20
Aðustos 2002
Erken Seçim, AB Süreci ve Emperyalist Savaþ Türkiye egemen sýnýfý yaþadýðý siyasi týkanýklýðý aþmak için bir kez daha erken seçime gidiyor. 3 Kasým’da yapýlacak erken seçimle birlikte, güncel alternatif devrimci bir çözümün olmamasýndan da yararlanarak, kitleleri kendi saldýrý politikalarýna yedeklemenin, onlarýn "umutlarýnýn taþýyýcýsý" olmaya devam etmenin hesaplarýný yapýyor." Artýk Ecevit hükümeti"nin ömrü tükenmiþ durumda. Önünde duran çok temel sorunlara karþý, sömürülen, aç kitlelerin desteðini arkasýna alarak çözüm üretme yeteneði kalmadý. Hükümetin çözülmesiyle eþ zamanlý olarak hükümet partileri de dahil tüm partiler çözülme yaþýyor. Türkiye egemen sýnýfý ise, bu bölünmüþ siyasi tabloya raðmen, Avrupa emperyalizmi ile, bulunduðu coðrafik bölgede hem ekonomik ve askeri bir güç olduðunu kanýtlayarak, hem de tüm bunlarý yaparken içerde tüm toplumsal muhalefetin hakkýndan gelerek iliþki kurmak zorunda. Rüþt'ünü Avrupa'ya ispat etmek durumunda olan Türkiye egemen sýnýfý, uyguladýðý politik ve ekonomik saldýrý programýyla iyice deþifre olmuþ ve kitle desteði %10'larýn altýna düþmüþ "Ecevit hükümeti"yle bu uzun ve çetrefilli yolu alamayacaðýnýn farkýnda. Ýþte bizim üçgenimiz de tam bu noktada oluþmaya baþlýyor. Üçgenin birinci köþesini T.C egemen sýnýfýnýn Avrupa sermayesiyle kendi sýnýf çýkarlarý yüzünden bütünleþmek zorunda oluþu, ikinci köþesini ona, bölgede hem askeri hem siyasi bir güç olduðunu, bölgeye girmek istiyorsa kendisinin bu noktada rol oynayabilecek bölgedeki tek güç olduðunu, ABD sermayesine de "stratejik bir ortak" olmaya devam ettiðini kanýtlamak, Irak ve bölgedeki diðer pay kapma savaþlarýna müdahil olma zorunda oluþu ve üçgenin son köþesini ise kendi iç düzenini þimdilik seçimle ve onu takip edecek yeni ekonomik ve siyasi saldýrýlarla kuvvetlendirmek zorunda oluþu belirliyor. Türkiye egemen sýnýfý uzun erimli, bol savaþlý "þahin" siyasetini bu üç köþeli düzlem üzerine bina ediyor. Bölgenin bu karýþýk durumu sadece Türkiye’nin deðil, tüm dünya proletaryasýnýn kaderini dolaysýz etkileyecek bir anafor oluþturuyor. Buradaki güç iliþkilerinin çözülüþ biçiminden ve egemen sýnýfýn hesaplarýný alt-üst edecek devrimlerden etkilenmeyecek hiçbir ülkenin olmadýðý rahatlýkla söylenebilir yeryüzünde. Bu hükümet elinden geleni fazlasýyla yapmýþtýr; "(gerici) yapýsal" reformlar adý altýnda yasalar çýkarmýþ (bankalar kanunu, tütün yasasý, þekerpancarý yasasý vb.), Kürt hareketiyle geri bir zeminde bir anlaþma yaparak onu kendine tabi kýlmýþ, F tipi saldýrýsýyla içerde tutsak olan 93 devrimciyi katletmiþ, ancak yalnýz onlarý katletmekle kalmamýþ bu saldýrýy-
la, ayný zamanda dýþarýda da devrimci harekete sempati duyan, ona destek veren herkese gözdaðý vermiþtir. F tipi saldýrýsý içerde tutsak olan devrimcilerden çok bir bütün olarak iþçi hareketine kapsamlý saldýrýnýn yalnýz bir parçasýdýr. Egemen sýnýf devrimcileri sadece hapishanelerde katletmek ve tecrit etmekle kalmamýþ, dýþarýda da kitle iliþkilerini yok ederek onlarý izole etmeye ve bu yolla sosyal patlama dinamiklerini deðil ama ona önderlik edebilecek güçleri ortadan kaldýrmaya çalýþmýþtýr. Ýdamý kaldýrmýþ, anadilde eðitim ve yayýn yapýlmasýnýn önünü açmýþtýr. Böylece, on altý sene bilfiil büyük bir silahlý mücadele vermiþ Kürt hareketini bu küçük kýrýntýlarla "kandýrarak" þimdilik mas etmiþ görünmektedir. Bir taraftan iþ güvencesi yasasýný gündemine alýrken diðer taraftan bu tasarýnýn -insanýn dili varmýyor ama söyleyelim- çok küçük "kazanýmlarýný", "yeni iþ kanunu" tasarýsý ile boðmaya çalýþmaktadýr. Üstelik sadece bu kazanýmlarýný deðil, Türkiye iþçi sýnýfýnýn onlarca yýldýr verdiði mücadelelerin doðrudan ve dolaylý sonucu olan tüm kazanýmlarýný boðmaya çalýþmaktadýr. Ýþçilere esnek üretimi, yani örgütsüzlüðü, yani sigortasýz çalýþmayý, yani haftalýk çalýþma saatinin artmasýný dayatan bu yasaya karþý sendika patronlarý, bu haliyle iki kanadý kýrýk yardýma muhtaç küçük bir kuþu anýmsatan "Ýþ Güvencesi" yasa tasarýsýnýn yasalaþmasýný koþul olarak öne sürüyorlar. Gerek sözde iþsizlik sigortasý gerek yeni iþ kanunu, Avrupa Birliði ile uyum çerçevesinde en önemli sorunlardan biriydi. Bu reformlar aracýlýðý ile Avrupa Birliði'nin tam üyelik müzakerelerini baþlatmasýný bekliyor. Aslýnda Türkiye egemenleri, Birliðe alýnýp alýnmayacaðýný veya ne zaman, hangi koþullarda alýnacaðýný biliyor. Ancak kitlelerin gözünü Avrupa Birliði hedefinden ayýrmamasý ona muazzam sömürü olanaklarý sunuyor. Alternatif devrimci arayýþlarýn önünü kesiyor. Bu yönüyle katil Ecevit hükümeti oldukça "baþarýlý" bir hükümet olmuþtur denilebilir. Türkiye seçim dönemine Orta Doðu'da bir savaþ tehlikesi ile beraber giriyor. 11Eylül'ü bahane ederek bu bölgedeki tüm paylaþým iliþkilerini yeniden düzenlemek isteyen ABD, bu isteðinin ilk adýmýný "terörizmi" bahane edip Afganistan'a operasyon düzenleyerek atmýþtý. Böylece kendine, hammadde bakýmýndan en az Orta Doðu kadar önemli olan Orta Asya'ya açýlabilmek için güvenilir bir karakol kurmuþ oldu. Þimdi gözünü yeterince pay alamadýðý Irak petrollerine dikmiþ durumda. ABD'nin Orta Doðu politikasý bölgede siyasal istikrarsýzlýðý çözmeye deðil, varolan istikrarsýzlýðý körüklemeye dayalýdýr. Bunun en iyi yöntemi de savaþtýr. Böylece bölge halklarý baþýný savaþtan ve açlýktan kaldýraDevamý Sayfa 16’da
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Aðustos 2002 Sayý:36 F:1 Milyon TL
TC SERMAYE DÝKTATÖRLÜÐÜNÜN ERKEN SEÇÝM MANEVRASI VE DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST TUTUM Türkiye egemen sýnýfý yaþadýðý siyasi týkanýklýðý aþmak için daha istikrarlý (vurucu-kýyýcý) bir hükümete ihtiyaç duyuyor. Bundan dolayý bir kez daha erken seçime gidiyor. Hükümetteki burjuva partilerin daha düne kadar, milyonlarýn gözünün içine bakarak, peþ peþe geveledikleri ve “kükredikleri” “zamanýndan önce seçim yapýlmayacak!”, “erken seçim yok!” açýklamalarýnýn bir palavradan ve yalandan ibaret olduðu artýk açýkça ortaya çýkmýþ durumda. Bu ikiyüzlü, yalancý burjuva partiler, þimdi söylediklerini unutmuþçasýna, hararetle, telaþla ve þaþalý reklam kampanyalarýyla 3 Kasým’da yapýlmasý kararlaþtýrýlan erken seçim yarýþýna hazýrlanýyorlar. Kendilerini seçim sandýðýna gömecek alternatif devrimci bir parti ve komünist siyasetin seçim zemininde olmamasýndan da yararlanarak, kitleleri kendi saldýrý politikalarýna yedeklemenin, “sahte umut” ve “yalan vaatler”le bir kez daha aldatmanýn, onlarý sermaye düzenine yedeklemenin hesaplarýný yapýyorlar. Katil Ecevit hükümeti yapacaðýný yapmýþ, sermaye diktatörlüðünün bir çok pisliðini temizlemiþ olmasýna, “on beþ günde 15 yasa çýkararak” ünlenmesine raðmen, gelinen yerde kitle desteðini ve iç uyumunu yitirerek gereksizleþmiþtir. Sermaye diktatörlüðü emeði ve doðayý sömürmeye, iþçi-emekçi ve devrimci-komünist kaný içmeye doymadýðý, iç pazarla yetinmeyip dýþ pazarlara yayýlmayý, barbarlýðýný TC sýnýrlarý dýþýna taþýmayý þiddetle arzuladýðý için daha yapýlacak “çok iþ var!” Finans sermaye sahipleri bu “iþleri” kitle desteði kalmamýþ, kendi içinde boðuþan, ayak sürçen bir hükümetin yapamayacaðýný düþündüðü için erken seçim düðmesine basmýþlardýr. Finans sermaye, 2001 Þubat krizinden sonra IMF ve Dünya Bankasý’nýn memuru, paralý uþaðý olan Kemal Dervi$’i Türkiye iktisadýnýn baþýna transfer ederek, geçici olarak ve milyonlarýn yoksullaþmasý, bazý orta-küçük burjuva kesimlerin mülksüzleþtirilmesi, her türlü iþçi-emekçi eyleminin zorla-yasaklarla bastýrýlmasý, devrimci-komünist tutsaklarýn katledilmesi pahasýna kurtulmuþtur. Finans sermayenin iktisadi egemenliðini pekiþtirmesi, Kürt
hareketini þimdilik kontrol altýna almasý, altemperyalistleþme ve AB’ye girme yönünde önemli adýmlar atmasý iktisadi krizden geçici bir dönem için de olsa kurtulduðunun göstergesidir. Soruna sýnýfsal çýkarlar, sýnýf mücadelesi, sýnýf egemenliði ve iktidar perspektifi açýsýndan deðil de, sýnýflar üstü bir yerden veya ezilenlerin-sömürülenlerin cephesinden bakan burjuva-sol liberaller ve devrimci demokrat-merkezci akýmlar “Türkiye’nin battýðý”, “ekonomik olarak iflas ettiði” üzerine içi boþ bir ajitasyon faaliyeti yürütmektedirler. Türkiye ve sermaye egemenliðinin henüz battýðý falan yok! Bazý bankalarýn battýðý da hikaye! Devrimci komünistler olarak biz bu geliþmelere sermayenin merkezileþmesi, bazý sermaye sahiplerinin ise mülksüzleþmesi diyoruz. Sermaye egemenliðinin ve TC’nin kendi kendine battýðýný ve batacaðýný ümit edenler hayal kuruyorlar, düþ görüyorlar. “Sermaye egemenliðinin batmasýndan” ayný þeyi, iktidardan alaþaðý edilmesini anlýyorsak, bunun kendiliðinden olmasýný beklemekten daha saçma bir þey olamaz. Böylesi bir dönüþüm ve deðiþim ancak toplumsal bir alt üst oluþla, bir devrimle mümkündür. Bugün içinse bunun Türkiye ve dünya çapýnda öznel koþullarý oluþturulmamýþtýr, yoktur. Devrimci önderlik boþluðu dünya çapýnda sürmektedir. Kemal Dervi$’in Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakaný olarak Türkiye’yi ve sermayeyi kurtarmadýðý ve daha da kötü duruma düþürdüðü doðru bir yaklaþým deðildir. Aksine, katil Ecevit Hükümeti ve bakaný Dervi$, sermaye egemenliðinin çýkarlarýný koruma, kollama ve yasal güvence altýna alma bakýmýndan kýsa zamanda “büyük iþler” ÖÖ baþardýlar. Sýnýflý toplumlarda ve kapital-
Bu Sayýmýzda 2 Devrimci Eleþtiri Özeleþtiri Üzerine . . . . . . . . . . . 4 2 Marks’tan Lenin’e Komünist Örgütlenme . . . . . 10 2 Lenin “Devlet ve Ýhtilal”’den . . . . . . . . . . . . . . . 15 2 Erken Seçim, AB Süreci ve Emperyalist . . . . . 20
2
Aðustos 2002
ist-emperyalist düzen içinde “herkesin ortak çýkarý”, ve “herkesin ortak kurtuluþu” bilim dýþý bir kuruntu olduðu için, burjuva hükümet ve Dervi$’ten bunu beklemek iflah olmaz bir hayalperestliktir. 28 Þubat Darbesi’nin bir ürünü olan Ecevit hükümeti ve Ekonomiden Sorumlu Bakaný Dervi$, görevini layýkýyla yerine getirmiþ, milyonlarca ezilenin-sömürülenin mutsuzluðu, yoksulluðu, hayal kýrýklýðý pahasýna; bir avuç finans oligarkýn sermayesine sermaye katmasýný, iktisadihukuki düzenlemelerle geçici bir dönem için de olsa geleceðini güvence altýna almasýný saðlamýþtýr. TC’nin kuruluþ yýllarýnda burjuva Kemal’in önderliðinde yapýlan her reformun (Latin alfabesi, kýlýkkýyafet vb.), kitlelere “devrim” diye sunulmasýný andýran bir tarzla; katil Ecevit hükümeti ve Kemal Dervi$’ýn geniþ kitlelerin aleyhine attýðý her adým ve yaptýðý her yasal düzenleme de “reform” olarak sunulmuþtur. Baþta Kürt halký olmak üzere, tüm iþçi ve emekçiler boþ bir beklentiye sokulmuþ, kurtuluþ ve demokratikleþme hayalleriyle oyalanmýþtýr. IMF-TÜSÝAD’ýn ekonomik programýnýn sermaye için kurtuluþ, iþçi-emekçiler için daha yoðun baský ve sömürü demek olduðu kýsa sürede açýða çýkmýþtýr. Bu da kitleleri burjuva siyasetinden ve ekonomik programýndan uzaklaþtýrmýþtýr. Devrimci bir öncü ve siyasetin bu kitleleri kucaklayamadýðý günümüz koþullarýnda, kitlelerin yeni arayýþ ve yönelimleri ya karþýlýksýz kalmakta, ya da bin bir kýlýkta karþýsýna çýkan, kendini “yeni”, “tek kurtarýcý” diye sunan burjuva partiler üzerinden yeniden düzene baðlanmaktadýr. Kemal Dervi$, 17 aylýk bakanlýk süresinde ulusal ve uluslararasý sermaye egemenliðine yaptýðý katkýlarla rüþtünü, iþinin ehli olduðunu ve uþaklýðýný fazlasýyla kanýtladýðýndan dolayýdýr ki, efendileri tarafýndan þimdi yeni bir göreve atanmýþtýr. Bu görev: ekonomik alanda yaptýðýný siyasi alanda da yapmasýdýr. Sermayenin merkezileþmesinden sonra, sýra burjuva siyasetin merkezileþtirilmesine ve ulusal-uluslararasý sermayenin ihtiyaçlarýna göre yeniden þekillendirilmesine gelmiþtir. IMF-DB memurluðundan transfer edilen Dervi$’in yeni görevi daðýnýk ve bölünmüþ durumdaki burjuva siyasal parti ve particikleri toparlamak, burjuva sað ve sol da merkezileþmesini saðlamaktýr. Bu yolla IMF-TÜSÝAD’in yürürlükteki ekonomik programýnýn yeni hükümet tarafýndan da sürdürülmesini, yeni hükümetin olasý Irak saldýrýsýnda ABD yanýnda ve en önde yer alýnmasýný güvence altýna almaktýr. Aslýnda, gericisinden þeriatçýsýna, sosyal demokratýndan faþistine tüm burjuva partiler bu görevlere severek taliptirler. Ama gerek %10 barajý, gerek burjuva siyasetin daðýnýklýðý ve çok parçalý oluþu, gerekse de uygulanan burjuva iktisadi-siyasi programlar sonucu giderek yoksullaþan, iþsiz ve geleceðinden güvensiz bir konuma düþen ezilensömürülen kitlelerin düzen partilerine güvenmemesi ve seçime ilgisizliði sermaye egemenliðinin aþmakta zorlandýðý yeni sorunlardýr. Hele seçim sandýðýndan güçlü, istikrarlý (soyguncu-kýyýcý),
uzun erimli bir hükümetin çýkma olasýlýðýnýn son derece cýlýz olmasý; ve bu anafor içinde Kürt ulusal liberalizminin (HADEP), þeriatçý burjuvazinin (SPAKP) ve faþist MHP’nin güçlenerek meclise girmesi ve burjuva siyasal istikrarý tehdit etmesi korkusu bacayý iyice sarmýþ durumdadýr. En az ekonomik krizden çýkýþ kadar önemli olan bu siyasal sorunlarýn çözümü için de Dervi$’in memur edilmiþ olmasýna þaþmamak gerekir. Herkesin gözü Dervi$’in üzerindedir. Burjuva partiler seçimden güçlü çýkmak, efendilerinin desteðini almak için, IMF-ABD-TÜSÝAD uþaðý Dervi$’i partilerine çekmekte birbirleriyle yarýþmaktadýrlar. Sermaye egemenliðinin ve memuru Dervi$’in bu siyasal sorunlarý çözüp çözmeyeceðini ve nasýl çözeceðini pek yakýnda, 3 Kasým sonrasýnda hep birlikte göreceðiz. Onun için bunun üzerinde fazla durmayacaðýz. Lenin, “Herhangi bir toplumun deðiþik siyasal partilere bölünüþü, en açýk þekliyle, bütün ülkeyi saran derin bunalým dönemlerinde ortaya çýkar ” deðerlendirmesi yapmaktadýr. Burjuva siyaset günümüz Türkiye’sindeki kadar hiç bir dönem parçalanmamýþtýr. Türkiye hiç bir dönem bu kadar çok burjuva siyasi partiye ev sahipliði yapmamýþtýr. Öyleyse þimdiden þunu açýkça söyleyebilir ve ön görebiliriz: TC kapitalist düzeni için; uzun erimli ve kalýcý bir toplumsalsiyasal istikrar söz konusu bile deðildir. Çünkü, TC hala ciddi yapýsal sorunlarla yüz yüzedir. Dünyanýn çatýþmalý ve yeniden paylaþýlmak istenen sorunlu bölgelerinin kesiþtiði bir coðrafyada yer almaktadýr. Sýnýfsal-ulusal-mezhepsel çeliþkilerin yumaklaþtýðý, keskinleþtiði ve çatýþtýðý bir toplumsal-tarihsel düzene sahiptir. Bunlardan dolayý emperyalizmin zayýf halkasý ve bir devrim ülkesidir. Burjuva iktisadi-siyasi uygulamalar her geçen gün servet-sefalet kutuplaþmasýný derinleþtirmekte; eþitlik, adalet ve özgürlük özlemlerini daha çok körüklemektedir. Burjuva düzenin yüz yüze geldiði ekonomik krizin, geniþ kitlelerin aleyhine ve geçici olarak “çözülmüþ” olmasý kimseyi yanýltmamalý. Kapitalist düzen her gün yeni toplumsal sorunlar yaratmaktadýr. TC’nin önünde hala çözülenden çok, çözüm bekleyen iktisadi-siyasi sorun var. Kürt ulusal sorunu, Kýbrýs’tan geri çekilme sorunu, ABD’nin Irak’a saldýrmasý sorunu, AB’ye üyelik, artan iþsizlik, pahalýlýk, sosyal güvenceden yoksunluk, paralý eðitim, paralý saðlýk vb. yýðýnla ekonomik-demokratik sorun çözüm beklemektedir. Bu sorunlara ve çözümlerine yaklaþým; çýkar düzeninde yaþayan, kendi çýkarýný her þeyin üstünde tutan sýnýf ve tabakalarýn her gün yeniden bölünmesini ve karþý karþýya gelmesini kaçýnýlmaz kýlmaktadýr/kýlacaktýr da. Sýnýf çýkarlarýnýn ve çatýþmalarýnýn bu diyalektiði kapitalist düzeni her yeni adýmda, yeni ve beklenmedik çatýþmalarla, toplumsal patlamalarla yüz yüze gelmeye mecbur býrakmýþtýr/býrakacaktýr da. Sermaye düzeni içinde bundan kurtuluþ yoktur. Barýþ, kardeþlik ve istikrar bekleyenler, boþuna bekler ve eninde sonunda ya
Leninist Iþýk açýyordu. Parlamenter sosyal demokrat akýmlarýn savaþ sýrasýndaki tutumlarýna ve ihanetlerine tepki olarak geliþen "sol" komünizm hareketi, parlamentoya katýlmamayý bir ilke sorunu haline getirmiþti. "Batý Avrupa'da ve Amerika'da, parlamentolarýn, iþçi sýnýfýnýn devrimci öncüsü için özellikle iðrenç bir niteliðe büründüðü doðrudur. Bu yadsýnamaz. Bunu anlamak kolaydýr, çünkü parlamentoda, savaþ sýrasýnda ve savaþtan sonra, sosyalist ve sosyal-demokrat milletvekillerinin büyük çoðunluðunun davranýþýndan daha adice, daha alçakça, daha çirkin bir þey düþünülemez. Ama bu herkesçe bilinen kötülükle nasýl savaþýlacaðý sorunun çözüme baðlarken, bu duyguya kapýlmak, yalnýzca akýlsýzlýk olmaz, ayný zamanda cinayet sayýlmalýdýr... Parlamenter oportünizmi lanetlemekle ve parlamentoya katýlmayý reddetmekle yetinerek "devrimci duygusunu" ifade etmek pek kolaydýr. Ama çok kolay olduðu içindir ki, bu davranýþ, çetin olan bir sorunu çözüme baðlayamaz." (LENÝN, Komünizmin Çocukluk Hastalýðý, Sol Komünizm, syf: 58, Sol yay. ) diyen Lenin 'in parlamento hakkýndaki görüþleri ile yukarýda yaptýðýmýz parlamento tarifi arasýnda ilk bakýþta bir çeliþki varmýþ gibi görünebilir. Ama böyle düþünmek sorunlara çok yüzeysel bakanlarýn düþünce sistematiðine has bir eylem olurdu. Çünkü biz genel olarak, burjuva demokrasilerinde parlamentonun çalýþma prensibini, onun ikiyüzlülüðünü ortaya koymaya çalýþýrken, Lenin ise salt bu "ikiyüzlü" iþleyiþinden dolayý gerektiðinde parlamentoya girilmeli ve teþhir faaliyeti yürütülmeli sonucunu çýkarmýþtýr. Lenin 'in "cinayet" dediði, olanak varken tam da bu teþhir faaliyetinden kaçmaktýr. Elbette devrimci öncü bu teþhir faaliyeti sýrasýnda onun kimi olanaklarýndan da yararlanacaktýr. Çünkü onun amacý parlamentoyu, "gerektiðinde" onu da kullanarak, iþçi kitlelerinin gözünde deðerini yitirene kadar teþhir edip, ortadan kaldýrmaktýr. Bunun devrimci öncünün her dönem Parlamentoya girmeyi savunmasý anlamýna gelmediðini hemen belirtelim. Leninizm bütünlüklü kavrandýðýnda görülecektir ki, Lenin parlamentoya girmeyi kesin ve ilkesel olarak reddedenlere karþý tartýþýrken, onun sýkça boykot da edilebileceðini yazmýþtýr. Ayrýca, O, illegal ve legal mücadele arasýnda kurulmasý gereken bað ve bu mücadelelerin birbiriyle iliþkilenmesinin zorunluluðu üzerine söz söylememiþ olsaydý kuþkusuz bu konuda büyük bir boþluk kalmýþ olacaktý. Lenin, olanaklar dahilinde yeraltý çalýþmasýyla legal çalýþmayý birlikte yürütmekten yanaydý. Bolþeviklerin en gerici Dumalarda dahi yer almasýnýn en önemli nedeni budur. Bu konuyu daha kapsamlý bir þekilde ileri ki sayýlarýmýzda inceleyeceðiz. *** Þu ana kadar yapýlan anketler tam anlamýyla
19
siyasal bir atomizasyonun resmini elimize vermekte. Tüm iktidar partileri oy kaybetmiþ durumda hatta bir çoðu seçim barajýný aþamayacak gibi görünüyor. Bundan dolayý burjuva siyasal ittifak arayýþlarý ve pazarlýklarý artmýþ durumda. Bu yönelimlerin baþýný çeken ve kýþkýrtan da Kemal Derviþ’tir. Hedef ise: burjuva siyaseti toparlamak ve merkezileþtirmektir. Egemen sýnýf, seçim tartýþmalarý baþlamadan hemen önce bu tablonun farkýna varmýþ, saðda ve solda yeni oluþumlar ve birlik arayýþlarý baþlatmýþtý. Önce merkez saða taze kan saðlamasý ve onu derleyip toparlamasý için Amerika'dan Bayar'ý getirtip, onu müthiþ bir hýzla DTP'nin baþýna geçirdi. Solda ise DSP'nin oy kaybetmesinden görece daha "sol" ve "baðýmsýz" partiler veya sürpriz sað partiler faydalanmasýn diye Kemal Derviþ, Ýsmail Cem ve Hüsamettin Özkan aracýlýðýyla yeni bir "sosyal-liberal” oluþumun startýný verdi, bu oluþuma CHP'yi de katmaya çalýþtý. Bir de saðda tüm anketlerin birinci partisi AKP faktörü var. Kurulduðu dönemde lideri Tayyip Erdoðan'a yolsuzluk iddialarýyla yüklenerek mesaj veren egemen sýnýf, Tayyip'in, AKP'nin islamcý bir parti olmadýðýný tam tersine saðýn merkezine oynadýðýný açýklamasýyla istediðini almýþ görünüyor. Ancak yine de önemlice bir sorun var. O da AKP'nin Amerika'nýn Irak operasyonuna, Türkiye'nin Irak'a asker gönderip göndermeme sorununa nasýl baktýðý. Bu, siyasi hesaplarý tamamen deðiþtirebilecek bir faktör olarak önümüzde duruyor. Her ne kadar AKP'nin kitlesi islami hislerinden ötürü Irak operasyonuna karþýymýþ gibi görünse de, salt bu yüzden bile bu kitleleri düzene baðlamak için AKP'nin iktidar ortaðý olmasýndan kaygýlanmýyor. HADEP'i de unutmayalým. Sahip olduðu %5 kemik oyu ile hesaba katýlmasý gereken bir unsur olmakta. Herkesle ittifak yapmaya hazýr olduðunu belirten HADEP öncelikli olarak sosyal demokrat partilerle iþbirliði peþinde. Þimdilik seçim tartýþmalarý bu meyanda yürüyor. Biz biliyoruz ki, alternatif devrimci güçlerin ve politikalarýnýn olmadýðý yerde, iþçi sýnýfý ve tüm ezilenler için kýsmi de olsa bir kazaným elde etmek mümkün deðildir. Günün devrimci görevi, umudunu seçime ve parlamentoya baðlamýþ olanlarý, kurtuluþun devrimci saflara güç ve kan katarak kapitalist düzenle mücadele etmekte olduðunu görmemekte ýsrar edenleri, bir kez daha, bulunduðu hayal dünyasýndan uyandýrmak için daha da kuvvetlice dürtmektir. Devrimci önderlik boþluðunu doldurmak, devrimci parti ve program sorununun çözümü için harekete geçirmektir.
18
Aðustos 2002
Devrimci Yaklaþým Seçimler böylesi sýcak bir atmosferde yapýlacak. Yukarýda anlatýlan bölgenin manzarasýnýn resmine, ülke içindeki belirsiz ve bölük pörçük bir siyasi daðýlýmý da ekleyince; Türkiye egemen sýnýfýnýn vaziyetini kabaca tespit etmiþ oluruz. Egemenler ne zaman uzun vadeli ve hayata geçirilmesi bir hayli zorlu olacak bir plan (ki uzun vadeli hesaplarý daima zorlu olur bunlarýn) yapsalar, bu planlarýna en çok muhalefet edecek sýnýfý veya kitleleri tespit edip, onlarýn kendilerini siyaseten ifade ettikleri partiyi, muhalefette kalmasýna asla müsaade etmeden, bu planlarýn en kararlý tatbik edicisi haline getirir. Böylece muhalefetinden korktuklarý kitleleri, partilerinin iktidarda olmasýndan faydalanarak pasifize ederler; muhalefet ettikleri her durumda iktidarda olan partilerini iþaret edip sorumluluðu üzerlerinden atarlar. Böylece hedef olmaktan kurtulurlar. Ve biz tarihsel deneyimlerimizden öðrendiðimiz kadarýyla biliyoruz ki hedefini þaþýran bir hareket düþmanýna zerre kadar bir "zarar" veremez hale gelir. O halde hedef þaþýrtmanýn egemen sýnýfýn kullandýðý en önemli yol olduðu rahatlýkla çýkarýlabilir bu betikten. Bu burjuva siyaset "tarzý" sayesinde, ayný zamanda uzun vadeli planlarýna muhalefet eden kitleleri kucaklayan bu partiler egemen sýnýf için bir tehdit olmaktan çýkar. Böylece DSP-MHP-ANAP’ýn yan yana geliþ mantýðýný ve Katil Ecevit hükümetini çözmemiz son derece kolay bir iþ halini aldý artýk. 28 Þubat Kararlarýnýn Refah-Yol hükümetine imzalatýlmasý, katliamlarýn ve yargýsýz infazlarýn en yoðun olduðu dönemlerde iktidarda sözde sol gerçekte burjuva liberal partilerin yer almasý, idamýn faþist partinin iktidarý sýrasýnda kaldýrýlmasý vb. -listeyi daha da uzatabiliriz- hep bu anlayýþ güdülerek gerçekleþtirilmiþtir. Çünkü bu parti iktidardayken kendi tabanýna "ihanet" etmiþ olur ve bir sonraki seçimde baraj sorunu ile karþýlaþýr. Ýþte düzenin sýnýrlarý içinde ve onun icazeti sayesinde siyaset yapmanýn mantýki sonucu. Parlamento, bileþeni olan partiler tarafýndan deðil, adeta post-parlamenter bir "ilahi" güç tarafýndan yönetiliyor. Hangi parti iktidara gelirse gelsin tek amaca baðlý bir programatik iþleyiþ hüküm sürüyor: egemen sýnýfýn sömürü ve baskýsýný güvenceye alma koþullarýný iyileþtirebilmesi amacýna. Parlamentodaki tüm partilerin ilk bakýþta farklý gibi görünen söylemleri ve programlarý, seçimden hemen sonra ortaklaþý veriyor. Burjuva parlamento, çalýþan kitleleri burjuvazinin andaki ve uzun vadeli ihtiyaçlarý doðrultusunda þekillenen politikalara yedeklemenin en büyük aracý haline gelmiþ oluyor. Seçime damgasýný vuran en önemli nokta bu seçimlerde komünist siyasetin seçilmek için oy beklemiyor oluþudur. Hal böyle olunca ve “oyunu kullan”, “oyun boþa gitmesin” burjuva propagandasýnýn da etkisiyle, bu þeçimler de bir
partinin yerine bir baþkasýný tercih etmek, ezilensömürülenler için "ehveni þer" bir tercih oluyor. Türkiye'de özellikle finans kapitalin merkezileþme, tekelleþme süreci 28 Þubat Darbesinden sonra iyice tempo kazanmýþtýr. Bu sürecin, beraberinde toplumsal olarak çok geniþ bir yelpaze için kriz, yoksullluk ve açlýk getireceðini iyi bilen burjuvazi, siyasal düzlemde de doðal olarak, bu çeþitli toplumsal gruplarýn "umutlarýnýn taþýyýcýsý" olmayý hala becerebilen partilerin iktidar olmasýný istemiþ ve desteklemiþtir. Bu partilerin nasýl iktidar olduðu konusunu daha önce seçim üzerine yazýlarýmýzda yada yeri geldiðinde incelemiþtik. Çok kýsaca tekrarlamak gerekirse PKK lideri Abdullah Öcalan'ýn ülkeye getirilmesi sonucu yaratýlan Türk þovenist havayý, o dönem iktidarda olan DSP ve zaten faþist propaganda argümanlarýna sahip olan MHP arkasýna alarak iktidarýn büyük bölümünü oluþturmuþtur. Çok iyi kurgulanmýþ böyle bir "piyes" içinde, kitle tabanýnýn sýnýfsal bileþeni gözönüne alýndýðýnda MHP, tekelleþme hedefine paralel olarak uygulanacak ekonomik politikalar sonucu tasfiye olmak ve proleterleþmek zorunda olan küçük burjuvaziyi ve iþini kaybederek iþsizleþen iþsizleri ve zaten iþsiz olduðu için düzenle bir hesaplaþma içine giren "lümpen" proletaryayý düzene baðlamak ve sosyal patlama öðesi olmaktan çýkarmakla; DSP, sol söylemleri ve sendika bürokratlarý ile mevcut iliþkilerini kullanarak, yine tekelleþme süreciyle birlikte emeðin üretkenliðinin artýrýlmasý hedefinin sonucu olarak, kazanýlmýþ siyasal haklarýnýn budanmasý, ekonomik koþul- larýnýn ve çalýþma þartlarýnýn kötüleþtirilmesiyle birlikte sokaða döküle- bilecek iþçi kitlelerini dizginlemekle ve MHP ile ANAP arasýnda uzlaþtýrýcý-arabulucu bir denge unsuru rolünü oynamakla; ANAP ise, tekelci-iþbirlikçi egemen sýnýfýn ihtiyaçlarý doðrultusunda Avrupa emperyalizmi ile TC’nin entegrasyonu öne çýkararak; sözde statükoculuða karþý çýkmakla, bu zeminde zaman zaman MGK ile söz düellosuna girmek suretiyle demokratikleþmekten-çaðdaþlaþmaktan yana olan kesimlerin sözcülüðünü yapmakla, onlarý düzen politikalarýna baðlamakla mükellef olan bir baþrol kapmýþtýr. 3 Kasým'da yapýlacak olan erken seçimden sonra ortaya çýkacak yeni hükümet, yine egemen sýnýfýn ihtiyaçlarýný tam tekmil yerine getirmek için iþbaþý yapacak. Parlamento kitlelere yeni saldýrýlarýn önünü açacak "yeni" yasalar çýkartacak. Seçimlere Komünist siyaset taþýnmamýþ olacak. Peki salt bugün için deðil, parlamento genel olarak bize ne ifade eder? "...bizim için siyasal ömrünü doldurmuþ olan parlamento, kitleler için hala güncel olduðu müddetçe bu soruna sýrtýmýzý çeviremeyiz.” diyen Lenin, 1910’lu yýllarýn sonuna doðru "sol" komünizme karþý bayrak
3
Leninist Iþýk bilinçli bir yönelimle, ya da hayal kýrýklýðý içinde sýnýflar mücadelesinde saf tutarlar. Burjuva Seçimde Devrimci Komünist Tutum Burjuva seçim atmosferi, geniþ kesimlerin siyasete ilgi duyduklarý, taraf olduklarý bir dönemdir. Burjuvazi bu durumu kendi lehine kullanmaya, düzenden ve düzen partilerinden kopan iþçi-emekçi kitlelerini yeniden düzene yedeklemek ve düzen partilerine baðlamak için her fýrsatý ve yolu deneyecektir. Denemeye baþladý bile. Siyasal reklamlar, yeni kamuflajlar, “yeni” burjuva partiler, yeni yalanlar, yeni umutlar, demokratikleþme-çaðdaþlaþma, AB’ye girerek Avrupalýlaþma, enflasyonsuz bir yaþam, herkese iþ-aþ vaatleri, demokrasicilik oyunlarý ile kitleler yeniden kandýrýlmaya düzen partilerine ve düzene baðlanmaya çalýþýlýyor. Seçimin ve sandýða gidip oy kullanmanýn nimetlerinden, vatandaþlýk görevlerinden, demokratik rejimin üstünlüklerinden, halkýn kendi yöneticisini seçmesinden ve demokrasinin iþlemesinden dem vuruluyor. Ýþte bu burjuva yalan ve demagojileri ezilensömürülen kitlelerin gözünde ve bilincinde açýða çýkarmak, teþhir etmek ve birbirinden farký kalmayan, adlarý deðiþse bile programlarý aynýlaþan burjuva düzen partilerinin maskesini düþürmek için seçim ortamýndan, propaganda olanaklarýndan legal-illegal araç ve biçimlerin bütünsel bir tarzda kullanýlmasýna ve sýnýf mücadelesinin hizmetine sunulmasýna burjuva seçimde komünist tutum diyoruz. Leninist-Bolþevik parti ve siyaset, burjuva seçim ve parlâmentarizm konusunda komünistlerin nasýl tutumun takýnmasý gerektiðini “somut durumun somut tahlili” ýþýðýnda açýkça göstermiþ, “seçime katýlma”, “seçimi boykot” vb. farklý taktik tutumlar geliþtirerek yaþama geçirmiþtir. Hem burjuva demokrasisinin bir sýnýf diktatörlüðünden baþka þey, burjuva parlamentonun ise Marks’in deyimiyle “domuzlar ahýrý”ndan baþka bir þey olmadýðýný býkmadan usanmadan kitlelere propaganda etmiþ, hem de bu “domuzlar ahýrýný” ezilenlerin-sömürülenlerin bir kürsüsü haline getirmek için, koþullar uygun olduðunda seçimlere katýlmýþ ve burjuva parlamentoya Bolþevik temsilciler sokmuþtur. Günümüz koþullarýnda hareketimiz de dahil olmak üzere, hiç bir örgütlü özne, bu Bolþevik taktikleri devrimci parti ve siyaset ýþýðýnda yaþama geçirebilecek güç ve olanaklara sahip deðildir. Kendisine “devrimci”, “komünist”, “emeðin partisi”, “aþkýn ve devrimin partisi” diyen öznelerin her biri kitlelerden yalýtýk durumdadýrlar. Burjuva seçim ortamýný ve olanaklarýný bütünsel ve iktidar mücadelesine hizmet edecek tarzda kullanacak durumda deðiller. HADEP, TKP, EMEP, ÖDP gibi sol reformist partilerin böyle bir amacý da yoktur. Onlar devrimci hareketle, siyaset ve örgütle baðlarýný keserek tasfiyeciliðin þampiyonluðunu yapmakta, düzenin sunduðu olanaklar ve koyduðu kurallar çerçevesinde burjuva seçim ve demokrasi oyununa katýlmakta ve sermaye düzeninin deðirmenine su
taþýmaktadýrlar. Sýnýf bilinçli iþçi ve emekçilerin burjuva düzen partilerine olduðu gibi bu sol reformist-tasfiyeci partilere de vereceði oyu yoktur/olmamalýdýr. Geçmiþte PKK ile etkileþim ve farklý iþlevleri üstlenme biçiminde seçim ve parlamento olanaklarýný baþarýlý bir biçimde kullanan Kürt devrimci siyaseti tasfiye edilmiþtir. Bugün sözde ayný iþlevi yerine getirmeye soyunan Kürt burjuva liberal siyasetinin temsilcisi HADEP asla bu iþlevi yerine getiremez. Çünkü yasal olanaklarý kullanarak, burjuva düzene muhalif bir çizgide bile kafa tutacak bir siyasal-örgütsel konumdan uzaktýr. “Barýþ” adý altýnda Kürt-Türk-Arap halklarýnýn cellatlýðýný yapan TC ile uzlaþmaya, “demokratik cumhuriyet” adý altýnda emperyalist AB güçleriyle bütünleþmeye, onlarýn icazetiyle “siyaset” yapmaya çalýþmaktadýr. Sözde “barýþ süreci” tehlikeye girmesin adý altýnda düzen karþýsýnda kitlelerin ve devrimci-komünist hareketin edilgen bir konuma çekilmesine gayret etmektedir. Devrimci-komünist bir örgüt ve siyaset zemininde durmaya, düzenle dövüþmeye devam eden hareketler ise; þimdilik daðýnýklýk, bölünmüþlük içindedirler. Gerek bundan dolayý, gerekse de düzenin top yekün imha saldýrýlarý sonucu yitirdiði güçlerden dolayý güçsüz, edilgen ve kitle kuyrukçusu bir konumdadýrlar. Bu hali ve örgütselprogramatik açmazlarý nedeniyle, devrimcikomünist güçlerin de burjuva seçim zeminini ve parlamentosunu Bolþevik taktikler ýþýðýnda deðerlendirmesi olanaksýzdýr. Bütün bu olgular devrimci-komünist güçlerin bu burjuva seçim ortamýnda da ezilen-sömürülen güçlere bu zeminde devrimci-komünist bir alternatif sunamayacaðýný göstermektedir. Yani bu seçim zemininde de komünist bir seçenek ve siyaset olmayacaktýr. Hareketimiz de kitlelere seçim zeminini ve burjuva parlamento olanaklarýný kullanma yönünde somut bir seçenek sunamadýðýna göre, devrimci bir önderlik ve komünist bir siyaset eksikliðinin damga vurduðu bu somut koþullarda hareketimiz burjuva seçimleri “boykot”edecektir. Ezilensömürülen kitlelere yönelik olarak da burjuva seçim ve demokrasi oyunlarýný teþhir faaliyeti eþliðinde, “Oyun boþa gider yalanlarýna kanma!”, “Burjuva düzen partilerine ve sol reformist-tasfiyeci partilere oy verme!” þiarý etrafýnda bir propaganda ve ajitasyon faaliyeti yürütecektir. Devrimci-komünist ve sýnýf bilinçli güçlere yönelik olarak da; devrimci bir parti-program ihtiyacýnýn ortakça omuzlanmasý gereken acil ve somut bir görev olduðunu, burjuva krizleri devrimci bir krize, burjuva düzeni proleter bir devrimle sosyalizme-komünizme taþýmanýn ideolojik-politik-örgütsel araçlarýný yaratmanýn tek devrimci komünist tutum olduðunu tekrarlayacak ve kendi üzerine düþeni yapmayý sürdürecektir.
L eninist
IÞIK
4
Aðustos 2002
DEVRÝMCÝ ELEÞTÝRÝ VE ÖZELEÞTÝRÝ ÜZERÝNE Marksist-Leninist dünya görüþünde ve mücadelesinde eleþtiri ve özeleþtiri vazgeçilmez iki önemli silahtýr. Her silah gibi yerinde ve zamanýnda kullanýldýðý taktirde bilimsel, bütünsel, devrimci bir düþünce ve eylemin geliþmesine, amaca ulaþmasýna hizmet ederler. Tersi durumlarda ise, istenmeyen sonuçlara yol açarlar. Yerinde, zamanýnda ve amaçaraç diyalektik bütünlüðü içerisinde kullanýlmadýðý taktirde, eleþtiri ve özeleþtiri silahý kullananýn ayaðýna dolanýr, kendisini yaralayan veya öldüren bir iþlev kazanýr. Bundan dolayýdýr ki, devrimcilerkomünistler ne bu silahlardan vazgeçebilirler, ne de bunlarý rast gele kullanabilirler. Devrimci-komünist unsurlar ve politik özneler için eleþtiri; en geniþ anlamýyla Marksist-Leninist dünya görüþü, diyalektik materyalist yöntem ýþýðýnda, idealist dünya görüþünün ve burjuva toplumunun bütünsel bir reddiyesidir. Sýnýfsýz, sýnýrsýz, sömürüsüz komünist bir toplum alternatifinin savunusudur. Marksist-Leninist eleþtirinin en temel özelliði, bilimsel, bütünsel ve devrimci olmasýdýr. Eleþtiri oklarýný geçmiþe ve varolana yöneltir. Bunu yaparken maddi verilerden, tarihsel-sosyal-bilimsel olgulardan hareket eder. Daha da önemlisi, geçmiþi ve varolaný eleþtirmekle yetinmeyerek, eskinin devrimci tarzda deðiþmesini savunu eþliðinde, bunun yolunu-yöntemini ve düþünsel-sýnýfsaltoplumsal dinamiklerini de gösterir. Devrimci bir altüst oluþun -sýnýf savaþýmýnýn- sonucunda ortaya çýkan ve çýkacak olan toplumsal sistemleri açýklar. En sonu burjuva toplumun köklü eleþtirisini felsefiiktisadi-siyasi sonuçlarýna vardýrarak alternatif toplumsal sistemin sýnýfsýz, sýnýrsýz, sömürüsüz komünist bir toplum olacaðý ön görüsünde bulunur. Marksizm-Leninizm burjuva eleþtirmenler ve düþünürler gibi, dünyayý yorumlamakla yetinmeyip, dünyayý deðiþtirmenin sorunlarýyla da ilgilenir. Bunu kendine iþ edinir ve bir eylem kýlavuzu haline getirir. “Tarihi yapan insandýr!” soyutlamasýyla, deðiþimin nesnel koþullarýn yaný sýra öznel bir müdahale sonucu gerçekleþebileceðini, geçmiþ tarihsel-toplumsal verilere dayanarak yalýn, inandýrýcý ve ikna edici bir tarzda izah eder, kanýtlar. Marksist-Leninist eleþtiriyi, yukarýda kýsaca ve kabaca ortaya koyduðumuz en geniþ anlamýyla sýnýrlý kavramak ve uygulamak yeterli deðildir. Bundan dolayý, þimdi ve esas olarak, bu yazýda ele almayý düþündüðümüz dar anlamda eleþtiri üzerinde duracaðýz. Her devrimci-komünist birey ve öznenin, bilinçli-amaçlý yürüyüþü-mücadelesi sürecinde kendi kendini, yoldaþlarýný, hareketini ve benzerlerini eleþtirmeyi bilmesi de gerekmektedir. Çünkü Marksizm-Leninizm bir dogma-þablon deðil; bu dünya görüþü ýþýðýnda sýnýfsýz, sýnýrsýz, sömürüsüz
komünist bir dünya için mücadele eden birey ve özneler de hata ve zaaflardan muaf deðildir. Öyleyse, devrimci-komünist birey ve öznelerin yürüyüþleri ve mücadeleleri esnasýnda ortaya çýkan hata ve zaaflarýný bilince çýkarmalarý, bunlardan ders almalarý ve aþmalarý kaçýnýlmaz bir ihtiyaçtýr. “Ben” veya “biz” hata yapmayýz, diyen yalan söyler. Kendini kandýrýr. Ýþ yapan, geliþen her birey ve özne yer yer, zaman zaman hata yapabilir, zaaf içine düþebilir. Ýþte bundan dolayý mükemmelliyetçi kadro ve örgüt yanlýþ anlayýþýna savrulmadan, devrimci bir çizgide mücadele yürütebilmek için; ortaya çýkançýkacak olan hata ve zaaflardan nasýl arýnýlabileceði, uzak durulabileceði sorununa açýklýk getirmek ve gerektiðinde bunu uygulamak devrimci-komünist birey ve özneler açýsýndan hayati bir önem taþýmaktadýr. Her hata yapaný, zaaf göstereni devrimci mücadelenin dýþýna atmak veya bu haliyle örgütlü faaliyet içinde tutmak doðru olmayacaðýna göre, peki ne yapmalý? Ýþte dar anlamda eleþtiri bu noktada gündemimize girer, adeta imdadýmýza yetiþir. Söz konusu hata veya zaaf devrimci birey ve özneler tarafýndan devrimci eleþtirinin konusu yapýlýr. Devrimci düþünce, eylem, ilke ve amaçla uyumsuzluðu, nedenleri, olumsuz sonuçlarý ortaya konarak, doðru olan gösterilerek, devrimci arýnma ve ileri çýkma mücadelesi baþlatýlýr. Böylesi durumlarda devrimci-komünist birey ve öznelerin örgüt içinden veya dýþýndan eleþtirilmesi mümkün olduðu gibi, kendi kendisini eleþtirmesi de söz konusu olabilir. Hata ve zaafý yapanýn baþkalarý tarafýndan uyarýlmasý, devrimci olan düþünce ve tutuma çekilmesine, bu yönde çaba harcamasýna eleþtiri diyoruz. Devrimci-komünist birey veya öznenin kendi hata ve zaafýný fark ederek, bunu düzeltme-aþma çabasý içine girmesine ise özeleþtiri diyoruz. Devrimci-komünist mücadelede eleþtiri de, özeleþtiri de vazgeçilmez silahlarýmýzdýr. Öyleyse bu silahlarý yerinde, zamanýnda ve amaca hizmet eder tarzda kullanmak, kullanmasýný öðrenmek her yoldaþýmýzýn görevleri arasýndadýr. Ýlkeli, nitelikli bir komünist yürüyüþ, karþýlýklý etkileþim, kendimize ve dýþýmýza devrimci müdahale, genel ve yerel faaliyetin eðitici-ilerletici denetimi için, devrimci eleþtiri ve özeleþtiri silahýndan daha etkileyici, daha iþlevli bir silahýmýz yoktur. Devrimcilerin ve yoldaþlar topluluðunun faaliyetleri esnasýnda ortaya çýkan hata ve zaaflarý aþmanýn, ilkeli birlik ve dayanýþma içinde yol almanýn öncelikli-etkili tek silahý eleþtiri ve özeleþtiridir. Devrimci-komünist örgüt ve bireyler þahsýnda ortaya çýkacak olan her türlü hata ve zaaf öncelikle bu silahlar kullanýlarak aþýlmaya çalýþýlýr. Baþka tedbir ve yollara (iliþki kesme, ayrýlma-ayýrma vb.) ancak bun-
Leninist Iþýk mayacak , zengin hammadde kaynaklarýný kendilerine zýrnýk koklatmadan paylaþan ABD, AB ve Arap sermaye gruplarýna karþý seslerini çýkaramayacaklardýr. Ayný zamanda büyük Emperyalist güçler bu pastadan pay alan Arap sermaye gruplarýnýn da bu "zor" yoluyla gözlerini korkutup, onlarýn, kendisinden baðýmsýz siyasi bir güç haline gelmesini önlemektedir. Bölgede ki Kürt Hareketleri ve Savaþ ABD için Irak operasyonunun amacý Saddam'a gözdaðý vermekle yetinmek deðil, onu Orta Doðu'dan silmektir. Ýsrail'in Filistin’e girip katliamlarýný artýrmasý, olasý bir savaþta bölge halklarý arasýnda tüm dayanýþma olanaklarýný ortadan kaldýrmayý, onlarý daha savaþ baþlamadan teslim almayý baþat amaç edinmiþ bütünlüklü bir planýn sýnýrlarý dahilindedir. Ancak ne olursa olsun Saddam devrildiðinde Irak sýnýrlarý içinde ve yakýnýnda yaþayan Araplarýn, Kürtlerin, Þiilerin ve Türkmenlerin ne yapacaklarý son derece karmaþýk bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bu etnik gruplarýn içinde en büyük politik ve askeri deneyime sahip olan Kürt gruplarý, askeri kuvvetini de savaþ sonrasýnda federasyon hakkýna sahip olmak için pazarlamaya çalýþýyor. Bu durum baþta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerini düþündürüyor. Zira Türkiye, sýnýrlarýnýn hemen ötesinde fedaratif de olsa kendisinden baðýmsýz bir siyasal oluþumun lafýný bile duymak istemiyor. Hele söz konusu siyasal-fedaratif yapý Kürtlerin olunca, kendi sýnýrlarý içinde yaþayan milyonlarca Kürt'ü de düþünerek, TC, Türkmenler aracýlýðýyla bu "çözüme" karþý çýkmaya çalýþýyor. Irak'ta yaþayan tüm muhalif-etnik gruplar geçen ay Ýngiltere'de toplanarak Saddam sonrasý Irak'ýn ve bölgenin durumunu görüþtü. Federasyon tartýþýlmaya baþlayýnca Türkiye'nin direktifleriyle Türkmenler toplantýyý terk ettiler. Her fýrsatta "Saddam’sýz bir Irak'tan" yana olduðunu vurgulayan Türk egemen çevreleri akabinde Irak'ýn bölünmez bütünlüðünden yana olduðunu da söyleyerek, federasyon önerisi karþýsýndaki hassasiyetini emperyalistlerin duyabileceði bir tonda vurguluyor. Türkiye ve Rusya'nýn gizli bir anlaþma yaparak Irak operasyonuna karþý birlikte hareket etme kararý aldýklarý burjuva basýna sýzdýrýldý ve Türk yetkililer bunu doðruladý. TC, aslýnda operasyona karþý çýkamayacaðýný biliyor; yalnýzca olasý bir Kürt federasyonu veya Irak'ýn parçalanmasý durumunda, Kuzey Irak'ý ilhak etmekte dahil olmak üzere çok yönlü bir amaç güdüyor ve karþý çýkýþlarýný pazarlýk elini kuvvetlendirmek üzere tasarlýyor. YNK ve KDP þimdiden federasyon fikrine ýsýnmýþ durumdalar. Geçmiþte bu hareketleri reformistlikle, ABD-TC uþaklýðýyla-iþbirlikçiliðiyle suçlayan KADEK'in (PKK) ise net bir tavrý yok. Buda siyasetin cilvesi olsa gerek! KADEK’e göre federasyon çözümü hoþ bir hayalin ötesine geçemez. Federasyon sorunu Amerika'nýn ve diðer emperyalist ülkelerin bölgeye nasýl müdahale edeceðinden baðýmsýz bir sorun olarak
17
önümüzde duruyor. Çünkü burada Afganistan'da kuzey ittifakýný kullanarak baþlattýðý operasyonun tersine, Kürt gruplarý hiç kullanýlmadan bir operasyon da yapýlsa ve bu baþarýlý olsa, yeni siyasi düzenleme ile birlikte Saddam’ýn yerine gelecek yönetim, þu anki iþleyiþi itibarýyla özerk bir iþleyiþe sahip olan, Kuzey Irak'ý yöneten Kürt gruplarýna nasýl davranacak? Buraya kadar ki tüm tespitlerimizi Saddam'ýn fazla direnememesi ve büyük emperyalist güçlerin Irak'ý iþgali üzerine kurduk. Ancak Irak ordusunun savaþ deneyimine sahip ve Emperyalistlerin -eðer Saddam'ý devirmek istiyorsa- bir kara harekatý yapmak zorunda oluþu sorunu, savaþýn orta vadeye yayýlabileceði ve emperyalistlerin iþinin Afganistan'daki kadar kolay olmayacaðý anlamýna gelir. Saddam direnecektir; bu rahatlýkla söylenebilir. Savaþýn hemen arifesinde sol cenahta seçim ve savaþ üzerine çeþitli politik önermeler yapýlacaðý muhakkak. Zira Türkiye solunun bu konuda hiç bir sýkýntýsý yok. Saddam'ýn devrilmesinden yana olanlardan tutunda "Irak'a dokunma" diyenlere kadar varan oldukça çeþitlilik gösteren politik önermeler solun gündeminde olacak. Dünya çapýnda bir önderlik eksikliðinin belki de en çok hissedildiði anlar, savaþ anlarýdýr. Bizim bu konuda söyleyeceðimiz söz ise "esas düþman içerdedir" eksenli olmalýdýr. Ýletiþimimizin hiç olmadýðý Irak'lý komünistler de, ABD'li komünistler de, Avrupa ülkelerinin komünistleri de ve nihayet Türkiye komünistleri de kendi iþçi sýnýflarýna bunu propaganda etmelidir. Aksi takdirde, tersi bir politik hat, emperyalist ve yayýlmacý ülkeler arasýnda küçük olanýn tarafýný tutma, yedekliðine düþme zeminine kadar götürür bizi. Bizi ve dünya proletaryasýný hiç bir kuvvet, büyük sermaye gruplarý tarafýndan sömürülmektense görece daha küçük bir baþka sermaye grubu tarafýndan sömürülmeye ikna edemez. Tersi politik tutumlarýn adý en kabadayý þekliyle muhalifliktir. Bedellerinin çok aðýr olduðu tecrübeyle sabit olan bu tutumun siyasi platformdaki karþýlýðý ise iktidar perspektifine sahip olamamaktýr. Yani son tahlilde burjuva kuyrukçuluðudur. Savaþ, þiddet karþýtlýðýnýn bir sonucu olan burjuva pasifizmine karþý bizim anlayýþýmýz "Savaþa karþý sýnýf savaþý" eksenli bir politik tutum olmalýdýr. Bölgede savaþ rüzgarlarýnýn esmesi, Türkiye de dahil olmak üzere bir çok bölge ülkesinde zaten varolan devrimci potansiyeli tetikleyecek bir unsur halini alacaktýr. Bu noktada Türkiye, gerek iþçi hareketinin gerekse de devrimci hareketin gelenek ve deneyimi bakýmýndan diðer bölge devletlerinden daha avantajlýdýr. Ve biz Türkiye'li komünistlerin üstüne bu noktada düþen görev, belirlemiþ olduðumuz önceliklerimiz temelinde parti yürüyüþünü hýzlandýrmak ve oluþmasý kaçýnýlmaz devrim rüzgarýný arkamýza alarak iktidara yürümektir. Seçim ve Parlamentoya
16
Aðustos 2002
dokunulmazlýk kazandýran olaðanüstü yasalarla saðlama baðlamak gerekir... En deðersiz polis memuru, gentilice toplumdaki bütün organlarýn birarada sahip olduklarýndan çok ‘yetke’ sahibidir; ama en güçlü prens, en büyük devlet adamý, ya da uygarlýðýn en büyük (sayfa: 21) askeri þefi, en küçük gentilice þefin mazhar olduðu içten gelme ve söz götürmez saygýyý kýskanabilir..." Devlet iktidarý organlan olarak memurlarýn ayrýcalýklý durumu sorunu, böylece konmuþ bulunuyor. Aslolan, onlarý toplum üstüne koyan þeyin ne olduðunu bilmektir. Pratikte bu teori sorununun, Paris Komünü tarafýndan 1871'de nasýl çözülmüþ ve Kautsky tarafýndan 1912'de gerici bir anlayýþ içinde nasýl gürültüye getirilmiþ olduðunu göreceðiz. "Devlet, sýnýf karþýtlýklarýný frenleme gereksiniminden doðduðuna, ama ayný zamanda, bu sýnýflarýn çatýþmasý ortasýnda doðduðuna göre, kural olarak en güçlü sýnýfýn, ekonomik bakýmdan egemen olan ve bunun sayesinde siyasal bakýmdan da egemen sýnýf durumuna gelen ve böylece ezilen sýnýfý boyunduruk altýnda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sýnýfýn devletidir..." Antik devletle feodal devlet, kölelerle serflerin sömürülmesi organý oldular; ama yalnýzca onlar deðil, "modern temsili devlet de, ücretli emeðin sermaye tarafýndan sümürülmesi aletidir. Bununla birlikte istisna olarak, savaþým durumundaki sýnýflarýn denge tutmaya çok yaklaþtýklarý öyle bazý dönemler olur ki, devlet gücü sözde aracý olarak, bir zaman için bu sýnýflara karþý belirli bir baðýmsýzlýk durumunu korur". ...Yani, 17. ve 18. Yüzyýllarýn mutlak hükümdarlýklarý gibi, Fransa'da Birinci ve Ýkinci imparatorluðun bonapartizmi gibi, Almanya'da Bismarck gibi. Buna, Sovyetlerin, küçük-burjuva demokratlar tarafýndan yönetilmeleri nedeniyle henüz güçsüz, buna karþýlýk burjuvazinin de Sovyetleri (sayfa: 22) daðýtmak için henüz yeterince güçlü olmadýðý bir anda. devrimci proletaryayý ezmeye baþladýktan sonra, Cumhuriyetçi Rusya'daki Kerenski hükümeti gibi, diye ekleyeceðiz. Engels, "zenginlik, iktidarýný demokratik cumhuriyette, dolaylý ama bir o kadar da güvenli bir biçimde gösteriyor" diye sürdürür; þöyle ki: ilk olarak, "memurlarýn düpedüz rüþvet yemesi" (Amerika), ikinci olarak da, "hükümetle borsa arasýndaki baðlaþma" (Fransa ve Amerika) aracýyla. Bugün, hangisi olursa olsun, bütün demokratik cumhuriyetlerde, emperyalizm ve bankalar egemenliði, zenginliðin sýnýrsýz gücünü savunmak ve kullanmak için yararlanýlan bu iki aracý, ender bir sanat haline getirecek derecede "geliþtirdi". Eðer, örneðin Rusya Demokratik Cumhuriyetinin daha ilk aylarýnda, "sosyalistler"in -Devrimci-Sosyalistler ve Menþevikler- burjuvazi ile koalisyon hükümeti içindeki evliliklerinin, deyim yerindeyse, balayý sýrasýnda, Bay Palçinski, kapitalistleri tedirgin etmeyi ve onlarýn tekerine taþ koymayý, askeri sipariþler yoluyla devlet hazinesini soymalarýný engellemeyi gözeten bütün önlemleri baltalamýþsa, ve daha sonra bakanlýktan ayrýlmýþ (ve elbette yerine tastamam ayný bir baþka Palçinski geçmiþ) olan Bay Palçinski, eðer kapitalistler tarafýndan yýlda 120.000 ruble tutan bir arpalýkla "ödüllendirilmiþ" ise, bu nedir? Dolaysýz ya da dolaylý rüþvet mi? Yoksa hükümetle kapitalist sendikalar [tröstler] arasýnda bir baðlaþma, ya da "yalnýzca" dostça iliþkiler mi? Çernov ve Çereteli'lerin, Avksentiev ve Skobelevlerin oynadýklarý rol nedir? Devlet hazinesine el atan milyonerlerin "dolaysýz" baðlaþýklarý mýdýrlar, yoksa sadece dolaylý baðlaþýklarý mý? (sayfa: 23) Artýk siyasal mekanizmanýn bu tür eksikliklerine ve
kapitalizmin siyasal zarfýndaki kusurlara baðýmlý olmadýðý için, "zenginlik"in sýnýrsýz gücü demokratik cumhuriyette daha güvenliktedir. Demokratik cumhuriyet, kapitalizmin olanaklý olan en iyi politik biçimidir; çünkü sermaye, demokratik cumhuriyeti (Palçinski, Ýgernov, Çereteli ve hempalarý aracýlýðýyla) ele geçirdikten sonra, iktidarýný öyle saðlam, öyle güvenli bir biçimde kurar ki, burjuva demokratik cumhuriyetindeki hiçbir kiþi, kurum ya da parti deðiþikliði, onu sarsamaz. Ayrýca genel oy hakkýný burjuvazinin egemenlik aleti olarak nitelendirdiði zaman, Engels'in büsbütün kesin ve açýk olduðunu da belirtmek gerekir. Alman sosyaldemokrasisinin uzun deneyini açýkça hesaba katan Engels, "genel oy hakký... iþçi sýnýfýnýn olgunluðunu ölçmeyi saðlayan bir göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir þey olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktýr" der. Bizim Devrimci-Sosyalistlerimizle Menþeviklerimiz gibi küçük-burjuva demokratlarý, týpký ikiz kardeþleri olan Batý Avrupa sosyal-þoven ve oportünistlerinin tümü gibi, genel oy hakkýndan açýkça "daha çok" bir þey beklerler. Genel oy hakkýnýn, "bugünkü devlet içinde", emekçiler çoðunluðunun iradesini gerçekten dile getirmeye ve bu iradenin yerine getirilmesini saðlamaya yetenekli olduðu düþününü paylaþýr ve bu yanlýþ düþünü halka da aþýlarlar. Burada, yalnýzca, Engels'in açýk, belgin ve somut açýklamasýnýn, "resmi" (yani oportünist) sosyalist partilerin propaganda ve ajitasyonunda her (sayfa: 24) an deðiþtirilip çarpýtýldýðýna iþaret ederek, bu yanlýþ düþünün altýný çizmekten baþka bir þey yapamayýz. Marx ve Engels'in "bugünkü" devlete iliþkin görüþleri üzerindeki açýklamamýzýn devamý, Engels'in burada çürüttüðü anlayýþýn bütün yanlýþlýðýný ayrýntýlý bir biçimde ortaya koyar. Engels, en tanýnmýþ yapýtýnda [Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni -ç.] görüþlerini toplu bir biçimde þöyle özetler: "Demek ki, devlet düþünülemeyecek bir zamandan beri varolan bir þey deðildir. Ýþlerini onsuz gören, hiçbir devlet ve devlet erkliði düþünü bulunmayan toplumlar olmuþtur. Toplumun sýnýflara bölünmesine zorunlu olarak baðlý olan belirli bir ekonomik geliþme aþamasýnda, bu bölünme, devleti bir zorunluluk durumuna getirdi. Þimdi, üretimde, bu sýnýflarýn varlýðýnýn yalnýzca bir zorunluluk olmaktan çýkmakla kalmayýp, üretim için gerçek bir engel de olduðu bir geliþme aþamasýna hýzlý adýmlarla yaklaþýyoruz. Bu sýnýflar, vaktiyle ne kadar kaçýnýlmaz bir biçimde ortaya çýktýlarsa, o kadar kaçýnýlmaz bir biçimde ortadan kalkacaklardýr. Onlarla birlikte, devlet de, kaçýnýlmaz bir biçimde, yokolur. Üreticilerin özgür ve eþitçi bir birlik temeli üzerinde üretimi yeniden düzenleyecek olan toplum, tüm devlet makinesini, bundan böyle kendisine lâyýk olan yere, bir kenara atacaktýr: “âsâr-ý antika müzesine, çýkrýk ve tunç baltanýn yanýna..." Çaðdaþ sosyal-demokrasinin propaganda ve ajistasyon yazýnýnda bu alýntýya pek rastlanmaz. Rastlandýðý zaman da, bu metni, sanki bir ikon önünde eðilmek istercesine, yani þu "tüm devlet makinesinin âsâr-ý antika müzesine atýlmasý"ný içeren (sayfa: 25) devrimin geniþlik ve derinliði üzerinde en küçük bir düþünme çabasý olmaksýzýn, Engels'e resmen saygý göstermek için aktardýklarý görülür. Hatta çoðu zaman onlarda, Engels'in devlet makinesi demekle söylemek istediði þey, pek de anlaþýlmýþa benzemez.
Leninist Iþýk larýn etkili olmadýðý koþullarda baþvurulabilir. Eleþtiri silahýný kazanma amaçlý kullanmayan, kullanmasýný beceremeyen devrimci özne ve bireyler de hatalý ve zaaflý demektir. Türkiye ve dünya devrimci-komünist hareketi devrimci eleþtiri ve özeleþtiri silahlarýný yerinde, zamanýnda ve iþlevli kullanmamanýn bedelini çok aðýr ödemiþtir. Kendi kendini denetlemeyi ve eleþtirmeyi beceremeyenler sýnýflar mücadelesinde yolunu þaþýrmýþ, Marksist-Leninist ideolojik-politik çizgiden uzaklaþmýþlardýr. Burjuvaziden büyük bedeller ödeme ve mücadelelere girme pahasýna kazandýðý politik-ideolojik mevzileri, yeniden ve büyük oranda kaybetmiþtir. Ayný hatayý tekrarlayarak, ayný akýbete uðramak istemiyorsak eleþtiri ve özeleþtiri silahýný kullanarak, devrimci-komünist saflarda ortaya çýkançýkacak olan hata ve zaaflara, hata ve zaaflarýmýza karþý uzlaþmaz bir mücadele yürütmeliyiz. Zamanýnda müdahale etmediðimiz, denetlemediðimiz hata ve zaaflar, bir tarzaçizgiye dönüþtüðü, bizi ve hareketimizi amaç, araç ve ilkelerimizden uzaklaþtýrdýðý koþullarda yozlaþma, bürokratlaþma, liberalizm, daðýlma ve bölünme kaçýnýlmaz bir sonuç olur. Buna en çok sevinecek olansa sýnýf düþmanýmýz burjuvazi ve uþaklarýdýr. Hareketimizin devrimci eleþtiri ve özeleþtiri yoluyla içinden çýktýðý KDH’nin kýsa tarihi ve yakýn geçmiþi bu açýdan acý dersler ve olumsuz sonuçlarla doludur. KDH ve militanlarý eleþtiriözeleþtiri silahýný yerinde zamanýnda kullanarak, açýða çýkan hata ve zaaflarla uzlaþmaz tarzda bir mücadele sürdüremediði, faaliyeti denetleyemediði için önce liberal bir daðýlma, sonra da bir bölünme ile yüz yüze kalmýþtýr. Hareketimiz ve yoldaþlarýmýz, bu olumsuz sürecin derslerini kendi geçmiþ politik-pratik tutumlarýyla devrimci bir muhasebe, eleþtiri ve özeleþtiri zemininde çýkarmýþ ve aþmýþtýr. “Komünizm Sürekli Devrimciliktir” Hareketimiz yola çýktýðýndan beri “Komünizm sürekli devrimciliktir!” görüþünü dillendirmekte ve bunun gereklerini yerine getirmenin mücadelesi içinde arýnarak, bilgi ve savaþým deneyimi biriktirerek, örgütle ve örgütlü bir mücadelenin sürekliliðini güvence altýna almaya çalýþarak mücadelesini sürdürüyor/sürdürecektir. Sýnýf mücadelesinde komünist kadro, örgüt ve politik kimliðin sürekliliðinin esas olduðunu anlatmak için “komünistlik sürekli devrimciliktir” vurgusunu sýk sýk yapýyor ve akýlda tutuyoruz. Marksist-Leninist bilinç, komünist kadro niteliði ve örgüt normlarý kazanýlmýþ bir hak deðil, her gün yeniden kazanýlmasý gereken ideolojik, poli-
5
tik, örgütsel niteliklerdir. Dünyada ve Türkiye’de nice komünist kadro ve örgütler; sýnýf mücadelesinin zorlu, engebeli, sarp ve dolambaçlý yollarýndan geçerken yollarýný þaþýrmýþ, saf deðiþtirmiþ, tasfiye olmuþ ve hatta hainlik-döneklik konumuna düþmüþlerdir. Bu olumsuz ve hedefine ulaþamayan örneklerden ders çýkararak, devrimci uyanýklýðý, eleþtiri ve özeleþtiri silahýný elden býrakmayarak ve “komünistliðin sürekli devrimcilik” olduðunu bir an olsun unutmayarak yol aldýðýmýz taktirde, iþçi sýnýfýnýn öncü örgütünü yaratmayý ve iktidar mücadelesinde iþçi-emekçi kitlelere önderlik etmeyi baþarabiliriz. Hiç kimse salt kötü niyetinden liberal, hain ve dönek konumuna düþmüyor. “Komünistliðin” her gün, her kritik anda, her keskin dönemeçte, her politik-pratik sýnavda yeniden kazanýlmasý-kanýtlanmasý gereken bir nitelik olduðunu yeterince bilince çýkaramadýklarý, içselleþtiremedikleri, bir yaþam biçimi haline getiremedikleri, düzenden ve ideolojik-politik etkilerinden köklü bir kopuþ gerçekleþtiremedikleri için, devrimci mücadelenin dýþýna düþüyorlar veya saf deðiþtiriyorlar. Bu tür savrulmalardan kendimizi korumamýzýn, her daim ve her koþulda devrimci komünist bir duruþu-yürüyüþü güvence altýna almamýzýn biricik güvencesi, geçmiþ deneyimleri sindirmek, gerektiðinde kendi kendimizi, yoldaþlarýmýzý ve hareketimizi devrimci eleþtiri-özeleþtiri süzgecinden geçirmesini bilmektir. Bolþevik siyaset ve örgüt anlayýþýyla Marksist dünya görüþüne önemli katkýlar yapan Lenin için de eleþtiri ve özeleþtiri büyük önem taþýmaktadýr. Bu konudaki görüþleri de son derece eðitici ve öðreticidir. Lenin, “Bir hatayý görmeyi ve kavramayý, onu yarý yarýya düzeltme” olarak kabul eder. Bir örgütün gerçek niteliðini anlamak için, “o örgütün hatalarý karþýsýnda nasýl tavýr aldýðýna bakýn” der. Hatalarýný görmemezlikten gelen, onlarý eleþtiri-özeleþtiri eþliðinde bilince çýkararak aþmayan bir örgütün (ve kadronun) devrimci bir çizgide karar kýlmasý ve yürümesi imkansýzdýr. Komünist Hikmet Kývýlcýmlý da “Yol-1”de bu konuda þunlarý yazmaktadýr: “...Sosyalist, yanlýþ karþýsýnda ne katýr inadýyla direnir, ne kocakarý bunaklýðýyla yamyassý apýþýp kalýr. Gerçek sosyalist, yanlýþý önünde, o hatayý düzeltinceye kadar çelikten bir yay gibi önce gerilir ve sonra saðlamlaþan ve düzelen taze inancýyla, gerileyiþini fersah fersah aþarak, bir hamlede zembereðinden fýrlar ve ilerler. ...Sorun açýk: 1-Görevini ciddiyetle yapan; 2Sýnýfý ve kitleleri eðiten bir parti olmak için, hatalardan ürkmemek, yanlýþlarý diþlemek ve iþlemek þarttýr. Lenin Sol komünizm: Bir çocukluk hastalýðý
6
Aðustos 2002
adlý kitabýnda hemen baþtanbaþa þu gerçeði tekrarlar: Sözde kalmayan öz devrimcilik, durgunluk ve görenekle kopuþmaktan korkmamaktýr. Zararlý olan ve zamaný geçen herþeyi kýrmaktýr. Bunun tersini yapmak bürokratlýk ve gericiliktir. ” (Agk. s.13-19) Sýnýf mücadelesinin ilerlemesinin ve amaca ulaþmasýnýn önünde “zararlý” bir hale gelen, “zamaný geçen” kendi görüþlerini bile inanýlmaz bir ataklýk ve yaratýcýlýkla geliþtirerek deðiþtirmesini ve aþmasýný baþaran Lenin, buna ayak uyduramayan, tereddüt gösteren yoldaþlarýný “eski Bolþevikler” olmakla eleþtirmekten ve kararlýlýkla yoluna devam etmekten çekinmemiþtir. Bugün, hareketimiz ve diðer devrimci komünistler de kendi geçmiþ deneyimlerinden devrimci zeminde kopma, ileri çýkma ve geçmiþi aþma yönünde bir mücadele yürütmekle yükümlüdürler. Sýnýf hareketinin ideolojik, politik ve örgütsel ihtiyaçlarýna yanýt verememiþ, önderlik boþluðunu dolduramamýþ, komünist geleneði sürdürememiþ veya bu geleneðe hala baðlanamamýþ geçmiþimizle eleþtirel bir zeminde mücadeleye girememek de “bürokratlýk ve gericiliktir” Devrimci Eleþtiri ve Özeleþtiri Nedir? Ýþlevli bir eleþtiri ve özeleþtiri, gerek tek tek devrimci komünist kadrolar, gerek organlar, gerekse de örgütün -partinin- geliþip serpilmesi, kararlýlýkla amacýna yaklaþmasý açýsýndan son derece önemlidir. Devrimci örgüt ve kadrolarýn hatasýz-zaafsýz, eleþtiri ve özeleþtiriden muaf olmasýnýn iki koþulu vardýr: 1-Su katýlmamýþ devrimci komünist olmak. 2- Eylemsizlik, devrimci iddiasýzlýk ve iktidarsýzlýk. Bu durumda komünist olmak mümkün olmadýðýna göre bunu geçiyor ve birinci þýk üzerinde biraz durmak istiyoruz. “Su katýlmamýþ devrimcilik”ten kastýmýz yaþamýn ve sýnýf mücadelesini her alanýnda ve adýmýnda düþünce ve davranýþý skolastik, metafizik mantýk ve yöntemden kurtarmýþ olmaktýr. Peki bu mümkün müdür? Ýsabetli ve çarpýcý cevabý Kývýlcýmlý’dan alalým: “Diyalektik maddecilik yüzyýldan beri en anýt usta emeklerle iþlenip uygulanmýþtýr. Doðru. Biz diyalektik maddeciliði en ince yollarýna dek öðrenir, biliriz. O da, olaðan þeydir. Býrakalým sizi-bizi; bir çeyrek yüzyýldan beri kiþi olarak yeryüzünde diyalektik maddeciliði en eksiksiz biçimiyle kaç kiþ uygulamýþtýr? 19. Yüzyýlda ikisi tek vücüt olmuþ Marx-Engels, insan, 20. Yüzyýlda o iki insaný tek anlamýþ bulunan Lenin insan... Baþkalarý hep ve yalnýz onlarýn öðrencileridir. Böyle az yetiþtiriyor modern toplum gerçek ve bütün devrimci maddeci diyalektik düþünür ve davranýrý. Bugün yeryüzünde diyalektik maddeciliði öðrenmiþ kuþkusuz milyonlarca insan yaþayýp savaþýyor. O milyonlarca bilen ya da bilgin diyalektik maddeci düþünür-davranýr içinde diyalektik
mantýðý ve metodu tümüyle ve yanlýþsýz uygulayabilen -binleri-, yüzleri bir yana býrakalým- 10 kiþicik sayabilir miyiz? Sayýlmaz.” (Hikmet Kývýlcýmlý, Türkiye’de Devrimin Stratejisi, Sosyalist Kütüphane, S. 53) Öyleyse kiþisel, organsal-örgütsel hatalardanzaaflardan, yanlýþ düþünce ve pratiklerden öðrenmek ve bunlarý eleþtiri-özeleþtiri zemininde bilince çýkarmak ve aþmak geriye kalan tek seçenektir. Devrimci bir örgüt yada parti sorun çýkmamasý üzerine kurulan bir ortaklýk deðildir. Sorun çýktýðýnda, bunun nasýl çözüleceðinin yöntemi konusunda bir anlayýþ ve davranýþ birliði üzerine kurulan bir ortaklýktýr. Aksi taktirde, her sorun çýktýðýnda kýsýr, soyut ve sonuçsuz tartýþmalarla ortada ne bir örgüt disiplini kalýr, ne de eylem birliði. Yolu ve yöntemi önceden belirlenmemiþ, ortak normlara dayanmayan ve bilimsel-politik olmayan farklýlýklar da ortaklýklar da örgütlü mücadeleyi geriye çeken birer aðýrlýk haline gelir. Çoðu kez eleþtiri suçlama, özeleþtiri ise günah çýkarmakla karýþtýrýlýr. Devrimci örgütün, yoldaþlýk iliþkilerinin ve mücadelenin geliþimi açýsýndan son derece belirleyici olduðunu anlatmaya çalýþtýðýmýz eleþtiri ve özeleþtiri silahý böylesine sýð ve yanlýþ kavrandýðý, uygulandýðý koþullarda, örgüt disiplinin, eylem birliðinin, hata ve zaaflardan arýnmanýn araçlarý olmaktan çýkar, ayaðýmýza dolanan araçlar haline gelirler. O halde dar anlamda devrimci eleþtiri ve özeleþtiri nedir? Eleþtiri ve özeleþtiri, devrimci bir örgütün yaþamý, demokratik iþleyiþi ve geliþimi için vazgeçilemez önemde silahlardýr. Bunlarýn yerinde, zamanýnda ve amaca uygun kullanýlmasýna dikkat etmek, devrimci bir sorumluluk, örgütsel eðitim ve denetim sorununda ustalýk gerektirir. Devrimci özeleþtiri, yenilenmenin, hata ve zaaflardan devrimci zeminde arýnmanýn devrimci bir yöntemidir. Ama çoðu kez amaç dýþý kullanýlmakta günah çýkarma aracýna dönüþtürülmektedir. Çok sýk karþýlaþýlan bu hataya düþmemek için: *Devrimci mücadeleye ve örgüt saflarýna bilinçli ve gönüllü katýlmýþ olmak gerekir. *Devrimci düþünce ve davranýþý bütünlüklü kavramýþ, Marksist-Leninist “teoriyi bütünüyle, alfabesinden yüce cebirine dek sabýr ve tutkuyla deneyerek incelemek zahmetine katlanmayan devrimci, derme çatma bilgisiyle sýk sýk sorunlarý birbirine karýþtýrýr ve yarým yamalaklýktan kurtulama”yacaðý için de sürekli tökezler. *Kendini devrim mücadelesine adamýþ, devrimci komünistliði örgütlü bir yaþam biçimi haline getirmiþ olmak gerekir. *Kadro ve örgütlerin mücadelelerinin her aþamasýnda Marksizmi-Leninizmi rehber ve eylem kýlavuzu edinmiþ; onun felsefi özünü, militan
Leninist Iþýk
15
Viladimir Ýlyiç Lenin
“ÖZEL SÝLAHLI ADAM MÜFREZELERÝ, HAPÝSHANELER vb.” (Parça - Devlet ve Ýhtilal) "... Devlet, eski gentilice örgütlenmeye göre, ilkin uyruklarýnýn topraða göre daðýtýlmasýyla belirlenir..." diye devam eder Engels. Bu daðýlým bize "doðal" görünür, ama aþiretler ya da klanlar biçimindeki eski örgütlenmeye karþý uzun soluklu bir savaþýmý gerektirmiþtir. (sayfa: 17) "... Ýkinci olarak, bizzat silahli güç halinde örgütlenen halkla artýk doðrudan doðruya ayný þey olmayan bir kamu gücü’nün kuruluþu gelir. Bu özel kamu gücü zorunludur; çünkü, sýnýflara bölünmeden sonra, halkýn özerk bir silahlý örgütlenmesi olanaksýz duruma gelmiþtir... Bu kamu gücü her devlette vardýr; yalnýzca silahlý adamlardan deðil, ama maddi eklentilerinden de, gentilice toplumun bilmediði hapishaneler ve her türlü ceza kurumlarýndan da bileþir..." Engels, toplumdan doðan, ama onun üstünda yer alan ve gitgide ona yabancýlaþan ve devlet denilen bu "güç" kavramýný geliþtirir. Bu güç baþlýca neye dayanýr? Elleri altýnda hapishaneler vb. bulunan özel silahlý adam müfrezelerine. Özel silahlý adam müfrezelerinden sözetme hakkýna sahibiz; çünkü her devlete özgü kamu gücü, silahlý halkla, "halkýn özerkli silahlý örgütlenmesi" ile, "artýk doðrudan doðruya ayný þey deðildir". Bütün büyük devrimci düþünürler gibi, Engels de, bilinçli iþçilerin dikkatini, egemen hamkafalýða en az dikkate deðer ve en alýþýlmýþ görünen, yalnýzca katý deðil, taþlaþmýþ denebilecek önyargýlar tarafýndan onaylanmýþ bulunan þey üzerine çekmeye çalýþýr. Sürekli ordu ve polis, devlet iktidarýnýn baþlýca güç aletleridir; ama baþka türlü nasýl olabilirdi? Engels'in seslendiði ve yakýndan ne bir tek büyük devrim yaþamýþ ve ne de görmüþ olan 19. Yüzyýl sonu Avrupalýlarýnýn büyük çoðunluðu için, baþka türlü olamazdý. Onlar, "halkýn özerkli silahlý örgütlenmesi"nin ne olduðunu hiç mi hiç anlayamazdýlar. Toplumun üzerinde yer alan ve ona (sayfa: 18) yabancilaþan özel silahli adam müfrezeleri (polis, sürekli ordu) zorunluluðunun neden ortaya çýktýðý sorusunu, Batý Avrupa ülkeleri ve Rusya'daki hamkafalar, toplumsal yaþamýn artan karmaþýklýðýný, görevlerin ayrlþmasýný vb. anýmsatarak, Spencer ya da Mihaylosvki'den alýnmýþ iki-üç tümce ile yanýtlama eðilimindedirler. Bu anýmsatma "bilimsel" bir görünüþe sahiptir; ama asýl önemli olaný, özseli: toplumun, birbirine amansýzca düþman sýnýflar biçimindeki bölünüþünü gölgede býrakarak bilisiz halký iyice uyutur. Toplumun bu sýnýflara bölünüþü olmasaydý, "halkýn özerkli silahlý örgütlenmesi", sopalarla silahlanan bir maymun sürüsünün ilkel örgütlenmesi, ya da ilkel ya da klanlar biçiminde birleþmiþ insanlarýn ilkel örgütlenmesinden, karmaþýklýðýyla, tekniðinin yüksek düzeyiyle vb. ayrýlýrdý; ama olanaklý olurdu. Oysa bu olanaksýzdýr; çünkü uygar toplum, düþman sýnýflar biçiminde ve üstelik "özerkli” silahlanmalarý aralarýnda silahlý bir savaþýma yolaçabilecek, amansýzca düþman sýnýflar biçiminde bölünmüþtür. Devlet kurulur; özel bir güç, özel silahlý adam müfrezeleri meydana gelir; ve her devrim, devlet aygýtýný yýkarken, arý durumda bir sýnýflar savaþýmý örneði verir, egemen sýnýfýn kendisine hizmet eden silahlý adam müfrezeleri-
ni yeniden kurmak, ezilen sýnýfýnsa, sömürücülere deðil, sömürülenlere hizmet etmeye yetenekli bu tür yeni bir örgüt kurmak için nasýl çabaladýklarýný bize en açýk bir biçimde gösterir. Aktarýlan parçada, Engels, her büyük devrimin pratik olarak, somut olarak ve bir yýðýn eylemi (sayfa: 19) ölçüsünde ortaya koyduðu sorunu, yani "özel" silahlý adam müfrezeleri ve "halkýn özerkli silahlý örgütlenmesi" arasýndaki, iliþkiler sorununu, teorik olarak koyuyor. Bu sorunun, Avrupa ve Rus devrimleri deneyiyle somut olarak nasýl aydýnlandýðýný göreceðiz. Ama, gene Engels'in açýklamasýna dönelim. Engels, bazan, örneðin Kuzey Amerika'nýn bazý bölgelerinde, bu kamu gücünün güçsüz olduðunu (Kuzey Amerika'nýn, emperyalizm-öncesi dönemde, özgür kolonun aðýr bastýðý bölgeleri —kapitalist toplumda çok ender bir istisna— sözkonusudur), ama, genel bir biçimde, güçlendiðini gösterir. "... devlet içindeki sýnýf çeliþkileri belirginleþtiði ve sýnýrdaþ devletler daha büyük ve daha kalabalýk bir duruma geldiði ölçüde, onun da gücü artar - daha çok, sýnýf savaþýmlarý ve fetih rekabetinin, kamu gücünü, tüm toplumu, hatta devleti yutmakla tehdit edecek derecede artýrmýþ bulunduklarý bugünkü Avrupamýzý düþünelim..." Bu satýrlar, en geç 90 yýllarýnýn baþlarýnda yazýlmýþtýr. Engels'in son önsözü 16 Haziran 1891 tarihini taþýr. Bu çaðda, emperyalizme yöneliþ —tröstlerin mutlak egemenliði, büyük bankalarýn kudreti, büyük sömürge politikasý vb.— Fransa'da yeni baþlamýþtý; Kuzey Amerika ve Almanya'da henüz baþlamak üzereydi. O, zamandan beri, "fetihler rekabeti" bir dev adýmý attý; öyle ki, 1910'dan az sonra yeryüzü "rakip fatihler", yani büyük soyguncu devletler arasýnda tamamen paylaþýlmýþ bulunuyordu. O zamandan beri, askeri ve bahri silahlanma korkunç bir biçimde arttý; ve Ýngiltere'nin ya da Almanya'nýn dünya üzerindeki egemenliði (sayfa: 20) ve ganimet paylaþmak için yapýlan 1914-1917 çapul savaþý sýrasýnda, açgözlü bir devlet iktidarý, toplumun bütün güçlerini "yuttu", o derecede ki, bütünsel bir yýkým eþiðinde bulunuluyor. Engels, daha 1891'de "fetihler rekabeti"nin, büyük devletlerin dýþ politikasýndaki bellibaþlý ayýrdedici çizgilerden biri olduðunu göstermesini bilmiþti. Oysa, 1914-1917'de, aþýrý derecede yeðinleþmiþ bulunan bu rekabet, emperyalist savaþa yolaçtýðý bir anda, sosyalþovenizm kopuklarý, "yurt savunmasý", "cumhuriyetin ve devrimin korunmasý" vb. üzerindeki parlak sözlerle, "kendi" burjuvazilerinin soyguncu çýkarlarýnýn korunmasýný maskeliyorlar! EZÝLEN SINIFIN SÖMÜRÜLMESÝ ALETÝ OLARAK DEVLET Toplumun üstünde yer alan özel bir kamu gücünü beslemek için, vergiler ve devlet borçlarý gerekli hale gelir. Engels þöyle yazar: "Kamu gücünü ve vergileri ödetme hakkýnýkullanan memurlar, toplumun organlarý olarak, toplumun üstünde yer alýrlar. Gentilice örgütlenme organlarýna gösterilen içten gelme saygý, memurlara karþý da bu saygýnýn gösterildiðini varsaysak bile, onlara yetmez ... onlarýn yetkesini, onlara bir kutsallýk ve özel bir
14
Aðustos 2002
sosyal demokrat partisinin olmak üzere tüm Avrupa sosyal demokrat partilerinin önderleri aslýnda kendi revizyonist, reformist, oportünist geleceklerini açýktan ilan ediyorlardý. II. Enternasyonal’in Stutgart Kongresi, Amsterdam Kongresi’ nden üç yýl sonra toplandý. Bu arada Rusya’da 1905 devrim hareketi baþlamýþ, ancak burjuva devrimiyle sonuçlanmýþtý. Rusya’daki devrimci geliþmeler Almanya’ da yanký uyandýrmýþ, genel grev yeniden tartýþýlmaya baþlanmýþtýr. Genel grevin bir siyasal mücadele aracý olarak kullanýlmasý gerektiði yönünde görüþler ortaya atýlmýþtýr. Bu çerçevede, bir yandan ASDP’ nin aktif liderlerinden, diðer yandan Bolþeviklerin müttefiki durumundaki Polonya sosyal demokratlarýnýn önde gelen simalarýndan R. Luxemburg önemli rol oynamýþtýr. Bu kongrede Bebel'in savaþ hakkýnda verdiði karar taslaðýna (Bu taslak bu haliyle oprtünistçe yorumlanabilecek durumdaydý.) Polonyalý Sosyal demokratlarý ve Rus sosyal demokratlarý ek bir öneri verdiler. "Almanlarýn önerdiði ve Guesde'inkiyle esas noktalarýnda çakýþan Bebel'in karar tasarýsý proleteryanýn pratik görevlerine iliþkin hiçbir belirleme içermediði için sakattý. Bu da Bebel'in ortodoks tezlerinin oprtünist bir açýdan ele alýnmasýna fýrsat býrakýyordu; Vollmar da bu fýrsattan yararlanmak için telaþlandý. Bu nedenle Rosa Luxemburg ve Rus sosyal demokrat delegeleri Bebel'in karar tasarýsýna ek getirdiler. Bu ekler; 1) Militarizmin sýnýf baskýsýnýn esas aracýný oluþturduðunu belirtiyor; 2) Proleteryanýn gençlik içindeki çalýþmasýnýn önemini vurguluyor; 3) Sosyal demokrasinin yalnýz savaþlarýn patlak vermesini önlemek, ya da zaten baþlamýþ savaþlarýn bir an önce sona erdirilmesini saðlamak için deðil, ayný zamanda da savaþýn yarattýðý bunalýmdan yararlanýp burjuvazinin devrilmesini saðlamak için de mücadele etmek gerektiðinin altýný çiziyordu... Sonuçta Stutgart kongresi bir çok önemli sorunda uluslararasý sosyal demokrasinin devrimci kanadýyla oportünist kanadýný somut biçimde karþý karþýya getirdi; ve bu sorunlara devrimci marksizmin ruhuna uygun çözümler getirdi. Bu kongrenin tartýþmalar içinde açýmlanan kararlarý her propagandistin ve her militanýn deðiþmez yoldaþý olmalýdýr" (Lenin, Stutgart sosyalist Enternasyonal Kongresi, TE, C.13., s.80-81 aktarým; Ekim Dersleri Bolþevizme Sadýk Kalýnmadan Öðrenilemez) Bu kongreye emperyalizmin sonuçlarýnýn iyice yansýdýðý görülmüþtür. Almaya ile Ýngiltere arasýnda çýkacak olan olasý bir savaþ, II. Enternasyonal’in Stutgart Kongresinde
yaklaþan savaþ tehlikesinin nasýl önlenebileceði, bu saðlanamazsa savaþýn ortaya çýkaracaðý acýlý sonuçlarýn nasýl göðüslenebileceði konusunda düþündürmüþtür. Bosna Hersek'in Avusturya-Macaristan tarafýndan ilhak edilmesi ve Bulgaristan'ýn baðýmsýzlýðýný ilan etmesi, Rusya'nýn Azerbaycan'a dönük manevralarý karþýsýýnda da Ýkinci Enternasyonal partileri suskun kaldý. Biri hariç önerilen dört karar taslaðý þöyleydi. " ... mevcut ordu yerine, savaþa karþý bir güvence olmak üzere ve saldýrý savaþlarýna karþý bir tür sivil savunma sistemi çerçevesinde tüm halkýn silah altýna alýnmasýný" öngörmekteydi. Ýngiliz ve Amerikan delegeleri her türlü zorunlu askerliðe karþý olduklarý için önerinin bu bölümüne muhalif kaldýlar. Bu tasarýlar daha sonra þu þekilde karar haline getirildi. "... savaþlarýn kapitalizmin özüyle baðlantýlý olduðu" belirtilmekte ve ancak kapitalizm son bulduðu zaman savaþ tehlikesinin de ortadan kalkacaðý ileri sürülmekteydi. Ýþçilerin, "savaþýn önde gelen kurbanlarý" olduðuna dair açýklamalar aynen korunmuþ, bununla baðlantýlý olarak "iþçi sýnýfýnýn savaþlarýn doðal karþýtý" olmasý belirtilerek parlamentodaki iþçi sýnýfý temsilcilerinin savaþlara karþý mücadele etmeleri gereðine iþaret edilmiþtir. Bu kararlardan baþka sömürge sorunu da tartýþýlan konular arasýndaydý. Anti- sömürge kararý 108’ e karþý 127 oyla kabul edildi. Bu II. Enternasyonal içinde sömürge karþýtlarýnýn bir zaferi gibi gözükse de, sömürge yanlýlarýnýn da önemli bir gücünün olduðunu görmek gerekir. Bu kongreden sonra 1910 Kopenhag Kongresi gerçekleþmiþtir. 1912 yýlýnda ise Basel Kongresi gerçekleþtirilmiþ ve bundan sonra Aðustos 1914 te Viyana’da kongre toplanmasý bekleniyordu. Anca I. Paylaþým Savaþý’nýn patlak vermesi, bu kongrenin gerçekleþmesini engelledi! II. Enternasyonal’in son kongresi Basel Kongresi olarak kaldý. Paylaþým savaþýyla beraber Lenin ‘in deyimiyle olgunlaþan çýban da patlamýþ oldu. II. Enternasyonal iflas etti. 1910, 1912 kongrelerini ve II. Enternasyonal’in siyasetini, iflasýný yazýnýn sonraki bölümlerinde iþleyeceðiz. (sürecek) Marks-Engels, Seçme YapýtYararlanýlan Kaynaklar: lar C.1, 2, 3 Sol Y. Sosyalizm ve T.M.Ansiklopedisi, Ýletiþim Y. Karl Marks ve Doktrini, Lenin, Bilimsel ve Sos. Y. Gotha ve Erfurt Programlarýnýn Eleþtirisi, Sol Y, Marks-Engels. Marksizm ve Revizyonizm, Honca Y, Lenin, Ne Yapmalý?, Sol Y. Lenin. Devlet ve Ýhtilal, Bilim ve Sosyalizm Y, Lenin. Nisan Tezleri, Lenin, Sol Y.
Leninist Iþýk ruhunu kuþanmýþ olmak gerekir. *Her türlü burjuva ve liberal-reformist düþünceden ve yaþam-mücadele tarzýndan köklü bir kopuþ yaþamýþ olmak, her gerektiðinde bu kopuþu tereddütsüz yeniden yaþayacak devrimci bir irade ve kapasiteye sahip olmak. *Kendisini ve çevresini eleþtirel bir gözle, somut verilere ve olgulara dayanarak deðerlendirme yetenek ve yöntemini kuþanmýþ olmak. *Devrimcilikle baðdaþmayan kibirli, kendine aþýrý güven ve sevdalanma vb. burjuva, küçük burjuva hastalýklardan arýnmýþ, yolunu ayýrmýþ olmak gerekir. *Bilgi ve eylem kapasitesini sürekli derinleþtirmesini bilmek. Bu vasýflarý daha da çoðaltmak mümkündür. Devrimci bir kadro ve örgüt-parti için gerektiðinde özeleþtiri yapmak, hata ve zaaflarýndan arýnmanýn, ileri çýkmanýn, devrim için dövüþmeyi sürdürmenin biricik yolu, silahý ve ilacýdýr. Devrimci komünistler sorunu böyle kavradýðý için, özeleþtiri vermesi veya yapmasý gerektiðinde dala budaða sarýlmaz. Kýrk dereden su getirmeye, mazeretler teorisi yapmaya kalkýþmaz. Bunu kiþisel bir mesele ve gurur vesilesi yapmaz. Özeleþtiriye konu olan hata ve zaafý açýkça, ideolojik, sýnýfsal ve siyasal nedenleriyle birlikte ortaya koyar, bilince çýkarýr ve mahkum eder. Bunu bir suç ve zayýflýk olarak görme hastalýðýna ve sakat yaklaþýmýna fýrsat vermediði için; gerekli kiþi, organ ve platformlarda açýkça, eðitici, ikna edici ve güven verici tarzda özeleþtirisini yapar. Olmasý gereken de budur. Devrimci eleþtiri, devrimci kiþi ve kurumlarý hedef alan eleþtirinin amacý, eleþtirilen bireyi ve kolektifi yýkmak, karalamak, laf yarýþtýrmak, onun karþýsýnda üstünlük saðlamak deðildir; eleþtirilen düþünce ve davranýþ konusunda uyarmak, eðitmek, parti ve devrim davasýna kazanmaktýr. Eleþtiri konusu yapýlan tutumun neden yanlýþ ve hatalý olduðunu; neden iþçi sýnýfýn çýkarlarýna ve devrimci mücadelenin ilke ve amaçlarýna ters düþtüðü açýkça, maddi verilere, ideolojik-politik-örgütsel-sýnýfsal olgulara dayanarak göstermektir. Söz konusu hatayanlýþ konusunda eleþtirinin muhatabýný eðitmek, ikna etmek, doðru düþünce ve tutuma kazanmaktýr. Doðrunun ortak ölçüsü, Marksist-Leninist ölçü, referans ve perspektiflerdir. Bunlarý göz ardý eden bir eleþtiri devrimci özden ve iþlevden yoksun demektir. Böyle olunca da bu “eleþtiri” eleþtiri deðildir. Kiþisel eleþtiriler, muhatabýn ya yüzüne karþý, ya da örgütsel hiyerarþi üzerinden yapýlmalýdýr. Aksi taktirde -öncelikle muhatabýn dýþýndakilere taþýnan- yapýlan eleþtiri deðil, dedikodudur. Buda örgütlü mücadele, yaþam ve yoldaþlýk iliþkisi açýsýndan doðru olmayan, eleþtiriyi ve örgütsel yaptýrýmý gerektiren bir tutumdur. Her bilinçli ve
7
sorumlu komünist bu tür kaba hata ve yanlýþlardan arýnmasýný bilmelidir. Eleþtiri yapan ve muhatabýnýn bir an bile akýldan çýkarmamasý gereken; ister burjuva, ister küçük burjuva, isterse de proleter dünya görüþü söz konusu olsun, bunlarýn kiþisel keþifler veya uydurmalar deðil, toplumsal-düþünsel ürünler olduðunu unutmamaktýr. Bunlarýn kiþi ve kurumlara yansýmalarýnýn, yaþam bulmalarýnýn sýnýfsal-kültürelsosyal-siyasal vb. nedenleri vardýr. Ezilenlerin ve sömürülenlerin safýnda yer alan, sýnýflar mücadelesine katýlan devrimci komünistler de geçmiþ sýnýflý toplumlarýn içinden süzülerek, yetkinleþerek gelen ve günümüz kapitalist toplumunda egemen düþüncesi haline alan “Aristo mantýðý”ndan ve metafizik düþüncesinden bütünüyle muaf deðillerdir. Ve her düþünce eninde sonunda davranýþa yansýr. Ýþte bu sosyal gerçeklikten dolayýdýr ki, en babayiðit devrimci-komünist kadro ve örgütte de binlerce yýllýk bir geçmiþi olan egemen metafizik düþüncenin kalýntýlarýnýn olmasý ve zaman zaman kendini açýða vurmasý kaçýnýlmazdýr. Buda utanýlacak yada þaþýlacak bir durum deðildir. Aksine cesaretle üzerine gidilmesi, savaþýlmasý ve aþýlmasý gereken olaðan bir durumdur. Bunun yolu da devrimci uyanýklýk, karþýlýklý denetim, devrimci eleþtiri ve özeleþtiridir. Örgütlü Yaþam ve Mücadele Esnasýnda Karþýlaþtýðýmýz Sorunlarla Mücadele Eleþtiri ve özeleþtiri, yani hata-zaaf karþýsýnda devrimci tutumun kriterleri yöntem ve içerek itibarýyla devrimci örgüt için de kadrolar için de aynýdýr. Farklýlýk sadece ölçek, çap ve etkide kendini gösterir. Biz bu yazýda aðýrlýklý olarak devrimci kadro ve organlar üzerinden eleþtiri-özeleþtiri sorununu deðerlendirmeye çalýþýyoruz. Örgüt bütününü baðlayan eleþtiri yada öz eleþtiri hareketin ideolojik yönelim ve pratik-politik tutumlarýný etkilemesi, deðiþtirmesi vs. söz konusu olduðunda bunun zemini kongre ve genel konferanslar olacaktýr. Bu, iki kongre arasý hareket saflarýnda eleþtiri ve özeleþtiri yapýlamayacaðý anlamýna gelmez. Sadece bunun sonuçlandýrýlmasý, karara baðlanmasý ya MK þahsýnda gerçekleþerek örgüte sunulacak, yada tüm örgütün katýldýðý dinamik bir tartýþma sonucunda kongre veya konferanslarda sonuçlanacak anlamýna gelir. Eleþtiri ve özeleþtiriyi deðerlendirmek, sonuca baðlamak ise aslýnda tartýþma yöntemini ele almayý ve bu noktada ortaklaþmayý gerektirir. Çünkü her eleþtiri yada özeleþtiri söz konusu gündem ve hedeflerimiz çerçevesinde yapýlacaðýna, deðerlendirileceðine; bu konularda her zaman ortaklýk saðlamamýz mümkün ve doðru olmadýðýna, ortak düþünce ve davranýþýn nereye kadar süreceðini önceden bilemeyeceðimize göre; politik bir
8
Aðustos 2002
zeminde birlik veya ayrýlýk için geriye tartýþma yöntem ve kriterlerimizi ortaklaþtýrmak kalýyor. Aksi taktirde çýkacak sorunlar karþýsýnda ya apýþýp kalmamýz, ya ilkesiz oportünist bir yoldaþlýk iliþkisi yürütmemiz, yada sorunlarý kiþiselleþtirip, apolitik bir zeminde düþmanlaþmamýz kaçýnýlmaz olur. Çevremizde bu olumsuz örnekler fazlasýyla mevcuttur. Amaç ve araç diyalektik bütünlüðü içinde “ya bilinçli-gönüllü birlik, yada politikörgütsel ayrýlýk!” Ýþte örgütlü yaþam ve mücadelemiz sürecinde karþýlaþacaðýmýz sorunlarýmýzý çözme ve aþma tarzýmýz bu olmalýdýr. “Herkes kendi bayraðýnýn altýna”, “aynýlar ayný yerde ayrýlar ayrý yerde” þiarlarý devrimci komünistler için her somut koþulda ve gerektiðinde tutulmasý gereken yoldur, kavrayýþ ve davranýþ bütünlüðünün bir yansýmasýdýr. Sorunlarýmýzý aþma kriterlerimizi oluþtururken kalkýþ noktamýz Marksizm-Leninizm bilimi, diyalektik materyalist yöntemi ve sýnýf savaþýmýnýn deneyimleri ile kendi örgütselsiyasal-hukuksal kriterlerimiz olacaktýr. Bir davranýþlar ve yöntemler bütünü olan MarksizmLeninizm bu konuda da önümüzü aydýnlatacaktýr. Biz, kolektivizmi esas alan bir yoldaþlar topluluðuyuz. Ortaya çýkan ve çýkacak olan hata ve zaaflarýmýz bu gerçeði deðiþtiremez. Kolektivizme dayanan yoldaþlar topluluðunda sorun olmaz diye bir kural yoktur. Hiçbirimiz buna güvenerek bir araya gelmedik. Aksine, çýkacak sorunlarý hangi yol ve yöntemle, hangi ortak kriterler ve maddi ölçülerle ele alacaðýmýz noktasýnda ortaklaþtýðýmýz için bir aradayýz. Bu ortak kriterlere uymayanlarý, yoldaþça eleþtiri ve özeleþtiri çerçevesinde hata ve zaaflarýndan kurtulamayanlarý, ayak direyenleri ise kolektifimizin dýþýna çýkaracaðýmýz noktasýnda yolun baþýnda hemfikir olduk. Bugün ve yarýnda bunu unutmadan yolumuzu yürümeliyiz. Hata ve zaaflara karþý devrimci yöntemlerle, sabýrla, eðitici ve ilerletici bir tarzda eleþtiri-özeleþtiri mekanizmasýný iþleterek savaþmak ve kazanmak zorundayýz. Bireysel çýkar, öfke ve tepkimizin esiri olarak, ortak ölçülerimiz dýþýnda bireysel ölçü ve normlarla sorunlarýn çözümüne kalkýþmak kendi ilke ve kurallarýmýzla baðdaþmadýðý gibi çözücü ve ilerletici, birbirimizi kazanýcý da olmayacaktýr. Sorunlar karþýsýnda ortak örgütsel-siyasal normlarýmýzý hatýrlamanýn ve önümüze çýkan engelleri aþmanýn, kördüðümleri bir kýlýç darbesiyle çözme yeteneði ve cüreti göstererek amaç ve araç ortaklýðýmýzýn bizi özgürlüðe götürecek biricik yol olduðunu her zaman öne çýkarmalý, hatýrlamalý ve haykýrmalýyýz: Kahrolsun bireysel çýkar, kaygý, duygu ve bencillikler...Yaþasýn kolektivizm ve ortak
davamýz...yoldaþça kenetlenme, devrimci güven, eleþtiri ve özeleþtiri! Örgütle ve Örgütlü Bir Tarzda Sorunlarýn Üzerine Yürüme Yoldaþlar, düzenin devrimci-komünist harekete olduðu gibi tek tek devrimcilere de "ya ileri, ya geri" yi apaçýk dayattýðý bir dönemden geçiyoruz. Ýleriye çýkmanýn yolu hata ve zaaflarýmýzdan arýnarak birbirimize, amaç ve araçlarýmýza kenetlenmektir. Hiç bir devrimcikomünist içinde yaþadýðýmýz düzenin bulaþýklarýndan bütünüyle arýnmýþ ve muaf deðil. Buna bizlerde dahiliz. Öyleyse verili duruma tapýnmadan, devrimci uyanýklýðý, bilgi ve deneyim biriktirme ihtiyacýný biran olsun unutmadan örgütle ve örgütlü bir tarzda, karþýlýklý etkileþim, denetim, eðitim iliþkisi içerisinde devrimci komünist mücadelemizi sürdürelim. "En kötüsü kusurlu olmak deðildir, bu kusurlarla savaþmamaktýr.” Bunu yaparken: “...Kiþisel uyarý ve dürtü yetmez. Adamý belli (örgütsel-siyasal-LI) kurallarýn çerçevesi içinde oynatmalýdýr. Bunun için çeteden daha oturaklý ve sürekli örgüt düzeninde aktif iþbölümü, dinamik, kollektif ekip çalýþmasý, uçkun devrimcilik ile yapkýn devrimcilik manivelasýnýn momentlerini en az yanlýþla iþletebilir ve yanýlgýlarý eðilim ve sapýklýk olmaktan en çok kurtarma þansýna eriþebilir. Ancak o zaman, körün deðneðini bellemesi biçiminde ya hep uçkun devrimcilik (saldýrý taktiði, Fransýzca konuþma), ya hep yapkýn devrimcilik (direni taktiði, almanca konuþma) sapýtmalarýndan daha iyi korunabilir.” (Hikmet Kývýlcýmlý, Türkiye’de Devrimin Stratejisi, Sosyalist Kütüphane, S. 53) Demek ki, karþýlaþacaðýmýz sorunlarý aþmak, problemleri alt etmek için kiþisel çabalarla yetinmeyip, örgütsel-siyasal kurallarý gözeterek örgütsel kanallarý iþletmeli kan dolaþýmýný saðlamalýyýz. Yani örgütle ve örgütlü hareket etmeliyiz. Tartýþma, eleþtiri ve özeleþtiriye konu olan düþünce ve davranýþlarý kýsýr ve yüzeysellikten kurtarýp, ideolojik-politik-örgütsel köklerine inmeli ve sonuçlarýna götürmeliyiz. Yoksa iþin içinden çýkýlamaz, çözüm üretilemez. Örgütle ve örgütlü bir tarzda sorunlarý gündeme alma ve üzerine yürüme; örgütlü mücadele de karþýlaþýlan sorunlarýn-problemlerin devrimci tarzda aþýlmasý için vazgeçilmez bir kuraldýr. Bu kural, temel olarak kadro, organ ve örgüt arasýndaki diyalektik iliþkinin, kolektif üretimin örgüt mekanizmalarý ile tanýmlanmasýný ve disipline edilmesini anlatýr. Leninist bir örgütte kadrolar organa, organlar üst organa-komitelere-, tüm organlar MK’ya, tüm örgüt ise kongreyegenel konferansa baðlýdýr. Bu hiyerarþik iliþki
Leninist Iþýk 1-Kapitalist mülkiyet ve üretim yerine sosyalist mülkiyet ve üretim kurmaya çalýþan teþriî ve parlamenter eylemi bu amaçlara ulaþmak için gerekli yol olarak benimseyen örgütlerin temsilcileri 2-Politikada militan bir tavýr benimsememiþ olsalar dahi, teþriî ve parlamenter eylemin gereðini kabul ettiklerini beyan eden salt sendikal örgütler. Dolayýsýyla, anarþistler dýþlanmýþlardýr." Bu karardan da anlaþýlacaðý üzere, II. Enternasyonal, kendi sýnýrlarýný belirlemiþtir. Sonraki kongrelerde, anarkosendikalistlerle ayný sorunu yaþamamak üzere "örgütün sýnýrlarýný" belirlemiþtir. Paris kongresi 1900 yýlýnda toplanmýþtýr. Tarihe, Paris Sosyalist Kongresi olarak geçen, kongrede baþlýca iki konu tartýþýlmýþtýr. Birincisi sosyalistlerin burjuvazinin temsilcileriyle ayný kabinede yer alýp almayacaklarý; ikincisi ise "Uluslararasý Sosyalist Büro" nun kurulmasý kararýdýr. Birinci konu kongre açýsýndan biraz "nazik" bir konu olduðundan, bir orta yol bulundu ve bununla ilgili karar tasarýsý hazýrlama görevi Kaustki’ ye verildi. Hazýrlanan karar tasarýsý þu þekildeydi. "Proletaryanýn iktidarý ele geçirmesi, çaðdaþ demokratik devlet içinde bir çýrpýda olmaz. Ancak ve yalnýzca proletaryanýn siyasal ve sendikal örgütlerinin, maddi ve manevi yenilenme ve yerel organlarda teþriî makamlarda mevcut sandalyelerin tedricen kazanýlmasý yoluyla ortaya koyacaklarý uzun ve sabýrlý mücadelelerin sonucunda saðlanýr. Bununla birlikte, iktidar erkinin merkezileþmiþ olduðu yerlerde, bunun bu türden perakende yollarla kazanýlmasý mümkün deðildir. Tek baþýna bir sosyalistin burjuva hükümetinde bakan olmasý siyasal iktidarýn ele geçirilmesinde normal bir baþlangýç olarak kabul edilemez.... Her ne koþulda olursa olsun bir sosyalistin, partisinden baðýmsýz olarak bakan olmasý veya partisini temsil etmek durumunu terk etmesi halinde hükümette görev almasý, proletaryayý güçlendirmenin bir yolu olmak yerine onu zayýf düþürür ve siyasal iktidarýn ele geçirilmesini kolaylaþtýrmak yerine, onu geciktirir." Bu kararýn alýnmasýna sebep olan olay Millerand olayý diye bilinen olaydýr. Millerand partisine danýþmadan burjuva kabinesinde bakanlýk koltuðunu kabul etmiþti. Fransýz Sosyalist Partisi’nin bölünmesini önlemek kaygýsýyla, Millerand’ýn tutumuna müsamahalý yaklaþýlmýþ, kýsaca oportünist bir siyaset tarzýyla yukarýdaki yumuþak, durumu idare eden bir karar alýnmýþtýr. Millerand’ ýn tutumu mahkum edilmemiþtir. Paris kongresinin diðer bir gündemini de emperyalizm konusu oluþturmuþtur. Hollandalý delege Kol emperyalizme karþý savaþ vermekle yetinilmemesi gerektiði, sömürge ülkelerde de
13
sosyalist partilerin kurulmasý ve sosyalist hareketlerin desteklenmesi için aktif rol alýnmasý gerektiðini savunmuþtur. Bu öneri de oy birliði ile kabul edilmiþtir. Bu kongrede Rosa Luxsemburg da "emperyalizmin çöküþüne" iliþkin teoriler üzerine yaptýðý konuþma ve militarisit eðilimlerin yükseliþine karþý mücadele edilmesini öngören karar taslaðý oldukça önemlidir. Taslak oybirliðiyle kabul edilmiþtir. Paris kongresinde emperyalizme karþý alýnan kararlar, aslýnda emperyalist ülkelerin sosyal demokrat partilerinin, emperyalist saldýrganlýk ve rekabetten etkilenmediklerini de göstermektedir. Ancak emperyalizm olgusu sosyal demokrat partilerin bu tutarlý tavrýný ileriki dönemde oldukça etkileyecektir. Sosyal þovenizm, oportünizm, reformizm, revizyonizm gibi siyasetler yine bu enternasyonale baðlý sosyal demokrat partilerin baðrýndan doðacaktýr. Ýleriki bölümlerde, II. Enternasyonal’in siyaset yapýþ tarzý iþleneceðinden þimdilik buna ara veriyoruz. ASDP’nin 1903’ deki Dresden Kongresi oldukça gergin geçmiþtir. Kongre Franz Mehring gibi revizyonist yazarlarý, burjuva yayýn organlarýnda yazý yazmakla suçladý ve onlarý kýnayan bir karar tasarýsýný kabul etti. Aslýnda ASDP’nin 1903 teki seçimlerdeki durumundan revizyonizmin bu parti içinde hegemonya kurmaya baþladýðýnýn göstergesiydi. Dresden Kongresinde bu oldukça belirginleþmiþtir. Bebel en çok, seçim sonrasýnda revizyonistlerin burjuvaziyle ortak sorumluluk almayý ve iþbirliðine girmeyi hedefleyen perspektifleri benimsemelerini eleþtirdi ve açýk bir mücadele yürüttü. 1903 kongresi doðal olarak II. Enternasyonal’in 1904 Amsterdam Kongresini de olumsuz etkiledi. II. Enternasyonal’in 1904 Amsterdam Kongresinde revizyonizm sorunu, sosyalistlerin burjuva hükümetlere girmesi sorununun önüne geçmiþtir. Bebel bu kongrede çeþitli sapmalara karþý, II. Enternasyonal’in devrimci özüne sadýk kalýnmasýný saðlamaya çalýþmakta, üye partilerin tüm fraksiyonlarýný kapsayacak þekilde bir birliðe kavuþmalarý gerektiðini savunmuþtur. Alman sosyal demokratlarý bu kongreye 1903 seçimlerinin yarattýðý prestijle gelmiþlerdi, ancak Jaures’in saldýrý ve eleþtirilerinden kurtulamadýlar. Jaures ASPD’nin güçlü deðil iktidarsýz parti olduðunu belirterek, Fransa’ da günlük savaþýmla elde ettikleri baþarýlarý anlattý. Bu kongrede en önemli olay, revizyonizm açýk reddinden vazgeçilmesi; "... burjuvaziye karþý koymakta kararlýlýk vurgulanmak suretiyle revizyonizm dolaylý olarak mahkum edilmiþ oluyordu." Yani dolaylý olarak reddediliyordu. Revizyonizmi mahkum etmede son derece tutuk davranarak olasý bir bölünmenin önüne geçtiðini düþünen baþta merkezci Alman
12
Aðustos 2002
sal dayanaðýný oluþturuyorlardý ve proletaryaya burjuvazinin etkisini taþýyan bunlardý." (Lenin Seçme Eserler Cilt 5 Syf. 144145 Ýnter Yayýnlarý Haziran 1995) *** Þimdi II. Enternasyonal’in ayýrt edici yönlerine deðinmek yerinde olacaktýr. Birincisi; I. Enternasyonal’den farklý olarak, II. Enternasyonal baþlangýçta ulusal kimlikli sosyal demokrat partilere ve sendikalara dayanýyordu. Merkezi bir önderlikten yoksundu. Ýkincisi; I. Enternasyonal’de Marksistler, marksizm dýþý akýmlara karþý mücadele etmiþ ve ideolojik olarak galip gelmiþti; II. Enternasyonal kurulmadan önce ise Avrupa ülkelerinde bazý temel konulardaki sorunlarýna raðmen (özellikle 34. sayýmýzda yer alan Gotha programý üzerine Marks'ýn ve Engels'in yürüttüðü tartýþmalar hatýrlansýn) marksist fikirlere yakýnlaþan partiler oluþmaya baþlamýþ ve bunlar uluslar arasý iþçi hareketi içinde hakim siyasal çizgi haline gelmeye baþlamýþtý. ikinci enternasyonal aslýnda marksisizmi benimsediðini söyleyenlerin kurduðu bir örgüttü ve yine bu örgütün daðýlmasý sýrasýnda I. Enternasyonalden farklý olarak ilk defa marksist olduðunu iddia edenler ile gerçek marksistler kendi içinde bir çatýþma ve bölünme yaþadý. Üçüncüsü; II. Enternasyonal’ in motor gücü ASDP olmuþtur, kendi ideolojikpolitik rengini vermiþtir. II. Enternasyonalin Kuruluþu ve Kongreleri: 1889 yýlý geldiðinde, Paris’ te Marksistlerin ve posibilistlerin önderliðinde iki ayrý kongre toplandý. Marksistler Salle Pétrelle’ de 221’i Fransýz, 81’i Alman, 22’si Ýngiliz, 14’ü Belçikalý, 8’i Avusturyalý ve 6’sý Rus toplam 391 delege ile kongre topladýlar. Posibilistler ise Rue Lancy’de 500’ü Fransýz toplam 600 delege ile kongre topladýlar. Salle Pétrelle’de toplanan kongreye Hollanda, Danimarka, Ýsveç, Norveç, Ýsviçre, Romanya, Polonya, Macaristan, Ýtalya, Ýspanya, Bohemya, Portekiz, Bulgaristan gibi ülkelerden delegasyon katýlmýþtý. Ayrýca Arjantin, ABD ve Finlandiya’dan da gözlemciler katýlmýþlardý. Paris’te düzenlenen kongrelerde, posibilistlerin kongresinde Alman delegasyon bulunmadý. Marksistlerin düzenlediði kongrenin en belirgin özelliði ise temsiliyetindeydi. Her iki kongreye baktýðýmýzda, posibilistlerin topladýðý kongredeki delege sayýsý fazla olsa da, temsiliyet ve yeni bir Enternasyonal oluþturma yönünden Marksistlerin topladýðý kongrenin ezici bir üstünlüðü vardý. Bu kongrenin bu özelliðinden dolayý Enternasyonal oluþturma giriþimlerinin posibilistlerin elinden Alman Sosyal demokratlarýnýn eline geçti. Bu kongrede alýnan karar
doðrultusunda, 1890 1 Mayýs’ýnda 8 saatlik iþ günü talebiyle tüm dünyada 1 Mayýs kutlamalarý gerçekleþtirildi. Böylece 1 Mayýs, her yýl yaþatýlan uluslararasý bir eylem haline geldi. Paris’te toplanan kongreyi, II. Enternasyonal’in kuruluþ kongresi sayarsak, ikinci kongresi 1890 ve 1891 1 Mayýs’ýnýn rüzgârýný da arkasýna alarak, Aðustos 1891’de Brüksel’de toplanmýþtýr. 15 ayrý ülkenin 337 delege ile temsil edildiði kongrede "Sekiz saatlik iþgününün saðlanmasý, uluslar arasý iþ mevzuatýnýn ihdasý için baský yapýlmasý, uluslararasý barýþýn saðlanmasý bütün ülkelerin iþçilerinin bir isteði olarak ifade edilmesi. ... bunlara ek olarak, 1 Mayýs’da bütün ülkelerde genel greve gidilmesi kararý alýndý." II. Enternasyonal’in kuruluþu ve ardýndan ilk kongrelerinde örgütün niteliði konusunda bir belirsizlik hakimdi. Bazen Sosyalist Ýþçi Kongresi, bazen de Sosyalist Ýþçi ve Sendika Kongreleri de denildiði olmuþtur. Örgütün niteliðinin belirsizliði adlandýrmalara da yansýmýþtýr.1893 Zürih Kongresi’nde alýnan kararlar örgüt niteliðini biraz belirgin hâle getirmiþtir. "Kongreye tüm sendikalar ve ayrýca iþçilerin örgütlenmesi gereði ile siyasal eylem gereðini benimseyen sosyalist partiler ve örgütler kabul edilecektir. Siyasal eylemden kastedilen, iþçi sýnýfý örgütlerinin, proletaryanýn çýkarlarýný geliþtirme ve siyasal iktidarý ele geçirmek yolunda, mümkün olan en geniþ ölçüde, siyasal haklardan ve yasama mekanizmasýndan yararlanmasý veya bunlarý ele geçirmesidir." Buradan yola çýkarak þunu söyleyip yazabiliriz, II. Enternasyonal kuruluþ aþamasýnda belli bir þekli, þemaili olan bir örgütlenme deðildi. Bu özelliði onun içine rahatlýkla deðiþik sapkýn burjuva akýmlarýn sýzmasýna ve kendilerini üretmelerine olanak tanýmýþtýr. Bu zaaf daha sonralarý baþka bir enternasyonalle; Komünist Enternasyonal’le aþýlmýþtýr. II. Enternasyonali’ in sonraki kongresi, 1896’ da toplanan Londra kongresidir. Bu kongrede daha önce Zürih Kongresi’ nde siyasal eylemi benimseyen, yani anarko-sendikalist tezi reddeden karar taslaðý yeniden gündem yapýldý. Kongrede anarko-sendikalistleri ünlü sendikacý Fernand Pelloutier önderliðindeki Fransýz anarko-sendikalistler, bunlarýn karþýsýnda karþý görüþü ise Fransýz sosyalist J. Jaures ve Ýngilizlerin Marksist önderi Hyndman savundular. Alman sosyalistlerinden Liebknecht’in hazýrladýðý ve karar olarak kabul edilen taslakta ise þöyle deniliyordu. "... Kongrenin hazýrlýk komitesi, münhasýran aþaðýdaki nitelikleri taþýyanlarý müteakip kongreye davet etmekle görevlendirilmiþtir.
Leninist Iþýk örgütsel iliþkilerde aþaðýdan yukarýya yukarýdan aþaðýya doðru tanýmlanan mekanizmalar aracýlýðýyla iþletilir. Bunlar randevu, toplantý, rapor mekanizmasý ve organ sekreterliðidir. Bu örgütsel hiyerarþik yapýlanma ve mekanizmalar dýþýnda yapýlan eleþtiri ve özeleþtiriler, devrimci bir örgütte gereksiz bir gevezelik-dedikodu muamelesi görür ve iþlevsizdir, kayda alýnmaz ve sorumlularý örgütsel yaptýrýma tabi tutulur. Devrimci bir örgütte tüm iliþkilerin kurallý olmasý Bolþevik deneyimi ve öðretisinin ortaya çýkardýðý bir zorunluluktur. Bu zorunluluk çoðunlukla salt gizlilik, denetim vs ile ilgili sanýlýr. Oysa bu doðru deðildir. Bu mekanizmalar faaliyetin, sonuçlarýnýn kolektivize edilmesi, devrimcidemokratik merkeziyetçi ortak bir bilince-kültüre ve deneyime dönüþtürülmesi açýsýndan da son derece önemlidirler. Özeleþtiri ve eleþtirinin gerekliliðine, yeterliliðine kendisi karar vermek, bunu belirlenen araç (toplantý, rapor vs.) üzerinden yapmamak, politik-pratik sonuçlarýna götürmemek “en doðru” yaklaþýmýn sunulduðu koþullarda dahi yanlýþtýr. Örgütlülük yerine bireyciliði, devrimcilik yerine liberalizmi, eleþtiri-özeleþtiri yerine dedikodu ve günah çýkarmayý geçirmektir. Eleþtiri ve Özeleþtiriyi Yerinde ve Zamanýnda Yapmak: Yerinde, zamanýnda söylenmeyen sözün eylemin ayak baðý olacaðý gerçeði eleþtiri ve özeleþtiri içinde geçerlidir. Kiþi ve örgütteki hatalý ve kusurlu tutumlar anýnda teþhis edildiði taktirde tedavisi de kolay olacak, kiþilere ve örgüt bünyesine vereceði tahribatlar da kayýpsýz veya en az kayýpla atlatýlacaktýr. Hata ve zaaflý düþünce, tutum ve davranýþlarý bir eðilim, sapma haline gelmeden bertaraf edebiliriz. Eleþtiri ve Özeleþtiri de Ortak Ölçü ve Nesnel Verilere Dayanmak: Kiþi, organ ve örgütten istenecek-yapýlacak eleþtiri-özeleþtiri de temel alýnmasý gereken kriterler tüm hareket üzerinde baðlayýcýlýðý olan ölçülerdir. Bunlar ise hareketimizin ideolojik-politik-hukuksal görüþ, tespit ve kurallarýnýn tanýmlandýðý metinlerdir. Bunun dýþýnda baþyazýlar baþta olmak üzere tersi bir görüþ bildirilip MYO’da yayýnlanmadýkça veya organlara bildirilmedikçe Merkez Yayýn Organý’nda yayýnlanan tüm yazýlar ortak referans kaynaðýdýr, baðlayýcýdýr. Devrimci eleþtiri ve özeleþtiri örgütselpolitik kurallar, ölçüler, ortaya konmuþ görüþler ve davranýþlar üzerine inþa edilmeli, diyalektik materyalist bir yöntem, Marksist-Leninist_düþünce ve pratikten beslenmelidir. Eðitici ve yol gösterici olmalýdýr. Devrimci Eleþtiri de Dikkat Edilmesi Gerekenler Yoldaþça iliþkilerin zedelenmesini, kiþiselleþmesini, itici bir hal almasýný engellemenin
9
yolu ortak devrimci ilkelerimizi bilince çýkarmak ve uygulamaktan geçiyor. Devrimci eleþtirinin amaca ulaþmasý için dikkat edilmesi gereken önemli noktalar: *Devrimci faaliyette birinin yanlýþý baþkalarýna yanlýþ yapma hakký vermez. Kiþilerin zaaflarý üzerine siyaset yapmak ve onlarý istismar etmek devrimcilik deðil, küçük burjuva, kariyerist bir tutumdur. *Kiþilerin hata ve zaaflarý üzerinden, bunlar istismar edilerek devrimci siyaset yapýlamaz. Kuþkusuz bunlara göz yummak gerekmiyor. Böylesi durumlarda eleþtiri zemininde, eðitici ve ilerletici, yoldaþlýk ve siyaset sýnýrlarýný aþmayan bir çerçeve içerisinde sistemli ve uzlaþmaz bir savaþým sürdürülmelidir. Deðiþim ve geliþimden umut kesildiði noktada organ gündemlerinde sorun ele alýnýp bu unsurlara karþý yaptýrýma gidilmelidir. *Hiç kimsenin yanlýþý baþkasýnýn yanlýþýyla izah edilemez, yanlýþ ve zaafýnýn vesilesi sayýlamaz. Her kadronun güvencesi öncelikle kendisidir. Olaðan ve olaðan üstü durumlarda da doðru tutum takýnmak kadro olmanýn bir gereði ve göstergesidir. *Kiþilerde açýða çýkan hata ve zaaflarý giderme yönünde deðil, bu unsurlarý ezme, devrimciliklerini ve güvenirliklerini sorgulama yönündeki düþünce ve tavýrlar devrimci eleþtiri deðil, kariyerist-yýkýcý tutumlardýr. Tüm çabalara ve müdahalelere raðmen hata ve zaaflarýn aþýlmamasý, terk edilmemesi ise devrimci iradeden yoksunluk ve liberallik göstergesidir. Bu noktadan sonra örgütsel-hukuksal yaptýrým devreye girmelidir. *Yoldaþlar arasýnda güven ve güvensizlik beyanlarý rast gele, tahminlerden, hislerden ve kiþisel, tekil örneklerden hareketle yapýlamaz. Ýþe, somut verilere ve ortak normlarýmýza referansla yapýlmayan güven ve güvensizlik beyanlarý örgüt tarafýndan ciddiye alýnamaz. Buna uygun davranmayan yoldaþlar uyarýlmalý ve eleþtirilmelidir. *Birbirimize kenetlenmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduðumuz bu süreçte ve her zaman, hangi gerekçe ve kaygýyla olursa olsun, ortak ilke ve normlarýmýz yerine kiþisel ölçü ve beklentileri dayatan kiþiler uyarýlmalý ve tutumlarý eleþtirilmelidir. Bundan olumlu sonuç alýnamýyorsa kolektifin dýþýna çýkarýlmalýdýr. Nicel daralmaktan korkmamalýyýz. Devrim davasýnýn bugün ihtiyaç duyduðu nitelikli bir niceliktir.
10
Aðustos 2002
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (9) II. ENTERNASYONAL'IN KURULUÞU ve GELÝÞÝMÝ Ýkinci Enternasyonal; 1889 ile iflâs ettiði Nisan Tezleri, sol yay., syf; 60-61) 1914 yýllarý arasýnda uluslar arasý proleter Proleter öncüyü yaratmayý ve proleter bir hareket nezdinde otorite olmuþ, hetorojen bir devrimi, komünizme yürüyüþ eyleminin kalkýþ ideolojik-politik çizgiye, federatif-gevþek bir noktasý ve yegâne varoluþ sebebi sayan anlayýþa sahip yapýlanmadýr. Kuruluþundan komünistler için, II. Enternasyonal deneyimi itibaren iflâs ettiði tarihe deðin çeyrek asýrlýk incelenmeyi, dersler çýkarýlmayý ve aþýlmayý bir dönemi kapsamaktadýr. Bu çeyrek asýr öyle hak eden bir deneyimdir. Daha da önemlisi bu doðrusal ideolojik-politik bir hat izleyerek gelenekten koparak komünistlerin dünya pardeðil, yalpalama, bozulma, savrulma, ileri tisi anlamýna gelen komünist enternasyonal çýkma, ihanet ve bölünmeyle sonuçlanan süreç geleneðinden geri düþüþün de, hesaplaþýlmýþ ve ve tutumlarýnýn içiçe yaþandýðý zorlu bir aþýlmýþ olan ikinci enternasyonal çizgisine donemdir. II. Enternasyonal parti ve önderleri dönüþ þeklinde yaþanmýþtýr. Bu anlamýyla uluslararasý proleteryaya, burjuvaziye karþý bugün de komünistlerin önünde bu geleneðin yürüttüðü sýnýf mücadelesinde önderlik etme çeþitli biçimlerde ortaya çýkan program-örgüt niyet ve iddialarýyla siyaset sahnesine çýk- anlayýþýyla hesaplaþmak, yeni baþtan aþmak mýþlardýr. Ama ne yazýk ki II. Enternasyonal, hedefiyle bolþevik geleneðe baðlamak ve kritik ideolojik-teorik sorunlarda ve plotik- sürekliliðini saðlamak görevi durmaktýr. II. pratik tutumlarda farklý eðilim ve çizgilerin Enternasyonal, kuruluþuna ve geliþimine çatýþtýðý, devrim ve proletarya davasýna ihanet, Marks ve Lenin'ýn önderlik ettiði Uluslararsý merkezcilik, proleterya enternasyonalizmine Ýþçi Birliði'nin iç çatýþma ve bölünmeler sonuve devrim davasýna kararlýlýkla baðlýlýk eks- cunda kurucularý eliyle fesh edilmesi sonucuneninde önce ideolojik-politik saflaþmaya, sonra da dünya proletaryasýnýn politik-örgütsel da örgütsel ayrýþmaya sahne olmuþtur. bakýmdan öncüsüz kaldýðý bir tarihsel kesitte II.Enternasyonal hakim revizyonist ideolojisi, doðdu. Ýdeolojik-örgütsel nitelik bakýmýndan oprtünist, sosyal þoven politik anlayýþý ve Uluslararsý Ýþçi Birliðinden daha geri, nicelik, pratik tutumu sonucunda çürüyerek, çözülerek idelojik etki, örgütsel yaygýnlýk bakýmýndan iflas etmiþ, bu mücadele ve Rusya'daki mark- daha ileri bir yapýlanmadýr. Kuruluþunun sizm dýþý akýmlarla mücadele içerisinde olgun- ilanýndan itibaren hýzla geliþmiþ, ideolojiklaþan, çelikleþen, Ekim Devrimine önderlik politik tutarsýzlýklarýndan-yalpalama ve savruleden, Bolþeviklerin giriþim ve önderlikleri malarýndan dolayý þiddetli ideolojik-politik iç sonucunda da gerçek proleter enternasyolizmin mücadelelere ev sahipliði yapmýþtýr. Birinci biricik temsilcisi III. Enternasyonalin emperyalist paylaþým savaþýndaki hakim ide(Komünist Enternasyonal) doðmasýna ebelik olojik-politik ve pratik tutmuyla hainleþmiþ ve etmiþtir. III.Enternasyonalin partilerinin sosyal iflas etmiþtir. Ortaya çýkan ideolojik, örgütsel demokrat isminin yerine komünist ismini ter- ve politik önderlik boþluðu ise Komünist cih etmesi sadece kopuþmanýn resmileþtiðini Enternasyonal tarafýndan doldurulmuþtur. Ýkingöstermek için deðildir. "Bu durum artýk 1871- ci Enternasyonal, bazý bakýmlardan I. Enter1914'teki, Marks ve Engels'in, doðru olmayan, nasyonalýn devamýdýr, yani sürekliliktir. Ancak oportünist "sosyal demokrasi" terimine bile 2. Enternasyonal’ in gerçek anlamda bir prolebile boyun eðdikleri dönemdeki durum deðil. tarya enternasyonalizminin ideolojik, örgütsel Çünkü, o dönemde, Paris komünün yenilgisin- ve politik temsilcisi olduðunu söylemek den sonra, tarih, gündeme yavaþ örgütlenme ve oldukça zordur. Çünkü bu örgütlenme içinde eðitim çalýþmasýný koymuþtu. Gündemde baþka yer alan, Bolþeviklerin giriþim ve öncülüðü ile bir madde yoktu. Anarþistler, teorik açýdan yaratýlan Komünist Enternasyonal’de cisimolduðu kadar iktisat ve siyaset konusunda da leþen ve billûrlaþan örgüt ve proleter enteradamakýllý haksýzdýrlar (ve gene de haksýzdýr- nasyonalizmi merceðinden bakýldýðýnda bunun lar). Dönem üzerine yanlýþ bir fikir besliyor, böyle olduðu rahatlýkla görülebilmektedir. Bu uluslararasý durumu anlamýyorlardý: oysa, manada Komünist Enternasyonal, ideolojik, Ýngiliz iþçisi emperyalist karlar yüzünden politik, örgütsel olarak hem bir süreklilik hem bozulmuþ, Paris Komünü ezilmiþ, burjuva de kopuþtur. ulusal hareket Almanya'da daha yeni zafer II. Enternasyonal’in Doðuþu: kazanmýþ, (1871), yarý-feodal Rusya yüzyýllýk Paris proletaryasýnýn Komün yenilgisinin uykusunu uyumakta bulunuyordu." (Lenin, ardýndan, merkezi New York’ a taþýnan I.
Leninist Iþýk Enternasyonal’ in kapýsýna 1876 yýlýnda "kilit vurulmasýnýn" ardýndan; dünya proletaryasýnýn yeni bir enternasyonal arayýþý çabalarý baþladý. Yeni bir enternasyonal için deðiþik yer ve zamanlarda yeni toplantýlar organize edildi. Bunlardan ilki; 1877 yýlýnda Belçika’nýn Gand þehrinde yapýlan Sosyalist Birlik Kongresi’dir. Anarþistlerle sosyalistlerin -siyasal eylem yanlýlarý- tartýþmalarýnýn gündemde önemli yer tuttuðu kongreye, ASDP’yi temsilen W. Liebknecht, Belçika’dan Cesar de Pape, Ýsviçre’den Herman Greulich, Ýtalya’dan T. Zanardelilli, Macaristan’dan Leo Frankel, Fransa’dan André Bert, Ýngiltere’den John Halles ve Maltman Barry katýldýlar. Belli bir sonucun alýnamadýðý kongre yeni bir enternasyonal için ilk giriþim sayýlmaktadýr. Bu kongreden dört yýl sonra Ýsviçre’nin Coire þehrinde toplanan uluslararasý kongrede ise Sosyalist Enternasyonal’i kurmanýn zamanýnýn gelmediði kararýna varýldý. 1882 yýlýnda Fransa’ da Guesde’nin öncülüðünde enternasyonal fikriyatýný canlandýrma giriþimi sayýlabilecek Fransýz Ýþçi Partisi kuruldu. Bununla birlikte kýsa zaman sonra bu partiden ayrýlan Paul Brousse önderliðindeki possibilist (olanakçý) akýmýn temsilcileri Sosyalist Devrimci Ýþçi Partisi’ni kurdular. O dönem Fransýz sosyalist hareketi kendi içinde bir taraftan sürekli bölünmeler yaþarken bir taraftan da enternasyonal iliþkiler kurma giriþiminde bulunuyordu. 1883 yýlýnda posibilistler uluslararasý Ýþçi Kongresi toplama giriþiminde bulundular. Çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesi ve iþ saatlerinin kýsaltýlmasý taleplerinin damga vurduðu kongrenin ikincisi 1886 yýlýnda yine Paris’te toplandý. Bu dönem Amerika’dan kara Avrupa’sýna deðin tüm dünyada sekiz saatlik iþ günü mücadelesi sürdürülmekteydi. Paris’teki kongrede posibilistler 8 saatlik iþgünü saðlamayý amaç edinen bir enternasyonal iþçi örgütü kurmayý benimsemiþlerdi. Bu amaçla Fransýz burjuva devriminin yüzüncü yýl dönümüne rast gelen 1889 yýlýnda "yeni bir Uluslararasý Kongre toplanmasý için Fransýz posibilist partiye görev verildi." Bu arada 1888’de Londra’da ayrý bir Uluslararasý Ýþçi Kongresi toplandý. Trade-Union Congres (Ýngiliz Sendikalar Birliði)‘in ve sosyalistlerin temsilcilerinin katýldýðý kongrenin de gündemi 8 saatlik iþ günüydü ve; kara Avrupasý’ndan temsilciler de bu kongredeydi. Kongrede 8 saatlik iþgünü için uluslar arasý çapta eylemler örgütlenmesi ve ertesi yýl Paris’te yeni bir kongrenin toplanmasý kararý verildi. Böylelikle II. Enternasyonal’in kuruluþu için uygun þartlar oluþturulmuþ ve iradi müdahaleler yapýlmýþ oldu. 1889’da toplanacak olan
11
kongrenin yeni bir enternasyonalin ilânýyla sonuçlanacaðýný kimse kestiremiyordu. Þimdi II. Enternasyonal’in kuruluþuna geçmeden Kara Avrupasý’ndaki kapitalizmin ve iþçi sýnýfýnýn geliþimi hakkýnda kýsa bir istatistiki bilgi vermek yerinde olacaktýr. 1870’den beri kapitalizm Kara Avrupasý baþta olmak üzere, Amerika’ da hýzla geliþmiþ, yeni enerji türlerinin ve tekniklerinin üretimde kullanýlmasýyla birlikte, emeðin üretkenliðinde kapitalistlerin bile tahmin edemeyeceði kadar artýþ saðlanmýþtýr. Ayrýca hýzlý bir proleterleþme yaþanmýþtýr. 1870-1900 yýllarý arasýnda sanayi üretimi Ýngiltere’de % 80, Almanya’da % 270, Fransa’da % 100 oranýnda artmýþ; iþçi sýnýfý ise niceliksel olarak hýzlý bir artýþ göstermiþtir. 1882-1895 yýllarý arasýnda sanayide çalýþan iþçi sayýsý Almanya’da 7 milyondan 10 milyona, Ýngiltere’ de de 1870-1890 yýllarý arasýnda 6 milyondan 8,5-10 milyona , Fransa’ da ise ayný dönemde ikiye katlamýþtýr. I. Enternasyonal’den bu güne -II. Enternasyonal’in kuruluþunadeðin kapitalist üretim açýsýndan da; iþçi sýnýfý açýsýndan da hem niteliksel hem de niceliksel bir geliþmenin olduðu görülmektedir. Yani kapitalizm manifaktür aþamasýný çoktan geride býrakmýþ, yeni bir aþamaya ulaþmýþtý. Yeni üretim iliþkileri, yeni örgütlenmeler bu geliþmelerin baðrýnda filiz vermeye baþlamýþtý. Bu evre sonradan Lenin’in açýklýkla ifade edeceði gibi “kapitalizmin en yüksek ve son aþamasý olan emperyalizm aþamasý”ydý. Kapitalizmin bu son aþamasý hem II. Enternasyonal’ýn kuruluþunu, hem de çöküþünü belirlemiþtir. Lenin bu konuda þu deðerlendirmeyi yapmýþtýr: "II. Enternasyonal’ in iflasý, (sözüm ona- LI.) sosyalist oportünizmin iflasýdýr. Bu opotünizm, iþçi hareketinin önceki "barýþçýl" geliþme döneminin ürünü olarak ortaya çýkmýþtýr. Bu dönem iþçi sýnýfýna, parlametarizmden ve her türlü legal olanaktan yararlanma, ekonomik ve politik kitle örgütleri kurma, yaygýn bir iþçi basýný oluþturma vs. gibi çok önemli mücadele araçlarýndan yararlanmayý öðretti. Öte yandan bu dönem, sýnýf mücadelesini reddetme ve toplumsal barýþ propagandasý yapma, sosyalist devrimi reddetme, illegal örgütleri ilke olarak reddetme, burjuva yurtseverliðini onaylama gibi eðilimler (yani revizyonist eðilimler-LI.) yarattý. Ýþçi sýnýfýnýn belli kesimleri (iþçi hereketi içindeki bürokrasi ve sömürgelerin yaðmalanmasý ve "anavatan"larýnýn dünya pazarýnda ayrýcalýklý konumda olmasý sonucunda elde edilen kârlarýnýn dünya pazarýnda ayrýcalýklý konumda olmasý sonucunda elde edilen kârlardan payýna kýrýntýlar düþen iþçi aristokrasisi) ve sosyalist partiler içindeki küçük-burjuva yol arkadaþlarý, bu eðilimlerin en önemli toplum-