20
Haziran 2003 15-16 HAZÝRAN AYAKLANMASI'NIN TARÝHSEL VE GÜNCEL DERSLERÝ
TC burjuva diktatörlüðünün sendikal örgütlülüðe, sendika seçme hakkýna saldýrýsýna bir tepki olarak baþlayan, bu saldýrýyý geri püskürtmek üzere militan bir mücadeleye dönüþen, 15-16 Haziran 1970 Ýþçi Ayaklanmasýnýn üzerinden 33 yýl geçti. Daha sonra Tariþ, Gazi, Kadýköy ve 1 Mayýs iþçi-emekçi ayaklanmalarý yaþandý. Ýþçi ve emekçiler bugün de burjuvazinin iktisadisiyasi saldýrýlarý ve kuþatmasý altýndadýr. Ýþ ve iþ güvencesinden yoksun, aðýr sömürü, çalýþma koþullarý, baský ve sefalet dayatmasýyla karþý karþýyadýr. Kürtler haklý ve meþru ulusal-kültürel haklarýndan dahi mahrum, öðrenci gençlik, burjuva düzenin paralý-parasýz burjuva eðitim kýskacýnda, paralý saðlýk, paralý eðitim, sosyal güvenceden yoksun çalýþma, sendikasýzlaþtýrma, öncüsüz ve örgütsüz býrakma vb. burjuva saldýrýlar gündemdedir. F tipi hapishane saldýrýsýyla katliamdan geçirilen devrimci-komünist tutsaklar þimdi de yeraltý mezarlýðýný andýran “yüksek güvenlikli hapishane” saldýrýsýyla karþý karþýyalar. Bu saldýrýlarla, devrimci hareket tasfiye edilmek, iþçi ve emekçiler öncüsüz-örgütsüz býrakýlmak ve azgýn bir sömürü ve baskýya tabi tutulmak isteniyor. Bu saldýrýlarý geri püskürtebilmek için 15-16 Haziran iþçi ayaklanmasýnýn derslerini bilince çýkarmak gerekiyor. Türkiye iþçi sýnýfýnýn kendi yaratýcýsý burjuvaziden baðýmsýz bir odak, ona karþý mücadele eden ideolojik, politik ve örgütsel bir güç olarak siyasal arenaya çýkmasý epeyce gecikmiþtir. 1960'lý yýllara kadar varlýðýyla yokluðu pek hissedilmez. Burjuvaziden hak koparacak kayda deðer giriþimlerine rastlanmaz. Bunun en önemli nedeni Türkiye solunun TC'nin kuruluþ sürecinde ve öncesinde uluslararasý komünist harekete baðlanmýþ baðýmsýz ideolojik, politik ve örgütsel bir özne haline gelememiþ olmasýdýr. Osmanlý'yla ve uluslararasý burjuvaziyle uzlaþma içerisinde þekillenen kemalist aydýnlardan kesin ve köklü bir kopuþ gerçekleþtirememesidir. Öncüsü burjuvaziden baðýmsýz bir odak oluþturamayan iþçi sýnýfýn kendisi de bu akibetten kurtulamamýþtýr. TKP ve SB'nin kemalist burjuva devrimini abartarak, anti emperyalist payeler biçmesi ve tüm baskýcý, katliamcý, emperyalist güçlerle iþbirlikçi tutumlarýna raðmen; SB'nin maddi, siyasi destek vermesi de iþçi ve emekçilerin kemalist burjuvaziye karþý yanýlsamalý ve yanlýþ bir yaklaþým içerisine girmelerine, onun kuyruðuna takýlmalarýna, zemin hazýrlamýþtýr. Dahasý çiçeði burnunda TKP'nin yönetici kadrolarýnýn ihtiyatsýz bir biçimde Türkiye'ye dönmelerinin ve kemalist burjuvazi tarafýndan katledilmelerinin arkasýnda bile kemalizme bu yanýlsamalý bakýþýn payý belirleyicidir. Burjuvaziyi zorla devirecek bir önderlik iradesi neredeyse resmi törenle Türkiye'ye giriþ yapmýþtýr. Kemalist burjuvazi eline geçirdiði bu fýrsatý iyi deðerlendirmiþ, emeðin ve öncülerinin
uzlaþmaz düþmaný olduðunu görmek isteyenlere acý bir biçimde göstermiþtir. M. Suphi ve ondört yoldaþýný Karadeniz'de katletmiþtir. Bu olay, Türkiye solunun ve iþçi sýnýfýnýn o gününü ve sonrasýný olduðu gibi bu gününü de derinden etkilemiþtir. TKP, önderlerinin katledilmesinden sonraki süreçte komünist bir öncü ve örgüt olma niteliðini yitirerek, kemalizme yakýnlaþmýþ, illegal reformistoportünist bir parti halini almýþtýr. Komünist bir öncü ve örgütten yoksun ve kemalist burjuva diktatörlük altýnda varlýðýný sürdüren, geliþen Türkiye iþçi sýnýfý ancak, 1960'lý yýllarda kendini ciddi olarak hissettirmeye baþlamýþtýr. Ýlk iþgal ve direniþ giriþimlerini bu yýllarda gerçekleþtirmiþtir. 1963 yýlýnda Ýstanbul'da Kavel iþgali, 1965'te Zonguldak maden direniþleri, 1968-69 yýllarýnda Ýstanbul'da Derby, Singer, Gamak ve Demir Döküm'deki iþgaller ve çatýþmalar. Ayný yýl gerçekleþen Alpagut kömür madeninin iþgali... Artýk iþçi sýnýfý üzerindeki ölü topraðýný atmaya, Türkiye burjuvazisinin karþýsýna dikilmeye baþlamýþtýr. Bu sýnýfsal ve siyasal geliþmelerden TC gereken dersleri çýkarýr, iþçi sýnýfýný denetim altýna almanýn ve bastýrmanýn hazýrlýklarýný yapar. Ama sýnýf adýna siyaset yaptýðýný iddia edenlerin gündemleri bambaþkadýr. TÝP parlamentarizme ve reformizme batmýþ, buna muhalefet olarak doðan MDD'cilik ise antiemperyalist bir bakýþla 2. Kurtuluþ Savaþý düþleri görmekle meþguldür. Üstelik iþçi sýnýfýnýn nicel ve nitel olarak yeterince geliþmediðini iddia ederek onun ideolojik önderliðinde "asker-sivil aydýn zümreye öncü, köylülüðe de temel güç" misyonu yüklenmiþtir. Bu 2. Kurtuluþ Savaþý'yla gerçekleþecek devrim de "Milli Demokratik Devrim" olacaktýr. Türkiye solu bu anlayýþ ve kendi iç sorunlarýyla boðuþurken TC geliþen iþçi hareketini denetim altýna almanýn yollarýný aramaktadýr. 11 Haziran 1970 yýlýnda burjuvazi meclisten bir yasa taslaðý geçirir. Bu yasa taslaðýnýn amacý sözde "sendika enflasyonunu önlemek"tir. Ýþin aslý ise iþçi sýnýfýnýn sedikal örgütlenmesine saldýrmak, onu devlet sendikasý Türk-Ýþ'te örgütlenmeye mahkum etmektir. DÝSK'e baðlý sendikalar baþta olmak üzere Türk-Ýþ dýþýndaki sendikalarýn ortadan kaldýrýlmasýný hedefleyen bu yasa taslaðýnýn meslisten geçmesinden dört gün sonra Türkiye iþçi sýnýfý o güne dek görülmemiþ büyüklükte bir öfke ve tepki ortaya koyar. Dosta ve düþmana varlýðýný kanýtlamak ve kendi tarihini yazmak, haklarýna uzanan burjuvazinin ellerini kýrmak istercesine Ýstanbul ve Ýzmit'teki fabrikalardan sokaklara akarak burjuvaziye, onun meclisine ve çýkardýðý yasa taslaðýna 15 Haziran günü isyan eder. Bölük bölük, tabur tabur sokaklara akan iþçi sýnýfý "Anayasaya aykýrý kanun çýkaranlar iþçi düþmanýdýrlar", "Anayasa ve Devamý Sayfa 18’de
Tek Sor uml ulu k Dünya Devri mi Ýçi n Türki ye Devr im ine Karþý dýr !
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Haziran 2003 Sayý: 44 F: 1 Milyon TL
Burjuva Saldýrýlar Devrimci Siyaset ve Eylemle Püskürtülür ! Uluslararasý sermaye egemenliði “yeniden yapýlanma”, “küreselleþme” adý altýnda; baþýnda ABD’nin yer aldýðý ulusal burjuva emperyalistkapitalist diktatörlükler hiyerarþisine dayanan; emperyalist bir imparatorluk düþü kuruyor! Dünya iþçi sýnýfýnýn bilimsel öðretisi ve eylem kýlavuzu Marksizm-Leninizm ise; gelecek ve insanlýðýn bu ücretli kölelik düzeninden kurtuluþuyla ilgili olarak; sýnýfsýz, sömürüsüz, sýnýrsýz ve savaþsýz komünist bir dünya düzenini öngörüyor. Dünya proletaryasýnýn bilinçli ve örgütlü bölükleri sýnýrlý ve cýlýz da olsa mevcut güç ve imkanlarýný proletaryanýn bütünsel çýkarlarýný savunmak, emperyalist kölelik zincirini en zayýf halkasýndan parçalamak ve komünist dünya hedefine taþýmak amacýyla ve sosyalizm bilinciyle donatmak ve ayaða kaldýrmak üzere mücadele ediyorlar. Dünyanýn ve insanlýðýn geleceði konusunda iki temel sýnýf, burjuvazi-proletarya; iki temel ideoloji, idealist-materyalist; iki temel toplumsal proje, emperyalist dünya-komünist dünya; ekseninde çarpýþmaya devam ediyor. Burjuvazi ideolojik-kültürel hegemonya ile dünya emek güçlerini, ezilen ve sömürülenlerini daha fazla uyutup, avutamayacaðýný ve sonunun giderek yaklaþmakta olduðunu gördükçe gericileþiyor ve saldýrganlaþýyor. Burjuva paylaþým savaþlarý, darbeler, diktatörlükler, iktisadi-siyasý kuþatma, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspý, emperyalist-kapitalist yayýlma ve yaðma, bu saldýrýlarýn sadece görünürdeki biçimleridir. Devrimci komünistler, dün olduðu gibi bugün de sýnýf kökenlerinden baðýmsýz olarak bu evrensel mücadelede proletaryanýn ve diðer emek güçlerinin safýnda ve önünde mücadeleye katýlýyorlar. Emperyalist haydutlarýn insanlýða sefalet ve köleliði dayatan saldýrýlarýný proletarya öncülüðünde durduracak, geri püskürtecek devrimci enternasyonalist bir örgütselpolitik iradeyi-gücü açýða çýkarmak ve karþý saldýrýyý örgütlemek için mücadele ediyorlar. Ama dünkünden farklý olarak, bu mücadeleyi; Ekim Proleter Devrimi’nin yeniden kapitalizme entegrasyonu yoluyla görünür hal alan yenilgisi ve dünya çapýnda yarattýðý olumsuz ideolojik-politik sonuçlarýnýn devrimci-komünist güçlerin ve hareketlerin üzerine karabasan gibi çöktüðü, daha olumsuz koþullarda yürütüyorlar. Olumsuzluklarý kabaca, Marksist-Leninist ideolojik-politik-örgütsel
kafa karýþýklýðýnýn sonucu olan bölünmüþlük, kitlelerden kopukluk, bunlarýn sonucu olan politik güçsüzlük; sýnýf savaþýmýnýn araç ve biçimlerine legalist-tasfiyeci, uzlaþmacý ya da sekter yaklaþýmlar olarak sayabiliriz. Dahasý ve en önemlisi, ne uluslar arasý, ne de ulusal anlamda devrimci enternasyonalist bir siyasal-örgütsel önderliðin olmamasýndan kaynaklý olarak, örgüt ve mücadelelerin bir birinden kopuk, yerel veya dar ulusal sýnýrlara ve anlayýþlara hapsedildiði, enternasyonalist devrimci bir iþbirliði ve dayanýþmanýn araç, güç ve olanaklarýndan yoksun koþullarda yürütülmeye çalýþýlýyor olmasýdýr. Bu öznel nesnellik hem devrimci-komünist güçleri, hem de kitle hareketlerini burjuva saldýrýlar karþýsýnda zayýf düþürmekte ve bu saldýrýlarýn geri püskürtülmesinin önünde aþýlmasý gereken bir engel oluþturmaktadýr. Bu olumsuz politik-örgütsel durumun bir sonucu olarak kolayca uygulamaya konan, sermayenin saldýrýlarý ve sonuçlarý kaçýnýlmaz bir durum ve bir kader deðil; aksine emek güçlerinin ve öncülerinin öznel zaaf ve güçsüzlükleriyle, ortaya koyduklarý öfke, tepki ve mücadelenin þiddetiyle ilgili bir durumdur. Verili koþullarda avantajlý durumda olan, sermaye egemenliði bu avantajlarýný kullanarak, tekerine çomak sokanlarý, iþçi ve emekçileri kasýp kavuruyor. Bu duruma son vermenin yolu; devrimci enternasyonalist bir politikörgütsel önderlik altýnda kendiliðinden kitle hareketlerini ve her türlü muhalefet hareketlerini politikleþtirerek-militanlaþtýrarak sermaye egemenliðinin karþýsýna dikilmektir. Proleter sosyalist devrim ve komünist bir dünya perspektifiyle sýnýf savaþýmýný körüklemektir. Þimdi evrensel çapta süren ve emek güçlerinin
Bu Sayýmýzda Þiarlarýn Dili “Tek Sorumluluk ...” . . . . . . 6 TKM Pikniði ve 1 Mayýs’tan Ýzlenim . . . . 9 Marks’tan Lenin’e Örgüt Deneyimleri . . 10 Ücretli Kölelik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 1 Mayýs’ýn Açýða Çýkarttýklarý . . . . . . . . . 17 15-16 Haziran’ýn Dersleri . . . . . . . . . . . . . 20
2
Haziran 2003
her kesimini olumsuz olarak etkileyen burjuva saldýrýlarýn hedef ve sonuçlarýna girebiliriz. *** Uluslararasý-ulusal sermaye ve siyasetin merkezileþmesi, bu eksende çýkan-süren iç çatýþmalarý ve sermaye egemenliðinin dünya emek güçlerine yönelik iktisadi-siyasi saldýrýlarý uzunca bir süredir artarak devam ediyor. Dünya emek güçleri ülkeden ülkeye deðiþen eylem ve protestolarla bu burjuva saldýrýlara karþý öfke ve tepkisini dile getirmeye ve karþý durmaya çalýþýyor. Ama gerek karþý koyuþun niteliði, gerek araç ve yöntemleri, gerekse de emek güçlerinin ulusal ve uluslar arasý alanda güçlü iktisadi-siyasi birlik ve dayanýþmadan, bunu saðlayacak enternasyonalist devrimci bir siyaset ve önderlikten yoksun oluþlarý nedeniyle, burjuva saldýrýlarý geri püskürtemiyorlar. Bu durum, burjuvazinin dünya çapýnda daha da gericileþmesine ve saldýrganlaþmasýna vesile oluyor. Dünya iþçi sýnýfýnýn mevcut statükolar ve görece barýþ ortamý çerçevesinde sömürülmesiyle tatmin olmayan, sermaye egemenliklerine karþý yükselen ulusal-sýnýfsal baþkaldýrýlarý ezmek; iktidarýný ve yumruðunu daha da güçlendirmek isteyen sermaye egemenliði, dünyanýn yeniden paylaþýlmasý ve yapýlanmasý çerçevesinde yaygýn ve yýkýcý bir savaþým sürdürüyor. Henüz bölgesel düzeyde ve emperyalist güçlerin askeri olarak doðrudan karþý karþýya gelmemesi kimseyi yanýltmasýn. Bu savaþým, içerik ve iktisadi-siyasi sonuçlarý itibariyle emperyalistler arasý bir üçüncü paylaþým savaþýdýr. Sadece bazý pazarlar deðil, bazý coðrafi bölgeler emperyalistler arasýnda paylaþýma konu olmakta ve el deðiþtirmektedir. Hem de öyle bildik, klasik sermeye, meta, teknoloji, siyaset, siyasetçi ihracý yoluyla, hedef ülkelerde iþbirlikçiler yaratýlarak, bu ülke baðýmlý hale getirilerek deðil; açýktan bir askeri saldýrý, iþgal ve ilhak yoluyla. Türkiye’ye göre kýtalar ötesi bir ülke olan ABD, bu saldýrgan, kural tanýmaz politika ve stratejisiyle Balkanlar’dan sonra Ortadoðu ve Kafkaslara da askeri üs ve güç yýðmýþtýr. Askeri saldýrý ve zor yoluyla Irak’ý iþgal etmiþ, petrol baþta olmak üzere tüm zenginliklerine el koymuþtur. Böylece, hem bir OPEC ülkesi, hem de Türkiye’nin kapý komþusu olmuþtur. Emperyalist zincirin zayýf halkasý olan Ortadoðu’daki devrimci ulusal-sýnýfsal hareketleri sadece uþaklarý üzerinden bir müdahaleyle deðil, doðrudan bir askeri-siyasi müdahaleyle ezmenin olanaklarýný da ele geçirmiþtir. Çünkü bu bölgede dünya emperyalist zincirini korumak, artýk bütünüyle Türkiye, Ýsrail vb. uþaklarýna emanet edilemeyecek kadar önemli bir görevdir. Kaldý ki, ABD finans sermaye egemenliðinin geldiði aþamada, içinde bulunduðu iktisadi-siyasi açmazlarý çözmek için benimsediði; “daha çok sömürü, soygun ve hegemonya”, siyaset ve stratejisini, belli bir dönem dahi olsa, çýplak bir askeri zor dýþýnda uygulamasý ve sürdürmesi de mümkün deðildir. Emperyalist saldýrganlýðýn ve yeniden paylaþým (yeniden yapýlanma) savaþýmýnýn iki temel hedefi var: 1-Sermaye egemenliðine kafa tutan, baþ kaldýran devrimci ulusal- sýnýfsal hareketlerin ve sermayenin haddini bilmez, hiyerarþi tanýmaz, çizmeyi aþan kesimlerinin zorla ezilmesi ve teslim alýnmasý. Bu yolla tüm dünya devrim ve emek güçlerine gözdaðý verilmesi.
2-Emperyalist-kapitalist güçlerin dünyayý yeniden paylaþmasý, finans sermayenin ve siyasetin merkezileþmesi. Baþýnda ABD’nin bulunduðu yeni bir emperyalist dünya düzeni hiyerarþisinin meþrulaþtýrýlmasý. Bunun ya gönüllü ya da zorla her kesime kabul ettirilmesi. Öncelikle belirtmeliyiz ki, ABD emperyalizminin belirlediði ve mimarlýðýný üstlendiði, diðer emperyalist güçlerin de kendi çýkarlarýna ters düþmemek kaydýyla þimdilik destek verdiði bu hedeflerin kalýcý tarzda gerçekleþmesi burjuva bir ütopyadan baþka bir þey deðildir. Belli tarihsel-siyasal dönemlerde “eþitsiz geliþme yasasýnýn” bir sonucu olarak bir veya birkaç emperyalist güç diðerleriyle mücadelede öne çýkabilirler. Görece ve dönemsel olarak ayrýcalýklý bir konuma da yükselebilirler. Kendilerini dünyanýn tek hakimi veya “imparatoru” olarak da ilan edebilirler. Ama “eþitsiz geliþme yasasý” iptal, sýnýflar mücadelesi tatil edilemediði/edilemeyeceði için, bir süre sonra güçler dengesi deðiþir. “Kýlýçla alýnan, kýlýç zoruyla geri verilir.” En güçlü sanýlan “imparatorluklar” ve toplumsal düzenler yýkýlýr, yeni “imparatorluklar” ve toplumsal düzenler kurulur. Tarihsel-siyasal geliþimdeðiþim yasalarý hakkýnda azýcýk bir bilgiye sahip olanlar bile bunu bilir ve görürler. Ýkinci olarak vurgulanmasý gereken þey, orta vadede ve geçici olarak bile olsa bu hedeflere ulaþmak; sadece burjuvazi ile proletarya arasýndaki bir mücadele ve çatýþmayla gerçekleþemez. Uluslar arasý burjuvazinin kendi içinde de (ulusal ve uluslararasý ölçekte) bir çatýþmayý, yeni bir paylaþýmý ve bazý mülk sahiplerinin mülksüzleþtirilmesini zorunlu kýlar. Emperyalistkapitalist paylaþým; iktisadi-askeri ve siyasi güce göre olur. Bu da, görece ve geçici emperyalist-kapitalist barýþ ortamýnýn (burjuva devletler ve burjuva çýkar gruplarý arasý geçici uzlaþmanýn) ortadan kalkmasý; uluslar arasý burjuvazinin, dünya proletaryasýnýn yaný sýra kendi içinde de yeni bir paylaþým kavgasýný gündeme getirmesi demektir. Böylesi dönemlerde, burjuva çýkar odaklarý arasýndaki kavga da kýzýþýr. Bu kavgadan kazançlý çýkmak, ayakta kalmak için (ulusal ve uluslararasý ölçekte) büyük parasal ve siyasal güce sahip olmak gerekir. Gücün kaynaðý sermayedir, sermaye birikimidir. Sermayenin kaynaðý ise canlý emek sömürüsüdür. Bu sömürü ne kadar artýrýlabilirse, sermaye de o oranda artar. Sömürü ne kadar sýnýrlandýrýlabilirse sermaye birikimi de o kadar azalýr. Sermayesi azalan kapitalist birey ve tekel, ulusal ve uluslar arasý kapitalist pazarda rakipleriyle rekabet edemez. Ya onlarýn gönüllü bir iþbirlikçisi haline gelir, ya da onlar tarafýndan mülksüzleþtirilir. Sonuçta sermaye ne kadar az elde toplanýrsa o kadar merkezileþir ve güçlenir. Sermayenin merkezileþmesi, rakipsiz bir güç haline gelmesi ise vahþileþmesiyle doðru orantýlý ve diyalektik bir iliþki içerisinde gerçekleþir. Bu ise ulusal ve uluslararasý ölçekte üretici güçlerin büyük bir soygun ve baskýya tabý tutularak, yýkýma uðratýlmasýný gerektirir. Sermeyenin merkezileþmesi, ulusal ve uluslar arasý ölçekte iktisadi ve siyasi gücü ele geçirmesi, hem rakip sermaye odaklarý, hem de düþman sýnýfýn (iþçi sýnýfýnýn) üzerinde hegemonya kurmasý buna baðlýdýr. Bundan dolayý sermaye tekelleþme ve merkezileþme dönemlerinde, hem kendi içinde, hem de ezilen
Leninist Iþýk ufuksuzluðundan dolayý en kazançlý çýkanlar DÝSK hainleri ve reformist-oportünist partiler olmuþtur. 70'li yýllar boyunca iþçi hareketi içerisinde bu parti ve akýmlarýn sultasý sözkonusudur. Kýrdaki ve kentteki "gerilla savaþý"na destek bulmak için de olsa iþçi sýnýfýna yönelen devrimci hareket düþmandan önce bu sapkýn akýmlarýn temsilcilerinin engelleriyle karþýlaþmýþtýr. Bu engelleri aþma çabasý zaman zaman silahlý çatýþmalarý beraberinde getirmiþtir. '80 öncesi burjuvazi "sol içi çatýþmalar" diye lanse ettiði bu durumu kendi lehine kullanmayý bilmiþtir. Buna ek olarak örgütleyip, silahlandýrdýðý sivil MHP'li faþistleri de devrimci hareketin üzerine salmak suretiyle sýnýflar arasý mücadeleyi "sað-sol" çatýþmasý demagojisiyle karartma taktiðini baþarýyla uygulamýþtýr. 12 Eylül 1980 Askeri Faþist Darbesi'ne de bu yolla kitle desteði ve meþruyeti saðlanmýþ, devlet, ordu ve darbenin "sýnýflar üstü", "tarafsýz", "saða da sola da karþý" kurumlar olduðu yalaný propaganda edilmiþtir. Devrimci hareketin faþist darbe karþýsýnda yenilmesi, iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin bir kez daha öncüsüz ve örgütsüz kalmasýndan dolayý burjuva yalan ve demagojiler bu kesimler üzerinde etkili olmuþ, bu sayede faþist askeri darbe hedeflerine büyük oranda ulaþmýþtýr. '80 yenilgisinden sonraki süreçte kendini toparlamaya çalýþan devrimci hareketin bazý kesimleri populizmden kopma hedefiyle "halkçýlýktan, iþçiciliðe", "demokratik devrimden, sosyalist devrim" stratejisine, "baðýmsýz Türkiye'den, baðýmsýz sosyalist Türkiye" söylemine evrilirken, bazýlarý da ufak tefek rutuþlarla geçmiþ çizgisini, mücadele araç ve savaþým biçimlerini sürdürmeye çalýþtý. Deðiþik gerekçelerle de olsa bu hareketlerin hepsi '80'li yýllarýn sonlarýndan itibaren iþçi sýnýfýyla buluþma, sendikalarda ve fabrikalarda örgütlenme, güç olma çabasý içine girdiler. Geçmiþ devrimci hareketlerin devamý veya o mirasýn eleþtirel sahiplenicileri olarak mücadeleye devam eden ve yüzünü sýnýfa dönen bu hareketler ne yazýk ki bu kez de kamuya ve büyük tekellere ait aðýr sanayi iþ kollarý dýþýnda iþçi göremez, tanýmaz oldular. Devlete ait kamu ve hizmet sektöründe çalýþtýrýlan ücretliler bile iþçiden sayýlmýyor, devlet bunlara "memur" derken, bu hareketler de "kamu emekçisi" diyorlar. 15-16 Haziran Ayaklanmasý niteliðinde olan Tariþ'ten sonraki en önemli iþçi-emekçi ayaklanmasý olan Gazi'de "iþçi sýnýfýnýn" olmadýðý iddialarýnýn arkasýnda bu yanýlsamalý ve iþçi sýnýfýný "fabrika duvarlarýyla sýnýrlama" anlayýþý yatýyordu. Bir baþka önemli nokta da Gazi eyleminin niteliði ile ilgili tartýþmalardýr. Burjuvazi karþýsýnda savunmacý ve muhalif bir konuma iyice adapte olan devrimci hareket Gazi'de iþçi sýnýfýný göremediði gibi, ayaklanma da göremiyordu. Görebildiði "halk direniþiydi." Dolayýsýyla iþçi sýnýfýyla birleþme arzusu iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýklý, aristokrat, sendikalý kesimlerine yönelmeyi ve onlarýn gündeminde olan iktisadi-sendikalist sorunlarýn ekseninde siyaset yapmayý beraberinde getiriyordu. Ýþçi sýnýfýnýn ana gövdesini oluþturan sendikasýz, sigortasýz, her türlü
19
sosyal güvenceden yoksun iþsiz kesimlere yönelmek, sýnýfýn genel çýkarlarýný program edinerek öne çýkarmak ve birer savaþým hedefi haline getirmek es geçiliyordu. Sýnýfýn militanlaþmaya, siyasallaþmaya en açýk kesimleriyle buluþmak, o toplumsal dinamikten beslenmek ve buna hizmet edecek bir siyaset yapmak yerine "sedikasýzlaþtýrmaya, özelleþtirmeye hayýr" gibi iþçi sýnýfýnýn kýsmý ve ayrýcalýklýaristokrat kesimlerinin çýkarlarý iþçi sýnýfýnýn genel ve öncelikli savaþým hedefleri olan " herkese iþ ve sosyal güvence", "4 vardiya 6 saatlik iþgünü" , "özgürlük savaþan iþçilerle gelecek", "ögrenciye iþ, iþçiðe öðrenim hakký" nýn üzerinden atlanýyordu. Sonuçta özelleþtirme saldýrýsý kapsamýndaki sendikalý iþçilerle sýnýrlý bir iþçi sýnýfý anlayýþý ve çalýþmasý ortaya çýkýyordu. Ýþçi sýnýfýnýn bu kesimini etkilemenin, devrim için örgütleyerek peþine takmanýn hiçte kolay olmadýðýný gören "iþçici" devrimci hareketler bu kesimlerin peþine takýlarak bu sorunu tersten çözme yolunu tutunca kendiliðindenciliðe tapýnma ve kuyrukçu uvriyerist siyasal anlayýþlara teslim oldular. '96 Kadýköy 1 Mayýs'ýnda iþçi sýnýfýnýn varoþlarda biriken ve devrimci örgütlerin peþine takýlan kesimleri düzene ve koruyucu güçlerine karþý isyana kalkýþýp öfke ve kin kusmaya baþlayýnca; liberal-reformist-tasfiyeci ve "iþçici" akýmlarýn hep bir aðýzdan "provakasyon" nakaratý yükseltmeleri, eylemi sýnýf dýþý küçük burjuva güçlerin iþi olarak görmeleri de kimin sýnýftan ne anladýðýný bir kez daha açýkça göstermiþti. Ýþçi sýnýfýný aklý selim, istikrar unsuru, taþkýnlýklardan, isyanlardan uzak, -hele hele bu kesimlerin izni olmadýðý koþullarda- edilgen ve homojen bir toplumsal güç sananlara; 15-16 Haziran, Tariþ, Gazi ve "96 Kadýköy 1 Mayýs iþçi kalkýþmalarýnýn hiç bir þey öðretemediði açýktýr. Devrimci komünistlerin Türkiye sýnýf mücadelesi tarihinden çýkarmalarý gereken toplam ders; bu topraklarda eksik olan ne iþçi sýnýfý, ne onun isyaný, ne kitleselliðidir. Dün de, bugün de eksik olan devrimci sýnýf partisidir. Bu partinin örgütlü politik gücü, Marksist-Leninist sýnýf taktiði ve stratejisidir. 15-16 Haziran Ýþçi Ayaklanmasý'nýn bu yýl dönümünde hatýrlanmasý, öne çýkarýlmasý ve çözülmesi gereken öncelikli görev budur. Ýþçi sýnýfýnýn taze dinç güçleri ve öðrenci gençlik içerisinde komünist propaganda ve ajitasyonu yoðunlaþtýrmak ve öne çýkan kadrolar ile kadro adaylarýný parti öncesi kuruculuk faaaliyetinin asli unsurlarý haline getirmek hala öncelikli görevlerimiz arasýndadýr. Ýþçi sýnýfýyla buluþmanýn da, ona isyanlarýnda önderlik etmenin de yolu öncelikli görevlerimize yoðunlaþmaktan ve devrimci parti kuruculuðu faaliyetimizde yol almaktan,baþarýya ulaþmaktan geçiyor. Burjuvaziyi Ýktidardan Ýþçi ve Emekçilerin Silahlý Ayaklanmasý Ýndirecek! Yaþasýn 15-16 Haziran Ýþçi-Emekçi Ayaklanmasý! Devrim Ýçin Devrimci Parti!
18 Baþtarafý Sayfa 20’de
Haziran 2003
sendika özgürlüðünü alanlara derslerini vereceðiz" vb. sloganlar atarlar. Devrimci bir öncü ve örgütten yoksun kendiliðinden patlayan bu iþçi isyanýna öðrenci gençlik içerisinde ve Dev-Genç çatýsý altýnda örgütlü olan devrimciler de katýlýrlar. Ýstanbul ve Ýzmit sokaklarý görülmemiþ bir kalabalýða, coþku ve öfke seline tanýk olurlar. Ýþçiler Ýzmit'ten Ýstanbul'a doðru yürüyüþe geçmiþlerdir. Proletaryanýn baþkenti Ýstanbul'un dört bir yanýndan ayaða kalkan iþçiler ise Kadýköy'e doðru yürümektedirler. Sendikalarýnýn kapatýlmamasý için, bir þeyler yapýlmasýný isteyen DÝSK yöneticileri iþçi sýnýfýnýn kitlesel patlamasý karþýsýnda þaþkýna dönerler, her bürokratýn alýþtýðýmýz edasýyla "provakasyona gelmeyelim, yasal çerçeve içerisinde haklarýmýzý arayalým" teraneleriyle eylemleri durdurmaya çalýþýrlar. Ama nafile... Bir kere harekete geçmiþ olan iþçi selini durdurmak hiç de kolay deðildir. 16 Haziran günü de devam eden isyan Türk-Ýþ üyesi ve sedikasýz iþçileri de peþinden eyleme sürükler. Ýþsizlerin, gençlerin ve kent emekçilerinin de desteðini alan ayaklanma devlete ve özel sektöre ait bazý iþyerlerinin tahrip edildiði, polis ve askeri birliklerle çatýþmalarýn yaþandýðý militan kitle terörü biçiminde sürer. Tüm polis ve askeri birlikler harekete geçirilir, isyan eden iþçilerin birleþmesini engellemek için, Ýstanbul'un iki yakasýný birbirine baðlayan köprüler açýlýr, ulaþým durdurulur. Yine de Ýzmit ve Ýstanbul'un iki günlük iþçi-emekçi isyanýna sahne olmasý engellenemez. Ýstanbul valiliðinin iþçiler tarafýndan iþgali askeri birliklerce zorla engellenir. DÝSK yöneticileri radyo ve megafonlardan iþçilere eylemden vazgeçmelerini, fabrikalarýna dönmelerini, iþ baþý yapmalarýný, "kýþkýrtmalara kapýlmamalarýný, þerefli Türk ordusuyla çatýþmamalarýný" anons ederler. Ýþçiler tabiki bu hain sedika bürokratlarýný dinlemezler... Burjuva diktatörlük çareyi sýkýyönetim ilan etmekte ve sokaða çýkma yasaðý koymakta bulur. Ancak bu þekilde bastýrýlabilir 15-16 Haziran Ýþçi Ayaklanmasý. Ýki gün süren iþçi ayaklanmasýnda üç iþçi, bir polis, bir de esnaf ölür. Bazý patronlar iktidar elden gitti, paniði ile Türkiye'yi terk ederler. Ayaklanma ve etkileri yýllar sonra, baþrolünü Þener Þen'in oynadýðý "Zengin Mutfaðý" isimli bir filmde baþarýlý biçimde sergilenmiþtir. Ýstanbul ve Ýzmit'te patlayan ve baþka sanayi merkezlerindeki iþçileri de derinden etkileyen 15-16 Haziran iþçi ayaklanmasýna 150 bin iþçi katýlmýþtýr. O dönemin toplumsal güçlerinin sayýsal oraný bakýmýndan bu katýlým oldukça büyük bir rakamdý. Bundan dolayý ayaklanma sermaye diktatörlüðünü oldukça korkutmuþ ve telaþlandýrmýþtýr. Polis ve askeri birliklerin saldýrý ve kuþatmasýna raðmen eylemler devam edince sýkýyönetim ve sokaða çýkma yasaðý devreye sokularak ayaklanma bastýrýlmýþtýr. Devrimcilerin aktif katýlým ve desteðine raðmen devrimci bir sýnýf partisinin eksikliði ve DÝSK bürokratlarýnýn ihaneti ayaklanmanýn bastýrýlmasýný kolaylaþtýrmýþtýr. Burjuvaziye isyan eden ve rüþtünü ispatlayan iþçi sýnýfý sendikalar ile ilgili yasa taslaðýnýn burjuva
meclis tarafýndan iptal edilmesini bu ayaklanma sonucunda saðlamýþtýr. Ama 15-16 Haziran Ayaklanmasý'nýn asýl kazanýmý bu deðildir. Ýþçi hareketinin taþýdýðý toplumsal-siyasal dinamizmi açýða çýkarmasý ve sýnýf mücadelesi açýsýndan bir doruðu, dönemeci iþaret etmesi çok daha önemli kazanýmlardý. Burjuva diktatörlüðe karþý iki kentte toplumun tüm ezilen, sömürülen, öfkeli ve muhallif kesimlerini kapsayan, siyasal pratik içerisinde öðrenci ve devrimci gençlikle birleþebilen ve düzen güçlerini toptan karþýsýna almasý bakýmýndan 15-16 Haziran Ayaklanmasý bir ilkti. Son deðil, baþlangýçtý. Daha sonra Tariþ, Gazi ve Kadiköy 1 Mayýs isyanlarýyla bu gelenek faklý biçimler alarak ve farklý araçlarla, farklý aralýklarla devam etmiþtir. Daha da devam edeceðinin ciddi toplumsal-ulusal, sýnýfsal ve siyasal belirtileri vardýr. Burjuvaziyi en çok korkutan bu olasýlýktýr. Toplumsal patlamalar ve iþçi sýnýfýnýn yoksul, iþsiz, evsiz ve açlýk sýnýrýnda yaþýyan kesimlerinin "varoþlardan gelerek burjuvalarýn gýrtlaklarýný kesmeleri" ihtimali en çok korktuklarý, üzerine en çok kafa yorduklarý konulardýr. 15-16 Haziran Ayaklanmasý'nýn baþlamasýna olmasa da, militan biçimde sürmesine ve koordinasyonuna Dev-Genç'lilerin büyük pratik katkýsý olmuþtur. Ama sonraki süreçte ne yazýk ki bu devrimciler 15-16 Haziran ayaklanmasýndan, TÝP ve MDD'den yollarýný ayýrma adýna yanlýþ politikörgütsel dersler çýkarmýþ, iþçi hareketini dýþlayan devrim stratejileri, örgüt ve savaþým biçimleri geliþtirmiþlerdir. Burjuvazinin ayaklanmayý bastýrmasýný; iþçi sýnýfýnýn devrimci önderlik, örgüt, politizasyon ve savaþ deneyiminin eksikliði ile açýklamak ve bu eksikliði gidermek yerine iþçi sýnýfýný yok sayan, kentlerin emperyalizmin denetimi altýnda olduðunu ve "kýrlarýn emperyalizmin zayýf karnýný oluþturduðu" anlayýþýyla "halk savaþý, gerilla savaþý, öncü savaþ" stratejileri ileri sürmüþlerdir. THKO, THKP/C ve TKP/ML örgütlerinin þekillenmesinde, uluslararasý komünist hareketin bölünmüþlüðü, devrimciliðin Çin, Küba; revizyonizm ve oportünizmin SSCB merkezli temsiliyeti kadar, 15-16 Haziran Ayaklanmasý'ndan gereken doðru politik-örgütsel derslerin çýkarýlamamasýyla da ilgilidir. Ne hazindir ki düzenle uzlaþmaz bir pratik mücadele içinde olan devrimciler kýrlara, köylülüðe, halka yönelerek, devrimde bu kesimlerin oynayacaðý rolü abartarak, iþçi sýnýfýndan koparlarken, TÝP, MDD ve TKP gibi revizyonist, reformist ve oportünist sapkýn akýmlarýn temsilcileri iþçi sýnýfý saflarýna sülük gibi yapýþýyorlar. Sonra da devrimci harekete "sýnýftan kopuk", "goþist", "küçük burjuva maceracýlarý" diye saldýrýyorlar. Sendikalar ve fabrikalarda iþçi sýnýfýna bu sapkýn akýmlar reformizmi, sýnýf uzlaþmacýlýðýný enjekte ederken devrinci hareket de daðlarda "kýzýl üsler", "devrimin temel gücü olacak köylülük" aramakla ve düþmanla girdiði kýran kýrana bir mücadelede fiilen tasfiye olmakla meþguldür. Sonuç olarak 15-16 Haziran Ayaklanmasýndan komünist Bolþevik bir parti ve siyaset eksikliðinden ve devrimci hareketin ideolojik-politik
Leninist Iþýk sömürülenlerle acýmasýz, kýran kýrana bir çatýþmaya girer veya bunu göze alýr. Ýþte bu kurallarýn ve mekanizmalarýn harekete geçirildiði yýkým, vurgun dönemleri kapitalizmin vahþiliðinin açýða çýktýðý ve hatýrlandýðý dönemlerdir. Toplumun geniþ kesimleri açlýða, yokluða ve yoksulluða mahkum edilirken, küçük bir azýnlýk hem iktisadi, hem de siyasi gücü kendilerinde merkezileþtirirler. Devlet denen diktatörlük aracýlýðýyla kural tanýmaz bir sömürü ve baský düzenini ezilensömürülen kesimlere, burjuva yasal düzenlemeler ve silahlý düzen güçlerinin fiili zoruyla dayatýrlar. Bu dönemde dünya ve Türkiye böyle bir gericilik ve barbarlýk dönemden geçmektedir. Sermaye odaklarýnýn dünyanýn yeniden ve üçüncü kez iktisadi-siyasi güce göre paylaþmak üzere; içte ve dýþta (ulusal ve uluslar arasý ölçekte) kendi içinde ve emek güçlerine karþý baþlattýklarý bir çatýþma süreci yaþamýn her alanýný etkilemekte, ya top yekun bir köleleþmeyi ve teslimiyeti kabullenmeyi, ya da bu duruma itiraz etmeyi, örgütlenip top yekun ayaða kalmayý, bu duruma isyan etmeyi dayatmaktadýr. Sermaye Egemenliðinin Saldýrý-Soygun Programýný Uygulamak Ýçin AKP ve MGK Yarýþýyor! Sermayenin egemenliði, dünya pazarý ve siyasasýnýn büyük sermaye güçleri tarafýndan ele geçirilmesi ve “tekelden” kontrol edilmesidir. Dünya çapýnda buna uygun bir devletler hiyerarþisi yaratmaktýr. Büyük emperyalist güçler bu hiyerarþinin tepesini ele geçirmek, daha güçsüz olan kapitalist devletler ise bu hiyerarþinin daha üst basamaklarýna týrmanmak için birbirleriyle deðiþik araç ve yöntemlerle sürekli bir rekabet ve savaþým yürütürler. Türkiye gibi, emperyalist ABD ve AB’ye, bunlarýn askeri-iktisadi kuruluþlarýna iktisadi ve siyasi bakýmdan göbeðinden baðýmlý, boðazýna kadar borçlu, ama yine de yaðmacý ve yayýlmacý emeller peþinde koþan, emperyalist hiyerarþide basamak atlamak veya mevcut konumunu korumak zorunda olan kapitalist devletlerin manevra alanlarý son derece sýnýrlýdýr. Dünya pazarlarýna girmek ve dünya iþçi sýnýfýndan sömürülen artýk deðerden pay almak, son derece zor ve ayrýcalýklý emperyalist güçlere nasip olan bir durum olduðu için; Türkiye gibi kapitalist devletlerin bu durumda yapabileceði üç iktisadi-politik atak vardýr: Bir, emperyalist güç odaklarýnýn taþeronluðuna soyunmak, ve önüne atýlacak kýrýntýlardan faydalanarak; iki, ulusal ölçekte bir saldýrý ve soygun kampanyasý baþlatarak; üç, bunlarýn ikisine birden baþ vurarak, emperyalist hiyerarþide konumunu korumayý veya basamak atlamayý baþarabilirler. Geri ve baðýmlý kapitalist burjuva diktatörlüklerinden bunlarýn dýþýnda bir iktisadi-politik tutum beklemek sýnýf körlüðüne iþarettir. Hele, evrensel ölçekte süren kapitalist yaðma ve barbarlýk savaþýna katýlmayýp, uzaktan seyretmesini beklemesini istemek, tam tamýna politik saflýk ve çocukluktur. Demek ki, TC burjuva diktatörlüðü de bu kapitalist yaðma ve barbarlýk yarýþýnda-paylaþým kavgasýnda yerini almaya mecburdur. Bu, onun doðasýnýn bir gereði ve varlýk nedenidir. Bu iktisadi-siyasi perspektif dýþýnda ne dünyada, ne de Türkiye’de olup bitenleri anlamamýz mümkündür. Anlamadan ise, bu saldýrýlara karþý ne doðru bir politik hat, ne doðru savaþým hedefleri, ne
3
doðru araç, ve mücadele biçimleri önermek, ne de bunlarý doðru zeminlere basarak, devrimci dinamiklerle buluþarak yaþama geçirmek mümkündür. TC burjuva diktatörlüðü dünyanýn ABD tarafýndan “yeniden yapýlandýrýldýðýnýn” farkýnda olarak ve severek, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Afganistan’da onun taþeronu olmayý baþarýyla sürdürdü. Bunun karþýlýðýnda ABD’den PKK ile mücadele, AB’ye girme, borç bulma, borç erteleme vb. sorunlarýnýn çözümünde açýktan destek aldý. Ama ABD’nin Irak saldýrýsýnda iþler, burjuvazinin uþaðý AKP saldýrý hükümetinin umduðu gibi gitmedi. Gerek iç politik dinamikler, gerek “Iraklý Kürtler”, yani Güney Kürdistan sorununa yaklaþýmda TC-ABD çýkarlarýnýn çatýþmasý “bir çuval inciri berbat etti!”. TC’nin zayýf karnýný oluþturan “Kürt Sorunu”, “stratejik ortaðý ABD” ile birlikte Irak’a ve sömürgesi Güney Kürdistan’a saldýrmasýna; ABD askeri araç ve güçlerine, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan topraklarý üzerinden yol açmasýna mani oldu. “Tezkere kazasý”na yol açan en önemli sebep “Kürt Sorunu”dur. TC Güney Kürdistan’ý iþgale ve sömürgeleþtirmeye giderken; “elindeki Kuzey Kürdistan ve Kuzey Kýbrýs sömürgelerinden de olma” riskiyle karþý karþýya kalmýþ ve bunu göze alamamýþtýr. Tamda bu kararsýz, hesaplý ve pazarlýkçý tutumuyla efendisi ABD’yi kýzdýrmayý baþararak, hiç istemediði halde bardaðý taþýrmýþ ve ABD’nin önüne atacaðý kemiklerden kendini mahrum etmiþtir. Efendisinin sabrý taþýp, saldýrý planlarýný deðiþtirdiðinde “yaptýðýna çok piþman olmuþtur”ya, bir kere iþ iþten geçmiþtir. Kibirli efendi, uþaðýna haddini bildirmek ve konumunu hatýrlatmak için TC’nin yalvar yakarlarýna, karþýlýksýz hava sahasýný açmasýna deðer vermemiþ ve 3’üncü tezkereyi çýkarma önerilerine kulak týkamýþtýr. Güney Kürdistan’daki iþbirlikçisi Kürt liderleri Talabaný ve Barzani’ye yol açarak, TC’nin “Kýrmýzý Hat”týný aþmalarýna,“savaþ gerekçelerini çiðnemelerine” göz yumarak ve TC’nin Güney Kürdistan’a yeni askeri birlikler sevk etmesini yasaklayarak, kimin efendi, kimin uþak olduðunu ele güne açýkça ilan etmiþtir. AKP ve MGK’nýn üstü kapalý otorite ve birbirlerini yýpratma savaþlarý ve TC’nin 80 yýllýk iktisadi-politik açmazlarý, bölgenin yeni altüst oluþlara gebe olmasý, TC’nin hantal ve ürkek davranmasýna ve “at pazarlýðýndan” eli boþ kalkmasýna neden olmuþtur. Ama TC burjuvazisinin, dünyanýn “yeniden yapýlandýrýlmasý” sürecinde “emperyalist dünya düzeni hiyerarþisindeki konumunu korumak veya basamak atlamak, bu yolla emperyalist paylaþýmdan pay kapmak” biçiminde formüle edilebilecek olan iktisadi-politik hedefi ortadan kalkmamýþtýr. Sadece bu hedefine, Türkiye emek güçleri ve mevcut sömürgeleri üzerindeki baský ve sömürüyü daha da artýrarak, ulaþmaya yöneltmiþtir. TC sermaye egemenliðinin uþaðý AKP hükümeti, büyük bir iþtahla harekete geçerek emek güçlerini hedef alan kapsamlý bir iktisadi-siyasi saldýrý programýný gündeme getirmiþtir. Bu saldýrý programýný yasallaþtýrmak için de parlamentoda canla baþla çalýþmaya, fazla mesai yapmaya baþlamýþtýr. Büyük oranda yasallaþtýrdýðý, bu kapsamlý saldýrý programýyla; toplumun çalýþan, üreten kesimleri azgýn bir sömürü ve baskýya tabi tutulurken; büyük iþçiemekçi yýðýnlarýnýn daha da yoksullaþtýrýlmasý, çalýþma,
4
Leninist Iþýk
Haziran 2003
sosyal güvenlik ve örgütlenme haklarýnýn ellerinden alýnmasý, hatta orta burjuvazinin mülksüzleþtirilmesi pahasýna; finans sermayenin daha da semirtilmesi ve uluslararasý sermaye ile rekabet gücünün artýrýlmasý güvence altýna alýnmýþtýr. Sermayenin özel terbiyeden geçirilmiþ uþaðý baþbakan Tayip Erdoðan, “Ýþyerinin güvencesi olmadan, iþ güvenliði olmaz!” diye kükreyerek bu kölelik yasasýný pervazsýzca savunmuþtur. Bu da çok doðaldýr. Çünkü AKP hükümeti ve baþbakan Tayip Erdoðan da, iþçinin-emekçinin deðil, iþvereninin yanýnda ve emrindedir. AKP, TC’nin kuruluþ yýllarýndaki Kemalist burjuvazinin gerici oyun ve yöntemlerini kullanarak Türkiye’yi; düþünen, çalýþan ve üreten iþçi-emekçiler için cehenneme; sermaye içinse sömürünün katmerleþtiði, baskýnýn yasallaþtýðý bir cennet haline getirme gayretkeþliði içindedir. Kemalist burjuvazi bir taraftan yaptýðý her reformu (þapka, harf vb.) topluma “devrim” diye sunarken, diðer taraftan her türlü hak ve özgürlük istemini kaba kuvvetle bastýrýr. Ama devrimci olduðunu iddia etmeyi ve bununla böbürlenmeyi de ihmal etmez. AKP’de ayný yolun yolcusudur. Bir taraftan görülmedik kapsamda ve içerikte bir iktisadisiyasý saldýrý programýný yürürlüðü koyuyor, bu saldýrýlarý peþ peþe çýkardýðý gerici yasalarla güvence altýna alýyor, diðer taraftan da bu gerici yasal düzenlemelerini topluma “reform”, “demokratikleþme”, kendini de “fakir-fukara dostu!”, “Müslüman demokrat!” diye sunuyor! AKP’nin “acil saldýrý programý” ezilen ve sömürülenlerin tümünü hedef tahtasý durumuna getiriyor. Sermayenin yumruðunu güçlendiren 1475 sayýlý iþ yasasýyla iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarý gasp edilmekle kalmýyor, iþçi tamamen iþverenin “el insaf”ýna terk ediliyor. “Ýþ güvencesi”yle ilgili madde 30 iþçi çalýþtýran yerlerde geçerli olacak. Otuzdan az iþçi çalýþtýran iþ yerlerinde bu yasanýn uygulanmamasý da yasallaþtýrýlýyor! Türkiye sanayisinde KOBÝ (Küçük ve Orta Ölçekli Ýþletmeler) denen iþyerlerinin çok yaygýn olduðunu ve bunlarýn çoðununda 30’dan az iþçi çalýþtýrdýðý düþünüldüðünde bu yasa, iþ güvencesini ortadan kaldýracak demektir. Her maddesiyle “iþyeri güvenliði”, “iþverenin sömürü ve baskýyý artýrmasý” güvence altýna alýnan bir “iþ yasasý” için yapýlacak en doðru þey, bu yasayý yýrtýp çöpe atmaktýr! Bunun içinse, 15-16 Haziran benzeri bir iþçi-emekçi ayaklanmasýna ihtiyaç vardýr. “Acil saldýrý programý” sermaye düzenine ve saldýrýlarýna karþý en önde mücadele eden devrimcikomünist tutsaklar için de “iyilikler” düþünmeyi ihmal etmiyor. F Tipi hapishanelerden sonra, “yüksek güvenlikli yer altý hapishaneleri” denen mezarlýklarýn açýlmasýna hazýrlýk yapýyor. Çukurova’da Tarým Bakaný köylüye, buðday taban fiyatýný açýklýyor. Saldýrý programýnýn bu alandaki yansýmasýna buðday üreticisi tepki gösterince, Tarým Bakaný buna sinirlenip baklayý aðzýndan çýkarýyor ve üreticiye “Gözünüzü toprak doyursun!” deme küstahlýðýný gösteriyor. AKP ve onun bakanlarý, iþçi sýnýfýna iþsizlik, sefalet, örgütsüzlük ve ücretli köleliðin; buðday üreticisi köylüye de “mezarýn yolunu” gösterecek kadar pervazsýz sermaye uþaðýdýrlar.
Eðitim ve saðlýk alanýndaki özelleþtirme saldýrýlarýnýn artmasý, eðitim ve saðlýðýn paralý hale getirilmesi de, sermayenin bütünsel saldýrýsýnýn bir parçasýdýr. Bu saldýrýyla okul ve hasta haneler ticaret haneye, öðrenci ve hasta da müþteriye dönüþtürülüyor. Bingöl’de ve Tünceli’de sermaye diktatörlüðünün eli kanlý katilleri sudan bahanelerle halka kurþun yaðdýrýyorlar. Tuzla deri iþçileri, iþverenin iþten atma saldýrýsýna direniþle karþýlýk verince, jandarma saldýrýya geçiyor. Deri-Ýþ Sendikasý Þube Baþkaný ve yardýmcýsý tutuklanarak Kartal Özel Tip Hapishanesine gönderiliyorlar. Sermayenin bütünsel saldýrýlarýndan devrimci-sosyalist basýn muhabirlerin de payýna, gözaltý, iþkence ve tutuklanma, gazetelere ise toplatma düþüyor. Kuzey Kýbrýs ve Kürtler de sermayenin hedef tahtasýdýr. AB’ye girme ve “uyum yasalarý” þarlatanlýðý altýnda Kuzey Kýbrýs satýþa çýkarýlmýþtýr. AB ile pazarlýklar sürüyor. Kuzey Kürdistan’da PKK önderliðinde yükselen özgürlük ve baðýmsýzlýk ateþini söndürmek, devrimci Kürt ulusal hareketini, PKK’nin tasfiyeci-reformist önderliði ile girdiði pazarlýklar sonucunda tasfiye etmek, kültürel hak kýrýntýlarý ve “piþmanlýk yasasý” karþýlýðýnda teslim almak giriþimleri de olanca hýzýyla devam ediyor. KADEK ve DEHAP’ýn buna yanýtý ise; “Piþman deðiliz! Genel Af Ýstiyoruz!” kampanyasýdýr. Ýlk bakýþta bu çýkýþ kulaða hoþ geliyor. Ama dikkatli bakýnca ve üzerinde düþününce “piþmanlýkla-af” arasýnda Çin Seddi olmadýðý görülecektir. Bugün burjuvazinin zindanlarýnda tutsak olan, sýnýfsal ve ulusal kurtuluþ mücadelesinin devrimci neferlerini kim “af” edecek? Devrimciler, “piþman” olmadýklarý gibi, burjuvazinin “af” etmesi gereken “kusur iþlemiþ” bir topluluk da deðiller. Onlar, inandýklarý, doðru bulduklarý, haklý ve meþru bir kavgada burjuvazinin ele geçirdiði tutsaklardýr. Özgürlük ve sosyalizm için savaþtýlar, burjuvaziye tutsak düþtüler! Ve “af” edilmeyi deðil, özgürleþmek için mücadeleye devam ediyorlar. Ýçeridedýþarýda hep bir aðýzdan;“Hapishaneler Yýkýlsýn Devrimci Tutsaklara Özgürlük!” þiarýný haykýrmamýz bundandýr. “Genel Af” istemekten daha vahim olansa, KADEK ve DEHAP’ýn “Genel Af”tan “Toplumsal Barýþ” beklentileridir. Devrimci Tutsaklar yada adliler (hýrsýzlar, yankesiciler, tecavüzcüler, katiller vb.) hapishanede olduklarý için mi “toplumsal barýþ” ortadan kalkýyor? Yoksa ortada toplumsal bir barýþ, toplumsal bir huzur, toplumsal bir refah, toplumsal eþitlik, hak ve özgürlükler olmadýðý için mi hapishaneler kuruluyor? “Toplumsal barýþ”a raðmen mi, binlerce adli-siyasi insan “suç”iþleyip, ya da “suçlu”durumuna düþüp hapis ediliyor, tutsak alýnýyor? Liberal-tasfiyeci beyler, adli mahkumlar ve devrimci-komünist tutsaklar hapiste olduklarý için burjuva yasalarý ihlal etmiyor, aksine yasalarý ihlal ettikleri için hapisteler! “Toplumsal barýþ”ýn önündeki engel tutsaklar deðil, kapitalist sömürü düzenidir. Sýnýflarýn, ezenle ezilenin, sömürenle sömürülenin varlýðý ve sýnýfsal-ulusal savaþýmdan ibaret olan kapitalizm yýkýlmadýkça “toplumsal barýþ”; liberalreformist bir palavradan, sayýklama ve yalandan ibarettir. “Genel af” çýksa bile bu gerçek deðiþmeyecektir. Bunu isteyenler “toplumsal barýþ” adý
17
Kavganýn Ýçinden... I Mayýs’ýn Bizler Açýsýndan Açýða Çýkardýðý Sorunlar
1 Mayýs günü sabah kararlaþtýrýlan saatte buluþma noktasýna alana götüreceðim materyallerle beraber gittim. Yoldaþlardan bir kýsmý buluþma noktasýnda olmasýna karþýn, bir kýsmý trafik nedeniyle gecikmeli geldiler. Bu geçmiþ dönemde aþmýþ olduðumuz bir sorun olarak gördüðümüz “belirlenen saatte belirlenen yerde buluþmayý” henüz halledemediðimizi gösteriyor. Bu plansýzlýðýn ve disiplinsizliðin sonucu ise, alana geç girmemiz ve geride kalmamýz oldu. Yanlýþ anlaþýlmasýn, geride kalmamýz Enternasyonal ile “Ýstiklal Marþýnýn” ard arda çalýndýðý, liberal-reformist ve revizyonistlerin kürsüsüne yakýn olmak anlamýnda deðil; devrimcilere ve devrimci gruplarla alana akan, çoðu iþçi sýnýfýnýn dinamik, ileri ve düzenle baðý en az olan kesimlerine sesimizi, þiarlarýmýzý ve politik görüþlerimizi taþýmak anlamýnda önemliydi. Kürsüden ve sol liberallerden deðil, bu güçlerin gerisinde kalmaktan sözediyoruz. Bu olumsuzluklarýn yaný sýra propaganda ve ajitasyon materyallerimizin hedeflenen þekilde ve sorunsuz olarak alana ulaþýmý ve daðýtýmýnýn yapýlmasý, üstelik bunlarýn geçmiþ senelere göre daha zengin araç ve içerikle yapýlmasý, kendi adýmýza –yeterli deðilse de- olumlu ve önemli bir baþarý sayýlmalý. “Yetersizlik” devrimci politika, araç ve yöntemleriyle deðil, mevcut güç ve imkanlarýmýzla ilgilidir. On binlerin ve onlarca devrimci örgütün (grup) bulunduðu alanda illegal faaliyet yürüten üç dört devrimci gruptan birisiydik. Oysa, legal araçlar ve legalist yaklaþýmlar üzerinden yürütülen faaliyetler gýrla gidiyordu. Üstelik legalist-tasfiyeci dalgadan her vesileyle ve sözde yakýnan eski yol arkadaþlarýmýzda bu kervana katýlanlar arasýndaydý. Ýllegal araç ve yöntemler üzerinden yürüttüðümüz propaganda-ajitasyon ve tanýtým faaliyetimiz; sadece 1 Mayýs günü gerçekleþtirilmedi. 1 Mayýs öncesi de, hemen her organ ve yoldaþýn bulunduðu alanda bu materyallerin daðýtýmýný ve kullanýmý gerçekleþtirildi. Öyle ki, seçim dönemindeki faaliyetimizin saðladýðý deneyimin de sayesinde baþarýyla ve belli bir rutinlik içinde geçtiðini yoldaþlarýn aktardýklarýndan ve kendi gözlemlerimden biliyorum. Bu, bizim politik faaliyetimizin niteliðinin ve kapasitesinin geniþlediðini de gösteriyor. Ama 1 Mayýs günü alana taþýyabildiðimiz güçlere baktýðýmýzda ise belirgin bir darlýk, yani azlýk sözkonusudur. 1 Aralýk eylemine dahi kýsa bir sürede hazýrlanmamýza, sadece bire bir konuþarak, sözlü olarak iliþkilerimizi çaðýrdýðýmýz bir eyleme bile, 1 Mayýs’takine yakýn bir kitleyle katýlmýþtýk. Bu anlamda ciddi bir sorunumuz olduðunu söylersek yanlýþ olmaz Bu soruna kendi alanýmýzdan cevap vermeye çalýþacaðým. Bulunduðumuz alandan 1 Mayýs’a taþýmayý hedefleyip de taþýyamadýðýmýz dört iliþkimiz var. Bunlardan ikisi çalýþan iliþkimizdi ve iþten izin alamamalarý nedeniyle gelemediler. (Bu
iliþkilerimizden birinin patronunun verdiði cevap sýnýfsal bakýþ açýsýný çok iyi sergiliyor. “Karý-kýza gidersen helal olsun, al parasý da benden. Ama öyle 1 Mayýs’a neyim hayatta izin vermem.”) Diðer iki iliþkimiz alandan önce beraber gelmek için buluþacaðýmýz yere gelmediler, daha doðrusu çok geç kalmýþlar. Bu arkadaþlar ilk kez 1 Mayýs’a katýlacaklarý için alana sadece kortejle birlikte girildiðini sandýklarýndan alana gelmemiþler Bu noktada bizim hatamýz var çünkü bu arkadaþlarla 1 Mayýs’tan bir gün önce konuþabildik. Konuþmamýzda ise 1Mayýs’ýn anlamý, tarihsel önemi, bizim için bugün neden önemli olduðu gibi konularý ele aldýktan sonra düþman ve düþman saldýrýsý karþýsýnda ne yapýlmasý gerektiði üzerinden –sanýrým birazda abartarak – konuþtuk. Yanlýþ olan bunu konuþmamýz deðil, bu konuþmayý son güne býrakarak bu arkadaþlarýn kafasýnda oluþan soru yada sorularý çözmeye vakit býrakmamamýzdý. Üstelik anlayýþ olarak 1 Mayýs’a hazýrlýk faaliyetlerini son günlere býrakmamamýz gerekmesine raðmen. Geç kalmamýzýn ise üç nedeni var. Birincisi materyallerin elimize geç ulaþmasý, ikincisi ise bir yoldaþýmýzýn güvenlik sorunu nedeniyle; üçüncüsü materyalleri faaliyet alanýnýn uzaðýnda bir yerde konumlandýrmamýz dolayýsýyla her an ulaþamamamýz. Bunlara raðmen aðýrlýk noktasýný materyallerin tüketimine vererek ve bire bir konuþarak iliþkilerimizi saflarýmýz üzerinden alana taþýma iþimizi bu faaliyetin sonrasýna attýk. Bu biraz da bilinçli tercihimizdi. Çünkü kendimizi bu iþe kilitlemiþtik. Hareketin bu merkezi faaliyetinde geride kalmaya niyetimiz yoktu. Ve bunlarýn toplamý olarak, materyallerin tüketimi son günlere kadar uzadý. Ve biz en önemli kýsmý son günlere býrakmak zorunda kaldýk. Bunun içindir ki bu iki iliþkimizin kafasýndaki soru yada sorunlarý çözmeye, yeni iliþkiler kurmaya ve bunlarý alana taþýmaya vaktimiz olmadý. Burada deðinilmesi gereken bir nokta daha var. O da geçen senelerdeki gibi bu seneki faaliyetimizin de merkezi faaliyet olmasýydý. Yani biz bir kitle çalýþmasý yapmadýk. Bir kitle çalýþmasýnýn araçlarýna da sahip deðiliz. Eldeki sýnýrlý maddi- teknik olanaklarla merkezi çalýþmamýz üzerinden iliþkilerimizi alana taþýmaya çalýþtýk. Bu noktada sayýmýzýn azlýðýný vurgularken –bugün için- bu çalýþmayla hedeflenen sayýnýn altýnda kalýþýmýz vurgulanmalý ve eleþtirilmeli. Evet, geçen yýl harekete geçirdiðimiz güçlerin iki katýný hedeflemiþtik, olmadý. Ben buna bulunduðumuz yerden cevap vermeye çalýþýyorum sadece, ki her organ ve yoldaþ da bir þekilde bunu yapacaktýr ve bugünün dersleri ile yarýna daha iyi ve deneyimli hazýrlanacaktýr. Sorunumuz, neden ve sonuç bütünlüðü içinde kavrandýðý ve buna uygun davranýldýðý koþullarda aþýlmaz deðildir. Herþey mevcut güç ve olanaklarýmýzý amaç ve ihtiyaçlar doðrultusunda politikleþtirip örgütlememize, örgütle ve örgütlü militan bir faaliyete seferber etmemize baðlýdýr. Leninist Devrimciler
16
Haziran 2003
devrimci-komünist siyasetin buralarda vücut bulmasýna kadar devam edecektir. Henüz güç olamayan devrimci-komünistler bu durumda ne yapmalýdýr? Parti kurulana kadar eli kolu baðlý duracaklar ve sorumluluklarýný erteleyecekler mi? Bu alanlar öncelikli hedeflerimiz olmasa bile bu alanlara yönelik söyleyeceðimiz ve gücümüz ölçeðinde yapabileceðimiz þeyler yok mudur? Unutulmamalýdýr ki, bu iþlerin sorumluluðu bizlerin omuzlarýndadýr. Bizler müdahale etmediði sürece deðiþmesini beklemek ve yakýnmak bizden uzak olmasý gereken bir anlayýþtýr. Yüzyýlýn baþýndan beri artan teknolojik geliþmelere, emeðin niteliðinin artmasýna, yani üretici güçlerin geliþmesine raðmen iþ saatlerinin deðiþmemesi, tam tersi olarak emeðin daha yoðun kullanýmýný getirmesi sýnýfýn çalýþma koþullarýný aðýrlaþtýrmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn iþ ücretleri için yaptýðý mücadele iþ saatleri ile de baðýntýlýdýr. Ýþ ücretlerini düþmeden iþ saatlerini düþürmek onun iþgücünün deðerini arttýrmak anlamýna gelir ki, böyle bir talep de proletarya kapitalistlerin kendi sýrtýndan elde ettiði kar oranýný düþürür. Kapitalist için harcadýðý emek-zamaný azaldýðýnda kendi ihtiyaçlarý, sosyal yaþamý ve devrimci çalýþma için daha fazla zamaný olacaktýr. Ayrýca bu tür talepler için mücadele etmesi onun sýnýf olarak kapitalistlerin karþýsýna dikilmesini ve savaþmayý, böylece savaþmadan bir þey alamayacaðýný gösterecektir. Onu politize edip, devrimcileþtirecektir. Proletaryanýn ekonomik mücadeleleri kendi lehine þekillense bile, onun kurtuluþu ancak ve ancak proleter devrimle baþlayan ve komünizme giden yolda somutlanacaktýr. O, ekonomik mücadele de her ne kadar önemli mevziler elde etmiþ olsa da, emperyalist kapitalizmin kölelik zincirlerini parçalamadýkça, her daim sömürülecektir. Sýnýfýn ekonomik mücadelesinde ortaya atýlacak olan her talep, hem ileriye dönük mücadelenin taþlarýný bugünden döþemeli, hem sýnýfýn bütün kesimleri için sahiplenebilecek tarzda olmasý hem de onun ekonomik mücadelesini, sendikalist bir anlayýþtan öte politik bir kavrayýþla ve dolaysýz bir þekilde sýnýf düþmanlarý ile mücadeleye yöneltmelidir. “Tam Ücretli, 6 Saatlik Ýþgünü, 4 Vardiya” þiarý bugün ekonomik –politik mücadelede sýnýfýn bütün kesimleri için ileri sürülen bütünsel ve devrimci bir taleptir. Yüzyýl kadar önce mücadeleler sonucu kazanýlan haklarý, bugün daha ileriye taþýyamamak, sýnýfýn parçalý yapýsýna ayak uyduracak tarzda mücadeleleri ekonomik alanda ve ayrýcalýklý kesimler ile sürdürerek; iþçi sýnýfýný kafa veya kol emeði ile çalýþan, üretim araçlarý üzerinde mülkiyeti olmayanlar olarak deðil de, üzerindeki mavi tulumdan ibaret sananlarýn ne yazýk ki, proletaryanýn kurtuluþ mücadelelerinde bir adým dahi ileriye atabilmeleri mümkün deðildir. Sendikalist anlayýþtan kurtulamayan, onun esas özünün politik mücadele olduðunu bilince çýkartamayanlar, her daim sitem ettikleri sarý sendikalarýn deðirmenine su taþýmaktan kurtulamayacaklardýr. “Toplumsal hareketin politik
hareketi içermediðini söylemeyin. Ayný zamanda toplumsal olmayan bir politik hareket hiçbir zaman yoktur.” (Marx,Felsefenin Sefaleti s-159,sol y.) Ýçinden geçtiðimiz gericilik döneminde TC burjuvazisi, devrimci hareketin dolayýsýyla da iþçi sýnýfýnýn örgütsüzlüðünden ve daðýnýklýðýndan istifade ederek, sömürüsünü ve saldýrýlarýný yoðunlaþtýrýyor. Yeni Ýþ Yasasý, asgari ücretin deðeri, çýð gibi büyüyen iþsizler ordusu bunlarýn somut örneðidir. Buna mukabil devrimci hareketin bileþenleri (ama özellikle proletaryanýn “öncü” partileri olan merkezci-melez akýmýn iki temsilcisi) iþçi sýnýfýný ve emekçileri bu saldýrýlara karþý haklý olarak karþý koymaya, örgütlenmeye çaðýrýyorlar. Ýþin ilginç tarafý sýnýfý örgütleyip ayaða kaldýracak olanlarýn kendileri örgütsüz ve daðýnýk durumdadýrlar. Ve iþçi sýnýfýnýn örgütlenmesi ve saldýrýlara karþý koymasý için mücadele hattýna çekilmesi kendi sorumluluklarý deðilmiþ gibi, öncü iþçilerden, “meþhur” sendikacýlardan vb kendiliðinden bir hareket bekliyorlar. Kendi eksiklilerinin üstünü örtmeyi pek de iyi biliyorlar. Ýyi ama madem iþçi sýnýfý þu yada bu þekilde örgütlenebilecek ve ayaklanabilecek durumda, o zaman siz ne için varsýnýz? Proletaryanýn “öncü” partileri merkezci-melezler kuyrukçu siyasette tam gaz ilerliyorlar. Oportünist siyaset kendini seçim ve savaþtan sonra yine gösteriyor. Bu durumun her politik tavýrda hortlamasý þans olmasa gerek, olsa olsa II. Enternasyonalin oportünist çizgisinden kopamayanlarýn, o çizgiyi izlediklerini gösterir. Ýþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesinde, ekonomik alanda sürdürülen savaþta kazanýmlar olmasa dahi çetin bir savaþým verileceðinden kendisi için sýnýf olduðunun farkýna varacak, onun politik bir mücadele yürütmesini saðlayacaktýr. Uzlaþmaz çeliþkilerin farkýna vardýðý üzere de sýnýf bilinciyle donanacaktýr. Bu mücadelede gerçek düþmanlarýný, direkt karþýlarýna aldýklarýndan olaylarýn üzerindeki bütün sis perdesi ortadan kalkacaktýr. Deyim yerindeyse perde aralanacak ve oyuncular sahnede yerini alacaklar. Karþý karþýya gelen iki sýnýfýn keskin mücadelesine tanýk olunacak. Bu mücadele, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna kadar bazen on yýllar süren dönüþüm dönemleriyle bazen de yüzyýllara bedel büyük devrimlerle sürekli olarak devam edecektir. Ta ki, sýnýrsýz, sýnýfsýz ve sömürüsüz bir dünya kurulana dek. KAHROLSUN ÜCRETLÝ KÖLELÝK DÜZENÝ ! YAÞASIN KOMÜNÝST DEVRÝMCÝ MÜCADELEMÝZ ! KOMÜNÝST BÝR DÜNYA KURACAÐIZ ! KOMÜNÝZME KADAR SÜREKLÝ DEVRÝM !
Leninist Iþýk altýnda düzenle barýþsalar, Kürdistan’ýn özgürlüðü için savaþmaktan ve burjuvaziye tutsak düþmekten kaçýnsalar bile; eþitlik, özgürlük , sýnýfsýz ve sömürüsüz bir dünya için savaþanlar; Kürdistan ve Türkiye’de bugüne kadar eksik olmadýðý gibi bundan sonra da eksik olmayacaktýr. Herkes bundan emin olabilir. Marksist-Leninist Siayaset-Örgüt ve Eylem Anlayýþýyla Mücadeleye! Sermayenin top yekun saldýrýlarý bunlarla sýnýrlý deðildir. Ama listeyi daha fazla uzatmanýn bir anlamý yok. Asýl sorun, sermayenin semirmek için gözü kara bir biçimde iþçi-emekçilere ve onun siyasal-örgütsel öncülüðüne aday devrimci-komünist güçlere saldýrýsýnýn kapsamý ve þiddeti de deðildir. Tüm sýnýf bilinçli güçlerin kafa yormasý ve çözüm üretmesi gereken þey; sermayenin bu azgýn, bütünsel ve bundan sonraki saldýrýlarýnýn nasýl geri püskürtüleceðidir. TC sermaye diktatörlüðü, 1970’te de iþçi sýnýfýnýn sendikal örgütlenmesine, “sendika seçme hakký”na saldýrmýþtý. Bugünkü saldýrýlarla kýyaslandýðýnda devede kulak kalacak olan bu saldýrý, DÝSK’in yetkili organlarý tarafýndan alýnan direniþ kararý, Ýstanbul-Ýzmit iþçi sýnýfý ve onu destekleyen emekçiler, devrimci öðrenci geçlik, (DEV-GENÇ) tarafýndan 15-16 Haziran’da bir ayaklanmaya dönüþtürülür. Uyuyan devi uyandýrmanýn ve ayaða kaldýrmanýn paniði ile saf deðiþtiren eylem kýrýcýlýðýna soyunan sendika bürokratlarýnýn çaðrýlarý, sermayenin silahlý güçleri ve kurduðu barikatlar bir bir aþýlýr. Ýþçi sýnýfýnýn bu görkemli ve tarihsel baþkaldýrýsý karsýsýnda TC çareyi sýkýyönetim ve sokaða çýkma yasaðý ilan etmekta bulur. !5-16 Haziran iþçi ayaklanmasý bastýrýlsa da, çýkarýlan yasa, Anayasa Mahkemesi tarafýndan “iptal” edilir ve sonuç olarak uygulanamaz. Demek ki yasalar sadece burjuva parlamentosunda deðil, fiili mücadelelerle, sokak ve alanlarda da yapýlabiliyor. Peki, sendika seçme hakkýnýn gasp edilmesine karþý, 15-16 Haziran ayaklanmasýný sýnýf mücadelesine armaðan eden iþçi sýnýfý, þimdi neyi bekliyor? Þimdi neden harekete geçmiyor ve isyan etmiyor? Çünkü 1970’lerin dünyasý ve Türkiye’sinin ideolojik-politik atmosferiyle bugününkü oldukça farklýdýr. Burjuva gericiliði ve barbarlýðý dünya çapýnda þahlanmýþ ve iþçi-emekçilere karþý saldýrýya geçmiþtir. Sermayenin örgütlü güç ve iktisadi-siyasi ve askeri imkanlarý üzerinden yayýlarak ve yeni biçimler alarak sürüyor. Oysa, iþçi-emekçiler bu saldýrýlarýn karþýsýnda durabilecek, bunlarý geri pükürtecek ne sendikal, ne de siyasal olarak; ne ulusal, ne de uluslararasý ölçekte merkezi örgütlenmelere ve önderliklere sahip deðiller. Devrimci hareketin sýnýfla baðlarý sýnýrlý, genel örgütsel, politizasyon ve militan mücadele açýsýndan ise liberaltasfiyeci bir gerileme, söz konusudur. 1970’lerde devrimci hareketin beslendiði ve güç aldýðý uluslararasý revizyonist-devrimci demokrat ideoljik-politik ve örgütsel dayanaklar, ‘80’li yýllarýn sonlarýndan itibaren bir bir yýkýlmýþtýr. Bu dayanaklardan yoksun ve yýkýntýlarý altýnda kalan devrimci hareket, kendi geçmiþiyle köklü bir ideolojik-politik hesaplamaya girerek, kendini yenileyerk geçmiþ komünist geleneðe baðlanamamýþtýr. Bu yöndeki anlamlý çýkýþlar (EKÝM ve KDH) ise, bu zorlu ve kapsamlý görevin altýndan kalkamayarak savrulmuþ, örgütsel-politik hedeflerine
5
ulaþamamýþtýr. Devrimci hareketle, iþçi sýnýfý hareketi hala ayrý kanallardan akmaktadýr. Bu olumsuzluk hem sýnýf hareketini, hem de devrimci hareketi sermayenin saldýrýlarýna karþý koyacak güç ve araçlardan mahrum býrakmakta, onun karþýsýnda güçsüz düþürmektedir. Halý hazýrdaki, yerel ve birbirinden kopuk sýnýf ve devrimci eylemlere yön veren, egemen olan politika, örgüt ve mücadeleler ise; Marksizm-Leninizmin ideoloji-siyaset, örgüt ve eylem anlayýþýndan oldukça uzaktýrlar. Bugün sýnýf mücadelesine egemen olan reformistsekter politik bir hat ve buna uygun eylem araç ve biçimleriyle sermayenin saldýrýlarý geri püskürtülemez! Çünkü reformist politika, fiili mücadele yerine, sýnýf uzlaþmacýlýðýný, bujuvaziden hak dilenmeyi, burjuvazinin insafýna sýðýnmayý tercih eder. Sekterizm ise, sermayenin saldýrlarýna karþý, kitle hareketi ve kitle terörüne dayanan bir fiili mücadele hattý yerine, bireysel terörü, kadro eylemlerini, silahlý öncü ve gerilla savaþýný geçirir. Her iki siyaset anlayýþýnýn arasýnda salýnan melez merkezci politika ise, kah devrimci yöntem ve araçlara sarýlarak, kah kendiliðindenciliðe ve kuyukçuluða savrularak ilerlediði için, devrimci hareketin örgütsel bölünmüþlüðüne son verememekte, sýnýf hareketiyle devrimci bir zeminde birleþememekte, iþçi sýnýfýna hakim burjuva ve sol liberal reformist ve sendikal anlayýþý etkisizleþtirememekte, devrimci politik bir iþçi hareketi yaratamamaktadýr. Sýnýf mücadelesinin her kritik dönemecinde olduðu gibi bugün de burjuvazinin en büyük destekçisi; devrimci sýnýf sendikacýlýðý ve mücadele anlayýþý yerine, sýnýf iþbirliði ve uzlaþmacýlýðýný öne çýkaran Türk-Ýþ, DÝSK, Hak-Ýþ vb. düzen sendikalarý ve bunlarýn baþýndaki hain sendika bürokratlarýdýr. Bunlarýn misyonu, TÜSÝAD, AKP ve MGK ile omuz omuza verip, iþçi ve emekçileri burjuva seçeneklere ve çözümlere mahkum etmek, AB arabasýna koþmak ve sýnýf mücadelesini sekteye uðratmaktýr. Ýþçi sýnýfý ve toplumsal mücadelenin gerilediði, apolitzasyonun ayyuka çýktýðý, devrimci-komünist hareketin fiili ve ideolojik-politik-örgütsel tasfiye ile yüz yüze olduðu bir dönemde sendikalarýn da burjuva düzen yardakçýsý ve kuyrukçusu olmasý anlaþýlýr bir durumdur. Devrimci-komünist öncünün yürüttüðü mücadele ve etkinlikler sonucunda siyasallaþamamýþ, militanlaþamamýþ bir sýnýf hareketi ne sendika bürokratlarýna, ne de burjuva saldýrýlarýna raðmen ayaða kalkamaz. Kendisi için sýnýf konumuna yükselemez. Sýraladýðýmýz politik-örgütsel olumsuzluklara raðmen; iþçi sýnýfýna “genel grev, genel direniþ” çaðrýlarý yapmak, kendiliðindenciliðe tapýnmaktýr. Devrimci örgüt ve önderliðin inþasý hedefiyle; iþçi sýnýfýnýn bütünsel çýkarlarýný öne çýkaran savaþým hedeflerine dayanan bir propaganda ve ajitasyon faaliyeti, hem devrimci hareketin ileri çýkarak kendi politik misyonunu oynayabilmesinin, hem de iþçi hareketinin düzen sýnýrlarýndan kurtulabilmesinin önkoþuludur. Bu hedefe ulaþabilmek için mevcut güç ve imkanlarýmýzý devrimci siyaset ve militan bir faaliyet ekseninde mücadeleye seferber etmek önümüzdeki somut ve öncelikli görevdir. Güçlerimizin politikleþmesi ve militanlaþmasý, kitle baðlarýmýzýn geliþmesi ve iliþkilerimizin artmasý da buna baðlýdýr.
Leninist
IÞIK
6
Haziran 2003
Leninist Iþýk
“Tek Sorumluluk Dünya Devrimi Ýçin Türkiye Devrimine Karþýdýr!”
ÜCRETLÝ KÖLELÝK
Hareketimizin Merkez Yayýn Organý Leninist Iþýk’ýn logosunda öne çýkardýðýmýz “Tek Sorumluluk/Dünya devrimi Ýçin/Türkiye Devrimine Karþýdýr!” þiarýmýzýn anlam ve önemini anlamak için öncelikle yaþadýðýmýz dünya düzenini ve proletaryanýn burjuvaziye karþý yürüttüðü savaþýmýn öz ve biçimini kavramamamýz, geçmiþ komünist geleneðe baðlanmamýz gerekir. Bunun içinse geçmiþ komünist geleneðin ortaya çýkardýðý ve üzerinden 150 yýlý aþkýn bir zaman geçmesine raðmen, hala dimdik ayakta duran ve dünya komünistlerinin elinde ortak bir Kýzýl Bayrak gibi dalgalanan Komünist Parti Manifestosu’nu ilk ve temel kalkýþ noktasý olarak kabullenmek gerekir. Ýþte bu ilk ve temel kalkýþ belgemiz proletarya ile burjuvazi arasýndaki savaþým konusunda þunu söylemektedir: “Öz olarak olmasa bile, biçim olarak, proletaryanýn burjuvaziyle savaþýmý ilkin ulusal bir savaþýmdýr. Her ülkenin proletaryasý, elbette, her þeyden önce kendi burjuvazisiyle hesaplaþmalýdýr.” (Komünist Manifesto, Sol Y. S. 121) “Proletaryanýn burjuvaziyle savaþýmý” sorununa, bunun “öz” ve “biçim”ine her türlü hayalcilikten, ideolojik-politik bulanýklýktan ve þovenizmden uzak, bu marksist ilkesel-yöntemsel yaklaþým; iktidar savaþýmýnda hala devrimci komünistlerin yolunu aydýnlatmaya devam ediyor. Sýnýf savaþýmýnda; “dýþ düþman” fobisiyle, “ulusal dar görüþlülük” illetiyle, devrim ve iktidar perspektifinden yoksun, “soyut enternasyonalizm” oportünizmiyle malul, siyasi akým ve hareketlerle, devrimci komünizm arasýndaki ayrým çizgilerini çiziyor. Dýþ düþman, “aþamalar teorisi”yle kendi burjuvazisiyle hesaplaþmayý, sürekli erteleyen, geri plana atan; ulusalcý, uzlaþmacý, oportünist ve reformist anlayýþlarla, devrimci komünist anlayýþlarýn karýþmasýna set çekiyor. Tüm Kötülüklerin Kaynaðý Sermaye Düzenidir! Ýçinde yaþadýðýmýz emperyalist-kapitalist dünya düzeninin, öncelikle iþçi-emekçilere ve giderek tüm insanlýða dünyayý dar ettiði, yaþanmaz hale getirdiði apaçýk ortadadýr. Emek gücünün sömürüsü, gelir daðýlýmýndaki dengesizlik, baský ve sömürüye dayanan ezen-sömüren sýnýf egemenliði, doðal zenginliklerin yaðmalanmasý, burjuvazinin yararýna çevrenin kirletilmesi, doðal dengenin bozulmasý vb. faktörler toplumsal yaþamý zorlaþtýrmakta, toplumsal barýþý dinamitlemektedir. Üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine ve emek sömürüsüne dayanan kapitalist düzende iktisadisiyasi-askeri güçler dengesi sürekli olarak deðiþmek zorundadýr. Buna baðlý olarak emperyalist güçlerin birbiri ve dünya üzerinde hegemonya kurma kavgasý, silahlanma yarýþý ve savaþlar meydana gelmektedir. Emperyalistkapitalist güçler, dünyanýn veya belli bölgelerin hakimi olmak, buralarý yeniden paylaþmak için, burjuva yaðma ve yayýlmacýlýk siyasetinin bir aracý olan savaþa baþvurmaktadýrlar. Ýnsan hayatý ve barýþ da bu burjuva çýkarlara ve çatýþmalara kurban edilmektedir. Savaþ, ister haksýz-emperyalist nedenlerle yapýlsýn; isterse de haklý nedenlerle, sýnýfsal-ulusal boyunduruktan (baský-sömürüden) kurtulmak için yapýlsýn; her savaþýn insanlýða büyük maddi ve manevi kayýplara mal olduðu gün gibi aþikardýr. Bu acý gerçekten hareketle ne ezeni ezmemeye, ne ezileni ezilmeye; ne sömüreni sömürmemeye, ne sömürüleni sömürülmeye ikna etmek
mümkün olmadýðýna göre; sýnýfsal ve ulusal kurtuluþ mücadelesi uðruna yapýlan tamamen haklý savaþlara engel olmak da, karþý çýkmak da mümkün deðildir. Geriye emperyalist-kapitalist tekel ve devletler arasýnda sürüp giden, dünya pazarlarýný yeniden yeniden paylaþma, dünya ve rakipleri üzerinde hakimiyet kurma çeliþki ve çatýþmalarýnýn sonucu çýkan haksýz savaþlar kalmaktadýr. Bunlar da, kapitalizm koþullarýnda, geçici diplomatik uzlaþmalar dýþýnda bütünüyle ve sürekli olarak engellenemez. Çünkü kapitalist düzenin tek paylaþým yasasý güce göre paylaþýmdýr. Güç ise, “eþitsiz geliþim yasasý”nýn bir sonucu olarak sürekli deðiþmektedir. Bu da emperyalist güçlere sürekli bir yeniden paylaþýmý dayatmaktadýr. “Kapitalizm koþullarýnda tek tek giriþimlerin ya da tek tek devletlerin eþit ekonomik büyümesi olanak dýþýdýr. Kapitalizm koþullarýnda dönemsel olarak bozulan dengenin yeniden kurulmasýnda, sanayide bunalýmdan ve siyasette de savaþtan baþka bir araç yoktur.” (Lenin, Marks Engels Marksizm, “Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme”, Sol Y. S. 317) Demek ki, emperyalist-kapitalist dünya düzeni sürdükçe, emperyalist-kapitalist hegemonya ve paylaþým savaþlarýna kalýcý biçimde engel olmak mümkün deðildir. Kapitalizm, son aþamasý olan emperyalizme dönüþerek yeni bir dünya sistemi haline geldiði andan itibaren, kendi karþýtý olan komünist dünya düzenini de nesnel olarak olgunlaþtýrmaya baþlamýþtýr ve olgunlaþtýrmaktadýr. Çünkü artýk, “çaðýmýz emperyalizm ve proleter devrimler çaðýdýr.” Ýktisadi üretim (teknik ve zenginlik açýsýndan) alabildiðine geliþmiþ, geniþlemiþ ve merkezileþmiþ olmasýna raðmen; egemen sýnýf olan burjuvazi ise tarihsel olarak ilerici ve devrimci barutunu tüketmiþ, günümüzde siyasal gericiliðin ‘esiri’ olmuþtur. Burjuva gericiliðinin örgütlü kaleleri olan ulusal devletler ve özel mülkiyet sistemi emperyalist kapitalizm de, bu süreçte dünya üretici güçlerinin geliþiminin önünde yýkýlýp-parçalanmasý gereken devasa engeller haline gelmiþtirler. Gerek bu nedenle, gerek sýnýfsal-ulusal kurtuluþ hareketleriyle emperyalist-kapitalist egemen güçler arasýndaki sýnýfsal çeliþki ve çatýþmalar; gerekse de egemen güç ve devletlerin kendi aralarýndaki çýkar çeliþkisi ve çatýþmalarýnýn yarattýðý büyük yýkým ve katliamlar nedeniyle, iþçi-emekçiler, yani ezilenlersömürülenler arasýnda yeni bir toplumsal dünya düzeni özlemini kendi içinde mayalandýrmakta ve kaçýnýlmaz kýlmaktadýr. 3. Emperyalist paylaþým savaþýna karþý dünyanýn dört bir yanýndan yükselen kitlesel öfke ve tepki özünde bu özlemin ve dayatmanýn bir dýþa vurumudur. Her geçen gün büyüyen dünyadaki servet ve sefalet kutuplaþmasýna, her türlü eþitsizliðe, iþsizliðe, yoksulluða, çevre kirliliðine, ezilmiþliðe, horlanmýþlýða, ýrkçýlýða, cinsiyetçiliðe vb. burjuva yasalara, fiili uygulamalara karþý yükselen kitlesel hoþnutsuzluk ve yaygýn eylemler de bu dayatmanýn görünen yansýmalarýdýr. Genellikle kendiliðinden ve her türden liberalin katkýsýyla açýða çýkan, egemenleri günlerce meþgul eden “küreselleþme” karþýtý kitlesel eylemler ve “baþka bir dünya mümkün” çýðlýklarý da, bu dayatmanýn bir sonucu deðilse nedir? Sadece devrimci-komünist güçler ve sýnýf bilinçli
Ücretli Ýþçinin, daha önceki toplum biçimlerindeki çalýþanlardan farký onun emekgücünü kapitaliste satabilmesidir. Bir bakýma o, iþgücünü kapitalistler sýnýfýndan herhangi birine satma konusunda özgürdür. Öte yandan bu sýnýftan baþka da onun iþgücünün alýcýsý olmadýðýndan ve onun emeðinin sonucunda ortaya çýkan üründen veya hizmetin deðerinden ona iþgücünün deðeri verildikten sonra onun emek-ürünü karþýlýksýz cebe indirildiðinden dolayý, yani onu bedavaya çalýþtýrdýðý ölçüde yine kölelik iliþkisi devam etmektedir. Tek bir farkla ki, diðer toplumsal yapýlarda alenen gözlenen bu iliþki (baþkasý için açýk seçik çalýþma) yerine, o emeðini satarak (halbuki o emeðini deðil, bilakis emek-gücünü satar) onun karþýlýðýný almýþ görünür. Bu durumun kaynaðý olan üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti ortadan kalkmadýðýna ve o yine baþkasý için çalýþtýðý sürece (çünkü iþgücünü satarak yaþayabilir) onun kölelik iliþkisi devam eder, fakat ücret karþýlýðýnda çalýþmasý bu durumu gizler. O, tarihin bu aþamasýnda artýk ücretli köledir. Ücret ise; iþçi sýnýfý ve emekçilerin kendi yarattýðý zenginliklerin ortasýnda bu zenginliklerden mahrum ama sermayenin artýþýný saðladýklarý (sermayenin ihtiyacý canlý emeði, yani emek-gücünü en ucuza satabildiði) sürece, kendisinin ise sefalet içinde yaþamalarý için kapitaliste sattýðý emek-gücü karþýlýðýnda aldýðý deðerdir. Proletaryanýn bu sefil yaþantýsýnýn devamý için, ücret karþýlýðýnda her gün kendi sýnýf düþmanlarý için yeniden ve yeniden üretmesi ; onun, kahredici kölelik zincirlerini saðlamlaþtýrmaktan ve ona yeni halkalar eklemekten baþka bir þey ifade etmiyor. Ücrete tabi olan iþçi sýnýfý ve emekçilerin, iþgücü karþýlýðýnda aldýklarý bu deðerin ölçütü nedir? Belirli bir deðere tekabül eden her meta gibi iþgücü de bir metadýr. Ve diðer metalar gibi onun deðerini yani fiyatýný belirleyen þey de onun üretim masraflarýdýr. Bu da, iþçinin kapitaliste iþgücünü sunabilmesi için gerekli olan yaþamsal araçlarýn fiyatýndan ve gelecekte kendi yerini alacak olanlarýn üretim masraflarýndan ibarettir. Emeðin niteliðindeki her farklýlýk, onun masraflarýný dolayýsýyla da fiyatýný farklýlaþtýrýr. Proletarya, belirli bir zaman karþýlýðýndaki çalýþma karþýlýðýnda emek-gücünü kapitaliste satar, emeðini deðil. Çünkü onun metasý hali hazýrda mevcuttur ve onu (iþgücünü) kapitalist belirli bir süre karþýlýðýnda tasarrufuna alýr. Ve Marx’ýn deyimiyle “emeði baþlar baþlamaz, ona ait olmaktan çýkmýþtýr”. Eðer o, emek-gücünü deðil de emeðini satmýþ olsaydý onun emeðinin ürünü olan metanýn tüm deðerini almýþ olmasý gerekirdi ki, bu durumda kapitalistlerin iþçi sýnýfýnýn sýrtýndan kazandýklarý artý-deðer ve her geçen gün büyüyen sermayeleri olmazdý. Ýþçinin iþ ücretini, iþin sonunda almasý ve metasýný “kapitalistler sýnýfýndan” herhangi birine satabilmekte özgür olmasý, onun
15
bilincinde emeðini satýyor yanýlsamasýna neden olur. Proletarya, kapitaliste sattýðý iþgücü karþýlýðýnda aldýðý ücreti yaþamasý için gerekli tüketim maddelerine harcamaktadýr. Ücretlerde genel bir artýþýn olduðu durumda tüketim maddelerine olan talep de dolaysýz olarak artacaktýr. Bu da onlarýn fiyatýnda bir artýþ meydana getirir. Tüketim maddeleri üreten kapitalistler bu durumda kayýplarýný telafi edeceklerdir. Diðer sektörlerde ise talep yetersizliði, zarar vb. nedenlerden dolayý kar oraný düþen kapitalistlerde, sermayelerini baþka sektörlere aktaracaklardýr. Çünkü sermaye kendini nerede üretecekse oraya akacaktýr. Böyle bir durumda piyasalarda geçici bir fiyat dalgalanmalarý sonrasý eski halini alacaktýr. Metalarýn fiyatlarý deðiþmez, çünkü içerdiði emek miktarý deðiþmez. Sadece kar oranlarýnda bir deðiþme yaþanýr. Kapitalizmin tarih sahnesine çýkýþýyla beraber iþçi sýnýfý da kah iþ ücretleri kah iþ saatleri üzerinden mücadeleye baþlamýþtýr. Özellikle 19. yy da iþ saatlerinin düþürülmesi ve iþ ücretlerinin arttýrýlmasý talepleri için çok çetin mücadeleler verilmiþtir. Ýþ saatlerinin 16 saatten 8 saate kadar düþürülmesinde proletarya, büyük bedeller ödeyerek kapitalizme dünya genelinde geri adým attýrmýþtýr. Bu mücadelelerde proletaryanýn uluslar arasý örgütü olan Enternasyonal ve Ekim Devrimi sonrasý verilen bazý sosyal haklar, bu mücadelelerde politik öznenin öneminin dikkat edilmesi gereken hususlar olduðunu göstermiþtir. Bir çok ülkede iþçi sýnýfý, hiç mücadele etmeksizin, proletaryanýn dünya ölçeðindeki kazanýmlarýndan yararlanabilmektedir. Bu, proletaryanýn mücadelesinin Enternasyonalist olduðunun bariz göstergelerinden biridir. Ekonomik istemler için mücadele etmek genel olarak iþçi sýnýfýnýn yaþam koþullarýný iyileþtirmek içindir. Ama bu mücadele politik mücadele ile kopmaz baðlar ile birbirine baðlanmalýdýr. Aksi taktirde ne ekonomik ne de politik mücadele tek baþýna yeterli olabilir. Burada önemli olan ekonomik taleplerin bir baþlangýç olacak, sýnýfý harekete geçirecek talepler olmasýnda yatar. Fakat komünistler burada durmaz bu taleplerin iktidarýn zaptý ile baðýný kurar. Ve bu yönüyle diðer akýmlarla arasýna set çeker. Ekonomik mücadelenin cereyan ettiði en somut yerler sendikalardýr, fakat sendikalarda baðýmsýz, siyaset dýþý yapýlanmalar deðildir. Bu yerlere komünistler, devrimci siyaseti götürüp buralarý politize edemediði müddetçe, sendikalar burjuva siyasetinin yapýldýðý yerler olmaktan kurtulamaz. Ayrýca sýnýfýn büyük bir kesimi sendikasýzdýr. Ve iþsizler ordusu da ayný kategori içerisindedir. Bugün her renkten sendikalar, ne yazýk ki burjuva siyasetinin izleyicisi durumundayken ve sendikalý iþçi olmakta ayrýcalýklý olmanýn göstergesi haline gelmiþken, sendika baþkanlarýnýn sýnýfýn temsilcisi olduklarýný dile getirmeleri ve onlarý da gözlerinin içine baka baka satmalarýna þaþmamak gerekir. Kuþkusuz bu süreç
14
Haziran 2003
inþaatýnýn ayrý ayrý kesimlerini gösterecek, yapýcýlar arasýnda baðlantýyý kolaylaþtýrarak, onlarýn çalýþmalarýný yaymalarýný ve hepsinin örgütlü emeðiyle ulaþýlan ortak sonuçlarý incelemelerini saðlayacaktýr. Gazetenin yardýmý ve aracýlýðýyla, sadece mahalli eylemlere deðil, fakat düzenli genel çalýþmaya giriþen devamlý bir örgüt doðal olarak oluþacak ve üyelerini, siyasi olaylarý doðru olarak izleyebilmeleri için eðitecek, bu olaylarýn önemini ve halkýn çeþitli kesimleri arasýndaki etkilerinin deðerini gösterecek, ve bu olaylarý etkileyebilmede gerekli olan devrimci parti için etkin araçlarý geliþtirecektir. Sadece gazetenin düzenli olarak çoðaltýlmasýnýn saðlanmasýndaki teknik görev, ve düzenli bir daðýtýmýn organize edilmesine baþlanmasý, birleþik partinin mahalli temsilcilerinin sýký çalýþmasýný gerektirecektir; ki bu temsilciler birbirleriyle sürekli bir bað kuracaklar, genel sorunlarý iyice öðrenecekler, bütün Rusya ölçüsünde çapraþýk görevlerini yerine getirmeye alýþacaklar ve çeþitli devrimci eylem örgütlerinde kendi güçlerini tartacaklardýr. Temsilcilerin bu sýký çalýþmasý, bize esas olarak gerekli olan türden örgütün iskeletini kuracaktýr” (Agy. S.25. Vba) Ýþte, Leninist devrimci örgüt omurgasý yaratma perspektifi, araç ve yöntemi. Bugün yaþadýðýmýz topraklarda bu iddiayý dilinden düþürmeyenler, bu yönde attýklarý “ilk adýmlarýný” geri çekmekle, ikameci bir konuma savrulmakla kalmamakta, baþkalarýna da “ortaklaþýlacak araç ve faaliyet olarak” bunu önermektedirler. Legal siyasalteorik araçlar etrafýnda gevþek ve legalist bir çevre oluþturmayý, bu zeminde bir faaliyetle yetinmeyi erdem ve baþarý saymaktadýrlar. ’80 öncesi dönemde ayný yolu izleyen, legal yayýnlar etrafýnda illegal devrimci örgüt kurmaya kalkýþanlar, ’80 askeri faþist darbesiyle birlikte, duvara tosladýklarýnda öncelikle kendilerini kandýrdýklarýný, yaþayarak ve atomlarýna ayrýþýp tasfiye olarak, acý biçimde gördüler. Bugün bu yolda atýlan adýmlar ve yapýlanlar, o gün yapýlanlarýn olsa olsa, ancak taklidi olabilir. Sözde büyük iþleri, daha kestirme yollardan yapma havasýndaki her türden tasfiyeciler, illegal faaliyetin riskleri ve zorluklarýný göze alamadýklarýný itiraf edeceklerine; illegal yayýnlarýn sýnýrlý daðýtýmýný ve etkisini bahane ederek, legalist araç ve yöntemlere yönelirler. Sýnýrlýlýðýn tam da bu legalist-tasfiyeci kaçýþla ilgili olduðunu ise kendilerinden bile saklamaya özen gösterirler. Iskra’nýn ve gerçek Leninistlerin, bu ‘açýkgözlere’ ve bunlardan etkilenenlere de söyleyecek sözü var: “...Siyasi açýklamanýn sesinin bugün için zayýf, ürkek ve seyrek olmasý bizim cesaretimizi kýrmamalýdýr. Bunun nedeni, tamamen polis baskýsýna boyun eðmek deðildir. Gerçekleri açýklamaya yetenekli ve hazýr olanlarýn bir sözcüleri yoktur; arzulu ve cesaret verici dinleyiciler yoktur; “yüce” Rus (Türk) hükümetine karþý olan þikayetlere yön verirken, gerekli gücü halk arasýnda hiçbir yerde görmüyorlar” (Agy. S. 23) Lenin, döneminin öncü Marksistlerinden Karl Liebnecht’in: “Mümkünün son sýnýrýna imkansýzý elde etmek için çabalayanlar ulaþabilirler ancak. Gerçekleþmiþ imkanlar, zorlanmýþ imkansýzlýklarýn sonucudur ” soyutlamasýna uygun davranmýþ ve amacýný Rusya coðrafyasýnda gerçekleþtirmiþ, bu teori ve pratiðiyle Marks ve Engels’ten sonra, dünya komünistlerinin tek ortak otoritesi ve öðretmeni olmayý hak etmiþtir. Teorik öngörüleri sonraki süreçlerde pratik bir gerçekliðe dönüþerek/dönüþtürülerek, tüm muhalifleri karþýsýnda haklý bir konuma sýçramýþ, bu baþarýsýyla tüm düþmanlarýný da kedere boðmuþtur. “Ekonomistler” ve “teröristler” tarafýndan teori ile pratiðin baðýný koparmakla suçlanan Lenin, ilkeli, planlý ve hedefli bir örgütlü faaliyetle Rusya’daki ideolojikpolitik ve örgütsel daðýnýklýða son verecek bir partileþme platformu ortaya koymuþ ve bunun aracý Iskra’yý örgütleyerek Bolþevik partinin örgütlenmesine ýþýk tutmuþ ve yolunu açmýþtýr. Iskra’nýn yayýnýna deðiþik komünist “yuvarlar”ýn ve devrimci kadrolarýn eylem birliði ile baþlamasý ve kendini hiçbir örgütün organý olarak
görmemesi, ama baþlý baþýna bir “merkezi organ” olarak faaliyet yürütmesi ve muhalifleri tarafýndan “parti ve örgüt” üstü yayýn olarak suçlanmasý bu nedenledir. Iskra’da yayýnlanan “Nereden Baþlamalý?” makalesi daðýnýk durumdaki parti güçlerinin birleþtirilmesiyle ilgili son olarak þu deðerlendirmeyi yapar: “Güçlerimizi ortak (illegal) bir gazete çýkarmak için birleþtirirsek, bu çalýþma, sadece yetenekli propagandistleri deðil, ayný zamanda, kesin bir mücadele için slogan atarak, mücadelenin yönetimini ele alacak olan en yetenekli örgütleyicileri, en üstün siyasi parti liderlerini eðitecek ve ortaya çýkaracaktýr.” (Agy. S.26) Burada söylenenler, Leninist Iþýk okurlarýnýn hiçte yabancýsý olmadýklarý “her çalýþma tarzý kendi kadro tipini yaratýr” görüþünden ve bunun aracýnýn ilanýndan farklý bir þey deðildir. Iskra, ileri sürdüðü örgütsel-politik faaliyete uygun yeni kadrolarýn açýða çýkmasýna ve eðitilmesine “araç”lýk eder. Lenin’in deyimiyle mevcut devrimci “yuvarlar”, “liderler” ve öncü iþçiler arasýnda ise; kollektif ajitatör, kollektif propagandacý göreviyle “kýzýl bir iplik”, ve “kýlavuz çizgisi” olur. “Kollektif örgütleyici” göreviyle ise, devrimci önderlik ihtiyacýna yanýt verebilecek; “yapým halindeki bir binanýn çevresindeki iskeleye” benzetilir. Iskra, kendine biçilen misyonu baþarýyla yerine getirerek; Rusya’da devrimci arýnma, ileri çýkma ve toparlanma sürecinin sonucunda yeniden kurulan RSDÝP’in merkez yayýn organý olmaya hak kazanýr. Buna raðmen gerek o gün, gerek günümüzde devrimci bir yapýnýn inþasý için, “Ýskele þart mýdýr? Ýskelesiz yapý yapýlmaz mý?” diye soranlara biz de, Lenin’in verdiði cevabý veriyoruz: “...Ýskele, asýl yapý için gerekli deðildir, daha ucuz bir malzemeden yapýlýr, geçici olarak kurulur, ve yapýnýn dýþ kýsmý tamamlanýr tamamlanmaz sökülerek yakacak odun yerine kullanýlýr. (Eski yol arkadaþlarýmýzsa, yapýnýn inþasý daha yeni baþlamýþken, iskele daha yeni kurulmuþken, iskeleyi söküp yaktýlar. Þimdi de kendilerini ve çevrelerindekileri iskelesiz de, yapý yapýlacaðý masalýyla avutuyorlar.) Devrimci örgütlerin yapýsýna gelince deneyim gösteriyor ki, bunlar, bizde, 1870’lerin (bizde de 1970’lerin) gösterdiði gibi, bazen iskelesiz de kurulabiliyorlar. Ama þu anda, iskeleyi kurmadan, bize gerekli olan yapýyý yükseltmemiz olasýlýðýný düþünemeyiz bile. (Ne Yapmalý?, Sol Y. S. 164, Vba.) Ama ne gam! “Kulaklarý çýnlasýn!”; bizim eski yol arkadaþlarýmýz “iskelesiz yapý yapmayý” pekala düþünebilirler! Legal teorik-politik yayýnlar etrafýnda ve kendilerinden menkul; politik platformlar kurup, yýllarca Leninist partileþme stratejisini bu araçlar ve bu yoldan yaþama geçirme hayallerine dalabilirler! Lenin’le benzer iddialara ve partileþme stratejisine sahip olduðunu iddia eden devrimci komünistler, Leninist Iskra’nýn politik-örgütsel deneyiminden gereken dersleri çýkarmalý, “daðýnýk parti güçlerini birleþtirme” iddiasý ve partileþme stratejisi üzerinde “kayýkçý dövüþü” yapanlarý, bu amacýn gerçekleþmesi için önerdikleri politik-pratik araçlar açýsýndan ele alýp, devrimci olanla, lafazan-tasfiyeci olaný birbirinden ayrýþtýrmalýdýrlar. Hala günümüzün en acil ve öncelikli görevi olmaya devam eden;“bize gerekli olan yapýyý, iskeleyi kurmadan yükseltmeye” kalkan lafazan, legalist-tasfiyecilerle uzlaþmaz bir mücadele yürütmeli, Leninist politik platform kavrayýþýnýn ve partileþme stratejisinin teoriden pratiðe geçirilmesi için ileri çýkmalýdýrlar. Bunun için atýlmasý gereken ilk adým “ilkesel” önerilerle yetinmeyip, iþlevli ve amaca uygun ortak araçlarý belirlemek, sonrada uygun muhataplarla bu ortak araçlar üzerinden gerekli adýmlarý atmaktýr. Bir sonraki sayýmýzda Iskra örgütlerinin oluþumu ve birlik giriþimleri ele alýnacak. Yararlanýlan Kaynaklar: Nereden Baþlamalý Yorum Yay. Ne Yapmalý? Sol Y, Lenin
Leninist Iþýk iþçiler deðil, toplumun çok deðiþik sýnýfsal kesimlerinden oluþan büyük kitlelerin, emperyalist-kapitalist “yeni dünya düzeni”ne ve gidiþatýna karþý seslerini yükseltmeleri mevcut düzene bir itiraz ve yeni bir düzen arayýþlarý olarak görülmelidir. Bu kitle hareketlerinin kendiliðinden tepki ve öfke ekseninde sokaklara ve alanlara fýrlamasý, çoðu kez de burjuva pasifistlerin, sol liberal-tasfiyecilerin güdümünde hareket ediyor olmalarý, mevcut dünya düzenin dýþýnda bir arayýþa yöneldikleri gerçeðini deðiþtirmez. Devrimci komünist bir programýn, örgütlü bir öncünun müdahalesinden ve yol göstericiliðinden yoksun olan bu kitlelerin tam olarak ne aradýklarýný kendileri de bilmemektedir. Arada bir dillendirilen “kapitalizm öldürür” þiarýný ayrý tutarsak, bu kitlelerin ortak bir programý, örgütlenmesi ve somut bir düþmaný da, dostu da yoktur. Gösteri, eylem ve protestolarýna kendiliðindencilik, öfke ve tepki hakimdir. Þiarlarýna ise bulanýklýk, muhaliflik ve alternatifsizlik hakimdir. “Kapitalizm öldürür!” Doðru, güzel! Peki ne öldürmez? Belli deðil. “Küreselleþmeye hayýr!” Biz bunu “emperyalizme hayýr!” olarak anlýyor ve olumluyoruz. “Emperyalizme hayýr?” Peki neye evet? Çözüm ne, alternatifi ne? Ýþte buna verilen ve bizim her tür ve boydan sol liberallerimizin de çok sevdikleri cevap: “Baþka bir dünya mümkün!” Bugünkü dünya ne, “baþka dünyadan” kastedilen ne? Bunlar da belli deðil. Belirsizlik ise, oportünizmin en belirgin özelliðidir. Emperyalist Dünya Düzeninin Tek Alternatifi Komünist Bir Dünya Düzenidir! Kapitalist-emperyalist dünya düzeninin egemen güçleri, SSCB’nin çöküþüyle birlikte deðiþen güç dengelerine baðlý olarak maskelerini fora etmiþlerdir. SSCB’ye karþý ortak çýkar ve gelecekleri uðruna geçici olarak uykuya yatýrdýklarý iç çeliþki ve çatýþmalarý, bu süreç içerisinde tüm yakýcýlýðý ve yýkýcýlýðýyla birlikte açýða çýkmýþ, dünya bir burjuva gericilik dönemine daha girmiþtir. Bu siyasal-iktisadi geliþmeler sonucunda emperyalist-kapitalist güçlerin dünyayý ve belli nüfuz bölgelerini yeniden paylaþmasýnýn, yaðmalamasýnýn siyaseti olan emperyalist savaþ ve barbarlýk üçüncü kez insanlýðý büyük bir yýkým ve katliamla tehdit etmeye baþlamýþtýr. Dolayýsýyla görüneni görmek, korku ve dehþet içinde buna tepki göstermek yetenek ve duyarlýlýðýna sahip kitlelerin sokaklara-alanlara taþmasý, düzen karþýsýnda muhalif bir tutum almasý anlaþýlýr bir durumdur. Anlaþýlýr ve doðru olmayan devrimcilik-komünistlik iddiasýndaki güç ve kiþilerin, bu kendiliðinden harekete tapýnmasý, kuyruðuna takýlmasý ve bu hareketler karþýsýnda kendinden geçmesidir. Marksizm-Leninizm, gerçek ve samimi izleyicilerine, her vesileyle; “görünene aldanmamayý, onunla yetinmemeyi, görünenin derinliðine inmeyi, her olguyu tüm yönleriyle tahlil etmeyi” öðretir. “Her þey göründüðü gibi olsaydý, bilimsel çabaya gerek kalmazdý!” soyutlamasýyla da “görünenle yetinmenin” bilimsel bir çaba ve yaklaþým olamayacaðýný kesin bir ifadeyle belirtir. Öncüyle-artçýyý ayýran kriterlerden biri de iþte budur. Öncülük, nesnel koþul ve fýrsatlarýn kimseye ve hiçbir güce otomatik bir lütfu deðildir. Nesnel imkan ve fýrsatlara yaslanarak Marksist-Leninist dünya görüþüyle tanýþma, burjuva dünya görüþünden üstünlüðünü kavrama ve bu zeminde öznel bir tercih ve müdahaleyle insanlýðýn kurtuluþ mücadelesinde, sýnýfsýz, sýnýrsýz, sömürüsüz ve savaþsýz komünist bir dünyanýn kurulmasý savaþýmýnda, dünya sýnýf mücadelesinin bulunduðu kesitinde, ideolojikpolitik-örgütsel ve pratik sorumluluk almaktýr. Öncülük, mevcut toplumsal durumdan ve yakýcý-yýkýcý
7
sonuçlarýndan yakýnmak, görüneni kitlelere göstermek deðil, bunlarýn derinliðinde yatan sýnýfsal-siyasal nedenleri, yasalarý açýða çýkarmak ve devrimci çözümler üretmektir. Kendiliðinden ayaða kalkmýþ her türlü öfke ve tepkiyi devrimci iktidar mücadelesine kanalize etmektir. Dünyayý yorumlamakla yetinmeyip, MarksizmLeninizmin bir eylem kýlavuzu olduðunu hiçbir koþulda unutmayýp; ezilenlere-sömürülenlere her fýrsat ve vesileyle kalýcý bir barýþ ve kardeþliðin, toplumsal kurtuluþun yolunu göstermektir. Öncülük iddiasýnda bulunup da; ister kitleleri ürkütmemek, ister güçsüzlük, isterse de baþka nedenlerle bu devrimci görev ve sorumluluklarýný yerine getirmeyenlerin; öncü deðil, kuyrukçu; devrimci deðil, reformist-oportünist olduðu açýktýr. Tek Sorumluluk/Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr! Komünistler, Komünist Manifesto’da ilan edilen; Komünistler Birliði ile baþlatýlýp, I.Enternasyonal, Paris Komünü, II.Enternasyonal, RSDÝP/Bolþevik, Ekim Devrimi, Sovyet Ýktidarý ve Komünist Enternasyonal’ýn ilk dört kongre kararlarýyla doruða ulaþtýrýlan, ama sürekliliði saðlanamayan komünist geleneðe baðlanmak, komünizm davasýnýn izleyicileri olmak için mücadele etmektedirler. Benzer iddialarla mücadele ettiðini ileri süren, sað-sol sapma ve eðilimlerle aralarýndaki temelilkesel ayrýmlarý, amaç ve ilkeleri, somut, acil ve öncelikli görevleri her vesileyle netleþtirmeye ihtiyaç duymakta, bayraklarýn karýþtýrýlmasýna fýrsat vermemeyi devrimci bir görev ve sorumluluk saymaktadýrlar. Devrim ve düzen ekseninde, iþçi sýnýfýnýn öncülüðünde toplumsal bir devrime ve kurtuluþa öncülük etmek, bu amaca uygun araçlarý, ideolojipolitika ve taktikleri programlaþtýrmayý gerektirir. Emperyalist dünya düzeninin tek alternatifinin komünist bir dünya düzeni olduðu çaðýmýzda, salt bunu söylemek ve alanlarda dillendirmek devrimci komünist olmaya yetmez. Bunun için komünist bir dünya düzenine yürümenin yolu, yöntemleri, araçlarý, taktik ve stratejileri de açýk-seçik bugünden ortaya konmalýdýr. Bu temel ve ilkesel konularda net olmayan, bir program ortaya kayamayan devrimci örgüt ve çevrelerin devrimci tarzda varlýðýný sürdürmesi ve devrimci önderlik iradesi yaratarak geleceði kucaklamasý mümkün deðildir. Sermayenin ve burjuva siyasetin alabildiðine merkezileþtiði, enternasyonalleþtiði bir dünyada; “ulusal devrimcilik-sosyalizmcilik” anlayýþlarýyla sýnýf mücadelesi yürütenler; ya sýnýflar mücadelesinden hiçbir þey anlamayan ulusal dar kafalýlardýr, ya da burjuvazinin hizmetinde iflah olmaz liberal-reformist misyonerlerdir. Tabi ki, enternasyonalizm adýna dünya devrimine giden yolun emperyalist zincirin zayýf halkalarýndaki ulusal devletleri yýkmaktan geçtiðini yadsýyanlarýn, her proleter devrimin biçimsel olarak ulusal, içerik olarak enternasyonalist olmak zorunda olduðunun üzerinden atlayanlarýn durumu da bunlardan farklý deðildir. Dünya devrimi adýna, ulusal burjuva devletleri proleter bir ihtilalle devirmek görevine yan çizenlerin, bunu dünya devrimine ve bir enternasyonal örgütün varlýðý koþullarýna havale edenlerin devrimci komünist de, enternasyonalist de olmalarý lafazanlýktan öte bir anlam taþýmaz. Bunun tersi de doðrudur. Ufku, tek ülkede devrim yapma stratejisiyle sýnýrlý olanlar da, dünya devrim partisine ve devrimine yan çizenler de ne devrimci komünist, ne de enternasyonalist olabilirler. Herkes bunun farkýnda olmalý ki, sýnýf mücadelesini ve Marksizm-Leninizm’i temel alarak mücadele ettiðini
8
Haziran 2003
iddia eden örgüt ve çevrelerin en çok lafýný ettiði, sözde en çok önem verdiði temel konularýn baþýnda “devrim ve enternasyonalizm” gelmekte, sonuçta en çok çarpýtýlan, en çok revizyona tabi tutulan da bu temel konular ve yaklaþýmlar olmaktadýr. Komünist geleneðe baðlanmaya, bu topraklarda proleter bir devrime önderlik etmeye ve dünya devrimine katký yapmaya aday olan hareketimiz, devrim ve enternasyonalizm gibi temel-ilkesel sorunlara büyük önem vermektedir. Emperyalist dünya düzenine karþý, her fýrsatta “komünist bir dünya düzeni” alternatifini ileri sürmekte, nihai hedefinin “komünist bir dünya kurmak” olduðunu bugünden ilan etmektedir. Ulusal dar görüþlülükle malul; enternasyonalizmi, halklarýn dayanýþmasýna; devrimi, tek ülkede iktidarýn ele geçirilmesine indirgeyen devrimci demokrat, merkezcimelez hareket ve akýmlardan bu yaklaþýmýyla kendini ayýrmaktadýr. Ama iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz örgüt ve siyasetini programlaþtýrýp, savunmak için bu kadarý yetmemektedir. Çünkü enternasyonalizmi, dünya iþçi sýnýfýnýn ortak örgütlenmesine veya dayanýþmasýna indirgeyen, tek tek ülkelerdeki devrimci parti örgütlenmesini ve burjuva iktidarlarýn devrilmesini de, “dünya devrim partisi”nin yaratýlmasý koþuluna baðlayan, harekete geçmek için o mutlu günü bekleyen “TroçkistEnternasyonalist” yaklaþýmlarla da arayý açmak, saflaþmak gerekmektedir. Ýþte bu ihtiyaç ve anlayýþla Leninist Iþýk’ýn logosunda yer alan; “Tek Sorumluluk/ Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr!” þiarýmýzý ileri sürmekteyiz. Bu þiarda ifadesini bulan anlayýþýmýzla hem diðer örgüt ve çevrelerle hareketimizin enternasyonalizm ve devrim perspektifini ayýran, hem de Türkiye devrimi ile dünya devriminin diyalektik baðýný kuran bir ideolojik-politik soyutlama yapmýþ oluyoruz. Bu þiarda anlatýlmak istenen hareketimizin, “dünya devrimi için” öncelikle yaþadýðýmýz topraklardaki burjuva iktidarýn devrilmesini hedeflediðidir. Ama bunu, yolu,yöntemi belirsiz, soyut bir tarzda ve ulusal bir dar görüþlülük ve sýnýrlýlýkla ele almamaktadýr. Dünya ve ulusal devrimlerin diyalektiði iliþkisi çerçevesinde ele almakta ve kavramaktadýr. Yani “ulusal bir sosyalizm”le sýnýrlý bir ufka sahip olmasýndan dolayý deðil, Türkiye devriminin dünya devrimine bu yoldan büyüyebileceði anlayýþýndan dolayý, “dünya devrimini için;” ilk olarak “Türkiye devriminden sorumlu” olduðunu ve bu perspektifi benimsediðini ilan etmektedir. “Tek Sorumluluk/ Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr!” þiarýný ileri sürmek niçin önemli ve gereklidir? Ýlk olarak, Marksizm-Leninizmin dünya devrimine giden yolun emperyalizmin zayýf halkasýndan veya birkaç halkasýndan birden koparýlmasýyla baþlayacaðý ve süreç içerisinde dünya devrimine büyüyeceði anlayýþýný sahiplenmek, sürekliliðini saðlamak için. Ýkinci olarak, bu kavrayýþ ve perspektif bugün saðdan soldan çekiþtirildiði ve pörsütüldüðü ve bunlarla mücadele etmek için. Üçüncü olarak, ulusal dar görüþlülükle ve soyut enternasyonalizm perspektifiyle malul siyasal akým ve örgütsel-politik hareketlerle, dünya ve Türkiye devrim iliþkisine yaklaþýmda hareketimizin ayrým çizgilerini çizmek için. “Tek Sorumluluk/ Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr!” kavrayýþý ve perspektifi ýþýðýnda mücadele eden devrimci komünistler olarak, salt dünya devrimini istemekle yetinmiyoruz. Bugünden bunun Türkiye devrimiyle olan diyalektik ve öncelik iliþkisini de ortaya koyuyoruz. Buna uygun düþünsel-örgütselpolitik-pratik adýmlar atmaya çalýþýyoruz. “Amaç ve ilkelerimizi”; “somut, acil ve öncelikli görevlerimizi”
buna göre saptýyoruz. Çünkü enternasyonalizm ve komünizm günümüzde yalnýzca nesnel bir olabilirlik ve gereklilik deðil, bilinçli bir tercih, devrimci bir irade, örgüt ve program sorunudur. Komünistler, ne enternasyonalizmi devrimci örgüt-siyasetten baðýmsýz bir dayanýþmaya indirgerler, ne dünya devrimi adýna tek bir ülkede proleter devrimi olanaksýz görebilirler, ne de bu olanaða baðnazca tutunarak dünya devrimine yan çizebilirler. ( Burada bir parantez açarak þiarýmýzýn “Tek Sorumluluk” diye baþlayan bölümünün “Ýlk sorumluluk” biçiminde deðiþtirilmesini öneriyorum. Bu deðiþikliðin þiarýmýzýn anlamýný güçlendireceðini, dünya devrimiyle Türkiye devriminin diyalektik-öncelik iliþkisini daha net ve anlamlý biçimde ortaya koyacaðýný düþünüyorum. Önerim kabul görürse yeni þiarýmýz þöyle olacaktýr: “Ýlk Sorumluluk/ Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr!”) Leninist emperyalizm ve devrim tezine baðlý olarak devrimci komünistler, proleter devrimin emperyalizmin zayýf halka ve halkalarýndan patlak vereceðini ve bu yoldan dünya devrimine yürüneceðini öngörürler. Emperyalist dünya düzeni bu strateji temelinde ve burjuva diktatörlükler yýkýlarak ve parça parça emperyalist dünya düzeninin dýþýna çýkarýlarak, komünist bir dünya düzenine doðru yol alýnacaktýr. Devrimci komünistler, bu yürüyüþten hangi gerekçelerle olursa olsun yan çizildiði andan itibaren, sadece dünya devrimine deðil, tek ülkedeki devrime de veda edilmiþ olacaðýný ve bu savaþta en önemli aracýn ulusal ve uluslar arasý ölçekte devrim partileri olduðunu peþinen kabul ederler. Ama ulusal ölçekte devrim partilerinin yaratýlmasýný dünya devrim partisinin yaratýlmasýna baðlayan, o güne kadar ulusal ölçekte baðýmsýz sýnýf örgütlenmesini ertelemek isteyen, ve dünya-Türkiye devrim partilerini birbirinin yerine ikame eden anlayýþlarla da aralarýný açarlar. Dünya devriminin rotasýný, tek ülkede devrim konusunu ve bunlarýn iliþkisini Lenin yoldaþtan bir alýntýyla bitirelim: “Eþitsiz ekonomik ve siyasal geliþme, kapitalizmin mutlak yasasýdýr. Böylece, sosyalizmin zaferi, önce birkaç ya da hatta yalnýzca bir kapitalist ülkede olanaklýdýr. Bu ülkenin baþarýlý proletaryasý, kapitalistleri mülksüzleþtirdikten sonra, öteki ülkelerin ezilen sýnýflarýný kendi davasýna çekerek, bu ülkelerde kapitalistlere karþý ayaklanmalara yol açarak, ve sömürücü sýnýflara ve onlarýn devletlerine, gerektiðinde silahlý kuvvetlere bile karþý koyarak, dünyanýn geri kalanýnýn, kapitalist dünyanýn karþýsýna çýkacaktýr. Proletaryanýn, burjuvaziyi alaþaðý ederek zafere kavuþacaðý toplumun siyasal biçimi bir demokratik cumhuriyet olacaktýr, ki bu, o ulusun ya da uluslarýn proletaryasýnýn, daha sosyalizme geçmemiþ bulunan devletlere karþý savaþýmýnda güçlerini giderek daha çok merkezileþtirecektir. Ezilen sýnýfýn, proletaryanýn diktatörlüðü olmaksýzýn, sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasý olanaksýzdýr. Uluslarýn sosyalizmde özgürce birleþimi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmýþ devletlere karþý azçok uzun ve kararlý bir savaþýmý olmaksýzýn olanaklý deðildir.” (Marks-Engels, Marksizm, Sol Y. S. 318) Bu, Leninist kavrayýþ ve davranýþ diyalektiði içerisinde emperyalist dünya düzenine karþý yýlmadan ve sürekli olarak; “Komünist Bir Dünya Kuracaðýz!”þiarýný; “Tek Sorumluluk/ Dünya Devrimi Ýçin/ Türkiye Devrimine Karþýdýr!” þiarýmýzla da; bunun yol, yöntem, taktik ve stratejisini ilan etmiþ ve sýnýf kavgasýnda devrimci bir saf tutmuþ, bu alanda ayrým çizgilerimizi çizmiþ bulunuyoruz! M. Su
Leninist Iþýk yüklediðine ve bunu niye yaptýðýna bakalým: “...Bizce, en fazla gerekli olan þey, bir gazetedir; gazete olmadan genel olarak Sosyal-Demokrasinin (komünist hareketin) baþlýca ve sürekli görevi olan ilkelere sadýk, sistematik, her yönlü propaganda ve ajitasyonu yönetemeyiz; özel olarak da, siyasete ve sosyalizmin sorunlarýna karþý ilgi, halkýn geniþ kesimleri arasýnda yayýldýðýnda, o anýn acil görevidir. Bireysel eylem, mahalli beyannameler, broþürler vb. biçimindeki deðiþik yönlerdeki ajitasyonu, sadece peryodik bir yayýnýn yardýmýyla, genelleþen ve sistematik hale dönüþen bir ajitasyonla güçlendirme ihtiyacý, bugün olduðu kadar, hiçbir zaman böyle kesin bir biçimde hissedilmemiþtir.” (Lenin, Nereden Baþlamalý?, Yorum Y, S. 22, Vba.) Devrimci parti güçlerinin daðýnýk ve bölünmüþ olduðu koþullarda, sürekli ve merkezi bir propaganda ve ajitasyon faaliyeti yürütmenin; “bireysel eylem”leri, yerel ajitasyon ve propaganda faaliyetlerini merkezileþtirmenin; ancak bu yolla, bütün Rusya ölçüsünde peryodik illegal siyasi bir gazete çýkarmakla” baþarýlabileceði düþünülmekte ve savunulmaktadýr. Rusya’da devrimcilik ve komünistlik adýyla örgütlü faaliyet yürüten ekonomistler ve Lenin”nin deyimiyle bunlarýn “kapý komþularý” devrimci demokratlar, bu görüþler karþýsýnda öfke ve tepki seline kapýlarak Iskra’nýn bu görüþlerine karþý (yazýmýzýn baþýnda yer verdiðimiz eksende) saldýrýya geçerler. Bu “eylem ve örgüt planý taslaðýna” “ekonomistler” ve “teröristler” iki koldan savaþ açarlar. Daðýnýk durumdaki devrimci parti güçlerini; siyasal propaganda ile ajitasyon faaliyetini; ve bireysel, yerel eylemleri siyasal bir gazetenin birleþtirip, “merkezileþtireceði”, sonra da “yönlendirebileceði” düþüncesi; “saçma”, “masabaþý düþüncesi”, “teoriyi pratikten tecrit etme” ve gerçekleþmesi “imkansýz bir plan”olarak görülür. Ekonomist “Rabocheye Dyelo” tam cepheden saldýrýya geçerek: “Bir parti örgütünü gazete yaratmaz, gazeteyi parti örgütü yaratýr...” diye gürler. Ýskra’nýn “plan taslaðý” karþýsýnda devrimci-liberal saflarda açýða çýkan panik ve saldýrýlar ön görülmüþ ve þu cevap verilmiþtir: “...Yayýn yoluyla halký ve hükümeti etkilemek için güçlerimizi birleþtirmede baþarýsýzlýða uðrarsak, daha çapraþýk daha zor, fakat ayný zamanda etki saðlamada daha kesin olan diðer araçlarý birleþtirmeyi düþünmek hayal olacaktýr ve baþarýsýzlýða uðradýðýmýz sürece de bu böyledir.” (Agy. S. 22) Düþmanýn bilgisi ve denetimi dýþýnda çýkan, tüm ülkeyi kapsayan özgür bir “siyasi gazete planý” ve faaliyeti üzerinde “birleþemeyenleri”, “daha çapraþýk daha zor, fakat ayný zamanda etki saðlamada daha kesin olan diðer araçlar” etrafýnda “birleþtirmeyi düþünmek hayal olacaktýr” acý gerçeði günümüzde de geçerlidir. Devrimci sýnýf partisi güçlerinin, büyük oranda daðýnýk ve bölünmüþ olduðunu, bunun da hem devrimci, hem de kitle hareketini güçten düþürdüðünü kabul etmeyen yok gibidir. Ama sýra bölünmenin sebeplerine ve birleþmenin araçlarýna gelince her kafadan bir ses çýkmaktadýr. Bir türlü “yuvar” (grup) yaþantýsýnýn dýþýna taþan, bir “eylem ve örgütlenme planý” ile bunun araçlarý üzerinde anlaþma saðlanamamaktadýr. Sözde en yakýn düþünenler, benzer partileþme stratejileri önerenler bile; “illegal siyasal bir gazete” ve faaliyeti üzerinde birleþmeye yanaþmamaktadýrlar. Tam aksine legal siyasal gazete ve faaliyeti etrafýnda birleþmeyi önermektedirler. Bu yaklaþýmý legalist-tasfiyeci bir yaklaþým olarak eleþtirdiðimizde ise öfke ve tepkiyle karþýlaþmaktayýz. Gerek bu güncel ihtiyaç, gerek geçmiþ komünist geleneðe baðlanma, gerekse de sözde Leninistlerden devrimci temelde ayrýþma açýsýndan, Iskra’nýn daðýnýk durumdaki parti güçlerini saflaþtýrmasýný ve partileþtirmesini bütünsel olarak bilince çýkarmak, bunu nasýl ve hangi araçlar üzerinden baþardýðýný öðrenmek zorundayýz. “Ýnsan, önce, bölünüp parçalanma durumunda, yukarýda sözü edilen daðýnýklýk ve karýþýklýklarýn en derin köklerini araþtýrmalýdýr. (Bizim eski yol arkadaþlarýmýzsa, geçmiþi
13
unutmanýn ve unutturmanýn telaþý içerisindedirler.) Bu baþarýsýzlýðý ortadan kaldýrmaya doðru, ayrý ayrý mahalli hareketleri bir tek ve bütün Rusya ölçüsündeki bir harekete dönüþtürmeye doðru atýlacak ilk adým bütün Rusya ölçüsünde bir gazetenin çýkarýlmasý olmalýdýr. Sonuç olarak bize gerekli olan, kesinlikle bir siyasi gazetedir.”(Bizim eski yol arkadaþlarýmýza da. Ama legal olmak koþuluyla!) (Agy. S.23) Ýþte Rusya’daki daðýnýk parti güçlerini devrimci zeminde ayrýþtýran ve birleþtiren bu somut “eylem ve örgütlenme planý”dýr. Þimdi benzer bir örgütsel daðýnýklýk, amaç-araç birliðinden ve disiplininden yoksun Türkiyeli devrimciler-komünistler bu Leninist yolu “tutacaklar mý tutmayacaklar mý?” günümüzün sorunu budur. Partileþme stratejimizin baþarý ve baþarýsýzlýðý bu soruya verilen ve verilecek olan cevapta saklýdýr. Rusya’da olduðu gibi, Türkiye’de de bu yolu izlemek doðru olsa bile, “Türkiye çapýnda bir siyasal gazetenin neden illegal olmasý gerekiyor? Üstelik bunu legal yapmak hem mümkün, hem de daha risksizken?” diye sorulabilir/soruluyor da. Rusya da bu yolun izlenmesi salt aðýr illegalite koþullarýndan ve baþka bir araç olmamasýndan dolayý mýydý? Elbette ki hayýr! Bilindiði gibi Iskra Yazý Kurulu, sadece illegal Iskra gazetesini çýkarmýyor, ayný zamanda (1901-1902) Zarya isimli legal teorik bir dergi de çýkarýyordu. Ama bunu ne Rusya çapýnda daðýtmaktan, ne de daðýnýk devrimci güçleri bu araç etrafýnda birleþtirmekten söz ediliyordu. Bu durumun izahýný ve sorulan sorularýn cevabýný da Iskra’dan öðrenelim ve geçmiþ komünist geleneði lafta deðil, somutta bilince çýkaralým ve yeniden siyasal-örgütsel bir kültüre dönüþtürelim. “Iskra planý”, Rusya’nýn“aðýr illegalite koþularý”ný gözetse bile, asýl gözettiði ve dikkate aldýðý kendi amacý (örgütsel ve siyasal merkezileþme), ve buna uygun bir araçtý. Bir de bu araca (illegal siyasal gazeteye) yüklenen misyondu. Bu misyon siyasal gazetenin salt kollektif siyasal teþhire ve propaganda ihtiyacýna yanýt vermesiyle sýnýrlý olsaydý, pekala “legal marksistlerin” tutuðu yol tutulabilir, legal bir araç da önerilebilirdi. Oysa, önerilen araç ve misyonu, merkezi bir ajitasyon ve propaganda faaliyetinin; örgütsel birleþme ve illegal partileþmenin acil ve öncelikli bir ihtiyaç olmasý gerçeðinden hareketle belirleniyordu. “...gazetenin rolü, sadece düþüncelerin yayýlmasý, siyasi eðitim ve siyasi müttefiklerin kazanýlmasý ile sýnýrlandýrýlamaz. Gazete, sadece bir kollektif propagandist ve kollektif ajitatör deðildir; o, ayný zamanda kollektif bir örgütleyicidir de. Bu son görev, yapým halindeki bir binanýn çevresindeki iskeleye benzetilebilir...”(Agy. S.24, Vba.) Ýþte iþin bamteli ve bugün üzerinden atlanan da tam bu noktadýr. Parti, devrimci örgüt/cephe olduðunu iddia eden “yapýlarý” geçiyoruz. Bunlarýn bize göre “yapý” olup olmadýklarý ayrý tartýþma konusudur. Ama bunlar kendilerinin “yapý” olduklarýný ilan ettiklerine göre, “iskeleye”de ihtiyaç duymayabilirler. Burjuva legalitesi de elverdiðine göre; kitlelere ulaþmak, “öncülükten, önderlik konumuna sýçramak” için; görevi, kolektif propaganda ve ajitasyonla sýnýrlý legal bir siyasal gazete çýkarabilirler. Ama, her aðzýný açtýklarýnda, her kalem oynattýklarýnda “devrimci parti güçlerinin bölünmüþlüðünden”, “düzen dýþý devrimci önderlik boþluðundan”, “devrimci örgüt omurgasý ihtiyacýndan” söz edenlerin çýkardýklarý legal politik-teorik yayýnlar; “düþüncelerin yayýlmasý”, “siyasi eðitim ve siyasi müttefiklerin kazanýlmasý” misyonlarýný yerine getirseler bile; misyonu “sadece” bunlarla sýnýrlý olmayan Iskra’nýn önerdiði “ayný zamanda kollektif bir örgütleyici” olma misyonunu nasýl yerine getireceklerdir? Legalisttasfiyecilerin bu açmazýna, “ben yaptým oldu” oportünizmine deðindiðimize göre, yeniden illegal bir siyasal gazetenin bu misyonu (kollektif örgütleyici) nasýl yerine getireceði sorununa geri dönebiliriz. “...Bu son görev (kollektif örgütleyici), yapým halindeki bir binanýn çevresindeki iskeleye benzetilebilir; bu iskele
12
Haziran 2003
Bireysel devrimci teröre dayanan eylem tarzýnýn “en aktif savaþçýlarý gerçek görevlerinden, hareketin bir bütün olarak çýkarlarý açýsýndan en önemli olan görevden koparýp ayýrýyor; ve güçleri daðýtýyor” olmasý nedeniyle, partileþme ve iktidarý alma amacýna hizmet etmemesinden dolayý, bu eylem biçimi zamansýz bulunmakta ve reddedilmektedir. Bu da, açýkça belirtilmekte ve devrimci demokratlarýn eylem çizgisi olan bireysel terörizmle ayrým çizgisi net olarak çizilmektedir. Ama bu yapýlýrken, düþmanýn ve her türden liberalin soruna yaklaþýmýyla, Leninistlerin soruna yaklaþýmý arasýna da net bir çizgi çizmek ihmal edilmez: “Yiðitçe indirilen bireysel darbelerin önemini inkar etmek bizden uzak olsun; ancak bu gün olduðu gibi, bir çok kiþinin terörle zevkten mest olmasýna karþý, terörü temel ve baþlýca mücadele aracý haline getirmeye karþý, kararlý bir uyarý sesi yükseltmek de bizim görevimizdir. Terör, hiçbir zaman düzenli bir askeri eylem olamaz; terörün yapabileceði en iyi þey, sadece kesin saldýrýda kullanýlan yöntemlerden birisi olarak, yardým etmektir.”(Agy. S.20) Kiþilere ve belirli kurumlara yönelik, “arada bir yapýlacak hücumlara” dayalý devrimci terör eylemlerine ve eylem çizgisine Leninist yaklaþým budur. Amaç ve araç iliþkisi açýsýndan soruna yaklaþýlmakta, ne bu eylem biçimi ve bunu benimseyen devrimciler lanetlenmekte, ne de bu eylemlere tapýnýlmakta ve “zevkten mest” olunmaktadýr. Açýk ve kesin olarak, “koþullar” ve devrimci “hareketin bütünsel çýkarlarý açýsýndan en önemli” ve en öncelikli politik-örgütsel görevler dururken, devrimcilerin böyle bir eylem çizgisi benimsenmesi karþýsýnda, Leninistler “uyarý sesini yükseltmeyi” görev sayýyor. Bu eylem çizgisinin eleþtirisi içinde Leninist eylem çizgisi ortaya konuyor: “...Devrimciler, bir liderler kurmayýndan ve örgütleyicilerinden yoksunken, iþçi yýðýnlarýnýn ve þehirlerdeki “tüm halk”ýn mücadelesinin ezildiðini gözlerimizle gördük. Bu koþullarda, en enerjik devrimcilerin, tek baþýna belirli bir güven yerleþtirmesi mümkün olan, teröre ve savaþ müfrezelerine baþ vurarak zayýf düþmeleri tehlikesi yok mudur? Devrimci örgütlerle, huzursuzluk duyan, mücadeleye hazýr, protestolarda bulunan, henüz birleþmemiþ durumda ki yýðýnlar (ki zayýf olmalarýnýn esas sebebi birleþememektir) arasýndaki baðýn kopma tehlikesi yok mudur? Þimdilik bizim baþarýmýzýn tek garantisi bu baðdýr.” (Agy. S.20) Birbirinden kopuk geliþen ve yürüyen devrimci eylemlerle, kitle eylemlerinin düþman karþýsýnda baþarý þansýnýn olamayacaðý; çünkü bu durumun karþýlýklý olarak hem devrimci hareketi, hem de ondan kopuk yýðýn hareketini “zayýf düþüreceði” dikkate alýnýyor ve öne çýkarýlýyor. Çözüm olarak da bu iki hareketin birleþmesi/birleþtirilmesi görülüyor. Bu dönem ve koþullarda Leninist eylem çizgisine de iþte bu gerçekler ve ihtiyaç damga vuruyor. “...Bütün bunlarýn ýþýðýnda, bizim mücadelemizin genel koþullarýný kavrama yeteneðinde olan ve olaylarýn tarihi gidiþinin her “dönemecinde” bu koþullara dikkat eden bir kimse için, þu andaki sloganýmýzýn “saldýrýya geçmek” olamayacaðý, aksine “düþmanýn kalesini kuþatmak” olmasý gerektiði çok açýktýr. Baþka bir deyiþle, Partimizin (adý var kendi yok) þu andaki acil görevi, eldeki mümkün bütün güçleri þimdiki bir hücum için toplamak deðil, tersine bütün güçleri birleþtirme ve günlük pratikte harekete kýlavuzluk etme yeteneðinde devrimci bir örgütün kurulmasý için çaðrýda bulunmaktýr. Ve sadece lafta deðil, pratikte her protesto hareketini, her isyaný desteklemeye hazýr ve bunu, kesin mücadele için uygun savaþ güçlerini oluþturma ve güçlendirmede kullanýlacak bir örgüt.” (Agy. S.21) Yazýyý alýntýlara boðma riskini göze alarak, aktardýðýmýz bu alýntýdan da görüleceði gibi; “Leninist eylem çizgisi”, “örgüt anlayýþý” ve partileþme öncesi, Leninist acil ve öncelikli görevler” amaç ve araç diyalektiði çerçevesinde ele alýnmakta ve buna uygun çözüm üretilmektedir. Sözde “her an, her þeyi yapmaya muktedir” küçük burjuva
devrimcisinin aksine Leninist yaklaþým, koþullarý, ihtiyaç ve güçleri bütünsel bir deðerlendirmeye tabi tutarak “anýn acil görevini”, ele geçirmeyi düþündüðü zincirin, öncelikle tutmasý gereken halkasýný tespit etmekle iþe baþlýyor. Rusya’yý kucaklayabilecek bir örgütün yaratýlmasý görevinin üzerinden atlayarak, aralýklý devrimci terör saldýrýlarý gerçekleþtirenler, bunlarý da öncelikli devrimci görev sayanlar ve bu yaklaþýmýn kuyrukçusu Rabocheya Dyelo’nun “saldýrý birlikleri kurulsun” haykýrýþý karþýsýnda Leninist Iskra, sakýn, tok ve bütünsel bir yaklaþým içinde durumun “saldýrýya geçmeye” uygun olmadýðýný ilan eder. Asýl yapýlmasý gerekenin “düþmanýn kalesini kuþatmak” olduðunu açýklar, ve acil görevin “bütün devrimci güçleri birleþtirmek ve günlük pratikte harekete kýlavuzluk etme yeteneðinde devrimci bir örgütün kurulmasý için çaðrýda bulunmak” olduðunu savunur. Bunun da “prensipte” deðil, “pratikte” ve “acilen” çözülebilmesi için somut bir örgütlenme ve eylem planý önerir. Bunu önerense; farklý komünist yuvarlarýn lider kadrolarýný Rusya’daki devrimci hareketin “acil, somut ve öncelikli görevleri”ni saptamak ve çözmek üzere bir araya getiren Iskra’dýr. Hiçbir komünist yuvarýn yayýný olmayan, ama en tanýnmýþ ve bilinen Marksist gruplarýn (Emeðin Kurtuluþu ve Ýþçi Sýnýfýnýn Kurtuluþu Ýçin Mücadele Birlikleri vb.) lider kadrolarýndan oluþan bir yayýn kurulunun çýkardýðý illegal siyasal bir gazete olan Iskra’dýr. Bu lider kadrolarýn ve Marksist gruplarýn üzerinde birleþtikleri zeminse tamtamýna “bir politik platform ve devrimci partileþme stratejisidir.” Bunu söylemek için fazlasýyla nedenimiz var. Lenin, bu konuda, “Ne Yapmalý?”da; Eðer biz emir komuta ile sorunu çözmeye kalkýþsaydýk, gazetemizin baþýna “Iskra, No 1” deðil, bazý yoldaþlarýn istedikleri gibi, “Raboçaya Gazeta, No 3” yazardýk. “Ama biz, bunu yapmadýk. Bütün sahte sosyal demokratlara (komünistlere) karþý uzlaþmaz bir savaþ verebilmek için ellerimiz serbest kalsýn istedik; doðru olarak çizilmesi koþuluyla, çizdiðimiz çizgiye resmi bir organ tarafýndan çizildiði için deðil, doðru olduðu için saygý duyulmasýný istedik” diye yazar.(Ne Yapmalý?, Sol Y. S. 163) Bilindiði gibi “Raboçaya Gazeta”, Kuruluþ Kongresi delegeleri düþman tarafýndan ele geçirilen ve örgütsel olarak daðýlan RSDÝP’in merkez yayýn organýdýr. Bu gazete iki sayý çýkmýþ ve kesintiye uðramýþtýr. Þimdi de, birbirine sýký sýkýya baðlý politik platformun önerdiði eylem ve örgütleme planýyla, bunun araç ve yöntemlerini ele alarak hem geçmiþ deneðimi anlamaya, hem de günümüze ýþýk tutmaya çalýþacaðýz. Parti Öncesi Leninist Eylem ve Örgütlenme Anlayýþý Araç ve Yöntemleri: Günümüzde de önemini koruyan ve sorun olmaya devem eden bu temel sorunlara Leninist yaklaþým þudur: “Bizce, eylemlerimize baþlama noktasý, arzu edilen örgütü yaratmaya doðru atýlacak ilk adým, ya da þöyle diyelim, izlenecek olunursa,(Çünkü, yapýlan politik platformun bir önerisidir. LI) temel çizgi, sýmsýký bir biçimde örgütü geliþtirmemizi, derinleþtirmemizi ve geniþletmemizi saðlayacak olan bütün Rusya ölçüsünde (illegal) siyasi bir gazete çýkarýlmasý olmalýdýr. Bizce, en fazla gerekli olan þey, bir gazetedir;” (Vba.) Bu satýrlarý okuyan devrimci demokratlar ve ekonomistler sadece o gün (1901), ve sadece Rusya’da deðil, bugün ve Türkiye’de de küplere biner. Öfkeyle, her þeyin “illegal bir siyasal gazetenin çýkarýlmasýna havale edildiði” itirazýný yükseltirler. Türkiye’deki itirazcýlar ve “isyancýlar” üstelik buna “deðiþen koþullar” ve Türkiye’nin 1901’lerin Rusya’sý olmadýðý”, “illa da bir siyasi gazete gerekliyse bunun da legal olmasý gerektiði”, “çünkü Türkiye’de, Otokratik Rusya’da olduðu gibi aðýr illegalite koþullarýnýn olmadýðý” vb. argümanlarý da eklerler. Þimdilik bunlarý kendi açmazlarý, dar kafalýlýklarýyla ve dar pratikleriyle baþ baþa býrakýp, Iskra’nýn “baþlangýç”, “atýlacak ilk adým”, “izlenecek temel çizgi”, “en fazla gerekli olan þey” olarak gördüðü illegal siyasi bir gazeteye nasýl bir misyon
Leninist Iþýk
9
TOHUM PÝKNÝÐÝ Tohum Kültür Merkezi’nin her yýl düzenlediði piknik, bu yýlda öncekileri aratacak tarzda devrimci içerikten yoksun, liberal bir þenlik havasýnda yapýldý. Yaklaþýk 5000 kiþinin katýlýmý ile gerçekleþtirilen etkinlikte, devrimci coþku yerini mangallý, sazlý-sözlü eðlenceye býraktý. Katýlýmcýlarýn içerisinde gençlerin oraný yüksekti. Çeþitli dergi çevreleri de stand açarak ve incik boncuk satarak piknikte yerlerini aldýlar. Bizlerde beraber götürdüðümüz ve orada rastlaþtýðýmýz bazý kiþilerle pikniðin genel havasýndan kopuk olarak hem güncel politik konular, hem de devrimci hareketin dünü ve bugünü üzerinden sohbet ettik. Çeþitli tarzda müzik gruplarý ile yapýlan piknikte slogan atýlmamasý konusunda sýk sýk uyarýlar yapýlmasý dikkat çekiciydi. Buna gerekçe olarak da polis baskýsý, bundan sonraki pikniklerin devamlýlýðý (Tohum adýyla) gibi nedenler gösterildi. Oysa legal alana ve legalizme bu kadar sýðýnmak ve bunun devamlýlýðýný bu kadar önemsemek hayra alamet deðildir. Genel bir demokrasi kaygýsý ve onun lafazanlýðý (tiyatro oyunu,sanatçýlarýn konuþmalarý vb) ile geçen piknik, dýþarýdan katýlan devrimci gruplarýn cýlýz sloganlarý ile arada bir kesiliyordu. Ý.Kaypakkaya mavi gözleri vurgu yapýlarak sýk sýk anýldý. Bizler beraber gideceðimiz arkadaþlarýn çoðunu pikniðe götüremedik. Fakat orada çeþitli vasýtalar ile rastlaþtýðýmýz kiþilerle de sohbetimiz iyiydi. Bizleri
samimi ve gerçekçi bulmalarýndan ötürü olsa gerek kendi arkadaþlarýnýn yanýna çaðýrdýlar. Biz de oraya giderek sohbete devam etmeyi düþündük. Fakat kýsa bir süre sonra araya tiyatro oyunu girdi. Bu arada olanlar oldu. Daha önce bizim piknik için söz aldýðýmýz bu arkadaþlar, daha sonra ne olduysa bundan feragat ettiler. klarýmýz kývýrmaya baþladýrlar. Tanýþtýðýmýz grup tekstil þirketinde çalýþan 25 kiþilik bir iþçi ve bunlarý pikniðe taþyan TKM’li arkadaþlardan oluþuyordu. Bunlarla shbetimiz pek verimli ve baþarýlý olmadý. Çünkü hem yeterli donanýma sahip deðiliz, hem de sýnýrlý katýlýmýmýzla bu mümkün deðildi. Bu tür etkinliklere örgütlü ve donanýmlý katýlamamamýz yeni kitle iliþkilerine ulaþmamýzýn önünü kesiyor. Bu tür pikniklere ilgi gösterilmesinin her zaman olmasa da gerekli olduðunu düþünüyoruz. Hiçbir þey yapýlamasa da yeni politik ilþkilerle tanýþmýþ ve fikirlerimizi bunlara ulaþtýrmýþ, paylaþmýþ oluruz. Maya çevresi de stand açarak piknikte yerini almýþtý. Açtýðý stand pek çoðundan iyiydi. Dönüþte pikniðe götürdüðümüz arkadaþlardan birini baþka bir yere davet ederek pikniði deðerlendirdik. Fikirlerimize katýlýp katýlmadýð, pikniði nasýl bulduðu ve konuþmalardan ne anladýðý üzerine sohbet ettik. Anlaþýlan o ki, piknikteki tartýþmalar sýrasýnda bizim fikirlerimizden etkilendiðni gördük. Biz de bu arkadaþa kendi pikniðimizin çaðrýsýný yineleyerek ayrýldýk. Leninist Devrimciler
2003 1 Mayýs’ý Yine Sarý Bir Zeminde Gerçekleþti Sabahýn ilk saatlerinde hazýrlýklar tamamlanmýþtý ve eyleme gitme vaktiydi. Benimle birlikte bir yoldaþým gelecekti. Birlikte üç arkadaþýmýzý da alarak alana gidecektik. Vaktinde buluþma yerine gittik uzun süre beklememize raðmen iki arkadaþýmýz gelmedi. Alelacele bir vasýta bularak belirlenen zamanýnda orada olabilmeyi baþardýk. Öncelikle herkesle selamlaþtýk ve yardým edilmesi gereken hazýrlýklara yardýmcý olmaya çalýþtýk. Beni en çok üzen sayýmýzýn az olmasýydý. Bunu bilmelerine raðmen diðer arkadaþlarýn tam saatinde orada olmayýþý ise daha üzücüydü. Zaman probleminden dolayý en arkalarda kalmamýz da moral bozucuydu. Amacýmýz ortamý biraz olsun liberallikten kurtarýp, bu günün bir karnaval deðil isyan günü ve enternasyonal bir gün olduðunu haykýrmaktý. Alanda “kýzýl bir yýldýzdýk!” diyebiliriz belki, ama bu çok sevindirici deðil. Bunun için tüm alanýn kýzýl olmasýný, onlarca grubun hep bir aðýzdan ayný söylemleri ve dilekleri talep etmesini baþarmalýyýz. Polis barikatlarýndan aranmadan geçelim ki, gerçek anlamda 1 Mayýs siyasal deðerini bulsun. Düþmanýn istediði, izin verdiði ölçüde 1 Mayýs deðil, bizim istediðimiz þekilde, özgür 1 Mayýs olsun. Niceliðimiz nitelikli bir
þekilde artmadýðý sürece amaçlarýmýz sonuca ulaþamaz. Biz bu anlamda aslýnda 1 Mayýs’ta kendimizi de sýnava tabii tuttuk. Daha sonra durumumuzla ilgili deðerlendirme yaptýk. “Neden azýz?”, “eksikliklerimiz nerden kaynaklanýyor?” gibi sorulara cevap bulmaya çalýþtýk. Diðer gruplarýn birbirleriyle iliþkilerini rekabetçi tutumlarýný gördüm. Düþmanla deðil, ama sýralama yüzünden birbirleriyle kavgaya hazýrdýlar. Bu durmu anlamýþ deðilim. Hepimiz hak özgürlüðü savunuyoruz, ama anladým ki, ortak olmadýðýmýz çok nokta da var. Evet yürüyüþler uzun bekleyi saatleri sonunda yapýldý ve yürüyüþün bitiminde bir yoldaþ anlamlý bir konuþma yaptý. Amaca ulaþana kadar her gün 1 Mayýs, her gün kavga günü. Bu çok önemli bir nokta. Eksikliklerimizden ders alýnarak daha iyiye kavuþmak dileðiyle. En sonunda marþlar söylendi: 1 Mayýs ve enternasyonel. Ýkisini de çok iyi bilðimi söyleyemem. Yalnýz hatanýn farkýnda olmak ta onu çözmenin yarýsýdýr. Evet dileðim kýzýl 1 Mayýslara çok yakýn olduðumuzu düþünmek çünkü bu insana güç veriyor. Þ. Kar
Ölümünün 40. Yýldönümünde Komünist Nazým Hikmeti Anýyor “Komünizme Kadar Sürekli Devrim” Kavgamýzda Yaþatýyoruz!
10
Haziran 2003
MARKS'TAN LENÝN'E KOMÜNÝST ÖRGÜTLENME DENEYÝMLERÝ VE DERSLERÝ (18) RUS SOSYAL DEMOKRAT ÝÞÇÝ PARTÝSÝ (6) Iskra’nýn Yayýnladýðý “Örgütlenme Plan Taslaðý” ve Yarattýðý Etkiler Iskra, 1901 Mayýs tarihli 4’üncü sayýsýndaki “Nereden Baþlamalý” isimli baþyazýsýnda Rusya’daki komünistlerin karþý karþýya olduðu en önemli teorik-politik ve örgütsel sorunlara iliþkin ilkesel-taktiksel çözüm önerilerini sistematik bir biçimde açýklar. Bunlarý üç noktada toplamak mümkündür: 1-“Kendiliðindencilik ve siyasal bilinç”, siyasal propaganda ve ajitasyonun niteliði, hedef, araç ve yöntemleri. 2- Örgütsel görevler. 3-Daðýnýk durumdaki tüm parti güçlerini (yuvarlarý) kapsayan, “tüm Rusya’yý kucaklayacak merkezi, militan örgütü çeþitli yönlerden kurma planý.” Bu üç temel ve can alýcý konu “Nereden Baþlamalý?”adlý makalede sistematik ve bütünlüklü bir tarzda açýklanýr. Bununla da yetinmeyerek; “...þimdi basýma hazýrlanan bir broþürde daha ayrýntýlý... bir genel planý, yoldaþlarýn düþüncelerine sunmayý üzerimize alýyoruz ” sözü verilir. Bu söz, gecikerek ve “Ne Yapmalý?” broþürünün önsözünde Iskra okurlarýndan özür dilenerek, Lenin tarafýndan yerine getirilir. “Nereden Baþlamalý?” makalesi Lenin’e göre “Ne Yapmalý?” broþürünün bir taslaðýdýr. Bundan dolayý yayýnlandýðý anda Marksistlerin büyük bir ilgisini, Marksizm’le arasýný açan akým ve eðilim taraftarlarýnýn da öfke ve tepkisini üzerine toplamýþtýr. “Nereden Baþlamalý?” adlý makale devrimci Marksistler içinde büyük ve olumlu bir etki yaratýr. Rusya’daki yerel komünist örgütler Iskra’nýn bu baþyazýsýný ayrý bir broþür olarak basarlar ve yaygýn olarak daðýtýrlar. “Sibirya Sosyal Demokrat Birliði” bu broþürden 5.000 adet bastýrýr ve Sibirya’da daðýtýr. (Bugün tirajý yüzlerle sýnýrlý legal yayýncýlýk ve dergicilikle böbürlenenlere, bununla yetinenlere duyurulur.) Peki, “Nereden Baþlamalý?” makalesi ve açýkladýðý “örgütlenme planý” kimlerin öfke ve tepkisini üzerine çekmiþtir.? Öncelikle, Lenin’in “ekonomist”dediði “Rabocheye Dyelo” ve “kapý komþusu” dediði terörist “Svoboda Gazetesi”yazarlarýnýn. Sonra da Yahudi milliyetçisi Bund Örgütü”nün. Burada, konunun önemini, parti öncesi örgütlü hazýrlýk döneminden geçen komünistler açýsýndan güncelliðini gözeterek ve okuyucunun hoþgörüsüne sýðýnarak biraz ayrýntýya gireceðiz. Lenin, bu öfke ve tepkilere “Ne Yapmalý?”nýn 5’inci bölümünde (Sol Y, S. 153) geniþ yer vermiþtir. Leninist Iþýk okurunun bu bölümü bu gözle ve yeniden okuyacaðý düþüncesiyle kýsa deðinmelerle geçeceðiz. Önce ekonomist “Rabocheye Dyelo” yazarlarýnýn itiraz ve saldýrýlarý. Lenin’in aktardýðýna göre; B. Kriçevski, Iskra’yý, “Teoriyi pratikten tecrit ederek onu cansýz bir öðreti haline getirme” eðilimiyle suçlar ve “Nereden Baþlamalý?” makalesine saldýrmaya devam eder: “Iskra’nýn bu alanda yapmýþ olduðu en büyük hata, genel bir parti örgütü konusunda ileri sürdüðü ‘Planý’ydý” (yani “Nereden Baþlamalý?” adlý makale.) Martinov ise; “Iskra’nýn parlak ve eksiksiz düþüncelerinin propagandasýna oranla günlük tekdüze savaþýmýnýn ilerleyiþinin önemini küçümseme eðilimi ... bu gazetenin 4. Sayýsýnda çýkan ‘Nereden Baþlamalý?’ baþlýklý makale ile doruðuna ulaþtý” diyerek, ve “ekonomistin kapý komþusu terörist Svoboda yazarý L. Nadejdin de bu “plan”a karþý þunlarý yazarak, öfke ve tepki kervanýna katýlýr: “iç baðlantýsý Rusya çapýnda bir gazete tarafýndan saðlanan bir örgütün þu anda sözünü etmek, masabaþý düþüncelerin ve masabaþý çalýþmalarýn propagandasýný yapmaktýr” ve bu “kitabiliðin” vb. belirtisidir.” Görüldüðü gibi, dar pratikçi devrimcilikle
ekonomizmin buluþtuðu yer; revizyonizmin babasý Bernþtayn’ýn ilkesel çizgisidir: “Hareket her þeydir, sonal amaç hiçbir þey”dir. Tabi ki, “Nereden Baþlamalý?” makalesinde açýklanan “örgütlenme planý taslaðýna” yöneltilen öfke ve tepkiler bunlarla sýnýrlý deðildir. “Rabocheye Dyelo” tam cepheden bir karþý çýkýþla: “Bir parti örgütünü gazete yaratmaz, gazeteyi parti örgütü yaratýr...”diye kükrer. Bu ekonomist gazete, sözde, adý var kendi yok RSDÝP’e sahip çýkma pozlarýnda örgütsüzlüðü ve örgütsel bölünmüþlüðü, kendiliðindenciliðe tapýnmayý sürdürerek devam eder: “Eðer Iskra’nýn planý uygulanmýþ olsaydý, biçimlenmekte olan Rus Sosyal-Demokrat Ýþçi Partisinin bütün izleri silinmiþ olurdu...” Yahudi milliyetçisi Bund ise, Iskra’yý RSDÝP’i “gasp” etmekle, “partinin bütün izlerini silmeye çalýþmakla” eleþtirdikten sonra, yerel ve daðýnýk durumdaki parti güçlerini, Iskra’ya ve yayýnladýðý “Nereden Baþlamalý?”makalesine (“örgütlenme planý taslaðýna”) karþý kýþkýrtmaya çalýþýr. Þimdi, yeniden Marksistlerle, Marksist olmayanlarý ayrýþtýran, karþý karþýya getiren ve ikincileri derin bir öfke ve tepkiye boðan, Nereden Baþlamalý?”makalesine (yada örgütlenme planý taslaðýna) dönebiliriz. “Nereden Baþlamalý?” makalesi, Rusya’daki Marksist parti güçlerinin, ideolojik-teorik-politik-örgütsel ve pratik eylem birliðinden yoksun olduðu koþullarda yazýlýr ve bu duruma nasýl son verileceði ekseninde þekillenir. Makalenin ortalýðý karýþtýrmasýnýn asýl sebebi, partileþme ve siyasal iktidarý ele geçirme mücadelesinde “tutulacak yol” kadar, atýlacak öncelikli, somut “pratik adýmlar” konusunda ileri sürülen görüþ, araç ve yöntemlerdir. (Devrimci komünistler bu noktaya dikkat etsinler. Günümüzde de durum farklý deðildir. Bugün de “tutulacak yolda” anlaþtýklarýný söyleyenler, atýlacak öncelikli, somut “pratik adýmlar” söz konusu olduðunda ayrýþmakta, karþý karþýya gelmektedirler. Devrimci düzen dýþý bir örgütün gerekliliðini dilinden düþürmeyen sözde Marksist-Leninistlerle, gerçek Marksist Leninistler, tamda bu noktada attýklarý “pratik adýmlar”, öncelikli gördükleri farklý mücadele araç ve yöntemleri üzerinden ya legalist- tasfiyeci bir zemine savrulmakta, ya da düzen dýþý devrimci bir zeminde ýsrar etmektedirler.) Rusya’daki komünistlerin, “ne yapmalý?” sorununa “seksenlerin sonlarýnda ve doksanlarýn baþlarýnda (RSDÝP’in kuruluþu) cevap verdiðini”, artýk sorunun; “ ...hangi yolu seçme sorunu deðil; fakat bilinen yolda, ne gibi pratik adýmlar atmamýz ve nasýl atacaðýmýz sorunu” olduðu belirtilerek baþlayan makale þöyle devam eder: “...Bu sorun, bir sistem ve pratik çalýþma planýdýr. Pratik eylemi temel alan bir parti için, mücadelenin yöntemi ve niteliði sorunu henüz çözümlenmiþ deðildir; ve bu durumun, hala ideolojik karýþýklýk ve daðýnýklýða neden olan ciddi görüþ ayrýlýklarýna yol açtýðý kabul edilmelidir.” (Lenin, Nereden Baþlamalý?, Yorum Y, S.17) Bu kýsa alýntýdan görüleceði gibi, devrimci komünist parti öncesi ve parti güçlerinin daðýnýk olduðu bir dönemde “bilinen yolda” ilerleyebilmek ve hedefe ulaþmak için, öncelikle “bir sistem” ve “pratik çalýþma planýna” ihtiyaç olduðu saptanýyor. Bu durumun da “ideolojik karýþýklýða ve daðýnýklýða” dahasý “ciddi görüþ ayrýlýklarýna yol açtýðý” tespiti yapýlýyor. Devrimci görev ve sorumluluklar, atýlmasý gereken “pratik adýmlar” da buna göre bir sisteme ve plana baðlanýyor. Nesnel ve öznellikten kopuk, veya nesnelliðe, verili öznelliðe (kendiliðindenciliðe) tapýnan, hedefsiz, plansýz ve ilkesiz eylem, birlik ve partileþme anlayýþý (siyaseti) daha baþtan ve açýkça reddediliyor. Doðru devrimci
Leninist Iþýk siyaset, yöntem ve pratik tutum saptanýyor. Geçmiþ devrimci-komünist deðer ve kazanýmlarý eleþtirel bir zeminde sahiplenen; Marksist bir ideolojik-teorik netliðe, “sistemli ve planlý” bir illegal örgütsel-politik araç ve pratik faaliyete dayanan; Marksizm dýþý akým ve eðilimlerle uzlaþmaz bir mücadele yürüten; bunlar karþýsýnda Marksist amaç ve ilkeleri tavizsiz savunan ve öncelikle daðýnýk durumdaki parti güçlerini devrimci siyaset, illegal araç ve yöntemler ekseninde birleþtirmeyi hedefleyen bir partileþme stratejisi benimseniyor. Ýþte Leninist partileþme stratejisi budur. Bu stratejiyi bugün legal araç ve yöntemler üzerinden somutlamaya kalkýþanlara, siyasal faaliyetin salt legal dergiler üzerinden yapýlabileceðini, illegal araçlarýn ise salt örgüt içinde ve örgütlü güçler arasýnda enformasyon ve ajitasyon aracý olduðunu sananlar, Leninizme yabancýlaþmýþ, ondan uzaklaþmýþ, komünist geleneði geçtik yakýn geçmiþini (M. Suphi dönemi TKP’si, 1987-’92 EKÝM ve 1993-‘98 dönemi KDH deneyimini) unutmaya ve unutturmaya çalýþan tasfiyecilerdir. Burada bir parantez açarak, Türkiye’li ve günümüz komünistlerinin de benzer bir durum ve sorunla karþý karþýya olduðunu söyleyebiliriz. 1920’de TKP’nin kuruluþuyla birlikte Türkiye devriminin yolu; politik-örgütsel ilke ve taktikleri; güç, araç ve yöntemleri programatik olarak ortaya konmuþ; atýlacak öncelikli, somut “pratik adýmlar” atýlmýþ, ama politik örgütsel sonuçlarýna götürülememiþ, bu örgütsel-politik-pratik çýkýþýn sürekliliði saðlanamamýþtýr. TKP önderlerinin Burjuvazi tarafýndan katledilmesi, ‘27 programýyla TKP’nin, ’28 programýyla da Komüntern ve SBKP’nin II. Enternasyonal’in oportünist-revizyonist çizgisine gerilemesiyle birlikte komünist gelenek kesintiye uðramýþtýr. Ekim ve KDH bu geleneðe baðlanma, “bilinen yolda” yürüme yönünde anlamlý ideolojik-teorik-örgütsel adýmlar atmýþlarsa da, komünist mücadelenin yöntem, nitelik ve örgüt sorununu çözememiþlerdir. Bayraðý devralan hareketimiz de henüz, 1920 TKP’sinin yolunda, “sosyalizm deneyimleri”nden gereken politik-örgütsel dersleri çýkararak, geçmiþ komünist geleneðe devrimci komünist program ve örgüt ekseninde baðlanarak, daðýnýk durumdaki maddi-potansiyel parti güçlerine güven verebilecek örgütsel-politik pratik adýmlarý atamamýþtýr. Ama yapmasý gerekenin bu olduðunun bilincindedir. Güç ve imkanlarýný bu yönde ,“bilinen yolda” yürümek için seferber etmekte ve benzer arayýþ ve yönelim içinde olan çevre ve kadrolarla buluþmaya ve hedeflerine doðru ilerlemeye çalýþmaktadýr. “Nereden Baþlamalý?” makalesinde, bu süreçte Rusya’daki komünist parti güçlerinin ve sýnýf mücadelesinin hýzýný kesen, onlara ayak baðý olan iki temel sapkýnlýða ve bunlarla ideolojik-politik mücadeleye dikkat çekilir. Bunlar “terörizm”, “ekonomizm” ve bunlarla iç içe varlýðýný sürdüren “eklektizm” dir. Geçen sayýlarýmýzda “terörizm” ve “ekonomizim”in özellikleri ve bunlarla devrimci mücadelenin yol ve yöntemleri üzerinde fazlasýyla durduk. “Eklektizm” üzerinde durmayý ise güncel bir sorun olmasý nedeniyle de anlamlý ve gerekli görüyoruz. Önce Lenin’in yaklaþýmý: “...diðer yandan da, ilkelerden yoksun eklektizm, yeniden baþýný uzatýyor; her yeni “eðilimi” taklit ediyor ve hareketin bir tüm olarak temel görevlerini bir türlü ayýrt edemiyor. Bildiðiniz gibi, bu eðilim Rabocheye Dyelo’da (...) yerini buldu.” (Agy. S.17, Vgb.) “Rabocheye Dyelo” yurt dýþýndaki Rusya Sosyal Demokratlar Birliði tarafýndan düzensiz aralýklarla çýkarýlan ekonomist bir gazetedir. Bu gazete etrafýnda siyaset yapanlar önce “ekonomizm”le, sonra uluslararasý Marksist hareketle “flört” ederler. Iskra karþýsýnda tutunabilmek için; kah ekonomistlere, kah Marksistlere baþvurur, bunlar arasýnda ilkesiz ve þekilsiz bir tarzda salýnýrlar. Lenin, “eklektizm”in iki belirgin özelliðinden söz eder. 1-Ýlkelerden yoksunluk, farklý görüþler arasýnda salýnma ve taklitçilik. 2- “Hareketin bir tüm olarak temel görevlerini bir türlü ayýrt edeme”mek. Devrimci demokrat ve merkezci melez gruplar þahsýnda
11
bugünde varlýðýný sürdüren “eklektizm”i tanýmak ve karþýsýnda devrimci tutum almak için, eklektizmin bu iki karakteristik özelliðini iyi tanýmamýz gerekir. Lenin, kurulmasý için mücadele ettiði partinin amacýný þöyle formüle eder: “Amacý, sadece daðýnýk durumdaki parti güçlerini birleþtirmek deðil, ayný zamanda amacý siyasal iktidarýn kalelerini sarsmak olan iyi örgütlenmiþ güçlü bir parti!” Böyle bir partinin yaratýlmasýný, bugün olduðu gibi o gün de; koþullara, sýnýf hareketinin ve siyasal mücadelenin yükselmesine baðlayanlar vardýr. Lenin bunlardan biri olan “Rabocheye Dyelo”ya acýmasýzca saldýrýr ve yaklaþýmýný “ilkeden yoksunluk”ve “gülünç” bir durum olarak deðerlendirir. “...Deðiþik koþullarý ve zaman farkýný gerekçe olarak göstermek gülünçtür: bir savaþ örgütünün kurulmasý ve politik ajitasyonun sürdürülmesi “devrimci ruhun zayýflamasý” hiç göz önüne alýnmaksýzýn “sakýn ve barýþçý” her koþulda ve her dönemde esastýr. Ayrýca, esas olarak böyle dönemlerde ve böyle koþullarda bu tür bir çalýþma özellikle gereklidir; çünkü patlama ve ayaklanma zamanlarýnda örgütün kurulmasý çok geç olacaktýr. Parti, böyle anlarda eylemi sürdürebilmek için hazýr durumda olmalýdýr.” (Agy. S. 19, Vba.) Görüldüðü gibi, burada Leninist partinin ilke ve taktikleri açýk ve kesin olarak belirtilir. Marksist örgüt teori ve pratiðine sýð yaklaþýmlarla, çözümü öncelikli ve acil bir sorun olduðu gerçeðinin üzerinden “koþullar”, “dönem” vb. gerekçelerle atlayanlarla uzlaþmaz bir mücadele yürütülür. Burada, “taktik”, “ilke” ve “eylem planý” gibi önemli kavram ve gerekçelere sarýlarak “siyasi örgüt ve ajitasyon” sorununun çözümünü geri plana atmak isteyenlere makalenin verdiði cevap hala güncel ve öðreticidir: “...Ancak taktikleri deðiþtirmek için de önce ortada taktik olmasý gerekir. Siyasi mücadeleyi bütün koþullarda ve her zaman yürütecek yetenekte güçlü bir örgüt olmadan, saðlam ilkelerle yolu aydýnlanan ve kararlýlýkla sürdürülen sistematik eylem planý diye bir sorun söz konusu olamaz. Böyle olunca da, taktik kelimesinin sadece adý deðer taþýr.” (Agy.) Devrimci komünist amaç, ilke ve taktiklerin uygulanmasý; düþmana karþý sistemli ve yýkýcý bir siyasal ajitasyonun, pratik faaliyetin örgütlenmesi için; “iyi örgütlenmiþ güçlü bir savaþ örgütünün kurulmasý” ön koþul olarak görülür. Oysa o günde, bu günde; ekonomistler, oportünistler, devrimci demokratlar ve merkezci melez akým temsilcileri böyle bir örgütün kurulmasýný ve politik mücadele yürütmesini sözde öncelikler ve aþamalar gerekçesiyle ya ertelemekte, yada ikameci tarzda ‘çözme’ye kalkýþmaktadýrlar. Iskra’nýn Pratik siyasal faaliyet ve eylem çizgisi: Devrimci terör, ilkesel ve bir eylem biçimi olarak reddedilmemekle birlikte; daðýnýk durumdaki parti güçlerinin merkezi bir örgütlenmesinden ve “savaþ alanýndaki bir ordudan” baðýmsýz, “arada bir yapýlacak” eylem biçimi olarak reddedilir. “Bu yüzden biz, bugünkü koþullarda bu mücadele araçlarýnýn zamansýz ve faydasýz olduðunu, üzerine basarak ilan ediyoruz; çünkü bu tür mücadele araçlarý en aktif savaþçýlarý gerçek görevlerinden, hareketin bir bütün olarak çýkarlarý açýsýndan en önemli olan görevden koparýp ayýrýyor; ve güçleri daðýtýyor...”(Agy. S.20) Ýlkesel olarak reddedilmeyen devrimci terör, alýntýda açýkça belirtilen koþullar ve öncelikli örgütsel-politik görevler çerçevesinde anýn pratiði olarak açýkça reddediliyor. Ama bu reddediþin gerekçeleri her türden liberal, reformist ve oportünistinkinden çok farklýdýr. Birinci olarak, Iskra’nýn kendisi bu eylem çizgisini “o koþullarda” benimsemese de, ilkesel olarak reddetmiyor ve kimseye de yasaklamýyor. Ýkinci olarak, bu eylem biçimini reddediþ gerekçesi “provokasyon-cam-çiçek edebiyatý”deðil, aksine devrimci hareketin çözüm bekleyen öncelikli ve acil görevleridir.