paylaþým savaþýnýn þiddetlendiði, ulusal-uluslararasý proletaryanýn savaþýmýnýn ise dünya nezdinde ve Türkiye de yaþadýðý öncüsüz ve örgütsüz durumundan dolayý gerilediði bir dönemdir. Dünya da emperyalist-kapitalistler arasýnda sürmekte olan paylaþým, Amerika'nýn Afganistan'a açtýðý savaþla birlikte daha sýcak bir savaþ ortamýna taþýndý. Savaþýn daha geniþ bir alana yayýlacaðýný; emperyalizmin yayýlmacý ve yaðmacý karakteri ve bu duruma müdahale edebilecek ulusal yada uluslararasý devrimci-komünist bir örgütün yokluðu nedeniyle tahmin etmek zor deðil. Daha þimdiden telaffuz edilen Irak, Somali, Endonezya gibi hedefler de bunu doðruluyor. Önümüzdeki günler, Türkiye de ve dünya da ezilen sýnýf ve uluslar açýsýndan terör, yoksulluk gibi zorluklarýn beslediði, memnuniyetsizlik ve politizasyon ortamý yaratacaktýr. Bu durum tepkisel hareketlerin ortaya çýkmasý nedeniyle sýnýf hareketi ve devrimci-komünist hareketlere olanaklar sunmakla birlikte sorumluluklarýný da artýracaktýr. Bu sorumluluklarý layýkýyla yerine getirebilmek, savaþa karþý doðru bir tutum sergilemek, ancak Marksizm ve Leninizmin öngördüðü ve 1. Emperyalist paylaþým savaþýnda somutladýðý, perspektiflere sahip çýkmak ve bunu geliþtirmekle mümkündür. Bu gün, iþçi ve emekçilerin çýkarlarý ve MarksizmLeninizm adýna ortaya konan pasifist, oportünist ve burjuva muhalif siyaset tarzlarýnýn yaygýnlýðý bu ihtiyacý daha yakýcý hale getirmektedir. Bu yazýmýzda liberaldevrimci demokrat ve merkezci melez akýmlarýn savaþ konusunda ortaya attýklarý görüþleri deðerlendirmeye, bu vesileyle savaþa karþý Marksist-Leninist yaklaþýmý sunmaya çalýþacaðýz. *** 11 Eylül sonrasý toplumsal olarak genel hava, ezilen sýnýf ve uluslar açýsýndan kendiliðinden ve pasif bir "oh! çekme" olarak gösterirken burjuvazinin yaþadýðý korku ve tedirginliðin bir aynasýný da sol liberaller oluþturdu. Kýnama mesajlarý yayýnlamada burjuva örgüt ve devletlerle yarýþa girdiler. "ABD'de binlerce insanýn hayatýna mal olan saldýrý, kim hangi amaçla yaparsa yapsýn, insanlýk dýþýdýr ve bu özelliðiyle de insanlýk tarihinde ki yerini alacaktýr." (ÖDP Bildirisi) Daha sonraki günler, terörizmi kýnayan mesajlar, ABD'nin Afganistan'a savaþ ilan etmesi ile birlikte de savaþ karþýtý-barýþ yanlýsý açýklama, afiþ ve bildirilere yerini býraktý. "Bu Savaþ Olmamalý", "Dünyada, ülkede ve bölgede barýþ istiyoruz. Egemenlerin yarattýðý yoksulluk, adaletsizlik ve dýþlanmanýn son bulmasý, barýþýn ilk þartýdýr. Baþka bir dünya mümkündür!”(ÖDP Bildirisi) "Yoksulluða Son! Savaþa Hayýr!"(Halkevleri-afiþ) "Savaþa Karþý Halk Muhtýrasý"(SÝP'in son orji-
nalitesi-Komünist gazetesi-sayý:37) Kimse biz komünistlere bu liberallerin savaþa karþý barýþ yanlýsý olmalarýnýn nedeninin hümanizm olduðunu, savaþ nedeniyle insanlarýn, çocuklarýn göreceði zararý engellemek olduðunu söylemesin. Bunun ilk nedeni bir yýlý aþkýn bir süredir burunlarýnýn dibinde devam eden zindanlarda ki direniþ savaþýna, burjuvazinin katliamlarýna sessiz kalanlarýn, bu gün kalkýp da Afgan halkýný, çocuklarýný düþündüðüne inandýramazlar bizi. Ýkincisi ise; "Sürekli ve demokratik barýþ isteyen herkes(in), hükümetler ve burjuvaziye karþý, bir iç savaþtan yana olmak zorunda" (Lenin,Sosyalizm ve Savaþ.Sh:28) olduðunu gerek tarihsel deneyimlerinden gerekse de sýnýf savaþýmý biliminin öðretilerinden dolayý en iyi komünistler bilmektedir. Liberal solun bu iki yüzzlü tutumunun nedeni; varlýðýnýn burjuva istikrara baðlý olduðunu, bunun ise sýcak bir savaþ ortamýnda dinamitleneceðinin bilincinde olmasýydý. Kapitalizmde, hem de kapitalist haydutlardan barýþ dilenmenin, burjuva muhalif bir siyaset olmasý bir yana, kulaklara hoþ gelen ama imkansýzlýðý nedeniyle de bir o kadar da boþ olan bir yaklaþýmdýr. Doðrusu liberallerin asýl muradý da genel barýþý saðlamak deðil, mevcut savaþa kendi burjuvalarýnýn girmemesini saðlamaya çalýþarak, kendi konumlarýný muhafaza etmektir. Bu barýþ çaðrýlarý salt kendi burjuvasý için deðil, ayný zamanda, iþçi sýnýfý ve devrimci güçler içinde geçerlidir. Mücadele adýna uzlaþmayý, pasifizmi öne sürerler ve özcesi mevcut "istikrarý" bozabilecek her türlü geliþmeye karþý çýkarlar. Tamda bu nedenlerden dolayý liberaller için, herhangi bir burjuva savaþtan daha korkunç olaný devrimci- haklý bir iç savaþtýr. Her iki savaþa karþý da ayný çaðrýyý yükseltirler: "Barýþ!" Devrimci güçlere, ezilenlere önerilen barýþýn anlamý ise bellidir. " Ezilmeye devam edin savaþmayýn, payýnýza düþen kýrýntýlarla yetinin ve burjuva düzene teslim olun!" Hatýrlanacak olursa bu gün burjuvaziye yapýlan barýþ çaðrýlarý, PKK' nin önderliðinde yürütülen ve haklý bir savaþ olan Kürt Ulusal mücadelesi içinde "Barýþ Hemen Þimdi!" denilerek yýllarca süren bir kampanyaya dönüþmüþtü. "Bir þeyi kýrk kez söylersen olur" misali PKK de artýk barýþ yollarýnda... Hatta liberalizmin döngüsüne o kadar girmiþ ki; artýk o savaþanlara barýþ çaðrýsý yapar olmuþ durumda. Ama ne yazýk ki; hala ortada bir barýþ dan söz etmek de mümkün deðil. Barýþ yapabilmek içinde savaþan güçlere ihtiyaç var. Ötesi teslimiyettir ve PKK de bu gün bunu yapmaktadýr. Peki, bütün bu barýþ çýðlýklarýna raðmen, ya savaþ çýkarsa? Savaþ, sýnýflar mücadelesinde taraflarýn netleþmek zorunda olduðu bir zemin yaratacaktýr ve liberalleri derinden sarsan asýl korku en net o zaman görülür. Çünkü o güne kadar süren sýnýf savaþýmýnda,kendini her iki sýnýfý uzlaþtýrmaya, barýþtýrmaya adayan, bu nedenle zaman zaman sýnýflar üstü, zaman zaman da iþçi ve emekçilerin safýnda olduðu iddia eden liberal solun "takkesi düþecek keli görünecektir". Söz konusu savaþ ister bir iç savaþ, isterse de bir pay kapma savaþý olsun; o ana kadar barýþ çýðýrtanlýðý yapan bu güçler hemen kendi burjuvalarýnýn yanýnda "anayurt savunmasý", "istikrar" adý altýnda ilk cepheye koþacaklardan olacaklardýr. Bu nedenle; bu gün barýþ havariliði yapan, ezilen halklarý savunduklarýný iddia edenlerin, sýcak bir savaþta tarafý burjuvaziden yana, iyi bir savaþ
6
Aralýk 2000
celladý olacaklarýndan kimse kuþku duymasýn. Tüm bu gerçeklerden dolayý tüm liberallerin sloganý itiraf etmeseler de bellidir; "Burjuva istikrar". Sorun kendi konumunu muhafaza etmek olunca genel barýþ çaðrýlarýný yetmediði yerde, iþ burjuvaziyi bu savaþta aslýnda hiç de karý olmadýðýna inandýrmaya kalýyor. Adýný hak etmese de-eþyayý adýyla anmak için kullanmak durumundayýz- "Komünist" gazetesinden yapacaðýmýz alýntýlar bu konuda liberal solun yaklaþýmlarýný sergilemek için yeterli olacaktýr. "....Türkiye'nin ABD'nin yanýnda savaþmaktan hiçbir çýkarý yoktur! "Kuzey Irak'a da biz gireriz" diye düþünen militaristler ihanet içindeler. "ABD'ye ne kadar iyi dost olduðumuzu gösterirsek belki bize bir iki kemik atar" diyenler onursuzluðun en dip noktasýndalar. Amerikanýn savaþýndan da barýþýndan da bize hayýr yok. 5 Yaþýndaki çocuklar bile biliyor artýk: ABD emperyalizmine üs ve asker veren yoksulluk ve esaret alýyor" (agy. Sayý:36) Anlaþýlan TC'nin çýkarýný düþünmek, ona akýl hocalýðý yapmak, -her ne kadar kayda alan yoksa da-, bu katillerin onurunun- onursuzluðunun derdi SÝP' e düþtü. Yada bu iþte çýkarý olsa, yoksulluk ve esaret deðil de,örneðin dolar yada Musul-Kerkük'ü alsa; savaþýnda, savaþa girmesinin de bir mahsuru yok demek ki! Bu ve benzeri yaklaþýmlarýn tek örneði SÝP olmasa da biz onunla sýnýrlý tutacaðýz. Ama sanýrýz ki bildiri ve afiþlerden daha bir çok örneði, yazýyý okuyanlar hatýrlayacaktýr. Tüm bu burjuva liberal ve pasifist yaklaþýmlar, bu gün iþçi ve emekçilere; ezilenlerin siyaseti yada sosyalizm adýna taþýnýyor ve muhalefet adý altýnda iþçi sýnýfý ve emekçiler burjuvaziye yedeklenmeye çalýþýlýyor. Onlarý duyanda sanacak ki, ortada bir barýþ ortamý var. Her türden hak aramanýn ve mücadele leri sonucu iþçilerin-devrimcilerin, tutsak alýndýðý katledildiði, yer bu ülke deðil. Yada iþçi sýnýfý ve emekçilerin çýkarý sürmekte olan sýnýf savaþýmýna katýlmak deðil de, ne idiðü belirsiz barýþ çýðlýklarýna destek olmak. Bu benzeri yalanlarý taþýyanlar, yayanlar Lenin'in de dediði gibi proleter sýnýf mücadelesinin içine sýzmýþ burjuva ajanlardýr. Çünkü, savaþ gibi sýnýf ve siyaset iliþkisi de sýnýflar var olduðu sürece devam edecek. Tarafý burjuvaziden yana olan sol liberal ve reformist hareketin, siyasetinin en uç noktasýnýn da burjuva muhalefet olmasý bu nedenle þaþýlacak bir durum deðildir. Ancak bu akýmlara karþý sýnýf savaþýmý içerisinde mücadele etmek, bu anlayýþlarý deþifre etmek ise üzerinden atlanýlmamasý gereken bir sorundur. Bu mücadelenin etkin olabilmesi ancak marksizm ve leninizmin öðretileri ve deneyimlerini bilince çýkarmak ve sýnýfa taþýmakla mümkündür. Savaþa iliþkin marksist ve leninist öðretide temel olan anlayýþ, sýnýflar var olduðu sürece savaþlarýn reddedilemeyeceði dolayýsýyla da savaþa karþý genel bir tutumun mümkün olmadýðý her savaþýn kendi içinde deðerlendirilmesi gerekliliðidir. Lenin bu anlayýþý þöyle özetler:"Sosyalistler, halklar arasýndaki savaþlarý daima barbarca ve canavarca bulmuþlar ve kötülemiþlerdir. Bizim savaþa karþý tutumumuz gene de aslýnda burjuva pasifistleri ile anarþistlerden farklýdýr. Her þeyden önce, biz, bir yanda savaþlar ile öte yanda bir ülke içindeki sýnýf savaþýmlarý arasýndaki ayrýlmaz baðlýlýðý; sýnýflar ortadan kaldýrýlmadan ve sosyalizm kurulmadan savaþlarýn ortadan kaldýrýlmasýnýn
olanaksýzlýðý ve iç savaþlarýn, örneðin, ezilen sýnýfýn ezene, kölenin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine, ücretli iþçilerin burjuvaziye karþý verdikleri savaþlarýn haklýlýðýný, ilerici niteliðini ve gerekliliðinin tamamen kabul ederiz. Biz marksistler, her savaþýn ayrý ayrý, (Marks'ýn diyalektik materyalizm açýsýndan) tarihsel bir incelenmesi gerektiðini kabul ederek hem pasifistlerden hem de anarþistlerden ayrýlýrýz.”(Lenin,Sosyalizm ve Savaþ.SolY. S:11) Görüldüðü üzere sosyalistler ne her türlü savaþtan yanadýr ne de her türlü savaþa karþýdýrlar. Savaþlarý haklý-haksýz; emperyalist -devrimci ulusal-sýnýfsal savaþlar olarak ayýrýrlar ona göre taraf olurlar. Emperyalist savaþlarýn kapitalizm koþullarýnda engellenemez olduðunun bilincinde, ama asýl sorunun, zaferiyle emperyalist savaþlara da son verecek olan, ilan edilmiþ ve süren, sýnýflar ortadan kaldýrýlmadýðý sürece de devam edecek olan proleter sýnýf savaþýmýný yükseltmek olduðunu bilirler ve bu bilince denk bir tutum sergilerler. Liberal-reformist barýþ yanlýsý anlayýþ ve hareketlerle devrimci-komünist hareketler arasýndaki bu temel farký Lenin'in þu sözleri ile ifade etmek mümkün:"Sosyal" vaizler ve oportünistler, geleceðin barýþçýl sosyalizminin hayallerini kurmaya her zaman hazýrdýrlar. Ama bunlarý devrimci sosyal demokratlardan-komünistlerden LI- ayýran þey, bu güzel geleceðe kavuþmak için gerekli çetin savaþýmlar ve sýnýf savaþlarý üzerine kafa yormaya yanaþmamalarýdýr." (Lenin.agy.Sh: 57) Tüm bu yönleriyle komünistler, sosyalistler en tutarlý barýþ savunucularýdýr. Çünkü, barýþla yatýp kalkarak ve ezilenlerle ezenleri barýþtýrma çabalarýnýn hem haksýz, hem gerçek dýþý hem de yersiz olduðunu bilirler. Cisimleri ile bir ilgisi olmasa da isimlerinde ve dillerinde sosyalizmi hiç eksik etmeyerek kirletenlerden, SÝP'den bir örnek yine : "Türkiye'nin önü savaþla mý açýlýr, yoksa kardeþlikle mi? Gericilik ve emperyalizm arasýnda tercih yapmak zorunluluk mudur? Bu boyutlarýn her ikisi çare olarak sosyalizmin altýný çizmeye yaramaktadýr. ...Bu gün genel geçer zamanlardan birini yaþamýyoruz. Düzenin dolduramadýðý ve doldurmak yolunda en ufak bir iþaret bile gösteremediði siyasal temsil boþluklarý, kriz adlý yoksullaþtýrma saldýrýsý ile birleþiyor ve Türkiye halký hareketlenmeye taraf olmaya açýk hale geliyor. Ýþte bu durum, savaþa karþý mücadele ile Halk Muhtýrasýný birbirine baðlamamýzý kolaylaþtýrýyor"(Komünist. Sayý 37 Aydemir Güler) Her zaman devrimcileri- komünistlere gerçek dýþý politika yapmakla, ütopyacýlýkla suçlayan, saldýran bu liberallerdir asýl imkansýzlýðýn, ütopik siyasetin sahipleridirler ve maalesef bu tavýrlarýna sosyalizmi alet etmekten de hiç kaçýnmýyorlar. Alýntýdan da anlaþýldýðý üzere bunlarýn, burjuva düzende misyonlarý da onu tamir etmektir ve burjuvaziyle olan iliþkilerinde de bir düþmanlýk deðil rekabet söz konusudur. Tam da bu nedenle burjuvazinin doldurduðu boþluklarla deðil, dolduramadýðýyla ilgilenip onu da doldurarak kitleleri düzenden koparmaya deðil, düzene baðlamaya hizmet ederler. Sosyalizm adýna burjuva pasifizmine taraf olarak yaptýklarý tek þey iþçi sýnýfý mücadelesinin unsurlarýnda yarattýðý kafa karýþýklýðý ve mücadeleye verdiði zarar nedeniyle, o göklere çýkardýðý barýþý geciktirmekten öte bir þey deðildir. Ama yine kendilerince kardadýrlar, çünkü onlarýn ömürleri de proletaryanýn zaferiyle sýnýrlý olacaktýr.
Leninist Iþýk oluþur. Fransýz iþçi delegeleri ülkelerine geri döndüklerinde, kendilerini seçen sýnýf kardeþlerine 53 rapor sunarlar. Bu raporlarda Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn durumu, örgütlülük düzeyi ve sosyal-siyasal-iktisadi haklarý ele alýnýr. Ýngiliz iþçilerinin yüksek ücretler aldýðý, haftada 55 saat çalýþtýklarý, daha saðlýklý ve güvenlikli çalýþma koþullarýna sahip olduklarý bilgisine yer verilir. Fransýz iþçilerine, Ýngiltere'de olduðu gibi çalýþma saatlerinin kýsaltýlmasý, ücretlerin yükseltilmesi ve sendikal örgütlenme hakkýnýn alýnmasý için mücadele çaðrýlarý yapýlýr. Bu dönem Fransa'da, örgütlenme, siyasal temsil, ücretlerin yükseltilmesi ve çalýþma saatlerinin düþürülmesi uðruna mücadele ivme kazanýr. Ýmparatorluk hükümeti sonunda iþçi birliklerinin örgütlenmesini serbest býrakmak zorunda kalýr. *** ABD'de iç savaþ sürer. Ýngiliz-ABD ticareti, üretimi ve burjuva-iþçi sýnýflarý bu savaþtan doðrudan etkilenirler. Çünkü, ABD'de iç savaþ nedeniyle pamuk üretiminin düþmesi, tüm Avrupa'da tekstil sanayinin gerilemesine, iþçilerin iþsiz kalmasýna, fiyatlarýn yükselmesine, burjuvazinin iþçi haklarýný gasp etmeye yönelmesine yol açar. Büyük kapitalistler daha da büyürken, orta ve küçük burjuvazi iflasla tanýþýr, iþçi sýnýfý ise iþsizlik ve açlýkla. Aynen bugün Türkiye'de olduðu gibi... Sanayi devrimiyle birlikte, artýk ulusal üretimtüketim ve ticaret-siyaset iliþkilerinin yerini uluslararasý iliþkiler-etkileþimler almaya baþlamýþtýr. "Özgür emek" ulusal çitler dýþýnda alýcý arama yolunu tutar. Böylece, iþçi-iþgücü göçü ülke içinden, ülkeler arasý ve kýtalar arasý boyuta yükselir. Kabaca deðindiðimiz iktisadi-siyasi geliþmeler, Londra'yý uluslararasý devrimci-komünist kadrolarýn da toplanma merkezi haline getirir. Feodal ve burjuva diktatörlüklere isyan eden ve isyan bastýrýlýnca yurt dýþýna çýkan öncü kadrolarýn bir çoðu ve en ünlüleri Londra'dadýr. Bu süreç salt iþçi-iþ gücü göçüne deðil; beyin, siyaset ve devrimci-komünist kadro göçüne de yol açar. Kapitalizm dünya sistemi haline geldiði ölçüde, önemli iktisadi-siyasi olaylar tek ülkede dahi yaþansa diðer ülkeleri etkiler duruma gelir. Bu nedenle, ABD iç savaþý Ýngiliz, Fransýz, Alman ve Rus iþçilerini derinden etkiler. Ayný dönem, yukarýda genel hatlarýyla ele almaya çalýþtýðýmýz kapitalist düzenin giderek kökleþtirildiði ve yaygýnlaþtýrýldýðý güçlü devletler dýþýnda kalan, onlar tarafýndan iktisadi-siyasi olarak paylaþýlmýþ ülke ve topraklarda da, iþçi hareketini ve sýnýf mücadelesini etkileyen önemli geliþmeler meydana gelir. Polonya'da ulusal baþkaldýrý/direniþler baþlar. Ýtalya'da "Ýtalyan Birliði"nin, kurulmasýný talep eden cumhuriyetçi mücadele yükselir. Ýtalyan ulusal kahramaný Garibaldi 1863 yýlýnda Londra'ya sürgün edilir. Rusya'da da önemli geliþmeler olur. 1861'de serflik kaldýrýlýr. "Reformlar" baþlar. Rusya'da da siyasi ve iktisadi hareketlenme baþlar. Ýþçi sýnýfý ve ilk yeraltý örgütleri þekillenir. Bu örgütlerden hýzla güçlenen ve öne çýkan "Toprak ve Özgürlük Örgütü"(Zemlia i Volia) olur. Çerniþevþki, Herzen ve Ogarev de bu gizli örgütün kurucularýndandýr. Bu
15
öncü kadrolar, ütopik sosyalizmin Rusya'daki temsilcileridir. Batý’daki benzerlerinden ayrýldýklarý nokta, sömürücü ve baskýcý sýnýflarý ikna etmek yerine, devrimle alt etmeyi hedefliyor olmalarýdýr. Rusya'da burjuva ulusalcýlýk ve demokratikleþme hareketleri hýzla geliþir. Burjuva Dekemvristler, devrimci demokratlar siyaset sahnesine çýkar. Rus geçliðinin devrimcileþmesinde, Çarlýk despotizmine karþý devrimci demokrat mücadele bayraðý açmasýnda büyük katkýlarý olan ve Lenin'in baþ ucu kýtaplarýndan "Nasýl Yapmalý?" kitabýný yazan Çerniþevski ve Dobroliubov bu dönem "Çaðdaþ" adýnda bir dergi yayýnlamaya baþlarlar. Rusya, öðrenci ve köylü hareketleriyle tanýþýr. 1861-1863 yýllarý arasýnda 2.000 adet köylü ayaklanmasý meydana gelir. Ýþte bu sýralar, Avrupalý iþçileri de derinden etkileyen Polonya'da 1863 yýlýnda, Rus sömürgeciliðine karþý bir ayaklanma gerçekleþir. Polonya ayaklanmasý, 1864'de Çarlýk tarafýndan katliamla bastýrýlýr. Çar, ayaklanmayý bastýrmak için Polonya'ya 100.000 kiþilik bir ordu gönderdiði zaman, Polonya'nýn baðýmsýzlýk mücadelesini haklý bulan ve destekleyen "Toprak ve Özgürlük Örgütü"nün yürüttüðü propagandanýn etkisiyle bu ordunun saflarýndan bazý subaylar ayaklanmacýlarýn tarafýna geçer. Ayaklanmacýlar, Çarlýk ordusu tarafýndan vahþice ezilir, katledilir. Sað kalanlar Polonya dýþýna kaçarlar. Ayaklanmanýn liderlerinden Dobrowski daha sonra Paris Komünü ayaklanmacýlarý arasýnda yer alýr.Dýþtaki isyaný bastýran Çarlýk, iç düþman olarak gördüðü ve Polonyalý isyancýlarý destekleyen iç düþmanlarýna da vahþice saldýrýr. Tutuklamalara giriþir. 1862'de tutuklanan Çerniþevski, bu furyadan istifade uzun hapislik yýllarýný geçirmek üzere 19 Mayýs 1864'de Sibirya'ya zindana gönderilir. *** Rus Çarlýðý ile çýkarlarý ters düþen Ýngiliz ve Fransýz hükümetleri, gerek ayaklanma sýrasýnda, gerek ayaklanma bastýrýldýktan sonra Polonyalý isyancýlarýn ülkelerine girmelerine ve serbestçe hareket etmelerine göz yumarlar. Ýrlada’da ise, baðýmsýzlýk isteyenleri ezerler. Ýþçiler ve radikal burjuvalar, Fransa ve Ýngiltere'de Polonyalý ayaklanmacýlarla dayanýþma ve destek verme maksatlý toplantýlar düzenlerler. Ama ayni ilgiyi Ýrlanda sorununa göstermezler. Polonya ulusal kurtuluþ hareketini desteklemek ve iliþki sürdürmek üzere Fransa'da Tolain baþkanlýðýnda bir iþçi komitesi kurulur. Ýngiltere'de ise, Odger ve Cremer gibi iþçi önderleri ile, burjuva radikal aydýnlarýndan olan Profesör Beesly bu görevi üstlenirler. Polonyalý isyancýlarý desteklemek, Avrupa iþçi hareketini politikleþtirir. 1863 Eylülünde Londra'da Polonyalýlarla dayanýþma amaçlý büyük bir kitle gösterisi düzenlenir. Cremer, Polonya ulusal mücadelesini destekleyen bir konuþma yapar. Ýngiliz ve Fransýz iþçilerinin yaptýðý bir toplantýda Ýngiliz ve Fransýz iþçilerinin kendi hükümetlerine baský yaparak hükümetleri, Polonyalýlar lehine müdahalede bulunmaya zorlamaya ve yeni bir gösteri yapmaya karar verirler. Kararlaþtýrýlan gösteri 22 Temmuz günü yapýlýr. Odger ve Cremer Ýngiliz iþçileri, Tolain ise Fransýz iþçileri adýna konuþurlar.
14
Aralýk 2001
Kuzeylilerden yana saf tutarlar, köleliðin kaldýrýlmasý için savaþýrlar. Komünist örgüt ve liderlerde iç savaþa aktif olarak katýlýrlar. Köleliðin kaldýrýlmasý ve köle ticaretinin yasaklanmasý için silah elde savaþýrlar. Alman Sosyalist Birlikleri ve Komünist Kulüpleri üyelerinin yarýsýný Köleliðin sürmesini isteyen feodal-burjuva despotizmine karþý savaþmaya göndeririler. Marks'ýn yakýn arkadaþý J. Weydemeyer, A. Willich ve Komünist Kulüp üyelerinden R. Rosa, F. Jacobi de iç savaþa katýlýrlar ve büyük baþarýlar gösterdikleri için orduda komutanlýk görevlerine getirilirler. Weydemeyer, önce albaylýða layýk görülür, sonrada Licoln'un emriyle St. Louis bölgesi askeri komutaný olur. ABD'nin, kölelikten-barbarlýktan uygarlýða ve ileriye doðru bir adým atmasýný saðlayanýn da iþçiler ve komünistler olduðunu görmek için, ABD iç savaþýnda silaha sarýlan sýnýfsal-siyasal güçlere daha yakýndan bakmak yeterlidir. Komünist Parti Manifestosu, bu durumu çarpýcý biçimde tespit etmiþtir: "Bu aþamada, demek ki, proleterler kendi düþmanlarý ile deðil, düþmanlarýnýn düþmanlarý ile, mutlak monarþi kalýntýlarý, toprak sahipleri, sanayici olmayan küçük-burjuvazi ile savaþýrlar. Böylece, tüm tarihsel hareket burjuvazinin ellerinde yoðunlaþýr; bu biçimde elde edilen her zafer, burjuvazinin zaferidir." (KM, Sol Y. 118) Uluslararasý iþçi sýnýfýnýn ve komünist kadrolarýn kanlarýyla sulanan, özveri, savaþkanlýk ve kahramanlýklarýyla çað dýþý iktisadi-siyasi iliþkilerinden kurtulan ABD burjuvazisi, yeniden barbarlaþmakta, iþçi sýnýfýna ve devrimci-komünist öncülerine saldýrmakta, onlarýn emeðinden-kanýndan beslenmekte hiç zaman kaybetmedi. Kendi egemenliðini ilan ettiði gün, tarihsel-siyasal ve iktisadi olarak da yýkýlmayý-yok olmayý hak ettiðini ilan etmiþtir. Türk-Kürt iþçisi, köylüsü ve sosyalistlerikomünistleri de, Türkiye'nin "ulusal kurtuluþ" savaþýnda yer alýrlar; çetelere, askeri birliklere, ordulara komuta ederler ve silah elde savaþýrlar. Yeþil Ordu, Halk Ýþtirakiyun fýkrasý ve TKP ve böylesi örgütlerdir. Bunlar, emperyalist iþgalci dýþ düþmanlara, feodal iç düþmanlara karþý büyük baþarýlar elde ederler. Ayný süreçte, iç düþman Kemalist burjuvazi tarafýndan daðýtýlýr, önderleri katledilirler. 6 Ocak 1921'de Yeþil Ordu daðýtýlýr. 28 Ocakta Mustafa Suphi ve 14 yoldaþý Karadeniz'de katledilirler. Ayný gün TBMM'deki HÝF mensuplarý tutuklanýr. Çünkü, "düþman hain ve zalimdi"; Onlarsa, yeterince sýnýf kinine, iktidar bilincine ve devrimci uyanýklýða sahip deðillerdi. Burjuvazinin Kemalist kadrolarý hain, zalim ve askeri olduðu kadar-siyasi olarak da deneyimlidirler. Osmanlýnýn entrikacý siyaset tarzýndan nasiplerini fazlasýyla almýþlar, burjuva-feodal gericiliði ve barbarlýðý amaç edinmiþlerdir. Bundan dolayý siyasi entrika ve katliam varlýk nedenleridir. Kurduklarý burjuva iktidar yýkýlmadýðý sürece de; burjuvalarýn ve uþaklarýnýn "ellerinden kan, dillerinden yalan" eksik olmayacaktýr. *** Ýngiltere'de Yapýlan Uluslararasý
Sanayi Fuarý’nýn Gösterdikleri Fransýz, Alman iþçi temsilcilerini 1862 yýlýnda Ýngiliz iþçileriyle bir araya getiren ve yakýnlaþtýran bir dizi iktisadi-siyasi olaydan bir de Londra'da açýlan "Uluslararasý Sanayi Fuarý"olur. Ýlki 1851 de Londra'da, ikincisi 1855 de Paris'te açýlan Fuarýn, üçüncüsü yine Londra'da, "Kristal Saray" denen, Hyde Park içinde bulunan ve 350 bin metre-karelik bir alaný kapsayan yapýnýn salonunda açýlýr. Gerek fuar, gerek fuarýn yapýldýðý "Kristal Saray" kapitalist üretimin yeni bir evreye geldiðinin göstergeleridir. Büyüklüðü, mimarisi ve kullanýlan malzemesi bakýmýndan bir eþi ve benzeri daha olmayan, bu devasa ve muhteþem prefabrikasyon saray kapitalist sanayi devriminin bir ürünüdür. Fuarda yer alan ürünler ve ihtiþam, burjuva zenginliðinin, kapitalist üretim tekniðinin geliþmiþlik düzeyinin, modern sanayi üretiminin ve sermayenin altýn çaðýnýn ve emperyalizmin habercileridir. Saatte 5 bin baský yapan matbaa, saatte 60 km. hýz yapan lokomotif, deniz ticaretinde kullanýlan, tonlarca yük taþýyan, devasa gemileri yüzdüren yedi yüz beygir gücünde motorlar, dünyanýn her yerinden gönderilmiþ yeni ürünler, sömürgelerden getirilen hammaddeler bu fuarda sergilenir ve görücüye çýkarýlýr. Kapitalist modern üretim, salt teknolojik ilerleme, burjuva ihtiþam, zenginlik ve bir kapitalist dünya pazarý yaratmakla kalmamýþ, sermayeye baðýmlý bir proleter emek gücü, iþsizler ordusu ve bunlarýn sýnýf savaþýmýný da yaratmýþtý. Londra'daki "Uluslararasý Sanayi Fuarý" yalnýzca kapitalist üretimin ürünlerini deðil, bunlarý üreten ücretli emek güçlerini, yaný "kapitalizmin mezar kazýcýlarý" olan uluslararasý proleter temsilcilerini de bir araya getirmiþtir. Hem de, 1848'de Marks-Engels tarafýndan yazýlan Komünist Parti Manifestosu'nun resmettiði "sanayinin ilerleyiþi" ile "iþçilerin birleþmesi ve dayanýþma içine girmesi" arasýnda kurduðu diyalektik iliþkiyi harfiyen doðrulayarak... "...Sanayinin, burjuvazinin elde olmayarak teþvik ettiði ilerleyiþi, emekçilerin rekabetten ileri gelen yalýtýlmýþlýklarýnýn yerine, birlikteliklerinden ileri gelen devrimci dayanýþmalarýný kor. Demek ki, modern sanayinin geliþmesi, burjuvazinin ayaklarýnýn altýndan bizzat ürünleri ona dayanarak ürettiði, ve mülk edindiði temeli çeker alýr. Þu halde, burjuvazinin ürettiði, her þeyden önce, kendi mezar kazýcýlarýdýr. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanýn zaferi ayný ölçüde kaçýnýlmazdýr." (Komünist Manifesto, Sol Y. S. 122) Uluslararasý Sanayi Fuarý vesileyle bir araya gelen deðiþik ülke proleterleri, Ýngiltere'de kaldýklarý süre boyunca kardeþçe bir dayanýþma ve karþýlýklý görüþ alýþveriþinde bulunurlar. Fransýz ve Alman iþçi delegeleri, 1848-49 devrimci kalkýþmalarýnýn bastýrýlmasýndan sonra kendi ülkelerinden kaçarak Londra'da yaþamaya baþlayan devrimci-komünist iþçi önderleri ile de tanýþýr ve kaynaþýrlar. Ýþçi sýnýfýnýn mevcut haklarý, sorunlarý, çözüm yollarý, örgüt ve mücadele biçimleri konusunda karþýlýklý olarak bilgi ve deneyim aktarýrlar. Fuar süresince farklý ülke proleterleri arasýnda verimli ve eðitici bir iletiþim ortamý
Leninist Iþýk Devrimci Hareketin Savaþ Karþýsýndaki Tavrý 11 Eylül saldýrýsýnýn ezilen sýnýf ve halklar da genel olarak yarattýðý olumlu hava devrimci hareketlerde de kendini hissettirdi. O günlerde birinci yýl dönümü yaklaþan zindanlardaki direniþ savaþýnda bir geliþme saðlanamamýþ olmasý, süreklileþtirilen saldýrýlar vb. nedenlerden dolayý yayýlan karabulutlarýn daðýlmasýna bir ölçüde hizmet etti diyebiliriz 11 Eylül saldýrýsý. Dünya kapitalizminin baþ aktörünün en iyi korunan kalelerine yapýlan bu saldýrý ezen egemenlere nasýl korku verdiyse, ezilenlere ve onun öncülerine de moral ve sevinç verdi. Akabinde, ABD'nin Afganistan'a savaþ ilaný ile birlikte savaþ-barýþ ikilemi devrimci hareketin de gündemine taþýnmýþ oldu. Sýnýf savaþýmýna önderlik etmek ve kapitalist düzenin yýkýlmasýna öncülük iddiasý ile devrimci bir savaþým yürüten bu akýmlar bu duruþlarýnýn gereði olarak, genel bir barýþ söyleminden uzak durarak "Emperyalist Savaþa Hayýr!" sloganýný öne çýkardýlar. Bu þekilde liberal hareketle aralarýnda söylem olarak bir ayrým saðlarken önüne koyduklarý görevler, sorumluluklar ve çýkarýlan sonuçlar itibarýyla da pratik olarak liberallerle yollarýný birleþtirmiþ oldular. Tüm bu yaklaþýmlarý daha iyi aktarmak, devrimci hareketin genel yaklaþýmýný sergilemek ve Marksizmin Leninizmin ölçeðine vurmak için savaþ ilanýnýn ardýndan; Ö.Barikat, DHP, Direniþ, DMP, Hedef, Kýzýl Bayrak, Odak, ÖMP ve Partizan tarafýndan "Emperyalist Savaþa Karþý Çýkalým" baþlýklý ortak açýklamaya deðinmemiz, iþlevli olacaktýr. Yapýlan açýklama da "Afganistan' a yapýlacak saldýrý için Bin Ladin sadece bahanedir. ABD gerçekte Orta Asya' da stratejik bir konumu olan Afganistan'a yerleþmenin hesabýnýn yapmaktadýr. Ayrýca savaþ, ABD hegomanyasýna karþý direnen devletleri de "hizaya çekme"nin aracý olarak deðerlendirilecektir. Baþta ABD olmak üzere dünya emperyalizminin çýkarlarý uðruna yürütülecek olan bu savaþtan halklarýn kazanacaklarý bir þey yoktur. Türkiye bir kez daha ABD çýkarlarý uðruna savaþa çekilmek isteniyor. Savaþ Türkiye emekçileri açýsýndan daha fazla yoksullaþma, açlýk evlatlarýný kaybetmek anlamýna gelecektir. Hak ve özgürlükler ise son kýrýntýsýna dek ortadan kaldýrýlacaktýr."(Aktaran,Y.Atýlým, Sayý:2001 40) Açýklamada öne çýkan temel noktalar, savaþýn emperyalist niteliði ve halklarýn bu savaþtan çýkarý olmamasý gerçeðidir ve tespitleridir. Bunda da bir yanlýþlýk yoktur. Ancak tüm bunlarý söylemek için devrimci olmak gerekmediðini, bunlarýn burjuva muhalif bir politika olduðunu bilmek kaydýyla. Bunu hem yazýnýn ilk bölümünde yer alan liberal siyaset örneklerinden, hem de SP ve AKP'nin, savaþa karþýtý burjuva-muhalif söylemlerinden doðrulayabiliriz.. Yazýda savaþýn emperyalist paylaþýmýn bir sonucu olduðu dilendirilse de, gerek emperyalizmin gerekse de anti emperyalizmin yeterince kavranamadýðýný görüyoruz. Her emperyalist savaþ da; halklar, iþçi-emekçiler taraf, çýkar yada irade sahibi olmasalar da, her zaman savaþýn en aðýr bedelini ödemektedirler. Tüm bu yönleriyle söz konusu savaþ da, Afgan halkýnýn ölüm, açlýk vb. zorluklardan dolayý maðdur olacaðý bir savaþtýr. Ancak bu durum savaþýn ABD tarafýndan Afgan halkýna açýldýðý görüntüsünü verme hakkýný doðurmaz. Savaþ ABD tarafýndan Afganistan Taliban güçlerine ilan edildi. Yani bu açýklamada yada baþka açýklama ve yayýnlarda dilendirildiði gibi Afgan Halkýna deðil. "Afganistan Halký Katlediliyor! Seyirci Kalmayalým!"(SY. Kýzýl Bayrak)
7
Bu bakýþa daha bir çok örnek vermek mümkün. Ama örnekleri artýrmaktan öte, savaþýn savaþan diðer gücü olan Taliban'ýn neden göz ardý edildiðini anlamaya çalýþmak daha anlamlý olacaktýr. Öncelikle belirtmek gerekir ki ortada tek bir Afgan halkýndan söz etmek mümkün deðil. Çünkü Afgan halkýnýn bir kýsmý Taliban yanýnda katledilirken, bir kýsmý da K. Ýttifaký cephesinde katletmekte ve katledilmektedir. Açýklamalara baktýðýmýzda ABD zalimliði ile öne çýkarken Taliban'ýn deðil ama Afganistan halkýnýn da mazlumluðu ile öne çýkarýldýðýný görüyoruz. Bunun nedeni ise açýktýr. Emperyalizmi, zalimin mazlumlara zulmü, anti emperyalizmi de; ayný çerçevede mazlum dayanýþmasý olarak görmek. Bunun bu günkü pratik sonucu ise, ABD'ye karþý, Afgan halký ile dayanýþmak adý altýnda Taliban'ý desteklemek olmuþtur. Emperyalizmi, Lenin; kapitalizmin üst aþamasý olarak tanýmlamýþtýr. Dolayýsýyla emperyalizm kapitalizmden ayrý düþünülemeyecek, sermaye egemenliðine dayalý, burjuva devletlerin hiyerarþik yapýsýndan teþekkül, dünyanýn ekonomik-siyasi-askeri güce göre paylaþýmýndan ibaret bir dünya düzenidir. Anti Kapitalizmi içermeyen bir anti-emperyalizm devrimci politik bir tutum deðildir. Bu emperyalist hiyerarþide hangi sýrada olursa olsun -yani ne kadar "mazlum" olursa olsun-, kapitalist sistemin kendisine karþý savaþ açmamýþ olan her güç, o sistemin bir parçasýdýr. Henüz zulmünü sýnýrlarý içinden taþýramamýþ, bu konuda nam yapamamýþ olmasý da henüz yeterince güç toplayamamýþ ve emperyalist hiyerarþide alt sýralarda kalmýþ olmasýndandýr. Emperyalizmin iyi anlaþýlamadýðýnýn ikinci göstergesi ise, savaþ karþýsýnda Türkiye'nin tanýmlanan konumudur. Türkiye' nin savaþa ABD çýkarlarý adýna girdiði söylenerek ABD karalanýrken, TC de basit bir emir eri konumuna indirgeniyor. TC'nin ABD ile uþak efendi iliþkisinde olduðu kesindir ama emperyalist hiyerarþi her ikisine de ayný zamanda baþka efendi ve uþak imkaný da sunmaktadýr. Dolayýsýyla ortada ABD merkezli bir çýkarkader birliðinden söz etmek gerekiyor. Yani TC asýl olarak kendi çýkarlarýnýn, bu emperyalist yaðma da payýna düþecek kýrýntýlarýn peþindedir. Bu tür yaklaþýmlarýn .sonucu, ABD'ye karþý Taliban'ýn desteklenmesine en azýndan mazur görülmesini saðlamak yada mazur göstermektir. Nitekim bu anlayýþ, söz konusu açýklama da çok net ifade edilmese de, açýklamanýn bileþenleri tarafýndan daha sonra daha açýktan ifade edilmiþtir. Buna hem en iyi örnek olmasý açýsýndan marksist-leninistlik iddiasý olan, ancak devrimci demokratizmden kopamamasý nedeniyle de merkezci melez akýmýn temsilcilerinden Atýlým gazetesinden örnek vereceðiz. "... Demek ki dünyamýzýn çaðdaþ, uygar haydutlarý için asýl sorun Afganistan' ýn boyun eðmesi, emperyalist iradeye teslim olmasýdýr. Geri, "barbar", sefalet içinde ki Afganistan, onuru ve özgürlüðü için savaþmaktadýr. O halde her kim bu savaþý, Taliban rejiminin gerici karakterine ve programýna bakarak deðerlendirirse, gaflet içerisinde dünyanýn egemenlerine yedeklenir ve emperyalist cinayetlerinin en azýndan manevi suç ortaðý olur. Kaldý ki bu savaþta yok edilmek istenen yalnýzca Afganistan þahsýnda bütün insanlýðýn onuru ve özgürlüðü emperyalist kasaplarýn satýrlarýnýn altýna yatýrýlmýþtýr. ...Demek ki, bu bir insanlýk sýnavýdýr, Ayakta kalabilmek bu savaþta Afganistan halkýnýn yanýnda olmaya baðlýdýr. Ýnsanlýk Afganistan' da emperyalistlerin akamete uðramasýyla yükselecek yada dibe vuracaktýr." ( Y.Atýlým.2001 40,Gündem,vurgular bize ait)
8
Aralýk 2001
Bu alýntý yukarýda sözünü ettiðimiz bütün politik sapmalarý taþýyor ve bu üstelik markizm-leninizm adýna yapýlýyor. Savaþ söz konusu olduðunda; komünistlerin haklý ve haksýz savaþ olarak ayrým yapmalarýnýn gerekliliðinden yukarýda söz etmiþtik. Ancak anlaþýlan Atýlým çevresi Taliban'ýn haklý bir savaþ verdiðini düþünüyor. Nedeni ise, gerek yazýnýn bütününden gerekse de alýntýdan anlaþýlacaðý üzere bellidir. Taliban'ýn küçük haydut olmasý ve saldýrýlan, yani savunma savaþý vermeye zorlan konuma düþmesidir. Daha önce de belirttik, bir defa ABD'ye karþý savaþan Afgan halkýnýn bütünü deðil, Taliban'dýr. Yani Afganistan ikiye bölünmüþ durumdadýr. "Geri, barbar ve özgürlüðü için savaþan"dan da, bu durumda Taliban kuvvetlerini anlasak bile, yine de Taliban'ýn kimin onuru ve özgürlüðü için savaþtýðýný anlama ihtiyacý giderilmiyor! Tüm insanlýðýn onuru ve özgürlüðünün yolu Taliban'ýn "onuru ve özgürlüðünün" yolundan geçiyor herhalde. Kapitalizm koþullarýnda her þey gibi, onur ve özgürlük de, kulaða hoþ gelen kavramlardýr. Ama bunlar sýnýfsal zemininden ayrý düþünülemez. Taliban'ýn proleter yada emekçi yýðýnlarýn özgürlüðü için savaþtýðýný da söylemeyiz herhalde. Taliban, bugün islamiyet motifinin yardýmýyla, diðer Müslüman ülkeleri de arkasýna alarak ABD ve AB karþýsýnda yeni bir kapitalist kamplaþma yaratmak peþindedir. Ancak nasýl ki, Amerika dünyaya "ben yeni pazarlar ele geçirmek, yeni çýkarlar saðlamak için savaþýyorum" demiyorsa, Taliban da "büyük, hesaba katýlýr bir burjuva haydut olmak" istediði gerçeðini gizlemektedir. ABD-Taliban savaþýný anlamak ve doðru bir tutum takýnabilmek için yine Lenin'e baþvuracaðýz: "100 kölesi olan bir köle sahibi kölelerin daha "adil bir daðýlýmý için 200 kölesi olan bir köle sahibine karþý savaþa giriþiyor. Açýktýr ki, bu durumda, "savunma" savaþý yada "anayurdun savunulmasý için" savaþ deyimlerinin kullanýlmasý,tarihsel bakýmdan yanlýþ, ve uygulamada, halkýn, iþin inceliðini aramayan ve bilisiz kimselerin, kurnaz köle sahiplerince aldatýlmasý olur."(Lenin.agy.sh:13) Bugünkü durum, ABD-Taliban savaþý tam da Lenin'in özetlediði gibidir. Ýster büyük haydut, ister küçük haydut desteklensin "köle sahiplerinin" bu politikalarýna destek verilmiþ olur, bugün devrimcilik adýna yapýlan da budur. *** Þu ana kadar savaþa karþý liberal-devrimci akýmlarýn yaklaþýmlarýný komünist siyasetin ölçeðinde ele alarak deðerlendirdik. Birbirinden baðýmsýz olmamakla birlikte savaþa karþý yaklaþýmlar bu iken, peki gericiemperyalist savaþ durumunda komünist öncü örgütlere düþen sorumluluk nedir? Ne olmalýdýr? Yada daha güncel bir deyimle emperyalist savaþ karþýsýnda komünistlerin söylemi ve eylemi ne olmalýdýr? Söz konusu savaþ emperyalist paylaþým savaþý olduðuna göre öncelikle yapýlmasý gereken bu savaþta herhangi bir emperyalist-kapitalist hayduttan yana olmamaktýr. Asýl olarak yapýlmasý ve çaðrýda bulunulmasý gerekende, savaþýn sunduðu politizasyon ve memnuniyetsizlik ortamýný kullanarak sýnýf savaþýmýný yükseltmek olmalýdýr. "Emperyalist savaþa karþý Sýnýf savaþý" þiarý bu dönem, devrimci-komünist güçlerce yükseltilmesi, tüm proleter ve emekçi unsurlara taþýnmasý gereken en temel politikasýdýr. Ancak gerek dünya, gerekse de Türkiye sýnýf hareketi ve devrimci hareketine baktýðýmýzda savaþa karþý öne çýkan iki
temel politikayý yukarýda tartýþtýk. Bunlar, "Savaþa Hayýr!", "Emperyalist Savaþa hayýr!" þiarlarýnda somutlanan, devrimci-liberal hareketlerin kaynaþmasýna vesile olan savaþ karþýtlýðýdýr. Bu durum liberal hareket açýsýndan bir sorun teþkil etmese de, devrimcilik ve komünizm iddiasýnda olan hareketler açýsýndan ciddi sorunlar teþkil etmektedir. Tüm bu hatýrlatmalardan sonra bakalým savaþ karþýsýnda kimler, iþçi ve emekçi kitlelere yada halklara, hangi çaðrýlarda bulunmuþlar: ..."Tüm devrimci ve demokratik kurumlarýn önünde ki acil görev, emperyalist haydutluðun karþýsýnda dünya halklarýyla dayanýþma eylemlerini büyütmek ve emperyalist saldýrganlýða geçit vermemektir."( ag ortak açýklama, Aktaran-Y.Atýlým. 2001 40) "Yalnýzca Afgan halkýyla dayanýþmak için deðil ama ayný zamanda emperyalist cinayete suç ortaðý olmamak, insanlýðý, onuru ve özgürlüðü savunmak için de her alanda emperyalizme ve uþaðý faþist rejime karþý protesto ve gösteriler örgütlemek günün yakýcý görevleri arasýndadýr." (Y.Atýlým, Sayý:2001 40 Gündem Sh:11) Devrimci hareketin ortak yaptýðý bu açýklamada ve atýlým gazetesinden yapýlan alýntýda yapýlan çaðrý "dünya halklarýyla dayanýþma eylemlerini büyütmek ve emperyalist saldýrganlýða geçit vermemek" ve "...karþý protesto ve gösteriler örgütlemek" tir. Bunun nasýl, hangi araçlarla olacaðý son derece muðlak olmakla birlikte söz konusu eylemlerde savaþ karþýtý eylemlerin de, bu eylemlere katýlanlarýn da, TC burjuvazisini hedef almaktan öte ABD'nin baþlattýðý savaþý hedeflediði, temel amacýnýn ise; öncülüðüne soyunduðu halk yada sýnýf savaþýmýný yükseltmek deðil, emperyalist savaþý durdurmak olduðunu görmek zor deðil. Bu gün, gün kadar açýk olan bir gerçek var ki; o da, gerek Afganistan halkýyla, gerekse de dünya halklarý ve iþçi sýnýfý ile gerçek bir dayanýþmayý örmenin, TC burjuva diktatörlüðüne karþý yükseltilen devrimci savaþý bir iç savaþa dönüþtürerek, bu aþaðýlýk burjuva diktatörlüðünü yerle bir etmekten geçtiðidir. Bu yolun dýþýnda baþka bir yol arayýþýna girmek boþa harcanan enerji olmaktan, edilen sözler ise kulaða hoþ gelmesinden öte bir iþe yaramayacaktýr. Ayný yaklaþýmý Kýzýl Bayrak gazetesi ve yine bu gazete tarafýndan aktarýlan TKÝP açýklamasýnda da görmek mümkün. Ancak bu çevrelerin ayýrt edici yaný merkezci-melez konumlarý nedeniyle, deyim yerinde ise "bile bile lades" demelerinde yatmaktadýr. Bu durum alýntýlarda da görülecektir. Öncelikle bu süreçte SYKB imzalý yapýlan afiþlere göz atalým: "Emperyalist Savaþa Karþý Savaþ!", "Savaþa Karþý Direniþ", "Emperyalizm Savaþ Demektir barýþ sosyalizmle gelecek! Yaþasýn Ýþçilerin Birliði Halklarýn kardeþliði" (SYKB/afiþi) Görünen o ki, savaþ karþýtý pasifist muhalefete bu çevre de kendini býrakmýþ durumda. Herkesi savaþ karþýtý bir hareketi yükseltmeye çaðýran KB, dünya da yükselen savaþ karþýtý harekete nasýl bakýyor? Þimdi ona bakalým; yazý, dünya çapýnda yükseltilen savaþ karþýtý eylemlerin yoðunluðuna dikkat çektikten sonra: "Savaþa ve tüm öteki sosyal-siyasal kötülüklere karþý mücadele bunlarý üreten sisteme karþý bir mücadele perspektifine ve programýna oturmadýkça, kendi baþýna güçsüzdür ve herhangi bir kalýcý politik-pratik sonuç yaratmaz. Bu tür bir perspektif ve programdan yoksunluk, hali hazýrdaki savaþ karþýtý kitle hareketinin en temel zayýflýðýdýr. Fakat bu zayýflýk dünya ölçüsündeki devrimci sýnýf hareketinin, onun örgütlü ve öncü kesimi
Leninist Iþýk lerinde faaliyet yürütmektedirler. Bu parti, Bismark'ýn imparatorluðuna karþý, demokratik bir Almanya Cumhuriyeti fikrini savunmaktadýr. Küçük burjuva unsurlarý etkilemekte ve saflarýna çekmektedir. Karl Marks, yakýn iliþki içinde olduðu bu iþçi önderlerine, Halkçý Parti'den ayrýlýp baðýmsýz bir iþçi partisi kurmalarý yönünde uyarýlar yapar. Bebel ve Liebknecht, önceleri bu uyarýlara direnseler de, bir dönem sonra uyarýlarý dikkate alarak, bunlara uygun siyasi-örgütsel adýmlar atarlar. Gerek iktisadi bunalýmýn etkileriyle, gerek örgütlenme ve politik faaliyetlerin etkisiyle Alman iþçi hareketi yeniden canlanmaya, devrimci sosyalist düþüncelerle tanýþmaya baþlar. *** ABD: ABD'de kapitalist üretimin ve sanayinin geliþmesiyle birlikte iþçi sýnýfý da sahneye çýkmaya baþlar. 1820-1830'lu yýllarda pamuk ve diðer üretim sektörlerinde sendikal örgütlenmeler ortaya çýkmaya baþlar. Ýþçiler arasýnda ilk sendikal-siyasal örgütlenmeler bu yýllarda baþlar. Yoðun, kitlesel ve çeþitli mücadelelerle iþçi sýnýfý sömürücü-baskýcý burjuvaziye karþý hak alma mücadelesine giriþir. 1833-37 yýllarý arasýnda iþçilerin çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi, çalýþma saatlerinin 10 saate düþürülmesi ve ücretlerinin artýrýlmasý talebiyle 173 grev yaparlar. Bu yýllarda 61 siyasi parti kurulur, 50 dolayýnda gazete çýkarýlýr. Eðitim, seçme-seçilme vb. demokratik haklar ve ýrk ayrýmý ile köleliðin kaldýrýlmasý için mücadele ederler. Bu yýllarda ütopik sosyalistlerden Owen da ABD'dedir. 1925 yýlýnda 30 bin dönüm toprak alarak ütopik sosyalist hayallerini gerçekleþtirmeye çalýþmaktadýr. Burjuva yönetici ve iktisatçýlarýn da destek verdiði "sosyalist toplum modeli" için 200 bin dolar harcar. Ama hayal ürünü modelinin kýsa sürede iflas ettiðini açýklamak zorunda kalan Owen, yeniden Ýngiltere'ye döner. ABD'ye 1840-1850 yýllarýnda Avrupa'dan kitlesel göç olur. Bu iþçi sýnýfýnýn güçlenmesine, yeniden þekillenmesine, karþýlýklý etkileþim içine girmesine, dinselulusal ön yargýlarýnýn çatýþmasýna ve iþsizler ordusunun ortaya çýkmasýna neden olur. Sonuç olarak, pratik olarak birleþmiþ, dinsel, ulusal, iktisadi (yerli iþçiler, göçmen iþçilerden daha fazla ücret alýr) bakýmdan bölünmüþ bir ABD iþçi sýnýfý oluþur. Bu da en çok egemen sýnýflarýn iþine yarar. Baðýmsýz bir sýnýf tavrý ve siyaseti olmayan iþçi sýnýfý, siyasal olarak egemen sýnýflar arasýnda "taraf" olur. 1850'de ulusal kapitalist pazarýn geliþmesine paralel olarak, ABD ulusal iþçi sendikalarý da ortaya çýkmaya baþlar. 1852'de Matbaacýlar Sendikasý kurulur. Bunu demiryolu, tütün, þapkacýlar ve diðer iþkollarýndaki sendikal örgütlenmeler izler. Marks'ýn yakýn dostu ve Kominist Partisi'nin de eski üyesi olan Joseph Waydemeyer 1851'de ABD'ye göç etmiþtir. Politik-örgütsel etkinliðini burada sürdürmektedir. Önce "Devrim", ardýndan "Reform" adlý dergiler çýkarýr. Amerikan iþçi sýnýfýný örgütlemek üzere 1852'de kurulan Proleter Birliði'nin kurucularý içinde yer alýr. 1853'de Amerikan Ýþçi Birliði'nin kuruluþuna öncülük eder. Bu dönem, Alman ve proleter teorisyen Weitling de ABD'dedir. Siyasal ve örgütsel çalýþmalarýný sürdürmektedir. Ama Waydemeyer ile farklý düþünmekte ve ayrý hareket etmektedir. Ekim 1857'de Waydemeyer'in etkisiyle Alman göç-
13
men iþçileri tarafýndan New York'ta Komünistler Kulübü kurulur. Bu örgüt, tüzüðünde Komünist Parti Manifestosu'ndaki görüþlere yer verir ve ABD iþçi sýnýfýna bu ideoloji-siyaset zemininde müdahale etmeyi hedefler. "...Komünistler Kulübü üyeleri, hangi tür ve biçimde þekillenirse þekillensin bütün dini inançlarý ve duyu organlarý ile algýlanmaya dayanmayan her türlü görüþü reddeder. Renkleri ve cinsiyeti ne olursa olsun bütün insanlarýn tam eþitliðine inanýrlar ve bunun için öncelikle, ister miras yoluyla elde edilmiþ, ister bizzat kazanýlmýþ olsun, her türlü burjuva mülkiyeti ortadan kaldýrarak, yerine dünyadaki ulusal ve zihinsel nimetlerden herkesin ihtiyaçlarýna uygun olarak yararlanabileceði, akla uygun bir katýlým sistemini geçirmek için çaba gösterirler. Üyelik için attýklarý imzayla, bu görüþleri, toplumun mevcut durumunda da mümkün olduðunca uygulamaya çalýþma ve birbirlerini karþýlýklý olarak maddi ve manevi olarak destekleme yükümlülüðü altýna girerler." (Sosyalizm ve T.M.A, C.1 Ekler, S.46) . Kapitalizmin yayýlarak bir dünya sistemi haline gelmesi, ABD'nin, Ýngiltere ve Avrupa ile ticari iliþkilere girmesi, ABD'nin iktisadi ve siyasi yapýsýný derinden etkiler ve sarsar. Kapitalist ticaret ve sermaye ihracý ABD'nin güneyinde pamuk üretimini ve köleliði körüklerken, kuzeyinde ticaret burjuvazisinin geliþmesine ve muazzam servetler biriktirmesine, batýda ise spekülatif sermayenin ortaya çýkmasýna ve bankacýlýk sisteminin geliþmesine yol açar. Þimdi etkileme ve sarsma sýrasý ABD'dedir. ABD de, kapitalist sanayinin geliþmesiyle, köleliðin yayýlmasý çeliþmeye baþlar. Kapitalist sanayinin geliþmesinin, daha geniþ pazarlar yaratmasýnýn ve tarýmsal meta üretiminin geliþmesinin önünde engel haline gelen köleliðin kaldýrýlmasý burjuvazi için zorunlu hale gelir. Köle sahipleri köleliðe dayanan toplumsal emek biçimini yaygýnlaþtýrmak isterken, sanayi ve ticaret burjuvazisi küçük meta üretimini yaygýnlaþtýrmak ister. Köleci üretim biçimiyle, kapitalist üretim biçimi çeliþir. Ýþte bu çýkar çatýþmasý burjuvazi ile köle sahipleri arasýnda sýnýf savaþýna yol açar. Köleliðin kaldýrýlmasý veya sürmesi þeklinde baþlayan savaþým, önce yerel isyanlara ve bastýrmalara, sonra da 1861-1865 yýllarý boyunca sürecek olan, bir iç savaþa dönüþür. Marks, Die Presse'de 7 Kasým 1861'de yayýnlanan makalesinde bu durumu berrak ve yalýn biçimde ele alýr, açýklar, taraf olur, iþçileri taraf olmaya, köleliðin kaldýrýlmasý, "kölelerin azat edilmesi için savaþmaya çaðýrýr ve savaþýn sonucu üzerine kesin, sýnýfsal-siyasal bir öngörüde bulunur. "...Güney ve Kuzey arasýndaki mücadele, iki toplumsal sistem, kölecilik ve özgür emek sistemleri arasýndaki bir mücadeleden baþka bir þey deðildir. Mücadele, iki sistemin Kuzey Amerika kýtasý üzerinde artýk barýþ içinde birlikte yaþayamamalarý yüzünden patlak vermiþtir. Ve ancak iki sistemden birinin, öteki üzerindeki zaferi ile sonuçlanabilir." (Sosyalizm ve TMA, Ekler, S.47) ABD iþçileri ve sendika yöneticileri iç savaþta, köleliðin kaldýrýlmasýndan yana olan burjuva hareketleri desteklerler. Kuzey-Güney Savaþý da denen bu iç savaþta köleliðin kalkmasýný isteyen Kuzeylilerle birlikte savaþmaya karar verirler. Kuzeydeki orduya gönüllü olarak yazýlýrlar. ABD'deki göçmenler, kaçaklar, Ýtalyan-Alman-Polonya ve Ýrlandalý ulusal kurtuluþ savaþçýlarý ile iþçileri de, ABD'deki iç savaþta
12
Aralýk 2001
örgütleri ve grev merkezleri halini alýrlar. 1854-55 yýllarýndaki tek tük grevler, 1857-58 ekonomik bunalýmýyla birlikte tekstil ve demiryolu iþçileri arasýnda geniþ bir grev cephesine dönüþür. Ýþçi sýnýfý krizin getirdiði yoðun baský, sömürü ve sefalete karþý mücadele bayraðý açar. Bugün Türkiye'de yaþandýðý gibi, o dönemde Fransa'da krizden dolayý bir çok kapitalist batar, iþçiler iþsiz kalýr ve ülke çapýnda bir panik baþlar. Grevler, krizden kurtulma telaþý, Kýrým ve Ýtalyan savaþý imparatorluk hükümetini iyice köþeye sýkýþtýrýr. Yayýlmacý dýþ politikasý Ýngiltere'de hoþ karþýlanmayan Napolyon, yürürlükteki koruma tedbirlerine son vererek Ýngiltere ile bir ticaret antlaþmasý yapar. Kapitalist düzenin ana yurdu olan ve devasa bir sanayi gücüne sahip Ýngiltere ile Fransa'nýn yaptýðý ticaret antlaþmasý, Fransýz burjuvazisini rahatsýz eder. Ýngiliz burjuvalarý ve sanayisi karþýsýnda rekabet edemeyeceklerini ve korumasýz kaldýklarýný düþünen burjuvalar imparator hükümetine karþý muhalefeti yükseltirler. Burjuva muhalefeti ve iþçi grevleri arasýnda sýkýþýp kalan, ama Ýngiltere ile de iliþkilerini düzeltmek isteyen III. Napolyon, bu sýkýþýk durumdun kurtulmak için içteki muhalif güçlerden biri olan iþçi sýnýfýný arkasýna takma ve burjuvaziyi yalýtma-etkisizleþtirme taktiðine baþvurur. Tarihin cilvesi bu olsa gerek! 1848-49 devrimci kalkýþma yýllarýnda da, bu taktiði iþçi sýnýfýna karþý burjuvazi uygulamýþtý. Onu yarý yolda yalnýz býrakýp, devrimci misyonundan vazgeçip, proletaryadan korkusundan dolayý feodal aristokrasinin kollarýna atýlmýþtý. 1860'da Fransýz burjuvazisinin muhalefetine raðmen imzalanan Ýngiliz-Fransýz antlaþmasý sonucunda Fransýz burjuvazisinin iktisadi çýkarlarý zarar görür. Ýngiliz burjuvazisiyle rekabet edebilmek için Fransýz burjuvalarý iþlerine gelmese de, hoþlarýna gitmese de fiyatlarý düþürmek zorunda kalýrlar. Böyle günlerde ve dönemlerde tüm burjuva milliyetçileri "gümrük duvarlarýnýn", "yerli sanayiyi koruma yasalarýnýn", "yerli malý kullanmanýn faydalarýný", ve nihayetinde "yurt severliðin" erdemlerini, faydalarýný yeniden keþfederler. Ezilen-sömürülen sýnýflarýn yurtseverlik, baðýmsýzlýk duygu ve düþüncelerini istismar ederek, kendi pis iktisadi-siyasi çýkarlarý uðruna hükümetlere karþý kendi peþlerinde veya gösterdikleri istikamette mücadele ve muhalefet etmeye çaðýrýrlar. III. Napolyon, burjuvazinin bu istismarýna, kendi istismarýyla karþýlýk verir. Ýmparatorun kuzeni Napolyon tarafýndan örgütlenen ve yürütülen bir propagandayla, iþçilerin devrimci baþkaldýrýlarýnýn yenilgiyle sonuçlanmasýnýn, gümrük duvarlarýyla kendi çýkarlarýný koruyanýn, fiyatlarýn düþmesinden rahatsýz olanýn ve genel seçim istemeyenin burjuvazi olduðu ilan edilir. Bu propagandayla iþçi sýnýfý burjuvaziye karþý kýþkýrtýlýr. Burjuvazi reformlarýn önündeki engel olarak gösterilir ve iþçilerden destek istenir. Henüz kendisi için sýnýf olma özelliði kazanmamýþ, baðýmsýz bir siyaset ve örgüt etrafýnda birbirine kenetlenmemiþ olan iþçi sýnýfý, Ýmparatorluðun bu liberal taktiðine karþý bazý tavizler koparma ve haklar elde etme yolunu tutar. Bunlardan biri de 1862'de Londra'da düzenlenecek olan ve dünyanýn çeþitli ülkelerinde üretilen sanayi ürünlerinin sergileneceði Londra Fuarý'na seçilmiþ bir iþçi delegasyonunun katýlmasýna izin verilmesidir. Hükümet yetkilileriyle bu görüþmeleri iþçil-
er adýna Proudhoncu Tolain yürütür. Sonuçta iþçilerin Londra Fuarý'na katýlacak delegeleri seçmesine izin verilir. Çalýþma karnesi olan her iþçinin seçme ve seçilme hakkýna sahip olduðu seçimler yapýlýr. Paris"te yaklaþýk 200 bin iþçi oy kullanýr ve 200 delege seçer. Paris dýþýnda da 550 delege seçilir. Bunlar arasýnda Alman iþçi temsilciler de vardýr. Ýngiltere'ye gidecek olan iþçi delegelerin yolculuk masraflarý için imparator maddi destek verir. Amaç, iþçi sýnýfýný yanýna çekmek ve burjuvaziyi yalýtmaktýr. 19 Temmuz 1862 yýlýnda Ýngiltere'ye gidecek, ayný yýl 15 Ekimde geri dönecek olan iþçi delegasyonunun baþkanlýðýný Tolain yapar. Böylece, FransýzAlman-Ýngiliz iþçileri arasýnda ilk kez yasal ve doðrudan bir iliþki kurulur. Bu buluþmaya ve politik sonuçlarýna yeniden döneceðiz. *** Almanya: 1848'den sonra iþçi hareketi yenilmiþ ve suskunluða gömülmüþtür. 1852"deki Köln Komünistler Davasý'yla birlikte komünist hareket bütünüyle yeraltýna çekilmiþtir. 1854'de tüm iþçi örgütlenmeleri yasaklanmýþtýr. Fesih kararý verilen Komünist Parti'nin sað kalan kadrolarýnýn çoðu Almanya dýþýna kaçmýþtýr. 1848 Devrimi'nin bozguna uðramasý Almanya'nýn parçalanmasýna ve birleþik Almanya mücadelesine yol açar. Oysa, Prusya monarþisi iktidarýný saðlamlaþtýrmak ve yaygýnlaþtýrmak için Almanya'nýn demokratik, gönüllü birliðini deðil, fetihler yoluyla zorunlu birliðini düþler. Prusya ve diðer Alman devletlerinde de, bu dönem kapitalizm geliþir, hýzlý bir sanayileþme yaþanýr. Üretim kapasitesi birkaç misli artar. Berlin'deki iþçi sayýsý on yýlda 50 binden 180 bine çýkar. Burjuvazi artan iþçi ihtiyacýný kýrdan kente ve Polonya'dan Almanya'ya göç eden proleterler sayesinde giderir. Kýrdan ve Polonya'dan göç eden proleterlerle, Alman sanayi proletaryasý arasýnda bilinç, dil ve ulusal sorunlar yaþanýr. Bu ortamda Almanya'nýn her tarafýnda Ýþçi Eðitim Dernekleri kurulur. Bunlar iþçilerin kurduðu dernekler deðil, iþçilerin eðitilmesi için Protestanlar, Katolikler ve liberaller tarafýndan kurulmuþ derneklerdir. Devlet bu derneklerin kurulmasýný engellemez. Okuma-yazma bilmeyen iþçilerin bu derneklerde eðitilmesi devletin de iþine gelir. Burjuva liberallerin kurduðu derneklerde zamanla küçük burjuva demokratlarý güç kazanýrlar. Sol liberallerin baþýný çektiði dernekler, 1857-58 bunalým yýllarýnda hýzla güçlenirler ve iþçilerin ilgi odaðý olurlar. Sol liberaller, bu derneklere Ýngiltere'deki meslek sendikacýlýðý anlayýþýný taþýrlar. Üstelik, bunu, grevi patronlarla mücadelede bir silah gibi kullanma anlayýþýný reddederek yaparlar. Bu liberal anlayýþa göre sendikalar salt iktisadi mücadele vermelidir. Bunu da patronlarla çatýþarak deðil, uzlaþarak yapmalýdýr. Yine Alman iþçi hareketinin geliþimine katkýlarý olan Ferdinand Lassalle ise, 1863 yýlýnda Genel Alman Ýþçileri Derneði'ni kurar. Marks bu giriþimi "Alman iþçilerini on beþ yýllýk uykudan uyandýrmak" olarak görür. Sonraki yýllarda Alman iþçi hareketinde önemli ve devrimci geliþmelere önderlik edecek olan August Bebel ve Wilhelm Liebknecht'de, bu sýralar burjuva demokrat Halkçý Parti'ye baðlý iþçi dernek-
Leninist Iþýk olarak komünist hareketin zayýflýðýndan ayrý da düþünülemez. Zira bu hareketlere doðru bir yön ancak öncü devrimci partiler tarafýndan verilebilir... Hali hazýrda olmayan da gerçekte budur." (SYKB,sayý:31,s:3) Ýnsan ister istemez, "Evet, doðru" diyerek, farklý bir sonuç ve çaðrý beklentisine giriyor. Ama maalesef, yazý ; Türkiye' de ki "savaþ karþýtý potansiyeli eyleme dönüþtürmek"gerekliliðinden dem vurduktan sonra þöyle devam ediyor:"Günün görevi her türlü olanaðý kullanarak ve her türlü fýrsatý deðerlendirerek, bu hareketi geliþtirmek, yaymak ve emperyalist savaþ karþýtý örgütlenmelerde kurumlaþtýrmaktýr. ...Soluklu bir savaþ karþýtý eylemi ancak sýnýf hareketi taþýyabilir, bunu hiçbir biçimde unutmamalýyýz." Dendikten sonra bitiriliyor. Yani ilk alýntýdaki doðrularýn farkýnda olmak sonuçta Kýzýl Bayraðý ve TKÝP'i ne liberal ne de devrimci demokratlardan ayýrmaya yetmiyor. Çünkü söz konusu TKÝP imzalý açýklamanýn da kaderi ayný: "... Bu temel gerçekler, halklarýn emperyalist savaþa karþý tam bir birlik ve dayanýþma içinde karalýlýkla mücadele etmesinin güncel önemini ortaya koyuyor. Bu mücadeleyi yükseltmek ve bu uðurda halklar arasý devrimci dayanýþmayý örmek, bölge ve dünya çapýnda günün en acil ve tarihsel önemdeki görevidir. TKÝP, Türkiye iþçi sýnýfýný ve gençliðini karþý karþýya bulunduðumuz tarihsel sorumluluðun bilinciyle hareket etmeye, savaþa karþý etkin bir mücadeleyi yükseltmeye, emperyalizme ve iþbirlikçilerine karþý dünya ve bölge halklarýyla omuz omuza savaþmaya çaðýrmaktadýr." ( TKÝP Açýklamasý, Aktaran SY.Kýzýl Bayrak, Sayý 30, S.7) Emperyalist savaþ durumunda, kitlelerde bu savaþ politikalarýna karþý kendiliðinden oluþturduklarý muhalif hareketler olumlu ve önemlidir. Bu hareketi etkileyebilecek, önderlik edebilecek devrimci-komünist bir partinin varlýðý koþullarýnda ise bu muhalif kimliðinden sýyrýlarak iktidara yönlendirilebilir. Ancak iktidarý hedefleyen ve bunun savaþýmýný veren devrimci-komünist güçlerin savaþ karþýtý politikalar yürütmesi burjuva muhalefetinin kuyruðuna takýlmasýdýr. Bu gün olan da budur. Emperyalist savaþlara karþý tek devrimci tutum daha önce de belirttiðimiz gibi "iç savaþ" taktiðidir. Ýþçi ve emekçilerin silahlarýný kendi burjuva devletlere çevirme çaðrýsýdýr. Bu gün ortada devrimci bir parti olmamasý nedeniyle ve güçsüzlük psikolojisiyle burjuva muhalif, kuyrukçu, pasifist politikalara yönelmek aslýnda güç olmayý geciktirmekten öte bir iþe yaramamaktadýr. Emperyalist savaþa karþý mücadele etmek, bu savaþa engel olmak, iç savaþ taktiðini yaþama geçirmekten daha az bir güç istemiyor.Bugün öne sürülen güçsüzlük vb. gerekçeleri çürütmek için Lenin'e kulak verelim: "Savaþ kuþku yok ki, þiddetli bir bunalým yaratmýþ, yýðýnlarýn kaygýsýný beklenmedik ölçüde artýrmýþtýr.....Bu duygularýn bilinçli bir duruma gelmesi, derinleþmesi ve biçimlenmesinde yýðýnlara yardým etmek bizim görevimizdir. Bu görev ancak þu slogan ile doðru olarak ifade edilir: emperyalist savaþý iç savaþ durumuna çeviriniz; ve savaþ sýrasýndaki bütün tutarlý sýnýf savaþýmlarý, ciddi bir biçimde yürütülen bütün "yýðýn hareketleri", eninde sonunda bu amaca yönelmelidir. Güçlü devrimci bir hareketin, büyük devletler arasýndaki birinci mi, yoksa ikinci mi emperyalist savaþ sýrasýnda olacaðýný; savaþtan önce mi, savaþtan sonra mý patlak vereceðini þimdiden söyleyemeyiz, ama ne olursa olsun bizim görevimiz bu yönde sistemli olarak, yýlmadan savaþmaktýr."
(agy.sy,25)
9
Aydýn Oportünizminden Bir Örnek: Maya Gazetesi Komünist bir siyaset zemininden; aydýn oportünisti bir siyaset zeminine kaymýþ olan Maya çevresini, gerek bu siyasal zemininde ki farklýlýk gerekse de savaþ karþýsýnda sergilediði farklý tutumu nedeniyle ayrýca ve kýsaca deðerlendirmek yerinde olacaktýr. 11 Eylül saldýrýlarý sonrasýndan bu güne üç gazete çýkarmýþ Maya'nýn ilk sayýsý böyle bir gündeme yetiþememiþ olmasý nedeniyle bir yorum sunamadý. Ekim sayýsý ise böyle bir savaþý öngörmediðini belirtmekle yetinmeyerek "Savaþtan Devrim Ýçin Yararlanmanýn Koþulu: Devrimci Parti" baþlýklý yazýsýnda " Komünistler için, savaþ ve devrim iliþkisi, en baþta gerici savaþý iç savaþa dönüþtürme ilkesel tutumunda somutlaþýr. Ancak bugün devrimci hareketin gerçekliði, ne böyle bir çaðrýyý yapacak bir politik iradeye, ne de böyle bir çaðrýnýn muhataplarýnda yankýlanmasýný saðlayacak politik bir gücün varlýðýna elvermektedir. Böyle olunca da, savaþ karþýsýnda tutum, genel bir devrimci propagandanýn ötesine geçmediði gibi, pratikte ise genel savaþ aleyhtarý pasifist hareketle ayrým çizgileri çekilememektedir." (Maya,Sayý:5) Diyerek, aslýnda "savaþtan devrim için nasýl yararlanýlamaz"ýn altýný çizdi. "O" demiþ, akýl hocalýðýný yapmýþ ruhunu kurtarmýþtý ya artýk gerisi okuyanlara kalmýþtý. Buradan "gerici savaþý iç savaþa dönüþtürme ilkesel tutumunun"kendisinin mi, yoksa bunu bugün söylemenin mi yanlýþlýðý ispat edilmeye çalýþýlýyor? Eðer böyle ise buna niye ilkesel tutum deniyor? Komünistleri için bu ilkesel tutum "genel savaþ aleyhtarý pasifist hareketle ayrým çizgi"lerini çekmelerine yetmiyorsa, ne yapmak gerek? Bu sorular ve yanýtlarýný bulmak da size kalmýþ artýk. Her þeyi de Maya'dan beklemeyin artýk! "Tarihsel sorumluluðun mihenk taþý: Savaþa Karþý Sýnýf Savaþý Mý, Liberal Kaynaþma da Israr Mý?" Bu alýntý da kimseyi þaþýrtmasýn! Yine ayný gazetenin bu defa Kasým sayýsý kapaðýnda yer aldý. Söz konusu yazýyla Maya gazetesi gecikmeli olarak olsa da kýblesine kavuþtu. Fakat hala ayný, bildik, aydýn oportünist tarzýný sürdürmekte de ýsrarlý. Yazý, özellikle "Devrimci Hareketin Yanýlsamalarý ve Tarihsel Sorumsuzluðu" baþlýklý bölümünde hiçbir ispata alýntýya gerek duymaksýzýn devrimci harekette gördüðü yanýlsamalarý önce teþhis ediyor, sonra da tedavi öneriyor. Sanki, bir sayý önce ki teþhis ve tavsiyeleri yapan kendisi deðilmiþ gibi. Bu süre içerisinde, ortaya Maya'nýn ileri sürdüðü "ilkesel tutumu"somutlayacak, "muhataplarýnda yankýlanmasýný saðlayacak politik gücün" ortaya çýkmadýðý malum... Oyleyse, Maya'nýn gerek bu çeliþkili tutumlarýný izah etmeye ihtiyaç duymamasýnýn gerekse de devrimci harekette teþhis ettiði "yanýlsamalarda" herhangi bir kanýt-veri sunmamasýnýn nedeni "ben söyledim oldu" mantýðýdýr? Bu siyaset tarzý ise, Maya gazetesini öncülük, önderlik iddialarýna raðmen "kendisi için siyaset yapar" bir konuma düþürmektedir. Bu güne kadar yaþadýðý "musibetlerde" tek olmasa bile önemli olan nedenlerden biri de budur. Her þeye raðmen bu tarza devam etmesi, devrimci bir muhasebeden uzak durmasý, bugün için komünist siyaset sahnesinde inandýrýcýlýðýný ve etki gücünü yitirmesine yol açmýþtýr. Maya'ya da, "motor", "çekim merkezi" olmakla böbürlenmek kalmýþtýr.
Devamý Sayfa 18’de
10
Aralýk 2001
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (3) 1852'de Komünist Partisi’nin Kapanmasý ve Enternasyonal'in Kurulmasýna Dek Uzanan 12 Yýllýk Süreç Uluslararasý iþçi sýnýfýnýn ilk parti giriþimi olan enternasyonalist Komünist Parti, (Komünistler Birliði) gerek düþman saldýrýlarý, gerek iç çatýþma ve bölünmeler, gerekse de süreklilik arz etmesi gerektiðinin yeterince bilince çýkmamýþ olmasý nedeniyle kurucularý eliyle kapatýlarak örgütsel olarak tasfiye edilmiþtir. Bu nedenle, uluslararasý proletarya uzun yýllar devrimci bir öncüden mahrum kalmýþtýr. Komünist bir öncüden, örgütten yoksun geçen bu uzun süreçte de, ne sýnýflar mücadelesi, ne de iþçi sýnýfý saflarýndaki örgütlenme giriþimleri bitmiþtir. Ýlk enternasyonalist Komünist Partisi'nin kapatýlmasýndan, yeni bir uluslararasý iþçi örgütünün kurulmasýna kadar geçen 12 yýllýk süre borunca dünya çapýnda önemli iktisadi-siyasi ve sýnýfsal geliþmeler yaþanýr. Bunlara kýsa ve genel olarak deðinmeden, aslýnda iþçi sýnýfýnýn ikinci enternasyonalist siyasal örgütlenmesi olan I. Enternasyonal'in tarih ve siyaset sahnesine çýkmasýný ve sýnýfsal-siyasal-örgütsel bir misyon oynamasýný anlamamýz mümkün deðildir. 1848-49 yýllarýnda tüm Avrupa'yý saran devrimci yükseliþler, burjuvazinin ve feodalizmin proletaryaya karþý uzlaþmalarý ve iktidarlarýný korumalarý/güçlendirmeleri ile sonuçlanýnca, iþçi sýnýfý ve devrimci hareketler açýsýndan bir gericilik dönemi baþlar. Burjuvazi ile, feodal beylerin uzlaþmasýnýn altýnda, bu egemenlerin iþçi sýnýfý korkusu vardýr. Böylece, burjuvazi devrimci barutunu tüketmiþ, yarý yolda yalnýz býrakýlan iþçi sýnýfý ise yenilmiþtir. Yenilginin ardýndan sýnýf hareketindeki devrimci dalga geri çekilir. Ýþçi sýnýfý hareketinin ezilmesini, kitlesel katliamlara uðramasýný, örgütlerinin daðýtýlmasýný ve yasaklamasýný izleyen gericilik yýllarý baþlar. Ayný yýlar burjuvazi ve kapitalist düzeni içinse, bir geliþme ve yoðun sanayileþme dönemi olur. Ýngiltere baþta olmak üzere, Fransa, Almanya ve ABD'de hýzlý bir sanayileþme yaþanýr. Bilimsel ve teknolojik geliþmelerinde katkýsýyla kapitalist üretim ve ticaret devasa boyutlara ulaþýr. Sanayi ve ticaretteki geliþmeler, beraberinde burjuvazinin ihtiyaç duyduðu iþçi ve pazar ihtiyacýný da hýzla artýrýr. Proletaryanýn sürekli geliþmesi ve güçlenmesi ile, burjuvazinin yeni pazarlar aramaya baþlamasý, gerici, yayýlmacý ve yaðmacý bir politik yönelim içine girmesi iþte bu geliþmenin doðal birer sonucu ve ürünüdür. Öncelikle iç pazarý ve iþçi sýnýfýný iliklerine kadar sömüren, aðýr ve yoðun çalýþma koþullarýna baþ kaldýrmaya yeltenen sýnýf hareketlerini acýmasýzca ezen burjuva-feodal iktidarlar, sonra da yeni pazarlar ele geçirmek için sömürgecilik siyasetine yönelir ve iktisadi bakýmdan geri kalmýþ ülkelerin fethine giriþirler. Burjuvazinin yayýlmacýlýða, yaðmaya ve barbarlýða dayanan bu dýþ siyasetini Marks, I. Enternasyonal'in "Kuruluþ Çaðrýsý"nda baþarýlý ve çarpýcý biçimde resmetmekte ve gözler önüne sermektedir: "...ulusal önyargýlarý harekete geçiren ve halklarýn
kanlarýný ve varlýklarýný korsanca savaþlarda çarçur eden, canice amaçlar güden bir dýþ politika..." (Mark-Engels, Seçme Yapýtlar, C.2, S.20) Emperyalist-Kapitalist burjuvazinin, o gün, bugün, dýþ siyasetten anladýðý iþte budur. O günden bugüne deðiþen, sadece yayýlmak ve yaðmalanmak istenen ülke halklarýna geçmiþtekinden daha büyük zulüm ve barbarlýðýn dayatýlmasýdýr. *** Ýngiltere:1850'den itibaren hýzla sanayileþen ülkelerin baþýnda Ýngiltere gelir. Bu iktisadi durum, iþçi sýnýfý içinde de deðiþimlere ve geliþmelere yol açar. Yoðun kapitalist sömürü ve baskýya karþý, iþçi sýnýfý içinde kendini koruma, hak arama, örgütlenme duygu ve düþünceleri de yeniden yeþermeye baþlar. Çartist hareketin kazandýrmýþ olduðu bilgi ve deneyimler ýþýðýnda iþçi sýnýfý, ücretlerin artýrýlmasý, 18-16 saati bulan çalýþma saatlerinin kýsaltýlmasý taleplerini yükseltmeye, iþçi dernekleri ve kooperatiflerde örgütlenmeye baþlarlar. I. Enternasyonalin kuruluþuna kadar Ýngiltere'deki iþçi hareketine Çartist hareket ve kooperatif hareketi yön verir. Kooperatif fikri 18. Yüzyýlda ortaya çýkar. 1826-27 yýllarýnda yaygýnlaþan bu harekete öncülük edenler asýl olarak ütopik sosyalizmin temsilcilerinden olan Owencýlerdi. Ýngiltere'de "Sosyalizm" sözü, ilk kez Owen tarafýndan dillendirilmiþ, giderek iþçi sýnýfý içinde yaygýnlaþmýþtýr. 1844'te Eþitlikçiler Derneði'nin kurulmasýyla birlikte yeni bir döneme giren hareket, destekçilerini ve yayýlmasýný artýrmasýna raðmen, giderek sosyalizm fikrinden uzaklaþýr. 1950'den sonra ise birer kapitalist kuruluþa dönüþerek, kar saðlama amacýna yönelirler. Böylece iþçi hareketi baþlangýçtaki amacýndan uzaklaþarak, iþçi hareketi içindeki etkisini yitirir. Çartist hareket 1850'den sonra tekrar canlanýr. Julian Harney'ýn baþýný çektiði sol kanat güç kazanýr. Çartist eylemlerin baskýsý sonucu Ýngiliz burjuvazisi 1847'de yoðun çalýþma ve sömürü koþullarýna tabi tutuðu kadýnlarýn ve çocuklarýn günlük çalýþma süresini 10 saate indirmek zorunda kalmýþtýr. "On Saat Tasarýsý"nýn yasallaþmasý iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin yaný sýra, sanayi burjuvazi ile feodal toprak beyleri arasýnda 1846'da çýkan "Tahýl Yasalarý"nýn kaldýrýlmasý nedeniyle ortaya çýkan çatýþmalarýnýn da bir sonucu olmuþtur. "Tahýl Yasalarý"nýn kaldýrýlmasýna kýzan toprak beylerinin temsilcileri "On Saat Tasarýsý"nýn yasallaþmasýndan yana oy veririler. Marks, yýllar sonra, I. Enternasyonalin Kuruluþ Çaðrýsý'nda bu mücadeleyi selamlamakta, elde edilen kazanýma deðinmekte ve büyük önem vermektedir; "En büyük takdire layýk bir azimle yürütülen otuz yýllýk bir mücadeleden sonra, Ýngiliz iþçi sýnýfý, toprakbeyleri ile para-beyleri arasýnda bir bölünme yaratarak, On-Saat Tasarýsýnýn yasallaþtýrýlmasýný baþardý. ...Çalýþma saatlerinin yasal olarak sýnýrlandýrýlmasýna iliþkin bu mücadele daha da acýmasýzca þiddetlendi, çünkü açgözlülüðü ürkütmesi dýþýnda, bu mücadele, aslýnda, orta sýnýfýn ekonomi politiðini oluþturan arz ve talep yasalarýnýn gözü kör
Leninist Iþýk egemenliði ile, iþçi sýnýfýnýn ekonomi politiðini oluþturan toplumsal ön görünün denetlendiði toplumsal üretim arasýndaki büyük çekiþmeyi etkiliyordu. Böylece, On-Saat Yasasý, yalnýzca büyük bir pratik baþarý olmakla kalmýyordu; bu bir ilkenin zaferiydi; orta sýnýfýn ekonomi politiði, iþçi sýnýfýnýn ekonomi politiðine ilk kez böylesine apaçýk yenik düþüyordu." (Marks-Engels, Toplu Eserler, C.2, S.18) Çartistler, 1848-49 yýllarýndan sonraki karþýdevrimci ve gericilik yýlarýnda Avrupa'nýn deðiþik ülkelerinden kaçarak Londra'ya sýðýnan devrimciler ve komünistler ile yakýn baðlar kurarak, enternasyonalist iliþkiler geliþtirirler. 1852'den sonra Çartist hareketin baþýna Ernest Jones gelir. Marks'la yakýn bir iliþki ve etkileþim içinde olan Jones'un Çartist hareketin baþýna geçmesi, Marks'ýn görüþlerinin Çartist hareket içinde yayýlmasýna ve giderek etkin olmasýna yardýmcý olmuþtur. Böylece, Ýngiliz iþçi hareketinin örgütlü kesimlerinde sýnýf mücadelesi, sendikal örgütlenme, baðýmsýz sýnýf partisinin kurulmasý, enternasyonal dayanýþma gibi düþünceler yayýlmaya baþlar. 1855'de Jones'ýn giriþimi sonucunda uluslararasý bir komite kurulur. Bu komite daha sonra Uluslararasý Dernek adý altýnda faaliyet yürütürse de, ideolojik belirsizliði, örgütsel yetersizliði nedeniyle fazla bir varlýk gösteremez. Kuruluþundan dört yýl sonra 1859'da kapanýr. Çartistlerin 1852'den beri çýkarmakta olduðu ve Marks'ýnda yazý yazdýðý Halk Gazetesi'de bu süreçte ilgi odaðý olmaktan çýkar. Satýþý giderek düþtüðü içinde 1858'de kapanýr. Ayný yýl Çartistler de daðýlma kararý verirler. Çartist hareketin bu duruma gelmesinin, iþçi sýnýfý mücadelesine önderlik edemez duruma düþmesinin ve geri çekilmesinin iki temel nedeni vardýr. Bunlardan birincisi, burjuva muhalif siyaset tarzýný aþamamasý ve 1851-55 yýllarý arasýnda büyük altýn madenleri bulunan Amerika 'ya, Avustralya'ya, Ýngiltere'den büyük bir iþçi göçünün baþlamasýdýr. Ýkincisi ise, Ýngiliz burjuvazisinin kolonilerin sömürülmesinden saðladýðý büyük kârlardan bir kýsmýný sendikacýlara ve iþçi sýnýfýnýn küçük bir kesimine "sus payý"olarak vermek suretiyle Ýngiltere'de bir iþçi aristokrasisi yaratmasýdýr. 1857-58 dünya kapitalizminin yeni bunalým yýllarýdýr. Bu yýllarda, 1847 bunalýmýnýn ardýndan daha on yýl geçmiþ olmasýna raðmen, dünya kapitalizmi yeni ve daha kapsamlý bir bunalýma yüz yüze gelir. Bu bunalým tüm kapitalist ülkelerde olduðu gibi, Ýngiltere'de de iþçi hareketinin saldýrýlara uðramasýna ve canlanmasýna yol açar. Ýþçiler arasýnda kitlesel iþsizlik baþlar. Burjuvazi iþsizler ordusunun artmasýndan cesaret alarak ve ekonomik krizi bahane ederek (bugün Türkiye burjuvazisinin yaptýðý gibi) ücretleri kýsmaya ve çalýþma saatlerini uzatmaya kalkýþýr. Ama, iþçi sýnýfý burjuvazinin saldýrýsýný karþý saldýrýyla yanýtlar. 1859 Temmuz'unda Londra'da kurulan bir iþçi komitesi tüm inþaat iþçilerini kapsayan bir genel grev örgütler. Grevde öne sürülen talep, "10 saatlik iþgününün, ücretler düþürülmeden 9 saate indirilmesidir." 1860'a kadar süren, Londra inþaat sektörünü felce uðratan, diðer þehirlerdeki ve diðer iþ kollarýndaki iþçileri de dayanýþma grevleri ve yardým kampanyalarýyla harekete geçiren grev, iþçilerin moralini ve mücadele azmini kamçýlar. Ýnþaat Ýþçileri Grevi, 10 saatlik çalýþma süresinin 9 saate düþürülmesini
11
saðlayamaz. Ama, iþten atýlmalarý engeller. Daha önemlisi iþçilerin fabrika ve iþyerlerinde örgütler kurma hakkýný yeniden kazanmalarýný saðlar. Ýþçi hareketi açýsýndan önemli dersler ve kazanýmlarýn elde edildiði bu grev, maddi dayanýþma için para toplamak üzere kurulmuþ olan iþçi komitelerinin sendika konseylerine dönüþmesine ve ayný yýl deðiþik sendika temsilcilerinden oluþan Londra Sendika Konseyi'nin kurulmasýna yol açar. Sendika Konseyi, kurulduðundan sonraki süreçte Ýngiliz iþçi hareketi içinde belirleyici bir rol oynar. Sekreteri George Howell, daha sonra I. Enternasyonal'in Genel Konseyin'de de yer alýr. Ýnþaat iþçileri iki yýl aradan sonra, 1861 yýlýnda yeniden büyük bir greve giderler. Ýþçi sýnýfýnýn destek ve dayanýþmasý, bir dizi siyasal eylem ve gösteri eþliðinde sürdürülen grev sonucunda iþverenler 9 saatlik iþgününü, ücretleri düþürmeden kabul etmek zorunda kalýrlar. Geçmiþ yýllarda 16-18 saate varan iþgününün 9 saate düþürülmesi, büyük iktisadi-siyasi mücadeleler sonucunda elde edilmiþ ve tüm dünya iþçi sýnýfýný etkileyen, paha biçilmez iktisadi-siyasi kazanýmlardýr. *** Fransa:Bu ülkede de, 1848'de kurulan iþçi barikatlarý yýkýlýr yýkýlmaz, iþçi sýnýfýnýn devrimci kalkýþmalarý ezilir ezilmez, imparatorluk hükümeti burjuva-feodal sömürü ve baskýyý yasallaþtýrma ve egemen kýlma yolunu tutar. Ýsyancý iþçiler acýmasýzca katledilir, her türlü eylem ve örgütlenme yasaklanýr, bu yasaklara uymayanlar ya ülke dýþýna kaçarlar, ya da zindanlara týkýlýrlar. Siyasal arena, küçük burjuva devrimciliðinin ve sosyalizminin temsilcileri olan Blanki, Proudhon ve yandaþlarýna kalýr. Düzene karþý yasadýþý devrimci bir duruþ ve mücadele uzun yýllar bu siyasal akýmlar ve temsilcileri tarafýndan yürütülür. III. Napolyon'un bir darbeyle iktidarý ele geçirmesinden ve devrimci kalkýþmalarýn bastýrýlmasýndan sonraki süreçte Fransa'da da kapitalizm hýzla geliþmekte, burjuvazi sömürü ve baskýsýný artýrarak kârýna kâr katmaktadýr. Tüm baský ve saldýrýlara raðmen, iþçiler arasýnda artan sömürü, hayat pahalýlýðý ve aðýr çalýþma koþullarýna karþý yeniden sesler yükselir ve örgütlenme arayýþlarý baþlar. Ýþçiler, 1853'de Troyes'da fiyatlarýn yüksekliðini, ücretlerin düþüklüðünü protesto eden sloganlar yazýlý levhalar asmaya baþlarlar. Bu levhalarda; "Eðer 3 Ekim'de ekmeðin kilosu 30 santim olmazsa, þehir ateþe verilecek!" , "Ya libresi iki metelik olan ekmek, ya da daraðacý!" vb. sloganlar yer alýr. Bunlar iþçi sýnýfýnýn düzene duyduðu kinin dýþa vurumudur. Sýnýf içinde düzene karþý yeni bir mücadele azminin mayalandýðýnýn ip uçlarýdýr. Bu dönemde iþçiler, kendi aralarýnda dayanýþma ve yardýmlaþmaya büyük ihtiyaç duyarlar. Bunun için örgütlenmek gerektiðinin bilincindedirler. Ama yasalarýn izin verdiði yardýmlaþma derneklerinden baþka örgüt kurmak yasaktýr. Ýþçilerde, bu derneklerde örgütlenirler. Devlet, bu derneklerin iþsizlik ve grev yardýmý yapmalarýný, hatta mesleki içerikte tartýþmalarý da yasaklamýþtýr. Bu yasaklarýna uyulsun, ihlal edilmesin diye de bu derneklerin içine ücretli üyeler yerleþtirmiþtir. Her þeye raðmen yardýmlaþma dernekleri iþçilerin katýlýmý ve zorlamasýyla meslek