24
Eylül-Ekim 1999
10 EYLÜL 1920 BAKÜ Bundan 79 yýl ince Bakü'de Kýzýl Ordu Klübünde mýzýka Enternasyonal'i çalýyor, kürsüden bir komünist, salondakilere þöyle hitap ediyordu: "Türkiye Ýþtirakiyum teþkilatýnýn birinci kongresini açmakla kendimizi bahtiyar adlediyoruz." Alkýþlar arasýnda nutkuna devam eden komünist, Ekim Devrimi ve Bolþevizm mektebinden yetiþmiþ, yüreði komünizm davasýyla mücehhez Mustafa Suphi'den baþkasý deðildi. Esarette geçen uzun yýllardan sonra Bolþevik Devrimi'yle kazanýlan özgürlük ortamýnda yürütülen komünist faaliyet 10 Eylül 1920'de zaferle taçlanýyordu. Onun için 10-16 Eylül 1920 tarihleri arasýnda "Birleþiniz Bütün Dünya Ýþçileri" þiarýyla toplanan TKP 1. Kongresi hem dünya devrimi yolunda atýlan bir adým olmasý; hem de kendi topraklarýndaki devrimden sorumlu komünistlerin mevzii mücadelesini birleþtirip merkezileþtirmesi açýsýndan da çok önemlidir. TKP ÖNCESÝ KOMÜNÝST ÇALIÞMA VE KURULUÞ KONGRESÝ: TKP 1. Kongresi (Kuruluþ Kongresi) üç ayrý kanalýn birbirinden baðýmsýz, bazen de yanyana durarak yürüttükleri çalýþmalarý ortaklaþtýrarak, birleþtirmeleriyle toplanmýþtýr. Bu üç grup; Almanya'da öðrenim gören öðrencilerin, oraya staj için gitmiþ iþçilerin Spartakist'lerden etkilenerek -hatta Alman devrimi'ne katýlmýþlardýr. Hamburg'da, Berlin'de barikata çýkmýþlardýr- Berlin'de 1919 yýlýnda bir sayý Almanca çýkan Kurtuluþ adlý Derginin etrafýnda örgütlenenlerin, Ýþtanbul'a geldikten sonra oluþturduklarý örgütlenme;
Karedeniz... bunu duysun derinliklerin O ateþli göðüsleri delen hançerin Kabzasýný alacaðýz biz elimize! Anadolu (Hafi) Komünist Partisi etrafýndaki örgütlenme -kardolarý daha sonra 7 Aralýk 1920'de Türkiye Halk Ýþtirakiyum Fýrkasý'ný oluþturmuþlardýr- ve Mustafa Suphi'nin Bolþevik Devrimi sonrasý Türk esirler ve Trabzon'dan, Artvin'den vb.. yerlerden Rusya'ya çalýþmak için gelen iþçiler arasýnda yürüttüðü komünist çalýþma sonucu saðlanan örgütlülüktür. Bakü Kongresi öncesi Mustafa Suphi'nin sürdürdüðü çalýþmanýn ana ekseninin Rusya'daki Türkler oluþturmakla beraber; Ýstanbul, Zonguldak, Trabzon, Erzurum, Ankara, Eskiþehir gibi yörelerde de çalýþmalarý yoðunlaþmýþ; Ýþçi sýnýfý ve ezilen kitleler içinde kök salmaya ve saçaklanmaya baþlamýþtý. Anadolu, hafi (gizli) komünist Partisi ise Ankara, Eskiþehir vb. yerlerde örgütlenmiþ ve çalýþma sürdürüyordu. Kongrenin üçüncü bileþeni, Kurtuluþ-Spartakist grubu ise Ýstanbul'da legal Türkiye Ýþçi Çifçi Sosyalist Fýrkasý olarak çalýþma sürdürüyordu. TKP'nin 1. Kongresi öncesi Anadolu'da muhalefet, ezilen kitleler yüzünü doðuya, bolþeviklere çevirmiþti. Halaskar doðudan yükselen bolþevizm güneþiydi. Komünizmin prestiji yüksekti. Ankara'da "þuralar hakümeti"ni isteyen bir kitle, kurtuluþlarýný burada gören bir kalabalýk vardý. 1. Paylaþým Savaþý sonucu deðiþen dünya dengeleri sonucunda oluþturulan Ankara Burjuva Hükümeti ve egemenlik organý bu durumdan çok rahatsýz olmakla beraber, ses çýkarmýyor, puslu havayý bekliyordu. Burjuvazi, kendi iktidarýný saðlamlaþtýrmak için Bolþevik Devrimi'nin etkisinden faydalanmýþtýr da.
Komünist Devrim Hareketi/Leninist Merkez Yayýn Organý Eylül-Ekim 1999 Sayý:8 F:250.000
BURJUVA DÝKTATÖRLÜÐÜ TC'NÝN KATLÝAMLARINA SON VERMENÝN YOLU: SÝLAHLI AYAKLANMA VE BÝR PROLETER DEVRÝMDÝR! Burjuvazi ve onun, iþçiler-emekçiler gereken savunma mekanizmalarýný geliþtirerek üzerindeki diktatörlük aracýndan baþka bir þey doðadan gelecek tehlikelere karþý hep hazýrlýklý olmayan TC devleti kana ve vahþete doymak olmaya çalýþmýþtýr. Düþünce ve eylemiyle doða bilmiyor. Gün geçmiyor ki emek güçlerine saldýr- karþýsýnda üstünlük saðlamaya ve varlýðýný masýn, elini kanlarýna bulamasýn. Artýk emeðimizi sürdürmeyi baþarmýþtýr. Ýnsanlýk tarihi kadar eski bu mücadeleye sömürmek ona yetmiyor. Yaþamýný sürdürmesi için kanýmýzý-canýmýzý da istiyor. Burjuva dik- ve geliþen devasa bilimsel-teknolojik imkanlara raðmen Türkiye'de doðal bir tatörlüðü TC, yargýlý-yargýsýz, iþkencede, gözaltýnda ve sokakta Fiziksel bir imhanýn ve afetin binlerce insanýn hakkýný silip gerçekleþtirdiði infazlardan sanra polisiye bir kuþatmanýn her yaþam "deprem ve Ulucanlar Hapishanesi alanda hüküm sürdüðü bir süpürmesi, binlercesinin katiamý" ile kan emici yüzünü ortamda "demokrasi" ve periþan olmasý, aç ve açýkta yeniden gösterdi. Maskesi tekrar " d e m o k r a k i t l e þ m e " kalmasý tanrýnýn bir gazabý, tekrar düþtü. Tüm gayretlerine, palavralarýna ancak sýnýf bir kader ya da tesadüf yalan ve demogojilerine raðmen mücadelesi konusunda kara müdür? Elbette ki hayýr! 20. emek düþmaný yüzünü gizleyeme- cahil olanlar ve burjuvaziye yy'da deprem, sel, fýrtýna vb. di. Komünistler ve devrimciler ile uþaklýðý erdem sananlar, icazet doðal afetlerin tanrýnýn gazöncü iþçi ve emekçiler bir kez daha altýnda da devrimci siyaset abý olduðunu düþünmek ve yapýlabileceðini düþünen iddia etmek bilinçli bir buronu suçüstü yakaladý. 17 Aðustos'ta meydana budalalar inanýrlar. Bir de juva yalan ve ikiyüzlülük deðilse, çað dýþý gelen ve öncelikle Marmara 'aydýnlar'. düþüncelerin esiri zavalBölgesi'nde kendini hissettiren "deprem" denen doðal afet, iþçi-emekçi düþmaný, lýlarýn inanacaðý zýrvalardýr. Bu doða olayýnýn ve gözü sömürü ve baskýdan baþka þey görmeyen binlerce canýn telef olmasý, binlerce insanýn burjuva-kapitalist sistemin doðasý gereði ve TC gözyaþýna, yasa boðulmasý ve yaþamýnýn karardenen diktatörlüðü sayesinde büyük mal ve can masý bir kader veya tesadüf olamaz. Böyle izah kaybýyla sonuçlanarak tam bir felakete, katliama edilemez. Çünkü bilim ve yaþanan deneyimler bu tür doðal afetlerin olacaðýný bilmekte, alýnmasý dönüþtü. Binlerce insan hayatýný kaybetti. Doðayla insan arasýndaki etkileþim ve gereken tedbirleri söylemektedir. Deprem bölmücadele ilk insandan beri sürmüþtür. Ýnsan ve geleri, fay hatlarý önceden tespip edilmekte ve bilinsan topluluklarý aklýyla, yaratýcýlýðla, bilinçli inmektedir...Alýnmasý gereken tedbirler de beleylemiyle doðal zorluklar ve afetler karþýsýnda lidir. Buralarda yapýlaþmayý yasaklamak veya
2
Eylül-Ekim 1999
standartlara uygun malzemeyle saðlam-depreme dayanýklý konutlar yapmak asgari tedbirlerdir.
Buna raðmen bunca mal ve can kaybý niye? Bunun sorumlusu kim? Bu kaçýncý afet, bu kaçýncý katliam?
17 Aðustos ve daha önceki deprem katliamlarýnýn, sel, toprak kaymasý (erezyon) vb. doðal afetlerdeki can ve mal kayýbýnýn bir tek sorumlusu vardýr: Burjuvazi ve onun diktatörlük, sömürü aracý TC devleti! Bu tür doðal afetlerin bir katliama dönüþmemesi için önceden ve afet anýnda yapýlmasý gerekenler kar hýrsýyla, burjuvazinin günübirlik çýkarlarýný gözetmekten dolayý yapýlmamamýþ, ihmal edilmiþtir. Devlet bütçesi denen emekçilerden sömürülen paralar, kapitalist burjuva sisteminde toplumsal ihtiyaçlara, bilimsel çalýþmalara, teknolojik geliþmelere, toplumun saðlýðý, selameti ve geleceði için harcanmýyor. Bu çürümüþ-kokuþmuþ düzeni zora ve þiddete dayanarak ayakta tutmak için militarist, askeri ve polisiye tedbirlere gidiyor bu paralar. Tanklar, toplar, coplar ve füzeler alýnýyor. Bunlarsa afetlerde can kurtarmaya yaramýyor. Burjuvazinin ortak ihtiyaçlarýndan artan paralar ise tek tek burjuvalara kredi, vergi iadesi, ihracat pirimi, teþfik pirimi olarak; çetelere örtülü ödenek, bürokratlara ise rüþvet, zimmete geçirme yoluyla tüketiliyor. "Devlet malý deniz, yemeyen domuz" diyerek de yaðmanýn teorisini yaparlar, namussuzluklarýný erdem mertebesine yükseltirken, bu yaðmaya katýlmayan iþçileri ve emekçileri de 'domuz' ilan etmekte bir sakýnca görmezler. Bu, aþaðýlýk burjuva devlet ve yöneticileri bir taraftan milyarlar harcayarak sözde deprem bölgelerini, fay hatlarýný tespit ederler, 'imar plan ve programlarý' yaparlar. Diðer taraftan kar hýrsýyla yanýp tutuþan, emlakçýsý, mütahiti, imar bakanlýðý, valisi ve belediyesiyle kafa kafaya verip buralarý imara açarlar, demirindençimentosundan çalýnmýþ 'mezar konutlara, kentlere' tapu-tescil belgesi ve oturma izni verirler...Tabi ki babalarýnýn hayrýna yapmazlar bunu. Kat, yat veya kucak dolusu rüþvet karþýlýðýnda yaparlar...Bu yaðma, talan ve dolaplar herkesin, hepimizin gözleri önünde olur biter de kimsenin gýký çýkmaz. Her türden burjuvanýn çýkarý olduðu için susar, gözyumar. Ýþçi-emekçiler ise bilgisizlikten, örgütsüzlükten, kendini güçsüz ve aciz bilmesinden... Her sesini yükseltmeye, itiraz etm-
eye kalktýðýnda devletin jandarmasýna, polisine ve mahkemesine hesap vermek zorunda kaldýðýndan... Herkesin bir gerekçesi vardýr: Kiminin ki çýkar, kiminin ki korku. Ýþte bu mihval üzerinde alan razý, veren razý, "devlet büyüktür", "benim memurum iþini bilir" çerçevesinde ölüm ve zulüm aðlarý örülür. Burjuvazi ve devleti bu tiraji-komik oyunda baþ aktördürler. Ezilen ve sömürülenler ise seyirci... Bu olup bitenlerin arkasýndan gelen sel, toprak kaymasý ve deprem bir katliama dönüþmez de ne olur? Devlet ve burjuvazi elele ve kar-avanta hýrsýyla bu katliamlarý planlar ve hazýrlarsa 'tanrý veya kader' ne halt etsin? Kar etme, sermaye biriktirme, rüþvet alma ve ihmalkarlýk sonucunda binlerce insan canýndan, malýndan ve sevdiklerinden zorla koparýlmýþtýr. Öncesinde yediði haltlar yetmezmiþ gibi deprem anýnda da sermaya devleti tam bir piþkinlik ve cellat pozu takýnmakta bir sakýnca görmemiþtir. Binlerce insan can derdindeyken, yýkýntýlar altýnda feryat ederken, "imdat" beklerken devlet ve kurumlarý bu durumu fýrsat bilerek iþçilere-emekçilere ve Kürtlere dönük saldýrý ve katliam peþindeydi. TC'nin ordusu Kürdistaný bombalamakla, 'Misak-i Milli' sýnýrlarý dýþýna çekilmeye karar vermiþ PKK militanlarýný katletmekle meþguldü. Komünistler için bunda anlaþýlmaz bir durum da yoktu. TC ordusu bir savaþ ve ölüm makinesidir. Bir iç savaþ, karþý devrim, darbe ordusudur. O, can kurtarmaya deðil, can almaya ayarlanmýþtýr. Bunun için eðitilmiþtir. Ordunun bu sýnýfsal özünü ve iþlevini göremeyen/görmek istemeyen burjuva ve sol liberaller pek zavallýca, ordunun depremzedelere yardýma koþmamasýný sözde eleþtirmeye kalkýþtýlar. Ama Demirel ve Kývrýkoðlu'nun "ordu yýpratýlmak isteniyor, buna müsade etmeyiz" tehdidi iþin rengini deðiþtiriverdi. Bir anda her tür liberal ve burjuva medya "kahraman Türk Ordusu" nakaratýný gaydasýyla birlikte piyasaya sürüverdiler. Her cinsten (trafik, toplum, çevik, asayiþ) Türk polisi, atý, iti, robokopu da depremzedelerin imdadýna yetiþmedi. Çünkü onlarda her zamanki baskýn, iþkence, gözaltý, sorgu vb iþleriyle meþguldüler. Bunun için eðitilmiþlerdi. Kendileri de köpekleri de... Onun için depremzedelerin imdadýna koþacak köpeklerin yurt dýþýndan gelmesi beklendi. Burjuva parlemento da bu sýrada pek
Leninist Iþýk Sorun ya (Baþtarafý Sayfa 24’de) da olumsuzluk burjuvazinin kendi egemenlik organlarýný yaratýrken, TC'yi inþaa ederken bolþevizmin prestijinden faydalanmaya çalýþmasýnda deðil; buna fýrsat veren, hangi niyetle olursa olsun buna fýrsat veren komünistlerin zaafiyetlerindedir. 10-16 Eylül 1920 tarihleri arasýnda yapýlan TKP 1. Kongresine katýlan delegeler hakkýnda iki ayrý kaynakta þu ilgiler var: "Bakü'de toplanan kongreye 15'ten fazla örgütten 74 delege katýldý" (Sos. ve Top. Müc. Ans. C.6, S. 1874). "Kongreye rey-i istiþari ile 42 aza iþtirak ediyordu; azanýn en büyük kýsmý Türkiye'nin muhtelif mahallelerinden gelmiþti." (Mete Tunçay. Eski Sol üzerine yeni bilgiler. Belge Y: Haz.1982 S. 55) Kuruluþ kongresi yedi toplantýda tamamlanarak þu gündemler tüketilmiþtir. Açýlýþ konuþmalarý, genel dünya durumunun deðerlendirilmesi, Anadolunun durum deðerlendirmesi, TKÖ'nün MK faaliyetleri tasarýsý, Hilmi Oðlu Hakký'nýn Sömürge Meselisi üzerine tasarýsýnýn sunulmasý, Türkiye Komünist Partisi'nin programý görüþülmüþ, çeþitli parti örgütlerinin tasarýlarý görüþülmüþtür. Oy hakkýna sahip delegelerin katýldýðý toplantýda ise Parti tüzüðü tartýþýlmýþ ve kabul edilmiþtir. Sonra da MK seçimleri yapýlmýþ: Mustafa Suphi (Baþkan), Ethem Nejat (Genel Sekreter), Mehmet Emin, Nazmi, Hilmioðlu Hakký, Ýsmail Hakký (Kayserili), Süleyman Nuri. Mustafa Suphi ve Ethem Nejat tarafýndan hazýrlanan kongre sonuç bildirgesinde þöyle deniliyordu: "Türkiye Komünist Fýrkasý, inkilap hareketinin yeni girdiði gayrý müterakki (geliþmemiþ) memleketlerde emperyalizme karþý mevcudiyetini müdafaa eden milli kuvvetlere
23
müzaheretle (yardýmla), bu arada umumiyetle sermayedarlar idaresine karþý sýnýfý mübareze hissinin iþçi-halk içinde derinleþmesine ait mücadelede bulunmalý ve her halde teþkilatýn istiklalini (örgütün baðýmsýzlýðýný) muhafaza etmelidir." Toplantýya katýlan tüm delegelerin Enternasyonal Marþýný ayakta söylemeleriyle kongre sona ermiþtir. Komünist Enternasyonal Partisi olarak kurulan TKP, dünya devrimne karþý Anadolu'da sürdürülecek proleter devrimci savaþtan sorumlu olarak kurulmuþtu. TKP kuruluþ kongresinin öngününde ise; 19 Temmuz- ' Aðustos 1920 tarihleri arasýnda Petrograt'da baþlayýp Moskova'da tamamlanan Komünist Enternasyonal'in ikinci kongresi; Komüntern'in Eylül'ün ilk haftasýnda Bakü'de 1. Doðu Halklarý kurultayý toplanmýþtýr. TKP kuruluþ kongresine katýlan delegelerin birçoðu 1. Doðu Halklarý Kurultayýna da katýlmýþtý. Doðu Halklarý Kurultayý Komüntern'in 2. Kongresinde tartýþýlýp karar tasarýsý haline getirilen Ulusal ve Sömürgeler sorununun pratik bir uzantýsýydý. TKP'nin kuruluþuna, bu iki toplantýnýn önemli katkýlarýnýn olduðu unutulmamalýdýr. Komünist Enternasyonal dünya proletaryasýna: "Kadýn ve erkek iþçiler! Yeryüzünde altýnda savaþýp uðrunda ölünecek bir tek bayrak var: Komünist Enternasyonal'in bayraðý" diye bir çaðrýda
bulunuyor ve kendini duyuruyordu. Bu çaðrý Mart 1919'da yapýlmýþtý. Birbuçuk yýl sonra bu çaðrýya Bakü'de Türkiye'li komünistler anlamlý bir yanýt verdiler; TKP! Kuruluþ kongresinde Ýsmail Hakký'nýn yaptýðý konuþma, bu özlü yanýtýn kýsaca anlatýmýdýr. "Arkadaþlar, Türkiye'de þimdiye kadar çeþitli simalarýn, þahsiyetlerin, sýrmalý paþalarýn pek çok sözlerini
22
Eylül-Ekim 1999
dinledik, fakat bu sözler Anadolu köylüsüne hiçbir fayda vermedi. Komünistler ise köylerde kýrmýzý çiçeðin tohumlarýný ekecek ve bedbaht Anadolu'yu bu süretle yükseltecektir. Bu gayeye vusül için çalýþacaðýz ve her fedakarlýða katlanacaðýz. biz Türkiye'deki iþçilere ve rençberlere istinat ediyoruz. Cihan proletaryasý da bizimle beraberdir. Biz yalnýz deðiliz. Üçüncü Enternasyonal bizim istinatgahýmýzdýr." (M. Tunçay ageS:60) Kongreden sonra önüne koyduðu iþlere yoðunlaþan TKP'nin önder kadrolarý kavga sürdürecekleri topraklara Ocak 1921'de gelirler. Baþlarýna gelenler tüm devrimcilerin malumudur. (TKP'nin önder kadrolarýnýn burjuvazi tarafýndan katledilmeleri baþka bir yazýnýn konusu olacaðý için þimdilik deðinerek geçiyoruz. LI) Dünya Devrim Partisi olarak kurulan komünist Enternasyonal, saflaþtýrdýðý bolþevizmi, yarattýðý geleneði ilke düzeðinden ileri götüremediði, hayatiyet kazandýramadýðý için dördüncü kongreden sonra siyasi sürekliliðini saðlayamamýþtýr. Onun aguþunda (kucaðýnda) doðan TKP de bu manada, siyaseten tasfiye olmuþtur. Bu tasfiye, Lenin'in kopmakta tereddüt etmediði 2. Enternasyonal siyasetinin kendi bünyesinde boy vermesine, yeþermesine yol açmýþtýr. Dünya devrim partisi'nin Türkiye bölüðünün kurmayý olarak kurulan TKP, bu yabancýlaþmanýn sonucunda, SSCB-TC arasýndaki iliþkilerde bir denge unsuru olarak varlýðýný sürdürmüþtür. Bu yöneliþ, 2. Enternasyonal siyasetinin takipçiliði, bolþevizme ve M. Suphi TKP'sine baðlýlýk yeminleri eþliðinde gerçekleþmiþtir. Sonraki dönemlerde TKP, M. Suphi dönemi TKP'ye baðlý olduklarýný, onun geleneðini yaþattýklarýný "TKP, onun yeni kuþak kadrolarý, MK Genel Sekreteri
Ý. bilen yoldaþýn 'M. Suphi'lerin, S. Hacýoðlu'larýn yolundan ayrýlmama' öðüdüne baðlý kalacaktýr." (Önder Saðlam. Ölümsüz savaþçý M: Suphi. Ürün Y. 1978. S.70) diye formüle etse de yol deðiþmiþ, özü boþaltýlmýþtýr. Baðlý olduklarý geleneðin 2. Enternasyonal'in oportünist siyaseti olduðunun ne kadar farkýndaydýlar, orasý biraz muðlak. Dünya devriminin yenildiði, proletaryanýn dünya ölçeðinde tüm örgütlü mevzilerinden geri atýldýðý, tam boy bir yenilginin, örgütsüzlüðün hakim olduðu günümüzde, komünist devrimciler için bunlar; iç geçirmeler, anýlarla yaþamak için yinelenen, söylenen sözler deðil, aþarak baðlanacaðýmýz bolþevizmin ilkelerine sahip çýkmak ve onun yanlýþ pratiðinden ibret almak içindir. Devrim topraklarý olarak tanýmladýðýmýz Türkiye ve Kürdistan coðrafyasýnda, Mustafa Suphi'lere, Leninizme, bolþevizme baðlý olduðunu iddia etmeyen bir tek devrimci, bir tek devrimci örgüt bulmak mümkün deðildir. Hatta bazýlarý kuruluþ günlerini 10 Eylül olarak da açýklamaktalar. mustafa Suphi'nin partisiyiz diyenler de vardýr. Ancak kendilerini böyle adlandýrmakta bir mahsur görmeyenlerin, teori ve pratiðine baktýðýmýzda , Mustafa Suphi'nin baðlý olduðu 3. Enternasyonal'in deðil, 2. Enternasyonal'in takipçileri olduðu görülecektir. Bu trajediye son vermek için bolþevizme sadýk komünistlerin, 3. Enternasyonal'i aþabilecek bir giriþime önderlik etmesi bir temenni deðil, gerçek haline getirilmelidir. Ve hala "o ataþli göðüsleri delen hançerin kabzasý" komünistler tarafýndan ellerine alýnmayý beklemektedir. Bolþevizm kazanacak!
Leninist Iþýk meþguldü. Yýkým ve feryatlara aldýrmadan harýl harýl çalýþarak "mezarda emeklilik", "çetelere af" gibi yasalarý fýrsattan istifade çýkarmayý, binlerce insanýn imdadýna koþmaya tercih etti. Depremin ilk günleri devlet depremzedelerin imdadýna yetiþmek deðil, kýlýný bile kýpýrdatmadý. Beylik demeçler, açýklamalar yapmakla yetinildi. "Devlet büyüktür. Yaralar sarýlacak, tüm zararlar telafi edilecek, kimse aç ve açýkta kalmayacak..." Her felaket anýnda bu laflar edilmesine raðmen hiç bir zaman gerekleri yerine getirilmemiþtir. Bu kez de verilen sözler yerine getirilmeyecektir. Bundan þüphesi olan beklesin, kýsa sürede gerçeði görecektir! Son bakanlar kurulu toplantýsýnda deprem bölgesindeki 'kaçak' konut sahiplerine konut verilmemesini kararlaþtýrmýþ. Gecekondu yoksullarýnýn evsiz kalacaðýnýn ilanýdýr bu. Varlýklýlarýn mali zararlarý karþýlanacak. Gecekondu ve kiracý durumundaki binlerce yoksul ise konutsuzluða ve 'kaderine' razý olacak. Ýþte burjuva adalet. Tüm depremzedeler için yapýlan yardýmýn bile kime verilip kime verilmeyeceðine bu katiller karar verecek. Enkaz altýndaki insanlarý kurtarmakta ve yardýmýna koþmakta oldukça isteksiz olan devlet, depremzedelere gelen yardýmlarý iç etmekte ve engellemekte pek mahir davrandý. Aradan iki ay geçmesine raðmen ve sivil toplum kuruluþlarýnýn yardýma koþmasýna raðmen, hala aç ve açýkta olan yüzlerce depremzede olduðu biliniyor. Baský ve sömürü söz konusu olduðunda kolu uzun olan devletin iþ yardýma gelince 'kolsuz' olduðu görüldü. Depremzedelere ne yiyecek, ne de barýnak yetiþtiremedi. Bu hayasýzlýðý karþýsýnda ortaya çýkan kendiliðinden tepki ve protestolarý ise 'kýþkýrtma' diyerek bastýrdý. Çadýr gönderemediði depremzedeler üzerine çevik kuvvet göndermekte hiç tereddüt etmediði gibi bu konuda sýkýntý da çekmedi. Binlerce insanýn malýný ve canýný yitirmesinin failini de buldu!... "Zavallý", aç gözlü mütahit Veli Göçer'i yakalayarak kirinden-pasýndan-kokuþmuþluðundan arýnabileceðini, hesap vermekten kurtulabiliceðini zannetti. Bu anlayýþla bir kaç aç gözlü mütahiti günah keçisi ilan etti. Bu manevralar boþunadýr. Maskesi düþmüþ katliamcý yüzü bir kez daha hafizamýza kazýnmýþtýr. Ulusal ve uluslararasý burjuvazinin timsah gözyaþlarý, sözde insan ve yardým severlikleri, yardým perverlikleri bizi kandýramaz. Onlarýn savaþ ve baský yoluyla halklara, iþçilere ve emekçilere verdikleri
3
zarar, yýkým ve katliamlarýn yanýnda depremin ki devede kulak kalýr. Duygu sömürüsüyle dünyanan, doðal zenginliklerin ve güzelliklerin yaðmalanmasýný ve baþ vurduklarý barbarlýklarý insanlýk hiç bir zaman unutmayacak ve affetmeyecektir. Katiamýn sorumlusu burjuva devlettir. Bu sorumluluktan kaçamaz, iþçi ve emekçilere hesap verecek!
28 Þubat Darbesi Devam Ediyor. Burjuvazi Ýse Sözde Demokrasi/Demokratikleþme ve Af Saldýrýsýyla Devrimci Hareketi Ezmek ve Huzura Ermek Ýstiyor!
Burjuvazi her fýrsatta devrimci sol güçlerin daðýnýklýðýný, ideolojik, politik týkanýklýðýný ve dünya çapýnda aldýðý yenilgiyi fýrsat bilerek, politik ve fiili saldýrýlarýný yoðunlaþtýrarak devrimci ve komünist örgütleri tasfiye etmeye, güçten ve tahkattan düþürerek kitlelerden yalýtmaya çalýþýyor. Peþpeþe attýðý politik adým ve saldýrýlar bu hedefe ulaþmakta ne kadar hevesli ve ýsrarlý olduðunun göstergeleridir. Bu alanda elde edeceði baþarýyla "huzur ve siyasi istikrar" saðlayarak, bölge devleti olma, emperyalist hiyerarþide basamak atlayarak, alt-emperyalist bir konuma sýçrama hayalini gerçekleþtirecektir. 28 Þubat Darbesi'nin yürürlükte olduðu, hükümetin misyonun da darbe programýný gerçekleþtirmek olduðu herkesçe açýkken, Kývrýkoðlu açýk-açýk "yüz yýlda sürse 28 Þubat kararlarý mutlaka uygulanacak" diye buyurduðu ve kimsenin itiraz edemediði, ciddi bir toplumsal ve siyasal muhalefetin bile olmadýðý bir ortamda gündeme getirilen "demokrasi ve demokratikleþme" söylemleri lafý güzahtýr. Buna inanan ve bel baðlayanlar ise iflah olmaz liberal ve reformist kesimlerle bu anlayýþlarla dirsek temasý içinde olan akýmlarýn temsilcileridir. Gündemde ve yürülükte olan gerici reform saldýrýlarýdýr. Saldýrýnýn ideolojik boyutu, "dünya deðiþmiþtir, tek doðru ve baki olan burjuva düzen ve burjuva demokrasisidir" çerçevesine oturmaktadýr. Türkiye'nin de demokratikleþeceðine ve insan haklarýna saygýlý olanacaðýna burjuvazi yemin billah etmektedir. En yetkili aðýzlardan biri olan yargýtay baþkanýna bu konuda 'seminer' verdirmekte bir sakýnca görmemektedir. Yýllardýr 12 Eylül darbesinýn anayasasýna ve hukukuna dayanarak görev yapan ve hukusal kararlar veren bir bürokrat birden bire demokrasi ve demokratik-
4
Leninist Iþýk
Eylül-Ekim 1999
leþme sevdalýsý olup tekmil medya araçlarýndan yararlanarak, o kýymetli demokrasi nutkuyla kamuoyunun gündemine giriveriyor. Günlerce kendinden ve yeni keþfettiði insan haklarý, demokratik haklar, mevcut anayasanýn ve hukuk sisteminin anti-demokratikliði konusundaki görüþlerinden söz ettiriyor. Her sýnýf ve kýlýktan liberal-reformist kesimlerin gözlerinin içi gülüyor. Bu ülkede hala demokrasi ve þimdilerde çok moda ve revaçta olan "demokratik Türkiye" isteyen yüksek mertebede bir bürokratýn varlýðý onlarý mest ediyor. Bu demokrasi havarisi günlerce tebrik kabul etmek ve iadeyi ziyaret yapmak zorunda kalýyor. Sol liberal ve reformist kesimler bir anda sýnýflar üstü bir demokrasi keþfediyorlar. Burjuva diktatörlük yýkýlmadan da "demokratik Türkiye" hayallerinin gerçekleþeceðine inanýveriyorlar. Devrimcileri de buna inandýrmak için ellerinden geleni yapýyorlar. Hata 'uslu durmayýp, akkýlý davranmayýp' buna engel olduklarý için zaman zaman devrimcileri azarlamaya bile kalkýþabiliyorlar. Komünistler her demokrasinin bir sýnýfýn diktatörlüðü olduðu bilinciyle, bu soyut demokrasi seminerlerinin arkasýndaki gerçeði görmeye ve göstermeye çalýþýyorlar. Burjuvazinin yaptýðýnýn, kendini demokrasi programý ve mücadelesiyle sýnýrlayan devrimci kesimlere ideolojik-politik bir saldýrýdan ve PKK' nýn içine girdiði uzlaþma, kirli barýþ yöneliminin desteðiyle devrimci hareketi tasfiye etme manevrasýndan baþka bir þey olmadýðýnýn bilinciyle hareket etmek gerektiðini savunuyorlar. Bir zamanlar "Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz." diyen burjuvazi þimdi de "Bu ülkeye demokrasi gelecekse onu da biz getiririz." demektedir. Bu yolla devrimci örgütlerin kitle desteðini kesmeyi ve onlarý yalýtmayý umut etmektedir. Burjuvazinin ve düzeninin tüm dünyada alabildiðine gericileþtiðini, kendisini rakipsiz olduðuna inandýrmanýn rahatlýðýyla saldýrganlaþtýðýný, dünyayý üçüncü kez paylaþmak ve yaðmalamak için her türlü fýrsatý deðerlendirdiðini ýsrarla ortaya koymak ve sosyalizm, proletarya diktatörlüðü alternatifi ile karþýsýna dikilmek ve liberal reformist hayalperestlerle, burjuva yardakçýlarýyla her alanda yolumuzu ayýrmanýn bügünün en önemli ve acil devrimci görevi olduðunu ortadadýr. Ýçinden geçtiðimiz süreçte
kitleselleþme, burjuva kliklerin çeliþkilerinden yararlanmak gibi 'iyi niyetlerle' siyaset yapanlar tasfiye olmaya ve liberallerin kollarýna atýlmaya hazýr olmalýdýrlar. Fiziksel bir imhanýn ve polisiye bir kuþatmanýn her alanda hüküm sürdüðü bir ortamda "demokrasi" ve "demokrakitleþme" palavralarýna ancak sýnýf mücadelesi konusunda kara cahil olanlar ve burjuvaziye uþaklýðý erdem sananlar, icazet altýnda da devrimci siyaset yapýlabileceðini düþünen budalalar inanýrlar. Bir de 'aydýnlar'. Türk ve çeþitli ülkelerden 46 yazar ve sanatçýnýn da bir bildiri yayýnlayarak boþ durmak yerine bu kervana katýldýðýný basýndan öðrendik. Aktarýldýðýna göre: " Biz aþaðýda imzasý bulunan yazar ve sanatçýlar, yeni yüzyýlda Türkiye'yi insan haklarý ve demokrasi konusunda örnek alýnmasý gereken bir ülke olarak görmek istiyoruz." diyorlarmýþ. Bu bildiriyi okuyan MGK "Emriniz olur, baþ üstüne!" diyerek hazýrola geþmiþtir mutlaka. Devlet yetkililerine hitap eden bu bildiride ayrýca: "Lütfen Türkiye'yi bu ayýptan kurtarýn. Hepimizi derin üzüntüye boðan deprem felaketinin yaralarýný sararken, 70 yýldan fazla bir süredir kanayan toplumsal yarayý da sarýn." çaðrýsý yapmýþlar. 12 Ekim tarihli Evrensel'de bu önemli geliþmeyi ikinci haber olarak birinci sayfadan kamuoyuna duyurmuþtur. 'Aydýn' olduðunu sananlar bu durumdaysa cahillere ne gerek...? Devlet yetkilileri 'Deprem felaketinin yaralarýný sardýðý' gibi 'toplumsal yaralarýmýzý' da sarsaymýþ...Aynen öyle yapýyor. Depremzedeleri aç ve açýkta býrakýyor, günlerce göçük altýnda býrakýyor. Her milletten devrimci ve komünistleri de kurþunluyor, katlediyor. Kendini 'aydýn' sanan beyler bu yaralarý kim açtý da devlet saracak? Burjuvaziden merhamet dilenenler bizden uzak olsun. "Görmek istemeyen gözün, duymak istemeyen kulaðýn tedavisi yokmuþ."
Af Yasasý da Bir Burjuva Saldýrýdýr. Devrimci Tutsaklara Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek!
Demokrasi ve demokratikleþme söylemleri eþliðinde burjuvazi baský ve sömürüsünü sürekli artýrmaktadýr. Zam, eflasyon furyasýyla iþten atmalar, özelleþtirme, mezarda emeklilik, tutsak alma, iþkence ve katliamlar günlük olaylar halini almýþ durumdadýr. En ufak hak arayýþý ve protesto gösterisine saldýrarak suskun ve teslim
hedefinin ve eylemlerinin hedefi sistemin araçlarý, sonuçlarý deðil kendisi olmalýdýr. Devrimci ve reformist politikanýn temel ayrýmýný teþkil eden bu nokta maalesef diðer alanlarda olduðu gibi öðrenci ðençlik alanýnda da belirsizleþmiþtir.Bugün sýnýf mücadelesinin temel hedefi olan devrimci siyaseti her alanda hakim kýlmakta, reformist/liberal siyasetlerle ayrýþmanýn önemi anlaþýlamamakta yada günü birlik politikalara kurban edilmektedir. Bu alanda devrimciler temel þiar ve savaþým hedefi olarak "paralý eðitime Hayýr", "bilimsel akademik eðitim" vb .Ekenomist perspektiflerin savunusu içinde burjuva diktatörliðinin ve ve eðitiminin özünü karartmakta ve devrimci ve reformistleri ayný anlayýþta buluþturmaktadýr. Her alanda olduðu gibi öðrenci gençlik alanýnda ki yakalanmasý gereken temel nokta da proleletaryanýn çýkarlarýný esas almak ; bu hedef ekseninde toplumu sýnýfsal ve siyasal olarak ayrýþtýrýp, iktidar mücadelesine katmaktýr. Ýktidar perspektifine sahip olan komünist devrimciler, her alanda olduðu gibi öðrenci gençlik alanýnda da bu perspektifle hareket ederek "Paralý Parasýz Burjuva Eðitime Hayýr!"þiarýný yükseltirler. Burjuvazinin eðitimini reddederek "bizim karþý çýktýðýmýz yalnýca zehirinizi paralý olarak bize satmanýz deðildir, bu zehiri bize bedava içirmenize de karþýyýz ve buna karþý savaþacaðýz" diyerek burjuvazinin ideolojik silahýnýn gelsin geriye ona doðru çevirmeye çalýþýrlar. Öðrenciye Ýþ Çalýþana Öðrenim Hakký! Öðrenci ðençlik bulunduðu konum itibarýyla ayný zamanda toplumun "asalak" bir kesimini oluþturmaktadýr ve aldýðý egitim karþýsýnda harç ödeyip ödememesinden baðýmsýz olarak eðitim giderleri vergi vb. yaptýrýmlarla iþçi sýnýfýnýn ücretinden karþýlanmaktadýr. Kapitalist sistemde tüm toplumsal hizmetlerin gideri iþçi sýnýfýnýn ücretinden karþýlamak, kar hýrsý içinde olan burjuvazinin sömürücü niteliðinin bir sonucudur ve proleteryanýn mücadelesinin ona tanýdýðý olanaklar çerçevesinde bu "hakkýný" sonuna kadar kullanýr. Bu alanda yürütülecek devrimci bir faaliyetin öncelikle prolekaryanýn çýkarlarýný
21
hedef almasýnýn ve sýnýfsal ve siyasal bir ayrýþmaya hizmet etmesinin gerekliliðine daha önce iþaret etmiþtik. Bu ise öðrenci gençliðin "asalak" konumuna son vererek bu kesimide üretim sürecine katmakla ve eðitim dahil tüm toplumsal hizmet giderlerinin iþçi sýnýfý deðil burjuvazi tarafýndan karþýlanmasý üzerinden mücadeleyi yükseltmek olmalýdýr. Ücretler deðiþmeksizin iþ saatlerinin kýsaltýlmasý, ücretlilerden alýnan vergilerin kaldýrýlmasý ile birlikte yürütülecek "Öðrenciye Ýþ Çalýþana Öðrenim Hakký" hedefli bir siyasal faaliyetle;hem öðrenci gençlik çalýþmasý ile sýnýf hareketi dayanýþmanýn ötesinde talepler etrafýnda birleþtirecek, hemde öðrenci gençlik sýnýfsal/siyasal olarak ayrýþacak ve öðrenci gençlik üretken bir iþte istihdamýyla asalak konumuna son verecektir. "Parasýz eðitim" talebi ancak bu koþullarda iþçi sýnýfý ve devrimciler açýsýndan anlam kazanacaktýr. Bugün devrimci hareketin içinde bulunduðu ideolojik yanýlsama sonucunda "paralý eðitime hayýr", "bilimsel akademik eðitim" vb. taleplerinin öne çýkarýlmasý öðrenci gençlik içerisinde daha büyük ideolojik yanýlsamalara yol açmaktadýr. Komünist devrimciler ise; bu alanda bir süredir çok geniþ olmasa da bir faaliyet sürdürmesine raðmen, mevcut egemen anlayýþý kýrmak ve sýnýf perspektifini esas alan bir öðrenci gençlik çalýþmasýnýn çapýný geniþletmek noktasýnda baþarýlý bir faaliyet yürütülebildiðini söyleyemeyiz. Bu noktada günü birlik politikalarý ve ekonomizmin hakimiyeti bir etkensede bu, nesnel zemine iþaret eder. Bu nesnelliði deðiþtirmek ise ýsrarlý, araç yaratabilen ve mevcut araçlarý kullanmayý becermekten geçiyor. Sýnýfýn çýkarlarýný öne alan bir öðrenci çalýþmasýndan , alanýn özgün koþullarý ve taleplerinin göz ardý edilmesi; anlayýþýmýza uygun olmayan eylemlere katýlýnmamasý anlaþýlmamalýdýr. Tam tersine bu tür eylemlere katýlarak burjuva eðitimi teþhir etmeminin yollarý , araçlarý yaratýlmalý; hedef kitlemizle eylemli yürüyüþ içeresinde etkileme, ileri çekmenin zeminleri yakalanmalýdýr. Kararlý,ýsrarlý, yoðunlaþýlmýþ militan bir faaliyet kýsa zamanda sonuçlarýna varacaktýr.
20
Eylül-Ekim 1999
0Militana Notlar... ÖÐRENCÝ GENÇLÝK ÝÇERÝSÝNDE KOMÜNÝST DEVRÝMCÝ ÇALIÞMAYA ÝLÝÞKÝN NOTLAR Öðrenci gençlik, son yýllardaki depolitizasyon saldýrýsý ortamýna raðmen yýllardan beri devrimci hareketin kadro kaynaklarýndan biri özelliðini (iniþ-çýkýþlara raðmen) sürdürmekte, kadro devþirme alaný olmaya devam etmektedir. Bu anlamda öðrenci gençlik alaný komünist devrimcilerin de ilgilerini yoðunlaþtýrmalarý gereken bir alan olmayý hakketmektedir. Komünist devrimciler bu alana yoðunlaþýrken toplumsal bir katagori olarak deðerlendirdiðimiz öðrenci gençliðin heterojen bir özelliðe sahip olduðunu ve ayrýþtýrýlmasý gerektiði bilinciyle hareket etmelidirler. Burjuvazinin bir kurumu olan "eðitim-öðretim" kurumlarýnýn, burjuva ideolojisinin kendini yeniden ürettiði bir iþlev üstlendiði gerçeði ile hareket edilmelidir. Tolumsal Bir Katogori Olarak Öðrenci Gençlik: Öðrenci gençiliðin heterojen bir özelliðe sahip olduðuna yukarýda deðinmiþtik. Bunu açýmlamak gerekirse: öðrenci gençlik, herhangi bir sýnýfsal katogori içerisinde deðerlendirilemeyen, farklý sýnýflardan gelen kesimleri ifade eden bir kimliktir ve birleþtirici bir kimlik olmaktan uzak olduðu gibi sýnýfsal ve siyasal olarak ayrýþtýrmaya ihtiyaç vardýr. Bu ise ancak bütün alanlanda olduðu gibi öðrenci gençlik alanýnda da sýnýf perspektifinin eðemen olduðu devrimci siyasal bir faaliyet yürütmeyi zorunlu kýlar. Bundan bir kaç yýl öncesine kadar daha da karmaþýk olan bu toplumsal katagori, özelliþtirmeyle birlikte biraz daha sadeleþmiþ, burjuvazi kendi sýnýfýna mensup öðrenci gençliði diðer sýnýflardan gelen öðrenci gençlikten ayrýþtýrma yoluna baþvurmuþtur. Kurduðu astronomik rakamlarla ifade edilen paralý özel okularla kendi sýnýfýna mensup öðrencileri bu okullarda toplamaya baþlamýþtýr. Ancak bu süreç henüz tamamlanmamýþ, burju-
vazinin bu müdahalesi henüz devam etmektedir. Yine de böyle bir müdahaleye raðmen devlet okullarýnda okuyan öðrenci gençlik sýnýfsal olarak homejenleþmemiþtir/homojenleþmeyecektir. Çünkü; herhangi bir sýnýfsal katagori içerisinde deðerlendirilebilmesi için bu kesimin üretimdeki yerini tanýmlamaya ihtiyaç vardýr. Bu kesim, öðrenimleri süresince üretimin dýþýndadýr; ve üretim içerisindeki konumlarýný belirleme aþamasýndadýrlar. Bu yönleriyle deðerlendirildiðinde, öðrenci gençlik, öðrenin sürecinin sonunda büyük bir kýsmý iþsizler ordusunun bir unsuru olarak, bir kýsmý proleterleþerek iþçi sýnýfýnýn unsurlarý olacak, sýnýrlý bir kesimi ise burjuvazinin dalkavukluðu ile ve ya sýnýf atlayarak burjuva sýnýfýna dahil olacaklardýr. Bu tanýmlama ýþýðýnda öðrenci gençliðin sorunlarýnýn ve beklentilerinin farklý olduðu, geldiði sýnýfýn sorunlarýný, özelliklerini ve beklentilerini taþýdýðý görülmelidir. "Maddi Üretim Araçlarýný Elinde Bulunduran Sýnýf, Ayný zamanda Zihinsel Üretim Araçlarýný da Elinde Bulundurur" Karl Marx'ýn Alman ideolojisinde belirttiði bu gerçeklik bu gün burjuva devletin eðitim kurumlarýnýn durumunu ve sahibini tarif etmektedir. Her deðeri metalaþtýran kapitalizm bugün bilimi de metalaþtýrmýþ ve kendi sömürü düzeni sürdürmenin ve artý deðerini artýrmanýn aracý haline getirmiþtir. Üretim araçlarýný elinde bulunduran burjuvazi ideolojik üretimini de akedemik alanlarda, ünüversitelerde yapmaktadýr. Burjuva ideolojisini her sýnýftan gelen gençliðe taþýyarak gençliði ideolojik bir kuþatma içerisine almakta, kendi ideolojisinin taþýyýcýlarý haline getirmeye çalýþmaktadýr.Bu nedenle bu alanda yürütülecek devrimci siyasal çalýþmanýn ilk ayaðý mevcut burjuva eðitimin teþhiri olmalýdýr, her türlü savaþým
Leninist Iþýk olmuþ bir toplum yaratmak peþindedir. Düzen bu fiili saldýrýlarýný propagandif ve ideolojik saldýrýlarýyla da perdelemek istemektedir. Ýþte bu mantýk ve ihtiyacýnýn bir ürünü olarak af yasasýný gündeme almýþtýr. Bu yasayla devrimci tutsaklarý özgürlüklerine kavuþturmak düþünülmediðine göre, asýl kavga bu kesimlerle burjuvazi arasýnda ceryan ettiðine göre kim kimle uzlaþacak, toplumsal mütabakat ve barýþ yapacak? Burjuva demogojileri bir kenara býrakýrsak, gerçekleþýp gerçekleþmeyeceðinden baðýmsýz, murad edilenleri üç baþlýk altýnda toplamak mümkündür. 1-Çetelerin, iþkencecilerin aklanmasý. Susurluk sürecinde kiri-pasý iyice su yüzüne çýkan burjuvazi solun avanak kesimlerinin de yardýmýyla "temiz siyaset, temiz toplum, temiz devlet" þiarlarý etrafýnda toplumsal tepkiyi mas etmeyi ve düzene baðlamayý becermiþti. Tepkileri yatýþtýrmak, devletin büyüklüðünü kanýtlamak için de besleyip büyüttüðü çetelere sözde savaþ açmýþtý. Yýllardýr bulup yakalayamadýðý eli kanlý, istihbarat ve polis teþkilatlarýyla içiçe, kolkola yaþayan kiralýk katilleri 'yakalamaya' baþlamýþtý. Hatta bazýlarý kendiliðinden yurt dýþýndan gelip teslim olmaya baþlamýþlardý. Bütün olup bitenler burjuvazinin çetelerle danýþýklý bir dövüþ içine girdiðini iþaret ediyordu. Bir taþla iki kuþ birden vurulacaktý. Hem devlet otoritesi tesis edilecek, yýðýnlar gözünde yeniden itibar kazanacak, hem de çeteler bir süre yattýktan sonra af edilerek aklanmýþ olacaklardý. 'Kaçak' konumundan kurtulacaklardý. Ezilen ve sömürülenlerin bir kez daha 'enayi' yerine konmasý da cabasý olacaktý. Gündemdeki af bu danýþýklý dövüþün bir sonucu ve çetelerin aklanma çabasýdýr. Diðer adli tutuklularý ve yakýnlarýný ise düzenle barýþtýrma ve önümüzdeki seçimlerde hükümet partileri lehine oya dönüþtürmek hedeflenmektedir. 2-PKK'nýn tabanýný düzene kazanmak. "Af ve piþmanlýk yasasý" PKK'nin içine girdiði uzlaþma ve teslimiyet zeminini düzenin uzun vadeli çýkarýna hizmete dönüþtürmek ve PKK tabanýyla düzen içinde buluþma ihtiyacýnýn ürünüdür. Uzlaþmaya açýk hale gelen bu güçleri ehlileþtirmek için af ve piþmanlýk yasasý iyi bir yem olarak görülmektedir. 3-Devrimci-komünist tutsaklar bugün dýþarda olduðu gibi içerde de düzenin baþýný aðrýtmaktadýr. Düzen, yönetici ve 'iflah olmaz' durumdakilerin dýþýndaki tusaklarý dýþarý salýnarak içerde kalanlarý yalýtmak ve saldýrýya açýk hale
5
getirmek istenmektedir. Ayrýca daha önceki deneyimler göstermiþtir ki "af ve ceza indirim yasasýyla" dýþarý çýkan tutsaklarýn bir çoðu düzene karýþmýþ, bir çoðu da liberal-reformist sol kanallara akarak düzene eklenmiþlerdir. Af saldýrýsýyla yalýttýðý devrimcikomünist tutusaklara ciddi bir dirençle karþýlaþmaksýzýn saldýrmanýn ve hayalindeki hücre tipi hapishane uygulamasýna geçiþin yolunu açmayý hayal etmektedir, burjuva diktatörlük. Bugünkü koðuþ sistemi hapishanelerde siyasi tutsaklar devrimci kimlikleriyle ve etkinlikleriyle varolmaktalar. Kavgayý içerde de sürdürmekte burjuva dayatma ve saldýrýlara karþý canlarýný ortaya koyarak direniþ hattý örmekte, gerektiðinde rehin alma, barikat kurma ve çatýþma biçiminde saldýrýya girebilmekteler. Devrimci tutsaklarý kimliksizleþtirme ve kiþiliksizleþtirme peþinde olan düzen ise bu durumdan huzursuz olmaktadýr. Devrimci tutsaklarý ehlileþtirme ve teslim alma saldýsý olan af yasasýna karþý ideolojik-politik bir savaþým yürütmek, bu oyunu boþa çýkarmak devrimci sorumluluk gereðidir. Ýster içerde ister dýþarda olsun devrimci deðerlere ve kimliðimize, ideallerimize sahip çýkarak, hem düzenin hem de liberal-reformist kesimlerin hevesini kursaðýnda býrakmak boynumuzun borcudur. Devrim ülkesinde böylesine güçlü devrimci dinamiklerden kan alan devrimci hareketi düþman bugüne dek yok edemedi. Asla da yok edemez! Devrim için savaþmak suç, devrimcilerkomünistler de suçlu deðiller. Asýl suçlu burjuva düzenin kendisidir. Burjuvazidir. Onun için yýkýlýp tarihin çöplüðüne atýlacaktýr. Asla affedilmeyecek!
Ulucanlar Hapishanesi'nde Burjuvazi 10 Militan Devrimciyi Katletti. Ölenler Dövüþerek Öldüler! Yüreðimize Gömüldüler!
Kar hýrsý ve ihmalkarlýðýyla depremi katliama dönüþtüren, binlerce iþçi ve emekçinin ölümüne sebep olan katil burjuvazi ve devleti TC kana doymamýþ olacak ki hain gözünü Ulucanlar Hapishanesi'ndeki devrimci-komünist tutsaklara dikti. Koðuþ talebiyle direniþe geçen ve sayým vermeyen tutsaklara eli kanlý katilleriyle silahlý saldýrýya geçerek bir katliam da burada gerçekleþtirdi. Devrimci-komünist kimliðini ve onurunu ölümüne korumaya çalýþan 10 militan devrimciyi adice katletti. Onlarcasýný yaraladý ve baþka hapishanelere daðýttý.
6
Leninist Iþýk
Eylül-Ekim 1999
Diðer hapishanelerdeki tutsaklarda saldýrý ve direniþe geçerek burjuva katliama cevabýný anýnda verdi. Tüm hapishanelerde rehine alma saldýrýsý eþliðinde barikatlar kurarak "Cesaretiniz varsa gelin! Katliamýn sorumlusu burjuva devlettir! Hesap verecek!" þiarlarýyla direniþ bayraðý yükseltildi. Katil TC devleti bir kez daha bu cüret ve kararlýlýk karþýsýnda geriledi. Döktüðü kanla yetinmek zorunda kaldý. Bu ne ilk katliamýdýr, ne de sonuncu katliamý olacaktýr. Burjuva diktatörlük emeðimizi sömürerek, kanýmýzý içerek yaþamaktadýr. Hapishanelerde katliam girþimleri her dönem olmuþtur. Ýþçi sýnýfý ve devrim davasý en yiðit evlatlarýný yitirmiþtir bu saldýrýlarda. Diyarbakýr, Metris, Bayrampaþa, Ümranýye zindanlarý burjuvazinin katliamlarýna tanýk olurken devrim savaþçýlarýn da yiðitliðine, davasýna ölümüne baðlýlýðýna þahit olmuþtur. Sýnýf mücadelesinin hapishane cephesinde katledilen devrim savaþçýlarý dövüþerek öldüler./Yüreðimize gömüldüler./ Sýnýfsýz sömürüsüz komünist bir dünya kurma kavgamýzda yaþýyorlar./ Yaþayacaklar... Sýnýf Mücadelesi Kýzýþýyor. Burjuva Kuþatma Giderek Daralýyor. Devrimci Önderlik ve Örgüt Ýradesiyle Bu Kuþatmayý Yarma Görevi Devrimcileri-Komünistleri Bekliyor. Katil burjuva diktatörlüðü bir kez daha havuç ve sopa politikasýyla çýktý karþýmýza. Bir taraftan af, demokrasi, demokratikleþme hayalleri yayarken diðer taraftan devrimci tutsaklarý katletme ve teslim alma saldýrýsý gerçekleþtirdi. Yapýlan seçmeli terördür. Amaç; devrimcileri imha, liberal, reformist ve tasfiyeci sola gözkýrpma, kanal açmadýr. Görev nitelikli bir nicelikle ve baðýmsýz devrimci sýnýf eylemleriyle bu oyunu bozmaktýr. Düzen ve liberal-reformist kesimlerden her alanda kesin bir kopuþla alternatif bir güç haline gelmek ve iktidar pespektifiyle mücadeleye hazýrlanmak ve sýnýf savaþýný sürdürmektir. Görev ve sorumluluklarý bu ihtiyaçlar ekseninde belirleyip yerine getirmek zorundayýz. Ýktidarý istiyorsak araçlarýný da istemeli ve yaratmalýyýz. En yüce amaçlar bile ancak uygun araçlarla pratiðe geçirilebilir. Bu gerçekler ýþýðýnda görev ve sorumluluklara yoðunlaþýp ileri çýkma, iddamýza denk bir cüretle ileriye atýlmaktan öte bir çözüm yoktur. Ýmkansýzý istemeli, zoru baþarmalýyýz. Devrimcilerin ve komünistlerin önünde-
ki güncel politik-pratik görevler, ortak eylemlilikler ortak bir önderlik iradesiyle karþýlanabilir. Devrimci-komünist tutsaklara ve iþçilere-emekçilere dönük güncel saldýrýlarýn karþýsýna toplam güçler seferber edilerek çýkýlabilir. Tutsaklarý ve emek güçlerini yanlýz býrakmamak, toplam güç ve imkanlarý zorlayarak karþý saldýrýyý örmek bir ihtiyaç ve devrimci sorumluluk gereðidir. Ama savaþýmýn kaderini asýl belirliyecek olan burjuva yalan ve demogojilere aldýrmadan, özgür-devrimci örgütün ve sürekliliðinin güvence altýna alýnmasýdýr. Ýllegal zeminde kadrolaþma ve organlaþmayý baþarmak, bunun için sýnýfýn taze, dinç ve militan kesimlerine dönük bir politik etkinlik üzerinden buralardan beslenerek devrimci örgüt omurgasýný güçlendirmek, düþünen ve savaþan profesyonel devrimciler örgütüyle düþmana kafa tutmaktýr. Devrimci-komünist hareketin ulusal ve uluslararasý alanda yüzyüze olduðu ideolojik bunalýma son vermek ve devrimci program ile devrimci sýnýf partisinin inþaa edilmesidir. Bu acil ve öncelikli görevlerin baþarýlmasý ise eylemli yürüyüþ içerisinde bizden öte Devrimci Parti Güçleri'yle buluþma, yakýnlaþma ve partileþme perspektifini ortaklaþa yaþama geçirmekle baþarýlacaktýr. Uzun vadeli ve kalýcý bir baþarýnýn yolu buradan geçmektedir. Sýnýf mücadelesinin bugün yüzyüze olduðu en önemli sorun devrimci önderlik boþluðudur. Burjuvazi bu boþluktan cesaret almakta ve bu krizden beslenmektedir. Bu kadar pervazsýz olmasýnýn altýnda devrimci deðerlerin erozyona uðramasý ve devrimci örgütlerin güç kaybetmesi, liberal tasfiyeci solun 'güç' kazanmasý yatmaktadýr. Devrimci ve komünist kadro ve örgütlerin bir bunalýmla ve parçalanmýþlýkla yüzyüze olduðu koþullara son verilmeden önderlik boþluðunun doldurulmasý ise imkansýzdýr. Bu ihtiyacýn üzerinden atlanarak veya laftan öteye geçmeyen "parti olma" iddalarýyla burjuva kuþatmayý yarmanýn ve iktidara yürümenin mümkün olmadýðý ise açýk bir olgudur. "Mevcut kuþatmayý yarmak için ortak devrimci irade! Devrim için devrimci parti!" ihtiyacýnýn giderilmesi bugünün en acil, en öncelikli görevidir.
Leninist
IÞIK
ordusu karþýsýnda kahramanca ve ölümüne çarpýþarak yenilir. Þeyh Bedreddin esir alýnarak Edirne'ye götürülür. Þeriat yasalarýna göre yargýlanarak 1419 yýlýnda Serez çarþýsýnda halkýn önünde çýrýlçýplak soyulduktan sonra asýlarak idam edilir. Ne yargýlanýrken ne de asýlýrken aman dilemez, inaçlarýndan, doðru bildiklerinden zerrece taviz vermez... O, düþünmesini ve savaþmasýný bildiði gibi, günü geldiðinde onuruyla ve baþý dik ölmesini de bilir. Sýnýf intiharý gerçekleþtirmiþ devrimci bir öncü olduðunu dostuna ve düþmanýna bir kez daha gösterir. Müridi Mecnunu yanýna çaðýrarak : "Aðlama, Mecnun. Hakikat bizimle! Vasiyetimdir: bedenimi, þu bakýrcýlar çarþýsý yakýnýnda bir yere gömün... Ama beni kara toprakta deðil, hakikatý anlamýþ insanlarýn yüreklerinde arayýn!" dedikten sonra sehpaya çýkar... *** Þeyh Bedreddin düþüncesi felsefi bakýmdan idealist ve materyalist dünya görüþlerinin içiçe savunulduðu, sistematik bir dünya görüþünden çok eklektik bir felsefi anlayýþa denk düþmektedir. Yine de halkýn sorunlarýný yakýndan bilmek, içiçe yaþamak, düþünen ve adaletsizliðe karþý savaþan bir insan olma özelliðinden dolayý Þeyh Bedreddin inanýlmaz bir biçimde, bilimsel sosyalizm düþüncesinin ortaya konmasýndan çok önce siyasi ve iktisadi bakýmdan ütopik sosyalist bir bakýþý ve eylem tarzýný yakalamayý baþarmýþtýr. "O Anadolu ve Rumelinin ilk ütopik köylü sosyalisti, komünistidir." demek yanlýþ olmayacaktýr. Ezme, ezilme ve eþitsizliðin, yani sýnýflarýn varlýk nedeninin özel mülkiyet ve egemen iktidar olduðunu dahice bir zekayla görmüþ, dönemin ezilen sýnýf ve katmanlarýna dayanarak toplumsal bir ayaklanmayla komünist köylü devrimi yapmaya, özel mülkiyeti ortadan kaldýrmaya ve feodal diktatörlüðü yýkmaya, köylü ve zanaatçý kömünlerine dayalý bir yönetim biçimine geçmeye kalkýþmýþtýr. Þeyh Bedreddin ve müritlerinin sýnýfsýz ve sömürüsüz, kollektif üretim, kollektif tüketim ve kollektif yönetim idealleri siyasal, sýnýfsal haklýlýðýna, doðruluðuna ve büyük bir toplumsal destek bulmasýna raðmen neden yenilmiþtir? Bedreddin ve müridlerinin ütopik köylü komünizmleri neden baþarýya ulaþamamýþtýr? Tarihsel ve sýnýfsal haklýlýðýna raðmen erken gelen, iþçi sýnýfý ve par-
19
tisinin yokluðu koþullarýnda gerçekleþen bir isyan hareketi olmasý yenilginin asýl kaynaðýdýr. Bugünün dünyasýnda bile özel mülkiyeti ortadan kaldýrmayý ve doðrudan bir sosyalist devrimi ve proleter iktidarý erken bulanlarýn ve aþamalý devrim teorileri savunanlarýn çaðlarýnýn gerisinde kalmalarýnýn aksine Bedreddin ve müridleri de çok erkenci ve acelecidirler, hayalcidirler... Bugünün devrimcileri iþçi sýnýfýný yok sayýp, ona güvenmeyip, sýnýf dýþý güçlere dayanarak bir devrim hayal ettiði için demokratik devrim perspektifini aþamazken, Bedreddin ve müritleri iþçi sýnýfýnýn dünya görüþünü ve düzenini köylülük ve zanaatçý sýnýfýna dayanarak gerçekleþtirmeye kalkýþmýþlardýr. Hem de bilimsel sosyalizm öðretisinin ve proletarya partisinin yokluðuna raðmen. Kapitalizm koþullarýnda ve proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilebilecek sýnýfsýz, sömürüsüz düzen perspektifini çok erken feodal üretimin egemen olduðu koþullarda ve iþçi sýnýfý dýþýndaki ezilen, sömürülen toplumsal sýnýf ve katmanlara dayanarak gerçekleþtirmek baþarýya ulaþmasý mümkün olmayan güzel bir düþtü... Öyle de oldu. Ýsyan tüm kararlýðýna ve özverisine raðmen yenildi. Benzetme yapmak gerkirse; Paris Komünü'nün öncülü, daha ilkel bir tezahürüdür bu isyan hareketi... Bu erken gelen ve yaþadýðýmýz topraklarda gerçekleþen isyan hareketini selamlamak ve ondan da öðrenmek gerekiyor. Gerçekleþtiði döneme göre çok ileri bir hedef ve amaçla baþlayan, tüm haklýlðýna ve meþruluðuna raðmen Bedreddin ve müridlerinin sýnýfsal ve enternasyonal bir mana yükledikleri toplumsal bir devrim için gerçekleþtirdikleri isyan hareketinin yenilgisini anlayabilmek için Lenin'in ayaklanma sorununa yaklaþýmýndan kýsa bir alýntýyla bitiriyoruz. "Baþarýlý olabilmek için, ayaklanma, gizli tertiplere ve bir partiye deðil, ileri bir sýnýfa dayanmalýdýr. Birinci nokta bu. Ayaklanma halkýn devrimci kabarýþýna dayanmalýdýr. Bu da ikinci nokta. Ayaklanma yükselen devrimin halkýn ileri saflarýnýn eylemlerinin en yüksek noktasýna ulaþtýðý ve düþman saflarýnda ve devrimin zayýf, yarýgönüllü ve kararsýz dostlarý saflarýndaki yalpalamalarýn en güçlü olduðu dönüm noktasýna dayanmalýdýr. Bu da üçüncü nokta..."(Marks- Engels Marksizm, S.420)
18
eylül-Ekim 1999
zanaatçýlarýn ve her milletten, dinden ezilenlerin silahlanmýþ ordusu bölgeyi ele geçirir. Köy ve bölge komünleri kurularak yönetimin ele geçirildiði, özel mülkiyetin ortadan kaldýrýldýðý ve ortak mülkiyetin, ortak ambarlarýn, ortak aþevlerinin kurulduðu ilan edilir. Kadýnlarda hem ayaklanma hem de ayaklanma sonrasýn da bu isyan hareketinde ve yeni düzenin kuruluþunda aktif rol alýrlar. Bu haberi duyan Torlak Kemal'de Manisa yöresinde ayaklanmayý baþlatýr ve baþarýya ulaþýr. Osmanlý bölgedeki güçleriyle kendi temellerini sarsmaya yeltenen ayaklanmacýlar üzerine yeni bir ordu gönderir. Bunu bekleyen ayaklanmacýlar Osmanlý ordusunu tuzaða düþürerek, onu karþý saldýrýyla ikinci kez bozguna uðratýrlar. Bu zaferden sonra kendilerine ve haklýlýklarýna güvenleri artan "Hakikat Savaþçýlarý" yeni bir düzen kurduklarýný daha bir açýktan ilan ederek, inþa, kurumsallaþma faaliyetine giriþirler. Karþýlaþýlan zorluklar, tartýþmalar, çözüm önerileri, ceza anlayýþ ve biçimleri ile gerçekten yeni ve ezilenlerin düzeni kurulmaktadýr. Yeni bir dünya ve düzen kurmak iddiasýnda olanlarýn Anadolu topraklarýnda cereyan eden bu ilk ve ilkel komünizm deneyiminden öðreneceði çok þey var... Aydýn, Karaburun ve Manisa'da müridlerinin ayaklanmayý baþlattýðý ve yönetimi ele geçirerek, "ortaklýk düzeni"ni kurduklarý haberi Þeyh Bedreddin'e ulaþýr da, Þeyh yerinde durur mu? Hemen hazýrlýklara baþlýyarak Ýznik'ten Ýsfendiyar Bey'in ülkesine Sinop'a geçer. Niyeti, Bey'den temin edeceði bir tekneyle Rumeli'ne geçmek orada baþlatacaðý isyanla Osmanlý'nýn baþkenti Edirne'ye yürümek ve iktidarý ele geçirmektir. Ünü ve Ýsfendiyar Bey'inin Osmanlý'yla çeliþkisinden yararlanarak zorluklar içinde Rumeline geçerek isyan hazýrlýklarýný baþlatýr. Bedreddin müritleri büyük bir inanç ve kararlýlýkla, eþitlik, kardeþlik, adalet ve ortak mülkiyet talepleriyle Osmanlý'nýn baþkenti üzerine yürürler... Bu sýrada Osmanlý Börüklece Mustafa ve Torlak Kemal'ýn üzerine yeni ve daha güçlü bir ordu göndermiþtir. Padiþah bu ordunun baþýna veziri Beyazit Paþa'yla, Amasya valisi olan on üç yaþýndaki oðlu Þehzade Murat'ý geçirmiþtir. Kendisi ise baþka bir ordu ile Selanik'teki Þehzade Mustafa Çelebi'nin beylik iddiasýna son vermek üzere sefere çýkmaya
hazýrlanmaktadýr. Padiþahýn ordularý Osmanlý diktatörlüðüne ve onun dünya görüþüne, hukukuna, özel mülkiyetine karþý baþkaldýran her milletten,cinsiyetten ve dinden, mezhepten köylü, zanaatkar ezilen ve sömürülenlerin kurduklarý "Ortaklýk Düzeni" üzerine acýmasýzca saldýrýrlar. Kýran kýrana bir savaþtan sonra isyancýlar yenilir ve yeni düzen yerle bir edilir. Onbinlerce Bedreddin müridi ve savaþçýsý kadýn-erkek demeden katledilirler. Börüklece Mustafa ve Torlak Kemal ise esir alýnýrlar. Daha sonra halk önünde idam sehpasýnda iþkence edilerek aman dilemeleri istenir. Asla aman dilemeyen savaþçýlar halkýn gözü önünde Þeyhlerine ve düzenlerine baðlýlýklarýný haykýrýrlarken asýlarak ve baþlarý kesilerek yok edilirler. Sýra Rumeli'ndeki Bedreddin'in önderlik ettiði isyandadýr. Selanik seferine giden Padiþah ve askeri kurmayý durumu deðerlendirler. Selanik'teki Þehzade Mustafa'nýn üzerine mi yürümeli, Þeyh Bedreddin'in mi? "Mustafa ne ki, hünkarým?" dedi Beyazýt Paþa. "Yalnýzca ordusu var Mustafa'nýn ona da ne kadar ordu denebilirse! Ve biz ordularla baþetmesini iyi biliriz. Bedreddin ise çok farklý. Adam, sözleriyle yalnýz Zagora'nýn köle Bulgarýný deðil, yýðýnla insaný, halklarý ayaklandýrabiliyor. Halklarla nasýl savaþýlabilir?" "Veziriniz haklý, sultaným," dedi Evronos Gazi. "Askerlerimizi, yediðimiz ekmeði, giydiðimiz giysiyi, nemiz var nemiz yok hepsini, halkýn boyun eðmiþliði sayesinde elde ediyoruz. Bu bakýmdan halkýn dizginlerinin elimizde olmasý çok önemlidir." Ýbrahim Paþa: “Bizanslýlar bizimle iþbirliði yapacaktýr. Mustafa'yý gözaltýnda tutmalarýný isteyelim ve Bedreddin üzerine yürüyelim. Bedreddin, allah muhafaza bizi yenecek olursa, Bizans'ýn da günleri sayýlý demektir. Çünkü Bedreddin, Rumlarý da ayaklandýrmýþ durumda. Hem bizimkileri, hem de Bizansýnkileri..." Ýþte bu tartýþma sonucu, sýnýf bilinci ve iktidar perspektifiyle hareket eden Osmanlýnýn kurmay heyeti Bizansla anlaþýp, kardeþler arasýndaki taht kavgasýný ertelemesini bilerek, genel çýkarlarý uðrana sýnýf düþmaný Bedreddin ordularý üzerine yürümeye karar verirler. Baþýnda Þeyh Bedreddin'in olduðu ezilen ve sömürülenlerin sýnýfsýz, sömürüsüz bir düzen arzulayanlarýn ordusu Osmanlý
Leninist Iþýk
7
BUGÜN EKSÝKLÝÐÝNÝ HÝSSETTÝÐÝMÝZ TÜRKÝYE KOMÜNÝST PARTÝSÝNÝN TEMELÝ 10 EYLÜL 1920'DE ATILMIÞTI Her vesileyle eksikliðinden bahsettiðimiz Türkiye Komünist Partisi 79 yýl önce, 10 Eylül 1920 yýlýnda Bakü'de kurulmuþ ve proleter devrimci iddasý olan grup ve siyasi akýmlarý kendisinde merkezileþtirmeyi baþarmýþtý. Kuruluþunun üzerinden geçen bunca zaman sonra Türkiye'de ne bu partinin sürekliliðinden ne de onun yerini tutan veya onu aþan bir baþka partiden söz edemiyoruz. Bu acý gerçek bile kuruluþunun 79. yýldönümünde TKP deneyimini anmayý ve anlamayý dayatýyor. Türkiye iþçi sýnýfýnýn ilk örgütlü kömünist müfrezesi olan TKP'yi kuruluþ dönemindeki tarihsel-siyasal süreçle birlikte ele alýp deðerlendirmek gerekmektedir. Çünkü ne kuruluþu, ne de yokoluþu bundan baðýmsýz anlaþýlamaz, doðru politik-örgütsel sonuçlar çýkarýlamaz. 1.Emperyalist Paylaþým Savaþý'nýn yýkýntýlarý arasýndan tarih sahnesine doðum yapan þanlý Ekim Proleter Devrimi'nin zaferi dünya çapýnda bir ideolojik-politik etki yaratmýþtýr. Paris Komünü'nden sonraki ilk ezilen-sömürülen sýnýflarýn zorla burjuvaziyi devirerek iktidarý ele geçirmesi ve kendi iktidarýný kurduðunu ilan etmesi dünyanýn tüm ezilen ve sömürülen sýnýflarý ve ezilen uluslarý için bir umut ýþýðý ve sevinç kaynaðý olmuþtur. Bu tarihsel-siyasal kazanýmý 1919'da dünya devrim partisi Komünist Enternasyonal'ýn kuruluþu izler. Bolþeviklerin "sýnýfa karþý sýnýf, kapitalizme karþý sosyalizm perspektifinin bir devamý olan; dünya burjuvazisine ve örgütü Milletler Cemiyeti'ne karþý, dünya proletaryasý ve öncü örgütü Komünist Enternasyonal' in kuruluþu kurtuluþ umutlarýný ve savaþým coþkusunu daha da artýrýr. Ekim Devrimi'nin ve Komünist Enternasyonal'ýn devrimcileþtirici politik etkisi ve yakýcý, coþturucu devrimci ateþi dünya proletaryasýnýn öncüsü tüm komünistleri etkisi altýna alýr. Kendine ve sýnýf savaþýnýn içine çeker. Böylesi bir politik atmosferin hüküm sürdüðü bir dönemde Mustafa Suphi Osmanlý'dan kaçarak Rusya'ya sýðýnmýþtýr ve Bakü'de yaþamaktadýr. 1915'ten beri de Rus Sosyal Demokrat Partisi üyesidir.(Türkiye'de Sosyalizmin Tarihine Katký,Kerim Sadi,S.549) Sýnýf mücadelesine Rusya'da katýlan bir komünisttir. Komünist Enternasyonal'ýn Birinci Kongresi'ne Türkiye temsilcisi olarak katýlýr. 1920 Eylül'ünde ise Rusya'daki sýðýnmacý ve harp esiri Türk komünistlerle birlikte Türkiye Komünist Fýrkasý'nýn Kuruluþ Kongresi'ni örgütler. Bu kongrede M. Suphi Merkez
Komite Baþkanlýðý'na seçilir. Türkiye proletaryasýnýn öncü örgütü ve Komintern'nin Türkiye Seksiyonu böylece politik arenada yerini alýr. TKP bütünüyle Ekim Devrimi ve Komünist Enternasyonal'ýn devrimci ideolojisi ve politik etkisi altýndadýr. Programý da buna göre þekillenmiþtir. "Ýþçi-Köylü Þuralarý"na dayalý bir iktidar hedeflemektedir. Daha çocuk yaþtaki TKP'nin devrim ateþiyle yanan militanlarýndan M. Suphi ve 14 yoldaþý 1921 yýlýnda Türkiye'ye dönerek Kurtuluþ Savaþý'na katýlmak ve savaþý yönlendirmek, proleter bir iktidar savaþýna dönüþtürmek isterler. Erzurum'a girdiklerinde Kazým Karabekir'in emriyle tutuklanýr ve Trabzon'a sevk edilirler. Buradan sýnýr dýþý edilmek üzere 28 Þubat 1921 günü Karadeniz açýklarýna götürülerek katledilirler. TKP'nin ilk kavga neferleri olan bu 15 koministin katili Kemalist burjuvazidir. O günden beri bu komünist savaþçýlar için çok þey söylendi, þiirler yazýldý, aðýtlar yakýldý, yaslar tutuldu. Tüm bunlar günümüzde de yapýlmaktadýr. Oysa asýl yapýlmasý gereken, Türkiye sýnýf mücadelesini ve örgütlenmesini derinden etkileyen bu tarihsel- siyasal katliamýn bilimsel ve eleþtirel bir gözle deðerlendirilmesi ve politik-örgütsel sonuçlar çýkarýlmasýydý. Bizce, yapýlmayan eksik býrakýlan iþte buydu. Bu katliama yol açan siyasal ve taktik nedenler ve hatalar yeterince bilince çýkarýlmadý. M. Suphi ve 14 yoldaþýna baðlýlýk yeminleri etmekle ve övgüler düzmekle yetinildi. Sanki komünistlerin buna ihtiyacý varmiþ gibi... Sanki bu yolla kayýplarýmýzý telafý etmek, hatalarýmýzý bilince çýkarmak mümkünmüþ gibi... Kuvayi Milliye hareketinin bir burjuva hareketi olduðundan ne SSCB'nin, ne de katledilen 15 TKP savaþçýsýnýn þüphesi olduðunu sanmýyoruz. Böyle olduðu halde bu komünistler ellerini-kollarýný sallayarak Türkiye'ye dönmeyi nasýl düþünebilmiþlerdir? Döneceklerini önceden Kemalistlere bildirebilmiþlerdir? Burada sýnýfsal, devrimci siyasal bir yaklaþýmdan çok, SSCB'yle Kemalistler arasýndaki iyi iliþkilere güvenildiði, iyi niyetle hareket edildiði aþikardýr. Bu yaklaþýmýn kendisi sýnýf kininden, perspektifinden uzak yanlýþ bir siyasal-taktik tutumdur. Bu yanlýþlýðýn bedeli ise 15 komünist önderin canýyla ödenmiþtir. TKP örgütlenmesi ve önderlik iradesinin de telafisi kolay olmayan bu kadro kayýbýyla ciddi yaralar aldýðý da kesindir. Bundan sonraki siyasal ve örgütsel sürecide derinden ve olumsuz anlamda etkileyen bu durum Türkiye
8
Leninist Iþýk
Eylül-Ekim 1999
komünist hareketinin geçmiþini ve bugününü anlamak için üzerinde durulmasý ve anlaþýlmasý gereken bir noktadýr. Bir baþka önemli nokta ise 15'lerin katline, Koçgiri Kürt isyanýnýn þiddetle bastýrýlmasýna, Kemalist burjuva hareketin komünist faaliyete ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayýn hakkýna açýktan saldýran bir burjuva gericiliði, diktatörlüðü olduðunun açýða çýkmasýna raðmen SSCB ve Komünist Enternasyonal tarafýndan desteklenmeye devam edilmesidir. Oysa Komünist Enternasyonalýn Ýkinci Kongresi "komünistlerin baðýmsýz örgütlenmesine karþý durmayan devrimci ulusal hareketlerin destekleneceði" konusunda karar almýþtýr. Bu kararýn Türkiye somutunda uygulanmadýðý, bolþeviklerinde bu ilkesel tutumu Kemalist burjuva hareketle iliþkilerinde gözetmediði açýktýr. Bu, bilince çýkarýlmasý ve eleþtirilmesi gereken bir tutumdur. TKP Onbeþler'in katledilmesinden sonraki süreçte kuruluþ amaç ve ilkelerini savunma ve yaþama geçirme noktasýnda, ideolojik-teorik-politik ve eylem anlayýþýnda bir tutarlýlýk ve süreklilik saðlayamamýþtýr. Oportünist-reformist-tasfiyeci-liberal bir yönelim içine girmekten ve düzene entegre olmaktan kendini kurtaramamýþtýr. Bu çizgisiyle TIP'ýn liberaldeformist-parlamentarist çizgisine de kan taþýmýþtýr. Gerek bu durum gerek dünya komünist hareketinin de içine girdiði ideolojik-politik yozlaþma ve daðýlma sürecinin bütün olumsuzluklarý Türkiye sol güçlerini de derinden etkilenmiþtir. Uluslararasý komünist hareketin bölünmesi ve farklý ideolojikpolitik-örgütsel önderlik odaklarýnýn ortaya çýkmasý ve TKP'nin liberal-reformist çizgisine tepki Türkiye sol güçlerinin de bölünüp parçalanmasýný beraberinde getirmiþtir. '71 Devrimci Hareketi esas olarak bu siyasal geliþmelerin ve TKP çizgisinin ortaya çýkardýðý bir tepki hareketidir. Tepkisinde son derece haklý, pratikte devrimci olmasýna raðmen, proleter devrim çizgisinden uzaklaþtýðý, "öncü savaþý, halk savaþý, halk devrimi" perspektifine ve stratejisine savrulmaktan ve yeni bir açmazla yüzyüze gelmekten kendisini kurtaramamýþtýr. TKP ve SBKP çizgisine duyalan haklý tepki '71 devrimci hareketini Çin ve Latin Amerika devrimci hareketlerine ve programlarýna yaklaþtýrmýþtýr. Bu durum bolþevizm ve Leninizm'den olduðu kadar Türkiye Ýþçi Sýnýfý'ndan da uzaklaþmaya; köylülük ve küçük burjuva güçlere dayalý devrim stratejilerinin ve buna uygun bir eylem çizgisinin teorize edilmesine yol açmýþtýr. Dün olduðu gibi, bugün de; Türkiye devrimci hareketi ve devrimci kadrolar M. Suphi dönemi TKP'sinin devrimciliðinden ve MarksistLeninist'liðinden kuþku duymadýklarý gibi; Þ. Hüsnü dönemi TKP'sinin de oportünist ve reformisliðinden kuþku duymazlar. Bu noktalarda tam bir fikir birliði
söz konusudur. Ama burada asýl görülmesi ve öne çýkarýlmasý gereken nokta es geçilmektedir. Þ. Hüsnü herhangi bir komünist olmadýðý gibi, SSCB ve Komintern'den de örgütsel ve politik olarak baðýmsýz deðildir. TKP Komintern'nin Türkiye seksiyonudur. Þefik Hüsnü ise Komintern kongerelerine TKP' yi temsilen katýlan bir delegedir. Dolayýsýyla TKP'deki program, politika ve eylem çizgisi deðiþikliðini ulusal bir sapma olarak algýlamak doðru olmadýðý gibi bu yolla onu aþmak da mümkün deðildir. TKP'deki sapma ve savrulma Komünist Enternasyonal'in dördüncü kongresinden sonraki sapmalarla ve 1928 yýlýnda benimsediði programla ve bunun tüm seksiyonlara dayatýlmasýyla ilgilidir. Bu dönem salt TKP'nin deðil Komünist Enternasyonal'inde Marksist-Leninist çizgiden Ikinci Enternasyonal'in oportünist-uzlaþmacý çýzgisine gerilediði bir dönemdir. Bu görülmeden TKP'nin ve diðer komünist partilerin oportünist-uzlaþmacý çizgilerini ve siyaset anlayýþlarý anlaþýlamaz ve aþýlamaz. Ekim Devrimi'nin devrimcileþtirici ideolojik-politik etkisi, devrimci coþkusu ve ateþi içinde kurulan M.Suphi dönemi TKP'sinin akibeti uluslararasý komünist hareketin, Komünist Enternasyonal'in geçirdiði siyasal evrimin dýþýnda anlaþýlamaz. TKP'nin reformist-uzlaþmacý-tasfiyeci bir çizgiye oturmasýn da kuþkusuz Türkiye komünistleri birinci derecede sorumludurlar. Komünist Enternasyonal'in oportünizme teslim olmasýný onaylamalarý ve buna tabi olmalarý elbette ki gerekmiyordu. Bolþeviklerin daha önceleri yaptýðý gibi bu durumda 'Komünist Enternasyonal'den yollarýný ayýrarak MarsizimLeninizm bayraðýna sahip de çýkabilirlerdi. Ne yazýk ki bu devrimci iradeyi gösterememiþ, "bataklýða gidenler"den yollarýný ayýramamýþlardýr. Ama bu kusur TKP'ye özgü olmadýðý gibi, onunla sýnýrlý da kalmamýþ Komünist Enternasyonal'in diðer seksiyonlarý da ayný akibete uðramaktan kurtulamamýþlardýr. Þ.Hüsnü dönemi TKP'sini mahkum edip onun esin kaynaðý Komintern'nin çizgisiyle hesaplaþmamak dar, ulusalcý ve bilimsel olmayan keyfi bir yaklaþýmdýr. Geçmiþ komünist ve bolþevik geleneðe eleþtirel, süreklilik ve kopuþ diyalektiði yöntemiyle yaklaþan devrimci komünistler, devrimci komünist geleneði ve M.Suphi dönemi TKP'sini sahiplenecek ve yaþadýðýmýz topraklarda yeniden varedeceklerdir. Bu yaklaþým ve inançla bundan 79 yýl önce kurulan Türkiye Komünist Partisi'ni selamlýyor, Leninistbolþevik çizgide bir komünist partisi yaratma sorumluluðunu üstleniyor, komünizmin kýzýl bayraðýný silahlý bir ayaklanmayla burjuvazinin burçlarýna dikmek üzere devraldýðýmýzý bir kez daha ilan ediyoruz. Yaþasýn Bolþevik TKP! Yaþasýn Proletarya Devrimi!
M.Su
Anadolu'dan ayrýlmasýnýn ardýndan padiþah ve kardeþleri arasýnda taht kavgalarýnýn baþladýðý bir dönemde Þeyh Bedreddin de Anadoluya dönerek çeþitli þehirlerde ilminin derinliði yanýnda hoþgörülü, eþitlikçi fikirlerini ve kendini tanýtmaya baþlamýþtýr. Daha sonra Edirne'ye dönen Þeyh Bedreddin'in ünü yayýldýkça kendisine baðlý müritleri de çoðalýr. 1410 yýlýnda Musa Çelebi Edirneyi ele geçirir. Bedreddin'i de kendisine kadýasker, yani devlet kadýsý yapar. Þeyh'in eþitlikçi fikirlerini dillendirmesi ve yaymasý egemenleri rahatsýz etmeye baþlar. Musa Çelebi'nin ölümünden sonra Bedreddin'in fikirlerinden ve müritleri üzerindeki etkisinden korkan ve tehlikeli bulan devlet yöneticileri O'nu Ýznik'e sürgün ederek göz hapsinde tutmaya karar verirler. Þeyh Bedreddin bu sürgün cezasýna aldýrmaksýzýn Ýznik'teki dergahýnda da doðru bulduðu fikirlerini yaymaya ve eski müridlerini etrafýnda toplamaya, yeni müridler yetiþtirmeye devam eder. Ýslam hukuku ve adalet, eþitlik üzerine düþüncelerini daha da geliþtirip, netleþtirir. Kendini bu süreçte aþar. Daha önceki fikirlerini içeren ve islam hukukçularýnýn baþvuru kaynaðý olan kitaplarýnýn tamamýný imha ederek Nil nehrine attýrýr. Eski fikir ve görüþlerini hükümsüz sayar. Tanrý-insan, yöneten-yönetilen, ezenezilen, cennet-cehennem, adalet, eþitlik üzerine geliþtirdiði yeni fikirlerini topladýðý, Varidat adýný verdiði kitabýný yazar. Bu kitap Bedreddin ve müritlerinin dünya görüþlerini ortaya koyan bir manifesto niteliðini taþýmaktadýr. Þeyh, el yazýsýyla az miktarda çoðaltýlan kitabýný en nitelikli müridlerine teslim ettikten sonra onlarý Anadolu ve Rumeliye daðýtýr. Bilinçli, örgütlü, planlý ve hedefli bir tarzda ve yaygýn bir alanda öncelikle fikirlerine insan kazanmaya ve bunu baþarmaya baðlý olarak "vakit eriþtiðinde" bir ayaklanmaya karar verilmiþtir. Bu fikirlerin yaþam bulacaðý toplumsal kesimler bile açýk seçik tespit edilmiþtir. Her milliyetten, cinsten ve mezhepten horlananlar, ezilenler, sömürülenler...Müslümanlaþmýþ ya da müslümanlaþmamýþ halk, aþaðýlanan aleviler, Rumlar, Ermeniler arasýnda eþitlik, kardeþlik propagandasý yürütmek, özel mülkiyete ve padiþah sultasýna karþý isyan çaðrýsý yapmak... Amaç: Osmanlý iktidarýný elegeçirmek, özel mülkiyeti ortadan kaldýrmak, kollektif bir
17
yaþam ve kollektif bir yönetim... Bu amaç ve anlayýþla Anadolu'ya Rumeli'ne yayýlan müridler arasýnda bulunan ve Manisa'ya giden Torlak Kemal ile Aydýn'a giden Börüklece Mustafa özel bir yere ve öneme sahiptiler. Bunlar Þeyh'ten sonra en kararlý, eðitimli ve öncü unsurlardýr. Bunlar Þeyhlerine, Þeyh de bunlara ölümüne baðlýdýr. Þeyh müridlerini daðýttýktan sonra yazdýðý kitaba da "Nur ül Kulüp" (Kalplerin Iþýðý) adýný vermiþ ve birer nüshasýný bu iki müridine göndermiþtir. Bu kitapta; "Dünyaya yön veren þey duygular deðil, çýkarlardýr. Atýn bile eve dönerken hýzlanmasý, yemliðindeki yulafýn kokusunu almasýndandýr. Dünyada hiçbir þey insansýz olamazdý. Ama insanlarýn çoðu, anlýk, küçük çýkarlarýnýn derdine düþmekten, asýl çýkarlarýný göremiyorlar. Çünkü hakikati hemen ve bütün kapsamýyla kavramak herkesin karý deðildir." görüþleri yer alýyor, ezilen ve sömürülenlere eþitlik, kardeþllik ve ortak mülkiyet konusundaki fikirlerin 'dýþardan' taþýnabileceðini savunuyordu. Bu fikirlerin muhataplarýna ulaþtýrýlmasý konusunda ise; " Hakikat yoluna olabildiðince çok insan kazanmak ve bunlarý bir dað boðazýndan ötekine aþýrtarak özgürlüðe götürmek, saflara çaðrýlan insanlara anlamadýklarýný açýklamak, halkla onun anlayacaðý dilden konuþmak, bu iþi yaparken amacý hiç saptýrmamak ve baþvurulan araçlarýn amaca uygun olmasý gerektiðini hiç unutmamak..." talimat ve uyarýlarýna yer veriyordu. Amaca ve ona giden araçlara sýkýsýkýya baðlý kalan Mustafa ve Kemal gittikleri yerlerde kýsa sürede her milletten, cinsiyetten ve dinden ezilen, haraç vermeye zorlanan insanlarýn beyinlerini ve yüreklerini kazanmayý baþarýrlar. "Toprak ve her türlü zenginlik herkesin ortak malýdýr. Herkes çalýþmak zorundadýr ve herkes neye inanmak isterse, inanabilir, çünkü bütün halklar ve dinler birdir." çerçevesinde yaydýklarý fikirlerine insan kazanma ve örgütlenme faaliyetlerinde baþarý kazandýklarý oranda ayaklanmanýn altyapýsýný, gizlilik, lojistik ve askeri boyutunu planlayýp ve bizzat hazýrlarlar. Tüm hazýrlýklar bittikten sonra Börüklece Mustafa önderliðinde Aydýn ve Karaburun yöresinde ayaklanma baþlatýlýr. Bu bölgedeki Osmanlý beyliklerine baþkaldýrýlarak vergi adý altýnda haraç toplayan devlete karþý savaþýlýr. Köylü ve
Eylül-Ekim1999
Leninist Iþýk
Devrimci Deneyimler Iþýðýnda
KÜRTLERÝN UZUN YÜRÜYÜÞÜ ve ÝLK KÜRT HAREKETLERÝ
16
BÝR KÝTAP: "Ben de Halimce BEDREDDÝNEM" 1924 Leningrad doðumlu, Þarkiyat Enstitüsü'nün Türkçe bölümünü bitirmiþ, 1944'ten beri Türk Edebiyatý ile uðraþan, Nazým'ýn dostu olan Radi Fiþ isimli yazarýn Þeyh Bedreddin'in yaþamýný konu aldýðý kitabýna verdiði addýr: "Ben de Halimce BEDREDDÝNEM" Yazar bu yapýtýnda Þeyh Bedreddin'in yaþamýný, mücadelesini ve o tarihsel kesiti yalýn ve akýcý bir dille, araþtýrmacý gözüyle ve bir romancý ustalýðýyla gözler önüne seriyor. Yazarýn çaba ve yeteneðine, ele aldýðý Þeyh Bedreddin'in destansý yaþamý da eklenince ortaya güzel bir yapýt çýkmýþ. Kitap resmi Osmanlý tarihinin es geçtiði veya çarpýttýðý gerçekleri ele alýyor. Esasýnda feodal bir diktatörlükten ve bu diktatörlüðe baþkaldýran isyan hareketlerinin acýmasýzca ezilmesinden baþka bir þey olmayan Osmanlý Tarihi'nin bir kesitine ýþýk tutuyor ve akýcý bir dille okuyucusuna sunuyor. Geçmiþ sýnýf mücadelelerini bilmek, ulusal ve uluslararasý mücadele geleneðine sahip çýkmak ve yararlanmak açýsýndan mutlaka bilinmesi gereken Þeyh Bedreddin Ýsyaný bu kitapta baþarýlý bir biçimde anlatýlýyor. Onun için okunmasýnýn ve okunmasýný önermenin iyi olacaðý düþüncesindeyiz. Ama Þeyh Bedreddin Ýsyaný'ný öðrenmek ve tarihsel, güncel önemini anlamak için salt bu kitabýn yeterli olmadýðýný da peþinen söylemek gerekir. Ýsyanlarý unutturmayý ve gerçek nedenlerini gizlemeyi iþ edÝnen egemen sýnýf ve onlar adýna 'tarih' yazanlarýn gerici çabalarýna raðmen bilgisi ve etkisi günümüze kadar uzanan, Nazým'ýn üzerine bir "Þeyh Bedreddin Destaný" yazdýðý isyanla ilgili kalýcý ve bütünsel bir bilgi için elbetteki baþka kaynaklara da bakmak gerekir. Sýnýf mücadelesinin dününe ve bugününe ýþýk tutmasý bakýmýndan Osmanlý diktatörlüðüne karþý örülen ve gerçekleþtirilen bu destansý isyan ve önderleriyle ilgili kýsa hatýrlatmalar ve yorumlar yapmanýn konunun öneminin anlaþýlmasý bakýmýndan gerekli olduðu düþüncesindeyiz.
*** Anadoluya gelen Türklerin kurduðu devletlerden biri olan Osmanlý devleti fetihler ve yaðmalar yaparak varlýðýný sürdürmeye çalýþan bir feodal diktatörlüktü. Kendi geçmiþiyle de baðlantýlý olarak göçebe ve savaþçý, yaðmacý bir geleneðe sahipti. Hayvancýlýkla geçinmesi, yerleþik olmayan göçebe bir yaþamýda bereberinde getiriyordu. Her göç ettikleri yeri elegeçirmek ihtiyacý savaþarak yaþamayý yada yok olmayý dayatýyordu. Osmanlý'da belli bir bölgeyi ele geçirmekle yetinmeyen, yeni bölgelerin fethi için sürekli bir hazýrlýk halinde olan bir devlet tarzý söz konusuydu. "Uç ve Ýç Devlet" biçiminde bir yapýlanma esastý. Belli bir bölgenin ele geçirilip yerleþmenin saðlanmasýnýn hemen ardýndan baþka alanlara sýçramak ve ele geçirmik için "Uç keþif birlikleri" çýkarýlarak sýçrama gerçekleþtiliyor, "Ýç Devlet" lojistik destekçi rolü üstleniyordu. Bu tarz bir yayýlmacýlýk ve yaðmacýlýk bu devletin egemenliði altýnda yaþayan, üretken sýnýf ve katmanlarýn vergi adý altýnda haraç vermeleri gerekiyordu. Çünkü, Tanrý adýna tüm topraklarýn sahibi padiþah ve onun beyleriydi. Bu durum ezilen sýnýf ve katmanlarý rahatsýz ediyor, bir çare bulmaya zorluyordu. Köylü ve zanaatçýlar Osmanlý hanedanlýðýný ve onun ordusunu beslemekten, buna karþý çýktýklarýnda ise zülüm görmekten býkmýþlardýr. Osmanlý için: "Þalvarý þaltað Osmanlý/ Eðeri kaltað Osmanlý/ Eken de yok biçen de yok/ Yiyen de ortað Osmanlý" yakýþtýrmasý yapmaktadýrlar. *** Þeyh Bedreddin iþte bu Osmanlý diktatörlüðünün Edirne yakýnlarýndaki Sinavna Kadýsý'nýn oðludur. Kadý oðlu olmanýn avantajlarýyla Bursa, Konya ve Anadolu'nun ileri gelen medreselerinde okumuþ, eðitim almýþtýr. O dönemin en önemli ilim merkezlerinden sayýlan Kahire'de eðitimini sürdürmüþtür. Medrese eðitiminin yanýsýra tasavvuf eðitimi de almýþtýr. Osmanlý Devleti'nde Timur'un
Leninist Iþýk sayfalarýndan TC döneminde Kürt isyanlarýyla ilgili tarihsel-siyasal bir bilgilendirme, hafizalarýmýzý tazeleme amacýyla yazýlar yayýnlamayý anlamlý bulduk. Geçen sayýmýzda ve bu sayýmýzda bu içerikte yazýlar yayýnladýk. Kürt hareketleri ve isyanlarý TC'yle birlikte baþlamýþ deðildir. Kürtlerin ve Kürdistan'ýn mücadele tarihi çok daha öncelerden sürüp gelmektedir. Ýsyanlar ve ihanetler, yenilgiler ve zaferlerle dolu olan bu mücadele tarihinin daha bütünsel kavranmasý ve anlaþýlmasý için TC öncesi Kürt hareketleriyle, siyasal-örgütsel etkinlikleriyle ilgili kýsa ve genel bir hatýrlatmanýn da anlamlý ve gerekli olacaðýný düþündük. *** Kürtler; özellikle "sünni" kürtlerle Osmanlý Ýmparatorluðu'nun arasýndaki ilk resmi iliþki Yavuz Sultan Selim dönemine rastlar. O dönem Anadolu ve Kürdistan'da yaþayan yerel egemenlikler ve halklar Osmanlý Egemenliðini kabul etmiyor; Safeviler'e daha yakýn duruyorlardý. Hatta vergilerini bile Safevilere'e gönderiyorlardý. Kendilerine karþý geliþen bu olumsuz tabloyu bozmak için Yavuz, Kürdistan'a gelmiþ; Safeviler'e yakýn duran Dersimlilere gözdaðý vermiþ ve Safevilerle savaþmýþtýr. Yavuz'un baþarýsýnýn altnda Kürtler arasýnda varolan mezhepsel ayrýlýk yatmaktadýr. Yavuz Sultan Selim, Bitlisli Ýdris-i Bitlisi ile baðlantý kurmuþ, onu hediyelere boðmuþ, kürt aþiretlerine hilat daðýtmýþ; böylelikle "sünni" kürtlerin tam desteðini almýþtýr. Yavuz döneminde Hilafetin Osmanlýlara geçmesi, bu desteði kolaylaþtýrmýþtýr. Ancak Kürtlerle Osmanlýlar arasýndaki iliþki, Kürtlerin egemenliklerini hepten yok etmemiþtir. Kürtlerin Mirleri kendi adlarýna
9
hutse okutabiliyor, sikke kestirebiliyorlardý. Kürtlerle Osmanlýlar arasýndaki bu gevþek iliþki yaklaþýk üçyüzyýl sürmüþtür. Ýlk Kürt Ayaklanmasý; Osmanlý Ýmparatorluðu'nun Kürt Beylikler'ini merkezi otoriteye daha sýký baðlamak için Balan beyi, Ýbrahim Bey ölünce yerine emir atamasýndan sonra oldu. Emirliðin meþru reisi Abdulrahman Paþa 1805 yýlýnda ayaklandý. Üç yýl merkezi orduya, Musul ve Baðdat valilerinin ordularýna ve bu ordularýn komutasý altýndaki Kürt aþiretlerine karþý savaþarak 1808 yýlýnda yenildi. 19. YY boyunca süren Osmanlý-Rus savaþýnýn etkilerini en yoðun olarak Kuzey Kürdistan hissetmiþti. bu savaþlara Kürt köylü ayaklanmalarý eþlik etmiþti. En önemli ayaklanma dalgasý 1806-1812 Osmanlý-Rus savaþýnýn ardýndan 1815'te geldi. Nahçývan'dan Erzrum'a deðin geniþleyen ayaklanmanýn en önemli karekteristiði; bu ayaklanmaya Ermeniler'in de katýlmýþ olmalarýdýr. Ermenilerle kürtler ortak bir savaþým sürdürmüþlerdir. 1814 yýlýnda diðer Kürt beyliklerine oranla daha yoksul olan soran Kürt Beyliði'nin baþýna Mir Mehmet geçti. Yirmi yýllýk bir sürede kimi zaman diplomatik, kimi zaman askeri yöntemlerle Güney Kürdistan'ýn büyük bir kýsmýný kontrolü altýna aldý .Riwandiz'i beyliðin baþkenti yaptý. Burada kurulan fabrikalarda savaþ malzemeleri üretildi. tüfek ve mermiler, ayrýca 200'ü aþkýn top bu malzemelerin baþlýcalarýndandý. Mir Mehmet'in Onbin kiþilik süvarinin yanýnda Yirmi bin kiþilik piyadeden oluþan bir ordusu mevcuttu. Mir Mehmet, Güney Kürdistan'daki baþarýsýný Kuzeyde tekrarlayamadý. Bab-ý Aliye açýkça savaþ açan
10
Eylül-Ekim 1999
Kürt ordusuna Kuzeyden Botan bey'i Bedirxan tarafýndan sembolik bir destek verildi. 1833-1834 yýllarýnda süren savaþ sonunda Osmanlý Ordusu geri çekildi. Bu savaþta düzenli Kürt ordusuna, yerel halkýn oluþturduðu çeteler de destek veriyordu. Ýlk kez kürt köylü ayaklanmalarýnýn ardýndaki dinamikler kürt Beyleri'nin baðýmsýzlýk eylemi ortak bir savaþý doðrultusunda birleþiyordu.. 1836'da Osmanlý-Kürt ordularý arasýnda savaþ yeniden baþlar. Osmanlý yönetiminin yaptýðý "müslümanlar arasýnda barýþ" çaðrýsý, kürtler arasýnda yanký bulur. Kürt Melalardan Xati "Halifenin ordularýna karþý savaþan kafirdir" þeklinde bir fetva verir. Bu olaydan sonra Kürtler bölünür ve Mir Mehmet teslim olur. Bir süre Ýstanbul'da aðýrlanýr. Kürdistan'a geri dönerken yolda öldürülür. Mir Mehmet ayaklanmasý bastýrýldaktan sonra, güney Kürdistan'da birleþik bir yönetime kavuþturulmuþ olan baðýmsýz kürt beyliklerinin varlýðý da sona erer. Mir Mehmet Ayaklanmasý yenildikten sonra Bedirxan kuzey Kürdistan'ý birleþtiriyordu. Güneydeki ayaklanmayý bastýran Osmanlý Ordusunun baþýndaki Mustafa Reþit Paþa kuzeye yönelerek Botan'ýn baþkenti Cezire'yi kuþatýnca; Kars emiri Xan Mehmüd 20 bin kiþilik ordusuyla Botan'ýn yardýmýna gelir. Kürt beylikleri arasýndaki bu dayanýþma dikkat çekicidir. Osmanlý ordusu 1839'da Nizip'te Kavalalý Ýbrahim Paþa'ya yenilince, Bedirxan Kürdistan'ý birleþtirme faaliyetlerine hýz verir. 1845'e gelindiðinde, Bedirxan diyarbekir, musul ve Ýran sýnýrlarý arasýnda kalan bölgenin tamamýný kontrolü altýna almýþtýr. Bedirxan Kürtler arasýnda meþverete -danýþmaya- dayanan bir yönetim biçimi kurmuþtur. Bedirxan'la Osmanlý güçleri arasýndaki savaþ 1841'e deðin sürer. Bu savaþ sonucu, Bedirxan'ýn yeðeni Yezdan Þer taraf deðiþtirir. Osmanlýlar tarafýndan Hakkari'ye (Çölemerek) vali olarak atanýr. Bedirxan ise
teslim olur. Önce Girit'e sonra Þam'a sürgüne gönderilir. Bu tarihten sonra Osmanlý Ýmparatorluðu kürt beyliklerini sona erdirip, Kürdistan'daki kentleri kendine baðlý birer vilayet haline getirmeye baþlar. Bitlis Emiri Ýstanbul'a çaðrýlýr, yerine vali atanýr. Yezdan Þer Hakkari valiliðinden azledilir. Bu karar karþýsýnda baþkaldýrýr, ve merkezi idareye karþý baþkaldýran son Bey olur. Baðýmsýz Kürt beyliklerinden sonra, Bedirxan yönetiminin kýrlar ve yollarda saðlamýþ olduðu güvenlik sona erer. Eþkiyalýk yeniden bir protesto ve baþkaldýrý biçimi olur. Artýk aþiretler de eski otoritelerine kavuþmuþ olurlar. Bu dönemden sonra kürtler arasýndaki yönetim boþluðunu tarikatlar ve þeyhler doldurmaya baþlarlar. Kürtler arasýnda bu dönem örgütlü ve etkin olan tarikat, Kadirilikti. Güneyde Talabani ve Berzenci Þeyh sulaleleri etkin bir konumdadýr ve bu tarikate mensupturlar. Bu tarikatler de Bedirxan ailelerinden temelde pek farklý olmayan iliþki ve mücadeleler içerisindeydiler. 19. YY baþlarýnda Orta Asya'da ortaya çýkan Nakþibendi tarikatý de Kürdistan'a ulaþýr ve örgütlenmesini yapar. Kadirilik ile nakþibendilik arasýndaki temel fark; kadirilikte Þeyhliðin babadan oðula geçmesi, Nakþibendilikte ise böyle birþeyin olmamasýydý. Tarikat içinden sýyrýlanlar þeyh olabiliyorlardý. Bu yüzyýlýn son büyük kürt ayaklanmalarýna, baðýmsýz kürdistan kurma hedefli ayaklanmaya, Nakþibendi þeyhi olan Þeyh Ulbeydullah önderlik etti. Bu ayaklanmayla Kürtler, Kürdistan coðrafyasýnýn deðiþik bölgelerinde sürdürülen yüzyýllýk ayaklanmaya da nokta koydular. 19. yy'lýn sonlarýna gelindiðinde Osmanlý Egemenlik sistemi Kürt siyasetinde deðiþiklik yaptý. Kürtleri geleneksel örgütlenmeleri içerisinde, Osmanlý Egemenlik sistemine baðlamak þeklinde özetlenebilecek bu
Leninist Iþýk kolar. Tehlikeyi gören Seyit Rýza ona Dersim'e dönmesi için haber gönderir. Ancak Hayri buna kulak asmaz. Bütün Kürdistan'ý iþgal edek Türk ordularýnýn Kürdistan'daki halký, kendisiyle iþbirliði yapan aþietleri de göçe zorlamalarýna, kürt halkýna zulmetmelerine, maalesef Dersimliler seyirci kalmýþlardýr. Bu durum yeni kurulan, ancak Osmanlý Devlet geleneðini kendinde içselleþtiren burjuva diktatörlüðünün, Kürdistan'ý parçalar halinde imha prejesini gerçekleþtirmesine yaramýþtýr. Kürdistan'ýn parçalar halinde imhasý, göçertmeler tamamlandýktan sonra, M.Kemal'in direktifiyle mebus Hasan Hayri ve amcasýnýn oðlu Celal Mehmet tutuklanýr. Elaziz'de yargýlanýp idam edilirler. (22 Kasým 1925) Hasan Hayri Kürtlerin kurtuluþunun Türkleree destek vermekle mümkün olacaðýný savunmuþtu. M. Kemal'in kendisine ihtiyacý olduðu dönem; TBMM'ine kürt milli kýyafetleriyle gelmesini istemesi çok samimi bulmuþ olacak ki, buna uymuþtu. Oysa M: Kemal bunu saðlamakla Lozan görüþmelerinde TC'nin elini güçlendirmiþti. Asýlmadan önce, kendisinin baþýna bu Kürt milli kýyafetlerinin bela olacaðýný nereden bilsindi ki! TC; Hasan Hayri gibi, TC'nin kuruluþuan destek olan Kürtleri, kendi halkýna ihanet edenleri unutmamýþtýr. Bir ciklet gibi çiðneyip, zamaný gelince tükürmüþtür.Kaderi asan Hayri'ye benzeyen bir diðer kürt þahsiyeti de, Þeyh Ubeydullah'ýn oðlu, Osmanlý saray-ý Devlet Reisi, ayný zamanda Kürdistan Teali Cemiyeti'nin kurucusu olan; Kürdistan'ýn baðýmsýzlýðý konusunda ise "... Baðýmsýz Kürdistan'dan deðil, ancak bir Türk vilayeti þeklinde bir Kürdistan fikrinden yana olduðunu" savunan Seyit Abdulkadir'dir. Seyit Abdulkadir de Þeyh Said ayaklanmasý bahane edilerek 23 Mayýs 1925'te Diyarbekir'de idama mahkum edilerek, ardýndan idam kararý infaz edilmiþtir. Þeyh Said Kürt Ulusal Ayaklanmasýnda Komünistlerin Durumu Ve Tutumu: Þeyh Said ayaklanmasý bu þekilde yenildikten sonra ayaklanma bölgelerinde Koçgiri'yi aratmayan uygulamalar icra edildi. Kürtler bir yenilmiþlerdir. Ancak kavga bitmemiþ, kor halinde tekrar küllenmiþ, uykuya yatmýþtýr. Þeyh Said Kürt ayaklanmasý öncesi Kürtler'e söz veren Bolþevikler sözlerinde durmamýþlar; aksine bu ayaklanma konusunda ya suskun kalmayý ya da Türkiye Burjuva Cumhuriyet'ini desteklemeyi tercih etmiþlerdir. TC, bu ayaklanmayý dünyaya irticai, gerici bir ayaklanma ve yeni kurulan TC'nin "devrimlerine" yönelmiþ, Hilagfeti kurmak isteðinde bir hareket olarak duyurmuþtur. O dönem Türkiyeli
15
Komünistlerin tutumu tam bir oportünizm kokmaktadýr. Hatta kendi ilkelerine ters düþerek, "Uluslarýn kendi kaderini tayin hakký"ný çiðnemiþlerdir. TKP'nin çýkardýðý haftalýk Orak-Çekiç'in sayfalarýnda yazýlanlar bu gün bizim için birer ibret vesikasýndan baþka bir þey deðiydir. "Orak-Çekiç'in 26 Þubat 1925 tarihli 6. sayýsý, üç önemli konuyu ele almýþtýr: Bu sayýnýn manþeti Kürt ýsyanýyla ilgilidir: "Ýrticanýn baþýnda Þeyh Said deðil, derebeylik duruyor; irticaa karý mücadelesinde Halk Hükümetledir." (Mete Tunçay, Türkiye'de Sol akýmlar 108-1925. 3. Basým Mayýs 1978 Bilgi Y. Sa: 364) O dönemin TKP'nin ibretlik tutumuna ve Bolþevik-Leninizme ihanetini okumaya devam edelim. Mete Tunçay adý geçen eserde Orak-Çekiç'ten yaptýðý alýntýya devam ediyor: "Ýlk sayfadaki "Kahrolsun irtica" baþlýklý yazý da, ayný sorunu iþlemektedir. "Ankara Büyük Millet Meclisi'nde müfrit Sol burjuvazinin týrnaklarý, kafasýna kuranu vustayý dolamýþ yobazlarýn gýrtlaðna yapýþtý" (Mete Tunçay, Age. Sa: 364-365) Orak- Çekiç'in 5 Mart 1925'te çýkan 7. Sayýsý son sayý- Þeyh Said isyaný konusunda, O dönemli TKP'nin 2. Enternasyonal siyasetine nasýl oturduðunu da gözler önüne sermektedir. "Yobazlarýn Sarýklarý Yobaz Zümresine kefen olmalý! Yobazlarýyla birlikte Kahrolsun Derebeylik! Ýrtica ve Derebeyliðine Karþý Mücadele Ýçin: Köylüler (Köy Meclisleri), Amaleler (Sendikalar) etrafýnda Teþkilatlanmalýdýrlar." "Ýngiliz'lerin oynattýðý Ýrtica Kuklasý" adlý baþyazýda da, "ekalliyet milletlerin sergerderlerini" ayakladýrmanýn, eski bir ingiliz ve Rus oyunu olduðu hatýrlatýlmaktadýr." (M. Tunçay. Age, Sa: 366) Bu dönemde, Dünya Devrim Partisi olarak kurulan 3. Enternasyonal'de örgütsel ve siyasal süreklilik kopmuþ; Komünist Enternasyonal 2. Enternasyonal siyaseti rotasýna oturmaya baþlamýþtýr. Onun için Þeyh Said Kürt ulusal Ayaklanmasý'na burjuva gözlüklerden, dürbünün tersinden bakýlarak söylenenler anlaþýlmaz deðildir. Ancak bu, Komünistlerin omzuna aðýr bir yük de yüklemektidir. O da; bolþevizmi aþma hedefgiyle mücadele sürdüren komünistlerin, kendi tarihinden öðrenme ve ibret alma süreçlerini hýzlandýrmalarýyla ilgilidir. Þeyh Said Siyasetgaha giderken söylediði "Yarýn bizim çocuklarýmýz yaptýklarýmýzdan utanmayacaklar. Onlara utanmayacaklarý bir gelecek býrakýyoruz" sözler çok anlamlýdýr. Ya o dönem komünistlerin bize býraktýklarý hiç mi yüzümüzü kýzartmýyor! Biji Kürdistan, Bimiri koledar.
14
Eylül-Ekim 1999
kararý alýnýr. Varto'ya yürüyen ayaklanmacýlar, burayý uzun süren zorlu bir mücadeleyle alýrlar. Varto'nun alýnýþýnda yaþanan olumsuzluk, hükümet kuvvetlerinin direnmesinden çok, Xormek ve Lolan aþiretlerinin ayaklanan aþiret ordularýna karþý, TC'nin yanýnda savaþmalarýydý. Jandarma içinde 120 kürt Nakþibendi olmasaydý Varto'yu almak daha da zor olabilirdi. Ayaklanmanýn örgütlenmesindeki yetersizlik ve örgütsüzlük Elaziz (Elazýð)'ýn alýnmasýnda tüm çýplaklýðýyla ortaya çýkar. Elaziz 24-25 Mart 1925'te fethedilmiþ, hükümet yetmilileri ise kaçmýþlardýr. Þeyh Þerif, þehrin yaðmalanmasýný önleyememiþ ve ayaklanan aþiret ordularýnýn ana askeri gövdesi Malatya'ya doðru hareket edince, eþrafýn örgütlendiði milisler, Elaziz'de kalan güçlere saldýrarak püskürtmüþlerdir. Ancak ayaklanmanýn tüm Kürdistan'a yayýlmadýðý, kýsmi kaldýðý ortadadýr. Diyarbekir bu ayaklanmanýn asýl hedeflerinden birisidir; ancak Diyarbekir'deki kürtler arasýndaki çeliþki kuþatma sýrasýnda birçok olumsuzluða sebep olacaktý. Her ne kadar Diyarbekir'e yönelik çalýþma uyoðun olmasa da, asl olumsuzluk kaynaðý toplumsal iliþkilerdeydi. Diyarbekir'de aþiretlerin dýþýnda yaþayan yerleþik kürtler, geleneksel olarak aþiretlere haraç ödemek zorundaydýlar. Bu yerleþik köylülerle, yerleþik tarýma geçtikleri haldebile, göçerlikle, yaylamak þeklinde olsun iliþkilerini koruyan aþiretler arasýnda tezatlar vardý. Ayaklanma anýnda Diyanbekir Ovasý'ndaki yerleþik köyüler ayaklanmaya katýlmazlar. Ayaklanan kürt aþiret ordusu, Elaziz'deki gibi burada da bajarilerin (kentlilerin) desteðini alamadýlar. Bu sýrada TC; Fransa ile anlaþarak Suriye (o sýrada Suriye Fransýz mandasý durumundaydý) üzerinde, Baðdat demiryollarýyla faydalanarak, Diyarbekire asker sevkiyatýna baþlar. Ayaklanmacýlar 27. 3. 1925'te kuþatmayý kaldýrarak geri çekilirler. Diyarbekir muhasarasýnýn kaldýrýlmasýndan sonra, ayaklanmanýn aþiret ordularý tarafýndan sürdürülen evresi sona erer. Savaþýn ayaklananlar aleyhine dönmesinden sonra, Þeyh Said Derik mýntýkasýndan, Varto'nun Abdulrahman köprüsnü kullanarak, Bulanýk üzerinden Ýran Kürdistan'ýna geçmek niyetindedir; ancak Türk taburuyla iþbirliði yapan Cýbranlý Binbaþý Kasým, Þeyh Said'i tuzaða düþürür. Plan gereðince TC ordusuna teslim olur. Þeyh Said'in arkadaþlarýndan Ýsmail, Melakanlý Þeyh Abdullah, Ýbrahim, Haseyin, Boðdanlý Hacý Halit, Cýbranlý Hunozadelerden Mehmet, Reþit ve diðerleri, Varto Abdulrahmanpaþa köprüsünde tutuklanýrlar. Tutsaklar Varto'ya getirilir. Varto'dan Çawakçar'a ve oradan Diyarbekir Ýstiklal Mahkemesine
götürülürler. "Yargýlamadan" sonra 28 Haziran 1925'te idama mahkum edilirler. Karardan sonra Þeyh Said ve 46 kavga arkadaþý Diyarbekir'de kurulan Siyasetgaha götürülereksiyanet edilmiþlerdir. Tarih 28-29 Haziran 1925. (Toplumsal tarih dergisinin Temmuz 1999 tarihli sayýsýnda idam tarihi 28-29 Mayýs olarak veriliyor. Baský hatasý olsa gerek) "Þeðyh Said'in idamýndan birkaç ay sonra, kürt aþiret liderleri ve bu arada Türklerle iþbirliði yapanlarý Anadoluya sürgün etmeye baþlanmýþtýr. Kürdistan'ýn her tarafýnda korkunç boyutlara varan Kürt katliyamlarý yapýlýyordu. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, medeni dünyanýn gözleri önünde talihsiz bir ulusu öz yurdunda katlediyor, Kürdistan boþalýyor ve boþalan Kürdistan'a Türk göçmenler yerleþtirilmeye çalýþýlýyordu. Kürtler yenilgiyi kabul etmemiþlerdi. Elinde silah kalmýþ kürt yiðitleri savaþa devam ediyorlardý. Muþ daðlarýnda oturan xwet aþiret lideri Hacý Musa'nýn kardeþi Nuh, Çawaxcür daðlarýnda Mustan aþireti lideri Ömer Mahi, Sason daðlarýndan Mehmet Ali Yunus, Aðrý daðýnda Celali aþiret liderlerinden Berxo adlý kahramanlar, kürt þeref bayraðýný hala göklerde tutmakta ve amansýz düþmana karþý savaþmaktaydýlar." (Dr. Nuri Dersimi age Syf: 193) Þeyh Said Kürt Ulusal Ayaklanmasýnda Dersim: Bu ayaklanma sýrasýnda Dersim tam anlamýyla kontürpiyede kalmýþtýr. TC, bu dönem Dersimlilerin "tarafsýz" kalmasýný arzulamaktaydý. TC'nin istediði bir gözdü, dersimliler ona iki göz hediye ettiler. Bazý Dersim aþiretleri ayaklanmacýlara saldýrmýþlardýr. "Doðu Dersim aþiretlerinden Palu mýntýkasýna sýnýr olan Xýran, Lolan, Ýzolan, Suran aþiretleri, Þeyh Þerif kuvvetlerine arkadar saldýrmýþlar ve Kürt savaþçýlarýný Palu istikametine doðru çekilmeye mecbur býrakmýþlardý (1.4. 1925)" (DR. Nuri Dersimi Age SYf 194) Þeyh Said Kürt Ulusal Ayaklanmasýndan Sonra TC'nin Kürt Dostlarýnýn Durumu: Dersim Mebusu Hasan Hayri 1924 yýlýnda Seyit Rýza'ya sýðýnmýþtý. Hasan Hayri o zamanki adýyla Cumhuriyet Halk Fýrkasýna muhalif, Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasýna mensup bir mebustu. Koçgiri ayaklanmasýnda TBMM'inde Kürtlerin katliamýna muvafakat vermiþ; hatta TBMM'nin kürtlerin de meclisi olduðunu savunmuþtur. Ama artýk burjuva diktatörlülüðün ona ihtiyacý kalmamýþtý. Hasan Hayri, Nurettin Paþa'nýn vaatlerine kanarak Elaziz'e yerleþir. Aþiret ordularýnn Elaziz'in iþgali sýrasýnda ayaklananlarla iþbirliði yapar. Buna Ankara Hükümeti birsüre gözyumar ve zamaný
Leninist Iþýk siyasetin mimarý 2.Abdulhamit'tir. 2. Abdulhamit, Bedirxan oðlu Bahri Xan'ý kendine yaver seçerek; Babah aþiretinin asi liderlerinden Abdulrahman Paþa'nýn varislerine idarede ve Darulfunun'da önemli görevler vererek bu politikaya hayatiyet kazandýrýr. Bundan sonra 2. Abdulhamit kürtler arasýnda Bavu Kurdan (Kürtlerin babasý) olarak anýlmaya baþlar. Kürtlere yönelik siyasetin bir uzantýsý olarak da Kürtlerden müteþekkil Hamidiye alaylarý ihdas edilmeye baþlanýr. Bu alay kurulmasýndan sonra Ýmparatorluk, biri Ýstanbul'da, diðeri ise Baðdat'ta olak üzere iki "aþiret mektebi" açar. Buralarda aþiret önde gelenlerinin çocuklarý eðitim görüyor ve Osmanlý Egemenlik sisteminin deðiþik kademelerinde görev alýyorlardý. Hamidiye alaylarý ilk olarak 1894-1896 yýllarý arasýnda çifte vergilendirmeye karþý ayaklanan Sason Ermenilerine karþý kullanýldý. Hamidiye alaylarý sason Ermeni ayaklanmasýný bastýrýr. Sonralarý ise Dersim ve Musul yöresindeki Kürt ayaklanmalarýnýn bastýrýlmasýnda da öne çýkan kuvvet bu alaylardýr. Hamidiye alaylarý, Padiþahýn Kürdistan'da adeta yumruðu, egemenliðini saðlayan bir güç durumundaydý. Aþiret mekteplerinden yetiþen birçok kürt ve Hamidiye Alaylarýnda görev alan kürt subaylar daha sonra birçok kürt örgütlenmelerine önderlik etmiþ ya da kuruculuðunu üstlenmiþtir. 1. Paylaþým savaþý öncesi kürt örgütlenmelerinin merkezi genellikle Ýstanbul'dur. 1.Paylaþým savaþý sonrasý kürtler de kendi kaderlerini tayin etmek için harekete geçmiþler; ilk ayaklanma Koçgiri'de gerçekleþmiþti. Koçgiri ayaklanmasýyla ayný döneme rastlayan, Güney Kürdistan'daki Þeyh Mahmudi Berzenci ayaklanmasý Baðýmsýz Kürdistan'ý kurma giriþimleriydi. Þeyh Mahmudi Berzenci Ýngiliz emperyalistlerine karþýydý ayný zamanda. Bazý kay-
11
naklarda Þeyh Mahmudi Berzenci Hareketinin krallýk kurma hareketi olduðu söylense de; kürt baðýmsýzlýðý için Ýngliz emperyalizmine karþý olduðu kesindir. Koçgiri ayaklanmasý sonrasýnda kürtler, baðýmsýzlýklarýný kazanamamýþlar, yenilmiþlerdi. Bu yenilginin en önemli nedenlerinden biri, ayaklanmanýn hazýrlýklar tamamlanmadan, baþlamasý gereken tarihten önce baþlamasýysa; diðeri de kürtler arasýnda varolan mezhepsel farklýlýklarýn sonuçlarýnýn telafi edilememesidir. Kürtlerin bütün birliðinin saðlanamamasýnýn faturasý kürtler açýsýndan aðýr olmuþtur. Kürt isyanlarýnýn hala amacýna ulaþamasýnýn, ulus devlet kuramamasýnýn siyasal önderlikleriyle olduðu kadar tarihsel-iktisadi durumlarýyla da ilgili olduðu açýktýr. Özellikle Kuzey Kürdistan'da yaþayan kürtlerin tarihsel-kültürel durumlarý yaþadýklarý bölgenin coðrafýk özelikleri hem iktisadi hem de siyasý yaþamlarýný derinden etkilemiþtir, etkilemeye de devam ediyor. Anadoluya geçiþ kapýsý da olan Kürdistan sürekli bir saldýrý ve istila tehdidi altýnda olmuþtur. Kürtler bu duruma uygun bir yaþam tarzý sürmeyi öðrenmek zorunda kalmýþlardýr. Bazen savaþarak, bazen sarp daðlara çekilerek hayvancýlýk yaparak göçebe bir hayat sürmüþlerdir. Buda yerleþik yaþama geçmeyi, kentleþmeyi, sanayileþmeyi geciktiren bir faktör olmuþtur. Dolayýsýyla Kürt ulusal bilincinin ve birliðinin gerçekleþmesi de gecikmiþtir. Uluslaþma bilincinin yeterince olgunlaþmadýðý, birleþtirici bir siyasal önderliðe ve güce dönüþemediði noktada tüm özverisine ve yiðitliðine raðmen Kürt hareketleri egemlerin politik oyunlarýný aþamamýþ, askeri güçlerini altedememiþ ulusal bir devlet hedefine ulaþamamýþtýr. Buna haklarý olduðu halde bu haklarýný kullanmalarý hep engellenmiþ, Kürdistan uluslararasý burjuva devletler tarafýndan paylaþýlmýþ ve sömürgeleþtirilmiþtir.
12
Eylül-Ekim 1999
ÞEYH SAÝT KÜRT ULUSAL AYAKLANMASI Koçgiri ayaklanmasýnýn ve yenilgisinin külleri daha soðumamýþtý. Dersim'den aralýklarla çýkan Koçgiri savaþçýlarý düþmanla savaþa tutuþuyorlar, küçük çatýþmalara girip geri Dersime dönüyorlardý. Bu çatýþma ve saldýrýlar Koçgiri kuvvetleri için bir tatbikat, eðitim iþlevi görüyordu. Osmanlý egemenlik sisteminden arta kalan topraklarda süren iktidar savaþýný burjuvazi kazanmýþ; yeni kurulan TC'nin Kürtler için özgürlük getirmeyeceði anlaþýlmýþtý. Tam bu dönemde -burjuvazinin iktidarýný güçlendirmeye baþladýðý sýrada- Þeyh Sait ayaklanmasý Çawahçur, Genç, Darahane, Diyarbekir, Mahmuratülaziz (Elaziz), Varto, Bitlis bölgelerini kapsayan alanda gerçekleþti. Þeyh Sait Ulusal Kürt Ayaklanmasý Ve Hazýrlýklar: Þeyh Sait Ulusal Kürt ayaklanmasýný hazýrlayan koþullar ve ayaklanmanýn arkasýndaki örgütlülük bellidir. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun varisi olarak kurulan yeni TC devleti de kürtler açýsýndan geçmiþ dönemlerden daha iyi koþullar getirmemiþ, aksine kürtlerin ulusal haklarýnýn gaspý üzerine yükselmiþtir. Osmanlýnýn kürt siyasetini sürdüren Ankara Hükümeti kürtlerin bir kýsmýný yanýna alarak kendi elini güçlendirmiþtir. TC'nin ilan edildiði 1923 yýlýnda kürtler yeni örgütlenmelere yönelirler. "...Türkiye Cumhuriyetinin ilan edildiði 1923 yýlýnda tam da bu kesimlerde yeni örgütlenme çabalarý görülmeye baþlandý. Orduda özellikle Hamidiye Alaylarý'nda yetiþmiþ subaylarýn yanýsýra, etkili aþiret reisleri þeyhlerede yönelen bu örgütlenmenin baþýný çekenler, Cýbran aþiretinden Albay halit Bey'le bitlis emirlerinin soyundan gelen Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey'lerdi. Yusuf Ziya Bey'in, 1923'teki ikinci meclis seçim kampanyalarýndan yararlanarak temas kurduðu kiþiler arasýnda, özellikele Diyarbakýr'ýn kuzeydoðusundaki Zazalar arasýnda çok etkili olan Þeyh Said de vardý. Azadi adýný alan gizli örgüt ilk kongresini 1924'te toplamayý baþardý. Kongrede bütün Türkiye Kürdistan'ý ölçeðinde genel bir ayaklanma çýkarýlmasýna ve bunun için yabancý güçlerle iliþki kurulmasýna karar verildi" (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler tarihi Ansiklobedisi. Cilt 6 Sayfa 1909) "Kürt halkýný korumak amacýyla 1922 yýlýnda Cýbranlý Albay Halit Bey'in baþkanlýðýndaki ve Bitlis mebusu Yusuf Ziya'yla birçok kürt subayýýnn katýlýmýyla Erzrum'da kürt Ýstiklal Cemiyeti adlý bir parti kurulmuþtu. Bu partiyle iþbirliði yapan Kürt subay ve aydýnlarýnýn amacý bütün Kürdistan'ý kap-
sayan bir kuruluþ yaratmaktý. Bitlis, Darahene, Elaziz, Diyarbekir, Urfa, Siirt ve daha birçok yerde parti þubeleri kurulmuþtu. Bu sýrada adý geçen havalide Nestori Harekatý'ný önlemek için Þemdinli'de bir Türk fýrkasý bulunuyordu. Bu fýrkanýn kurmaylarý Ýhsan Nuri, Kürttü. Ayrýca, fýrka içinde Vanlý Rasim, Hurþit, Tevfik Cemil ve Rýza adlý Kürt subaylarý da vardý. bu subaylar, yukarýda adý geçen parti merkezinden aldýklarý emir gereðince bulunduklarý bölgede aþiretler arasýna ayaklanma hazýrlýklarýný yapmakta ve kürtleri birleþmeye davet etmekteydiler." 'Kürdistan tarihinde dersim. Dr. Nuri dersimi. S.183. Doz yay. Ekim 1997) Yukarýda yapýlan iki ayrý alntýda Cibranlý Halit Bey ve Bitlis Mebusu Yusuf Ziya'nýn kurduklarý bir ihtilal örgütünden bahsedilmekte; ancak kuruluþ tarihleri arasýnda bir çeliþki vardýr. Þeyh Said Kürt ulusal ayaklanmasýnýn arkasýndaki örgüt; ister Kürt Ýstiklal Cemiyeti diyelim, isterse Azadi diyelim, bu örgüttür. Azadi örgütü kuruluþundan sonra çalýþmalarýný hýzlandýrmýþ, kürtler arasýnda propaganda ve örgütlenme çalýþmalarýný yoðunlaþtýrmýþtýr. Kürt halký içinde kök salmýþ, saçaklanmýþtýr. Aþiretlerin önde gelenleri ve Þeyhler bu örgüte kazanýlmýþ ve genel bir baðýmsýz Kürdistan üzerine çalýþmalar yapýlmaya baþlanmýþtýr. "Baþta merhum Þeyh Said olmak üzere, Melekanlý Þeyh Abdullah, Çabukçur'un Can þeyhleri, Palulu Þeyh Þerif ve daha birçok þeyh vardý." 'K.Tarihinde Dersim S:184) Yeni kurulan TC devletinin ve onun hükümetinin kendi iktidar organlarýný oluþtururken aldýklarý önlemlerden biri olan -bu önlemler devrim olarak lanse edilip yutturulmuþ ve burjuvaziden ilericilik bekleyenleri de peþine takmýþtýr- Hilafet'in kaldýrýlmasýndan sonra Azadi'nin propagandasýnda dini özellikler agýr basmaya baþlamýþ; Azadi propagandasýnda dini unsurlardan faydalanmaya aðýrlýk vermiþtir. Azadi ve ya Kürdistan Ýstiklal Cemiyeti'nin askeri gücünü ve kurmay heyetini, Hamidiye Alaylarý'nda yetiþmiþ, yeni kurulan burjuva diktatörlüðünün ordusunda da görev alan ve ya almamýþ Kürt subaylar ve askerler oluþturuyordu. Genel Ayaklanma için hazýrlýklar yapýlýyor ve örgütten emir bekleniyordu. Ayaklanma öncesi ve Azadi'inin kongresini yaptýktan sonra yabancý ülkelerle, alýnan karar gereðince baðlantý da kuruldu. Trabzon'daki Ýngiliz konsolosu ve Irak'taki Kürtler aracýlýðýyla yapýlan giriþimler sonuçsuz kaldý. "Þeyh Said'in ýsrarýyla
Leninist Iþýk Gürcistan'a gönderilen elçiye ise Bolþevikler, ancak ayaklanmanýn bastýrýlmasý sýrasýnda Türkler'e yardým etmeyecekleri vaadini verebileceklerini bildirdiler." (Sos. ve Top. Müc Ans. Cilt 6) Bitlis mebusu yusuf Ziya Bey Erzrum'dan Nosturi Ayaklanmasý'ný bastýrmak üzere HizanHakkari-Þemdinli bölgelerine gönderilen Türk ordusu içerisindeki subaylardan kardeþi Rýza'ya çektiði þifreli telgraf yanlýþ anlaþýlýnca; ileride göreceðimiz Aðrý isyaný liderlerinden Ýman Nuri Paþa ve emrindeki askerler isyan bayraðýný açarak daða çýkmýþlardý. Arkalarýndan kaldýklarý karakollarda yapýlan aramalarda ele geçen evraklardan, devlet Azadi'yi öðrenmiþ ve tedbirini almaya baþlamýþtý. Böylece genel Kürt ayaklanmasý ilk ciddi darbesini almýþ oluyordu. Bunun üzerine, Yusuf Ziya, çektiði telgraf kanýt gösterilerek 10 Ekim 1924'te tutuklanarak Bitlis'e gönderilmiþtir. Bu arada Motkanlý Hacý Musa ile Bitlisli bazý kimseler 20.12.1924'te tutuklanarak Bitlis Askeri Mahkemelerine sevkedilmiþlerdir. "Bitlis Vali vekili ve fýrka kumandaný Kazým Paþa, ilk önce hile yolunu tumuþ, Hacý Musa Bey'i serbest býraktýrmýþ ve diðer bazý þahýslarla görüþerek bunlarý da birtakým güvencelerle aldatmýþtý. Böylece Muþ-Bitlis-Hizan bölgelerini kandýrmayý baþarmýþtý."(Dr. Nuri Dersimi age. S. 185) Ayrýca bitlis Askeri Mahkemesi Þeyh Said ve Hasenanlý Halit Bey'in ifadesini almak için çýkarttýysa da, bu celpleri ve Þeyh Said, ne de Halit Bey kabul etmiþlerdir. Hasenanlý Halit Bey bitlis üzerine yürüyüp kürt tutsaklarý kurtarmak istiyordu. Zirkanlý Kerem, Cibranlý Kamil ve arkadaþlarý, Hesananlý Halit Bey, Karlýova'nýn Kanireþ köyünde toplanmýþ, büyük kuvvetler hazýrlayarak Cýbranlý Halit Bey'in talimatýný beklerler. Cýbranlý Halit Bey ise bu saldýrýyý uygun bulmamaktadýr. Azadi'nin önder kadrosu tutuklanmýþ, askeri kurmayý ise Güney Kürdistan'a çekilmiþtir; Þeyh Said ise yalnýz kalmýþ, Xýný'ta oturmayý uygun bulmamaktadýr. Onun için Þeyhliðin yaygýn olduðu bölgeye Çawakçur, Palu, Lice ve Hani yolunu izleyerek Diyarbekir'e 30 km mesafesindeki Piran köyüne gelir. Geçtiði yerlerdeki bütün Zaza'lar fazla bir çabaya gerek kalmadan Þeyh Said'e katýlýyordu. bütün bunlar 1924 sonu ile 1925 baþlarýnda olmuþtu. Bir rivayete göre Þeyh Said 1925 kýþýnda Azadi'nin 2. Kongresini toplamýþ ve burada ayaklanma ve savaþ planlarýný belirleyerek savaþ konseyi kurulmuþtu. Yeni kurulan TC; kuruluþ harcýndaki kürtlerin kanlarýnýn oranýný arttýrmak ve Kürdistan Ýstiklali
13
fikrini dahi boðabilmek için Þeyh Said'i yakýn takibe almýþ, adým adým izlemiþtir. ayaklanmayý hazýrlýklar tamamalanmadan baþlamasý için provake etmeye çalýþmýþtýr. Onun için Piran Köyüne bir jandarma müfrezesi gönderir. Müfreze Þeyh Said'in maiyetindeki silahlý kiþileri eþkiyalýk ve mapushane kaçaðý suçlamasýyla tutuklamak istemiþti. Þeyh Said durumu anlamýþ; gelen "birlik kumutanýndan bu kürtlere dokununulmamasýný bizzat rica etmiþ ve sonucun korkunç olacaðýndan þüphe ettiðini söylemiþti."(agb) Þeyh Said'in herhangi bir olayýn olmamasýný istemesine raðmen silahlar patlamýþ; Þeyh Said'in kardeþi Abdulrahim 8.10.1925'te Piran'da birlik kumutaný ve askerleri öldürmüþtü. Þeyh Said hazýrlýklarý tamamlanmadan baþlayan ayaklanmanýn yayýlmasýný önlemek ve Piran'la sýnýrlý kalmasýný saðlamak amacýyla Hani yoluyla Genç ve Darçhane taraflarýna gitmek istemiþti. Þeyh Said Hani'ye gelmeden önce olayý haber alan Kürtler ayaklanmýþlar, hükümet memurlarýyla, jandarmayý esir almýþlardý. Þeyh Said'e tek bir yol kalmýþtý; baþlayan ayaklanmaya önderlik etmek... Bundan sonra ayaklanmanýn seyri þöyledir: 14. 2. 1925'te Darahane vilayeti iþgal edilmiþ, buradaki Türk yönetimi bertaraf edildikten sonra, Modan aþireti lideri Faki Hasan Vali tayin edilmiþ ve çýkarýlan kanunla, Darahane Kürdistan'ýn geçici hükümet merkezi olarak belirlenmekte; her kürt mücahit kabul edilmekte; "Þeyh Said maddi ve manevi bütün kürtlerin temsilcisi kabul edilerek Emir el mücahidin el Nakþibendi ünvaný kullanmýþtýr." Böylelikle Kürtler açýsýndan merkezileþme ve bir irade saðlanmýþ oluyordu. Bundan sonra; sayýlarý birkaç bini geçmeyen ayaklanan kürtler, üzerlerine gönderilen bir piyade bölüðünü tepeleyerek Diyarbekir üzerine yürürler. Þeyh Said'in ayaklandýðýný haber alan aþiretler deðiþik yerlerde yeni cepheler açýyorlardý. Murat çayý vadiside ayaklanma genel bir nitelik kazanmýþtý. "Ancak Çemiþgezek ve Pötürge gibi yerlerde de, doðrudan doðruya savaþ konseyi tarafýndan örgütlenmemiþ kendiliðinden ayaklanmalar patlak verdi." (Sos. ve Top. müc. Ans. Cilt:6) Çawakçar, Maden, Siverek, Ergani gibi bölgeler ciddi bir direniþle karþýlaþmadan Kürt ayaklanmacýlarýnýn eline geçti. Þeyh Said'in oðlu, Þeyh Ali Rýza'nýn komutasýndaki aþiretler Muþ ve Azadi önderlerinin tutsak olduðu Poitlis'i almak üzere doðuya doðru hareket ettiler. Bu durum karþýsýnda panikleyen vilayet yetkilileri Cibranlý Albay Halil Bey'le, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya'yý hücrelerinde katleder. (Bazý kaynaklar ise 14 Nisan 1925'te Bitlis'te idam edildiklerini yazmaktadýr) Bundan sonra ayaklanmayý kuzeydoðuya doðru geliþtirme