20
Ocak 2002
OCAK’TA DÜÞENLER... vazi tarafýndan katledildiler. O yýllarda süren "milli mücadeOcak ayýnýn komünist devrimciler açýsýndan özel bir leye" katýlmak ve yönlendirmek amacýyla Kemalist burjuönemi var. Bu ayda düþmana duyduðumuz öfke daha da artvazinin bilgisi dahilinde Türkiye'ye dönen Onbeþler, burjumaktadýr. Çünkü ulusal ve uluslararasý geçmiþ komünist vazinin komplocu ve entrikacý siyaseti kadar, kendilerinin de mücadelenin büyük önderlerini bu ay içerisinde kaybettik. gereken devrimci uyanýklýðý gösterememelerinin ve sýnýfsal Kimisi vakitsiz ölümüyle, kimisi burjuvazi tarafýndan perspektiflerini pratikte hayata geçirememelerinin sonucu katledilen devrimci komünist önder yoldaþlarýmýz Ocak ayýnkatledildiler. Onbeþler politik ve örgütsel da bedenen aramýzdan ayrýldýlar. hata ve zaaflarýnýn bedelini hayatlarýyla Komünist önderlerden Lenin, Rosa, ödediler. Gereken devrimci uyanýklýðý Liebknecht, Mustafa Suphi ve on dört ONBEÞLERÝN ÖLÜMÜ gösterememeleri, gizli çalýþmanýn yoldaþý Ocak ayýnda kaybettik. Yaþamilkelerini uygulayamamalarý ve sýnýflarýn larýný komünizm davasýna adayan bu ta ta ta tta ta uzlaþmaz düþmanlýðýný yeterince dikkate yoldaþlardan Lenin dýþýndakiler, burjualmamalarý sonucunda düþman tarafýnvazi tarafýndan katledildiler. Onlarý Tarih dan Karadeniz'de katledildiler. anmanýn yarattýklarý deðerlere ve uðruna Sýnýflarýn mücadelesidir. Onbeþleri katlediliþlerinin 81. dövüþtükleri ideallere sahip çýkmakla 1921 yýldönümünde anýyor, uðruna öldükleri mümkün olacaðýnýn bilincindeyiz. Kânunusâni yirmisekiz devrim ve komünizm bayraðýný daha da *** yükseltmek üzere devralýyoruz. Devrimci Lenin, 22 Nisan 1870'te Sibirya'nýn Karadeniz önderlik boþluðunun doldurulmasý Simbirsk Kasabasýnda doðar. Daha Lise Burjuvazi. mücadelesinde bize býraktýklarý mirastan öðrencisiyken devrimci eylemlere Biz. eleþtirel bir tarzda yararlanýyor, ders katýlan Viladamir, sonralarý "Lenin" kod ismiyle eylemlerini sürdürür. Rus Onbeþ kasap çengelinde sallanan çýkarýyor, sahipleniyoruz. Anýlarý ve mücadeleleri kavgamýzda bizlere ýþýk Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'nin kurucu- Onbeþ kesik baþ tutuyor, yol gösteriyor. Yolumuz devrim larý arasýnda yer alan Lenin, daha sonra Yoldaþ ve komünizm yoludur. Düþmandan korkbu partinin Bolþevik kanadýnýn lideri Sen bu isimleri istersen manýn da, ona güvenmenin de, onu olur ve saðcý, oportünist Menþevik Aklýnda tutma küçümsemenin de yanlýþ olduðunu kanatla mücadeleye giriþir. Bolþevizmin Fakat geçmiþ mücadele deneyiminden süzmüþ salt düþmana karþý mücadele içinde ve bilince çýkarmýþ bulunuyoruz. þekillenmediði, ayný zamanda gerek 28 Kânunusâniyi unutma!... *** Menþevizm ile gerekse de, narodnizm Siyah gece SPD'nin (Alman Sosyal Demekrat ile ideolojik politik mücadele içerisinde Beyaz kar Parti) oportünist politikalarýna karþý þekillendiði, Lenin'in ömür boyu bu kesçýkan, bu politikalara karþý savaþan Karl imlere karþý verdiði mücadelelerden Rüzgar, rüzgar Trabzon'dan bir motor açýlýyor... Liebknecht ve Rosa Luxemburg, rahatlýkla görülebilmektedir. oportünistlerden yollarýný ayýrmakta Dünya proletaryasýnýn önderi ve Sahilde kalabalýk... geciktikleri oranda, Alman devrimi öncü savaþçýsý Lenin, insanlýða ve dünya Motoru taþlýyorlar. öndersiz kalarak boðulmuþtur. proletaryasýna sýnýfsýz, sömürüsüz, Son perdeye baþlýyorlar... Oportünizm''den yolunu ayýrma noksýnýrsýz Komünist bir dünyaya giden tasýnda tereddüttün yanlýþlýðýný geç de yolu ve araçlarý hem teorik, hem de Unutma bunu: olsa fark eden Rosa ve Karl önderliðindeEkim Proleter Devrimi'yle pratik olarak ki Spartaküsler, KPD'yý (Alman gösterdikten sonra, devrim sonrasýnýn en Burjuvazi Komünist Parti) kurarlar. zor koþullarýna ve emperyalist ablukaya Ne zaman aldatmak isterse bizi Spartaküsler'den korkan, devrime karþý proletarya iktidarýnýn önderi olarak Hav hav havhav Ha!...y ihanet eden SPD, KPD bürolarýnýn basýlbaþarýyla savaþýrken hastalanmýþ, 21 Tü... masýnýn emrini verir ve yüzlerce devrimOcak 1924'de ölmüþtür. Dünya proleci tutuklanýp kurþuna dizilir. Devrimci taryasýnýn her konuda önderi ve öðret- Yoldaþlar ey... mücadelenin ateþleri içinde hain ilan meni olan Lenin Yoldaþ'ýn anýsýný ve Lüzum yok fazla söze. edilen Rosa Luxemburg ve Karl Lebmücadelesini komünist mücadelemizde Bakýn gözgöze necht 15 Ocak 1919'da SPD'li karþý hep yaþatacaðýz! Karadeniz devrimci ajanlarla Prusya'lý generallerin O, Engels'in ardýndan Nikolay Onbeþ kere açtý göðsünü iþbirliði ile tutuklanýr ve hemen Nekrasov'un "Nasýl bir zeka meþalesi katledilirler. söndü/ Nasýl bir yürek durdu!" dizeleri- Onbeþ kere örtüldü *** ni mýrýldanmýþtý. Biz devrimci Onbeþlerin hepsi Komünist devrimciler geçmiþ tarihkomünistlerse Lenin'in 78. Ölüm yýldö- Bir komünist gibi öldü. lerinden ders çýkararak, devrimci öndernümünde ezenle-ezilenin, sömürenleleri mücadelelerinde yaþatýyorlar/ yaþatasömürülenin mücadelesi sürdükçe caklar. Pratik mücadele içerisinde açýða dünya proletaryasýnýn yýlmaz savaþçýlarý çýkan teorik ve politik-örgütsel hata ve ve önderleri olan: "Marks, Engels ve Nazým Hikmet zaaflara düþmeden devrim ve komünizm Lenin'in yaktýklarý meþale hiç sönmücadelelerini sürdürecekler. Dünün ve meyecek/Proletaryanýn kurtuluþ bugünün devrimci-komünist mücadelelerinin buluþtuðu ortak mücadelesinde atan yürekleri hiç durmayacak!” diye payda: sýnýfsýz ve sömürüsüz bir düzen ve komünist bir dünya haykýrýyoruz, anýlarý ve bize býraktýklarý ortak kavgamýz baþýnideali, uðruna savaþýlacak ve gerektiðinde gönüllü olarak, da… gözünü kýrpmadan ölünebilecek devrimci deðerlerdir. Bu *** devrimci deðerler, idealler uðruna savaþ sürüyor. Komünist bir Komünist Enternasyonal'in Türkiye Seksyonu TKP'nin dünya kuruluncaya dek de sürecek! Bu yolda dövüþürken kurucusu Mustafa Suphi ve on dört yoldaþý, 1921 yýlýnýn 28 düþenlerin mücadelesi yolumuzu aydýnlatýyor! Ocak'ýný 29'una baðlayan gece Karadeniz'de Kemalist burju-
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Ocak 2002 Sayý: 30 F:750 TL.
BURJUVA YENÝDEN YAPILANMA VE DEVRÝMCÝ ÖNDERLÝK Emperyalist Dünya Yeniden Yapýlanýyor! Baþýnda, þimdilik ABD'nin bulunduðu emperyalist dünya düzeni; emek güçlerinin kaný, gözyaþý, sefaleti, mutsuzluðu ve köleliði pahasýna, daha açgözlü, daha zalimane, daha militarist, daha sömürgeci tarzda yeniden þekilleniyor. Birilerinin yeni keþfettiði, sermaye diktatörlüðünün merkezine yapýlan 11 Eylül saldýrýsýyla baþladýðýný zannettiði emperyalist yeniden paylaþým ve gericilik dönemi; esasýnda 1980'lý yýllarýn sonunda, adýndan baþka "Sovyet" örgütlenmesiyle iktisadi-siyasi bir iliþkisi kalmamýþ olan Sovyetler Birliðinin, 1991'de iktisadi (kapitalist) konumuna denk, burjuva siyasi bir biçim (burjuva cumhuriyeti) almasýyla baþlamýþtýr. Sovyetler Birliði'nin daðýlarak, burjuva cumhuriyetlere ve topluluðuna dönüþmesi, dünyadaki iktisadi-siyasi dengeleri sarsmýþ, taþlarý yerinden oynatmýþtý. Komünistler, bu durumu "Ekim Devrimi sonucunda kurulan Sovyetler Birliði kuruluþuyla olduðu gibi, çözülüþ ve çöküþüyle de dünyayý sarstý" diye deðerlendirmiþti. Bu sarsýntý hem burjuvazi için, hem de proletarya için geçerliydi. Politik-iktisadi sonuçlarý vardý. Genel kanýnýn, sanýlanýn ve halý hazýrda görünenin aksine, SB'nin çözülüþü ve çöküþü ABD'nin ve dünya proletaryasýnýn yararýna olmamýþtýr. Hatta bu durumdan iktisadi-politik bakýmdan olumsuz olarak en çok etkilenen bu iki güç olmuþtur. Þimdi kýsaca bu olumsuz etkilere deðinelim: Uluslararasý ve Türkiye proletaryasý bu dönemden sonra çok daha yoðun, top yekun hak gasplarýna ve sömürüye maruz kaldý. Uzun mücadeleler, büyük bedeller pahasýna kazandýklarý sosyal, iktisadi, siyasi-örgütsel haklarý burjuvazi tarafýndan ya budandý, ya da büsbütün geri alýndý. "Küreselleþme", "globalizm" masallarý, özelleþtirme, sendikasýzlaþtýrma saldýrýlarý eþliðinde iþsizliðe, sefalete ve sosyal çöküntüye itildi. Burjuva ideolojik-politik bir kampanya ve saldýrý eþliðinde emperyalist-kapitalist sömürü-baský düzeninin ilelebet payidar kalacaðýna inandýrýlmaya; baský, sömürü ve sefaletin ilahi bir kader olduðuna inandýrýlmaya çalýþýldý. Sendikal-siyasal örgütlenmeleri sopahavuç politikasý eþliðinde yürütülen saldýrýlarla tasfiye edilme yolu tutuldu, Burjuvazi bu yolda kalýcý olmasa da büyük baþarýlar elde etti. Bu dönemin ABD açýsýndan da sýkýntýlý bir
dönem olduðu açýktýr. Bu sürece kadar, ABD'nin "iki kutuplu dünya" demagojisi, korkutmasý ve Sovyetler Birliði'nin büyük iktisadi-siyasi-askeri gücü karþýsýnda baþta Batýlý devletler olmak üzere, tüm kapitalist devletler ABD ve NATO'nun kanatlarý altýna sokulmak, onun otoritesine zorunlu olarak boyun eðmek durumuna razý olabiliyorlardý. Bu durumdan yararlanan ABD, emperyalist dünyanýn hakimi, hegemon gücü olarak, iktisadi-siyasikültürel gücünü rahatlýkla sürdürüp dünyaya hükmedebiliyordu. Oysa SB'nýn daðýlmasýndan sonraki süreçte ve bugün bunu yapmakta oldukça zorlanmaktadýr. En azýndan "soðuk savaþ" yöntemleriyle, aba altýndan sopa göstermekle, kuru tehdit ve þantajlarla bunu yapamamaktadýr. Bunun kendisi de, Batýlý-doðulu ittifak güçleri de farkýndadýr. Batýlý emperyalist devletler artýk ABD etrafýnda toplanmak, ona boyun eðmek yerine, AB (Avrupa Birliði), Avrupa Birleþik Devletleri hedefiyle kendi içinde bir entegrasyonu öne çýkarmakta, kendi iktisadisiyasi-askeri gücünü oluþturarak, ABD'nin rakibi, dünyanýn yeni hegomon gücü olmaya hazýrlanýyorlar. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasý (AGSP) adý altýnda Avrupa ordusu kuran AB, iktisadi gücün ve merkezileþmenin bir sembolü olan para birimini de ortaklaþtýrmaya karar vererek 2002 yýlýnda dünyayý AB'nin ortak para birimi olan "Euro" ile tanýþtýrdý. Merkezileþmiþ sermaye gücü ve askeri güç tamam. Geriye kaldý, siyasi merkezileþme! Yani; Avrupa Birleþik Devletleri... Gerçekleþip gerçekleþmeyeceðinden baðýmsýz o da hedeflerinde! Dünyanýn yeniden yapýlanmasý, ezilensömürülen ve horlananlarýn sefaleti-mutsuzluðu üzerinde, öfke ve kini karþýsýnda yeni bir NATO (AGSP), yeni bir dolar (Euro), yeni bir ABD (Avrupa Birleþik Devletleri) doðum sancýlarýný Ö
Bu Sayýmýzda Devrimci Bir Muhasebe Eþliðinde ........ 6 Afganistan’daki “Sonsuz Özgürlük Savaþý”..... 8 Marks’tan Lenin’e Komünist Örgütlenme .... 10 Ýstanbul’da 1 Aralýk Eylemi ........... 17 Ýki Eylem Bir Tespit .........................18 Ocak’ta Düþenler .............................. 20
2
Ocak 2002
yaþýyor.Ama ne yazýk ki, doðmakta olan; gürbüz ve masum bir bebek (Avrupa Sovyetler Birliði) olmayacak. Barbarlýkta, zalimlikte ve dünyanýn yaðmalanmasýnda ABD'ye rakip, dünyanýn ezilen, sömürülen, horlanan sýnýf ve uluslarýnýn baþýna bela, yeni bir emperyalist güç olacak. Burada, özel olarak deðinmememize raðmen, emperyalist iktisadi-siyasi-askeri kaygýlarla, diðer emperyalist güçlerle rekabet etme, dünyanýn yeni hegemon gücü olma hýrsýyla hareket eden Rusya, Çin, Japonya gibi Asya ve Uzak Doðudaki burjuva devletlerinin kurduklarý, arayýþ içine girdikleri yeni emperyalist ittifaklarý da unutmamak gerek... Avrupa, Uzak Doðu ve Asya'daki bu geliþmeler karþýsýnda dünya egemenliðinin tehlikeye girdiðini düþünen ABD için 11 Eylül saldýrýsý, dünya egemenliðini pekiþtirmek; emperyalist rakipleri, baðýmsýzlýk mücadelesi veren uluslar, sýnýfsýz sömürüsüz bir dünya isteyen iþçi-emekçi güçler ve öncüleri karþýsýnda mevzilerini koruma, güçlendirme hedefiyle ataða geçmesine vesile olmuþtur. ABD ve NATO yoðun bir propaganda eþliðinde dünya düzenini için en büyük tehlikenin bundan böyle "Terör ve teröre destek veren devletler olduðu" iddiasý eþliðinde güdümünden çýkma potansiyeli taþýyan Batýlý ve diðer emperyalist-kapitalist devletleri yeniden etrafýnda kenetlenmeye ikna etme turlarýna baþladý. Emperyalist dünya düzenine karþý yükselen iktisadi-siyasi sýnýfsal-ulusal muhalif hareket ve güçlerin kontrolden çýkabileceði gerçeðini ve tehdidini kullanarak, 11 Eylül saldýrýný þimdilik, dünya egemenliðini yeniden pekiþtirme avantajýna dönüþtürdü. Þimdilik diyoruz, çünkü emperyalist-kapitalist rekabet ve çýkar dünyasýnda, bunca rakibin fýrsat kolladýðý, birbirleriyle çýkar çatýþmasý içinde olduðu bir ortamda sürekli ve kalýcý bir hegemon güç olmak mümkün deðildir. ABD dünya üzerindeki hegemonyasýný tek baþýna diðer devletleri sosyal isyanlarla, terör saldýrýlarýyla korkutmanýn yetmeyeceðini bilecek kadar gün görmüþ ve deneyim sahibi olmuþ, hala askeri-siyasi-iktisadi bakýmdan oldukça güçlü bir emperyalist devlettir. Bundan dolayý korkutma, tehdit etme dýþýnda, rakibi ve ittifaký herkesin aðzýna bir parmak bal sürme siyaseti de yürütmektedir. Bu çok aþina olduðumuz burjuvazinin havuç-sopa politikasýdýr. 11 Eylülden beri ABD, rakip ve ittifak gördüðü devletlere karþý bu politikayý baþarýyla uyguluyor. Rusya'nýn Çeçenistan'ý, Çin'in Doðu Türkmenistan'ý ezmesine göz yumuyor. Avrupa'yý Ortadoðu ve Asya petrolleri ile düzenli olarak besliyor. Kendine baðýmlý ve minnettar býrakýyor. Ýsrail'i bir taraftan Araplarla korkutuyor, diðer taraftan iktisadi-siyasi destek vererek kendisine kul köle haline getiriyor. Amerika TC'yi Kendine Daha Baðýmlý Ortadoðu ve Orta Asya'daki Gericilik Kalesi Yapmak Ýstiyor ABD'nin havuç-sopa politikasý AB, Rusya, Ýsrail, Türkiye, Pakistan, Arjantin, Irak, Ýran vb. devletler için öncelikle geçerlidir. Biz bu yazýda ABD'nin bu politikasýný Türkiye üzerinden somut-
lamaya çalýþacaðýz. Dünyanýn her yerine yetiþemeyeceðini, tek baþýna hegemonyasýný sürdüremeyeceðini bilen ABD emperyalizmi dünyanýn deðiþik bölgelerinde güvenilir, itaatkar, askeri bakýmdan güçlü, alt-emperyalistleþmeye uygun ve hevesli ülkelere dayanarak dünya egemenliðini sürdürme taktiði izlemektedir. Bu tür ülkelerle politik iliþkileri "sopa-havuç" ekseninde sürdürmekte, bu yolla rakipleriyle baþ etmeye çalýþmaktadýr. SB'nin çöküþ sürecine kadar, ABD'nin Ortadoðu'daki hegemonyasýný sürdürmek için saydýðýmýz vasýflara sahip olan ülke Ýsrail'di. ABD bugün Balkanlar, Orta Asya ve Kafkaslar'da da Ýsrail benzeri kukla, zalim, kan dökücü ve iç istikrara sahip, bu bölgelerde hegemonya kurmasýna ve sürdürmesine tam bir itaatkarlýk içerisinde hizmet edebilecek "bir bölge devleti", altemperyalistleþmeye aday bir burjuva devlet diktatörlüðü aramaktadýr. ABD, aradýðýna "stratejik ortak" diyor. Bu bölgede, buna, tek olmasa da en uygun aday TC burjuva diktatörlüðüdür. ABD-TC iliþkileri bu süreçte iþte bu politik eksene oturmaktadýr. Ýçte ve dýþta, iktisadi ve siyasi bakýmdan alabildiðine sýkýþan; sosyal patlamalardan, bölünmeden, AB'ye girememekten, Kýbrýs'tan kovulmaktan, Orta Asya ve Kafkaslardaki emperyalist talandan pay kapamamaktan ödü kopan TC de, ABD'nin "stratejik ortak"lýðýna þiddetle ihtiyaç duymaktadýr. Bu karþýlýklý ihtiyaç ve eþit olmayan ortak çýkarlarýn pazarlýk masasýna yatýrýlmasý ve resmileþtirilmesi için titrek Baþbakan Ecevit, ABD'de huzura kabul edildi. TC burjuva diktatörlüðü, içine yuvarlandýðý iktisadi krizi, devrimci siyasi bir krize dönüþmeden atlatmanýn, komþusu burjuva devletlerin ulusal pazarlarýna yayýlmanýn sömürgeci ve yaðmacý pis emellerini gerçekleþtirmenin ancak, ABD'nin kolukanadý altýna sýðýnarak mümkün olacaðýnýn da, ABD'nin bu bölgede yaðmaya ve barbarlýða dayanan hegemonyasýný sürdürmek için kendisi gibi bir barbara ihtiyacý olduðunun da bilincindedir. Ýþte bu bilinçle ve geçmiþ siyasal tarihinden aldýðý ilhamla, bu tarihsel fýrsatý kendini en yüksek fiyata pazarlayarak deðerlendirmek istiyor. Ýstediði, daha çok borç, Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulmamasý, Kýbrýs'taki sömürgeci-iþgalci konumunun sürmesi, Ortadoðu ve Orta Asya yaðmasýndan pay kapmaktýr. Emperyalist ABD, TC'nin iç ve dýþtaki sýkýþýklýðýnýn farkýndadýr. Bu durumu kendi lehine kullanmak için elinde fazlasýyla iktisadi-siyasi koz vardýr. "Kürt Devleti", "iktisadi kriz", "ayaklanmalarla sallanan Arjantin", "Kýbrýs" vb. sorunlar üzerinden aba altýndan sopa gösteriyor. A. Öcalan'ý paketleyip TC'ye teslim etmesini hatýrlatýyor. Bunun karþýlýðýný istiyor. TC'nin kuþatýlmýþlýðýný onu teslim almak için bir fýrsat olarak görüyor. Ýktisadisiyasi destek vaatleriyle (10 milyar dolar kredi, Kerkük-Musul petrolü, Bakü-Ceyhan boru hattý), tehdit-korkutma (Kürt devleti kurdurma- Kýbrýs, AB, kredi musluklarýný kapama vb.) taktiklerini iç içe TC'nin önüne sürüyor. "Bir koyup, beþ alma" hesaplarý yapýyor. Ýktisadi yardýmýn süreceðini vaat
Leninist Iþýk gün liberal siyaset kamu iþçilerinin haklarýnýn alýnmasýnýn önündeki en büyük, hesaba katýlmasý ve aþýlmasý gereken bir engeldir. *** Ýkinci eylem haber ve yorumu ise burjuva diktatörlüðünün ýþýltýlý alanlarýndan biri olan Galatasaray eylemlerinin 2001 yýlýnýn sonuncusu olan; Galatasaray Postahanesi'nden zindanlara kart atma eylemidir. Bu eylem 2001 Ocak ayýndan bu yana Galatasaray Postahanesi'nden Adalet Bakanlýðýna protesto, devrimci kadýn tutsaklarla dayanýþma mektubu gönderme þeklinde sürüyordu. 22 Aralýk günü sonuncusu yapýlan eyleme polisin saldýrdýðý haberini Evrensel ve Yaþamda Atýlým gazeteleri yayýnladýlar. "Yaklaþýk 11 aydýr her cumartesi günü tutuklu kadýnlara gönderdikleri dayanýþma kartlarýyla F tipi cezaevlerindeki tecridi ve izolasyonu protesto eden kadýn örgütleri, eylemlerinin son haftasýnda polisin saldýrýsýna uðradý. ÝHD Kadýn Çalýþma Grubu, Halkevleri'nden kadýnlar, Ýstanbul Feminist Grup, Özgür Kadýn Dergisi, ÝÜ Öðrencileri Koordinasyonu'ndan kadýnlar, Jiyan Kürt Kadýn Evi, ÖDP'li kadýnlar, Emekçi Kadýnlar Birliði, DBP'li kadýnlar, HADEP Kadýn Kollarý, Yeni Demokrat Kadýnlar ile Çaðrý Dergisi'nden kadýnlar, dün saat 13.00 sýralarýnda Galatasaray Postanesi önünde bir araya geldi. Kadýnlar son kez, cezaevlerindeki kadýn tutuklulara dayanýþma kartlarý gönderdiler. Kartlarý gönderdikten sonra postane önünde tekrar bir araya gelen kadýnlar, operasyonlarda yaþamýný yitiren kadýn tutuklularýn isimlerinin yer aldýðý dövizler açtýlar. ....Basýn açýklamasýna tahammül edemeyen polis, kadýnlarýn ellerindeki dövizleri çekiþtirerek, kadýnlara yumruklarla ve joplarla saldýrdý. (Evrensel 23 Aralýk 2001) Bu uzun alýntýdan da anlaþýlacaðý gibi liberal ve devrimci çevrelere mensup kadýnlar eylem yapmak üzere bir yýldýr Galatasaray Postahanesi'nden kart gönderme eylemi yapýyorlar. Bunu hem Y. Atýlým'dan, hem de Evrensel'den öðreniyoruz. Ancak bir farkla Evrensel'in "tutuklu kadýnlar" diye lanse ettiði, göstermeye çalýþtýðý kadýn tutsaklarýn, devrimci kadýn tutsaklar olduðu ise aþikârdýr. "Her cumartesi günü Ýstanbul Galatasaray Postanesi'nden devrimci kadýn tutsaklara mektup gönderen çeþitli kadýn örgütlerine üye kadýnlar,..." [Y. Atýlým 29 Aralýk 2001. Sayý:2001 51(75)] Y. Atýlým gazetesinden yapýlanýn "devrimci kadýn tutsaklara mektup gönderme" eylemi olduðunu öðreniyoruz. Tabiki problem Evrensel ve Y. Atýlým'ýn haberi farklý vermesi, Evrensel'in kadýn tutsaklarýn "devrimcilikleri-
19
ni unuttuðu!" deðil; problem F tipi hücrelere karþý direnme savaþý veren, 19 Aralýk imhasýyla yüz yüze gelen devrimci tutsaklarýn kadýn cinsiyle sýnýrlý olmamasýna raðmen "dayanýþmanýn" kadýnlarla sýnýrlý tutulmasýdýr. Bunu da kadýn örgütlerinin ve devrimci gruplara mensup kadýnlarýn zindanlarla dayanýþmasý olarak sunmak hangi gerekçeyle olursa olsun, tam anlamýyla bir aymazlýðýn, bilinç bulanýklýðýnýn dýþavurumundan baþkaca bir anlamýnýn olmadýðýdýr. Liberallerin, çeþitli feminist ve kadýn örgütlerinin muhalifliðinin bir ürünü olarak böyle bir kavrayýþlarý olabilir, ancak devrimcilik iddiasýnda olan devrimci gruplara mensup kadýnlarýn, siyasal kimliklerini unutarak feministlerin ve liberallerin kuyruðuna takýlmalarýný açýklamak biraz zor. Çünkü onlarýn yoldaþlarý içerde hücre duvarlarýný parçalamak için, kadýn veya erkek kimliðini deðil devrimci ve komünist kimliðini kullandýlar. Kýsaca bu eylem anlayýþý ve biçiminin içerde direnme savaþý sürdüren devrimci tutsaklarýn kavgalarýna bir þey kattýðý, desteklediði ise þaibelidir. Çünkü toplumsal kurtuluþ, zindanlarýn yýkýlmasý, devrimcilerin mevzilerini korumalarý kadýn erkek tüm tutsaklarýn ve proletaryanýn ortak sorunudur. Zindanlardaki devrimci tutsaklarýn ölümüne sürdürdüðü kavganýn ise nasýl bir dayanýþma ile sahiplenilebileceði ise sýr deðildir. 19 Aralýk saldýrýsý öncesinde sürdürülen sokak eylemleri ve onun bir adým daha ilerisi olan kitle terör eylemleri terörcü devleti ve onun paralý uþaklarýný geriletici, mevzilerimizi koruyucu bir eylem biçimidir. Bunun da hayata geçirilebilmesi bir güç sorunudur. Güç deðiliz, o zaman liberallerin yaptýðý eylemlere, onlarýn gündemlerine takýlalým anlayýþý ise günü kurtarmanýn ötesinde, sürece hiçbir katkýsý olmayacak yönelimlerdir. Her iki eylemin tarz, muhteva açýsýndan benzerlikleri ve ayrýlýklarý tartýþýlabilir, fakat kavranýlmasý ve aþýlmasý gereken asýl sorun devrimci komünist bir önderliðin yokluðu koþullarýnda kitle eylemlerine de, sýnýf mücadelesine de liberalizmin ve liberal anlayýþla kan baðý olan siyasal akýmlarýn hakim olacaðýdýr. Bu var olan mücadelenin içinin boþaltýlmasý anlamýna geleceðinden, devrimcilerin, komünistlerin tutumlarýný netleþtirmeleri ve kendi önceliklerine her zamankinden daha yoðun sarýlmalarý gerekmektedir. Devrimci-Komünist Tutsaklarýn Zindan Direniþi Sürüyor! Ýçerde Dýþarda Hücreleri Parçala!
18
Ocak 2002
ÝKÝ EYLEM BÝR TESPÝT 1989'dan bu yana süren kamu iþçilerinin grevli-toplusözleþmeli sendikalaþma mücadelesi çoktandýr yeni bir evreye gelmiþ bulunmakta. Kuruluþunda var olan devrimci dinamizm, haklarýn kavgayla ve söke söke alýnacaðý anlayýþý süreç içerisinde sendikal bürokrasinin oluþmaya baþlamasýyla, sendikaya tüneyen liberal-reformist anlayýþlarýn hakimiyeti ve devrimcilerin de paralize olmasý sonucu aþýndý. Devletin; yani sermayenin kanlý diktatörlüðünün bekçisinin, kamu iþçilerinin sendikalaþma mücadelesinin önünü kesmek amacýyla çýkardýðý evlere þenlik yasaya raðmen; kamu iþçileri kesitinde yaþanan bilinç bulanýklýðý, serpilen ölü topraðýnýn yýrtýlmasýný önlemiþ; kamu iþçileri sanki hiçbir þey olmamýþçasýna yollarýna devam etmede bir mahsur görmemiþlerdir. Kan can pahasýna yaratýlan ortak deðerler, mücadele geleneði yerine "memur" anlayýþýyla terk edilmiþ; yerine icazetçi, beklemeci bir tarz geçirilmeye baþlanmýþtýr. Sendikal haklarýn bile arkasýnda duran devrimci bir sýnýf hareketi varsa alýnabileceði gerçeðinden öðrenilememiþ! Kazanýmlar birileri tarafýndan altýn tepside sunulacaðý beklentisine girilmiþtir. Bu süreç devletin dayattýðý yasadan çok öncesinde baþlamýþ, yasa da bu sürecin bir ürünü olarak tezahür etmiþtir. Yüz -iki yüz bin kamu iþçisiyle Ankara yollarý defalarca tutulmuþ, ancak bürokratik, liberal sendikal önderlik bildik rolünden öte bir þey yapmamýþtýr. Ankara eylemleri biriken öfkenin boþaltýldýðý eylemlere dönüþmüþtür. Bu icazetçi, düzenin istikrarýndan beslenen eylemler sürgit devam etmemiþ; zaman zaman Kýzýlay Meydaný direniþlere, çatýþmalara da sahne olmuþtur. Sendikalarýn kuruluþunda yaratýlan fiili durumun korkusuna bütün bunlar bir süre durumu idare etmiþ; ancak kamu iþçilerinin talebi olan grevli- toplu sözleþmeli sendika hakký alýnamamýþtýr ve hâlâ alýnmayý bekliyor! Düzenin saldýrýlarý her alanda olduðu gibi kamu çalýþanlarý alanýnda da alabildiðine sürmektedir. Bu saldýrýlarý göðüsleyebilecek bir mücadelenin ise örgütlenmediðinde bir boþluk yaratacaðý, yerinin baþka eylemliliklerle doldurulmaya çalýþýlacaðý veya doldurulacaðý aþikârdýr. Burjuva diktatörlüðün her alandan iþçi ve emekçileri sýkýþtýrdýðý, var olan örgütlülükleri daðýtmaya yönelik saldýrýlarý yoðunlaþtýrýldýðý bir ortamda kitlelerin kendiliðinden harekete geçebileceði beklentisi ise; hayal kýrýklýðý ile karþýlanmak-
tadýr. Böyle bir gündem yoðunlaþmasý, saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý bir dönemde KESK bir çaðrý ile 7 Aralýk günü kamuda çalýþan kadýnlarýn pantolon giyebilmesi için, kamu iþyerlerinde pantolon giyme eylemi gerçekleþtirdi. Hep eylemsizlikle suçlanan KESK bürokrasisi alýn size eylem dercesine, çalýþanlara yeni bir eylem biçimi sundu! Eylem öyle bir ses getirdi ki titrek Ecevit, "...kadýnlarýn pantolon giyememe yasaðýný anlayamýyorum" dedi. Hemen kollar sývandý, kamu iþçilerinin kadýn bölüðünün pantolon giyebilmesini saðlayan bir yönetmelik yürürlüðe kondu. Devlet ne "Âlî" devlet olduðunu böylelikle kanýtlamýþ oldu! Devlet dediðin böyle olmalýydý, haklarýný talep ettiðinde hemen vermeliydi. Bütün bu olup bitenlere bakýlarak devletin de çalýþanlarýn haklarýný veriyormuþ illüzyonuna inanmak için olaylara ezenlerin gözüyle bakmak gerekir. Ancak þu an sendika yönetimlerine tüneyen liberal düzen solcularýnýn yaydýklarý hayale bakarsak, 7 Aralýk eyleminin mücadeleler sonucu alýndýðý, haklarýn alýnabildiði, bunun büyük ve anlamlý bir eylem olduðu mavalýna inanmamýz gerek. Ancak durum hiç te böyle deðil. Adama sormazlar mý, on yýlý aþkýn süredir, grevli toplu sözleþmeli sendika hakký için mücadele edilmedi mi? Eðer edildiyse, peki bu hedefe ulaþýlabildi mi? Bu eylemin sonucunda pantolon giyebilme hakkýný veren devlet, nasýl bir zora girdi? Ekonomik olarak, siyasal olarak emekçilerin mücadelesi karþýsýnda nasýl bir geri adým attý? Bütün bu sorulara verilecek olan yanýt, aslýnda devletin, burjuva diktatörlüðünün bundan hiçbir þey kaybetmediði, hatta ve hatta kârlý çýktýðýdýr. Pantolon giyme kadýn emekçilere kolaylýk getirmesine raðmen, asýl hedeflerin mihengine vurulduðunda kazaným hanesine yazýlabilecek bir kazaným deðildir. Kýsaca devlet size grevli- toplusözleþmeli sendika hakký yok, ancak pantolon giyebilirsiniz demiþtir. Bu eylemle elde edilen baþarý ve eylemin biçimi liberal damaklarda bir tat býrakabilir, birileri sendikanýn tam da böyle eylemler için gerekli olduðu afyonunu yayabilir; ancak komünistler ve devrimciler bilirler ki, sýnýf savaþýnýn araçlarý haline getirilmesi gereken, proletaryanýn sýnýf savaþýnda okulu olabilecek sendikalar da günümüzde iþçi sýnýfýnýn burjuva örgütleri haline gelmiþlerdir. KESK içinde etkin olan siyaset emekçilere uzak, emekçileri burjuvazinin arabasýna koþan bir siyasettir. Bu
Leninist Iþýk edip, TC'den siyasi-askeri itaat-destek, ABD'nin bölgedeki emperyalist saldýrýlarýnda tartýþmasýz koçbaþý-mýzrak ucu olmasýný istiyor. Ýstenen bir baþka þey de; Türkiye iþçi ve devrimci-komünist hareketini yakýndan ilgilendiren, bugün ve gelecek açýsýndan politik-örgütsel sonuçlarý olan "iç istikrar"dýr. TC'den, ezilen-sömürülen sýnýf ve uluslarýn dünya çapýnda olduðu gibi Türkiye'de de ezilmesi, daha yoðun olarak sömürülmesi ve sindirilmesi sonucu yaratýlacak bir "iç istikrar" istenmektedir. Ýç de bunu baþaramamýþ bir burjuva devletin, dýþ da (bölgede) uzun vadeli, güvenilir bir vurucu, kýyýcý güç, "stratejik ortak" olamayacaðý düþünülmektedir. TC'nin iç-dýþ politikasýný, iþte bu iktisadi-siyasi ihtiyaçlar belirlemektedir. Her türden liberal TC'den demokratikleþme, yumuþama beklerken, onun giderek anti-demokratik uygulamalara yönelmesi, ezilen-sömürülen sýnýflarý, Kürtleri ve öncü güçlerini ezme, sindirme ve imha etme saldýrýlarýný hýzlandýrmasý ekonomi-politiðin katý yasalarýnýn bir sonucudur. Servet- Sefalet Kutuplaþmasý Derinleþiyor! Dünyadaki iktisadi-siyasi geliþmelerden doðrudan doðruya etkilenen, hatta her hapþýrmadan hastalýk kapan TC de, mevcut sýkýþýk durumdan kurtulmak için çare olarak dünyadakine baðýmlý, bir "yeniden yapýlanma", "içine çeki düzen verme" 'çözüm'ünü buldu. Bu 'çözüm'ün özü sermayenin ve siyasetin merkezileþtirilmesi ve burjuva diktatörlüðünün polisiye-askeri vurucu gücünün artýrýlmasý ve siyasi gericileþmedir. TC'de bunu yapýyor. "Yolsuzluklarla savaþ", "krizden kurtulma" söylemleri eþliðinde sermayeyi belli banka-sanayi tekellerinin ellerinde merkezileþtiriyor. Burjuvazinin alt kesimlerini iflas ve el koyma yoluyla mülksüzleþtiriyor. Ýþçi ve emekçileri yoðun bir sömürü ve baský altýna alarak sosyal yýkýma, siyasal teslimiyete zorluyor. Ekonomi-politiðin katý yasalarý burada da iþliyor. Türkiye'de servet-sefalet kutuplaþmasý görülmedik boyutlara ulaþarak ve artarak sürüyor. Sonuçta, "Aþaðý tükürsen býyýk, yukarý tükürsen sakal," benzeri bir durum meydana geliyor. Burjuvaziyi ve devletini bu soygun ve baský sonucunda toplumsal bir patlamanýn meydana gelmesi korkusu sarýyor. Bir taraftan tehdit ve mutlu bir gelecek vaadiyle ezilen-sömürülen kitleler bu duruma razý edilmeye çalýþýlýrken; bir taraftan da kitlelere öncülük edebilecek öncü-örgütlü güçleri ezmenin, tasfiye etmenin yollarý aranýyor. Buna hizmet edecek burjuva saldýrýlara hýz veriliyor. Her türden liberal ve tasfiyeci-teslimiyetçi PKK ile önderi Öcalan, varsýn emperyalist dünyanýn deðiþtiðini, "isyan etme döneminin kapandýðýný", "siyasal yumuþama dönemine girildiðini", ezilensömürülen güçlerin "demokratik siyaset", "demokratik barýþ" içerikli bir mücadele ile haklarýný alabileceklerini, kurtulabileceklerini vaaz ede dursunlar; TC yazýlý yasalarýn rafa kaldýrýp, antidemokratik fiili uygulamalarý yasa mertebesine çýkarmaya, her türlü iktisadi-siyasi-kültürel hak arayýþýný þiddetle bastýrmaya-susturmaya devam
3
ediyor. Liberal, tasfiyeci, teslimiyetçi ve sýnýf kininden, iktidar bilincinden yoksun her cinsten siyasetçilerin aksine; TC burjuva diktatörlüðü sýnýfsalbütünsel bir politik-pratik konumlanýþ içerisindedir. Servet-sefalet kutuplaþmasýnýn, emek-sermaye çatýþmasýný keskinleþtireceðinin bilincindedir. Bununsa "sosyal patlama"lara, yani sýnýfsal-kitlesel ayaklanmalara yol açacaðýný, iktidarýný tehdit edeceðini çok iyi biliyor. Sömürüsünü artýrdýðý oranda, baskýsýný da artýrmasý bir tesadüf deðil, sýnýfsal-yönetsel bilincinin sonucudur. Hazýrlýklarýný buna göre yapmakta, saldýrýlarýný buna göre yönlendirmektedir. Hapishanelerdeki devrimci-komünist tutsaklarý hedef alan f tipi hücre saldýrýsý ve bir yýldýr süren katliamlarýn, tecrit, tasfiye ve teslimiyet dayatmalarýnýn arkasýnda bu iktisadi-siyasi gerçekler yatmaktadýr. Tutsaklarýn hapishane direniþi bir yýlý aþtý. TC' her türlü hak iddiasýný ve arayýþýný bastýrdýðý gibi, hapishanelerde komün yaþamýna ve siyasal kimliðine sahip çýkmak için mücadele eden tecrit, kimliksizleþtirme ve teslimiyet dayatmasýna boyun eðmeyen tutsaklarýn taleplerini de kanlakurþunla bastýrma yolunu tuttu. 85 Tutsak hunharca katledildi. Direniþ ve katliam sürüyor. 2002 yýlýna yeni "ölüm haberleriyle" girdik. "Ölüm Orucu" direniþçisi TÝKB dava tutsaðý Ali Çamyar 2 Ocak, Lale Çolak 8 Ocak ve TKP (ML) dava tutsaðý Zeynel Karakaþ 5 Ocak'ta bedenen aramýzdan ayrýldýlar. Üç devrimci tutsaðýn daha katledildiði haberleri arasýnda baþlayan yýlýn acaba neresi "yenidir?" "Ölüm Orucu" direniþinin bitirilmesi için barolarýn "üç kapý, üç kilit" formülü ile dile getirdikleri en geri çözüm önerisi bile TC tarafýndan reddedilmiþtir. Çünkü, asýl amaç devrimci-komünist tutsaklarý imha, örgütlülüklerini ise tasfiyedir. Uygulanan iktisadi-politik uygulamalar sonucu sosyal patlama öðelerinin artmasý nedeniyle TC, örgütleri tasfiye ederek ayaklanma günlerine hazýrlanýyor. Ýþçi ve emekçileri öncüsüz-örgütsüz kýstýrýp bastýrmayý hedefliyor. Tüm emek güçleri ve öncüleri top yekun bir burjuva saldýrýyla, kuþatmayla yüz yüzedirler. Burjuva saldýrýlar devrimci-komünist tutsaklarla sýnýrlý deðildir. Kamu iþçilerinin grevli-toplusözleþmeli sendika haklarý, yine kamu iþ yerlerinde çalýþan iþçilerin toplusözleþme, grev haklarý gasp edildi. Sendikasýzlaþtýrma, toplu iþten atma, çalýþanlara sefalet ücreti saldýrýlarý sürüyor. Kürt öðrencilerin kültürel haklarýný kullanma, okullarda seçmeli dil olarak Kürtçe'yi seçme, "ana dilde eðitim" talebi soruþturma, gözaltý ve PKK'ye yardým yataklýk etme suçu olarak ele alýnmakta ve bastýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Kürtlerin ulusal, siyasal, kültürel haklarýný dillendiren ve destekleyen HADEP üzerindeki þovenist baskýlar giderek artmaktadýr. Hakkýnda açýlan kapatma davasý güncelleþtirilmektedir. Kürtlerin kendi kaderini tayýn, yani ayrý devlet kurma hakkýndan tasfiyeci-teslimiyetçi bir zeminde yan çizen, Kürtlerin özgürlüðünü kültürel haklarýn kullanýlmasýna
4
Ocak 2002
indirgeyen, silahlý mücadelenin yerine "siyasallaþma"yý geçiren, bu takiyelerle kýrýntýlar elde etmeyi hesaplayan PKK'nin kulaklarý çýnlasýn! Ezilen-sömürülen Kürtlerin, Kürdistan'daki kurtuluþ mücadelesi Özgür Kürdistan mücadelesinden ayrý ele alýnamaz. Bu topraklarda kültürel haklar için mücadele geri, ayrý devlet yerine ikame edilen bir taleptir. Ama Türkiye'nin metropollerinde yaþayan Kürtlerin böyle bir talep ileri sürmeleri ve bunun için mücadele etmeleri yerinde, haklý, meþru ve komünistler tarafýndan da desteklenmesi gereken demokratik bir haktýr. Egemen kültüre, Türk þovenizmine, ulusal-kültürel baskýsýna karþý yükseltilen, komünistlerin de desteklemesi gereken haklý ve demokratik bir taleptir. Buna raðmen TC, bu haklýdemokratik kültürel talebi karþýlamak yerine, polisiye saldýrýlarla, anti-demokratik burjuva yasalarla bastýrmayý tercih etmektedir. Korkunun Ecele Faydasý Yoktur! TC burjuva diktatörlüðü, içteki-dýþtaki iktisadisiyasi sýkýþmýþlýðýný ezilenler-sömürülenler üzerinde terör estirerek, DB-IMF'nin borç bataðýna saplanarak ve emperyalist ABD'nin savaþ arabasýna koþularak çözme hayalleri peþinde koþmaktadýr. Benzer hayaller peþinde koþan, benzer yol ve yöntemlerle sorunlarýný çözmeye çalýþan Arjantin burjuva devleti bugün halk ayaklanmasý karþýsýnda ecel terleri döküyor. Bir taraftan silaha sarýlýrken, bir taraftan da devlet baþkanlarýný-hükümetlerini deðiþtirerek halký aldatmaya, ayaklanmayý bastýrmaya çalýþýyor. 19 Aralýk ayaklanmasýndan bu yana Arjantin halký, dört devlet baþkaný eskitti. Ýþbaþýndaki devlet baþkaný ve hükümetin bulduðu çözüm ise "çözümsüzlüðün çözümüdür." Arjantin'i ayaklanmalarla tanýþtýran politikanýn sürdürülmesinde hala ýsrar edilmektedir. IMF'den daha çok borç alma, devalüasyon, enflasyon ve "kemer sýkma"ya dayanan burjuva politikalar sürüyor. Halkýn isyaný, yakýp yýkma, yaðmalama eylemleri de... Þimdi Arjantin'de "Ya sosyalizm, ya da kapitalizm ve barbarlýk!" ikilemi kendini daha açýktan dayatýyor. Ayný "kurtuluþ" yolunda geri dönülmez tarzda ilerleyen TC, Arjantin'de meydana gelen kýssadan, kendine "hisse" çýkarmaktadýr. Korku ve panik içinde "Türkiye Arjantin Olur mu?", "Olmaz mý?" türünden burjuva tartýþmalarla hem halka sopa gösteriliyor, hem de bu yolla halk ýslah edilmeye çalýþýlýyor. Sabancý gibi insan kaný emen kapitalist tekel sahiplerinden, burjuvazinin kadrolu-bordrolu uþaðý Demirel gibi politikacýlarýna, her türden (eskiyeni) MÝT'çiden, satýlmýþ medyaya, yazar-çizere kadar herkes harekete geçerek, "Arjantin'de olanlarýn Türkiye'de olamayacaðý" kanýtlanmaya, þayet olursa da müsama görmeyeceði, askeri-polisiye saldýrýlarla ezileceði "fetva"sý veriyor. "Orada oldu, burada olmaz!"safsatalarýyla öfke ve kin dolu halký, iþçiemekçileri korkutmaya, ikna etmeye çalýþýyorlar. Neden olmazmýþ? Çünkü, Türk halkýnýn "dini, kitabý, aile terbiyesi, dayanýþma geleneði vb." varmýþ! "Çapulcu-yaðmacý" deðilmiþ! Sanýrsýn Arjantin halký bu 'meziyetler'den yoksun... Buradaki maaþlý imamlarýn yaptýðýný, oradaki papazlar yapmýyor! Sanki, Arjantin halký doðuþtan "ayaklanmacý, çapulcu ve
yaðmacý!" Sanýrsýn, Osmanlý tarihi çapulculuk, yaðmacýlýk ve ayaklanmalarla dolu bir sýnýflar mücadelesi tarihi deðil. Onun daha bebeði sayýlabilecek yaþtaki TC tarihi, sanki, amansýz bir sýnýfsal-ulusal mücadelelerle hiç karþýlaþmamýþ, kökünden sarsýlmamýþ! Kürt-þeriat-komünist-iþçi-emekçi isyanlarýný hiç görmemiþ! Onlarca Kürt Ýsyaný, 15-16 Haziran, Gazi, '96 Kadiköy iþçi-emekçi isyanlarý TC burjuva diktatörlüðüne karþý yapýlmamýþ. Bu topraklarda durduk yerde katliamlar olmuþ... Durduk yerde ve her on yýlda bir "anayasal düzen" rafa kaldýrýlýp, askeri faþist darbeler iþbaþýna geçmiþ... Ne diyelim... Olmayan tanrý, bu burjuva budalalarýna ve uþaklarýna ar-edep, akýl-fýkýr ihsan eylesin! Bu güruhun heyezanlarýný anlýyoruz. Ama bu sömürücü, barbarlar ve katiller sürüsü, korkunun ecele faydasý olmayacaðýný öðrenseler iyi ederler. Türkiye, emperyalizmin zafýf halkasý bir devrim ülkesidir! Devrimcilerin-örgütlerin "bir gidip bin gelmesi" bu ekonomipolitiðin bir sonucudur. Devrimci Önderlik Ýnþasýna Hýz Verelim! Emek-Sermaye Çatýþmaþmasý Ekseninde Ýç Savaþa Hazýrlanalým! Düþmana, iþçi sýnýfý ve devrimci hareket içindeki burjuva-sol sapkýn akýmlara karþý mücadele içerisinde varolmaya, devrimci bir program ve önderlik iradesi yaratmaya çalýþan hareketimiz üç yýllýk bir mücadele sürecini geride býraktý. Ýlkeli, tutarlý, uzun vadeli ve devrimci komünist bir siyasalpratik varoluþ, devrimci bir program ve örgüt omurgasý yaratma perspektifiyle yola çýkan hareketimiz, düþmanla, oportünizm-liberalizm ve tasfiyecilikle ideolojik-teorik-örgütsel hesaplaþma ve arýnma mücadelesiyle, kadrolaþma-organlaþma, iþçi sýnýfý içinde ve varoþlarda mevzi tutma, kendi dýþýndaki devrimci parti güçleriyle devrimci komünist amaç ve araç bütünlüðü zemininde buluþma çabasý içerisinde yeni bir evreye girmiþtir. Sermaye düzenin top yekun tasfiye, teslimiyet ve imhayý dayattýðý bir sürece, amaç ve ilkelerinde, somut ve acil görevlerinde ýsrar ederek, özgür varoluþundan taviz vermeyerek, sýnýrlý güç ve olanaklarýyla savaþým içerisinde gelmiþtir. Düzenin devrimci harekete sopa-havuç politikasý eþliðinde dayattýðý seçmeli devlet terörüne, bununda etkisiyle hýz kazanan, devrimci-komünist hareketin köklü bir muhasebeyle yakasýný bir türlü kurtaramadýðý oportünizm-legalizm-tasfiyecilik gibi politikörgütsel savrulmalara karþý, güç ve imkanlarý oranýnda çok yönlü bir mücadele vermeyi, kendini ve güçlerini bu saldýrýlardan korumayý, arayýþ içindeki devrimci komünist güçleri devrim ve komünizm mücadelesinde buluþturacak bir odak olmayý baþarmýþtýr. Liberalizme, , uzlaþmacýlýða, tasfiyeciliðe ve sekterizme karþý kavrayýþ ve davranýþ bütünlüðü zemininde tavizsiz bir ideolojik-politik-örgütsel duruþ sergilemiþtir. Burjuvazinin "demokratikleþme" saldýrýsýna, devrimci hareketin "kitleselleþme, kýsa yoldan güç olma" hayalleriyle liberalleþmesine, komünistlik adý altýnda "bir iki popüler eylemle zorlu görevleri baþarma" sapkýnlýðýna ve þaþkýnlýðýna aldýrmadan doðru bildiðimiz amaç ve araçlarda ýsrar ederek, sabýrla sebatla ilerleyerek, kendi dýþýmýzdaki devrimci parti güçleriyle buluþmaya-birleþmeye özel
Leninist Iþýk
17
ÝSTANBUL'DA 1 ARALIK EYLEMÝ 1 Aralýk eylemi, Emek Platformunun 3 ay önceden yapýlmasýný plânladýðý ancak ciddi bir hazýrlýðýn yapýlmadýðý ve liberalizmin, sendikalizmin damga vurduðu bir eylem oldu. Bu eylem, bir dizi eylemin finalini, son halkasýný oluþturuyordu. EP'nin kendi amacý doðrultusunda "hazýrlýk yaptýðý", söylemde kullandýðý argümanlar açýsýndansa böyle bir hazýrlýk çalýþmasý yapmadýðý görüldü. Kýsacasý bu kadar saldýrýnýn gündemde olduðu bir dönemde kitlelerin alanlara nasýl olurda getirilemeyeceðinin inceden inceye hesap edildiði gören gözler için bir sýr deðildi. Bu da eyleme yönelik afiþ, ilan ve sendika içinde veya dýþýnda olsun birebir insanlara ulaþma vb... faaliyetlerin niçin savsaklandýðýný göstermektedir. Buysa bilinçli bir tercihtir. Yüz binleri alana toplayýp risk alarak gazýný boþaltmaktansa, on binleri alana toplayýp ayný iþi görmek daha yeð tutulmuþtur. 1 Aralýk günü Çaðlayan Meydaný'nda 10-15 bin kiþilik bir kitle toplanmýþtýr. Devrimcilerin katýlýmý ise sýnýrlý düzeyde gerçekleþmiþtir. Bunda 1 Aralýk öncesinde devletin terör güçlerinin devrimci gazete ve dergi bürolarýyla, HADEP'e yönelik saldýrýlarýnýn payý olsa gerek. Katýlýmýn azlýðý bariz þekilde göze batarken, her zamanki seremoniyle belli taleplerle eylem geçiþtirilmiþtir. *** Eylemler, siyaset için bir parametre iþlevi görür ayný zamanda. Hangi siyasetin gündeme damgasýný vurduðu eylemin niteliðinden çýkarýlýr. Yani eylemin niteliði onun muhtevasýndan baðýmsýz deðildir. 1 Aralýk eylemine bu doðrultuda liberal-reformistlerin ve sendikalist-ekonomist akýmlarýn, düzen içi mücadelede uzmanlaþmýþ siyasetlerin damgasýný vurduðunu söyleyebiliriz. Devrimciler az sayýda bir katýlýmla alanda olsalar da, bu niteliðin kuyrukçusu olmuþlardýr. Hem EP'nin programýna tabi olmak anlamýnda hem de liberal-reformistlerin anlayýþýna ve eylem tarzýna tabi olmak anlamýnda kuyrukçuluk yapmýþlardýr. Örneðin BEKSAV' ýn trampetlerle cicili bicili gelmesi ve eylem süresince trampet çalmalarý, Kýzýl Bayrak'ýn ise "yoðun kuþlama ve bildirilerle eyleme etkin bir müdahale"de bulunmasý (KB Aralýk 2001/ syf: 18 ) anlayýþý bunlara yorulmalýdýr. Devrimci ve komünist nüvelerin eyleme direkt müdahele ederek deðiþtirip, dönüþtürmesi ise bugünden arzulansa da gerçekleþtiremeyecekleri bir hedef olarak ortada durmaktadýr. Devrimci, merkezci ve melez akýmlarýn kendiliðinden liberalizmin gölgesinden ve onun etkisinden kurtularak baðýmsýz bir duruþu gerçekleþtirmeleri mümkün olmadýðýndan, eylemlerde de liberalizmin ve sendikalizmin kuyrukçusu bir konumda kendilerini var etme çabalarý sürmektedir. Eylemin öncülüðü de böylelikle kitleleri ve proletaryayý burjuvazinin dümen suyunda dolaþtýrma ve burjuva siyaseti iþçi sýnýfýnýn içinde var etme göreviyle haiz sendika bürokrasisine kalmaktadýr. Sendikalar üzerinden güç olmayý hedefleyen merkezci melez akýmlarýn, liberal reformist, düzen solcularýnýn ise kaderi sendikacýlarla ortaklaþmaktadýr. Devrimci demokrat, merkezci-melez akýmlarýn kuyrukçu tutumlarý, liberal ve reformist akýmlarýn düzenin istikrarýndan beslenen siyasetleri bir araya geldiðinde sendikacýlarýn ve sendikal bürokrasinin görevini lâyýkýyla yerine getirmesine olanak saðlamaktadýr. "genel grev, genel direniþ" ekseninde saðlanan lâfzi ortaklýk, devrimci otorite boþluðunun sürdüðü günümüzde tamda gaz boþaltmanýn bir aracýna dönüþmektedir. Liberal hareketlere bakýldýðýnda da, devrimci hareketlerden kopan ve ayrýlanlarýn liberallere anlamlý
sayýlacak ölçüde kan vermediði görüldü. Bunun yanýnda Ýþçi Partisi'nin sayýca artýþý, SÝP'in "TKP" etiketiyle (siz pankart anlayýn) alana gelmesi göze çarpanlar arasýndaydý. '99 1 Mayýs' ýndan sonra gerçekleþen bu tarz eylemlerin hemen hepsi devlet tarafýndan sendikalar aracýlýðýyla belli bir düzene oturtuldu. 1 Aralýk eylemi de bu açýdan bakýldýðýnda öz itibariyle diðerleriyle benzer nitelik taþýyor. Bu nokta gözden kaçýrýldýðýnda eylemin deðerlendiriliþi eksik kalacaktýr. Eylemin belli bir mekanda, belli bir düzen ve eylem anlayýþýna oturtulmasý salt devletin baþarýsý deðil, devrimcilerin öznel zaaflarýnýn da getirdiði baþarýsýzlýkla açýklanabilir. Burjuvazinin hükmetme aygýtlarýnýn ne denli etkin olduðunu bu eylemin aynasýndan da görebiliriz. Sendikacýlarýn 1996 1 Mayýs'ýndan sonra vaziyetten çýkardýklarý görev, kitle eylemlerini zincire vurma ve ehlileþtirme giriþimi, devrimcilerin 1998 1 Mayýs'ýndan sonra buna gösterdikleri rýza, devrimci hareketin içinde bulunduðu buhraný ve bu buhrandan çýkýþýn yollarýný da göstermektedir. Devrimcilerin kendi baðýmsýz gündemleri ile kitle eylemlerine müdahaleleri acilleþmiþtir. Bu yapýlamadýðý durumlarda ehlileþmiþ, görev savma babýndan eylemler, kitleleri ileriye taþýyacak eylemlerin yerini alarak devrimci hareketin önüne bir engel, ayak baðý oluþturacaktýr. *** 1 Aralýk günü bizde sýnýrlý sayýda gücümüzle Çaðlayan'daki eyleme katýldýk. Daha önceden Kesk içinde yürüme kararýmýzý, katýlacaðýmýz sendikanýn alana gelir gelmez alaný terk etmesinden dolayý hayata geçiremedik. Yoldaþlarla kýsa bir deðerlendirmeden sonra TUYAB'ýn arkasýnda yerimizi aldýk. Direnme savaþýndaki devrimci tutsaklarýn savaþýmýný selamlayan sloganlarý hep birlikte haykýrdýk. Günümüzde iþçi sýnýfýnýn devrimci siyasetinin hayata geçirilebilmesi için öncelikle, devrimci tutsaklarýn kavgasýnýn sahiplenilmesi gerekmektedir. Sýnýf savaþýnýn en keskinleþtiði zindanlarda süren savaþýn üzerinden atlayan, görmezden gelen, küçümseyen her kim olursa olsun geleceði temsil edemeyecektir. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci kavgasýný omuzlayamayacaktýr. Devrimciler ve Komünistler geçmiþ siyasetlerini sorgulamadýklarý ve eleþtiri süzgecinden geçirip hesaplaþmadýklarý ölçüde liberal siyasetlere kaymaya, yedeklenmeye mahkumdur. Devrimci bir inisiyatifin otoritesi olmadýðý sürece alanlar liberallerin, reformistlerin gölgesinde sýnýfýn taleplerinin, günlük savaþýmýnýn içinin boþaltýldýðý yerler olmaktan kurtulamayacaktýr. Leninist devrimcilerde böyle bir önderliðin yaratýlmasý için savaþým sürdürüyorlar. Önümüzdeki görev budur. Sýnýfýn talepleriyle devrimcilerin taleplerinin ortaklaþtýrýldýðý bir yapýlanma ilk elden giderilmesi gereken bir ihtiyaçtýr. Bunu yok sayarak kitle eylemi diye eylemden eyleme koþan bir tarzla, öncelikle giderilmesi gereken devrimci önderliktir diyerek kendini devrimci kitle eylemlerinden soyutlayan bir tarz bizlere uzak olmalýdýr. Kendi önceliklerimizle örtüþen, bizim belirlediðimiz öncelikler temelinde kitle eylemlerine katýlmak, devrimci bir partinin yaratýlmasýnda bu eylemleri manivela haline getirmek günün öncelikli görevlerindendir. 1 Aralýk eyleminin aynasýndan Leninist Devrimciler böyle bir deðerlendirme yapmak ve kendi önceliklerine yoðunlaþmak zorundadýrlar. Sürece müdahale edebilmenin yolu da buradan geçmektedir. Komünist bir dünya kuracaðýz! Yaþasýn devrim ve komünizm! Ýstanbul'dan Leninist Devrimciler
16
Ocak 2002
örgütlü güç olma bakýmýndan ayný þeyi söylemek mümkün deðildir. Fransa'da Proudhoncular ve Blankistler, Almanya'da Lassalleciler, Ýngiltere'de sendikalistler, Ýspanya'da Bakuninciler örgütsel gücü ele geçirmiþlerdir. Enternasyonal Ýçinde Yer Alan Siyasi Akým ve Eðilimler: Uluslararasý Ýþçi Birliðinin, iþçi sýnýfý içindeki deðiþik sol akým ve eðilimlerin temsilcilerinin örgütsel-politik giriþimleri sonucunda kurulduðunu, demokratik merkeziyetçilik, ideolojik ve eylem birliði ilkesine göre kurulmadýðýný yukarýda belirtmiþtik. Þimdi bunlarý ve bazý temel sorunlara yaklaþýmlarýný ele alacaðýz. Marksistler (Komünistler): Birliðin kuruluþ belgelerine ideolojik-politik olarak damga vurmuþ olmalarýna raðmen küçük bir gruptular. Bunlar, kurucularý tarafýndan faaliyetine son verilen ilk enternasyonalist Komünist Parti üyeleriydi. Marks ve Engels'te bunlardandý. Bunlar, Komünist Parti Manifesto'sunda ortaya konan proletaryanýn dünya görüþünü ve eylemini savunuyorlardý. Sýnýf mücadelesinde proletaryanýn öncülüðünü kabullenen, burjuva iktidarýnýn bir devrimle devrilmesini, proletaryanýn siyasal iktidarý zapt etmesini ve kendi sýnýf diktatörlüðünü kurmasýný, üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyete son vermesini, sýnýfsýz sömürüsüz bir toplumsal düzen olan komünizme varma mücadelesine önderlik etmesini program edinen komünist akýmýn temsilcileriydi. Proudhoncular: Fransa'da etkindiler. Anarþist akýmýn temsilcileriydi. Bunlar kadýnýn sanayide çalýþtýrýlmasýna ve kadýn haklarýna ve sendikal mücadeleye karþýydýlar. Uluslarýn kendi kaderini tayýn hakkýný ve proletarya diktatörlüðünü reddediyorlardý. Devlet, din ve üretimin örgütlenmesi konularýnda ise sol radikalizmi temsil ediyorlardý. Bu özellikleriyle de Marksizm'in solunda yer alýyorlardý. Mazziniciler: Ýtalya'nýn birliði ve ulusal baðýmsýzlýðýný savunan, bunun için savaþan Mazzini'nin ve yandaþlarýnýn temsil ettiði burjuva liberal-demokrat bir akýmdýr. Sýnýflar üstü bir demokrasi, yurtseverlik, "hakka" ve "adalete" dayanan bir sosyalizm anlayýþýný program edinmektedir. Temsilcileri, Ýtalya ve Avrupa'da "Genç Ýtalyanlar Örgütü" adýyla örgütlenmiþlerdi. Deðiþik mülteci topluluklarýný ve ulusal mücadelecileri etkiliyorlardý. Mazzini ve yandaþlarý "tanrý", "hakikat", "adalet" gibi süslü, soyut ve toplumdan topluma deðiþen kavramlarla radikallaik burjuva cumhuriyetçisi bir mücadele yürütüyorlar ve uluslararasý bir desteðe ihtiyaç duyuyorlardý. Birlik içinde yer almalarý bundandý. Marks'a göre; "Ýtalyan bir yurtsever olarak bilinen Mazzini, proleter halklarýn baþ düþmanýdýr." Marks, Nisan 1865'te Engels'e yazdýðý bir mektupta Mazzini'nin, Enternasyonalin Kuruluþ Çaðrýsý'nýn "Ýtalyanca çevirisinden, burjuvaziyi hedef alan bütün pasajlarýn çýkarýlmasýný talep edecek kadar ileri gittiðini" yazar. Ýngiliz Trede Unionculuðu: Ýngiliz sendikacýlýðý da denilen, Marksizm'e göre bu sað eðilimin
temsilcileri de kendi içlerinde Owencýlar-Çartistler olarak ayrýþýyorlardý. Çartistler ekonomik mücadeleyi abartýp "temel amaç" görüp bununla yetinir, siyasal mücadeleyi ise "bir araç" olarak görürlerken; Owencýlar, ütopik bir sosyalizm anlayýþýyla hem ekonomik hem de siyasal mücadeleyi benimsiyorlardý. Ýþçi sýnýfýna dayanmaya ve onu örgütlemeye bir itirazlarý olmayan bu siyasal eðilimlerin iktidar mücadelesi, devlet, devrim, özel mülkiyet gibi temel sorunlarda komünizmle bir ortaklýklarý yoktu. Blankiciler: Darbeci, komplocu bir örgüt ve mücadele anlayýþýyla burjuva devleti devirmeyi, bu yolla insanlar arasýnda "hak, adalet ve eþitliði" saðlamayý hedefleyen, devrimde iþçi sýnýfýna dayanmayý ve proletarya diktatörlüðünü reddeden devrimci, radikal küçük burjuva bir akýmdý. Küçük ve sýký bir disipline dayanan, fedakar, seçkin kadrolardan oluþan bir öncü örgütlenme ve militan savaþla devrim yapmayý hedefliyorlardý. Bu anlayýþlarýyla Blankiciler de Marksizm'in solunda yer alýyorlardý. Birliði, (I. Enternasyonali), "ekonomist" bir örgütlenme olarak gördüklerinden örgütsel olarak içinde yer almýyorlardý. Ama, Birlik içinde önemli ideolojik-politik etkinlikleri ve etkiledikleri unsurlar vardý. Bakuninciler: Bunlar, Bakunin ve onun taraftarlarýnýn savunduklarý Rus kökenli anarþizm temsilcileridir. 1867'de Birliðe katýlýrlar. Devlet, din, kadýn sorunu ve haklarý konusunda anarþizmin babasý Proudhon'un; örgütlenme ve eylem anlayýþý bakýmýndan ise Blanki'nýn görüþlerini benimsemekte, kendilerine özgü olarak da silahlý propagandayla karýþýk bir "fiili propaganda" anlayýþýný savunmaktadýrlar. Birlik içinde örgütsel bakýmdan en güçlü grubu oluþturmaktadýrlar. Kýsa sürede Ýsviçre, Ýtalya, Hollanda ve Ýspanya'da etkinliði ve giderek çoðunluðu ele geçirirler. Sonra da Birlik içinde gizli ve Birliðin temel görüþlerini benimsemeyen uluslararasý bir hizip örgütlerler. Lassalcýlýk: Almanya'da ortaya çýkan bu siyasal anlayýþ da, ulusal ve reformcu bir sosyalizmin savunu ve hedefinden baþka bir þey deðildir. Legalist ve bir tür utangaç Marksist olan, onu revize edensulandýran bir programa sahip olan, bu anlayýþýn temsilcileri 1868'e kadar Birliðe katýlmazlar. Katýldýklarýnda ise Almanya'daki Marksistlerle birleþmiþlerdir. Birliðin, Alman Þubesi içinde de homojenlik söz konusu deðildir. Lassalcýlarla, Liebnecht ve Babel'in temsil ettiði Marksistler ayný parti içinde ve biraradadýrlar. *** Ýkinci uluslararasý komünist örgütlenme olan, Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin faaliyetlerine, Komün deneðimine, kongre ve konferanslarýna, iç çatýþmalarýna, düþman saldýrýlarýna uðramasýna, daðýlma, bölünme ve kapanma süreç ve sebeplerine bir sonraki sayýmýzda yer vereceðiz. 1.Enternasyonal, Jacques Yararlanýlan Kaynaklar: Ducles, SorunY. K.Marks-F.Engels Hayat Ve Esrlerine Giriþ, David Riazanov, Belge Y. Marks-Engels, Seçme Yapýtlar C.1, Sol Y. Sosyalizm ve T.M.Ansiklopedisi, Ýletiþim Y.
Leninist Iþýk bir önem vererek ve kýsmen de olsa bunu baþararak üç yýllýk bir mücadele sürecini geride býrakmýþtýr. Baþarmak istediklerimizle kýyasladýðýmýzda baþardýklarýmýz, oldukça küçük, ama anlamlý ve önemli ilk adýmlar olabilir ancak. Bunun ve en uzun yolun bile yürünmesinde ilk adýmý atma kararýnýn önemini, küçük baþarýlardan haz duymayanlarýn, komünist bir dünya mücadele karar ve azminde ýsrar etmeyenlerin asla büyük baþarýlar elde edemeyeceðini unutmadan örgütle ve örgütlü mücadelede dördüncü yýlýmýzý coþkuyla selamlýyoruz! Kolektif önderlik ve örgüt irademize, ortak kazanýmlarýmýza, düþman karþýsýndaki özgür konumlanýþýmýza sahip çýkarak, iþçi sýnýfý, öðrenci geçlik ve devrimci hareket içindeki çalýþmalarýmýza hýz ve derinlik katarak dördüncü mücadele yýlýmýzý bir atýlým, yeni örgütsel-eylemsel mevziler kazanma yýlý haline getirmeliyiz! Ýdeolojik-teorik birikimimiz, araçlarýmýz, amaçlarýmýz, güçlerimiz, devrimci deneyim, coþku ve azmimiz buna uygundur. Gönüllü olarak üstlendiðimiz devrimci komünist bir program üretme ve parti inþa etme, sýnýf savaþýmýna yön verme misyon ve sorumluluðumuzu yerine getirmek için dördüncü mücadele yýlýmýzý "Örgütsel Seferberlik ve Atýlým Yýlý" olarak ilan ediyoruz! Tüm yoldaþlarý ve devrimci parti güçlerini bireysel yetenek, kapasite, olanak ve eylem gücünü harekete geçirerek kolektif örgüt ve önderlik iradesini güçlendirmeye en azamý özveri ve kararlýlýkla, karþýlýklý etkileþim, denetim, eleþtiri ve özeleþtir içerisinde dördüncü mücadele yýlýmýzda önümüze koyduðumuz hedefi-hedefleri gerçekleþtirmeye çaðýrýyoruz! Devrimci komünist bir program ve parti inþasýyla Türkiye iþçi sýnýfýnýn önderlik ihtiyacýna yanýt vermekten daha acil, daha öncelikli, daha yol açýcý bir devrimci komünist faaliyet düþünemiyoruz. Birim, yerel ve genel örgütsel-politik-pratik faaliyetlerimizi, güncel savaþým hedeflerimizi bu perspektifle ele almak, etkilediðimiz güçleri bu zeminde örgütleyip, eylemli yürüyüþ içerisinde siyasallaþtýrmak-militanlaþtýrmak ve düzen dýþýnda örgütlemek, sýnýf mücadelesinin keskinleþtiði ve keskinleþeceði alanlarda mevzi tutmak hareketimizi hedef ve amaçlarýna hýzla yakýnlaþtýracaktýr. Ulusal ve uluslararasý burjuvazi, emperyalistkapitalist dünya-Türkiye düzeninin iktisadi-siyasi krizini çözmeye çalýþýyor. Onlarý bu nafile uðraþlarýyla baþ baþa býrakýp, emek-sermaye çatýþmasýnýn daha da keskinleþeceði, sosyal patlamalara, iþçi-emekçi ayaklanmalarýna ve iç savaþa hazýrlanmalýyýz. Devrimci komünistler bu önemli toplumsalsiyasal anýn ne zaman geleceði üzerine kafa yormayý, fal açmayý elinin tersiyle bir kenara itip, inançla, umutla, kararlýlýkla, büyük bir azim ve coþkuyla sýnýf savaþýmýnýn her evresinde bugünden örgütle ve örgütlü olarak, acil ve öncelikli görevlerin üzerinden atlanmadan yerlerini almalý, hazýrlýklarýna hýz vermelidirler. Ayaklanma veya iç savaþ günleri gelip çattýðýnda örgütsel-politik bir hazýrlýktan yoksunluðun, önderlik boþluðunun nasýl olumsuz sonuçlara yol açtýðýný Türkiye devrimcilerikomünistleri ve iþçi-emekçi sýnýflarý defalarca
5
gördüler. Devrimci bir öncü ve programdan, kurmay heyetinden baðýmsýz-yoksun, kendiliðinden meydana gelen ayaklanmalar, her seferinde burjuvazinin vurucu güçleri tarafýndan ayaklananlarn hunharca katledilmesi pahasýna bastýrýlmýþtýr. Arkasýndan da uzun gericilik, baský-sömürü yýllarý sökün etmiþtir. Komünistlerin "hazýrlýk dönemi" tanýmlamasý keyfi bir taným ve bazýlarýnýn sandýklarý gibi militan mücadeleden geri durma tavrý deðildir. Öznel ve acil bir ideolojik-politik-örgütsel ihtiyaçtýr. Çünkü hala, devrimci parti güçleri amatör, daðýnýk, bölünmüþ ve iþçi sýnýfýnýn öncülerinden, militan kesimlerinden yalýtýk durumdadýr. Kendisi net olmayanlarýn baþkasýný netleþtirmesi; kendisi amatör, daðýnýk ve bölünmüþ olanlarýn iþçi sýnýfýný birleþtirmesi, sýnýf savaþýmýnda eðitmesi ve devrimcileþtirmesi, kendiliðinden bir isyaný iktidar mücadelesine dönüþtürmesi boþ bir hayaldir. Bugün halý hazýrdaki siyasalsendikal örgütlenmelerin, býrakýn bu ciddi, hayati önderlik görevlerini yerine getirmesini; emperyalist dünya düzenini, kapitalist iktisadi buhranlarý, ekonomi ile politikanýn iliþkisini dahi bütünsel-bilimsel ölçüler içerisinde anlamaktan dahi yoksundurlar. Devrimcilik-komünistlik adýna siyasete atýlýp, burjuvaziye akýl hocalýðý yapanlar; "burjuva düzen batacak", "istikrar bozulacak" diye ödü kopanlar; sefaletsefahat kutuplaþmasý sonucunda ortaya çýkan iktisadi durumu "Arjantin'in, Türkiye'nin batmasý" olarak görenler; ayaklanma ve sosyal patlamayý sýnýf savaþý deðil "çapulculuk-yaðmacýlýk" sananlar; þiddetleþevkle devrim isteyip iç savaþtan "þeytan görmüþçesine" uzak duranlar vb. dünyada ve Türkiye'de sol adýna egemen politik akým ve güçler durumundadýrlar. Bu duruma son vermeyi, bunun için çok yönlü bir mücadeleyi ve hazýrlýðý anlamsýz bulanlar, buna bilinci, inancý, sabrý yetmeyenler istemeseler de, "gözyaþlarý içinde" tasfiyeciliðin-liberalizimin ve düzenin kucaðýna atlayacaklar ve gericilikle birleþeceklerdir. Ýþçi-emekçi, devrimci-komünist saflarda liberal-devrimci ayrýþmasý devam ediyor. Düzene karýþma yarýþýnýn yaný sýra yeni devrimci-komünist arayýþlar ve ileri çýkma çabalarý da sürüyor. Devrimci komünistlerin sorumluluðu ve görevleri de tam bu noktada buluþuyor. Sýnýf mücadelesi þimdi daha zorlu bir döneme giriyor. Sefalet-servet kutuplaþmasý olanca hýzýyla sürüyor. Emek-sermaye çatýþmasý keskinleþiyor. Kitle hareketi gerilemiþ, devrimci hareket güç kaybetmiþ, bölünmüþ, parçalanmýþ durumda. Yeni bölünmeler ve arayýþlar gündemde. Kitlelerin biriken öfkeleri her an kendiliðinden patlayabilir. Hareketimiz için olanaklarýn ve zorluklarýn bu derece somut bir biçimde iç içe girdiði yeni bir dönem baþlýyor! Parti için; örgütle ve örgütlü bir hazýrlýk ve süreklilik, devrim için; devrimci program ve parti kuruculuðu; bu anlayýþ ve görevlerin "daha ileri düzeyde omuzlanmasý, mali-teknik olanaklarýn artýrýlmasý, yeni mevzilerin yaratýlmasý ve kitle eylemlerine daha etkin katýlma vb." hareketimizin kendi geliþimi açýsýndan bu dönemin ayýrt edici kriterleri olacaktýr.
Leninist
IÞIK
6
Ocak 2002 DEVRÝMCÝ BÝR MUHASEBE EÞLÝÐÝNDE GEÇMÝÞÝ AÞMA MÜCADELEMÝZ SÜRÜYOR!
Hareketimiz, '98 yýlýnýn sonunda yola çýkarken, Dünya ve Türkiye de '80'li yýllarda baþlayan ve devrimci önderlik yoksunluðunun damga vurduðu gericilik dönemi ve bunun getirdiði zorluklara, sorumluluklara iþaret etmiþtik. Aradan geçen üç yýl bu zorluklarý ve sorumluluklarý deðiþtirmediði gibi, zorluklarý daha aðýrlaþtýrdý, görev ve sorumluluklarý ise daha acil hale getirdi. Bu gün emperyalist güçler yaðmacý, yayýlmacý politikalarýyla iktisadi- siyasi saldýrýlarýna hýz katarak içte ve dýþta daha militarist ve merkezileþmiþ bir siyaset benimseyerek sýnýfsal çeliþkileri daha da keskinleþtirmiþlerdir. Henüz baðýmsýz bir emperyalist güç olmaktan uzak olsa da TC de, bu politikalara sarýldý. Son bir yýldýr içte, hapishanelerde devrimci katletme, iþçi ve emekçileri sendikasizlaþtýrma, örgütsüzleþtirme, iþten atma ve sefalete itme vb. yöntemlerle; dýþta, K.Kürdistan ve K. Kýbrýs da sömürgeci politikalarýný uygulayarak ya da efendilerinin uþaklýðýna soyunarak pay kapma telaþýna düþmüþtür. Böyle bir politik ortamda kendi geçmiþimizle devrimci bir muhasebe temelinde "yeni" bir ses, yapý olmak üzere atmýþ olduðumuz ilk adýmdan bu güne üç yýl geçti. Gerek toplam güçlerimizin mücadele deneyimi, gerekse de devrimci demokrat hareketten kopup komünist bir akým ve önderlik yaratma çabasý bu tarihle sýnýrlý olmamakla birlikte, hareketimizin sapkýn akýmlarla mücadelesi içinde yaþadýðý ideolojik-politik-örgütsel kopuþ ve netleþme açýsýndan yeni, komünizmin ilkesel ve tarihsel kalkýþ noktalarýný gelenek olarak yaþatma iddia ve iradesindeki süreklilik açýsýndansa eski bir hareket ve geleneðiz. Sýnýf mücadelesi, devrimci mücadele tarihi düþünüldüðünde ve gericilik dönemi koþullarýnda çok da uzun olmayan bu sürede toplam sýnýf hareketinin "kaderini" deðiþtirememiþ olsak da, gerek bölünme ile sonuçlanan devrimci muhasebemizle attýðýmýz ilk adým, gerekse de kuruluþumuzdan bu yana olanaksýzlýk, güçsüzlük, düþman saldýrýlarý ve benzeri zorluklara raðmen attýðýmýz sonrakiadýmlarýn en azýndan þimdilik sýnýf savaþýmýnda samimi ve iddialý olan bu örgütlü komünist nüvenin olumlu anlamda kaderini deðiþtirdiði açýktýr. Yollarýmýzý ayýrdýðýmýz "eski yoldaþlarýmýzýn”, gelinen noktadaki duruþ ve konumlanýþlarýna, eylem ve söylemlerine baktýðýmýzda bu gün bu tespiti çok daha rahat yapabiliyoruz. Ne hareketimiz, ne de sýnýf mücadelesi yerinde saymamasýna raðmen, bu gün devrimci komünist güçlere düþen görevler deðiþmemiþtir. Bu nedenle, hareketimizin 4’üncü kuruluþ yýl dönümü vesilesiyle önümüzde ki temel görevlere, ihtiyaçlarýmýza ve eksikliklerimize deðinmek yerinde olacaktýr. Ýdeolojik-Teorik Görevler: Ýdeolojik- teorik üretim alanýnda saðladýðýmýz en önemli ve temel adým "devrimci teori devrimci pratik içindir" doðru anlayýþýný öncelikle KDH içinde girmiþ olduðumuz ideolojik-politik mücadele ve muhasebemizde, sonrasýnda ise bu anlayýþa uygun yapýlan üretimlerde somutlamak, doktriner yaklaþýmlardan yolumuzu ayýrmak oldu. Tüm bunlarý yeniden hatýrlamak, bilince çýkarmak, gerek dün ayný saflarý tuttuðumuz "eski yol arkadaþlarýmýzýn" durumunu anlamak, gerekse de devrimci komünist deðerlerimize sahip çýkmak, yaþatmakiçin önemlidir. KDH’de, ideolojik-teorik yeniden üretimi, kamu oyu önünde acil ve somut bir görev olarak ileri sürülmesine ve buna uygun görev tanýmý yapýlmasýna raðmen; bu görevlerin yerine getirilmemesi, var olanla yetinme anlayýþý geliþtirilmesinin yaþanan daðýlma ve tasfiyedeki rolü red-
dedilerek, bu olumsuz yaklaþýmlar "dar örgüt sorunlarý" olarak adlandýrýlarak mevcut liberalizm ve oportünizm maskelenmeye çalýþýlmýþtý. Biz de bu durumu, KDH/Leninist Kuruluþ Bildirgesinde "KDH' nýn oportünist önderliðinin ideolojik-politik görevlere yaklaþýmý ciddiyetten uzak, liberal bir yaklaþýmdýr" diyerek mahkum etmiþ ve bu anlayýþa savaþ açmýþtýk. Marksizm ve Leninizmin tarihsel mirasýna baktýðýmýzda her ikisinin de, burjuva muhalif, ütopik sosyalist, küçük burjuva, halkçý, oportünist, ekonomist vb. sapkýn akýmlarla mücadele içinde þekillendiðini görürüz. Býrakalým "teorik yeniden üretimi" mevcut geleneði sahiplenmenin ve kendini koruyabilmek için dahi, Marksizm-Leninizm dýþý akýmlarla uzlaþmaz ideolojik politik mücadeleden geçiyor. Tabi yaþatýlmak istenilen Marksizm-Leninizm'in adý deðil de, devrimci savaþým geleneðiyse. Tam da bu nedenle KDH içinde Oportünist-liberal kanada karþý yükselttiðimiz baþkaldýrý çok önemlidir. Sapkýn akýmlarý tanýmlamaktan ve mücadele etmekten aciz ya da bunlarla uzlaþmayý seçen bir ideoloji-siyaset komünizme deðil, liberalizm ve oportünizme yakýndýr. KDH, Türkiye devriminin öncü gücü olma iddiasýnda olan bir hareket olmasýna ve ideolojik-teorik üretimin önemini herkesten çok vurgulanmasýna raðmen, bu üretimlerinde devrim topraðýna ayaðýný basmamýþ olmasý; komünist geleneðin genel amaç ve ilkesel söyleminin ötesine geçilememesi, teorik sorunlara aydýnca bakýþýn bir sonucu ve uzlaþmacý siyaset anlayýþýnýn dýþa yansýmasýdýr. Ýdeolojik ve teorik sorunlarda anlayýþ düzeyinde KDH'dan yaþadýðýmýz bu kopuþ, bu sorunlarý mevcut güçlerimizle aþma gibi bir iddiamýz olmamasýna raðmen, bölünme sonrasýnda yaptýðýmýz ideolojik-teorik üretimlere ve dolayýsýyla da politik duruþumuza yansýmýþtýr. Türkiye, TKP, H. Kývýlcýmlý, Ermeni Sorunu, Kýbrýs, Barýþ ve Savaþ, PKK gibi, Türkiye devrimi ile yakýndan iliþkili gündemlerin netleþtirilmesi ve MYO' da yayýnlanmasýna baþlanan, "Marks'tan Lenin'e Örgüt Deneyimleri" örgütselpolitik sorunlarýn gerek güncel yönlerinin açýða çýkarýlmasý gerekse de ders, deneyim ve programatik boyutlarý itibarýyla Leninist kopuþumuza denk düþen üretimlerdir. Tüm bu üretimler ihtiyaçlarýmýz ölçü alýndýðýnda yetersiz olmakla birlikte , mevcut güçlerimiz düþünüldüðünde ise küçümsenmemesi gereken üretimlerdir. Bu sorunlarýn çözümü yeni güçlerle birleþme olduðu kadar mevcut güçlerimizi daha nitelikli hale getirmek ve tüm yoldaþlarýn ilgi ve katkýlarýný artýrmak yoluyla da çözülecektir. Her yoldaþýn öncelikle uzak durmasý gereken nokta bu görevleri baþkalarýna havale etme anlayýþýdýr. Her yoldaþ gerek veri sunumu, yönlendirme ve öneri, gerekse de baþta alanýna dönük olmak üzere yapacaðý yazýlý düþünsel katkýlarý yoluyla ve MYO aracýlýðýyla ulaþan bu üretimleri kolektif bir bilinç haline getirme ve dýþýmýza taþýma sorumluluðu ile yüz yüzedir. Kadrolaþma-Organlaþma: Kuruculuk dönemi ideolojik ve teorik sorunlardan ayrý düþünülemeyecek öncelikli sorunlarýmýzdan biridir. Kadro sorununda liberal ve aydýn oportünist bir yaklaþýmdan kopuþ da bu alanda kendi geçmiþ pratiðimizle hesaplaþma içinde edindiðimiz en büyük kazanýmdýr. KDH'da yaþamýþ olduðumuz daðýlma ve tasfiye de ciddi bir payý olan bu anlayýþý mahkum etmek bizim açýmýzdan Leninist Parti ve örgütlenme anlayýþýný yaþatma ile eþ deðer bir sorundur. Devrimci bir örgüt disiplinine girmemekte ayak direyen, ama eli kalem tutan yarý aydýn unsurlarý salt bu yeteneklerinden dolayý devrimci
Leninist Iþýk mücadeleye hizmet etmesi", iþçi sýnýfýnýn iktidarý almak için mutlaka baðýmsýz bir siyasal parti örgütlemesi gerektiði görüþlerinin tüzüðe, Kominist Parti Manifestosunda ve Birliðin Çaðrý metninde yer aldýðý kadar net yansýmamýþ olmasýndandýr. Bu durum tüzüðe eklenen 7a maddesiyle daha sonra giderilmiþtir, ama iþ iþten de geçmiþtir. Bu düzeltmeyle ayný süreçte Birlik, zaten daðýlma ve bölünme noktasýna gelmiþtir. *** Tüzüðün ikinci bölümünde örgütsel þekilleniþ ve iþleyiþ kurallarýna yer verilir. Birliðin örgütsel amacý ve hiyerarþisi 1. Maddede tarif edilir: "Bu birlik, deðiþik ülkelerde bulunan ve ayný amaca, yaný iþçi sýnýfýnýn korunmasý, ilerlemesi ve tamamýyla kurtulmasý amacýna sahip iþçi dernekleri arasýnda merkezi bir iletiþim aracý ve iþbirliði saðlamak üzere kurulmuþtur." Merkezi Londra'da bulunacak olan Birlik, "deðiþik ülkelerde bulunan ve ayný amaca" baðlý iþçi örgütlenmelerini ulusal ve uluslararasý alanda merkezileþtirmeyi ve aralarýnda "merkezi iletiþim" ve "iþbirliði" saðlamayý, deðiþik ülkelerdeki iþçi örgüt ve hareketlerinin gündem ve eylemlerini de ortaklaþtýrmayý hedeflemektedir. Madde 6: "...Avrupa'nýn deðiþik ülkelerindeki toplumsal durum araþtýrmalarýnýn ayný anda ve ortak bir yönetim altýnda yapýlmasý; bir dernekte tartýþýlan ve herkesi ilgilendiren sorunlarýn ötekiler tarafýndan da ele alýnmasý; ivedi pratik adýmlarýn atýlmasý gerektiðinde -örneðin uluslararasý anlaþmazlýklar durumunda olduðu gibi- birleþik derneklerin eylemlerinin zamandaþ ve uyumlu olmasý için, Genel Konsey, Birliðin farklý ulusal ve yerel gruplarý arasýnda, bir uluslararasý ajans kurar. Uygun görülen her durumda, Genel Konsey, Farklý ulusal ve yerel derneklere önerilerde bulunur..." Birlik, demokratik merkeziyetçilikten çok federatif bir iþleyiþe, gevþek bir örgütleniþe ve heterojen bir bileþime sahip olmasýndan dolayý, merkezi önderlik ve eylemde birlik ilkesini yeterince yerine getiremez. Genel Konseyin bir önderlik organý mý, yoksa Birliðin farklý ülkelerdeki þubeleri arasýnda bir irtibat bürosu mu olduðu, komünizm dýþýndaki siyasal akým ve eðilim temsilcileri tarafýndan hep tartýþma konusu olur. Birliðin örgütsel þekilleniþi ve iþleyiþi, madde 3'te belirtilir: "Her yýl Birliðin þubelerinin delegelerinden oluþan bir Genel Ýþçi Kongresi toplanýr. Bu kongre, iþçi sýnýfýnýn ortak özlemlerini dile getirir, Uluslararasý Birliðin baþarýlý bir biçimde çalýþmasý için gerekli önlemleri alýr, ve Birliðin Genel Konseyini atar." Tüzükte Genel Konsey, delege, üye ve þubelerin haklarý, sorumluluklarý ayrý ayrý belirtilir. Kongreden sonra en yetkili organ olan Genel Konseyin bileþimi, yetki ve sorumluluklarý da tüzüðün deðiþik maddelerinde yer alýr. Madde 4: "...Genel Konsey, gerektiðinde, toplantýnýn (Kongrenin-LI) yerini deðiþtirebilir, ama zamanýný erteleme yetkisi yoktur. Kongre, her yýl, Genel Konseyin bulunacaðý yeri saptar ve üyelerini seçer. Bu biçimde
15
seçilen Genel Konsey, üye sayýsýna yeni eklemeler yapma yetkisine sahiptir. Genel Kongre, yýllýk toplantýlarýnda, Genel Konseyin yýllýk iþlemleri konusunda resmi bir rapor alýr. Genel Konsey, ivedi durumlarda, Genel Kongreyi olaðan yýllýk süresinden önce toplantýya çaðýrabilir." Madde 5: "Genel Konsey, deðiþik ülkelerin Uluslararasý Birlik içinde temsil olunan iþçilerinden oluþur. Kendi üyeleri arasýndan bir sayman, bir genel sekreter, her ülke için bir sekreter, vb. gibi, iþleri yürütmek üzere gerekli görevlileri seçer." Deðiþik ülkelerdeki Birlik Þubelerinin Genel Konsey ile doðrudan haberleþmesi yasal engeller dýþýnda serbesttir. Her þube, "Genel Konsey ile haberleþmek üzere kendi sekreterini atama hakkýna sahiptir." Genel Sekreter, bir yýl için, kongre tarafýndan seçilecek ve Birliðin tek ücretli görevlisi olacaktýr. Birlik üyeleri belirlenen miktarda yýllýk aidat ödemekle yükümlüdürler. Uluslararasý Ýþçi Birliði (I. Enternasyonal), tüzükte belirlenen programatik ilkeler ve örgütsel kurallar zemininde kurulur kurulmaz deðiþik ülkelerde taraftar bulur ve þubeleri açýlýr. Fransa, Almanya, Ýtalya, Ýsviçre, Danimarka, Ýngiliz sömürgesi Ýrlanda ve Belçika'da þubeler kurulmuþtur. ABD, Yeni Zelanda, Avusturya, Ýspanya, Mýsýr, Brezilya, Fransýz sömürgeleri Guadeloupe ve Martinique'te ile yazýþmalarýn saðlanmasý ve temsilcilikler açýlmasý için giriþimler baþlatýlmýþtýr. 1865'de hem Birliðin kuruluþunun birinci yýldönümü kutlamak, hem de bir konferans yapmak üzere Birlik temsilcileri Londra'ya çaðrýlýr. 25-29 Eylül 1865 günleri arasýnda Genel Konsey ve Birlik temsilcilerinin katýldýðý Londra Konferans'ý yapýlýr. Temsilciler Konferans'a örgütlenme konusunda atýlan adýmlar ve sonuçlarýyla ilgili raporlar verirler. Bu raporlardan binlerce iþçinin Birliðin tüzüðünü kabul ettiði ve kuruluþunu coþkuyla desteklediði görülür. Birliðin kuruluþu sýrasýnda Bürüksel'de yapýlmasý planlanan ilk kongresinin Belçika'da çýkan yabancýlarla ilgili kanun hesaba katýlarak ve bu kanunu protesto etmek amacýyla 1866'da Cenevre'de toplanmasý kararlaþtýrýlýr. Marks'ýn yönettiði bu Konferans'a Genel Konsey, örgütlenme ve mali durumla ilgili raporlar sunar. Bu raporlarýn onaylanmasý ve bir sonraki kongrenin ilkesel sorunlardan, örgütsel sorunlara ve mücadele hedefleri ile araçlarýna kadar bir dizi sorunun ele alýnacaðý gündeminin belirlenmesiyle Konferans sona erer. Birliðin kuruluþ kararýnýn verildiði Saint Martin's Hall'de, kuruluþ yýldönümünü kutlamak amacýyla bir de eðlence gecesi yapýlýr. "Geceye iki binden fazla insan katýlýr." Birliðin kuruluþ yýldönümü coþkuyla kutlanýr. Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin bayraðý göklere çekilmekle kalmamýþ, artýk deðiþik ülkelerin öncü proleterlerinin ellerinde dalgalanmaya ve dalga dalga yayýlmaya baþlamýþtýr. Marksistler, Birlik içerisinde ideolojik-siyasal bakýmdan en etkili grup olmalarýna raðmen,
14
Ocak 2002
almasýný baþarmak hem daha zor, hem de daha önemliydi. Marks'ýn, komünist amaç ve araç iliþkisini özlü biçimde ifade ettiði ve önce alt-komisyona, sonra Geçici Genel Konsey'e kabul ettirdiði bu temel komünist ilke ve görüþler; I. Enternasyonal'den sonra kurulan, komünistlik iddiasý taþýyan önemli ulusal ve uluslararasý örgütlerin temel program maddeleri olarak yer almayý sürdürürler. Alman-Fransýz-Rus Sosyal Demokrat, Rus Komünist Parti programlarýnda ve Komünist Enternasyonal'ýn tüzüðünde yer alýrlar. "Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun iþçi sýnýfýnýn kendi eseri olmasý gerektiðini; iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ mücadelesinin, sýnýfsal ayrýcalýklar ve tekeller uðruna deðil, eþit haklar ve görevler ve her türlü sýnýf egemenliðinin kaldýrýlmasý uðruna mücadele demek olduðu; Bütün biçimler içerisindeki köleliðin, her türlü toplumsal sefaletin, zihinsel çöküþün ve siyasal baðýmlýlýðýn temelinde, çalýþanlarýn, iþ araçlarýný, yani yaþam kaynaklarýný tekelinde bulunduranlarýn iktisadi boyunduruðu altýna girmelerinin yattýðýný; Ýþçi sýnýfýnýn iktisadi kurtuluþunun, bu nedenle, her siyasal hareketin, bir araç olarak, tabi olmasý gereken büyük amaç olduðunu; Bu büyük amacý hedefleyen bütün çabalarýn, her ülkedeki emeðin farklý bölümleri arasýnda dayanýþmanýn eksik oluþu ve deðiþik ülkelerin iþçi sýnýflarý arasýnda kardeþçe bir birlik baðýnýn bulunmayýþý yüzünden, bugüne dek baþarýsýz kaldýðýný;" belirttikten sonra, bu politik-örgütsel ihtiyacýn karþýlanmasý için Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin kurulduðunu belirtir. Daðýnýk durumdaki örgütlenmelerin ve örgütsel giriþimlerin "renk, inanç ya da milliyetlerine bakýlmaksýzýn" bu merkezi örgütlenme etrafýnda, "hak ve ödev" iliþkisi temelinde toparlanmasý gerektiðini ilan eder. Marks'ýn kaleme aldýðý alt-komisyon ile Geçici Genel Konsey tarafýndan 1864'te kabul edilen Geçici Tüzük, Londra'da Ýngilizce, Paris'te de Fransýzca olarak yayýnlanýr. Tüzüðün ilkeler bölümünde yer alan; "Ýþçi sýnýfýnýn iktisadi kurtuluþu, bu nedenle, her siyasal hareketin, bir araç olarak, tabi olmasý gereken büyük amaç"týr tespiti Fransýzca'ya "bir araç olarak"kýsmý çýkarýlarak çevrilir ve yayýnlanýr. Çeviriyi yapan Proudhoncular gerek politik mücadeleden geri duruþlarý, gerek polisin dikkatini çekmemek için bu yolu seçmiþlerdir. Anlam kaymasýna yol açan bu deðiþiklik, daha sonra Enternasyonal içerisinde ciddi sorunlarýn kalkýþ noktasý olur. Tüzüðün bu yanlýþ çevirisinin Ýsviçre'nin Fransýz kesiminde de basýlmasý ve buradan da Ýtalya, Ýspanya ve Belçika gibi ülkelerin diline çevrilmesi, yanlýþ çevrilmiþ tüzüðün yayýlmasýna ve Birlik içinde tartýþmalara, sorunlara yol açar. Blankistler buradan hareket ederek Enternasyonalcileri "ekonomistler" diye eleþtirir. Bakuninciler ise, Marks'ýn
Tüzüðe bunu sonradan eklendiðini ve sahtekar olduðunu iddia ederler. Birliðin, ilk kongresi olan ve 1866'da toplanan Cenevre Kongresi bazý ufak deðiþiklikler yaparak Geçici Tüzüðü kabul eder. Daha sonra 1871'de toplanan Londra Konferansýnýn aldýðý karar, 1872'de toplanan Lahey Kongresinin de kararý ile 7'inci maddeye 7a maddesi eklenerek tüzük geniþletilir. Bu ekleme, tesadüfi bir durum veya yeni ortaya çýkmýþ bir ihtiyacý karþýlamaya dönük bir tutum deðildir. Birlik içindeki komünist akýmýn diðer sol akýmlarla sürdürdüðü mücadelenin bir sonucudur. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþu yolundaki mücadeleyi salt ekonomik-sendikal mücadeleyle sýnýrlý gören, buna tabi kýlmak isteyen, Birlik içindeki diðer sol akýmlarýn ideolojik-politik mücadelede, komünistler karþýsýnda yenilgiye uðradýklarýnýn göstergesidir. Tüzüðe yapýlan ek maddeyle, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ mücadelesini ekonomik-sendikal mücadeleyle sýnýrlamak, siyasal mücadeleyleekonomik mücadele arasýna set çekmek isteyenlere büyük bir darbe vurulmuþtur. Tüzüðe yapýlan ekte; "...Proletaryanýn siyasal bir parti haline gelmesi, toplumsal devrimin ve onun nihai hedefinin, sýnýflarýn kaldýrýlmasýnýn, zaferinin güvence altýna alýnmasý için vazgeçilmezdir." tespiti yapýlýr. Siyasal örgütlenme ve mücadelenin önemi ve ekonomik-sendikal mücadelenin, iþçi sýnýfýnýn "iktidar mücadelesine" hizmet eden, "bir manivela olmasý" gerektiði belirtildikten sonra; "...proletaryanýn büyük görevi siyasal iktidarý ele geçirmek olmalýdýr. " vurgusuyla 7a maddesi son bulur. (Marks Engels, Seçme yapýtlar, Sol Y. S, 347-48) Marks, tüzüðe bu ek maddenin konulmasýndan sonra, 8 Eylül 1872'deki toplantýda yaptýðý konuþmasýnda bu soruna deðinir, duyduðu sevinci ve gerekçesini açýklar: "...Londra Konferansý kararýnýn þu andan itibaren Tüzüðümüze alýnmýþ olduðunu görmekten mutluyuz. Ýçimizde iþçilerin siyasetten uzak durmasýný savunan bir grup oluþmuþtu. (Kastedilen Bakunincilerdir-LI) Bu ilkeleri davamýz için ne kadar tehlikeli ve zararlý bulduðumuzu belirtmenin görevimiz olduðunu düþündük." (Age. S, 350) Bu sorunun uzun tartýþmalara ve gereksiz suçlamalara yol açmasýnýn iki temel nedeni vardýr. Birincisi; Komünizm dýþý siyasal akým temsilcilerinin sendikalist-anarþist yaklaþýmlarýdýr. Bu anlayýþlarýn Birlik içindeki temsilcilerinin sýnýf mücadelesinde iþçi sýnýfýna biçtikleri kuyrukçu misyon ile, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun yol ve yöntemlerine yaklaþýmlarýndaki ekonomist-öncü savaþçý-maceracý mücadele anlayýþlarýný Birlik içinde egemen kýlma çabalarýdýr. Ýkincisi; tartýþma konusu olan, ekonomik ve siyasal mücadele ile, bunlarýn birbiriyle olan iliþkisi ve "ekonomik mücadelenin siyasi
Leninist Iþýk kadro yerine ikame etmenin, önderlik organýna çekerek ödüllendirmenin Leninist örgütlenme anlayýþý ile bir ilgisi olmadýðý ortadadýr. Bedeli liberalizm-tasfiyeciliktir. Leninist bir örgütte kadro; çok bilen, çok yazan deðil, hareketin toplam ihtiyaçlarýnýn ve bu ihtiyaçlarýn bir görev olduðunun bilincinde, güvenlikli çalýþma kuralarýna uyan, düþman karþýsýnda devrimci tutum takýnan ve devrimciliði bir yaþam biçimi olarak benimseyen örgütlü komünist militanlarýn sahip olduðu politik-örgütsel normdur. Hazýrlýk döneminin yüklediði görevler dýþýnda, gericilik döneminin açýða çýkardýðý politik-örgütsel tasfiyecilik/liberalleþme yönelimleri de, kadrolaþma-organlaþma görevimize daha çok sarýlmamýzý, düzen dýþý devrimci bir örgüt omurgasý, mücadele araç ve yöntemleri yaratmamýzý gerektiriyor. Gerek dönemin dayattýðý acil ve öncelikli görevler, gerek mevcut güçlerimizin niteliði ve kapasitesi, gerekse de devrimci parti güçlerinin daðýnýklýðý içinde bulunduðumuz dönemde genel bir kitle çalýþmasýný ve kitleselleþmeyi deðil, kadrolaþmaya ve organlaþmaya dönük bir politik-pratik faaliyeti bize dayatýyor. Çünkü Leninist Örgüt, komünist bireyler deðil organlar bütünüdür. Organlý çalýþma toplam faaliyette kolektivizmi esas alma, mevcut güçlerin yetenekleri, nitelikleri ve iþ bölümü çerçevesinde iþlevli bir istihdamýdýr. Misyonumuzu yerine getirmek için bir taraftan daðýnýk durumdaki parti güçleriyle buluþma ve birleþme çabasý içinde olmamýz gerekirken, bir taraftan da mevcut sempatizan, üye ve aday üyelerin iç eðitim ve politik faaliyet içinde siyasallaþtýrýlmasý, militanlaþtýrýlmasý ve niteliði artýrýlarak kadrolaþtýrýlmasý gerekmektedir. Bu dönem, devrimci hareket saflarýnda gerek sürecin yükünü kaldýramayan kadrolarýn geriye düþmesi, gerekse de düþman saldýrýlarý karþýsýnda bir varlýk gösteremeyen yapýlar üzerinden fiili ve ideolojik bir tasfiyenin baþlangýcý olmasa da, hýz kazandýðý bir süreçtir. Bu tasfiyeci akýntýnýn önüne set çekmek, devrimci-komünist hareketin yüz yüze olduðu aðýr sorunlarý aþmak örgüt ve program sorununun çözümüyle mümkündür. Bu ise öncelikle kadro sorunun çözümü demektir. Devrimci kadro, gökten zembille inmeyecek. Devrimci hareket, iþçi hareketi ve öðrenci gençlik içinde ki taze dinç güçlere ulaþmakla, kazanmakla ve örgütlemekle mümkündür. Bu kadro kaynaklarýna yönelmeyen, buralardan beslenmeyen bir devrimci hareketin sürekliliðini saðlamasý, program ve örgüt sorununu çözmesi ham bir hayaldir. Bugün daðýnýk durumdaki parti güçleriyle bað kurmak son derece önemli olmakla birlikte bu güçleri kazanmak ile ayný anlama gelmiyor. Daðýnýk durumdaki devrimci kadrolar devrimci mücadelede deneyim, birikim sahibi olsalar da, komünist bir hareket ve parti yaratma davasýnýn hazýr güçleri deðildirler. Bunlar, hareketin Leninist örgüt ve siyaset ilkeleri ekseninde örgütlü hazýrlýk görevlerini yerine getirmesine paralel bir süreçte, politik yakýnlaþma ve eylemli yürüyüþ içerisinde kazanýlacaktýr. Leninist örgütte kadrolaþma politikasý, salt kadrolarýn niteliðinin artýrýlmasý sorunu deðildir. Ayný zamanda nitelikçe kadrolaþtýrýlan bu militanlarýn bu niteliklerinin verimli bir þekilde deðerlendirilmesi için iþbölümü çerçevesinde profesyonelleþtirilmesi de þarttýr. Güçler ve öncelikli ihtiyaçlar ölçüsünde bu uygulanmýþtýr/uygulanacaktýr. Mali-Teknik Yapýlanma: Mali-teknik sorunlar, toplam hazýrlýk görevlerinin yerine getirilmesinin ön koþulu olmasýna raðmen çoðunlukla hak ettiði önem verilmez. Güvenlikli çalýþma, kurumsallaþma, MYO'nun sürekliliði, baskýsý, daðýtýmý, Leninist örgütte vazgeçilmez bir önem ve iþleve sahip olan profesyonel kadro istihdamý vb. tüm görevlerin yerine getirilmesi mali ve teknik olanaklarýn varlýðýyla, artýrýlmasýyla ve sürekliliðiyle doðrudan iliþkilidir.
7
Bu sorunun çözümü aidat ödentilerini düzenli ödeyerek, kendi olanaklarýmýzý örgüte açarak, baðýþ, teknik destek vb. yöntemlerle, çevre olanaklarýný harekete geçirme ve kamulaþtýrma vb. yoluyla çözülecektir. Mevcut olanaklarýmýzý ve çevre olanaklarýný yeterli düzeyde harekete geçiremediðimiz gerçeðinden her yoldaþ, kendi ya da çevresinde ki yoldaþlardan ve giderilemeyen ihtiyaçlardan dolayý haberdardýr. Hatta daðýtýlan tüm MYO paralarý dahi toplanamamaktadýr. Çevre olanaklarýný harekete geçirememenin onaylanmasa da belki anlaþýlýr bir yönü olabilir. Oysa aidat, baðýþ ve yayýn paralarýnýn toplanmasýndaki disiplinsizliðin ve savsaklamanýn bir izahý olamaz. Burjuvazinin tüm iþçilere sefalet ücreti verdiðinin, tüm yoldaþlarýn geçim olanaklarýnýn sýnýrlý olduðunun, bundan dolayý katkýlarýn özveriyle yapýlabildiðinin bilincindeyiz. Ancak burada açýða çýkarmamýz gereken ilk sorun anlayýþ düzeyinde olandýr. Asýl sorun bu katkýnýn az olmasý ya da yapýlamamasý deðil, tüm bunlara raðmen sanki ortada bir sorun yokmuþ gibi bir izaha ihtiyaç duyulmamasý, bunun sorumluluðunun hissedilmemesidir. Olanaklarýn sýnýrlýlýðý az bir katký yapmayý, yokluðu aksamayý beraberinde getirir. Ancak bu durumda ilgili yoldaþlarý bilgilendirmek sorumluluðumuzun gereðidir. Bu sorumluluðu duymayan, mali olanaklarýný hareketle paylaþmaktan uzak duranlar devrimcilik ve komünistlikten de oldukça uzaktýrlar. "Hak olmadan ödev, ödev olmadan da hak olmaz!" Devrimci bir örgütte sorumluluk kolektiftir. Sorunlar da ancak kolektif bir irade ile çözülebilir. Gericilik dönemi koþullarý güç kaybýna neden olmuþ olsa da, devrim ülkesi Türkiye'de devrimin dost ve ittifaklarý da küçümsenmeyecek kadar çoktur. Sorun bu güç ve olanaklarý görmek; devrim dostu, taraftarý, sempatizaný kiþi ve çevreleri örgütlemek, mali-teknik olanaklarýný harekete geçirmektir. Bu tür olanaklar harekete geçirilip, devrimci faaliyetin sürekliliði açýsýndan kullanýlabildiðinde, harekete çok ciddi mali-teknik katkýlar yapýlmýþ olacaktýr. **** "Günler aðýr günler ölüm haberleriyle geliyor!" Burjuva gericilik ve kuþatma sürüyor. Ýþçi sýnýfý hareketi ve devrimci harekette yaþanan gerileme, bir söylem olmanýn ötesinde, her gün yüzümüze sorumluluk ve görevlerimizi anýmsatan bir þamar olarak iniyor. Bu zulüm, sömürü ve katliam düzenini yýkmanýn daha iyi bir yolunu bulana ya da top yekun imha olana dek, bu görevleri yerine getirmek boynumuzun borcudur. Bu görevlerin hiçbirini politik kitle eylemlerinden, devrimci çevre ve siyasetlerden ayrý durarak gerçekleþtiremeyiz. Gücümüz oranýnda her politik olaya müdahale temel perspektifimizdir. Aksi, ya kendi varlýðýmýzýn bizim içinde tartýþmalý hale gelmesi, ya da devrimcilikle lafazanlýðý birbirine karýþtýrmak olacaktýr. Bu müdahalenin araç yol ve yöntemleri açýktýr. MYO' ya yapacaðýmýz düþünsel-yazýnsal katkýlar, MYO'nun muhataplarýna ulaþtýrýlmasý ve kolektif bir bilinç haline getirilmesi, Kitle eylemlerine ilgisiz kalmamama ve dýþýmýzda iliþki kurabildiðimiz güçleri bu eylemlere taþýma yoluyla etkilemedönüþtürme vb. ilk elden hatýrlatabileceklerimizdir. Oportünizm, liberalizm ve tasfiyeciliðin her türüne savaþ açarak yolumuzu ayýrmamýzýn üzerinden üç yýl geçti. Henüz yolun baþýndayýz, bir çok görev, baþarý-baþarýsýzlýk, yengiyenilgi bizi bekliyor. Tüm çabamýz, dünya devrim yürüyüþünde emperyalizm zincirinin zayýf halkalarýndan birini oluþturan TC burjuva diktatörlüðünü yýkmak içindir. Bu yolda ileri sürdüðümüz yöntem, savaþým hedeflerimiz ve þiarlarýmýz da deðiþmemiþtir. Kahrolsun Oportünist Uzlaþma ve Liberalizm! Yaþasýn Devrimci Arýnma ve Ýleri Çýkma! Komünizme Kadar Sürekli Devrim! Devrim Ýçin Devrimci Parti!
8
Ocak 2002
AFGANÝSTAN'DAKÝ "SONSUZ ÖZGÜRLÜK SAVAÞI" EMPERYALÝST BARBARLIK HÜKÜMETÝNE EBELÝK ETTÝ! ABD'nin, kendisini hedef alan 11 Eylül saldýrýsýný bahane ederek ve diðer emperyalist-kapitalist haydutlarý da karþýlýklý çýkarlar ve geçici uzlaþmalar temelinde -TC'de dahil olmak üzere- yanýna alarak Afganistan'daki Taliban hayduduna açtýðý sözde "Sonsuz Özgürlük" savaþý, Kabil'in Kuzey Ýttifaký Güçleri tarafýndan ele geçirilmesiyle birlikte yeni bir evreye girdi. Sözde 'barbarlýða' karþý birleþtiðini iddia eden emperyalist-kapitalist güçler, aralarýndaki rekabette üstünlüðü ele geçirmek ve daha çok çýkar saðlamak kaygýsýyla, Afganistan'da kendilerine baðýmlý, kukla bir hükümet kurulmasý için ataða geçtiler. Efendileri karþýsýnda haddini bilmeden, boyuna boysuna bakmadan ABD iþbirlikçisi TC de, kurulacak 'Afgan Hükümeti’ne ev sahipliði yapmaya soyundu. Burjuva basýný günlerce bu yalan habere yer verdi. Bu yalanýn üzerinden "Türklüðün", "Türk Modeli"nin erdemlerini, ABD ve Batýlýlarýn sonunda "TC'nin üstünlüðünü, haklýlýðýný ve büyüklüðünü" keþfettiði palavralarýný tekrarladý. Ama sonuç ve inatçý gerçekler, Körfez Savaþý'nda olduðu gibi; TC'yi ve uþaklarýný bir kez daha avuçlarýný yalamaya, hayal kýrýklýðý yaþamaya mahkum etti. Günler öncesinden ve doðruymuþçasýna Türkiye'de yapýlacaðý ilan edilen toplantý 27 Kasým'da Almanya'da yapýldý. Düne kadar ABD'nin desteklediði Taliban'a karþý, Rusya'nýn desteklediði Kuzey Ýttifaký Güçleri Bonn'da BM, ABD ve Alman emperyalistleri ile yuvarlak masaya oturarak "Geçici Afgan Hükümeti"ni kurduklarýný tüm dünyaya duyurdular. Böylece, Afgan halkýný temsil etmekten çok, baþta Rusya, ABD ve Almanya olmak üzere diðer emperyalist güçlerin çýkar ve geçici uzlaþmalarýný temsil eden, biri kadýn 11 bakandan, 30 üyeden oluþan, kukla bir "Afgan Hükümeti" kurulmuþ ve emperyalist güçler tarafýndan Afganistan'a atanmýþ oldu. *** Þimdi burjuvazi ve çanak yalayýcýlarý kendi yarattýklarý yalan dünyasýnda, kolay bir zafer kazanmanýn þaþkýnlýðýný ve hazzýný yaþýyorlar. Baþlangýçta Afgan milletinin savaþkanlýðý, yenilmezliði, Afganistan ikliminin ve doða koþullarýnýn dýþ saldýrýlarý zora sokacaðý ve geçmiþ Rus-Afgan savaþý üzerine bir dizi efsane anlattýlar. "Putunu yapar, kendi tapar" misali, Afganistan ve Taliban þahsýnda büyük ve yenilmez bir düþman yarattýlar. Ortalýða korku saldýlar. Þimdi de büyük bir zafer kazanmanýn, yenilmez olaný yenmenin edasýyla kasýlýyorlar. "Burjuva yalan dünyasý" budur iþte! Oysa aklý baþýnda herkes biliyor ki, ne dün Rusya-Afganistan savaþmýþtý, ne de bugün Afganistan-ABD savaþmýþtýr. Dün de, bugün de o bölgede emperyalist güçler karþý karþýya veya geçici olarak yan yana gelmiþlerdir. ABD, Rusya'ya karþý Taliban'ý desteklemiþ olmasaydý Taliban Hükümeti olmazdý. Rusya, ABD'ye karþý Taliban'ý desteklemiþ olsaydý, bu kez de kazanýlmýþ bir "zafer" ve devrilmiþ bir Taliban Hükümeti olmazdý. Bugün, emperyalist çýkar ve geçici uzlaþmalara dayalý bir 'zafer' söz konusudur. Afganistan, emperyalist yaðma ve yayýlma savaþlarý açýsýndan ne bir baþlangýçtýr, ne de bir sondur. Bu bakýmdan bir yenilik taþýmýyor. Ama, emperyalist dünyanýn jandarmasý ABD'ye 11 Eylül'de yapýlan saldýrý; kapsamý, biçimi ve zemini itibariyle bir ilktir ve baþlangýçtýr. 3'üncü emperyalist paylaþým savaþýnýn alevleri baþ aktör emperyalist ABD'yi sarmaya, içine almaya baþlamýþtýr. Asýl önemli olan, geleceðe ýþýk tutan bu geliþmedir. "Uygar!" rejim ve ülke yönetimlerinin ABD güdümünde, "barbar" Taliban ve Afganistan'a iki buçuk ay süreyle bomba ve kurþun yaðdýrmalarýna, yüzlerce suçsuz-günahsýz insaný katletmelerine, büyük maddi ve manevi bir yýkým yaratmalarýna raðmen; bu savaþýn ve 11 Eylül saldýrýsýnýn sorumlusu olarak görülen Laden ve onu koruyan Molla Ömer, ölü veya diri hala ele geçirilebilmiþ deðil.
Peki, bu emperyalist savaþ boþuna mý yapýldý? Elbette ki hayýr! Emperyalist güçlerin barbarlýk savaþý, Kuzey Ýttifaký denen Afganlý iþbirlikçilerinin ela baþlarýný Almanya'nýn Bonn kentinde bir araya getirerek, pazarlýk masasýna oturtarak Hamit Karzai liderliðinde Afganistan'da kendilerine baðýmlý ve kukla bir geçici hükümet kurulmasýna yaradý. Böylece, emperyalist barbarlýk savaþý, Afganistan'da emperyalizmin iþbirlikçisi, kukla bir barbarlýk hükümetinin ebesi oldu. *** Kapitalist üretim iliþkilerinin eþitsiz geliþmesinin bir sonucu olan birbirinden farklý ve ayrý iktisadi-siyasi ulusal devletlerin ortaya çýkmasý, birbiriyle rekabete girmesi, çatýþmasý, savaþmasý ve savaþ yoluyla birbirlerini tahakküm altýna almaya çalýþmasý, uluslararasý burjuvazi tarafýndan Afganistan'daki savaþ üzerinden büyük bir utanmazlýk ve yalan içerisinde "uygarlýk" veya barbarlýk" meselesi olarak insanlýða sunuldu. Emperyalist-kapitalist haydutlarýn "uygarlýðý", bunlarýn saldýrýsýna uðrayan Afganistan'daki Taliban Hükümeti'nin ise "barbarlýðý" temsil ettiði propagandasý yapýldý. Her türden liberal de bunun üzerine atlamakta, burjuvazinin deðirmenine su taþýmakta bir sakýnca görmedi. Marksist tarih-sýnýf ve siyaset bilgi ve anlayýþýndan mahrum olanlarýn böylesi sefil, burjuva kuyrukçusu bir duruma düþmesi anlaþýlýr bir durumdur. Ama geçmiþ komünist deneyimleri bilince çýkararak, komünist geleneðe baðlanarak ilerleyenler, burjuvazinin Kýrým Savaþý sýrasýnda da (18531856) Osmanlý'nýn yanýnda yer alan Ýngiliz ve Fransa’rýn "uygarlýðý", "ilerlemeyi ve aydýnlanmayý", Rusya'nýn ise "barbarlýðý" temsil ettikleri iddialarýný bilirler. Marks ve Engels bu palavralara aldýrmadan, emperyalist-feodal güçlerin birbirlerine girmesini, savaþ açmasýný ezilenlerin sýnýf mücadelesini geliþtireceði düþüncesiyle selamlamýþlar, bu egemen güçler arasýnda taraf olmamýþlardýr. Emperyalist yayýlmacýlýðýn ve yaðmanýn "uygarlýk" diye sunulmasýyla alay etmiþlerdir. Proletaryanýn ve devrimin çýkarlarýný ölçü almýþlar, bu bakýþ açýsýyla Rus despotizminin yenilgisinin iþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesi açýsýndan doðuracaðý olumlu politik sonuçlar üzerinde durmuþlardýr. Bu politik beklentileri ise bütünüyle doðrulanmýþtýr. Savaþan taraflar dýþ düþmana karþý halklarýnýn desteðini almak kaygýsýyla büyük tavizler vermek zorunda kalmýþlardýr. Osmanlý bile, azýnlýklara yeni haklar tanýyan Islahat Fermaný'ný çýkarmýþtýr. Devrimci Komünistler, Afganistan'da emperyalist-kapitalist bir çýkar savaþýnýn sürdüðünü, büyük veya küçük hayduttan yana olmanýn doðru olmayacaðýný, tek devrimci ve doðru politik tutumun "emperyalist savaþa karþý sýnýf savaþý" þiarýný yükseltmek, emperyalist savaþtan devrim için yararlanmak, onu iç savaþa dönüþtürmek olduðunu, bunun için devrimci bir önderliðin yaratýlmasý görevinin acil olarak çözülmesi gerektiði görüþünü savundular. Emperyalist çýkar, yaðma ve yayýlma savaþýnýn külleri arasýnda Afganistan ve diðer Ýslam ülkelerine ihraç edilmesi düþünüldüðü iddia edilen, kapitalizmin "Türk Modeli" denilen þey, Ýslam dininin burjuva sýnýf egemenliðinin hizmetine sunulmuþ, ehlileþtirilmiþ, kapitalist devlet tarafýndan denetim altýna alýnmýþ biçimidir. Bu "modelin" ABD ve Batý kapitalizminden farký iktisadi-siyasi geriliði ve Ýslam dininin hizmetinde olmasýdýr. Oysa, Batý ve ABD kapitalizmleri diðer dünya devletlerine göre iktisadi-siyasi olarak daha geliþmiþ ve Ýslamiyet yerine, Hýristiyanlýðý-Museviliði ehlileþtirmiþler, denetim altýna almýþlar, buralardaki burjuva sýnýf egemenliklerine hizmet edecek bir hale getirmiþlerdir. Bunun içindir ki, Lenin, her burjuva egemenliðin "Cellat ve Papaza" þiddetle ihtiyaç duyduðunu yazar. *** Emperyalist savaþýn ve kukla-iþbirlikçi "Geçici Afgan Hükümeti"nin Afganistan'a barýþ ve huzur getiremeyeceði
Leninist Iþýk kazandýracaðýný hep birlikte göreceðiz. Uluslararasý Ýþçi Birliðinin Kuruluþ Çaðrýsý Marks'ýn yazdýðý program metni niteliðindeki "Kuruluþ Çaðrýsý", alt komitenin dördüncü toplantýsýnda birkaç ufak deðiþiklikle kabul edilir. "Çaðrý" ve "tüzük" metninde Marks, diðer sol akým temsilcileriyle birlikte yol alma gerekçesiyle de olsa, 'uzlaþmak' ve bazý tavizler vermek zorunda kalmýþtýr. Komünist Parti Manifestosu'ndaki militan komünist üslup ve komünist siyasal-örgütsel kimlik gitmiþ, onun yerini "yumuþak bir üslup" ve siyasal-örgütsel olarak da "iþçi" kimliði almýþtýr. Yeni kurulan uluslararasý örgütlenmenin adýnýn "Uluslararasý Ýþçi Birliði" olmasý bundandýr. "Çaðrý ve Tüzük Metni"ninde ne siyasal akým olarak, ne de örgütsel kimlik olarak "komünizm" tanýmýna rastlanmamaktadýr. Bu siyasal-örgütsel kimlik kýrýlmasý uzun yýllar komünist ve iþçi hareketinin baþýna bela olmuþtur. Baðýmsýz ve komünist akýmýn etkili olduðu iþçi sýnýfý partileri sonraki yýllarda "sosyal-demokrat"siyasalörgütsel kimliði ile mücadele etmiþlerdir. Bu geriliðe de Bolþevikler son vermiþtir. Kuþkusuz, Marks'ta bu durumun farkýndadýr. Ama, o gün için bunu ilkeselsiyasal bir sorun olarak görmemektedir. Engels'e yazdýðý mektupta bu sorunu þöyle ele alýr: "...Yalnýz tüzüðün giriþine "görevler" ve "haklar"la ilgili iki cümle eklemek zorunda kaldým, bir de "hakikat, ahlak ve adalet", ama öyle yerlere yerleþtirdim ki, bir zararý dokunmaz." Diye açýklama yaptýktan sonra devam eder: "...Görüþlerimizi iþçi hareketinin þu anki konumu tarafýndan kabul edilebilir bir çerçeveye oturtmak çok zor oldu. ...Yeniden canlanan hareketin o eski gözüpek konuþma tarzýný kabul etmesi zaman alacak. Ýlkelerde katý, üslupta yumuþak olmak gerek..." Marks, "Çaðrý" metninde 1848'den 1864'e kadar ki süreçte, Kýta Avrupasý'ndaki iþçi sýnýfýnýn ve kapitalizmin durumunu resmetmekle iþe baþlar: "Ýþçiler! 1848'den 1864'e kadar olan dönem boyunca iþçi yýðýnlarýnýn sefaletinin azalmadýðý büyük bir gerçektir, ama bu dönem sýnai geliþme ve ticari büyüme bakýmýndan gene de eþsizdir." Diye, yazarak iþçi sýnýfýnýn ve düzenin durumunu ortaya koyduktan sonra, Ýngiliz burjuvazisisin "kriz sonrasýnda sefalet ve açlýðýn sýfýra düþeceði" yalanlarýný maddi verilerle gözler önüne serer. Ýþçilerin kapitalist düzenle savaþýmda elde ettikleri kazanýmlardan en önemlisi olarak gördüðü çalýþma saatlerinin on saate düþürülmesi üzerinde durur. Bu kazanýmý, "proleter ekonomi politiðin burjuva ekonomi politiði üzerindeki zaferi" diye selamlar. O dönem iþçi sýnýfý içinde yaygýn olan, Owenci "kooperatif sistemi" anlayýþýna deðinir. Bunun ortaya çýkýþ koþullarýna deðindikten sonra, iþçi sýnýfý için bir kurtuluþ yolu olarak görülmesini eleþtirir. Marks, "Birliðin Kuruluþ Çaðrýsý'nda, burjuvazinin ve iktisatçýlarýnýn aksine, ne sanayinin, ne ticaretin, ne yeni sömürgelerin, ne de teknolojik ilerlemenin iþçi sýnýfýnýn iþsiz kalmasýna, sefalet içinde yaþamasýna son veremeyeceðini, baþarýlý bir komünist propaganda örneði sergileyerek ilan eder. Ama bununla yetinmez. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun,
13
mevcut kapitalist toplumsal düzene karþý savaþmak üzere baðýmsýz siyasal-sýnýfsal bir örgütlenmeden, "siyasal iktidarýn ele geçirilmesi görevi"nin yerine getirilmesinden geçtiðini de ilan eder. Daha sonra iþçi sýnýfýnýn asýl gücünün sayýsýnda yattýðýný sananlara ders verircesine, bir deðerlendirme yapar. Ýþçiler; "Bir tek baþarý öðesine sahipler: sayýlarý; ama sayý, ancak güçbirliði ile birleþtiðinde ve bilgi ile yönetildiðinde terazinin kefesinde bir aðýrlýk haline gelebilir. Geçmiþin deneðimi, deðiþik ülkelerin iþçileri arasýnda bulunmasý gereken ve kurtuluþ için verdikleri bütün mücadelelerinde onlarý sýký sýkýya birarada durmaya teþvik eden bu kardeþlik baðýný görmezden gelmenin, onlarýn uyumsuz çabalarýnýn ortak bozgunu ile nasýl cezalandýrýlacaðýný göstermiþtir. Bu düþünce, deðiþik ülkelerin iþçilerini bu Uluslararasý Birliði kurmak üzere 28 Eylül 1864"te St. Martin Hall'deki açýk toplantýda biraraya getirmiþtir." (MarksEngels, Seçme Yapýtlar, C.2, Sol Y. S. 19-20) Alýntýda; "dayanýþma", "sýký sýkýya birarada durma" ve "kardeþlik baðlarýný güçlendirme" düþüncesiyle biraraya geldiði belirtilen "deðiþik ülkelerin iþçileri" unutulmamalýdýr ki, rast gele ve kendiliðinden "biraraya" gelmedikleri gibi; sýradan iþçiler de deðillerdir. Burjuvaziye karþý sýnýf savaþýmýnýn deðiþik aþamalarýndan geçmiþ, sýnýf bilincine ulaþmýþ, politikleþmiþ devrimci-komünist öncü iþçilerdir. "Kuruluþ Çaðrýsý" iþçileri, Polonya'nýn Rus despotizmine karþý yürüttüðü ulusal kurtuluþ mücadelesini desteklenmeye, kendi hükümetlerinin "politik" ve "diplomatik manevralarýna göz kulak olmaya", "gerektiðinde bütün güçleriyle karþý koymaya-savaþmaya" çaðýrýr. Birliðin manifestosu olan "Kuruluþ Çaðrýsý", Komünist Parti Manifestosu gibi; "Bütün ülkelerin proleterleri, birleþiniz!"þiarýyla sona erer. Uluslararasý Ýþçi Birliðinin Tüzüðü ve Örgütlenme Modeli Birliðin tüzük ihtiyacýný karþýlamak da; altkomisyona sunulan Mazinnici Wolff'un tüzük ve Le Lubez'in "Ýlkeler Bildirisi" önerisini kabul etmeyen Marks'ýn üzerine kalýr. Marks'ýn yazdýðý tüzük iki bölümden oluþmaktadýr. Birinci bölüm Birliðin ilkelerini, ikinci bölüm ise örgütsel þekilleniþ, hak, ödev ve sorumluluklarý içerir. Ama bunlarý komisyondakilere kabul ettirmek hiç de kolay olmaz. Bu zor iþi Marks'ýn nasýl baþardýðýný Engels'e yazdýðý mektuptan öðreniyoruz: "...Gerekli her þeyin bu hitapta (Birliðin Kuruluþ Çaðrýsýn'da-LI) içerildiðini ve her þeyi üç kere tekrarlamanýn gereksiz olduðunu iddia ederek bütün giriþ kýsmýný yeniden yazdým, ilkeler bildirgesini tümüyle attým ve kýrk tüzük maddesini on'a indirdim." Marks, zor da olsa, Komünist Manifesto'da yer alan komünizmin temel ilke ve görüþlerini "yumuþak bir üslupla" Birliðin Kuruluþ Çaðrýsý'na olduðu gibi, tüzüðüne de sokmayý baþarýr. Tüzüðün örgütsel þekilleniþi, hak-ödev iliþkisini ve hukuksal belirleyiciliði-baðlayýcýlýðý düþünüldüðünde temel komünist ilke ve görüþlerin bu hukuksal-siyasal metinde yer
12
Ocak 2002
memekle birlikte, ona ve görüþlerine karþý bir dönem açýktan cephe de almazlar. Zaten kýsa bir süre sonra 31 Aðustos1864'de Lassale, sevgilisinin niþanlýsýyla Ýsviçre'de yaptýðý düelloda öldürülür. Komünist Parti'nin fesih edilmesinden sonra örgütsüz kalan Marks ve Engels, I.Enternasyonal'in kuruluþuna kadar, iki kiþilik bir "örgüt"gibi faaliyet yürütmüþler, hiç bir koþulda felsefi, ideolojikteorik, iktisadi-politik sorunlara yan çizmemiþler, iþçi sýnýfýna ve sýnýflar arasý mücadelelere ilgisiztavýrsýz kalmamýþlardýr. Komünizmi bir yaþam biçimi olarak kavramýþlar, öyle de yaþamýþlardýr. Ýkinci Uluslararasý Komünist Örgütlenme: Uluslararasý Ýþçi Birliði 1852 Yýlýnda Kurucularý tarafýndan feshedilen, ilk enternasyonalist örgütlenme olan Komünist Parti'den (Komünistler Birliði) 12 yýl sonra, ikinci uluslararasý komünist örgütlenme olan; Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin" (þimdi I. Enternasyonal olarak bilinen) kurulmasýna, 28 Eylül 1864'te Londra'da yapýlan kitlesel bir iþçi toplantýsýnda karar verilir. Bu toplantýnýn bileþimi ve içeriði, ilk Komünist Parti Manifestosu'nda yer alan "Bütün Ülkelerin Proleterleri Birleþin!" þiarýnýn nesnel ve öznel olarak ete kemiði bürünmeye baþladýðý koþullarýn olgunlaþtýðýnýn göstergesidir. Ýngiliz burjuvazisinin, Ýngiliz, Fransýz ve Alman iþçileri arasýnda yaratmaya çalýþtýðý rekabete ve iþçileri yoðun çalýþmaya-sömürüye mecbur etme iktisadi-politik saldýrýlarýna karþý durmak, bunlarý geri püskürtmek için; bu dönemde iþçilerin uluslararasý birliði nesnel bir ihtiyaç haline gelmiþtir. Bu nesnel ihtiyaca yanýt verecek bir öznel (siyasal bilinçsiyasal kadro) birikim de mevcuttur. Komünist Partinin burjuva saldýrýlarýn hedefi haline gelmesi ve fesih edilmesinden sonra kendilerini ve faaliyetlerini burjuva saldýrýlardan korunmak için deðiþik ülkelere daðýlan, yeni arayýþlara giren komünistler ve sýnýf mücadelesinin keskinleþmesine baðlý olarak siyasallaþan, öne çýkan yeni iþçi liderleri, ütopikküçük burjuva-ulusal sosyalizm akýmlarýnýn iþçi temsilcileri öznel mayalanmanýn ve birikimin göstergeleridir. Uluslararasý Ýþçi Birliði, iþte bu nesnel ve öznel birikimin üzerinde yükselen, iþçi sýnýfýnýn siyaset, örgüt ve mücadele anlayýþýna yeni katkýlar yapan, burjuvazi karþýsýnda yeni kazanýmlar elde eden, geleceðe paha biçilmez ideolojik-politikörgütsel dersler býrakan uluslararasý komünist bir örgütlenme ve önderlik iradesidir. Uluslararasý Ýþçi Birliðinin Siyasal-Örgütsel Þekilleniþinde Marks'ýn Rolü Birliðin kuruluþ kararýnýn verildiði toplantýya Marks, Ýngiliz iþçi önderlerinden Cremer tarafýndan davet edilmiþtir. Bunun nedeni, Ýngiliz iþçilerinin Alman iþçilerle ve önderleriyle de yakýnlaþma isteðidir. Marks'ýn politik otoritesini bu yönde kullanacaðý ve uluslararasý iþçi birliðinin yaratýlmasý giriþimine destek vereceði inancýdýr. Bu sonuçlara Marks'ýn, Engels'e yazdýðý 4 Kasým 1864 tarihli mektubundan ulaþýyoruz. "Le Lubez adlý biri Alman iþçileri adýna toplan-
týya katýlýp katýlamayacaðýmý ve özellikle de toplantýda konuþacak bir Alman iþçi bulup bulamayacaðýmý sormak için gönderildi. Onlara Eccarius'u tavsiye ettim, iyi bir konuþma yaptý. Ben de dilsiz bir figür olarak toplantýya katýldým. Paris ve Londra açýsýndan gerçek "güçlerin" iþin içinde olduðunu bildiðimden, bu tür davetleri reddetme tavrýmý bir yana býraktým." Böylece, Marks'ýn, yoldaþý Engels'e yazdýklarýndan toplantý davetini kabul etmesinin nedenini de öðrenmiþ oluyoruz. O dönem, iþçi sýnýfý ile burjuvazi arasýndaki mücadelenin baþýný çeken, Paris ve Londra proletaryasý ile öncülerini Marks, "gerçek güçler" olarak görmekte ve onlarýn "iþin içinde olduðunu bilmesi"nin, kendisinin de iþin içine girmesine yettiðini belirtmektedir. Bu tutum ve anlayýþýyla Marks, bir kez daha proletarya ve onun öncülerinin komünist siyaset ve örgütlenme bakýmýndan öncelikli önemi ve yerinin altýný çizmekle kalmamakta, kendisinin de proletaryadan kopuk bir aydýn, teorisyen, filozof deðil, komünist düþünce ve eylem adamý olduðunu göstermektedir. Marks ve Engels, Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin kurulmasýna pratik-örgütsel önderlik etmeseler de, kuruluþ kararýnýn verildiði andan itibaren düþünsel ve pratik olarak içinde yer alýrlar. Kuruluþ aþamasýnda Marks önemli görevler üstlenir. Bu görevleri yerine getirerek, uluslararasý iþçi hareketini örgütlemek, burjuvazi karþýsýnda yenilmez bir güç haline getirmek, siyasal iktidarýn ele geçirilmesi eyleminde ona önderlik etmek için, yoðun ve büyük bir çaba harcar. Genel Konsey'inin Londra'da bulunmasýna karar verilen ve 32 üyeden oluþan Geçici Merkez Konsey seçilerek, Uluslararasý Ýþçi Birliði faaliyetlerine baþlar. Marks'ýn da üyesi olduðu Geçici Merkez Konsey ilk toplantýsýnda Birliðin programý ile geçici tüzüðünü hazýrlamak için bir alt komisyon atar. Marks'ta bu komisyona seçilir. Gerek Geçici Konsey, gerekse de alt komisyon ideolojik-politik bakýmdan homojen deðildir. Neredeyse, iþçi sýnýfý içindeki tüm sol akýmlar bu örgütlerde temsil edilmektedir. (Bunlarý ayrýca ele alacaðýz.) Bundan dolayý Geçici Genel Konsey, bir Merkez Komiteden çok, "Sovyet" örgütlenmesine benzemektedir. Bu ideolojik-politik-legal örgütsel özgünlüðünden/zaafýndan dolayý Birlik, ilk uluslararasý Komünist Parti örgütlenmesinden nitelik olarak geri, nicel ve güç bakýmýndan daha ileri bir özellik arz etmektedir. Alt komisyonda temsil edilen farklý ideolojiksiyasi akýmlar ortak bir program ve tüzük üzerinde anlaþmakta zorlanýrlar. Owenci ve Mazinni'ci program-tüzük önerilerine Marks karþý çýkar. Uluslararasý Ýþçi Birliðinin "Kuruluþ Çaðrýsý" ve "Geçici Tüzüðü"nü kendisi yazar. Bu metinler, uzun tartýþmalardan sonra alt komisyon ve Geçici Merkez Konsey tarafýndan oy birliði ile onaylanýr. Ortaya çýkan sonuç, Uluslararasý Ýþçi Birliði örgütlenmesinin ideolojik-siyasal içeriðine Marks'ýn þahsýnda komünistlerin damga vurmasýdýr. Diðer ideolojik-siyasi akýmlar karþýsýndaki bu baþarýnýn nereye kadar süreceðini, iþçi sýnýfý ve komünist harekete ne
Leninist Iþýk açýktýr. Çünkü, Afganistan'da hala emperyalistlerin güdümünde, onlarýn ve yerli iþbirlikçilerinin çýkarlarýný gözeten bir burjuva düzen ve siyasi iktidar söz konusudur. Taliban kadar barbar, onun kadar sömürücü, sadece emperyalizmle iþbirliðine, onun bir pazarý olmaya ondan daha hevesli bir hükümet, Afganistan'a ve halkýna refah ve özgürlük getirebilir mi? Bu mümkün olsaydý, emperyalizmle çok daha önce içli dýþlý olan, ona uþaklýkta kusur etmeyen Türkiye ve Arjantin'in düzenleri ile hükümetleri bugünkü durumda olmazdý. Sosyal patlamalarla ve bunun korkusuyla yaþamaya mahkum olmazlardý. Afganistan, emperyalist savaþla birlikte dünkünden daha çok kapitalist bir tüketim pazarý haline gelmiþtir. Savaþ sonrasý burjuva medya Kabil'de, radyo, tv, uydu anteni, makyaj malzemesi vb. kapitalist üretim fazlasý metalarýn tüketilmeye ve satýþýna baþlandýðýný müjdeledi. Þimdilerde, Afganistan'ýn yeniden imarý için emperyalistler borç vermek ve görev almak için kuyruk oluþturuyorlar. Dün Bosna-Hersek de, bugün Afganistan'da tezgahlanan ayný ve pis emperyalist oyun! Önce bombala, kurþunla, yýk, yok et! Sonra da tamire-imara soyun! Ýþte kapitalist-emperyalist "uygarlýk" bu! Afganistan'ý baðýmlý hale getirmek, doðal zenginliklerini sömürmek; yoksul, emperyalist gerici savaþ yorgunu ve maðduru Afgan halkýný soyup soðana çevirmek için uluslararasý burjuva güçler kýyasýya bir rekabet içindeler. Bonn'da Afganistan'ýn yeni siyasi yapýlanmasý þekillendirilirken, ayný günlerde ABD'nin sadýk ve satýn alýnmýþ müttefiki Pakistan'ýn baþkenti Ýslambad'da da iktisadi þekilleniþi üzerine bir toplantý yapýlmýþtýr. Dünya Bankasý, Asya Kalkýnma Bankasý ve Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý'nýn düzenlediði bu toplantýya Türkiye'de katýlmýþtýr. Ýkincisi 21 Ocak'ta Japonya'nýn baþkenti Tokyo'da yapýlacak olan bu toplantýlarda "Afganistan'ýn yeniden yapýlanmasýyla" (paylaþýlmasýyla-M.S.) ilgili 'ilkeler' tespit ediliyor. TC geçmiþte olduðu gibi, bugün de "tarihsel fýrsatlarý deðerlendirmek" þarlatanlýðýyla içte baskýya-sömürüye, dýþta yaðma ve yayýlmacýlýða dayanarak alt-emperyalist bir konuma sýçrama doðrultusunda her türlü ilkesizliði "ilke" haline getirmeye çalýþýyor. Bu çerçevede Afganistan'ýn yakýlmasý ve yýkýlmasýna emperyalistlerin suç ortaðý olarak katýlmasý gibi, þimdi de "yeniden yapýlanmasýna", "tamirine-imarýna" rakip veya iþbirlikçi olarak katýlmak istiyor. Türkiye Dýþ Ekonomik Ýliþkiler Kurulu (DEÝK) üyesi ve Türk-Afgan Ýþ Konseyi Baþkaný Tuðrul Erkin'in 14 Ocak tarihli Radikal gazetesindeki söyleþide anlattýklarý, burjuva ikiyüzlülüðü açýsýndan ibret verici ve düþündürücüdür. Düne kadar "terör yuvasý", "yoksulluk", "yokluk" ve "iktisadi gerilik" ülkesi olarak dünyaya lanse edilen Afganistan'ýn, þimdi nasýl da paylaþýlmasý gereken, bir "pasta" haline getirildiðini, burjuvazinin gözüne böyle göründüðünü gözler önüne seriyor. Bu burjuva zat, aðzýnýn sularýný akýtarak þu itiraflar da bulunuyor: "...Savaþta yýkýlan konut oldukça fazla. ...Bu arada mayýnlarýn da temizlenmesi konusu var. Bu temizlik için 500 milyon dolar gerektiðine iliþkin tahminler var. Ýçme suyunun saðlanmasý, çocuk ölümlerinin, salgýn hastalýklarýn önlenmesi...üniversitelerin eðitime baþlamasý... Oradaki bürokratlarýn Türkiye'de eðitilmesi...(Yolsuzluðun-hýrsýzlýðýn-zulmün yollarýný öðrenmesi lazým. M.S.) Yýkýlan yollarýn, su kanallarýnýn yapýlmasý lazým. ...enerji ve elektrik santrallerinin çalýþýr hale getirilmesi lazým." Afganistan'ýn ihtiyaçlarý üzerine timsah gözyaþlarý döken bu zat, sonunda baklayý aðzýndan çýkarýyor. "Lazým" olanlara ve bedeline deðiniyor: "Kýsa vadeliler için 3,5-4 milyar dolar para lazým. Orta ve uzun vadeliler için 25-27 milyar dolar gerekiyor." Gereken paranýn 15 milyar dolarýný Dünya Bankasý'nýn karþýlayacaðýný da, bu zattan öðreniyoruz. Söyleþiyi yapan muhabir, Afganistan'ýn bu parayý "Nasýl geri ödeyeceðini" soruyor. Cevap: "Bunlar uzun vadeli borç. Ama daha sonra nasýl ödeneceði belli deðil. Benzer durumdaki ülkeler nasýl ödeyeceklerse onlar da öyle yapacak. ...Oraya da Türkiye'ye IMF'nýn verdiði yol haritasý gibi bir harita gidecek muhtemelen." Emperyalist-kapitalist güçler tarafýndan "barbarlýktan kurtarýldýðý", "uygarlýkla tanýþtýrýldýðý" iddia edilen Afganistan'ýn nasýl bir emperyalist baðýmlýlýk ve borç bataðýna itildiði, bu bur-
9
juva zatýn anlattýklarýndan daha iyi, nasýl anlatýlýr? Borçlar, "benzer ülkelerdeki" gibi "geri ödenecekmiþ!" Bu demektir ki, borçlar geri ödenemeyecek. Afganistan'da ve borç veren ülkelerde kapitalizm sürdüðü müddetçe, Afganistan emperyalistlere borçlu olacaktýr. Emperyalist savaþýn Afganistan'da yarattýðý yýkým ve yaðmanýn içinden yani bir Türkiye, Pakistan ve Arjantin doðuyor! Yüzlercesinin yaþamýný, milyonlarcasýnýn evini, iþini yitirdiði, 2 milyon Afgan'ýn Pakistan'da, altý milyon Afgan'ýn baþka ülkelerde, çadýr kentlerde yaþama savaþý verdiði, periþan olduðu gerçeði ortadayken; Afganýstan'da hala kan akýyorken; adil ve kalýcý bir barýþtan henüz söz etmek mümkün deðilken; emperyalist-kapitalist güçlerin yarattýðý bu yeni Afganistan, uluslararasý ve Türk burjuvazisinin gözüne bir "PARSA" ve "PASTA" olarak görülebilmektedir. Yapýlan toplantýlarda "bu parsadan", "pastadan" kimin ne kadar pay alacaðý tartýþýlmakta ve bunun kavgasý verilmektedir. Erkin, bu kavgayý aðzýný þapýrdatarak anlatýyor: "Bu parsadan pay almak isteyenlerin baþýnda Pakistan var. ...Yabancý þirketlerin Pakistan'da temsilcilikleri bulunuyor. Bechtel var. ABB orada. Bunlar Pakistan üzerinden gitmek isteyecek. Hindistan ve Çin çok hevesli. Güney Kore...Almanya...Japonya... Belki bazý iþlerde Almanlarla, Amerikalýlarla çalýþabiliriz. ...Esasýnda ortada konuþulmasý gereken büyük bir pasta var. Pastanýn ikinci dilimi ise Pakistan. Hem de pastanýn Afganistan'dan daha kalýn bir dilimi." Erkin'e göre Tacikistan ve Özbekistan gibi "Türk Cumhuriyetleri" de hem "pasta"dýrlar", hem de Afganistan'ýn yaðmalanmasýnda ortak hareket edilmesi gereken güçlerdir. Erkin'in somutladýðý bu yaklaþým, ayný zamanda TC burjuvazisinin ve hükümetinin yaklaþýmýdýr. TC'nin Orta Asya-Afganistan dýþ politikasýdýr. Erkin, devam ediyor: "Burada (Afganistan'da) çok yüksek mühendislik gerektiren iþler yok. Bu iþler Türk müteahhitlerinin her yerde rekabete girdikleri kolaylýkla kazandýklarý iþler. Su, kanal, yol, evler, konut, su arýtma, tesisleri, okullar. ...Mesela Tekser olarak biz hemen Afganistan'ýn altýnda Pakistan'da çalýþýyoruz. Sulama kanallarý yapýyoruz. Ýþ ayný iþ, coðrafya ayný coðrafya. ...Türk müteahhitlerinin Pakistan'da nereden baksanýz 30-40 milyon dolarlýk makineleri var. Özbekistan'da da var. (Afganistan'a) Aþaðýdan çýkmamýz da mümkün. Yukarýdan inmemiz de. ...Afganistan'da yapýlacak iþler için Tacikistan önemli bir merkez... Tacikistan'da ve Özbekistan'da çalýþan müteahhitlerimiz var. Oradan makine ve iþ gücü gelebilir. Türkmenistan var. ...Bu potansiyeli gördüðümüz için Türk-Afgan Ýþ Konseyi'ni kurmaya karar verdik." TC burjuvazisi, Afganistan'ýn paylaþýlmasýnda þansýný, gücünü ve payýný artýrmak için DEÝK'in giriþimiyle yeni yetme Tacikistan ve Özbekistan burjuvalarýný da kapsayan "TürkAfgan Ýþ Konseyi" kurulmasýna karar vermiþtir. Afganistan'da yeni bir dönem baþlýyor. Emperyalist-kapitalist haydutlarýn "uygarlýk", "barbarlýk" söylemleri gitmiþ, bunlarýn yerini "parsadan ve pastadan pay kapma" rekabeti almýþtýr. Þimdi maskeler düþmüþ, gerçekler açýða çýkmýþtýr. Afganistan'a, bu çýkarcý, yaðmacý, ikiyüzlü haydutça burjuva yaklaþýmý söyleþiyi yapan muhabir de hissetmiþ olacak ki, bezginlikle karýþýk bir hayal kýrýklýðýyla "Ama þeriat devam edecek galiba?" diye soruyor. Burjuvazinin sözcüsü zat, "Tersini söyleyen mi var?" dercesine, yanýt veriyor: "Ediyor zaten. Pakistan'da da þeriat devleti var biliyorsunuz. Ama Pakistan'daki þeriat devleti etrafý rahatsýz etmiyor." Böylece, Afganistan'da sorunun "barbarlýk", laik düzenin karþýtý olarak sunulan "þeriat" olmadýðýný, burjuvazinin sözcüsünden yeniden öðrenmiþ oluyoruz. Bu zat, "Etrafý rahatsýz etmeyen"(!), Pakistan gibi ABD'nin savaþ arabasýna koþulan, emperyalistlere uþaklýkta kusur etmeyen bir "þeriat devleti"ne burjuvazinin itirazý olmayacaðýný itiraf ediyor. Afganistan'daki geliþmeler, iktisadi-siyasi gerçekler, maskeleri düþürüyor, burjuva yalan dünyasýný aydýnlatýyor. Ýþçi ve emekçilerin emperyalizme-kapitalizme karþý duyduklarý kini, öfkeyi bilemeyi ve mayalamayý sürdürüyor. Görülen ve açýða çýkan odur ki; Afganistan'a gerçek ve kalýcý bir barýþ; savaþan iþçilerle, Ýþçi-emekçi Sovyetleri'yle gelecek!
M. Su
10
Ocak 2002
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (4) Komünist Partinin Kapatýlmasýndan I. Enternasyonalin Kurulmasýna Deðin Marks ve Engels'in Mücadelesi Marks ve Engels", Uluslararasý Ýþçi Birliði'nin kurulmasýna karar verilen toplantýya kadar ki, siyasal-sýnýfsal geliþme ve giriþimlere doðrudan ve örgütsel bir katký yapmamýþlar, Komünist Partisi'nin fesih edilmesinden sonraki yýllarda daha çok sýnýf mücadelesinin felsefi, ideolojik, teorik, politik sorunlarýyla ve kendi özel yaþamlarýnýn sorunlarýyla meþgul olmak zorunda kalmýþlardýr. Avrupa'daki 1848-49 devrim dalgasýnýn geri çekilmesiyle birlikte burjuvazinin, iþçilere ve komünistlere yönelik katliam ve saldýrýlarýnýn baþlamasý ve Komünist Parti'nin kapatýlmasý siyasal gericilik yýllarýnýn da baþlangýcýdýr. Marks ve Engels'te burjuva saldýrýlara hedef olurlar. Buna raðmen yaþanan canlý sýnýf mücadelesinden ileriye dönük teorik, politik, taktik dersler çýkarmaya çalýþýrlar. Komünist Parti Manifestosu'nda ortaya konan bilimsel sosyalizm-komünizm anlayýþýnýn teorik ve programatik temellerini derinleþtirme ve yaygýnlaþtýrma çabalarýný sürdürürler. 1844 Elyazmalarý (felsefe, ekonomi politik); Ýngiltere'de Emekçi Sýnýflarýn Durumu (1844); Kutsal Aile, Feuerbach Üzerine Tezler (1845); Alman Ýdeolojisi (1846); Felsefenin Sefaleti (1847) ve 1848'de Komünist Parti Manifestosu'ndan sonra; Ücretli Emek ve Sermaye (1849); Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý 1848-1950 (1850); Louis Bonaparte'ýn 18 Brumaire'i (1852) adlý eserleri yazarlar. Marks'ýn, Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý 1848-1850 adlý eseri, o dönem Fransa'da meydana gelen devrimci ve karþý-devrimci olaylarý tahlil eder. Ýþçi sýnýfý açýsýndan devrimci sonuçlar çýkarýr, karmaþýk sýnýf iliþkilerini ve sýnýf savaþýmlarýný Marksist yöntemle çözümler, sýnýf mücadelesine paha biçilmez politik sonuçlar ve dersler kazandýrýr. Marks, 1848 Devriminin itici gücünün iþçi sýnýfý olmasýna raðmen, iktidarý burjuvazinin ele geçirdiðini tespit eder. Ýþçi sýnýfýnýn savaþýmý sonucu iktidara gelen burjuvazinin ilk iþinin ise, iþçileri silahsýzlandýrmak ve katletmek olduðunu, bunun ise burjuvazinin ilerici-devrimci barutunu tükettiðini gösterdiðini ortaya koyar. Louis Bonaparte'ýn 18 Brumaire'i adlý eserinde Marks, Napolyon Bonaparte'ýn "darbesini" ve Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý'nýn izlediði rotayý ele alýr. Ýþçi sýnýfýnýn gelecekteki iktidar mücadelesi açýsýndan 1848 Devriminden politik-taktik sonuçlar çýkarýr. Marks, bu eserinde 1848 olaylarýnýn ýþýðýnda devlet sorununa Manifesto'da da kinden daha yoðun ve somut olarak deðinir. Burjuvazinin ve küçük burjuvazinin iktidar savaþýmýnda iþçi sýnýfýný yarý yolda býrakmasýný, karþý devrimci ve "parlamenter budalalýðý" ekseninde devrime ve iþçi sýnýfýna ihanet ettiðini, feodal gericiliðe bel baðladýðýný gösterir. Ýþçi sýnýfýnýn baðýmsýz siyasal
ve örgütsel bir duruþ sergilemesinin ve iktidar savaþýmýnda köylülüðü kazanmasýnýn önemini vurgular. *** Avrupa'da devrimci dalganýn yerini burjuva siyasal gericiliði alýnca Marks, önce Paris'e, oradan sürgün edildikten sonra da Londra'ya gider. Baden ayaklanmasýna katýlan, silahlý çatýþmalarda yer alan Engels ise ayaklanmanýn bastýrýlmasýndan sonra Ýsviçre'ye, oradan da Marks'ýn bulunduðu Londra'ya gider. Burada buluþan proletaryanýn iki öðretmeni yaþamlarýný sürdürme sorunlarýyla zorlu bir mücadeleye girerler. Ýçinde bulunduklarý büyük maddi zorluklarý aþmak ve yaþamlarýný sürdürmek için yazarlýk yapmaya baþlarlar. "Kötü" ünlerinden dolayý her yerde ve gazetede iþ bulmalarý imkansýzdýr. Ýþçi gazetelerinde iþ bulsalar bile, bunlardan para almalarý veya aldýklarý para ile geçinmeleri mümkün deðildir. Engels, zengin babasýna boyun eðmediði için þiddetli bir anlaþmazlýða düþmüþtür. Bu koþullarda iki dost, iki yoldaþ olan Marks ve Engels tam bir maddi-manevi-siyasi kýskaç ve kuþatma altýnda yaþamlarýný sürdürmeye çalýþýrlar. Maddi sýkýntýlarý had safhaya ulaþan Marks, bu yýllarda biri oðlan, biri kýz iki çocuðunu kaybeder. Kýzý öldüðünde cenaze masrafýný bile karþýlayamaz. Bu durum karþýsýnda Engels, "diþlerini gýcýrdatarak" ve gururu bir tarafa býrakarak, babasýnýn ortaðý olduðu dokuma fabrikasýnýn Ýngiltere þubesindeki eski iþine geri dönmeye karar verir. Engels, Marks'a maddi katkýda bulunabilmek için, hiç sevmediði ve "köpek iþi" dediði, dokuma fabrikasýndaki büro memurluðu iþine baþlamak üzere Mançester'e gider. Yirmi yýl boyunca, büro yaþamýnýn zorunlu çalýþmasýna mahkum kalýr. Maddi koþullardan dolayý iki dost, iki yoldaþ, proletaryanýn iki öðretmeni, iki öðrencisi olan Marks ve Engels birbirlerinden ayrý yaþamaya, çok seyrek görüþmeye mahkum olurlar. Ama baðlantýlarý ve bilimsel sosyalizmin-komünizmin teorik-programatik temellerinin derinleþtirilmesi, netleþtirilmesi ve yayýlmasý için çalýþmalarýna, görüþ alýþ veriþlerine hiç ara vermezler. Hemen hemen her gün birbirlerine mektup yazarlar. Marks ve Engels 1852'den 1864'e kadar ki süreçte Amerika ve Ýngiltere'deki gazetelere politik makaleler, inceleme yazýlarý yazarlar. Dünyadaki önemli güncel iktisadi-siyasi geliþmeleri yorumlamaya, tavýr almaya, uluslararasý proletaryayý ve öncülerini bu konularda eðitmeye çalýþýrlar. Avrupa'daki devrimci kalkýþmalarýn ardýndan patlak veren ve karþý devrimin Avrupa ve Asya'daki kaleleri olan, Ýngiltere-Fransa-Osmanlý devletleri ile Rus Otokrasisini karþý karþýya getiren Kýrým Savaþý karþýsýnda ileri sürdükleri politik-taktik tutumlar hala geçerliliðini ve öðretici özelliðini korumaktadýr. Günümüzde olduðu gibi sýnýf ve devrim-iktidar bilincinden yoksun burjuva
Leninist Iþýk kuyrukçularý savaþa karþý çýkarken, ya da bu savaþýn uygar devletlerle-barbar devlet arasýnda bir savaþ olduðu için barbarlýðýn tek temsilcisi gibi görülen Rus Otokrasisinin karþýsýnda yer almak gerektiðini savunurken, "Marks ve Engels savaþý selamlarlar." Savaþan haydutlar arasýnda taraf olmayý reddederler. Ama bununla yetinmeyip bu savaþýn açýða çýkaracaðý iktisadi-siyasi sonuçlarý iþçi sýnýfý ve devrim açýsýndan inceleyip ön görülerde bulunurlar. Bu yaklaþýmlarýndan dolayý Osmanlý Devleti yanýnda yer almakla itham edilirler. Ýtalya'nýn birliði, ABD iç savaþý vb. konularda da makaleler yazar, yorum yapar, politik tutum takýnýrlar. Ayrýca, Amerika ve Ýngiltere'deki iþçi gazetelerine de parasýz yazýlar yazmaktadýrlar. Amerikan gazetelerden elde edilen gelirlerle Marks kýt kanaat geçinmektedir. Engels hem yazýlarýndan, hem de fabrikadaki çalýþmasýndan kazandýklarýyla Marks'a sürekli maddi destek sunarak, Marks'ýn bütün zamanýný ve dikkatini ideolojik-teorik-politik çalýþmalarýna vermesini saðlamaya çalýþýr. Bu gönüllü ve fedakar destek sayesinde Marks, hem yaþamýný, hem de çalýþmalarýný kesintisiz sürdürür. Engels, hiç sevmediði bir iþi yirmi yýl boyunca sürdürme pahasýna maddi desteðini sürdürmesine raðmen þaþýlacak bir alçak gönüllülükle ve Marks saðken; "Ben hep ikinci keman oldum ve öyle sanýyorum ki bir ölçüde ustalaþtým; Marks gibi bir birinci kemana sahip olmaktan büyük mutluluk duydum!" demeyi sürdürmüþtür. Birer deha olan, bilimsel sosyalizmin yaratýcýlarý bu iki komünist, bizlere rekabetten, küçük hesaplardan uzak, ideolojik birliðin, vefanýn, dostluk ve yoldaþlýðýn da eþsiz bir örneðini sunmayý, miras býrakmayý baþarmýþlardýr. Marks ve Engels, bu süreçte deðiþik ülkelerdeki fesih edilen Komünist Parti üyeleriyle de yazýþýrlar. Siyasal baðlarýný bu yolla sürdürmeye devam ederler. Ýtalya'nýn, Almanya'nýn birliði üzerine tartýþmalara girerler. III. Napolyon'un, Ýtalya'yý Avusturya'nýn elinden kurtarma, Ýtalya'ya kendi kaderini tayin hakkýný bahþetme demagojisi eþliðindeki fetih hazýrlýklarý komünistler arasýnda da tartýþmaya ve farklý tutumlar takýnmaya yol açar. Egemen devletler arasýnda taraf olmayý reddeden Marks ve Engels bir çok kiþinin yaný sýra yakýn dostlarý Lassalle de karþý karþýya gelirler. Marks, bu dönem yoðun politik sorunlarýn yaný sýra asýl olarak ekonomi politik ve maddeci tarih anlayýþý teorilerini olgunlaþtýrmak, gerekli materyalleri toplamak ve kapitalist üretim tarzýnýn bilimsel-bütünsel bir tahlilini ve eleþtirisini yapmak için de yoðun bir çalýþma içerisindedir. Sonunda iki bölüm halinde yayýnlamayý planladýðý bu çalýþmasýnýn küçük bir kýsmýný oluþturan, odaðý meta ve para olan bölümü Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký adýyla 1859'da yayýnlanýr. Fransýz-Avusturya savaþý konusunda eski Alman devrimcilerden olan ve Ýsviçre'de yaþayan Karl Vogt ile diðer Alman devrimcileri karþý karþýya gelir. Avrupa çapýnda tanýnan, faal bir politikacý ve bilgin olan, devrimci öncü kadrolarý etk-
11
ileyen Vogt, Napolyon'dan yana bir tutum almýþtýr. Bir taraftan bu tutumunu ilericilik-devrimcilik adýna savunmakta, bir taraftan da Napolyon'un kardeþi Prens Plon-Plon'la pis iliþkiler sürdürmektedir. Verdiði politik destek karþýlýðýnda Plon-Plon'dan para almakta, bazý mülteci gruplara para daðýtmaktadýr. Mültecilerden biri bu durumu açýklar. Bu açýklama Londra gazetelerinden birinde çýkar. Marks ve Engels'in dostu ve yoldaþý olan Wilhem Liebknecht, muhabirliðini yaptýðý gazetede bu söylentiyi haber yapar. Vogt bu haber üzerine hakaret davasý açar. Somut bir delil bulunmadýðý için davayý kazanýr. Zafer sarhoþluðuna kapýlan Vogt, bir broþür yayýnlayarak Marks'a saldýrýr. Onun haberi olmadan Liebknecht'in adým atamayacaðý, yazý yazamayacaðý inancýyla Marks'ý ve komünistleri hedef alýr. Marks'ýn ve komünistlerin hedef seçilmesi burjuva basýnýný da harekete ve saldýrýya geçirir. Marks ve komünistlere karþý yoðun bir karalama ve çamur atma kampanyasý baþlar. Marks burjuva mahkemeleriyle uðraþmak yerine, Vogt ile kendi bildiði dilden savaþmaya karar verir. Vogt ile politik bir polemiðe girer. Bunu bir kitap halinde, Herr Vogt (1860) adýyla yayýnlar. Marks, bu polemiði ile, Vogt'u siyasal ve ahlaký olarak yok etmekle kalmaz, O'nun Bonapartist olduðunu, Napolyon'un satýn aldýðý ajanlarýn görüþlerini sahiplenip kendi görüþleri gibi yansýtan satýlmýþ bir ajan olduðu sonucuna varýr. Vort'un kiþiliðinde, burjuva demokratlýðýna ve burjuva iþbirlikçiliðine öldürücü bir darbe indirir. Napolyon'un iktidardan düþmesiyle birlikte Vogt'un satýlmýþ bir ajan olduðu kanýtlanýr. Fransýz hükümetinin yayýnladýðý belgeler arasýnda, 1859'da Vogt'a 40.000 frankýn ödendiðini belgeleyen makbuzda yer alýr. Baþlangýçta, Marks'ýn Vogt ile polemiðe girmesine karþý çýkan Lassalle, sonradan "Marks'ýn bir baþ-eser" yazdýðýný kabul eder. Vogt'un defterinin dürülmesiyle birlikte Alman iþçileri üzerindeki politik-örgütsel ektisinin artacaðý bilinciyle haklý ama erken bir sevince kapýlýr. Lassalle, Alman iþçi hareketinin liberal burjuvazisinin bir uzantýsý olma durumuna son vermek amacýyla, 1863'de Genel Alman Ýþçi Birliði adýnda baðýmsýz ve legal bir iþçi partisi örgütler. Uzun gericilik yýllarýndan sonra Alman topraklarýna burjuvaziden baðýmsýz, ilk proleter parti bayraðýný dikmekle "Alman iþçi hareketini yeniden uyandýrmakla" Marks ve Engels'in taktirini alan Lassalle, ortaya koyduðu parti programýyla Komünist Parti Manifestosu ile birlikte ortaya konan amaç ve ilkeleri çarpýtarak, sulandýrarak benimsediði ve geçmiþle baðýný kurmadýðý için Marks ve Engels'in desteðini alamaz. Lassalle, burjuvaziden kopmakta zorlanan her türden reformist-oportünist ve revizyonist gibi; geçmiþ komünist harekete baðlanýp, Komünist Manifesto'ya sahip çýkmamasýný "taktik" gerekçelerle, "komünizme karþý düþmanlýðýn yaygýnlýðýyla" ve "kitleleri ürkütmemekle" açýklar. Marks ve Engels bu masallara katýlmamakla, Lassalle'i destekle-