Marksistbakis28

Page 1

M

arksist Bak s

Yýl: 8 - Sayý: 28

B ü t ü n

D ü n y a n ý n

Ý þ ç i l e r i

B i r l e þ i n ! Fiyatý: 3 TL

ZAMANIN RUHU

* Suriye’de Afganistan Modeli * Marksizm ve Ekolojik Kriz * Leninizm * Zamanýn Ruhu: Said Nursi-I * Lev Troçki: Kurtuluþun Anahtarý Anti-Emperyalist Mücadeledir

www.bolsevik.org


TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya diktatörlüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.

Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýný görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..

Ýçindekiler Yeni Müzakere Süreci: Ne Çýkacak? Suriye’de Afganistan Modeli Marksizm ve Ekolojik Kriz Farklý Zamanlar-Farklý Roller: CHP Leninizm Zamanýn Ruhu: Said Nursi - Farklý Bir Bakýþ-I Arap Devrimleri - Yeni Tarihsel Eðilimler Türkiye Tarihinden Notlar: 1908 Devrimi Lev Troçki: Kurtuluþun Anahtarý Anti-Emperyalist Mücadeledir

...................2 ...................6 ..................10 ..................19 ..................24 ..................30 ...................39 ...................43 ...................46

MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 8 Sayý: 28 Þubat 2013

Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No: 45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-544 66 34 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk

Ýletiþim Ýçin: marksistbakis@yahoo.com www.bolsevik.org Büro: Bayýndýr-2 Sok. No: 45/7 Kýzýlay/ANKARA


MARKSÝST BAKIÞ

Yeni Müzakere Süreci: Ne Çýkacak? Kürt sorununda Ocak ayý içerisinde baþlayan müzakere süreci mehteran yürüyüþü þeklinde sürüyor. Meseleye hýzlý bir giriþ yapan, Ýmralý'da Öcalan'la MÝT arasýndaki görüþmelerin önünü açan ve ilk kez BDP milletvekillerinin Ýmralý'da Öcalan'la görüþmesine müsaade eden AKP, son olarak MÝT Müsteþarý Hakan Fidan'ýn Oslo görüþmelerinden sonra ilk kez PKK'nin Kandil'deki yöneticileriyle görüþmesine yol verdi. AKP iktidarý, Oslo sürecinin tersine, görüþmeleri bu kez kamuya açýk bir þekilde yürütüyor. Kamuoyunda ise geçmiþin aksine Kürt sorununun çözümünde geniþ bir destek oluþmuþ durumda. MHP dýþýnda burjuva siyasetinin bütün aktörleri AKP'ye kredi açarken, ulusalcý-þoven çýkýþlar oldukça cýlýz kalýyor. Uzun bir zaman sonra Kürt sorununda burjuva siyasetin sýnýrlarý içerisinde kalacak bir çözümün þartlarý olgunlaþmýþ durumda. Geçmiþte böylesi süreçlerde sokaklarda milliyetçi-faþist güruhlarý görmek oldukça mümkündü. Ancak artýk askerlerin ölmesindense sorunun bir þekilde halledilmesi, gerekirse Öcalan ve PKK liderleriyle dahi görüþülmesi, toplumun genelinde kabul görüyor. Bu durum AKP'ye Kürt sorununda adým atmasý halinde ciddi oy kaybýyla karþýlaþmayacaðýnýn rahatlýðýný veriyor. Devlet diðer taraftan kendi inisiyatifi dýþýnda geliþecek provokasyonlarla sürecin önünün kesilmesi ihtimaline karþý oldukça ihtiyatlý davranýyor. Örneðin PKK'li 3 kadýnýn Paris'te katledilmeleri, sürecin bir provokasyonla karþý karþýya olup olmadýðý konusunda her iki cephede de bir tedirginlik yaratmýþtý. Ama gerek AKP cephesinden gelen ýlýmlý açýklamalar, gerekse de Diyarbakýr'da düzenlenen cenaze törenlerinin sorunsuz geçmesi, müzakerelerin devam etmesi noktasýnda bu açýdan bir sorun yaþanmayacaðýný göstermiþti. Barýþ Dili? AKP iktidarý, sürecin baþýnda hem kendisine yakýn duran basýn, hem de kendi temsilcilerinin söylemleriyle son birkaç yýlýn otoriter eðilimlerinin aksi yönde söylemler üreterek iþe koyuldu. Bir anda Kürt sorunun-

da "barýþ" söylemi, tozlu raflardan indirildi ve içeriksiz bir hitap biçimi olarak piyasaya sürüldü. Hatýrlarsanýz önceki dönemlerde moda Mahsun Kýrmýzýgül'ün Kürt

sorunu ile ilgili film çekmesi modaydý! Þimdi, sürece "Býrakýn bu gözler barýþý görsün!" diyerek Ýbrahim Tatlýses gibi isimler dâhil oldu. Öte yandan Doðan Medya Grup Baþkaný Aydýn Doðan tarafýndan baðlý olan medya organlarýna özellikle eski yayýn çizgisinde sýkça kendisini gösteren

2

Kamuoyunda geçmiþin aksine Kürt sorununun çözümünde geniþ bir destek oluþmuþ durumda. MHP dýþýnda burjuva siyasetinin bütün aktörleri AKP'ye kredi açarken, ulusalcý-þoven çýkýþlar oldukça cýlýz kalýyor. Uzun bir zaman sonra Kürt sorununda burjuva siyasetin sýnýrlarý içerisinde kalacak bir çözümün þartlarý olgunlaþmýþ durumda.


MARKSÝST BAKIÞ çatýþmacý ve ayrýmcý dilin özellikle kullanýlmamasý yönünde bir mektup gönderildi ve hemen arkasýndan Radikal Gazetesi tarafýndan "Barýþ Ýçin Siz de Konuþun" kampanyasý baþlatýldý. Muhtemelen Aydýn Doðan bu konuda ciddi bir talimat aldý. Zaman, Yeni Þafak gibi muhafazakâr medya organlarý da AKP'ye bu konuda destek veren bir bombardýmana baþladý. "Allahým, altlarýný üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateþ sal, feryadý fügan sal, köklerini kes, kurut ve iþlerini bitir." Yakýn zamana ait bu sözler Fethullah Gülen'e ait. Ama belli ki durum deðiþmiþ: "Milli onur, milli gurur ayaklar altýna alýnmamak kaydýyla, o mefkureye saygý devam ettiði müddetçe bence- el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Heyet-i Ýslamiye, Heyet-i Milliye arasýnda huzurun temini adýna katlanýlabilecek her þeye katlanmak lazým. hayýr sulhtadýr, sulh her zaman hayýrlýdýr. Gerekirse kan kusulmasý ama kýzýlcýk þerbeti içmiþtim denilmesi gerekir. Bize ters gelen bazý þeyler olabilir; 'Keþke þu görüþme olmasa. Þu anlaþma olmasa. Þu uzlaþma olmasa. Biz Türk milleti. þöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eðmesek. Bazý þeylere evet demesek' denilebilir. Muhtemel o türlü þeylerle bazý problemler çözülecekse, yapýlmasý gereken þey neyse onu yapmak lazým. Güzergâh emniyetini tehlikeye atmamak lazým. Ülkenin parçalanmasýna meydan vermemek lazým." ABD, Barzani, AB gibi uluslararasý güçler de AKP iktidarýnýn bu adýmlarýna destek veriyor. Suriye'deki iç savaþ olayýn bir boyutu ise diðer boyut, Irak ve Ýran'dan gelen “Allahým, altlarýný üstlertehdittir. ine getir, birliklerini boz, Tabii ki soru(n)larýn baþýnevlerine ateþ sal, feryadý da sokaktaki vatanfügan sal, köklerini kes, daþýn Öcalan ile kurut ve iþlerini bitir." varýlacak olasý Yakýn zamana ait bu anlaþmalara ne tepki vereceði sözler Fethullah Gülen'e geliyor. Þimdiye ait. Ama belli ki durum kadar egemen deðiþmiþ: "Milli onur, milli sýnýfýn köklü samimi adýmlar atmakgurur ayaklar altýna alýntan ziyade, pragmamak kaydýyla, o matik kaygýlarla mefkureye saygý devam hareket etmesi, ettiði müddetçe -bence- el devletin "barýþ" dediði yerde de öpülebilir, etek de toplumdan daha öpülebilir. Heyet-i fazla savaþ sesÝslamiye, Heyet-i Milliye lerinin yükselmesine yol açmýþtý. arasýnda huzurun temini adýna katlanýlabilecek her Tepeden inme projelerin toplumda þeye katlanmak lazým. böylesi bir hayýr sulhtadýr, sulh her söylemin yer etmesine ne denli olanak zaman hayýrlýdýr.”

3

saðlayacaðý da ayrý bir tartýþma konusu. Hiç kimse PKK silah býraksa, bu savaþ sona erse bile Kürt halkýna karþý etnik ayrýmcýlýðýn devam edip etmeyeceði konusunda garanti veremeyecektir. Kürtler, Türkler kendilerini gönüllü olarak baðýrlarýna basmadýðý müddetçe ne kadar barýþ için istekli olsalar da bu topraklarda ayrýmcýlýða maruz kalmaya devam edeceklerdir. Sadece ve sadece Türkiye'nin batýsýnda yükselecek bir sýnýf mücadelesinin ezilen halklara karþý kalýcý bir barýþ ve kardeþlik dili yerleþtirebileceðini unutmamak gerekir. Ýlginçtir ki böylesi manzaralarý görebildiðimiz yegâne örnek olarak TEKEL eylemini hala tekrarlayýp duruyoruz. Gidenler görmüþlerdir. Birçoðu Kürt ulusal hareketine sempatiyle bakan iþçilerden oluþan Diyarbakýr TEKEL çadýrýyla, tahmin edeceðiniz üzere daha sað kökenden gelen Trabzonlu iþçilerin çadýrlarý karþý karþýyaydý ve her iki iþçi grubu da bulunduklarý mücadele ortamý içerisinde karþýlýklý duygudaþlýk ve sahiplenmeyi yaratabilmiþlerdi. Bu örnek, ulusal sorunun çözümünde ufak bir prototip olarak akýllarda kalýcý olmalý; örneklerinin çoðaltýlmasý adýna da mücadele yürütülmelidir. AKP'yi Sürece Ýten Nedenler Kürt sorununun çözümü konusunda inisiyatif, böyle bir sýnýf mücadelesi pratiðinin deðil, maalesef ki AKP iktidarýnýn elindedir. Bu nedenle sürecin geliþiminde yarýn ne olabileceðini kestirebilmek olanaksýz. Pragmatik kaygýlar, AKP'nin suni bir þekilde yeþerttiði barýþ dilinin, bir günde azgýn bir savaþ diline dönüþmesine neden olabilir. Ancak ortada gerçekten kayda deðer meseleler olmadýðý sürece AKP iktidarýnýn böyle bir adým atmayacaðýný da biliyoruz. AKP Kürt sorununda yüzünü yeniden Öcalan ve PKK yöneticileriyle müzakereye döndüyse, bu zorunlu yönelimin nedenlerini kýsýr bir döngüye giren ulusal ve uluslararasý süreçlerde aramak gerekmektedir. Birincisi bütün baskýlara, KCK tutuklamalarýna, daðda ve þehirdeki operasyonlara raðmen PKK'nin beli bükülemedi. PKK'nin hala ayakta olmasýný TSK'nýn geçmiþteki ulusalcý yapýsýna ve Ergenekon'a baðlayan AKP ve Gülen sözcüleri "terörü" bitireceklerini iddia ediyorlardý. Atýp tuttular, ama olmadý. Üstelik Suriye'de yaþanalar ile Ortadoðu'daki yeni süreç, örgüte tarihi fýrsatlar sundu. Bu yüzden de müzakere seçeneði tek seçenek olarak yeniden kendisini dayattý. Bunun dýþýnda AKP iktidarý son birkaç yýldýr toplumsal muhalefete ve Kürt halkýna yoðun bir baský ve tutuklama politikasý uygulamaya devam ederken, hem içerde hem de dýþarýda bu konuda yoðun eleþtirilere maruz kalýyordu. PKK ile müzakere, Türkiye ve dünyadaki egemenlere bu ülkedeki tek dinamik ve esnek gücün, iþ tutulabilecek yegane aktörün kendisi olduðunu yeniden gösterecekti. AKP açýsýndan Kürt sorununda adým atma konusunda bundan daha uygun bir ortam olamazdý. Bu yolla orta ve üst sýnýftan liberallerin güvenini yeniden taze-


MARKSÝST BAKIÞ lerken, içerde ve dýþarýda Kürtlere uygulanan þiddetin getirdiði yoðun eleþtirilerden de kaçýnýlmýþ olacaktý. Zaman ilerledikçe bu dönemsel yumuþamanýn AKP'nin özellikle gelecek üç yýlda üzerinden geçeceði sýrat köprüsünde fazlasýyla iþine yarayacaðýný göreceðiz. Yeni anayasa yapýlýrken, referandum ihtimalinin belirmiþ olmasý sonrasýnda, Kürt ulusal hareketinin desteðini almýþ olmak AKP'nin iþini kolaylaþtýracaktýr. Tayyip Erdoðan'ýn baþkanlýk hayalleri devam ederken, özellikle çatýþmasýz duraðan bir ortamýn kimin daha çok iþine yarayacaðý ortadadýr. Biraz geriye gidecek olursak özellikle açlýk grevlerinde ölüm ihtimallerinin belirmiþ olduðu süreçte toplumun nasýl bir çatýþma zeminine sürüklendiði hafýzalarda duruyor. AKP'nin ve Tayyip Erdoðan'ýn yakýn dönemli siyasal projelerinin geleceði açýsýndan huzurlu bir ortam, hele hele seçim öncesinde acil bir gereksinim durumundadýr. Öte yandan Kürt sorununda çeliþkilerin yumuþatýlmýþ olmasý, AKP'nin sýkýþan dýþ politikasýna yeni bir soluk katacak bir araç haline gelebilir. AKP bilindiði gibi, Obama'nýn Tayyip Erdoðan'la yaptýðý telefon görüþmesinde sopa göstermesinden bu yana Suriye'de dýþlanmýþ ve politika belirlemekten uzak bir pozisyonda tutuluyor. Ýsrail'i korumak ve Suriye'ye olasý bir müdahalede iþleri kolaylaþtýrmak adýna Türkiye içlerine füze kalkaný kurulurken, Suriye'deki rol, isyancýlar için savaþ üssü saðlamakla sýnýrlanmýþ durumda. AKP tarafýndan baþýndan beri desteklenen El Kaide menþeli radikal Ýslamcýlarýn bulduklarý her fýrsatta Suriyeli Kürtleri de hedefe oturtmasý, Türkiye'deki Kürtlerle gerilimi artýrýyordu. Bu açýdan PKK ile yapýlacak barýþ, AKP'nin Suriye konusunda da elini serbest býrakacaktý. Birincisi Suriye'de PYD'nin de Esad'a karþý yönlendirilmesi mümkün olabilecekti. Bunun dýþýnda PKK ile yapýlacak barýþ, arkasýný saðlama alan Türkiye'nin Suriye'ye karþý daha güvenli bir þekilde saldýrgan olma imkaný tanýyacaktýr. Kýsacasý AKP'nin PKK ile müzakere isteðinin arka planýnda Suriye'de muzaffer olma arzusu önemli bir yer tutmaktadýr. Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu'nun Davos'ta yaptýðý "Suriye'de PYD, Esad rejimiyle arasýna mesafe koymalý. PYD'nin tutumunu yakýndan takip edeceðiz. Türkiye'de eðer terör örgütünün silahsýzlandýrýlmasý söz konusu olursa mutlaka bu diðer ülkedeki geliþmeleri de etkileyecektir." açýklamasýyla Kürt sorununda müzakere sürecinin dolaylý yollardan Suriye'deki geliþmeler üzerinde de etkisi olacaðýnýn iþaretlerini vermiþti. Muhtemelen devlet, Öcalan ile müzakere masasýnda, Suriye konusunu özellikle açacaktýr. Müzakere sürecinin önemli bir destekçisi de Güney Kürdistan'daki Kürt yönetimi. Özellikle son dönemde Maliki'nin Kürtlere yönelik basýncý artýrmasý, Dicle Operasyon Gücü adý altýnda Kürt bölgelerinde konuþlanacak bir Arap askeri gücü oluþturmasý, Kürtleri tedirgin ederken Barzani liderliðindeki Iraklý

Kürtlerin Türkiye'ye daha fazla yakýnlaþacaðý belli olmuþtu. Barzani'nin PKK ile devlet arasýndaki görüþmelerde de müzakere masasýnda yer alacaðý, MÝT Müsteþarý Hakan Fidan'la PKK liderliðinin Erbil'de buluþmasýndan anlaþýlabilir. Sürecin Geldiði Nokta AKP iktidarý, 10 yýldýr seçim dönemlerine göre çizilen zikzaklarla yürüttüðü Kürt politikasýnda yeni bir dönemece geldi. T.Erdoðan'ýn en büyük rüyasý olan baþkanlýk modeli, Kürt sorununun çözümü meselesiyle AKP'nin kurnazca Kürt kesiþiyor. Böylelikle sorunundaki kýsmi çözümü, Türkiye için iki kader aný, bir düðümle birbirlerine kendi çýkarlarýna baðlamasý, baðlanmýþ oluyor. Þimdilik emekçilerin bir bölümü için somut çözüm konusunda anadilde savunma oldukça kafa karýþtýrýcý ola hakkýnýn (eksikliklerle caktýr. AKP, Kürtlere verile beraber) verilmesi dýþýnda bir adým atýlmadý. AKP, ilk cek bir takým haklarý Tayyip etapta, PKK gerillalarýnýn Erdoðan'ýn baþkanlýk sýnýr dýþýna çýkarýlmasýný rüyasýna baðlayarak amaçlýyor. Erdoðan, her fýrsatta sýnýr dýþýna çýkýþ referanduma gidecek ve yeni konusunda uzlaþýlabilir- anayasanýn tamamý için bir lerse devletin gerillalarýn bütün olarak evet oyu güvenliðini saðlayacaðý garantisini veriyor. isteyecektir. Sadece baþkan Hatýrlanacak olursa lýk da deðil, yeni anayasada 1999'da PKK sýnýr dýþýna çekilme kararý alýrken, çok muhtemel ki AKP despo bunun uygulanmasý tizmini güçlendirecek baþka sýrasýnda 500 PKK gerillasý katledilmiþti. PKK'nin uyanýklýklar da olacak. Bu sýnýr dýþýna çýkýp çýkmaya- sürece destek veren BDP de caðýný devletle yapýlan kendi tabanýnýn bir pazarlýklar belirleyecek. AKP istediðini mümkün bölümüne durumu açýkla olan en ufak tavizle elde makta zorlanacaktýr... etmek isteyecektir. PKK Devrimcilerin tutumu ise tabaný ise on yýllardýr verdikleri mücadelenin Kürtlerin haklarýný almasýný getirilerini görmek isteyedesteklerken AKP'nin plancektir. AKP Kürt sorununda larýný bozmaya çalýþmak "çözüm" getirecek reformolmalýdýr. larý, anayasa deðiþikliði torbasýna koymak istiyor. Anayasal vatandaþlýk, anadilde eðitim vb. konular için yeni bir anayasa gerekiyor, T.Erdoðan'ýn hayalleri için de yeni bir anayasa gerekiyor. Eðer uzlaþma olursa, meclisteki AKP ve BDP oylarýyla, yeni anayasa için referanduma gidilebilir. Zaten T.Erdoðan, meclis anayasa uzlaþma komisyonunun çalýþmalarýnýn kilitlenmesi karþýsýnda diðer partilere rest çekerek anayasanýn Mart'a kadar yapýlamamasý durumunda meseleyi referanduma götüreceklerini açýklamýþtý. AKP'nin mecliste 326 mil-

4


MARKSÝST BAKIÞ letvekili bulunurken anayasayý referanduma taþýyabilmek için 330 milletvekilinin oyuna ihtiyaç duyuluyor. Bunun için en azýndan meclisteki diðer partilerden birinin desteði þart. Bu parti de BDP. AKP'ye anayasa yolunda önemli bir destek açýklamasý BDP cephesinden geldi. Tayyip Erdoðan'ýn "BDP ile referandum noktasýnda, müþterek adým atabiliriz" açýklamasýnýn ardýndan BDP Eþ Genel Baþkaný Selahattin Demirtaþ "Her halükarda referandum olmalý diyoruz(…) Yakýn olduðumuz AKP'dir. Birebir örtüþmüyoruz ancak yakýnlaþtýðýmýz parti AKP'dir." sözleriyle iþbirliðine sýcak baktýklarýný ifade etmiþti. Zaten Öcalan da "yeni anayasayý Osman Can ile Numan Kurtulmuþ yazsýn" diyerek yeni sürecin ipuçlarýný vermiþti. Peki Öcalan ve PKK, AKP'ye istediðini, ne karþýlýðýnda verecek? BDP daha önce anayasada 4 temel kritere dikkat edeceðini açýklamýþtý. Bunlardan ilki vatandaþlýk tanýmý. AKP'nin bu konuda BDP ile anlaþmakta sýkýntý yaþamayacaðý tahmin edilebilir. Anadil önündeki engellerin kaldýrýlmasý konusu ise biraz sýkýntýlý. Uzun mücadeleler sayesinde yaþama geçirilen anadilde savunma hakkýnýn içerdiði kýsýtlamalar göz önüne alýndýðýnda benzer bir durum anadilde eðitim konusunda da yaþanabilir. Fakat baþkanlýk sistemi gibi çok temel konularýn yanýnda AKP'nin bunu es geçebileceðini de düþünebiliriz. Geçmiþte atýlan Kürtçe kanal, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açýlmasý ve seçmeli Kürtçe dersi gibi adýmlar ilerleyen süreçte devam edebilir. Kaldý ki Kürtçe anadilde eðitimin milli eðitim bünyesinde deðil özel okullarda uygulanacak olmasý, AKP'yi fazla yormayacaktýr. Bunun dýþýnda BDP yerel yönetimlerin özerkliðinin güçlendirilmesini istiyor ki buna da bir formül bulunmasý hiç de zor olmaz. Son kriter ise inanç özgürlüðü önündeki engeller olacak. Bu konu da sýkýntý olmayacaktýr. Pazarlýklar sonuç verirse gerillalar sýnýr dýþýna çekilecek ve BDP, AKP anayasasýnýn halk oylamasýna götürülmesi konusunda AKP'ye destek olacak. Belirleyici bir gündem olarak Öcalan'ýn durumu konusu da var ki bu noktada da ev hapsi olasýlýðý sýklýkla gündeme gelmekte. Sonuç Olarak Ulusal sorunlarýn çözümü noktasýnda en büyük hata bir halkýn haklarýný almasý için verilmesi gereken mücadeleyi görmezden gelmek, burjuva düzen içerisinde de birtakým haklarýn kazanýlabileceði gerçeðine sýrt çevirmektir. Eðer devlet bugün müzakere masasýna oturmaya karar verdiyse bunun

nedeni Kürt halkýnýn büyük bedelleri göze alarak verdiði m ü c a d e l e d i r. Tarihte birçok ezilen ulus hareketinin yaptýðý gibi Kürt ulusal hareketi de önüne burjuva düzen sýnýrlarý içinde bir çözüm sunulduðunda bunu deðerlendirmeye alacaktýr. Ancak burjuva düzen sýnýrlarý içerisinde ulusal sorunun kesin bir çözümünün mümkün olmadýðýný da not etmek gerekmektedir. Devletin elini rahatlatmak adýna attýðý göstermelik adýmlar bugüne kadar büyük bedeller ödemiþ, on yýllardýr daðda mücadele yürüten binlerce gerillayý ve onlara destek olan sokaktaki Kürt halkýný ne derece tatmin edecektir tartýþýlýr. AKP'nin çözüm sürecinde umduðunu bulamayan, hayal kýrýklýðýna uðrayan unsurlardan ilerleyen süreçte itirazlarýn yükselmesi, olasý bir silah býrakma durumunda daha fazlasýný elde etmek adýna mücadeleyi býrakmayacak bir kesimin ulusal hareketin bünyesinden çýkmasý ya da baþka aktörlerin ulusal davayý üstlenmesi, geçmiþte ulusal hareketlerde yaþanan benzeri süreçler düþünüldüðünde küçümsenecek bir olasýlýk deðildir. AKP'nin kurnazca Kürt sorunundaki kýsmi çözümü, kendi çýkarlarýna baðlamasý, emekçilerin bir bölümü için oldukça kafa karýþtýrýcý olacaktýr. AKP, Kürtlere verilecek bir takým haklarý Tayyip Erdoðan'ýn baþkanlýk rüyasýna baðlayarak referanduma gidecek ve yeni anayasanýn tamamý için bir bütün olarak evet oyu isteyecektir. Sadece baþkanlýk da deðil, yeni anayasada çok muhtemel ki AKP despotizmini güçlendirecek baþka uyanýklýklar da olacak. Bu sürece destek veren BDP de kendi tabanýnýn bir bölümüne durumu açýklamakta zorlanacaktýr. Batýdaki sosyal demokrat emekçiler de ulusalcýlarýn kucaðýna itilecek. Ulusalcýlarýn tutumu ise ýrkçý Kürt düþmanlýðýna doðru kayacaktýr. CHPli Birgül Ayman Güler'in pozisyonu genel bir eðilimi ifade etmektedir. Devrimcilerin tutumu ise Kürtlerin haklarýný almasýný desteklerken AKP'nin planlarýný bozmaya çalýþmak olmalýdýr.

5

Burjuva düzen sýnýrlarý içerisinde ulusal sorunun kesin bir çözümünün mümkün olmadýðýný da not etmek gerekmektedir. Devletin elini rahatlatmak adýna attýðý göstermelik adýmlar bugüne kadar büyük bedeller ödemiþ, on yýllardýr daðda mücadele yürüten binlerce gerillayý ve onlara destek olan sokaktaki Kürt halkýný ne derece tatmin edecektir tartýþýlýr.


MARKSÝST BAKIÞ

Suriye'de Afganistan Modeli Ortadoðu'daki deðiþim-dönüþüm süreci son yýllarda bir hayli hýzlandý. Dönüþümün bir tarafýnda, özellikle Mýsýr ve Tunus'ta açýkça görünen, radikalleþen yeni bir kuþak bulunuyor. Bu yeni kuþaðýn diðer birçok þeyin yanýnda piyasa düzeniyle sorunlarý var ve giderek artan bir þekilde piyasacý Müslüman Kardeþler'i hedef aldýðýný görüyoruz. Dönüþümün diðer tarafýnda ise ABD ile uyumsuz, küresel sermayenin önünde ayak baðý teþkil eden milliyetçi burjuvalarýn tasfiyesi süreci yaþanýyor. Avrupa örneðinde Miloseviç, Ortadoðu örneðinde Saddam ve Kaddafi'nin tasfiye edilip öldürülmesini bu þekilde okumak gerekiyor. Türkiye'de de Kemalist milliyetçi askeri-sivil bürokrasinin AKP eliyle tasfiyesi, benzer temellere s a h i p . Suriye'de yaþananlarý bu uluslararasý sürecin son p a r ç a s ý olarak okumalýyýz. Ýran'daki esasen milliyetçi olan molla rejiEsad rejiminin düþmesi, minin düþürülmesi için evvela müttefiAKP'nin, ABD'nin, ki olan Arap milKatar'ýn, Suudi liyetçiliðinin Arabistan'ýn, Fransa'nýn merkezi Suriye'de ve diðer müttefiklerinin Esad'ýn düþürülmesi hiç de arzu etmedikleri ve gerekiyor. Suriye'de iç savaþ planlamadýklarý þekilde, ikinci yýlýný tamamgeciktikçe gecikiyor. lýyor. Olaylarý

6

Ürdün sýnýrýndaki Dera'da yaþananlar tetiklemiþti. Mart 2011'de Dera'da ayný aileden 15 çocuk (yaþlarý 9 ile 15 arasýnda) duvarlara rejim aleyhtarý sloganlar yazmýþlar, neticesinde de gözaltýna alýnmýþlardý. Domino etkisinin Suriye'ye ulaþmasý için þu ya da bu gerekçe yeterli olabilirdi, ama rejimin Dera'da bu ilk anda ve akabindeki olaylarda gösterdiði sertlik gerekli itilim için yeterli oldu. Protestolar yayýlacak ve tüm Suriye kentleri protestolara sahne olacaktý. Özellikle Cuma namazlarýndan sonra muhalefet kolayca organize olabiliyor ve rejimi bariz bir þekilde sallayabiliyordu. Rejim, ülke içerisinden ve dýþarýsýndan yoðun bir basýnçla karþý karþýyaydý. Eylemleri bastýrmaya çalýþýyor, ama baþaramýyordu. Derken Haziran ayýnýn baþýnda Türkiye sýnýrýnýn yakýnlarýnda silahlý eylemler baþladý. Ýlk eylem ürkütücüydü, Türkiye sýnýrýndan 20 km uzaklýktaki Cisr El Þugur kasabasýnda teslim alýnan 120 asker vahþi bir þekilde öldürülecekti. Ordu operasyonlarýnýn baþlamasýnýn ardýnsa Türkiye sýnýrýna büyük mülteci akýnlarý baþladý. Suriye, artýk yeni bir evreye girmiþti. Sivil protesto eylemleri ilerleyen aylarda tamamen sönümlendi. Silahlý eylemler öne çýktý. Muhalefet aktörleri de buna paralel olarak deðiþecekti. Suriye içerisinde uzun yýllardýr muhalefet eden unsurlar bütünüyle devre dýþý býrakýldýklarýný gördüler. Yerlerini ise baþta Türkiye ve Katar'ýn yönlendirdiði Müslüman Kardeþler ve mantar gibi türeyen paramiliter gruplar alacaktý. Daha sonralarý ise El Nusra gibi El Kaide baðlantýlý fanatik oluþumlar, muhalefet içerisindeki aðýrlýklarýný giderek arttýrdý. Neticede talepler ve söylemler de epeyce deðiþti. Baþlangýçtaki iþsizlik, yoksulluk, rüþvet, iltimas, baský vb. toplumsal talepler yerini baþtan aþaðý ayrýmcý, mezhepçi, fanatik bir söyleme býraktý. Artýk muhalefetin ipleri tamamen dýþ güçlerin elindeydi. Sözde özgürlük ve demokrasi mücadelesinin hamisinin kokuþmuþ Körfez þeyhlikleri olmasý, baþlýbaþýna, meselenin özgürlük ve


MARKSÝST BAKIÞ demokrasi meselesi olmadýðýný kanýtlar nitelikte. Burada bir parantez açarak Mart'tan Haziran'a kadarki sivil protesto hareketine dair bazý gerçeklerin altýný çizmek gerekiyor. Bahsettiðimiz gibi Dera'dan yayýlan eylemler Suriye'nin hemen her yanýna yayýlsa da temel bir eksiklik göze çarpmaktaydý: Bu da eylemlerin çapý ve gücüydü. Örneðin Tahrir'de ya da Tunus'ta olduðu gibi yüz binlerce, milyonlarca insan Þam ve Halep'in meydanlarýnda toplansalar ve alanlarý terk etmeselerdi, Esad'ýn yapabileceði fazla bir þey kalmazdý. Ama kalabalýklar hiç de bu denli büyük olmadý. Kolluk kuvvetlerinin eylemcileri baskýladýðý doðruydu tabi ama Mübarek rejimi de bastýrmaya çalýþmýþtý. Mýsýr'da da tamamen silahsýz olan eylemciler yüzlerce kayýp vermiþlerdi ama o kadar kitlesel ve kararlýydýlar ki Mübarek'in yapacak fazla bir þeyi yoktu. Suriye'de ise eylemler bu derecede güçlü deðildi. Halep ve Þam'da muhalefet gerçekten de zayýftý. Özellikle bugün NATO isyancýlarýnýn yarýsýný ellerinde tuttuklarý Halep'te doðru düzgün kitlesel bir eylem dahi gerçekleþmemiþti. Tersinden Esad'a destek için rejimin düzenlediði mitinglere yüz binlerce insan katýlýyordu. Bu kalabalýklarýn önemli bir kýsmýnýn bindirilmiþ kýtalar olduðu söylenebilir ama objektif bir yaklaþým göstericilerin önemli bir kýsmýnýn da sahici katýlýmcý olduðu teslim edecektir. Bunun anlamý rejimin bir tabaný olduðuydu. Yaþananlardan sonra bu tabanýn daha da sýkýlaþtýðý, aradaki kararsýz unsurlarýn da rejime yaklaþtýðý görülüyor. Suriye özgünlüðü rejimin ciddi bir toplumsallýðý olduðunu ortaya koyuyor. Özellikle Kürtler haricindeki azýnlýklar açýsýndan Esad Suriye'de barýnmanýn anahtarý durumunda. Esad, sosyalist bir muhalefet tarafýndan düþürülmedikçe de bu korku haklý bir korku. Zira Irak'ta Saddam'dan sonra Hýristiyanlarýn baþýna gelenler ortada. Irak'ta þu anda hemen hemen Hýristiyan kalmadý. Irak'tan kaçarak sýðýndýklarý Suriye'de Esad'ýn devrilmesinden sonra yaþanacaklar bu olacak. Alevi azýnlýðýn ise hiç þansý yok. Onlarý daha korkunç günler bekliyor. Bunun dýþýnda aþýrý Ýslamcý muhaleftten hoþlanmayan laik yaþam biçimini benimsemiþ olan geniþ kesimler de Esad'dan yana tavýr aldýlar. Büyük býr kýsým da ülkenin büyük bir yýkýma sürükleneceðini sezdiklerinden Esad'ý pek tutmasalar da muhalefete katýlmadýlar. Bu yüzden de muhalefet hareketi, bütün toplumu kucaklaþtýrmaktan çok sadece Sünni Araplarýn Ýslamcý kesimine yaslanan, diðer herkese

ise ölüm ve baský vaad eden bir biçime dönüþtü. Bu, özellikle El Kaide tandanslý gruplarýn aðýrlýk kazanmasý ile daha açýk hale geldi. Bu yüzden de muhalefetin toplumsal desteði daha da gerilemiþe benziyor. Sadece Suriye'de deðil dünyada da halklarýn muhalefete baþlangýçta gösterdiði sempati büyük bir hýzla eridi. Neticede Esad rejiminin düþmesi, AKP'nin, ABD'nin, Katar'ýn, Suudi Arabistan'ýn, Fransa'nýn ve diðer müttefiklerinin hiç de arzu etmedikleri ve planlamadýklarý þekilde, geciktikçe gecikiyor. Düzenli aralýklarla düþtü düþecek denen, ömür biçilen Esad, 2013'e bir hayli güçlü girdiðinden müzakere çaðrýlarý bizzat Suriye'ye saldýrganlýðýn þampiyonluðunu yapan güçlerce dile getiriliyor. Esad'ýn askeri direnci, dayandýðý devlet geleneði, uluslararasý ortaklarý ve içerideki destekçileri ve bunlarýn bütünü, ABD-Rusya arasýndaki pazarlýklarda, en azýndan 2014'e kadar, Esad'ýn ayakta kalacaðýnýn veri olarak kabul edilmesini saðlýyor. Zaten bakýlýrsa Suriye'de her zaman söz sahibi olan ve saldýrganlýðýn baþýný çekenlerden Fransa Mali'de bir maceraya atýlmýþ durumda. Peþinden Ýngiltere vd'ni de sürükledi. Obama'nýn da iþlerin nereye varacaðý belli olmayan Suriye'ye askeri bir operasyon düzenlemeye hiç de hevesli olmadýðýný herkes görüyor. Bütün bunlar Esad rejimini oldukça rahatlatmýþ durumda. En azýndan önemli bir zaman kazandýlar, bu da konumunu güçlendirmek için hayati öneme sahip. Bu durumda ihale büyük ölçüde AKP Türkiyesi'ne kalmýþ gözüküyor. Dünyada Suriye'ye karþý ayný saldýrganlýðý izleyen bir baþka devlet bulmak bir hayli güç. Esad'ýn elini güçlendirmesinden ve NATO'nun kayýtsýzlýðýndan rahatsýz olanlardan birisi de Ýsrail olacak ki savaþ uçaklarýyla Þam yakýnlarýný bombalayarak adeta Esad'ýn zayýflýðýný kanýtlamak istedi. Esad'ýn en büyük gücü, Suriye derin devleti diyebileceðimiz, iç içe geçmiþ güvenlik ve istihbarat aðlarýnýn kenetlenmiþ dokusudur. Bu doku genel olarak sahil kesimlerinden gelen Nusayri azýnlýktan oluþmaktadýr. Bu kesim Esad'ýn düþmesinin azýnlýklar adýna toptan bir yokoluþ anlamýna geldiðini bilmektedir ve bu yüzden bu kesim için Esad'ýn devrilmesi ya da ayakta kalmasý bir yaþam savaþýdýr. Ve belli ki isyancýlar baþýndan beri ifade ettikleri gibi sonuna kadar savaþacaklar. Bu direniþ sergilendiði ölçüde de devletin diðer kademeleri- ki mezhepsel çeþitlilik buralarda Baas devlet geleneði olarak gözetilmektedir- bütünlüðünü

Esad'a baðlý askeri birliklerin kýrsal alanda adým adým güç kaybettiði gözlemleniyor. Diðer taraftan þehir merkez lerinin savunulmasý çok daha kolay. Bu yüzden de iþ, þehir savaþýna kaldýðýnda Esad'a baðlý birlik lerin uzun süre ayakta kalmasý mümkün gözüküyor. Gelgelelim her geçen gün Suriye'nin giderek bir moloz yýðýnýna dönüþtüðü gerçeðiyle karþý karþýyayýz. Ýç savaþ Suriye'yi yiyip bitirmekte.

7


MARKSÝST BAKIÞ korumaktadýr. Hatýrlanacak olursa Kaddafi'nin düþüþünü önceleyen günlerde peþi sýra kilit konumdaki devlet yöneticileri saf deðiþtirmekteydi, Saddam'ýn düþüþünde de aynýsý olmuþtu, ne var ki Suriye'de durum farklý. Saf deðiþtirmesi en kolay olan büyükelçilikler bile baþlangýçtaki bir iki fire dýþýnda yerlerini koruyorlar. Peki Suriye'de Durum Nereye Varacak Büyük dýþ desteðe sahip, yerel baðlantýlarý da saðlam olan on binlerce silahlý militanla baþ etmek, kolay iþ deðildir. Nikaragua'da Sandinistler, yine ABD'nin yönlendirdiði kontra silahlý mücadeleyle baþ edemeyecek, arkasýndaki SSCB ve Küba desteðini 1980'lerin sonundan itibaren hissedemeyince, esasýnda kendi küçük burjuva programlarý nedeniyle, saldýrýlara boyun eðeceklerdi. SSCB'nin Afganistan'daki üstün askeri gücü de ABD'nin bölgesel taþeronlarý eliyle yönlendirdiði mücahit aðýnýn saldýrýlarýna dayanamayacaktý. Dolayýsýyla bu örnekler de göz önünde bulundurulduðunda Suriye'deki Baas rejiminin pek fazla direnemeyeceði düþünülebilirdi. Burada iþaret edilmesi gereken nokta gerek Sandinistlerin gerekse de SSCB'nin milis muhalefetine karþý 10 yýla yakýn direndikten sonra çözülmeleri idi. Diðer taraftan Suriye'deki iktidar blokunun özel durumu, Baas rejiminin içiçe geçen güvenlik ve istihbarat aðlarý, biraz farklý bir durum yaratýyor. Zira, bu kesimin teslim olma þansý yok. Suriye'deki iç savaþta isyancý ÖSO ve El Kaideci Nusra Cephesi ile onlarýn arkasýndaki büyük emperyalist güçler, devamlý olarak, mezhepçi bir iç savaþ örgütlediler. Gerek ÖSO gerekse de her geçen gün isyancýlar içerisindeki kontrollerini arttýran Selefi örgütler, fanatiklik derecesindeki ruh halleriyle Nusayriler ve diðer azýnlýklara karþý en gaddar katliamlarý gerçekleþtirmektedirler. Bu yüzden de açýk ki Nusayri azýnlýðýn Esad sonrasý ayakta kalmasý pek mümkün gözükmüyor. Benzer bir durum daha yumuþak bir pozisyonda olsalar da Hýristiyanlar, Dürziler ve hatta Kürtler için de geçerli. Bu durum çok çarpýcý olduðu için Baas rejimi daha baþtan neredeyse %40'lýk bir toplumsal desteði kazanmýþ oluyor. Bunun dýþýnda laik yaþam biçimini benimsemiþ olan Sünni orta sýnýflar ile ÖSO'nun çapulculuðundan ve iç savaþýn acýmasýzlýðýndan býkan ve korkan diðer toplumsal kesimler de rejimin arkasýnda saf tutmuþ gözüküyor. Bu durum en çarpýcý þekilde Suriye'nin ikinci büyük kenti olan ve bir zamanlarýn sanayi ve ticaret merkezi durumundaki Halep þehrinde gözlemlenebilir. Temmuzda ÖSO tarafýndan iþgal edilene dek Suriye'nin en sakin yerlerinden birisi durumundaki Halep'in yarýsý, kýrsal kesim kökenli ÖSO ve diðer Ýslamcý gruplarýn eline geçti. Ýsyancýlar, kent merkezinde bir desteðe sahip olmasalar bile silahlý güçleriyle istedikleri gibi hakimiyetlerini sürdürüyor-

lar. Esad birliklerinin ise isyancýlarý þehirden sürmek için yeterli sayýda savaþçý birliði bulunmuyor. 10-15 bin isyancý, giderek bir keskin niþancý rekabetine dönüþen savaþta Halep'in en az yarýsýný kontrol ediyor ve halen atak olan taraf konumundalar. Baas rejimi ise bu sürece destekçisi olan mahallelerde direnen milis kuvvetleri oluþturarak saldýrýlara cevap vermeye çalýþýyor. Toparlayacak olursak Esad'a baðlý askeri birliklerin kýrsal alanda adým adým güç kaybettiði gözlemleniyor. Diðer taraftan þehir merkezlerinin savunulmasý çok daha kolay. Bu yüzden de iþ, þehir savaþýna kaldýðýnda Esad'a baðlý birliklerin uzun süre ayakta kalmasý

m ü m k ü n Bugün Suriye'ye baktýðýmýzda g ö z ü k ü y o r. Afganistan’la þaþýrtýcý benzerlikG e l g e l e l i m lerle karþýlaþýyoruz. Suudiler, her geçen gün Katar ile beraber benzer görevS u r i y e ' n i n leri Suriye'de de yerine getiriygiderek bir or. Pakistan'ýn görevi ise bugün moloz yýðýnýTürkiye'de. Bu arada Pakistan'ýn na dönüþtüðü Afganistan'daki süreçten doðrugerçeðiyle k a r þ ý dan etkilendiðini ve zamanla karþýyayýz. Ýç kendisinin Afganistanlaþtýðýný s a v a þ ekleyelim. Benzer þekilde S u r i y e ' y i Türkiye'nin Suriye'deki iç savaþy i y i p tan etkilenmesi kaçýnýlmazdýr. bitirmekte. Afganistan Modeli Nedir? Afganistan'da SSCB iþgali, 1979'da baþlamýþtý. SSCB kuklasý yönetime karþý baþlayan gerilla hareketini Ýslamcýlar yönetecekti. Perde gerisinde Pakistan vardý. Pakistan mücahit gruplarýnýn eðitim, lojistik ve istihbarat merkeziydi. Pakistan istihbarat servisleri, mücahit gruplarýný yönlendiriyordu. Pakistanlýlarýn arkasýnda ise CIA bulunuyordu. Bu arada Suudiler, finasman iþini üstlendikleri gibi bir çok uluslararasý cihatçýnýn Pakistan ve Afganistan'a ulaþmasýný saðlýyorlardý. Bugün Suriye'ye baktýðýmýzda þaþýrtýcý benzerliklerle karþýlaþýyoruz. Suudiler, Katar ile beraber benzer görevleri Suriye'de de yerine getiriyor. Pakistan'ýn

8


MARKSÝST BAKIÞ görevi ise bugün Türkiye'de. Bu arada Pakistan'ýn fakir ülkeleri sýralamasýnda baþý çekiyor. Afganistan'daki süreçten doðrudan etkilendiðini ve Suriye'ye dönecek olursak… Afganistan ile uðursuz bir zamanla kendisinin Afganistanlaþtýðýný ekleyelim. sürü benzerlik bulunuyor. Rusya destekli Necibullah'ý Benzer þekilde Türkiye'nin Suriye'deki iç savaþtan etki- andýran Esad yönetimi devrilse bile bu sefer farklý isyancý lenmesi kaçýnýlmazdýr. ABD ve Rusya'nýn pozisyon- gruplar arasýnda iç çatýþmalarýn çýkmasý oldukça larýnýn da Afganistan'dakilerle benzer olduðunu söyle- muhtemel. Halihazýrda þu an zarfýnda Esad'a baðlý birlikmemize gerek yok. lerle çatýþan farklý silahlý gruplar, zaman zaman birbirPeki Afganistan'da ne olmuþtu? SSCB destekli leriyle çatýþmaktalar. Bunlarýn çatýþmasýnda ise El Nusra Necibullah yönetimi (Esad'a benzetilebilir), SSCB'nin Cephesi gibi fanatik Selefi gruplar öne çýkýyorlar. Bu grudaðýlmasýnýn ardýndan fazla direnemeyerek 1992'de plar Esad sonrasýnda ÖSO kuvvetleriyle çatýþacaklarýný yenik düþmüþtü. Afganistan'da artýk þeriat dönemi açýk açýk dillendiriyorlar. Bu Selefi oluþumlar Suriye'de baþlayacaktý. Necibullah'ý ise korkunç bir son bekliyordu. savaþan gruplar içerisinde parasý en çok olan (Körfez'in 1996'ya kadar BM sýðýnmacýsý olarak Kabil'de kaldý ve petro dolarlarý burada devreye giriyor), Irak ve Kabil'i elinde bulunduran Ahmed Þah Mesud'a baðlý Afganistan gibi farklý ülkelerdeki savaþ tecrübeleri silahlý gruplar O'na dokunmadýlar. nedeniyle en profesyonel olanlarý. Üstelik Esad düþse bile ki 1996'da ise Kabil Taliban'ýn kontrolüne El Kaide tandanslý bu gruplar, ÖSO'nun bunun asgari getirisi çetevari davranýþlarýndan farklý olarak, girecek ve Necibullah Kabil'de vahþice iþkenceden geçirildikten sonra öldürüledaha ideolojik ve daha disiplinli oldukmilyonlarca insanýn cekti. Cesedi günlerce Kabil'deki bir isyancýlarýn elindeki bölgelerde etnik temizliðe uðramasý larýndan direkte asýlý tutuldu. daha çabuk otorite saðlamaktalar. Esad olacaktýr, Suriye'de Necibullah rejiminin düþmesinin ardýneðer düþerse önemli bir kýsmý yabancý dan her biri ayrý bir savaþ aðasýna savaþçýlardan oluþan El Kaide baðlantýlý savaþ bitmeyecektir. dönüþen mücahit gruplarý kendi Önce mücahit gruplar cihat þebekeleri, ÖSO kuvvetleri aralarýnda büyük bir iç savaþ baþlatacakkarþýsýnda aðýr basacaktýr. Üstünlüðün lardý. Her bir bölge ülkesi (Pakistan, kendi aralarýnda sava- El Kaide'ye geçmesi durumunda ise þacak sonrasýnda ise NATO kuvvetleri için Suriye'ye müdaS.Arabistan, Hindistan, Ýran vb) kendi çýkarlarý için iç savaþta farklý gruplarý uluslararasý güçler bu hale etmek adýna gerekli zemin oluþmuþ silahlandýracaktý. Afganistan'ýn etnik savaþa müdahale edecek- olacak. Daha þimdiden ABD, El Kaide yapýsý bu tarz çatýþmalarýn yeniden üreuzantýlý El Nusra Cephe'sini terör örgütü timi için oldukça elveriþliydi. 1990'lý tir. Suriye'nin taþ devrine olarak ilan etti. Yani, Esad düþse bile ki yýllarda da Afganistan'da kan ve gözyaþý dönmesi anlamýna gele- bunun asgari getirisi milyonlarca eksik olmadý. 1990'larýn ikinci yarýsýnda cek olan Afganistanlaþma insanýn etnik temizliðe uðramasý olacakTaliban, güneyde, Pakistan ve Suudi týr, Suriye'de savaþ bitmeyecektir. Önce budur... Ve bu karanlýk Arabistan'ýn desteðiyle giderek güçlendi mücahit gruplar kendi aralarýnda savaþave adým adým ülkeyi ele geçirdi. senaryo, hiç de yabana cak sonrasýnda ise uluslararasý güçler bu Pakistan ve S.Arabistan'ýn küresel müsavaþa müdahale edecektir. Suriye'nin atýlýr deðil. cahit aðý Afganistan'da o kadar iyi iþliyortaþ devrine dönmesi anlamýna gelecek olan du ki Taliban saflarýnda savaþanlarýn sadece 3'te 1'i Afganistanlaþma budur… Ve bu karanlýk senaryo, hiç de Afganistanlýydý. Taliban'ýn zaferinden sonra ABD hede- yabana atýlýr deðil. flerine saldýrýlar baþladý. Bir hayli karanlýk yönler ihtiva eden bu saldýrýlarýn son duraðý 11 Eylül saldýrýlarý oldu. Bu saldýrýdan aylar sonra 2002'de NATO birlikleri El Kaide ve lideri Bin Ladin'i bitirmek için Afganistan'ý iþgal edecekti. Bunun anlamý 2000'li yýllarýn da Afganistan için savaþsýz geçmeyeceðiydi. Yýl oldu 2013. ABD 2014'te güçlerini Afganistan'dan tamamen çekeceðini ilan etti. ABD'nin yokluðunda Taliban Afganistan'da yönetimi tekrar devralýr mý, iç savaþ baþtan yeniden tetiklenir mi? Ýnsanlarýn kafasýnda haklý olarak bu sorular var. Muhtemelen Afganistan'ý yeniden karanlýk günler bekliyor. Neticede Afganistan 30 yýlý aþkýn bir süredir savaþý yaþýyor ve ülke tam anlamýyla harap olmuþ durumda. Afganistan'ýn þu an kayda deðer hiçbir üretimi bulunmuyor. Tek geçim kaynaðý neredeyse afyon üretimi ve uyuþturucu. Ülke þu an dünyanýn en

9


MARKSÝST BAKIÞ

Marksizm ve Ekolojik Kriz Dünya, kapitalist sistemin bütün aç gözlülüðü ve acýmasýzlýðýyla tüketilmeye, geri dönülemez bir yok oluþa doðru sürüklenmeye devam ediyor. Bir avuç insanýn gem vurulamayan kar güdüsü uðruna, hem bugün yaþayan milyarlarca insaný hem de gelecek kuþaklarý sonu belirsiz bir yýkým bekliyor. Þöyle bir düþündüðümüzde göreceðiz ki dünyadaki bütün katliamlarýn gerçekleþmesi için kapitalist devlete, ordularýna, polislerine ihtiyaç yok. Bu sistemin yaþadýðý her gün, sayýsýz insanýn ölümle yüz yüze yaþamasý için yeterli bir gerekçe. Peki, doðayý eskisi gibi insanoðlu için güvenilir bir sýðýnaða dönüþtürmenin imkânlarý var mý? Öte yandan sýnýflý toplumlarýn ulaþtýðý son aþama olan kapitalizm doða ile insan arasýndaki eþgüdümü ve yaþamsal baðý neredeyse tamamen koparmýþ durumda. Sanayileþmenin ve her tarafý beton yýðýnýna çeviren kentleþmenin insan ile doðayý iki yabancýya dönüþtürmesinin üzerinden epey zaman geçti. Peki, bu bað tekrar nasýl kurulacak? Bu sorularý çoðaltmak mümkün. Ancak kapitalizm artýk bu sorularý cevap veremiyor ve doðanýn karþý karþýya olduðu yýkýma çözüm düþündüðünü gösteren hiçbir emare mevcut deðil. Marksistler kapitalizme dair bütün sorunlarda olduðu gibi bu konuda da insanlýða alternatif bir gelecek önermek zorundalar. Üstelik herkesin "çevreci" olduðu bir ortamda, bulanýk suyu durulaþtýrmak gibi çaba gerektiren sorunla yüz yüzeler. Çevre konusunda antikapitalist bir yaklaþým geliþtirmenin yanýnda, Marks ve Engels'in bu konudaki düþüncelerini yeniden ortaya koymak yerinde olacaktýr. Ýnsan ile Doðanýn Ýliþkisi Doða ile insan arasýndaki iliþki insanlýðýn geçmiþi kadar eskidir. Bu doðal bir zorunluluðun sonucudur. Ýnsan hayatta kalabilmek ve neslini devam ettirebilmek için doðanýn kendine sunduðu imkânlarý deðerlendirmek zorunda kalmýþtýr. Ancak bu iliþki her zaman bünyesinde bir eþitsizliði barýndýrarak ilerledi: Ýnsanlýk büyük bir ta-

10

Doðayý eskisi gibi insanoðlu için güvenilir bir sýðýnaða dönüþtürmenin imkânlarý var mý? Öte yandan sýnýflý toplumlarýn ulaþtýðý son aþama olan kapitalizm doða ile insan arasýndaki eþgüdümü ve yaþamsal baðý neredeyse tamamen koparmýþ durum da. Sanayileþmenin ve her tarafý beton yýðýnýna çeviren kentleþmenin insan ile doðayý iki yabancýya dönüþtürmesinin üzerinden epey zaman geçti. Peki, bu bað tekrar nasýl kurulacak?


MARKSÝST BAKIÞ rihsel zaman dilimini doðanýn kendisine hükmediþini kabullenerek, onun kaynaklarýný kendi kýt imkânlarýyla deðerlendirmeye çalýþarak geçirdi. Ancak doða ile insan arasýndaki diyalektik iliþki zaman ilerledikçe daha da belirginleþti. Üretim biçimleri geliþtikçe, doða ile insan arasýndaki iliþkide yeni bir form kazandý. Doða ile insan arasýndaki iliþkinin deðiþmez kurallara baðlý olmadýðý daha belirgin bir þekilde gözlemlenmeye baþlandý. Ýlkel insanlar doðal olaylarý gizemlerle açýklýyorlardý. Birçok eski dinin köklerinde var olan doðal imgeler insanýn o dönemdeki gizemci yaklaþýmýndan türemiþ olmasý bakýmýndan açýklayýcýdýr. Ancak zaman ilerledikçe insanlýk doðayý maddi süreçler baðlamýnda anlamlandýrmaya baþladý ve yasalarýný keþfetti. Bu durum insanlýk açýsýndan doðanýn kontrol altýna alýnmasýnýn ilk adýmý olarak deðerlendirilebilir. Ýlkel insan doðayý sadece y a þ a m s a l Doða ile insan arasýndaki ihtiyaçlarýnýn belirlediði sýnýriliþki insanlýðýn geçmiþi larda bir tüketim kadar eskidir. Bu doðal bir alaný olarak zorunluluðun sonucudur. g ö r ü r k e n ; Ýnsan hayatta kalabilmek ve tekniðin zamanla ilerlemesi ve neslini devam ettirebilmek doðanýn kontiçin doðanýn kendine sunduðu imkânlarý deðerlendirmek rolünde aþama kaydedilmesi ile zorunda kalmýþtýr. Ancak bu birlikte sýnýrlar iliþki her zaman bünyesinde geniþledi. Ýnsan doðada geleceðibir eþitsizliði barýndýrarak ni de garantiye ilerledi: Ýnsanlýk büyük bir alabileceði tarihsel zaman dilimini zenginliði doðanýn kendisine hükmegeliþtirdiði yeni tekniklerle diþini kabullenerek, onun keþfetmekte kaynaklarýný kendi kýt gecikmedi. imkânlarýyla deðerlendirme- Kapitalist üretime ye çalýþarak geçirdi. Ancak kadar insanýn doða ile insan arasýndaki doðadan beklentisi her daim diyalektik iliþki zaman ilerledikçe daha da belirgin- s ý n ý r l ý d ý r . Doðanýn tüketimi leþti. Üretim biçimleri insanlarýn geliþtikçe, doða ile insan ihtiyaçlarýyla orantýlýdýr. Ancak arasýndaki iliþkide yeni bir form kazandý. Doða ile insan kapitalizmle birlikte insan ile arasýndaki iliþkinin deðiþmez doða arasýndaki kurallara baðlý olmadýðý iliþkinin kökünden deðiþtiðini daha belirgin bir þekilde görüyoruz. gözlemlenmeye baþlandý. Kapitalizmle bir-

11

likte artýk doða insanlýða hayat veren bir yaþam alaný deðil, hammadde deposuna dönüþtü. Kapitalist sistem bugüne kadar ancak doðanýn her gün, nefes almaksýzýn yeniden yýkýmý sayesinde ayakta kalabildi ve baþka türlü de kalabilecek gibi görünmüyor. 16. yüzyýl filozoflarýndan Francis Bacon doða ile ilgili olarak "Yalnýz boyun eðerek doðaya egemen olunabilir." sözüyle kapitalizm öncesi insanýn doðayý kontrol altýna almadaki sýnýrlýlýðýna iþaret ederken; kapitalizmle birlikte özellikle Aydýnlanma düþünürlerinde niteliksel bir deðiþim sezeriz. Goethe kapitalizmin doðaya karþý bencilliði "Ýnsan dünyayý yalnýzca kendi aracýlýðýyla, yani safça kendi haddini bilmeden tanýrken dünyanýn yalnýzca, kendisi sayesinde ve onun hatýrý için kurulduðuna inanýr." sözleriyle tanýmlarken, Jean Jacques Rousseau "Doða bütün hayvanlara emreder ve hayvanlar buna uyar. Ýnsan da ayný etkiyi duyumsar; ama o buna boyun eðmekte, ya da direnmekte kendini özgür bilir. (…) Bu ayýrt edici ve hemen hemen sýnýrsýz yetinin, insanýn bütün felaketlerinin kaynaðý olduðunu; insaný, baþlangýçta var olan ve içinde akýp gittiði sakin ve masum günlerden zamanýn zoruyla çekip çýkaranýn da bu yeti olduðunu; insanýn bilgilerini ve hatalarýný, rezalet ve erdemlerini yüzyýllar boyunca meydana çýkaracak insaný, uzun sürede, kendi kendisinin ve doðanýn zorbasý haline getirenin de gene bu yeti olduðunu kabul etmek zorunda bulunmak, bizim için hazin olacaktýr." sözleriyle insanýn doðayý hegemonyasý altýna aldýðý bir yýkým çaðýnýn baþlangýcýna iþaret eder. Geri Dönülemez Noktaya Doðru Ýlerlerken Kapitalizmin toplumsal ihtiyaçlardan ziyade meta fetiþizmine dayanan büyüme güdüsü, doðayý deðil ancak yýkýmý sürdürülebilir kýlmaya devam ediyor. Artýk cin þiþeden çýktý ve geri dönülemez noktaya ulaþtýðýmýzý görebiliyoruz. Nitekim en az bizim kadar kapitalistler de tehlikenin farkýnda. Örneðin Birleþmiþ Milletler Çevre Programý (UNEP) düzenli aralýklarla yayýnladýðý raporlarla çevresel yýkýmýn boyutlarýný göz önüne serer. Raporlar genelde Amazon Ormanlarý'nýn 2100 yýlýnda savanaya dönüþmesi, Orta Afrika'nýn sahil kuþaðýnýn çöle dönüþüp dönüþmeyeceði, son yirmi yýlda 4 kat artan iklim felaketleri, 2100'e kadar hava sýcaklýðýnýn 4 oC'ye kadar artacak olmasý, okyanuslardaki su seviyesinin 59 cm'ye kadar yükselecek olmasý, 2100 yýlýnda Antartika diye bir kýtanýn olup olmayacaðý ve Hollanda, Bangladeþ gibi ülkelerin sular altýnda kalýp kalmayacaðý gibi karanlýk senaryolarla dolu olurken; bunlarýn nasýl gerçekleþtiðine, sorunun kökeninde yatan nedenlere dair en ufak bir


MARKSÝST BAKIÞ vurgu yapýlmaz. Kýsacasý el elin eþeðini türkü söyleyerek çaðýrýr. Öte yandan bu vurdumduymazlýðýn sadece raporlarda kalmadýðýný artýk insanlarýn gözünden kaçmayacak kadar kendisini dýþa vurduðunu görmek mümkün. Örneðin 20 Nisan 2010'da British Petrol (BP)'e ait Meksika Körfezi'nden petrol çýkaran Deepwater Horizon Platformu'nda meydana gelen patlamada tarihin en büyük petrol sýzýntýsý yaþanmýþ ve neredeyse bütün Meksika Körfezi petrolle kaplanmýþtý. Þimdiye kadar Meksika Körfezi'ne 20 milyon varil petrolün karýþtýðý tahmin edilirken, doðal hayat geri dönülemez bir þekilde tahrip olmuþ durumda. Ancak bu felaketin ardýndan BP ile ABD Yönetimi bir anlaþmaya vararak, þirketin ödeyeceði 4,5 milyar dolarlýk tazminat ile sorunu tatlýya baðladýlar. Bu ABD yönetiminin tatlýya baðladýðý ilk felaket deðil elbet. 24 Mart 1989'da Exxon Valdez tankeri Alaska kýyýlarýnda karaya otururken 11 milyon varil petrol okyanus sularýna karýþmýþtý. 2007 yýlýnda Ulusal Okyanus ve Araþtýrma Dairesi deniz yüzeyinin hemen altýnda 25 bin varil petrolün var olduðunu açýklamýþtý. Felaketin ardýndan Exxon 1994 yýlýnda 5 milyar dolar tazminat ödemeye mahkûm edilirken, ABD mahkemeleri bu cezayý önce 2,5 milyar dolara sonra da 500 milyon dolar gibi komik bir rakama düþürmüþtü. Sistem bunlarý "iþ kazalarý" olarak meþrulaþtýrýyor ve benzeri felaketler tekrar tekrar yaþanýyor. Bir de bile isteye yaþananlara göz atalým. Dünyanýn birçok coðrafyasýnda süre giden savaþlarýn doða üzerindeki olumsuz etkisi hiç de azýmsanamayacak düzeyde. Birleþmiþ Milletler'e göre yaþanan çevresel sorunlarýn % 34'ünün kökeninde savaþlar ve silah endüstrisi yatmaktadýr. 1991 yýlýnda baþlayan II. Körfez Savaþý'nda Saddam Hüseyin benden sonra tufan diyerek petrol kuyularýný ateþe vermiþ, 600 milyon ton petrol yanarken gökyüzünde kara bir battaniye oluþturmuþtu. Bu yangýnlar 15 bin km2'lik verimli tarým arazisini yok ederken, 49 km2'lik alanda 246 adet petrol gölü oluþmuþ ve 950 km2'lik alan duman ve sisle kaplanmýþtý. Basra Körfezi'nin 1500 km'lik kýsmý petrolle kirlenmiþti. Savaþýn ardýndan Irak'a müdahale eden güçlerin býraktýðý 5 bin tank, 120 bin ton mühimmat, 80 bin ton bomba doðayla baþ baþa çürümeye býrakýldý. 2000'lerde baþlayan Irak operasyonunun bilançosunu Körfez Savaþý'nýn verilerine bakarak tahmin etmek güç deðil. Ýnsan uygarlýðýnýn en verimli topraklarý üzerinde ot bitmeyen bir coðrafyaya dönüþtürüldü. Birleþmiþ Milletler'in 25 Mart 2003 tarihinde yayýnladýðý rapora göre Bosna Hersek'te 1993-1994 yýllarýnda kullanýlan seyreltilmiþ uranyum mermilerinin yol açtýðý radyoaktif kirliliðin izlerine 7 yýl sonra bile toprak ve içme sularýnda rastlanmýþtýr.

Yugoslavya'ya düzenlenen bombardýmanda hasar gören kimyasal sanayilerden Tuna Nehri'ne tonlarca civa, 100 tondan fazla amonyum, 1000 ton etilen diklorid, 1000 ton hidrojen klorid, aþýrý miktarda bakýr, krom, kurþun, kadmiyum ve petrol ürünü karýþtý. Ayrýca Tuna Nehri'ne karýþan petrol ve aðýr metaller Bulgaristan'a ulaþýrken Kozloduy Nükleer Santrali'nin soðutma sistemine zarar vermesi son anda nehire yapýlan bir bariyerle engellendi ve belki de ikinci bir Çernobil felaketinin önü kesildi. Lübnan Çevre Bakaný Yakup Sarraf "Þu ana kadar 10 - 15 bin ton akaryakýt denize döküldü. Bu olay, Doðu Akdeniz'in þimdiye kadar gördüðü hiç kuþkusuz en büyük çevre felaketidir." diyerek yaklaþýk 30 yýl süren Lübnan Ýç Savaþý'ndan benzeri manzaralarý hatýrlatýyordu. 1995-1999 yýllarý arasýnda Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde devam eden iç savaþta Ugandalý ve Sudanlý asiler Garamba Parký'ndaki 4 bin fili yemek ve fildiþi için katletmiþti. Bu kýsa bilanço bile savaþlarýn Kapitalist üretime rolünü açýklamaya yetiyor. kadar insanýn doðadan Öte yandan dünya her an beklentisi her daim patlamaya hazýr, yaklaþýk 30 ülkede 438 nüksýnýrlýdýr. Doðanýn leer santrale ev sahipliði tüketimi insanlarýn yapmaya devam ediyor. Özellikle 2011 yýlýnda ihtiyaçlarýyla oranJaponya'nýn Fukuþima týlýdýr. Ancak kapitalkentinde deprem sonrasý meydana gelen nükleer izmle birlikte insan ile felaketin ardýndan tüm doða arasýndaki dünyada gözler nükleer iliþkinin kökünden santrallerin güvenli olup olmadýðýna çevrilmiþti. deðiþtiðini görüyoruz. Birçok ülke nükleer santrallerini gözden Kapitalizmle birlikte geçirme ve yeni nükleer artýk doða insanlýða santral inþa etmeyi durdurmayý kararlaþtýrýrken, hayat veren bir yaþam Türkiye gibi ülkelerde alaný deðil, hammadde nükleer santraller adeta deposuna dönüþtü. bir kurtarýcý gibi kamuoyuna sunuluyor. Kapitalist sistem Oysaki 1986'da gerçekbugüne kadar ancak leþen Çernobil felaketinin izleri bile halen doðanýn her gün, nefes bölgede etkisini koruyor. almaksýzýn yeniden 2011'de Fukuþima'dan doðaya serpilen yýkýmý sayesinde ayakradyoaktif maddelerin ta kalabildi ve baþka Ýzlanda'ya kadar ulaþmýþ türlü de kalabilecek olduðu belirtiliyor. Daha büyük sorunlardan birisi gibi görünmüyor. de nükleer santrallerin

12


MARKSÝST BAKIÞ geride býraktýðý atýklarýn nasýl depolanacaðý konusu. Bu konuda da dünya üzerinden eþitsiz bir geliþimden bahsetmek gerek. Nükleer enerjiyi kullanan geliþmiþ ülkeler geri ülkeleri atýk deposuna dönüþtürüyor. Yarýlanma ömürleri oldukça uzun olan radyoaktif atýklar gelecek kuþaklarýnda saðlýðýný tehlikeye atýyor. Bir Plütonyum 239 izotopunun yarý ömrü 24 bin yýl! Tehlikeyi siz düþünün! Örneðin Fransa nükleer atýklarýnýn bir bölümünü Sibirya'nýn ýssýz bölgelerinde depolarken; Karadeniz'in ölü bir göle dönüþmesinde çevre ülkelerin nükleer atýklarýnýn önemli bir payý bulunuyor. Bütün tehlikeleri düþünüldüðünde kapitalist devletler için nükleer enerjiyi çekici kýlan onun kullanýmý deðil, küresel silahlanma yarýþýnda nükleer silahlara sahip olma isteðidir. Þubat 2012'de Rus Genelkurmay Baþkaný Nikolay Makarov "Bizim tüm NATO'ya karþý kesinlikle bir savaþ planýmýz yok. Ancak Rusya'nýn bütünlüðüne yönelik herhangi bir tehdit olmasý durumunda, nükleer silahlarýmýzý kullanma hakkýna sahibiz ve bunu yapabiliriz." sözleriyle nükleer silahlarýn kullanýldýðý bir savaþýn hayal olmadýðýný hatýrlatmýþtý. Bu sözler uzak bir geleceði iþaret etse de, Rusya dâhil pek çok ülke nükleer silah denemeleriyle günümüzde de muazzam bir doða katliamýna imza atmaktan çekinmiyor. 1945-1998 yýllarý arasýnda dünya üzerinde 2052 nükleer denemenin yapýldýðý biliniyor. Nükleer kervanýna katýlan Fransa'nýn Mercan Adalarý'nda, Hindistan'ýn da Afganistan'da depremleri tetikleyip tetiklemediði tartýþma konusu olmuþtu. Son olarak deðinilmesi gereken konulardan birisi de ekolojik yýkým denilince akla ilk gelen konulardan birisi olan küresel ýsýnma. Küresel ýsýnmanýn nedenleri konusunda çeþitli senaryolar ortaya atýlsa da veriler bu konuda da en büyük payýn kapitalist endüstriye ait olduðunu gösteriyor. Dünyada sera gazlarýnýn % 80-85'i fosil yakýtlarýn kullanýmýndan kaynaklanýyor. Sera etkisi yaratan karbondioksit gazýnýn atmosferdeki konsantrasyonu sanayileþmenin baþlangýcýndan bu yana 278 ppm'den 391 ppm'e yükselirken, bu rakam her yýl 1.8 ppm artmaya devam ediyor. Sera gazý miktarý "devrilme noktasý olarak gös-

terilen" 350 ppm'i þimdiden geçmiþ durumda ve bu saatten sonra baþlangýç noktasýna bir geri dönüþ mümkün görünmemektedir. Üstelik þu an yýlda 35 milyar ton karbondioksit doðaya salýnýrken, 2020 yýlýnda bu rakamýn 41 milyar tona u l a þ a c a ð ý öngörülmektedir. Küresel ýsýnmanýn yol açtýðý iklim felaketleri her yýl kapitalist metropolleri avlamaya devam ediyor ve bir nevi doða öcünü alýyor. Ancak kabak, doðanýn kirletilmesinde neredeyse kapitalist üretimin yanýnda lafý bile edilemeyecek kadar payý olan suçsuz milyonlarýn baþýnda patlýyor. 2011 yýlýnda yayýnlanan BM Ýklim Deðiþikliði Raporu son on yýllýk süreçte iklim felaketlerinden etkilenen insan sayýsýnýn 250 milyonu geçmiþ olduðunu bizlere aktarýyor. Ne milyonlarca insanýn yaþamýný yitirmesi ve evsiz kalmasý ne de sayýsý ve þiddeti giderek artan iklim felaketleri kapitalistlerin umurunda! Bir dönem tartýþýlan Kyoto Protokolü gibi uyduruk önlemler bile artýk gündeme gelmiyor. Kapitalistler bu konuda da komplo teorileriyle hem bilinç bulandýrmaya hem de meselenin çözümünün aciliyetini gözden kaçýrmaya çabalýyorlar. ABD'li birçok devlet adamý küresel ýsýnmanýn medya ve Amerikan sermayesinin büyümesini istemeyen bilim adamlarý tarafýndan ortaya atýlmýþ bir komplo olarak nitelerken, benzeri þekilde Çinli yetkililerde Doðu'nun geliþmesini istemeyen Batý tarafýndan yalan uydurulduðunu ifade ediyor. Dünya sera gazý üretiminin % 30'unu gerçekleþtiren ABD'nin NASA'sý buzullarýn erimesinde Hintli ev kadýnlarýnýn açýk havada yemek piþirmelerine bile baðlayabilmiþti. Kapitalistler tarafýndan desteklenen "bilim adamlarý"ndan bazýlarý "…sanayi tesislerinin karbondioksit salýmý yapmasýnýn doðayý karbon açýsýndan zenginleþtireceðini ve bitkilerin bu sayede daha saðlýklý yetiþeceði" açýklamasýyla aslýnda meseleye ne kadar cid-

13

Kapitalizmin toplumsal ihtiyaçlardan ziyade meta fetiþizmine dayanan büyüme güdüsü, doðayý deðil ancak yýkýmý sürdürülebilir kýlmaya devam ediyor. Artýk cin þiþeden çýktý ve geri dönülemez noktaya ulaþtýðýmýzý görebiliyoruz.


MARKSÝST BAKIÞ diyetle yaklaþýldýðýný ortaya koymuþtu. devletlerin siyasal projelerinin bir uzantýsý olduðu Tüm bu gerçekler ekolojik dengenin bozulmasýnda kapi- netleþmeye baþladýkça, nükleer karþýtý hareket daha fazla talizmin rolünü reddedilemeyecek biçimde gözler önüne sola kývrýlýyordu. seriyor. Peki, kapitalizme alternatif ve doðal dengenin de 1968 gençlik hareketi bünyesinde nüvelenen ve göz önüne alýndýðý ayný zamanda insanlýðý refah içinde 1970'lerde kitlesel bir güce kavuþan çevreci hareket en yaþatacak bir gelecek nasýl inþa edilecek; bunu tartýþmak saf ifadesini 1979 yýlýnda Federal Almanya'da Die gerekiyor. Grunen (Yeþiller Partisi)'in yükseliþiyle Günümüzde de Çevreci Hareketin bulacaktý. Nitekim Yeþiller burjuva Geçmiþinden Bir Kesit: "yeþil bir kapitalizm" siyasal arenada önemli bir güç kazaYeþiller Partisi (Die Grunen) narak sokak hareketinden bir iktidar rüyasýný gerçeðe taþý- ortaðýna dönüþüme dek uzanan bir Yukarýda sýraladýðýmýz gerçekler antikapitalist olmayan bir sosyal maya çalýþan ciddi bir yükseliþ hikâyesine imza atacaktý. hareketin doðayla barýþmasýnýn ve kitle mevcut. Özellikle Yeþiller kitleleri bir yandan çevre sorunlarýna düzen içerisinden bir doðanýn yýkýmýnýn önüne geçmesinin 1970'lerden itibaren çözüm üretilebileceði fikrine adapte mümkün olmadýðýný göstermeye yetiyor. Günümüzde de "yeþil bir ka- çevrecilik üzerine kuru- ederken, kendi pratikleriyle de yerleþik burjuva siyasetin kalýplarýný pitalizm" rüyasýný gerçeðe taþýmaya lu politikalar burjuva kýrma konusunda göstermelik adýmlar çalýþan ciddi bir kitle mevcut. Özelliksiyasetin ve orta atýyordu. Parlamentoda masalarýna le 1970'lerden itibaren çevrecilik üzerine kurulu politikalar burjuva sýnýflarýn da gündemine saksý içinde çiçekler koyuyorlar, parlamentoya bisikletle gidip geliyorlar siyasetin ve orta sýnýflarýn da gündemyerleþmeye baþladý. ve kravat takmayý reddediyorlardý. Bu ine yerleþmeye baþladý. Özellikle Özellikle SSCB'nin haliyle sokakta yürüyen mücadelenin SSCB'nin çevre konusundaki bozuk bir parçasý olduklarý izlenimini veresicili, kitlelerde sosyalizmin de bir çevre konusundaki biliyorlardý. Yeþiller Partisi burjuva alternatif olamayacaðý algýsýný bozuk sicili, kitlelerde siyasetin ve o dönem SSCB'nin yaratýrken çevrecilik baþlý baþýna bir bürokratizmine karþý kendisini "parti akým haline dönüþmeye baþladý. sosyalizmin de bir Çevrecilik rüzgârý sol hareket alternatif olamayacaðý olmayan bir parti" olarak ifade ederken, çevre sorununda siyasal bir içerisinde de tartýþmanýn yoðunlaþalgýsýný yaratýrken perspektif ortaya koymaktan kaçýnýmasýnýn önünü açtý ve özellikle postmodernizmin etkisiyle Marksizm'den çevrecilik baþlý baþýna yor, sorunu sistemin kar ve üretim dizginlenmesiyle çözümsavrulan solun uðrak alanlarýndan bir akým haline dönüþ- hýrsýnýn lenebilecek bir mesele olarak tanýmbirisi olmaya baþladý. 1972 yýlýnda Volkswagen, Ford, meye baþladý. Çevrecilik lýyordu. Ancak Yeþiller 68 hareketinden Rockefeller, FIAT gibi dev çokuluslu rüzgârý sol hareket devraldýklarý postmodern genleri bir þirketlerin de finansman yoluyla içerisinde de tartýþvücuda kavuþturarak iþçi sýnýfý destek olduðu Roma Kulübü oluþturumanýn yoðunlaþmasýnýn mücadelesine sýrtýný dönüyor, iþçi lurken, özellikle o dönem yaþanan petrol krizinin de etkisiyle Batý önünü açtý ve özellikle sýnýfýný toplumsal meselelere kayýtsýz sadece tüketime odaklý bir katman tarafýndan büyümenin sýnýrlarý daha postmodernizmin etk- olarak görüyordu. Feministler, savaþ geniþ boyutlarda ele alýndý. Roma karþýtlarý, anti-nükleerciler Yeþiller'in Kulübü'nün yayýnladýðý raporda isiyle Marksizm'den doðanýn bu þekilde kullanýlmasýyla savrulan solun uðrak önemli bir bileþeni haline gelecekti. Sýnýf mücadelesinden kaçýþtan doðan kaynaklarýn 2100 yýlýnda tükenmiþ alanlarýndan birisi ideolojik boþluk bireylerin yaþam kaolacaðý bu nedenle kullanýma kýsýtlalýplarýnýn deðiþimine, doðanýn korunma ve nüfus artýþ hýzýna bir çare olmaya baþladý. masýna ve burjuva demokrasisinin bulunmasý gerektiði tartýþýlýyordu. geliþtirilmesine dayanan evrimci bir Fakat Roma Kulübü'nün 1972'de ve sonrasýnda hazýrladýðý raporlar özellikle geliþmemiþ ülke- anlayýþla dolduruluyordu. Partinin ruhunda kapitalist ürelerdeki nüfus artýþ hýzýna yeni-Malthus'çu bir yaklaþým time dayanan devrimci bir anlayýþ deðil, modern getirirken, geliþmiþ Batýlý ülkelere herhangi bir yaptýrým endüstrinin yaþam alanlarýný daralttýðý küçük burjuöngörmekten köþe bucak kaçýnýyordu. 1970'lerde nükleer vazinin ve orta sýnýflarýn huzursuzluðu hâkimdi. enerjinin yaygýnlaþmasý dönemin toplumsal muhalefeti 1980'lerde Yeþiller ulusal bir parti hüviyetine kavuþurken, içerisinde nükleer karþýtý bir akýmýn yükseliþini de Alman Sosyal Demokrat Partisi'yle de karþýlýklý baðlar beraberinde getiriyordu. Nükleer politikalarýn kapitalist geliþtiriyordu. 1985 yýlýnda 68 gençlik hareketinde bir

14


MARKSÝST BAKIÞ anarþist olarak yer alan Joschka Fischer SPDYeþiller evliliðinin bir ürünü olarak Çevre Bakanlýðý'na getirildi. 1989'da Berlin Duvarý'nýn yýkýlmasýnýn ardýndan, 90'larýn baþýnda Yeþiller de birleþik hale g e l e n Almanya çapýnda örgütlenerek y o l u n a devam etti. Özellikle küresel ýsýnma gibi çevresel sorunlarý merkeze alan parti Yeþiller'in 2002 yýlýna kadar sürecek " H e r k e s ilk iktidar deneyimi aslýnda partinin A l m a n y a ' y ý konuþuyor, biz düzenle ne kadar uyum içinde iklimi konuþuçalýþtýðýnýn bir göstergesi olacaktý. yoruz." sloganýyAlmanya 1999'da Kosova 'ya la girdiði 1994 seçimlerinde yapýlan emperyalist müdahalenin ülke genelinde % baþýný çekerken, Yeþiller buna evet 7.3 oy alýrken diyecekti. Gelen tepkileri savuþtur mecliste 49 makta eski gençlik lideri, yeni koltuðun sahibi oldu. 1998 yýlýnDýþiþleri Bakaný Joschka Fischer'e da parti % 6.7 oy düþecekti. Parti Tarýk Ali'nin de alýrken, uzun bir deyimiyle artýk "kadavra yeþili"ne iktidar süreci de dönüþmüþ durumdaydý. 2002-2005 baþlamýþ oluyorarasýnda yeniden iktidar ortaðý olan du. Seçimlerin Yeþiller, 2005'ten itibaren muhalefet ardýndan SPD ile " K ý z ý l - Ye þ i l saflarýna geri dönerken 2009 Koalisyon" oluþseçimlerinin ardýndan Saarland ve t u r u l d u . Hamburg eyaletlerinde Hýristiyan Yeþiller'in 2002 Demokrat Partisi ve Hür Demokrat yýlýna kadar sürePartisi gibi sað-muhafazakâr parti- cek ilk iktidar deneyimi aslýnda lerle ittifaka gitti. Yeþiller'in son partinin düzenle icraatý ise NATO'nun Libya'ya ne kadar uyum düzenlediði emperyalist operasyon - i ç i n d e çalýþtýðýnýn bir larý desteklemek oldu. göstergesi olacaktý. Almanya 1999'da Kosova'ya yapýlan emperyalist müdahalenin baþýný çekerken, Yeþiller buna evet diyecekti. Gelen tepkileri savuþturmakta eski gençlik lideri, yeni Dýþiþleri

15

Bakaný Joschka Fischer'e düþecekti. Parti Tarýk Ali'nin de deyimiyle artýk "kadavra yeþili"ne dönüþmüþ durumdaydý. 2002-2005 arasýnda yeniden iktidar ortaðý olan Yeþiller, 2005'ten itibaren muhalefet saflarýna geri dönerken 2009 seçimlerinin ardýndan Saarland ve Hamburg eyaletlerinde Hýristiyan Demokrat Partisi ve Hür Demokrat Partisi gibi sað-muhafazakâr partilerle ittifaka gitti. Yeþiller'in son icraatý ise NATO'nun Libya'ya düzenlediði emperyalist operasyonlarý desteklemek oldu. Kanlý politikalara destek olmanýn yanýnda, SPD ile koalisyon ortaðý olduklarý dönemde iþçi sýnýfýnýn haklarýný gasp eden sosyal kesintilere de ortak oldular. Burjuva siyasetinin dýþýnda ekolojik kriz yaþam alanlarýný daralttýkça insanlarýn tepkileri yükselmeye devam ediyor. Türkiye'de bunun örneðini özellikle Karadeniz ve Dersim'de derelerin ve doðal yaþamýn HES'ler aracýlýðýyla katledilmesinde bölge köylülerinin mücadelesinde gördük. Bu insanlar yaþam alanlarýna göz diken kapitalist þirketlerin amaçlarýný engellemek için mücadeleyi büyüttüklerinde karþýlarýnda burjuva devletin polisini, jandarmasýný ve mahkemelerini buldular. Bu tarz mücadelelerin meselenin siyasallaþmasýnda, Greenpeace'in insanlarý çevreye karþý duyarlýlýða davet eden eylemlerinden, BM'nin 1972 yýlýnda ilan ettiði Dünya Çevre Günü'nü kutlamaktan ve Yeþiller Partisi'ne oy vermekten daha etkili olacaðýný düþünmek için çok nedenimiz var. Ekolojik Krize Marksist Yanýt Marks ve Engels'e en fazla eleþtirinin yöneltildiði alanlardan birisi de her iki büyük devrimcinin de ekolojik krize karþý kayýtsýz kalmalarý ve doðanýn katledilmesinde doðrudan role sahip olan kapitalist moderniteye büyük önem atfetmeleridir. Anarþistinden eko-sosyalistlere sol yelpazenin birçok unsuru bu görüþleri canhýraþ bir þekilde savunmaya devam ediyor. Bu kesimler Marksizmle ekolojik bir perspektifin yan yana var olmayacaðý konusunda oldukça sivri görüþlere sahipler. Marksist hareket içerisinde ekolojiye özel bir önem atfeden kesimlerde yok deðil. Örneðin Michael Löwy bir yandan Marks'ýn temel tezlerine baðlý olduðunu ilan etmekle birlikte söz konusu ekoloji olunca benzeri bir Marks ve Engels eleþtirisini paylaþýyor. Michael Löwy þunlarý ifade ediyor: "Marksizmin, sorgulanmaya, eleþtirilmeye ve yenilenmeye de ihtiyacý olduðu kuþku götürmez, ama bize göre bunun öne sürülenin tam tersi bir nedenden ötürü, onun


MARKSÝST BAKIÞ üretimci endüstriyel kapitalizm modelinden, modern burjuva uygarlýðýnýn temellerinden kopuþu yeterince olmadýðý için yapýlmasý gerekir." Marks ve Engels geleceðin toplumunun nasýl þekilleneceði konusunda bir kehanet ortaya

"Kapitalist tarýmcýlýktaki her geliþme, yalnýzca iþçiyi deðil, ayný zamanda topraðý da soyma sanatýnda bir geliþmedir. Topraðýn verili belirlenmiþ zaman birimi içinde doðurganlýðýnýn artýrýlmasýndaki her geliþme, bu doðurganlýðýn sürekli kaynaklarýnýn kurutulmasýnda bir geliþmedir ayný zamanda. Bir ülke geliþmesinin arka cephesi olarak ne ölçüde büyük endüstriden yola çýkarsa (Kuzey Amerika Birleþik Devletleri'nde olduðu gibi) bu yok etme süreci o kadar hýzlý olur. Kapitalist üretim bu yüzden tekniði ve toplumsal üretim sürecinin kombinasyonunu yalnýzca bütün zenginliðin fýþkýrdýðý kaynaklarý kurutarak geliþtirir." (K. Marks, Kapital, Cilt I, sf. 529-530)

koymamakla birlikte, kapitalist üretimin insanlýðýn komünist bir toplum altýnda refah ve zenginlik içerisinde yaþayabilecek nesnel koþullarý yarattýðýný düþünüyorlardý. Burada vurgulamak gerekir ki bu refah ve zenginlik toplumu kaynaklarýn insanýn zevkleri uðruna fütursuzca harcandýðý bir toplum deðil, zorunlu çalýþma derdinin minimuma indirilerek toplumsal ihtiyaçlar ölçüsünde üretim yapýlacaðý bir toplum olacaktý. Onlarýn bu düþünceleri çoðu kez onlarýn teknoloji mükemmeliyetçiliklerine ve insanlýðýn geleceðinin yalnýz doðanýn tüketimine dayanan teknik ilerlemeye baðladýklarýna yoruldu. Unutulan bir nokta var ki zaten daha Marks ve Engels düþüncelerini sistematik bir þekilde

16

ifade etmeden kapitalizm insanlýðý gönenç içinde yaþatmaya muktedir teknolojinin yaratýlmasýna ön ayak olmuþtu. Sosyalizmde ve komünizmde atýlacak bütün adýmlar bu tekniðin nasýl deðerlendirileceði ile alakalýdýr. Eðer Marksizmin eleþtirisini emperyalist-kapitalist sistemle yarýþmak uðruna bütün enerjisini, köylünün ineðini, iþçinin alýnterini endüstriyel geliþime adayan Stalinist SSCB'den kökenlendirirseniz varacaðýnýz nokta baþlangýçtaki hatalý yol olacaktýr. Ayrýca kapitalizm için doða "sýnýrsýz bir hammadde kaynaðý" olarak görülürken, Marks ve Engels insaný "doðanýn geri kalan bölümüyle algýlarý, davranýþlarý, kullandýklarý alet ve makineler yardýmýyla, dönüþtürücü yetileri ve tüketim alýþkanlýklarý aracýlýðýyla, diyalektik bir etkileþim içinde olan doðal bir varlýk" olarak tanýmlayarak insanla doða arasýnda yaþamsal bir iliþki kuruyorlardý. Bu noktada Marksizmin doðayý algýlayýþýnýn kapitalizmin ona atfettiði anlamdan çok farklý olduðunu görmek mümkündür. Elbette sadece bu kadarý eleþtirileri yanýtlamak için yetersizdir. Marks ve Engels kapitalizmin erken dönemlerini çözümledikleri yapýtlarýnda insanýn doðaya karþý yabancýlaþmasýnýn sonuçlarýný, kapitalist metropollerde yoðun kentleþmenin sonuçlarýný, proletaryanýn karþý karþýya kaldýðý açlýk ve yetersiz beslenmenin yarattýðý sefaleti sýkça dile getirerek kapitalizmin çeliþkilerini gözler önüne seriyorlardý. O gün dehþet verici bir þekilde iki düþünürün de gözleri önünde kendini dýþa vuran bu çeliþkiler kapitalizmin uzun ömürlü olmayacaðý ve kendi kendisini çürümeye mahkûm edeceði sonucuna ulaþtýrýyordu. Yeni bir toplum, sahneye yeni çýkan devrimci bir sýnýf yani proletarya tarafýndan kapitalizmin geliþtirdiði üretici güçler aracýlýðýyla gerçekleþtirilecekti. Öte yandan kar hýrsý ve rekabetin dayattýðý üretim anarþisinin doðal kaynaklarý sýnýrsýz bir girdi olarak kabul ettiðini o dönemden bakarak anlamak mümkündü. Marks'ýn Kapital'de ifade ettiði þu pasajda bu gerçeðe dikkat çeker: "Kapitalist tarýmcýlýktaki her geliþme, yalnýzca iþçiyi deðil, ayný zamanda topraðý da soyma sanatýnda bir geliþmedir. Topraðýn verili belirlenmiþ zaman birimi içinde doðurganlýðýnýn artýrýlmasýndaki her geliþme, bu doðurganlýðýn sürekli kaynaklarýnýn kurutulmasýnda bir geliþmedir ayný zamanda. Bir ülke geliþmesinin arka cephesi olarak ne ölçüde büyük endüstriden yola çýkarsa (Kuzey Amerika Birleþik Devletleri'nde olduðu gibi) bu yok etme süreci o kadar hýzlý olur. Kapitalist üretim bu yüzden


MARKSÝST BAKIÞ tekniði ve toplumsal üretim sürecinin kombinasyonunu yalnýzca bütün zenginliðin fýþkýrdýðý kaynaklarý kurutarak geliþtirir." (K. Marks, Kapital, Cilt I, sf. 529-530) Ne var ki Marks ve Engels'in bu konudaki beklentilerinin aksine kapitalizm yarattýðý tahribata raðmen uzun süre ayakta kaldý ve kalmaya devam ediyor. Ekolojik kriz ise dünyanýn geleceði açýsýndan 1800'lerden daha büyük tehlikeler saçýyor. Marksizm ekolojik krize karþý yanýtsýz kaldýðý temelli eleþtiriler yapýlýrken öncelikle bu tarihsel farklýlýk göz önüne alýnmalýdýr. Eleþtirinin bir diðer kaynaðý ise Marks ve Engels'in insanýn doða üzerinde kurduðu hegemonyaya önem atfettiði ve doðayý kocaman bir fabrikaya dönüþtürmeyi düþledikleridir. Elbette Marks ve Engels'in ifadelerinde insanýn doða üzerinde kurduðu hegemonyadan sýklýkla bahsedilir. Bu normaldir de çünkü yaþadýklarý yüzyýlda kavramsal olarak da doða üzerindeki hegemonya dönemin düþünürleri tarafýndan sýkça kullanýlýr. Bu durum onlar doðru bulmuþ olsa da olmasa da üretici güçlerin geliþimi ölçüsünde insanýn baþararak kendisini diðer canlýlardan farklý kýldýðý bir ayrýmdýr. Küçük burjuva ekolojik hareketin isteði insanýn tarihin baþlangýç noktasýna yani doða karþýsýnda çaresizce geçinmeye çalýþtýðý döneme geri dönmesidir. Bu tarihin reddi olacaktýr. Ayrýca insanýn kendisini geleceðe taþýyabilmesi günümüz dünyasý düþünüldüðünde böyle bir kontrolü gerçekleþtirebilmesiyle mümkündür. Ýnsanýn hayatta kalma adýna attýðý her adým doða üzerinde hegemonyanýn pekiþtirilmesi deðildir de nedir? Marks ve Engels içinse asýl sorun insan soyunun tarihsel birikimini nasýl doða-insan bütünlüðünü bozmayacak þekilde sürdüreceðidir. Ýnsan doðayý denetim altýna alýrken, bunun basit bir deðiþ tokuþtan ibaret olduðunu bir an olsun akýldan çýkarmamalýdýr. Sýnýrsýz ve vahþi tüketime karþý doðanýn yanýtý da bir o kadar gaddarca olacaktýr. Engels Maymundan Ýnsana Geçiþte Emeðin Rolü baþlýklý makalesinde insan ile hayvanýn doða karþýsýnda gösterdiði farklýlýða ve hegemonya meselesine dikkat çekerken, diðer yandan bu karþýlýklý iliþkiyi þöyle açýklar: "Kýsacasý, hayvan dýþ doðayý yalnýzca kullanýr ve onda yalnýzca varlýðý ile deðiþikliklere yol açar; insan onda yaptýðý deðiþikliklerle doðayý kendi amaçlarýna hizmet ettirir, ona hâkim olur. Ve bu insanlarý diðer hayvanlardan ayýran son, özsel ayrýlýktýr ve buna da yol açan yine emektir. Fakat biz doða üzerinde insanýn zaferleri konusunda fazla övünmemeliyiz. O böyle zaferlerin her biri için bizden öç almaktadýr. Böyle zaferlerin her biri birinci sýrada bizim hesapladýðýmýza uygun sonuçlar ver-

mektedir ve fakat ikinci ve üçüncü sýrada daha önce hesaplanmayan sonuçlar ortaya çýkmakta ve bunlar birçok halde ilk sonucu ortadan kaldýrmaktadýr. Mezopotamya'da, Yunanistan'da, Küçük Asya'da insanlar ekim alaný açmak amacýyla ormanlarý yok ettiklerinde, onlar ayný zamanda ormanlarla birlikte suyun çekim merkezleri ve birikim alanlarýný yok ederek, söz konusu ülkelerin bugünkü kuraklýðýnýn temelini attýklarýný rüyalarýnda görseler inanmazlardý. Alp'lerin Ýtalyanlarý, kuzey yamaçlarýnda özenle koruduklarý çam ormanlarýný güney yamacýnda yok ettiklerini hiç düþünmemiþlerdi, hele hele ayný zamanda dað kaynaklarýnýn suyunu yýlýn büyük bölümü için kestiklerini ve böylece bunun yaðmur dönemlerinde ovaya çok daha fazla su akýtmasýný engellediklerini hiç mi hiç düþünmemiþlerdi. Avrupa'da patates ekimini yaygýnlaþtýranlar, ayný zamanda sýraca illetini yaygýnlaþtýrdýklarýný bilmiyorlardý. Böylece biz her adýmda, bizim doðaya, bir yabancý ülkeyi fethedenlerin, o ülke halkýna hükmettikleri gibi hükmetmediðimiz konusunda uyarýlýyoruz. Biz doða dýþýnda olan biri gibi hükmetmiyoruz doðaya. Tersine biz etimizle, kanýmýzla, beynimizle doðaya aitiz ve onun içindeyiz ve bizim ona hükmetmemiz, yalnýzca onun yasalarýný tanýmak ve doðru uygulamak konusundaki avantajýmýzdan oluþmaktadýr."

“...biz doða üzerinde insanýn zaferleri konusunda fazla övün memeliyiz. O böyle zaferlerin her biri için bizden öç almaktadýr. Böyle zaferlerin her biri birinci sýrada bizim hesapladýðýmýza uygun sonuçlar vermektedir ve fakat ikinci ve üçüncü sýrada daha önce hesaplanmayan sonuçlar ortaya çýkmakta ve bunlar birçok halde ilk sonucu ortadan kaldýrmaktadýr... biz her adýmda, bizim doðaya, bir yabancý ülkeyi fethedenlerin, o ülke halkýna hükmettikleri gibi hük metmediðimiz konusunda uyarýlýyoruz. Biz doða dýþýnda olan biri gibi hükmetmiyoruz doðaya. Tersine biz etimizle, kanýmýzla, beynimizle doðaya aitiz ve onun içindeyiz ve bizim ona hükmetmemiz, yalnýzca onun yasalarýný tanýmak ve doðru uygulamak konusundaki avantajýmýzdan oluþmaktadýr." (Engels, Ýnsana Geçiþte Emeðin Rolü)

17


MARKSÝST BAKIÞ Buradaki temel meselelerden biri kapitalizmin insaný rolü yadýrganamaz. Emek bütün bunlara raðmen insana sürüklediði ve derinleþtirdiði doðaya karþý yabancýlaþ- doðayý tam olarak fethetme yeteneðini de vermez. Marks manýn ortadan kaldýrýlmasýdýr. Kapitalizm insana doðayý insanýn kendi ihtiyaçlarý doðrultusunda doðaya müdatýpký yabancý ülkeyi fetheder gibi kontrol altýna alma halede bulunduðunu ifade etmesine karþýn son sözün her güdüsü verir. Ancak Engels bu hegemonyanýn doðayla zaman doðada olduðunu, onun her zaman köle gibi boyun uyumlu bir geliþmenin yaratýlmasý açýsýndan kullanýlmasý eðmediðini de açýklar. gerektiðine iþaret eder. Kapitalizmin ekoloji üzerinde yarattýðý sorunlarý çözAyrýca Marks Kapital'de bugünün kuþaklarýnýn menin yolu konusunda ip uçlarý bulmak mümkün. yerkürenin sahibi olmadýðýný ve doðayý "daha Geleceðin Geleceðin toplumu her türlü kaynak ve üretim sonraki nesillere iyileþtirilmiþ bir halde devret- toplumu her araçlarý üzerinde özel mülkiyetin bulunmadýðý, mek zorundadýrlar." diyerek gelecek kuþaktürlü kaynak ve toplumun kolektif emek ve zenginlik etrafýnlarýn da doðal kaynaklarý kullaným hakkýna da örgütlenmesiyle þekillenecektir. Özgürce üretim araçlarý karþý duyarsýz kalmadýðýný göstermektedir. örgütlenmiþ üreticilerin varlýðý insanla üzerinde özel Bu noktada Marks'ý doðal kaynaklarýn doðanýn sürdürülebilir iliþkisi için temel sýnýrsýz kullanýmýna teþvik ettiði gerekçebir koþul oluþturacaktýr. Kapitalizmin mülkiyetin bulunsiyle kapitalizmin ideologlarýna yaraþamantýðýnda yatan birikim uðruna üretim madýðý, toplumun cak saldýrýlarýn hedefine koymak en açýk artýk söz konusu olmayacaktýr. Bu bile kolektif emek ve tabiriyle kör gözlülüktür. Marks ve baþlý baþýna doðanýn bugünkü yýkýmýn zenginlik etrafýnda Engels sýnýrsýz üretim kavramýna karþý ardýndan, rahat bir nefes almasýna örgütlenmesiyle þekil- imkân tanýyacaktýr (tabi onu tamamen eleþtiriden kaçýnmamýþlardýr. Engels lenecektir. Özgürce Ekonomi Politiðin Eleþtirisi'ne kaybetmeden böyle bir toplumu yaratKatký'da þöyle yazar: "… eþi ve ben- örgütlenmiþ üreticilerin týðýmýz koþullarda.) zeri olmayan ve varlýðýmýzýn ana varlýðý insanla doðanýn Elbette Marks ve Engels bizim koþulu yer yüzünü seyyar satýþ sürdürülebilir iliþkisi için önümüze kesin bir þablon koymadýlar tablasýna koymak, kendisini satýþ ve onu takip eden Marksist önderler tablasýna koymaya giden yolda atýlan temel bir koþul oluþtura- de düþünceleriyle daha çok kapitacaktýr. Kapitalizmin son adýmdýr…" lizmin ortadan kaldýrýlmasý üzerine Marks'ýn eleþtirmenleri doða üzerinde mantýðýnda yatan birikim yoðunlaþtýlar. Ancak kapitalizmi yýksaðlanan kontrolde insanýn en temel uðruna üretim artýk söz manýn ve planlý ekonomiye dayanan enstrümaný olan emek kavramýna ve konusu olmayacaktýr. Bu yeni bir toplum kurmanýn acil bir özellikle emek deðer teorisine ayrý bir görev olarak önümüzde durmasý, bile baþlý baþýna doðanýn savaþ açarlar. Marks için emek yaþamýmýzý tehdit eden sorunlara metanýn deðerinin iki ana kaynaðýndan bugünkü yýkýmýn ardýn- yönelik çözümleri baþkalarýna, özeldan, rahat bir nefes biriydi. Deðer yoktan var olmuyordu. likle de önüne iþçi sýnýfý iktidarý persEmek deðerin, zenginliðin babasý olarak almasýna imkân tanýya- pektifini koymaktan çekinen akýmlara görülürken, zenginliðin ve deðerin anasý caktýr (tabi onu tama- terk edeceðimiz anlamýna gelmez. olarak doða gösterilir. Ancak kapitalistler Kapitalizm gözlerimizin önünde bir men kaybetmeden açýsýndan doðal deðerler kendisine Pirus zaferi yaþýyor. Kendi geleceðinin bedavadan sunulmuþ birer hediye gibi böyle bir toplumu altýna oymaktan bile çekinmezken dünya yarattýðýmýz görünür. üzerinde yaþayan milyarlarca insanýn hayaEmek kavramý Kapital'de Marks tarafýndan týný tehlike altýna atmaktan kaçýnmayacaktýr. koþullarda.) en basit haliyle "insan varoluþunun doða Farkýnda olmamýþ gereken çok açýk bir gerçek tarafýndan düzenlenen sonsuz biçimi" olarak var: Kapitalizmi acilen yýkmazsak çok da uzak tanýmlanýrken, emeðin doða üzerinde bir olmayan bir gelecekte üzerinde yaþayabilebaþkalaþýma yol açtýðýný ve insanýn geçimini saðlayaceðimiz bir gezegene sahip olamayacaðýz. bileceði nesneleri yaratabileceði bir araç olarak görülür. Dahasý insanýn kendisinin evriminde de emek önemli bir Fikret Seyhan olgudur. Engels Maymundan Ýnsana Geçiþte Emeðin Rolü makalesinde emek için "o, tüm insan varoluþunun birinci temel koþuludur ve belirli bir anlamda, bu öyle bir ölçüdedir ki, emek insanýn kendisini yarattý demek gerekir." der. Ýnsan ayný zamanda diðer canlýlarýn aksine tarihin bir uðraðýnda toplumsallaþmak zorunda kaldýysa ve ayný zamanda bu toplumsallaþmanýn tarihi ayný zamanda doðanýn da tarihiyle çakýþtýysa bunda emeðin

18


MARKSÝST BAKIÞ

Farklý ZamanlarFarklý Roller

CHP 2002'den bu yana Türkiye burjuva siyasetinin AKP öncülüðündeki yolculuðu, halen alternatifsiz görünmekte. Sihirli sözcükler, 'istikrar' ve 'büyüme', AKP'yi alternatifsiz yapan þey. AKP'nin meziyeti de bu. Ülkenin onlarca yýllýk koalisyon hükümetleri dönemlerinde elde edemediklerini dinamizmi AKP'de bulan Türkiye egemen sýnýflarý, en parlak dönemlerinden birinin tadýný doyasýya çýkarmaktalar. 1990'larýn uzun istikrarsýzlýk evrelerinin ve ekonomik bunalýmlarýnýn üstüne bir de 2001'deki büyük kriz eklenince sýfýrý tüketip iþlevsizleþen Türkiye siyasi yaþamýnýn köþe taþý burjuva partileri (ANAP, DYP, DSP gibi) tümden tasfiye olup bittiler. Geriye Kürt düþmanlýðýndan beslenerek ayakta kalan MHP ile ana muhalefet partisi olarak CHP kalmýþtý. 2002'de %19.3 olan CHP oylarý, 2007 seçimlerinde ancak %20.8'e yükselebilmiþti. Deniz Baykal'ýn laiklik ve milliyetçilik dýþýnda hiçbir þey söylemeyen politikasý, bu kadarýný yapabiliyordu. Oysa, AKP oylarýný %34'ten %46'ya çýkarmýþtý. Bu ikinci seçim zaferi, AKP'nin Türkiye tarihine damgasýný vurmasýný saðlayacaktý. Deniz Baykal'ýn ise "yapamýyoruz, bari istifa edelim" gibi bir derdi yoktu. Ta ki karanlýk eller Baykal'ýn mahremiyetini ifþa edene kadar. Baykal'ýn yerine geçen isimse pek karizmatik olmasa da yýldýzý AKP'lileri yolsuzluk dosyalarýyla köþeye sýkýþtýrýp canlý yayýndaki tartýþmalarda üstünlük saðlamasýyla parlayan Kýlýçdaroðlu olacaktý. Kemal Kýlýçdaroðlu'nun CHP baþkanlýðýna gelmesi ile birlikte özellikle Alevi emekçilerin heyecanlandýðýna, CHP'nin alternatifi olmadýðýný düþünerek kerhen oy veren geniþçe bir kesimin hareketlendiðine tanýklýk etmiþtik. Sonucun olumsuz olmasýna karþýn Kýlýçdaroðlu'nun 2010 referandumdaki "hayýr" performansý takdir edilmiþti. 2011 seçimlerinde ise CHP, AKP'nin %50'ye vurmasýna karþýlýk ancak %26 oy

oranýný toparlayabilmiþti. Oy oranýndaki artýþ beklentilerin altýnda kalsa da kimileri hala umutluydu. Katý ulusalcýlýk terk edilmiþti, parti Kürt sorununda yumuþuyor, sol týnýlarý kullanýyordu. Zamanla partideki Baykal artýklarýný temizlenecek ve daha etkili bir "sol" muhalefetle AKP sarsýlacaktý. Ancak bu heyecan ve beklentiler çabuk söndü. Temel þiarlar olarak yükseltilen fýrsat eþitliði, sosyal adalet gibi söylemler; seçim dönemindeki kýsa dalgalardan ibaret kaldý. CHP'nin milletvekili aday listeleri, büyük çoðunlukla, kapitalistlerden, eski bürokratlardan ve Demirel tandanslý saðcý isimlerden oluþturuldu. Ýþçi-emekçilere hitap eden sol söylem, hiç de þaþýrtýcý olmayan bir þekilde, yalan olunca varlýðý hissedilmeye baþlanan siyasi program boþluðu, parti içindeki ulusalcýlarýn etkisini arttýrmasýný beraberinde getirdi. Kýlýçdaroðlu, yeterince ulusalcý olmadýðý ve Atatürkçü doktrinden tavizler verdiði gibi gerekçelerle yoðun bir baský altýnda. Kýlýçdaroðlu'nun Kürt sorunudaki yumuþak çizgisi, ulusalcý kanadýn þiddetli saldýrýlarý ile karþýlaþýyor. CHP bir kez daha kendi içinde kavgalý, zayýf bir parti hüviyetine büründü. Ülke 2013'teki seçim sürecine giriyor (muhtemel bir referandum da belki kapýya dayandý). CHP bu sürece týkanmýþ olarak giriyor. Belirli bir politik çizgi yok, iç çekiþmeler almýþ yürümüþ, liderlik zayýf, piyasacýlýkla milliyetçilik arasýnda salýnan, hiçbir albenisi olmayan bir enkaz… 12 Eylül'ün emekçi sýnýfa vurduðu en önemli darbelerinden birisi olan %10 seçim barajý da olmasa CHP'nin hala ayakta olmasý imkansýzdý. Nitekim yaklaþan sandýk süreçlerinde adým adým bir dizi fiyaskoya daha imza atmaya hazýrlanýyorlar. Bu fiyaskoyu fýrsata çevirecek isimse pusuda bekleyen Mustafa Sarýgül olacak gibi görünüyor. Emekçi sýnýflarýn sosyalist bir alternatifi ise maalesef bulunmuyor. %10 seçim barajý, zaten esas olarak sosyalist

19


MARKSÝST BAKIÞ sol için dikilmiþti. Gerçeðin diðer tarafýndaysa sosyalist na geliyordu. Devrimci parti deðil, kitle partisi olarak kensolun kendine has baþarýsýzlýk öyküsü bulunuyor. dini revize eden SPD artýk sadece iþçi sýnýfýnýn deðil, burSosyal Demokrasi'nin Tarihi: juvazinin de taleplerini bünyesinde temsil edebileceði Revizyonizm ve Reformizm mekanizmalar geliþtirmenin derdine düþmüþtü. Savaþ yýl19. yüzyýlda Avrupa'da ortaya çýkmaya baþlayan iþçi sýnýfý larýnda birlik beraberlik nutuklarý atan sosyal demokrat partileri 20.yy'ýn baþlarýnda büyük bir güç kazanmýþtý. partiler, sýnýf çatýþmalarýný en aza indirmeyi hedefleyen 1848 devrimleriyle birlikte hýzla güç kazanmaya baþlamýþ program ve reformist yöntem ile misyonlarýný iþçi sýnýfý ve olan sosyalist fikirler yüzyýlýn sonlarýna doðru Almanya burjuvazinin çýkarlarýný gözeterek daha adil bir kapitalist Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Rusya Sosyal Demokrat rejimi tesis etmek olarak belirlemiþ bulunuyorlardý. Sosyal Ýþçi Partisi (RSÝDP) gibi birçok proleter örgütü Ýkinci demokrasi toplumsal barýþ için çabalayan, diðer bir deyiþle Enternasyonal çatýsý altýnda birleþmiþti. Marksist köklere burjuvazi ile proletaryanýn çýkarlarý arasýnda gidip gelen sahip sosyal demokrat gelenek, Birinci Dünya Savaþý yýl- çeliþkilerin ideolojisi olmuþtu. larýnda þovenizmin rüzgarýna kapýlarak kendi burjuva Sosyal demokrasi her dönemeçte, sözel olarak dahi olsa hükümetlerinin emperyalist emellerini desteklerken savunduðu iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýndan bir adým daha uzakdevrimci Marksizmden hem ideolojik hem de örgütsel laþarak burjuva program ve söylemlerin hakimiyeti altýna olarak ayrýþtý. Ve en nihayetinde 1915 Zimmerwald ve girmeye baþladý. Dünya devriminin yenilgisi ve SSCB'nin 1916'daki Kienthal kongreleri ile Üçüncü Enternasyonal'i devlet kapitalisti rejiminin kapitalizmin zaferi olarak lanse kurmak için toplanan kongrelerle komünistler, sosyal edilmesi, Avrupa emekçilerinin sosyal demokrat partilere yüzünü daha çok dönmesine sebep demokrasinin revizyonizm ve olmuþtu. Bir yanda 1929'da reformizm dolayýsýyla ihanet dolu yaþanan Büyük Buhran ve dünya saflarýndan ayrýlarak proletaryanýn savaþlarýnýn getirdiði yýkýmýn devrimci örgütünü yaratmak için ardýndan burjuvazinin istikrarsýzbir çok ülkede tekrardan kollarý lýktan kurtulma isteði; öte yandan sývadýlar. SPD'nin tarihi bu anlamiþçi sýnýfýnýn devam eden hak da sosyal demokrasinin tarihsel ve mücadelesi ortaya sosyal sýnýfsal yönelimlerini özetlemektedemokrasinin baþarý öyküsü dir. Birinci Dünya Savaþýnda savaþ olarak anlattýðý refah devletlerini kredilerine onay vererek iþçi çýkardý. sýnýfýnýn burjuva çýkarlar adýna Soðuk Savaþ yýllarýnda kapitaemperyalist savaþta katledilmesi lizmle sosyalizm arasýndaki bir sosyal demokrasinin tarihindeki en ara formül olarak sosyal kara lekelerden bir tanesidir. SPD demokrasi, 30 Ocak 1951 yýlýnda içinde muhalefet yürüten devrimci ilan edilen Sosyalist önderler Karl Liebknecht ve Rosa kurdu. Luksemburg'un iþçi ayaklanmasý SHP, Türkiye tarihindeki sosyal Enternasyonal'i Ekonomist temellerle tanýmlansýrasýnda katledilmesi ile burjuvazi demokrasiye en yakýn oluþumdur mýþ sosyal adalet, Avrupa sosyal adýna düzeni tesis etme görevini diyebiliriz. 89 iþçi baharýnýn rüz - demokratlarýnýn bu yeni merkezi layýkýyla yerine getiriþini de göz önünde bulundurursak sosyal garýný arkasýna alan SHP, 1989'da örgütünde mülkiyetin artýk bir sorun olarak görülmediðini ilan demokrasinin tarihine kýsaca proleseçimlerinde %33 oyla zirve yap- ediyordu. 'Yeni demokratik taryaya ihanetin tarihi demek yanlýþ düzen' ve 'demokratik sosyalizm' olmayacaktýr. mýþtýr. Örgütlü iþçi sýnýfý kadar altýnda sistem içi tariflere Sosyal demokrasinin devrimci varoþlara yerleþen kent yoksullarý adý eklemlenmeye çalýþýlan sosyaMarksistler ile girdiði tarihsel da SHP'yi desteklemiþlerdi. lizm, özgürlük, adalet, dayanýþönemdeki tartýþmalar yukarýda ma, insan haklarý, barýþ ve anlatýlan ihanetlerin teorik boyutlarýný oluþturmaktaydý. Revizyonizmin liderleri olan demokrasi gibi söylemlerle bir zamanlar sokaklarýnda Bernstein ve Kautsky, Almanya'da SPD'nin hege- devrim rüzgarý esen Avrupa'nýn proletaryasýnýn düzen monyasýnýn büyüklüðüne aldanarak iþçi sýnýfýnýn burjuva saflarýna kazandýrýlmasýnýn güler yüzlü hali oluyordu. demokratik yollarla iktidara gelebileceði, dolayýsýyla En ileri modelinin Ýsveç'te uygulandýðý refah devletleri devrim deðil evrim yani reformlar ile sosyalizme ulaþýla- serbest piyasadan farklý bir birikim modeli öngörüyordu. bileceðini iddia ediyorlardý. Marksizmin bu yönü ile bir Keynes'in piyasaya müdahale eden bir aygýt olarak kurguyenilemeye (revizyona) tabi olmasý gerektiðini söylerken ladýðý devlet, tam istihdamý saðlayacak, sosyal haklarý devrimci her türlü eylemi reddediyorlardý. Devasa legal devlet tarafýndan karþýlanmýþ olan iþçi sýnýfý kitlesel olanaklara sahip SPD'nin içindeki bu savrulma sadece üretileni kitlesel þekilde tüketecek kadar yüksek ücretlere devrimci eylemin inkarý deðil, dolayýsýyla devrime öncülük sahip olacaktý. Böylece aþýrý üretim bunalýmýnýn üstesinden edecek olan proleter devrimci partinin de reddiyesi anlamý- gelinecek ve hem üretim hem de tüketim garanti altýna alý-

20


MARKSÝST BAKIÞ narak kýsa vadede kýsýtlanmýþ olan piyasa çýkarlarý, uzun vadede korunmuþ olacaktý. Burada dikkatleri çekmesi gereken nokta, iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýnýn sermayenin zaten çýkarýna olan bu istikrarlý büyüme politikalarýyla birleþtirilmesinin sermayeye raðmen gerçekleþtirilmediðidir. Adaletli olduðu iddia edilen bu bölüþüm sistemi ile 'toplumsal barýþý' saðladýðýný iddia eden sosyal demokrasi açýsýndan, refah devleti kapitalizminin yeni ve derin bir krizle 1970'lerde yenik düþmesiyle hem refah devletinin hem de sosyal demokrasinin illüzyon dolu yýllarýnýn sonuna gelinmiþ oldu. Sosyal demokrasinin kanatlarý altýnda yýllarca büyüyüp geliþen ve özlemini CHP ile sosyal çektiði istikrara kavuþan burjuvazi, artýk kendi baþýdemokrasinin genetik na serbest piyasanýn tadýný farklýlýklarý devasaydý. doyasýya çýkarmak isteyeSosyal demokrasi cekti ve yeni oyunun Avrupa'da iþçi sýnýfýnýn kurallarýnda devletin yeri muhalefet hareketi olarak sadece gece bekçiliðiydi. Sosyal demokrasinin, burdünyaya gelmiþti. juvazinin çýkarlarýndan Marksizmin tesiri altýn- baðýmsýz düþünülemeyedaydý ve iþçi sendikalarý cek olan politikalarý, derile organik baðlarý vardý. hal gerekli esnekliði gösterdi. Liberalizmin klasik Sosyal demokrasi, özgürlük kavramýnýnýn zamanla devrimci özel mülkiyetle kutsanmasýnýn peþi sýra eþitlik, Marksizmden tamamen daha az zikredilen deðerayrýþmýþ ve gücünü iþçi lerden birisi haline geldi. sýnýfýndan alan bir reform 'Günün gerekleri' sihirli partisine dönüþmüþtü. sözcüðü, emeðe yönelen saldýrýlarý bizzat kendi Oysa CHP, devlet partielleriyle gerçekleþtiren siydi. Kökleri emekçi sosyal demokrat partilerin sýnýflara deðil Osmanlý dilinden hiç düþmedi. yönetici sýnýfýnýn bir Karar alma mekanizmasý sendika-patron-hükümet kanadýna dayanýyordu. tarafýndan oluþturulan üçlü Daha sonra kurulan temsil sistemi (tripartizm), cumhuriyette de CHP elit- katýlýmcýlýk adý altýnda lerin partisiydi. refah devletinde kitle radikalizmini bürokratik temsiliyet katmanlarýnda soðurma iþlevini görmekteyken sosyal demokrasi artýk piyasanýn yeni ihtiyaçlarýný doðrudan emekçi sýnýflara dikte ettirmenin aracý haline gelmiþti. Yeni sosyal demokrasi, yeni sað ideolojisinin ve neoliberal düzenin hegemonyasýnda sosyal olan her þeyin tasfiyesine katýlýrken demokratlýðý da liberal demokratlýk haline dönüþtü. 1990'larda Tony Blair önderliðindeki Ýngiliz Ýþçi Partisi'nin Üçüncü Yol teorisi de sosyal demokrasinin artýk sermayenin ihtiyaçlarý tarafýndan doðrudan þekillenen politikasýný ilan ediyordu. Ýþçi sýnýfýnýn adýný programýn-

21

dan baþka bir yerde göremeyeceðimiz bu partilerin sendikalarla olan organik baðlarý ve köklü tarihleri dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn oy verdiði partiler olabilirdi ancak hedefler ve ilkeler konusunda artýk katýksýz birer liberal demokrat partiler idiler. Çünkü sosyal demokrasinin iþçi partisi olma iddiasý, sermayenin izin verdiði sýnýrlar içinde ve kapitalizmin istikrarý koþulu altýnda mümkün olabiliyordu. Post-modern söylemlerin güçlendirdiði sivil toplumcu söylemlere de eklemlenmekte gecikmeyen sosyal demokrat partiler, feminizm, çevre, hayvan haklarý, eþcinsel haklarý vb. alanlarda da açýlým yapmaya çalýþtý. Liberal özgürlükçü söylemleri ile burjuva söyleminin bir noktasýna daha tutunarak yoluna devam eden partilerin siyasetinde de programýnda da tarihsel köklerine ait bir þey kalmadý. Burjuvazinin "Marksizm öldü" naralarýna neþeli çýðlýklarla katýldýlar ve kapitalizmin 'sonsuzluðu' içinde iþçi sýnýfýna karþý giriþilen neoliberal taarruzu bizzat yönettiler. CHP'nin Sosyal Demokratlýðý CHP'nin Türkiye'de hem sosyal demokrat hem de devlet partisi olma iddiasý, þahsýna münhasýr bir eklektizmi, yýllar içinde kazandýrdý. Parti, tüzüðünde ve programýnda, köklerini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine dayandýrýyor, cumhuriyetin kurucu ideolojisi olan Kemalizmin altý ilkesini altý ok þeklinde amblemi olarak kabul ediyor. Cumhuriyetin ilk yýllarýnda burjuva cumhuriyetin kurucu unsurlarýndan olan sivil ve askeri bürokrasi, sermaye ve Ýttihat ve Terakki kadrolarý devlet partisi CHP'de buluþtu. Kemalizmin modernist, aydýnlanmacý ve elitist bütün yönlerini partinin karakteri haline getirerek kendisine topluma önderlik etme misyonunu yüklemiþti. Tek parti dönemi boyunca il ve ilçe yöneticileri ayný zamanda partinin temsilcisi sayýlmakta, devlet CHP ile eþ tutulmakta idi. En büyük misyonu da elbette yeni kurulan cumhuriyetin burjuvazisini büyütmek idi. Dolayýsýyla CHP ile sosyal demokrasinin genetik farklýlýklarý devasaydý. Sosyal demokrasi Avrupa'da iþçi sýnýfýnýn muhalefet hareketi olarak dünyaya gelmiþti. Marksizmin tesiri altýndaydý ve iþçi sendikalarý ile organik baðlarý vardý. Hatta Britanya örneðinde Ýþçi Partisi'ni bizzat sendikalar kurmuþtu. Sosyal demokrasi, zamanla devrimci Marksizmden tamamen ayrýþmýþ ve gücünü iþçi sýnýfýndan alan bir reform partisine dönüþmüþtü. Oysa CHP, devlet partisiydi. Kökleri emekçi sýnýflara deðil Osmanlý yönetici sýnýfýnýn bir kanadýna dayanýyordu. Daha sonra kurulan cumhuriyette de CHP elitlerin partisiydi. Ordu baþta olmak üzere yüksek bürokratlar ve yeni palazlanan burjuvalarýn partisiydi CHP. Hatta kýrsal kesimde toprak aðalarý, partinin önemli dayanak noktasýydý. Nasýl oldu da CHP "ortanýn Solu"na evrildi? Bu, 1960'larda CHP'nin krizi ve ülkenin hýzla sola kay-


MARKSÝST BAKIÞ masýyla açýklanabilir. CHP ayakta kalacaksa siyasi yelpazede kendisine bir yer açmalýydý. Sað cenah, Demirel AP'si ve daha radikaller tarafýndan doldurulmuþtu. Sol cenahta ise bir boþluk vardý, üstelik emekçi sýnýflar sola kaymaktaydý. Bunun dýþýnda sol kulvarý görece radikal çizgisiyle küçük de olsa yükseliþte olan TÝP kapabilirdi. Yýllarýn kurt politikacýsý Ýsmet Paþa, 1965 seçimleri öncesinde durumu idrak ederek TÝP'in yükseliþinin de önünü kesmek için ortanýn solu sloganýný ortaya atmýþtýr. Böylelikle TÝP sol kulvardan þarampole itilecekti. Ýsmet Ýnönü, ortanýn solu çizgisini ilan ederek yeni dönemde CHP'nin üstleneceði kritik roller için girizgah yapmýþtý. Ýnönü'nün, ortanýn solu çizgisinin en belirgin özelliði antikomünist olmasýydý. Öyle ki Ýnönü bunu her yerde dillendirip durdu. 70'lerde ülke daha fazla sola kayacaktý. Bunu CHP de izledi. Yýldýzý 1960'larda çalýþma bakanlýðý yaptýðý sýralarda parlayan Bülent Ecevit, arkasýna aldýðý sol rüzgarla ihtiyar Ýnönü'yü yenmeyi baþarmýþtý. Ecevit ile birlikte popülist söylem, en üst düzeye çýkacaktý. Meydanlarý týklým týklým dolduran Ecevit'in adý daðlara taþlara yazýlýyordu. Ama Ýnönü'den Ecevit'e çok net bir devamlýlýk söz konusu idi. Ecevit'in keskin gözükmesine neden olan sol popülizmi, esasýnda çok güçlü olan sokak hareketi ve sosyalist solun önünü kesmekteydi. Ecevit de týpký Ýnönü gibi hýzlý bir antikomünistti ve bunu açýk açýk dile getirmekten çekinmiyordu. O da týpký Ýnönü gibi burjuva devlete sýký sýkýya baðlýydý. 1970'lerin dönüm noktalarýndan biri olan DÝSK'in taban zorlamasýyla düzenlediði faþizme ihtar eylem ve grevlerine bütün gücüyle saldýran o sýralarda baþbakanlýk yapan Ecevit'ten baþkasý deðildi. Her koþulda CHP'ye destek veren TKP gibi sol yapýlarýn Ecevit'in sosyalist solun önünü kesmeyi baþarmasýnda büyük payý vardýr. 1972 yýlýnda Bülent Ecevit parti baþkanlýðýna geldiðinde her fýrsatta kendisinin ve hareketinin Marksist gelenekle bir baðý olmadýðýný, anti-komünist duruþun gereði olarak kendilerine Ortanýn Solu olarak adlandýrdýðýný dile getirirken devrimci dalganýn dalgakýraný olma rolünü en iyi þekilde yerine getiriyordu. Bunun temel sebebi de elbette CHP'yi ezip geçecek, sýnýf bilincinin billurlaþtýðý bir devrimci öncü bulunmamasýydý. 'Bu düzen deðiþmelidir' diyen Ecevit nasýl deðiþecek sorusu karþýsýnda sandýðý iþaret ediyordu. Oysa bir toplumsal buhran anýnda sandýklar bir hiçti. Kendisi baþkabakan olmuþtu ama emperyalist kapitalistler O'na gerçekte iktidarsýz olduðunu net bir þekilde göstermiþlerdi. Sokaktaki daha radikal

solcularý ise en baþta Ecevit'in kendisi sevmiyordu. Ucu darbeye çýkan bunalým, devrimci metotlarla çözülemeyince beklenen oldu ve emperyalist kapitalistler rahat bir nefes aldýlar. Darbe ile sýnýf radikalizminin bitirilmesi ve sosyalist solun yenilgisine raðmen '89 bahar eylemlilikleri ile ülke yeniden bir canlanma yaþadý. 90'lar Türkiye'si sosyal demokrasi için oldukça bereketli yýllardý çünkü, devrimcilerin ezildiði ülkede hem gençlik hem emek hareketi yeniden kýpýrdanmaya baþlamýþtý. Bir Ecevit partisi olan DSP, tekrar su yüzüne çýkan CHP, Halkçi Parti, SODEP, SHP gibi partiler peþi sýra kuruldu. SHP, Türkiye tarihindeki sosyal demokrasiye en yakýn oluþumdur diyebiliriz. Zaten Ecevit'in DSP'si ile aradaki siyaseten fark da bununla alakalýdýr. 89 iþçi baharýnýn rüzgarýný arkasýna alan SHP, 1989'da seçimlerinde %33 oyla zirve yapmýþtýr. Neredeyse bütün iþçi merkezleri SHP'nin kontrolüne geçmiþti. Örgütlü iþçi sýnýfý kadar varoþlara yerleþen kent yoksullarý da SHP'yi desteklemiþlerdi. Ama fiyasko da bundan sonra baþlýyordu. Yerellerden sonra merkezi hükümette de iktidara gelen SHP deneyimi yolsuzluklar, skandallar, ekonomik krizler ve derin devlet uygulamalarý ile hafýzalara kazýndý. Üstelik ekonomik krizin faturasýnýn yoksullara ödetilmesinin altýnda da SHP'nin imzasý vardý. SHP, DEP ile iþbirliði yaparak Kürtlerin meclise taþýnmasýna aracýlýk etmiþ, ama daha sonra dik duramayarak bu politikanýn altýnda ezilmiþti. Sosyal demokrasi, burjuva siyasetin içinde yer almak istiyorsa neoliberalizme adapte olmak zorundaydý, bu adaptasyonun karþýlýðý ise seçmen nazarýnda dibi boylamaktý. (Týpký þimdilerde komþu Yunanistan'da sosyal demokrat PASOK'un baþýna gelenler gibi) 1990'larýn ortasýndan itibaren enkaza dönen SHP'nin külleri arasýndan Deniz Baykal CHP'si þekillenecekti. Deniz Baykal CHP'si; 'Devlet Partisi'ne Dönüþ CHP geleneðinin saða kayýþ dönemlerinden birisi de hiç þüphesiz Deniz Baykal döneminde yaþandý. Artýk partinin sýnýfsal bileþenleri de farklýlýk arz ediyordu: 1989 seçimlerinde kent yoksullarý yüzlerini kitlesel biçimde neoliberalizmi, Özal'ý ve 12 Eylül yasaklarýný eleþtiren SHP'ye dönmüþtü. SHP'nin yüz kýzartýcý iflasýnýn üstüne CHP'nin elitist ulusalcý çizgisi eklenince emekçi sýnýflarýn artýk bu cepheyle pek de iþleri kalmadý diyebiliriz. Tabi ki Alevi emekçileri ayýrmak gerekiyor ki onlarýn durumunu en iyi açýklayan kelime, alternatifsizliktir. Ýlk önce 28 Þubat süreci, ardýndan da AKP'nin yükseliþi ile birlikte CHP katý devletçi

22

1972 yýlýnda Bülent Ecevit parti baþkanlýðýna geldiðinde her fýrsatta kendisinin ve hareketinin Marksist gelenekle bir baðý olmadýðýný, anti-komünist duruþun gereði olarak kendilerine Ortanýn Solu olarak adlandýrdýðýný dile getirirken devrimci dalganýn dalgakýraný olma rolünü en iyi þekilde yerine getiriyordu. Bunun temel sebebi de elbette CHP'yi ezip geçecek, sýnýf bilincinin billurlaþtýðý bir devrimci öncü bulunmamasýydý. 'Bu düzen deðiþmelidir' diyen Ecevit nasýl deðiþecek sorusu karþýsýnda sandýðý iþaret ediyordu. Oysa bir toplumsal buhran anýnda sandýklar bir hiçti.


MARKSÝST BAKIÞ bir çizgi tutturdu. CHP'nin siyaset dili, kimi zaman salt tür- Ordulularý kent nüfusuna kaydettirerek büyük þehir bana odaklanarak, toplumu yaþam biçimleri üzerinden statüsüne geçmek için gerekli olan 750 bin nüfus sýnýrýný ayýrdýkça kazanan AKP oldu. Laik yaþam biçimini benim- geçmeyi amaçlamaktadýr. Ne yaptýðýný gayet iyi bilen AKP seyenlerle muhafazakarlar arasýndaki bölünmeden karþýsýnda beceriksiz CHP'nin pek þansý olacakmýþ gibi kazançlý çýkan hep AKP olacaktý. Üstelik bu kutuplaþma görünmüyor. Týkanmýþ durumdaki CHP otobüsü bir kez AKP tercihinin pekiþmesi anlamýna geliyordu. Bunun daha gözü kapalý duvara toslayacaða benzer. Yaklaþan dýþýnda sözde solcu bir parti olma iddiasýndaki CHP'nin yerel seçimlerde CHP'nin AKP'ye atabileceði en büyük gol ezilen Kürt halkýndan sýfýr destek almasý da partinin ayrým- Ýstanbul'da olabilirdi. Kürt emekçilerin yoðun olarak cý çizgisinin ne boyutlarda olduðunu gösteriyordu. yaþadýðý Ýstanbul'da CHP, B.Ayman Güler'in ýrkçý sözKýlýçdaroðlu Dönemi lerinden sonra Kürtler'den ne yüzle oy isteyecek. Yerel CHP'nin iniþli çýkýþlý çizgisi, Kýlýçdaroðlu ile farklý bir seçimlerden önce anayasa referandumu söz konusu olursa boyut kazanmaya baþladý. Partinin ulusalcý kesimleri hala tek silahý çalýþkan bir kampanya yapmak olan Kýlýçdaroðlu etkili olsalar da büyük oranda yönetici kadrodan uzak- Kürt illerine bu sözlerden sonra nasýl gidecek? Sonuç laþtýrýldýlar. Kürt sorunu konusunda daha ýlýmlý görünmeye gayret eden Kýlýçdaroðlu'nun söylemi, CHP'nin bir devlet CHP, 1960'larda ve 1970'lerde iþçi sýnýfýnýn sola kayýþý partisi olma ve askeri vesayeti desteklemediði konusunda karþýsýnda düzen adýna emniyet sübabý vazifesi görmüþtü. kendisini ispata giriþmeye çalýþtý. Seçim döneminde yoksul 89 Ýþçi Baharý'nýn rüzgarlarýndan istifade eden SHP'nin adý ailelerin temsil edildiði videolar eþliðinde reform vaatleri müteahhit partisine çýkmýþtý. Deniz Baykal CHP'si (Ecevit sýralanýyor, sosyal demokrat söylem yeniden CHP'de gün DSP'si ile beraber) toplumsal bölünmeyi sýnýfsal olandan yüzüne çýkmaya baþlýyordu. Kýlýçdaroðlu gibi yetersiz bir koparýp yaþam biçimleri üzerine kaydýrarak AKP'ye en baþkan önderliðindeki parti bile yüzünü büyük iyiliði, emekçilere en büyük birazcýk olsun emekten yana bir kötülüðü yapmýþtý. Kýlýçdaroðlu Peki AKP'den nasýl söyleme döndüðü vakit Ýstanbul gibi bir kurtulunacak? Herkesin CHP'si ise tarihteki anlamýný sadece proleter þehirde oylarýný AKP ile yarýþaKürt sorunundaki reform sürecine cevabýný görmek istediði cak düzeye çýkarabilmiþti. takoz olmaktan çýkmasýnda bulacaða Fakat CHP'nin seçim süreçlerindeki soru bu. AKP, gitse gitse benziyor. Güçlü bir ekonomik kriz yoksul halk vurgusunun fýrsatçýlýktan ufukta belirmezse fazla geçmeden "sokak" sayesinde baþka bir þey olmadýðý gözüktü. Sol CHP'de yeni bir dönemin kapýlarý gidecektir. Müslüman unsurlar liste dýþý býrakýldý, sað kökenliaçýlacaktýr. ler, kapitalistler ve eski bürokrat artýk- Kardeþler'in Mýsýr'daki Emekçi sýnýflar AKP iktidarýnda çok larý koltuklarý kaptýlar. Partinin sokak eylemleriyle nasýl þey kaybettiler. Sýnýf bilinçli emekçiler NATO'cu, piyasacý çizgisinde bir AKP iktidarýndan bunaldý. CHP'nin ise sallandýðýný gördük. deðiþiklik olmadý. Kürt sorunu kendisine hayrý yok. Kaldý ki þimdiki Bilinmelidir ki bizde de konusunda sinik parti liderliðinin liberal CHP'den daha solda olan SHP iktisöylemlerini aþarak milliyetçi çýkýþlar AKP'ye bilenen yeni bir darýnýn emekçilere ne kazandýrdýðýný yapan ulusalcý kanat partiden tasfiye eylemci kuþaðý alttan unutmamak gerekir. Neticede iþçi sýnýfý edilme yoluna da gidilemiyor. Seçimler 1990'larda da hiç iyi durumda deðildi. yaklaþýrken ulusalcý oylarý MHP'ye kap- alta mayalanmaktadýr. Efsaneleþmiþ Ecevit CHP'si de yazýda týrmamak telaþý ile Birgül Ayman Güler belirttiðimiz gibi özünde sömürü gibi isimler partide muhafaza edilmeye devam ediliyor. düzenin korumasýný yapmamýþ mýdýr? Kýsacasý sola kayýþ deðil, bir týkanma durumu CHP'ye Peki AKP'den nasýl kurtulunacak? Herkesin cevabýný hakim. görmek istediði soru bu. AKP, gitse gitse "sokak" Ülkedeki seçim sistemi giderek iki parti sistemine sayesinde gidecektir. Müslüman Kardeþler'in Mýsýr'daki dönüþtüðü için CHP seçimlerde belirli bir oyu yine alacak- sokak eylemleriyle nasýl sallandýðýný gördük. Bilinmelidir týr. Ama, AKP'nin zaferini engellemek, iþte bu çok zor. ki bizde de AKP'ye bilenen yeni bir eylemci kuþaðý alttan Tersine AKP o kadar agresif ki bir yandan CHP'li alta mayalanmaktadýr. Vurgunculuða, ucuz emek cenneti belediyelere polis operasyonlarýyla nefes aldýrmazken olmaya, polis baskýsýna, baðnazlýða bilenen yeni bir gençdiðer yandan yaklaþan yerel seçimler öncesinde kurallarý lik politize olmaktadýr. Gelmesini umduðumuz, mücadedeðiþtirerek CHP'li belediyeleri kapma peþinde. Normalde lesini verdiðimiz bu dalga, CHP sýnýrlarýný kat ve kat aþýp büyükþehir belediyesi sýnýrýnda bulunmayan ilçe ve sömürü sisteminin sýnýrlarýný zorlayacaktýr. Gerçek köylerdeki seçmenler de (yani ildeki bütün seçmenler) dönüþüm de zaten buradan doðru olacaktýr. Böyle bir büyükþehir için oy kullanabilecekler. Bunun anlamý þehir durumda CHP ya da benzerlerinin geçmiþte oynadýðý role merkezlerindense kýrsalda güçlü olan AKP'nin Mersin, dikkat etmek gerekecektir. Antalya, Eskiþehir gibi "kaleleri" düþürmeye yaklaþtýðýdýr. Ordu'yu bile büyükþehir yaparak belediye baþkanlýðýný Ekin Akçay kapmak derdinde olan AKP, bu yüzden Ýstanbul'daki

23


MARKSÝST BAKIÞ

LENÝNÝZM Sýnýf mücadelesinde 1917 Ekim Devrimi, bir doruk noktasýdýr. Nihayet, eþitlik ve özgürlüðe zengin umutlar; her türlü yerleþik yapýya, sömürüye ve haksýzlýða ölüm vaad eden proleter devrim gelip çatmýþtý. Bu zaferin arka planýnda K.Marks ve F.Engels'in yarattýðý devrimci gelenek bulunmaktadýr. Zaferin mimarý ise Bolþeviklerdir -tutkulu enternasyonalistler, e m e k ç i radikalizminin önderleri, egemen sýnýflarýn uzlaþmaz karþýtlarý, inatçý ve enerjik aktivistlerin toplamý olarakBolþevikler ve liderleri Lenin. Emperyalizm, ulusal sorun, diyalektik materyalizm, devlet teorisi gibi alanlardaki teorik çalýþmalarý, Lenin'i Lev Troçki, Rosa Luksemburg, A.Gramsci gibi çaðýnýn en önde gelen Marksist teorisyenlerinden birisi yapar. Leninizmden asýl anlaþýlansa proleter devrimin baþarýsý için olmazsa olan yeni bir örgüt teorisini geliþtirmesi ve bunu hayata geçirmesidir. Ekim Devrimi'nin muzaffer oluþu ancak Leninist örgütlenmenin baþarýsý ile açýklanabilecekken, yenilgiye uðrayan birçok devrimin kötü kaderi ise diðer birçok yan etmenin yanýsýra esas olarak devrimci öncünün eksikliði ile açýklanabilir. Dünyada halihazýrda yürüyen sýnýf mücadelesinin doruk noktalarý olan Yunanistan ve Mýsýr, bir kez daha Leninizmin tarihsel geçerliliðini ispatlýyor. Bu ülkelerdeki büyük ayaklanmalar ve þiddetli sýnýf mücadelelerinin, her þeyden çok, devrimci liderlik konusundaki boþluðun yakýcýlýðýný yaþadýðýný kim inkar edebilir? Mýsýr'da sosyalist sol kanattaki zayýflýk ve daðýnýklýk, herkesin hemfikir olduðu bir konu iken Yunanistan örneði, sorunun baþka bir yönünü iþaret ediyor: Ýþçi sýnýfýnýn daðýnýklýðý sendikalar, çeþitli reformist ve uzlaþmacý

24

eðilimler tarafýndan farklý farklý þekillerde giderilebilir, ama eðer örgütlü alaný oportünist eðilimler baþtan baþa kaplýyorsa týkanmayý aþmak mümkün olamýyor. Yani sorun sadece kitlelerin örgütsüzlüðü deðildir. Örgütlülüðün niteliði de bir o kadar önemlidir. Kapitalizmin son krizi, Mýsýr ve Yunanistan'daki son deneyimler ile beraber, Leninizm tartýþmalarýnda "patlama" olmasýný bekleyebilirdik. Nitekim son yýllarda K.Marks'ýn çalýþmalarýna, özellikle de ekonomik kriz vesilesiyle, ilginin iyice arttýðý bilinmektedir. Ama sýnýrlý devrimci Marksist eðilimler dýþýnda Leninizm için durum bu deðil. Bunun en büyük sebebi, Leninizmin kötü þöhretli Stalinizmle eþ deðer tutulmasýdýr. Stalinizm, solda egemen olduðu neredeyse 65 yýl boyunca bunu propaganda etti. Burjuvalar da Leninizmi karalamak için bu fýrsatý kaçýrmadýlar ve Stalin'i Lenin'in devamcýsý olarak lanse ettiler. Buna göre Stalin'in tek adam diktatörlüðü, idelojisi, polis devleti uygulamalarý vb.'nin hepsi, Leninizmin yansýmalarýdýr. Stalin'in bütün bir Leninist kuþaðý yok etmesi, iþçi sýnýfýný politik bir özne olarak paramparça etmesi ve milliyetçi Rus devlet geleneðinin çýkarlarý için Marksist-Leninist ideolojiyi baþtan aþaðý çarpýtmasý ve daha sayabileceðimiz nice karþý devrimci örnekler bir yana, bir figür olarak Lenin ile Stalin arasýnda da daðlar kadar fark vardýr. Alçak gönüllüðü, gösteriþten ve yalakalýktan nefret etmesi, kurulu düzenle uzlaþmazlýðý ile her zaman tartýþan ve ikna etmeye çalýþan büyük deha Lenin ile Kremlin despotu her açýdan taban tabana zýttýr. Her dürüst tarih ve teori okumasý, aradaki uçurumu ortaya sermekte zorlanmayacaktýr. Bu yazý dizisinin ilk bölümünde Leninist örgütlenme teorisinin ana hatlarýný ortaya koymaya çalýþacaðýz. Daha sonraki bölümde ise Rus Devrim tarihinde Leninizmin hangi yollardan geçerek en ileri biçimini aldýðýnýn izini süreceðiz. Kendiliðindenlik ve Tarihe Müdahale Komünist Manifesto'da vurgulandýðý gibi tarih, sýnýf mücadelesinin tarihidir. Ezilen sýnýflarla hakim sýnýflar, bir karþýtlýk iliþkisi ile varolurlar. Bu varoluþ, kendiliðinden bir eðilim olarak, mücadelenin aralýksýzlýðýný ifade eder. Bir iþçinin tuvalette geçireceði


MARKSÝST BAKIÞ fazladan birkaç dakika, sömürüye karþý pasif bir direniþten baþkasý deðildir. Bir iþyerinde çay molasýnýn 5 dakika kýsa ya da uzun tutulmasý ile büyük bir ayaklanma arasýndaki her þiddetteki mücadele, kendiliðinden mücadelenin sýnýrlarý dahilindedir. Söz gelimi Mübarek'in devrilmesi ve sonrasýnda devam eden devrimci süreç, esas olarak kendiliðindeliðin ürünüdür. Ayný þekilde dünya sýnýf mücadelesi tarihinde sayýsýz iþçi emekçi atýlýmý, kendiliðindenliðin aðýr bastýðý bir düzlemde ortaya çýkmýþtýr. Ne var ki kahramanlýklarla dolu bu örneklerin hiçbirinde kapitalizme karþý zafer kazanýlamamýþtýr. Leninizmin iþaret ettiði nokta da burasýdýr. Sömürü zincirlerini kýracak proleter devrimin baþarýsý için kendiliðindenlik yeterli deðildir. Zafer için, sistemin krizi süregiderken, devrimci liderliðin iþçi sýnýfýna, iþçi sýnýfýnýn da toplumdaki bütün ezilenlere yön verebilmesi þarttýr. Marksizm, Gramsci'nin iþaret ettiði gibi, özü itiberiyle bir eylem felsefesidir ve kadercilik ile baðd a þ m a z . Marksizmin bu yönünün mantýksal sonuçlarýna ulaþmasý ise Emperyalizm, ulusal sorun, Leninizm ile olmuþtur. diyalektik materyalizm, devlet Leninizm, kendiliðinden teorisi gibi alanlardaki teorik mücadelelerle güçlenen çalýþmalarý, Lenin'i Lev Troçki, devrimci iþçilerin mücadeliderliðini ele Rosa Luksemburg, A.Gramsci lenin almasýdýr ve bu haliyle tagibi çaðýnýn en önde gelen rihe yapýlmýþ iradi bir Marksist teorisyenlerinden müdahaledir. birisi yapar. Leninizmden asýl Leninizm örgütlenme anlaþýlansa proleter devrimin sorunsalýný temel olarak baþarýsý için olmazsa olan yeni sýnýf mücadelesinde etkili bir örgüt teorisini geliþtirmesi olabilme baðlamýnda ele ve bunu hayata geçirmesidir. alýr. Etkili olabilmek ise iþçi sýnýfýnýn devrimini yakýnlaþtýrmak içindir. Leninist örgüt, devrime liderlik etmek için varsa devrimci öncünün politikasýnýn asýl belirleyeni de devrimin çýkarýna olan pozisyon hangisidir sorusunun cevabýdýr. Ulusal sorun, emperyalist savaþ vb. konularda en çarpýcý örnekleriyle gözlemlenen durum, Lenin'in proleter devrime odaklanýþýnýn göstergesidir. Kapitalizm kendi içi dinamikleri nedeniyle istikrarlý biçimde istikrarsýzlýk içerisine sürüklenir. Ekonomik kriz, iþsizlik ve yoksulluðu astronomik

25

bir hýzla büyütür. Ýþçi sýnýfý, köylüler, küçük burjuvalar, emekliler ve gençler, krizin yaþamlarýný alt üst ettiði milyonlarca insan, kriz dönemlerinde radikalleþir ve keskin politik mücadelelere açýk hale gelirler. Mücadele þiddetlenir, egemen sýnýf panikler. Eðer bu dönüm noktasýnda iþçi sýnýfýna liderlik edebilecek- kitleselliði, iþçi sýnýfýnda oluþturduðu güven ve devrimci politika anlamýnda- bir Leninist örgüt varsa, ancak o zaman, bir proleter devrim mümkün hale gelir. Kapitalist sistemin krizleri ve buna paralel olarak kendiliðinden mücadeleler, týpký bugün Akdeniz vahasýnda olduðu gibi, tarih boyunca oldukça sýk bir þekilde karþýmýza çýktý, çýkacak da; ama iþçi sýnýfýnýn Leninist örgütlülüðünü yaratmak o kadar kolay deðil. Leninist geleneðin inþa edilmesinde gösterilecek baþarýlar, dünya iþçi sýnýfý ve ezilenlerinin emperyalist kapitalist sistem karþýsýnda savunmasýz olmamasý anlamýna gelecektir. Ýnþa Süreci Olarak Leninizm Leninist örgütlülüðü bu noktada biraz açmak gerekli. Leninist örgüt iþçi sýnýfýnýn devrimci unsurlarýný biraraya getirmeye çalýþýr. Yani, Leninist örgüt, heterojen bir toplam deðildir. Aktif devrimcilerden oluþan, merkezleþmiþ disiplinli yapýsýyla sýnýf mücadelesine emekçiler lehine iradi müdahalelerde bulunan politik bir savaþ örgütüdür. Sýnýfýn mücadeleci ileri unsurlarý, tek tek ya da küçük gruplar halinde, ülke genelinde birbirinden baðýmsýz ve habersiz olarak, üretim sürecine katýlýrlar. Bu halleriyle devrimci sýnýf mücadelesine katkýlarý olabildiðince sýnýrlýdýr. Leninist prensip, bu unsurlarý biraraya getirilmesiyle oluþturulan aygýtla iþçi sýnýfýný ilgilendiren bütün kavgalara müdahale etmeyi hedefler. Bu çerçevede Leninist örgüt, sadece iþyeri odaklý ekonomik mücadeleler içerisinde yer almaz, iþçi sýnýfýnýn geneline hitap eder. Kapitalist hegemonyaya karþý iþçi sýnýfýna devrimci politikayla gider, mümkün olan en geniþ kesimleri devrimci politikanýn etkisi altýna almaya çalýþýr. Kapitalist sýnýfýn en büyük silahlarýndan birisi, iþçi sýnýfýný bölerek sýnýfýn birliðini parçalamaktýr. Leninist örgüt, buna karþý, iþçi sýnýfýnýn birliði için mücadele eder, bu yüzden, iþçi sýnýfýný bölen ayrýþmalara karþý durur ve her zaman ezilenlerin safýný tutar. Bu yüzden de "aþýrý" fikirlere sahip Leninist örgüt, geniþ yýðýnlarýn radikalleþtiði dönemler dýþýnda küçük bir azýnlýk örgütüdür. Buradan politik radikalleþmenin baþlayacaðý ana kadar öylece bir kenarda oturup beklemek gerektiði çýkarýlmamalýdýr. Ýlk olarak, kapitalizmin kriz dönemlerinde ortaya çýkacak devrimci olasýlýklardan yararlanabilmek için devrimci öncünün yeterli kadro birikimine sahip olmasý zorunludur. Nicelik ve nitelik açýsýndan yeterli kadro birikiminin zorunlu-


MARKSÝST BAKIÞ luðu, Leninizmin ayný zamanda bir inþa süreci olduðuna her mücadelesine pratik önderlik saðlamaya çalýþan, iþçiliþaret eder. Bunun anlamý, iþçi sýnýfý içerisinde devrimci erle yakýn iliþkiler kurup kalýcý baðlar geliþtiren devrimci unsurlarla buluþmak, sempatizan unsurlarý eðitmek ve iþçilerin merkezileþmiþ örgütüdür. Merkezileþme, devrimci devrimcileþtirmek ile yeni taraftar aðlarý geliþtirmek için partinin aldýðý kararlar ve izlediði stratejinin tüm birimleraralýksýz bir çaba içerisinde olmaktýr. Bu da ancak sýnýf ince enerjik bir disiplinle hayata geçirilmesidir. Bu anlammücadelesine doðrudan katýlým ile yani aktivistlikle da Leninist örgüt, kendi içerisinde federatif, otonomist, mümkündür. Devrimci Marksist bir örgütün inþasý ancak yerelci ve genel olarak gevþek iliþkilere izin vermez. "devrimci politika" temelinde gerçekleþtirilebilir. Ýþçi sýnýfý Yüksek derecede merkezileþmiþ emperyalist kapitalist sisile salt ekonomik mücadeleler, sendikal alan ve sosyal tem karþýsýnda daðýnýk bir politik profilin tutunma þansý baðlar vasýtasýyla kurulan iliþkilerden ekonomist-reformist olamaz. Öte yandan Leninist partinin merkeziyetçiliði eðilimden baþkasý çýkmayacaktýr. bürokratik deðildir. Partinin en üst organý olan parti Devrimci Marksist politikanýn emekçi yýðýnlar ve gençliðe kongrelerinde kadrolar sorumlularý seçer ve izlenecek götürülmesi, sýnýf mücadelesinin geri olduðu dönemstrateji ve taktikler kadrolar tarafýndan tartýþýlarak lerde Leninist saflara katýlmayan geniþ emekçi karara baðlanýr. Demokratik merkeziyetçilik, gruplarýnýn da siyasi ajitasyon vasýtasýyla bir “Temelinde eylemde birlik, tartýþma ve eleþtiride özgürlük çeþit eðitim almasý anlamýna gelecektir. ilke olmayan anlamýna gelir. Söz konusu olan, parti progGiriþilen mücadelerdeki saðlam duruþ örgüt anlamsýzdýr ramýnýn sýnýrlarý içerisinde kesin karara sayesinde uzun vadede iþçi sýnýfýnýn güveni varýlana kadar eleþtiri özgürlüðü, ama karar kazanýlacak, atlatýlan birçok badire ve ve pratikte iþçileri alýndýktan sonra da uygulamadaki birlik ve iktidardaki sayýsýz deneyimle Leninist örgüt, kendisini disiplindir. Alýnan kararlara partinin bütün nitelik olarak geliþtirecek ve bu süreç burjuvazinin zavallý birimlerinin katýlýmý zorunludur. Herhangi boyunca da gerekli kadro birikimi ve bir karar uygulandýktan sonra sonuca göre bir eklentisine taraftar gruplarý elde edilecektir. Ýnþa tekrardan alýnan kararýn doðruluðunu gözsürecinin en önemli noktalarýnýn baþýnda dönüþtürür... Bu nedenle den geçirilebilinir. Tartýþma özgürlüðü, devrimci partinin taktiklerini ve proguygulamadaki birlik ve disiplinle el ele sýnýf bilinçli iþçiler ramýný kitle hareketi sýrasýnda test etmesi yürümek durumundadýr. Ancak bu canasla unutmamalýdýrlar lýlýðý geliyor. Devrimci partinin izleyeceði elde etmiþ bir gelenek geleceði ki ciddi ilke ihlalleri kucaklayabilecektir. siyaset her duruma uyan donuk bir þablon deðildir. Mutlaka mücadele sýrasýnda Merkezileþmenin bir diðer kritik anlamý da bütün örgütsel sýnanmasý gerekir. Leninist parti, sadece iliþkilerin daðýlmasýný devrimci mücadelenin bütün zorluklarýna öðretmen deðil, ayný zamanda öðrencidir de göðüs gerebilmek ve sýnýf mücadelesinde zorunlu kýlar.” bu yüzden sýnýf mücadelesine aktif katýlým, istikrarý yakalayabilmek için donanýmlý partinin politikalarýný test etmesi ve kendini olmaktýr. Sýnýf mücadelesinin tarihi, (Lenin Toplu yenilemesi için olmazsa olmazdýr. Lenin ve emperyalist kapitalist sistemin kendisine Eserleri, c.11, Bolþeviklerin kendi deneyimi bu konuda bir yönelen tehditlere karþý, her türlü katliam ve s.320)" sürü parlak, aydýnlatýcý örneklerle doludur. Bütün zorbalýða baþvurabildiðini sayýsýz kez ispatbunlar, Leninizmin bir inþa sürecini ifade ettiðini lamýþtýr. Ancak burjuva demokrasisine aþýk sol göstermektedir. liberaller, var olan ve gelecekte de þiddetlenmesi Kendiliðindelik ve devrimci liderlik arasýnda inþa süreci gayet mümkün olan burjuva devlet baskýný göz ardý edeaçýsýndan diyalektik bir iliþki vardýr. Kendiliðinden giri- bilirler. Sert ve elveriþsiz koþullara karþýn mücadeleyi þilecek eylemler en þiddetli patlamalarda bile burjuvaziyi istikrarlý bir þekilde sürdürebilmek için merkezi disiplinli yenemeyecektir. Diðer taraftan Leninist örgüt de ancak bir örgütlenme þarttýr. Legal siyaset yapmanýn yollarý kendiliðinden mücadeleler sayesinde kendisini var edebilir. týkandýðýnda devrimci sýnýf mücadelesini yürütmek için Leninist örgüt, bir mezhep deðildir, kaderi sýnýf mücade- gerekli olan gizliliði merkeziyetçilik olmadan düþünelesinin akýþýyla ortaktýr. Kendiliðinden geliþen mücadelel- mezsiniz. Benzer þekilde sýnýf mücadelesinin aðýr yeniler, Leninist inþa sürecini hýzlandýracakken tersi durumda giler yaþadýðý dönemlerde devrimci sýnýf mücadelesinin sýnýf mücadelesinin büyük gerilemeler yaþadýðý dönem- istikrarýný yine Leninist örgüt ayakta tutabilir. Kitlelerde lerde devrimci öncü saflarýndaki gerilemeleri frenlemeye derin demoralizasyonun yaþandýðý, devrimci saflardan çalýþacaktýr. Sýnýf mücadelesinin ileri ya da geri dalgalan- kaçýþýn hýzlandýðý evrelerde kontrollü geri çekilmeyi malarýna açýk olan bu inþa süreci, proletaryanýn silahlý baþarabilmek de ayný ölçüde bir meziyettir. Mümkün ayaklanma ile iktidara geçirmesi sürecine kodlanmýþtýr ve olduðunca çok sayýda kadroyu ve taraftar çevresini bu sürece liderlik edecek partinin nitelik ve niceliksel mücadelede tutabilmek, sýnýf mücadelesinin toparlanmaya geliþimini ifade eder. baþladýðý dönemlerde Leninist örgütün daha hýzlý bir þeDemokratik Merkeziyetçilik kilde öne çýkmasýný saðlayacaktýr. Bütün bunlar açýsýndan Leninist parti teorisi, bütün sömüren sýnýflara karþý iþçi demokratik merkeziyetçilik etrafýnda kenetlenmiþ, savaþ sýnýfýnýn baðýmsýz sýnýf çýkarlarýný savunan, iþçi sýnýfýnýn motivasyonunu her zaman yüksekte tutan bir liderler

26


MARKSÝST BAKIÞ örgütü olmazsa olmazdýr. Leninist parti ayný zamanda bir ayaklanma örgütüdür. Proleter devrimi zafere götürecek þey baþarýlý bir ayaklanmadan baþkasý deðildir. Ayaklanma, doðasý gereði saðlam bir plan ve bunu hayat geçirmek için gerekli mutlak bir gizlilik, disiplin ve eþgüdüm gerektirir. Ayaklanma koþullarýnýn ve arkasýndan gelebilecek olan kaos ya da iç savaþ benzeri þartlarýn altýndan kalkmak için de mutlak bir irade birliði gereklidir. Bütün bunlar da mutlak anlamda merkezileþmeyi zorunlu kýlacaktýr. Leninist örgüt, ayaklanmaya ve geçiþ sürecine öncülük edecektir, ama kurulacak iþçi hükümeti Leninist örgütün tek parti iktidarý olmayacaktýr. Ýþçi devriminden yana olan bütün eðilimler, yeni devletin iktidar organlarý olan konseyler (sovyetler) aracýlýðýyla seçildikleri ölçüde, yeni iþçi hükümetinde bulunacaklardýr. Nitekim Rusya'daki ilk iþçi iktidarýnda Sol-Sosyalist Devrimciler Bolþeviklerle beraber görev almýþlardýr. Buradan çýkarýlmasý gereken sonuç, Leninist Parti'nin amaç deðil, iþçi iktidarý için bir araç olduðudur. Leninizm Hayatýn Diyalektiðinin Ürünüdür Ýþçi sýnýfý, tarih dýþý donuk bir kategori deðil, tersine kimi zaman öne çýkan kimi uzun zamanlar geride duran, farklý sektörleriyle, farklý örgütlülük ve bilinç seviyeleriyle, sürekli deðiþim ve hareket halinde olan büyük toplamdýr. Örgütlenme konusunda Leninist liderlik anlayýþýnýn temeli, bu büyük eþitsizlikler ve hareketten kaynaklanýr. Konuyu Troçki'nin kullandýðý bir metaforla açýklayalým. Troçki 5 kiþilik bir iþçi toplamýndan bahseder: "Bunlardan birincisi her zaman militandýr, ezilenlerden yanadýr ve giriþilen her mücadelede en öndedir. Diðer bir iþçi ise tam anlamýyla gericidir, cennete giriþ için bir grev yapýlsa onda bile grev kýrýcýdýr. Geri kalan 3 iþçi ise bu ikisinin arasýndadýr ve kimi zaman bu gerici iþçinin, kimi zaman da devrimci iþçinin etkisi altýna girer. Ýþte devrimci örgüt bu beþ iþçi arasýndaki devrimci iþçi gibi olan iþçileri birleþtirir, organize eder, onlara güç, bilinç ve mücadele geleneði verir, böylelikle de ortadaki diðer 3 iþçi sonunda devrime kazanýlýr." Önderliðin gerekliliði, yaþamýn diyalektiðinden kaynaklanýr. Lenin bunu þu þekilde özetler: "Kesinlikle bilinç düzeyi ile eylem düzeyi arasýndaki farklýlýklar olduðu için partiye yakýnlýðýn ölçüsünde bir ayrým yapýlmalýdýr… kapitalizmde, bütün sýnýfýn ya da

hemen hemen bütün sýnýfýn kendi öncüsünün, kendi sosyal demokrat partisinin bilinç düzeyine yükselebileceðini düþünmek… kuyrukçuluk olur." (Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s.199) Bundan Leninist parti modelinin elitist olduðu çýkarýlmamalýdýr. Normal þartlarda iþçi sýnýfýnýn büyük çoðunluðu egemen fikirlerin etkisi altýndadýr. Atýlým dönemlerinde bu deðiþse bile yine de büyük bir iþçi kesimi geri veya çeliþkili fikirlere sahip olmaya devam edecektir. Burjuvazinin iþçi sýnýfý karþýsýnda atacaðý adýmlarla mücadele eden, bir yandan da iþçi sýnýfý içerisindeki oportünist eðilimlerle hesaplaþmak zorunda olan Leninist partinin bu kavgalarý yürütebilmesi için yüksek bir ilkesellik çýtasý bulunmalýdýr. Örneðin Kürt sorununda þovenist zehirden sýyrýlamamýþ bir oluþumun devrimci kýstaslar ölçüsünde davranmasýný bekleyemezsiniz. Bu gibi konularda verilecek ödünler partiyi geriye götürecektir. Lenin'in vurguladýðý gibi bu haliyle de partinin devrimci bir iþlevi görmesi mümkün olmayacaktýr. "Temelinde ilke olmayan örgüt anlamsýzdýr ve pratikte iþçileri iktidardaki burjuvazinin zavallý bir eklentisine dönüþtürür.. Bu nedenle sýnýf bilinçli iþçiler asla unutmamalýdýrlar ki ciddi ilke ihlalleri bütün örgütsel iliþkilerin daðýlmasýný zorunlu kýlar. (Lenin Toplu Eserleri, c.11, s.320)" Diðer seçenek ise bu heterojenlikten kurtulmaktýr. Bunun anlamý da ilkesellik konusunda ödün vermemektir. Bu da Leninist öncüye küçük ve tecrit edilmiþ bir grup görüntüsü kazandýrsa da oportünizme karþý mücadeleden ödün verilmez. Bir yandan devrimci ilkeselliði yüksek düzeyde tutmak, diðer yandan da iþçi sýnýfý ile baðlarý kuvvetlendirmek ve örgütlenmek, oldukça güç bir iþtir. Bu zorluðun üstesinden gelinmesinin yolu, kitlelerle baðlarý geliþtirecek yollarý bulmak konusunda taktik esneklik, zenginlik ve yaratýcýlýk göstermektir. Bolþeviklerin Ekim devrimine giden süreçte bu konuda müthiþ bir dehaya sahip olduklarýný görüyoruz. Oportünist Engellerin Aþýlmasý Proletarya, sýnýf mücadelesinin geri olduðu dönemlerde egemen sýnýfýn fikirsel hegemonyasý altýndadýr. Sýnýf mücadelesinin þiddetlendiði burjuva hegemonyasýnýn kýrýldýðý atýlým dönemlerinde ise milyonlarca kiþiden oluþan ve fikirsel açýdan oldukça heterojen olan emekçi yýðýnlarýn toplumun kader anýnda ortak bir strateji izlemesi mümkün deðildir. Böylesi dönemlerde proleter saflardaki daðýnýklýk, emperyalist kapitalizmin toparlan-

27

"Kesinlikle bilinç düzeyi ile eylem düzeyi arasýndaki farklýlýklar olduðu için partiye yakýnlýðýn ölçüsünde bir ayrým yapýlmalýdýr… kapitalizmde, bütün sýnýfýn ya da hemen hemen bütün sýnýfýn kendi öncüsünün, kendi sosyal demokrat partisinin bilinç düzeyine yükselebileceðini düþünmek… kuyrukçuluk olur." (Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s.199)


MARKSÝST BAKIÞ masý için büyük bir fýrsattýr. Burjuvazinin yapacaðý hamleler karþýsýnda devrimci önderlik olmadan iþçi sýnýfý ve ezilenler, ne kadar kahramanca mücadeleler sergileseler de aslýnda savunmasýzdýr. Oysa sýnýf mücadelesinin gündemine gelen acil sorunlar karþýsýnda çözümler üreten, burjuvazinin hamlelerini boþa çýkaran, oportünistlerin maskesini düþüren ve karþý hamlelerle sistemin Troçki 5 kiþilik bir iþçi çözülüþünü hýzlandýran bir toplamýndan bahseder: strateji ancak bir önderlik sayesinde mümkün olabilir. "Bunlardan birincisi her Bu konuda Yunanistan epey aydýnlatýcý bir örnek olabilir. zaman militandýr, ezilenlerden yanadýr ve Bilindiði gibi ekonomik iflas koþullarýnda Yunanistan burjugiriþilen her mücadelede va sistemi çözülmek tehlikesi en öndedir. Diðer bir iþçi ile karþý karþýya kaldý. Bu Yunanistan'ýn ise tam anlamýyla geri- durumda idaresinin nasýl AB, IMF, cidir, cennete giriþ için Dünya Bankasý gibi ulusbir grev yapýlsa onda lararasý emperyalist kapitalist bile grev kýrýcýdýr. Geri kurumlarca devralýndýðýný yaþayarak gördük. Eski kalan 3 iþçi ise bu baþbakan Papandreu'nun ikisinin arasýndadýr ve kesinti paketlerini halkoyuna sunacaðýný dünyaya açýkladýkkimi zaman bu gerici iþçinin, kimi zaman da tan sonra apar topar "kenara çekilip" kararýndan vazgeçiridevrimci iþçinin etkisi liþi, kapitalist merkezileþaltýna girer. Ýþte devrim- menin ulusal sýnýrlarý nasýl da aþtýðýný gözler önüne serdi. ci örgüt bu beþ iþçi Tersinden iþçi sýnýfýnýn tabanarasýndaki devrimci iþçi dan yükselttiði onca enerjiye gibi olan iþçileri birraðmen kesinti paketlerinin leþtirir, organize eder, hiçbirini engelleyememesi baþlý baþýna liderlik sorunu ile onlara güç, bilinç ve alakalý. Burada çok önemli bir mücadele geleneði verir, noktaya daha geliyoruz. Kapitalist sistem, krizle böylelikle de ortadaki beraber kýrýlma noktasýnýn diðer 3 iþçi sonunda kýyýsýna kadar gelse bile iþçi devrime kazanýlýr." sýnýfýnýn tarafýndaymýþ gibi gözüken, aslýnda uzlaþmacý tutumlarýyla sýnýf hareketini frenleyip sistemi kurtaran çok güçlü oportünist eðilimlerle iþçi sýnýfýnýn devrimci liderliði olmadan baþ etmek mümkün deðil. Sendikal bürokrasi, profesyonel politikacýlar, kimi zaman komünist kimi zaman sosyalist vb. isimleri kullanan oportünist güçler, Yunanistan'da oynadýklarý rolle adeta sigorta vazifesi görerek kapitalist sistemin derinliðini bizlere bir kez daha göstermiþ oldular. Mesele, emperyalist kapitalist sistemin burjuva devlet aygýtýyla ya da ulus ötesi birlikleri ve finansal aygýtlarýyla güçlü merkezileþmiþ bir düþman olmasý ile sýnýrlý deðil. Devrimci sýnýf hareketinin önünde dalgakýran vazifesi gören oportünist sol eðilim de

28

baþlý baþýna aþýlmasý zor, büyük bir engel. Örneðin Yunanistan'da krizin baþýndan beri tam 20 kez bir ya da iki günlük genel grevler, sendikalarda hakim olan bu uzlaþmacý eðilimlerin tabandaki gazý almak için düzenledikleri görev savma tatbiklerinden baþkasý olmadýðý için hiçbir kesinti paketi engellenemedi. Diðer taraftan bir hafta ya da daha uzun genel grevlerin yapýlmasýnýn önündeki en büyük engel sözde komünist ya da sosyalist oportünist güçlerden baþkasý deðil. Bolþeviklerin Ekim Devrimi'nde gösterdikleri baþarýnýn anahtarý da bu noktada ortaya çýkýyor. Bolþevikler, Menþevikler ve Sosyalist Devrimcilerin burjuva sistemden kopmadýklarýný kitlelere göstermeyi ustaca baþardýlar ve proletarya radikalizmini kendilerine çekerek sisteme ölümcül darbeyi vurmayý bildiler. Oportünist eðilimleri devre dýþý býrakarak sistemi alaþaðý etmek Yunanistan'da da gayet mümkün ama bunun için devrimci liderliðe ihtiyaç var. Strateji ve Taktikler Devrimci parti, kendisini ve iþçi sýnýfýný devrime hazýrlama çabasýný uzun mücadele yýllarý içerisindeki kavgalar vasýtasýyla verir. Bu uzun yýllarýn büyük bölümünde kapitalizm istikrar içindedir ama durgunluk dönemlerini yükseliþler, geri çekilmeler, baský yýllarý, sýçramalar takip eder. Bütün bu dönemler boyunca devrimci parti tekdüze bir hareket tarzýna sahip olamaz. Burada Lenin'in strateji ve taktik arasýndaki ayrýmý belirleyicidir. Devrimci strateji, kapitalist sistemin yýkýlmasýdýr ve bu çerçevede çok farklý taktikler uygulanabilir. Sendikal çalýþma, silahlý ayaklanma, birleþik cephe, parlamento seçimleri gibi. Ultra solcular silahlý ayaklanmayý, reformistler de seçimleri strateji düzeyine çekerek sol ve sað sapmalarý oluþtururlar. Lenin'in buradaki farký proleter devrim hedefi doðrultusunda stratejiyi farklý koþullara denk düþen farklý farklý taktiklerin sistemli bir birliði olarak kavramasýdýr. Devrimci aktivistlerden oluþan bir azýnlýk örgütü olarak Leninist partinin sýnýf mücadelesinin görece geri olduðu dönemlerde geniþ kitlelere nüfuz etmesi nasýl mümkün olacaktýr? Bu konuda Leninist örgütlenme modelinin en geliþkin formülasyonlarýný kapsayan Komünist Enternasyonal'in ilk dört kongresince benimsenen, diyalektiðin devrimci strateji konusundaki mükemmel kavranýþý olan birleþik iþçi cephesi taktiði çok doðru bir yol göstericidir. Birleþik iþçi cephesi taktiði, emekçilerin düþünce dünyasýndaki ideolojik çeliþkileri ve eþitsizlik ile bunlara etki eden burjuva ve küçük burjuva etkileri temel alýr. Buna göre iþçi sýnýfý, devrim fikrine hazýr olmayabilir, ama birçok ilerici talep ve reform için mücadele etmeye hazýrdýr. Leninistler bu reform ve talepler için verilen mücadelenin içerisinde yer almalý, bu çerçevede reformist ve merkezci iþçi örgütleriyle birarada durmaktan kaçýnmamalýdýr.


MARKSÝST BAKIÞ Böylesi bir talep için öne çýkan emekçilerin politik bilinç- Gelgelelim, olaylar böyle bir inþaya giriþmek için yeterli leri ister istemez ilerleyecek belirli bir radikalleþme zamanýn kalmadýðýný gösterecekti. Neticede dünya devrimi saðlanacaktýr. Mücadele sýrasýnda mücadelenin baþarýsý dalgasý zirveye ulaþtýktan sonra belki de nihai kýrýlmanýn için daha samimi ve daha azimli olan tarafýn devrimciler önünü açacak bir ikinci kýrýlma yaratamadan geri çekileolduðu anlaþýlacak, tersinden reformist-oportünist kanadýn cekti. Tek ülkede sýkýþýp kalan iþçi iktidarý ise tam da baðrýndaki çekiþkilerle mücadeleyi baltalayýcý rolleri gün Bolþeviklerin tahmin ettiði gibi uzun süre dayanamadý. yüzüne çýkacaktýr. Lenin'in vurguladýðý gibi "devrimciler Ama çözülme, düþünülenin aksine, içeriden gerçekleþecekiçin açýkça eskimiþ olan bir sürü þey, kitleler için de eski- ti. Bürokratik karþý devrim Ekim Devrimi'nden geriye ne miþ deðildir." Dolayýsýyla Leninizm tek yönde -doðruca varsa alýp götürecekti. Ekim Devrimi'ni gerçekleþtiren ileri- yürüyen bir körleþmiþ dogmatikler toplamýyla taban Bolþevik kadrolar karþý devrimlerin tipik sonucu olarak tabana zýt bir niteliðe sahiptir. Leninizm, nihai hedefe ulaþ- katledileceklerdi. mak için gereken taknik esneklik, Troçki, bu karþý devrimden sonra, manevralar, geri çekilmeler ve uzlaþ1930'larda iþçi devrimleri için Lenin içerisinde malar ile ifade edilebilir. Bu reformist ve oportünist bir yeniden Leninist örgütlenme çaðrýsý çerçevede Lenin, bir kez daha ultra kanat olmaksýzýn sadece yapýyordu: "Ýnsanlýðýn bütün temel solculara ve anarþizme has dogmasorunlarýný devrimci öncünün tizme karþý Komünizmin Çocukluk devrimcilerden oluþan ve bunalýmý sorununa indirgeyebiliriz." iþçi sýnýfý içerisinde Hastalýðý: "Sol" Komünizm'de bitirici Stalinist karþý devrimden sonra bir saldýrýya giriþir. Mesele mücade- saðlam ve kalýcý baðlara 20.yy'ýn geri kalanýndaki temel görev lenin gerekli kýldýðý uzlaþmalarla sahip bir parti kuran ilk buydu. Bu sorun hala çözülebilmiþ ihanetleri birbirinden ayýrabilmektir. deðil. 21.yy'ýn geride býraktýðýmýz Marksist olmuþtu. Bu, Kuþkusuz her duruma uyacak bir kýsa kesitinde bile emperyalist sisreçete bulunmamakla beraber en Ekim Devrimi'nin saðlayan tem; ekonomik krizler, savaþlar ve genel ifade ile burjuva partileri ile temeli oluþturacaktý. Ne devrimlere gebe olduðu kanýtlandý. giriþilen ittifaklar, sýnýf uzlaþ- var ki Rusya'dan devrimin Mesele iþçi sýnýfýnýn bu fýrsatlarý macýlýðýdýr ve mahkum edilmelidir. deðerlendirerek sisteme ölümcül daryayýlmasý mümkün Sonuç belere vurmayý baþarabilmesidir. Lenin içerisinde reformist ve olmadý. Bunun en büyük 2001'de Arjantin'de, sonra Bolivya ve oportünist bir kanat olmaksýzýn sebebi Lenin'in Rusya'da Venezuela'daki devrimci durumlarýný sadece devrimcilerden oluþan ve iþçi önderlik ettiði devrimci 2006'da Nepal ve son dönemde de sýnýfý içerisinde saðlam ve kalýcý liderler örgütünün isyan- Yunanistan ile Mýsýr süreçleri izledi. baðlara sahip bir parti kuran ilk larýn gerçekleþtiði diðer Bütün bu devrimci fýrsatlar, týpký geçen yüzyýldaki onlarca devrimci Marksist olmuþtu. Bu, Ekim Devrimi'nin saðlayan temeli oluþtura- ülkelerde bulunmayýþýydý. durumda olduðu gibi iþçi sýnýfý Almanya'da Rosa hareketine yön verebilecek devrimci caktý. Ne var ki Rusya'dan devrimin öncünün bulunmayýþý yüzünden yayýlmasý mümkün olmadý. Bunun en Luksemburg, Karl büyük sebebi Lenin'in Rusya'da Liebknecht ve yoldaþlarý kaçýrýldý. Yunanistan ve Mýsýr'da süreç henüz sonlanmaktan uzak olsa önderlik ettiði devrimci liderler böyle bir örgütün inþasýna da beklediðimiz bir proleter devrimse örgütünün isyanlarýn gerçekleþtiði daha erken baþlamýþ Bolþevik öncünün keskinleþen olaydiðer ülkelerde bulunmayýþýydý. Almanya'da Rosa Luksemburg, Karl olsalardý tarih kuþkusuz lar içerisinde inþa edilmesi þart. Liebknecht ve yoldaþlarý böyle bir bambaþka yazýlacaktý. örgütün inþasýna daha erken baþlamýþ Veli U. Arslan olsalardý tarih kuþkusuz bambaþka yazýlacaktý. Nitekim uzun yýllar boyunca Leninist parti modeline itiraz etmiþ olan Rosa Luksemburg, Birinci Dünya Savaþý'nýn vesile olduðu olaðanüstü koþullarýn basýncý altýnda "öncünün olmayýþýna, Berlin iþçilerini örgütlemekten sorumlu bir merkezin yokluðuna daha fazla izin verilemeyeceðini" teslim edecek ve fikirlerini deðiþtirecekti. "Devrimci davada ilerleme kaydedilecekse, proletaryanýn ve sosyalizmin zaferi bir düþ olmaktan ibaret kalmayacaksa, devrimci iþçiler kitlelerin savaþçý enerjisinden yararlanýp yol gösterebilecek yetenekte öncü organlar oluþturmalýdýrlar (R.Luksemburg, Rote Fahne, akt. Marcel Liebmann, Lenin Döneminde Leninizm-2, s.312-3.)

29


MARKSÝST BAKIÞ

Zamanýn Ruhu: Said Nursi Farklý Bir Bakýþ-I Said Nursi'nin çizgisinin takipçileri olduklarýný ýsrarla belirtip "Kapitalist Müslüman olmaz", "Müslüman sosyalistle arkadaþlýk edebilir ama kapitalistle yapamaz" diyen Aczmendiler'in lideri Müslüm Gündüz'ün çizdiði portre bir yandan; Nursi'yi özgürlük düþkünü, çilekeþ bir kavga adamý, cumhuriyet yanlýsý, devleti deðil bireyi önceleyen, zamanýnýn en iyisi anlamýna gelen Bediüzzaman olarak sunanlar diðer yandan; gerici, cumhuriyet düþmaný tanýmlamalarý ise baþka bir yandan… Peki, hangisi gerçeðe daha yakýn? Said Nursi söz konusu olduðunda tartýþmalý konularýn listesi uzatýlabilir: siyasetle iliþkisi, Kürt kimliði, moderniteye yaklaþýmý, cemaat yerine metne dayalý bir oluþuma imza atmasý... Bu yazý kapsamýnda biz de farklý bir perspektiften Said Nursi portresi çizmeye çalýþacaðýz. Ýki bölümden oluþacak yazýmýzda Nursi'yi yaþadýðý dönemdeki önemli tarihsel olaylar karþýsýndaki tutumlarý baðlamýnda deðerlendirirken Nursi'nin býraktýðý mirasý ve takipçileri ile devamlýlýðýný sorgulamayý ve Nursi'ye dair tartýþmalý konular üzerine eðilmeyi planlamaktayýz. Said Nursi'yi ele alanlar genellikle Nursi'nin kendi yaptýðý dönemlemeye sadýk kalýrlar. Nursi kendi hayatýný Eski Said ve Yeni Said olarak iki döneme ayýrýr. Eski Said'den Yeni'sine geçiþ Türkiye modernleþmesinde de farklý bir evreye denk düþer. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun yerini Türkiye Cumhuriyeti'nin aldýðý bu sürecin kendisi, devamlýlýk-kopuþ tartýþmalarýnýn konusunu teþkil eder. Biz de benzer þekilde, Nursi için Eski-Yeni Said arasýndaki süreklilik ve kopuþlarý tartýþacaðýz. Yeni Said döneminde tek parti iktidarýnýn sona ermesiyle yeni bir kýrýlma noktasý olan Demokrat Parti döneminin baþlamasý da Nursi'nin tutumlarýnda önemli deðiþiklikleri beraberinde getirmiþ; bu süreç, kendisi ve O'nun üzerine çalýþanlar tarafýndan sahiplenilen Üçüncü Said dönemi olarak betimlenmiþtir.

30

Nursi'nin kendi hayatýna dair dönemsel a y r ý m ý , siyasetle iliþki kurup kurmama üzerinden þekillenir: siyasetle yoðun olarak ilgilenen Eski Said - siyasetten elini eteðini çekip dine yoðunlaþan Yeni Said. Bu çerçevede 1873 Bitlis dönemlemeyi gerekli kýldýðý doðumlu Said varsayýlan farklýlaþmanýn ne Nursi, oldukça ölçüde bir kýrýlma ifade ettiði dindar, Þafi bir yazýmýzýn ilerleyen bölümlerinde tartýþma konusu toplumsal dokuyapýlacaktýr. nun ürünüdür. Eski Said Öyle ki Bitlis, 1873 Bitlis doðumlu Said Kürdistan'ýn en Nursi, oldukça dindar, Þafi bir muhafazakâr toplumsal dokunun ürünüdür. Öyle ki Bitlis, Kürdistan'ýn en noktalarýnýn muhafazakâr noktalarýnýn baþýnda baþýnda gelmektedir. gelmektedir. Nursi'nin, din adamlarý yetiþtiren kendi ailesinin de tamamladýðý bu resim, küçük yaþtan itibaren O'nun dini alana yönelmesinin yolunu açar.


MARKSÝST BAKIÞ Baþlarda, bölgede en etkin iki tarikat olan Nakþibendîlik ve Kadirilik'ten ikincisine meyleden Nursi, önce Bitlis ve sonrasýnda Van valisinin desteðini kazanarak onlarýn himayesi altýnda, bölgede tanýnan bir dini otorite haline gelir. Nursi'nin Türkiye tarihinde etkin bir figür olarak sahneye çýkmasýnýn ilk adýmý, Mýsýr'daki ElEzher'den etkilenerek geliþtirdiði "Medresetü'zZehra"yi Kürdistan'da (Van, Bitlis, Diyarbakýr üçgeninde) kurmak istemesi ve bu konuda Osmanlý padiþahý II. Abdülhamid'i ikna için 1907 yýlýnda Ýstanbul'a yollanmasýyla atýlmýþtýr. Bu ilk giriþim çok da baþarýyla sonuçlanmamýþ; Nursi, padiþahýn Zaptiye Nazýrý aracýlýðýyla ilettiði maaþ teklifini sus payý olarak nitelediðinden reddedince kendini önce akýl hastanesi sonra hapishanede bulmuþtur. [Sözkonusu Nursi olunca bir konuda çok sayýda farklý iddia ile karþýlaþmak þaþýrtýcý olmuyor. En ilginci Zaman gazetesi yazarý Mustafa Armaðan'ýn Baþbakanlýk arþivinde açýða çýkan bir belgeye dayandýrarak savunduðu Nursi'nin o dönem bir ruhsal hastalýk geçirdiði için, kendisine kefil olan Van valisinin de Ayþe Hür'ün aktardýðý, isteðiyle akýl has1913'de Nursi'ye talebe tanesine yatýrýldýðý iddiasýdýr. olarak baþvuranlarýn þu sontanýklýklarý dikkat çekicidir: Armaðan, rasýnda hapse atýl"...Bu esnada medresenin masýnýn ise Nursi duvarý dikkatimizi çekti. hakkýndaki bir Mavzer tüfekleri, çeþitli ihbar üzerine silah, kýlýç, kama ve fiþekler g e r ç e k l e þ t i ð i n i dizilmiþti. Bununla beraber söyler(1). Ancak Nursi akýl hastanerahleler üzerinde kitaplar sine gönderilmesivardý (...) ikinci olarak da ni bu þekilde dikkatimizi çeken ve taacdeðerlendirmez: cüp ettiðimiz (þaþýrdýðýmýz) "Kýrk sene evvel ehl-i siyaset, bana husus, hocanýn tavrý kýlýk bir cinnet-i kýyafeti oldu. Çünkü eskiden m u v a k k a t e beri gördüðümüz hoca i s n a d ý y l a týmarhaneye sevk kýyafetini görmedik. Bu ettiler. Ben onlara adeta, baþýnda külahýyla, ayaðýnda çizmesi ile belinde dedim: Sizin akýllýlýk dediðinizin kamasý ile ve bir de sert çoðunu ben akýladýmlarla yürüyüþü ile bize sýzlýk biliyorum, o çeþit akýldan istifa bir hocadan ziyade, bir erkâný harp bir asker intibaý e d i y o r u m . " ( 2 ) ; "...nihayet rakipvermiþti.... Ve ilave etti: lerimin ifsadatýyla, 'Benimle baþlayanýn artýk bir merhum Sultan daha geri dönmesi diye bir Hamid'in emriyle týmarhaneye kadar þey yok...”

31

sürüklendim."(3)] Nursi'nin hapishaneden nasýl çýktýðýna dair iki senaryo mevcut. 1908'de Meþruiyet'in ilaný ile gelen af sonucu çýktýðý ya da Ýttihatçýlar tarafýndan kaçýrýldýðý iddialarýndan hangisi doðru olursa olsun padiþahtan aradýðý ilgiyi bulamayan Nursi, Ýttihatçýlarla bu dönemde iyi iliþkiler geliþtirmiþtir. Selanik'teki kutlamalarda Meþruiyet yanlýsý tavrýný ateþli söylemlerle ifade eden Nursi'nin Meþruiyet'e desteði Van'a gittiðinde de sürmüþtür. Meþruiyet'i "Yaþasýn meþrutiyet-i meþrua! Sað olsun hakikat-ý þerait terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!"(4) diyerek karþýlayan Nursi'nin bu tavrýnýn altýnda büyük oranda Osmanlý'yý, Ýslam dinine bayraktarlýk yapmýþ bir devleti kurtarabileceðini düþündüðü Ýttihatçýlarýn çabalarýna ve Meþrutiyet'e sahip çýkmak bulunduðu düþünülebilir. Jön Türkleri "Ýslamýn fedaileri" olarak betimleyen Nursi, Ýstanbul'dan ayrýlmak zorunda kaldýðýnda bile Kürdistan'da Ýttihatçýlarla birlikte çalýþmýþtýr. Said Nursi, 31 Mart Vakasý olarak tarihe geçmiþ, 1909'da gerçekleþen Meþrutiyet'e karþý isyan nedeniyle, daha doðrusu üyesi olduðu Ýttihadý Muhammedi Cemiyeti'nin isyanýn örgütleyicisi olmasý ve Nursi'nin de bu isyana iþtirak ve liderlik ettiði iddiasýyla yargýlanmýþ ve 1909'da beraat ettikten sonra Van'a geri dönmüþtür. II. Abdülhamit'in tahttan indiði olay sonrasýnda her ne kadar Ýttihatçýlar'ýn baskýcýlaþtýðýný, pozitivist fikirlerin aralarýnda tesir kazandýðýný düþünerek onlardan düþünsel olarak uzaklaþsa da Osmanlý'nýn kurtuluþu adýna elzem gördüðü faaliyetlerini Kürdistan'da desteklemiþ, bölgede Meþruiyet'in Ýslam'a aykýrý olmadýðýnýn propagandasýný yürütmüþtür. ["Sual: Ýttihad ve Terakki hakkýnda reyin nedir? Cevap: Kýymetlerini takdirle beraber, siyasiyunlarýndaki þiddete muterizim. Lâkin onlarýn iktisadî ve maarifî olan -bâhusus þarkî vilâyetlerdeki- þubelerini bir derece istihsan ve tebrik ederim." (5)] Said Nursi'nin "Medresetü'z-Zehra"yý kurmak için Ýstanbul ziyaretlerinin ilkinin baþarýsýzlýðý onu yýldýrmamýþ; 1911'de Sultan Reþad döneminde tekrar Ýstanbul'a taþýnmýþtýr. Bu Ýstanbul seferinin çok daha baþarýlý geçtiði tartýþma götürmez. Arnavut isyanýna son verip Osmanlý'ya baðlýlýklarýný tekrar teþkil etmek amacýyla organize edilen Rumeli seferine padiþah ile birlikte katýlan Nursi, üniversitesi için kaynak elde etmeyi de baþararak Van'a geri döner. Van'a baðlý Edremit'te üniversitenin temeli atýlýr ama araya Birinci Dünya Savaþý'nýn girmesiyle proje yarým kalýr. Üniversitesinin temellerini atan ve geri kalan ödeneði bekleyen Nursi, bu dönemde çalýþmalarýný Van valisinin kendisine tahsis ettiði Horhor medresesinde ders verirken bir yandan da bölgede


MARKSÝST BAKIÞ artan çatýþma atmosferine medrese öðrencileriyle birlikte hazýrlanýr. Ayþe Hür'ün aktardýðý, 1913'de Nursi'ye talebe olarak baþvuranlarýn þu tanýklýklarý dikkat çekicidir: "...Bu esnada medresenin duvarý dikkatimizi çekti. Mavzer tüfekleri, çeþitli silah, kýlýç, kama ve fiþekler dizilmiþti. Bununla beraber rahleler üzerinde kitaplar vardý (...) ikinci olarak da dikkatimizi çeken ve taaccüp ettiðimiz (þaþýrdýðýmýz) husus, hocanýn tavrý kýlýk kýyafeti oldu. Çünkü eskiden beri gördüðümüz hoca kýyafetini görmedik. Bu adeta, baþýnda külahýyla, ayaðýnda çizmesi ile belinde kamasý ile ve bir de sert adýmlarla yürüyüþü ile bize bir hocadan ziyade, bir erkâný harp bir asker intibaý vermiþti. Doðrusu çok genç olduðundan 'Acaba ilmi var mý?' diye içimizden geçirmiþtik.(...) Biz kendisinden ders okumak için geldiðimizi söyledik. O zaman bize 'Peki ama benim þartlarým var. Onlara riayet etmek þartýyla tamam' dedi. Ve ilave etti: 'Benimle baþlayanýn artýk bir daha geri dönmesi diye bir þey yok. Hayatýnýn sonuna kadar benimle beraber olacaktýr.' Ayrýca þunu da söyledi: 'Bugün söz verip, kabul ederseniz, sonra da sýkýlýnca veya herhangi bir sebepten dolayý gideriz diye hatýrýnýzdan bir þey geçmesin. Çünkü Van Valisi benim dostum ve ahbabýmdýr. Onun vasýtasýyla tekrar sizi getiri"...Said-i Nursî, Ýttirim."(6) Said Nursi'nin hatçýlarýn 1915'te medrese eðitimine ek Ermenilere yönelik poli- olarak silahlanma ve gelecek çatýþmalara tikalarýna eleþtiri hazýrlanma çalýþgetirmemiþtir. O dönemde malarý, kýsa süre sonra siyasi meselelere ilgisi kendisini gösterecek; Ermeni isyanýndan düþünülünce bu sessizliði baþlamak üzere Birinci Dünya manidardýr. Tersine, taþýnan Ermeni komitacýlarýn, Savaþý'na süreç boyunca Nursi Doðu Anadolu'da izledik- ve talebeleri sýcak içine dâhil leri politikalarý þiddetle çatýþmanýn olacaktýr. Bu dönemde kýnamýþtýr. Nitekim N u r s i ' n i n Ýttihatçýlara baðlý yukarýda sözü edilen Teþkilat-ý Mahsusa ile kurtarma olaylarýnýn de iliþkilendiðine dair hiçbirinde 'Ermeni erkek- t a r t ý þ m a l a r yapýlmýþtýr. Aslen leri' yoktur. Eðer kadýn ve Cemil Kuray'ýn ortaya çocuklarýn kurtarýlmasý attýðý iddia, Þerif Mardin tarafýndan da hikâyeleri doðru ise, bu en s a h i p l e n i l m i þ t i r : yýlýnda, fazla, merhamet duygusu "1913 …Bitlis valisi geniþ ile açýklanabilir.” çapta bir ayaklanmay-

32

la karþýlaþtý. Ayaklanmayý yöneten þeyh, 1913 yýlýnda Bitlis'i ele geçirdi. Osmanlý kuvvetleri þehri bir hafta içinde geri aldý. Bediüzzaman'ýn, bu olaydan hemen kýsa süre sonra Jön Türk gizli servisine katýldýðý anlaþýlmaktadýr. Said Nursi, Ýttifak devletleri safýnda savaþa katýlýnmasýna dair Jön Türkler tarafýndan verdirilen beþ cihad fetvasýnýn hazýrlýk çalýþmalarýna da katýldý."(7) Ayný iddia Ayþe Hür tarafýndan da savunulmuþtur. Bu tartýþma Nursi'nin 1915 Ermeni soykýrýmýndaki pozisyonunu anlamak açýsýndan önemlidir. Ayþe Hür, Ermenilere yönelik katliamlar sýrasýnda Nursi'nin Ermeni kadýn ve çocuklarý koruduðu tezinin yaygýn olarak savunulduðundan bahseder ki bu noktada erkekler mevzu bahis bile deðildir. Hür, Said Nursi'nin Ermeni örgütlerinin bölgedeki mücadelesini þiddetle kýnarken Ermeni soykýrýmý konusundaki sessizliðinden de dem vurur: "Benim görüþüme göre ise, Said-i Nursî, Ýttihatçýlarýn 1915'te Ermenilere yönelik politikalarýna eleþtiri getirmemiþtir. O dönemde siyasi meselelere ilgisi düþünülünce bu sessizliði manidardýr. Tersine, Ermeni komitacýlarýn, Doðu Anadolu'da izledikleri politikalarý þiddetle kýnamýþtýr. Nitekim yukarýda sözü edilen kurtarma olaylarýnýn hiçbirinde 'Ermeni erkekleri' yoktur. Eðer kadýn ve çocuklarýn kurtarýlmasý hikâyeleri doðru ise, bu en fazla, merhamet duygusu ile açýklanabilir. Öte yandan Said-i Nursî'nin Ermeni sempatisine kanýt olarak gösterilen 'Þu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir (baðlýdýr)' þeklindeki ifade, 1915 Ermeni Tehciri ile ilgili olmayýp, 1910'da, Doðu Anadolu'da, Kürtlere oranla daha ilkel þartlarda yaþayan Ermenilerin, Batý medeniyeti ile iliþkilerinden dolayý, her geçen gün geliþerek Kürtleri geride býrakmalarý tehlikesine karþý Kürtlerin de, Ermeniler gibi kendilerini geliþtirmeleri amacýyla sarf edilmiþtir."(8) Ermeni örgütlerinin eylemleri konusunda saldýrgan bir söyleme karþýlýk, bütün Ermeni halkýnýn maruz kaldýðý bu kýyým karþýsýnda sessizlikle geçiþtirme, maksimum kadýn ve çocuklara iliþmeme çaðrýsý yapma; bu kýyýma verilen bir desteðe denk düþer. Hatta Hür, uzun yýllar sonra bile Ermeni örgütlerine yönelik öfkesinin geçmediðini yansýtan örnekler verir: "Dahasý 1935'te Eskiþehir'de yargýlanýrken Ermenilerin ve Rumlarýn 'Avrupa'nýn dinsiz komiteleri adýna nasýl anlaþmazlýk ve kötülük tohumlarý saçtýðýný' anlatmýþ, 1945'te Afyon Cezaevi'nde yatarken, bu görüþlerini müritlerine tekrarlamýþ, 1952 yýlýnda beklemiþ bir yemekten dolayý zehirlendiðinde, kendisini Ermeni Taþnak Komitesi'nin zehirlediðini düþünecek kadar kuþkucu bir tavýr göstermiþtir."(9) Bütün bunlar, gayri Müslim düþmanlýðý ve onlarla çatýþma kültürünün Nursi'nin faaliyetlerinin merkezinde yer aldýðýný gösteriyor. Birinci Dünya Savaþý'nda sonra impara-


MARKSÝST BAKIÞ torluklar yýkýlmýþ, yeni devletler Birinci Dünya kurulmuþ, halklar birbirlerine boðazlatýlmýþ, haritalar ve Savaþý'nda coðrafyalar üzerindeki sonra medeniyetler deðiþtirmiþtir. imparatorlukNursi'de de böyle bir iklimdeki lar yýkýlmýþ, çatýþmacý kiþilik belirleyici olmuþtur. Nursi gibi oldukça yeni devletler dindar bir kiþiliði Ýttihatçýlara kurulmuþ, yaklaþtýran bu çatýþma ve gýrt- halklar laklaþma sürecinde ayný safta birbirlerine yer almalarýdýr. boðazlatýlmýþ, Birinci Dünya Savaþý'nýn baþlaharitalar ve masýyla birlikte hareketlenen bölgede, medrese öðrencileri ve coðrafyalar destekçilerinden kurduðu üzerindeki Ýttihatçýlarla iþbirliði halinde taburla Bitlis, Van, Erzurum medeniyetler deðiþtirmiþtir. ["Harb-i umumide gönüllü alay çevresinde Rus ve Ermeni güç- Nursi'de de böyle bir iklimde- kumandaný olarak iki sene leriyle çatýþan Nursi, Bitlis'in çalýþtým, çarpýþtým. Ordu ki çatýþmacý kiþilik belirleyici ele geçirilmesiyle 1916 yýlýnda kumandaný ve Enver Paþa takdiRuslara esir düþmüþtür. 2 yýldan olmuþtur. Nursi gibi oldukça ratý altýnda, kýymettar talebelerfazla esir kalan Said Nursi'nin, dindar bir kiþiliði Ýttihatçýlara imi, dostlarýmý feda ettim." Rusya'daki rejim deðiþikliðin- yaklaþtýran bu çatýþma ve (10)] savaþa dâhil olmuþtur. Bu den yararlanarak esaret altýnda gýrtlaklaþma sürecinde ayný savaþ sýrasýnda esir düþtüðü olduðu kamptan firar ettiði ve Rusya'dan firar edip Ýstanbul'a safta yer almalarýdýr. Avrupa üzerinden 1918'de ulaþtýðýnda onu övgülerle Ýstanbul'a geldiði söylenmektedir. Yabancý bir dil karþýlayan ve önemli görevlere onu taþýyan da bilmeyi býrakýn Avrupa yüzü görmemiþ birinin nasýl Ýttihatçýlar (Enver Paþa) olmuþtur. "Bence yol ikidir: Rusya'da esaretten kurtulup Avrupa üzerinden mizanýn iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sýkleÝstanbul'a döndüðü soru iþaretleri taþýr; kimi araþtýrma- tine geçer. Ben tokadýmý Antranik ile beraber Enver'e, cýlar bunu Nursi'nin Teþkilat-ý Mahsusa baðlantýsýnýn Venizelos ile beraber Said Halim'e vurmam. bir kanýtý olarak algýlar. Ýstanbul'a geldikten sonra Nazarýmda vuran da sefildir."(11) diyen Nursi'nin, Ýttihatçýlar tarafýndan övgüyle karþýlanýþý ve iþgal karþýtý direniþte destek verdiði Ankara'ya gidiþi de görevlendirilmesi de bu iddialara bir taban sunar. ancak 1921'de Enver'in Pamir Daðlarý'nda ölümünün Kendisini Ýstanbul'da karþýlayan Enver, "Bu hocayý ardýndan olmuþtur; "Bu nokta önemli çünkü Said-i görüyor musunuz, þarktaki savaþlarda Rus kazaklarýna Nursî ile Enver Paþa'nýn iliþkisi 1918'den sonra da karþý koyan bu hocadýr." dediði Nursi'yi bir Ýslam devam etmiþti."(12) Akademisi niteliðindeki "Darü'l-Hikmeti'l-Ýslamiye"ye Nursi ile Ýttihatçýlar arasýnda 1908'den itibaren üye olarak görevlendirir ve 150 altýn maaþla ordu üyesi baþlayan ve geliþen iliþki; ne Nursi takipçilerinin olarak atar. savunduðu gibi 1908 döneminde Meþrutiyet'i ve özgürBu noktada Nursi'nin 1908 sürecinde baþlayan lüðün taþýyýcýsý olmuþ Ýttihatçýlarýn daha sonra istibdat Ýttihatçýlarla iliþkilerine dair bir parantez açalým. ve devletin temsilcisi haline gelmesiyle sonlanan; ne de Takipçileri tarafýndan, özellikle de Ýttihat ve Terakki aksine Nursi'nin basitçe Teþkilat-ý Mahsusa mensubu geleneðine yönelik resmi Ýslamcý tezlere halel oluþuna dayanan bir iliþkidir. Nursi'nin Ýttihatçýlarla getirmemek adýna Nursi ile Ýttihatçýlar arasý iliþki 1918 sonrasýna dahi taþýnan iliþkisinin temelinde 1908'i takip eden kýsa bir döneme indirgenir ve Ýttihatçýlarýn, o dönem Osmanlý Ýmparatorluðu'nun kurÝttihatçýlar'ýn baskýcý yüzünün açýða çýkmasýyla bu tarýlmasý için çalýþan tek dinamik güç olmasýnýn yatiliþkinin kopuþundan dem vurulur. Oysa ki yazýnýn týðýný düþünmek mümkündür. Çeþitli etnik unsurlarýn önceki kýsýmlarýnda da tartýþýldýðý gibi 31 Mart Vakasý ayrýlma çabalarýna karþý Osmanlý Ýmparatorluðu'nu bir nedeniyle yargýlanmasý sonrasýnda Ýstanbul'u terk edip arada tutmak adýna Ýttihat, fikri akýmlardan silahlý Van'a dönen Nursi, burada da Ýttihatçýlarýn çalýþ- çatýþmalara kadar çok yönlü bir çaba göstermiþ; bu malarýný desteklemiþ, Meþruiyet rejimi yanlýsý tutu- süreçte de padiþahsýz, dinin geri plana itildiði bir munu sürdürmüþtür. Birinci Dünya Savaþý'nýn baþla- toplum fikrine doðru bir billurlaþma yaþanmamýþtýr. masýyla birlikte de Ermeni ve Rus güçleriyle çatýþ- Osmanlý Ýmparatorluðu'nu kurtarmanýn bir aracý olarak malarýn sürdüðü bölgede Nursi ve destekçileri Ýttihat, Nursi için önem ve deðer taþýrken Batý'ya dönük

33


MARKSÝST BAKIÞ yüzleri de tam ifadesini bulmadýðýndan (laik bir toplum Þeyhülislam'ý Dürrizade Abdullah Efendi tarafýndan projesi biçiminde) iliþki kurulmasý ve desteklenmesi, çýkarýlan (bu hareketi bir isyan olarak niteleyen ve bu asiO'nun adýna mümkün olmuþtur. Nursi, dine karþý en lerin öldürülmesinin dinen caiz olduðunu bildiren) fetbüyük tehdit olarak gördüðü pozitivizm ve materyalizmin vaya karþý "Milli mücadele bir cihattýr ve haklý bir Ýttihatçýlar arasýndaki etkisine karþý çýkmaktan ve bu mücadeledir." biçiminde bir fetva vermiþtir. hareketten fikren kopmaktan geri durmamýþtýr. Ancak Kendisine gelen yoðun davetler sonucunda 9 Kasým imparatorluðun kurtulmasý adýna birlikte hareket etmek- 1922'de Ankara'ya giden Nursi, burada kaldýðý kýsa ten de kaçýnmamýþtýr["Vehim: Sen Selanik'te Ýttihat ve zaman zarfýnda kendi adýna hayal kýrýklýðýna uðrar. Ýþgale Terakkî ile ittifak etmiþtin, neden ayrýldýn? Ýrþad: Ben karþý mücadeleden baþarýyla çýkýlmasýný takiben direniþin ayrýlmadým, onlarýn bazýlarý ayrýldýlar. Niyazi Bey, Enver etrafýnda birleþtiði bir tür koalisyonu oluþturan farklý güçBey gibi adamlarla þimdi de müttefikim; lakin bazýlarý lerin adým adým diskalifiye edilmesiyle Mustafa Kemal, bizden ayrýldýlar, bataklýk yoluna saptýlar."(13)]. Bu nok- tek otorite olarak haline gelmiþtir. Saltanata, halifeliðe tada belirtmek gerekir ki Ýttihatçýlar da yekpare bir bütün hala baðlýlýðýný koruyan unsurlarý gözeterek yürütülen bir deðildir; Nursi'nin kendine yakýn hissedebileceði direniþten, baþarý kesinleþtikçe padiþahsýz, hilafetsiz bir muhafazakâr eðilimli unsurlar, bu hareket içinde vardýr: toplum projesine geçiþ netlik kazanmýþtýr. Nursi'nin en Kazým Karabekir, Refet Bele gibi.[" Ýttihat ve Terakki büyük tehdit olarak gördüðü pozitivist fikirlerin þekilbüyük bir þemsiye organizasyondu. Ýslâmcýlarý, mil- lendirdiði, Batýlý tarzda bu yeni toplum modelini kabulliyetçileri, Osmanlýcýlarý, saltanatçýlarý, kýsaca birçok lenmesi mümkün olmadýðýndan kýsa sürede Mustafa grubu kapsýyordu..."(14)] Kemal ile yollarý ayrýlmýþtýr. 17 Nisan 1923'te Van'a yine Ýmparatorluðu kurtarma projesinin Ýttihatçýlarca yürütüle- bir dönüþ yolculuðuna çýkarken baþ edemeyeceði düþman meyeceði açýða çýktýðý ve imparatorluk topraklarýnýn karþýsýnda kendisini ezdirmeden, varlýk zeminini koruönemli bir kýsmýnýn kaybedilip kalanýnda da bir iþgal yarak, alttan alta kendi yolunu örmek niyetinde bir Said durumu gerçeklik kazandýðýnda Nursi bu sefer yüzünü, Nursi vardýr: "Mecburiyetle o çok ehemniyetli vazifeleri eski bir Ýttihatçýnýn önderliðindeki Ankara'daki harekete býraktým. Ve 'Bu adamla baþa çýkýlmaz, mukabele dönmüþtür. Mustafa Kemal'in Ýttihatçý kökenleri gibi edilmez' diye, dünyayý ve siyaseti ve hayat-ý içtimaiyeyi dolaylý bir baðlantý bir yana Erik Jan Zürcher terk edip yalnýz imaný kurtarmak yolunda vaktimi sarf Anadolu'daki direniþin doðrudan Ýttihatçýlarýn gizli teþki- ettim. "(16) latlanmasý Karakol örgütü tarafýndan örgütlendiði ve Onu Ankara'dan Van'a taþýyan bu yolculuk, kendi adýna Mustafa Kemal'in direniþin baþýna Ýttihatçýlar tarafýndan Eski Said'den Yeni Said'e doðru da bir adým olacaktýr. getirildiði iddiasýnda bulunmaktadýr. Nursi'nin Yeni Said Ankara'daki harekete yönelik desteðinin temelinde de, Van'a dönüþle Yeni Said döneminin temeli atýlýr. muhtemelen, Ýttihatçýlarla iliþkide etkili olan faktörler Mücadele kanallarý siyaset alanýnda kendisine kapanmýþ geçerlidir: Yüzyýllarca Ýslam'a bayraktarlýk yapan bir olan Nursi, toplumun laikleþtirilmesi (laikliðin içeriði imparatorluðun ve dolayýsýyla Hýristiyan istilasýna karþý ayrý bir tartýþma konusu) ve dinin etkisinin azalmasý Müslüman yurdunun korunmasý kaygýsý. ["Senin kâtib-i karþýsýnda baþka bir kanaldan ilerleyerek kendi yolunu umumî olduðun Halk Fýrkasýnýn, millet karþýsýnda gayet açar; Ýslam dininin toplumsal olarak güçlendirilmesi için ehemmiyetli bir vazifesi var. O da þudur: Bin senedenberi kavgasýný sürdürür. Nursi, artýk, dinsel konulara eðilerek Âlem-i Ýslâmiyet'i kahramanlýðý ile memnun eden ve toplumdaki imaný bu yolla artýrmak niyetiyle çalýþmalarývahdet-i Ýslâmiye'yi muhafaza eden na devam eder. Van'a döndüðünde bir ve âlem-i beþeriyetin küfr-ü muttür inzivaya çekilerek dinsel konuNursi'nin Ankara'daki laktan ve dalâletten þanlý bir lara odaklanýr. Ancak Anadolu'nun h a r e k e t e y ö n e l i k d e s t e ð i n i n surette kurtulmasýna büyük bir bir köþesindeki faaliyeti, tek parti vesile olan Türk Milleti ve döneminin toplumsal yaþamýn her temelinde de, muhtemelen, Türkleþmiþ olanlarýn din kardeþalanýný denetim altýna alma e t k i l i o l a n Ý t t i h a t ç ý l a r l a i l i þ k i d e leri. Eðer þimdi, eski zaman gibi çabasýndan kaçamaz. kahramancasýna Kur'ana ve faktörler geçerlidir: Yüzyýllarca Yeni Said dönemine damgasýný hakaik-ý îmana sahib çýkmazsanýz vuran, Nursi'nin dýþýnda geliþen, Ý s l a m ' a b a y r a k t a r l ý k y a p a n b i r …hakaik-ý Kur'aniye ve îmaniyeyi onun da dâhil edilmek istendiði tervice çalýþmazsanýz …Âlem-i imparatorluðun ve dolayýsýyla ama yanaþmadýðý 1925'teki Þeyh Ýslâm'ýn muhabbet ve uhuvveti Said isyaný ve devamýnda geliþen Hýristiyan istilasýna karþý yerine..." (15)] olaylar olmuþtur. Türkiye Said Nursi, 1920'de Ýstanbul'da yaþanan ilk Kürt Müslüman yurdunun korun- Cumhuriyeti'nde iþgalci Ýngilizlerin isteði doðrulayaklanmasýna katýlmasý için Þeyh masý kaygýsý. tusunda Ankara'daki mücadele Said'in davetini alan Said Nursi bu hareketi aleyhine, dönemin daveti geri çevirse de isyan sonrasý

34


MARKSÝST BAKIÞ 1 Temmuz 1925'ten baþlayarak sürgüne gönderilen 7800 Kürt ailesiyle ortak kaderi paylaþýr. Said Nursi, Eskiþehir'deki yargýlama sürecinde býrakýn Þeyh Said isyanýna katýlmayý, isyancýlara yüzyýllarca Ýslam'a bayraktarlýk yapan Türk milletine karþý ayaklanmanýn y a n l ý þ olduðunu bildirdiðini ve onlarý da vazgeçirme y e çalýþtýðýný dile getirir. Nursi'nin Þeyh Said'in kenYeni Said dönemine damgasýný disine çaðrýsýna vuran diðer bir olgu ise tek parti c e v a b e n rejiminin Said Nursi'nin Ýslami yazdýðýný öne muhalefetinin önünü alma sürdüðü, halen bulanamamýþ çabasýdýr. Bu süreçte Nursi, mektubunda þunKemalist rejimin yoðun baskýsýna larý yazdýðýný maruz kalan, yýlmaz bir özgürlük belirtir: "Türk savaþçýsý olarak sunulur. Kemalist milleti asýrlardan beri Ýslâmiyete rejimin yeni toplum projesinde hizmet etmiþ ve etkin bir dinsel öðeye yer yoktur. çok veliler Dolayýsýyla zaten kýrýlgan, hassas y e t i þ t i r m i þ t i r. dengelere dayanan yeni bir toplum Bunlarýn torunlarýna kýlýnç çeinþasýnýn önünde muhalefet eden kilmez. Siz de (açýktan olmasa da farklý bir çekmeyiniz; toplum projesini alttan alta örmeye teþebbüsünüzden çalýþan) bir figüre Kemalist rejimin v a z g e ç i n i z . Millet, irþad ve tahammül göstermesi mümkün tenvir edilmedeðildi. Ancak yine de dönemin lidir."(17) Ýstiklal Mahkemeleri dönemi M e k t u b u n gerçekliði tartýþolduðu, sýrf þapka takmadýðý için masý bir yana onlarca insanýn idam edilip binNursi'nin isyana lercesinin de hapislere atýldýðý bu katýldýðýna dair þartlarda sunulduðu kadar savaþçý resmi tarihçilerin bir Nursi'nin hayatta kalmasý pek de dâhil olduðu araþtýrmacýlar mümkün olmasa gerek. bugüne kadar bir kanýt ortaya koyamamýþtýr. Aksine Said Nursi; kendi Kürt kimliðini yok saymasa da önce

35

Osmanlý, sonrasýnda Türk kimliðine sahip çýkar: "Allah'ü zül Celal Hazretleri Kur'an-ý Kerim'de mealen; 'Öyle bir kavim göndereceðim ki, onlar Allah'ý sever Allah da onlarý sever.' diye buyurmuþtur. Ben de bu beyaný ilahi karþýsýnda düþünürken, bu kavmin; bin yýldan beri Âlem-i Ýslam'ýn bayraktarlýðýný yapan Türk milleti olduðunu anladým. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz milyon hakiki Müslüman kardeþ yerine, birkaç akýlsýz kavmiyetçi kimsenin peþinde gitmem."(18) Nursi'nin hayatýnýn ilk döneminin geçtiði Osmanlý Devleti'nde Kürt kimliði bir inkâr kaynaðý olmamýþ, yaþadýðý bölge Kürdistan olarak resmen anýlmýþtýr. Dolayýsýyla Said Kurdi ifadesi onun Kürt sorununda gösterdiði tavrýn bir ifadesi deðil, Kürt olduðunun bir ifadesidir. Nursi açýsýndan önemli olan etnik kimliklerden öte dinsel olandýr ki; "…rabýta-i diniye yerine rabýta-i milliye ikame edilmez. Edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider."(19); milliyet ancak dinsel kimliðin yaþayabileceði bir zemin sunduðu sürece deðerlidir; Osmanlý'da sunulduðu gibi: "…resmî tarihçilerin kasýtlý olarak gözden kaçýrdýðý gerçek, Said-i Nursî'nin 'Kürt Meselesi' söz konusu olduðunda siyasi açýdan Ýslamcý-Osmanlýcý çizgiye her zaman sadýk kaldýðýydý. Örneðin 1918'de baþlangýçta kültürel amaçlarla kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti'ne girdiði iddia edilir, ancak Cemiyet'in ilk genel kurulunda seçilen yöneticiler arasýnda Said-i Nursî'nin adý yoktur. Ocak 1919'da toplanan Paris Barýþ Konferansý sýrasýnda Osmanlý Devleti'nin eski Stokholm Sefiri Þerif Paþa ile Boðos Nubar Paþa'nýn baðýmsýz bir Kürdistan ve Ermenistan için çalýþtýklarýnda, Said-i Nursî, Sebilürreþat ve Ýkdam gazetelerinde yayýmlanan iki yazýyla bu giriþimi þiddetle eleþtirmiþtir. Yazýlarýn ortak temasý, Kürtlerin her þeyden önce Müslüman olduklarý, dolayýsýyla Kürtlük davasýnýn manasýz olduðu, Kürtlerin yabancý himayesinde bir muhtariyet yerine ölümü tercih edecekleri ve eðer Kürtlerini düþünecek biri varsa bunun Ermeni Bogos Nubar Paþa deðil Osmanlý Devleti olduðudur."(20) Nursi'yi Kürt-Ýslam kimliði temelinde sahiplenen Zehracýlar gibi oluþumlardan tutun da Kürt ulusal hareketinin içinden unsurlara kadar Nursi'den Kürtlük bilincine sahip, hatta bu bilinci güçlü bir figür olarak dem vurulabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemleri çok sayýda Kürt isyanýna ev sahipliði yaparken bu isyanlara katýlmamak, katýlanlarý vazgeçirmek için propaganda yapmak -hele ki bu isyanlarýn bedelinin aðýr olduðu bir dönemde (bugünle de


MARKSÝST BAKIÞ kýyaslanabilir)-, kýsacasý isyancýlara sýrtýný dönmek, Kürt ulusal davasý açýsýndan pasiflikten öte ancak ihanet þeklinde yorumlanabilir. Gelelim Þeyh Said isyaný nedeniyle Said Nursi'nin sürülmesine. Öncelikle Nursi'nin bu

kaderi binlerce Kürt önde geleni ile birlikte paylaþtýðýný belirtelim. Bu bedel, Nursi Kürt kimliðine sahip çýktýðý için deðil, bölgede etkili olabilecek bir Kürt figürü olduðu için ödetilmiþtir. Dilek Kurban ve Mesut Yeðen'in "Adaletin Kýyýsýnda: 'Zorunlu' Göç Sonrasýnda Devlet ve Kürtler" adlý metninde belirttikleri gibi Kemalist iktidar, Þeyh Said Ayaklanmasý sonrasýnda bölge için hazýrlanan raporlardan, özellikle de Abdulhalik Renda'nýn raporundan, temellenen"Þark Islahat Planý"ný adým adým uygulamaya koymaya çalýþmýþtýr. Abdulhalik Renda raporuna göre, "Fýrat'ýn doðusundaki bölgede yaþayan Kürt nüfusu bir milyondan fazlaydý ve bölgedeki Türk nüfusu Kürt nüfusun dörtte birinden daha azdý. Renda raporunun çözüm önerisi de açýk ve netti: 'Türkiye arazisinde iki milletin ayný kudret ve selahiyetle

Said Nursi, tek parti döneminde siyasetin imanla uyuþmazlýk taþýdýðýný sýklýkla belirtse de iktidar deðiþip dine alan açýldýðýnda siyaset alanýna müdahaleden geri durmamýþtýr. 1951'de Demokrat Parti'ye yönelik yazdýðý risalede bu tutumunu Nurculara hizmet baðlamýnda gerekçelendirir: "Mümkün olduðu kadar dünyaya ve siyasete bakmamaya mesleðimiz bizi mecbur ediyormuþ. Þimdi mecburiyetle bakmaya lüzum oldu, gördük ki; Demokratlar, evvelki iki müthiþ cereyana karþý bize (Nurculara) yardýmcý hükmünde olabilirler..."

36

hâkim bulunmasý imkâný' olmadýðýndan, 'Türk nüfus ve nüfuzunu hâkim kýlmak' farzdý."(21) Bunun saðlanmasýnýn biricik yolu da zorunlu iskân politikasýný yaþama geçirmekti. Böylece, tam biat etmemiþ Kürt ileri gelenleri bölgeden uzaklaþtýrýlýp bölge Türk bir nüfusla yenilenerek hem sürgüne gidenlerin hem de bölge halkýnýn asimilasyonu konusunda yol almak planlanýyordu. Yeni Said dönemine damgasýný vuran diðer bir olgu ise tek parti rejiminin Said Nursi'nin Ýslami muhalefetinin önünü alma çabasýdýr. Bu süreçte Nursi, Kemalist rejimin yoðun baskýsýna maruz kalan, yýlmaz bir özgürlük savaþçýsý olarak sunulur. Kemalist rejimin yeni toplum projesinde etkin bir dinsel öðeye yer yoktur. Dolayýsýyla zaten kýrýlgan, hassas dengelere dayanan yeni bir toplum inþasýnýn önünde muhalefet eden (açýktan olmasa da farklý bir toplum projesini alttan alta örmeye çalýþan) bir figüre Kemalist rejimin tahammül göstermesi mümkün deðildi. Ancak yine de dönemin Ýstiklal Mahkemeleri dönemi olduðu, sýrf þapka takmadýðý için onlarca insanýn idam edilip binlercesinin de hapislerde atýldýðý bu þartlarda sunulduðu kadar savaþçý bir Nursi'nin hayatta kalmasý pek mümkün olmasa gerek. Zaten ortada öyle bir Nursi de yoktur. Bu tartýþmaya sonra dönmek üzere Nursi'nin pasiflikle malul olduðunu belirterek geçelim. Bu konuda diðer bir önemli nokta da Nursi'nin isminin etrafýnda yaratýlan halenin aksine yoðun baský altýnda kalýp kalmadýðý sorgulanmaya açýktýr. Öncelikle sürgün edildiði yer dikkat çekicidir: "Sürgün yeri olarak seçilen Isparta, aynen memleketi Bitlis gibi, din adamý yetiþtiren, 60 medrese, 200 Kur'an kursu ve sayýsýz tekkenin bulunduðu, merkezden kopuk daðlýk bir þehirdi. Kýsacasý ortam Said-i Nursî'yi etkisiz hale getirmeye hiç müsait deðildi. Bu arada muhafazakârlýðýyla tanýnan Fevzi Paþa, bölgedeki yetkililere Said-i Nursî'ye hürmet etmeleri talimatýný vermiþti. Said-i Nursî, tedbiri elden býrakýp bir medresede ders vermeye baþlayýnca Isparta'nýn Barla kazasýna sürüldü. Ama Barla'da geçirdiði 8,5 yýl boyunca etkisini ve ününü biraz daha arttýrdý. Bitlis ve Van olmak üzere memleketin çeþitli yerlerinden ziyaretçileri eksik olmadýðý gibi Risale-i Nur külliyatýnýn büyük bir bölümü burada yazýldý. Kendi ifadesiyle 'yarý ümmi' olduðu için, Said-i Nursî söylüyor, þakirtleri yazýyordu. Müritlerinden 'Santral Sabri' bu risaleleri civar köylere daðýtýyordu. Bu sefer o köylerde eli kalem tutanlar kop-yalama iþine giriþiyorlardý.


MARKSÝST BAKIÞ Böylece risaleler ve cemaat kartopu gibi çoðalýyor- zemini bulacak koþullara eriþene kadar alttan alta çalýþdu."(22) mayý tercih etmiþtir. Nursi, Kemalist rejimin zorunlu Hem tek parti iktidarý gibi tam kontrol ve engelleme þapka taktýrmasý konusunda bile þapka takmak kafir yapgücüne sahip bir iktidar döneminde muhalif olacak ve maz diye fetva verebilmiþtir: "Kardeþim size þunu yoðun baský göreceksiniz hem de destekçi bulmaya söyleyeyim; þapka için ben fetva verdim: Þapkayý giyen (kendi ifadesiyle 500 bine kadar ulaþan) devam ede- kâfir olmaz. Eðer ben o fetvayý vermeseydim, yirmi Þeyh ceksiniz. Bu iþin sýrrýný herkes öðrenmek ister. Ahmet Said daha çýkardý, isyan ederdi. Binlerce masumun kaný Hakan, utanmazca Said Nursi ile Nazým Hikmet'i dökülürdü. Otuz sene eziyet ve sýkýntý çektim, helâl uðradýklarý baský çerçevesinde mukayese edip olsun... Þeyhülislâm Zenbilli Ali Cemâli Efendinin "onun yaþadýðý zulmün yarýsýný bile yaþamamýþ Nursi’nin þapka hakkýndaki fetvasýný bildiðim halde, mukaNâzým Hikmet" diyebilmektedir(23). Elbette; bil fetva verdim. Bu þapka için sevap Kürt isyanSaid Nursi'nin 3 yýl 4 ay hapsine karþýlýk kazanayým diye, yirmi Þeyh Said çýkar isyan Nazým Hikmet'in 12 yýllýk hapis hayatý - larý karþýsýnda- ederdi. Bu yüzden yüz bin insan öldürüldü. çeþitli mahkemeler sürecinde Rusya'ya ki tutumunu þu Benim çektiðim eziyetler helâl olsun. kaçmasaydý daha kaç yýl olundu Piþman deðilim."(25) sözlerine bakarak Nursi'nin bu süreci daha hafif atlatmasýný bilinmez-, vatandaþlýktan çýkarýlma, þiirtahmin etmek zor lerini okuyan binlercesine kadar uzanan saðlayan bir olasýlýk ise Kemalist rejimin baský… Bir de Said Nursi'nin 1945'ten olmayacaktýr: "Allah'ü önde gelen figürlerinin Nursi'ye belli itibaren Risale Nur kitap-larýnýn oranlarda arka çýkmasý, Kemalist zül Celal Hazretleri basýmýnýn serbest hale gelmesi ve rejimin de bu çerçevede o ölçüde Kur'an-ý Kerim'de devletten harcýrah almaya baþlamasý sertleþmemesi olabilir. Her ne kadar düþünüldüðünde: "Bir buçuk ay kadar mealen; 'Öyle bir kavim Mustafa Kemal figürü tek otorite kaldýðý Denizli Þehir Oteli'nde göndereceðim ki, onlar olarak sivrilse de mücadele sürecindeziyaretçi akýnýna uðrayan Said-i ki ilk yol arkadaþlarýnýn farklý eðilimAllah'ý sever Allah da Nursî'nin yeni evi Afyon-Emirdað'dý. leri (örneðin daha muhafazakar olanBu sefer devlet bonkör davranmýþ, onlarý sever.' diye buyur- larýn) tamamen ezilmemiþtir; Kazým 400 lira harcýrah vermiþti. Denizli muþtur. Ben de bu beyaný Karabekir, Fevzi Çakmak gibi. Ayþe Mahkemesi'nin beraat kararýnýn Hür'ün aktarýmlarýnda Fevzi ilahi karþýsýnda onandýðý 1945'ten itibaren yayýn düþünürken, bu kavmin; Çakmak'ýn Nursi'yi sürgünde kollayasaðý kalmadýðý için Risaleler masý ya da Kazým Karabekir'in bin yýldan beri Âlem-i açýkça (artýk daktilo ve teksir makiNursi'ye arka çýktýðý iddiasý bu Ýslam'ýn bayraktarlýðýný baðlamda dikkate alýnabilir. nesiyle) basýlýyordu."(24) Þu gerçekleri reddetmek niyetinde Üçüncü Said yapan Türk milleti deðiliz; Nursi, Kemalist rejimin olduðunu anladým. Bu Üçüncü Said dönemi ise çok partili sisbaskýsýyla karþý karþýya kaldý; zorunlu teme geçiþle birlikte Demokrat kahraman millete iskana tabi tutuldu; yargýlandý; hapis Parti'nin iktidara gelmesiyle baþlar. yattý; destekçileriyle birlikte soruþtur- hizmet yerine, dört yüz Said Nursi, tek parti döneminde malardan geçti… Ancak demek isteriz siyasetin imanla uyuþmazlýk taþýdýðýný milyon hakiki ki Nursi'nin karþýlaþtýðý baský, tek parti sýklýkla belirtse de iktidar deðiþip dine Müslüman kardeþ döneminin diðer muhaliflerine (Ýslami alan açýldýðýnda siyaset alanýna müdahaleyerine, birkaç akýlcepheden ya da baþka kanallardan), özelden geri durmamýþtýr. 1951'de Demokrat sýz kavmiyetçi Parti'ye yönelik yazdýðý risalede bu tutulikle de etkin bir güç haline gelenlerin -ki Nursi gittiði yerlerde etki kazanmýþtýrmunu Nurculara hizmet baðlamýnda gerekçekimsenin karþýlaþtýklarý muameleyle ayný sertlikte peþinde git- lendirir: "Mümkün olduðu kadar dünyaya ve deðildir. Ýstiklal Mahkemeleri'nde yargýlanýp siyasete bakmamaya mesleðimiz bizi mecbur asýlan, onlarca yýl hapis yatan, çevreyle iletiþimi mem." ediyormuþ. Þimdi mecburiyetle bakmaya lüzum tamamen kesilen unsurlardan bahsediyoruz. Nursi'ye oldu, gördük ki; Demokratlar, evvelki iki müthiþ baskýnýn daha hafif olmasýnýn nedeni nedir, peki? Birkaç cereyana karþý bize (Nurculara) yardýmcý hükmünde olafaktörün bu konuda etkili olduðunu söyleyebiliriz. Önce- bilirler..."(26) Þerif Mardin de DP ile geliþen iliþkilere likle Nursi'nin kendisinin güç yetiremeyeceðinin bi- deðinir: "Demokrat Parti iktidarý döneminde (1950-60) lincinde olduðu siyaset alanýndan elini ayaðýný çekerek Türkiye'nin doðu illeri aðalarýndan pek çok kiþi meclise dinsel konulara (imana) yönelmesini saymak gerekir. girmiþti. Doðulu milletvekillerinin oluþturduðu bu grup Yani Nursi doðrudan bir muhalefetin örgütleyicisi zorunlu olarak, bölgedeki tarikat oluþumlarý ile çakýþolmamýþtýr. Baþka bir nokta ise Nursi'nin pasifliði ola- maktadýr... Bunun bir örneði de, Said Nursi ile yerel bilir: bu pasiflik Nursi'nin öðretisine de yansýmýþ; varlýk aðalardan Kinyas Kartal arasýndaki iliþkidir."(27)

37


MARKSÝST BAKIÞ Nursi, DP'yi hem uzun yýllardýr projesi olan "Medrese-tüZehra"nýn kurulmasý hem de Risale-i Nur kitaplarýnýn resmi olarak basýlýp kullanýlmasý için de bir fýrsat olarak görür. Nursi'nin takipçilerinden Tahsin Tola bu konuda þunlarý söyler: "Afyon mahkemesi neticelenmesi ve temyizin beraet kararýný tasdiki üzerine, Üstad beni Adnan Menderes'e gönderdi. Selâmlarýný mektup ve medrese ehlini birleþtiren þarkta uhuvvet-i Ýslâmiyeyi temin eden aklen ve kalben Ýslamiyeti ders veren Risale-i Nur'un neþrini söylememizi istedi."(28) Demokrat Parti ile iliþki; Menderes'e yazýlan mektuplar, Nursi'nin takipçileri üzerinden kurduðu doðrudan iliþki gibi çeþitli biçimlerde vitrin gerisinde kurulurken 1957 seçimlerinde açýktan bir hüviyet kazanmýþtýr. Nursi, 57 seçimlerinde oyunu açýkça DP'ye verip oy verme çaðrýsýný yapmýþtýr. Nursi'nin DP'ye desteði uluslararasý alanda kurulan ittifaklar, yer alýnan Batý Bloku ve ABD emperyalizmiyle kurulan iliþkilerde de devam etmiþtir. Batý toplumuna, pozitivizm ve materyalizmine önceki yazýlarýnda sýklýkla saydýran Nursi, bu sefer komünizm(!) tehdidi altýnda onlarla kurulacak ittifaklarý savunur hale gelmiþtir. Nursi, "dönemin baþbakaný Adnan Menderes'e 1955 yýlýnda yazdýðý bir mektupta Ýslam dünyasý ve gerçek Hýristiyan devletlerle, bilhassa dinsizlikle eþdeðer gördüðü komünizme karþý duruþuyla ve dindarlýðý ile dikkati çeken Amerika Birleþik Devletleri'yle kurulan ittifaký gönülden desteklediðini bildirmiþtir."(29) Nursi'nin komünizm alerjisinin sicili kabarýktýr. Nefret ettiði Kemalist rejime bile bu konuda ihtar gönderecek kadar fanatiktir: "1947'de baþta CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran olmak üzere bazý devlet büyüklerine mektuplar yazarak "memleketi tehdit eden komünizm tehlikesi"ne karþý uyardýðýný düþünürsek, (Türkiye'deki komünist sayýsý bir elin parmaklarýný geçmediði halde Said-i Nursî dinsizlikle özdeþleþtirdiði komünizmin fanatik bir düþmanýydý)…"(30) Güneþ Gümüþ

Kaynakça (1) Mustafa Armaðan, "Abdülhamid, Said Nursi'yle Hiç Karþýlaþtý Mý?", Zaman, 29 Mart 2009. (2) Said Nursi, Þualar, Söz Basým, s.447. (Aksi belirtilmediði sürece bulunabilecekleri webadresi: www.erisale.com) (3) S. Nursi, age, s. 615. (4) S. Nursi, Divan-ý Harb-i Örfi, s.419. (5) S. Nursi, Münazarat, s.525. (6) aktaran Ayþe Hür, "Bediüzzaman Said-i Nursi", Taraf, 28 Mart 2010. (7) Þerif Mardin, Bedüizzaman Said Nursi Olayý, Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul 1992, s.144. (8) A. Hür, "'Eski Said'den 'Yeni Said'e", Taraf, 4 Nisan 2010. (9) A. Hür, age. (10) S. Nursi, Mektubat, s.112. (11) S. Nursi, Sünuhat, s.348. [Antranik, Muþ ve Van isyanlarýna da katýlan bir Ermeni komutan; Said Halim Dýþiþleri Bakanlýðý, Sadrazamlýk yapan bir Ýttihatçý; Venizelos ise modern Yunanistan'ýn kurucusudur.] (12) A. Hür, age. (13) S. Nursi, Ýçtimaî Reçeteler II, s.289. (14) Nagehan Alçý, "Prof.Dr.Feroz Ahmed ile Yapýlan Röportaj: Ergenekon ve Ýttihatçýlar Arasýnda Baðlantý Yok", Akþam, 31 Aðustos 2009. (15) S.Nursi, CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a Verilen Mektup (1947). (16) S. Nursi, Þualar, s.463. (17) Tarihçe-i Hayat, s.191. (18) Necmeddin Þahiner, Bilinmeyen Taraflarýyla Bediüzzaman Said Nursi, s.233-234. (19) S. Nursi, Mektubat, s.88. (20) Ayþe Hür, age. (21) aktaran Mesut Yeðen ve Dilek Kurban, Adaletin Kýyýsýnda: 'Zorunlu' Göç Sonrasýnda Devlet ve Kürtler, Tesev Yayýnlarý, Ýstanbul 2012, s.47. (22) Ayþe Hür, age. (23) Ahmet Hakan, "Hem Padiþahçý, Hem Ýslamcý Olursan", Hürriyet, 9 Ocak 2011. (24) Ayþe Hür, age. (25) http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/sonsahitler/bolgeindex.php?id=121 (26) S. Nursi, Emirdað Lahikasý, s.595. (27) Þ. Mardin, age, s.252-3. (28) http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/sonsahitler/bolgeindex.php?id=121 (29) aktaran Hüsnü Ezber BODUR, "Büyük Anlatýlar ve Din: Modern Türkiye'ye Yansýmalarý", Toplum Bilimleri Dergisi, 4 (8), Temmuz - Aralýk 2010, s.37. (30) Ayþe Hür, age.

38


MARKSÝST BAKIÞ

Arap Devrimleri Yeni Tarihsel Eðilimler Bu yazý, yakýn zamanda yayýnlanacak olan “Arap Devrimleri- Yeni Tarihsel Eðilimler” broþürünün önsözüdür. Kasým 2010'da, seyyar satýcýlýk yapan iþsiz bir üniversite mezunu Muhammed Bouazizi'nin seyyar tezgahýna polisin el koymasýndan sonra ken-

disini ateþe vermesi, tarihin akýþýný deðiþtirecek büyük protesto dalgasýnýn fitilini ateþledi. 23 yýldýr ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Ali, 14 Ocak 2011'de baþkanlýðý býrakýp ülkeden kaçacaktý. 25 Ocak'ta ise Mýsýrlý eylemciler Tunus'u örnek alarak hareketi baþlattýlar ve 18 gün sonra demir yumrukla ülkeyi 29 senedir yöneten Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda kalacaktý. Tunus'ta baþlayan, Mýsýr'da devam eden bu ayaklanma dalgasýna genel olarak, "Arap Baharý" adý verildi. Birçoklarý, "Bahar" tanýmlamasýna gerçekleþen büyük dönüþümlerin boyutlarýný

39

küçük gösterdiði gerekçesiyle þiddetle itiraz etti. Bu itirazý yapanlar "Bahar"a alternatif olarak "Arap Devrimleri"ni öne çýkardýlar. Bu sefer de gerçekleþen dönüþümlerin bir devrim sayýlamayacak kadar sýð, yani içeriksiz olduðu, yeterince kökten bir deðiþim olmadýðý, hareketin bir programýnýn bulunmadýðý ve neticede iktidara Müslüman Kardeþler'in yerleþtiði vurgulanacaktý. Bir diðer seçenek de süreci ayaklanma ya da isyan terimleriyle tanýmlamaktý, ama bunlar da daha çok anlýk, kýsa erimli patlamalarý tariflediði için bir süreç olarak meseleyi ifade edemezdi. Peki bu durumda en yaygýn kullanýmlar olan "Bahar" ya da "Devrim"den hangisini tercih etmek gerekir? Baharýn geliþi, çetin kýþ koþullarýnýn sona ermesi, doðanýn yeniden uyanmasýný bakýmýndan binlerce yýl boyunca insanlar için müjdeli bir haber olmuþtur. Sýnýf mücadelesinde de uzun baský döneminin çetin þartlarýnýn kýrýldýðý ve mücadelenin yeniden yükseldiði dönemlere için "Bahar" analoji kullanýlmýþtýr. 12 Eylül baskýlarýnýn kýrýldýðý 89 Ýþçi Baharý, Prag Baharý gibi. Mýsýr ve Tunus'taki süreçlerde de uzun baský dönemlerinin ardýndan kitleler uyanýþa geçmiþ ve üzerlerindeki devlet terörünü daðýtmýþlardýr. Bu anlamýyla bir bahardan söz edilebilir elbette, ama Mýsýr ve Tunus'taki süreç, þiddeti ve yoðunluðu bakýmýndan Bahar kavramsallaþtýrmasýný aþmaktadýr. Bahar kullaným olarak bir yumuþaklýðý içinde barýndýrýr; bir alt üst oluþtan, aðýr bedellerle yürütülen radikal bir süreçten ziyade koþullarýn


MARKSÝST BAKIÞ iyileþtiði görece ýlýmlý bir dönüþümü ifade eder. Bu yüz- sahipler. Bu nedenle bütün Arap ülkelerini kapsayan tek den bizler Arap Devrimleri kullanýmýndan yanayýz. Mýsýr bir açýklama, bir devrim (ya da komplo) genellemesi hiç ve Tunus'ta yaþananlar, üretim iliþkilerinin deðiþtiði bir de gerçeklerle baðdaþmýyor. "sosyal devrim" deðil (en azýndan henüz), ama mevcut Gerçekleþtiði ülkelere göre Arap isyanlarýný kabaca iki iktidarlarý milyonlarýn zor yoluyla yýkmasý anlamýnda gruba ayýrabiliriz: Birinci grupta toplumun bütününün gerçek bir "politik devrim". Bu bakýmdan Mýsýr ve Tunus (popüler ifade ile %99) çýkarlarýný ifade eden, sýnýf ekseniçin Arap Devrimleri ifadesi doðru bir kullanýmdýr. li emek ve gençlik hareketi söz konusu iken ikinci grupta Sürecin içerik olarak zayýf olmasý da politik devrim farklý etnik-mezhepsel-aþiretsel kimlikler çatýþýyor, tanýmlamasýný çürütmek için yeterli olamaz. Kaldý ki bur- emekçiler birbirlerine düþman oluyor. Ýç dinamiklerin juva diktatörlerin yýkýlmasýnýn üzerinden iki yýl geçme- belirleyici olduðu birinci grup Mýsýr ve Tunus'taki ayaksine raðmen kitle hareketi hala çok güçlü, hem Mýsýr'da lanmalarla en iyi ifadesini bulurken, dýþ müdahalelerin hem de Tunus'ta Müslüman Kardeþler yönetimini sallý- belirleyici olduðu, giderek daha çok Þii-Sünni bölünmesi yor ve bu sýrada kitleler sola kayýþýný sürdürüyor. üzerinden þekillenen ikinci grubu da kendi içerisinde Diðer taraftan Arap Devrimleri ikiye bölmek uygun olabilir. Bir Mýsýr ve Tunus'ta yaþananlar, için "kara bahar" ya da "komplo" tarafta ABD'nin ortaklarý olan tanýmlamalarýný uygun bulanlar da Bahreyn, Suudi Arabistan gibi üretim iliþkilerinin deðiþtiði bir var. Bu tutumun özelilkle "sosyal devrim" deðil (en azýndan ülkelerdeki ayaklanmalar varken Türkiye'de bir hayli yaygýn diðer tarafta Suriye ve Libya gibi e n ü z ) , a m a m e v c u t i k t i d a r l a r ý h olduðunu gözlemlemek mümkün. ABD ile çeliþkili diktatörlerin Komplo teorileri üzerinden Arap milyonlarýn zor yoluyla yýkmasý egemen olduðu ülkelerdeki ayakDevrimleri'ne burun kývrýldýðýnda lanmalar mevcut. Bu son gruptaki anlamýnda gerçek bir "politik halk hareketlerinin estirdiði rüzayaklanmalar hýzlý bir þekilde B u b a k ý m d a n M ý s ý r v e d e v r i m " . garlarýn Türkiye'yi etkilemesi emperyalizmin kontrolüne girdi, süreci baltalanmýþ oluyor. Oysa Tunus için Arap Devrimleri ifadesi daha baðnaz, katliamcý ve ayrýmcý þimdilerde Müslüman Kardeþler'i bir çizgiye oturarak emekçiler ve doðru bir kullanýmdýr. Sürecin sallamakta olan emekçi ve gençlik gençlik adýna ilericilik taþýma içerik olarak zayýf olmasý da hareketinin Mursi'yi devirmesinin olasýlýðýný tümden kaybetti. politik devrim tanýmlamasýný T.Erdoðan ve AKP'sini ne kadar Türkiye ve dünya basýnýnýn özentedirgin edeceðini hesaplamak zor le gözlerden uzak tutmaya çürütmek için yeterli olamaz. deðil. ABD komplosu temalarýný çalýþtýðý ama alttan alta devam Kaldý ki burjuva diktatörlerin iþleyenlerin temel tezi Müslüman eden ve enerji toplayan Bahreyn yýkýlmasýnýn üzerinden iki yýl Kardeþler'e iktidar yolunun açýlve Suudi Arabistan'daki ayaklanmasýydý. Gelgelelim Müslüman geçmesine raðmen kitle hareketi malar da neticede esas olarak kimKardeþler'in kýsa zaman zarfýnda hala çok güçlü, hem Mýsýr'da hem lik meselesi üzerinden gitseler de aðýr darbeler almasý, bu tezlerin ana akým emperyalist akýntýya d e T u n u s ' t a M ü s l ü m a n K a r d e þ l e r birinci argümanýný çürütmüþ oldu. karþý durduklarýndan içlerinden Suriye ve Libya'da yaþananlarý öne yönetimini sallýyor ve bu sýrada deðiþik eðilimler çýkarmaya daha çýkararak bütün sürece kara çalan kitleler sola kayýþýný sürdürüyor. yatkýnlar. ve emekçilerin hareketine dudak Bu kaba tasnife göre dünya büken elitist tutumun son derece gerici bir nitelik emekçilerini heyecanlandýrmasý gereken esas ayaklantaþýdýðýný belirtmekte fayda var. Komplo tartýþmalarýna malar Mýsýr ve Tunus'ta yaþananlardýr. Bu ülkelerdeki Ortadoðu'daki ABD politikalarýnýn ele alýndýðý ileriki hareket ulusun bütününü kapsama iddiasýyla esas olarak bölümlerde yeniden döneceðiz. sýnýf merkezli sloganlarla hareket ediyor, halklarýn birÝsyanlarý Gruplandýrmak birini gýrtlakladýðý bir senaryo yerine farklý kimliklerden Kavram tartýþmasýnda gözlenen genel bir zaaftan bahset- emekçileri birleþtiren bir güce sahip. Nitekim hareket mek, bu çalýþmanýn neden Mýsýr merkezli olduðunu açýk- içerisinde iþçiler, kadýnlar, solcular, sosyalistler, ezilenler lamasý anlamýnda, gerekli gözüküyor. Sürece devrim öne çýkýyor; yeni bir enerji akýmý, sanata edebiyata diyenler de komplo diyenler de ayný hatayý yaparak fark- yayýlýyor, emperyalist kapitalizmin deðerleri sorgulý Arap ülkelerini ve buradaki kalkýþmalarý, ayný torbaya lanýrken, baðnazlýk geriletiliyor… koyup genelleme yapýyorlar. Oysa diktatörlüklere yöne- Mýsýr ve Tunus'ta yaþananlar, bu yüzden, büyük bir len bu kalkýþmalar, kendilerine miras kalan tarihsel miras potansiyele sahip. Özellikle 85 milyonluk Mýsýr, adýna nedeniyle farklý doðrultularda ilerlemek zorunda kalýyor. Arap Baharý denen sürecin merkezi durumunda. Mýsýr'ýn Mýsýr ile Suriye, Tunus ile Libya, Yemen, Bahreyn, zaten Arap dünyasýnýn kalbi olduðunu akýlda tuttuðumuzÜrdün.. Bütün bu ülkeler farklý iç ve dýþ dinamiklere da Mýsýr'daki sürecin ne kadar belirleyici olduðunu

40


MARKSÝST BAKIÞ anlarýz. Bu yüzden bu çalýþmada Mýsýr'ý merkeze almak Libya'nýn yer altý zenginlikleri yaðmalanýyor, Rusya ve daha doðru olacaktýr. Tunus ile Mýsýr'ýn arasýnda da, mut- Çin ile yakýn iliþkileri olan Kaddafi devriliyor ve Arap laka, farklar olmakla birlikte her iki ülkede de emekçi- Baharý, "ABD planlamasýdýr" yanýlsamasý yaratýlarak bir lerin ve gençliðin çýkarlarýný ifade eden geniþ halk bütün olarak hareket dünya çapýnda gözden düþürülüyorhareketleri mevcut ve bu örnekler sýnýf mücadelesinin du. NATO bombalarý sayesinde Kaddafi vahþice öne çýkmasý anlamýnda Arap isyanlarýnýn geleceðini ifade öldürüldü, destekçisi aþiretler darmadaðýn edildiler. etmekteler. Bu çerçevede Tunus'taki harekete, yeri Suriye'de de NATO güçleri isyanýn kontrolünü ele geçirgeldiðince, kimi önemli di. Tez elden muhalifleri silahlandýrdýlar, parallellikler ve ayrýþetnik-mezhepsel boðazlaþmayý örgümalarda deðineceðiz. tlediler. Esad rejiminin düþüþü, Ýran'a ve Ama çalýþmanýn Rusya'ya vurulmuþ büyük bir darbe olamerkezi Ortadoðu'nun caðýndan iç savaþý körüklemek için ve Arap Devrimlerinin ellerinden geleni halen yapýyorlar. Suriye kalbi Mýsýr olacak. þimdilerde Afganistan senaryosunu yaþaÖnümüzdeki dönemde makta. Silahlý muhalefet içerisinde kontburada yaþanacak olanrol, her geçen gün daha bariz þekilde lar sadece Arap Selefi fanatiklerin eline geçiyor. dünyasýný deðil tüm Bunlarýn zaferi, diðer her þey bir yana dünyayý ve özellikle de soykýrým ve etnik temizlik anlamýna bizi etkileyecektir. gelecek, daha sonrasý için de Suriye'nin uzun yýllar boyu savaþ bataklýðýna Suriye ve Libya saplanýp kalmasýna vesile olacak. Deðil, Mýsýr ve Tunus Süreç boyunca bir yandan Libya ve Suriye ve Libya gibi ABD ile çeliþkili Suriye'ye NATO müdahaleleri Sessizlikle geçen uzun uzun yýld i k t a t ö r l e r i n e g e m e n o l d u ð u ü l k e l e r d e k i gerçekleþiyor, diðer yandan da larýn ardýndan önce Tunus, ardýndan Mýsýr'da patlayan halk ayaklanmalar mevcut. Bu son gruptaki Mýsýr ve Tunus'ta Müslüman hareketleri, on yýllardýr iktidar- ayaklanmalar hýzlý bir þekilde emperya- Kardeþler iktidara geliyordu… Bu geliþmeler Arap Baharý'nýn da olan diktatörleri devirdi. lizmin kontrolüne girdi, daha baðnaz, arkasýndaki tarihsel dinamiðin Mücadeleci yeni bir kuþaðýn m c ý v e a y r ý m c ý b i r ç i z g i y e o t u r a r a k k a t l i a kolayca göz ardý edilmesine yol yetiþtiðini müjdeleyen bu ayakaçtý. Dünya çapýnda geniþ kesimler e m e k ç i l e r v e g e n ç l i k a d ý n a i l e r i c i l i k lanmalar, tüm dünyada büyük ve bu arada da Türkiye kamuoyu, sempatiyle karþýlandý. Bedel taþýma olasýlýðýný tümden kaybetti. Arap isyanlarýnýn bir çeþit ABD ödemeye hazýr milyonlara ev komplosu olduðuna inanmaya baþlamýþtý ki Mýsýr ve sahipliði yapan Tahrir, mücadele ruhu ve cesaretiyle, tüm Tunus'ta kitle hareketi Müslüman Kardeþler'i sallamaya dünyada sembolleþti. ABD merkezli Ýþgal Et (Occupy) hareketlerinde, krizin emekçilerin yaþamýný felç ettiði baþladý. Bu da, meselenin basitçe bir Batý tezgahý olarak Yunanistan ve Ýspanya'da ve aslýnda tüm dünyadaki görülemeyeceði gerçeðini gözler önüne savurdu. Özellikle Mýsýr'da yeni mücadele kuþaðý öncülüðünde milyonlarmücadelelerde kitleler Tahrir'e selam yolladýlar. ca emekçi, Müslüman Kardeþler ile ölümüne mücadele Bin Ali ve Mübarek devrildikten sonra mücadele bu ediyor, bedel ödüyor ve yeni deneyim ve fikirlerle yoluülkelerde durulmamýþtý. Kitleler yeni sorunlarla yüz yüze na devam ediyor. Mýsýr ve Tunus, hem Arap gelirken örgüt ve program yoksunluðuyla hatalar da yapDevrimleri'nin çýkýþ noktasý, hem Arap coðrafyasýnýn her týlar, ama durmadýlar. Mücadele yeni süreçte yeni soru ve açýdan merkezi ülkeleri (özellikle Mýsýr), hem de sorunlarla ilerlerken Libya ve ardýndan Suriye'den de hareketin çizgisinin belirlendiði en ileri ülkeler olarak isyan haberleri geldi. Buralardaki protestolarda iþlenen sürecin baþýný çekecektir. temalar, baþlangýçta diðer ülkelerdekilerle benzerdi. Ama bu ülkelerin özgün ulusal ve uluslararasý konumunun Arap Devrimleri Siyasi Ýslam'ýn Yenilgisine Ýþaret Ediyor belirleyici olduðu sebepler nedeniyle bu protesto hareketleri yörünge deðiþtirdi. Libya ve Suriye'deki isyan Gözlerden kaçýrýlmamasý gereken bir diðer nokta da Arap hareketleri nüfusun büyük çoðunluðunun çýkarýna, en ülkelerindeki isyanlarýn kapitalizmin büyük krizinden genel anlamda sosyal adalet ve demokrasi mücadelesi baðýmsýz ele alýnamayacaðýdýr. Tüm Ortadoðu'da on olmaktan çýkýp, aþiretsel-mezhepsel-etnik hesaplaþmalara milyonlarca gencin iyi bir gelecek kurabilecekleri düzgün dönüþtü. Hýzla iç savaþa evrilen bu sürecin yönlendiricili- bir iþe sahip olma umudu yok. Çalýþan genç emekçiler, ðini ABD ve müttefikleri yapacaktý. Emperyalist güçler ucuz emek cennetinin derbeder neferleri olmak duruböylelikle bir taþla bir sürü kuþ vurmuþ oluyorlardý: mundalar. Bunu da bulamayan bunalýmlý iþsiz yýðýnlar

41


MARKSÝST BAKIÞ kentlerde birikmiþ durumda. Hayat pahalýlýðý emekçilerin Devrimi tamamlamanýn devrimi süreklileþtirmekten belini büküyor. Üstelik emekçiler için ýzdýrap olan bu geçtiðinin farkýna varan, bu çerçevede örgütlenen sömürü sisteminin efendileri, çürümüþ emekçi-gençlik kesimlerinin güçlenmesi 30-35 yýllýk bir rejimleri, yolsuzluklarý ve lüks yaþamve giderek sosyalist devrim ile iþçi iktiaradan sonra larýyla, otoriter polis devleti uyguladarý perspektifini özümsemesi, bu malarý ile keyif çatmaktaydýlar. Bütün bakýmdan hayati öneme sahip. Ne de Ortadoðu'da ibre bunlar Arap isyanlarýnýn temel yeniden adým adým sola olsa milyonlarca insan, hedefin ve bu temalarýydý ve isyanlarýn özünde sýnýfhedefe ulaþmak için yapýlmasý gerekensal meseleler olduðunu gösteriyor. ve sosyalistlere dönmek- lerin belirsiz olduðu bir ortamda uzun Nitekim hem Tunus'ta, hem de Mýsýr'da tedir. Bu yeni kuþak gele- süre boyunca teyakkuz halinde bulunaörgütlü iþçi hareketi, diktatörlerin maz. Belirsizlik durumu kitle hareketini cekte Ortadoðu'daki devrilmesinde belirleyici oldu. dönüþümün baþýný çek- belirli bir saatten sonra yavaþ yavaþ Diktatörlerin devrilmesinin ardýndan yormaya baþlayacaktýr. meye adaydýr. Ýkinci iki ülkede de iktidara gelen Müslüman Diðer taraftan kitle hareketi, ani ve Kardeþler, kitle hareketi tarafýndan tarihsel eðilimse siyasi uzun erimli bir yavaþlama içerisine hedef alýndýðýnda sendikalar ve örgütlü Ýslam'ýn gelecek kuþaklar girse bile (en kötü senaryo) bu saatten iþçi hareketi, yine belirleyici roller açýsýndan tüm çekiciliði- sonra bir takým eþikler geçilmiþ, bazý üstlenmekteler. Mýsýr'da gençlik tarihsel eðilimler vaka halini almýþtýr. hareketi ve örgütlü iþçi sýnýfý, hareketin ni, prestijini, meþruiyeti- Bunlardan ilki Mýsýr ve Tunus'ta yeni baþýný çekerken Tunus'ta muhalefet ni yitirmekte olduðudur. bir gençlik kuþaðýnin politik eylemlerde bayraðýný sendikalar taþýyor. can verecek kadar radikalleþtiði ve burMýsýr ve Tunus'ta Ýsyan dalgasýnýn baþýndan beri en zayýf milyonlarýn Müslüman juva güçlerin en esaslýsý Müslüman noktasý, ideolojik-programatik ve Kardeþler ile ölümüne kavga edecek Kardeþler'e karþý örgütsel açýlardan net olmamasýydý. kadar net bir tutum takýndýðýdýr. Bu, harekete geçmesi, bu Mýsýr ile Tunus'ta (dünyadaki genel Baskýcý burjuva diktatörlükleri altýnda gençlerin ve emekçilerin geliþmiþ sürecin zaten öteden beri eðilimin öncüsü olarak) yeni bir eylemörgütsel biçimler yaratamamalarý gayet ci kuþaðýn tarih sahnesine çýktýðýnýn bir iþlemekte olduðunu doðaldýr. Ama bu durumun ciddi ifadesidir. Batý yanlýsý laik liberallerin kanýtlýyor. Ýran'dan zaafiyetler yarattýðý da bir gerçek. Uzun bu toplumlarda etkilerinin çok sýnýrlý süreç boyunca biriken toplumsal enerji, sonra Ýslam aleminin olduðu hesaba katýldýðýnda bu yeni kendisini patlamalý þekilde ortaya koykuþaðýn yüzünü sola çevirmesi, diðer merkezi olan duðunda kitleler "sosyal adalet" ve geliþimin normal sonucudur. Kýsacacý Mýsýr'da da siyasal "özgürlük" sloganlarýnýn altýnýn nasýl 30-35 yýllýk bir aradan sonra Ýslam'ýn tüm moral doldurulacaðý sorunuyla yüzyüze Ortadoðu'da ibre yeniden adým adým geldiler. Mübarek'ten sonra askeri cun- üstünlüðünü yitirmekte sola ve sosyalistlere dönmektedir. Bu tayla, askeri cuntadan sonra da olduðunu söyleyebiliriz. yeni kuþak gelecekte Ortadoðu'daki Müslüman Kardeþler ile savaþtýlar ve dönüþümün baþýný çekmeye adaydýr. savaþýyorlar. Ana slogan "devrimi Geriye kalan Taliban, El Ýkinci tarihsel eðilimse siyasi Ýslam'ýn tamamlamak", ama bu tamamlanýþtan Kaide, Suudi Arabistan gelecek kuþaklar açýsýndan tüm çekicine anlaþýldýðý ve bu tamamlanýþa nasýl ve türevlerinin gelecek liðini, prestijini, meþruiyetini yitirmekgidileceði koca bir muamma durumunolduðudur. Mýsýr ve Tunus'ta milyonkuþaklar için bir çekici- te da. Emperyalist kapitalist sistemden larýn Müslüman Kardeþler'e karþý kopuþ olmadan sosyal adalet ve özgür- liði olacaðýný kimse iddia harekete geçmesi, bu sürecin zaten ötelüðün havada kalacaðý gerçeði, giderek den beri iþlemekte olduðunu kanýtlýyor. edemez. Kapitalist daha fazla sayýda genç emekçi tarafýnÝran'dan sonra Ýslam aleminin diðer sömürücü, baskýcý, dan hisssediliyor. Bu unsurlar hareketin merkezi olan Mýsýr'da da siyasal en ileri bileþeni durumundalar ve emperyalizm iþbirlikçisi, Ýslam'ýn tüm moral üstünlüðünü hareketi ileri doðru çeken asýl güç bu baðnaz... Siyasal Ýslam yitirmekte olduðunu söyleyebiliriz. unsurlardan oluþuyor. Bu çerçevede 30 yýldýr sýnanýyor, sonuç Geriye kalan Taliban, El Kaide, Suudi aslýnda kendi kafalarý da karýþýk olan Arabistan ve türevlerinin gelecek ortada… küçük sosyalist oluþumlar güçlenmektekuþaklar için bir çekiciliði olacaðýný ler, öyle ki sokak hareketinde yabana atýlmayacak bir kimse iddia edemez. Kapitalist sömürücü, baskýcý, güce sahipler. Kitle hareketinin ana gövdesi, el yordamýy- emperyalizm iþbirlikçisi, baðnaz… Siyasal Ýslam 30 la, karþýlarýna çýkan burjuva-emperyalist güç odaklarýyla yýldýr sýnanýyor, sonuç ortada… hesaplaþýyorlar ve bir bütün olarak sola doðru kayýyor.

42


MARKSÝST BAKIÞ

Türkiye Tarihinden Notlar:

1908 Devrimi Kuþkusuz 1908 devrimi Türkiye modernleþme tarihinin kýrýlma anlarýndan biridir. Günümüzde 1. ve 2. Cumhuriyet tartýþmalarýný 1923 ekseninde yürütenler 1923'ü hiç sorgulamadan Türkiye'nin burjuva demokratik devrimi olarak nitelendiriyor. Bu tartýþmalar yürütülürken esas kýrýlma aný 1923 olarak alýnýyor ve bu açýkça tarihi bir çarpýtmaya yol açýyor. Bu noktada hiç olmazsa solun, resmi tarihin ezberlerine düþmemesi gerek. Türkiye tarihinde bütünlüklü bir bakýþ açýsýndan yoksun bir inceleme 1908'i yok sayýp 1923'ün ve Kemalizm'in reformlarýný, burjuva demokratik devrim sanýp Kemalizm'in kazanýmlarýna sahip çýkmaya kadar götürüverir insaný. Ýþte tam bu noktada tarihe saðlýklý bir gözlükle bakmak gerektiðini düþünüyoruz ve bu yüzden böyle bir yazý kaleme aldýk. Ayrýca belirtmek gerekir ki, Türkiye tarihinin çeþitli tartýþmalý dönemlerine, geçen sayýda Demokrat Parti dönemini incelediðimiz Türkiye Tarihinden Notlar yazý dizisiyle bir katký koymak bizim için benzeri bir anlama sahip. Günümüzde oldukça tartýþmalý bir isim olan Abdülhamit'in ve yine benzeri bir hararetle tartýþýlan Ýttihat ve Terakki'nin önemli aktörlerinden olduðu bu dönemin ayný zamanda Troçki ve Rosa Lüksemburg baþta olmak üzere dönemin önemli sosyal demokratlarýnýn ilgiyle takip ettiði ve deðerlendirdiði bir tarihsel süreç olduðunu da belirtmek gerekiyor. Devrim Öncesi Osmanlý Devrimden önce 600 yýllýk büyük bir hanedanlýk geleneðine sahne olan Osmanlý Ýmparatorluðu yýllarca geleneksel doðu toplumlarýna özgü bir üretim tarzýyla yürütülen ekonomi politikasýna ve yayýlmacý bir dýþ politikasýna sahip olduðu biliniyor. Ayný þekilde iç politikadaki yönetsel eðilimler düþünüldüðünde rejimin otokratik bir özellik taþýdýðý da söylenebilir. Devletin güç kaybetmeye baþladýðý dönemlerden itibaren devlet yönetimi etrafýndaki çeþitli kiþiler devletin nasýl düze çýkartýlacaðý ve kurtulacaðý konusunda kafa yormaya baþladýlar. Avrupa'da kapitalizmin geliþmeye, milliyetçi hareketlerin etkili olmaya baþladýðý özellikle Fransýz Ýhtilali sonrasý dönemde Osmanlý Devletinin ideologlarý artýk bu yenidünya düzenine entegrasyonun kaçýnýlmaz olduðunu

görmüþlerdir. Dolayýsýyla Türkiye modernleþmesinin tarihini bu entegrasyon sürecinin baþlangýcý olan 3. Selim dönemine kadar götürmek yerinde olacaktýr. Bu dönemde Osmanlý ekonomisinin bel kemiðini oluþturan týmar sistemi çökmüþ ve askeri teknoloji Avrupa'nýn geri kalanýna göre oldukça eski kalmýþtý. Modernleþme hareketi bu dönemden itibaren egemen güçlerin arasýndaki çýkar çatýþmalarý ve çeþitli siyasi tartýþmalar ekseninde sürdü. 1908'e giden yolda artýk Batýlý kapitalist güçlerin de yeni pazar arayýþlarý, onlarý Osmanlý'nýn içiþlerine daha fazla karýþmaya itiyordu. Hem yukarýda bahsettiðimiz Osmanlý'nýn kendisini kurtarma çabasý hem Fransýz devriminin etkisindeki milliyetçi azýnlýk hareketlerinin ve Batýlý sömürgeci güçlerin müdahalesi neticesinde Osmanlý'nýn çeþitli politik atýlýmlar yaptýðýný söyleyebiliriz. Bu dönemde ilk anayasanýn yapýlmasý ve Batýlý anlamda okullarýn (Harbiye, Týbbiye, Mülkiye) açýlmasý bu atýlýmlardandýr. 1800'lerin sonuna gelindiðinde Osmanlý, askeri olarak ardarda yenilgiler alan ve devlet yönetiminin büyük bir kriz içerisine girdiði bir ülke olarak karþýmýza çýkýyor. Þimdilerde çokça tartýþýlan II. Abdülhamit'in bu dönemde büyük bir baský mekanizmasý kurmasý, yozlaþmýþ ve rüþvetçi bir sistemin o dönemde ülkeye egemen olmasý halkýn ve dönemin aydýnlarýnýn üzerinde büyük bir birikim yarattý. Troçki bu dönem için Osmanlý'da üç temel sorundan bahseder: Birincisi ulusal sorun, ikincisi köylü sorunu ve üçüncüsü o dönem için sýnýrlý olmakla birlikte iþçilerin sorunu. Bu sorunlarýn ayrýntýsýna ve 1908'in bu sorunlara dair ne gibi çözümler üretebildiðine daha sonra deðineceðiz. Ayrýca devrimi olgunlaþtýran koþullardan bahsedeceksek meseleye küresel ölçekte de bakmamýzda yarar var. 1900'lü yýllar Doðu halklarýnýn uyanýþý ile açýlmýþtý. Avrupa'da 1800'lü yýllarýn ortasýnda patlak veren mücadelelerin sonucu ve sistemin yarattýðý öfke birçok ülkede ayaklanmalara sebebiyet verdi. 1905 Rus Devrimi ve 1906 Ýran devrimi bunun en belirgin örneðidir. 1908 devrimi de bu baðlamda deðerlendirilmelidir. Rusya ve Ýran'da yaþayan halklarýn içinde bulunduklarý geleneksel rejimlere karþý baþlattýðý bu

43


MARKSÝST BAKIÞ ayaklanmalar kuþkusuz 1908'in ilham kaynaklarýndan biri- Kitapta verilen istatistiklerden bazýlarý þöyle: iþçi sýnýfý sidir. 1908'in bu devrimlerden çeþitli farklar barýndýrdýðý ve Selanik'te nüfusun %17'sini oluþturduðu ve Uzun'un verdiði bunlar kadar aþaðýdan bir yapýsý olmadýðý kuþkusuz. Ancak rakama göre Ýzmir, Ýstanbul ve Selanik'te toplam 100 bin yine de meseleye bu ölçekten baktýðýmýzda 1908 anlamlý iþçi olduðu söyleniyor(1). Bu rakamlara bakýldýðýnda bir yerde duruyor. kuþkusuz iþçi sýnýfýnýn etkisi küçümsenemez; ancak 1908 esas olarak Ýttihat ve Terakki'nin ordu içerisindeki örgütlenDevrim Günleri Ülkedeki çeþitli konulara kafa yoran ve asýl amacý mesinin ve oradaki askerlerin sayesinde baþarýya ulaþmýþtýr. Osmanlý'yý kurtarýp düzlüðe çýkarmak olan aydýnlar, Ayrýca Ýttihatçýlar Abdülhamit'i devribilmek adýna pekçok Abdülhamit rejiminin baskýcý niteliklerinin de etkisi ile 'Ýtti- darbeci ve komplocu yöntemi o dönemde tartýþmýþ ve uyguhat ve Terakki' adlý illegal örgütü kurdular. Bu örgüt lamaya çalýþmýþtýr. Bu olayý ve Türkiye'yi yakýndan takip Osmanlý topraklarý içerisinde Rumeli merkezli olmakla bir- eden ve o dönemde Rusya'da gerçekleþen 1905 devriminin likte Avrupa'nýn çeþitli kentlerinde de teþkilatlanmýþtý. en önemli önderi konumunda olan Lev Troçki Türkiye iþçi Örgütün en büyük gücü Rumeli'deki subaylar arasýndaydý. sýnýfýnýn içinde bulunduðu durumunu þöyle yorumluyor: Bunun da etkisi ile Makedonya'da bir ayaklanma patlak "Türk endüstrisi söylediðimiz gibi çok zayýf. Sultan rejimi verdi, Osmanlý ordularýnýn bu ayaklanmayý bastýramamasý yalnýzca ülkenin ekonomik kuruluþlarýný aþýndýrmakla sonucunda Sultan meclisi toplamak zorunda kaldý. (Bu nok- kalmadý, proletaryanýn geliþmesi korkusuyla fabrikalarýn yapýlmasýna da bile bile engel oldu. Ama tada sultanýn ordularýnda birçok askerin Kuþkusuz 1908 devrimi ayný zamanda, rejimi bu tehlikeye emirlere itaat etmediði ve ayaklanTürkiye modernleþme tarihinin karþý tamamen korumanýn olanaksýz manýn bastýrýlamamasýnda bunun olduðu da ortaya çýktý. Türk devrimkýrýlma anlarýndan biridir. önemli eksininin olduðunu vurgulamak gerekir.) Bu olay Ýstanbul ve Günümüzde 1. ve 2. Cumhuriyet inin ilk haftalarýna, fýrýnlarda, matbaalarda, tekstilde, toplu taþýmacýlýkRumeli'de kutlamalarla ve tartýþmalarýný 1923 ekseninde ta, tütün imalatýnda çalýþanlarýn, görülmemiþ bir coþkuyla karþýlandý. 13 Nisan (dönemin takvimine göre 31 yürütenler 1923'ü hiç sorgulamadan demiryolu ve liman iþçilerinin grevMart) 1909'da Abdülhamit'in yan- Türkiye'nin burjuva demokratik devri- leri damgasýný vurdu. Avusturyalý marþandizlerin boykotu, Türkiye'nin daþlarýnýn baþlattýðý karþý devrim niteliðindeki ayaklanmanýn bastýrýl- mi olarak nitelendiriyor. Bu tartýþ- henüz çok genç olan ve bu kampanmasý sonucunda Sultan Abdülhamit malar yürütülürken esas kýrýlma aný yada kararlý bir rol üstlenen proletahttan indirildi ve yürütmenin gücü 1923 olarak alýnýyor. Bu noktada hiç taryasýný (özellikle liman iþçilerini) esinleyecek ve hareket geçirecekazaltýlýp seçilmiþ olan yasamanýn gücünü artýran yasal düzenlemeler olmazsa solun, resmi tarihin ezberle- ti."(2) yapýldý. Bu anlamda 1909'da yeni bir rine düþmemesi gerek. Türkiye tari- Kuþkusuz Troçki o dönemde iþçi anayasal düzene geçildiði hinde bütünlüklü bir bakýþ açýsýndan hareketinin gelecekteki döneminden umutlu ve iþçi sýnýfýnýn politik bir söylenebilir. 1909 Kanun-i Esasi'sinin en önemli kurumu padiþah yoksun bir inceleme 1908'i yok sayýp aktör olarak sahneye çýkabileceðini deðil, Meclis-i Mebusan'dýr. Bu 1923'ün ve Kemalizm'in reformlarýný, düþünüyor ancak ayný makalede þundönemde önemli demokratik burjuva demokratik devrim sanýp larý da belirtiyor: kazanýmlarýn elde edildiðini söyleye"Rusya'da Devrimin temel savaþçýsý biliriz. Ülkede ilk kez toplantý ve Kemalizm'in kazanýmlarýna sahip çýk- proletaryadýr. Türkiye'de, daha önce dernek haklarý tanýnmýþ, basýna sanmaya kadar götürüverir insaný. de belirttiðim gibi, ancak embriyon sür yasaðý konmuþtur. Ayrýca bu halinde bir endüstri vardý; proletarya dönemde ilk kez sendikalar ve sol partiler kurulmuþ, ilk zayýf ve sayýca yetersizdi."(3) yaygýn grevler gerçekleþmiþ ve kadýn hareketi kendisini Dolayýsýyla proletaryanýn devrimdeki rolünü abartmamak özgürce ifade edebilmiþtir. Ancak bu dönemde eskisinden ancak diðer yaný ile de küçümsememek gerekli. de gerici bazý düzenlemelerin de yapýldýðýný vurgulamak Devrimin Niteliði ve Ýttihat ve Terakki gerek. Anayasanýn þer'i niteliði artýrýlmýþ ve ceza hukukun- Öncelikle Troçki'nin 1908 devrimini oluþturan koþullarda da þeriat önemli bir plana alýnmýþtýr. Ýttihat ve Terakki'nin bahsettiði üç temel sorunu vurgulamýþtýk. Ulusal ve halkýn ve siyasal krizin sorunlara ne ölçüde çözümler toplumsal sorunlar olarak iki baþlýk altýnda incelediði getirdiðini ise tartýþacaðýz. sorunlardan toplumsal sorunlarý iþçi ve köylü sorunlarý Bir baþka tartýþma ise devrimin ne kadar tabandan olduðu olarak açarak devam ediyor. Bilindiði gibi Osmanlý ve iþçi sýnýfýnýn buradaki rolüne iliþkindir. Bu noktada Cem coðrafyasý birçok ulusu içinde barýndýrýyordu ve Fransýz Uzun'un 'Kemalizm Sol Deðil' adlý kitabýnda iþçi sýnýfýna Devriminin etkisi ile güçlenen azýnlýk milliyetçileri ile iliþkin verdiði rakamlar ve bu dönemdeki grevlerle ilgili devlet arasýnda mücadeleler varlýðýný sürdürmüþtü. bilgiler bizler için bir fikir oluþturmakla birlikte Uzun'un Ýttihat ve Terakki'nin ülkenin egemenliðini ele geçirmesi ile 1908'i bütünüyle tabandan bir mücadelenin ürünü olarak birlikte uyguladýðý politika sað ve milliyetçi bir çizgide yorumlamasýnýn abartýlý olduðu ve iþçi sýnýfýnýn bu konuda- olmuþtur. Ýttihatçýlar devletin ve toplumun iliþkisini bir ki rolünü gereðinden fazla göklere çýkardýðý söylenebilir. hasta doktor iliþkisi olarak ele aldýlar ve kendileri adeta

44


MARKSÝST BAKIÞ 'toplum mühandisliði'ne soyundular. Bu noktada ulusal sorun konusundaki çözümleri tek aidiyet üzerinden kurulacak bir ulus devlet oldu. Gayrimüslim ve azýnlýk unsurlarýnýn tasfiyesi yönündeki politik düþünce gelecek yýllarda ülkedeki Ermeni nüfusunun neredeyse tamamýnýn tasfiyesine yol açacaktý. Bu kuþkusuz onlarýn 1923 sonrasýna býraktýðý önemli bir miras. Köylü ve iþçi sorunu ile ilgili Ýttihat ve Terakki'nin bir görmezden gelmeye baþvurduðu ise kuþkusuz. Bu dönemde yapýlan deðiþiklikler bu sýnýflarýn sorununu çözemediði gibi aksine derinleþtirmiþtir. Yeni rejimin o dönemde uyanmaya baþlayan iþçi sýnýfýna verdiði yanýt grevleri zor kullanma yoluyla bastýrmaya izin veren bir yasal düzenleme olacaktý. Köylü sorunu ile ilgili olarak da Ýttihat ve Terakki'nin nasýl bir politika izlediðini anlatan þu kanýtlarý sunabiliriz. Ýttihatçýlar "toprak sahiplerinin köylü üzerindeki denetimlerini artýran yasalar çýkardýlar… 1913'e gelindiðinde toprak az sayýda kiþinin elinde toplandý… bu grup nüfusun yüzde 1'ini oluþturuyor, ancak topraðýn yüzde 39'una sahip bulunuyordu."(4) O dönemde görüldüðü gibi devrimci süreçte azýnsanmayacak bir rol oynayan bu unsurlarýn sorunlarýnýn çözümü yerine bu sýnýflarýn ekonomik düzeylerinde hiçbir geliþme olmamasý ve özellikle iþçi sýnýfýnýn haklarý yönündeki gerici uygulamalarý ile 1908'in toplumsal sorunlarý çözmekte geri kaldýðý görülüyor. Bu da doðalýnda kapitalizmin rotasýna geç giren bir ülkede bir burjuva demokratik

1908, 1. Meþrutiyet olarak nitelendirilen anayasal düzene geçiþten farklý olarak bir devrim niteliði taþýr. devrimin toplumun can alýcý sorunlarýna dahi çözüm getiremediðinin kanýtý. Troçki'nin meseleyi sürekli devrimci bir perspektiften özetlediði þu yoruma katýlmamak elde deðil: "Türk Devriminin artýk tamamlandýðýný düþünenleri acý düþ kýrýklýklarý bekliyor. Düþ kýrýklýðýna uðrayanlarýn arasýnda yalnýzca Abdülhamit deðil, öyle görünüyor ki "Jön Türkler" Partisi de olacak."(5) Kaldý ki demokratik reformlarýn olumlu niteliðini söyledik ancak Ýttihatçý kadrolarýn devlet yönetme mantýðýnýn Sultan'dan kendilerine devrolunan bir mirasýn parçasý olduðu görülüyor. Burada bir meclis seçimi öngörülse de seçim sistemini incelediðimiz zaman 25 yaþ üstü erkeklerin oy kullanabildiðini ve yalnýzca vergi ödeyen yurttaþlarýn oy kullanabileceðini görüyoruz. Bu da demek oluyor ki, yalnýzca mülk sahibi sýnýflar oy kullanabilir, iþçi sýnýfý ve yoksul-topraksýz köylüler bu seçim sisteminde herhangi bir yere sahip deðil. Ulusal sorun konusunda ise Abdülhamit'in Hamidiye alaylarýndan Talat, Enver ve Celal'in Ermeni

nüfusunun tasfiyesine iliþkin eylemlerine, bu anlamda kapitalizme ve ulus devlet inþa sürecinde tek bir unsura yaslanarak gerçekleþen ve 1923 sonrasýna aktarýlan politik gelenek birbirlerinin devamcýsýdýr. Ekonomik olarak da Türkiye'nin içinde bulunduðu krizi ve kapitalistlerin yeni bir pazar olarak Osmanlý'ya yönelmesinden kaynaklý o dönemde içinde bulunduðu yarý sömürge koþullarýndan kurtulmayý baþaramamýþ ve ihtiyaçlarý olan kapitalist restorasyonu baþaramamýþ, Balkanlar'da ellerindeki topraklarý tutamayarak kendi tutarlýlýklarý içerisinde baþarýsýz bir konumda kalmýþlardýr. Sonuç Sonuç kýsmýnda tarihi bütünlüklü bir þekilde incelerken 1908'deki önemli kýrýlmanýn bu tarih içerisinde nereye tekabül ettiðini tartýþacaðýz. Öncelikle 1908, 1. Meþrutiyet olarak nitelendirilen anayasal düzene geçiþten farklý olarak bir devrim niteliði taþýr. Burada Rus devrimi kadar olmasa da tabanda var olan bir hareketlilik söz konusudur, ayný þekilde yeni sistemin oluþmasýndaki itici güç devletin içinden deðil dýþýndan geliþmiþtir. Toplumsal hareketlerin ve yeni ortaya çýkan iþçi sýnýfýnýn politik varlýðýný da bu noktada vurgulamak gerek. Dolayýsýyla 1908, parlamento düzenine geçiþ ve yürütmenin (Padiþahýn) gücünü kýsýtlayýp ilk defa yurttaþlarýn seçtiði kiþilere verilen yönetsel gücün artýrýlmasý bakýmýndan Türkiye'nin kapitalist dönüþümünde önemli bir kýrýlma noktasý ve bir burjuva demokratik devrimdir. Ýttihat ve Terakki konusunda da eklemekte yarar var. Kemalizmin ve onun yarattýðý tarihin (Nutuk) söylediði gibi 29 Ekim 1923 her þeyin baþladýðý an deðildir. O yalnýzca kendisinden 300 yýl önce baþlayan hareketin geldiði noktada aldýðý þekil ve bir sýçrama noktasýdýr. 1923 ve sonrasý 1908'ten baðýmsýz deðerlendirilemeyeceði gibi, 1908 de Ýttihat ve Terakki'yi yaran koþullardan baðýmsýz bir þekilde deðerlendirilemez. Kaldý ki demokratik atýlýmlar da bu süreci incelerken yok sayýlmamalýdýr. Tarihi anlarý birbirinden kopuk bir þekilde incelemek tarihi doðru bir þekilde okumaya engel olur. Bütünlüklü bir bakýþ açýsý ise Türkiye tarihinin kahramanlarýn ve olaylarýn tarihi olmadýðýný bizlere gösterecektir. Serkan Üstün 1- Uzun, Cem. Kemalizm Sol Deðil. Ýstanbul: Ýde Yayýnlarý, 2004 2- Troçki, Lev. "1908 Türkiye Devrimi ve Proletaryanýn Görevleri". Pravda 2 (17 Aralýk 1908) 3- Troçki, Lev. (a.g.m.) 4- Ahmad, Feroz. Modern Türkiye'nin Oluþumu. Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2012 5- Troçki, Lev. "Yeni Türkiye (1908 Devriminin Ardýndan)" .Kievskaya Mysl 3 (3 Ocak 1909)

45


MARKSÝST BAKIÞ

Kurtuluþun Anahtarý Anti-Emperyalist Mücadeledir -Mateo Fossa ile Röportaj-

LEV TROÇKÝ Fossa: Sizce Avrupa'nýn mevcut durumunun ilerideki geliþmesi nasýl olacak? Troçki: Çok fazla diplomasinin, bu dönemde, kokuþmuþ bir anlaþmaya ulaþmayý baþarmasý muhtemeldir. Ancak bu çok uzun sürmeyecek. Savaþ kaçýnýlmaz; dahasý çok yakýn bir gelecekte. Bir uluslararasý kriz, bir diðerini izliyor. Bu sarsýntýlar, yaklaþan savaþýn doðum sancýlarý gibi. Her yeni þiddetli nöbet daha sert ve tehlikeli bir karakter taþýyacak. Þu anda dünyada, bu sürecin geliþimini, yani savaþýn doðumunu, durdurabilecek herhangi bir güç görmüyorum. Yeni korkunç bir katliam insanlýðý acýmasýzca içine çekiyor. Elbette, uluslararasý proletaryanýn zamanýnda gerçekleþtireceði devrimci eylemi emperyalistlerin zorbaca çalýþmalarýný felce uðratacaktýr. Ancak gerçekliðin yüzüne doðrudan bakmak zorundayýz. Avrupa'nýn emekçi kitleleri ezici bir çoðunluk ile Ýkinci ve Üçüncü Enternasyonal' in liderliði altýnda. Sendikalarýn Amsterdam Enternasyonali'nin liderleri, Ýkinci ve Üçüncü Enternasyonal'in politikalarýný tamamen desteklemekte ve birlikte "Halk Cepheleri" denilen cepheye dahil olmaktadýr. "Halk Cephesi" politikasý, Ýspanya, Fransa ve diðer ülkelerin örneklerinde görüldüðü gibi, proletaryayý burjuvazinin sol kanadýna tabi kýlmaya dayanýr. Fakat kapitalist ülkelerin burjuvazilerinin tamamý, saðý olduðu kadar "sol"u da, þovenizmden ve emperyalizmden süzülmüþtür. "Halk Cephesi"; iþçileri, kendi emperyalist burjuvazileri için ölmeye giden askerlere çevirmeye hizmet eder.

Bundan daha fazlasýna deðil. Ýkinci, Üçüncü ve Amsterdam Enternasyonalleri, halihazýrda, 'demokratik' emperyalizme karþý proletaryanýn devrimci mücadelesini frenlenmek ve felce uðratýlmak amaçlý karþý devrimci örgütlerdir. Bu enternasyonallerin sabýkalý liderlikleri devrilmedikçe iþçiler savaþa karþý çýkmak konusunda güçsüz olacaklardýr. Bu, acý fakat kaçýnýlmaz gerçektir. Bununla nasýl yüzleþeceðimizi bilmeli, kendimizi illüzyonlarla ve pasifist gevezeliklerle avutmamalýyýz. Savaþ kaçýnýlmazdýr! Fossa: Bunun Ýspanya'daki mücadele ve uluslararasý iþçi sýnýfý hareketi üzerindeki etkisi ne olacaktýr? Troçki: Yaklaþmakta olan olaylarýn doðasýný doðru anlamak için, öncelikle, gelmekte olan savaþýn faþizmle 'demokrasi' arasýnda bir savaþ olacaðýný söyleyen düzmece ve tamamen yanlýþ teoriyi reddetmek zorundayýz. Bundan daha yanlýþ ve aptalca bir fikir daha olamaz. Emperyalist 'demokrasiler' dünyanýn her yerinde çatýþan çýkarlarý üzerinden bölünmüþtür. Faþist Ýtalya Hitler'in zaferine olan inancýný kaybederse kendisini kolaylýkla Büyük Britanya ile ayný kampta bulabilir. Yarý faþist Polonya, sunulan kazançlara baðlý olarak kamplardan birine ya da diðerine katýlabilir. Savaþ sýrasýnda Fransýz burjuvazisi iþçilerine boyun eðdirmek ve onlarý "sonuna kadar" savaþmaya zorlamak için faþizmi 'demokrasi'nin yerine ikame edebilir. Faþist Fransa, "demokratik" Fransa gibi elde silah sömürgelerini ayný derecede koruyacaktýr. Yeni savaþ, 1914-18 savaþýndan daha açýk biçimde zorba bir emperyalist karaktere sahip

46


MARKSÝST BAKIÞ olacak. Emperyalistle siyasi ilkeleri için deðil, pazarlar, ihtiyaçlarýný temin etmeden hiçbir Latin Amerika ülkesi sömürgeler, hammadde, dünya üzerindeki hegemonya ve baðýmsýzlýðýný koruyamayacaktýr. Paranýn alým gücünün zenginlik için savaþýrlar. azalmasý Meksika'ya karþý baþlatýlmýþ olan emperyalist Emperyalist kamplardan herhangi birisinin zaferi; tüm ablukanýn sonuçlarýndan yalnýzca birisidir. Maddi yokluk insanlýðýn kesin köleleþtirilmesi, günümüz mücadelede kaçýnýlmazdýr. Kurtuluþ, fedakarlýklar sömürgelerinin ve aralarýnda Latin Amerika halklarýnýn olmaksýzýn imkansýzdýr. Emperyalistler karþýsýnda teslim da bulunduðu tüm güçsüz ve geri kalmýþ halklarýn çifte olmak ülkenin doðal zenginliklerini talana; halký çöküþe zincire vurulmasýný ifade edecektir. Emperyalist kamplar- ve yok olmaya teslim etmek anlamýna gelecektir. dan herhangi birisinin zaferi kölelik, sefalet, çaresizlik ve Þüphesiz, proletarya örgütleri, hayat pahalýlýðýndaki artýþýn bütün aðýrlýðýyla, emekçilerin omuzlarýna bininsan medeniyetinin çöküþü anlamýna gelecektir. meyeceðinden emin olmalýdýr. Çýkýþ yolu nedir diye soruyorsunuz. Þahsen, yeni bir savaþýn; zorba kapitalist hiziplerin insanlýk üzerindeki Fossa: Latin Amerika halklarýnýn kurtuluþ mücadeleleri hükümranlýðýna karþý bir uluslararasý devrimi tetikleye- ve geleceðin sorunlarý üzerine ne söyleyebilirsiniz? ceðinden bir an bile þüphe duymuyorum. Savaþ zamanýn- Aprismo hakkýndaki görüþleriniz nedir? da emperyalist 'demokrasi' ile faþizm arasýndaki bütün Troçki: Tekil Latin Amerika ülkelerinin hayatý konusunfarklar ortadan kalkar. Bütün ülkelerde amansýz bir askeri da, yönelttiðiniz soruya somut bir cevap vermeme izin diktatörlük hüküm sürecek. verebilecek kadar yakýndan Yaklaþmakta olan olaylarýn doðasýný doðru bilgi sahibi deðilim. Benim Alman iþçiler ve köylüler týpký Ýngiliz ve Fransýzlar gibi için her halükarda çok açýk ki anlamak için, öncelikle, gelmekte olan can verecek. Modern yýkým bu ülkelerin iç sorunlarý savaþýn faþizmle 'demokrasi' arasýnda bir araçlarý öylesine canavarca ki emperyalizme karþý verilecek savaþ olacaðýný söyleyen düzmece ve muhtemelen insanlýðýn eþ zamanlý devrimci savaþa birkaç ay bile kat- tamamen yanlýþ teoriyi reddetmek zorunda- mücadele olmadan çözülelanabilmesi mümkün olmaya- yýz. Bundan daha yanlýþ ve aptalca bir fikir mez. ABD, Ýngiltere, cak. Çaresizlik, öfke, nefret Fransa'nýn ajanlarý (Lewis, daha olamaz. Emperyalist 'demokrasiler' savaþmakta olan tüm Jouhaux, Toledano, dünyanýn her yerinde çatýþan çýkarlarý ülkelerin büyük halk yýðýnStalinistler) faþizme karþý üzerinden bölünmüþtür. Faþist Ýtalya larýný elde silah ayaklanmaya mücadeleyi emperyalizme itecektir. Dünya proleHitler'in zaferine olan inancýný kaybederse karþý mücadelenin yerine taryasýnýn zaferi savaþa son kendisini kolaylýkla Büyük Britanya ile ayný geçirmek istiyorlar. Savaþ ve verecek ve ayrýca Avrupa ve faþizm karþý en son kongrekampta bulabilir... Faþist Fransa, "demok- lerindeki sabýkalý çabalarýný dünyanýn diðer bölgelerinin ratik" Fransa gibi elde silah sömürgelerini gözlemledik. Latin Amerika sorunlarýný olduðu kadar Ýspanya sorunun da çözecek- ayný derecede koruyacaktýr... Emperyalistle ülkelerinde "demokratik" tir. emperyalizmin ajanlarý özelsiyasi ilkeleri için deðil, pazarlar, sömürgelikle tehlikelidir çünkü onlar Proletaryayý emperyalistlerin ler, hammadde, dünya üzerindeki hegekitleleri sersemletmeye, "demokrasi" maskesi ile l a r . m o n y a v e z e n g i n l i k i ç i n s a v a þ ý r faþist haydutlarýn aleni haygizlenmiþ savaþ arabalarýna dutlarýndan daha fazla mukzincirlemek isteyen, o iþçi sýnýfý "liderleri" þimdi emekçilerin en kötü düþmanlarý ve tedirdir. doðrudan ihanetçilerdir. Ýþçilere, emekçilerin bilinçlerini En basit ve açýk örneði alacaðým. Brezilya'da þu anda zehirledikleri için emperyalizmin ajanlarýndan nefret bütün devrimcilerin sadece nefretle bakabileceði yarý etmeyi ve onlarý aþaðýlamayý öðretmeliyiz. Ýþçilere, faþist bir rejim hüküm sürüyor. Herhalükarda, yarýn, faþizmin, emperyalizmin yalnýzca biçimlerinden biri Ýngiltere'nin Brezilya ile askeri bir çatýþmaya girdiðini olduðunu, mücadele etmemiz gereken þeyin hastalýðýn varsayalým. Size iþçi sýnýfýnýn bu çatýþmada hangi tarafta dýþsal belirtileri deðil organik nedenleri; yani kapitalizm olacaðýný sorarým. Ben þahsen bu durumda "demokratik" olduðunu açýklamalýyýz. Büyük Britanya'ya karþý "faþist" Brezilya'nýn tarafýnda Fossa: Meksika devrimi için perspektifiniz nedir? Toprak yer alýrým. Neden? Çünkü aralarýndaki bu çatýþmada ve petrol varlýklarýna el konulmasýna baðlantýlý olarak sorun demokrasi ya da faþizm sorunu olmayacaktýr. Þayet Ýngiltere kazanýrsa, Rio de Janerio'ya baþka faþistleri yeryapýlan devalüasyona nasýl bakýyorsunuz? leþtirecek ve Brezilya'yý çifte zincire vuracaktýr. Öte yanTroçki: Bu sorularýn üzerinde yeteri kadar detaylý þekilde dan eðer Brezilya kazanýrsa ülkenin ulusal ve demokratik duramayacaðým. Topraðýn ve doðal zenginliklerin kamubilincine büyük bir itki verecek ve Vargas diktatörlaþtýrýlmasý hiç þüphesiz Meksika'nýn ulusal savunmasý lüðünün devrilmesine yol açacaktýr. Ýngiltere'nin yenilgisi için kaçýnýlmaz bir tedbirdir. Köylülüðün gündelik

47


MARKSÝST BAKIÞ ayný zamanda Britanya emperyalizmine darbe indirecek ve Britanya proletaryasýnýn devrimci hareketi için bir itici kuvvet olacaktýr. Doðrusu, birinin dünyadaki karþýtlýklarý ve askeri çatýþmalarý demokrasi ve faþizm arasýndaki mücadeleye indirgemesi için içi boþ bir kafaya sahip olmasý gerekir. Tüm maskelerin altýndan sömürücüleri, köle sahiplerini ve haydutlarý nasýl ayýrt edeceðimizi bilmemiz gerekir. Tüm Latin Amerika ülkelerinde toprak devrimi sorunu ayrýþmaz bir þekilde antiemperyalist mücadeleye baðlýdýr. Stalinistler þimdi haince her ikisini birden felce uðratýyorlar. Latin Amerika ülkeleri, Kremlin için, emperyalistler ile iliþkilerindeki sadece küçük bir deðiþ tokuþ. Stalin Washington, Londra ve Paris'e þöyle diyor: "Beni eþit bir ortak olarak tanýyýn ve ben de size sömürge ve yarý sömürgelerdeki devrimci hareketi bastýrmak için yardým edeyim; bunun için emrimde Lombardo Toledano gibi yüzlerce ajan var." Stalinizm, özgürlük mücadelelerinin cüzamý haline geldi. Aprismo'yu kesin bir yargýya varacak kadar iyi bilmiyorum. Peru'da bu partinin faaliyeti illegal bir karakter sahip, bu nedenle gözlemlemek zor. Ancak deðerlendirebildiðim kadarýyla APRA'nýn temsilcileri Puerto Rico'dan delegelerle birlikte Meksika'da eylül ayýnda yapýlan savaþ ve faþizm karþýtý kongrede dikkate deðer ve doðru bir pozisyon aldýlar. Geriye APRA'nýn Stalinistler'in tuzaðýna düþmemesini ummak kalýyor, çünkü bu Peru'daki özgürlük mücadelesini felce uðratacaktýr. Bence Apristas ile belli pratik iþler için anlaþmalar yapmak, tam bir örgütsel baðýmsýzlýk koþulu altýnda, arzu edilebilir ve mümkündür. Fossa: Savaþýn Latin Amerika ülkeleri için sonuçlarý ne olacaktýr? Troçki: Hiç þüphesiz her iki emperyalist kamp da Latin Amerika ülkelerini sonrasýnda tamamen köleleþtirmek için savaþ girdabýna sürüklemeye çabalayacaktýr. Boþ "antifaþist" velvele, sadece, emperyalist kamplardan birinin ajanlarý için zemin hazýrlayacaktýr. Hazýrlanan dünya savaþý ile yüzleþmek için Latin Amerika'nýn devrimci partilerinin derhal tüm emperyalist gruplaþmalara karþý uzlaþmaz bir tavýr takýnmasý gerekir. Latin Amerika halklarýnýn kendi-

lerini koruma mücadelesi temelinde birbirlerine daha yakýn yürümesi gerekir. Savaþýn ilk döneminde güçsüz ülkelerin durumu çok zor olabilir. Ancak emperyalist kamplar her geçen ayla birlikte daha da zayýflayacaktýr. Birbirleri ile olan amansýz savaþlarý sömürge ve yarý sömürge ülkelerin baþlarýný kaldýrmalarý için olanak verecektir. Bu elbette Latin Amerika ülkeleri için de geçerlidir; eðer kitlelerin önderliðinde gerçekten devrimci, antiemperyalist partiler ve sendikalar bulunursa, tümüyle özgürlüðe kavuþmalarý mümkün olacaktýr. Tarihin trajik koþullarýndan hile, içi boþ sözler ve küçük yalanlarla kaçýlamaz. Kitlelere gerçeði, gerçeðin tamamýný ve yalnýzca doðruyu söylemek zorundayýz Fossa: Sizce sendikalarýn yüzlerini dönmesi gereken görevler ve yöntemler nelerdir? Troçki: Sendikalarýn özgürlük kavgasý için proleterleri biraraya getirmesi, eðitmesi ve harekete geçirmesi için Stalinizmin bütün totaliter yöntemlerinden arýnmýþ olmasý gerekir. Sendikalar eylem disiplini koþuluyla tüm politik eðilimdeki iþçilere açýk olmalýdýr. Her kim ki sendikalarý dýþsal amaçlarýn (özellikle Stalinist bürokrasinin ve "demokratik" emperyalizmin ) silahlarý haline çevirirse kaçýnýlmaz olarak iþçi sýnýfýný bölecek, zayýflatacak ve gericiliðe kapýyý aralayacaktýr. Sendikalar içindeki tam ve dürüst bir demokrasi ülke demokrasisi için en önemli koþuldur. Sonuç olarak, sizden Arjantin iþçilerine kardeþçe selamlarýmý iletmenizi rica ediyorum. Onlarýn; bana ve arkadaþlarýma yönelik Stalinist ajanlarýn tüm dünyada yaydýðý iðrenç iftiralara bir an bile olsun inanmadýklarý konusunda en ufak bir þüphe duymuyorum. Dördüncü Enternasyonal'in Stalinist bürokrasiye karþý üstlendiði mücadele, ezilenlerin ezenlere, sömürülenlerin sömürenlere karþý verdiði büyük tarihsel kavganýn devamýdýr. Uluslararasý devrim, SSCB iþçileri dahil olmak üzere tüm ezilenleri özgürleþtirecektir. Eylül 1938 Çeviri: Marksist Bakýþ

48

Proletaryayý emperyalistlerin "demokrasi" maskesi ile gizlenmiþ savaþ arabalarýna zincirlemek isteyen, o iþçi sýnýfý "liderleri" þimdi emekçilerin en kötü düþman larý ve doðrudan ihanetçilerdir. Ýþçilere, emekçi lerin bilinçlerini zehirledikleri için emperyalizmin ajanlarýndan nefret etmeyi ve onlarý aþaðýlamayý öðretmeliyiz. Ýþçilere, faþizmin, emperyalizmin yalnýzca biçim lerinden biri olduðunu, mücadele etmemiz gereken þeyin hastalýðýn dýþsal belirtileri deðil organik nedenleri; yani kapitalizm olduðunu açýklamalýyýz.


SURÝYE’DEN ELÝNÝZÝ ÇEKÝN!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.