20
Ocak 2003
OCAK’TA DÜÞENLER ... Ocak ayýnýn komünist devrimciler açýsýndan özel bir önemi var. Bu ayda düþmana duyduðumuz öfke daha da artmaktadýr. Çünkü ulusal ve uluslararasý geçmiþ komünist mücadelenin büyük önderlerini bu ay içerisinde kaybettik. Kimisi vakitsiz ölümüyle, kimisi burjuvazi tarafýndan katledilen devrimci komünist önder yoldaþlarýmýz Ocak ayýnda bedenen aramýzdan ayrýldýlar. Komünist önderlerden Lenin, Rosa, Liebknecht, Mustafa Suphi ve on dört yoldaþý Ocak ayýnda kaybettik. Yaþamlarýný komünizm davasýna adayan bu yoldaþlardan Lenin dýþýndakiler, burjuvazi tarafýndan katledildiler. Onlarý anmanýn yarattýklarý devrimci deðerlere ve uðruna dövüþtükleri ideallere sahip çýkmakla mümkün olacaðýnýn bilincindeyiz. *** Lenin, 22 Nisan 1870'te Sibirya'nýn Simbirsk Kasabasýnda doðar. Daha Lise öðrencisiyken devrimci eylemlere katýlan Viladamir, sonralarý "Lenin" kod ismiyle eylemlerini sürdürür. Rus Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'nin kurucularý arasýnda yer alan Lenin, daha sonra bu partinin Bolþevik kanadýnýn lideri olur ve saðcý, oportünist Menþevik kanatla mücadeleye giriþir. Bolþevizmin salt düþmana karþý mücadele içinde þekillenmediði, ayný zamanda narodnizm, menþeviz, ekonomizim ve legal marksýzým gibi sapkýn akýmlara karþý ideolojik politik mücadele içerisinde þekillendiði, Lenin'in ömür boyu bu kesimlere karþý verdiði mücadelelerden rahatlýkla görülebilmektedir. Dünya proletaryasýnýn önderi ve öncü savaþçýsý Lenin, insanlýða ve dünya proletaryasýna sýnýfsýz, sömürüsüz, sýnýrsýz Komünist bir dünyaya giden yolu ve araçlarý hem teorik, hem de Ekim Proleter Devrimi'yle pratik olarak gösterdikten sonra, devrim sonrasýnýn en zor koþullarýna ve emperyalist ablukaya karþý proletarya iktidarýnýn önderi olarak baþarýyla savaþýrken hastalanmýþ, 21 Ocak 1924'de ölmüþtür. Dünya proletaryasýnýn her konuda önderi ve öðretmeni olan Lenin Yoldaþ'ýn anýsýný ve mücadelesini komünist mücadelemizde hep yaþatacaðýz! O, Engels'in ardýndan Nikolay Nekrasov'un "Nasýl bir zeka meþalesi söndü/ Nasýl bir yürek durdu!" dizelerini mýrýldanmýþtý. Biz devrimci komünistlerse Lenin'in 79. Ölüm yýldönümünde ezenle-ezilenin, sömürenlesömürülenin mücadelesi sürdükçe dünya proletaryasýnýn yýlmaz savaþçýlarý ve önderleri olan: "Marks, Engels ve Lenin'in yaktýklarý meþale hiç sönmeyecek/Proletaryanýn kurtuluþ mücadelesinde atan yürekleri hiç durmayacak!” diye haykýrýyoruz, anýlarý ve bize býraktýklarý ortak kavgamýz baþýnda… *** Komünist Enternasyonal'in Türkiye Seksyonu TKP'nin kurucusu Mustafa Suphi ve on dört yoldaþý, 1921 yýlýnýn 28 Ocak'ýný 29'una baðlayan gece Karadeniz'de Kemalist burjuvazi tarafýndan katledildiler. O yýllarda süren "milli mücadeleye"
katýlmak ve yönlendirmek amacýyla Kemalist burjuvazinin bilgisi dahilinde Türkiye'ye dönen Onbeþler, burjuvazinin komplocu ve entrikacý siyaseti kadar, kendilerinin de gereken devrimci uyanýklýðý gösterememelerinin ve sýnýfsal perspektiflerini pratikte hayata geçirememelerinin sonucu katledildiler. Onbeþler politik ve örgütsel hata ve zaaflarýnýn bedelini hayatlarýyla ödediler. Gereken devrimci uyanýklýðý gösterememeleri, gizli çalýþmanýn ilkelerini uygulayamamalarý ve sýnýflarýn uzlaþmaz düþmanlýðýný yeterince dikkate almamalarý sonucunda düþman tarafýndan Karadeniz'de katledildiler. Onbeþleri katlediliþlerinin 82. yýldönümünde anýyor, uðruna öldükleri devrim ve komünizm bayraðýný daha da yükseltmek üzere devralýyoruz. Devrimci önderlik boþluðunun doldurulmasý mücadelesinde bize býraktýklarý mirastan eleþtirel bir tarzda yararlanýyor, ders çýkarýyor, sahipleniyoruz. Anýlarý ve mücadeleleri kavgamýzda bizlere ýþýk tutuyor, yol gösteriyor. Yolumuz devrim ve komünizm yoludur. Düþmandan korkmanýn da, ona güvenmenin de, onu küçümsemenin de yanlýþ olduðunu geçmiþ mücadele deneyiminden süzmüþ ve bilince çýkarmýþ bulunuyoruz. *** SPD'nin (Alman Sosyal Demekrat Parti) oportünist politikalarýna karþý çýkan, bu politikalara karþý savaþan Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, oportünistlerden yollarýný ayýrmakta geciktikleri oranda, Alman devrimi öndersiz kalarak boðulmuþtur. Oportünizm''den yolunu ayýrma noktasýnda tereddüttün yanlýþlýðýný geç de olsa fark eden Rosa ve Karl önderliðindeki Spartaküsler, KPD'yý (Alman Komünist Parti) kurarlar. Spartaküsler'den korkan, devrime ihanet eden SPD, KPD bürolarýnýn basýlmasýnýn emrini verir ve yüzlerce devrimci tutuklanýp kurþuna dizilir. Devrimci mücadelenin ateþleri içinde hain ilan edilen Rosa Luxemburg ve Karl Lebnecht 15 Ocak 1919'da SPD'li karþý devrimci ajanlarla Prusya'lý generallerin iþbirliði ile tutuklanýr ve hemen kurþuna dizilerek katledilirler. *** Komünist devrimciler geçmiþ tarihlerinden ders çýkararak, devrimci önderleri mücadelelerinde yaþatýyorlar/ yaþatacaklar. Pratik mücadele içerisinde açýða çýkan teorik, politik ve örgütsel hatalara, zaaflara düþmeden devrim ve komünizm mücadelelerini sürdürecekler. Dünün ve bugünün devrimci-komünist mücadelelerinin buluþtuðu ortak payda: sýnýfsýz ve sömürüsüz bir düzen ve komünist bir dünya ideali, uðruna savaþýlacak ve gerektiðinde gönüllü olarak, gözünü kýrpmadan ölünebilecek devrimci deðerlerdir. Bu devrimci deðerler, idealler uðruna savaþ sürüyor. Komünist bir dünya kuruluncaya dek de sürecek! Bu yolda dövüþürken düþenlerin mücadelesi yolumuzu aydýnlatýyor!
Tek Sor uml ulu k Dünya Devri mi Ýçi n Türki ye Devr im ine Karþý dýr !
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Ocak 2003 Sayý: 40 F: 1 Milyon TL
Emperyalist-Kapitalist Dünya Düzeni Gittikçe Barbarlaþýyor! Savaþ, politikanýn baþka araçlarla devamýdýr. Clausewitz Dünyada ve Türkiye’de, çalýþarak, üreterek yaþayan ve düþünenleri dehþete düþüren, baþ döndürücü emek aleyhtarý iktisadi-siyasi geliþmeler yaþanýyor. Tam manasýyla “at izinin it izine karýþtýðý” bir sömürü, baský ve kargaþa döneminden geçiyoruz. Adýndan baþka sosyalizm ile bir alakasý kalmamýþ olan SSCB’nin 1980’lerin ortalarýndan itibaren çöküþünü ve emperyalist dünya düzeni ile entegre olmasýný fýrsat bilen burjuva ideologlarý ve çanak yalayýcýlarý, insanlýða; büyük bir gürültüyle “komünizmin çöktüðünü, iki kutuplu dünyanýn ve soðuk savaþýn bittiðini, dünyaya barýþ ve huzurun geldiðini” ‘müjdelemiþlerdi’! Jandarmalýðýný ABD’nin üstlendiði emperyalist dünya düzeninde o günden bugüne insanlýk ne barýþa, ne de huzura kavuþtu. Aksine yeni bir emperyalist-kapitalist paylaþým savaþý dünyanýn dört bir yanýnda alevlendi. Bu paylaþým savaþýnýn alevleri 11 Eylül saldýrýsýyla ABD’yi de sardý ve iktisadi-askeri-politik merkezlerini vurdu. Dünyaya rüzgar ekenler fýrtýna biçtiler. Ýnsanlýk ise burjuvazinin yüksek maaþlý ideologlarý tarafýndan aldatýldýðýyla kaldý. Yalancýlarýn, düzenbazlarýn mumu toplumsal yaþamýn iktisadi-siyasi yasalarý karþýsýnda yanmadan söndü. “Barýþ-huzur” vaatlerinin adý bir yalandan ibaret olduðu kýsa sürede açýða çýktý. Savaþ, huzursuzluk ve kargaþa dünya çapýnda artarak büyüyor ve sürüyor. Emperyalist-kapitalist gericilik dünya çapýnda geçerlidir ve þahlanmýþtýr. Ýsrail-Filistin, Balkan Halklarý, ABD-Afganistan, Rusya-Çeçenistan, TC-Kürt, Irak-Kürt, ÝngiltereÝrlanda Kurtuluþ Ordusu arasýndaki savaþlar, Kuzey Kore-Güney Kore, Pakistan-Hindistan, Kýbrýs RumTürk Anlaþmazlýklarý, Arjantin, Venezuela sosyal patlamalarý vb. iktisadi-siyasi yýkýmlar, huzursuzluklar derinleþerek, savaþ biçimini alarak sürüyor. Emperyalist-kapitalist rekabet, yayýlma, paylaþým ve barbarlýk düzeni proleter devrimlerle yýkýlýp tarihin çöplüðüne atýlýncaya kadar da sürecek!
Günümüzde, emperyalist-kapitalist dünya düzenindeki iktisadi-politik geliþmeler kiþisel, sýnýfsal ve ulusal ölçekte herkesi gözünü açmaya, taraf olmaya, safýný belirlemeye zorluyor. Dünya çapýnda devrimci komünist bir örgüt ve öncüden yoksun olan iþçi ve emekçiler, bu baský, sömürü ve kargaþa ortamýnda ne yazýk ki, kendisinin ve insanlýðýn kurtuluþu için savaþmak yerine, burjuva çýkar çevreleri arasýnda taraf olarak bunlardan birinin çýkarlarý ve egemenliði için savaþmaya zorlanýyor. Emperyalist-kapitalist gericilikbarbarlýk tarafýndan çýkar ve egemenlik çatýþmalarýnda kullanýlýyor, istismar ediliyor. Ýsrail iþçi sýnýfý, Filistin halkýnýn haklý ve meþru olan kurtuluþ mücadelesini destekleyeceðine ve ayný zamanda kendi düþmaný olan Ýsrail burjuvazisinin karþýsýnda yer alacaðýna yanýnda yer alýyor. Filistin iþçi-emekçilerine yönelik günü birlik katliamlara kayda deðer bir ses çýkarmýyor. Kuzey Kýbrýs Türk Ýþçi ve emekçileri, tüm emperyalist-kapitalist güçleri ve çözümleri reddedeceði, bunlara savaþ açarak adadan kovacaðý yerde, TC askeri iþgaline, sömürgeciliðine ve 82’nci vilayeti olmak tehlikesine karþý, emperyalist devletlerin bir ittifaký olan AB vesayeti ve sömürgesi altýna girmeyi bir kurtuluþ sayýyor. Kurtuluþu, bir burjuva dayatmadan, bir baþka burjuva dayatmaya yönelmekte görüyor. “Annan Planý” çerçevesinde bir emperyalist barýþý ve AB üyeliðini ‘çözüm’ sanýyor. Kitlesel mitingler ve eylemler eþliðinde bu emperyalist “çözüm”e destek veriyor. Kapitalist düzen ve devletin egemenliði altýnda gerçek ulusal
Bu Sayýmýzda Uluslararasý Sömürge KIBRIS . . . . . . . . . 6 Seçimler Üzerine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 WCPI Bildirisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 Marks’tan Lenin’e Örgüt Deneyimleri . . 10 Sosyal Demokrasi Üzerine . . . . . . . . . . . . 13 KDH/L ve Leninist Iþýk 4. Yaþýnda . . . . . 17
2
Ocak 2003
kurtuluþun kendi kaderini tayýn hakkýnýn tezahürü olan ayrý ulusal devletten, sýnýfsal kurtuluþun ise proleter bir devrimden Türk-Rum birleþik sosyalist cumhuriyetlerinden geçtiðini görmüyor. Çünkü bunu gösterecek, uðruna mücadele edecek devrimci komünist bir önderlikten yoksun. Sadece Irak’ta deðil, dünyanýn 5. büyük petrol ihracatçýsý olan Venezuela’da da kukla bir yönetim oluþturmak isteyen ABD, 11 Nisan 2002 tarihinde bu ülkede bir darbe tezgahlayarak Hugo Chavez’ý devirmiþti. Ama her þeye kadir olmadýðý için darbe geri tepmiþ, Chavez’ý destekleyen bir halk hareketiyle bu darbe bastýrýlmýþ, darbecilerin koltuða oturttuðu iþadamlarý derneði baþkaný Pedoro Carmona iki gün sonra devrilmiþti. ABD’nin tezgahladýðý darbenin bastýrýlýp, Chavez’ýn yeniden koltuðuna oturmasý üzerine Venezuela’da iç karýþýklýk ve çatýþmalar týrmanmýþ, bir iç savaþa dönüþmüþtür. Ama ne yazýk ki, bu ülkede de iþçi ve emekçiler iki burjuva odak (tekelci-iþbirlikçi ve orta-küçük burjuvazi) arasýnda saflaþmýþ ve karþý karþýya gelmiþtir. Sermayenin emrindeki sendika bürokratlarý ABD güdümlü darbecileri desteklemek amacýyla petrol iþçilerini greve çaðýrmýþ ve sokaða dökmüþtür. Taraflarýn yer yer silaha sarýldýðý, çatýþmalarýn iç savaþa doðru yayýldýðý bu ülkede de eksikliði hissedilen devrimci komünist bir önderliktir. TC’de de iþçi ve emekçilerin durumu daha iç açýcý deðildir. ABD, NATO, DB, IMF gibi emperyalist siyasal ve finansal odaklarla baðýmlýlýk iliþkisi içinde olan, emperyalist bir ittifaktan baþka bir þey olmayan AB ile de bütünleþmek isteyen TC sermaye diktatörlüðü ve çiçeði burnundaki AKP hükümeti, içe dönük bir saldýrý, sömürü; dýþa dönük yayýlma ve emperyalist-kapitalist paylaþýmdan pay kapma politikasý izlemektedir. Çünkü, bu da öncekiler gibi sermayenin emrinde, onu çýkarlarýný gözeten bir burjuva saldýrý hükümetidir. Devrimci komünist bir öndelik ve örgütlülükten yoksun olan ve sendika bürokratlarýnýn ihanetine maruz kalan iþçi-emekçiler ise, bu iktisadi-siyasi saldýrýlara kayda deðer bir tepki göstermemektedirler. Pasifist, soyut “savaþa hayýr” mitingleri bile son derece cýlýz katýlýmlarla gerçekleþmektedir. Bunun en önemli nedeni, düþündürücü ve trajik yaný ise; Kürt ulusal baðýmsýzlýk mücadelesi, TC’nin Kuzey Kürdistan’daki ilhakçý, inkarcý ve sömürgeci politikalarýna haklý olarak baþ kaldýran devrimci Kürt Ulusal Hareketinin geldiði noktadýr. Teslimiyetçi-tasfiyeci bir yola giren ve Kürt liberal burjuva siyasetinin önderliðini ele geçirdiði, þimdilik denetim altýna aldýðý sol liberal bir çizgide sürdürdüðü “demokratik cumhuriyet” hareketi, bugün tam bir teslimiyetçi ve burjuva kuyrukçusu bir tutum içindedir. Kendi öz gücüne güvenini yitiren ve liberaltasfiyeci bir çizgiye gerileyen bu hareket, Kuzey ve Güney Kürdistan’ý da kapsayan emperyalist savaþ hazýrlýklarýna, TC-ABD askeri iþgal ve ilhak
giriþimlerine sessiz ve seyirci kalmaktadýr. Burjuva seçime gösterdiði ilgiyi ve burjuva parlamentoya girme çabasýný, bölgede olasý bir emperyalist savaþýn engellenmesi yönünde göstermemektedir. Güya, sol liberal partilerle seçim döneminde “barýþ ve özgürlük bloðu” kurmuþtu. Nerede bu “barýþ bloðu”, niye sesisoluðu çýkmýyor? Çünkü, teslimiyetçi Kürt liberal önderliði ABD’nin Irak’a saldýrmasýyla ve Saddam’ýn gitmesiyle bölgedeki statükolarýn deðiþeceðini, bununda Kürtlerin özgürleþmesine hizmet edeceðini düþünmektedir. Savaþ karþýtý mitinglere kerhen ve sýnýrlý bir güçle katýlmasýnýn nedeni de iþte bu sakat yaklaþýmýdýr. Devrimci-komünist ve Türk liberal solunun durumu ise daha iç açýcý deðildir. Bu kesimler, ABD ve Ýsrail saldýrganlýðý, yayýlmacýlýðý ve Türkiye üzerindeki etkinlikleri karþýsýnda kýlý kýrk yararken, su katýlmamýþ anti-emperyalist kesilirken, sýra TC’nin askeri ilhak ve iþgal yoluyla yayýlmacýlýðýna gelince “susuþ kumkumasý” kesiliyor. TC’nin Kuzey Kýbrýs’taki, Güney Kürdistan’daki askeri iþgaline, Kuzey Kürdistan’daki ilhakýna ses çýkarmadan, bu siyasal olgularý telaffuz bile etmekten geri durarak; devrimci öncü, enternasyonalist devrimci ve sol kitle partisi olunabileceðini sanýyorlar. Bu politik tutumuyla, TC iþgali ve ilhaký altýndaki topraklarda yaþayan iþçi ve emekçilerin güveninin kazanýlabileceðini, desteðinin alýnabileceðini, sýnýfsal-siyasal dayanýþmaya girilebileceðini umuyorlar. TC’nin Kuzey Kýbrýs’taki 20 yýllý aþan askeri iþgaline karþý çýkmaktan aciz durumda olanlarýn, umduklarýný bulmalarý sadece bir hayaldir. Bu politik odaklar, kendi politik-pratik tutarsýzlýklarýna raðmen Kuzey Kýbrýslý iþçi-emekçilere akýl hocalýðý yapmaktan da geri durmuyorlar. TC Sermaye diktatörlüðünün ve ABD’nin ihtiyaçlarý temelinde AB ile bütünleþmek isteyen AKP hükümeti, Kuzey Kýbrýs’ý “Annan Planý” çerçevesinde AB’ye peþkeþ çekmeye hazýrlanýyor. Bu hazýrlýðýný kitleler nazarýnda meþrulaþtýrmak için de AKP lideri Tayyip: “20 yýldýr çözülmeyen sorun olur mu?” diye gürlüyor. Burjuvazinin bu ateþli uþaðý kendini akýllý alemi de sersem sanýyor. TC’nin önünde 80 yýldýr çözemediði sorunlar var, 20 yýldýr çözülmemiþ sorun neden olmasýn? Kürt sorunu, çalýþanlarýn sosyal hak ve özgürlükleri, eþitlik ve adalet, iþ ve aþ sorunlarý 80 yýldýr çözülememiþtir. Öyleyse bu sorunlarý “çözmek” dururken, öncelikle Kuzey Kýbrýs sorununu “çözme” hevesi ve telaþý niye? AKP, Kuzey Kýbrýs’ta kalýcý bir çözüm deðil, satýþ, rantiye ve “emperyalist çözüm” peþindedir. ABD ve AKP Hükümeti’nin “SilahsýzlanmaBarýþ” Þarlatanlýðý ve Gerçekler Dünyanýn en büyük teröristi, barbarý, silah üreticisi, deposu ve pazarlayýcýsý olan ABD; Taliban’ýn, Saddam’ýn teröristliðinden, barbarlýðýndan, silahlarýndan yakýnýyor. Birleþmiþ Milletler denen emperyalist-kapitalist örgütlenmeyi önüne katarak
Leninist Iþýk bir koalisyon olduðunu, örgüt içindeki statükoculuðun, liberalizmin buradan beslendiðini açýða çýkarývermiþti. Öncelikler ve örgütün ihtiyaçlarý, kadro ve çevre iliþkilerinin militan-yaygýn bir politik faaliyet içinde politikleþtirilmesi ve militanlaþtýrýlmasý görevleri politik alandaki önderliðin zaaflý, keyfi tutumlarý ve çevreci çalýþma tarzlarý, MK ve ÖK’nin bu duruma zamanýnda ve çözücü bir müdahale edememesi sonucunda, bu alanda daðýlma ve tasfiyenin eþiðine gelinmiþti. Bütün bu olumsuzluklara bir de bu dönemde artan, devrimcikomünist güçlere yönelik düþman saldýrýlarý ve ablukasý eklenince “konuk yol arkadaþlarý” na “yol” görünmüþtü. Artýk her militanýn görebileceði tarzda olgunlaþan örgütsel-politik-pratik sorunlarý masaya yatýrmak, “ya ileri, ya geri” kararýný vermek aný gelip çatmýþtý. MK içindeki farklý tutum ve anlayýþlar, yüz yüze olunan ve biriken sorunlar karþýsýnda MK üyelerinin takýndýklarý tutumlarla, bir kez daha MK’nýn devrimci bir önderlikten çok oportünist bir koalisyon olduðunu açýða çýkarmýþtý. Bu kritik dönemeçte MK’da alýnan kararlara uyma, çoðunluk iradesine tabi olma, devrimci disipline uygun davranma yerine, örgütten kaçma tutumu; MK üyeleri arasýnda ilk açýða çýkan tasfiyeci/liberal tutumdu. Bu tasfiyeci ve örgüt kaçkýný tutuma karþý devrimci bir muhasebe zemininde uzlaþmaz bir mücadele yürütmek ve zaaflarýmýzdan arýnarak ileri çýkma, nicel olarak daralsak ta niteliðimizi yükselterek, kendi deneyimimizden öðrenerek kavgayý sürdürmek tutumu ise, KDH/Leninist Kanat’ýn tutumuydu. KDH/Oportünist Kanat ise; “Giden gitti, biz iþimize bakalým, daðýlmanýn nedenini kendimizde ve son bir yýllýk pratiðimizde arayalým” tutumunu takýnmýþtý. Örgüt kaçkýnlarý önce örgütsel disiplin ve sorumluluklarýndan kurtuldular ve peþleri sýra sürükleyebildikleri örgütlü unsurlarý örgüt dýþýna çýkardýlar, sonra da oturup örgüt kaçkýnlýðýnýn/liberal tasfiyeciliðin teorisini yaptýlar. Kaçýþlarýný meþrulaþtýrmanýn gerekçelerini oluþturmaya ve piyasaya sürmeye baþladýlar. Bugün hareketimiz saflarýnda yer alan militanlar ise; örgüt içi bir tartýþma açarak ve devrimci muhasebe çaðrýsý yaparak; sorunlarý anlamaya örgütle ve örgütlü bir tarzla bunlarý aþmaya yöneldiler. Tartýþmalarý ve farklý tutumlarý olgunlaþtýrarak, kongreye taþýma, bunlarý aþma veya orada ayrýþma anlayýþýyla mücadele ettiler. Oportünist Kanat tarafýndan bunun önü kesilinceye kadar da bu tutumlarýný sürdürdüler. Geçmiþimiz ve ortak sorunlar karþýsýnda açýða çýkan farklý ve devrimci olmayan tutumlar, 1993-1998 KDH sürecinde iþlevli ve homojen bir önderlik iradesinin oluþmadýðýnýn; liberal ve devrimci unsurlarýn ayrýþtýrýlmadýðýnýn göstergeleridir. KDH deneyimi, bu ülkede devrimci komünist iddialarla ortaya çýkan ve bu iddiasýný sürdürenlerin kýsa sürede ve rahatlýkla politik bir güç olacaðýný da; bu iddialarýn hakkýnýn verilmediði, devrimci bir önderlik iradesinin eksikliði koþullarýnda ise bu gücün bir anda daðýtýlýp, tasfiye edileceðini de açýk seçik göstermiþtir. Büyüyen gövdeyi taþýyamayan, artan sorunlara çözüm üretemeyen, politik güçlerini yönlendiremeyen, önderlik yeteneðini ve otoritesini kaybeder. Bunun arkasý güven bunalýmý, daðýlma, bölünme ve geri düþmedir! Peki, KDH’nin gerisi neresiydi? Bunun cevabý Devrimci Parti Güçleri Platform Önerisinde verilmiþtir:”Eðer komünistler mevcut konumlarýndan hýzla ve ileri doðru sýçrayamazlarsa, sadece merkezci akýmýn netleþmesini saðlayamamakla kalmayacak, kendilerinin klasik anlamda merkezci bir konuma düþmeleri kaçýnýlmaz olacaktýr: bu doðru bir komünist perspektifle örtülü merkezci bir pratik tutum demektir.” (Komünistler ne Ýçin Nasýl Mücadele Eder, Sf.39, Vba.) Politik-örgütsel bir ders olarak bunu aklýmýzda tutuyor, yürüyüþümüzün her evresinde göz önünde bulunduruyoruz. Ýster güç olma, ister iyimser, ister her hangi bir gerekçeyle olsun, legalist-liberal-oportünist siyasal eðilim ve
19
davranýþlarla anýnda, uzlaþmaz bir ideolojik-politikörgütsel mücadele yürütülmeden devrimci arýnma, ileri çýkma ve daðýnýk durumdaki parti güçlerini merkezileþtirme mümkün deðildir. Bunu baþaramayanlarýn devrimci partinin inþasýný, proletaryaya ve devrime önderlik etmeyi unutmalarý daha hayýrlýdýr. KDH’yi örgütsel tasfiye ile yüz yüze getiren en önemli neden: Önderlik anlayýþý, birlik pratikleri ve oportünist siyaset yapýþ tarzýdýr. Bunlardan dolayý daðýnýk durumdaki komünist potansiyellerle ve parti güçleriyle buluþamamýþ, merkezci-melez akýmlarý saflaþtýramamýþtýr. Bu baþarýsýzlýk ise kendi sonu olmuþtur. Çünkü; “...komünist hareketin ileriye çýkýp komünist önderlik boþluðunu doldurmasýyla, merkezci akýmlarýn iç ayrýþmasýný saðlayacak bu önderliðin inþasýna katkýda bulunmasýnýn arasýnda dolaysýz bir ilinti vardýr.” (Agy. Sf.39) Bu görevlerden birini baþaramayan, diðerini de baþaramaz. KDH’yi örgütsel bir tasfiyeyle yüz yüze býrakan iþte bu “ilinti”yi görememek ve bu ikili görevi baþaramamaktýr. Peki bu nasýl baþarýlabilirdi? Ýþte bunun cevabý da çok net olarak, ayný yerde, komünistlerin sunduklarý “Bir Platform Önerisi”nde verilmektedir. “...merkezci akýmlarýn ideolojik olarak nerelerde týkandýðýný söylemek yetmez; pozitif açýlýmlarla bunu göstermek de gerekir. Politik bakýmdan týkanýk olan noktalarý ortaya koymak yetmez, pratik olarak bunun nasýl, hangi örgüt ve savaþým biçimleriyle aþýlacaðýnýn ortaya konmasý gerekir. Örgütsel bakýmdan bürokratik, ikameci, örgüt anlayýþ ve pratiklerini eleþtirmek yetmez, leninist bir örgütlenmenin demokratik merkeziyetçi, düzen dýþý, öncü karakterini pratikte göstermek ve düþmanýn saldýrýlarý veya pratik güçlükler karþýsýnda sürekliliði saðlama özelliðini somut biçimde kanýtlamak gerekir.” (Agy. Sf.39) Ama ne yazýk ki; KDH, söylemekle, eylemek, teori ile pratik arasýndaki iliþkiyi bir türlü saðlýklý ve sürekli bir dengeye oturtamamýþtýr. Çünkü, KDH’nin kavrayýþýyla-davranýþý arasýnda kendi deyimiyle hep “uçurum, açý” olmuþtur. Böyle olunca da býrakalým dýþýndaki daðýnýk parti güçleriyle buluþmayý, kendi içinde de bir daðýlma, bölünme ve örgütsel tasfiyeyle yüz yüze gelmekten kurtulamamýþtýr. Bu olumsuz duruma savaþ açmak ve ileri çýkmak ise hareketimiz saflarýnda yer alan yoldaþlara kalmýþtýr. Devrimci muhasebe, ideolojik-politikörgütsel yenilenme, geçmiþ mücadeleyi ve kazanýmlarýný sahiplenme, yetersizliklerini ve zaaflarýný ise aþma bakýmýndan ileriye çýkan hareketimiz, örgütsel-politik kapasite ve kitle iliþkileri bakýmýndan hala ‘93-98 döneminde ki KDH’nin gerisindedir. Kendi geçmiþimizden öðrenme, devrimci bir muhasebe eþliðinde onu her bakýmdan aþma mücadelemiz sürüyor. Bunu “somut, acil ve öncelikli görevlerimize” yoðunlaþma, örgütle ve örgütlü bir mücadele tarzýyla devrimci önderlik krizinin aþýlmasý yönünde düzen dýþý bir duruþ ve eylemli yürüyüþte ýsrar ederek, dýþýmýzdaki devrimci parti güçleri ve potansiyelleri ile buluþmanýn yol ve yöntemlerini bularak baþaracaðýz. Geçmiþin mücadele deneyimlerinden süzdüðümüz ideolojik-politik-örgütsel dersler ýþýðýnda devrimcilikle, devrimci lafazanlýðý birbirine karýþtýrma saçmalýðýna ve devrimci harekete “akýl veren”, muhalefet eden bir konuma düþmeden yürüteceðimiz örgütle ve örgütlü bir devrimci mücadeleyle baþaracaðýz. KDH/L ve Leninist Iþýk’ýn dördüncü yýlýnda örgütle ve örgütlü yürütülen planlý bir hazýrlýk faaliyetiyle partileþme, devrime ve komünizme yürüme kavgamýz sürüyor. Bu kavga en sonuncu kavgamýzdýr! Omuz ver güç kat! Dördüncü kavga yýlýnda KDH/L ve Leninist Iþýk kavgamýza ýþýk tutuyor! Selam olsun devrim için devrimci parti mücadelemize! Selam olsun bizden önce, bugün ve sonra kendini devrim ve komünizm davasýna adayanlara, bu yolda dövüþenlere ve düþenlere!
18
Ocak 2003
aylýk periyotla çýkan Merkez Yayýn Organý Leninist Iþýk’la kendini ifade etmeye ve illegal bir varoluþu temel alarak örgütsel-politik faaliyet sürdürmeye baþlamýþtýr. Bu dönemde yeniden örgütlenme ve güç olma noktasýnda karþýlaþtýðýmýz üç politik-örgütsel olumsuzluðun altýný çizmekte fayda vardýr. Bunlardan birincisi; ayrýþmanýn, oportünist kanadýn ayak oyunlarýndan, iç mücadeleyi kiþisel, apolitik bir zemine taþýma gayretlerinden dolayý yeterince olgunlaþmadan ve tüm farklýlýklarýn ideolojik-politik-örgütsel sonuçlarýna ulaþmasýna fýrsat kalmadan gerçekleþmiþ olmasýdýr. Bu olumsuzluktan dolayý tüm militanlarý iç mücadele içine çekme, canlý ve dinamik bir iç mücadele üzerinden saflaþtýrma mümkün olmamýþtýr. Bu durum farklýlýklarýmýzý bütünlüklü olarak tüm örgüt militanlarýna ulaþtýrmamýzýn önünü kesmiþ, saflarýmýza çekebileceðimiz bazý militanlarýn KDH/Oportünist Kanat’ta kalmasýna neden olmuþtur. Ýkincisi; Ayrýþma hem hareketimizin hem de devrimci hareket ve sýnýf hareketinin güç kaybettiði, moral bozukluðu içinde olduðu, tasfiyeci-liberal reformist akým ve eðilimlerin ataða geçtiði bir döneme denk gelmiþtir. Kaybettiðimiz güç ve olanaklarýn telafi edilmesi, yeniden kazanýlmasý açýsýndan bu dönemde, oldukça olumsuz bir politik-pratik zemin söz konusuydu. Devrimci örgütten, devrimci siyasetten ve illegal bir varoluþtan genel bir kaçýþýn ve kendiliðinden iþçi hareketinin bile dibe vurduðu bir ortamda kamuoyunun önüne çýkmak en önemli olumsuzluðumuz ve zorluðumuzdu. Kendiliðinden de olsa iþçi hareketinin yükseldiði dönemler doðal iþçi önderlerinin, öncü iþçilerin açýða çýktýðý anlardýr. Böylesi dönemler hem kadro kazanmak, hem de iþçi sýnýfýyla iliþkiye geçmek, kitle iliþkilerini artýrmak için uygun anlardýr. Ne yazýk ki hareketimiz bu avantajlardan yararlanacak bir politik ortama doðum yapmadý. Bu durum kendimizi yeniden örgütleme ve var etme mücadelemizi daha da zorlaþtýrmýþtýr. Üçüncüsü; KDH/L olarak örgütsel-politik faaliyetimizin daha baþlangýcýnda, kurumsallaþma sürecinde düþman saldýrýsýna uðramamýzdýr. Bu saldýrý geliþim ve dýþýmýza müdahale hýzýmýzý kesmiþtir. Ama düþman karþýsýnda yoldaþlarýmýzýn takýndýðý devrimci tutum ve kararlýlýk sonucunda hareketimiz bu saldýrýyý da atlatmayý ve etkisizleþtirmeyi baþarmýþtýr. Bir gericilik döneminden geçtiðimizin ve tüm olumsuzluklarýn farkýndaydýk. Böyle bir ortamda örgütselpolitik bir doðum gerçekleþmiþti. Sýnýf kavgasý her þeye raðmen sürüyordu. Nesnel zorluklar öznel iradi çabamýzý engelleyemezdi. Bu bilinç ve anlayýþla öncelikli teorikpolitik ve örgütsel görevlerimizi geçmiþin devrimci muhasebesi üzerinden sürdürme kararý vererek kavgaya atýldýk. O günden bugüne, oldukça sýnýrlý güç ve teknik olanaklarla yoðun bir çalýþma temposu, kolektif sorumluluk ve özveriyle üstlendiðimiz misyonun hakkýný vermeye çalýþtýk/çalýþýyoruz. Tüm olumsuz ve uðursuz nesnel-öznel engellere raðmen hareketimiz, örgütsel ve politik sürekliliðini sürdürmeyi ve yeni güçlerle buluþarak geniþlemeyi, geçmiþin inkarý deðil, devrimci muhasebesi üzerinden ilerlemeyi baþarmýþtýr. “Ýnkarcý” ve “aceleci” eski yol arkadaþlarýmýzýn düþtüðü, yöneldiði legalist-tasfiyeci, devrimci lafazan çizgiye ve çevreci bir varoluþa teslim olmamýþtýr. Karþýlaþtýðýmýz zorluklardan, yetersizliklerden ve baþarýsýzlýklardan yýlmadýk, örgütle ve örgütlü mücadelede tereddüt etmedik. Baþarýlarýmýzdan hareketle ben merkezci bir konuma da düþmedik. Dýþýmýzdaki devrimci parti güçlerini ve potansiyellerini hiçbir zaman yok saymadýk. Ama onlarýn hata ve zaaflarýyla uzlaþma, bunlarý yok sayma gibi ilkesiz bir politik iliþkiyi de dünden bugüne reddettik. “Örgüt örgütlenerek yaratýlýr” bilinciyle devrimci bir önderlik iradesi ve örgüt omurgasý yaratma yolunda önemli bir mesafeyi geride býraktýk. Üniversite gençliði ve varoþlarda mevzi tutma, iþçi sýnýfýnýn en çok ezilen-
sömürülen, her türlü sosyal güvenceden yoksun bölüklerine propaganda faaliyetimizi, kitle eylemlerine baðýmsýz katýlma, savaþým hedeflerimizi dillendirme, görüþlerimiz ve örgütlü yürüyüþümüzle bu eylemlerde yer alma tutumumuzu sürdürüyoruz. Sorunlarýmýzý çözerek, ideolojik-teorik-politik-örgütsel alanlarda daha da netleþerek devrim ve komünizm yolunda daðýnýk durumdaki devrimci parti güçleriyle buluþarak/ilkeli bir politik-örgütsel zeminde buluþmaya gayret göstererek devrimci yolumuzda yürüyoruz. Devrimci komünist düþünce ve amaçlarýmýzý ete kemiðe büründürüyor, devrimci enerjiyle, ruhla, coþkuyla, bilinçle görev ve sorumluluklarýmýzý kuþanýyor, proleter devrimin birer neferi olarak partileþme mücadelemizi sürdürüyoruz. Unutulan Veya Yok Sayýlan Bir Geçmiþ Deneyim Deðildir. KDH/Leninist olarak, devrimci ideolojik-politikörgütsel-pratik mücadeleye atýlýþýmýzýn üzerinden dört yýl geçti. Dördüncü kuruluþ yýldönümümüz vesilesiyle geçmiþ mücadelemizin (KDH 93-98 dönemi) önemli derslerini yeniden bilince çýkarmalý, bu dersler ýþýðýnda devrimci kavgamýzý sürdürmeli, daha ileri mevzilere taþýmalýyýz. Unutulan veya yok sayýlan bir geçmiþ, deneyim deðildir. KDH, gerek genel ilkesel hedefleri, gerek devrimci komünist bir örgüt/program ihtiyacýna yanýt verme iddiasýyla bazý kadro, çevre ve örgütlerin kýsa sürede dikkatini üzerine çekmiþti. Üst-üste gerçekleþtirilen birliklerle hem niteliðini yükseltmiþ, hem de niceliðini artýrmýþtý. Ýþçi sýnýfýnýn yoðun olduðu illerde hem yoðun bir propaganda/örgütlenme faaliyeti yürütmeye, hem de kitle gösterilerinde baðýmsýz bir siyasal/örgütsel katýlým saðlayacak duruma gelebilmiþti. Var olan ve MarksizmLeninizm adýna hareket eden bunca “parti ve örgüte”, sol akýma raðmen; bu güçleri toparlayabilmek ve harekete geçirmek önemli bir geliþme ve baþarýydý. Yakalanan düzey, biriktirilen güçler, tek tek kadrolarýn ve devrimci hareketin saflaþmaya ve yeni çýkýþlara açýk olduðunun da somut bir göstergesiydi. Elde edilen baþarýya ve geliþmeye uygun nesnelliðe raðmen KDH’nin daðýlma ve tasfiyenin eþiðine gelmesi, farklý geleneklerden gelen kadrolarýn eylemli yürüyüþ içerisinde deðil de, yazýlý metinler, anlayýþlar üzerinde birleþmesiyle ve bunun yansýmasý bir “önderliðin” þekillenmesiyle doðrudan baðlantýlýdýr. Anlayýþta ortaklaþýlsa bile, davranýþta, siyasetin araç ve yöntemlerinde ortaklaþýlamadýðý, geçmiþ örgütsel deneyimlerden sarkan olumsuz alýþkanlýklar aþýlamadýðý, karþýlýklý etkileþim içerisinde bir deðiþim ve homojenleþme veya saflaþma yaþanamadýðý oranda farklý tarzlarýn, alýþkanlýklarýn, disiplin ve örgütsel/siyasal tutumlarýn bir arada yaþadýðý, temsil edildiði bir koalisyon topluluðu devrimci önderlik iradesi yerine ikame edilmiþti. Bu koalisyonun devrimci/liberal zeminde saflaþmasýna zemin olacak açýk bir örgüt içi ideolojik/siyasi mücadele de yürütülemeyince yazdýklarýnda ortaklaþan yaptýklarýnda farklýlaþan oportünist bir önderlik ve siyaset tarzý egemen bir tarz halini almýþtý. Bu fark edilerek yazýlanlarla- yapýlanlar arasýndaki uyumsuzluktan (“uçurumdan, açýdan”), þikayet edilmeye baþlansa da, devrimci bir muhasebe ve mücadele içine girilerek oportünizme-liberalizme-tasfiyeciliðe karþý açýk bir mücadele yürütülememiþ, bunun politik-örgütsel gereði yapýlamamýþtý. Büyüyen gövde, sorunlarýn da büyümesine yol açmýþtý. Devrimci bir iradeden yoksun önderliðin güçlerini dönüþtürme, devrimcileþtirme, mücadele içine sürme ve yönlendirme konusundaki zaaflarýnýn açýða çýkarmýþtý. Propagandif bir faaliyetten yaygýn politik aktivite içine girme olanaklarýnýn oluþmasýyla birlikte önderlik yeteneði ve kapasitesinin ihtiyaca yanýt vermekten uzak olduðu görülmeye baþlanmýþtý. “Yeni dönem ve yeni perspektifler” olarak tanýmlanan bu dönemde, “Ýþbölümü ve Uzmanlaþma” taktiði ile yetersizlikler giderilmeye ve aþýlmaya çalýþýlmýþtý. Tam da bu yönelimin kendisi MK’nýn
Leninist Iþýk Saddam’ýn ülkesini, saraylarýný, yatak odasýný bile didik didik arýyor. Kimyasal-nükleer kitle imha” silahý bulmaya çalýþýyor. “Ya kitle imha silahlarýndan arýnacaksýn, yada saldýracaðým!” diye meydan okuyor. Bir taraftan da bölgeye asker, mühimmat ve cephane sevk ediyor. Saddam’ýn saldýrganlýðý, barbarlýðý arkasýna saklanarak, kendi barbarlýðýný, saldýrganlýðýný, yayýlmacý ve yaðmacý emellerini gizlemeye, meþrulaþtýrmaya çalýþýyor. Baþta Türkiye’deki burjuva diktatörlüðü olmak üzere, bölgedeki diðer burjuva ve ABD iþbirlikçisi iktidarlarla-Müslüman devletlerin hükümetleri de, ABD saldýrganlýðýna çanak tutarak, emperyalist savaþ arabasýna koþularak, Müslüman Irak’a aba altýndan sopa gösteriyorlar: “Silahsýzlanmayý kabul et, Irak Parçalanmasýn!” tehdidinde bulunuyorlar. Sanki Irak fiili olarak parçalanmamýþ gibi... Sanki ABD’nin silahlý olmasý mübah, Irak’ýnki günahmýþ gibi... Ýþte burjuva riyakarlýk, ikiyüzlülük ve ABD uþaklýðý, “stratejik ortaklýðý” denen budur. Ortada henüz bir savaþ yok. ABD tarafýndan Irak’a yönelik bir saldýrýnýn hazýrlýklarý var. Bu saldýrý gerçekleþir, Irak’ta bu saldýrýya karþýlýk verirse, o zaman bir ABD-Irak savaþý çýkacak. Vermezse, ABD ve müttefikleri Irak’ý iþgal edecek, yönetimi deðiþtirecek. ABD, Türkiye’de, Afganistan ve Arap ülkelerinde olduðu gibi, Irak’ta da kendine baðýmlý kukla bir yönetim oluþturacak. Hem Irak ve bölgenin zenginliklerini sömürecek, hem de dünyaya “yeni dünya düzeninin” efendisi olduðunu bu vesileyle bir kez daha kanýtlamýþ olacak! Gerisi laf kalabalýðý, burjuva politikasý... Gören her göz için durum bu kadar açýkken; sözde “Müslüman Demokrat Partinin” (AKP) kurduðu hükümetin baþbakaný Abdullah Gül’ün Arap ülkelerini gezerek, Saddam’a karþý sözde bir “barýþ bloðu” oluþturmasý ne anlama geliyor? Sanki saldýrýya hazýrlanan Saddam’mýþ gibi, bölgenin 6 Müslüman devleti Saddam’a yönelik uyarý ve tehdit dolu demeçler yayýnlýyorlar. Savaþ isteyen, saldýrýya hazýrlanan bugün Saddam-Irak deðil, Bush-ABD’dir. Bu ikiyüzlü-riyakar Müslüman devletler, neden inançlarýna uygun olarak Müslüman bir devlet olan Irak’ýn yanýnda yer alýp, ABD saldýrýsýna karþý çýkarak savaþý engellemeye çalýþmýyorlar da, tersini yapýyorlar? Çünkü hýzla hazýrlýklarý yapýlan olasý bir ABD-Irak savaþý, ne din, ne iman, ne de bir uygarlýk-barbarlýk savaþý olacaktýr. Bu olasý savaþ, emperyalist-kapitalist güçlerin bölgedeki zenginlikleri yeniden paylaþým savaþýdýr! ABD’nin “yeni dünya düzeni”ndeki siyasiiktisadi hegomanyasýný sürdürme, Balkanlardan sonra Ortadoðu’ya ve Kafkaslara da çöreklenme savaþýdýr. Emperyalist paylaþým savaþýný dünyanýn gündeminde tutarak, kapitalist devletler arasýnda silahlanma yarýþýný kýþkýrtmasýnýn ve bu yolla silah sanayiden altýn kârlar elde etmesinin savaþýdýr. Dolayýsýyla olasý ABD-Irak savaþýnýn taraflarý da dine-imana, barbarlýða-uygarlýða
3
göre oluþmamaktadýr. Çýkara-paya, yani kâr ve zarara göre belirlenmektedir. Çünkü sermaye güçlerinin ve iktidarlarýnýn dini de, imaný da çýkardýr-paradýr. Ýþte, tam da bu nedenledir ki, baþta Türkiye egemen güçleri olmak üzere diðer ülke egemenleri de baþýný ABD’nin çektiði bir emperyalist paylaþým savaþýna açýktan karþý çýkmak, dine-imana göre saf tutmak yerine, bu paylaþým savaþýndan “kar ve zararlarý”nýn ne olacaðýný hesaplamakla ve buna göre saflaþmakla meþguller. Burjuvazi, ikiyüzlü tutumlarla, politik manevralarla aldattýðý, yedeklediði ezilensömürülenlerin aksine, kapitalist-emperyalist düzenin kar-rekabet-paylaþým demek olduðunu çok iyi bilir. Bunlarýn ise yeni pazarlara yayýlma, buralarý yaðmalama-sömürme anlamýna geldiðini, bunun yolunun da emperyalist-kapitalist savaþtan geçtiðini bilecek kadar da burjuva ideolojik formasyona ve siyasal deneyime sahiptir. Müslüman Türkiye ve Müslüman AKP hükümeti bu anlayýþla açýktan ABD yanýnda saf tutmaktadýr. ABD’nin Irak’a saldýrmasýný meþru, kaçýnýlmaz ve engellenemez görmekte, dini-imaný bir kenara býrakarak bu savaþtan kârlý çýkmaya bakmaktadýr. Elindeki askeri-stratejik olanaklarý ABD’ye en yüksek fiyata pazarlamak, savaþ sonrasý paylaþýlacak olan Irak’ýn zenginliklerinden, Musul-Kerkük petrollerinden tatmin edici bir pay kapmak için kendini aðýrdan satmaya çalýþmaktadýr. Daha þimdiden, Irak saldýrýsýnda ABD’ye yapacaðý yardýmlarýnýn karþýlýðýnda ABD’de Türk tekstiline uygulanan kotanýn kaldýrýlmasýný talep ederek, ABD tekstil pazarýna girmeyi ve pay almayý talep etmektedir. Bir taraftan “savaþsýz çözüm” þarlatanlýðý yaparken, diðer taraftan ABD’nin olasý savaþta ihtiyaç duyacaðý askeri üs, liman, istasyon, demiryolu, havaalaný vb. yerleri ABD’nin 150 kiþilik “uzman heyeti”nin denetimine açmaktadýr. Mevcut ABD üslerine ek tesislerin inþasýna izin vermektedir. TC’nin Irak’tan geçmiþ antlaþmalardan doðan birikmiþ alacaklarýný, Musul-Kerkük’ün bu alacaklar karþýlýðýnda ilhakýný burjuva basýnda dile getirmektedir. Hem bu politik manevralarý sürdüren, hem de Müslüman ve yoksul kitlesiyle arasýný açmamak için temkinli davranan AKP hükümetini, TÜSÝAD-MGK ve YÖK eleþtiri oklarýna hedef yaptý. Tekelci sermaye odaklarýnýn hükümete açýktan meydan okumalarý, hükümeti terbiye etme giriþimleri karþýsýnda telaþlanan Baþbakan, tehditkar bir üslupla ama durumun hassasiyetini ve önemini arz ederek; “120 bin ABD askerinin Türkiye’ye gelmesine iki günde evet mi demeliydik?” diye sordu. Arkasýndan da ekledi: “Biz çadýr devleti deðiliz. Geleneði olan büyük bir devletiz!” Bu açýklamalar anlayan için yeterince net ve açýktýr. Demek ki, sermaye iktidarýnýn farklý kurumlarý arasýnda Irak konusunda ciddi bir anlaþmazlýk ve farklý politik bir tercih söz konusu deðildir. Bazý kurumlar arasýndaki nüans farklýlýklarýna raðmen TC’nin safý
4
Ocak 2003
bellidir: TC kesinlikle ABD’nin yanýnda ve emrinde olacaktýr. Ama bunun karþýlýðýný almak için Baþbakan Gül pazarlýðýn uzatýlmasý, biraz naza çekilmesi gerektiðini düþünmektedir. Sermaye iktidarýnýn temel kurumlarý TÜSÝAD ve ordunun ise, “fazla naz aþýk usandýrýr”, ABD Türkiye’yi dýþlar, AB’ye girme, savaþ sonrasý Irak’ýn paylaþýmýndan pay alma ve ABD’ye tutunarak alt emperyalistleþme hayalleri suya düþer diye ödü kopmaktadýr. Hele Irak’da bir Kürt Devleti kurulmasý olasýlýðý TC’yi iyice ABD’ye yanaþtýrmakta, kul-köle yapmaktadýr. TC ve hiçbir kurumu ABD’nin bölgede çýkaracaðý olasý bir Irak savaþýna karþý deðildir. Sadece ABD askeri güçlerinin bölgeye gelmesiyle birlikte gereksizleþmeme, Körfez savaþýnda olduðu gibi ucuza gitmeme, TC’yi pahalýya pazarlama ve savaþý kalýcý bir ranta dönüþtürme telaþýndadýrlar. Ýþçi ve emekçi yýðýnlarýný boþ vaatlerle avutarak, onlarý savaþýn ve savaþa girmenin kaçýnýlmaz olduðu konusunda aldatarak, savaþ arabasýna koþulmaya, savaþýn yükünü çekmeye razý etmeye çalýþmaktadýrlar. TC sermaye diktatörlüðünü ve hükümetini, ABD’ye kölece baðýmlý hale getiren iktisadi-siyasi çýkarlarýdýr. Bölge devleti olma ve altemperyalistleþme hayalýdýr. ABD’ye raðmen bunu baþarmasý ise imkansýz görünüyor. Ama bir baþka tehlike de, ABD’nin bölgedeki çýkarlarýný korumaya yetecek oranda bir askeri gücü Türkiye ve bölge ülkelerine yerleþtirme planýdýr. Ýþte TC’yi asýl rahatsýz eden budur. Ama bu rahatsýzlýðýn nedeni ulusal onur ve baðýmsýzlýk kaygýsý deðildir. Peki nedir? 1-ABD askeri güçlerinin TC’yi açýk ve büyük bir ABD üssüne dönüþtürmeleri karþýsýnda, halk arasýnda antiemperyalist bir mücadelenin geliþeceðinden korkuyorlar. 2- ABD bölgedeki çýkarlarýný kendi askeri güçlerine dayanarak koruduðu koþullarda TC’nin bölge devleti olma, alt-emperyalistleþme hayalleri suya düþecek, “ABD’nin stratejik ortaðý”, ileri karakolu olma konumu deðiþecek, bu bakýmdan gereksizleþecektir. Olasý ABD-Irak savaþýna karþý alýnacak tutum konusunda, TC sermaye kurumlarýný ‘karþý karþýya’ getiren ve birbiriyle ‘dalaþtýran’ bu açmazlar ve çýkmazlardýr. “Kuzey Irak’a ABD, Türkiye’den daha az sayýda asker göndersin” burjuva görüþlerinin arkasýnda da bu gerçekler ve Irak’a saldýrmakta “kraldan çok kralcý olma” gerektiðine halký ikna etme kurnazlýðý yatmaktadýr. Çözüm: Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Siyasetinde Mücadele ve Örgütlenmesinde Israr Etmektir. Türkiye’de olup bitenleri anlamak, ezilen ve sömürülenlerden yana doðru bir politik-pratik tutum takýnabilmek için, önce dünyada olup bitenleri anlamak gerekir. Veya Türkiye’den hareketle dönüp dünyaya bakmak gerekir. Oysa gerek devrimci, gerek sol liberal cenahta ulusal dar görüþlülük ve sosyal-þoven bir yaklaþým hakimdir. Dolayýsýyla ‘politik gündemler’ ve ‘çözümler’ de bu çerçevede oluþmaktadýr.
Öncelikle bu ulusal dar görüþlülükten ve sosyal þoven yaklaþýmdan kurtulmak gerekir. Günümüz dünyasý, emperyalist-kapitalist bir dünya düzenine ev sahipliði yapmaktadýr. Bu durum, iþçi-emekçilere olduðu gibi, dünya burjuvazisine de “yeni bir dünya düzenini” dayatmaktadýr. Burjuvazinin ve sol liberallerin; hoþ ama, bir o kadar da içi boþ “baþka bir dünya mümkün”, “yeni dünya düzeni”, “küreselleþme”, “globalizm” vb. puslu þiarlarýna pirim vermeden, bu noktada tutarlý ve net bir görüþe sahip olmak gerekmektedir. Bugün dünya çapýnda kendini dayatan “yeni dünya düzeni” burjuvazi için; baþýnda en büyük kapitalist devlet ve uluslar arasý tekellerin bulunduðu, dünyanýn iktisadi-siyasi-askeri güce göre paylaþýldýðý hiyerarþik bir yapýlanmaya dayanan emperyalist dünya düzenidir. Bu hayalin kalýcý tarzda gerçekleþmesi ezen ve sömüren güçlerin hem kendi aralarýnda bitip tükenmeyen rekabetleri, paylaþým kavgalarý, hem de ezilen-sömürülen iþçi-emekçilerle olan çýkar-sýnýf çatýþmalarý nedeniyle imkansýzdýr. Ýktisat-siyaset bilimine ve toplumsal mücadeleler tarihine aykýrý bir dünya hayali peþinde koþmak, olsa olsa idealistlerin ve ne pahasýna olursa olsun iktidarlarýný korumak isteyen sermaye güçlerinin iþi olabilir. Sýnýf bilinçli ezilen ve sömürülenlerin “bu bezde taraðý olamaz.” Dünya proletaryasýnýn ve emekçilerinin de istediði “yeni bir dünya düzeni” var. Ama bu burjuvazinin ve uþaklarýnýn istediðinden, hayal ettiðinden apayrý bir dünya düzenidir: Sýnýfsýz, sömürüsüz, dolayýsýyla sýnýrsýz, savaþsýz, devletsiz ve ordusuz komünist bir dünya düzenidir. Ýþte böyle bir dünya mümkündür. Çünkü, mevcut sosyal toplum düzeni ve insanlýk, proletaryanýn önderlik edeceði bir kurtuluþ mücadelesine gebedir. Proletarya “yeni dünya düzeni”ni daha çok kâr, daha çok sömürü ve özel mülkiyet üzerine deðil, “herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinmeleri kadar” ilkesi üzerine kurarak her türlü sömürü, baský ve çatýþmanýn maddi temelini ortadan kaldýracaktýr. Çünkü, proletaryanýn önderi Lenin yoldaþýn çözümlediði gibi: “Çaðýmýz emperyalizm ve proleter devrimler çaðýdýr.” Emperyalizm ise; “geberen kapitalizmdir. Bir kere kendi mezar kazýcýlarýný (proleterleri) yaratmýþtýr ve bunlarýn sayýsý her geçen gün, iþsizler, iþçi-emekçiler ordusu olarak artmaktadýr. Ýnsanlýðýn top yekun kurtuluþu, iþte proletaryanýn önderlik edeceði bu “yeni dünya düzeni”ndedir. Devrimci proletaryanýn, ezilen ve sömürülenlerin devrimci-öncü bölükleri “yeni” veya “baþka” bir dünyadan komünist bir dünyayý anlamaktadýrlar. Burjuva liberalizminin iþçi sýnýfý saflarýnda vücut bulmasýndan baþka bir þey olmayan oportünizme teslim olmayanlarýn, öncelikle bunu açýk seçik ortaya koymalarý, ezilen ve sömürülenlerin gündemine taþýmalarý gerekmektedir. Lenin, “sýnýf ve sosyalizm mücadelesi savunu ve savaþýmýný, proletarya
Ekim 2002
17
GEÇMÝÞÝN DEVRÝMCÝ DERSLERÝ IÞIÐINDA PARTÝLEÞME MÜCADELEMÝZ SÜRÜYOR! KDH saflarýnda proletaryanýn devrimci önderlik ihtiyacýna yanýt vermek, proleter devrim yolunda ilerlemek üzere örgütle ve örgütlü bir tarzda yürüttüðümüz devrimci mücadele, oportünist önderlik, birlik pratikleri ve oportünist siyaset anlayýþýndan dolayý liberal bir daðýlma ve örgütsel-politik bölünmeyle sonuçlandý. Bu olumsuz geliþme karþýsýnda amaç ve ilkelerini, somut-acil görevlerini, önceliklerini, düþmanýný ve yolunu þaþýrmayan yoldaþlarýmýz KDH/L bayraðýný açarak, örgüt yýkýcýlýðýnakaçkýnlýðýna ve oportünizme tutum alarak KDH saflarýnda devrimci bir ayrýþma ve saflaþmaya önderlik etti. Kendi geçmiþimizle ideolojik-politik-örgütsel bir hesaplaþma, ayrýþma ve ileri çýkma zemininde yol göstererek oportünizmden, örgüt yýkýcýsý ve kaçkýný küçük burjuva inkarcýlarýndan yolunu ayýrdý. Geçmiþ ve bugünkü devrimci yürüyüþümüz; Marks’ýn “büyük Rus bilim adamý, ve eleþtirmeni” saydýðý, Rus feodal gericiliðine savaþ açan, Rus gençliðinin devrimcileþmesine öncülük eden Çerniþevski’nin “siyaset yolu” tarifini bir kez daha doðrulamýþtýr. “Tarih yolu, Nevski caddesinin (Moskova’daki en büyük caddenin) yaya kaldýrýmý deðildir. Tarihin yolu durmaksýzýn kimi tozlu, kimi çamurlu alanlardan aþar, bataklýklardan, yarlardan ve uçurumlardan geçer. Toza boðulmaktan ve ayakkabýlarýný kirletmekten korkan kiþi her türlü sosyal faaliyetten sakýnsýn.”(Aktaran H. Kývýlcýmlý, Yol, 1. Cilt, Sf.21) KDH saflarýnda karþýlaþtýðýmýz daðýlma, iradesiz, olumsuz ve apolitik tutumlar karþýsýnda “toza boðulmaktan ve ayakkabýlarýný kirletmekten” korkan “eski yol arkadaþlarý” örgütten birer ikiþer kaçmýþlardý. Hareketimiz saflarýnda yer alan yoldaþlarýmýz ise, sorunlara örgütle ve örgütlü bir tarzda müdahale etme, kendi geçmiþimizle mücadele içerisinde bunlarý aþma anlayýþýyla örgüt içinde bir tartýþma-mücadele süreci baþlatmýþtý. Sonrada, bu mücadelenin önünü týkamak, sorunlarýn üzerinden atlamak isteyen oportünist önderlik ve siyaset tarzýndan yollarýný ayýrarak; devrimci bir önderlik ve siyaset tarzýnýn somutlandýðý KDH/L mevzisini yaratmýþlardý. Ýdeolojik-politik olarak arýnarak ve örgütsel olarak saflaþarak, KDH/L’yi örgütleyerek mücadeleye atýlýþýmýzýn üzerinden dört yýl geçti. Bu süre içerisinde yapmak istediklerimiz; yaptýklarýmýz, yapamadýklarýmýz; hedeflerimiz ile bulunduðumuz yer, karþýlaþtýðýmýz zorluklar; “somut ve acil görevlerimiz” ve örgütsel-pratik yürüyüþümüz sonucunda; her yoldaþýn eleþtirel bir deðerlendirme yapmasýna ve ileriye dönük politik-örgütsel dersler çýkarmasýna yetecek siyasal-örgütsel-pratik veriler biriktirdik. Düþman kuþatmasýnýn her alanda giderek arttýðý, dünden bugüne devrimci örgüt ve kadrolara devrimci/liberal ayrýþmasýný dayattýðý günümüzde tüm yoldaþlarýn devrimci sorumluluða denk bir ciddiyetle hareketimizin, mevcut durumunu eleþtirel ve bütünsel bir deðerlendirmesini yapma görev ve sorumluluðunu yerine getirmesinin yaný sýra; her türlü ideolojik-teorik, politikörgütsel, malý-teknik ve pratik öneri, katký ve eleþtiriyi de örgütsel kanallarý kullanarak üst organlara iletmesi devrimci iddia ve sorumluluðun bir gereðidir. Söylenecek sözün ve katkýnýn iþe yaramasý için yerinde ve zamanýnda söylenmesi ve yapýlmasý gerekir. Þimdi tam zamanýdýr. Dördüncü yýldönümümüzde dört yýllýk ideolojik-politikörgütsel-pratik duruþumuzu ve yürüyüþümüzü deðerlendiriyoruz. Her yoldaþýn söyleyecek sözü ve yapacaðý katkýsý olduðundan eminiz. Deðerlendirilen kendi kavgamýz ve yürüyüþümüzdür. Yöntemimiz ise kendi gerçekliðimizi ve kendimizden ötesini abartmadan-
küçümsemeden kavrayabilme, eleþtirel bir yaklaþýmla ortaya koyarak aþmak olmalýdýr. KDH/L ve Leninist Iþýk Dört Yaþýnda! Kavganýn Ýçinde Doðdular Kavgamýzda Iþýk Tutuyorlar! Kýsaca hatýrlayacak ve hafýzamýzý tazeleyecek olursak, hareketimiz; KDH’nin 1998’ýn ortalarýndan itibaren yaþadýðý bir daðýlma sonrasýnda, ve nihayetinde liberal/oportünist ve devrimci bir ideolojik-politik-örgütsel eksende bölünmesiyle kuruldu. Bu bölünmeye kaynaklýk eden temel sorunlar, ’98 Aralýk ayýnda çýkarýlan Leninist Iþýk’ýn ilk özel sayý ile ortaya konarak yoldaþlarýmýza ve devrimci kamuoyuna sunuldu. KDH’nin birlik, homojenleþme, önderlik anlayýþý, siyaset yapýþ tarzý, ideolojik teorik sorunlara yaklaþýmý, kadrolaþma, iþbölümü, örgüt içi mücadele, örgüt disiplini, uzmanlaþma ve kadro normlarý, legal olanaklardan devrimci tarzda yararlanma, DPG platformunu yaþama geçirme vb. konularda oportünist-liberal siyaset tarzýna savaþ açarak yolumuzu ayýrdýðýmýz bu belgeyle ilan edildi. “Eski defterleri yoklamak” için deðil, ama kendi mücadele deneyimlerimizden öðrenmek saðlýklý bir devrimci muhasebe yapmak ve ileri sýçramak için geçmiþten öðrenmek gerekiyor. Bu anlayýþ ve perspektifle dönüp ayrýþma belgelerine bakýlýrsa, hem de geldiðimiz yer-düzey, hem geçmiþimiz, KDH’nin yukarýdan aþaðýya doðru bir daðýlma ve tasfiye olmayla yüz yüze gelmesinin nedenleri daha iyi anlaþýlýr ve o süreçte devrimci bir muhasebe zemininde bu sorunlarý aþmak için baþlattýðýmýz örgüt içi mücadele ve “Olaðan üstü Kongre Çaðrý”mýz ve hazýrlýðýmýz karþýsýnda KDH/Oportünist Kanat’ýn ayak oyunlarý daha iyi görülür. Bu süreçte, ilkeli birlik, örgüt içi mücadele pratiðinden kaçmayý devrimci siyaset sanan KDH önderliðinin oportünist kanadý devrimci bir muhasebe ve iç mücadele yerine “örgütten ve örgüt disiplininden kaçanlarýn” arkasýndan gözyaþý dökmeyi, bugün hareketimiz saflarýnda yer alan örgüt militanlarýný ise kiþisel ve apolitik karalamalarla tasfiye etmenin yollarýný aramayý tercih etmiþti. “Olaðan üstü Kongre”den kaçýþý denemiþ, bunun mümkün olmadýðýnýn anlaþýldýðý anda ayak oyunlarýyla iç muhasebe baþlatan ve eleþtiri oklarýný içe çeviren yoldaþlarýn kongreye katýlýmýný engellemenin yollarý aranmaya baþlanmýþtý. Kongre doðal delegesi olan MK üyesi yoldaþýmýzýn MK üyeliðinden istifasý istenerek, KHK’ne (Kongre Hazýrlýk Komitesi) seçilen yoldaþýmýzýn ise bu göreve uygun olmadýðý iddia edilerek, tamamýyla keyfiliðin, tasfiyeciliðin uydurmasý bir ‘veto’ gündeme getirilerek bu yapýlmaya çalýþýlmýþtý. Merkezi komitemiz (ÝÖK) kongrenin ve saðlýklý bir iç mücadelenin önünün kesildiðini görünce itirazlara raðmen örgüt içi tartýþma belgelerinin üye ve aday üyelere açarak ayrýþma ve saflaþmanýn gerçekleþmesine önderlik etmiþ, KDH’nin oportünist önderlik kanadýna karþý, KDH/L Devrimci kanadý örgütleyerek amaç ve ilkelerine sahip çýkmýþ, oportünizm-liberalizm ve tasfiyecilikten yolunu ayýrmýþtý. KDH/Oportünist Kanat tarafýndan bir dönem daha ismen yaþatýlsa da örgütsel-politik ve pratik bakýmdan eski konumunu sürdürememiþ fiilen tasfiye edilmiþtir. Devrimci kavganýn içinde doðan hareketimiz, KDH’nin (1993-1998) olumlu-devrimci deðerlerini sahiplenerek kavganýn içinde büyümek üzere ileri atýlmýþtýr. Karþýlaþýlan örgütsel-politik sorunlarý aþma ve kendini örgütlemekle iþe baþlayan hareketimiz, ayrýþmasýnýn nedenleri, önüne koyduðu hedefleri, amaçlarý ve izleyeceði yol ve yöntemleri konusunda devrimci kamuoyunu Leninist Iþýk’ýn özel sayýsýyla bilgilendirmiþ,
16
Leninist Iþýk
Ocak 2003
TÜSÝAD programý etrafýnda toparlanmýþ, bu ortak programý kimin uygulayacaðý veya daha iyi uygulayacaðýnýn baþýnda didiþiyorlar. Ezilen-sömürülen kitleleri bundan sonra kimin baský ve sömürüye tabi tutacaðý, teslimiyete zorlayacaðý konusu üzerinde ve erken genel seçim zemininde birbirleriyle yarýþýyorlar. Burjuva partilerin en saðcýsýndan (MHP-SP-AKP), en solcusuna (CHP-DSP-YTP-ÝP) IMF, TÜSÝAD ve MGK’ye yaranmak, kul köle olmak üzere birbirleriyle yarýþmaktadýrlar. Adýndan baþka sosyal demokratlýkla bir ilgisi kalmamýþ DSP, CHP ve YTP gibi partiler burjuva siyasetin soldan merkezine çekilirken, MHP merkezin saðdan dýþýna-sokaða itilmeye çalýþýlýyor. *** ...”Baðýmsýzlýkçý Atatürk’ün partisi CHP”, þimdi DBIMF ve bunlarýn iþbirlikçisi tekelci burjuvazinin kadrolubordrolu memuru Kemal Derviþ’i baðrýna basmakta veya onun kanatlarý altýna girmekte bir mahsur görmemektedir. Çünkü CHP ve diðer “sosyal demokrat” partiler, artýk burjuva gerici-baskýcý-emperyal siyasetin merkezine kaymýþ, sosyal demokratlýkla iplerini siyaseten koparmýþlardýr. Bu partilerin “sol”la, ezilen-sömürülen kitleleri aldatmayla, oy avcýlýðýyla sýnýrlý bir bað sürdürmeleri kimseyi yanýltmasýn. DSP ve katil Ecevit ise zaten “sol” ve “sosyal demokrat” kimliðinden uzun süredir açýktan feragat etmiþ, Türk þovenisti-fetullahçý bir burjuva siyasal kimliðe bürünerek, son demlerinde hükümet ortaðý ve Baþbakan olmayý baþarmýþtýr. Bugünkü “sol”, “sosyal demokrat” görünümlü, ama gerici-karþý devrimci sermaye partilerinin kendi dar çýkarlarý, iç çatýþma ve
sürtüþmelerinin dýþýnda ayrý olmalarýnýn programatikpolitik bir anlamý kalmamýþtýr. Bunun için burjuvazi bu partileri birleþmeye-ittifak yapmaya zorluyor ve burjuva siyaseti merkezileþtirmeye çalýþýyor. ...Gerek köklü geçmiþi, gerek yaygýn etki alaný, gerekse de Marksist teori ve politikanýn bozulmasýndaki marifetleri ve oportünist politik manevralarý sayesinde, devrimci komünist bir öncünün ve siyasetin olmadýðý koþullarda, hep “sosyal demokrasi” bu boþluðu doldurmuþtur/doldurur da. Hem de bunu öylesine oportünist bir kývraklýkla yapar ki; geniþ kitleler gerçek yüzünü ve hedefini uzun süre göremez. Gördüklerinde ise iþ iþten geçmiþ olur. Sosyal demokrasi, geçmiþte hem iþçiemekçileri kapitalist düzenle-burjuvaziyle uzlaþtýrmayý, hem savaþýmýn en kritik noktasýnda iþçi-emekçilere ihanet etmeyi, hem de içini boþaltarak “Marksist”, “solcu”, “sosyal demokrat” kimliðini kullanmayý baþarýr. Bugün bu düþünce ve siyaset tarzýnýn temsilciliðine, bayraktarlýðýna liberal-legalist sol soyunmuþtur. “Sol” , “komünizm”, “demokratlýk”, “demokratik cumhuriyetçilik”, “saf demokrasicilik”, “barýþçýlýk”, “emeðin kurtuluþu”, “halklarýn kardeþliði”, “ulusalcýlýk”, “kamuculuk” vb. kavramlarla piyasaya sürülen düþünce ve politikalarýn tamamý düzen içi ve geçmiþ sosyal demokrat düþünce ve politikalarýn birer versiyonudurlar. Ýþçi ve emekçilere, tüm ezilen ve sömürülenlere, EMEP-TKP-HADEP-SDP-ÖDP adýyla sýnýf iþbirlikçisi, hain sosyal demokrat düþünce ve politikalar taþýnmaktadýr.
L. Iþýk
3 KASIM ERKEN GENEL SEÇÝMÝ ve HAREKETÝMÝZ Erken seçim olacak mý olmayacak mý derken oldu bitti bile. Ecevit birdenbire hastalandý, seçim startý verildikten sonra ise birdenbire iyileþiverdi ama nafile, ok yaydan fýrlamýþtý bir kere. Asýl hastalanan Ecevit deðil, hükümetti. Kararlaþtýrýlan süreyi idare edecek, kitleleri uyutup kandýracak gücü kalmamýþtý; burjuvazinin yorulan, hastalanan bu atý deðiþtirme zamaný çoktan gelmiþti. Bu seçim için daha önceden öngördüðümüz “sermayenin merkezileþmesinden sonra sýranýn siyasetin merkezileþmesine geldiði” görüþümüz doðrulanmýþ oldu. Daha önceki iki seçimden sonra koalisyon hükümeti kurulmasýna neden olacak denli “çok partili” meclis bir “sað iktidar”, bir “solmuhalefet” partisine ev sahipliði yaptý. “ Burjuva seçim atmosferi, geniþ kesimlerin siyasete ilgi duyduklarý, taraf olduklarý bir dönemdir. Burjuvazi bu durumu kendi lehine kullanmaya, düzenden ve düzen partilerinden kopan iþçi- emekçi kitlelerini yeniden düzene yedeklemek ve düzen partilerine baðlamak için her fýrsat ve yolu deneyecektir.”(Leninist Iþýk. Sayý 36. Baþyazý). Bu seçimlerde oy kullanabileceklerin yaklaþýk %30’u sandýk baþýna gitmedi yani burjuvazinin ‘domuzlar ahýrýna’ kimin girip kimin giremeyeceðiyle ilgilenmedi. Oy kullananlarýn da büyük bir kýsmýnýn oylarý meclis dýþýnda kaldý. Bu yönüyle burjuvazinin erken seçim manevrasýnda pek baþarýlý olduðu söylenemez. Diðer taraftan ise siyaseti merkezileþtirmek için yaptýðý çalýþmalar baþarýlý olmuþ ve bu baþarýnýn meyvesi olarak ancak iki parti meclise girebilmiþtir. Sað kesimin (merkezi sað, düzene muhalif dini kesim) oylarý AKP’ de, düzen solun (alevi, küçük burjuva, daha çok da burjuva) oylarý da CHP’de cisimleþmiþtir. Burjuvazinin seçimine ve demokrasi oyununa bel
baðlamayan büyük bir kitlenin devrimciler tarafýndan kazanýlabileceði gibi bir gerçek tüm çýplaklýðýyla önümüzde görev olarak durmakta ve bu da politikörgütsel sorumluluklarýmýzý artýrmaktadýr. Bunun yanýnda reformist, legalist partiler ile “sosyal demokrat” ve merkezci- melez hareketler de seçimlere kitlelerini çaðýrmalarýna raðmen oy kullanmayan kiþi sayýsýnýn bu kadar çok olmasý bizim görev ve sorumluluðumuzu arttýrmaktadýr. Biz bu seçime girmedik, ne burjuva partilere ne de liberal-tasfiyeci partilere oy vermedik. Burjuva legalitesini ve meclis kürsüsünü istismar edecek gücümüz de olmadýðýndan, kitlelere bu doðrultuda alternatif bir siyasal-örgütsel seçenek sunamadýðýmýzdan dolayý seçimleri boykot ettik. “ Hareketimiz böyle bir önderliðin yaratýlmasý mücadelesini omuzlamýþ, parti öncesi komünist bir nüvedir. Güç ve imkanlarý düzene kendiliðinden bilinç ve kinle öfke duyan iþçi- emekçi kitlelerine bu seçimlerde komünist bir partinin arkasýnda durduðu komünist bir siyaset ve burjuva temsili kurumlarý devrim-sosyalizm yararýna kullanma seçeneði sunmaktan uzaktýr. Çünkü sýnýf içindeki iliþkileri, güç ve imkanlarý bu ihtiyaçlara yanýt vermekten uzaktýr. Kendi dýþýnda da bu ihtiyaçlara yanýt verecek güçte-içerikte devrimci bir irade ve seçenek de yoktur.” ( Leninist Iþýk. Sayý 38. baþyazý). Bu seçim atmosferini, siyasete ilgi duyan kitlelere seçim, meclis ve burjuva devletin teþhiri için kulandýk ve seçimleri boykot ettik. Devrimci eylemlerin pek yaþanmadýðý günümüz koþullarýnda bizim için seçim dönemi, hem düzen dýþý politik bir faaliyette pratik tecrübe kazanmamýz, hem de dýþýmýzdaki akýmlarla aramýzdaki ideolojik, siyasal farklýlýklarýmýzý açýða çýkarmak ve konumumuzu netleþtirmek için bir vesile oldu. F. Reyhan
diktatörlüðüne kadar götürmeyene sosyalist denmeyeceðini” savunur. Biz de, “emperyalist dünya düzenine” ve “emperyalist savaþa” karþý olduðunu iddia edenlerin, bunu devrim, sosyalizm ve komünist bir dünya perspektifiyle birleþtirmedikleri taktirde proleter sosyalistler olamayacaðýný savunuyoruz. Dünyadaki geliþmeler ulusal devrimci önderliklerin yaratýlmasý kadar, devrimci komünist enternasyonal bir önderliðin yaratýlmasýný da; ulusal çapta gerçekleþecek proleter devrimleri olduðu kadar dünya devrimini de objektif bakýmdan güncelleþtirmiþ ve acilleþtirmiþtir. Bu gün dünya çapýnda ve Türkiye’nin de içinde bulunduðu bölgede gündeme gelen savaþ, burjuvazinin istediði “yeni dünya düzeni”nin (emperyalist dünya egemenliðinin) ve dünyanýn yeniden paylaþýlmasýnýn bir sonucudur. 1980’lerin ortalarýndan itibaren SSCB’de yaþanan emperyalist dünya düzeniyle entegrasyonu sonucunda dünyanýn, deðiþen iktisadi, siyasi ve askeri güç dengeleri temelinde emperyalistkapitalist güçler tarafýndan yeniden (3. Kez) paylaþýlmasýdýr. “SAVAÞ”, bu paylaþýma kafa tutan, itiraz eden güçlerin emperyalist-kapitalist barbarlýk yoluyla hizaya sokulmasýnýn adýdýr. “Politikanýn baþka araçlarla devamýdýr!” Görülmesi ve anlaþýlmasý gereken birinci nokta budur. Ýkinci can alýcý nokta ise; dünyanýn gündemindeki bu emperyalist paylaþým savaþýna, düzen sýnýrlarý içinde kalýnarak ve burjuvazinin kuyruðuna takýlarak karþý durulamayacaðý gerçeðidir. Soyut bir “savaþa hayýr!”, yada “emperyalist savaþa hayýr!” þiarlarý atmak, emperyalist savaþý durdurmaya yetmeyeceði gibi, burjuva kuyrukçuluðundan kurtulmaya da yetmeyecektir. Emperyalist dünya düzenini cepheden karþýsýna almayan, anti-kapitalist ve proletarya enternasyonalizmi perspektifiyle savaþýn nedenlerini açýða çýkarmayan, salt sonuçlarýna muhalefet edenler, kapitalist-emperyalist bir dünyada kalýcý bir barýþýn mümkün olabileceði boþ hayallerini yayanlar, mevcut sömürü ve baský düzenine karþý alternatif-kalýcý iktisadi-politik çözüm önerileri üretmeyenler; niyetlerinden baðýmsýz kendilerini burjuva hümanizmi ve pasifizminin çýkmaz sokaklarýnda bulurlar. Ýktisadi yeniden paylaþým ve siyasi otorite kavgasýnda burjuva taraflardan birinin kuyruðunda bulurlar ve ona yedeklenirler. Günümüzde savaþlar, ya kapitalist-emperyalist rekabetin, paylaþýmýn bir sonucudurlar; bu durumda tüm ezilen ve sömürülenler buna karþý kendi kurtuluþ savaþýmlarýný ileri sürerler. Ya da ezilen-sömürülen sýnýf ve uluslarýn sýnýfsal-ulusal kurtuluþ hedefiyle kapitalist-emperyalist düzene karþý baþlattýklarý savaþlardýr. Bu durumda da tüm ezilen sömürülenler, proletarya enternasyonalizmi perspektifiyle bu savaþlarýn yanýnda yer alýrlar ve zaferle sonuçlanmasý için dayanýþma içine girerler. Demek ki, devrimci proletarya, sýnýf bilinçli emekçiler ve bu sýnýfsal
5
güçlerin öncüsü komünistler-devrimciler her savaþabarýþa karþý çýkmayacaklarý gibi, her savaþý-barýþý da desteklemezler. Mevcut savaþlara sýnýfsal-siyasal kriter ve perspektiften bakarak tutum belirlerler. Olasý Irak savaþý, emperyalist bir paylaþým savaþý olacaktýr. Emperyalist-kapitalist güçler arasýnda, büyük-küçük haydutlar arasýnda taraf olmayacaðýz. Sol liberaller gibi soyut bir “barýþ” çýðýrtkanlýðý da yapmayacaðýz. “Savaþ Hükümeti Ýstemiyoruz!”, “ABD askeri olmayacaðýz!” türü muhalif söylemlerle ve soyut “yaþasýn halklarýn kardeþliði” eksenli enternasyonalizm yaklaþýmlarýyla da aramýzý açacaðýz. ABD’nin Irak’a saldýrý gerekçesiyle Türkiye’yi askeri olarak iþgal edeceðinden korkan ve sosyal-þoven duygularý, geçmiþin küçük burjuva anti-Amerikancý anti-emperyalizm mücadele anýlarý depreþenler; gerçekten anti-emperyalist olabilmek, gerçekten devrimci enternasyonalist olabilmek ve bölge iþçiemekçileriyle enternasyonalist bir dayanýþma içine girebilmenin politik-pratik zeminini döþemek için; öncelikle TC’nin Kuzey Kýbrýs ve Güney Kürdistan’daki askeri iþgaline, Kuzey Kürdistan’ýn ilhakýna karþý sesini çýkarmalý, “iþgalci-ilhakçý TC askeri olmayacaðýz!” demeyi öðrenmelidirler. “Emperyalist paylaþým savaþýna karþý sýnýf savaþý” politik perspektifiyle emperyalist savaþta silahýný ve ezilen-sömürülenlerin öfkesini kendi burjuvazisine yönlendirerek, emperyalist savaþý, sýnýf savaþýna-iç savaþa dönüþtürmelidir. Buna uygun bir bilinci, örgütlü hazýrlýðý ve devrimci sýnýf siyaseti olmayanlar, devrimci lafazanlýðýn, sol liberal þarlatanlýðýn ve burjuva kuyrukçuluðunun ötesine geçemezler. Þimdi akýntýya ve umutsuzluða kapýlmanýn zamaný deðil. “Sýnýfa karþý sýnýf”, “emperyalist savaþa karþý sýnýf savaþý-iç savaþ”, “emperyalist dünya düzenine karþý komünist dünya, komünizme kadar sürekli devrim”, “kapitalizme karþý devrim ve sosyalizm”, “burjuva diktatörlüðüne karþý proletarya diktatörlüðü” ideolojik-politik perspektifi ekseninde devrimci komünist görev ve sorumluluklarýmýza yoðunlaþmanýn zamanýdýr. Bu eksende bir karþý duruþun ideolojikpolitik-örgütsel ve pratik ayaklarýný örmenin kavgasýný verme zamanýdýr. Devrimci bir müdahaleyle bu topraklarda iktidarý ele geçirmek sosyalizme ve komünist bir dünyaya yürümek için: Baðýmsýz devrimci enternasyonalist sýnýf siyasetimizde ýsrar etmeli, liberal-tasfiyeci, reformist ve pasifist yaklaþýmlarla ayrým çizgilerimizi kalýnlaþtýrmalýyýz. Komünist parti güçlerini ve potansiyellerini düzen dýþý devrimci komünist bir program ve partide örgütleme, bu yoldan proletaryanýn önderlik ihtiyacýna yanýt verme önderlik etme mücadelemizde ýsrar etmeli, örgütle ve örgütlü savaþýmýmýzý yeni mevziler kazanarak Leninist sürdürmeliyiz.
IÞIK
6
Ocak 2003
ULUSLARARSI SÖMÜRGE: KIBRIS AKP hükümetinin Türkiye’yi Avrupa Birliði’ne sokma çabalarýna hýz vermesi sonucu yeniden gündeme giren Kýbrýs sorununun, Kýbrýs’ta Türk, Yunan ve Ýngiliz devletlerinin yayýlmacý-emperyalist politikalarý sonucu ortaya çýkan bu karmaþýk egemenlik sorununun, bir kez daha emperyalistlerin çýkarýna uygun bir “çözümü” için düðmeye basýldý. Binlerce yýldýr çeþitli büyük devletlerin boyunduruðu altýnda yaþamaya ve ürettiði zenginliklerden onlara pay vermeye mahkum edilmiþ Kýbrýs’ta yaþayan halklar (Kýbrýs’ýn ayrýntýlý tarihi için bkz. Leninist Iþýk sayý:16, syf: 7-10, “Uluslararasý Sömürge Kýbrýs”) bir kez daha sonu belli olmayan bir maceraya sürüklenmeye çalýþýlýyor. 3 Kasým seçimlerinden birinci parti olarak çýkan AKP, kendinden önceki hükümetler gibi gerek Avrupa Birliðine girme azminde olduðunu kanýtlamak suretiyle piyasaya güven vermek, gerekse kendi hükemeti döneminde Avrupa Birliðine girme baþarýsý göstererek siyasi rant elde etmek amacýyla çalýþmalarýna, Türkiye egemen sýnýflarýnýn ihtiyaçlarý doðrultusunda müthiþ bir hýz verdi. Tayyip, görülmemiþ bir enerjiyle bir bir Avrupa metropollerini gezip uzun zamandýr AB kapýsýnda beklediklerini ve yaklaþan Kopenhang zirvesinde kendilerine tam üyelik müzakeresi için mutlaka tarih verilmesini isterken “haklý” gibi gözüküyordu. Ama AB üyesi devletlerin baþbakanlarýnýn da ceplerinde masaya sürebilecekleri kartlarý vardý muhakkak ve hep ayný iksirli kelimelerle ayný dilden konuþmalarýna baþlýyorlardý. Peki ama, ya Kýbrýs’ýn durumu? Sahiden ne olacaktý Kýbrýs’ýn durumu? Öyle ya ortada fiilen iki tane devlet, resmen ise bir tane vardý. AB’ye ha girdi ha girecek gözüyle bakýlan Kýbrýs Rum Kesiminin bu haliyle AB’ye girmesi, olasý bir Türk-Rum ya da daha doðrusu TCYunan devletleri arasýndaki gerginlik koþullarýnda AB üyesi devletlerin abdest aldýklarý sularý mideleri bulana bulana içmek zorunda kalmalarý demekti. Tam bu sýrada, Tayyip Avrupa gezilerine henüz baþlamýþken, imdada kerameti kendinden menkul Birleþmiþ Millettler Örgütü’nün (BM’nin efsanesi yaþatýlmaya çalýþýlmaktadýr ama bu kurum hiç bir surette kuruluþ amacýna, savaþsýz bir dünya amacýna, bizzat mülkiyet iliþkilerinin kapitalist tarzýndan ötürü hizmet etmedi/edemez.) genel sekreteri Kofi Annan’ýn hazýrladýðý, Ada’da egemenlik iliþkilerini “yeniden” düzenleyen bir plan yetiþti; devreye girdi. Bu planýn ana noktalarýna göre her iki kesim, kurulacak bir senatoda eþit sayýda temsil edilecek, (Rum tarafýna þu an Türklerin yaþadýklarý topraklarýn bir kýsmý iade edilmek suretiyle) Ada’nýn sýnýrlarý yeniden belirlenecek, parça devletler olarak her iki taraf varlýðýný koruyacak ve kendi yasalarý, bayraklarý, marþlarý olacak, ama ayný zamanda ortak bir devletleri de olacak. Tabi ki Ýngilizler’in (burasý çok önemli) egemenlik alanlarýnda ve iliþiklerinde hiç bir deðiþikilk olmayacak. Ancak önce 40 bin, daha sonra bir 40 bin daha Rum türk tarafýna yerleþtirilebilecek. Tartýþmanýn esas eksenini de burasý oluþturuyormuþ gibi gözüküyor. Türk tarafý bu kadar Rum’u içine almak istemiyor; bunun hem yeni Türk-Rum gerginliklerine neden olacaðýný hem de senatoda kurulmasý öngörülen eþit temsili bozacaðýný söylüyor; haklý da. Plan bu haliyle AB’ye girmek için yanýp tutuþan Türkiye’nin yerine, AB’ye gireceði kesin olan Rum tarafýna ve onun garantörüne (Yunanistan’ýn AB üyesi olduðu hatýrlansýn) adanýnýn yönetsel haklarýný devretmeyi amaçlýyor. Zira Türkiye’yi AB’nin içine alýp alamayacaðý veya ne zaman ve hangi þartlarda alacaðý çok tartýþma götürür bir konu. Hal böyle olunca da AB Ada’nýn kontrolünü Rumlar ve Yunanlýlar aracýlýðýyla ele geçirmek istiyor. Bu plan AB’nin Adayý kendisine baðlama planýdýr. Hazýrlanmasýnýn ve deklare edilmesinin hemen ardýndan, Annan planýnýn, yýllardýr ulaþamadýðý için pis dediði ciðere nihayet ulaþma imkaný bulmuþ yumuþak tüylü, iki yüzlü kedi gibi üzerine atlayan Tayyip, hiç bir devlet erkanýna sorma ihtiyacý hissetmeden derhal görüþünü açýkladý; “bu plan müzakere edilebilir, Kýbrýs konusunda satükocu davranmamak gerekir.” Gittikçe terbiye edilmiþ bir aslan gibi -ki aslanda bir nevi kedidir- sesi iyice standartlaþan, demeçleri devletin milli
siyasetine yaklaþan Tayyip, AB konusunda fazla hayale kapýlmamasý gerektiði hatýrlatýlmýþ olacak ki yavaþ yavaþ geri adým atmaya ve daha ihtiyatlý konuþmaya baþladý: “Kýbrýs ve AB ayrý ayrý konulardýr.” Gözükmektedir ki Tayyip’in nasýl olsa AB içinde yeniden birleþiriz hesabýna MGK çok güvenmemekte ve þimdiden elinden geldiðince avantajlý bir pozisyonda masadan kalkmak istemektedir. Hatta bu aralar Irak savaþý için kendisinden yardým isteyen ABD’den Kýbrýs konusunda destek için söz kopartmaya çalýþmaktadýr. Yaklaþan savaþ ve Kýbrýs Ýlk bakýþta birbirinden fazlasýyla uzakmýþ gibi görünen bu iki konunun aslýnda birbiriyle nasýl ilintili olduðuna bir bakalým. Bunun için kýsaca adanýn jeopolitik ve jeostratejik önemi üzerinde durmak gerek. Ada’nýn önemi tarih boyunca artmýþ, azalmýþ ama hep varlýðýný korumuþtur. 15. ve 16. yy coðrafi keþiflerinden önce –ümit burnunun dolaþýlmasý,, Hindistan yolunun keþfi vb.ticaretin merkezi konumunda olan Doðu akdeniz, bu tarihsel dönüm noktasýndan sonra önemini kaybetmiþ gibi gözükse de modern sanayinin geliþim tempolarýna baðlý olarak fevkalade önem kazanan Ortadoðu’ya coðrafi yakýnlýðý nedeniyle stratejik bir üs haline gelmiþtir. Zira petrol bugün için en geçerli enerji kaynaðýdýr ve daha bir kaç yüzyýl öyle kalmaya devam edecktir. Tarih boyu devletler Akdeniz’i kendilerine ait bir göl haline getirmeye çalýþmýþlar ve bu hedefleri için Kýbrýsa büyük önem vermiþleridir. Çünkü bu ada herþeyden önce üç kýtanýn birbirine çok yaklaþtýðý bir yerde bulunmaktadýr ve Ada’nýn, ege boyunca uzanan küçük adacýklarýn, kontrolünün saðlanmasýnda oynayacaðý rol sayesinde Yunanistan’ýn doðu, Türkiye’nin batý kýyýlarýnýn arasýndan Balkanlara kadar uzanan bir deniz yolunun kapýsýný açan bir anahtar vazifesi de gördüðü söylenebilir. Ancak Kýbrýs’ýn bugün bu derece önemsenmesinin yegane nedeni salt onun tarihsel veya jeopolitik öneminden kaynaklý olamaz. Kýbrýs ile AB’nin yakýndan ilgilenme nedeni bu coðrafik nedenlerden baþka bir de devletler veya devletlerin oluþturduðu klikler arasýnda cereyan eden politik sorunlara –kuþkusuz emperyalist devletler arasýnda var olan tüm bu sorunlar ekonomik çýkar kavgalarýndan ve dünyanýn yeniden nasýl paylaþýlacaðý tartýþmasýndan türerler-, yani konjonktürel nedenlere dayanmaktadýr. Konjonktüre damgasýný vuran en önemli geliþme, geliþen ekonomisi ve saðlamlaþan siyasi otoritesiyle AB’nin salt bir üst-yapý organý olmadýðýnýn olamayacaðýnýn anlaþýlmasýdýr. Onun kuruluþ mantýðý da kapitalizmin iþleyiþ mantýðýda baþka türlü bir sonuca izin veremezdi zaten. Bugün AB ülkelerinin GSMH’sý (Gayri safi milli hasýla) 8 Trilyon dolar seviyelerindedir. Bu sene içinde birliðe alýnmasý öngörülen ülkelerle birlikte bu rakam ABD’nin GSMH miktarý olan 9,4 Trilyon dolarý geçerek 10 Trilyon dolar seviyelerine yerleþecektir. Bu þu demektir. ABD bir süre daha askeri gücü ve yatýrýmlarýndan dolayý “süper güç” olarak kalabilir ancak en kýsa bir zaman içersinde kapitalist üretim ve paylaþým yasalarý bu siyasi duruma bir son verecek ve ABD’nin tahtýna aday, ekonomik olarak ondan daha güçlü bir topluluk çýkartacaktýr. AB ülkeleri içersinde Fransa ve Ýngiltere dýþýnda ciddiye alýnabilecek düzenli bir ordusu olan baþka bir ülke yok. Çoðu ikinci Dünya savaþýndan sonra ABD’nin direktifleri ve garantörlüðü sayesinde laðvedilmiþtir; Almanya dahil... Ancak güçlü bir ekonomiye sahip ülkeler için günümüz teknolojisi, bilgisi ve bilgiye ulaþým rahatlýðý sebebiyle ordu kurmak çok zaman alacak bir uðraþ deðil. Zaten AB kendi ordusunu kurmak için iki sene önce düðmeye bastý. Önceleri Türkiye’nin muhalefeti sonucu aðýrdan iþleyen süreç son Kopenhang zirvesiyle birlikte hýz kazandý. Ne oldu da NATO dururken baþka bir ordu kurmak ihtiyacý hissetti Avrupa? Cevabý çok açýk. Nato kurulduðu sýralarda dünyanýn güçler dengesi baþka türlüydü, bugün baþka türlü. O zamanlar SSCB adýnda bir “komünizim” sembolü bir ülke vardý, þimdi yok. Ýkinci dünya savaþýný kendi kýtasý üzerinde yaþayan Avrupa’nýn o zamanlar
Leninist Iþýk revizyonizmi-oportünizmi partiye musallat olur. Dönemin Sosyal Demokrat Parti liderleri revizyonizmeoportünizme cepheden bir savaþ açmadýklarý ve mahkum etmedikleri için içten içe yozlaþarak-çürüyerek, Marksizim’den uzaklaþarak Birinci Emperyalist Paylaþým Savaþý’nýn ön gününde, savaþ kredilerine oy vererek, savaþta kendi burjuvalarýnýn yanýnda yer alarak (1914’te) proletarya enternasyonalizme ihanet ederler. “II. Enternasyonal içindeki en yüksek otorite” olan Karl Kautsky, önce merkezci, 1914’ten sonra da hain konumuna düþer. Marksist devlet, devrim, ve proletarya diktatörlüðü anlayýþýný reddeder. Ayný dönemde K. Liebknecht, R. Luxemburg, C. Zetkin, F. Mehring gibi sol Alman sosyal-demokratlarý tarafýndan kurulan Enternasyonal Grubu (Spartaküs) ise; emperyalist savaþ ve sosyal demokrat hareketin ihaneti karþýsýnda devrimci, enternasyonalist bir tutum almýþlardýr. Parlamentodaki ASDP’nin 110 milletvekilinden sadece ikisi K. Liebknecht ve dostu Otto Rükle; “kendi öz emperyalist hükümetine ve kendi öz emperyalist burjuvazisine karþý uzlaþmaz devrimci savaþým” yürütme cüretini ve kararlýðýný göstererek kafa tutarlar. Lenin, Nisan Tezlerinde bu devrimci enternasyonalist tutumu, haklý olarak göklere çýkarýr:”Sosyalizmi, proletarya davasýný, proleter devrimini, yalnýz Liebknecht temsil ediyor.” Deðerlendirmesi yapar. Roza da, sosyal demokrasinin iþçi sýnýfý mücadelesine ihaneti karþýsýnda tepkisini çok net ve sert biçimde dile getirir: “Alman sosyal-demokrasisi kokuþmuþ bir cesetten baþka bir þey deðildir.” Ama bu sertliðine ve öfkesine raðmen ne Roza, ne de diðer muhalif yoldaþlarý MarksistLeninist teori-politika ve örgüt sorunlarýnda yarý-menþevik bir pozisyondan daha bir dönem kurtulmayý-kopmayý da baþaramazlar. Emperyalizm çaðýnda uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný ayrý devlet kurmaya vardýrmayý yadsýrlar. Ayný süreçte gerek Rus iþçi hareketi içinde, gerekse de II.Enternasyonal saflarýnda revizyonizme, merkezciliðe, oportünizme ve sosyal þovenizme karþý en tutarlý, en uzlaþmaz mücadeleyi veren, sonra da buradan yolunu ayýrarak III. Enternasyol bayraðýný yükselten Lenin ve Bolþevik Partisi olmuþtur. Bundan sonra sosyal-demokrasi ile komünist hareketin iliþkisi, sosyal demokrat hareketin etkilediði, kuyruðuna taktýðý iþçi kitlelerini kazanmaya dönük politik-taktik mücadeleyle sýnýrlý olmuþtur. Ekim Sosyalist Devrimi ve II. Emperyalist paylaþým savaþýyla birlikte sosyal demokrat partiler iþçi sýnýfýnýn reformcu partileri olmaktan da uzaklaþarak, “burjuvazinin sosyalizme karþý savaþ bölüklerine dönüþmüþtür.” O günden bugüne, sosyal demokrat partiler düzenin gerici, koruyucu ve karþý devrimci partileri olma misyonu üstlenmektedirler. Bugün, gelinen noktada ise, ezilen-sömürülen yýðýnlarýn uzun vadeli çýkarlarýnýn önünün kesilmesi karþýlýðýnda, güncel-kýsmi çýkarlarýný savunan sosyal demokrat partilere burjuvazi artýk ihtiyaç duymamaktadýr. Bu partiler de saðcýlaþarak, iyice gericileþerek iþçi-emekçi sýnýflarýn alabildiðine sömürülmesine ve baský altýna alýnmasýna talip olma pahasýna hükümet olmaya aday oluyorlar. Ýþte bu geliþmeler sonucu ortaya çýkan politik boþluðu doldurmak, sosyal demokrasinin geçmiþ misyonunu oynamak, onu yad etmek de, bugün, sol liberal-tasfiyeci odaklara kalmaktadýr. Þimdi, burjuvazinin sol figüranlýðýný yapan bu odaklarýn, iþçi-emekçilerin temel sorunlarýna yaklaþýmlarýyla; seçim ittifaký, emperyalist savaþ, barýþ, ulusalcýlýk-baðýmsýzlýk politikalarý ile ünlü revizyonist-oportünist Bernstein’ýn, “Benim için nihai hedef hiçbir þeydir, hareket her þeydir!” ünlü vecizesine rahmet okutmaktadýrlar. Lenin, zorlu bir siyasal-sýnýfsal mücadele içinde II. Enternasyonal’in ve sosyal-demokrasinin temel sorunlarda ki savrulmasýný ve iþçi sýnýfý davasýna ihanete varmasýna açýklýk getirmiþtir. Bu ihanet odaklarýnýn ideolojik-politikörgütsel tutumlarýný tespit ve teþhir etmiþtir. Bunlarýn
15
“barýþçýl dönemin, legalist ürünleri” olduklarýný, “parlametarizmden ve her türlü legal olanaktan yararlanma, ekonomik ve politik kitle örgütleri kurma, yaygýn bir iþçi basýný oluþturma” gibi vasýflar ve alýþkanlýklar kazandýrdýðýný saptar. Ama, bu barýþçýl mücadele ve legalist çalýþmaörgütlenme tarzýnýn bu odaklarý temel marksist ideolojik politik ilkelerden uzaklaþtýrdýðýný da görür ve bu gidiþata savaþ açar: “Öte yandan bu dönem, sýnýf mücadelesini reddetme ve toplumsal barýþ propagandasý yapma, sosyalist devrimi reddetme, illegal örgütleri ilke olarak reddetme, burjuva yurtseverliðini onaylama gibi eðilimler yarattý. *** Proleter Ekim Devrimi’nden sonraki süreçte uluslararasý sosyal- demokrasi burjuvaziyle açýktan uzlaþtý. Ýþçi sýnýfýna ve devrimci-komünist harekete karþý burjuvazinin “savaþ bölükleri” haline geldi. Burjuvazi bu süreçte sosyalizme ve komünizme yöneliþi sekteye uðratma, engelleme ve sýnýf mücadelesini düzene yedekleme temelinde “sosyal adalet- sosyal devlet” adý altýnda ezilen ve sömürülenlere bazý tavizler, iktisadisiyasi haklar verdi. Sosyal demokrasi bu tavizlerin, burjuva reformlarýn savunucusu ve temsilcisi pozunda burjuvaziye ve düzenine hizmet etti. III. Enternasyonal’ýn 4. Kongre kararlarýndan itibaren dünya komünist hareketinin Marksist-Leninist ideolojikteorik-politik amaç ve ilkeleri deforme-revize ederek ve edilmesine ses çýkarmayarak, II. Enternasyonal’ýn revizyonist-oportünist çizgisine gerilemesi, dünyanýn ilk proleter devriminin ürünü olan SSCB’nin de bürokratlaþarak, yozlaþmasýna, çürüyüp çözülmesine ve 1990’larda Rusya’nýn (BDT’nin) yeniden emperyalist dünya düzenine entegre olmasýna yol açmýþtýr. Uluslararasý burjuvazi bu tarihten itibaren; daha doðrudan ve açýktan iþçi-emekçilerin uzun mücadeleler sonucu elde ettiði sosyal haklara saldýrmýþ, bunlarý budamaya, gasp etmeye baþlamýþtýr. “Özelleþtirme”, “paralý eðitim”, paralý saðlýk hizmeti” saldýrýlarýyla “sosyal devlet- sosyal adalet” anlayýþýndan giderek uzaklaþmýþtýr. SSCB ve Doðu Bloðu karþýsýnda geçici olarak uykuya yatýrdýklarý kendi iç çeliþki ve çatýþmalarý da açýða çýkmýþ, klasik anlamda sosyal demokrat parti ve politikalarda burjuvazi için, bu dönem bir ihtiyaç olmaktan çýkmýþtýr. *** Þimdi gelelim “sosyal-demokrasi”nin Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ki pür mealine! “...Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da burjuva iktisattan sonra burjuva siyaset de yeniden þekilleniyor. Taþlar yerinden oynuyor. Burjuva düzen solu da burjuva düzen saðý da dünya emperyalist-kapitalist gericiliði ekseninde merkezileþtirilmeye çalýþýlýyor. Bu politik manevralarýn gösterdiði iki temel önemdeki yeni geliþmenin altýný çizmekte ve üzerinde durmakta fayda var. Bir; Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da artýk klasik anlamda sosyal demokrat partiler kalmamýþtýr. Bu isim altýnda siyaset yapan burjuva düzen solu merkez saða yanaþarak, iþçiemekçi kitle desteði ile birlikte sosyal demokrat özelliðini de yitirmiþtir. Ýki; bu boþluðu siyasal olarak TKP, EMEP-ÖDP-HADEP vb. sol liberal-tasfiyeci ve reformist partiler doldurmaya adaydýrlar. Ama sadece siyaseten. Yýðýnsal olarak deðil. Çünkü HADEP dýþýnda bunlarýn hepsi hem alabildiðine marjinal, hem de iþçiemekçi kitleleri üzerinde yükselmekten, onlara politikörgütsel önderlik etmekten henüz çok uzaktýrlar. *** ...Geçmiþ yýllarda sosyal demokratlýðýyla övünen ve bu siyasal kimlikle oy avcýlýðý yapan burjuva partiler bugün, en hararetli IMF’ci AB’ci olurken; MHP ve SP gibi faþist-þeriatçý partiler de uçlardan hýzla merkeze doðru ilerliyorlar. Saðýyla-soluyla tüm burjuva partiler “ulusal ekonomik program” adý altýnda yürürlüðe konan ÝMF-
14
Ocak 2003
propagandacýlarý ve savaþçýlarýdýr. Ayný zamanda ilk enternasyonalist komünist partinin (Komünistler Birliði) de kurucu, yönetici üyeleridirler. Yani, ilk komünist önderlerdir. Proudhon ise, anarþizmin ideoloðudur. Küçük-burjuva sosyalizmi ile, burjuva sosyalizmi arasýnda yalpalamakta kendisini “sosyalist” görmektedir. Ýlk proleter devrimci önder sayýlan Fransýz devrimci Babeuf, 1840’larda Alman proletaryasýnýn ideoloðu ve Haklýlar Birliði’nin örgütçüsü Weitling de, kendilerini ve hareketlerini “komünist” olarak adlandýrmaktadýrlar. Bu gerçeklere raðmen bu süreçte “sosyal demokrasi”nin ortak siyasal kimlik olduðunu, Proudhon’u ve Komünistler Birliði’ni “sosyal demokrat önderlerin baþýnda” saymak, gerçeði yansýtmamaktadýr. 1864’te kurulan, Marks ve Engels’in kurucu ve yönetici görevler aldýðý 1. Enternasyonal’i de “sosyal demokrat önderlik” sayamayýz. Çünkü, 1.Enternasyonal örgütsel ve siyasal bakýmdan homojen bir örgütlenme deðildi. Ama ideolojik-politik-hukuksal belgelerine egemen olan Marks ve Engels’in düþünceleriydi. Komünist Manifesto’daki düþüncelerdi. Marks, diðer sol akým temsilcileriyle birlikte yol alma, uluslar arasý proletaryanýn birliðini saðlama, Komünist Parti Manifestosu’nun “Bütün ülkelerin proleterleri birleþin!” çaðrýsýný ete kemiðe büründürme düþüncesiyle diðer sol siyasal akýmlarla “uzlaþmak” ve bunlara bazý tavizler vermek zorunda kalmýþtýr. Bu Marks’ýn da farkýnda olduðu bilinçli bir tutumdur. Engels’e yazdýðý bir mektuptan da bu açýkça görülmektedir.(Bkz. Leninist Iþýk S:30,Sf:13) Komünist Parti Manifesto’sundaki militan komünist üslup ve komünist siyasal-örgütsel kimlik gitmiþ, onun yerini “yumuþak bir üslup” ve siyasalörgütsel olarak da “iþçi” kimliði almýþtýr. Sonradan 1. Enternasyonal olarak anýlan bu örgütlenmenin adý:Uluslararasý Ýþçi Birliði’dir. Bu siyasal-örgütsel bilgilerden hareket ettiðimizde 1. Enternasyonal’e de “sosyal demokrat önderlik” diyemeyiz. Adý geçen yazýnýn devam eden bölümlerinde söylendiði gibi “sosyal demokrasi” klasik anlamda siyasal-örgütsel kimliðine; “...en yalýn ve tok ifadesine Paris komün’ünün (1871) ertesinde kavuþmuþtur.” Burada hemen belirtmeliyiz ki, klasik anlamda sosyal demokrasi; Alman ve II. Enternasyonal sosyal demokrasisidir. Ama bunlarýn hiç birisi bilimsel, bütünsel ve tutarlý bir Marksizm’e tekabül etmemektedir. Sadece bir dönem Marksizm yerine ikame edilmiþ siyasal-örgütsel yapýlanmalardýr. Lenin, 1871 sonrasýnda haklý olarak; “...Marks ve Engels’in doðru olmayan, oportünist “sosyal-demokrasi” terimine bile bile boyun eðdiklerini” düþünür ve bunun gerekçelerini sýralar: “Çünkü, o dönemde, Paris Komününün yenilgisinden sonra, tarih, gündeme yavaþ örgütlenme ve eðitim çalýþmasýný koymuþtu. Gündemde baþka bir madde yoktu. Anarþistler, teorik açýdan olduðu kadar iktisat ve siyaset konusunda da adamakýllý haksýzdýlar (ve gene de haksýzdýrlar). Dönem üzerine yanlýþ bir fikir besliyor, uluslar arasý durumu anlayamýyorlardý: oysa, Ýngiliz iþçisi emperyalist kârlar yüzünden bozulmuþ, Paris Komünü ezilmiþ, burjuva ulusal hareket Almanya’da daha yeni zafer kazanmýþ, (1871), yarý-feodal Rusya yüzyýllýk uykusunu uyumakta bulunuyordu.” (Lenin, Nisan Tezleri, S. 73) Bu bütünsel yaklaþýmdan Lenin, Marks ve Engels’in o dönemin uluslararasý durumunu doðru deðerlendirdiði sonucunu çýkarýr ve ekler: “Biz de, yeni dönemin görev ve özelliklerini anlamasýný bilelim. Marx’ýn kendileri için: “Ejderha ektim, pire biçtim” dediði o sözde-marksistlere öykünmeyelim.” (Agy.) Bu deðerlendirme ve aktarmalardan da Alman ve II.Enternasyonal sosyaldemokrasi’sinin Marksizm ile özdeþleþtirilemeyeceði ve özdeþleþtirilmemesi gerektiði görülmektedir.
*** Leninist Iþýk’ýn 37. (Eylül) Sayýsýnda “Burjuva Düzen Partilerine ve Sol Liberal-Tasfiyeci Partilere Oy Yok!” baþlýklý baþyazýda, Sosyal demokrasinin tarihsel evrimi aþaðýdaki gibi deðerlendirilmiþtir. Yazýnýn bazý bölümlerini yeniden yayýnlamayý konuya açýklýk getirmesi açýsýndan anlamlý buluyoruz: ...Sosyal demokrasiye karþý tutum ve savaþým sorunu bugün ortaya çýkmýþ ve salt bizi alakadar eden bir durum deðildir. Sosyal demokrasi ne kadar köklü ve uzun bir geçmiþe sahipse, Marksistlerin bu sapkýn akýma karþý savaþýmý da o kadar köklü ve uzun bir geçmiþe sahiptir. Öyleyse, þimdilik taklitlerini bir kenara býrakarak, aslýna, uluslararasý sosyal demokrasiye karþý komünistlerin geliþtirdiði savaþýma ve ilkesel tutuma genel çerçevesi içinde göz atalým. Baþlangýçta en geliþkin örnek olan Alman Sosyal Demokrat Partisi ile bunun düþünce ve siyaseti, 1870’li yýllarýn ardýndan Alman iþçi hareketinin iki kanadýnýn burjuvaziye karþý yürüttükleri sýnýf mücadelesini ve örgütlerini 1875’te birleþtirmeleri sonucunda þekillenmiþtir. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin 1890’da kurulan II. Enternasyonal’e de ideolojik-politik rengini vermesiyle birlikte sosyal demokrasi uluslararasý bir akým haline gelmiþtir. Marksizmin, eklektik kavranýþýndan ve Marksizm dýþý anlayýþlarla (Lassalcýlýkla-Alman küçük burjuva sosyalizmiyle) çiftleþtirilmesinden ortaya çýkan Alman Sosyal Demokrat Partisi ve kendi teorik-politik rengini verdiði II.Enternasyonal “Marksizmi”, öncelikle Marks ve Engels’ýn eleþtirilerine hedef olmuþtur. Ama, ne yazýk ki, Alman Sosyal Demokrat partisi liderleri (Bebel, Liebknecht) proletaryanýn, bu eþsiz öðretmenlerininönderlerinin eleþtiri ve uyarýlarýný; birlik, yasallýk kaygýsýyla yeterince dikkate almamýþlar ve gereðini yapmamýþlardýr. Hatta, Marks’ýn “Gotha Programý’nýn Eleþtirisi”onbeþyýl süreyle çekmecede saklandýktan sonra, Engels’in müdahalesiyle gün ýþýðýna çýktýðýnda da yasal kaygýlarla olduðu gibi yayýnlanmamýþtýr. Gotha Programý, Marks ve Engels’ýn yýllarca mücadele ederek alt ettikleri “Alman küçük burjuva sosyalizmi”nin yeniden, üstelik Marksizm adýyla hortlamasýydý. Alman iþçi hareketinin iki kanadýnýn birleþmesi sonucunda “Marksizm” diye ortaya çýkan “Gotha Programý”ný þiddetle eleþtiren Marks, bununla da yetinmeyerek parti önderlerinden biri olan Bracke’ye, diðer lider kadrolara da ulaþtýrýlmak üzere 5 Mayýs 1875’de yazdýðý bir mektupta çok sert, kesin ve uzlaþmaz ifadelere yer vermiþtir:”Birleþme kongresinden sonra, Engels ve ben, kýsa bir bildiri yayýnlayarak, sözkonusu ilke programý ile ortak hiçbir yanýmýz olmadýðýna deðineceðiz. ...mahkum edilmesi gereken ve partinin moralini bozan bir programý, diplomatik bir suskunluk yoluyla olsa bile, tanýmamak benim için bir görevdir. “ (Marks, Gotha ve Erfurt Programlarýnýn Eleþtirisi, Sol Y, S. 19) Marks, dostuna yazdýðý mektupta söylediðini politik koþullar ve ihtiyaçlar nedeniyle hiçbir zaman yapamaz. Burjuvazinin ve Marksizm dýþý akýmlarýn Alman Sosyal Demokrat Partiye karþý saldýrýya geçmesi, Marks ve Engels’i partiye karþý açýktan bir savaþ baþlatmaktan alýkoyar. Ýþte Marks ve Engels’ýn þiddetle eleþtirdikleri görüþ ve yaklaþýmlarý içeren, Marksizm yerine ikame edilen “II.Enternasyonal Marksizmi’nin” ya da uluslararasý sosyal demokrasinin macerasý ve buna karþý komünistlerin savaþýmý böyle baþlar. Alman Sosyal Demokrat Partisi Programý’nýn eleþtirisi onüç yýl sonra bazý deðiþiklikler yapýlarak yayýnlandýðýnda, partinin parlamento grubu bir kararla “Gotha Programý’nýn Eleþtirisi”nin yayýnlanmasýný kýnar. Engels ve Marks’ýn mücadeleleri sonucunda 1891’de Gotha Programý deðiþtirilerek Erfurt Programý kabul edilir. Ama bu kez de Bernstein
Leninist Iþýk her zamankinden çok yan yana gelme ihtiyacý vardý, bugün kendisini toparlamýþ ve yeniden güven kazanmýþ durumda. Artýk hem kendi birliði (AB) hem de Nato içersindeki kimi ülkelerle anlaþmazlýk yaþayacaðýný ve karþý karþýya geleceðini düþünmekte. Ortak düþmana karþý savaþabilmek için kurulmuþ Nato kendi evladý söz konusu olduðunda ataletten baþka hangi erdemli davranýþ örneðini sergileyebilir. Sonunda... “yeni dünya düzeni” dedikleri þey tam gözlerimizin önünde oluþuyor. Ama çok tanýdýk ve bilindik bir tablo karþýmýzdaki. Ýnsanlar daha þimdiden ceset kokmaya baþladýlar bile... AB’nin ekonomik gücünün artmasýyla birlikte ticaret merkezlerinin ABD’den Avrupa’ya kayacaðý düþünülürse ABD’nin kötüye giden ekonomisinin bir yara daha almasý demektir bu. SSCB’nin daðýlmasý ve Doðu Blok’u ülkerinin çökmesiyle birlikte çok kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçtiðimiz fikri egemendi. Ancak zaman bunun hiçte böyle olmadýðýný olamayacaðýný bize kanýtladý. AB bir kamp haline gelmiþtir, Doðu’da Çin-Rusya-Ýran-kýsmen Hindistan iþbirliði yeni uç veren bir baþka kamptýr. Kapitalist sistem, kaotik ekonomik dokusuyla dümdüz büyüyen gecelere ve gündüzlere tahammül edemez. Yekparelik veya biteviyelik bir bukalemun için nasýl doða karþýsýnda tüm silahlarýnýn elinden alýnmasý demekse kapitalist devletler için de bu durum kendi dev kütleleri karþýsýnda neden-sonuç iliþkisi bakýmýndan olmasa da sonuç itibariyle ayný yakýcýlýkta bir benzerlik ifade eder: geniþleyemeyen sermaye birikimi...yani kapitalizmin ruhunu teslim etmesi. Ýþte Kýbrýs kendi ordusunu kurmaya çalýþan AB için dünyanýn yeniden paylaþýlmasý sürecinde askeri açýdan da büyük bir önem taþýr. AB burada bir devlet kadar büyük bir alaný olan Ýngiltere’nin topraklarýnýn geniþliðine güvenemez, Çünkü o kendisinden çok ABD ile iliþki sürdürmektedir. Ýngiltere ve ABD gerek çýkarlarýnýn ortaklýðý gerekse kültürel yakýnlýklar ve siyasal güçlerinden ötürü bugün tek bir devletmiþ gibi davranmaktadýr. Türkiye’nin ise ABD ile olan yakýn baðýmlýlýk iliþkileri hepten kaygýlanmasýna neden oluyor olmalý. AB olasý bir saflaþma durumunda Türkiyenin dostluðuna ve birliðe katýlma iþtahýna güvenemeyeceðinin farkýnda. Hele ABD karþýsýnda. Hatta Türkiye’nin biraz da ABD’nin Ýngiltere’den sonra AB içinde ikinci bir Truva atý rolünü üstleneceðini görüyor olsalar gerek. AB kendi iliþkilerini yaklaþan körfez savaþý deðil biraz daha uzaðý görerek bir dünya egemenliðine/savaþýna veya onun öncesi politik atmosferine göre hazýrlamak istiyor. Kýbrýs, onun bu geniþleme planýnýn bir parçasý. AB kurmaya çalýþtýðý ordusu ve geniþleme hedefiyle ABD’nin karþýsýnda dikilmenin hesaplarýný yapýyor. Kýbrýs onun için bu kadar önemli. Bugünlerde Kýbrýs’ta sokaklar hareketli Yüzlerce yýldýr altýnda yaþadýðý zulme ve baskýya daha fazla tahammülü kalmayan Kýbrýs Türkleri, Rumlarý düþman görmediklerini söyleyip Annan planý çerçevesinde bir araya gelmek ve daha da önemlisi AB’ye girmek istiyor. Bunun için sokaklara dökülüp planýn hayata geçmesinin önünde bir engel olarak gördükleri herkese nefret kusuyor. Denktaþ’ýn istifasýný istiyor, Kýbrýs konusunda taviz verilemez diyen Baykal’ý yerden yere vuruyor, hatta Türkiye ordusunun Ada’dan defolmasýný isteyecek kadar da “hain”. Kýbrýs Türklerinin bugün içinde bulunduklarý toplumsal bir histeridir. Yýllardýr yaþadýklarý ekonomik sorunlarýn, her an çýkabilecek ya da birilerinin her an çýkartabileceði bir savaþ için daima teyakkuz halinde bulunmanýn Kýbrýslýlarýn canýna tak ettiði çok açýk. Ve bu uðurda gözleri hiç bir þey görmemekte. En son yapýlan mitinge 40 bin dolayýnda insan katýldý. Ve hep bir aðýzdan Denktaþ Ýstifa sloganlarý atýp ellerinde AB bayraklarý taþýdýlar. Bu mitingleri AB tarafýndan 750 bin euro yardým alarak finanase ettikleri ortaya çýkan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Toplumsal Kurtuluþ Partisi (TKP) gibi burjuva liberal partiler yönlendiriyor. Ada’da hesapta Kýbrýs’lý Türklerin egemenlik haklarýný savunduðunu iddia eden bir baþka taraf Denktaþ ve Türkiye arasýnda ranta dayalý ekonomik iliþkiden söz etmeye hiç gerek yok. Yýllardýr, hem ulusal, hem uluslararasý alandan Kýbrýs Türklerin egemenlik hakkýný savunduðu iddia eden,
7
Kýbrýslý Türkleri Türkiye ile el ele verip iliðine kadar sömüren bu baþarýlý aktörün liberaller tarafýndan da olsa tahtý sallanýyor. Yerine geçmeye talip olanlar ayný iþlemi Türkiye yerine Avrupa üzerinden uygulamak azminde. Kýbrýs halký bu sefer de AB’ye peþkeþ çekilmek isteniyor. Yýllardýr ekilen tüm nefret tohumlarýna raðmen Kýbrýs’lý Türklerin böyle bir plan karþýsýnda þovenist bir tutum takýnmamasý ilk bakýþta oldukça önemli. Lakin Kýbrýslýlar umudun, refahýn ve kurtuluþun Avrupa Birliði’nde olduðunu sanýyor ve fena halde yanýlýyorlar. Kendi sorunlarýný bile çözmeye muktedir olamayan AB’nin bu iki halký refaha taþýmasý mümkün mü? Ýngiltere Ýrlanda ile en azýndan bir kesimi ile neden bir türlü anlaþamýyor. Ya da AB üyesi Fransa’nýn Cezayir halkýna karþý uyguladýðý zorba yöntemler pek de çabuk unutulmuþa benziyor. Ya Ýspanya’nýn Bask halkýna dayattýðý asimilasyon ve yok sayma politikalarý. O pek “demokratik” Almanya’nýn kendisiyle uzlaþmaz bir mücadele veren R.A.F örgütü liderlerine uyguladýðý tecrit ve daha sonra onlarý hücrelerinde öldürüp intihar süsü vermesi. Tüm bunlar hesaba katýldýðýnda AB’nin Kýbrýs’lý halklara çözüm sunamayacaðý yeterince açýk hale gelmiyor mu? Hazýrlanan masada yiyecekleri “son yemek” in ihtiþamýndan, salonun gotik mimarisinden ruhu okþanmakta, zihni buðulanmakta ve týpký atalarý gibi ruhunun sýrf bu salonda bulunmaktan dolayý soylulaþtýðý –bu cazibeli küçük burjuvafikrine kapýlmakta olan Kýbrýslýlar, yemeðin sonunda, bir yanýnda canciðer sandýðý AB’nin, diðer yanýnda Klerides, Denktaþ, TC ve Yunanistan’ýn az sonra kalbinin tam ortasýna zehirli bir hançer saplamaya hazýrlandýðýný farkedemiyor. Kýbrýsta Çözüm Ne? Yapýlmasý gereken bir yandan Türklerin ayrý devlet kurmak da dahil tüm siyasal haklarýný adým adým budamaya çalýþan “Annan Planý”ný ilk elden reddetmek, ancak bunu yaparken de yýllardan beri Kýbrýs halkýna “egemenlik saðlýyoruz” diyerek sefalet, yaðma, kan ve asker dipçiðinden baþka bir þey vermeyen Denktaþ, Klerides ve MGK ile ayný zemine düþmemektir. Bunun yolu da bugün için Yunan-Türk-Ýngiliz-AB burjuva devletlerinin ekonomik ve askeri güçlerinin Kýbrýs’tan def edilmesi, tüm pis ve çirkeftçe emperyalist planlarýnýn, “çözüm”lerinin boþa çýkartýlmasýndan geçmektedir. Ve çaðýmýzda böyle bir siyasi cesareti gösterebilecek, bu kadar geniþ yelpazeden otoriteyi karþýsýna alýp onunla çarpýþabilecek enerjiye ve cürrete sahip olan tek güç iþçi sýnýfýnýn gücüdür. Bu istemle yola çýkmak demek iktidar için yürmeye baþlamak demektir; çünkü bu geliþkinliðe ulaþmýþ bir politik hareket iþin en sonuna kadar yürümek isteyecek önündeki tüm engelleri bir bir aþacak demektir. Derhal iki toplumun iþçileri enternasyonalist bir siyaset ve örgütte birleþip aralarýnda koordinasyon oluþturmalý ve tüm emperyalist güçlerin adadan def edilmesini temel alan ortak gündemli eylemlilikler örgütlemelidir. Bu eylemlerin en önemli ve baþat hedefi, Ada’da egemenlýk ve sömürgecilk peþýnde koþan emperyalist-kapitalist devletlerin baský ve sömürüsüne baþkaldýrmak, özgürlük ve sosyalizm mücalesine sarýlýp Ada’yý emperyalist güçlerden arýndýrmak, beraberinde kendi iktidarlarýný, yani proleterya dikatatörlüðü demek olan sosyalist sovyet cumhuriyetlerini ilan etmektir. Kýbrýs’ta bu bahsedilenleri hayata geçirecek yoðunlaþmýþ bir politik atmosfer fazlasýyla mevcut ancak bu politik atmosferi sosyalist bir iklime dönüþtürecek bir komünist irade, önderlik yok. Bu sorunun üstesinden gelinebilinirse derhal Türkiye ve Yunan iþçi ve emekçileri hareketlenecek benzer bir hedefle yollarýna devam edebileceklerdir. Bugün tüm dünya iþçilerinin kaderlerinin eskisinden çok daha fazla birbirine baðlý olduðu bir dönemden geçmekteyiz. Kýbrýs’a göre –adadaki tarihsel þartlar hesaba katýldýðýnda- daha köklü komünist geçmiþleri olan Türkiye ve Yunan iþçi ve emekçi sýnýflarý da benzer bir rol oynamak için daha hýzlý davranmalý Kýbrýs’lý iþçi ve emekçileri daha etkin ve baðýmsýz bir siyasi rol oynamaya zorlamalýdýr. Ancak komünist irade sorununun bu ülkeler için de belirleyici bir sorun olduðu elbette hesaba katýlmalýdýr.
8
Ocak 2003
Leninist Iþýk
SEÇÝMLER ÜZERÝNE Uzun bir zamandýr içinde debelendiði ekonomik kriz ile yürürlüðe soktuðu yasalar ve politikalarýyla servetsefalet yoðunlaþmasýyla kitle desteðini yitirip politik krize de giren burjuvazi, erken seçim manevrasý ile yönetememe krizini þimdilik çözmüþ, ekonomik krizi de erteleyerek üzerindeki basýncý hafifletmiþtir. Seçim sonuçlarý ile ortaya çýkan tablo, barajý geçen parti sayýsý dýþýnda genel olarak bekleniyordu. Baraj altýnda kalan eski hükümet ve muhalefet partileri, bu yenilginin etkisiyle peþi sýra açýklanan istifalar ve kongre kararlarýyla bir iç hesaplaþmaya, revizyona gidiyorlar. Çiçeði burnundaki yeni hükümet hem seçim ertesinde hem de Çankaya turlarýnda gayet ýlýmlý tarzý ile olumlanmýþ ve borsanýn çýkýþý, faizlerin düþmesi þeklinde karþýlýk verilerek piyasalar tarafýndan da desteklenmiþtir. Hükümetin ve muhalefetin parçalý olmamasý, birer parti ile temsili burjuvazinin politikalarýný hayata geçirilmesinde hýz ve kolaylýk saðlayacaktýr. Bu iki parti, bazý nüanslar dýþýnda temelde ayný programatik görüþlere sahiptirler (AB,IMF ve Irak v.b.). Yalnýzca burjuvazinin farklý kesimlerinin temsilcisidirler. Ama bir bütün olarak ikisi de sermayenin çýkarlarý için siyaset yapýyorlar. AKP hükümeti, gerek Avrupa ve ABD gerekse de TUSÝAD’ýn desteðini almýþ, TC devletinin içeride ve dýþarýdaki ortak çýkarlarýnda Baykal’da bu hükümete destek olacaðýný belirtmiþ,böylece burjuvazi tüm temsilcileriyle topyekün saldýrýya devam edeceðini deklare etmiþtir. Fakat kendi çýkarlarýný bütünün çýkarlarýnýn önüne geçirerek burjuvazinin diðer kesimlerin tepkisi durumunda; tek baþýna muhalefet olmanýn avantajýyla kitleyi arkasýna alabilme þansý ve genel olarak burjuvazinin en önemli temsilcisi olmasýyla CHP onun sözcüsü konumundadýr. TC burjuvazisi ve onun baský aygýtý devletin, meclisteki truva atýdýr. 3 Kasým da burjuva siyasetini ve bunun aracý olan seçimleri, sandýða gitmeyerek veya geçersiz oy kullanarak protesto eden seçmen sayýsý azýmsanmayacak düzeydedir. (yaklaþýk %25) Bu seçmen kitlesi seçimlerin kendisi için kurtuluþ olmadýðýný bir bilinç sýçramasýndan öte yaþamýn içerisinden çýkardýðý derslerle farketmiþtir. Her þeye raðmen bu durum on milyonluk bir kitlenin burjuva partilerinden umudunu þimdilik kestiðini ve burjuva siyaset-seçim oyunundan bir kopuþ yaþadýðýný göstermektedir. Bu kitlenin; burjuva partilerine itibar etmemesi bir yana, emperyalizm ve IMF karþýtý, demokrat, halkçý v.b. beylik laflarla parlamento çýðýrtkanlýðý yapan reformistlere de itibar etmemesi dikkat çekmektedir. Baþta Kürt reformistleri olmak üzere parlamentarizm hayalleriyle yelkenlerini þiþiren tüm sol-liberaller, burjuvazinin buzlu sularýna gömüldüler. Þaþkýnlýklarýný üzerlerinden atamayan reformistler yeni oluþumlara gidebilirler. Devrimci-demokratlar, pasif boykot ile demokrasi aþkýyla sol reformistlere yedeklenme arasýnda tercihlerde bulundular. Seçimlere çeþitli platformlar ile katýlan merkezci-melez akýmýn temsilcileri ise kazanýmlarýný (ne gibi bir kazanýmlarý var ise) sürdürebilmek adýna, “sýnýf ve kitle çalýþmasýnda yeni
dönemi” içe dönük çalýþmalarla farkýna vardýklarý eksikliklerini kapatacaklar. Kendi propagandalarýný yapmayý ve bu süreçte kurulabilen iliþkileri seçim kazanýmý (seçime katýlmadan bunlar yapýlamýyor sanki) sayanlarda, ne yazýk ki seçim maðluplarý arasýndadýr. Seçime devrimci alternatif olmak için ve parlamentoyu kendi kürsüsünden teþhir etmek için deðil de, propaganda ve iliþki kurmak için girenler seçim zeminini kullanmayý öðrenememiþtir. 9 Kasým tarihli Atýlým’da çýkan yazý trajiktir.”AKP’ ye yönelen kitleler, doðru yerden hareket etmiþ ama yanlýþ adrese yönelmiþtir. Bu tabi ki esasen iþçi ve emekçi yýðýnlarýn deðil, devrimci öncülerin zayýflýðý, yetmezliði yada handikapýdýr. Demek ki sorun bir öncülük, önderlik sorunudur.” Sýnýfa önderlik edecek düzeyde olmamasýna raðmen, bu sorunun üzerinden atlanmasý ve bu göreve soyunulmasý sonucunda kafa üstü çakýlmýþtýr. Bu soruna iliþkin defalarca kez devrimci kamuoyu uyarýlmýþtýr ve bu uyarý en son Leninist Iþýk’ýn Ekim sayýsýnda þu þekilde dile getirilmiþtir. “Devrimci komünist güçlerin bölünmüþlüðü ve daðýnýklýðý, iþçi ve emekçilerin örgütsüz ve öncüsüz olmasý, dünyada ve Türkiye’de yaþanan devrimci önderlik boþluðu komünistlerin önündeki çözüm bekleyen en önemli, acil ve öncelikli sorunlardýr.” Bütün bunlardan þu sonuç çýkýyor. Bazen yenilgiler birçoklarý için öðretici derslerle doludur ve bu durum kafayý vura vura öðrenenler için elzemdir. Devrimci-komünistler olarak, aktif boykot tutumumuzu, arkasýnda durduðumuz amaç ve ilkelerimiz doðrultusunda imkanlarýmýzý zorlayarak yaþama geçirdik. Bir takým koþullarýn eksikliðini bahane ederek sorumluluklarýmýzý baþka bir zamana havale etmedik. Boykot taktiðinin müsait öznel ve nesnel koþullarýn olduðu dönemlerde olabileceðini, bu koþullardan nesnel olanýnýn uygun ama öznel koþullarýn (sýnýfa önderlik edebilecek devrimci parti) olmadýðý bahanesiyle; ayrýca seçimleri yerine daha ileri bir eylem koyamadýkça protesto etmek emekçi yýðýnlarý siyasetten uzaklaþtýracaðýný söyleyenler, öte yandan yayýnlarýnda “oy yok!” þiarýný manþet atýyorlar. Bunlar ne yapacaðýný þaþýrmýþ iki cami arasýnda binamaz kalmýþtýrlar. Sabreden derviþ gibi oturup koþullarýn oluþmasýný bekleye dursunlar, atý alan Üsküdar’ý geçti. TC burjuvazisi, þu an için kitle desteðini arkasýna almasýna dayanarak ve ekonomik göstergelerin anlýk olumlu görünmesinin verdiði yanýlsamalý durumla kaldýðý yerden hýzla devam edecektir. Çünkü TC altemperyalist aþamaya sýçramak istiyor. Bunun için de içeride sömürüyü yoðunlaþtýrmasý ve dýþarýda saldýrganlýðýný arttýrmasý gereklidir. Özellikle olasý bir Irak müdahalesi ile yeni krizlere girecek ve ertelediði, çözmesi imkansýz eski krizler ile beraber iþçi-emekçi kitleleri hareketlendirecektir. Bu sürece hazýrlanarak devrimci-komünist parti için örgütlü hazýrlýk faaliyetlerimizi yoðunlaþtýrmalýyýz. Devrim için devrimci parti! Parti için örgütlü hazýrlýk!
H. Kemal Savaþkan
13
Sosyal Demokrasi ve Evrimi Üzerine Genel Bir Bakýþ Leninist Iþýk sayfalarýnda “Sosyal Demokrasi”nin tarihsel-siyasal ve sýnýfsal evrimiyle ilgili bir dizi yazýya yer verildi. Çünkü, dünyanýn ilk enternasyonalist komünist partisi olan; Komünistler Birliði’nin ve 1. Enternasyonal’in kurucularý tarafýndan tasfiye edilmesi sonrasýnda önem kazanan ve boþluk dolduran bu politikörgütsel kimlik (sosyal demokrasi) altýnda bir dönem hem uluslararasý proletaryaya önderlik edilmiþ, hem de ihanet edilmiþtir. Bir dönem, Marks ve Engels’in itiraz ve uyarýlarýna raðmen sosyal demokrat kimlik altýnda sýnýf mücadelesi yürütülmüþ ve oportünist bir tarzda Marksizm pörsütülmüþ, revizyonizmin saldýrýlarýna maruz kalmýþtýr. Bolþevikler, geçte olsa bu duruma müdahale etmiþler; politik-örgütsel ve pratik olarak bu ihanet çizgisinden yollarýný ayýrmýþlardýr. RSDÝP/B (Rus Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi/Bolþevik) olan politik-örgütsel kimliklerini 1918’de deðiþtirerek RKP/B (Rus Komünist Partisi/Bolþevik) adýný almýþlardýr. Lenin, Ekim Proleter Devriminin ön gününde (17 Nisan 1917) kaleme aldýðý, RSDÝP/B parti konferansýna ve Rusya Ýþçi Asker Vekilleri Sovyetleri Konferansý’na sunduðu ünlü “Nisan Tezleri”nde bu deðiþikliðin neden yapýlmasý gerektiðinin bilimsel-siyasal “kanýt”larýný sunar. Bunlar her devrimci komünistin öðrenmesi, politikörgütsel kimliðini ve faaliyetini þekillendirirken dikkate almasý gereken kanýtlardýr. Biz bunlardan sadece bir tanesini aktarýp geçeceðiz. “Þimdi son soruna, partimizin adý sorununa geliyorum. Marx ve Engels’in yapmýþ bulunduklarý gibi, kendimizi Komünist Partisi olarak adlandýrmalýyýz. Marksist olduðumuzu ve temel olarak Komünist Manifesto’yu aldýðýmýzý bir kez daha ilan etmeliyiz. Komünist Manifesto, sosyal-demokrasi tarafýndan baþlýca iki noktada bozulmuþ ve ihanete uðramýþtýr. 1. Ýþçilerin yurdu yoktur: emperyalist savaþta “yurdu savunmak” demek, sosyalizme ihanet etmek demektir; 2. Marksist devlet teorisi, II. Enternasyonal tarafýndan çarpýtýlmýþtýr. “Sosyal-demokrasi” adlandýrmasý, Marks’ýn birçok kez, özellikle 1875’te Gotha Programýnýn Eleþtirisi’nde göstermiþ olduðu ve Engels’in de 1894’de daha populer bir açýklamasýnda (Internationales aus dem “Volksaat”ýn (1871-1875) önsözü) yinelemiþ bulunduðu gibi, bilimsel bakýmdan doðru deðildir. Ýnsanlýk, kapitalizmden, doðrudan doðruya ancak sosyalizme, yani üretim araçlarýnýn ortaklaþa mülkiyeti ile ürünlerin herkesin emeðine göre bölüþümüne geçebilir. Bizim partimiz daha uzaðý görüyor: sosyalizm, kaçýnýlmaz olarak, yavaþ yavaþ, bayraðý üzerinde: “Herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinmelerine göre” yazan komünizme dönüþecektir. Birinci kanýtým bu.” (Lenin, Nisan Tezleri, Sol Y. S.7071) Lenin, peþ peþe sýraladýðý kanýtlarýyla yoldaþlarýný bu konuda eðitmeye, ikna etmeye çalýþýr. Bunun sonucunda gerek Marks ve Engels’in izinden yürümek, gerek Marksizme ihanet eden “sosyal-demokrasi”den yolunu ayýrmak, gerekse de bilimsel açýdan tutarlý olmak ve nihai hedefi (komünizm) göstermek açýsýndan “sosyaldemokrasi” kimliðinin terk edilerek, “Komünist Partisi” siyasal-örgütsel kimliðinin benimsenmesini savunur. “Kirli çamaþýr” olarak gördüðü “sosyal-demokrat” kimliðini atmanýn” ve “temiz çamaþýr” giymenin zamaný geldiðini haykýrýr. Sonuçta baþarýlý da olur. Partinin (RSDÝP/B) ismi RKP/B olarak deðiþtirilir. *** Burjuvazinin ve proletaryanýn toplumsal arenaya çýkmasýyla birlikte yeþeren-dal budak salan, burjuva ve
küçük burjuva devrimci akýmlarla; proletaryanýn baðýmsýz ideolojik-felsefi-siyasi öðretisi, yol göstericisi ve eylem kýlavuzu olan bilimsel sosyalizm arasýndaki mücadele de baþlar. Bilimsel sosyalizmin ilk kurucularý ve pratisyenleri olan Marks ve Engels kendi öðretilerini Komünist Parti Manifestosu’nda programlaþtýrýrlar. Örgütsel-politik ve pratik duruþlarýný ise; Komünist Partisi (Komünistler Birliði) adý altýnda ete kemiðe büründürürler. Paris Komünü yenilgisinden (1871), II. Enternasyonal’in çöküþüne (1914), ve uluslar arasý Marksist hareketin bu ihanet çizgisinden kesin kopuþuna kadar, Marksist olduðunu, bilimsel sosyalizm öðreti ve eylemini kýlavuz aldýðýný iddia eden bazý ulusal ve uluslararasý siyasal örgüt ve akýmlar kendilerini “sosyaldemokrat” olarak adlandýrmýþlardýr. Leninist Iþýk’ýn, 39’uncu (Kasým-Aralýk) sayýsýnda “Pörsütülen Kavramlar” baþlýklý yazýda ele alýnan “sosyaldemokrasi” nin tarihsel-örgütsel-siyasal evrimine bu bilgiler ýþýnda bakýldýðýnda bilgi ve yorumlarda sorunlar olduðu görülecektir. Bu yazýda, “sosyal-demokrasi”nin geçmiþ siyasal-örgütsel þekilleniþiyle ilgili bilgi ve açýklamalara yer verilen aþaðýdaki kýsým, gerçeði ve hareketimizin görüþlerini yansýtmaktan uzaktýr. “Aþaðýdan demokrasi, halk demokrasisi gibi de Türkçe’ye çevrilebilecek olan sosyal demokrasi, daha sonralarý Kýta Avrupa’sýnýn göbeðinde her türden politik ayaklanmanýn yaftasý oldu. (Bu doðru deðil. Bu süreçte Kýta Avrupa’sý, burjuva- küçük burjuva ve proleter ayaklanmalara sahne olmuþtur. “Sosyal-demokrasi” bu süreçte uluslararasý örgütsel-siyasal bir akým deðildir. Komünistler Birliði kurulana dek (1847) ezilen ve sömürülenlerin öncü siyasal örgütsel önderleri kendilerini “sosyalist” ve “komünist” olarak adlandýrmaktadýrlar. 1840’larda sosyalizm bir orta sýnýf hareketi, komünizm ise bir iþçi sýnýfý hareketidir. Ama bunlar küçük burjuva ve ütopik sosyalist-komünist hareketlerdir. Marks ve Engels’ýn temellerini attýðý bilimsel sosyalizm, bu sol akýmlarla ideolojik-felsefi-politik mücadele içerisinde netleþmiþtir. LI) Zamanla (Paris Komünü yenilgisinden (1871) sonra. LI) bu politik kimlik kabul edildi ve savunulmaya baþlandý. 19.yy’ýn ortalarýna geldiðimizde Avrupa’da sendikalarýn oluþmaya baþladýðýný ve bunlarýn hareketlerinin ve kütlelerinin büyümesiyle eþzamanlý olarak, eksiðiyle fazlasýyla “sosyal demokrat” önderliklerin ortaya çýkmaya ve tanýnmaya baþladýðýný görebiliriz. Lassale, bu kimliði doðru bulmasa da, geliþmeleri, daha büyük alt üst oluþlar için bir hazýrlýk dönemi olarak algýlayan ve “boyun eðen” Marks, Engels, Proudhon, Komünistler birliði, I. Enternasyonal bu önderliklerin baþýnda sayýlabilir. Anarþizm de o dönem birleþtirici (kaynaþtýrýcý) bir etkisi olan sosyal demokrat kimliðini kullanmaktan kaçýnmamýþtýr.” Yazýnýn tarafýmýzdan vurgulu hale getirilen bu kýsmýnda yer alan bilgi ve deðerlendirmeler sorunludur. Çünkü bu kýsýmda tam manasýyla sapla-saman birbirine karýþtýrýlmýþtýr. “Marks, Engels, Proudhon, Komünistler Birliði ve 1. Enternasyonal, “sosyal-demokrat” önderliklerin baþýnda sayýlabilir” görüþü ileri sürülmektedir. Bu yaklaþým Marksizmle-komünizmle, küçük burjuva sosyalizmini ve “sosyal demokrasi”yi birbirine karýþtýrma, ayrým çizgilerini yok sayma ve özdeþ görme yaklaþýmýdýr. Ki, bu doðru deðildir. Marks, Engels, Komünistler Birliði’ni ve 1. Enternasyonal’i “sosyal demokrat önderlikler” olarak görmek gerçeði yansýtmamaktadýr. Marks-Engels bilimsel sosyalizminkomünizmin ideolojik-felsefi, siyasal-örgütsel kurucularý,
12
Ocak 2003
ve öðrencilere illegal yollardan daðýtýlýr. Yurt dýþýna, Emeðin Kurtuluþu grubuna da ulaþtýrýlýr. Kitap büyük ilgi görür. Bir çok yerde yeniden çoðaltýlýp, daðýtýlýr ve Marksist çevrelerde eðitim materyali olarak kullanýlýr. 1893’te Rus demokrat aydýnlarýnýn kurduðu, 1894’te çarlýk hükümeti tarafýndan daðýtýlan Narodnoye Prove (Halkýn Hakký) Partisi, biri “Manifesto”, öteki “Ývedi Bir Sorun” olmak üzere iki program belgesi yanýnlar. Demokratik hak ve özgürlükler için savaþým yürütmek üzere tüm muhalefet güçlerini birleþmeye çaðýrýr. Lenin, gerek “Halkýn Dostlarý Kimlerdir?”de, gerek Sibirya’da sürgündeyken 1897’de yazdýðý “Rus Sosyal Demokratlarýnýn Görevleri” broþüründe Narodnik hareketin bölünmesi sonucunda kurulan Halkýn Hakký Partisi’ni deðerlendirir. Bu partinin devrimci olduðunu, kuruluþunun ileri bir adým sayýlmasý gerektiði deðerlendirmesi yaptýktan sonra tutarsýzlýklarýný sergiler. Bu partinin savaþýmýný demokrasi mücadelesi ve reformlarýyla sýnýrlamasýný, öncü iþçi ve aydýnlarý “salt siyasal radikalizme” çaðýrarak, bunlarý iþçi kitlesinden koparmaya ve iþçi hareketini zayýflatmaya çalýþtýðýný, buna raðmen ““ala sosyalistlerle karmaþýk bir ittifak kurmaktan sözetmesini” tutarsýzlýk olarak görür. Ýþçi sýnýfý hareketinin böyle deðil, baþka türlü güçleneceðini gösterir: “...iþçi sýnýfý hareketi, ancak iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný tam olarak ve her yoldan savunmakla, sermayeye karþý ekonomik savaþýma, sermayenin uþaklarýna karþý siyasal bir savaþýma, kopmaz baðlarla baðlý olan bir savaþýma giriþmekle güçlü olabilir.” (Age. S. 210) Bunun hemen ardýndan da iþçi sýnýfýnýn kendi çýkarlarý ve savaþým hedefleri doðrultusunda baðýmsýz örgütlenmesi gerektiðini belirtir. Rus Marksistlerinin görev olarak önüne; daðýnýk durumdaki illegal Marksist dernek ve çevreleri birleþtirerek devrimci bir sýnýf partisi yaratmayý koyar. Bu kitapta, Marksist teorinin konusu, önemi, yöntemi, iþlevi ve pratik ile iliþkisi üzerine de önemli ve hala geçerliliðini koruyan saptamalar-çözümlemeler yapýlýr. Teorinin kendini kabul ettirebilmesi için, gerçek ve somut tarihsel-sosyal verilere dayanmasý, ülke gerçeklerini kavramasý gerektiðini vurguladýktan sonra pratikle iliþkisini þöyle ele alýnýr: “Sosyal-demokratlarýn teorik çalýþmasýnýn gerekliliðini, önemini ve geniþliðini böyle vurgularken, hiç de, bu çalýþmanýn PRATÝK çalýþmadan önde geleceðini* söylemek istemiyorum. –hele, bu sonuncusunun, birincisi tamamlanýncaya kadar ertelenmesi gerektiðini hiç düþünmüyorum. Ancak “özel toplum bilim yöntemi”nin hayranlarý, ya da ütopik sosyalizmin izleyicileri böyle bir sonuca varabilirler. Elbette sosyalistlerin görevinin ülke için (gerçek olandan) “farklý” “geliþme yollarý” aramak olduðu varsayýlýrsa, o zaman, doðal olarak, pratik çalýþma, ancak, felsefi dehalar, bu “farklý yollarý” bulduðu ve gösterdiði zaman olanaklý olur ve, tersine olarak da, bu yollar bir kez bulundu ve belirtildi mi, teorik çalýþma biter ve “anayurt”u “yeniden keþfedilen” “farklý yollar”da yönlendirecek olanlarýn çalýþmasý baþlar.” (Age. S. 175) Dip notta da teori-pratik iliþkisi ele alýnýr. “propaganda ve ajitasyon pratik çalýþmasýnýn her zaman önde geldiðini” ve sebeplerini açýklar. “...birinci olarak, teorik çalýþma yalnýzca pratik çalýþmanýn öne sürdüðü sorunlara yanýt saðlar ve ikinci olarak da, sosyaldemokratlar ellerinde olmayan nedenlerle öyle sýk teorik çalýþma ile kendilerini sýnýrlamak zorunda kalmýþlardýr ki, pratik çalýþmanýn olanaklý olduðu her ana, büyük deðer verirler.” Varýlan sonuç ise; “teori ve pratiðin tek bir çalýþma içinde kaynaþtýðý”dýr. O da Liebknecht’ýn dediði
gibi: “Ýnceleme”, “Propaganda” ve “Örgütlenme”dir. Bunlarý birbirinden ayýrmaya, sýraya koymaya kalkýþanlar, teorik faaliyeti pratik faaliyetin hizmetine sunmayanlar, iþçiler arasýnda yaymayanlar ve onlarýn örgütlenmesine yardýmcý olmayanlar “ideolojik lider” de “olamaz”lar. Narodnikler ve Marksistler arasýnda kapitalizmin geliþimi, toplumsal devrimde “iþçi” veya “halk”ýn öncülüðü ve savaþým biçimi ekseninde baþlayan uzun mücadele, Plehanov ve Lenin tarafýndan “proletarya hegomanyasý”, önderliði ve ayaklanmasý düþüncesinde somutlanýr ve devrim mücadelesi süresince bu düþünce hep savunulur. Ýþçi Sýnýfýnýn Kurtuluþu Ýçin Mücadele Birlikleri Lenin, “Ne Yapmalý’da 1884’ten 1894’e kadar süren dönemi bir anlamda Rusya’da sýsnýf partisinin yaratýlmasý yönünde esaslý adýmlarýn alýldýðý bir dönem olarak tanýmlar. Gerçekten de bu dönem; Marksist akým ve örgütlenmenin ilk teorik-pratik adýmlarýnýn atýldýðý bir “doðuþ ve mayalanma” dönemidir. 1895 yýlý mücadele açýsýndan hareketli ve politikörgütsel açýdan ileri sýçrama olanaklarýnýn biriktiði yeni bir dönemin baþlangýcýdýr. Lenin, yazýlarýný yakýndan takip ettiði, düþüncelerini benimsediði Plehanov ile görüþmesi bu sürecin baþlangýcýnda (1895) Ýsviçre’de gerçekleþir. Ýsviçre dönüþünde Lenin, kendisinin baþýnda bulunduðu “merkez grup”ile yirmi kadar derneði birleþtirerek, illegal “Ýþçi Sýnýfýnýn Kurtuluþu Ýçin Mücadele Birliði” örgütünü kurar. Rusya’da Marksizmle sýnýf haraketini birleþtiren ilk örgüt budur. Lenin daha sonralarý bu örgütü “sýnýf savaþýmýna yol gösteren devrimci partinin çekirdeði” olarak tanýmlar. “Mücadele Birliði”, Lenin’in liderliðini yaptýðý “Merkez grup” tarafýndan yönetilir. Örgütte demokratik merkeziyetçilik ilkeleri çerçevesinde katý disiplin kurallarý egemendir. Birlik, daha sonralarý RSDÝP’in ilk bölge komitesi olarak kabul edilir. Birlik, iþçiler için bildiri broþür vb. yayýnlayarak iþçilerin ekonomik istemlerini, Çarlýða karþý savaþým ile birleþtirmeye çalýþtý ve büyük oranda baþarýlý oldu. Birlik, daðýnýk durumda olan benzer marksist dernekler için örnek teþkil etti ve farklý bölgelerdeki birçok dernek Savaþým Birlikleri’nde birleþirler. Savaþým Birlikleri, Rus marksitlerinin partileþme mücadelesinde önemli bir yer tutar. Bir taraftan iþçi sýnýfýnýn öncü güçlerini toparlayan birlik, diðer taraftan da iþçi hareketinin grev ve direniþlerine katýlarak, politik müdahalede bulunarak siyasallaþmasýna ve örgütlenmesine öncülük etmeye çalýþýr. Buna hizmet edecek içerikte bildiri ve broþürler yayýlar. Birlik, iþçi sýnýfýna dönük ilk siyasal gazete çýkarma düþüncesi olan Raboçeya Dyelo’nun yayýnýna karar verir. Ýlk sayýsýnýn yayýna hazýr olduðu bir sýrada Lenin ve Birliðin öteki üyelerinin çoðunluðu 20-21 Aralýk 1895 gecesi yapýlan bir jandarma baskýnýyla tutuklanýr. Raboçeya Dyelo’nun ilk sayýsýna el konulur. Böylece, Lenin’ýn hapislik, sürgün yýllarý ve mücadelesi baþlar. Bu süreci, izlenen mücadele biçimlerini, siyasal akým ve örgütlenmeleri bir sonraki sayýmýzda ele alacaðýz. Yararlanýlan Kaynaklar: Halkýn Dostlarý, Ne Yapmalý?, Nisan Tezleri, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, Sol Komünizm , Sol Y. Marksizm ve Revizyonizm, Honca Y, Lenin. Rusya Komünist Partisi Tarihi, Zinovyev Bolþevik Parti Tarihi, Bilim ve Sosyalizm Y. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi Ýletiþim Y. Bolþevik Devrimi E. Carr Ýþte Lenin N. Krupskaya Lenin Biyografisi Sorun Y.
Leninist Iþýk
9
IRAK’TA HÝROÞÝMA VE NAGAZAKÝ’DEKÝ TRAJEDÝLERÝN YÝNELENMESÝNE ÝZÝN VERMEYELÝM! (*) Tüm özgürlük aþýklarýna
Özgürlüðü ve Ýnsaný Savunan Tüm Siyasi Parti ve Örgütlere: 22 milyonu geçkin Irak’lý yetiþkin ve milyonlarca çocuk dehþet verici bir kabusun tehdidi altýnda. Amerika, tüm insanlýðýn ekonomik ve politik yaþamý üzerindeki aðýrlýðýný pekiþtirmek için tekrar harekete geçiyor. O, bu kez de Irak halký üzerinde, Hiroþima ve Nagazaki’deki trajedileri tekrarlamak istiyor. ABD, tüm dünyaya, liderliði altýnda kurmak istediði “yeni dünya düzenini”, nükleer silahlar kullanarak, Irak halkýnýn kütlesel imhasýna, toptan yýkýmýna ve çöküþüne dayanarak zorla kabul ettirmek istiyor. ABD ve müttefikleri körfez savaþý sýrasýnda onbinlerce Irak’lýyý barut ve bomba kullanarak imha etmiþti. Ve bahanesi de petrol sahalarýnýn koruyucusu olmaktý. Kuveyt Þeyhi bu güç gösterisini desteklemiþ, binlerce Irak’lýnýn kanlarýnýn bir ýrmak olup akmasýna neden olmuþtu. Son on iki yýldýr (Körfez savaþýndan beri) ise Saddam Hüseyin rejimini kontrol altýnda tutmak adý altýnda Irak halkýný yiyecekten, ilaçtan mahrum býraktý; bebekler için alýnan sütlere el koydu; toplumun tüm sivil kuruluþlarýný yýktý. Bizzat kendi istatistiklerine göre yarým milyon çocuk öldürerek Irak toplumunu ölümün dipsiz kuyusundan aþaðýya yuvarladý. Bu durumdan Saddam’ýn diktatörlüðü de etkilenmiþti tabi. O (Saddam), gerçekte, savaþýn tüm olumsuzluklarýný, barbarca uygulamalarýnýn dozajýný artýrmanýn bir mazareti olarak kullanmýþtý. Savaþ atmosferini fýrsat bilip yeni vergiler koyarak Irak halkýný belki de ABD’nin uygulamalarýndan daha yýkýcý sonuçlara mahkum etmiþti. ABD, bugün nükleer silahlar kullanarak, hiç bir dayanaðý olmayan saçma sapan bir nedenle, Saddam Hüseyin’in dikatatörlük rejimine son vermek bahanesiyle tüm toplumu yýkmak ve yandaþlarýný yok etmek istiyor. ABD, Saddam’ýn faþist rejimini devirme iþini üzerine alýp insanlýk dýþý amaçlarýný, Irak ve dünyadaki özgürlük arayýcýlarýnýn büyük düþü ile birleþtirmeye çabalarken büyük bir yanýlsama yaratmak istiyor. Kurulduðu günden beri en öncelikli hedefi Irak’taki baskýcý rejimi yýkmak olan Irak Komünist Ýþçi Partisi (WCIP), ayný zamanda bu Amerikan yýkýmýnýn suratýndaki peçeyi yýrtýp atarak, onu teþhir edecektir. Egemen Amerikan propagandasýnýn tam tersine, Irak’lýlarýn, faþist rejimi yýkmak için mücadele kapasitesi ve araçlarýný geliþtirmenin, Irak’lýlarýn ufkunu geniþletmenin,
ancak, ekonomik ambargolarýn kaldýrýldýðý, savaþýn ve nükleer silahlarýn Irak halký üzerinde bir tehdit unsuru olmasýna son verildiði, Irak’ta zorba Baas rejiminin izole ve teþhir edildiði koþullarda mümkün görmektedir. Irak halký yeryüzündeki Amerikan hegemonyasýnýn doðrudan (direct) kurbanlarýdýr. Ancak bu hegemonya’nýn sýnýrlarý Irak halký ile sýnýrlý deðildir. Amerika ne zaman insanlýk dýþý uygulamalarýný hayata geçirmek için ileriye doðru bir adým attýysa, bu, tüm dünyadaki özgürlük ve insanlýk mücadelesini geriye doðru bir adým ittirmiþtir. Amerikan savaþ uçaklarý bombalarýný Irak’a atmaya baþladýklarýnda üç hayvan ýrkýný, Bush, Saddam ve Þaron’u düþünün. Bu tabloya kitle imha silahlarýnýn saldýrýsý altýndaki bir toplumu yerleþtirin. Ne olup bittiðini anlayamayan, olaný biteni kontrol edemeyen þaþkýn çocuklarýn aðlamalarýný düþünün. Düþünün, Iraklýlarýn vücut parçalarýnýn yýkýk evlerine karýþtýðýný. Trajedilerini tüm dünyanýn gözü önünde yaþayan halkýn feryat ve gözyaþlarýný düþünün. Bu büyük insanlýk trajedisi ve Amerika’nýn küstahça kibri, uygarlýk ve insan haklarý koruyuculuðu ile dünyaya anlatýlmak istenebilir. Irak Komünist Ýþçi Partisi (WCIP) ABD’nin planýný hayata geçirme doðrultusundaki tüm çabalarýna karþý mücadele etmektedir. Tüm dünyayý Irak’lý çocuklarýn korkulu rüyasý haline gelen savaþ karþýsýnda tavýr almaya, Amerikanýn küstahça kibri karþýsýnda direnmeye davet ediyoruz. Ýnsanlýðýn devasa gücü Amerika’yý durdurabilir ve onun savaþ ve ölüm çaðrýlarýný boþa çýkartabilir. Bugün dünyadaki tüm duyarlý insanlarýn üzerine düþen en temel sorumluluk savaþa karþý direnmektir. Irak’ta savaþ tehdidine karþý Irak Komünist Ýþçi Partisinin eylem planýný desteklemektir. Irak Halkýnýnýn yaþamlarýný, haklarýný, güvenliðini savunabilmek, savaþa karþý politikalarýmýzý ayaklarý üzerine dikebilmek, ileri doðru bir adým atabilmek için yeryüzündeki tüm insanlýk ve özgürlük savunucularýnýn tam bir desteðine ve dayanýþmasýna ihtiyacýmýz var. Rebwar Ahmed Irak Komünist Ýþçi Partisi (WCPI) merkez komite sekreteri 17 Ekim 2002 * Bu yazý WCPI’nýn internet sitesinden indirilmiþ tarafýmýzdan ingilizceden türkçeye çevrilmiþtir.
10
Ocak 2003
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (14) RUSYA'DA ÝLK MARKSÝST ÖRGÜTLER ve FAALÝYETLER (2) Rusya’da Leninist örgüt teorisinin pratiðe dökülmesi ve Marksist Bolþevik akýmýn diðer akýmlar karþýsýnda devrimciliðini, bilimselliðini, üstünlüðünü kabul ettirmesi zorlu bir süreçtir. Rusya’da bu zorlu süreçten geçilerek devrimci sýnýf partisine ve programýna ulaþýlmýþtýr. Bu parti öncesi süreci, mücadele araç ve yöntemlerini anlamak, salt dünü kavramak için deðil, bugün yüz yüze olduðumuz ideolojik-teorik, politik-örgütsel sorunlarý aþmak için de gereklidir. Bunun için Rusya’da partileþme sürecini detaylý olarak ele almak ve incelemek her komünist için öncelikli ve güncel bir görevdir. I. Enternasyonal’e üye Olan Rus Komitesi Rusya’ya Marksizmin ilk giriþi, Emeðin Kurtuluþu gurubu aracýlýðýyla oldu diye bilinir. Oysa, çarlýk despotizminden kaçan yada sürgün edilen Rus devrimci demokratlarýnýn marksistlerle ve 1.Enternasyonal ile ideolojik etkilenmesi ve örgütsel iliþkisi ile baþlar. Ama bu iliþki, Uluslar arasý Ýþçi Birliði’nin 1872’de kurucularý eliyle tasfiye edilmesinden dolayý kýsa sürer. Çerniþevski, Dobrolyukov gibi büyük devrimci demokratlardan etkilenen genç üniversiteli ve aydýn Rus mültecinin giriþimi ile “1.Enternasyonal’in Rus Kesimi Komitesi” 12 Mart 1870 yýlýnda Ýsviçre’de kurulur. Bu komite programýnda temel olarak “uluslararasý birliðin görüþlerini Rusya da akýlcý yollarla yaymak” ve “Rus çalýþan sýnýflarýyla Batý Avrupa’nýnkiler arasýnda dayanýþma baðlarýnýn kurulmasýný” amaçlar. Rus Kesimi 22 Mart 1870’de yapýlan Genel Konsey toplantýsý’nda 1.Enternasyonal’e kabul edilir. Genel Konsey’de Rus Kesiminin temsilcisi olmayý kabul eden Marx dikkatlerini Rusya’ya yönelttir. Rusya devrimci hareketiyle bað kurmaya ve örgütlenmeye çalýþan “Uluslararasý Ýþçi Birliði Rus Kesimi” bunda pek baþarýlý olamaz. Enternasyonal’in kapanmasýyla birlikte de (1872) daðýlýr. Bu grubun Rusya devrimci hareketi üzerinde ki etkisi bu çalýþmalara katýlan unsurlarýn kýsmi etkileri ve Marksist materyalleri gizlice Rusya’ya sokmasýyla sýnýrlý kaldýðý için; Emeðin Kurtuluþu, Marksizm’in ideolojik olarak Rusya’da tanýnmasýný ve yayýlmasýný baþlatan ilk grup olarak kabul edilir. Narodnizmin (halkçýlýðýn) Ýdeolojik Olarak Alt Ediliþi Önce Emeðin Kurtuluþu grubu ve Plehanov, sonra Ýþçi Sýnýfýnýn Kurtuluþu Ýçin Mücadele Birliði ve Lenin, Narodnizme (halkçýlýða) ideolojik olarak þiddetli bir darbe indirir. Lenin’in yürüttüðü mücadeleye daha sonraya býrakarak, þimdi Emeðin Kurtuluþu ve Plehanov’un mücadelesine kýsaca ve tekrarý göze alarak bir kez daha deðinelim. Rusya’ya Marksizmin giriþi Plehanov’un önderliðinde yurt dýþýnda, Ýsviçre’nin Cenevre kentinde kurulan ve Ýlk Marksist örgüt olan Emeðin Kurtuluþu (1883) grubu aracýlýðý ile gerçekleþir. Marks ve Engels’in temel eserlerini Rusça’ya çeviren bu Marksist grup, bunlarý gizlice Rusya’ya sokarak okunmasýný ve taraftar bulmasýný saðlar. Sadece bununla yetinmez, Plehanov’un marksist öðretileri kýlavuz edinen kitap ve broþürlerini de bu amaçla deðerlendirir. “Sosyalizm ve Politik Mücadele” (1883), “Farklýlýklarýmýz” (1885), “Birci Tarih Anlayýþýnýn Geliþmesi” (1895) ve diðer eserlerinde Plehanov,
Narodiklerle uzlaþmaz bir ideolojik mücadeleye girer. Rusya’nýn Batýdan farklý bir iktisadi geliþim, kapitalist olmayan bir yol izlediði, devrime de farklý yoldan gidileceði iddiasýndaki Narodnik teorilerini ve bireyin tarihteki rolü hakkýndaki öznel-idealist düþüncelerini, devrimde proletaryanýn öncü rolünü reddediþlerini, devrime devrimci aydýnlarýn öncülüðünde köylünün önderlik edeceði yaklaþýmlarýný düþünsel olarak mahkum ederek, Marksist görüþleri kararlýlýkla savunur. Tarih ve kahramanlar konusunda Narodniklere Marksistlerin yanýtý þu olur: “Tarihi kahramanlar yapmaz, tam tersine, kahramanlar tarih yapar.”(Bolþevik Parti Tarihi, Bilin ve S.Y. Sf..23) Rusya’da Marksist teorinin temellerini atan, öðrenci geçlik ve aydýnlar arasýnda yayan Emeðin Kurtuluþu grubunun iþçi sýnýfý hareketi içinde önemli bir örgütsel varlýðý söz konusu deðildir. Grup üyeleri, Rus Sosyal Demokratlarý için biri 1884 diðeri 1887’de olmak üzere iki taslak program kaleme alýr. Rus Sosyal-Demokratlarýnýn partileþmesinde önemli bir adým olarak kabul edilen bu taslak programlar Marksist bir bütünlük arz etmiyor, bazý zaaflý görüþleri de içerir. Bu programlara yansýyan temel yanlýþlar þunlardý: *Bireysel terörizm hala bir savaþým taktiði olarak önerilmekte ve yüceltilmektedir. *Devrimin öncü-temel gücü proletarya olarak görülmesine raðmen, köylülük proletaryanýn temel ittifak gücü olarak kabul edilmez. Dahasý Çarlýða karþý devrimci savaþýmda liberal burjuvazi ilerici güç ve proletaryanýn ittifaký olarak tanýmlanýr. “Bizde, burjuvazi ve proletarya dýþýnda Çarlýða Muhalif ya da devrimci bir bileþimin dayanabileceði hiçbir toplumsal güç görmüyoruz.” (Plehanov, Yapýtlarý, Rusça baský c.III, s. 119, aktarýlan yer, Bolþevik Parti Tarihi, s. 24) Bu yanlýþ görüþler daha sonra Lenin tarafýndan eleþtirilecektir, bunlarý savunmakta ayak diretenler de Menþevikleþeceklerdir. Emeðin Kurtuluþu grubu önderlerinden Plehanov ve Zasuliç bu süreçte Engels’le yakýn arkadaþlýk kurar ve mektuplaþýrlar. Emeðin Kurtuluþu grubu uluslararasý iþçi hareketi ile de yakýn iliþkiler içindedir. 1889’da Paris’de toplanan Ýkinci Enternasyonal’ýn ilk kongresinden baþlayarak varlýðýný sürdürdüðü sürece (1903’e kadar) Ýkinci Enternasyonal kongrelerinde Rus SosyalDemokrasisini temsil eder. Tam da bu yakýn iliþkiden dolayý Alman Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi ve II.Enternasyonal “marksizmi”nden etkilenerek þekillenir. Devrimde liberal burjuvazinin rolünü abartan grup, proleter devrimin yedek gücü olarak köylülüðün üstleneceði rolü ise küçümser. RSDÝP’in Ýkinci Kongresinde Emeðin Kurtuluþu grubu örgütsel varlýðýna son verir. Lenin’in Sýnýf Mücadelesine Girmesi ve Marksizm Dýþý Akýmlarla Mücadelesi Rusya’da devrimci sýnýf partisinin tarihini anlamak için, Lenin’i anlamak gerekiyor. Lenin’in Marksizm’i bilimsel-devrimci özüyle kavramýþ, ideolojik-teorik, örgütsel ve politik-pratik katkýlarýyla geliþtirmiþ ve evrensel ölçekte yayýlmasýna öncülük etmiþ engin bir teorisyen, ateþli bir devrimci militan ve kararlý bir devrimci pratisyendir. Adýný, Marksist dünya görüþü bilimsel sosyalizmin ilk kurcularý ve savaþçýlarý olan Marks ve
Leninist Iþýk Engels’in yanýna yazdýrmayý baþaran, bunu hak eden önder-öðretmen bir komünisttir. Çaðýmýzda Marksist dünya görüþünün “Marksizm-Leninizm” diye anýlmasý bundandýr. Devrimci sýnýf partisinin ve Ekim Devriminin tarihselsiyasal serüveniyle Lenin’in yaþamýný birbirinden ayýrmak mümkün deðildir. Çünkü Lenin sadece Rus komünistlerinin deðil tüm dünya komünistlerinin de, kabul ettiði gibi çaðýmýzýn Marksizm’i olan Bolþevizm’in kurucusu ve önderidir. Bundan dolayýdýr ki, komünist þair Mayakovaski: “Hangi çocuktur/ en sevilen çocuðu/tarih ananýn?/ Lenin deriz,/ Partiyi/ Kastederiz,/ Parti deriz,/Kastetiðimiz/Lenin/” demektedir dizelerinde. *** 1870 yýlýnda Simbirsk kentinde doðan Vladimir Ýlyiç Ulyanov, bir öðretmenin ailesinin altý çocuðundan ikincisidir. Ailenin ilk devrimcisi Vladimir Ýlyiç deðildi. Aðabeyi Aleksandr Narodnik hareketin önde gelen kadrolarýndandý. Vladimir 17 yaþýndayken, aðabeyi Aleksandr, Çar 3. Aleksandr’ý hedef alan baþarýsýz bir suikast giriþiminden dolayý kurþuna dizilerek idam edilir. Vladimir devrimcileþmesi ise 1887 de Kazan üniversitesi’ne giriþi ile baþlar. Devrimci faaliyete katýldýktan sonra ulyanov Lenin takma ismini kullanýr ve bu isimle anýlýr. Tüm öðrenci örgütleri yasaktýr. Ýhbar ve ispiyon kol gezmektedir. Örgütlere üye olmak okuldan atýlmak için yeterlidir. Lenin, buna raðmen devrimci öðrencilerle ve örgütlerle iliþkiye girmekten, devrimci gençlik hareketi içinde yer almaktan çekinmez. Çarýn polis örgütü tarafýndan tespit ve rapor edilmesi sonucunda öðrenci protesto ve eylemlerine katýldýðý için tutuklanýr ve üniversiteden atýlýr. Daha sonra Kazan’da Fodoseyev tarafýndan kurulan Marksist bir derneðe girer. Bu dönem Marksizm’i içselleþtirmeye ve ideolojikteorik bilgisini artýrmaya çalýþan Lenin, Kazan’dan Samara’ya geçer ve orada bulunan Marksistlerin dernekleþme çalýþmalarýnda da katýlýr. Bir taraftanda St. Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesini dýþardan bitirmek için sýnavlara girer. Petersburg’a sýnav amacýyla gitmesini Marksistlerle iliþki kurmak ve Marksist yayýnlara ulaþmak için bir fýrsat olarak deðerlendirir. 1892’de okulu bitirir ve kýsa bir süre avukat asistaný olarak görev yapar. Bu süre içerisinde de Marksist çevrelerle ve basýnla iliþkisini devam ettirir. Burada faaliyet yürüten Marksist derneklerde anti-marksist liberal Narondiklere karþý konferanslar-dersler vermeye baþlar. Bu konferanslarda ortaya çýkan Marksizm bilgisi ve Marksizmi Rusya’nýn iktisadi-siyasi koþullarýna uygulamada sergilediði baþarý, örgütçü yeteneði ile dernek üyeleri üzerinde ciddi bir etki býrakýr. Kýsa sürede Petersburg’daki Marksist derneklerde kabul gören bir önder haline gelir. Konferans notlarý daha sonra yazacaðý “Halkýn Dostlarý Kimlerdir?” eserine hazýrlýk görevi yapacaktýr. Lenin, illegal marksist çevre ve derneklerde verdiði dersler-konferanslarda gösterdiði performans ve Marksist birikimi sayesinde öncü iþçilerin sevgi ve güvenini kazanýr. Rusya iþçi sýnýfýnýn ilk marsit öncülerinden olan Babuþkin, anýlarýnda Lenin’in derslerinden þöyle söz eder: “Derslerimiz çok canlý ve ilginçti. Hepimiz bu derslerden çok hoþnut ve öðretmenimizin zekasýna hayrandýk.” Rus Marksist kadrolarý daðýnýktýr. Ortada henüz bir sýnýf partisi yoktur. Ama “Mücadele Birliði” iþçi sýnýfýnýn bilinçlenmesini ve örgütlenmesini temel alan bir politikpratik faaliyet yürütür. Dar ve gizli toplantý, eðitim faaliyetlerinin dýþýnda iþçi grev ve eylemlerine de ilgi gösterir. Böylesi durumlarda iþçilere bildiri ve broþürler
11
üzerinden propaganda ve ajitasyon yapar. Bu araçlar üzerinden iþverenlerin baský-sömürüsü, biçimleri teþhir edilir, iþçilerin kurtuluþlarý uðrunda nasýl savaþmalarý gerektiðinin yollarý ve savaþým hedefleri ile Marksistlerin bu savaþýmda iþçi sýnýfýnýn yanýnda olduðu gösterilir. Lenin, Semyanikov fabrikasýndaki grevci iþçilere seslenmek üzere ilk bildirisini 1894’te yazar. Rus Sosyal Demokratlarý, (Marksistler o zaman bu kimliði kullanýyorlardý) Narodnikler ile, Rusya’da iktisadi geliþimin yolu, proletaryanýn devrimdeki rolü ve bireysel terörizm konusundaki farklý görüþleri üzerinden mücadele ediyorlardý. Rusya’da Marksizm adýna bu mücadelenin baþýný Plehanov ve grubu çekmiþti. Lenin bu mücadele bayraðýný daha da yükselti. 1894 yýlýnda yazdýðý “Halkýn Dostlarý Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karþý Nasýl Savaþýrlar?” adlý eserinde ortaya koyduðu görüþleri üzerinden kendilerine “Halkýn Dostlarý” diyen, küçük burjuva ütopik sosyalistlerle polemiðe girerek ve Plekhanov’un izinden yürüyerek, bunlara karþý diyalektik ve tarihsel materyalizmi savunur. Çünkü, ideolojik kökleri anarþizmin ideologlarýndan Bakuni’ye kadar uzanan Narodniksler; Rusya’da kapitalizmin ve proletaryanýn geliþmekte olduðunu yadsýmakta, Marksizm’i kabaca tahrif etmekte ve saldýrmaktaydýlar. Marksist tarihsel materyalizmin anlamsýz olduðunu iddia etmektedirler. Lenin, “Halkýn Dostlarý”na karþý girdiði polemikte, Kapital’i ve marksist tarihsel materyalizm yöntemini baþarýlý bir biçimde savunur. Rusya’da kapitalizmin geliþmekte olduðunu ve köylülüðü sýnýfsal olarak ayrýþtýrdýðýný, sýnai üretiminin ve iþçi sýnýfýnýn ise geliþtiðini, devrime ancak iþçi sýnýfýn öncülük edebileceðini, sömürülen köylülükle ittifak içinde demokratik bir devrimle Çarlýðý devirebileceðini ve proleter bir devrime ilerleyebileceði görüþünü dile getirir. Hala deðer ve öneminden bir þey yitirmeyen bu eser, “halkçýlýða” karþý Marksistlerin mücadelesini þu anlamlý deðerlendirmeyle sürdürür: “Büyük-ölçekli kapitalizm ise, tersine (Küçük üretimin-LI), tüm iþçilerin, eski toplumla, belli bir yerle ve belli bir sömürüyle olan baðlarýný koparýr; onlarý birleþtirir. Düþünmeye zorlar ve örgütlü bir savaþýma baþlamalarýný olanaklý kýlan koþullar içine sokar. Bundan dolayý da, sosyaldemokratlar tüm dikkatlerini ve tüm faaliyetlerini iþçi sýnýfý üzerinde yoðunlaþtýrýrlar. Onun ileri temsilcileri, bilimsel sosyalizm fikirlerini, Rus iþçisinin (Siz Türkiye diye de okuyabilirsiniz. LI) tarihsel rolü fikrini iyice kavradýklarý zaman, bu fikirler yaygýnlaþtýðý zaman, ve iþçilerin bugünkü daðýnýk ekonomik savaþýný bilinçli sýnýf savaþýmýna dönüþtürmek üzere iþçiler arasýnda saðlam örgütler kurulduðu zaman- Rus ÝÞÇÝSÝ, tüm demokratik öðelerin baþýný çekerek mutlakiyeti devirecek ve RUSYA PROLETARYASINI (BÜTÜN ÜLKELERÝN proletaryasýyla yanyana) açýk siyasal savaþýmýn düz yolundan KOMÜNÝST DEVRÝMÝN ZAFERÝNE götürecektir.” ( Halkýn Dostlarý Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karþý Nasýl Savaþýrlar?, Sol Yayýnlarý, Sf. 178) 1894 yýlýnda yazýlan bu satýrlarý, proletaryanýn devrimdeki rolü ve hedefi konusundaki bu deðerlendirmeyi okuyunca; Türkiye’deki “halkçýlarýn” hem Marksizme-Leninizme baðlýlýk yeminleri etmesine, hem de hala kapitalizmin ve iþçi sýnýfýnýn varlýðýnýyokluðunu, devrimde proletaryanýn öncü-temel güç olupolmadýðýný, yapýlacak devrimin demokratik mi-sosyalist mi olacaðý türünden kýsýr ve sýð tartýþmalar sürdürmesine insanýn inanasý gelmiyor, ama gerçek bu! “Halkýn Dostlarý Kimlerdir?” Petersburg’da illegal olarak hektoðrafla çoðaltýlýr, orada ve diðer kentlerinde iþçi