Marksistbakis29

Page 1

M

arksist Bak s B ü t ü n

D ü n y a n ý n

Yýl: 8 - Sayý: 29

Ý þ ç i l e r i

B i r l e þ i n ! Fiyatý: 3 TL

Zaruret, Aciliyet...

BIRLESIK EMEK CEPHESI e v i r a l l u Kos iklari l i s a l O

* Birleþik Emek Cephesi Neden Zorunlu? * Zamanýn Ruhu: Said Nursi - II * Lev Troçki: Hindistan Ýþçilerine Açýk Mektup * Müzakere Süreci Üzerine Bir Röportaj * Afganistan Dünü, Bugünü ve Dersler

www.bolsevik.org


TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya diktatörlüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.

Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýný görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..

Ýçindekiler Birleþik Emek Cephesi Neden Zorunlu? Devrimleri Gerçekleþtiren Bir Araç: Leninizm Zamanýn Ruhu: Said Nursi - Farklý Bir Bakýþ-II Lev Troçki: Hindistan Ýþçilerine Açýk Mektup Müzakere Süreci Üzerine Bir Röportaj Kan ve Gözyaþýyla Yoðrulan Coðrafya: Balkanlar Afganistan Dünü, Bugünü ve Dersler Türkiye Saðýnýn Okulu: Milli Türk Talebe Birliði

...................2 ...................6 ...................13 ...................20 ...................24 ...................27 ...................34 ...................44

MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 8 Sayý: 29 Mayýs 2013

Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No: 45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-544 66 34 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk

Ýletiþim Ýçin: marksistbakis@yahoo.com www.bolsevik.org Büro: Bayýndýr-2 Sok. No: 45/7 Kýzýlay/ANKARA


MARKSÝST BAKIÞ

Birleþik Emek Cephesi Neden Zorunlu? AKP hükümetinin kalfalýk dönemi icraatlarý piyasacýlýk ve baskýcýlýðýn yanýnda siyasi rakiplerini de saf dýþý býrakmayý içeriyordu. Ustalýk dönemi ise artýk uluslararasý emperyalist politikalara aktif bir taþeronluk yaparak Ortadoðu coðrafyasýnda söz sahibi, lider bir ülke olmak ve bunun önkoþulu olarak siyasal ve iktisadi "istikrar"ýn yolu (ki seçim çalýþmalarýnda AKP'nin temel sloganlarýndan birisi idi) emeðin yoðun sömürüsü ve muhalefetin baský aygýtlarýyla susturulmasýndan geçiyor. TÜSÝAD'ýndan MÜSÝAD'ýna sermayenin her türlü rengi AKP'nin saðladýðý rantla zenginleþirken, emekçi sýnýflar iþ kazalarýnda dünyada baþa oynayan, sömürü ve esnekleþmenin en acýmasýz hallerini dayatan bir ülkede yaþamak zorunda býrakýlýyor. Sýnýf Örgütlülüðü Karþýmýzda artýk kendisine güveni tam ve bahçesindeki "ayrýk otlarýný" temizlemiþ bir AKP var. ABD'nin bölgedeki taþeronluðu doðrultusunda emperyalist azgýnlýðýn yürütücülüðünü üstlenmeye soyunmasý da bu nedenle mümkün olabiliyor. Cezaevlerinin hücrelerine hapsedilen muhalif sesler, susturulan basýn, satýn alýnmýþ kalemler, sokaklardaki polis terörü, hiçleþtirilen sendikalar, tutuklanma korkusunun topluma aþýlanmýþ olmasý ve daha nice baský politikasý bu anlamda AKP'nin þu an can simidi. Marks; tarih sýnýflar savaþýmýnýn tarihidir diyordu. O tarihte avcý ile aslanýn uzlaþmaz savaþýmý var. Ancak þimdilerde biz hep avcýlarýn kahramanlýk hikâyelerini dinliyoruz. 12 Eylül'ün açtýðý yoldan giden AKP'nin ve sermaye sýnýfýnýn en büyük avantajý da bu; iþçi sýnýfý cephesinde mücadelenin çok geri boyutlarda seyretmesi.

Emekçi sýnýflarýn AKP hükümetleri altýnda maruz kaldýðý saldýrganlýða göz atacak olursak aslýnda içinde bulunduðumuz kuyunun dipsiz olmadýðýný; kuyunun derinliklerine hangi yollardan itildiðimizi, dolayýsýyla da çýkýþ yolunu görmüþ olacaðýz. Konuya AKP hükümetinin emeðe yönelik saldýrýlarýnýn emekçilerin örgütlü gücünün kýrýlabildiði oranda yoðunlaþtýðýný ve baþarýya ulaþtýðýný söylemekle baþlayabiliriz. Sendikalarýn temsiliyet gücünün gerek yasal sýnýrlandýrmalarla gerekse de iþyerlerindeki yandaþ sendikalara üye olunmasý yönünde uygulanan baskýyla bitirildiðini pek çok örnekle görmek mümkün. Toplumsal muhalefetin en önemli unsuru olan KESK, en radikal unsur olarak hala emekçilerin en militan kesimini içinde barýndýrsa da hem KCK operasyonlarý ile hedef haline getirilmesi nedeniyle hem de yöneticilerince adeta atýllýða teslim edildiði oranda büyük kan kaybetti. Piyasacýlýk Kýskacýnda Ýþçi Sýnýfý Þimdilerde küresel kapitalist krizden çýkýþ yolu

2


MARKSÝST BAKIÞ olarak baþta Avrupa olmak üzere egemen sýnýflarýn uygulamaya koymaya baþladýðý acý reçeteler Türkiye'de çok önceden uygulanmaya baþlanmýþtý. Dolayýsýyla ülke sermaye için güvenli ve bol karlý bir alan haline getirildi. Bu nedenle içinden geçtiðimiz krizi Türkiye egemen sýnýfý "teðet" geçebildi. Ama ne teðet! Milyonlarca iþsizle ve birçok önemli hakkýn budanmasýyla… Büyüme rakamlarý bu zemin üzerine kuruldu. Kadrosuz, sendikasýz, güvencesiz ve geleceksiz bir iþçi sýnýfý o zeminin gerçeði. Ancak bu noktaya gelene kadar pek çok direniþ mevzisini da ne yazýk ki maðlubiyetle terk ettik. Yine de yerel de olsa emek cephesinden direniþler devam ediyor. Fakat hem güçsüz hem de yerel düzeyde kalan bu eylemler sermayenin önümüze diktiði barikatta yarýlmaya sebep olamýyor. TEKEL iþçilerinin mücadelesinden çok büyük dersler çýkaran AKP, geliþtirmiþ olduðu stratejileri de devreye sokarak büyük direniþlerin önüne geçmeye çalýþýyor. Hatýrlayacak olursak TEKEL iþçilerinin büyük direniþi ülkenin çeþitli yerlerindeki direniþlere cesaret vermiþ; Tariþ, Çemen Tekstil, Marmaray ve Ýstanbul Ýtfaiye iþçileri direniþe geçmiþlerdi. Ve ayný zaman diliminde meclisin gündeminde olan modern köleliðin kibar ifadesi olan özel istihdam bürolarý projesi ertelenmek zorunda kalmýþtý. AKP, hiç yaþamadýðý kadar zor anlar yaþamýþ iktidara büyük bir panik havasý hâkim olmuþtu. Ýktidar bu nedenle çok sayýda emekçinin maruz kalacaðý özelleþtirme, iþ yasasýnda deðiþiklik gibi saldýrýlarý parçalý ve kademeli yaparak kitlesel bir mücadelenin önüne geçme taktiðini izledi. Ya da Torba Yasa'da olduðu gibi ileri demokrasi sosu eklenmiþ bir torba dolusu zehri tek seferde geçirerek emek cephesindeki direniþi kýrma yoluna gidiyor. Þu an geldiðimiz noktada ise kadrosuz ve güvencesiz çalýþan sayýsýnýn her geçen gün arttýðý, taþeron çalýþmanýn AKP döneminde bir milyonu aþtýðý, iþ kazalarýnýn tavan yaptýðý (2012 yýlýnda en az 878 iþçinin iþ cinayetlerinde öldürüldüðünü biliyoruz), kýdem tazminatýnýn kaldýrýlmasýnýn hatta bölgesel asgari ücretin egemen sýnýflarýn gündeminde olduðunu biliyoruz. Buradan baktýðýmýzda ne yazýk ki emekçi sýnýflar adýna durum pek parlak deðil. AKP'nin büyüme rakamlarý çakýldýkça sömürü de yoðunlaþýyor. Çalýþma saatleri artýyor, kayýt dýþý çalýþma yaygýnlaþýrken iþsizlik giderek artýyor. Patronlar, piyasanýn daha karlý alanlarýna daha az zararla geçme ya da üretimin maliyetlerini düþürürken üretim sürecindeki geniþleme ya da daralmayý hýzlandýrmak için geçici veya kýsa süreli sözleþmelerle istihdam saðlýyorlar. Bunun doðrudan adý ise güvencesizlik. Resmi rakamlara göre Aralýk 2011'den 2012'ye kadarki zaman dilimine ait veriler belki bu tablonun korkutucu boyutlarýný daha net

ortaya koyabilir: * Geçici çalýþanlarýn sayýsý % 34 artarak 1 milyon 333 binden, 1 milyon 789 bine yükseldi. * 60 saat ve üzeri çalýþanlarýn sayýsý 1 milyon 379 bin kiþi artarak 4 milyon 708 binden 6 milyon 87 bine ulaþtý. Haftalýk 72 saatin üzerinde çalýþanlarýn sayýsý yüzde 30 artýþ ile 1 milyon 320 binden 1 milyon 718 bine çýktý. * Ýþsizlik oraný ise %16,4, 4 milyon 859 bin kiþi olarak gerçekleþti. * DÝSK-AR'ýn Çocuk Ýþçiliði Raporu'na göre toplamda çalýþan çocuklarýn tüm çocuklara oraný 1999'dan bu yana %41'den %56'ya çýkarken. 20062012 yýllarý arasýnda çalýþan çocuklarýn sayýsý %64 oranýnda artarak, 272 binden 445 bine yükseldi. * Açlýk sýnýrýn 1061 TL, yoksulluk sýnýrý ise 3354 TL. Suriye Savaþý, Anayasa, Otoriter Rejim Emekçi halklara saldýrýlar sadece ekonomik temelli deðil. Ýktidar iktisadi olarak sermayeyi rahatlattýðý ve emekçi sýnýflarýn belini kýrabildiði ölçüde, uluslararasý emperyalist kapitalist sistemin savaþ politikalarýna ortak olabiliyor. AKP de tam olarak birinci aþamadan baþarý ile çýktýðýndan gözünü daha büyük emperyalist kapitalist projelere dikti. AKP iktidarýnýn ustalýk dönemi icraatlarýnýn önceki dönemlerden en büyük farký toplumsal muhalefet odaklarýnýn üzerinde kurmuþ olduðu baskýnýn kendisine verdiði güven. AKP'ye baský politikasýnýn saðlamýþ olduðu hareket kabiliyeti ile artýk ustalýk projelerinin piyasaya sürülmesi yani ülkenin burjuva

Neoliberal azgýnlýðýn kararlý yürütücüsü AKP hükümeti, gücünü esas olarak emekçilerin alternatifsizliðinden alýyor. Dolayýsýyla yeni bir alternatifi yaratmak, doðrudan AKP'nin hegemonyasýna yönelik bir saldýrý anlamýna geliyor. Mevcut durumda sosyalist solun aðýrlýk merkezi, olmasý gerektiði gibi sokak týr. Zaten AKP gidecekse de sokaktan gidecektir. Ama sokak hareketinin geniþ emekçi yýðýnlarýna umut verebilmesi için bir takým kazanýmlara ihtiyaç var. Bu bakýmdan sosyalist solun daðýnýklýktan kurtulmasý, büyük önem taþýyor. Bunun için, belirli somut konularda birleþerek saldýrýlar karþýsýnda bir direniþ ekseni yaratýlmasý, hedefi belirginleþtirip saflarý netleþtireceði için daðýnýklýktan yavaþ yavaþ çýkýlmasýný beraberinde getirecektir.

3


MARKSÝST BAKIÞ siyasetinde yapýsal müdahalelerde bulunmasýný gündeme þimdiki kadar güçlü olmadýðý bir dönemde bölmüþ taþýdý. Yeni bir anayasa ve baþkanlýk sistemi; bunun olmasý, aslýnda yenilginin baþladýðý noktalardan birisine içeride saðladýðý stabil bir otoriterliðin yaný sýra iþaret eder. AKP hükümetinin yaþam tarzlarýna yönelik ekonomik büyüme ve Ortadoðu'da büyük bir güç olma saldýrýsýnýn, muhafazakâr bir yaþam biçimini dayatan hayali. Bu doðrultuda Ortadoðu'nun þekillendirilmesi baskýcý uygulamalarýn aþýlmasýnýn yolu olarak izlenen görevine taþeronluk vasfý ile Suriye'de iki yýldan uzun bir elitist ve bir o kadar da yaþam tarzýna dayanan tepkiler; süredir devam ettiren AKP, savaþ politikalarý ile emekçi- bu hatanýn devam etmesine, dolayýsýyla da AKP'nin iktileri büyük bir ateþ çemberinin içine itmiþ bulunuyor. darýný pekiþtirmesine yarýyor. Sadece laiklik tartýþmasýnReyhanlý'daki katliam, bu savaþýn ortasýna doðru çekil- da deðil tüm etnik ve mezhepsel söylemlerin sýnýf menin ödeteceði büyük bedelleri kardeþliðinin önüne geçmesi, var halka göstermiþ bulunuyor. olan ayrýmýn derinleþmesinden Marks, "kapitalistleri Emperyalist müdahale söz konusu baþka bir iþe yaramýyor. Bu sebeple iktidarda tutan sihir, olduðu, AKP taþeronluk rolünü AKP'nin sadece ülke içinde deðil sürdürdüðü takdirde de halklar bir iþçiler arasýndaki bölün- bütün bölgede çok güçlü bir sonraki bombanýn nerede patlaya- medir" der. Yakýn tarihten manipülasyonla yürüttüðü mezhepcaðý korkusuyla yaþamaya devam çi politikalarýn önüne geçebilmek dersler çýkarmak, bu edecek. için de ayný þekilde bu sýnýrlarý aþaYani Türkiye emekçi sýnýflarýnýn bilen bir emek söylemi geliþtireanlamda çok önemli. omuzlarýndaki yük sadece kendi bilmek çok önemli. Yine TEKEL Sadece laiklik tartýþsýnýfsal talepleri için sokaða çýkmak iþçilerini hatýrlayalým. Onlarca ayrý deðil Suriye üzerinden yürütülen masýnda deðil tüm etnik þehirden, etnik ve mezhepsel kökkirli savaþýn taþeronu olan AKP ve mezhepsel söylemlerin enden, siyasi görüþten olan TEKEL hükümetini tüm bölge halklarýnýn sýnýf kardeþliðinin önüne iþçileri, 4-C 'ye karþý birlikte omuz geleceði adýna durdurmak. Türkiye omuza mücadele etmiþler; etnik ve geçmesi, var olan ayrýmýn proletaryasý bölgede bunu baþaramezhepsel ayrýmlarý da mücadele bilecek düzeyde politikleþmiþ, derinleþmesinden baþka içerisindeki deneyimleri ile mücadele geçmiþi bulunan ve aþmasýný bilmiþlerdi. Yani kýsacasý bir iþe yaramýyor. Bu Ortadoðu'daki neredeyse bütün emekçilerin þu an içerisinde bulunsebeple AKP'nin sadece duðu derin sessizlik ve bölünülkelerden daha fazla örgütlülük bilincine sahip olan bir özne olarak ülke içinde deðil bütün müþlük halini aþmak, tüm suni öne çýkýyor. Bu doðrultuda atacaðý ayrýþmalarýn ötesinde birleþtirici bölgede çok güçlü bir bir adým milyonlarca emekçinin bu bir emek söylemi ile mümkün olamanipülasyonla yürüt- bilir. kan deryasýndan kurtarýlmasý, bütün bölgede yaratýlan etnik ve mezheptüðü mezhepçi politika- Reyhanlý'daki katliamýn ardýndan sel çatýþmalarýn/gerilimlerin bunun aciliyetini ve hayattaki larýn önüne geçebilmek karþýlýðýný bir kez daha görmüþ emekçilerin enternasyonalist mücadelesi ile aþýlmasý anlamýna olduk. Katliamýn ardýndan büyük için de ayný þekilde bu gelir. sýnýrlarý aþabilen bir emek bir acý yaþayan Reyhanlý halký her Çýkýþ Nerede? ne kadar geneli itibariyle milliyetçi söylemi geliþtirebilmek ve muhafazakâr bile olsa Çýkýþa giden yolu tartýþýrken üç "Hükümet istifa" diyerek sokaklara temel soruya cevap vermek önemli. çok önemli. çýkmýþ ve AKP hükümetine doðrudan Emekçi sýnýflarýn sessizliðinin ve bölünmüþlüðünün nasýl aþýlabileceði, toplumdaki tep- en ortak ve en yakýcý sorun olan Suriye gündeminden kiselliðin hangi araçlarla ve nasýl bir söylemle kitlesellik yüklenmiþtir. Ayný þekilde Hatay halký içinde mezhepsel kazanabileceði ve son olarak sýnýf hareketinin sosyalist gerilim yaratýlmasý çabalarýna karþý halk, kardeþlik söylemi ile yürüyüþ düzenlemiþti. Bu söylemi emperyalist saflara nasýl kazandýrýlacaðý sorularý öne çýkýyor. Birinci sorudan baþlayacak olursak en zor kýsmý cevap- savaþ karþýtlýðý ile hükümete karþý muhalefeti örgütlemek lamýþ olacaðýz, hem de bu cevabýn mantýksal sonuçlarýný için kullanýrken emek adýna mevziler kazanarak bu eyleiki ve üçüncü sorunlarýn çözümleri olarak ortaya koymuþ mi gerçekleþtirmek sola bambaþka bir soluk getirebilir. olacaðýz. Marks, "kapitalistleri iktidarda tutan sihir, iþçi- Kendisini emekçi halkla karþý karþýya bulan AKP ler arasýndaki bölünmedir" derken tam da bu soruya hükümeti içerideki kaygýlarý arttýðý oranda da savaþ policevap arýyordu. Yakýn tarihten dersler çýkarmak, bu tikalarýna devam ederken tedirginlik duyacak, böylece anlamda çok önemli. AKP hükümetinin Kemalist kadro- yeni katliamlarýn önü yine emekçi halkýn sokaða larla savaþýmýnda laik - anti-laik gerilimini beraberinde dökülmesi ile alýnabilecektir. Diðer bir deyiþle emekçigetirmiþti. Türban sorununun emekçileri AKP'nin henüz lerin bölünmüþlüðünün önüne geçmek, sadece doðrudan

4


MARKSÝST BAKIÞ sýnýfsal taleplerin hayata geçmesi için deðil, bölgedeki kirli savaþa karþý politik bir karþý duruþu saðlayabilecek için de bir zarurettir. Yani iþçi sýnýfýnýn uluslararasý kaderi bu birleþmenin gerçekleþtirilmesi ile deðiþebilir. Birleþik Ýþçi Cephesi Toplumdaki tepkisellik nasýl bir söylemle kitlesellik kazanabilir sorusunun cevabý da aslýnda böylece verilmiþ oldu. Ancak hangi araçlarla yapýlabileceðine dair soruna açýklýk getirmekte fayda var. Bu noktada sendikalarýn atýllýðýndan bahsetmiþtik. Ancak yine de KESK baþta olmak üzere sendikalarýn da mutlaka içerisinde bulunduðu bir direniþ hattý örülmelidir. Emek örgütlerinin ortak bir direniþ hattýný ortak talepler etrafýnda þekillendirmesi, mücadelemize taze bir nefes ve baþarý öyküsü kazandýrabilir. Bunun küçük olmasýna raðmen anlamlý bir örneði içinde birçok örgüt ve sendikanýn bulunduðu Herkese Saðlýk ve Güvenceli Gelecek kampanyasýnda görmüþtük. Örgütlerin kendi baðýmsýzlýklarýný korumaya devam ettikleri, yani ayrý yürüyüp birlikte vurduðu bu model, diðer bir adý ile Birleþik Ýþçi Cephesi þu an ihtiyacýmýz olan þey. Birleþik iþçi cephesinin toplumsal muhalefet için emek eksenli bir cazibe merkezi olmasý, emekçiler arasýndaki bölünmenin emek talepleri etrafýnda aþýlmasý ile mümkün olabilir. Buradan çýkacak bir baþarý öyküsü, solun yeniden emekçiler için umut olmasýný mümkün hale getirecektir. Böylece her kazanýlan mücadele sola güven ve büyüme olarak geri dönebilecektir. Üçüncü sorumuza yani sýnýf hareketinin sosyalist sola nasýl kazandýrýlabileceði konusuna da böylece Birleþik Ýþçi Cephesi taktiði ile açýklýk getirelim. Sosyalist solun Birleþik Ýþçi Cephesi'nin parçasý olarak aktif siyaset yürütmesi gerekmektedir. Örgütsel baðýmsýzlýklarýn korunarak taleplerin birlikte yaþama geçirilmesi çabasý doðrudan sosyalistlerin bu iþin yürütücülüðünü yapmasý anlamýna da geliyor. Sokak hareketini, ulusalcý reflekslerle örgütlenen eylemleri saymazsak, elinde tutan sosyalist hareket, aslýnda þu an niceliksel boyutlarýnýn çok üzerinde bir kapasitede ses getirebiliyor. Türkiye'de devralýnan devrimci gelenekle cesur ve gözüpek bir mücadele anlayýþýný zaten sol içinde barýndýrýyor. Bu geleneðin devamcýsý olan gençlik hareketi, zaman zaman oldukça radikal fakat bir o kadar da yanýp sönen eylemliliklere giriþiyorsa da bunun emekçilerden kopuk bir zeminde gerçekleþmesi, AKP iktidarýný en fazla ürkütür, tek baþýna geri adým attýramaz. Gençliðin kývýlcýmlarý bile AKP'ye zor anlar yaþatýyor, meþruiyetini sarsýyor. Ancak AKP'yi yutan ve onun yerine devrimci bir dönemin kapýlarýný aralayabilen bir hareket için gençlik tek baþýna yeterli deðil. Bir bütün halinde emekçilerin kazanýlmasý ve ortak talepler etrafýn-

da birleþmesi gerekir. Bu nedenle sosyalistlerin günü kurtarmaya yönelik takvim eylemlerinden deðil, sýnýf mücadelesinin acil ihtiyaçlarýný karþýlayacak stratejilerden konuþmasý gerekir. AKP'nin üzerimizdeki baskýsý ve toplumsal muhalefet üzerine saldýðý korku, sokaklarý boþaltmadan önce perdeyi yýrtmak oldukça önemli. Kaybedecek zamanýmýz yok. Sonuç Neoliberal azgýnlýðýn kararlý yürütücüsü AKP hükümeti, gücünü esas olarak emekçilerin alternatifsizliðinden alýyor. Dolayýsýyla yeni bir alternatifi yaratmak, doðrudan AKP'nin hegemonyasýna yönelik bir saldýrý anlamýna geliyor. Mevcut durumda sosyalist solun aðýrlýk merkezi, olmasý gerektiði gibi sokaktýr. Zaten AKP gidecekse Katliamýn ardýndan büyük bir acý yaþayan Reyhanlý halký her ne kadar geneli itibariyle milliyetçi ve muhafazakâr bile olsa "Hükümet istifa" diyerek sokaklara çýkmýþ ve AKP hükümetine doðrudan en ortak ve en yakýcý sorun olan Suriye gündeminden yüklenmiþtir.

de sokaktan gidecektir. A m a sokak hareketinin geniþ emekçi yýðýnlarýna umut verebilmesi için bir takým kazanýmlara ihtiyaç var. Bu bakýmdan sosyalist solun daðýnýklýktan kurtulmasý, büyük önem taþýyor. Bunun için, belirli somut konularda birleþerek saldýrýlar karþýsýnda bir direniþ ekseni yaratýlmasý, hedefi belirginleþtirip saflarý netleþtireceði için daðýnýklýktan yavaþ yavaþ çýkýlmasýný beraberinde getirecektir. Bugün Suriye ile savaþ da bambaþka bir yakýcýlýkla önümüzde duruyor. Bu konuda sorun, artýk, sadece AKP ile cisimleþen sermaye devletinin Türkiye iþçi sýnýfý ile olan amansýz savaþýmý deðil, ayný zamanda Ortadoðu halklarýnýn ölüm kalým savaþýdýr. Dolayýsýyla bir emekçi baharý yaratmak salt ülke sýnýrlarýnýn deðil, AKP hükümetinin iliþki içinde bulunduðu bütün emperyalist politikalarýn da zeminin sarsýlmasý, enternasyonalist dayanýþma bilincinin ilerlemesi anlamýna gelecek. Bunun için de birleþik iþçi cephesinin sýnýfsal talepler etrafýnda yaratýlmasý saldýrýlara karþý birlikte göðüs gerilmesi þarttýr. Derya Koca

5


MARKSÝST BAKIÞ

Devrimleri Gerçekleþtiren Bir Araç: Leninizm Leninizm, Rusya'da dört baþý mamur tasarlanmýþ bir projenin hayata geçirilmesi olarak hayat bulmadý. Sýnýf mücadelesine öncülük etmek için inþa edilen merkezileþmiþ devrimciler örgütü fikri, Leninizin temeli olarak deðerl e n d i r i l e b i l i r. ("Leninizm tepeden týrnaða savaþa dönüktür." Troçki, The New Course, s.50) Leninizm, Bolþevik örgütlenmede somutlandýðý ölçüde, Bolþevik partinin programý ve iç yapýsýnýn geçirdiði önemli deðiþiklikler sayesinde Leninizm olabilmiþtir. Bu kritik deðiþimler, sýnýf mücadelesinin zorlamasýyla hayat bulabilmiþtir. Yani sýnýf mücadelesinin öne çýkardýðý zorlu problemler karþýsýnda, bir dizi büyük iç ve dýþ kavganýn ardýndan, Bolþevikler, proletaryanýn devrimci çýkarlarý doðrultusunda gerekli deðiþikliklere gitmeyi bilmiþlerdir. Neticede Leninizm bitmiþ bir mühendislik harikasý deðil, devrimci sýnýf mücadelesinin çýkarlarýna uyum saðlayabilen dinamik bir kavrayýþtýr. Nitekim Leninizmin açýklandýðý temel eser olarak kabul edilen Ne Yapmalý'dan Komünist Enternasyonal'in Dördüncü Kongresi'ne kadar Bolþevizm kendisini geliþtirmeyi bilmiþtir. Bu yazýda Bolþevizmin oluþum ve dönüþüm sürecini izlemeye çalýþacaðýz.

6

19. Yüzyýlýn Mirasý Leninizmin arka planýna bakýldýðýnda ilk göze çarpan 19. yüzyýlýn Çarlýk Rusyasý'ndaki cüretkar ve azimli devrimci gelenektir. Bu gelenek, 1825'teki Dekabristler Ayaklanmasý'ndan köklerini alýr. Dönemin devrimcileri, Çarlýk gericiliðine isyan bayraðý açanlar, toplumsal özgürlük taleplerini yükselten askerler ve aydýnlardýr. Siyasi tutuklularýn Sibirya'ya sürülmesi geleneði bu ayaklanmadan sonra baþlayacaktýr. Otokrasinin ve serfliðin bütün halk ve köylü kitleleri üzerindeki aðýr baskýsý, politik radikalizmin Rusya'ya özgü biçimlerini ortaya çýkarmýþtýr. Dekabristler, Herzen'den Puþkin'e, Nekrassov'dan Tolstoy'a kadar Rus radikal aydýn geleneðine ilham verecektir. Dekabristler'den sonra Çerniþevski, Lermantov, Belinski, Herzen gibi dünya çapýndaki entelektüeller, kalemleri ve duruþlarýyla mücadele bayraðýný gelecek nesillere býrakacak ve böylece aydýn radikalizmi örgütsel ifadelerine bürünecektir. Bu ifadelerin tahrihe damgasýný vuracak olaný þüphesiz Rusça'da halkçýlar anlamýna gelen Narodniklerdir. Narodniklerin çoðunluðu öðrencilerden oluþur. Öðrencilerin yaný sýra askerler, genç radikal soylular ve diðer ara katmanlar Narodniklerin sosyal bileþimini oluþtururlar. Hedefleri dünya gericiliðinin kalesi olan Çarlýðý yýkmaktýr. Bunun için köylüleri kazanmaya çalýþtýlar. Rus köylüsünün eski gelenekleri olan ortaklaþalýk biçimleri üzerinden kapitalizmi hiç yaþamadan sosyalizme geçebileceklerini düþünüyorlardý. Bu yüzden köylüler uyandýrýlmalýydý. Bunun için de öncelikle kýrsala köylülere etki etmek için yayýldýlar ama sonuç hüsran oldu. Köylüler bu yabancýlara güvenmediler, dahasý Çar'a da baðlýydýlar. Neticede Narodnik gençleri jandarmaya teslim ederler. Bu büyük köylüye gitme akýný baþarýsýz olunca halký uyandýrmanýn yolu olarak bireysel


MARKSÝST BAKIÞ terörizme yöneleceklerdi. Çarlýðý temsil eden devlet temsilcileri ve hatta Çarýn kendisi çeþitli silahlý eylemlerde öldürüldü. Sonuç yine baþarýsýzdý, halkýn uyanýþý bir yana Çarlýk siyasi polisi, gizli Narodnik gruplara ölümcül darbeler indirdi. Ama Narodnik geleneðin birbirini takip eden birkaç kuþak boyunca politik radikalizmi temsil ederek gençliðe ilham olmayý baþardýðý da bir gerçekti. Nitekim bu gençlerden biri olan Lenin'in abisi Aleksandr çara suikast hazýrlýðýnda iken yakalandý ve idam edildi. Çar tarafýndan affedilmesi için merhamet dilemesi kendisine teklif edildiðinde 19 yaþýndaki Aleksandr, tipik bir Narodnik tepki olarak þunlarý söyleyecekti: "Ýnsanýn ülkesi uðruna ölmesinden daha iyi bir ölüm yoktur. Böyle bir ölüm içten ve dürüst insanlara korku salmaz. Tek b i r amacým vardý: Talihsiz R u s halkýna yardým etmek." Narodnizmin etkisi sadece ilham kaynaðý olmakla sýnýrlý Yazarlarý arasýnda deðildi. Rusya'da Lenin'den baþka Plehanov, M a r k s i z m Martov, Akselrod, Troçki, Narodnizmin içinden çýkmýþtýr. gibi isimleri barýndýran Georgi Plehanov Iskra, özellikle kritik bir 1 8 8 3 ' t e Narodnizmden dönem olan 1900-03 tümüyle koparak arasýnda inþa görevi Emeðin Kurtuluþu görmüþtür. Iskra, adeta grubunu kurmuþtu. Marksist hareket Leninist partinin taslaðý ortaya çýktýðý olmuþtur. Lenin'in bu andan itibaren kenkonudaki yaklaþýmý disini Narodnizm oldukça nettir: "Gazete, ile çatýþma halinde buldu. Lenin de en sadece kolektif bir propagandist ve kolektif keskin ataklarýnda Narodniklerin bir ajitatör deðil, kolektif payýný vermekte tereddüt etmedi. bir örgütleyicidir de." Diðer taraftan Narodniklerin mirasýnda deðerli olan þeyler de vardý. Rus devrimci geleneði, gizlilik, bedelli

7

müdahaleye raðmen mücadeledeki ýsrar, atýlganlýk ve cüret… Lenin, bu durumun farkýndaydý. "Halkýn Dostlarý Kimlerdir ve Sosyal Demokratlarla Nasýl Savaþýrlar" ya da sayýsýz baþka eserinde Narodniklerin sýnýf mücadelesini merkeze almamalarýný, ütopik niteliklerini, bireysel terörizmi topa tutsa da Narodnik kahramanlýða saygýsýný açýkça belirtmekten geri kalmadý. Ünlü Narodnik eylemci Neçayev'in birkaç kuþak politik eylemcilerin aklýna kazýnan þu sözlerindeki deðerler Bolþevikler tarafýndan devranýlacaktý: "Devrimci damgalý bir insandýr: Kiþisel ilgileri, iþleri ve duygularý, kiþisel iliþkileri yoktur, kendisine ait hiçbir þey; ismi bile yoktur. Ondaki herþey tek ve herþeyi dýþlayan bir amaca, tek bir düþünceye, tek bir tutkuya baðlanmýþtýr: Devrim" Neçayev'in bu sözleri hiç de durumun romantikleþtirilmesi deðildi, fiili mücadelenin gerçekçi bir görüntüsüydü. Yýllar sonra Gorki Ana romanýnda benzer bir öyküyü bu sefer Bolþevik militanlarýn yaþantýsýnda aktaracaktý. Böylelikle Narodnizmin irade ve kararlýlýðý yeni kuþaða Marksist bir eðitimle aktarýlýyordu. Amatörlüðün Kýskacýndaki Militanlar Rusya'da sanayi geniþledikçe iþçi hareketi de kendisini gösterecekti. 1890'lardan itibaren iþçi sýnýfýnýn siyasal bir hareket oluþturduðu söylenebilir. Bunun doðrudan getirisi Marksizmin yeni politikleþen genç iþçi ve öðrenciler içerisindeki etkisiydi. Diðer taraftan bu genç iþçi ve öðrenci devrimciler Çarlýk siyasi polisi karþýsýnda kolay lokma durumundaydýlar. Oldukça yerel, birbirinden habersiz, ulusal çapta siyaset üretmekten çok uzak, gizli polis karþýsýnda da olabildiðince savunmasýz olan amatör gruplar, fazla uzun ömürlü olamadan tutuklanýyor ve Sibirya'nýn yolunu tutuyorlardý. Lenin'in kaderi de bu oldu. Lenin 1895-1900 arasýný tutuklu ve sürgün olarak geçirdi. Sibirya dönüþü gittiði Avrupa'da sürgünde iyiden iyiye ikna olduðu merkezi devrimci örgüt fikrini iþleyecekti. Bunun anlamý Bolþevizmin temellerinin atýlmasýydý. Çarlýk gizli polisinin baskýlarýna direnebilecek, ülke çapýnda siyaset örgütleyebilecek, sosyal demokratlarýn merkezileþmiþ örgütünü yaratma hedefi doðrultusunda Lenin meþhur Iskra gazetesini çýkarmaya baþlar. Iskra, Aralýk 1900'den Rusya Sosyal Demokrat Partisi (RSDÝP) 2.Kongresi'ne kadar (Ekim 1903) merkezi devrimci örgüt fikrini geliþtirdi. Aslýnda Rusya'da sosyal demokratlarýn merkezi bir örgütü olarak RSDÝP vardý, ama bu kaðýt üzerindeki bir varlýktý. 1898'de Minsk'te toplanan RSDÝP 1.Kongresi'nin delegelerinin neredeyse tamamý kongre ertesinde tutuklanmýþ ve Sibirya'ya gönderilmiþlerdi. Yani, Iskra'nýn hazýrladýðý RSDÝP 2.Kongresi aslýnda bir nevi kuruluþ kongresi olacaktý. Bunun anlamý Iskra'nýn bir "gazetecilik" pro-


MARKSÝST BAKIÞ jesi olmadýðýdýr. Iskra'nýn hücum ettiði bir diðer eðilim de ekonomistlerdi. Yazarlarý arasýnda Lenin'den baþka Plehanov, Martov, Ekonomistler sosyal demokrasinin görevlerini iþçilerin Akselrod, Troçki, gibi isimleri barýndýran Iskra, özellikle ekonomik mücadelesini omuzlamakla sýnýrlandýrmak kritik bir dönem olan 1900-03 arasýnda inþa görevi gör- istiyorlardý. Çarlýða karþý giriþilecek politik mücadele ise müþtür. Iskra, adeta Leninist partinin taslaðý olmuþtur. liberal burjuvaziye býrakýlýyordu. Sosyal demokrasi, libeLenin'in bu konudaki yaklaþýmý oldukça nettir: "Gazete, ral burjuvaziye bu mücadelede yardýmcý olacaktý. Iskra, sadece kolektif bir propagandist ve kolektif bir ajitatör ekonomistlere karþý þiddetli hücumlarla iþçi sýnýfýnýn ve deðil, kolektif bir örgütleyicidir de." sosyal demokrasinin görevlerini tariNitekim gizlilik esaslarýnýn baþat Iskra, Bolþevizmin daha fleyecekti. Buna göre liberal burjuolduðu koþullarda etkin bir muhabir sonralarý da ayýrt edici vazi, devrimci bir rol oynayamazdý, oluþturan Iskra, inþa konusunda tam tersine iþçi sýnýfýnýn eylemözelliklerinden birisi olan merkezi bir rol oynamýþtýr. Ekim lerinden korkmasýndan ötürü gerici 1903'te toplanan ikinci kongrede kampla çýkarlarýný birleþtirmekteydi: oportunizme karþý Iskracýlarýn çoðunlukta olmasý bu uzlaþmaz tutumunu da "Burjuvazi karþý-devrimcidir.", anlamda þaþýrtýcý deðildir. "Burjuvazi proleter devriminden daha þekillendirecektir. Bu dönemde Iskra, Bolþevizmin daha çok korkacak ve kolaylýkla gericiliðin sonralarý da ayýrt edici özelliklerinden Dönemin en sert tartýþ- kollarýna atýlacaktýr." (Lenin'den birisi olan oportunizme karþý uzlaþMarcel Liebman, Lenin malarý Iskra'nýn sütun- aktaran maz tutumunu da þekillendirecektir. Döneminde Leninizm, cilt I, s. 74) Dönemin en sert tartýþmalarý Iskra'nýn larýndan ekonomistlere ve Dolayýsýyla burjuva devriminde hegesütunlarýndan ekonomistlere ve legal legal Marksistlere doðru monya devrimci proletaryada olacakMarksistlere doðru yönlendirilecektir. tý. Liberal burjuvaziyi mahkum eden yönlendirilecektir: ("Eðer iþçilerin yaþamýnda, ekonomik ve iþçi sýnýfýna öncülük misyonu ajitasyon için kullanýlmayacak tek bir "Eðer iþçilerin yaþamýn- yükleyen bu yaklaþým, Bolþevik frakekonomik sorun yoksa, politik alanda da, ekonomik ajitasyon siyonun daha sonraki bölünmede da, politik ajitasyon konusu olarak Menþeviklerle olan temel farklýlýklarhizmet etmeyecek hiçbir sorun yoktur. için kullanýlmayacak tek dan birisi olacaktý. Dolayýsýyla burjuSosyal Demokratlarýn çalýþmasýnda bir ekonomik sorun yoksa, vazinin ve iþçi sýnýfýnýn devrimdeki ajitasyonun bu iki türü, bir madal- politik alanda da, politik pozisyonu konusunda ekonomistlerle yonun iki yüzü gibi ayrýlmaz biçimde baþlayan mücadele Menþeviklerle de birbirine baðlýdýr. Gerek ekonomik ajitasyon konusu olarak sürecekti. Diðer taraftan Bolþeviklerin gerekse de politik ajitasyon prole- hizmet etmeyecek hiçbir aþamacýlýktan kopmasý için 1917'deki taryanýn sýnýf bilincinin geliþimi için Uzaktan Mektuplar ve Nisan Tezleri sorun yoktur. Sosyal ayný þekilde vazgeçilmezdir." Lenin, gerekli olacaktý. Demokratlarýn çalýþMenþeviklerle Bölünme Seçme Eserler, cilt: 1, s. 485) Marksizmin geliþimi karþýsýnda ilk masýnda ajitasyonun bu RSDÝP'in 2. Kongresi gelip çattýðýnda dönemlerde Çarlýk gizli polisi bir çeþit çok çok az kiþi yaklaþan tarihi bölüniki türü, bir madalyonun "göz yumma" tavrý gösteriyordu. Zira menin farkýndaydý. Gerçekte Rusya'da iki yüzü gibi ayrýlmaz sosyal demokrasinin bir çeþit birlik ve Marksistler, o dönem birinci tehdit olan Narodnikleri ve bireysel terör kuruluþ kongresi olacak bu kongre hiç biçimde birbirine yöntemlerini þiddetli bir þekilde de beklenmedik þekilde tam tersine baðlýdýr. Gerek ekonomik mahkum ediyorlardý. Bu þekilde Iskracýlarýn bölünmesiyle sonuçlandý. Lenin'in de ifade ettiði gibi bir dönem Bu beklenmedik ayrýlýk, þaþkýnlýða gerekse de politik için Marksizm "moda" olmuþtu. ajitasyon proletaryanýn yol açarken her iki taraftan geniþ keMarksistler Narodniklere karþý simler bu ayrýlýða karþý çýktýlar. Rusya'da sanayileþme ve kapitalistleþ- sýnýf bilincinin geliþimi Birleþme çaðrýlarýna en kararlý menin kaçýnýlmazlýðýný savunurken de karþýtlýðý Lenin sergilese de bu iki için ayný þekilde bir takým çeliþkiler ortaya çýkýyordu. grup zaman zaman merkezi düzeyde vazgeçilmezdir." Lenin bile Çünkü kendisine Marksist diyenlerin birbirine yaklaþtý. Ülke içindeyse bir kýsmý bunu tarihsel bir eðilim ve proleter devrimciliði Bolþevik ve Menþevik komiteler çoðu durumda birlikte için bir olanak olarak görmüyor, kapitalistleþmeye bas- çalýþýyorlardý. Bu iki fraksiyonu birleþtirme çabalarý 1917 bayaðý eklemleniyorlardý. Bu sözde Marksistlerden birisi Þubat Devrimi'nden sonra bile Kamanev ve Stalin de Lenin'in bir zamanlar yakýn çalýþma arkadaþlarýndan tarafýndan ifade edilebiliyordu. Ekim Devrimi'nin Piyotr Struve idi: Iskra sayfalarýnýn ardýndan cýlýz Rus ertesindeyse Bolþevikler içindeki uzlaþmacý eðilim burjuvazisinin partisi olacak olan Kadet'leri kuracaktý. sosyalist devrime karþý çýkan Menþeviklerle iþbirliðini

8


MARKSÝST BAKIÞ savunmaya bir süre daha devam edecekti. Çoklarý bu bölünmeyi Lenin'in hýrslarýna baðladý. Ama gerçekte bölünmenin arkasýnda ne vardý? Temel ayrýþma örgütlenmeye dairdi. Lenin'in kafasýndaki parti devrimcilerden oluþan bir partiydi. Ancak devrimcilerden oluþan bir parti politik savaþ aygýtý olarak Çarlýk baskýsýna karþý koyabilirdi. Partinin sýnýrlarýnýn geniþletilmesi proleter devrimciliðe yabancý birçok öðenin bünyeye sirayet etmesine neden olabilirdi. Menþeviklerse daha çok Batý Avrupa tipinde, parti içi gruplarýn ciddi özerkliklere sahip olduðu geniþ iþçi partilerini kendilerine örnek alýyorlardý. Bu tarz bir partinin sýnýrlarý net olarak tanýmlanmýyordu. Kendisini sosyalist olarak ifade eden geniþ kesimlerin gevþek baðlarla baðlý olduðu bir yapýydý parti. Lenin ise yaklaþan devrimde sýký bir þekilde örgütlenmiþ, savaþçý ve saðlam bir parti tasarlamaktaydý. Ayrýlýk, Londra'daki kongrede tüzük tartýþmasý olarak kendisini gösterdi. Lenin, sýnýrlarý net bir þekilde belirli disiplinli devrimciler partisi fikrine karþý çýkan Menþevik kanadýn lideri Martov'a þu þekilde yükleniyordu: "Yoldaþ Martov'un formülasyonu tepeden týrnaða burjuva bireyciliðine batmýþ entelektüellere ve bir örgüte baðlanmak istemeyenlere faydalý…" Dolayýsýyla örgütlenme sorunsalý Lenin için doðrudan doðruya partinin izleyeceði politikaya sirayet etmekteydi. Menþeviklerin örgütlenme stratejisi orta sýnýf bir mahiyete bürünmeye eðilimli oluyor ve liberal burjuvaziyle iþbirliðine açýlýyordu. Daha sonra da gözükecekti ki Menþeviklerdeki saða sapma, örgütlenme ve program düzeyinde 2.Enternasyonal'daki uluslararasý revizyonizmle paraleldi. 1905 Devrimi ile Ne Yapmalý Aþýlýyor Ne Yapmalý (1902)'da Lenin, Iskra'nýn çýkýþýndan beri ýsrarla savunduðu ülke çapýndaki sosyal demokratlarý birleþtirecek merkezi bir parti fikrini, kendi tarzý olduðu üzere, vurucu þekilde iþler. Polemiksel yaný yüksek olan, söylemek istediðini þiddetli bir þekilde vurgulayarak ifade eden Ne Yapmalý, esas hedef olarak kendiliðindenciliðe yöneltilmiþ þiddetli bir darbedir. Iskra'nýn ýsrarla üzerinde durduðu konu sosyal demokratlarýn amatör bir toplam olarak Çarlýk rejiminin karþýsý-

na dikilemeyec e ð i d i r : "Otokratik bir ülkede böyle bir örgütün üye sayýsýný devrimci faaliyete profesyonel olarak katýlan ve siyasi polisle savaþma sanatýnda profesyonel olarak eðitilmiþ kiþilerle ne kadar sýnýrlarsak örgütün açýða çýkarýlmasý o kadar güç olacaktýr." (Lenin, Ne Yapmalý) Amatörlük aþýlmalý ve profesyonel devrimcilerden kurulu bir toplamla politik bir savaþ aygýtý yaratýlmalýdýr. Ne Yapmalý çok net bir þekilde Bolþevizmin temellerini muhteva eder: Devrimciler örgütü ile tarihin akýþýna iradi bir müdahale. "Bana bir devrimciler örgütü verin Rusya'yý alt üst edelim." Lenin'in bu ünlü sözü, Bolþevizmin özünü çok çarpýcý bir þekilde ifade eder ama devrimciler örgütünün muhtevasýný bambaþka bir konudur. Ne Yapmalý'da örgüt, profesyonel devrimcilerden oluþur. Yani herhangi bir iþte çalýþmayan, ihtiyaçlarý parti tarafýndan karþýlanan ve 24 saatini devrimci mücadele için harcayan devrimcilerden kurulu bir parti tariflenmektedir. Bunun doðal sonucu partinin üye bileþiminin iþçi sýnýfýndan uzak olmasýdýr. Gerçekten de 1905 Devrimi baþladýðýnda Bolþeviklerin üye bileþimi çok net bir þekilde bir aydýnlar toplamýydý. Üstelik Ne Yapmalý, iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden sadece sendikal bilinç geliþtirebileceði, sosyal demokrat bilince ulaþamayacaðý, yanlýþ önermesini ifade etmekteydi. Bu önerme yanlýþtý çünkü tek yanlýydý. Ekonomik bilinçle politik bilinç arasýndaki geçiþkenliði hesaba katmayan mekanik bir formülasyonu ifade ediyordu. Nitekim 1905 Devrimi'nde iþçiler hiçbir partinin önderliði olmaksýzýn Çarlýða karþý ayaða kalkmýþ ve tarihte ilk defa sovyetleri örgütleyerek politik radikalizmin en sert örneklerini vermiþti. Yani, 1905 Devrimi, Bolþevikleri kontrpiyede býrakýyor formülasyonlardaki eksik ve yanlýþlarý açýk hale getiriyordu. Dört baþý bir iþçi ayaklanmasý karþýsýnda

9

1905 Devrimi'nde iþçiler hiçbir partinin önderliði olmaksýzýn Çarlýða karþý ayaða kalkmýþ ve tarihte ilk defa sovyetleri örgütleyerek politik radikalizmin en sert örneklerini vermiþti. Yani, 1905 Devrimi, Bolþevikleri kontrpiyede býrakýyor formülasyonlardaki eksik ve yanlýþlarý açýk hale getiriyordu. Lenin, sýradan iþçilerin ayaklanmacýlara dönüþtüðü bir ortamda partinin proleter bir hüviyete bürünmesi gerektiðini fark edecek ve partinin kapýlarýný açýn çaðrýsýný yapacaktý.


MARKSÝST BAKIÞ Bolþeviklerin elitist aydýn sekterliðine düþmesi tehlikesi kapýyý çalmaktaydý. Nitekim genel grevin ortaya koyduðu sorunlarý idare etmek için oluþturulan ve üyeleri tabandan iþçilerce seçilen sovyetler tarihte ilk kez ortaya çýkýyor ve zamanla bir tür iktidar organý haline geliyorken Bolþevik komitelerin sovyetlere olan ilk tepkisi "ya partiye katýlýn ya da kendinizi fesh edin" olmuþtu. Bunun bir neticesi olarak Bolþevikler, Petersburg sovyetlerinde fazla etkili olamadýlar. Bunun neticesinde Bolþevikler kendi tarihleri açýsýndan, daha çok, önderlik ettikleri Moskova ayaklanmasýyla gurur duyacaklardý. Diðer taraftan Bolþeviklerin mücadelenin gerisinde kaldýðý da bir gerçekti. Durumun vahametinin farkýnda olansa Lenin'di. Lenin, sýradan iþçilerin ayaklanmacýlara dönüþtüðü bir ortamda partinin proleter bir hüviyete bürünmesi gerektiðini fark edecek ve partinin kapýlarýný açýn çaðrýsýný yapacaktý. Partide bir aydýna karþýlýk yüz iþçi olmalýydý. Oldu da, ama olmasý için partide sert bir iç mücadele süreci gerekti. Bolþeviklerin eski kadrolarý eski alýþkanlýklarýnda ýsrarcýydý. Ýþin ilginci dirençlerini en çok da Ne Yapmalý'dan alýyorlardý. Parti, profesyonel devrimcilerden oluþmalý ve sýnýrlarýný dikkatlice göz etmeliydi. Ama Lenin, Ne Yapmalý'nýn kimi yönlerinin eskimiþ olduðunu fikrine sonunda yoldaþlarýný ikna edebildi. Böylece Bolþevik parti devrimci bir iþçi partisine dönüþmüþtü. Parti yine devrimciler partisiydi, bu açýdan partinin sýnýrlarý yine gözetiliyordu, ama eski elitist anlayýþ terk edilmiþti. Bolþevikler devrimci iþçilerin partisiydi. Gericilik Döneminde Bolþevikler 1905 Devrimi belirli bir zirveden sonra düþüþe geçmiþti, ama arkasýnda muazzam dersler miras býrakmýþtý. Troçki'nin deyiþiyle Menþeviklerin karþý devrimci karakteri bu devrimde gözükmüþtü. En meþhuru da bölünmede ilk olarak Lenin ile beraber davranan ama sonra Menþevik eðilime yaklaþan Plehanov'un kötü þöhretli sözleriydi; "silaha sarýlmamalýydýk." Bu tutum Plehanov'a has deðildi. Menþeviklerin ikircikli karakteri kendisini uzlaþmacýlýk olarak ele veriyordu. Devrimi burjuva demokratik bir devrim olarak ele almalarý onlarý liberal burjuvanin kuyruðuna takýyordu. Bolþevikler ise her durumda devrimi ileriye doðru çekebildikleri kadar çektiler. Ne var ki 1907'den itibaren Çarlýk baskýsý korkunç boyutlara ulaþacak ve iþçi sýnýfý yenilgiyi kesin olarak kabul edecekti. Bolþevik olsun Menþevik olsun örgütlenmeler daðýlýyordu. Ama Bolþevikler de geri çekilmeyi belirli bir düzende gerçekleþtirmeye çalýþýrken olaðanüstü þartlarýn üzerlerinde gerici bir rol oynamasýna izin vermediler. Lenin'in saldýrýlarý bu dönemde artýk moda haline gelen tasfiyeci likidatörleri, ultra solcularý ve Menþevik uzlaþmacýlýðý hedef alýyordu. Tasfiyecilik, iki anlamda kulanýlabilir. Birincisi o dönemde örgütlenmelerin hýzla güç kaybetmesiyle ilgilidir. Bunu besleyen ideolojik söylemse proletaryanýn devrimci rolünün yadsýnmasý idi. Ultra solcular ise her koþulda Çarlýk parla-

mentosu Duma'nýn boykot edilmesi gerektiðini savunan Bogdanov önderliðindeki gruptu. 1905 Devrimi sýrasýnda Duma boykot edilmiþti, ama o sýralar devrim vardý. Eðer seçim sandýklarýný darLeninizm, Bolþevik madaðýn edebilecek bir kitlesel güç örgütlenmede somutlandýðý varsa boykot doðru bir yöntemdir. Ama ölçüde, Bolþevik partinin pro 1907'de devrim gramý ve iç yapýsýnýn geçirdiði geride kalmýþtý ve önemli deðiþiklikler sayesinde Duma artýk kitlelerle iletiþime geçmek Leninizm olabilmiþtir. Bu bir araç olarak kulkritik deðiþimler, sýnýf lanýlmalýydý. Bogdanov felsefi mücadelesinin zorlamasýyla çýkýþ noktasý hayat bulabilmiþtir. Yani diyalektik materyasýnýf mücadelesinin öne lizmden ziyade idealizme yakýndý. çýkardýðý zorlu problemler Lenin'in kaleme aldýðý "Materyalizm karþýsýnda, bir dizi büyük iç ve Ampriokritisizm" ve dýþ kavganýn ardýndan, adlý eser Bolþevikler, proletaryanýn Bogdanov'u hedef alýyordu. Neticede devrimci çýkarlarý doðrul Bogdanov Bolþevik tusunda gerekli deðiþikliklere saflardan atýlacaktý. Gericilik döneminin gitmeyi bilmiþlerdir. Neticede bir diðer getirisi de Leninizm bitmiþ bir Bolþevik ve Menþevik güçlerin mühendislik harikasý deðil, yeniden birleþmesi devrimci sýnýf mücadelesinin yönündeki baskýnýn yoðunlaþmasýydý. çýkarlarýna uyum saðlaya Bu baský öylesine bilen dinamik bir kavrayýþtýr. güçlüydü ki 1910'da Paris'te Bolþevik ve Nitekim Leninizmin açýk Menþevik merkez landýðý temel eser olarak komiteleri ile diðer önde isimler kabul edilen Ne Yapmalý'dan biraraya gelirler ve Komünist Enternasyonal'in yeniden birleþme Dördüncü Kongresi'ne kadar yönünde karar Bolþevizm kendisini alýnýr. Bu karar, Bolþevikler geliþtirmeyi bilmiþtir. içerisinde azýnlýkta kalan Lenin'e raðmen alýnmýþ olsa da hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktý. Lider kadrolarda kesin bölünme baki kalacak ama tabana doðru Bolþevik ve Menþevik üyelerin çoðu durumda beraber hareket ettikleri gözlenecekti. Lenin'in Menþeviklerle birleþmeye karþý oluþunu 1905 Devrimi sýrasýnda Menþeviklerin oynadýðý uzlaþmacý rol haklý çýkarsa da devrimin yenilgisi sonrasý hýzla kan kaybeden örgütlerin durumu ve mücadelenin geri seyri birleþme

10


MARKSÝST BAKIÞ yönündeki basýncý þiddetlendiriyordu. Lenin ise dönemsel geri çekilmenin karamsarlýðýna boyun eðmiyor ve geleceði kazanmak için Bolþeviklerin baðýmsýzlýðýný büyük bir azimle savunuyordu. 1912'deki Prag kongresinde Bolþevikler ayrýlýðý resmileþtirecektir. Tabandaki kesin ayrýlýksa 1917 Þubat Devrimi ile oluþacaktýr. Emperyalist Savaþ Birinci büyük paylaþým savaþý, sosyalist sol açýsýndan tam bir dönüm noktasý oldu. Marksist hareketin örgütsel ifadesi olan 2.Enternasyonal'in uzun süredir baðrýnda biriktirdiði çeliþkiler, sonuçlarý itibariyle kendisini keskin bir þekilde ortaya koyacaktý. Baþta Alman seksiyonu olmak üzere 2.Enternasyonal'e baðlý partiler savaþta enternasyonalist deðil yurtsever bir tutum takýnarak emperyalist savaþta kendi ülkelerini desteklediler. Buna en büyük ve sert tepki Rusya'dan gelecekti. Menþevikler içerisinde bir kesim anavatan Birinci Dünya Savaþý’na, savunmasý þeklinde Rus þoveemperyalist bir savaþa karþý meyilli çýkmak bir zorunluluktu. Ama nizmine olarak uzlaþmesele sadece savaþ karþýtlýðý m a c ý l ý k l a r ý n ý emperyalist bir üzerinden ele almak bir boyuta da taþýdýlar. devrimcinin iþi olamazdý. Bu tarz tavýr alan"Bana göre barýþ sloganý, þu larýn içerisinde tabi ki en meþhuru sýralar yanlýþ bir slogan. Bir Plehanov'du. çýkarcýnýn, bir gevezenin Bunun dýþýnda sloganý. Proletaryanýn sloganý anarþizmin en iç savaþ olmalý.", "Bugün iç büyük simalarýndan Kropotkin de savaþý ne 'vaat' ne de ilan Rus yurtseveri bir edebiliriz, fakat bizim tutum takýnmýþtý. görevimiz, uzun bir süreyi Bunun dýþýnda Menþevikler gerektirse bile, o yönde içerisinde enterçalýþmaktýr." Lenin nasyonalist tavýr takýnanlar da vardý. Gerçi bunlarýn önemli bir kýsmý da savaþ karþýtý pasifist bir çizgideydi ve duruþlarý devrimci netlikte deðildi. Bunlarýn baþýnda da Martov geliyordu. Lenin ise çubuðu olabildiðince büktü ve ulaþýlabilecek en saðlam enternayonalist temele ulaþmayý hedefledi. Buna göre bu savaþ emperyalist bir savaþtý ve farklý ülkelerden iþçiler kendi burjuvalarý için birbirlerini gýrtlaklamaktaydýlar. Bu yüzden de emperyalist savaþa karþý çýkmak bir zorunluluktu. Ama mesele sadece savaþ karþýtlýðý üzerinden ele almak bir devrimcinin iþi olamazdý. Emperyalist savaþ, iç savaþa çevrilmeliydi. Bunun anlamý emperyalist savaþýn getireceði büyük çöküntüden proleter devrimin koþullarýný hazýrlamak için faydalanmak gerektiðiydi. Bu yüzden de ortaya

11

çýkan formülasyon devrimci yenilgicilikti. Çarlýðýn zaferi sosyal devrim ihtmalini uzun uzun süreler boyunca ortadan kaldýracaktý. Yenilgi ise tersine Çarlýðýn krizinin devrimci olasýlýklara kapýyý aralayacaktý. Bu nedenle devrimciler emperyalist savaþta Çarlýðýn yenilgisini istemeliydiler. Lenin böylece partisinde geliþebilecek sosyal þoven zehire karþý baðýþýklýðý güçlendiriyor ve net bir iktidar perspektifi oluþturuyordu: "Bana göre barýþ sloganý, þu sýralar yanlýþ bir slogan. Bir çýkarcýnýn, bir gevezenin sloganý. Proletaryanýn sloganý iç savaþ olmalý.", "Bugün iç savaþý ne 'vaat' ne de ilan edebiliriz, fakat bizim görevimiz, uzun bir süreyi gerektirse bile, o yönde çalýþmaktýr." Bunun dýþýnda 2.Enternasyonal'in ideolojik ve politik çöküþü sonrasý Lenin proletaryanýn uluslararasý önderlik krizine de çare olmak için kollarý sývayacaktý. Þubat 1915'te Bolþevik Parti konferansý Üçüncü Enternasyonal kurma görevini resmen belirledi. Ekim Devrimi bu hedefin gerçekleþmesini saðlayacaktý. Dünyayý Sarsan 1917 1905 Devrimi'nin yenilgiye uðramasýyla baþlayan karanlýk dönem 1912'den itibaren sonlanmaya baþlayacaktý. Özellikle Nisan 1912'deki Lena altýn madencilerine yönelik katliam grev ve gösterilerde büyük bir sýçrama yaþanmasýna neden olacaktý. 1 Mayýs'taki greve 400 bin iþçi katýlacaktý. Ýþçi hareketinin yeniden kabardýðý bu yeni döneme Bolþevikler hazýr girdiler. Uzlaþmacý eðilimlere karþý net bir duruþ sergilendiði gibi örgütsel gerilemelerin yaþandýðý bir evrede geri çekilmeyi düzenli bir hale getirmeyi bilmiþ ve örgütsel devamlýlýðý sürdürebilmiþti. Çarlýk rejimi, emperyalist paylaþým savaþýna ayak sesleri duyulan yeni bir devrim tehlikesi karþýsýnda bir can simidi gibi sarýlmýþtý. Savaþ sayesinde kabaracak milli duygular, iþçi hareketini örseleyecek ve hele de savaþtan baþarýyla çýkýlmasý durumunda elde edilecek ganimetler ve fetih havasýyla Çarlýk ayaklarýný yere saðlamca basabilecekti. Ama evdeki hesap çarþýya uymadý. Baþlangýçta yurtsever tesir nedeniyle iþçi eylemlerinde bir azalma görülse de savaþýn yükünün emekçi halkýn üzerine binmesiyle durumda radikal bir deðiþim yaþanacaktý. 8 Mart dünya emekçi kadýnlar gününde baþlayan eylem ve grevlerle Sovyetler yeniden ortaya çýkacak ve bu sefer Çarlýk rejimi dayanamayarak yýkýlacaktý. Çarlýk hükümetinin yerini burjuva güçlerin liderlik ettiði geçici hükümet devraldý. Menþevikler için sorun yoktu. Onlarýn devrim programý, Rusya için burjuva demokratik bir devrim öngördüðünden geçici hükümeti desteklediler. Geçici hükümetin emperyalist savaþa devam politikasýný da desteklediler. Onlar göre Rusya artýk devrimin ülkesi


MARKSÝST BAKIÞ olduðuna göre savaþ da devrimin savunulmasý savaþýydý. Böylelikle Menþevikler, misyonunu tamamlamýþ bitik bir siyaset olarak devrimin deðil karþý devrimin yanýnda yer alýyorlardý. Narodnik geleneðin devamcýlarý olan adýnýn tersine sosyalist devrimi engellemeye çalýþan Sosyalist Devrimcilerin (SR'ler) de durumu benzerdi. Asýl kritik olansa Bolþeviklerin tutumuydu. Ýþçilerin, köylülerin, emekçi halktan oluþan askerlerin daha fazlasýný istediði çok netti. Bolþeviklerin programý Menþeviklere göre daha soldaydý. Burjuvaziyle iþbirliðine kesinkes karþý olduðu için pratikteki tutumlar her zaman Menþeviklere göre devrimciydi. Ne var ki Bolþeviklerin programý da aþamacýlýktan kopuk deðildi. Yani, Rusya'da sosyalizmi mümkün görmüyordu. Bunun yerine iþçilerin ve

köylülerin demokratik diktatörlüðü tezi bir engele dönüþmüþtü. Bunun için Lenin'in uzun bir parti içi savaþa ihtiyacý vardý. ("Lenin yoldaþýn genel planýna gelince: Bu plan, burjuva demokratik devrimi tamamlanmýþ gibi sunduðu ve bu devrimin hemen sosyalist devrime dönüþeceði varsayýmýna dayandýðý ölçüde bize kabul edilir gibi gelmiyor." Kamanev, Bolþevik Partisi yayýn organý Pravda'nýn 8 Nisan 1917 tarihli baþyazýsýndan) Olaylarýn en kritik noktaya yaklaþmakta olduðu Nisan ayý boyunca Lenin partiyi tüm iktidar sovyetlere sloganýna kazanmaya çalýþtý.( "Deðerli yoldaþlar, askerler, denizciler, iþçiler! Sizin þahsýnýzda muzaffer Rus Devrimi'ni kutlamaktan, dünya proletarya ordusunun öncüleri olarak sizleri selamlamaktan mutluluk duyuyorum... Emperyalist yaðma savaþý bütün Avrupa'daki iç savaþýn baþlangýcýdýr... Yoldaþýmýz Karl Liebknecht'in çaðrýsýyla halklarýn silahlarýný kendi kapitalist sömürücülerine karþý çevirecekleri gün çok uzakta deðildir... Dünya sosyalist devrimi ufukta görünmüþtür... Almanya için için kaynamaktadýr... Tüm Avrupa kapitalizmi her an çökebilir. Sizin baþarýnýz olan Rus Devrimi yeni bir çaðý hazýrlamýþ, kapýsýný aralamýþtýr. Yaþasýn dünya devrimi!" Lenin'den aktaran Tony Cliff, Lenin 2, Bölüm: 7) Lenin, partimiz iþçi kitlelerin saðýnda, parti liderliðimiz ise parti tabanýmýzýn saðýnda diye çýkýþýrken Devrimciler örgütü Bolþeviklerin treni kaçýrabileceðini ile tarihin akýþýna iradi gayet iyi anlamýþtý. Partinin üst düzey kadrolarý Lenin'i Troçkist olmakla itham bir müdahale: "Bana aslýnda belirli bir gerçeði de bir devrimciler örgütü ederken ifade ediyorlardý. Troçki'nin geliþtirmiþ verin Rusya'yý alt üst olduðu sürekli devrim programý az k ö y l ü l e r i n edelim." Lenin'in bu ünlü sözü, geliþmiþ ülkelerde devrimci rolün sadece demokratik dik- Bolþevizmin özünü çok çarpýcý bir proletarya tarafýndan oynanabileceðini tatörlüðünü savunsavunuyordu. Az geliþmiþ kapitalist d e v r i m c i l e r þ e k i l d e i f a d e e d e r a m a maktaydý. Bu yakülkelerin cýlýz burjuvazi baðýmsýz bir rol laþým birçok sorunu örgütünün muhtevasýný bambaþka oynayamayacak kadar eski mülk sahibi beraberinde getiri- bir konudur. aristokrasiye ve emperyalist sisteme yordu. Bir kere baðýmlýydý. Bu yüzden de toplumun sosyalizmi öngörmüyorken kapitalizmle sosyalizm önünde duran demokratik görevler de ancak iþçi arasý bir rejim nasýl vuku bulacaktý? Hem köylü- sýnýfýnýn iktidarý ele almasýyla gerçekleþtirilebilirdi. lerin ortak bir sýnýf çýkarý yoktu, dahasý köylülerin Diðer taraftan devrimin baþarýsý uluslararasý arenabaðýmsýz bir politika izlemesi mümkün deðildi. da belirlenecekti. Lenin'in önderliðindeki Hem ortaklaþa diktatörlük ne menem bir þeydi. Bolþeviklerin Ekim Devrimi ile gerçekleþtirdikleri Lenin bu formülasyonu uzun uzun açýklamaya hiç tam olarak buydu. kalkmamýþtý. Ama þimdi Þubat Devrimi olmuþtu ve Rusya'nýn önünde iki seçenek vardý. Ya burjuva V.U.Arslan demokratik Rusya ve kapitalizmin geliþiminin hýzlanmasý ya da sovyetlerin iktidarý ele geçirmesi. Gerçekten de Þubat'tan itibaren ikili iktidar durumu yaþanýyordu. Bir tarafta burjuva geçici meclis diðer tarafta sovyetler. Ýkisinden birisi galip gelecekti ve ortada bir formül yoktu. Bu yüzden iþçilerin ve

12


MARKSÝST BAKIÞ

Zamanýn Ruhu: SAÝD NURSÝ Farklý Bir Bakýþ-II Said Nursi'ye dair birçok önemli konuyu yazý dizimizin ilk bölümünde ele almýþtýk; tarihsel geliþimi içinde Nursi'yi incelerken ona dair tartýþmalý noktalara da deðinme fýrsatý bulmuþtuk. Bu bölümde ise kimi zaman tekrara düþme pahasýna ele aldýðýmýz tartýþmalý noktalarýn üzerine giderek onlarý daha da netleþtirmeyi ve bazý yeni tartýþma konularý açmayý hedeflemekteyiz. Böylece, dönemini aþan bir etkiye sahip bir figür olan Said Nursi'nin Marksist bir perspektifle deðerlendirmesi çabamýzý sonlandýracaðýz. Said Nursi'nin Dönemleri - Politikayla Ýliþki Ýlk yazýmýzda Said Nursi'nin kendi dönemlemesine sadýk kalarak bir Nursi portresi çizmiþ, hayatýnýn bu þekilde dönemlere ayrýlmasý üzerine bir tartýþmayý sonraya býrakmýþtýk. Bu tartýþma; toplumda yaygýn olan bir algýdan Nursi'nin (bizce ustaca) yararlanmasýný ifade ettiði için ele alýnmaya deðerdir. Bu algý, siyasetin nerede baþladýðý nerede bittiði üzerine yaygýn toplumsal kabulü ifade eder. Nursi'nin kendi hayatýný dönemlere ayýrmasýnýn temelini politika ile kurduðu iliþki oluþturmaktadýr. Nursi, politika ile doðrudan iliþkili olduðu, Eski Said olarak isimlendirdiði dönemi, hayatýnýn geri kalanýndan ayýrýr. Yeni Said dediði dönemi ise "öðretisi tarafýndan siyasetten men edildiði", politika dýþý, tamamen iman iþlerine (imanýn kurtarýlmasýna) yönelmiþ bir periyot olarak bize sunar. DP'nin iktidarýný kapsayan "Üçüncü Said" döneminde politik alana yönelik artan hamleleri ise Nursi açýsýndan politikadan uzaklýðýna halel getirmez. Ýmaný kurtarmaya kendini adamýþ, Yeni Said dönemindeki Nursi'den bir alýntý yaparak politikadan ne ölçüde uzak olduðuna birlikte bakalým:

Nursi'nin aktif siyasetle iliþkisinin düzeyini belirleyen, dönemin konjonktürü olmuþtur. Dinseli güçlendirmeye yönelik siyasal faaliyetin önü açýk olduðunda bu faaliyetten (doðrudan ya da dolaylý) geri durmamýþ; ancak bu alan kendisine kapatýldýðýnda köþesine çekilmeyerek kavgasýný baþka kanallardan alttan alta yürütmüþtür. Bu mücadelesi de en az ilki kadar politiktir. Kýsacasý Nursi, imkan olduðunda aktif olarak (militan þekilde) siyasal mücadelenin parçasý olmuþ, bu imkanlardan men edildiðinde de toplumsal yaþamýn düzenlenmesinde baþka baðlamlarda -toplumun tamamýnýn olmasa da artan bir kitle üzerinde- etkili olmaya çabalamýþtýr.

13


MARKSÝST BAKIÞ "Karþýmda bulunan lise mektebinin büyük kýzlarý onun avlusunda gülerek raks ederken, onlarý o dünya cennetinde cehennem hurileri hükmünde gördüm. Fakat, birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onlarýn gülmeleri, elim aðlamalarý suretini aldý. Ondan bu gelen hakikat inkiþaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevi ve hayali bir sinema ile gördüm ki; o gülen altmýþ kýzdan ellisi, kabirde azap çekiyorlar, toprak olmuþlar. Ve on tanesi; yetmiþ yaþýnda çirkinleþmiþ, herkesin nazar-ý nefretini celbediyorlar." (Said Nursi, Gençlik Rehberi, Þahdamar Yayýnlarý, Ýstanbul: 2011, s.19) Eskiþehir cezaevinden yazýlan bu cümleler imana yönelik olduðu kadar dönemin Kemalist reform-

Muhalefetin kime karþý, hangi içerikle ve hangi düzeyde olduðu çok önemli olsa da Nursi'nin zaten her dönemde muhalif olmadýðý Kore'ye asker gönderilmesine ateþli bir þekilde taraftar olmasýndan bellidir. Þiddetli anti-komünist tavrý Nursi'yi dünyanýn en büyük efen disi ABD'ye eklemlenmeye itmiþtir. Nursi, Kore Savaþý'na desteðini göstermek için yakýn adamlarýndan Bayram Yüksel'i bu savaþa asker olarak yollamýþtýr. Anadolu'nun fakir çocuklarýnýn rüyalarýnda bile göremeyecekleri Kore'ye, oranýn fakir çocuklarýný öldürmeye ve de ölmeye gönderilmesine destek ver mek, "her dönem muhalif" yakýþtýr masýný gülünç duruma düþürmeye yeterlidir.

larýna (kadýnlara ve eðitime yönelik) dair bir eleþtiri deðil de nedir? (Nursi'nin kadýnlara dair bakýþýný diðer bir baþlýk altýnda ele alacaðýmýzý da belirtelim.) Diðer bir örnek olarak da Denizli mahkemesinde yaptýðý savunmadan þu bölümü alalým: "…Nurcularda hakiki, halis, sýrf rýza-yý ilahi için ve mücbet ve uhrevi fedailer var ki; mason ve komünist ve ifsad ve

zýndýka ve ilhad ve Taþnak gibi dehþetli komiteler, o Nurculara çare bulamayýp hükümeti, adliyeyi aldatarak lastikli kanunlar ile onlarý kýrmak ve daðýtmak istiyorlar. Ýnþallah bir halt edemezler." (S. Nursi, Hizmet Rehberi, Þahdamar Yayýnlarý, Ýstanbul: 2011, s.240-1) Nursi'nin Nurculara karþý unsurlar olarak saydýðý bu "zýndýk"larýn hepsi aslen siyasal hareketlerdir. Benzer alýntýlarýný artýrmak mümkün; ancak amacýmýz Nursi'nin alttan alta (dini söylemlerin örtüsü altýnda) siyasal alana dair mesaj verdiðini deðil siyasetin yaþamýn kendisinden ayrýlamaz olduðunu ortaya koymaktýr. Egemen sýnýflarca politikanýn, toplum nezdinde, yalnýzca devlet yönetimine müdahale etme olarak kavranmasýna yönelik çabalara karþýn politika sadece devlet iþleriyle sýnýrlanabilecek bir uðraþ deðil toplumsal yaþamýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. Bir dinsel öðreti, ekonomiye dair bir uygulama, bilimsel bir doktrin, bir düþünce akýmý bile çýkar temelli çatýþmanýn, siyasetin farklý görüngülerinden baþkasý deðildir. Nursi, bilinçli hayatýnýn neredeyse hiçbir döneminde hiç de politik alandan kopmuþ ya da ondan uzak deðildir. Çünkü politikadan uzak olmak, hele ki kapitalizm çaðýnda hayattan uzak demektir; münzevi olmak, toplumdan kopmak demektir. Nursi'nin en ücra yere sürgün edildiðinde bile takipçileri aracýlýðýyla toplumun imanýna yönelik yazýnsal literatür üretip yaymaya çalýþtýðý ve bu konuda da bir hayli hýrslý olduðu düþünüldüðünde toplumdan kopuk bir Nursi, dolayýsýyla siyasetten kopuk bir Nursi portresi çizmek doðru olmayacaktýr. Hele ki Nursi'nin hayatýnýn önemli bir bölümünü geçireceði Cumhuriyet döneminin "laik" (içeriði oldukça tartýþmalý) toplumsal yaþamýna karþý olduðu ve dinsel öðretisinin Müslüman halký pozitivizmle, ateizmle iliþkilendirdiði bu etkiden korumak temel amacýnda olduðu düþünüldüðünde bu tez geçerliliðini daha bir yitirecektir. Kaldý ki Nursi, aktif siyaset alanýnýn kendisine açýldýðý en küçük noktadan müdahale etmekten geri durmamýþtýr; 1947'de CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'ý komünist tehdide karþý uyarýsýndan tutun da Kore Savaþý'na Türkiye'nin NATO bünyesinde asker göndermesine* ve Türkiye'nin CENTO'ya girmesine verdiði desteðe kadar çokça örnek sýralamak mümkündür. Nursi'nin aktif siyasetle iliþkisinin düzeyini

* Nursi, Kore Savaþý'na desteðini göstermek için yakýn adamlarýndan Bayram Yüksel'i bu savaþa asker olarak yollamýþtýr.

14


MARKSÝST BAKIÞ belirleyen, dönemin konjonktürü olmuþtur. Dinseli Kürt ve Ermeni Meselelerinde Said Nursi güçlendirmeye yönelik siyasal faaliyetin önü açýk olduðunda bu faaliyetten (doðrudan ya da dolaylý) "Bediüz- Yazýnýn baþlangýcýnda Nursi'den yaptýðýmýz alýntý; Denizli savunmasý sýrasýnda, 1940'lar gibi bir geri durmamýþ; ancak bu alan kendisine kapatarihte hala kendisine yönelen baskýnýn altýnda zaman' ýn týldýðýnda köþesine çekilmeyerek kavgasýný baþka kanallardan alttan alta yürütmüþtür. Bu özgürlükçü bir Taþnaklarýn parmaðýný aramasý, Ermeni mücadelesi de en az ilki kadar politiktir. kiþi olduðu, temel sorunu konusunda aldýðý militan tavrýn, Ermeni örgütlerine karþý yürütülmüþ fiili Kýsacasý Nursi, imkan olduðunda aktif savaþýn ve onlara karþý süren bir nefretin niteliðinin bu olarak (militan þekilde) siyasal mücadelenin parçasý olmuþ, bu imkanlardan men olduðu vurgulanmak- ifadesinden baþka bir þey deðildir. Nursi'nin yazýnýnda Ermeni örgütlerine, edildiðinde de toplumsal yaþamýn düzentadýr. "Hür Adam" onlarýn mücadelelerine dair bu çatýþlenmesinde baþka baðlamlarda malardan çok sonraki tarihlerde bile isimli bir filmi de -toplumun tamamýnýn olmasa da artan bir kitle üzerinde- etkili olmaya çaba- yapýlmýþtýr. Bu anlayýþa saldýrgan, hýnç dolu ifadeler görmek mümkündür ama Ermeni soykýrýmýna lamýþtýr. iki temel eleþtiri getirmek dair bir kýnama, bir itiraza rastlanmaz. Her Daim Muhalif? mümkündür. 1915 Ermeni Nursi de Ermeni yazýnýnda bir kýrýmNursi'yi tanýmlamak için kullanýlan cý olarak görülür ve sevimsiz þekilde soykýrýmýna karþý Said-i Ýttihatçýlarýn adamý olarak anýlýr. (takipçilerinin tamamý tarafýndan ayný þekilde sahiplenilmese de) ifadeler- Kürdi'nin küçücük bir tepkisi Ermenilerin Nursi'ye yönelik bu den biri de hayatýnýn her döneminde tavrý aralarýndaki derin uçurumu olmamýþtýr. Halbuki, sürdürülen muhalifliktir. Nursi'yi ifade eder. Ýsmail Beþikçi de soykýrýmýn, tehcirin en anlatan "Hür Adam" filminin yaptýðý Nursi'yi ele aldýðý bir yazýsýnda ona atýf da benzer bir iddiayý ifade- hararetli günlerinde, Said-i yönelttiði iki eleþtiriden birisini lendirir. Bu yoruma göre Nursi, hasoykýrýmýndaki diðerini ise Kürdi, Erzurum, Pasinler Ermeni yatý boyunca deðiþen egemenlere Kürt direniþlerindeki tavrý oluþtubiat etmemiþ, hatta onlara muhalefet Cephesi'nde, tabur imamýdýr. rur: yürütmüþ birisidir; her türlü iktidar- O yýllarda alay müftülüðü, "Bediüzzaman'ýn özgürlükçü bir dan "hür"dür. Abdülhamit'ten Ýttikiþi olduðu, temel niteliðinin bu hat'a Mustafa Kemal'den Demokrat tabur imamlýðý resmi kurum- olduðu vurgulanmaktadýr. "Hür Parti'ye kadar ayný öykü geçerlidir lardýr. Alay müftülüðünün Adam" isimli bir filmi de bu bakýþa göre. Peki öyle mi? binbaþýlýk, tabur imamlýðýnýn yapýlmýþtýr. Bu anlayýþa iki temel Muhalefetin kime karþý, hangi eleþtiri getirmek mümkündür. 1915 içerikle ve hangi düzeyde olduðu yüzbaþýlýk gibi bir karþýlýðý Ermeni soykýrýmýna karþý Said-i çok önemli olsa da Nursi'nin zaten da vardý… Ýkinci eleþtiri, Kürdi'nin küçücük bir tepkisi her dönemde muhalif olmadýðý olmamýþtýr. Halbuki, soykýrýmýn, Cumhuriyet'le birlikte Kore'ye asker gönderilmesine ateþli tehcirin en hararetli günlerinde, bir þekilde taraftar olmasýndan bel- baþlayan Kürd direniþlerine Said-i Kürdi, Erzurum, Pasinler lidir. Ya da 1957 seçimlerinde DP ikti- karþý, Said-i Kürdi'nin bir Cephesi'nde, tabur imamýdýr. O yýldarýna oy çaðrýsý yapmasý, NATO ve larda alay müftülüðü, tabur imamlýðý tepki vermemesidir. CENTO'ya üyeliði desteklemesi… resmi kurumlardýr. Alay müftülüðünün Kürdler bu kadar Belli ki þiddetli anti-komünist tavrý binbaþýlýk, tabur imamlýðýnýn Nursi'yi dünyanýn en büyük efendisi eza-cefa içindeyken, yüzbaþýlýk gibi bir karþýlýðý da vardý… ABD'ye eklemlenmeye itmiþtir. Ýkinci eleþtiri, Cumhuriyet'le birlikte buna bir tepki Anadolu'nun fakir çocuklarýnýn baþlayan Kürd direniþlerine karþý, verilmemesi "hür Said-i Kürdi'nin bir tepki vermemesidir. rüyalarýnda bile göremeyecekleri Kore'ye, oranýn fakir çocuklarýný öldürmeye ve de adam" niteliðiyle Kürdler bu kadar eza-cefa içindeyken, ölmeye gönderilmesine destek vermek, "her buna bir tepki verilmemesi "hür adam" çeliþmektedir." niteliðiyle dönem muhalif" yakýþtýrmasýný gülünç duruçeliþmektedir. Bu, artýk, Said-i ma düþürmeye yeterlidir. Kaldý ki Ýttihatçýlar' Ýsmail Beþikçi Kürdi'nin, Said- Nursi olmaya baþladýðý dan Sultan Reþat'a ve DP'ye, Nursi'nin bu ik dönemdir.” http://ismailbesikciyazilari.wordtidarlarla dönem dönem arasý iyi olmuþ, birlikte press.com/2011/07/25/turk-islam-sentezi-veçalýþmýþ; ancak iktidarlarýnýn Nursi'nin tahayyülkurd-sorunu-ismail-besikci/ lerine sahip olmadýðý belirginleþtiðinde bu iliþkilerde Nursi'nin Cumhuriyet dönemindeki Kürt direniþlerikopma olmuþtur. ne destek vermediði tartýþmaya açýk bir nokta olmasa da

15


MARKSÝST BAKIÞ direniþ sýrasýndaki tavrýný yumuþatmaya yönelik giriþimler günümüzde daha da popülerdir**. Mesela, Nursi'den Þeyh Said ayaklanmasýna dair yaptýðýmýz, ilk yazýmýzdaki "ben Türk milletine kýlýç çekmem, siz de çekmeyin" minvalindeki alýntýnýn aslýnda 1913 Bitlis ayaklanmasý sýrasýnda söylendiði, bu ifadenin Þeyh Said isyanýna taþýnmasýnýn Türk milliyetçisi Nursi takipçilerinin çarpýtmalarý olduðu yönünde söylemlerle karþýlaþmak mümkün. Bizim alýntýmýz; Zehracýlar tarafýndan sonradan ekleme olarak nitelendirilirken yayýnlarýn sahipleri tarafýndan Nursi'nin denetiminden geçerek Tarihçe-i Hayat'ta yer aldýðý iddia edilmektedir. Nurcularýn kendi içindeki tartýþmalarý bizim çözümlememiz imkan dahilinde deðil; Nursi döneminde basýlan Tarihçe-i Hayat ile karþýlaþtýrmayla gerçek tetkik edilebilir. Ama bizim bu noktada üzerinde durmak istediðimiz, Kürtlerin iþgale karþý savaþ döneminde kendilerine vaat edilen Cumhuriyet'in kurucu unsurlardan biri olma sözünün tutulmamasý ve hatta kendilerine tabiiyet dayatýlmasý karþýsýnda ayaklandýklarýnda Nursi'nin aldýðý tavrýn göstergesinin sadece bu alýntý olmadýðýdýr. Nursi'nin rejime karþý ayaklananlara yönelik "anarþist" ithamýnýn hiç de öyle sempati, saygý ifadesi olmadýðý aþikardýr: "Evet, eðer eski hayatým gibi, izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydý ve vazife-i hakikiyesi, sýrf ahiret ve ölümün idam-ý edebisinden Müslümanlarý kurtarmak vazifesi olmasaydý ve bana iliþenler gibi sýrf dünyaya ve menfi siyasete çalýþmak olsaydý, on Menemen ve on Þeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye, o anarþilik hesabýna çalýþanlar sebebiyet vereceklerdi."(S.Nursi, Hizmet Rehberi, s. 169) Kaldý ki Eskiþehir savunmasý sýrasýnda söylediði þu sözlerle rejimi hedef alan isyanýn yürütücüleriyle arasýna mesafe koyar: "Yeni Said öteki dünyaya çalýþmak istiyor; sizinle (iktidar) beraber çalýþamaz.

Fakat size de iliþmez. Evet, iliþmedim ve iliþenlere de deðil iþtirak, deðil temayül, belki teessüf ettim."(S.Nursi, Tarihçe-i Hayatý, Zehra Yayýncýlýk, Ýstanbul: 2006, s.216) Hatta Nursi kendisinin Kürt kimliði üzerinden tanýmlanarak yabancýlaþtýrýlmasýna karþý çýkar; Türk milletine hizmet etmekten memnuniyetini dile getirir: "Adalet noktasýndan tarafgirlik fikrini verip, adaletin mahiyetini zulme çeviren, hakkýmda sarfedilen bir tabirdir ki, Isparta'da ve burada bazý isticvablarda ismim Said Nursî iken, her tekrarýnda "Said Kürdî" ve "Bu Kürttür." diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem ahiret kardeþlerimin hamiyet-i milliyelerine iliþip aleyhime bir his uyandýrmak, hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zýd ve muhalif bir cereyan vermektir. Evet, hâkim ve mahkeme tarafgirlik þaibesinden müberra ve gayet bîtarafane bakmasý birinci þart-ý adalet olduðuna dair binler vukuat-ý tarihiyeden, Hazret-i Ali radiyallahu anh'ýn hilâfeti zamanýnda bir Yahudi ile mahkemede beraber oturmalarý ve çok padiþahlarýn, âdi adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi çok hadisat-ý tarihiye varken, benim hakkýmda bir yabanilik hissini veren ve nazar-ý adaleti þaþýrtmak isteyen adamlara derim: Efendiler! Ben, her þeyden evvel müslümaným ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuþ ve en çok hayatým Türkler içinde geçmiþ ve en sadýk ve en halis kardeþlerim Türklerden çýkmýþ ve Ýslâmiyet ordularýnýn en kahramaný Türkler olduðundan, meslek ve hizmet-i Kur'aniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezasý olduðundan; bana Kürd diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamlarýn bini kadar Türk milletine hizmet ettiðimi, hakiki ve civanmerd bin Türk genç-

** Bu çabayý güçlendiren bir noktanýn da Kürt ulusal kimliðinin kendisini güçlü þekilde inþa ettiði bir dönemde, bölgede oldukça etkili olan dinselin de Kürt kimliðiyle yoðrulmuþ bir Ýslam anlayýþý çerçevesinde doldurulmasý çabasýnýn olduðunu söylemek çok yanlýþ olmayacaktýr.

16

"Adalet noktasýndan tarafgirlik fikrini verip, adaletin mahiyetini zulme çeviren, hakkýmda sarfedilen bir tabirdir ki, Isparta'da ve burada bazý isticvablarda ismim Said Nursî iken, her tekrarýnda "Said Kürdî" ve "Bu Kürttür." diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem ahiret kardeþlerimin hamiyet-i milliyelerine iliþip aleyhime bir his uyandýrmak, hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zýd ve muhalif bir cereyan vermektir.... Efendiler! Ben, her þeyden evvel müslümaným ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuþ ve en çok hayatým Türkler içinde geçmiþ ve en sadýk ve en halis kardeþlerim Türklerden çýkmýþ ve Ýslâmiyet ordularýnýn en kahramaný Türkler olduðundan, meslek ve hizmet-i Kur'aniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezasý olduðundan...” S.Nursi


MARKSÝST BAKIÞ lerini iþhad edebilirim." (S.Nursi, Müdafalar, Zehra Yayýncýlýk, Ýstanbul: 2006, s.57-8) Son olarak bu alýntýyý vermeden önce derdimizin Nursi'yi Türk milliyetçisi bir çizgiye yerleþtirmek olmadýðýný belirtelim. Nursi, eski Said olarak nitelendirdiði Osmanlý devleti daðýlmadan önceki süreçte Kürt kimliðine sahip çýkarak çeþitli faaliyetlerde bulunmuþ olabilir; bu konuda Ýletiþim yayýnlarýndan çýkan Zaman Ý ç i n d e Bediüzzaman adlý eserde çeþitli tartýþmalar yürütülmüþtür, kimi b e l g e lendirmeler yapýlmýþtýr. A n c a k Nursi'nin bu faaliyetlerinin dahi bir ayrýlýk, Gerek Nursi'nin Risale-i Nur baðýmsýz çizgisinde Külliyatýný(RNK) neredeyse kutsallýk olmadýðý; seviyesine çýkarmasý, gerekse devamOsmanlý'nýn cýlarýnýn oluþturduklarý yapýlanmalarý bütünlüðünü tarikat-cemaat gibi isimlerden uzak tut- temel aldýðý, mak adýna Nursi'nin yarattýðý geleneðin olsa olsa Kürtlerin metin-merkezli olduðu, dolayýsýyla da bireyin okumasýna alan tanýyan, bireyi haklarý için yürütülen bir önceleyen bir bakýþý olduðu iddiasýyla mücadelenin sýklýkla karþýlaþýrýz. Nursi açýsýndan Nur söz konusu külliyatý oldukça önemlidir ve takipçinin olabileceði ona tamamen baðlýlýðý esastýr. Ancak söylenmelidir. takipçilik Nur külliyatýnýn bireysel okuma, kabul ve uygulanmasýyla sýnýr- Cumhuriyet döneminde lanmamýþtýr. Nursi'nin hayatta olduðu ise Kürt dönem boyunca takipçilerinin sayýsýný direniþine, sürekli artýrmaya çalýþtýðý (sadece RNK isyanlarýna s ý r t ý n ý okurlarý anlamýnda deðil) ve 500 bin döndüðünü Nur talebesinin varlýðýndan övündüðü bilinir. Hatta Risale-i Nur'larýn bireyin s ö y l e m e k hata olmayayorumuna býrakýlmasýnýn tehlikelerine caktýr. Bu dem vurup dershanelerle RNK'nýn noktada da öðretilmesi ve birlikte hareket edilmesi kaygýsý yine Müslüman gerektiðinden bahseder. Bu birliktelik toplumun anarþistliðe de set olacak bir faaliyet milletler olarak tanýmlanýr. temelinde

17

parçalanmasý deðil, karþý çýktýðý bir yönetim altýnda bile olsa bütünlüðün korunmasýdýr. Ayrýca Nursi, Ýslam'a hizmet eden Türklerden býrakalým kopuþu savunmayý, onlara duyduðu saygýnýn altýný çizer: "Benim gibi pek ciddi bir muhabbetle Türk milletini seven; ve Kur'an'ýn senâsýna mazhariyetleri cihetiyle Türk milletini pek çok takdir eden; ve altý yüz seneden beri bütün dünyaya karþý koyan ve Kur'an'ýn bayraktarý olan bu millete karþý gayet þiddetli taraftar bulunan; ve bin Türkün þehadetiyle, bin milliyetçi Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden ve kýymettar otuz-kýrk Türk gençlerini, namazsýz otuz bin hemþehrilerine tercih etmekle bu gurbeti ihtiyar eden ve hocalýk haysiyetiyle izzet-i ilmiyeyi muhafaza eden ve hakaik-ý imaniyeyi pek vâzýh bir surette ders veren bir insanýn; on sene ve belki yirmi-otuz sene zarfýnda, yirmi-otuz deðil, belki yüz, belki binler talebesi, sýrf iman ve hakikat ve ahiret noktasýnda onunla fedakârane baðlansa ve ahiret kardeþi olsalar çok mudur ve zararý mý var? Hiç ehl-i vicdan ve insaf bunlarý tenkide cevaz verir mi? Ve bunlara cemiyet-i siyasiye nazarýyla bakabilir mi?" (S.Nursi, age, s.56) Kadýna Yer Yok! Yazýmýzýn ilk kýsmýnda alýntýsýný yaptýðýmýz, Nursi'nin teneffüs arasýnda okul kýyafetleriyle bahçede oynayan genç kadýn öðrencilere yönelik cümleleri kadýnlara yönelik tavrýna dair sonuçlar çýkarmaya fýrsat vermektedir. Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatý'nýn içinde açýk-saçýk giyinen kadýnlara yönelik ithamlara, bu kadýnlarý bekleyen sona dair "ikazlara" rastlanabilir: "…bu mesele Ýstanbul gibi yerlerde, açýk-saçýk, yarým çýplak Rum, Ermeni kýzlarýna benzemeye çalýþan bir kýsým Ýslam kýzlarýný ikaz etmek için yazýlmýþtýr." (S. Nursi, Gençlik Rehberi, s.25) Hatta Nursi, kadýnlarýn Nur talebelerini baþtan çýkarmak için bilinçli olarak kullanýldýðýndan bile dem vurur. Aktarmayý tercih ettiði bir hadisin rivayetinde kadýn giyimi nedeniyle cehennem azabýyla cezalandýrýlýrken (ki Nursi'nin lise öðrencilerine biçtiði son da bu þekildedir), kadýnlar doðalarý gereði "koca"ya muhtaç olan zayýf yaratýklar olarak çizilir: "Evet, nasýl ki tarihlerde, eski zamanlarda 'Amazonlar' namýnda gayet silahþör kadýnlardan mürekkep bir taife-i askeriye olarak harika harpler yaptýklarý naklediliyor. Aynen öyle de bu zamanda zýndýka dalaleti, Ýslamiyet'e karþý muhaberesinde, nefs-i emmarenin planýyla, þeytan kumandasýna verilen fýrkalardan en


MARKSÝST BAKIÞ dehþetlisi, yarým çýplak hanýmlardýr ki; açýk bacaðýyla dehþetli býçaklarla ehl-i imana taaruz edip saldýrýyorlar. Nikah yolunu kapamaya, fuhuþhane yolunu geniþlettirmeye çalýþarak, çoklarýn nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarýný kebair ile yaralýyorlar. Belki o kalblerden bir kýsmýný öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatýna göstermenin tam cezasý olarak o býçaklý bacaklar, cehennemin odunlarý olup en evvel o bacaklar yanacaklarýný ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiði için hilkaten çok istediði ve fýtraten çok muhtaç olduðu münasip kocayý daha bulamaz." (S. Nursi, age., s.28) Nursi açýsýndan kadýnýn deðersizliðini ise anlattýðý þu hikayede daha net görmek mümkündür: "Eski zamanlarda bir þeyhin müridleri pek çok olmasýndan, o memleketin hükümeti siyasetçe telaþ edip onun cemaatini daðýtmak istemiþ. O zat, hükümete demiþ: 'Benim yalnýz bir buçuk müridim var, baþka yok. Ýsterseniz tecrübe edeceðiz.' O zat bir yerde çadýr kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattý. O da emretti: 'Beni bir imtihan yapacaðým. Her kim benim müridim ise ve emri kabul etse, cennete gidecek.' Çadýra birer birer çaðýrdý. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, cennete gönderdi. O kaný gören binler müridler daha hiçbiri þeyhi dinlemedi, inkara baþladýlar. Yalnýz bir adam dedi: 'Baþým feda olsun.' Yanýna gitti. Sonra bir kadýn dahi gitti, baþkalar daðýldýlar. O zat hükümet adamlarýna dedi: 'Ýþte benim bir buçuk müridim bulunduðunu gördünüz.'" (S. Nursi, Hizmet Rehberi, s.54) Hikayeden de açýkça anlaþýlacaðý gibi yarýmý oluþturan mürid kadýndan baþkasý deðildir. Bu alýntýlarýn, Nursi'nin kadýna yönelik aþaðýlamalarýný vermemizin ana nedeni "bireyi merkeze alan", "hoþgörülü", "demokrat", "özgürlükçü" gibi methiyeler düzülen bir Ýslami figürün en zayýf olduðu noktalardan birinde, kendisine aykýrý gelen bir hayat tarzýný sürdürenlere karþý tavrýnda bu methiyelerin içinin boþluðunu ortaya koymaktýr. Nursi, kendi çizgisini zorla dayatmanýn propagandasýný yürütmez ama hiç de baþka yaþam tarzlarýna saygý gösterir durumda deðildir. Nursi'nin hayatta olduðu ve sonraki dönem boyunca takipçileri arasýnda önde gelen bir kadýna rastlamanýn mümkün olmamasý da kadýna atfettiði konum düþünüldüðünde þaþýrtýcý deðildir. Metin Merkezlilik? Bireyi Önceleyen Nursi? Gerek Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatýný(RNK) neredeyse kutsallýk seviyesine çýkarmasý,

gerekse devamcýlarýnýn oluþturduklarý yapýlanmalarý tarikat-cemaat gibi isimlerden uzak tutmak adýna Nursi'nin yarattýðý geleneðin metinmerkezli olduðu, dolayýsýyla da bireyin okumasýna alan tanýyan, bireyi önceleyen bir bakýþý olduðu iddiasýyla sýklýkla karþýlaþýrýz. Nursi açýsýndan Nur külliyatý oldukça önemlidir ve takipçinin ona tamamen baðlýlýðý esastýr. Ancak takipçilik Nur külliyatýnýn bireysel okuma, kabul ve uygulanmasýyla sýnýrlanmamýþtýr. Nursi'nin hayatta olduðu dönem boyunca takipçilerinin sayýsýný sürekli artýrmaya çalýþtýðý (sadece RNK okurlarý anlamýnda deðil) ve 500 bin Nur talebesinin varlýðýndan övündüðü bilinir. Hatta Risale-i Nur'larýn bireyin yorumuna býrakýlmasýnýn tehlikelerine dem vurup der- Nursi'nin Cumhuriyet'in ilk shanelerle RNK'nýn öðretilmesi ve bir- döneminde yaþadýðý baskýlarýn likte hareket altýndan çok sular aktý; artýk edilmesi gerektiðin- zamanýn ruhunu Nursi ve benden bahseder. Bu zeri figürlerin yansýttýðýný söyleb i r l i k t e l i k anarþistliðe de set mek abartý olmayacaktýr. Ancak olacak bir faaliyet bu deðiþim bir anda vuku bulolarak tanýmlanýr: madý; Ýslamcýlarýn etkisi artarak "Elbette bizlere geliþti. Nursi ya da bir baþkasýnýn lazým ve millete ilham kaynaðý olduðu Ýslamelzemdir ki; þimdi resmen izin verilen cýlarýn önü, ilerleyen Türkiye tadin tedrisatý için rihi boyunca hep açýk oldu; kimi hususi dershaneler zaman uçlara kayanlar töraçýlmasýna ve izin verilmesine binaen, pülense de. Devrimci solun önünü Nur þakirtleri, kapamak için Ýslamcýlara yol mümkün olduðu veren Cumhuriyet elitlerinin kadar her yerde söylenmeye hiç de hakký yok; bu küçücük bir zeminini önemli dersane-i Nuriye geliþmenin açmak lazýmdýr. ölçüde onlar döþedi. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes her meselesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlerinin izahý olduðu için hem ilim, hem marifetullah, hem huzur, hem ibadettir. (…) Risale-i Nur'a deðil iliþmek, tamamýyla terviç ve neþrine çalýþmalarý elzemdir ki, geçen dehþetli günahlara keffaret ve gelecek müthiþ belalara ve anarþistliðe bir sed olabilsin." (S. Nursi, Gençlik Rehberi, s.62-3) Nursi, aslolan yazdýðý kitaplarsa, Kuran ise onu ziyaret etmenin, ona baþvurmanýn ne gereði olduðu þeklinde geliþebilecek sorulara yönelik geliþtirdiði yanýtta metin (yani RNK) merkezli

18


MARKSÝST BAKIÞ olmaktan öte kendisi ile kurulan iliþkinin önemine (hatta ikram-ý ilahi ve bir himayet-i rabbaniye altýnda hizmet hizmetkarý olduðu yaratýcýnýn gözündeki önemine) vurgu ettiðimiz anlaþýlýyor. Dostlarým bunu düþünmeli, evhama yapýlýr: kapýlmamalý!.. Madem hizmetkarlýðýma bir ikram-ý "Sual: …Seni hacatýmýza yarayacak adam zannedip ilahidir. Ve madem fahre deðil, belki þükre sebeptir." (S. senin ziyaretine geliyoruz. Bize alimden ziyade bir sahi- Nursi, Hizmet Rehberi, s.104) Sonuç Olarak bi velayet, sahib-i himmet ve sahib-i kemalat lazým. Eðer hakikat-i hal dediðin gibiyse, ziyaretinize yanlýþ geldik, Nursi'nin Cumhuriyet'in ilk döneminde yaþadýðý lisan-ý halleri diyor. baskýlarýn altýndan çok sular aktý; artýk zamanýn ruhunu Elcevap: Beþ noktayý dinleyiniz, sonra Nursi ve benzeri figürlerin yansýttýðýný Nursi'nin geleneði düþününüz. Ziyaretiniz beyhude mi, söylemek abartý olmayacaktýr. Ancak onun ölümüyle sonlanyoksa faydalý mýdýr, o vakit hükmedibu deðiþim bir anda vuku bulmadý; niz! madý; hatta sonrasýnda daha Ýslamcýlarýn etkisi artarak geliþti. Nasýl ki bir padiþahýn adi bir da güçlendi. Ancak takipçi- Nursi ya da bir baþkasýnýn ilham kayhizmetkarý ve biçare bir neferi, lerine önderlik edecek bir naðý olduðu Ýslamcýlarýn önü, ilerleyen Türkiye tarihi boyunca hep padiþah namýna feriklere, paþalara mirasçýnýn yokluðunda açýk oldu; kimi zaman uçlara kayanlar hedaya-yý þahanesini ve niþanlarýný geleneðin bir arada tutul- törpülense de. Devrimci solun önünü veriyor, onlarý minnettar ediyor. Eðer masý mümkün olmadý, kapamak için Ýslamcýlara yol veren ferikler ve müþirler, 'Bu adi nefere çeþitli kollar halinde yola Cumhuriyet elitlerinin söylenmeye hiç neden tenezzül edip elinden ihsan ve de hakký yok; bu geliþmenin zeminini devam edildi. Kimileri niþanlarý alýyoruz?' deseler, maðrurane bir divaneliktir. Eðer o nefer Adalet Partisi gibi sað parti- önemli ölçüde onlar döþedi. dahi, vazifesinin haricinde müþire Nursi'nin geleneði onun ölümüyle lerin vazgeçilmez kýyam etmezse, kendini ondan yüksek dayanaklarý oldu; kimileri sonlanmadý; hatta sonrasýnda daha da görse eblehçesine bir divaneliktir. güçlendi. Ancak takipçilerine önderlik Soðuk Savaþ döneminin Hem eðer o memnun olan feriklerden edecek bir mirasçýnýn yokluðunda anti-komünist rüzgarlarýnýn geleneðin bir arada tutulmasý mümkün birisi, müteþekkirane o neferin fiþekleyiciliðinde kulübeciðine tenezzülen misafir gitse olmadý, çeþitli kollar halinde yola Komünizmle Mücadele kuru ekmekten baþka bulamayan o devam edildi. Kimileri Adalet Partisi Dernekleri'nde saf tuttu; gibi sað partilerin vazgeçilmez nefer mahcup kalmamak için; o hali gören ve bilen padiþah, elbette o neredeyse hepsi ABD hat- dayanaklarý oldu; kimileri Soðuk neferini mahcup etmemek için mattýnýn yýlmaz destekçileri Savaþ döneminin anti-komünist rüzbah-ý þahaneden sadýk hizmetkarýnýn garlarýnýn fiþekleyiciliðinde oldu. Bu örnekleri ve muhterem misafirine tabla gönKomünizmle Mücadele bugünkü sahiplenicileri derir..." (S. Nursi, Hizmet Rehberi, Dernekleri'nde saf tuttu; neredeyse deðerlendirerek Nursi ile hepsi ABD hattýnýn yýlmaz destekçis.60) devamcýlarý arasýndaki leri oldu. Bu örnekleri ve bugünkü Bireyi önceleyen Nursi(!), ne hikmetbaðlantýnýn niteliðine karar sahiplenicileri deðerlendirerek Nursi tir ki, "Medar-ý Ýbret Bir Mesele" ile devamcýlarý arasýndaki baðlantýnýn vermeyi okuyuculara baþlýðý altýnda yazýlarýnda kendi safýnniteliðine karar vermeyi okuyuculara býrakalým dan ayrýlanlara ve hatta dostluðunun býrakalým; her yaný saran Nursi gerektiði gibi davranamayanlara güzellemeleri karþýsýnda Nursi'nin yaratýcýnýn gazabý konusunda uyarýlarda bulunur: eleþtirel deðerlendirmesini yapmakla kendimizi sýnýr"Vehme maruz, fütura düþen bazý dostlarýma kuvve-i landýralým. maneviyeyi teyid edecek yedi emarenin delaletiyle, sýrf hizmet-i Kur'an'a ait bir ikram-ý rabbaniyi ve bir himayet-i ilahiyeyi beyan etmeye mecburum ki, o zayýf Güneþ Gümüþ damarlý bir kýsým dostlarýmý kurtarayým." diye uyarýyor dostken düþman olan ya da dostluðu devam ettiði halde dostluðun hakkýný veremeyenlerin baþlarýna gelenler hakkýnda. "Ýþte bu gibi vukuatlar, çok var. Fakat bazýlarýnýn hatýrlarýný kýrmamak için zikretmiyorum. Bunlar ne kadar zayýf birer emare ise de fakat içtimaýnda bir kuvvet hissedilir. Onunla kanaat gelir ki, þahsýma karþý deðil -çünkü nefsimi hiçbir ikrama layýk görmüyorum- belki hizmet-i Kur'an noktasýnda, sýrf o cihette bir

19


MARKSÝST BAKIÞ

Hindistan Ýþçilerine Açýk Mektup -Lev TroçkiSevgili Dostlar, Devasa ve korkunç olaylar amansýz bir kuvvetle yaklaþýyor. Ýnsan türü, kaderleri için hayatý öneme sahip ve sömürge ülkeleri de girdabýna sürükleyecek bir savaþýn beklentisi ile yaþýyor. Britanya hükümetinin temsilcileri sanki savaþ, faþizmden korunmasý g e r e k e n "demokrasi" ilkeleri için yürütülecekmiþ gibi anlatýyor. Tüm sýnýflar ve halklar faþist saldýrganlarý püskürtmek üzere "barýþçý" "demokratik" hükümetleri desteklemeli. Böylece "demokrasi" kurtarýlacak ve barýþ sonsuza dek saðlanmýþ olacak. Bu müjdenin arkasýnda kasýtlý bir yalan yatýyor. Eðer Britanya hükümeti gerçekten demokrasinin yeþermesi için kaygýlanýyor olsaydý, bunun varlýðýný gösterecek çok basit bir fýrsat var; hükümetin Hindistan'a tamamen özgürlük tanýmasýna izin verin. Ulusal baðýmsýzlýk hakký temel demokratik haklardan biridir. Gerçekte ise Londra hükümeti sömürgelerinin onda biri karþýlýðýnda yeryüzündeki bütün demokrasileri teslim etmeye hazýrdýr. Eðer Hindistan halký sonsuza kadar köle olarak kalmak istemiyorsa, o halde insanlýðýn tek düþmanýnýn faþizm olduðunu ileri süren bu sahte vaizleri teþhir etmeli ve reddetmeli. Hitler ve Mussolini,

20

hiç þüphesiz, emekçilerin ve ezilenlerin en amansýz düþmanýdýr. Onlar dünyanýn tüm ezilmiþlerinin ve emekçilerinin en büyük nefretini hak eden korkunç cellâtlardýr. Fakat onlar, her þeyden önce, sýrtýna bindikleri Alman ve Ýtalyan halklarýnýn düþmanlarýdýr. Ezilen sýnýflar ve halklar -Marks, Engels, Lenin ve Liebknecht'in bize öðrettiði gibi- her zaman asýl düþmaný içerde aramalýdýr, kendilerini doðrudan ezen ve sömürenlere yönelmelidir. Hindistan'da o düþman, hepsinden önce Britanya burjuvazisidir. Britanya emperyalizminin alaþaðý edilmesi, faþist diktatörler dahil tüm ezenlere müthiþ bir tokat indirecektir. Uzun vadede, emperyalistler birbirlerinden öz itibariyle deðil, þeklen ayrýlýr. Sömürgelerden mahrum kalmýþ Alman emperyalizmi, yüzüne faþizmin keskin ve sivri diþleri dýþarý fýrlamýþ korkunç bir maskesini yerleþtirir. Týka basa doymuþ Britanya emperyalizmi, uçsuz bucaksýz sömürgelere sahip olduðundan kýlýç gibi diþlerini demokrasi maskesi arkasýna gizler. Ancak bu demokrasi sadece metropoliten merkez için, metropoliten merkezdeki kýrk beþ milyon kiþi için - daha doðrusu hakim burjuvazi için- söz konusudur. Hindistan yalnýzca demokrasiden deðil, en temel hak olan ulusal baðýmsýzlýktan da mahrumdur. Bu nedenle emperyalist demokrasi, sömürgelerin canýyla beslenen köle sahiplerinin demokrasisidir. Fakat Hindistan kendi demokrasisini arýyor ve köle sahipleri için gübre görevi görmeyecek. Faþizme, gericiliðe ve her türden baskýya son vermek isteyenler, emperyalizmi alaþaðý etmek zorundadýr. Baþka bir yol yok. Öte yandan bu görev barýþçýl yollarla, uzlaþma ya da vaatlerle yerine getirilemez. Köle sahipleri, tarihin hiçbir döneminde kölelerini gönüllü olarak azat etmemiþlerdir. Yalnýzca Hindistan halkýnýn ekonomik ve ulusal kurtuluþ için vereceði gözüpek, kararlý mücadele Hindistan'ý özgürleþtirebilir.


MARKSÝST BAKIÞ Hindistan burjuvazisi devrimci bir mücadeleye öncülük Major Atlee, Sir Walter Citrine & Co.- her an Hindistan etmeye muktedir deðildir. Britanya kapitalizmine sýký halkýnýn devrimci hareketini, Hitler ve Mussolini'ye baðlarla baðlý ve ona baðýmlýdýr. Özel mülkiyetinin üzeri- destek diyerek "hainlik" olarak yaftalamaya ve baský için ne titremektedir. Kitle korkusuyla durmaktadýr. Bedeli ne askeri önlemlere baþvurmaya hazýrdýrlar. olursa olsun Britanya emperyalizmi ile uzlaþmanýn yol- Komünist Enternasyonal'in bugünkü politikasý hiçbir larýný aramaktadýr. Hindistanlý kitleleri yukarýdan reform- þekilde üstün deðildir. Hiç þüphesiz, yirmi yýl önce larla uyuþturmaktadýr. Bu burjuvazinin önderi ve Üçüncü, ya da Komünist, Enternasyonal gerçek bir peygamberi Gandhi'dir. Þarlatan bir önder ve sahte bir devrimci örgüt olarak kurulmuþtu. En önemli görevpeygamber! Gandhi ve arkadaþlarý Hindistan'ýn þu an lerinden bir tanesi sömürge halklarýnýn özgürlüðüne içinde bulunduðu konumu geliþtirmeyi hedefleyen bir kavuþmasýydý. Ancak bugün bu programdan geriye teori üretti. Böylece özgürlükler sürekli olarak geniþleye- sadece hatýrasý kaldý. Komünist Enternasyonal'in lidercek ve Hindistan, barýþçýl reformlar yolunda giderek bir leri, çoktandýr, Sovyet iþçi sýnýfýný boðan ve yeni bir arisDominyon* olacak. Daha sonra, belki tam baðýmsýzlýk tokrasiye dönüþen Moskova bürokrasisinin yalnýzca bir bile elde edecek. Bütün bu perspektif, her þeyiyle yan- aygýtý haline geldi. Birçok ülkenin -Hindistan dahillýþtýr. Emperyalist sýnýflar sömürge halklarýna olduðu gibi komünist partisinin saflarýnda hiç þüphesiz çok sayýda iþçilerine de ödünleri kapitalizmin samimi iþçi, öðrenci vs. var; fakat bu, büyüme dönemlerinde, sömürenler Komintern politikalarýný düzeltmiFaþizme, gericiliðe ve karlarýnýn büyüyeceðine kesinkes yor. Nihai söz, ezilenlerin deðil her türden baskýya son güvendiði sürece verirler. SSCB'nin yeni aristokrasinin çýkarBugünlerde bundan bahsedilemez vermek isteyenler, emperya- larýnca yönetilen Kremlin'e ait. bile. Dünya emperyalizmi geri- lizmi alaþaðý etmek zorun- Stalin ve onun kliði, emperyalist lemede. Tüm emperyalist uluslarýn dadýr. Baþka bir yol yok. Öte iktidarlarla ittifak adýna, durumu, aralarýndaki çatýþma sömürgelerin kurtuluþu devrimci yandan bu görev barýþçýl giderek daha da kýzýþýyorken, her programýný tamamen terk etti. Bu, yollarla, uzlaþma ya da geçen gün zorlaþýyor. Stalin'in partisinin Moskova'daki Canavarca silahlanma ulusal gelir- vaatlerle yerine getirilemez. son kongresinde, bu yýlýn Mart ayýnlerin gitgide daha fazla payýný yiyip Köle sahipleri, tarihin hiçbir da, Komintern'in liderlerinden birisi bitiriyor. Emperyalistler ne kendi olan Manuilski tarafýndan açýkça iþçilerine ne de sömürgelerine, bun- döneminde kölelerini gönüllü beyan edildi: "Komünistler, faþist olarak azat etmemiþlerdir. iktidarlar tarafýndan köleleþtirilmiþ dan böyle, kayda deðer bir ödün verebilir. Aksine, daha da barbarca Yalnýzca Hindistan halkýnýn uluslarýn kendi kaderlerini tayin bir sömürüye baþvurmak zorunda ekonomik ve ulusal kurtuluþ hakkýnýn gerçekleþmesi için kalýrlar. Bu, açýkça, kapitalizmin mücadelesini en önde yürütürler. can çekiþmesinin ifadesidir. Londra için vereceði gözüpek, kararlý Onlar Avusturya… Südetler bölhükümeti sömürgelerini, pazarlarýný mücadele Hindistan'ý geleri… Kore, Formosa, ve imtiyazlarýný Almanya, Ýtalya ve Habeþistan… için özgür kendi özgürleþtirebilir. Japonya'dan korumak için milyonlarkaderini tayin hakký isterler." Peki ya ca insaný kurþun yaðmuruna tutmaya Hindistan, Hindiçin, Nijerya ve Ýngiltere hazýr duruyor. Aklýný peynir ekmekle yemeden, bu aç ve Fransa'nýn diðer sömürgeleri? Komintern temsilcileri gözlü ve vahþi finans oligarþisinin Hindistan'ý gönüllü bu soruya þöyle cevap vermektedir: "Komünistler, olarak özgürleþtireceðine bel baðlamak mümkün müdür? emperyalist iktidarlarýn sözde burjuva demokratik devletAdýna Ýþçi Partisi denilen bir partinin hükümetinin lerinden sömürgelerdeki emekçilerin yaþam standartTory** hükümetinin yerini alabileceði doðrudur. Ancak larýnýn derhal esaslý bir þekilde geliþtirilmesini ve bu, hiçbir þeyi deðiþtirmeyecektir. Ýþçi Partisi sömürgeler sömürgelere geniþ demokratik hak ve özgürlüklerin meselesinde Tory'lerden hiçbir þekilde -tüm geçmiþ ve sömürgelere verilmesini talep eder." (Pravda, Sayý No.70, þimdiki programýnda görülebileceði gibi- ayrýlmaz. Ýþçi Mart 12,1939) Diðer bir deyiþle, Ýngiltere ve Fransa Partisi, gerçekte, iþçi sýnýfýnýn deðil sadece Britanyalý iþçi sömürgeleriyle ilgili olarak Komintern, tamamen, bürokrasisinin ve iþçi aristokrasisinin çýkarlarýný savun- Gandhi'nin pozisyonunu ve genel anlamda uzlaþmacý maktadýr. Bu tabaka, burjuvazinin sömürgelerini, hepsin- sömürge burjuvazisinin pozisyonunu almýþtýr. den önce Hindistan'ý, acýmasýzca sömürmesinden dolayý, Komintern, Hindistan'ýn baðýmsýzlýðý için devrimci aðýz sulandýran lokmalarý önüne atabildiði kesimdir. mücadeleyi tamamen terk etmiþtir. Britanya emperyalizBritanya iþçi bürokrasisi - Ýþçi Partisinde olduðu gibi mi tarafýndan Hindistan'a "demokratik özgürlükler" "vesendikalarýn içinde- sömürgelerin sömürülmesiyle rilmesini" (elleri ve dizleri üstünde) "talep" etmektedir. doðrudan iliþkilidir. Hindistan'ýn kurtuluþunu düþünmek "Sömürgelerdeki emekçilerin yaþam standartlarýnýn deriçin en ufak bir arzu duymamaktadýr. Tüm bu baylar - hal esaslý bir þekilde geliþtirilmesi" sözcükleri özellikle

21


MARKSÝST BAKIÞ asýlsýz ve gülünçtür. Kangrenli, gerileyen ve daðýlmakta olan modern kapitalizm, metropol merkezlerinde yaþayan iþçilerin durumlarýný gittikçe kötüleþtirmek zorunda kalýyor. O halde, kendi dengesini saðlamak için hayatýn suyunu çýkarmak durumunda kaldýðý sömürge emekçilerinin durumunu nasýl iyileþtirebilir? Sömürgelerdeki emekçi kitlelerin koþullarýnýn iyileþmesi yalnýzca emperyalizmin tamamen alaþaðý edilmesine doðru ilerlenmesiyle mümkündür. Ancak Komünist Enternasyonal artýk bu ihanet yolunun da ilerisine gitti. Komünistler, Manuilski'ye göre, "faþizmi yenmek için … ayrýlma hakkýnýn tanýnmasýný ikinci plana atarlar". Diðer bir deyiþle, Ýngiltere ve Fransa'nýn sömürgeler üzerine savaþmasý durumunda Hindistan halký hali hazýrdaki köle sahiplerini yani Britanya emperyalistlerini desteklemeliler. Bu demektir ki, kanlarýný kendi özgürlükleri için deðil, Hindistan üzerindeki "Metropol"ün hükümranlýðýný korunmasý için dökmelidir. Ve bu alçaklar, adice Marks ve Lenin'den alýntý yapma cüretini gösteriyorlar! Gerçek þu ki öðretmenleri; yeni bürokratik aristokrasinin baþý, Bolþevik Parti'nin kasabý, iþçi ve köylülerin celladý olan Stalin'den baþkasý deðil. *** Stalinistler "Halk Cephesi" formülü ile Britanya, Fransa ve ABD emperyalizmine hizmetkarlýk Ýngiltere ve Fransa sömürgeleriyle ilgili olarak Komintern, tamamen, Gandhi'nin pozisyonunu ve genel anlamda uzlaþmacý sömürge burjuvazisinin pozisyonunu almýþtýr. Komintern, Hindistan'ýn baðýmsýzlýðý için devrimci mücadeleyi tamamen terk etmiþtir... Köleliðin çifte zincirleri; þayet Hindistanlý kitleler Gandhi'nin, Stalinistlerin ve dostlarýnýn politikalarýný izlerlerse savaþýn kaçýnýlmaz sonucu bu olacaktýr. politikasýný örtüyorlar. Halkla nasýl da alay ediyorlar! "Halk Cephesi" yalnýzca, özünde proletarya ve burjuvazi arasýndaki ittifaka dayalý bir sýnýf iþbirliði olan, o eski politikanýn yeni adýdýr. Böylesi her ittifakta liderlik deðiþmez bir þekilde sað kanadýn eline, yani mülk sahibi sýnýfýn ellerine geçmekte. Hindistan burjuvazisi, daha önce belirtildiði üzere, savaþ deðil barýþçý bir at pazarlýðý istiyor. Burjuvazi ile ittifak, proletaryayý emperyalizme karþý devrimci mücadeleden vazgeçmeye götürür. Ýttifak politikasý; bir noktada yerinde saymak, savsaklamak, yanlýþ umutlar beslemek, içi boþ manevra ve entrikalara katýlmak anlamýna gelir. Bu politikanýn sonucu olarak;

köylülük proletaryaya sýrtýný dönerken hayal kýrýklýðý kaçýnýlmaz þekilde emekçi kitleler arasýna yerleþiyor ve kayýtsýzlýða düþüyorlar. Alman devrimi, Avusturya devrimi, Çin ve Ýspanya devrimleri ittifak politikasý sonucunda can verdi[1]. Ayný tehlike, Stalinistlerin "Halk Cephesi" maskesi altýnda proletaryayý burjuvaziye tabi kýlma politikasýný kabul ettirdiði Hindistan devrimini de tehdit ediyor. Bu, eylem halinde, devrimci bir köylü programýn, iþçileri silahlandýrmanýn, iktidar mücadelesinin ve devrimin reddine iþaret eder. Hindistan burjuvazisinin kendisini Büyük Britanya'nýn despotik hükümranlýðýna karþý mücadele etme yolunda en cýlýz þekilde dahi olsa adým atmaya zorlanýyor bulmasý durumunda, proletarya çok doðal olarak böyle bir adýmý destekleyecektir. Ancak, kendi yöntemleri ile destekleyecektir; güç iliþkilerine ve koþullara baðlý olarak kitlesel mitingler, cesur sloganlar, grevler, gösteriler ve daha kararlý mücadele eylemleriyle. Tam olarak bunu yapmak için proletaryanýn elleri boþ olmalýdýr. Proletarya için burjuvaziden mutlak baðýmsýzlýk, her þeyden öte, Hindistan nüfusunun çoðunluðunu oluþturan köylülük üzerine etkide yaratabilmek için zorunlu. Yalnýzca proletarya cesur bir devrimci toprak programýný geliþtirmeye; on milyonlarca köylüyü uyandýrýp harekete geçirmeye ve onlara hem yerli baskýcýlara hem de Britanya emperyalizmine karþý mücadelede öncülük etmeye muktedirdir. Ýþçilerin ve yoksul köylülerin ittifaký Hindistan devriminin nihai zaferini garantileyebilecek tek dürüst ve güvenilir ittifaktýr. *** Barýþ döneminin bütün meseleleri tüm gücünü savaþ zamaný da muhafaza edecek, ancak daha da keskin bir ifade ile donanarak. Her þeyden önce, sömürgelerin sömürüsü oldukça yoðunlaþacak. Metropol merkezleri, sömürgelerden sadece gýda maddesi ve hammaddeyle pompalamayacak; savaþlarda efendileri için ölmek üzere muazzam sayýda sömürge kölesini de seferber edecek. Bu sýrada, sömürge burjuvazisi burnunu savaþ yemliðinin derinlerine daldýracak ve vatanseverlik ve karlar namýna, doðal olarak muhalefetinden vazgeçecektir. Gandhi çoktandýr bu politika için zemin hazýrlýyor. Bu beyefendiler gürültü koparmaya devam ediyor: "Savaþ bitene kadar sabýrla beklemeliyiz -ve ondan sonra Londra bizi yardýmlarýmýz için ödüllendirecek." Gerçek þu ki emperyalistler savaþýn yýkýmý ve zararý sonrasýnda ülkelerini eski durumuna döndürmek için hem kendi ülkelerindeki hem de özellikle sömürgelerdeki emekçilerin sömürüsünü ikiye hatta üçe katlayacaktýr. Bu koþullarda metropol merkezlerinde yeni toplumsal reformlardan ya da sömürgelerde

22


MARKSÝST BAKIÞ özgürlüklerin verilmesinden dahi söz edilemez. Köleliðin bir þekilde tarým devrimi, bankalarýn ve tröstlerin ulusalçifte zincirleri; þayet Hindistanlý kitleler Gandhi'nin, laþtýrýlmasý, ülkenin hayat standardýnýn yükselmesini ve Stalinistlerin ve dostlarýnýn politikalarýný izlerlerse emekçi kitlelerin kendi kaderlerinin efendileri olmasýný savaþýn kaçýnýlmaz sonucu bu olacaktýr. hedefleyen bir dizi ekonomik tedbirle birleþmektedir. Ancak savaþ, diðer sömürgelere ve Hindistan'a çifte köle- Yalnýzca, köylülükle ittifak halindeki proletarya bu lik deðil, aksine tamamen özgürlük getirebilir: Bunun tek görevleri gerçekleþtirmeye muktedirdir. koþulu ise doðru bir devrimci politikadýr. Hindistan halký, Ýlk döneminde devrimci parti, þüphesiz küçük bir azýnlýkbaþlangýç olarak kaderlerini Britanya emperyalizminden tan oluþacaktýr. Diðer partilerin aksine, yine de durumun ayýrmalýdýrlar. Ezenler ve ezilenler siperin karþýt açýk bir muhasebesini yapmalý ve yüce amaçlarýna doðru taraflarýnda dururlar. Herhangi bir köleciye yardým yok! korkusuzca yürümelidir. Tüm sanayi merkezlerinde ve Aksine, savaþýn beraberinde getireceði devasa zorluklar- þehirlerde Dördüncü Enternasyonalin bayraðý altýnda dan tüm yönetici sýnýflara indirilebilecek ölümcül bir duracak iþçi gruplarý kurmak zaruridir. Sadece tam darbe olarak faydalanýlmalýdýr. Demokratik ya da faþist anlamýyla proletaryanýn safýna geçmiþ olan entelektüelmaske giymiþ emperyalist beyefendilere aldýrmaksýzýn lerin bu gruplara girmesine izin verilmelidir. Sekter þektüm ülkelerdeki ezilen sýnýflarýn ve halklarýn yapmasý ilde kendi içine dönmeye yabancý olan devrimci iþçiler gereken budur. Marksistler, sendikalar, eðitim topluluklarý, Sosyalist Böyle bir politikayý hayata geçirmek için, kendisini pro- Parti Kongresi ve genel olarak diðer tüm kitle örgütletaryanýn öncüsü olarak konumlandýran bir devrimci lerinin çalýþmalarýna aktif olarak katýlmalýdýr. Her yerde parti gereklidir. Böyle bir parti henüz Hindistan'da bulun- aþýrý sol kanat olarak kalýrlar; her yerde eylemde cesaret muyor. Dördüncü Enternasyonal bu partiye programýný, örneði olurlar; her yerde iþçilere, köylülere ve devrimci deneyimini ve iþbirliðini öneriyor. Bu partinin temel þart- entelektüellere sebatkar ve yoldaþça bir tavýrla programlarý; emperyalist demokrasiden, Ýkinci ve Üçüncü larýný açýklarlar. Yaklaþan olaylar, Hindistanlý Bolþevik Enternasyonal'den ve Hindistan burjuvazisinden tama- Leninistlere, kitlelere kendi yollarýnýn doðruluðunu ortaya koymak konusunda yardýmcý olacaktýr. Parti hýzla men baðýmsýzlýktýr. Bir dizi sömürge ve yarý sömürge ülkede Dördüncü büyüyecek ve tavýnda dövülecektir. Hindistan'ýn kurtuEnternasyonal'in seksiyonlarý çoktan vardýr ve baþarýlý luþu için verilecek olan devrimci mücadelenin Dördüncü geliþmeler kaydetmiþtir. Bunlardan ilki ise tartýþmasýz bir Enternasyonal bayraðý altýnda geliþeceðine olan sarsýlþekilde Fransýz emperyalizmine ve "Halk Cephesi" maz umudumu ifade etmeme izin veriniz. aldatmacasýna karþý uzlaþmaz bir mücadele yürüten Fransýz Hindiçini'ndeki seksiyonumuzca gerçekleþtiEn içten devrimci selamlarýmla, rilmiþtir. Saigon iþçilerinin gazetesinde (The Struggle Lev Troçki La Lutte), 7 Nisan 1939'da, þöyle yazýldý; "Stalinist liderCoyoacan, Meksika ler ihanet yolunda bir adým daha attý. Devrimci 25 Temmuz 1939 maskelerini çýkarttýðýmýzda, emperyalizmin þampiyonlarý haline geliyorlar ve açýkça ezilen sömürge halklarýnýn [1] 1925-1927 Çin Devrimi deneyimi Hindistan için kurtuluþuna karþý konuþuyorlar." Cesur devrimci poli- doðrudan en önemli deneyimlerden biri. Hindistanlý tikalarý sayesinde Dördüncü Enternasyonal üyesi Saigon devrimcilere Harold Isaacs’ýn proleterleri; yönetici parti Savaþ, diðer sömürgelere ve Hindistan'a mükemmel kitabý Çin ve Stalinistlerin bloðuna Devrimi’nin Trajedisi’ni içtenlikçifte kölelik deðil, aksine tamamen karþý bu yýlýn Nisan ayýndaözgürlük getirebilir: Bunun tek koþulu le tavsiye ederim. ki sömürge konseyi seçim--ise doðru bir devrimci politikadýr. lerde parlak bir zafer *1947'den önce Britanya Hindistan halký, baþlangýç olarak kazandý. Ýmparatorluðu'na ve imparatoruna kaderlerini Britanya emperyalizminden Ayný politika, Britanya baðlý, ancak iç ve dýþ iliþkilerinde ayýrmalýdýrlar. Ezenler ve ezilenler Hindistaný'nýn ileri bilinçli özerk devletleri anlatmak için kulsiperin karþýt taraflarýnda dururlar. iþçileri tarafýndan da izlenlanýlan bir terim.(Çeviren notu) Herhangi bir köleciye yardým yok! melidir. Sahte umutlarý fýrAksine, savaþýn beraberinde getireceði ** Büyük Britanya Ýmparatorlatýp atmalý ve yanlýþ luðu'nda 1678-1834 yýllarý arasýndevasa zorluklardan tüm yönetici arkadaþlarý defetmeliyiz. da faaliyet gösteren monarþi yansýnýflara indirilebilecek ölümcül bir Yalnýzca kendimize, kendi lýsý muhafazakar parti.(ç.n) darbe olarak faydalanýlmalýdýr. devrimci gücümüze bel Demokratik ya da faþist maske giymiþ baðlamalýyýz. Ulusal emperyalist beyefendilere aldýrmaksýzýn Çeviri: Marksist Bakýþ baðýmsýzlýk, baðýmsýz bir tüm ülkelerdeki ezilen sýnýflarýn ve Hindistan cumhuriyeti, halklarýn yapmasý gereken budur. mücadelesi ayrýþtýrýlamaz

23


MARKSÝST BAKIÞ

Müzakere Süreci Üzerine Bir Röportaj

AKP, Kürt ulusal hareketi için güvenilecek bir aktör deðil, hiç olmadý da. AKP’nin 2014’ten itibaren baþlayan kritik seçim sürecini atlatmak için yeni bir oyalamasý ile mi karþý karþýyayýz korkusu haklý bir korkudur. Madalyonun diðer yüzündeyse TC için Kürt sorununda silahlý çözüm konusunda denizin bittiði gerçeði var.

Marksist Bakýþ: Öcalan ile devlet arasýnda yürütülen müzakereler neticesinde PKK gerillalarý TC sýnýrlarý dýþarýsýna çekilmeye baþladýlar. Bu anlamýyla son Kürt isyanýnda kritik bir dönemeçten geçildiðini söyleyebiliriz. Diðer taraftan emek cephesinde saðdan ya da soldan gelen reflekslerle bu sürece karþý ciddi þüpheler olduðu gözlemleniyor. Sizce emekçiler ve devrimcilerin bu sürece yaklaþýmý nasýl olmalýdýr? Aynur Akman: Devrimcilerin ulusal sorundaki ilkesel yaklaþýmý, ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn (UKKTH)

24

savunulmasýdýr. Bunun dýþýnda Kürt sorununda devrimciler çok kanlý geçen on yýllar boyunca askeri çözüme karþý çýkarak müzakere masasýný iþaret etmiþlerdir. Dolayýsýyla Öcalan ile devlet arasýnda yürütülen pazarlýklarý bu genel çerçevede ele almamýz gerekir. "Kürt ulusal hareketi daha fazlasýný istemeliydi" türünden beðenmeme tutumu, ikameci bir tavýrla, Kürtler adýna, onlarýn talepleri ve istekleri adýna konuþmak anlamýna gelir ki bu bizim iþimiz deðildir. Neticede, bu kavgayý veren onlardýr, büyük bedeller ödeyen onlardýr. Kazanýmlarý yeterli görmeyerek ulusal ayrýlýklarý kýzýþtýrmak Marksistlerin iþi olamaz. Marksist Bakýþ: Peki, Kürt ulusal hareketinin bu süreçte daha fazla saða kaydýðý ve AKP ile bir çeþit kazan kazan iliþkisine girdiði eleþtirileri var. Bu sürece iliþkin eleþtirel tutum nerede baþlar nerede biter? Aynur Akman: Bu tarz eleþtirilerin bir haklýlýk payý var. Gerçekten de Kürt ulusal hareketinde özellikle son süreçte bariz bir saða kayýþ olduðu söylenebilir. Bu noktalar da eleþtirilmeli zaten. Yani müzakere sürecini ezilen Kürt halkýnýn iradesi þeklinde deðerlendirirken eleþtiriden kaçmak þeklinde bir tutum söz konusu olamaz. Örneðin AKP ile sizin de deðindiðiniz olasý bir kazan kazan ittifaký oluþursa devrimciler bunu onaylamayacaklardýr. AKP'nin iktidarýný saðlamlaþtýrmasý, toplumdaki bütün ezilen kesimler için büyük bir tehdittir. Otoriterleþme eðiliminin Kürtlere uzanmayacaðýný düþünenler büyük yanýlgý içerisindedirler. Yeni anayasa konusunda yürütülen pazarlýklarda emekçi sýnýflarýn aleyhine gerçekleþebilecek konularda da devrimciler eleþtirel bir


MARKSÝST BAKIÞ tutum takýnmalýdýrlar. tanýmamalarýný haklý göstermek için bu süreçten gerekli Marksist Bakýþ: Bu noktada bir eleþtirel destekten söz bahaneleri elde etmiþ oluyorlar. Yani uluslarýn kendi edilebilir sanýrým. Peki kendi içerisinde gerilimli bir çizgi kaderini tayin hakkýný hiçbir zaman benimsememiþ olan olmayacak mý bu? Özellikle reel politikadaki hassas den- bazý kesimler, bahsini ettiðimiz saða kayma sürecinden sol bir duruþ elde etmek için fýrsatçý bir tavýr içine girmiþ geler gözetildiðinde, yeni anayasa tartýþmasý gibi. oluyorlar. Aynur Akman: Haklýsýnýz, ama bu, yeni bir þey deðil. Eleþtirel destek meselesindeki gerilim, ulusal sorunun Marksist Bakýþ: Peki biraz sürece odaklanýrsak; doðasýndan kaynaklanýyor. Bir tarafta ezilen bir halkýn PKK'nin sýnýr dýþýna çýkmasý gibi son derece önemli bir haklý isyaný var, diðer tarafta ise bu hareket ulusal bir adým karþýlýðýnda AKP iktidarýnýn, en azýndan þimdilik, hareket ve Marksist ilkesellik temelinde davranmayacak- pek de ileriye doðru bir adým atmadýðýný görüyoruz. En týr. Bir kere, ulusal hareket, doðasý gereði ulus içerisinde- azýndan, KCK tutuklularýnýn hafif hafif tahliye edilmesi ki farklý sýnýflara hitap etmek durumundadýr. Bir yandan dýþýnda, henüz somutlaþan bir þey yok. Bunu nasýl yorumda konjonktüre göre hareket edecektir. 1970'lerdeki layacaðýz? ulusal hareketlerle 1990'lar ve sonrasýndaki hareket, poli- Aynur Akman: Kürt ulusal hareketi adýna inisiyatif tik çizgi olarak epey farklý yerlerdedir. Bugün bahsi Öcalan'dan geliyor. Böyle olunca da hareket Öcalan'ýn geçen saða kayma da Türkiye talimatlarýna mutlak þekilde Devrimcilerin ulusal sorundaki ilkeve Ortadoðu'daki dönemin uyacaktýr. Müzakerelerde getirisiyle, güçler dengesiyle sel yaklaþýmý, ezilen uluslarýn kendi neyin üzerinde anlaþýldýðýna alakalýdýr. BDP'liler ODTÜ dair çok az ip ucu var. Yeni kaderini tayin hakkýnýn savunulya da SBF'ye geldiklerinde, anayasa -ki bunun içerisinde masýdýr. Bunun dýþýnda Kürt soru- Kürtçe eðitim ve yerel yönedikkat edecek olursanýz, çok sol bir tonda konuþuyorlar. nunda devrimciler çok kanlý geçen on timlerin güçlendirilmesi Neden? Tüm Türkiye'de önem kazanýyorile yýllar boyunca askeri çözüme karþý sosyalistler ayný etkiyi Öcalan'ýn kaderinin bir hayli çýkarak müzakere masasýný iþaret gösterebilse Kürt ulusal belirleyici olduðunu söyleyehareketi de saða deðil sola etmiþlerdir. Dolayýsýyla Öcalan ile biliriz. Ama Öcalan'ýn son kayacaktýr. Bu noktada ulusal müzakere sürecindeki devlet arasýnda yürütülen pazarlýk- manevrasýnda uluslararasý hareketin doðasýný anlamayarak onu kýzýla boyayanlar, larý bu genel çerçevede ele almamýz süreçlerin etkisinin belirleyiya da siyasi baðýmsýzlýðýný olduðu anlaþýlýyor. Son gerekir. "Kürt ulusal hareketi daha ci Kürt ulusal hareketi lehine döneme kadar PKK, TC ile fazlasýný istemeliydi" türünden kaybetmiþ olanlar zor durumsavaþta iken Ýran ve Suriye da kalýyorlar. Ama neticede ile çatýþmasýzlýk politikasý beðenmeme tutumu, ikameci bir Kürt ulusal hareketi kýzýl bir izliyordu. Ama bu süreçle tavýrla, Kürtler adýna, onlarýn hareket deðildir. Kýzýl bir beraber bu durum tersine hareket olmasýný da boþuna talepleri ve istekleri adýna konuþmak dönmekte. Yani Ortadoðu'da beklememek ve yanýlsama taraflarýn saflarýný anlamýna gelir ki bu bizim iþimiz yaratmamak lazým. Diðer netleþtirdiði, diþe diþ bir taraftan ulusal hareket ezilen deðildir. Neticede, bu kavgayý veren çatýþma içerisinde olduðu bir onlardýr, büyük bedeller ödeyen Kürt halkýnýn haklý davasýný süreçte PKK kavga ettiði ifade etmektedir. Ýþte, burasý hasýmlarýný deðiþtiriyor. Yani onlardýr. Kazanýmlarý yeterli gerilimli bir noktadýr ve TC ile barýþ süreci oluþturugörmeyerek ulusal ayrýlýklarý eleþtirel destek tavrýnýn lurken Suriye ve Ýran'la çatýþkarþýlýðý da burada baþlamak- kýzýþtýrmak Marksistlerin iþi olamaz. malý bir döneme giriliyor. tadýr. Öcalan, Ortadoðu'da her þeyin deðiþmeye namzet olduðu bir atmosferde kaybeden Marksist Bakýþ: Kemalist refleksler de bu süreçte bir tarafta olmak istemedi. Üstelik Suriye'de kendi kuzey hayli ön plana çýktý… Irak'ýný yaratma potansiyeli var. O bölgede daha güçlü bir Aynur Akman: Evet. Kemalizm þemsiyesi aslýnda bir mevcudiyet içerisinde olmak isteyecektir. Unutmamak hayli geniþ. Ulusalcý kanat, AK-PKK gibi söylemlere gerekir ki PKK uluslararasý bir oyuncu ve Öcalan'ýn en sarýlmýþ durumda örneðin. Bu kesim AKP'ye karþý büyük baþarýlarýndan birisi Ortadoðu dengelerini iyi okubiriken, sokaklara taþmakta olan enerjiyi gerici fikirmasýnda yatýyor. Kýsacasý Öcalan'ýn kimileri için þaþýrtýcý leriyle zehirlemekle meþgul. Kemalizmin etkisindeki derecede çýtayý aþaðý çekmesinde uluslararasý süreçlerin daha soldaki örnekler ise, ki bu cenah kendisine komünist etkisi epey büyüktür. Burada ulusal hareketlerin ya da devrimci diyenlere kadar uzanabiliyor, UKKTH'ný

25


MARKSÝST BAKIÞ doðalarýnda bulunan pragmatizmle karþýlaþýyoruz. arenaya dönüþtü. Burada koþullar PKK'yi de tarafýný Marksist Bakýþ: Peki, Kürt hareketi sizin deyiþinizle seçmesi için zorlamaktaydý. PYD'nin Suriye'deki iç çýtayý bu kadar aþaðý çekiyorken AKP'ye ne kadar güve- savaþta tarafsýz kalmasý esas olarak Esad'ýn iþine geliyordu. Ama gördüðümüz gibi Kürt ulusal nilebilir? Son süreçte AKP kurmaylarýnýn hareketi pozisyonunu yeniden þekilMüzakere "cehenneme gitsinler" türünden çok lendiriyor. Gelgelelim bu hesaplar pevasýz söylemlere baþvurduðu görülüsürecini ezilen Ortadoðu'nun bütün halklarý için yakyor. Kürt halkýnýn laþan tehlikeye cevap veremez. ABD Aynur Akman: AKP, Kürt ulusal hareketi önderliðindeki blok Ortadoðu'da bir iradesi þeklinde için güvenilecek bir aktör deðil, hiç mezhep savaþý örgütlemekle meþgul. deðerlendirirken olmadý da. Biliyorsunuz 2014'ten itibaren Suriye'de etnik ve mezhepsel temizlik, seçim sürecine giriliyor. AKP, zaten her eleþtiriden kaçmak soykýrým boyutlarýna bile ulaþabilir. seçim dönemine çatýþmasýzlýk ortamý þeklinde bir tutum Nitekim çatýþmalardan Kürt siviller de içerisinde girmeye özen gösterdi. Bu artýk muazzam þekilde etkileniyorlar. anlamýyla bu kritik dönemeci atlatmak söz konusu olamaz. Ýsrail'den Suriye'ye gelecek þiddetli için yeni bir oyalama ile mi karþý Örneðin AKP ile saldýrýlar bölgesel bir savaþý tetikleyekarþýyayýz korkusu haklý bir korkudur. sizin de deðindiðiniz bilir. Zira Suriye kendisini cevap vermek Nitekim, bir yandan da Kürt illerine bir zorunda hissederse Ýsrail'in topyekün olasý bir kazan sürü yeni karakol inþa ediliyor. Bu haklý yüklenmesi söz konusu olabilir. Sürece kazan ittifaký korku, madalyonun bir yüzü. Ýran da dahil olabilir vs. Yani, emperyaMadalyonun diðer yüzündeyse TC için oluþursa devrimciler list kapitalist projeler, bütün halklara Kürt sorununda silahlý çözüm konusunda bunu onaylamaya- etnik temizlik, kan ve göz yaþýndan baþka denizin bittiði gerçeði var. Kürt ulusal bir þey vaad etmiyor. Kan ve göz yaþýyla hareketine tabiri caizse kazýk atacaksýnýz, caklardýr. AKP'nin yýkanan Ortadoðu'nun emekçi halklarý sonrasýndaysa yeniden silahlar konuþaiktidarýný için tek çözümse sosyalist Ortadoðu cak. 2012'nin büyük olaylarýný bir hatýrsaðlamlaþtýrmasý, hedefidir. Bu da en baþta din ve etnik layacak olursak… Bir tarafta Þemdinli'de toplumdaki bütün köken ayrýmýna dayanmayan enternasvur-kaç'tan vur-kal'a dönen bir strateji yonalist bir örgütlenmenin Ortadoðu izlenmiþti ki Þemdinli þehir merkezine ezilen kesimler için çapýnda yaratýlmasýný gerekli kýlmaktadýr. girilmesi durumunda Suriye benzeri büyük bir tehdittir. Ýþçi ve emekçilerin devrimci Marksist görüntüler ortaya çýkacaktý. Diðer Otoriterleþme alternatifi tarih sahnesine çýkmadýðý taraftan açlýk grevleri ile büyük kentler sürece genel tablo deðiþmeyecektir. O da sarsýlmaya baþlamýþtý. Çeþitli mahalle- eðiliminin Kürtlere maalesef halklarýn birbirlerini gýrtlaklalerde etnik çatýþmalar hýzlanýyordu. KCK uzanmayacaðýný masýdýr. tutuklularý 10 binleri bulsa da istenen düþünenler büyük sonuç alýnamýyordu… Kýsacasý TC yanýlgý içerisinaçýsýndan silahlý çözümün gideceði bir dedirler. Yeni mecra kalmamýþtý. Yani, müzakere süreci bir AKP projesi olmanýn dýþýnda bir anayasa konusunda devlet siyasetidir. Ayrýyeten AKP'nin yürütülen keyfi davranmasýný engelleyen uluspazarlýklarda lararasý koþullar da çok güçlü bir etkendir. Emperyalist kapitalist sistemin emekçi sýnýflarýn büyük krizi, savaþlar ve iç savaþlarýn aleyhine þekillendirdiði tarihi koþullarda AKP, gerçekleþebilecek Kürt ulusal hareketi ile bu arada Barzani ile ittifak kurarak savunma durumundan konularda da saldýrý durumuna geçmek istiyor. devrimciler eleþtirel Kýsacasý meselenin büyüklüðü, AKP'nin bir tutum keyfiyet ve küçük hesaplarýnýn sýnýrlarýný takýnmalýdýrlar. zorlamakta. Marksist Bakýþ: Suriye konusunda PYD'nin çatýþmalara daha aktif katýldýðýný görüyoruz. Aynur Akman: Suriye sahasý, farklý emperyal bloklarýn saflarýný netleþtirdikleri ve adeta güçlerini test ettikleri bir

26


MARKSÝST BAKIÞ

Kan ve Gözyaþýyla Yoðrulan Coðrafya: BALKANLAR Balkan Savaþlarýnýn 100. yýlýný aþarken, 20. yüzyýlýn en büyük trajedilerinin yaþandýðý bu coðrafya yeniden hatýrlanmayý fazlasýyla kâh ediyor. Bakanlarda 90'lý yýllar boyunca milyonlarca insanýn hayatýný karartan, milliyetçi radikalizmin varacaðý ürkütücü boyutlarý yeniden hatýrlatan ve etnik provokasyonlarýn bölgede nasýl kapanmaz bir yara açabileceðini gösteren sahneler bugün yaný baþýmýzda tekrar sergileniyor. Balkanlar ve özel olarak Yugoslavya bütün bir yüzyýlýn çeliþkilerini yüzyýl sonuna dek taþýmaya çabalarken, yýkým oldukça korkunç oldu ve buradan insanlýk adýna olumlu bir sonuç ortaya çýkmadý. Soðuk Savaþ'ta SSCB ile mesafeli bir "sosyalizm" örneði olarak sunulan Yugoslavya'nýn daðýlmasý ve bunun büyük bir iç savaþ eþliðinde gerçekleþmesi en fazla küreselleþmenin pazarlayýcýlarýný sevindirmiþti. Yugoslavya'da barýþ adýna sahneye giren bütün oyuncular yangýna benzinle müdahale etmekten baþka bir amaç gütmediler. Bölgenin dini ve etnik çeþitliliði çatýþmalarý körüklemenin önemli bir aracý haline geldi. Eski Çaðlardan Modern Zamanlara Balkanlar Balkan coðrafyasý bugün yaklaþýk 50 milyon kiþiyi barýndýrmaktadýr. Onlarca farklý etnik kimlik güneyde Adriyatik Denizi ve Akdeniz; Kuzeydoðu'da Karadeniz, Güneydoðu'da Ege Denizi, Kuzey'de Tuna Nehri ve Karpatlar'a kadar uzanan bu coðrafyada karmaþýk bir iliþki aðý oluþturur. Tarihçiler bu bölgede yaþayan birçok halkýn kökenini tarih öncesi çaðlara kadar dayandýrýrlar. Zaten Balkan coðrafyasý konumu itibariyle Asya'dan Avrupa'ya, Avrupa'dan Asya'ya geçiþ noktasýnda önemli bir uðrak noktasýdýr.

Nispeten böylesine küçük bir coðrafyada bu kadar farklýlýk, bölgede farklý kimliklerin bir noktaya kadar kaynaþmasý iþlevini görse de, geçmiþten günümüze çözümlenememiþ sorunlar býrakma konusunda da önemli bir etken oluþturur. Neredeyse her bir kimlik -bir örnek olarak köklerini Büyük Ýskender zamanýna dek götüren Makedonlarkendi geçmiþine tarihsel bir anlam yüklemeyi diðer unsurlar arasýnda bir statü yakalayabilmenin aracý haline getirmekten geri kalmamaktadýr. Gerçekten de anlam yüklenebilecek bir tarihsel geçmiþ birçok unsur için söz konusudur: Arnavutlarýn geçmiþi neredeyse MÖ 1200'lere ve köken olarak Ýlliryalýlara dayanýr. Doðrudan bir kanýt söz konusu olmasa da Arnavutça'dan Ýllirya dillerinden günümüzde yaþayan tek örneði olarak bahsedilmektedir. Benzeri þekilde Yunanlýlar açýsýndan bölge, kendi tarihlerinin önemli bir parçasýdýr. Geçmiþte Yunanlýlarýn buraya nasýl yerleþtiði ve geçmiþlerinin ne zamana dayandýðý ile kesin bir kanýt bulunamasa da, burada uygarlýðýn geliþimindeki katkýlarý göz ardý edilemez. Ancak Doðu'dan gelen barbar Slav kavimlerinin akýnlarýnýn MÖ 600-800 tarihleri arasýnda burada Yunan uygarlýðý açýsýndan bir kesinti dönemi yarattýðý bilinmektedir. Bu kesinti esasýnda bölgede yaþayan halklarýn kaynaþmasý sürecine denk düþer ve Yunan kültürü bölgeye yeni gelen halklar arasýnda önemli bir etki saðlar. Bölgedeki tarihlerini MÖ 1247'ye dayandýran Romanlar için ne zamandan beri bu coðrafyada yaþadýklarý hala tartýþmalýdýr ve özellikle Transilvanya'da yaþayan ve buradaki geçmiþleri oldukça eskiye dayanan Macarlarla bunun ihtilafýný sürdürmektedirler.

27


MARKSÝST BAKIÞ Bölgede etnik karmaþanýn en önemli bileþeniyse Güney Slavlarý olarak tabir edilen ve bölgeye Asya üzerinden MÖ 500-700 yýllarý arasýnda yerleþen Sýrplar, Hýrvatlar, Slovenler ve Bulgarlardýr. Aslýnda bölgeye ilk yerleþimlerinde bu gruplar arasýnda hem dil hem de kültür açýsýndan bir ayrýmdan bahsedilmesi zordur; bu, onlara daha çok modern zamanlarýn bir hediyesidir. Bölgeye MÖ 500 dolaylarýnda ilk yerleþen grup olan Slovenler ise coðrafyanýn Orta Avrupa'yla arasýndaki baðlantý noktasýnda yer alýrlar ve bu durum onlarý dinden kültüre kadar pek çok alanda diðer halklardan daha fazla deðiþime zorlar. Ýtalya ve Avusturya'nýn ilerleyen süreçte etkisi onlarý Katolik mezhebiyle kaynaþtýrýr. Benzeri þekilde coðrafyaya MÖ 500 sonlarýnda yerleþen Hýrvatlar, Batý'nýn etkisiyle kendileriyle ayný dönemde göçen Sýrplarýn aksine Katolik mezhebine geçiþ yapmýþlardýr. Hatta MÖ 849'da Hýrvat devleti ilk kez Papa tarafýndan tanýnýr. Sýrplar da bölgeye Hýrvatlarla benzeri bir kültürel ve dinsel özelliklere sahip olarak Nispeten böylesine küçük yerleþirken, Hýrvatlarýn bir coðrafyada bu kadar aksine Ortodoks farklýlýk, bölgede farklý Hýristiyanlýða baðlý kalýrlar ve kendilerini Avrupa kimliklerin bir noktaya etkisine karþý daha kapalý kadar kaynaþmasý iþlevini tutarlar. Bulgarlar ise görse de, geçmiþten Bizans etkisine baðlý günümüze çözümlenememiþ olarak Ortodoksluða sýký sýký tutunan ve bunu milli sorunlar býrakma bir kimlik haline konusunda da önemli bir dönüþtüren bir diðer etken oluþturur. unsurdur. Bölgede etnik sorunlarýn önemli bir halkasýný temsil eden Makedonlarýn kökeni de MÖ 600 dolaylarýnda bölgeye göçen Güney Slavlarýna dayanýrken, Sýrbistan, Bulgaristan ve Yunanistan açýsýndan hem Makedon kimliðinin kökeni hem de coðrafya üzerindeki hak talebi hala tartýþma konusudur. Bunlarýn yanýnda bölgede kökenleri MÖ 1300'lere dayanan ve bu yönüyle bölgenin en eski kavimi olan, ancak halen statüsüz bir þe-kilde yaþamaya mecbur býrakýlan Romanlarý saymak gerekmektedir. Roma döneminde Avrupa'dan Balkanlara doðru

28

sürülen Yahudilerse özellikle 2. Dünya Savaþý'nda Nazi Almanyasý'nýn uyguladýðý kitlesel kýyýmla birlikte bölgede varlýklarýný büyük oranda yitirmiþlerdir. Bölgede demografik yapýnýn oluþumunda bu ilk dönemin etkisi büyüktür. Ancak bizi asýl ilgilendiren siyasal, toplumsal ve iktisadi geliþimi anlayabilmek için Balkanlarý yüzyýllar boyunca hegemonya kuran Osmanlý Ýmparatorluðu dönemini incelemek gereklidir. Osmanlý Ýmparatorluðu 1299'daki kuruluþunun ardýndan bölgede hýzlý bir geniþleme süreci yaþarken, Balkanlardaki varlýðý kuruluþ döneminde birçok savaþa yol açmýþtýr. Özellikle 1389'da Osmanlýlarýn zaferiyle sonuçlanan Kosova Savaþý fiilen hegemonyanýn Osmanlý lehine geçtiði bir dönemeci tarif eder. Kosova, 1219 yýlýnda Sýrp Ortodoks Kilisesi Patrikhanesi'nin kurulmasý nedeniyle Sýrplar açýsýndan kutsal bir anlam taþýr. Bugün hala "Eski Sýrbistan" olarak tanýmlanýr. Birinci Kosova Savaþý'nda alýnan yenilgi Sýrplar tarafýndan günümüzde bile özel bir tarihsel olaydýr. Savaþ efsaneler ve dinsel anlatýlarla süslenerek Sýrp milli kimliðinin önemli bir halesine getirilirken, Kosova tarihsel olarak "Sýrplarýn Kudüsü" þeklinde tanýmlanmýþtýr. Öte yandan savaþtan sultanlarýný kaybederek çýkan Osmanlý, baþta Lazar ve ailesi olmak üzere Sýrp soylularý ortadan kaldýrarak bu milliyetçi destanýn oluþumuna katký sunmuþtur. Ýlerleyen süreçte buradan doðan vülger Sýrp milliyetçiliði tarihsel olaylarda önemli bir rol oynayacaktýr. Osmanlý döneminde Balkanlarda sessiz bir dönem yaþanmasýnda Osmanlý Ýmparatorluðu' nun burada Müslüman olmayan unsurlara yaklaþýmý büyük pay sahibiydi. Batý Avrupa'daki imparatorluklarýn aksine Osmanlý Ýmparatorluðu Ortodoks Hýristiyanlara ve Yahudilere rahat hareket imkâný tanýyordu. Ayrýca uzun bir tarihsel süreç boyunca Sýrplar, Hýrvatlar, Bulgarlar ve diðer bölge halklarý arasýnda süren savaþlarýn ardýndan Osmanlý dönemindeki stabilizasyon; ayrýca Osmanlý idaresinin diðer Hýristiyan krallýklara göre daha az vergi talep etmesi bölgede özellikle köylülüðün de bu hegemonyayý tanýmasýný kolaylaþtýrdý. Hatta imparatorluðun yaþadýðý siyasi kriz dönemlerinde bile Hýristiyanlarýn ve diðer gayrimüslimlerin baðlýlýðý, ellerinde bu hegemonyayý kýrma imkânlarýna raðmen deðiþmedi. Örneðin Ankara Savaþý'nda Timur'a karþýsýnda alýnan yenilgi sonrasý yaþanan Fetret Devri'nde: "… devlet Anadolu'da belirli bir süre daðýldýysa da Balkanlar'da dimdik ayakta kaldý ve I. Mehmet devleti yeniden toparlama olanaðýna


MARKSÝST BAKIÞ sahip oldu. Bu yenilginin ortaya çýkardýðý önemli gerçek, ordusuyla isyan baþlattý. Ýsyanda ulusal bir yön bulunsa bozgunun Balkanlar'daki Hýristiyan tebaa üzerinde hiçbir da, diðer bir bakýþ açýsýyla Osmanlý idaresi altýnda tepki yaratmamasý ve düzenin sürerek Osmanlý yöne- yaþadýklarý ideal sisteme geri dönüþü arzulayanlarda yer timine baðlý kalýnmasýdýr. Anadolu'da parçalanan "zorba" alýyordu. Ancak Osmanlý'nýn merkezi yönetiminin bir Müslüman gücüne karþý, üzerlerinde zorla egemenlik bölgede yeniden hegemonyayý tesis etmesi pek mümkün kurulan ve dolayýsýyla "ezilen" Hýristiyan unsurlarýn fýr- deðildi. Askeri açýdan özellikle bölgenin yeniçeri ordusu sattan yararlanarak ayaklanmalarý iþten bile deðildi. Tek kontrol edilemez durumdaydý. Dolayýsýyla imparatorbaþýna bu bile Balkanlar'daki Osmanlý yönetiminin, öteki luðun zayýflýðý isyanýn yavaþ yavaþ ulusal bir karakter devletlerinkinden daha adil, yumuþak, bilinçli, kýsaca kazanmasýnda etkili oldu. Öte yandan bölgede Sýrplara daha iyi olduðunu göstermektedir."(Oral Sander, Siyasi özellikle Slav kardeþliðinden dolayý Çarlýk Rusya'sýndan Tarih, s.63-64) Çok uzun bir tarihsel süreç bu þekilde ses- güçlü bir destek geliyordu ve ulusal baðýmsýzlýk için sizlikle, ancak bölge halklarýnýn milli kimliklerinin de gerekli maddi gücü olanaklý kýlýyordu. Ancak bekkorunduðu bir karþýlýklý iliþkiyle geçilmiþtir. ledikleri gibi olmadý: Rusya 1808'de Sýrplara Ýlk Ulusal Hareketlenmeler: verdiði desteði geri çekerken, Osmanlý ordusu 1789 1804 Sýrp Ýsyaný Belgrad'ý isyancýlardan geri almayý baþardý. Fransýz Çarlýk Rusya'sýnýn desteði özellikle o dönem Ortaçað Sýrp Prensliði'nin I. Kosova Rusya ile çatýþma içinde olan Fransa'nýn Savaþý'nda ortadan kaldýrýlmasýnýn ardýndan, Devrimi durumuna göre deðiþiyordu. Rusya Sýrplara Sýrplarýn milli bir bilinç kazanarak yeniden etkisindeki tekrar destek verse de Napoleon'un 1812 uyanýþa geçmeleri 19. yüzyýlýn baþlarýna Avrupa'nýn etkileri yýlýnda Rusya üzerine sefer düzenlemedenk düþer. 1789 Fransýz Devrimi etkisinBalkanlardaki siyle bu destek yeniden kesintiye uðradý. deki Avrupa'nýn etkileri Balkanlardaki uyanýþý tetikleyen faktörlerden birisi uyanýþý tetikleyen Sýrplar desteðin çekilmesi üzerine olmakla birlikte, Sýrplarýn politik yönefaktörlerden birisi Osmanlý'ya otonomi karþýlýðýnda silah býrakma teklifini götürdülerse de bu limlerinin esas esin kaynaðý geçmiþolmakla birlikte, kabul görmedi ve Sýrbistan yeniden iþgal lerindeki tarihsel referanslar, milli efsanelerdir (Kosova Savaþý, Prens Lazar Sýrplarýn isyaný artan edildi. Ýsyanýn yenilgisi 100 bin Sýrpýn ve isyanýn önderi Kara George'un Avusturya vs.). baskýlara karþý Ýmparatorluðu'na sürülmesiyle sonuç19. yüzyýla gelene kadar yaklaþýk 200 yýl kendiliðinden bir landý. Bir yýl sonra ise isyancýlar için boyunca Balkanlar, Osmanlý Ýmparatorluðu ile Habsburg Ýmparatorluðu arasýnda karakter taþýyordu. genel af çýkarýldý. Ancak mesele kapanmýþ bir mücadele alaný oldu. 1788-1791 arasýn- Sýrplarýn baþarýsý deðildi. 1813 yýlýnda vergiler yükda iki imparatorluk arasýnda süren savaþta diðer halklar için seltilirken, isyan sýrasýnda kullanýlan Sýrplarýn bir bölümü Habsburg Ýmparatortetikleyici bir silahlarýn teslim edilmemesi üzerine Sýrplar üzerindeki baský arttý. 1814 yýlýnda baskýlarýn luðu saflarýnda savaþa katýlýrken, geliþmiþ bir faktör oldu. katliam boyutlarýna ulaþmasýyla isyan, yarým orduda askeri taktikler ve silahlanma konusunbýraktýðý iþi tamamlamak üzere yeniden harekete da tecrübe kazanmýþ oldular. Balkanlarda geçti; Sýrplar 1815 yýlýnda bu kez Kara George'a "Hajduk" adý verilen isyancý kavramýnýn ortaya çýkýþýnda Sýrplarýn bu savaþta rol oynamalarýnýn önemli muhalif Milos Obranovic önderliðinde kitlesel bir imha payý vardý. Ýmparatorlukla baðlarý kýrýlan Sýrplar için tehlikesine karþý ayaklandýlar. Ýsyan, baþýndaki Napoleon Fransýz Devrimi'nin özgürlük, milliyetçilik gibi fikir- tehlikesini savuþturan Rusya'nýn da desteðiyle baþarýya lerinden etkilenmek için uygun bir ortam doðmuþ oldu. ulaþtý ve Sýrplar otonomi elde ettiler. Bu baþarý ulusal Özellikle Türkiye'nin geliþiminde yaþanan sürece benzer baðýmsýzlýk yolunda önemli bir adým olduysa da Sýrplarýn bir þekilde birçok kiþi Avrupa'ya bizzat giderek oranýn gerçek bir özgürlüðe kavuþtuklarý söylenemez. Temeli kültürünün etkilerini bölgeye taþýrken, Sýrp milli kim- köylülüðe dayanan ve siyasi ufku dar bir liderlikle liðinin modernize edilmesinde rol oynadýlar. Bunlardan kazanýlan zafer Milos Obranovic'in elinde yine baskýya birisi olan, Dositej Obradovic kendi ülkesinde edebiyatýn dönüþtü. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun geride býraktýðý ve Sýrp dilinin eksikliklerini görerek bu alanda çalýþmalar zenginliðin ve halktan toplanan vergilerin büyük kýsmý onun kiþisel malvarlýðýna geçti. Dolayýsýyla Sýrplarýn veren en önemli isimlerden birisi oldu. Sýrbistan'da ilk isyanýn temellerinin atýlmasýnda özellikle otonomi ve buradan hareketle attýklarý baðýmsýzlýk adýmý bölgede artan baskýlarýn ve zorbalýðýn büyük etkileri doðrudan bölgedeki kapitalist geliþimin bir sonucu olmaoldu. Fiilen Osmanlý, merkezi otoritesini burada makla birlikte, kapitalizmin geliþimine de ilk etapta yitirirken, bölgenin kontrolü buraya sürgün edilen ve doðrudan bir etki saðlamaktan uzaktý. 1821 Yunan Ýsyaný merkezi idarenin kontrolünden çýkmýþ askeri unsurlarca sürdürülüyordu. 1804 yýlýnda baskýlardan bunalan Sýrplar Balkanlardaki ikinci ulusal ayaklanma Yunanistan'da Djordje Petrovic (Kara George) 30 bin kiþilik bir köylü gerçekleþti. Osmanlý yönetimi özellikle Rumlara impara-

29


MARKSÝST BAKIÞ torluk yönetiminde önemli alanlar açsa da Yunanistan'da da zayýflayan imparatorluk hegemonyasý baðýmsýzlýk düþüncesinin filizlenmesine ön ayak oldu. Ancak Yunanistan'ýn durumu Sýrplardan daha çetrefilliydi. En önemli mesele 4 milyonluk Rum nüfusun yarýsý Yunanistan coðrafyasýnda barýnýrken, geri kalan 2 milyon kiþinin Ege, Ýstanbul ve Karadeniz'de yaþamasýydý. Yunanistan'ýn baðýmsýzlýðýna giden süreçte Avrupa'dan gelen Aydýnlanmacý fikirlerin etkisinin daha güçlü olduðunu söylemek gerekmektedir. Özellikle Ýstanbul'un fethi sonrasý Ýtalya'ya ve diðer Avrupa ülkelerine giderek Rönesans'ýn geliþiminde etkili olan Yunan düþünürlerin etkisi kültürün geliþiminde önemli bir etken oldu. Diðer taraftan ticaret konusunda diðer Balkan ülkelerine kýyasla daha geliþmiþ olan Yunanistan Batý ile daha kolay etkileþime girebiliyordu. Sýrplarýn aksine Rumlarýn isyaný daha planlý bir þekilde gerçekleþti. Sýrplarýn isyaný artan baskýlara karþý kendiliðinden bir karakter taþýyordu; ancak Rumlar için benzeri bir durum söz konusu deðildi. Öte yandan Sýrplarýn baþarýsý diðer halklar için tetikleyici bir faktör oldu. Ayaklanma planlandýðý þekilde 1820 yýlýnda gerçekleþti. Ayaklanmanýn önderleri isyanýn baþlatýlacaðý üç ana bölge belirlediler: Ýstanbul, Peloponnessus ve Moldova. Moldova üzerindeki plan oranýn ve Romanya'ya ait bazý bölgelerin iþgaline dayanýyordu. Beklenildiði üzere Ýstanbul ve Moldova planlarý baþarýsýzlýkla sonuçlanýrken, Peloponnessus bölgesinde plan baþarýya ulaþtý. Buradaki isyan Mora'ya sýçradý ve yarýmadayý da etkisi altýna aldý. 1821'deki ilk baþarýlý hamleye raðmen ne Rum isyancýlar ne de Osmanlý ordusu karþýlýklý çatýþmayý kesin bir sonuca baðlayamadý. Yunanistan meselesinin sürüncemede kalmasýnda özellikle büyük güçlerinde kararsýzlýðýnýn etkisini hesaba katmak gerekmektedir. Ýngiltere henüz Osmanlý'nýn daðýlmasýnýn mý hasta bir þekilde ayakta kalmasýnýn mý kendisi açýsýndan tercih edilebilir olduðu konusunda kararsýzdý. Yunanistan'ýn baðýmsýzlýðýný desteklemekle birlikte daðýlmaya yüz tutmuþ imparatorluðun özellikle bölgede rekabet içinde olduðu Rusya'nýn etkisi altýna girmesinden çekiniyordu. Çarlýk Rusya'sý da bir yandan Yunanistan'ýn baðýmsýzlýðýný Ortodoks

Hýristiyanlýk kardeþliði çerçevesinde desteklemekle birlikte, burada açýða çýkan isyancý fikirlerin yayýlmasý ve baðýmsýz bir Yu n a n i s t a n ' ý n Ýngiltere ile ittifak kurabileceði endiþesini taþýyordu. Fransa ise O s m a n l ý Ýmparatorluðu ile geliþtirdiði ekonomik ve ticari iliþkilerin zarar görmesini istemiyordu. Dolayýsýyla Yunanistan meselesi ne olacaðýna bir nevi Yunan halkýnýn kendi bilek gücüyle karar vermesi gereken bir mesele olarak ortada kalmýþtý. Osmanlý Ýmparatorluðu, sürecin çözümünü askeri olarak modern ve güçlü bir orduya sahip olan ve kendi baþýna da bela olacak olan Mýsýr Valisi Mehmet Ali Paþa'yý Yunanistan'a sevk ederek aradý. 1827 yýlýnda ÝngiltereRusya ve Fransa bu müdahaleye karþý harekete geçtiler ve Mehmet Ali Paþa'nýn Yunanistan'ý ele geçirmesine engel oldular. 1829 yýlýnda Rusya Osmanlý'ya savaþ açarken, neredeyse Ýstanbul'a kadar ilerledi ve bu geliþme üzerine 1830 yýlýnda Ýngiltere ve Fransa'nýn da dâhil olduðu Londra Anlaþmasý imzalandý. Anlaþma uyarýnca Yunanistan Krallýðý baðýmsýz bir devlet olarak tanýndý. Rumlarýn baðýmsýzlýk talebiyle baþlayan isyaný, büyük güçlerin de devreye girmesiyle kadük bir biçimde sonuçlandý. Bir yandan imparatorluðun coðrafya üzerindeki kontrolü ortadan kaldýrýlýrken, iktidar Rumlara bekledikleri özgürlük ve demokrasiyi vermekten yoksun bir baþka monarkýn eline teslim ediliyordu. Hatta Londra Anlaþmasý'yla Yunanistan'ýn yönetimi Alman Prens Otto'ya ve onun beraberinde getirdiði adamlarýna býrakýlýyordu. Öte yandan Yunanistan'ýn milli meselesi çözülmüþ müydü? Krallýk idaresinde 800 bin Rum yaþarken, 2,5 milyonu aþkýn kiþi Ýstanbul ve diðer Anadolu þehirlerinde yaþýyordu. Ýlerleyen süreçte bu çeliþkinin etnik çatýþmalara yol açtýðý görülecekti. Ancak bu süreçte Yunanistan cephesinde nüfus sorunu farklý bir politik etkiye yol açtý: Özellikle geçmiþi de referans gösteren ve burada yaþayan Rum nüfusa da atýflar yapan mil-

30

Yunanistan'ýn baðýmsýzlýðýna giden süreçte Avrupa'dan gelen Aydýnlanmacý fikirlerin etkisinin daha güçlü olduðunu söylemek gerekmektedir. Özellikle Ýstanbul'un fethi sonrasý Ýtalya'ya ve diðer Avrupa ülkelerine giderek Rönesans'ýn geliþiminde etkili olan Yunan düþünürlerin etkisi kültürün geliþiminde önemli bir etken oldu. Diðer taraftan ticaret konusunda diðer Balkan ülkelerine kýyasla daha geliþmiþ olan Yunanistan Batý ile daha kolay etkileþime girebiliyordu.


MARKSÝST BAKIÞ liyetçi bir akým "Megalo Ýdea" düþüncesi çerçevesinde güçlenecekti. Üretici güçlerin geliþimindeki yetersizlik Balkan ülkelerinde 1848 Devrimleri'nin alt üst edici rüzgârýný hafifletirken, asýl belirleyici dinamik bölgede hýzlý geliþen mikro milliyetçilikler oldu. 1848'de Almanya ve Fransa'da baþlayan devrimci dönüþümler özellikle Balkan "Balkan Yarýmadasý'ný coðrafyasýný periferisinde tutan Habsburg bugün iþgal eden Hanedanlýðý'ný da sarstý. Mart devletler, Avrupa diplo1848'de orta sýnýflarýn, masisi tarafýndan 1879 emekçilerin katýlýmýyla kuruyýlýnda Berlin lan þehir komiteleri isyana öncülük ederken, isyanýn lidKongresi'nde masa elinde bulunduran baþýnda üretilmiþtir. Bu erliðini orta sýnýflar açýsýndan asýl kongrede, Balkanlar'ýn amaç liberal demokratik bir ulusal çeþitliliðini küçük anayasanýn hayata geçirilmedevletlerin sürekli çatýþ- siydi. Bunu baþardýklarý ölçüde orta sýnýflarla iþçi ve masýna dönüþtürmek için emekçi sýnýflar arasýndaki gerekli bütün tedbirler gevþek baðlar mücadelenin radikalizmi içerisinde iyice alýndý. Bu devletlerin hiçbirisi belirli bir limi- eridi. Avusturya'da baþlayan devrimci süreç Macaristan'ý tin üzerinde geliþemeye- da etkisine aldý. cek, her biri ayrý ayrý Aslýnda devrimci süreci diplomatik ve hanedan tetikleyen dinamikler Balkan 1800'lü yýllarbaðlarýyla boðulacak ve coðrafyasýnda dan itibaren geliþmeye diðer bütün devletlere baþlamýþtý. Batýdaki kapitalist geliþim uzun vadede bölgeye karþý konumlanacak, nihayet hepsi Avrupa'nýn de sirayet ederken, kýsa vadede politik sancýlarý derinbüyük devletleri ve leþtirdi; çünkü Batý'nýn güçlü onlarýn sürekli entrika kapitalist imparatorluklarý ve dolaplarý karþýsýnda açýsýnda Balkanlar henüz çaresizliðe mahkûm ola- paylaþýlmamýþ ve iþtah açýcý bir coðrafya olarak yaný caktý." Troçki baþlarýnda duruyordu. Artýk sahnede sadece "Güneþ Batmayan Ýmparatorluk" Ýngiltere deðil, Fransa, Almanya gibi yeni sömürge ve hammadde alanlarý arayan devletlerde önemli rol oynuyorlardý. Rus Çarlýðý'da Slavlarla olan tarihsel kardeþliklerini bölge politikasýnýn bir aracý haline getiriyordu. Bütün büyük aktörlerin bölgede en fazla yararlandýklarý zeminse bölge halklarýnýn milliyetçilik etrafýnda kümelenmeleriydi. Bunun maddi zeminini ise bölgede kapitalist geliþim döþemekteydi. Batý Avrupa'da hýzlý geliþen kapitalizm bölgeyi hem endüstriyel anlamda hem de transfer ettiði teknik ilerlemeyle kendisine baðýmlý kýldý. Balkanlarýn geri uluslarýný büyük

31

oranda oluþturan köylülük ve küçük burjuvazi Batý'ya baðlý geliþimin aðýrlýðý altýnda çözülmeye yüz tuttu. Batý'nýn burada yürüttüðü soygun bir yanda iktisaden çöken bu alt katmanlarý diðer yandan politik olarak da çöküþe itiyor ve milliyetçiliðin önemli bir taþýyýcýsý konumuna getiriyordu. Troçki bu sýnýflarý "tarýmsal-kolonyal parlamentarizm pisliðinde mantar gibi biten düzenbaz politikacýlarýn, sokak demogoglarýnýn, hanedanlýk yanlýsý veya karþýtý þarlatanlarýn yemi" olarak tanýmlýyordu. Bütün 18. yüzyýldan itibaren günümüze kadar süren tüm Balkan tarihi boyunca bu özneleri fazlasýyla görmek mümkün. Balkan Savaþlarý'nýn Etkileri Büyük emperyal güçlerin etkisinde þekillenen Balkanlarýn çalkantýlý yapýsýnýn kökeninde aþaðýdan iþleyen dinamiklerin göz ardý edilmesinin veya öylesinin daha uygun olacaðýnýn düþünülmesinin etkisi büyüktü. Balkan Savaþlarý süresince bölgedeki geliþmeleri gözlemleyen ve Balkan tarihi üzerine yoðunlaþan Troçki büyük güçler altýnda Balkanlarýn nasýl bir yapboza dönüþtüðünü þöyle ifade ediyordu: "Balkan Yarýmadasý'ný bugün iþgal eden devletler, Avrupa diplomasisi tarafýndan 1879 yýlýnda Berlin Kongresi'nde masa baþýnda üretilmiþtir. Bu kongrede, Balkanlar'ýn ulusal çeþitliliðini küçük devletlerin sürekli çatýþmasýna dönüþtürmek için gerekli bütün tedbirler alýndý. Bu devletlerin hiçbirisi belirli bir limitin üzerinde geliþemeyecek, her biri ayrý ayrý diplomatik ve hanedan baðlarýyla boðulacak ve diðer bütün devletlere karþý konumlanacak, nihayet hepsi Avrupa'nýn büyük devletleri ve onlarýn sürekli entrika ve dolaplarý karþýsýnda çaresizliðe mahkûm olacaktý." Troçki'nin sözlerinde belirttiði çaresizliðin Balkan tarihi açýsýndan bir diðer adý savaþ ve kan olacaktý. 1912 yýlýnda Bulgaristan, Romanya, Sýrbistan, Karadað ve Yunanistan Osmanlý Ýmparatorluðu'na karþý bir pakt oluþturarak Birinci Balkan Savaþý'nýn fitilini ateþlediler. Osmanlý ordusu birkaç ay içerisinde Balkan ülkelerinin oluþturduðu paktýn karþýsýnda ezilirken, kýta Avrupasý'ndaki varlýðýný neredeyse Ýstanbul'a kadar elden kaçýrdý. 30 Mayýs 1913'te yapýlan Londra Barýþ Anlaþmasý uyarýnca Osmanlý sýnýrlarý Enez-Midye hattýna kadar çekiliyordu. Ancak büyük hamilerin müdahaleleri ve çýkarlarý doðrultusunda yapýlan anlaþma savaþýn kazananý olan Balkan ülkelerini hiç tatmin etmiyordu. Gerçekte bölgeye hâkim olmaya çabalayan beþ büyük devletin (Ýngiltere, Rusya, AvusturyaMacaristan, Almanya, Ýtalya), görünüþte ise bölge ülkelerinin (Sýrbistan, Bulgaristan, Romanya) anlaþmazlýklarý yeni bir savaþý daha kaçýnýlmaz kýldý ve þiddet sarmalý giderek bütün aktörleri içine çekerek iþlemeye devam etti. Balkan Savaþlarý'nýn


MARKSÝST BAKIÞ Birinci Dünya Savaþý Sürecinde Balkanlar bu noktada Birinci Dünya Savaþý'nýn habercisi olmasý bakýmýndan önemi büyüktür. Birinci Dünya Savaþý'nýn görünüþteki bahanesi yine Troçki 1909 yýlýnda Kievskaya Mysl gazetesine yazdýðý Balkanlarda çakan bir kývýlcým oldu. 28 Haziran 1914'te bir yazýda Balkanlar'daki bu politik karmaþa üzerine þu Saraybosna'da Gavrilo Princip adlý bir Sýrp milliyetçisi tahlili yapýyordu: "Balkanlarýn üzerine bir lanet gibi aðýr- Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand'ý lýðý çöken þey, buradaki ulusal çeþitlilik deðil, yarý- öldürdü. Yüzyýlýn baþýndan itibaren Sýrbistan'ýn madanýn pek çok devlete bölünmüþ olmasýdýr. Gümrük yayýlýþýnýn bölgedeki en önemli duvarý haline gelen duvarlarý Balkanlar'ý yapay olarak parçalara ayýrmaktadýr. Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu'nun yöneticiKapitalist güçlerin çevirdiði dolaplar, Balkan hanedan- lerinden birisinin hedef alýnmýþ olmasý elbette tesadüf larýnýn kanlý entrikalarýyla iç içe geçmiþtir. Bu koþullar deðildi. 1908'de Avusturya - Macaristan Sýrbistan'ýn hak böyle devam ederse, Balkan Yarýmadasý bir Pandora iddia ettiði Bosna - Hersek'i ilhak etmiþti. Sýrbistan'ýn o kutusu olmayý sürdürecektir." Geliþen dönemdeki Baþbakaný ve Radikal olaylar Troçki'nin öngörüsünün Parti'nin lideri Nikola Paþiç ilhaký "Balkanlarýn üzerine bir muazzam bir doðrulanýþý oldu. lanet gibi aðýrlýðý çöken þey, Büyük Sýrbistan'ýn önündeki bir Savaþ sadece daha büyük çatýþengel olarak tanýmlýyordu. buradaki ulusal çeþitlilik malarýn geliþimini deðil, bölge halkNikla Paþiç'in hedefi hem larýnýn zaten dibe vuran yaþam deðil, yarýmadanýn pek çok Avusturya-Macaristan Ýmparatorkoþullarýnýn aðýrlaþmasýna ve devlete bölünmüþ olmasýdýr. luðu hegemonyasýndaki hem de toplumsal çözülmelere yol açtý. bölgedeki diðer Slav uluslarý Gümrük duvarlarý Büyük uluslarýn þemsiyesi altýna biraraya getiren büyük bir devlet Balkanlar'ý yapay olarak sýðýnarak kendilerini gökten yaðan kurmaktý. Birinci Dünya Savaþý'na parçalara ayýrmaktadýr. kandan korumaya çalýþan bölgenin katýlýrken yayýnlanan Niþ küçük ülkelerinin her türden lider- Kapitalist güçlerin çevirdiði Deklerasyonu'nda bu amaç þöyle leri bu kan yaðmuruna bölge halkaçýklanýyordu: "Balkanlarda barýþ ve dolaplar, Balkan hanedanlarýný teslim etmekten çekinmediler. istikrarý saðlamanýn koþullarý belMilitarizm, kendilerine ait olmayan larýnýn kanlý entrikalarýyla iç lidir. Yeni bir devlet kurulmalýdýr. bir savaþta milyonlarýn hayatýný içe geçmiþtir. Bu koþullar Yeni devletin sýnýrlarý geniþ olmalý, mahvetmekten çekinmedi ve üstelik böyle devam ederse, Balkan etnik bakýmdan birbirine uyumlu, bunu sadece onlarý savaþa sokarak bir arada yaþamak için sorun yaratYarýmadasý bir Pandora mayan unsurlar içermeli, siyasi açýdeðil ayný zamanda bölge halklarý arasýnda bir daha onarýlamayacak kutusu olmayý sürdürecektir." dan güçlü, ekonomisi baðýmsýz ve düþmanlýklar saçarak gerçekleþtirdi. Geliþen olaylar Troçki'nin ayrýca Avrupa kültürü ile uyumlu Savaþ sürecinde Troçki 4 Ekim 1912 öngörüsünün muazzam bir olmalýdýr." Paþiç'in þanslý olduðu tarihinde Dyen gazetesinde yayýnnoktalardan birisi imparatorluk doðrulanýþý oldu. lanan yazýsýnda Sýrbistan'daki hali sýnýrlarý içerisinde yaþayan Sloven þöyle açýklýyor: "Sýrbistan 3 milyonun ve Hýrvatlarýn içerisinde de ortak bir altýnda bir nüfusa sahip. En son bilgilere göre, silâhaltýn- düþmana karþý hareket ediyor olmasý nedeniyle bu projeda, gönüllü muhafýzlar dâhil, toplam 300,000 asker var. ye önemli bir destek söz konusuydu. Bu sayý, ülkenin toplam erkek nüfusunun… beþte birine Bu noktada bir parantez açarak Sýrplarýn tarihinde önemeþit. Sýrbistan'ýn esas iþgücü, ülkenin ekonomisinden li bir figür olarak Radikal Parti'nin yaratýcýsý Nikola belirsiz bir süre için koparýlmýþ. Savaþýn kanlý kupasýnýn Paþiç'ten bahsedilebilir. 19. yüzyýlda Ýlya Gerasinin Sýrbistan'ýn ellerine geçeceðine kabul etsek bile - ve ortaya attýðý Büyük Sýrp Devleti idealinin 20. yüzyýldaki bunun gerçekleþmesi için hiç umut yoktur - birkaç yýl bu mirasçýsýnýn politik yaþamý çeliþkilerle doludur. sürecek seferberlik barýþ, emek ve uygarlýða o kadar Gençliðinde Bakuninci bir anarþist olan Paþiç, 1883 yýlýnihtiyaç duyan bu genç ülkenin hayatýnýn temellerini da mahkum edildiði ölüm cezasýndan son anda kurtulzayýflatacaktýr." mayý baþarýr ve 6 yýlý aþkýn bir süre Belgrad'da cezaevinYine 3 Ekim'de þunu paylaþýyor: "Belgrad bir ordu kam- de yatar. 1903 yýlýnda dönemin muhalif aydýn ve pýna dönüþtürülmüþ, ülkenin ekonomik hayatý durma bürokratlarýnýn, huzursuz emekçi ve köylü kitlelerinin noktasýnda, her þey alt üst olmuþ ve normal akýþýndan çýk- desteðini arkasýna alan Paþiç baþarýlý bir darbeyle iktidara mýþ, sanki birisi ulusun hayatýnýn temellerinin tam altýna yerleþir. Troçki onun iktidar dönemindeki deðiþimini dev bir kazma vurmuþ - ve eðer hükümet bu müthiþ yýkýcý þöyle açýklýyor: "Hayat içindeki uzun ve dolambaçlý yolfaaliyeti bir anda durdurmaya ve ulusal hayatý kendisinin culuðu sýrasýnda Bakunin'in fikirlerine duyduðu yakýnlýðý bozduðu normal akýþýna geri getirmeye karar verse, korumadýðýný… söylemeye gerek yok. Bir zamanlar bunun tek sonucu, þu anda en sýký durumdaki devlet halktan bir kiþiyken, uzun süredir yuvarlak sözler ve otoritesinin çatýrdamasý olur." diplomatik belirsizlik dilini benimsemiþ durumda."

32


MARKSÝST BAKIÞ Bunlar onun bireysel yanlarý olarak öne çýkan özellikler; Yugoslav Krallýðý olarak anýlan bu devletin sonunu hazýrancak Paþiç, onun en yakýnda bulunan Lazar Paçu ve layan olaysa 1929 yýlýnda Kral Aleksandr Milorad Draþkavuç gibi Sýrp liderlerin tarihte bir önem- Karayorgiyevic'in meclisi feshederek bütün yetkileri leri varsa o da þu þekilde açýklanabilir: "Milliyetçi roman- elinde toplamasý ve faþizan bir yönetme doðru sürüktizmleri Avrupalýlaþmýþ bir halkýn kendi kaderini tayin lemesi oldu. Yugoslavya'da artýk "Tek Kral-Tek Devletetme ihtiyacýna karþýlýk vermiþ olan bu komplocu roman- Tek Millet" sloganý hakimdi. Muhalefet üzerinde artan tikler, halktan yana ihtilalbaskýlar baský altýnda kalan uluslarý illegal ci subaylarýn gelenekaskeri örgütlenmelere yöneltti. Yine leriyle burjuva yoðun bir milliyetçilikten beslenen düzeninin devlet Hýrvat Ustaþa Hareketi ve Ýç Makedonya adamlýðý sorumlulukDevrimci Örgütü (VMDK) bu süreçte larýný birleþtiren olayortaya çýktý. Birinci Yugoslavya'nýn lar sayesinde iktidar kaderi ulusu eþitlik temelinde birleþtirekoltuðuna yerleþtiler." bilecek yeni bir siyasal alternatifin (Lev Troçki, Balkan ortaya çýkýp çýkmayacaðýna bakýyordu. Savaþlarý) Balkan halklarý için Ýkinci Dünya Savaþý Birinci Dünya öngününde iki alternatif ortada duruyorSavaþý'nýn baþlamasý du: Ya bu devlet aþaðýdan halklarýn ve savaþ sonucunda biraraya gelmesiyle gerçekleþecek bir Balkanlar'daki üç devrim yoluyla -ki Ekim Devrimi önemli monarþinin geleneðinin etkisiyle bu somut bir çýkýþ hegemonyasýnýn kýrýlyoluydu- kalýcý bir kardeþleþmeye masý bölge uluslarý kavuþacak ya da bölge küçük uluslarýn açýsýndan önemli bir kýrýlbüyük kan gölleri yaratmaya çalýþtýðý, güçlü ma noktasý oldu. Paþiç'in Balkan halklarý için Ýkinci uluslarýn sürekli müdahalesine maruz kalan bir önerdiði Slav Birliði 1917 Dünya Savaþý öngününde iki karmaþa ortamýna terk edilecekti. Dizinin gelecek Temmuz'unda Korfu alternatif ortada duruyordu: Ya sayýsýnda da ortaya koyacaðýmýz üzere Deklarasyonu'yla birlikte bu devlet aþaðýdan halklarýn Yugoslavya etrafýnda birleþen halklar her ikisinin somutlaþtý. Deklarasyona de ortasýnda kalan ve hala tartýþma konusu sayýlabiraraya gelmesiyle gerçekleþe- bilecek bir çözüm etrafýnda biraraya geldiler. göre Sýrp-Hýrvat-Sloven Krallýðý kurulacaktý. Yeni cek bir devrim yoluyla -ki Ekim Faþizmin postallarý altýnda ezilme tehlikesi kurulan devlet týpký Devrimi geleneðinin etkisiyle bu Yugoslav halklarýný Ýkinci Dünya Savaþý'nýn Avusturya-Macaristan somut bir çýkýþ yoluydu- kalýcý ardýndan Tito liderliðinde tartýþýlmasý gereken bir Ýmparatorluðu gibi kar- bir kardeþleþmeye kavuþacak ya deneyime sürükledi. maþýk bir ulusal dengeye da bölge küçük uluslarýn büyük dayanýyordu: % 43 Sýrp, Fikret Seyhan % 23 Hýrvat, % 8.5 kan gölleri yaratmaya çalýþtýðý, Sloven, % 6 Bosnalý güçlü uluslarýn sürekli müda Müslüman, % 5 Makedon, halesine maruz kalan bir kar % 3.6 Arnavut, % 1.4 maþa ortamýna terk edilecekti. Alman, Macar, Ulah, Çingene ve diðerleri… Pandora'nýn kutusunun içinde bu unsurlar saklýydý. Üç kurucu ulusun resmi varlýklarýnýn kabul edilmelerinin yanýnda diðer uluslarýn devlet katýnda resmi bir tanýnýrlýklarý bulunmuyordu ve ülkede bariz bir Sýrp hegemonyasý kendisini hissettiriyordu. 1921'de yapýlan yeni anayasayla birlikte devlet Sýrplar etrafýnda daha merkeziyetçi bir yapýya büründü ve bu durum Sloven ve Hýrvat nüfusta rahatsýzlýða yol açarken, etnik gerilimlerin yeniden baþ göstermesine sebebiyet verdi. Özellikle 1925'te Hýrvat Köylü Partisi lideri Stepan Radiç'in Radikal Parti'li bir Karadaðlý tarafýndan öldürülmesinin ardýndan Hýrvatlar arasýndaki ayrýlýkçý eðilimler Komita faaliyetleri etrafýnda güçlenmeye baþladý. Birinci

33


MARKSÝST BAKIÞ

Afganistan Dünü, Bugünü ve Dersler Afganistan, 19. yüzyýlda dönemin iki büyük gücü arasýnda sýkýþmýþtý. Çarlýk Rusya, yayýlma alanýný Orta Asya'ya doðru sürekli geniþletirken Afganistan sýnýrýna gelip dayanmýþtý. Britanya da en önemli sömürgesi Hindistan'dan kuzeye doðru ilerledikçe Afganistan'a ulaþmýþ bulunuyordu. Ama Afganistan iþgalciler için oldukça güç bir yerdi. Gerek coðrafi yapýsý gerekse de halkýnýn savaþçý karakteriyle Afganistan, Britanya emperyalizmi için tam bir belaya dönüþmüþtü. Her þeyi deðiþtirense Ekim Devrimi oldu. Bolþevikler, dünya devrimi doðrultusunda devrimleri yaymaya çalýþýrken bir yandan da sömürgelerdeki ayaklanmalarý yoðun bir þekilde desteklemeye baþlamýþtý. Bu þekilde kýzýl Rusya'dan gelen yardýmla Afganistan'daki anti sömürgeci hareketin gücü büyük bir sýçrama kaydetti. Bolþevikler, Afganistan'dan sonra Hindistan'da da sömürgecilik karþýtý hareketin zaferini bekliyordu. Böylelikle dünya gericiliðinin kalesi Britanya sömürgelerinden gelen ganimetlerle dünya krizini hafif atlatma þansýný kaybedecek ve sosyalist devrim metropol ülkelere de yayýlabilecekti. Bu çerçevede Afganistan, 1919 yýlýnda Emanullah Han önderliðinde baðýmsýzlýðýný ilan etti. Genç kral, Afganistan'ýn geri kalmýþlýðýna meydan okumak isteyen enerjik ve reformcu bir insandý. Emanullah Han'ýn Britanya saldýrganlýðýný karþýsýnda tek destekçisi Sovyetler'di. Diðer taraftan Sovyet Rusya'da Stalinizmin yükseliþi Emanullah Han'ýn da sonunu getirecekti. Stalinist bürokrasi, iktidara geldiðinde Rusya'nýn dýþ politikasý tek ülkede sosyalizm politikasý temelinde dramatik þekilde deðiþti. Artýk temel ilgi dünyadaki iþçi hareketleri ve sömürgecilik karþýtý mücadelelere deðil Stalinist yönetimin milliyetçi-devletçi çýkarlarý olmuþtu. Bu çerçevede Stalin, baþ düþman Britanya ile iliþkileri onarmak istiyordu. Bunun çerçevesi de ambargonun kalkmasý ve önemli ticari anlaþmalar imzalamaktý. Bunun karþýlýðý olarak Britanya'nýn bir takým

34

Taliban iktidarý akýllara durgunluk veren sapýkça bir yönetim kurdu. Kabil caddelerinde adam asmak sýradan bir uygulamaydý. Televizyon yasaklanmýþtý. Yasaklar arasýnda müzik dinlemek ve uçurtma uçurmak da vardý. Sakallý olmayan erkekler kýrbaçlanýyor, sakal traþý yapan berberlerin iki parmaðý kesiliyordu. Kadýnlarýn dýþarýda çalýþmasý, has tanelerde erkeklerin yattýðý odalarý ziyaret etmesi ve þeriata aykýrý giyinmesi yasaklar arasýndadýr.


MARKSÝST BAKIÞ arzularý tatmin edilmeliydi. Dünya devriminin kýþkýrtýcýsý Troçki ve hizbinin tasfiye edilmesi; Britanya'da sürmekte olan devrimci potansiyeller içeren genel grev hareketine verilen desteðin kesilmesi ve sömürgecilik karþýtý hareketlerin yüz üstü býrakýlmasýydý. Stalin, Britanya'nýn bütün bu þartlarýný yerine getirdi. Durum böyle olunca Emanullah Han, desteksiz kaldý ve fazla dayanamayarak iktidardan düþürüldü (1929). Böyle olunca da Stalinist Rusya, dünya siyasetinin saygýn bir oyuncusu olarak Britanya vb. ile resmi kurumsal iliþkilerini geliþtirebildi. Emanullah Han'dan sonra 40 yýl boyunca Afganistan'ýn baþýnda bulunan çürük monarþi daha çok kendi ceplerini çalýþan insanlarýn elindeydi. Afganistan'ýn geri kalmýþlýðý bu uzun dönem boyunca yerleþik hale gelecekti. Kraliyet ailesi ise yurt dýþýndaki bankalarda servet istiflemekle meþguldü. Afganistan, 19. yüzyýlda dönemin Bu uzun zaman iki büyük gücü arasýnda sýkýþmýþtý. zarfýnda dünya siyasetinde de Çarlýk Rusya, yayýlma alanýný önemli deðiþikOrta Asya'ya doðru sürekli geniþ- likler olmuþtu. letirken Afganistan sýnýrýna gelip Bölgede egemen dayanmýþtý. Britanya da en önemli olan bir dönemin dünya emperyasömürgesi Hindistan'dan kuzeye list siyasetinin doðru ilerledikçe Afganistan'a lideri Britanya eski gücünü kayulaþmýþ bulunuyordu. Her þeyi b e t m i þ , deðiþtirense Ekim Devrimi oldu. Hindistan'dan Bolþevikler, dünya devrimi doðrul - çekilmiþti. Ama arkasýnda etnik ve tusunda devrimleri yaymaya çalýþýrken bir yandan da sömürge- mezhepsel düþm a n l ý k l a r lerdeki ayaklanmalarý yoðun bir býrakarak. þekilde desteklemeye baþlamýþtý. N e t i c e d e M ü s l ü m a n Bu þekilde kýzýl Rusya'dan gelen P a k i s t a n , yardýmla Afganistan'daki anti Hindistan'dan sömürgeci hareketin gücü büyük ayrýlarak ayrý bir olarak bir sýçrama kaydetti. Bolþevikler, devlet A f g a n i s t an'ýn Afganistan'dan sonra Hindistan'da komþusu olmuþda sömürgecilik karþýtý hareketin tu. Hindistan zaferini bekliyordu. Böylelikle baðýmsýz olmuþtu dünya gericiliðinin kalesi Britanya ama Hindistan o m ü n i s t sömürgelerinden gelen ganimetlerle K Partisi'nin dünya krizini hafif atlatma Moskova'dan gelen perspektifle þansýný kaybedecek ve sosyalist mücadeleyi devrim metropol ülkelere de satarak meydaný yayýlabilecekti. Gandhi'ye býrak-

35

masý sayesinde bu geçiþ, dünya statükosu için tehlikeli olmamýþtý. Soðuk Savaþ'ta Afganistan'ýn kuzey komþusu olan SSCB süper güç haline gelmiþti. Diðer süper güç ABD için Afganistan önemli bir nokta deðildi ve fazla ilgi çekmiyordu. ABD'yi asýl ilgilendiren çok daha stratejik konumda bulunan Pakistan'dý. Bunun için de ABD'nin temel Afganistan politikasý, güçlü sýnýr komþusu SSCB karþýsýnda Afganistan'ýn toprak bütünlüðüydü. SSCB Etkisi ve Afganistan Demokratik Halk Partisi Kuzey komþu SSCB, Afganistan'ýn en büyük ticari ortaðý ve silah tedarikçisiydi. Bu da Afganistan'ý her açýdan SSCB'ye baðýmlý yapmaktaydý. Bunun dýþýnda SSCB Afganistan'a verdiði krediler yoluyla da ekonomik baðlýlýðý güçlendirmiþti. SSCB, çok sayýda inþa projesini de Afganistan'da üstlenmekteydi. Özellikle Afgan kralýnýn kuzeni ve kayýnbiraderi olan Muhammed Davud'un baþbakanlýðýnda geçen on yýlda (1953-63) SSCB ile kurulan iliþkiler daha üst boyuta týrmandý. Binlerce Afgan subayý SSCB'ye eðitim için gönderiliyordu. Bu subaylar, SSCB süper gücünün etkisiyle büyüleniyorlar, Afganistan'ýn geri kalmýþlýðý ile çarpýlýyorlardý. Dönemin tüm dünyada bir radikalleþme dönemi olduðu da düþünüldüðünde bu subaylarýn radikal kral karþýtý olmasýnda þaþýlacak bir durum yoktu. Kral da bunun farkýnda olduðundan bu subaylarýn ordu içerisindeki terfilerini olabildiðince engellemeye çalýþýyordu ki bu da sadece subaylarýn kral karþýtý duygularýný þiddetlendirmeye yarýyordu. 1964'e gelindiðinde dönemin kralý Zahir demokratikleþme açýlýmý baþlattý, muhafazakarlarýn kazandýðý milletvekili seçimlerine gidildi. Yeni parlamentonun üçte birinin okuma yazma bilmemesi Afganistan gerçeðini ifade eden çarpýcý verilerden yalnýzca birisidir. (http://countrystudies.us/afghanistan/26.htm) Ýþte bu dönemde (1965) Moskova yanlýsý Afganistan Demokratik Halk Partisi kurulur. ADHP, SSCB'ye baðlý çalýþan resmi KP'lerden farklý deðildir, sadece durum gereði isminde "komünist" ismi kullanýlmamaktadýr. Partinin ilk kurultayýnda daha sonra Afganistan cumhurbaþkaný olacak Nur Muhammed Taraki genel sekreterliðe seçilir. Partinin ikinci lideri karizmatik ve örgütleyici nitelikteki Hafýzullah Amin'di. Partinin bir diðer önemli lideri de ileride SSCB ordularýný resmen Afganistan'a davet edecek olan ADHP'li 3.Cumhurbaþkaný da olacak olan Babrak Karmal'dý. Partinin daha sonra en uzun süre iktidarda kalacak ismi genç Necibullah da lider kadronun bir diðer ismiydi. ADHP, dönemin basýn özgürlüðü atmosferinde Halk adýnda bir gazete çýkarmaya baþlar ve etkisini geniþletir. Daha sonra (1967) partinin iki kanadý oluþacak ve birbirleriyle


MARKSÝST BAKIÞ kavgalý hale gelecektir. Halki diye bilinen daha güçlü birinci grup Taraki önderliðindeyken Parçam (Sancak) adýndaki diðer hizbe Babrak Karmal liderlik etmekteydi. Halki fraksiyonunun liderleri ve ileri gelen kadrolarý daha yoksul ve kýrsal bir arka plana sahipken, Parçam seksiyonu kentli ve elit bir kökene sahipti. (Toplumsal Mücadeleler ve Sosyalizm Ansiklopedisi, cilt 5) Bunun dýþýnda Taraki'nin daha radikal bir retoriðe sahipken Parçamiler krala karþý daha yumuþak bir tona sahiplerdi. Belki de bunun neticesinde Halkilerin gazetesi yasaklanýrken kral yönetimi Parçam hizbine daha müsamahakar davranýyordu, gazeteleri yasaldý. Bu iki fraksiyon, büyük abi SSCB'nin hakemliðinde resmi bir bölünmeye gitmese de 1992'de mücahitler ADHP yönetimini devirene kadar kendi aralarýnda kavga etmeye devam edecekti. SSCB ise her iki kesimi de yakýn duruyorken resmi bir statünün iki kanada da bu arada ADHP'ye de tanýnmadýðýný belirtelim. Bunun en bariz göstergesi resmi KP'lerin toplandýðý SSCB merkezli uluslararasý hiçbir toplantýya ADHP'nin davet edilmemesiydi (Esedullah Oðuz, Hedef Ülke Afganistan) Ama yine de ADHP'nin iki kanadý için de SSCB sosyalist anavatandý. SSCB dýþ politikasý, ileriki büyük olaylarda bu iki eðilimden de duruma göre istifade etmeyi becermek üzerine kuruluydu. Darbeyle Gelen Cumhuriyet 17 Temmuz 1973 günü Afgan Kralý Zahir yurtdýþý gezisinde iken kansýz bir darbe gerçekleþir ve cumhuriyet ilan edilir. Askeri darbenin baþýnda bir dönemin güçlü kiþisi olan ama daha sonra tasfiye edilen kralýn kuzeni Muhammed Davud bulunuyordu. Davud'un ordu içerisindeki nüfuzu daha çok solcu subaylara dayanmaktaydý. 10 yýllýk baþbakanlýðý döneminde binlerce subayý eðitim almasý için SSCB'ye gönderen Davud'du. Dolayýsýyla solcu subaylar Davud'u desteklediler ve darbe rahatlýkla gerçekleþebildi. Yolsuzluklara batmýþ kraliyetin zayýf ve çürümüþ yapýsý, ordunun bu kadar rahat bir þekilde bölünme olmadan darbe yapmasýnda belirleyici olmuþtu. Darbenin baþý Muhammed Davud, yeni Afganistan Cumhuriyeti'nin cumhurbaþkaný ve baþbakanýydý. Ýlk etapta kendisine iktidara gelmekte yardým eden solcu subaylarýn mevkileri yükseltildi. Bunun dýþýnda ADHP'nin özellikle Parçami kanadý önemli yürütme pozisyonlarýna atandýlar. ADHP'nin bu kadrolarý Davud'un reformlarý uygulamasýna yardýmcý olmaya çalýþsalar da sonuç beklentilerden uzaktý. Ýþler istenildiði gibi gitmediðinde Davud bir manevra yaparak ciddi yönelim deðiþikliklerine gitti. 1977 Anayasasý tek partili bir cumhuriyet belirliyordu. Bu tek parti de merkez komitesini Davud'un tek tek saptadýðý Ulusal Devrimci Parti olacaktý. Bunun dýþýnda yeni yönetimde mevki bekleyen ADHP kendisini tamamen dýþlanmýþ bir durumda bulacaktý.

Davud, ayný zamanda SSCB'ye baðýmlý iliþkileri de kýrmayý deneyecekti. Ýlk etapta ABD müttefikleri olan komþu ülkeler Pakistan ve Ýran'a karþý oldukça agresif olan Davud, bu sefer ABD ve müttefikleriyle iliþkileri onarmaya koyuldu. Bu iyi iliþki çabasý içinde o sýralar SSCB'ye Asya'da kökten bir düþmanlýk içerisinde olan Çin de bulunuyordu. Bu durum Davud'un SSCB'yle olan iliþkilerini iyiden iyiye gerecekti (David N. Gibbs, Journal Critical Asian Studies, akt.socialistunity.com). Davud'un bu dönemi ayný zamanda dünya çapýndaki ekonomik bunalýma rastlar. O sýralarda hayat pahalýlýðý ve iþsizlik had safhaya ulamýþ durumdadýr. Devlet memur ve iþçi maaþlarýný zar zor ödeyebilmektedir. Üstelik kritik görevlere eþini dostunu atayan Davud iktidarý yolsuzluklar ve züppeliklerle anýlmaya baþlanmýþtýr. Üstelik kendisi de kraliyet soyundan olan Davud, bir süre sonra eski kraliyet üyelerini vali vb. olarak kritik noktalara atar. Bu durumda toplumsal muhalefetin büyümesi 17 Temmuz 1973 günü kaçýnýlmazdýr. Ülkede Afgan Kralý yurtdýþý siyasi radikalleþme hýzlanýr. Bunlar arasýnda gezisinde iken kansýz o sýralar Müslüman bir darbe gerçekleþir ve Kardeþler'in paralelinde olan Burhaneddin cumhuriyet ilan edilir. Rabbani önderliðindeki Askeri darbenin baþýnsiyasi Ýslamcýlar da da bir dönemin güçlü bulunmaktadýr. ADHP de o sýralar yaygýnlýðýný art- kiþisi olan ama daha týrma çabasýndadýr. Özelsonra tasfiye edilen likle Hafýzullah Amin'in kralýn kuzeni çabalarý neticesinde ordudaki solcu subayMuhammed Davud larýn önemli bir kýsmý ADHP'ye kazanýlýr (E. bulunuyordu. Davud'un Oðuz). Bu arada ordu içerisindeki SSCB'den gelen direktiflerle Halki ve Parçami nüfuzu daha çok solcu fraksiyonlarý yeniden bir subaylara dayanmakaraya getirilir ve parti taydý. 10 yýllýk baþkanlýðýna Halki kanadýn önderi Taraki baþbakanlýðý döneminde getirilir. Aslýnda Karmal binlerce subayý eðitim önderliðindeki Parçamiler SSCB'ye almasý için SSCB'ye daha yakýn olsalar da gönderen Davud'du. Halkilerin kitlesi daha geniþtir ve özellikle su- Dolayýsýyla solcu subaybaylar içerisinde önemli lar Davud'u destekledibir aðýrlýðý bulunmaktadýr. Davud'un toplum- ler ve darbe rahatlýkla sal muhalefeti ezme gerçekleþebildi. çabasý, baþka bir dar-

36


MARKSÝST BAKIÞ benin koþullarýný hazýrlayacaktý. Darbeyle Gelen "Komünizm" Nisan 1978'deki askeri darbe ile Davud yönetimi devrilecek ve ADHP iktidarý ele geçirecektir. Geliþmelerin sürati aslýnda sürecin biraz da kendiliðindenliðine iþarettir. Davud'un toplumsal muhalefeti pervasýzca ezme aþamasýnda ADHP'nin ileri gelenlerinden Mir Ekber Hayber öldürülür. ADHP bu ölümden Davud yönetmini sorumlu tutar ve cenaze 15 bin kiþinin katýldýðý bir gövde gösterisine dönüþür. Davud yönetimi, ADHP'nin bu çýkýþýndan ürküntüye kapýlýr ve ADHP'nin lider kadorusu tutuklanýr. Taraki ve Karmal hapse atýlýrken belki de en etkili figür durumunda olan Hafizullah Amin ev hapsine alýnýr. Amin'e ziyaretçi akýþý engellenmemiþtir ve Amin dýþarýdaki ADHP üyelerine ev hapsinden direktifler göndermektedir. Davud, ADHP'nin üst kadrosuna karþý harekete geçmiþse de ordudaki subaylara dokunmayarak kendisi adýna büyük bir hata yapmýþtýr. Bu subaylarýn hala kendisine baðlý olduðunu düþünüyor olmasý muhtemeldir. Ama ADHP'nin ordu içerisindeki birimi, kendilerini büyük bir kýyým beklediðini düþünerek korkuya kapýlýr ve harekete geçer. Böylelikle Nisan "Devrimi" baþlayacaktýr. Gerçekten de Davud tam da darbenin gerçekleþeceði gün yapýlan bakanlar kurulu toplantýsýnda ADHP liderlerinin idamýný görüþmektedir ki kabine bu yönde bir karar almýþtýr. Takvimler 27 Nisan'ý gösterirken tam da bakanlar kurulu kararýnýn alýndýðý sýralarda ADHP’li subaylar karadan ve havadan harekete geçerler. Darbeye giriþen subay ve askerlerin çapý gerçekten de son derece sýnýrlýdýr. Bazý kilit bakanlýklar ve radyo-tv merkezi isyancýlarýn eline geçse de cumhurbaþkanlýðý köþkünü teslim almaya hepi topu 9 tankla gidilmektedir. Köþkü koruyan birlikler yaklaþýk 2 bin kiþiliktir ve canla baþla savunmak yapmaktadýrlar. Daha ilk anlarda 4 tank tahrip edilmiþ vaziyettedir. Üstelik Savunma Bakaný'nýn güvendiði hava üslerinden kalkýp gelen uçaklar cumhurbaþkanlýðý sarayýnýn imdadýna yetiþmiþ olsalar da yerle temasý olmayan pilotlar dostla düþmaný ayýrt edecek durumda deðillerdir ve uzak hava üslerinden geldikleri için yakýtlarý da iyice azalmýþ olduðundan hiçbir bombardýman

yapamadan geri dönmek zorunda kalýrlar. Daha merkezi Bagram havaalanýndan kalkan solcu pilotlarýn kullandýðý savaþ uçaklarý baþkanlýk köþkünü yerle bir edince çevrede sýkýþmýþ durumda olan isyancýlar kurtulurlar ve bu çarpýþmanýn neticesi belli olur. Sonuna kadar ADHP'nin Nisan direnen Davud, muhafýzlarý, mahiyeti ve Devrimi aslýnda akrabalarýyla öldürülecektir (E. Oðuz). askeri bir darbeden ADHP'nin Nisan Devrimi aslýnda askeri baþka bir þey deðildi. bir darbeden baþka bir þey deðildi. Halkýn, Halkýn, emekçilerin, emekçilerin, gençlerin katýlýmý hemen gençlerin katýlýmý hemen yok denecek kadar azdýr. Hatta hemen hemen yok ordu bünyesinde de son derece az sayýdaki birlik harekatý gerçekleþtimiþtir. Ordunun denecek kadar azdýr. Hatta ordu büyük bölümünün darbeye karþý kayýtsýz bünyesinde de son kaldýðýný belirtelim. Muhtelif kaynaklar, derece az sayýdaki sadace 3 bin kiþilik bir askeri gücün birlik harekatý harekete doðrudan kaldýðýný ifade etmekgerçekleþtimiþtir. tedirler. Ordunun büyük Solcu subaylarýn ve bu arada ADHP'nin bölümünün darbeye Davud'un kendilerini yok etmeye kalkýþkarþý kayýtsýz masýndan sonra harekete mecbur kaldýkkaldýðýný belirtelim. larý görülüyor. Peki ama Moskova bu iþin Muhtelif kaynaklar, neresinde idi? Genel kanýya göre SSCB, sadace 3 bin kiþilik Davud'un son dönemki ABD yanlýsý dýþ bir askeri gücün politikasýndan son derece rahatsýzdý ve harekete doðrudan darbeyi teþvik edici bir rol oynamýþtý. Yine kaldýðýný ifade de SSCB'nin böyle bir teþvik içerisinde etmektedirler. olup olmadýðý þüphelidir. Bu konuda SSCB'nin baþýndaki bürokratlarýn tarihten gelen ciddi derecede can sýkýcý tecrübeleri vardýr. Baðýmsýz "devrimci" rol oynayan yerel liderlerin daha sonra tam bir baþ aðrýsýna dönüþtüðü örnekler (Mao, Tito gibi) unutulacak gibi deðildir. Bu yüzden de darbede SSCB'nin teþvikinden çok, yerel solcu subaylarla ADHP'nin yok edilmeye tehlikesine kaþý harekete geçmek zorunda kalmalarý belirleyici olmuþa benziyor. Nitekim Nisan Devrimi'nin sonunda da aynýsý olacak ve SSCB'nin baþý darbenin liderleri ile büyük belaya girecektir. Sonrasý ise SSCB için tam bir Afganistan bataklýðýdýr.

37


MARKSÝST BAKIÞ Darbenin Açmazlarý Artan otoriterleþme eðilimleri, laiklik konusunda atýlan Askeri darbenin ardýndan cumhuriyetin adý Afganistan adýmlarýn tepkiyle karþýlanmasý, geleneksel aþiret Demokratik Cumhuriyeti olarak deðiþtirilir ve Taraki düzeninin deðiþime karþý direnci, kýrsal kesimin gelenek"devrimin ulu önderi" olarak Afgan kamoyuna takdim sel merkezileþme karþýtlýðý vb. hepsi birleþerek yeni edilir. Oysa Taraki sembolik bir durumda olan cumhur- rejimin reform programýna karþý bir direniþin doðmasýna baþkanlýðý makamýyla yetinmek zorunyol açacaktý. Bu çerçevede mücahit Genel kanýya göre dadýr. Gerçek güç ise çok iyi bir savaþçý gruplarýn ilk örnekleri görülörgütçü olam Hafizullah Amin'dedir. meye baþlamýþtý bile. Bütün bunlar SSCB, Davud'un son Amin yakýn adamlarýný ordu ve polis dönemki ABD yanlýsý dýþ toplumsal tabaný olmayan ya da çok teþkilatýnýn kritik birimlerine getirir. zayýf olan bir üst kademe yönetim Yeni oluþturulan kabinede politikasýndan son derece deðiþikliði ile toplumsal hayatýn teperahatsýzdý ve darbeyi Parçamiler'den de bakanlar olsa da den deðiþtirilmeye çalýþýlmasýnýn onlar bu koltuklarda fazla oturagetirdiði krizi ifade ediyordu. Ama teþvik edici bir rol madýlar. Daha birkaç ay içerisinde ADHP rejiminin esas krizi, kendi oynamýþtý. Yine de cumhurbaþkaný Taraki, Parçamiler ve içerisindeki sonu gelmeyen iktidar önderleri Karmal'ý yeni bir ihtilal SSCB'nin böyle bir teþvik kavgalarýndan ve SSCB'nin müdahazýrlamakla suçlayarak görevden alýr içerisinde olup olmadýðý halelerinden kaynaklanacaktý. ve Doðu Bloku ülkelerine sürgüne SSCB Ýþgali þüphelidir. Bu konuda gönderir (Toplumsal Micadeleler ve Afganistan'ýn SSCB tarafýndan iþgal SSCB'nin baþýndaki Sosyalizm Ansiklopedisi, cilt 5). edilmesi, genellikle, ADHP'nin mübürokratlarýn tarihten cahitlerle baþ edememesi neticesinde Reformlara gelirsek… ADHP'nin programý bir reform paketinden gelen ciddi derecede can SSCB'den askeri yardým istemesiyle ibaretti ve sosyalist bir karakter sýkýcý tecrübeleri vardýr. baþladý þeklinde bilinir. Oysa durum taþýmýyordu. Stalinist aþamalar teorihiç de öyle deðildir. Kremlin ve baþýnBaðýmsýz "devrimci" rol sine göre Afganistan'da demokratik daki Brejnev, Afganistan'daki gidiþatoynayan yerel liderlerin tan memnun deðildir. Birincisi, yeni bir devrim gerekliydi. Ama söz konusu olan bir reform programý bile daha sonra tam bir baþ yönetimi baþarýsýz bulmaktadýrlar. olsa bir takým radikal deðiþiklikler iktidarda ipleri elinde tutan aðrýsýna dönüþtüðü örnek- Ýkincisi, tepeden gerçekleþtirilmeye Amin'i fazla baþýna buyruk ve baðýmçalýþýldýðýnda halka karþý dayatma ler (Mao, Tito gibi) unutu- sýz bulmaktadýrlar. Sonuç olarak, þeklini alýyordu. Böyle bir durumda Kremlin Amin'in ipin çekmeye karar lacak gibi deðildir. Bu fazla ileri gidilemezdi. Örneðin, verir. ADHP içerisinde zaten yüzden de darbede toprak reformu programý: Afgan SSCB'nin at oynattýðý büyük çatlaklar SSCB'nin teþvikinden vardýr. Parçamilerin tasfiyesi sonrasý köylüleri görece geniþ topraðý olan köylülerden alýnan topraklarýn kendi- çok, yerel solcu subaylarla bu sefer Halki grup içerisinde de kavlerine verilmesini kabul etmediler. Bu ADHP'nin yok edilmeye galar yürümektedir. Örneðin Amin'in onlara göre ahlaksýzlýk olurdu. Nasýl tehlikesine kaþý harekete devrilmesi için daðýtýlan bir bildiri, kendilerinin olmayan bir þeye el hedef kitleye þöyle seslenmekteydi: koyarlardý? Yeni rejimin hapis vb. geçmek zorunda kalmalarý "Hafizullah Amin, aðabeyi Abdullah cezalarla zorlamasý durumunda da belirleyici olmuþa benzi- Amin'i ülkenin kuzey illerine genel kaðýt üstünde topraðý alýyorlar ama bu vali atayarak tüm yetkilerin sadece yor. Nitekim Nisan sadece þeklen oluyordu. Eski sahipleri ellerinde olduðunu gösterdi. Devrimi'nin sonunda da kendi topraklara sahip olmaya devam ediBütün akrabalarýný ve yakýn dostlarýný aynýsý olacak ve SSCB' önemli mevkilere getirdi. Örneðin, yorlardý. Yine de bu uygulamayla topraklarý kabul eden az bir kesim nin baþý darbenin liderleri Amin'in yeðeni ve damadý Dýþ Ýþleri köylülerse herkes tarafýndan dýþlaný- ile büyük belaya girecek- bakan yardýmcýlýðýna atanýrken bir yor ve düðünlere sünnetlere vb. davet baþka akrabasý Kabil'in il trafik tir. Sonrasý ise SSCB için edilmiyorlardý. Daha sonra kýrsal alaný müdürü oldu. Bu kiþiler halkýn paratam bir Afganistan ele geçiren mücahitler bu köylüleri larýný hortumluyorlar." (akt. E. Oðuz) katledecekti. Bu çarpýcý örnek de gösBrejnev, Amin'i devirmek için sadece bataklýðýdýr. teriyor ki býrakýnýz bir devrimi radikal bir sembolik bir misyona düþürülmüþ olan reform programý dahi tepeden uygulandýðý müddetçe Taraki'yi kullanmak ister. Bu çerçevede Taraki ile baþarýlý olamýyordu. Bunun sonucu kaçýnýlmaz bir þe- Kremlin'de özel bir görüþme ayarlanýr. Burada Amin'den kilde otoriterleþme oldu. ADHP iktidarý astýðý astýk bir baþka darbe yoluyla kurtulmak gerektiði konusunda kestiði kestik bir yönetimdi. Taraki ikna edilir ve operasyon planlarý açýkça izah edilir.

38


MARKSÝST BAKIÞ Buna göre Amin öldürülmek suretiyle ortadan kaldýrýlacaktýr. Ne var ki ne Kremlin'in ne de Taraki'nin farkýnda olmadýðý bir durum planlayýcýlarýn hesaplarýný darmadaðýn edecektir. Ta r a k i ' n i n yakýnýndakilerden birisi aslýnda Amin'in adamýdýr ve Kremlin'de yapýlan kirli hesaplarý olduðu gibi A m i n ' e aktaracaktýr. Nitekim S S C B d ö n ü þ ü Taraki, A m i n ' i cumhurbaþkanÝktidarý ele geçiren köþküne ADHP(Afganistan Demokratik lýðý davet ettiðinde Halk Partisi)'nin programý bir o l a c a k l a r d a n haberli olan reform paketinden ibaretti ve Amin daveti geri sosyalist bir karakter çevirmek istetaþýmýyordu. Stalinist aþamalar yince SSCB'nin K a b i l teorisine göre Afganistan'da büyükelçisi demokratik bir devrim Amin'in can g ü v e n l i ð i gerekliydi. Ama söz konusu konusunda bizzat olan bir reform programý bile güvence verecektir. Köþkte olsa bir takým radikal pusu kurulmuþdeðiþiklikler tepeden tur, ama Amin gerçekleþtirilmeye çalýþýldýðýnda h a z ý r l ý k l ý d ý r . Tertibin farkýnda halka karþý dayatma þeklini olduðundan alýyordu. Böyle bir durumda köþkteki pusudan adamlarýyla birfazla ileri gidilemezdi. likte çatýþarak kaçmayý bilmiþtir. Amin askeri birlikleri yanýna alýp köþke geri döndüðünde Taraki boðulmak suretiyle öldürülür. Ama köþkten sürpriz bir konuk çýkacaktýr: Tam da davete icap etmesi için Amin'e güvence veren SSCB'nin Kabil büyükelçisi Puzanov (Rasanayagam, Angelo (2005). Afghanistan: A Modern History). Amin, þimdi Kremlin'in gazabýný üzerine çekmiþti. Bu SSCB iþgalinin baþlangýcýydý. ADHP'nin iktidar deneyimi korkunç baþlamýþtý. Nisan 1978'de ADHP darbeyle yönetime gelecek, Temmuz’da

39

partinin Parçami kanadý tasfiye edilecek, eylül sonundaysa kanlý bir darbe giriþimi ile ADHP'nin "ulu önderi" ve ülkenin cumhurbaþkaný öldürülecekti. Amin, Afgan radyolarýnda ülkenin yeni cumhurbaþkaný olarak takdim edilecekti. Ama Amin'in iþi çok zordu. Taraki ile Brejnev tüm dünya basýnýna el ele pozlar verdikten hemen sonra öldürülmüþtü, üstelik Amin SSCB büyükelçisine ve dolayýsýyla Kremlin'e aðýr ithamlarda bulunmuþtu. Afganistan ise askeri ve teknik uzman sýfatýyla binlerce KGB ajanýnýn kilit merkezleri ellerine geçirdiði bir ülke haline gelmiþti. Üstelik, ADHP'de bir sürü düþman eðilim kendisine diþ biliyordu. SSCB'nin kendisine karþý yeni bir darbe hazýrlayacaðý ise kesindi. Ama SSCB, darbe deðil iþgal hazýrlýðý içerisindeydi. Fazla baðýmsýz ve milliyetçi olan Amin çizmeyi aþmýþtý. Amin, yeni bir Tito ya da SSCB karþýtý baþka bir figür olabilir miydi? KGB'nin Amin'i zehirleme giriþimleri boþa çýkýnca (Toplumsal Mücadeleler ve Sosyalizm Ansiklopedisi, cilt 5) SSCB'nin askeri müdahelesi seçeneði devreye sokulacaktý. Ýþgal hazýrlýklarý aðýr aðýr sürdürüldü ve Aralýk 1979'da düðmeye basýldý. Aradan geçen bir yýlda SSCB tüm hazýrlýklarý tamamlayacaktý. Sayýsýz Sovyet uzmaný ve onlarla iþbirliði yapan birçok kiþi ve eðilimle Amin bütün zemini hýzla yitirdi. On binlerce kiþilik SSCB birlikleri ülkeye girdiðinde Amin'in köþkü de özel komandolarca sarýlmýþtý. SSCB bu operasyona Fýrtýna 333 Operasyonu adýný vermiþti. Amin'den istenen SSCB birliklerini Afganistan'a davet eden resmi bir belgeye imza atmasýydý. Amin bunu reddecek ve uzun saatler çatýþtýktan sonra öldürülecekti. Amin'in yardýmýna hiçbir askeri birlik gelmemiþti, çünkü bütün garnizonlarda gereken önlemler alýnmýþ, iletiþim hatlarý kesilmiþti. Böylece Amin ve 200 adamýnýn SSCB komandolarýyla uzun saatler çatýþmasý bir etki yaratamadan kýrýlacaktý. SSCB birlikleri Afganistan'ý iþgal ederken yanlarýnda Parçami hizbinin lideri Babrak Karmal'ý da getirmiþlerdi. Afganistan'ýn yeni cumhurbaþkaný artýk Karmal'dý. Bir kukladan fazlasý olamayacak olan Karmal, SSCB birliklerini Afganistan'a resmen davet etti. Bu saatten sonra Afganistan'daki mücahit hareketi, dinsel ve aþiretsel bir reaksiyon olmanýn sýnýrlarýný aþarak yabancý iþgal ordularýna karþý bir ulusal kurtuluþ hareketi kimliði de kazandý. Bunun anlamý Afganistan'ýn SSCB'nin Vietnamýna dönüþmesiydi. SSCB birlikleri gerilla mücadelesi için elveriþli olan Afgan daðlarýnda aðýr kayýplar verdiler. Kýrsal kesimin büyük çoðunluðu mü-


MARKSÝST BAKIÞ cahitlerin elindeydi. SSCB'nin aðýr bir kriz içerisinde bulunduðu 1980'lerde Afganistan macerasý bu krizi þiddetlendirmekten baþka bir iþe yaramadý. Mücahitler Mücahitler, baþlangýçta SSCB yanlýsý yönetime

karþý gerici bir reaksiyonu ifade ederken SSCB'nin Afganistan'ý iþgal etmesinin ardýndan yabancý iþgalcilere karþý ulusal kurtuluþ mücadelesi vermek sýfatýyla büyük bir ivme kazandýlar. Mücahit gruplarý, çoðunluk itibariyle siyasi Ýslam bayraðýný taþýyorlar, yörelere göre büyük deðiþkenlik arz ediyorlar ve Afganistan'daki etnik ve mezhepsel çeþitliliðe göre gruplaþýyorlardý. Örneðin ülkenin kuzeyindeki Tacik, Özbek ve Türkmenler kendi silahlý birliklerini oluþtururken ülkenin orta ve güneyinde bulunan toplam nüfusun yarýsýna yaklaþan Peþtunlarýn ayrý mücahit gruplarý bulunmaktaydý. Yine Þii Hazara nüfusun SSCB'ye karþý savaþan kendi mücahit güçleri bulunmaktaydý. Bunun dýþýnda çok etkili olamasalar da Çin yanlýsý Maoist Afgan gerillalarýn (birkaç farklý örgüt söz konusudur) mücahitlerle SSCB'ye karþý ittifak yaptýðý bilinmelidir. Hatta Aðustus 1979'da

SSCB'ye karþý verilen cihatýn bütün dünyadan aþýrý Ýslam cýlarý Pakistan ve Afganistan'a çektiðini söylemeye gerek yok. Bu trafiði Suudi ve Körfez þeyhleri finanse ederken Pakistan gizli servisi sahadaki yönlendirmeyi yapýyordu. 100 milyonlarca dolar mücahitlere aktarýldý. Afgan halkýnýn acýlarý üzerinden birileri büyük vurgunlar yaparken Ýslami köktendincilik CIA elinde adeta bir Frankenstein gibi olgunlaþtý. CIA rambolarýyla el ele cihat yapanlarýn arasýndaki Usame Bin Ladin, ilk büyük tecrübesini Afganistan'da edinecekti.

40

Ýslamcýlarla beraber Kabil'de baþarýsýz bir ayaklanma giriþiminde bulunmuþlardýr. ADHP iktidarýnýn öldürdüðü Maoist sayýsý binlerle ifade edilmektedir ve bunlar arasýnda liderleri Akram Yari de bulunmaktadýr. Diðer yandan SSCB iþgaline ve ADHP iktidarýna karþý silahlý mücadele veren Maocu gruplarýn üyeleri bir yandan da iþbirliði yaptýklarý Ýslamcý mücahitler tarafýndan öldürülmekteydiler (http://a-l-o.maoism.ru/historical.htm). Mücahitlerin ana ekseni siyasal Ýslam'dan gelmekteydi. En bilinenler Burhaneddin Rabbani ve komutaný Ahmed Þah Mesud ile Pakistan gizli servisi ISI'nin yoðun destek verdiði Gulbeddin Hikmetyar ile Celaleddin Hakkani idi. Mücahitlere dünya çapýnda ABD kampýndan büyük destek geliyordu. Destekçilerden birisi de Maoist Çin'di. Hatýrlanacaðý üzere 1960'larýn sonlarýndan itibaren SSCB ile Çin arasýnda büyük bir gerilim mevcuttu. Çin, baþ düþmaný olarak SSCB'yi gördüðünden ABD ile ittifak halindeydi. Bunun dýþýnda Ýran'da iktidara gelen Humeyni rejimi, Ýran'ý ABD ekseninden çýkarsa da kafir olarak gördüðü SSCB'ye karþý verilen cihata Afgan Þiilerini silahlandýrýp finanse ederek destek oluyordu. Mücahitlerin en büyük destekçisi adeta cephe gerisi görevi gören Pakistan'dý. Afgan sýnýrýna yakýn Peþaver kenti mültecilerin, mücahit gruplarýn ve her türden istihbarat servisinin merkeziydi. Bugün Suriye iç savaþýnda Türkiye'nin oynadýðý rol ve Türkiye'nin sýnýr þehirlerinin durumu çok benzerdir. Bunun dýþýnda SSCB'ye karþý verilen cihatýn bütün dünyadan aþýrý Ýslamcýlarý Pakistan ve Afganistan'a çektiðini söylemeye gerek yok. Bu trafiði Suudi ve Körfez þeyhleri finanse ederken Pakistan gizli servisi sahadaki yönlendirmeyi yapýyordu. 100 milyonlarca dolar mücahitlere aktarýldý. Afgan halkýnýn acýlarý üzerinden birileri büyük vurgunlar yaparken Ýslami köktendincilik CIA elinde adeta bir Frankenstein gibi olgunlaþtý. CIA rambolarýyla el ele cihat yapanlarýn arasýndaki Usame Bin Ladin, ilk büyük tecrübesini Afganistan'da edinecekti. Necibullah Ýktidarý ve SSCB Ýþgalinin Sonu 1985 yýlýnda SSCB'nin baþýna genç, dinamik ve reformcu olarak umut baðlanan bir isim geçecekti: Gorbaçov. Dünya çapýnda Stalinistler Gorbaçov'u Stalin'den sonraki en büyük komünist olarak tarif ediyorlardý. Ýþin gerçeði ise SSCB, bürokratik hantallýðý ile 1970'lerde baþlayan dünyadaki ekonomik krizin tesirini atlatamamýþtý. Batý Bloku neoliberal ekonomi


MARKSÝST BAKIÞ modeli ile iþçi örgütlerinin yenilmesi sayesinde ekonomik çöküntü karþýsýnda durumu kurtarabilmiþti, ama SSCB'nin bunu yapmasýnýn pek mümkün olmadýðý Gorbaçov'un "Glastnost ve Perestroyka" (açýklýk ve yeniden yapýlanma) politikalarýnýn toptan bir çöküþe ulaþmasýyla ortaya çýkacaktý. Gorbaçov, Afganistan'da bir siyasi çözüm arayýþýndaydý. Askeri zaferlerin ardýndan yapýlacak anlaþmayla Afganistan macerasýnýn içinden çýkýlmak istenecekti. Bunun için de Afganistan'da yönetim deðiþikliðine gidildi. Babrak Karmal SSCB'nin isteðiyle görevden uzaklaþtýrýlarak Rusya'ya sürgüne gönderildi ve yerine Karmal gibi Parçami kanattan Necibullah getirildi(Mayýs 1986). Necibullah Afgan gizli servisinin sertlik yanlýsý lideri olarak SSCB için ideal bir isimdi. Ama bu sefer de Parçami kanat Karmal ve Necibullah yanlýlarý olarak ikiye bölünecekti. Bu iki grup arasýndaki çatýþmalar epey kanlý geçecekti (E. Oðuz). 1980'lerin sonuna gelindiðinde SSCB'nin Afganistan'da müzakere süreci ile durumu kurtarmak düþüncesinin suya düþtüðü açýktý. Ýlk olarak sahada beklenen askeri zaferler gerçekleþmiyordu. Sarp Afgan coðrafyasý gerilla mücadelesi için çok uygundu ve mücahitlerin kýrsalda bariz bir halk desteði vardý. Bunun dýþýnda mücahitlere verilen dýþ destek çok güçlüydü. ABD 1986'dan itibaren mücahitlere omuzdan atýlabilen yüksek isabet oranýna sahip stinger füzeleri vermiþti. Bunun anlamý SSCB hava üstünlüðünün sona ermesiydi. SSCB askerinde Vietnam sendromunun benzeri görülmekteydi. Afganistan macerasý yaklaþýk 15 bin SSCB askerinin canýna mal olacaktý. Zaten çok zor durumda olan SSCB ekonomisi Afganistan macerasýnýn yükünü daha fazla taþýyacak durumda deðildi. Ve Gorbaçov 140 bin kiþilik SSCB birliklerinin Afganistan'dan Mayýs 1988 itibariyle çekilmeye baþlayacaklarýný bildirdi. Necibullah yönetimine desteðin süreceði vurgulansa da ABD ve mücahit cephesinde bu iþin bittiði düþüncesi hakimdi. SSCB askeri varlýðý olmadan Necibullah'ýn dayanamayacaðý düþünülüyordu. Herkes rejime ömür biçme yarýþýna girmiþti. Ama durum hiç de öyle olmayacaktý. Bu arada SSCB Afganistan'dan çekilirken Pakistan Devlet Baþkaný, Afgan mücahitlerinin en büyük destekçisi olan Ziya Ül Hak uçaðýna yerleþtirilen bombayla öldürüldü. Gözler doðal olarak KGB'ye çevrilecekti. Necibullah SSCB'den askeri ve ekonomik destek

geldiði müddetçe ayakta kalmasýný bildi. Ýlk önce ADHP içerisindeki Halki kanadýn liderleri tasfiye edildi. Böylelikle iktidar bloðundaki çatlaklar en azýndan hafifletildi. Kentler güvenlik kuþaklarý ile takviye edildiler. Kentleri birbirlerine baðlayan otoyollarda da önlemler arttýrýldý. SSCB silah ve askeri uzman takviyesi devam ediyordu. Diðer taraftan mücahit cephesinde iþler iyi gitmiyordu. SSCB iþgalinin bitmesi yabancý iþgalcilerin ülkeyi terk etmesi olarak görüldüðünden kutsal savaþ iddiasý zayýflamýþtý. Bununla beraber mücahitlerin yolsuzluklarý, yol açtýklarý kaos ve þiddet sarmalý daha fazla göze batar hale geldi. Farklý mücahit gruplarý birbirlerinden ölesiye nefret ediyordu. Mücahitler arasý çatýþma ve düþmanlýklar onlarý gerilla savaþý dýþýnda daha büyük saldýrýlar için yeteneksiz kýlmaktaydý. Necibullah yönetimi kendi iç birliðini saðladýðý ölçüde kentleri ve ana yollarý rahatlýkla koruyabilecekti. Bunun dýþýnda Necibullah'ýn imaj tazelemek için de çýrpýndýðýný ifade edelim. Necibullah komünizmle alakalalarýnýn olmadýðýný savundu ve baþýnda bulunduðu rejimi ulusalcý, reformcu ve Müslüman bir rejim olarak yeniden tarifledi.

Mücahitler, baþlangýçta SSCB yanlýsý yönetime karþý gerici bir reaksiyonu ifade ederken SSCB'nin Afganistan'ý iþgal etmesinin ardýndan yabancý iþgalcilere karþý ulusal kurtuluþ mücadelesi vermek sýfatýyla büyük bir ivme kazandýlar. Mücahit gruplarý, çoðunluk itibariyle siyasi Ýslam bayraðýný taþýyorlar, yörelere göre büyük deðiþkenlik arz ediyorlar ve Afganistan'daki etnik ve mezhepsel çeþitliliðe göre gruplaþýyorlardý. Daha da ileri giderek ADHP'nin ismini deðiþtirerek Vatan Partisi rejimi oluverdiler (akt. greenleft.org, Dixon, Norm (2001-12-12). "Revolution and counter -revolution in Afghanistan"). Necibullah'ýn Devrilmesi ve Bir Devrin Kapanýþý SSCB yanlýsý rejimin bileþenlerinin ne kadar çürük olduðunun en iyi kanýtý SSCB'nin çekilmesinden sonra herkesi rejime ömür biçtiði bir ortamda bile iç kavga ve darbe giriþimlerinin bitmemiþ olmasýydý. Halki kanadýn sürülmemiþ tek ismi olan Tanayi

41


MARKSÝST BAKIÞ birkaç kez darbe giriþiminde bulunur ama ne hikmetse Bunun dýþýnda ülkeye yayýlmýþ bir sürü savaþ aðasý tutuklanmaz. Ne var ki son deneyimi çok kanlý olur. ülkede terör estiriyordu. Kabil yakýlýp yýkýldý. Bir süre Kabil aðýr hasar görür binlerce kiþi yaþamýný yitirir. sonra herkes herkesle savaþýyordu. Farklý bölge devletleri Tanayi baþarýsýzlýðýnýn ardýndan giriþimini destekleyen farklý mücahit gruplarýný destekliyordu. Pakistan, Ýran, tek mücahit grubu olan Hikmetyar'a sýðýnacaktýr (akt. Rusya, ABD, Suudi Arabistan, Türkiye, Çin, greenleft.org, Dixon, Norm (2001-12-12). Hindistan… Neticede 1992-95 arasý bu þekilde "Revolution and counter-revolution in büyük bir yýkýmla geçti. Ülkede þeriat ilan Afganistan’ Afghanistan"). edilmiþti. Ýçki yasaktý, Kabil'i elinde tutan daki Nisan Ahmed Þah Mesud görece ýlýmlý olduðundan Daha sonra Hikmetyar saflarýndan ayrýlarak Taliban'a katýlan Tanayi 1996'da Taliban “Devrimi” ile kýz çocuklarý hala erkeklerle beraber okula Kabil'i ele geçirdiðinde Necibullah'ý kendi gidebiliyorlardý. Akýllara durgunluk veren benzer tarihlerde elleriyle öldürecektir (E. Oðuz). baðnazlýðý yaþama geçirecek olan Taliban Tanayi örneði yaklaþan yýkýlýþý haber ver- Ýran'da Humeyni ise bu sýrada Pakistan gizli servisi tarafýnmektedir aslýnda. Zira 1989'da Doðu iktidara geliyordu. dan ülkenin güneyindeki Peþtun bölBerlin'de baþlayan çözülme Moskova'ya Humeyni'nin iktidara gesinde hazýrlanmaktaydý. Hikmetyar'ýn ulaþmýþtýr. SSCB'deki bürokratik yönetibaþarýsýzlýðý ve dengesizliði Pakistan'ý ci sýnýf çözülme kararý alarak SSCB'nin gelmesinde sosyalist- yeni bir aktör yaratmaya itmiþti. Bölge lerin payý büyüktü. gücü olma iddiasýndaki Pakistan bu sonunu ilan etmiþlerdir. Artýk, devlet kapitalizminden serbest piyasa kapitaçerçevede Afganistan'da hakimiyet Ama en çok da lizmine geçiþ baþlamýþtýr. Artýk 1991 kurabileceðine inanýyordu. Ne var ki Moskova'ya baðlý sonu itibariyle SSCB tarihe zamanla Pakistan'ýn kendisi gruplar Humeyni'ye karýþmýþtýr. Yeltsin Afganistan'daki Afganistanlaþacaktý. yardýmcý olmuþlardý. Taliban güneydeki Peþtun bölrejime hiçbir destek vermeyeceklerini duyurdu. Necibullah rejimi býrakýnýz gelerinden kuzeye doðru sürpriz bir Ýran'daki bu büyük silahý kendi memurlarýna ödenecek saldýrý baþlattýðýnda aslýnda koþullar fiyaskonun ardýndan parayý ya da temel gýda maddelerini ilerlemeleri için çok uygundu. Halk bile SSCB'den almaktaydý. Artýk SSCB'nin Müslüman bir bitmek tükenmez savaþlardan Necibullah kendi baþýna kalakalmýþtý. ülkeyi iþgal etmesi ve yýlmýþtý ve otoritenin tesis edilmesini Bu aþamada yakýn adamlarýndan gen- karþýlýðýnda halkýn büyük bekliyordu ve bunun kim tarafýndan eral Raþid Dostum'a dikkat etmek saðlanacaðý önemli deðildi. Yakýlýp acýlar çekmesi, gerekiyordu. Zira son yýllarda mücayýkýlan Kabil halký açýk açýk Ortadoðu'da sosyalist Necibullah rejimini mumla arar hitlere karþý kazanýlan zaferlerde hep O'nun imzasý vardý. Kendisi de Özbek mücadelenin çökmesini haldeydi. Kabil'de savaþan 7 farklý olan Dostum'un Özbeklerden oluþan mücahit grubunu eleþtiren þu söz beraberinde getirdi. 40 bin kiþilik bir milis ordusu vardý. dönemin ruh halini yansýtmaktaydý: "7 1980’ler itibariyle Necibullah Dostum'un darbe keçiyi alýn, öküzümüzü geri verin" (E. yapacaðýndan korkuyordu. Bu Ortadoðu'da sol büyük Oðuz). Buradaki öküz Necibullah'tan korkusunda haklý da olabilirdi, ama baþkasý deðildi. Söz konusu Taliban da bir tarihsel çöküþ Dostum zaten çökmekte olan rejimi olsa savaþ aðalarýný yenen ve ele sürecine girecekti. geçirdiði bölgelere "barýþ" getiren bir zamanýnda terk etmek istedi ve Ahmed Þah Mesud ile anlaþarak mücahitlerin Gerek Ýran gerekse güç destek elde edebiliyordu. Bunun safýna geçti. Bu, rejimin sonuydu. 16 dýþýnda çoðu savaþ aðasý sahip olduðu bölde Afganistan Nisan 1992'de Necibullah, ailesiyle beraber deneyimlerinden geyi Taliban'a savaþmadan terk ediyordu. hava yoluyla son döneme kadar Pakistan'ý Burda Körfez emirliklerinin petro-dolarlarý yükselerek dengelemek için rejime belirli bir destek konuþmaktaydý. Daha sonraki büyük Taliban veren Hindistan'a gitmek istedi. Ama çýkansa siyasi zaferlerinde de durum hep böyle olmuþtu. Dostum'a baðlý askerler ailesine izin verseler de Ýslam ola- Kýrsal alan ve þehirler, söz konusu bölgenin Necibullah'a izin vermediler. Necibullah da kilit askeri liderleri satýn alarak düþürülmüþtü. caktý. BM'nin Kabil ofisine sýðýnmak zorunda kaldý. Körfez ülkelerinden gelen büyük miktar paralarla Hayatýnýn geri kalanýný bu ofis odasýnda geçirecekti. sahip olduklarý silahlý adamlarla mücahit oluþumlarý o Mücahit Ýktidarý ve Ýç Savaþýn Yeni Veçhesi kadar yozlaþmýþlardý ki Taliban için ilerlemek zor olmuAhmed Þah Mesud'a baðlý Tacik birlikler Kabil'i ele yordu. O kadar güçlü görünen Hikmetyar da Taliban geçirdikten sonra Pakistan destekli Hikmetyar Kabil'e karþýsýnda benzer bir maðlubiyetle hezimete uðrayýnca saldýracak, bu da iç savaþýn baþlangýcý olacaktý. Her etnik Taliban Kabil'e yüklendi. Ýlk kez ciddi bir savaþ veren ve mezhepsel grubun kendi askeri gücü bulunuyordu. Taliban Ahmed Þah Mesud karþýsýnda aðýr bir yenilgi ala-

42


MARKSÝST BAKIÞ caktý. Ama ikinci saldýrýda yine para konuþacak ve Ahmed Þah Mesud kuzeye Tacik bölgesine çekilecekti. Taliban Kabil'e girdiðinde Necibullah ve kardeþi öldürüldü, cesetleri sokaklarda günlerce asýlý kaldý. Ýnfazý bizzat gerçekleþtirense eski yoldaþý Tanayi idi. Taliban iktidarý akýllara durgunluk veren sapýkça bir yönetim kurdu. Kabil caddelerinde adam asmak sýradan bir uygulamaydý. Televizyon yasaklanmýþtý. Taliban militanlarý ev ev TV arýyordu. Yasaklar arasýnda müzik dinlemek ve uçurtma uçurmak da vardý. Sakallý olmayan erkekler kýrbaçlanýyor, sakal traþý yapan berberlerin iki parmaðý kesiliyordu. Köseler bile takma sakal kullanmak z o r u n d a y d ý l a r. Afganistan trajedisi Çocuklarýn oyuncaklarla oynamasý birçok dersle dolu. ya da bilye gibi Birincisi Soðuk Savaþ oyunlar artýk yasakatmosferinin anlaþýlmasýy- tý. Kadýnlarýn dýþarýla ilgilidir. Stalinist SSCB da çalýþmasý, haskendi dýþ politik çýkarlarý tanelerde erkeklerin yattýðý odalarý için tüm dünyada sosyalist ziyaret etmesi ve hareketleri adeta piyon þeriata aykýrý giyinyasaklar gibi kullanmýþtýr. Resmi mesi KP'ler bütün varlýklarýný arasýndadýr. Namaz vakti tüm erkekler SSCB'ye dayandýrýyor- camide olmak lardý. SSCB dýþýnda zorundadýr. Bu listeyi daha da Mao'nun Çin'i için de uzatabiliriz. Bunun durum aynýsýdýr. Nitekim dýþýnda Þii Çin de Afganistan'da mü- Hazaralarýn da etnik cahit gruplarý destekleyen temizliðe tabi tutuldevletlerden birisiydi. duklarýný ve binlercesinin vahþice Tabi ki Afganistan'da ve ö l d ü r ü l d ü ð ü n ü dünyanýn geri kalanýnda ekleyelim. Bundan ne SSCB ne de Çin sosya- baþka Bamyan'da inþa lizmin çýkarlarýný dert 6.yüzyýlda edilmiþ 2500 metreediyorlardý. Ýkisinin plan- lik dev Buda heykellarý da kendi milliyetçi leri de putperestliðe ait olduðu gerekçedevlet menfaatlerini siyle Taliban rejimi gerçekleþtirmeye yönelikti. tarafýndan dinaAfganistan'da çýkarýlacak mitlenmek suretiyle yok derslerden birisi de darbe 2001'de yoluyla tepeden býrakýn edilmiþti. Ýç Savaþýn devrimi, radikal bir Sonu, ABD reform programýnýn bile Ýþgali uygulanamayacaðý idi. Ýç savaþ 2001'e kadar sürer. Taliban Sosyalizm yolunda karþýsýnda kuzey kestirmeler yoktur. ittifakýný oluþturan

Mesud ve Dostum kendi bölgelerinde direnmeye devam ederler. Ýlk düþen Dostum olur. Komutanlarý satýn alýnan Dostum çareyi Türkiye'ye kaçmakta bulur. Ahmed Þah Mesud ise tam da 11 Eylül saldýrýlarýndan iki gün önce Taliban tarafýndan suikastle ortadan kaldýrýlacaktýr. Taliban en büyük düþmanýn ortadan kaldýrsa da 11 Eylül saldýrýlarýnýn ardýndan ABD Taliban'dan Osama Bin Ladin'i kendilerine teslim etmelerini ister. Bu istek reddedilince ABD, Afganistan'a girer ve Taliban rejimi kolayca devrilir. Yeni süreçte Taliban ABD iþgalcilerine karþý gerilla mücadelesi baþlatýr. Pakistan da artýk savaþýn içerisindedir… Sonuç Afganistan trajedisi birçok dersle dolu. Birincisi Soðuk Savaþ atmosferinin anlaþýlmasýyla ilgilidir. Stalinist SSCB kendi dýþ politik çýkarlarý için tüm dünyada sosyalist hareketleri adeta piyon gibi kullanmýþtýr. Resmi KP'ler bütün varlýklarýný SSCB'ye dayandýrýyorlardý. SSCB dýþýnda Mao'nun Çin'i için de durum aynýsýdýr. Nitekim Çin de Afganistan'da mücahit gruplarý destekleyen devletlerden birisiydi. Tabi ki Afganistan'da ve dünyanýn geri kalanýnda ne SSCB ne de Çin sosyalizmin çýkarlarýný dert ediyorlardý. Ýkisinin planlarý da kendi milliyetçi devlet menfaatlerini gerçekleþtirmeye yönelikti. Afganistan'da çýkarýlacak derslerden birisi de darbe yoluyla tepeden býrakýn devrimi, radikal bir reform programýnýn bile uygulanamayacaðý idi. Sosyalizm yolunda kestirmeler yoktur. ADHP þehirlerde belirli bir tabana sahip olsa da kentli ve orta sýnýf bir karaktere sahipti ve "devrim"de(!) emekçi halkýn bir rolü yoktu. Bu yüzden de Nisan Devrimi esasýnda bir askeri darbeydi. Benzer tarihlerde Ýran'da Humeyni iktidara geliyordu. Humeyni'nin iktidara gelmesinde sosyalistlerin payý büyüktü. Ama en çok da Moskova'ya baðlý gruplar Humeyni'ye yardýmcý olmuþlardý. Ýran'daki bu büyük fiyaskonun ardýndan SSCB'nin Müslüman bir ülkeyi iþgal etmesi ve karþýlýðýnda halkýn büyük acýlar çekmesi, Ortadoðu'da sosyalist mücadelenin çökmesini beraberinde getirdi. 1980’ler itibariyle Ortadoðu'da sol büyük bir tarihsel çöküþ sürecine girecekti. Gerek Ýran gerekse de Afganistan deneyimlerinden yükselerek çýkansa siyasi Ýslam olacaktý.

43


MARKSÝST BAKIÞ

Türkiye Saðýnýn Okulu: Milli Türk Talebe Birliði Bu sayýmýzda Türkiye saðýnýn önemli oluþumlarýndan birisi olan Milli Türk Talebe Birliðini ele alacaðýz. Türkiye'nin birçok saðcý siyasetç i s i n i n yetiþtiði bir örgüt o l a n MTTB, a y n ý zamanda b u g ü n devleti yöneten A K P kadrolarýný da yetiþtiren bir okuldu. Devlet yöneticilerinin en üst kadrolarýnda olan Abdullah Gül, Mehmet Ali Þahin, Recep Tayyip Erdoðan, Bülent Arýnç, Beþir Atalay, Ömer Dinçer, Taner Yýldýz, Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik ve Bahattin Yýldýz gibi birçok isim esasen MTTB kökenlidir. AKP'nin yönetici kadrolarýnýn tepesinde ve bugün hepsi hükümet koltuklarýnda bulunan bu isimlerin hepsinin 60’lý ve 70’li yýllarýn saðcý bir gençlik örgütlenmesi içinde yetiþmiþ olmasý da bu örgütü daha yakýndan inceleme gereði doðuruyor. Bu gençlik örgütünün milliyetçimuhafazakâr ideolojisi ve siyasal Ýslam'ýn Türkiye'deki geliþimi ile ilgili bir bað kurmak ve Türkiye saðýnýn içindeki ayrýmlarý ve yine

44

Türkiye saðýnýn politik geliþimini anlamak açýsýndan örgütün seyri ve öyküsü de önemli bir noktada duruyor. AKP'nin bugün ulaþtýðý yer, hem genel olarak Türkiye saðý içinde hem de Türkiye'deki siyasal Ýslam'ýn geliþimi ve oradaki ayrýmlarýn neticesinde bir anlam kazanýyor. Dolayýsýyla MTTB'yi konu edinen bu yazý da, bu geliþim sürecini kavrama çabasýnýn bir parçasý. Türkiye saðýnýn en önemli okullarýndan biri olan MTTB esas olarak 4 döneme (19161920, 1920-1936, 1946-1965, 1965-1980) ayrýlýyor. Bizim için önemli olan son dönemi olsa da MTTB'nin ilk yýllarýndan da kýsaca bahsetmek gerek. MTTB'nin ilk dönemi 1916'da baþlar, ancak kuruluþ dönemine ait yeterli sayýda doküman bulunmamaktadýr. Türkiye'de Enver Paþa döneminde Alman militarizminin etkisinde kurulan örgütlerin etki alaný oldukça sýnýrlý kaldý. Türkiye topraklarýnda iþgale karþý süren savaþýn motivasyonu MTTB'nin kuruluþunda etkili oldu. Keza bu örgütün esas amacý da iþgale muhalefet edecek bir etkili bir gençlik teþkilatý oluþturmaktý. Ancak tüm gençlerin cephede savaþtýðý bir ortamda bir talebe birliði olarak gençlik örgütlenmesi gerçekleþtirmek çok gerçekçi görünmüyor. Bu yüzden de savaþ sonuna kadar bu örgütün etkisiz kaldýðý söylenebilir. 1929'dan sonraki dönemde ise örgüt daha çok resmi ideolojinin sözcülüðünü ve bekçiliðini yapmýþtýr. Bu dönem aslýnda tüm sivil toplum örgütleri gibi MTTB de Kemalizmin özellikle 30'lardaki milliyetçi çýkýþlarýna hizmet etmiþ ve onun koruyuculuðuna soyunmuþtu.


MARKSÝST BAKIÞ Bu dönemi incelerken karþýmýza çýkan en önemli þey ise þiddetli mücadeleyi þiar ittihaz eder."(1) 50'lerde seçilen Milli Türk Talebe Birliði'nin baþlattýðý 'Vatandaþ Türkçe yönetimler daha çok CHP'ye yakýndýr. Rasim Cinisli'nin Konuþ' kampanyasý oluyor. Bu meþhur kampanyanýn 1965 yýlýnda genel baþkan seçilmesinin ardýndan örgüt baþlatýcýsý bu örgüt olmuþtu. Türkiye devlet geleneðinin milliyetçi-muhafazakâr kanadýn eline geçmiþtir. 1967'den azýnlýklara yönelik baský politikasýnýn en çarpýcý örnek- sonra Ýsmail Kahraman'ýn genel baþkan seçilmesinin lerinden birisi olan bu kampanyanýn baþlatýcýsý olan bu ardýndan örgüt Türk-Ýslam çizgisine iyice yaklaþmýþtý. örgütlenmenin o dönemde devletin baský politikalarýnýn 1965 seçimlerinde birliðin AP'yi desteklediði iddia nasýl bir parçasý olduðunun ve bu politikalarý nasýl meþru- edilmektedir(2). Ancak bu dönemden sonra Ýsmail laþtýrdýðýnýn iyi bir örneði. Daha sonra bu kampanya Kahraman AP ya da CKPM arasýnda bir ayrým yapmadýk1960'lý yýllarda tekrar hatýrlanacak ve tekrardan bir devlet larýný yalnýzca CHP ve TÝP'e düþman olduklarýný iddia politikasý haline dönüþecekti. Bu örgüt, Hatay sorunu edecektir. Bu dönemde Necip Fazýl gibi isimlerin birliðin gündemde iken Türkiye'nin Hatay'a katýlýmý ile ilgili izin- tabanýný yoðun bir þekilde etkilediðini söylemek gerekir. siz bir miting düzenlemesinin ardýndan Ýçiþleri Daha sonra Türk-Ýslamcýlarýn aðýrlýklarýný Ýslam'dan yana Bakanlýðýnca kapatýldý. Ancak koymasýnýn ardýndan birlik de bu MTTB'ye özgü bir olay Ýslamcý bir pozisyona evriledeðil, bu dönemde pek çok cektir. Ýsmail Kahraman örgütlenmenin kapatýldýðýný döneminde örgütün yine söyleyebiliriz. Burada dýþ Türkçü pozisyona daha yakýn politika konusunda bu olduðu söylenebilir. Ýsmail örgütün görüþünün CHP'den Kahraman'ýn, Alparslan farklý olduðu görülüyor. Türkeþ'in desteði ile yöneMTTB kendi tarih anlatýlarýntime geldiði de bilinmekte. da da bu dönemde Turancýlýða Bu dönemde, aslýnda saðcý sahip çýktýðýný belirtmektedir. örgütlenmelerin hepsinin iç Bu dönem için atlanmamasý içe bir hali bulunmaktaydý. gereken birkaç dipnot var. Dediðimiz gibi NATO ve Ýleride DP için çeþitli bakanABD'nin desteklediði ve lýk görevlerinde bulunacak kýþkýrttýðý anti-komünist olan Tevfik Ýleri bu yýllarda hareket de özellikle Soðuk 1970'lere kadar MTTB'nin omurMTTB genel baþkanlýðý görevini Savaþ'ýn kýzýþtýðý dönemlere denk üstlenmiþtir. Ýstiklal Marþý gasýný oluþturan dönemin Türk-Ýslam gelmesi bakýmýndan burada belirokunurken ayaða kalkýlmasý gibi leyici bir konuma sahip. ideolojisi için de þöyle bir deðerkurallarýn da onun baþýnýn altýnDolayýsýyla Komünizmle lendirme yapýlabilir. O dönemde dan çýktýðý belirtiliyor. Ayrýca Mücadele Dernekleri'nin de Türkçülük ve Ýslamcýlýk dönemin örgüt 1933 yýlýndaki kongresinde Türk-Ýslamcý entelektüellerinin ve MTTB ile iç içe olduðunu söyleamblemini 'bozkurt' yapmýþtýr. Bu mek yanlýþ olmayacak. 1969 milliyetçi muhafazakar siyasi dönem, özetle örgütün Kemalist yýlýnda Kanlý Pazar'ýn oluþumlarýnýn etkisi ile ortak bir iktidarýn yanýnda saf tuttuðu ve kýþkýrtýcýlarý ve saldýrganlarý paydada yürüdüler. Bu eksenin kendisini buradan var ettiði bir arasýnda MTTB'de bulunmaktayþekillenmesinde de anti-komünizmin dönemdir. dý. "Kanlý Pazar"dan iki gün de belirleyici bir rolü olduðu önce, 14 Þubat'ta, MTTB ve Milliyetçi MTTB söylenebilir. Yükselen sol harekete Komünizmle Mücadele 1945 yýlýndaki Tan matbaasý yönelik NATO ve ABD güdümlü tepDernekleri tarafýndan ortaklaþa baskýnýnda da resmi olarak o kinin, bu þekillenmenin unsurlarýnyapýlan "Bayraða Saygý" mitindönemde henüz kurulmuþ olmasa dan birisi olduðu kuþkusuz. Ancak gi,gericilerin gövde gösterisine da MTTB'nin olayda parmaðý daha sonra Türk milliyetçileri ile dönüþmüþ ve Komünizmle olduðu iddia edilir. 1946 yýlýna siyasal Ýslam arasýndaki açý farký Mücadele Dernekleri Baþkaný gelindiðinde örgüt tekrar kurulur. Ýlhan Darendelioðlu, MTTB'nin daha da netleþecektir. 60'lý yýllara kadar da Kemalist Ýstanbul Caðaloðlu'ndaki çizgi buraya hâkimdi. 10 Aralýk 1947'de komünizmle merkezinde, "Pazar günü komünistler miting yapacak, mücadele konusunda yayýnlanan MTTB bildirisinde antibiz bu mitingde savaþacaðýz. Silahý olan silahýyla, komünist çizginin korunduðu þu ifadelerle kendini gösolmayan baltasýyla gelsin" demiþti. Yaþar Okuyan, terir: "Derneðimiz iman olarak benimsediði milliyetçilik Aksiyon dergisine verdiði bir röportajda, "Kanlý Pazar anlayýþýna dayanarak vatan, millet ve aile gibi milli olayýndan bir gün önce dediler ki, 'MTTB'ye saat 5'te mukaddesat mefhumlarýný inkâr eden komünizm ile daha gelin, size istediðiniz kadar tornadan çýkmýþ keser

45


MARKSÝST BAKIÞ saplarý…' MTTB'ye en az iki kamyondan fazla sopa indirildi" diyordu(3). Ayrýca þu an Cumhurbaþkaný olan Abdullah Gül'ün ve þuan AKP'de bakan ve milletvekili olan birçok ismin de o saldýrýlara katýldýðý iddia edilmektedir. Keza o dönem Abdullah Gül MTTB'nin icra kurulu baþkanýydý. B u noktadan sonra

Ý s t a n b u l Üniversitesi’ nde 'Kanlý Pazar'dan sonra Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarý MTTB üyesi Abdullah Gül için okula girme yasaðý koymuþlardý ve Gül uzun süre okula girememiþti. O dönem karþý karþýya gelen bu iki figürden bir tanesi devlet tarafýndan asýldý, diðeri ise þu an Cumhurbaþkaný.

MTTB'nin adý artýk eli kanlý ve kontra bir örgütlenme olarak hafýzalarda kalacaktýr. MTTB'nin solculara yönelik birçok kontra faaliyete de adý karýþmýþtýr. Kanlý Pazar olayý ve üniversitelerde yaþanan fiziki müdahalelerin dýþýnda öldürülen devrimci öðrenciler Battal Mehetoðlu ve Mehmet Cantekin'in ölümlerinden de MTTB sorumludur. MTTB kendisinin her ne kadar kurþun sýkmayý doðru bulmadýðýný iddia etse de ellerinde birçok devrimcinin kaný bulunmaktadýr. 1970'lere kadar MTTB'nin omurgasýný oluþturan dönemin Türk-Ýslam ideolojisi için de þöyle bir deðerlendirme yapýlabilir. O dönemde Türkçülük ve Ýslamcýlýk dönemin Türk-Ýslamcý entelektüellerinin ve milliyetçi muhafazakar siyasi oluþumlarýnýn etkisi ile ortak bir paydada yürüdüler. Bu eksenin þekillenmesinde de anti-komünizmin de belirleyici bir rolü olduðu söylenebilir. Yükselen sol harekete yönelik NATO ve ABD güdümlü tepkinin, bu þekillenmenin unsurlarýndan birisi olduðu kuþkusuz. Ancak daha sonra Türk milliyetçileri ile siyasal Ýslam arasýndaki açý farký daha da netleþecektir. Türkçülük ve Ýslamcýlýk farklý þeyleri ifade etse de bu birliktelik Türkiye saðýnýn radikal eðilimlerinde de belirleyiciliðini uzun yýllar hissettirecektir.

46

Ýslamcýlýða Geçiþ 1970 yýlýnda Necmettin Erbakan tarafýndan kurulan Milli Nizam Partisi Türkiye'deki siyasal Ýslam'ýn geliþimi açýsýndan köþe taþlarýndan birisidir. Buradan sonra Türkiye'deki yüksek siyasette yer alan Ýslamcý kadrolarýn tamamý bu gelenekten yetiþecektir. Necip Fazýl'ýn ve Ýslamcý otoritelerin bu harekete yaklaþmalarý, ardýndan Ýslami cemaatlerin birçoðunun Erbakan hareketinin etki alanýna girmelerinin ardýndan MTTB'nin tabaný da bu harekete yaklaþmýþtýr. Bu noktada ülkücü hareket kendi örgütlenme alanýný oluþturmuþ ve artýk Ýslamcýlýkla arasýndaki açý farkýný geniþletmiþtir. Buradaki farkýn nedenlerine daha sonra deðineceðiz. Daha sonra komünizmle mücadele ekseninde de cihat sloganýný daha sýkça vurgulayacaktýr. Rabýta* örgütünce yayýmlanan "A World Guide to Organizations of Islamic Activites" yani "Ýslamcý Eylem Örgütleri Dünya Rehberi"nin "Rabýta Ofisleri ve Temsilcileri" ile ilgili bölümünde "Milli Türk Talebe Birliði"nin de adýnýn geçtiðini iddia edilmiþtir. Burasý önemli, çünkü ABD'nin anti-komünizm ekseninde desteklediði Ýslamcý kontra militanlarýn Türkiye'deki kökenlerinden birisinin bu örgüt olduðu görülüyor. Ayrýca ABD'nin ýlýmlý Ýslam projesinin bugünkü uygulayýcýlarý olan AKP teþkilatýnýn en önemli yönetici kadrolarýnýn bu örgütten yetiþmesi meseleyi açýklýyor. Milli Türk Talebe Birliði'nin, 60'larýn sonu ve 70'li yýllarýn baþýndaki talepleri ve siyasi yönü oldukça dikkat çekicidir. Bu dönemde yükselttikleri talepler bugün AKP kadrolarýnýn büyük bir kýsmýný gerçekleþtirdiði hedeflerdir. Bu dönemde Ýslami eðitim meselesine bu örgütçe ciddi önem atfedilmiþtir. Ýlahiyat fakülteleri ve özellikle de Ýmam Hatip Liseleri konusundaki talepleri incelemeye deðerdir. Bu mesele hatýrlanacaðý gibi 80'li ve 90'lý yýllarýn siyasal Ýslam aktörlerinin uzun süre çýðýrtkanlýðý yaptýðý, AKP iktidarýnýn ilk yýllarýnda bunlarla kafayý bozduðu ve 4+4+4 eðitim sistemiyle hayata geçirdiði temel meselelerden birisidir. Yine ayný þekilde türban ve eðitim tartýþmalarý da bu yýllarda gündeme MTTB tarafýndan ortaya atýlmýþtýr. Hatice Babacan** olayý daha sonra bu konuda üniversitelerde verilen mücadelenin simgeleþen olayý olmuþtur. Ayný þekilde Ýmam Hatip mezunlarýnýn üniversiteye girmesi talepleri de bu yýllarda en çok dillendirilen talep-


MARKSÝST BAKIÞ leri arasýndadýr. Bu dönemde geliþtirilen ekonomik tartýþmalara iliþkin tavýr da bütünüyle Erbakancýlýk siyasi geleneðinin uzun yýllar yürüttüðü politikalara paralel eksende geliþecektir. Yine birliðin oluþturduðu sosyal ve kültürel alanda faaliyet göstermesi hedeflenen topluluklar da Ýslamcýlarýn günümüzdeki örgütlenme tarzlarýný çaðrýþtýrmakta. Burada eklenmesi gereken bir nokta da 1969 yýlýnda MTTB kongresinde alýndan kararlardýr. Bu kararlar Ýslamcýlýða yöneliþi açýk bir þekilde ortaya koyuyor: 1-Azýnlýk okullarý kapatýlmalýdýr. 2-Eski Kiliselerin onarýlmasý durdurulmalýdýr. 3-Doðum kontrolü durdurulmalýdýr. 4-SSCB elçisi istenmeyen adam ilan edilmelidir. 5-ÝHL üniversiteye girebilmelidir. 6-Yüksek Ýslâm Enstitüleri Akademiye dönüþmelidir. 7-Polis Enstitüleri Akademi olmalýdýr. 8-Komünist ve emperyalistler protesto edilmelidir. 9-Ýsrail gelecekte Türk Devleti için tehlike olacaðý için Ýslâm topraklarýndan çekilmesi için gerekli tedbirler alýnmalýdýr. Yine de yukarýdaki talepleri incelerken görüyoruz ki, örgüt muhafazakâr bir çizgide seyrediyor, ancak anti-komünizm burada da çok belirleyici. Yine bu dönem incelenirken vurgulanan önemli özelliklerden birisi de örgütün amblem deðiþikliðidir. 1936 yýlýndaki deðiþikliði nasýl dönemin siyasi eðilimlerine uygun olarak andýysak, 1975 yýlýndaki deðiþikliði de örgütün ideolojik yöneliminin önemli bir parçasý saymak gerekiyor. Bozkurt sembolü Türk milliyetçiliði ile doðrudan özdeþleþen bir sembol ancak Ýslamcýlýðýn Türk milliyetçiliði konusundaki yönelimi ve açý farký bu yýllarda daha net hissediliyor. Dolayýsýyla buradaki deðiþiklik de þaþýrtýcý deðil. MTTB'nin amblemi bu tarihten sonra kitap oluyor. Bu kitabýn Kuran'ý andýrdýðýný söyleyelim. Bu tarihten sonra da MTTB'nin tüm yayýnlarý ve söylemleri de Ýslamcýlýðýn tonu artýk hissedilmekten öte, hakim ve en baskýn ton olacaktýr. Milli Türk Talebe Birliðinde vücut bulan Türkiye saðýnýn içindeki temel kamplaþmayý da daha yakýndan incelemek gerek. Bu meseleye iliþkin þunu söyleyebiliriz ki, ikisi de

küçük burjuva unsurlardan beslenen, küçük burjuva tabana dayanan ideolojiler olan Türkiye'deki ülkücü faþist hareketle, Ýslamcýlýk arasýndaki temel farkýn bu hareketlerin sýnýfsal olarak küçük burjuvaziden beslendiði alanlarla (küçük burjuvaziyi hangi fikirlere/hangi kavgaya kazandýklarý üzerinden) açýklayabiliriz. Ülkücü hareket tüm dünyadaki klasik faþist hareketlerde olduðu gibi küçük burjuvazinin öfkesinden beslenmiþ, iþçi sýnýfý ve sola yönelik bir bastýrma hareketidir. Ancak Ýslamcýlar ortaya konulan bir toplumsal dönüþüm projesine dayalý bir program etrafýnda küçük burjuvazinin ekonomik beklentilerine oynamýþtýr. Bugünden dönüp baktýðýmýzda ortada böyle bir temel fark görmekteyiz. Tam da bu noktada Türkiye büyük sermayesinin geliþimi ve buna paralel olarak seyreden Türkiye saðýnýn hikayesi ile ilgili tartýþmalara da deðinmek gerekir. 60'larda büyük sermaye ile küçük burjuvazi arasýnda ileri boyutlara taþýnan ayrýþma AP'nin bütün saðýn þemsiye örgütü olma misyonunda bir yarýlmaya neden olmuþtur. Esas olarak Türkiye büyük sermayesinin siyesi temsilcisi konumunda olan AP siyasi çizgisi, burada küçük burjuva unsurlardan bir ayrýþma gösteriyordu. Dolayýsýyla saðdaki daha derli toplu görüntü de daðýlýyordu. TOBB'dan Sanayi Odalarýnýn ve TÜSÝAD'ýn ortaya çýkmasý da bu geliþmelerle paralel. Erbakancýlýðýn ve ülkücülerin siyasi çizgisinin netleþmesi de küçük burjuvaziden beslenen unsurlar olduklarý için bu noktaya denk düþer. Þunu da söylemekte yarar var, 60'lý yýllar esasýnda toplumsal bir radikalleþme dönemine tanýklýk eder. Bu toplumsal radikalleþme toplumun tüm kesimlerine olduðu gibi küçük burjuvaziye de sirayet eder. Ülkücü hareketin ve Ýslamcý hareketin popülerleþmesinin bir yönüyle bunun etkisi altýnda olduðu da söylenebilir. Burada MTTB'nin Ýslami yönelimini ve Erbakan çizgisi ile kurduðu baðý anlatýrken Akýncýlara deðinmemek olmaz. Akýncý ve MTTB'li kadrolar birbirlerinden genellikle ayrýlmýyorlardý. Hem Akýncý ve hem MTTB'li kimliði birarada yürütülüyordu. Yukarýda saydýðýmýz ve bugün de devletin en tepesinde oturan isimlerin büyük çoðunluðu ayný zamanda Akýncýdýr. Burada örgütler arasýndaki ufak nüans farklýlýklarý var. MTTB daha çok bu gençliðin entelektüel yönü ile hareket

47

Antikomünizm ekseninde sokak hareketlerinin içinde de bulunmuþ olan Ýslamcýlar, geçmiþten günümüze ABD ile bir þekilde bu eksende uzun yýllar iç içe bulun muþlardý. Milli görüþ hareketinden kopan AKP ise Ýslamcýlarýn içinde emperyalizmle daha rahat çalýþa bilecek bir odaðýný oluþturdu. Geçmiþte antikomünizm ekseninde emperyalizmle göbek baðýný oluþ turmuþ olanlar bugün ABD'nin Ortadoðu'da birlikte çalýþtýðý ortaklarý oldular. Geçmiþten günümüze bakýldýðýnda solcularýn öðrenci hareketi içinde önemli düþman larýndan olan bu kanat bugün iktidarda.


MARKSÝST BAKIÞ ediyor. Akýncýlar ise siyasi ve aksiyon yönünü oluþturuy- * Rabýta, Suudi Arabistan tarafýndan dünyadaki Ýslamcý orlardý, ancak esaslý bir farklýlýktan bahsetmek mümkün örgütleri finanse eden, ABD destekli kuruluþ. görünmüyor. Yalnýzca Akýncýlar ve MNP-MSP, saðcý ** Hatice Babacan adýndaki Ýlahiyat Fakültesi öðrengençlerin kendilerini siyasi arenada ifade ettiði ve eyleme cisinin baþörtülü olarak derslere girme ýsrarý üzerine döktüðü alanlar oldu. Yine ayný þekilde öðrenci olmayan Fakülte yönetimi tarafýndan disiplin cezasýyla okuldan gençlik kesimlerini de örgütlemeye çalýþarak MTTB'nin iliþiðinin kesilmesi üzerine öðrenciler dersleri boykot boþluðunu tamamlamýþtýr. eylemi düzenlemiþlerdir. MTTB'liler Kýsaca Türkiye saðýnýn geliþim bu olaya müdahil olmuþlar ve Milli Türk Talebe Birliði'nin, çizgisine ve MTTB'nin genel 60'larýn sonu ve 70'li yýllarýn baþýn- Fakültenin önüne siyah çelenk portresine bakarak toparlabýrakýlmasýnýn yaný sýra baþkan yalým. Ýlk olarak 1940'larda daki talepleri ve siyasi yönü oldukça Ýsmail Kahraman bir basýn toplankendisine siyasi zemin bulan dikkat çekicidir. Bu dönemde yük- týsý düzenleyerek Fakülte yönetimuhafazakar ideoloji, 60'larmini tehditkâr bir üslupla çok sert selttikleri talepler bugün AKP dan itibaren Türkiye'de bir biçimde eleþtirmiþtir (Uzun, kadrolarýnýn büyük bir kýsmýný geliþmeye baþladý ve 70'lerden Necmi. (2011). Türkiye'de Ýslamcý gerçekleþtirdiði hedeflerdir. Bu sonra çeþitli yollarla bugün Hareket, Geliþimi, Ýliþkileri, zirve pozisyo-nuna ulaþtý. dönemde Ýslami eðitim meselesine Ayrýlýklarý ve Dönüþümü. Atýlým Anti-komünizm ekseninde bu örgütçe ciddi önem atfedilmiþtir. Üniversitesi Sosyal Bilimler sokak hareketlerinin içinde de Enstitüsü) bulunmuþ olan Ýslamcýlar, Ýlahiyat fakülteleri ve özellikle de geçmiþten günümüze ABD ile Ýmam Hatip Liseleri konusundaki --bir þekilde bu eksende uzun talepleri incelemeye deðerdir. Bu 1) Medeniyet dergisi, sayý:13 yýllar iç içe bulunmuþlardý. mesele hatýrlanacaðý gibi 80'li ve 2) Necmi Uzun, Türkiye'de ÝslamMilli görüþ hareketinden kopan AKP ise Ýslamcýlarýn 90'lý yýllarýn siyasal Ýslam aktör- cý Hareket, Geliþimi, Ýliþkileri, içinde emperyalizmle daha lerinin uzun süre çýðýrtkanlýðý yap- Ayrýlýklarý ve Dönüþümü, Atýlým rahat çalýþabilecek bir odaðýný týðý, AKP iktidarýnýn ilk yýllarýnda Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011. oluþturdu. Geçmiþte antibunlarla kafayý bozduðu ve 4+4+4 komünizm ekseninde 3) Cemal A. Kalyoncu, Yaþar emperyalizmle göbek baðýný eðitim sistemiyle hayata geçirdiði Okuyan ile Röportaj: “Kanlý oluþturmuþ olanlar bugün temel meselelerden birisidir. Yine Pazar’da Daðýtýlan Mavi ABD'nin Ortadoðu'da birlikte ayný þekilde türban ve eðitim tartýþ- Kurdelenin Sýrrý!”, Aksiyon, çalýþtýðý ortaklarý oldular. 07.09.2009 malarý da bu yýllarda gündeme Geçmiþten günümüze bakýldýðýnda solcularýn öðren- MTTB tarafýndan ortaya atýlmýþtýr. ci hareketi içinde önemli düþmanlarýndan olan bu kanat bugün iktidarda. Ýstanbul Üniversitesinde 'Kanlý Pazar'dan sonra Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarý MTTB üyesi Abdullah Gül için okula girme yasaðý koymuþlardý ve Gül uzun süre okula girememiþti. O dönem karþý karþýya gelen bu iki figürden bir tanesi devlet tarafýndan asýldý, diðeri ise þu an Cumhurbaþkaný. Bu, meseleyi anlama açýsýndan önemli. Burjuva devletinin ve Türkiye büyük sermayesinin o zaman yetiþtirdiði bu 'talebeler'e þimdilerde önemli görevler veriyor. AKP iktidarýnýn bugününü anlamak için de bu tarihe göz atmak ve yetiþtirilen bu unsurlarýn geliþimini daha dikkatli anlamak önemli bir noktada duruyor. Serkan Üstün

48


KADINLAR YEMEK D EGIL

R A P A Y M I R V E D


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.