Zafere Kadar Sürekli Devrim!
marksist bakýþ Sayý: 31 - Ekim 2013
Fiyatý:3 TL
tarih sosyalistleri çaðýrýyor Tarih: CIA, MI6, Tudeh, KGB...
Musaddýk Darbesinde Roller
Enternasyonal Postacý: Güney Amerika Yeni Bir Döneme Giriyor
www.bolsevik.org
Güncel: Ýktidarýn Hubris Sendromu Polemik: Batý Solunun “Demokrasicilik” Hastalýðý Perspektif: Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-I Çeviri: Paris Komünü Dersleri-I
ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim
31.Sayýdan Merhaba; Kimilerinin korkuyla kimilerinin de heyecanla beklediði sonbahar geldi, çattý. Eylül ayýndaki mücadelelerde bir kayýp daha yaþadýk. Ahmet Atakan, adýný ölümsüzler listesine yazdýrdý. Mücadele ateþi hala canlý, önümüzdeki aylarda bir patlamaya tanýk olmasak bile þurasý kesin: Türkiye siyasi tarihinde Gezi'den öncesi ve sonrasý diye bir ayrým hep yaþayacaktýr. Ve Gezi'den sonrasýnýn en belirgin özelliði, Türkiye'de muazzam bir kitlenin sola kaymakta olmasý ve radikalleþen gençliðin en azýndan önemli bir bölümünün yüzünü sosyalist politikaya dönmesidir. Böyle önemli bir tarihsel dönemeçte Marksist Bakýþ'ýn da kendisini uyarlamasý gerektiði gerçeði bizler için çok açýktý. Bu açýdan gençlik hareketine daha çok hitap edebilen, gündemi daha çok yakalayabilen ve ayný zamanda Marksist Bakýþ'ýn teorik ve politik içerik zenginliðini de korumaya çalýþan bir yayýn politikasý gütmeyi amaçladýk. Bu anlamda bu sayý ilk olacak ve geçiþ döneminin izlerini belirli ölçülerde taþýyacaktýr. Ama bundan sonraki sayýlarda taþlar yerine oturacak ve Marksist Bakýþ son sayýlarda iyiden iyiye artan okur kitlesini daha da geniþletecektir. Gezi Direniþi karþýsýnda AKP, devlet terörünü þu konjonktürde mümkün olan en üst seviyeye týrmandýrarak ayakta kalmaya çalýþmýþtý. Bu anlamda biber gazý kapsüllerini insanlarýn kafalarýna ve gözlerine niþan alarak ateþleme buluþu AKP "dinamizmi"ni ortaya koyuyor. Velhasýl AKP'nin içeride ve dýþarýda bütün kimyasý bozuldu. Emre Güntekin'in yazýsý seçimler yaklaþýrken AKP'ye odaklanýyor. AKP'nin týkandýðý baþlýklardan birisi de Kürt sorunu. Þovenizmden en çok etkilenmiþ kesimler bile bu iþin silahla çözülemeyeceðini idrak etmiþken AKP Kürt sorununda henüz somut hiçbir adým atmadý. Her seçim döneminde olduðu gibi bir oyalamaya dönüþen ‘müzakere’ sürecinin ne durumda olduðunu bu sayýda bulabilirsiniz. Güneþ Gümüþ, bu sayýda Suriye iç savaþýnýn dünya solunda yarattýðý yarýlmaya ýþýk tutuyor. Özellikle Batý solunda, iþçi hareketinin içinde azýmsanmayacak güçleri olan geniþ sol kesimler, Suriye konusunda mutlak anlamda sýnýfta kaldýlar. Polemik yaný aðýr basan bu yazý, sol kulvarda ayrýmlarý netleþtirmesi bakýmýndan oldukça çarpýcý. Dünyamýz ekonomik krizler, emperyalist müdahaleler ve emekçi ayaklanmalarý ile sarsýlýrken Marksist hareketin bu sürecin epey gerisinde kaldýðý bir gerçek. Bu açýdan iþçi ve gençlik hareketinin yüzünü döneceði uluslararasý bir önderliðin eksikliði çok acý sonuçlara neden oluyor. Marksist Bakýþ'ýn daha önce ele aldýðý “Niçin 5. Enternasyonal” sorusunun bir devamý olarak bu sayýda “Yeni bir Enternasyonal'in Gerekliliði ve Ýlkelerine Dair” adlý çalýþmanýn birinci bölümünü yayýnlýyoruz. Yunanistan'da Nazi Altýn Þafak çetelerinin sosyalist rap þarkýcýsý Pavlos Fyssas'ý katletmeleri iþin ne derecede boyutlandýðýný ortaya koydu. Öyle ki tanýnmýþ gazete Guardian, Yunan ordusuna ait özel birliklerin 3 bin Altýn Þafak üyesine askeri eðitim verdiðini yazdý. Bu sayýda Serkan Üstün, son birkaç yýlda büyük önem kazanan Yunanistan özelinde faþizm ve faþizme karþý mücadele konusunu ele alýyor. Bu konular dýþýnda Marksist Bakýþ'ýn bu sayýsý, tarih bölümünde Derya Koca'nýn Kadro Hareketi yazýsý ile Ýran'da Musaddýk'ýn devrilmesine dair incelemeyi, çeviri bölümünde Troçki'nin Paris Komünü'nü, dünyadan kýsmýnda ise Mýsýr ve Latin Amerika raporlarýný, analiz bölümünde ise Dilan Baycan'ýn AKP Döneminde Medya konulu çalýþmalarýný içeriyor.
V.U. Arslan
içindekiler 03 Ýktidarýn Hubris Sendromu 06 AKP Döneminde Medya 09 Batý Solunun “Demokrasicilik” Hastalýðý 12 Altýn Þafak Saldýrýlarý ve Faþizme Karþý Mücadele Üzerine Notlar 14 Mýsýr’da Son Durum 16 Kürt Sorununda Siyasi Çözüm Ýçin Hemen Adým At! 18 Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-I 22 Kadro Hareketi 25 CIA, MI6, Tudeh, KGB... Musaddýk Darbesinde Roller 27 Güney Amerika Yeni Bir Döneme Giriyor 30 Paris Komünü Dersleri-I (Lev Troçki)
Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.
Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.
Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.
Bolþevizm Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.
Marksist Bakýþ - Üç Aylýk Politik Dergi - Yýl:9 - Sayý:31 - Ekim 2013 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýktidarýn Hubris Sendromu AKP sonbaharý sorunsuz atlatýp, ilk seçimlerde oy oranýnda ciddi bir düþüþ yaþamadan meþruiyetini yeniden tesis etmeye çalýþacaktýr. Ancak þurasý tartýþýlmaz bir gerçek ki, yeni bir direniþ dalgasý gelmediði takdirde seçimlerden zaferle çýkmasý önünde bir engel bulunmamasýna raðmen AKP'nin oy sandýðýnda ciddi bir delik açýlmýþtýr ve uzun vadede AKP zayýflamaya mahkumdur.
A
KP iktidarý uzunca bir süredir ekonomiden dýþ politikaya her alanda ciddi bir týkanmanýn içerisinden geçiyor. Gezi Direniþi'nin ardýndan balans ayarý bozulan AKP'de iþler hiç de týkýrýnda sayýlmaz. On yýllar sonra ilk kez böylesine güçlü bir þekilde sokaða dönen toplumsal muhalefet AKP'nin bugüne kadar sol liberallerce bile savunulabilen halelerini söküp atmýþ durumda. Dýþ politikada iþler yolunda gitmezken, ekonomik bir krizin ne zaman kapýyý çalacaðýna dair hükümetin bakanlarý bile iþaret vermekten kaçýnmýyor. Son bir yýldýr çözülmeye baþlayan Gülen Cemaati ile ittifak artýk cemaatin yayýn organlarýnda açýk bir hayal kýrýklýðý ve eleþtiri olarak geri dönüyor. Þahin Alpay'ýn 5 Eylül'de Zaman'da yazdýðý “Ýçeride kutuplaþma, dýþarýda yalnýzlaþma” baþlýklý yazýsý iktidar cephesinde yaþanan bazý hayal kýrýklýklarýnýn özeti gibi: “Bugün gelinen noktada ise AKP iktidarýnýn ilk iki dönemine nazaran tanýnamaz hale geldiðini üzülerek müþahede ediyorum.” “Erdoðan'ýn baþkanlýk sistemi ýsrarý, bizi 12 Eylül anayasasýna mahkum ediyor. Ekonomide büyüme durma noktasýna geldi. Demokratikleþme durdu: Yüzde 10 barajýndan vazgeçilmiyor, anadilde eðitim
hakký tanýnmýyor, yerinden yönetim reformu yok, af yok... Sayýn Baþbakan giderek keyfileþen ve otoriterleþen bir tavýr sergilemeye baþladý. AKP, Müslüman Kardeþler'e esin kaynaðý olacaðýna, sanki tersi varit oldu. Hükümet eleþtirilerden ders çýkaracaðýna, eskiden olduðu gibi herkesi kucaklamaya çalýþacaðýna, yükselen muhalefeti Türkiye'nin güçlenmesini istemeyenlerin komplolarýyla açýklýyor, baský yöntemlerine baþvuruyor, ya bendensin ya bana karþý tavrýyla toplumu kutuplaþtýrýyor.” “Dýþ iliþkiler hemen her yönde geriledi. AB ile iliþkiler týkandý. ABD, Rusya, Ýran ile iliþkilerde sýkýntýlar artýyor. Bölgede Arap Devrimleri sonrasýna uyum saðlanamadý. Suriye'de hesap tutmadý. Mýsýr'la iliþkiler kopma noktasýna geldi. AKP sözcüleri dahi Ankara'nýn uluslararasý konumunu 'deðerli yalnýzlýk' ile açýklama noktasýna geldi. Kýsacasý, içeride kutuplaþma, dýþarýda yalnýzlaþma Türkiye'nin bugün geldiði yer.” Temel Sorun Erdoðan mý? Cemaat medyasýndan ve liberal kesimlerden yükselen eleþtirilerin temeli, genel olarak, Erdoðan'ýn kiþisel tahammülsüzlüðüne, çatýþmacý üslubuna ve otoriterleþmesine dayanýyor. Bu nedensiz sayýlmamakla birlikte resmin yalnýzca bir parçasý. Birçoklarý Erdoðan'ýn kiþisel çeliþkilerini David Owen ve Jonathan Davidson'un önemli devlet adamlarý
üzerinde yaptýklarý çalýþma sonucu ortaya koyduklarý Hubris Sendromu'na baðlamakta ve sendromun belirtileri týpatýp uymaktadýr: * Dünyayý öncelikli olarak güç gösterisi ve zafer arayýþýnýn arenasý gibi görmeye yatkýnlýk. * Kendi imgesini zenginleþtirmek için kendisini hep iyi gösterecek durumlarda bulunmaya eðilim. * Kendisiyle ulusu ya da kurumu özdeþleþtirmek, kendi bakýþý ve çýkarlarýyla ulusun/kurumunkini özdeþ-leþtirmek. * Kendisinden üçüncü tekil þahýs zamiriyle ya da "biz" diye söz etmek. Kendi yargýlarýna aþýrý güven ve baþkalarýnýn öneri ve eleþtirilerini küçümsemek. * Her þeyi kiþisel olarak baþarabileceðine dair kadiri mutlaklýk hissi ve abartýlmýþ kendine inanç. * Çevresindeki fanilere ya da halka deðil, tarih ve Tanrý'ya hesap vereceði inancý. * Tanrý ve tarih karþýsýnda haklý bulunacaðýna dair sarsýlmaz inanç. * Sýklýkla artan bir yalnýzlaþmanýn eþlik ettiði gerçeklik duygusunun kaybý. * Huzursuz, acelecilik, pervasýzlýk ve dürtüsellik. * Ahlaki doðruluðu pratiklik, bedel ve sonuçlarýn deðerlendirilmesini önlemek için kullanma. * Kibirli yetersizlik; kendisine aþýrý güvenen lider politikanýn girdisi çýktýsý hakkýnda kafa yormadýðýndan iþler yolunda git-
güncel
3
memektedir. (Owen and Davidson 2009, aktaran: Roza Kamiloðlu, Bianet, 15 Haziran 2013) Bütün bu özelliklerin az ya da çok AKP'nin geneline sirayet etmiþ olduðunu görüyoruz. Ýktidarýn her bir üyesi kendi çaplarý etrafýnda küçük birer Erdoðan olarak hareket etmeye çalýþmaktadýr. Ancak belirttiðimiz gibi bu durum çeliþkilerin temel nedeni olmamakla birlikte, onlarý daha da kangren hale getiren bir sorun olarak göze çarpmaktadýr. Dýþ Politikanýn Krizi: AKP Bataklýktan Çýkabilecek mi? AKP'nin büyük oranda Ahmet Davutoðlu'nun ‘Stratejik Derinlik’ine dayanan birkaç yýllýk dýþ politikasýnýn ciddi bir kriz içerisinde olduðu gözlemlenmektedir. Ortadoðu'da ABD'nin açtýðý alan ölçüsünde eski Osmanlý coðrafyasýnda hegemonya kurma ve bölgede liderlik pozisyonuna oynama hedefine dayanan bu politikadan sonra bugün gelinen nokta içler acýsý. Uluslararasý alanda büyük oranda prestijini yitiren iktidar, son olarak ABD'nin Suriye'ye müdahale etmekten vazgeçmesinin ve Mýsýr'da askeri darbenin arkasýnda durmasýnýn ardýndan tam anlamýyla ortada kaldý. Hubris Sendromu'nun belirtilerinden birisi burada devreye girmektedir: “Kibirli yetersizlik; kendisine aþýrý güvenen lider politikanýn girdisi çýktýsý hakkýnda kafa yormadýðýndan iþler yolunda gitmemekte-
4
güncel
dir.” AKP için dýþ politikada yüzeysel baþarýlarýn sonunu getiren kitlelerin ayaklanmasý oldu. Her þeyin süt liman gittiði bir ortamda "sýfýr sorun" uygulanabilir görünürken, Ortadoðu'nun on yýllardýr biriken çeliþkilerinin bir anda patlamasý AKP'yi sýfýr sorunu paramparça eden bir tercih noktasýna sürükledi. Arap Baharý her ne kadar sýnýfsal bir uyanýþla Mýsýr ve Tunus'ta din, mezhep, etnik köken gözetmeden bütün emekçiler için bir atýlým olarak sokaða yansýdýysa da; Bahreyn, Suriye gibi ülkelerde mezhepsel ayrýþmalar kitle hareketlerine yön verdi. Bahreyn'de Þiiler, Suriye'de de Esad rejimiyle uzun yýllara dayanan bir uzlaþmazlýða sahip Sünniler isyanýn baþýný çekiyordu. Örneðin Suriye'de Esad rejimine karþý pozisyon alan ve muhalifleri destekleyen Suudi Arabistan, Bahreyn'de isyaný ezmek için askerlerini gönderebiliyordu veya en son örneði Mýsýr'da görüldüðü üzere Müslüman Kardeþler'e karþý askeri darbeyi destekleyebiliyordu. Türkiye ise tavrýný açýk bir þekilde Þii eksenine karþý SünniVahabi Körfez rejimlerinden, yine Sünni Müslüman Kardeþler'den yana koydu. Ilýmlý Ýslam'ýn modeli olmasý beklenen AKP El Kaide gibi radikal Ýslamcý örgütlerin en önemli hamisi konumuna geldi. Dahasý Türkiye Esad rejiminin kimyasal saldýrý gerçekleþtirdiði gerekçesiyle askeri
bir müdahaleyle devrilmesini isterken, Adana'da Mayýs ayýnda El Kaidelilerin 2 kg sarin gazýyla yakalanmýþ olmasý Türkiye'yi saldýrýnýn olaðan þüphelileri listesine sokmaktadýr. Türkiye'de Kürt sorununu çözüyormuþ gibi görünebilen AKP, Suriye'de Kürtlerin hakkýndan El Kaide'ye baðlý Irak-Þam Ýslam Devleti, el Nusra Cephesi gibi El Kaide menþeli örgütlerle gelmeye çalýþmaktadýr. BBC'den Rengin Arslan'ýn aktardýklarý AKP'nin Suriye'deki savaþ adýna ileri sürdüðü bütün gerekçeleri yok eder cinsten: “Rejimin tasfiyesi ile birlikte her þey gerçekten mübah oldu. El Kaide mensuplarý Til Ebyad'da saatlik nikah kýyýyorlar. Bir kadýný alýp götürmüþler. Sabaha kadar 8 kiþi o kadýnla iliþkiye girmiþ. Her saat nikah kýyýyorlar. Bunu da Ýslam adý altýnda yapýyorlar. Bu saatlik nikahlarda da birbirlerini tebrik ediyorlar. Hocalar da fetva veriyor. ‘Savaþta bunlar helaldir’ diye. Bu kadýn bu olaydan sonra intihar etti.” AKP'nin kimyasýný sadece Suriye deðil Mýsýr'da bozmuþ durumda. AKP iktidarý Batý'nýn askeri darbeye arka çýkmasý ile birlikte attan düþmüþe döndü. Erdoðan ve etrafýndakiler olayý bir iç siyasi malzeme haline getirerek durumu toparlamaya çalýþsalar da, Mýsýr Darbesi siyasal Ýslam'ýn Ortadoðu genelindeki çözülüþünün bir köþetaþý olarak görülüyor. Bölgede güçlü bir cihad aðýna sahip ve Ýslami ideolojiye pragmatik kaygýlardan uzak fundemantal bir yorumla yaklaþan, ele geçirdiði alanlarda þeriata dayalý yaþam biçimini uygulama iradesine sahip ve belki de en önemlisi hedefe koyduklarý düþmana karþý mücadelede radikal tutumlar alan El Kaide ve benzeri hareketler Ortadoðu coðrafyasýnda Müslüman Kardeþler ve AKP gibi Batý'yla iþbirliðine girmeye yatkýn, siyasal çýkarlarý Ýslami ideolojinin önünde tutan ýlýmlý Ýslami modellere göre giderek daha fazla güç kazanmaktadýr. Bugüne kadar Erdoðan'ýn ve AKP'nin Ortadoðu'da estirdiði Ýslamcý rüzgarlar büyük oranda içeriye dönük hamleler olarak göze çarpýyordu. Mavi Marmara, one minute, Mýsýr Darbesi vs... Artýk AKP için bu seçeneklerin de daraldýðýný belirtmek gerek. Erdoðan çok istediði halde neredeyse bir yýldýr Gazze'ye gidiþ vizesi alamýyor, Ortadoðu'da neredeyse hiç bir ülke Türkiye'yi ve AKP'yi ciddi alýnýr bir müttefik olarak görmüyor. Bugüne kadar “Dünyayý öncelikli olarak güç gösterisi ve zafer arayýþýnýn arenasý gibi görmeye yatkýnlýk” belirtisini fazlasýyla ortaya koyan AKP þimdi sýnýra yaklaþan Suriye helikopterini düþürmek gibi her yaný "huzursuzluk, acelecilik, pervasýzlýk ve dürtüsellik" kokan eylemler-
den medet ummaktadýr. Ancak bu krizi çözmek yerine ilerleyen dönemde daha da derinleþtirecektir. Ýçerde Temel Soru: AKP Baskýyla Ne Kadar Ayakta Kalýr? AKP açýsýndan dýþarýsý olduðu kadar içerisi de sorunlar yumaðýyla dolu. Artýk bakanlarýn bile saklayamadýklarý ekonomik kriz beklentisi, Gezi Direniþi'nin ardýndan evine dönmeyen toplumsal muhalefet, otoriterleþmenin toplumun bugüne kadar AKP'ye destek veren kesimlerin de bile yarattýðý rahatsýzlýk, AKP'nin meþruiyet zeminini sarsmaktadýr. AKP'nin politik bir parti hüviyetini kaybetme eðilimi en net bir þekilde Gezi Direniþi'nde ortaya çýktý. Tarihte de böylesi durumlar sýkça görülmüþtür: Meselelerini baský ve zorbalýkla çözmeye çalýþan iktidarlar bir süre sonra giderek liderin karakterini kazanýr ve politika yerine liderin söylemleri, karakteri olaylarýn gidiþatýna yön verir. Gezi Direniþi karþýsýnda da Erdoðan Afrika gezisindeyken cýlýz anlayýþ sesleri yükselse de Erdoðan döndüðünde iktidar onlar ve biz ayrýmýný doðrudan koymuþtu. Erdoðan'ýn konuþmalarýnýn neredeyse bütünü kendi söylemlerini ve çýkarlarýný bütün toplumun çýkarlarýyla baðdaþtýran "bizler" eksenine dayanýyordu. Bu hem Gezi Direniþi'nin daha da radikalleþmesine hem de Erdoðan'a ve AKP'ye yönelik eleþtirilerin tonunun artmasýna neden oldu. Kýsa zamanda Erdoðan'ýn bütün niyetinin kendi seçmen kitlesini Gezi rüzgarýnýn dýþýnda tutmak olduðu belli oldu: Tutarsýz bir faiz lobisi söylemi, yurt içi ve yurt dýþýnda kendisini eleþtiren medyayý þer odaklarý içine almasý ve hedef almasý, otpor, zello gibi hayali örgütlerin kendilerini yýkmaya çalýþtýðýný iddia etmeleri vs. liste uzatýlabilir. Ýktidarýn gerçeklik duygusunu iyice kaybettiðini göstermektedir. Bu kadar çeliþkili bir iktidarýn nasýl ayakta kalabildiði ayrý bir tartýþma konusudur. AKP iktidarý Gezi Direniþi sarsýntýsýný devreye soktuðu pervasýz polisiye yöntemlerle þimdilik durdurmayý baþarmýþ görünmektedir ve sonbaharda ciddi bir direniþ dalgasý sokaklara geri dönmediði takdirde seçimlere rahat girecektir. Bu noktada zayýflýk toplumsal muhalefete ait görünmektedir. Gençliðin ve Gezi ile birlikte ayaða kalkan kitlelerin isyaný, iktidarýn tahtýna hasar verse de henüz onu tahttan indirmeye yetmemektedir. Bunu doðrudan Gezi Direniþi ile ayaða kalkan muhalefetin bileþimine baðlamak
AKP iktidarý uzunca bir süredir ekonomiden dýþ politikaya her alanda ciddi bir týkanmanýn içerisinden geçiyor. Gezi Direniþi'nin ardýndan balans ayarý bozulan AKP'de iþler hiç de týkýrýnda sayýlmaz. On yýllar sonra ilk kez böylesine güçlü bir þekilde sokaða dönen toplumsal muhalefet AKP'nin bugüne kadar sol liberallerce bile savunulabilen halelerini söküp atmýþ durumda. Dýþ politikada iþler yolunda gitmezken, ekonomik bir krizin ne zaman kapýyý çalacaðýna dair hükümetin bakanlarý bile iþaret vermekten kaçýnmýyor. mümkündür. Protesto hareketi niteliðindeki bir toplumsal muhalefet hareketinin sisteme ölümcül bir darbe indiremeyeceði tartýþýlmaz. Mesele, emekçi sýnýflarý da kendi talepleri ile birlikte bu mücadelenin bir parçasý haline getirebilmekte. Ancak bunun daha baþlangýç olduðunu unutmamak gerekir. Radikalleþmekte olan gençliðin önünde gideceði daha çok yol var. Bu yolda hem kendisi öðrenecek, hem de toplumu ileri çekecek ve bu arada emekçilerle baðlarýný kuracaktýr. Bütün bunlar, vakit alacaktýr; bu da kýsa vadede AKP'nin þansýdýr, ama neticede uyanýþ gerçekleþmiþtir. Gezi Direniþi'nin ve sonbaharda yaþayacaðýmýz deneyimlerin dersleri ile beraber tablo daha da netleþecek ve hangi yoldan yürünmesi gerektiði geniþ kesimleri tarafýndan daha net anlaþýlmýþ olacaktýr. AKP sonbaharý sorunsuz atlatýp, ilk seçimlerde oy oranýnda ciddi bir düþüþ
yaþamadan meþruiyetini yeniden tesis etmeye çalýþacaktýr. Ancak þurasý tartýþýlmaz bir gerçek ki, seçimlerden zaferle çýkmasý önünde bir engel bulunmamasýna raðmen AKP'nin oy sandýðýnda ciddi bir delik açýlmýþtýr ve uzun vadede AKP zayýflamaya mahkumdur. Emre Güntekin
güncel
5
AKP Döneminde Medya Bugünün medya anlayýþý geçmiþin birikimi olarak algýlanmalýdýr; ancak AKP iktidarýnýn, tüm devlet organlarýný, yargý sistemini, askeriye de dahil kolluk kuvvetlerini ele geçirmesiyle birlikte, medya anlayýþý da geçmiþten farklý bir noktaya gelmiþ, sansür anlayýþýnýn üzerine oto-sansür, görmezden gelme, keyfi terfiler ve iþe son vermeler yaygýnlaþarak eklenmiþtir. Medyanýn toplumu þekillendirmedeki rolü; burjuva toplumdaki toplumsal rolleri pekiþtirmesi ve egemen sýnýf kültürünü emekçilerin yaþantýsýna dayatmasýna dayanýr. Artýk medyanýn kamuoyunun düþüncelerini deðiþtirme ya da inanýlmasý isteneni tekrarlayarak ikna gücünü saðlama kabiliyeti olduðunu, herkes biliyor. Ýletiþim tarihini göz önüne alacak olursak, medyanýn tartýþýlan iki rolü karþýmýza çýkacaktýr; insanlarý eðlendirme ve onlarý 'bilgilendirme'. Bu durum, elbette medyanýn elinde bulunduðu güçle uyum içinde gerçekleþecektir. Tarihin þanlý Ekim devrimi parçasýný aradan çýkardýðýmýzda, bildiðimiz anlamda egemenler medyasýnýn bilgi tahrifatýndan daha fazla bir þey vaat etmediðine emin olabiliriz. Yine de, CNN'de penguen belgeseli izlediðimiz vakit, sosyal medyada bu açýðýn doldurulduðuna þüphe yoktu. Tarihin farklý dönemlerinde bu açýðý illegal yayýnlar kapatmýþtýr. Tarihte, insanlarýn alternatif bir basýn-yayýn kaynaðý aradýðýný, aslýnda egemen sýnýfýn elindeki basýn-yayýn araçlarýna tam olarak güvenmediklerini görüyoruz. Buradan ulaþabileceðimiz yargý, aslýnda insanlarýn medyanýn dürüst olmadýðý konusunda bilgilerinin olduðu, ancak özellikle devrimci hareketin güçlü olmadýðý dönemlerde, egemen fikirleri kabul etme eðilimlerinin daha fazla olduðudur. Gerçekten de, sosyal medyanýn revaçta olduðu dönem, 'Gezi' süreciyle de örneklenebileceði gibi, mücadelenin yükselmesine paralel olarak baskýnýn daha fazla arttýðý ancak umudun da bu doðrultuda yeþerdiði zamanlardýr. Çeþitli istatistiklerden de anlaþýlacaðý üzere, medyaya güven oraný, dönemsel olarak deðiþmektedir. Haziran ayýnda yapýlan ankete göre, Türkiye'nin %67'sinin medyaya (gazete ve TV) güvenmediði ortaya çýkýyor. ABD'de medyaya güven oraný %40'larda. Bu açýdan cümlelerimizi kurarken Türkiye'de özellikle dikkat etmemiz gerekiyor; artýk 'medyanýn gücü' kavramýnýn ötesinde 'güç-
6
analiz
lerin medyasý' kavramýndan söz etmenin zamaný geldi. Medyada Tekelleþme ve AKP Medyanýn AKP iktidarýnda güvenirliðini büyük oranda kaybettiðinden söz ettik. Ancak, bu durumun yalnýzca AKP'nin ideolojik çizgisinden kaynaklanmadýðýný, neoliberal politikalarýn da bu noktada belirleyici olduðunu söylemekte fayda var. Neo-liberal politikalarýnýn temelini, emperyalist saldýrýlar, emekçilerin yoðun emek sömürüsü, doðanýn, insan hayatýnýn mahvedilmesi pahasýna maliyetin en aþaðý çekilmesi oluþturur. Bu baðlamda, halkýn gözünde meþrulaþtýrýlmasý gereken daha fazla haksýzlýk, daha fazla saldýrý, ölüm vardýr. Egemen sýnýfýn halka seslenmesindeki en önemli araç medya ise tüm bunlarýn 'haklý nedenlerinin'(!) anlatýlmasý için seferber edilecek ve her birimize daha sabýrlý olmayý tembihleyecektir. Ýþte, AKP dönemi de Türkiye'de tam olarak medyanýn neredeyse hep bir aðýzdan en çok yalan söylediði, bazen hiçbir þey söylemediði döneme denk düþmektedir. Türkiye'de son dönemde medyadaki tekelleþmede, çýkar gruplarýnýn deðiþmesi ciddi bir rol üstlenmiþtir. Medya, geçmiþten daha yoðun bilgi kirliliði taþýyýcýsý olmuþ; özellikle gazeteciliðin 1950'li yýllarda belirlenen ahlaki kurallara olan baðlýlýðý azalmýþtýr. Bunun en gözde örneklerinden biri, Hürriyet Gazetesi genel yayýn yönetmeni Ertuðrul Özkök ve gazeteci Emin Çölaþan arasýndaki
diyaloglarda geçmiþtir. “Ben cambazým cambaz. Cambazlýk yapýyorum. Benim zamanýmýn yüzde 20' si gazetecilikle, yüzde 80' i cambazlýkla geçiyor. Karþýmda patronum, kýzlarý ve damadý var. Yediðim fýrçanýn haddi var hesabý yok. Sen de takýntýlarýndan arýnacak, dediðimiz gibi yazacaksýn.” (Doðan Týlýç, 1998: 241, 245, 246). Buraya aktaramadýðýmýz birçok itiraftan da anlaþýlacaðý üzere, gazetecilik mesleðinin ahlaki ilkeleri ile ana akým medyanýn herhangi bir alakasýnýn kalmadýðýný, haberlerin çeþitli sermaye gruplarý ve siyasi iliþkiler çerçevesinde þekillendiðini söyleyebiliriz. Gazeteciler arasýnda, sendikasýzlaþma süreci de muhalif gazetecilere aðýr bedeller ödetmiþtir. Kýsa bir hatýrlatma yapacak olursak, Aydýn Doðan, 1979'da Milliyet gazetesini satýn aldýðýnda ilk yaptýðý iþ
Medya gruplarýnýn %80'i 2012’de yapýlan araþtýrmalara göre bir elin parmaklarýný geçmeyecek sayýda grubun elindedir. Bu gazete sahipleri arasýnda; Aydýn Doðan (Hürriyet, Fanatik, Radikal, Posta, Referans), Mehmet Emin Karamehmet (Çukurova Grubu: Akþam, Güneþ, Tercüman) ve Ahmet Çalýk'ý (Sabah, Takvim, Yeni Asýr) sayabiliriz. TV alanýnda ise; Ferit Þahenk (Doðuþ Grubu: NTV, Star, Kral TV, Cnbc-e), Aydýn Doðan (Kanal D, CnnTürk, Tnt), Turgay Ciner (Ciner Grubu: Haber Türk), Mehmet Emin Karamehmet (ShowTV, SkyTürk) isimlerini sayabiliriz.
sendikasýzlaþtýrmayý baþlatmak olmuþtu. Sendikasýzlaþma, yalnýzca ekonomik olarak güvencesizliðin, iþ kaybetme korkusunun ifadesi olmamýþ; ayný zamanda, çalýþanlar arasýnda dayanýþma ve iletiþim alanýný da daraltmýþtýr. Dikkat edilirse, sendikasýzlaþma hareketinden sonra, gazetecilerin birbirinin üzerine çýkarak ilerlemeye çalýþmasý (kibar tabirle rekabet diyenler de var) belirgindir. Basýnýn tekelleþmesi sürecini, neoliberalizme giriþ yapýlan 1980'li yýllara rahatlýkla yerleþtirebiliriz. Gazetecilik sektörü, 1950'lerde kurumsallaþmaya baþlarken, aslýnda yeni medya patronlarýnýn o dönemde silik yüzleriyle tarih sahnesine çýktýðýný görüyoruz. 1948'de Yeni Sabah gazetesini satýn alan Safa
Kýlýç adlý iþadamý ile birlikte, gazetecilik sektörü, sektör dýþýndaki iþ adamlarýnýn ilgisini çekmeye baþlamýþtý. Daha sonraki süreçlerde, günümüzde de hala yayýn yaþantýsýný sürdüren birçok gazetenin, o dönemde patronlar tarafýndan satýn alýndýðýný görürüz. Bu durum biraz da, iletiþim araçlarýnýn kitleselleþmesi (önce gazete, radyo ve sonra televizyon) sayesinde bilginin meta haline getirilmesinin ortaya çýkýþý ile ilgilidir. Baþka bir olgu da, medyanýn, kapitalizmin tüketim çýlgýnlýðýný teþvik etmek zorunda kalmasýdýr. Reklamlar, gerek gazeteler, gerek TV kanallarý açýsýndan büyük bir gelir kapýsýdýr. 1980'li yýllarda ise, medya, ticari kuruluþlarýnýn yan kuruluþlarý haline dönüþmeye baþlamýþtýr. Büyük holdinglerin, yatýrým ve üretim iliþkilerinin iþlerinin yürümesine yardýmcý olmak amacýyla, kendi gazeteradyo-TV'lerini kurmaya, kendi pazarlama, daðýtma ve reklam iþletmelerinde tekelleþmeler oluþturmaya giriþtikleri açýktýr. Bir yandan gazeteleri, radyo kanallarýný sermayedarlar satýn alýrken, diðer taraftan da ayný kiþilerin elinde gazete-radyoTV kanalý þeklinde bütünleþik bir yapýlaþma oluþtuðunu görüyoruz. Eski gazete patronlarýnýn yerini, holding sahipleri almýþlardýr. 1989 yýlýnda Uzan grubunun, Turgut Özal'ýn oðlu Ahmet Özal ile birlikte Almanya'da özel yayýn yapmasý, basýnýn yerini medya piyasasýnýn alacaðýnýn ilk sinyalleriydi. Ardýndan, gazete sahipliðine dayanan küçük medya gruplarý hemen hemen sektörden silindi. Medya gruplarýnýn %80'i 2012’de yapýlan araþtýrmalara göre bir elin parmaklarýný geçmeyecek sayýda grubun elindedir. Bu gazete sahipleri arasýnda; Aydýn Doðan (Hürriyet, Fanatik, Radikal, Posta, Referans),
Mehmet Emin Karamehmet (Çukurova Grubu: Akþam, Güneþ, Tercüman) ve Ahmet Çalýk'ý (Sabah, Takvim, Yeni Asýr) sayabiliriz. TV alanýnda ise; Ferit Þahenk (Doðuþ Grubu: NTV, Star, Kral TV, Cnbc-e), Aydýn Doðan (Kanal D, CnnTürk, Tnt), Turgay Ciner (Ciner Grubu: Haber Türk), Mehmet Emin Karamehmet (ShowTV, SkyTürk) isimlerini sayabiliriz. Bugünün medya anlayýþý geçmiþin birikimi olarak algýlanmalýdýr; ancak AKP iktidarýnýn, tüm devlet organlarýný, yargý sistemini, askeriye de dahil kolluk kuvvetlerini ele geçirmesiyle birlikte, medya anlayýþý da geçmiþten farklý bir noktaya gelmiþ, sansür anlayýþýnýn üzerine oto-sansür, görmezden gelme, keyfi terfiler ve iþe son vermeler yaygýnlaþarak eklenmiþtir. Dünya medya tarihinde, muhalif basýnýn baský altýnda tutulmasý, burjuvazi açýsýndan gerekli olmakla birlikte, bunun yasal dayanaklarýnýn ortaya konulmasý da bir gereklilik olmuþtur. Gelinen aþamadan anlaþýlabilir ki, artýk AKP hükümeti herhangi bir yasal dayanaða ihtiyaç duymadan, muhalif kanallarý kapatabilmektedir. Erdoðan, diktatörlüðünü medyayla pekiþtirmiþtir. Bu koþullarý hazýrlayan ya da hýzlandýran etmenleri daha iyi anlayabilmek için, özellikle medyada tekelleþme yönelimini ve sermaye ile iliþkisini çözümlemek, tekel gruplarýnýn el deðiþtirmesini irdelemekte fayda var. AKP döneminde, birçok köþe yazarý ya köþesinden edilmiþ, ya da 'transfer' edilmiþtir. Uzan Grubunun bu dönemde medyadan dýþlanmasý, Türk Telekom'un özelleþtirilmesi (ki telekomünikasyon alanýnda tekelleþmeye alan açmaktadýr) dikkat çeken geliþmeler arasýndadýr. Sabah-Atv iktisadi bütünlüðüne 2007'de TMSF tarafýndan el konulduktan sonra, AKP'nin medyaya rengini
analiz
7
verme çabalarý sýçrama yapmýþ; AKP medyasý ve diðerleri olarak ayrým baþlamýþtýr. Medya sektörü, Türkiye'deki kýrýlmalarý, sýnýfsal çeliþkileri, servet kavgalarýný birebir izleyebileceðimiz bir sektördür. Birçok gazeteci, mesleðinin bir 'korku mesleði' haline geldiðini ifade ediyor. Uluslararasý medya da, AKP iktidarý döneminde, gazetecilik yapýlabilecek en þanssýz ülke olarak Türkiye'yi nitelendirmiþtir. Ayný þekilde, muhalif medya kanallarýna ve basýn organlarýna verilen para cezasýnýn haddi hesabý yoktur. 100'ü aþkýn gazetecinin tutuklu olmasý, gazetecilere yönelik açýlan on bini aþkýn dava ve benzerleriyle, AKP hükümeti baský mekanizmasýný medya üzerinde diri tutmaktadýr. Gazeteci Ragýp Duran, oto-sansür konusunda, 'Bugün oto-sansüre boyun eðmemiþimdir kahramanlýðýný yapmak kolay ama ben öyle kahramanlýk yapacak deðilim.' diyor. Gerçekten de bugün AKP iktidarýnýn kontrol mekanizmasýna baktýðýmýzda; mahkemelerde haberlerdeki kaynak belgeler sorguya çekilmekte, gazetecilerin çoðu bu kaynaklardan sorumlu tutulmakta, röportajlar kontrol edilmekte ve telefon dinlemeleri yapýlmaktadýr. Oto-sansürün uygulanmadýðý yerlerde, bahsettiðimiz kontrol yöntemleri ile sansür uygulanmaktadýr. Kanal Türk'ün kapatýlmasýndan önce sansür sürecini Kerimcan Kemal, “Son 10 yýlýn dönüþüm sürecinde yapýlmaya çalýþýlan þeylerin yapýlmasý için biraz seslerin kýsýlmasý gerekiyordu. O sesler kýsýlýrken de insanlar nerede sesimizi duyurabiliriz noktasýnda baktýklarý zaman Kanal Türk' ü bulmaya baþladýlar. Giderek daha da taraf olmaya baþladý ve taraf olmasýnýn bedelini ödedi. Bir anda mali müfettiþler geliyor, mali müfettiþler geldiði andan itibaren bu internet vasýtasýyla kamuoyuna duyurulduðunda, reklam veren hemen duruyor, iktidarýn bu kanalla kavgasý var, benim de baþým belaya girmesin diyor…” þeklinde süreci özetliyor (aktaran; Pýnar Sevginer, Medya ve Siyaset Ýliþkisi Ýçerisinde Türkiye'de Gazetecilik ve Sansür, Kerimcan Kemal, 2012). AKP'ye muhalif olan medya kanallarýnýn kaderi neredeyse böyle oldu. Bir kanalýn baðýmsýzlýðý, ekonomik ve siyasi baðýmsýzlýðý ile sýký sýkýya iliþkilidir. AKP döneminde ise, bu ekonomik-siyasal baðýmsýzlýðý kazanmak
8
analiz
Bugün hegemonyanýn kurulduðu kanallardan biri olarak medyayý alacak olursak, karþý hegemonyanýn kurulmasý gereken alan olarak da sosyal medya ortamýný almak doðru olacaktýr. Türkiye'de ve Ortadoðu ülkelerinin birçoðunda son süreçte bu yönelimin özellikle gençlikte var olduðunun farkýndayýz. Medyaya güven toplumsal hareketlerin güçlü olduðu dönemlerde düþmekte ve sosyal medyanýn takip oraný artmaktadýr. Bu baðlamda, inþa edilecek devrimci partilerin propagandasýný, müdahalelerini, burjuva medyanýn anti-tezini örgütsüz gençlikle de sýký bir iliþkiye girerek sosyal medyadan yaymasý önem arz etmektedir. mümkün olmamaktadýr, bir þekilde saðlandýðý durumda da hapis cezalarýyla, mali cezalarla mutlaka yýldýrýlmaktadýr. Bu nedenle, ifade özgürlüðünün en çok ihlal edildiði ülke olarak karþýmýza Türkiye'nin çýkmasý þaþýrtýcý deðildir. Medyanýn Geldiði Noktayý Anlamak Medyanýn bir sektör olarak ortaya çýkýþýnýn temelinde, ticari kapitalizm döneminde tüccarlarýn mal akýþýný saðlamak için vergilendirme sistemlerinden, geçiþ yollarýndan ve ileriki aþamalarda toplumun beklentilerinden haberdar olmasý ihtiyacý bulunmaktadýr. Kapitalizmin, özellikle neo-liberal dönemki hamlelerinin ardýndan, medya hegemonyayý kurma aracý olarak rolü önem kazanmýþtýr; tabii ki bu süreçte holdinglerle birebir iliþkisini daha sýcak bir biçimde devam ettirerek... 21. yüzyýlda medyanýn geleceði, kartelleþmiþ holdinglerin elinde belirlenirken, diðer yandan güncel olarak kýsmi deðiþiklikler gösteren iktidarýn ideolojik olarak taþýyýcýlýðýný yapmýþtýr. Sermayenin tekelleþme süreci ile medyanýn tekelleþme süreci paralel gitmiþtir. Bu paralellik içinde, medya kendine holdinglerin ekonomik çýkarlarýyla, siyasi iktidarýn ideolojisinin birleþtirilmesi amacýna hizmet eden yeni bir rol çizmek zorunda kalmýþtýr. Peki bu kartele karþý, devrimci Marksistlerin nasýl bir yol izlemesi gerekir? Daha önce de söz ettiðimiz gibi, ana akým medya ayný aðýzdan konuþmaya baþladýðýnda, herhangi bir toplumsal olayda, doðru haber almak isteyen kitleler ana akým medyadan uzaklaþýp, alternatif kanallara, sosyal medyaya yönelmektedir. Bugün hegemonyanýn kurulduðu kanallardan
biri olarak medyayý alacak olursak, karþý hegemonyanýn kurulmasý gereken alan olarak da sosyal medya ortamýný almak doðru olacaktýr. Türkiye'de ve Ortadoðu ülkelerinin birçoðunda son süreçte bu yönelimin özellikle gençlikte var olduðunun farkýndayýz. Ancak temel mesele, tüm dünya ülkelerinde bir devrimci öncü sorunudur. Medyaya güven toplumsal hareketlerin güçlü olduðu dönemlerde düþmekte ve sosyal medyanýn takip oraný artmaktadýr. Bu baðlamda, inþa edilecek devrimci partilerin propagandasýný, müdahalelerini, burjuva medyanýn anti-tezini örgütsüz gençlikle de sýký bir iliþkiye girerek sosyal medyadan yaymasý önem arz etmektedir. Kitlenin örgütsüzlüðü ile övünenlere karþý, örgütsüz bir gücün hiçbir yere varamayacaðýný daha net gördüðümüz bir süreçten geçerken, kitle enerjisini 21. yüzyýla uygun kanallarla yönlendirmek devrimci Marksistlerin görevidir. Bu kanallarý toptan reddetmek ve her birinin tehlikeli olduðunu savunmak, oldukça gerici kalmaktadýr. Geçmiþte, Ekim Devrimi önderlerinin her tür tehlikeye karþý gazetelerini çýkarmasý, yaygýnlaþtýrmasýnýn o dönem için büyük etkileri olduðunu biliyoruz. Bu dönemde de, sosyal medya üzerinde küçük güvenlik önlemleriyle mücadele yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. Devlet baskýsýnýn olduðu her yerde, devrimciler olmalýdýr. Bugünlerde, bu durum, yalnýzca mücadelenin yürütüldüðü baþka bir kanal, ilgi alaný, geliþmiþlik göstergesi deðil; Gezi olaylarý ve Arap Baharý sürecinden sonra devrimci bir görevdir!
Dilan Baycan
Batý Solunun “Demokrasicilik” Hastalýðý A
BD, Suriye'ye müdahale kararý almaya çalýþýrken oldukça zorlandý, Rusya'nýn kimyasal silahlarýn teslimi teklifi, imdada Hýzýr gibi yetiþti. ABD baþta olmak üzere Batý'da halkýn önemli bir çoðunluðu savaþa, herhangi bir müdahaleye (sýnýrlý ya da deðil) karþý durumda; bu da Batýlý emperyalistleri sýkýþtýrýyor. Bir yandan da Suriye'de iç savaþýn giderek karmaþýklaþmasý, iþleri daha da zora sokuyor. Suriye'de rejime karþý muhalefetin belirleyici gücü, El Kaide baðlantýlý Selefiler durumunda; Özgür Suriye Ordusu'nun giderek çaptan düþtüðünü bizzat kendi komutanlarý itiraf etmekte (bakýnýz Serkan Ocak, “ÖSO komutaný: Güç artýk Kaide'de”, Radikal gazetesi, 20.09.2013). Dolayýsýyla Esad sonrasý Suriye'de nasýl bir manzaranýn ortaya çýkacaðý sorusu, hem Batý halklarý hem de emperyalistler açýsýndan Suriye konusundaki tutumlarda belirleyicilik taþýyor.
Savaþ Karþýtý Hareket Neden Bu Kadar Cýlýz? Peþinen Esad'a yüklenen 21 Aðustos'taki kimyasal saldýrý olayýnýn ertesinde ABD'nin Suriye'yi vurmasýna kesin gözüyle bakýlýyordu. T.Erdoðan, o haftasonu saldýrý olacaðýný ilan bile etmiþti. Rus Dýþ Ýþleri Bakaný Lavrov, “Suriye için kimseyle savaþmayýz” diyerek Rusya'nýn sýnýrýný göstermiþti. Herkes nefesini tutmuþ bekliyorken birþey dikkatlerden kaçmadý: Savaþ karþýtý mücadele, öylesine cýlýzdý ki Irak Savaþý'ndaki gibi bir kitlesel hareketle mukayeseye giriþmek, açýkça saçma olurdu. Çünkü muhalefet adeta yerlerdeydi. Bu zayýflýk nasýl açýklanýr? Ýþte bu noktada kitlelere önderlik etmesi gereken sol-sosyalist unsurlardaki ideolojik tutulma etkisini gösteriyor. Sonuçta kitleler, özel dönemler dýþýnda kendiliðinden harekete geçmezler. Örneðin Irak savaþý sýrasýnda Ýngiltere'den kalkan uçak-
lar Irak'ý bombalamaya giderken ‘Savaþý Durdur Koalisyonu’nun çaðrýsýyla dünya tarihinin en büyük eylemi, 2 milyon kiþinin katýlýmýyla gerçekleþmiþti. Bugün Ýngiltere'nin Suriye operasyonuna katýlmamasýnda bu hafýza etkili olmuþtu. Bir eylem çaðrýsý, bir kampanya, bir çaðrý varsa kitleler tepkilerini ifade edecek bir kanal bulurlar, yoksa halkýn tepkisi anket sonuçlarýnýn ötesine doðrudan yansýmaz. Ýþte bugünkü asýl sorun, kitlelerdeki savaþ karþýtlýðýný sokaða taþýyacak sol-sosyalistiþçi hareketinin içinde bulunduðu ideolojik tutulmadýr. Suriye devriminden, Esad'ýn bu devrimci güçlerle savaþtýðýndan bahseden bir sol (radikal partilerden sendikal liderliðe kadar), ne kadar “emperyalist müdahaleye karþýyýz” derse desin söylemleri bu müdahaleyi reelde kabul edilebilir, hatta istenir kýlmaktadýr. Örneðin Ýngiltere'de Irak Savaþý sýrasýnda ‘Savaþý Durdur
polemik
9
Koalisyonu’ ile tarihsel bir savaþ karþýtý eyleme imza atan Uluslararasý Sosyalist Akým'ýn merkez üssü niteliðindeki Sosyalist Ýþçi Partisi bugün “Batý'nýn savaþý Suriye Devrimi'ni zayýflatacak” demektedir. Böyle bir söylemle isterseniz savaþ karþýtý eylemler organize edin; dediklerinizin mantýksal sonucu müdahaleye evettir. Düþünün bir kere eðer "devrimciler" Esad'la savaþýyor, hele bir de Esad'ýn kanlý saldýrýlarýna (kimyasal silah gibi!) hedef oluyorsa ve de asýl önemlisi onlarýn bu savaþý sonlandýrma þansý yoksa o zaman insanlar Esad'ýn bombalanmasýna ve bu yolla sözde "devrimciler"in iç savaþta üste çýkmasýna evet diyeceklerdir. Böyle bir söylem, savaþ karþýtý hareketi felç etmeye yarar ki bunun anlamý da alttan alta operasyona destek olmaktýr. Böyle bir siyasi çizgi, ‘faydalý salaklýk’tan ‘açýk ajanlýða’ salýným göstermektedir. Mesela Batý solunda olayý emperyalist müdahaleye destek boyutuna kadar taþýyanlar da bulunuyor: “Sosyalistler olarak pasifist deðiliz ve bu nedenle muhalefetin saldýrýya evet deme ve bunun askeri avantajýný elde etme hakkýný reddetmiyoruz. Onlar ne isterse -kendini savunmak için kendi silahlarýný- edinemiyorlar. Bu yüzden, elbette gelecek hava saldýrýlarýna karþý deðiliz.” (Gote Kilden, Benny Asman; Ýsveç'ten Birleþik Sekretarya üyeleri) Bir yanda “ülkeyi 40 yýldýr yöneten ve devrimin baþlangýcýndan beri halkýna karþý en dehþet verici gaddarlýklarý gerçekleþtiren korkunç tiranlýða son vermek için kahraman þekilde savaþan isyancýlar”dan bahsedeceksiniz, sonra da bu isyanlarý vahþice(!) ezen Esad'ý devirecek bir emperyalist müdahale olmasýn diyeceksiniz; kitlelerce hangi sözleriniz dikkate alýnýr dersiniz! Hele bir de emperyalistlerin yoðun “demokrasi, insan haklarý” demagojileri altýnda. Bir de yetmezmiþ gibi “Çýkýþ baþka olmalý: isyancýlara tam destek. Bunun anlamý, koþulsuz ve acil olarak, Suriye'deki direniþ için ilaç ve ekipman gibi her türlü malzeme ve aðýr silahlar göndermek ve Esad'a karþý savaþmak isteyen savaþçýlar ve yardým için ulusal sýnýrlarý açmaktýr.” diye çaðrý yapacaksýnýz (Out with Bashar al-Assad! No to the Imperialist Intervention!, www.litci.org).
10
polemik
Lenin ve Troçki'nin Yolu ile Kautsky'lerin Yolu Apayrýdýr Örneklerini daha uzatabileceðimiz bu tutumlarýn Marksizmle, Leninizmle alakasý olmadýðý aþikardýr. Lenin, emperyalist bir savaþta kendi egemen sýnýflarýndan yana taraf olanlarla yollarýný ebedi olarak ayrýþtýran bir devrimci önder olarak tarihe geçmiþtir. Batý'daki solun önemli bir kýsmý ise Batýlý emperyalistler eliyle silahlandýrýlan güçleri ‘devrimciler’ olarak selamlamakta; onlara destek sunarak kendi egemen sýnýflarýyla ayný safta yerini almaktadýr. Bu isyancýlarýn ‘devrimciliði’ “Brezilya'da þu anda bütün devrimcilerin sadece nefrettartýþmasýný birazdan dönmek le bakabileceði yarý faþist bir rejim hüküm sürüyor. üzere bir kenara býrakalým. Herhalükarda, yarýn, Ýngiltere'nin Brezilya ile askeri Ama gerçek devrimciliðin bir çatýþmaya girdiðini varsayalým. Size iþçi sýnýfýnýn bu abecesini bilenler kendi devleçatýþmada hangi tarafta olacaðýný sorarým. Ben þahsen tinin emperyalist politikalarýnda yenilgiye uðramasýný iste- bu durumda "demokratik" Büyük Britanya'ya karþý menin önemli bir turnusol "faþist" Brezilya'nýn tarafýnda yer alýrým. Neden? olduðunu da bilirler. Ama Batý Çünkü aralarýndaki bu çatýþmada sorun demokrasi ya solunun çoðunluðu, Suriye da faþizm sorunu olmayacaktýr.” Troçki konusunda kendi saldýrgan emperyalist devletinin dýþ siyasetine eklemlenmiþtir. cek ve Britanya proletaryasýnýn devrimTroçki, emperyalist devletlerin zayýf ci hareketi için bir itici kuvvet olacaktýr. devletlere yönelik saldýrganlýðýna karþý Doðrusu, birinin dünyadaki karþýtlýknasýl bir tutum sergilenmesi gerektiðini larý ve askeri çatýþmalarý demokrasi ve tartýþmaya yer býrakmayacak þekilde faþizm arasýndaki mücadeleye ortaya koymuþtur: indirgemesi için içi boþ bir kafaya sahip “En basit ve açýk örneði alacaðým. olmasý gerekir. Tüm maskelerin altýnBrezilya'da þu anda bütün devrimcidan sömürücüleri, köle sahiplerini ve lerin sadece nefretle bakabileceði yarý haydutlarý nasýl ayýrt edeceðimizi faþist bir rejim hüküm sürüyor. bilmemiz gerekir.” (L.Troçki, Herhalükarda, yarýn, Ýngiltere'nin Kurtuluþun Anahtarý Anti-Emperyalist Brezilya ile askeri bir çatýþmaya Mücadeledir, bolsevik.org) girdiðini varsayalým. Size iþçi sýnýfýnýn Emperyalizme yamandýklarýnýn farkýnbu çatýþmada hangi tarafta olacaðýný da olanlar Suriye'ye destek veren Rusya sorarým. Ben þahsen bu durumda ve Ýran'ýn da aslýnda emperyalist güçler ‘demokratik’ Büyük Britanya'ya karþý olduðunu büyük bir gayretkeþlikle vur‘faþist’ Brezilya'nýn tarafýnda yer guluyorlar. Aslýnda böyle yaparak alýrým. Neden? Çünkü aralarýndaki bu Suriye'den sonra baþlamasý çok çatýþmada sorun demokrasi ya da muhtemel olan Ýran'a yönelik faþizm sorunu olmayacaktýr. Þayet operasyonda da ayný þeyleri pekala Ýngiltere kazanýrsa, Rio de Janerio'ya söyleyebileceklerinin iþaretini vermekbaþka faþistleri yerleþtirecek ve teler: "Ýran'ý destekleyen Rusya ve Çin Brezilya'yý çifte zincire vuracaktýr... de emperyalist." Ve çeþitli bahanelerle Ýngiltere'nin yenilgisi ayný zamanda dolaylý da olsa Ýran'a saldýran emperyaBritanya emperyalizmine darbe indirelizmin deðirmenine su taþýrlar.
Sormak gerekiyor; elinde ABD silahý, cebinde ABD parasý olan, soykýrým yapmaya yeminli devrimci mi olur diye? Yarýn desteklediðiniz devrimciler burnumuzun dibinde yeni bir Ruanda ya da Ermeni kýrýmý gibi bir jenosit örgütlerse hiç utanmayacak mýsýnýz?
yumuþak karna dönüþmüþ. Oysa bugün insan haklarý, demokrasi, özgürlük gibi kavramlar emperyalist politikanýn en büyük kaldýracýna dönüþmüþ durumda. Arap Baharý dalgasýyla Suriye'de Esad rejimine karþý baþlayan direniþ, gerek ülkenin etnik kimlikler temelinde bölünmüþlüðünün gerekse emperyalistlerin müdahalesiyle sekter bir iç savaþa dönüþürken, Batý solu demokrasicilikle gözleri kör olmuþ biçimde, “diktatörlüðe karþý kim savaþýrsa savaþsýn destekleriz” düsturuyla muhalefeti devrimci ilan edivermiþtir. Hatta kendi pozisOysa emperyalist hiyerarþinin en yonlarýný haklý çýkarmak için Suriye'de tepesindeki ABD, ortaklarý güçlü Ýsrail, Esad karþýtý direniþin emperyalistlerle Türkiye, Fransa, Katar, S.Arabistan iliþkisi yok sayýlmaya çalýþýlmaktadýr: vb'nin askeri-lojistik-finansal olarak “Þunu çok iyi görüyoruz ki bu bir buçuk Suriye'ye çöreklendiði bir durumdan yýl içinde, Rusya ve Ýran'ý saymazsak, bashediyoruz. Kýsa bir süreliðine farz emperyalizmin doðrudan bir askeri edelim ki küresel süper güç ABD ve müdahalesi söz konusu deðil.” dünyanýn jandarmasý olan NATO ile (http://iscicephesi.net/uluslararasi/ortaRusya'nýn diplomatik desteði artý dogu/1730-suriye-devrimci-solu-b...) Ýran'ýn elinden gelen ne varsa, birbirine Yani el insaf, tam da Türkiye'nin Suriye denk kuvvetler olsun. Ýyi de böyle bir helikopterini düþürdüðü sýrada böyle durumda da Batý Solu için devrimci bir saçmalama olabilir mi? Dünya alem görev, kendi emperyalist devletinin yazdý, Suudiler, Katar ve Türkiye eliyle yenilgisi deðil midir? O halde ne diye ne silahlar, ne paralar akýtýlýyor sözde hala “Katil Esad-Yaþasýn Suriye ‘devrimcilere’. ABD özel birlik subayDevrimi” naralarý atýyorsunuz? Bunlar larýnýn Ürdün'de binlerce milise askeri sizin emperyalist devletinizin polieðitim verdiðini de duymadýnýz tikalarý deðil mi? Hani sýnýfa karþý (http://www.bbc.co.uk/ turkce/habersýnýftý? Kendi burjuva devletinizle ayný ler/2013/04/130426_urdunde_ safta buluþmuþ oluyorsunuz. suriyeliler.shtml), yoksa insanlarý aptal mý sanýyorsunuz? Demokrasicilik Hastalýðý Bir de sormak gerekmiyor mu elinde Ne yazýk ki bugün Batý solu (sosyal ABD silahý, cebinde ABD parasý olan, demokratlarý saymýyoruz bile) soykýrým yapmaya yeminli devrimci mi demokrasi söylemlerinin büyüsü altýnolur diye? Yarýn desteklediðiniz da kendi egemen sýnýfýnýn kuyruðuna devrimciler burnumuzun dibinde yeni takýlmýþ gitmektedir. Bu konu adeta bir Ruanda ya da Ermeni kýrýmý gibi bir jenosit örgütlerse hiç Batý'daki solun önemli bir kýsmý ise Batýlý emperyalistler eliyle utanmayacak silahlandýrýlan güçleri "devrimciler" olarak selamlamakta; m ý s ý n ý z ? onlara destek sunarak kendi egemen sýnýflarýyla ayný safta yerini Demokrasicilik almaktadýr. Gerçek devrimciliðin abecesini bilenler kendi martavallarý bu basitçe devletinin emperyalist politikalarýnda yenilgiye uðramasýný kadar yutulmamalý, tariistemenin önemli bir turnusol olduðunu da bilirler. he karþý birazcýk
sorumlu olmak gerekir. Bugün Esad düþtüðü an Nusayrilerin baþýna gelecekler, geçen yüzyýlýn baþýnda Ermenilerin baþýna gelenlerden farklý olmayacaktýr. Hýristiyan, Dürzi, Ýsmaili ne kadar azýnlýk varsa Suriye'de barýnmalarý mümkün olmayacaktýr. Bugün PYD olmasa Kürtlerin baþýna sözde devrimciler eliyle gelecek olan da budur. Daha yeni gazeteler saatlik nikahlarla Kürt kadýnlarýna sýrayla tecavüz eden Selefilerin hikayeleriyle doluydu. Ne devrimciler ama! Suriye Devrimi masallarýný anlatýp duran bu hikayeciler, en iyi durumda, isyancý gruplar içerisindeki solu, devrimcileri ya da demokratlarý destekliyoruz türünden çýkýþlara sahip. O zaman sormak lazým: “Suriye içerisinde 1000'den fazla silahlý grubun olduðu söyleniyor, peki bir tane solcu silahlý oluþum görüldü mü?” Bir takým sürgün entelektüeller, masa baþý ya da sosyal medya devrimcisi kimi oluþumlar hiçbir anlam ifade etmez, çünkü iç savaþta silahlar konuþur. Sahada kim savaþýrsa onun sözü geçer. Býrakýnýz sol güçleri, geneli daha ýlýmlý Ýslami unsurlardan oluþtuðu söylenen ÖSO bile sahada inisiyatifi kaybetmiþ durumda ve geleceði de yok. Kalkýp ederi en fazla sýfýrýn birazcýk üzeri olan sözümona solculara dayanarak da bu kadar hassas bir konuda politika belirlenmez. Böyle davranýrsanýz da demokrasiciliðin zokasýný yutmuþ olarak kendinizi NATO ‘devrimcilerine’ aðýr silah yardýmý çaðrýsý yapar durumda bulursunuz. Yazýmýzý uzatmadan Troçki'nin þu önemli vurgusuyla bir son verelim: “Proletaryayý emperyalistlerin ‘demokrasi’ maskesi ile gizlenmiþ savaþ arabalarýna zincirlemek isteyen, o iþçi sýnýfý ‘liderleri’ þimdi emekçilerin en kötü düþmanlarý ve doðrudan ihanetçilerdir. Ýþçilere, emekçilerin bilinçlerini zehirledikleri için emperyalizmin ajanlarýndan nefret etmeyi ve onlarý aþaðýlamayý öðretmeliyiz.” (L.Troçki, age.) Güneþ Gümüþ
polemik
11
Altýn Þafak Saldýrýlarý ve Faþizme Karþý Mücadele Üzerine Notlar Faþist hareketin sonu ancak sýnýf mücadelesinin olasý baþarýlarý ile gelecektir. Çünkü faþist hareketi besleyen þey bizzat egemen sýnýflarýn kendisidir ve sisteme karþý verilecek mücadele ayný zamanda faþistlere karþý da verilecek mücadeledir.
S
on dönemde Altýn Þafak tarafýndan çeþitli sol-sosyalist gruplara ya da azýnlýklara yönelik þiddet eylemleri gündeme geldi. Son dönemde devrimci Marksist bir parti olan EEK'nin Genel Sekreteri Savas Mihail-Matsas'a açýlan dava ile gündeme gelen Altýn Þafak faþizmi, KKE üyelerine yönelik saldýrýsýyla ve son olarak sarsýcý bir eylem olan anti-faþist rap þarkýcýsý Pavlov Fryssas'ýn (KillahP) öldürülmesi ile tekrar gündeme oturdu. Öncelikle, Altýn Þafak örgütü ile faþizmin tarihsel misyonu ve faþist hareketlerin ortaya çýkýp aktifleþtiði dönemlerdeki durum ile günümüz Yunanistan'ýnýn benzerliklerini doðru bir þekilde ortaya koymak gerekiyor. Kýsaca tariflemek gerekirse faþizm; egemenlerin büyük kriz dönemlerinde ve buna koþut olarak devrimci mücadelenin etkinliðinin önemli yükseliþler elde ettiði dönemlerde, egemen sýnýfýn çýkarlarý ve desteði doðrultusunda, çýldýrma noktasýna gelmiþ küçük burjuvaziyi ikna ederek ve onu egemenlerin hizmetine koþarak emekçi hareketini ve devrimci hareketi terör ve yöntemleri ile
12
teori
ezmeye çalýþan bir araçtýr. Aslýnda Yunanistan'da olan þey bugün tam anlamýyla bu. Egemenlerin kriz nedeniyle gerçekleþtirdiði kemer sýkma politikalarý, emekçilerde önemli öfke patlamalarýna yol açtý. Ülke genelinde iki sene içerisinde sayýsýz 24 ve 48 saatlik genel grevler oldu (Bunlarýn ne kadar yeterli olup olmadýðý tartýþmasýna daha sonra deðineceðiz). Ýþte, son yýllarda Avrupa'nýn pek çok yerinde olduðu gibi Yunanistan'da da (olaðanüstü dönemlerin merkezdeki siyasetlerin içini boþaltýrken uçlarý güçlendirmesinin bir ürünü olarak) kendisine neo-Nazi diyen gruplarýn "bir avuç dazlak, serseri" olmaktan çýkýp daha güçlü ve meþru aygýtlar olmasýný beraberinde getirdi. 2000'lerin ortalarýndan sonra, Avrupa'nýn çeþitli ülkelerinde neo-Nazi örgütlenmelerinin oy oranlarýna ciddi artýþlar görmek mümkün. Hele ki bu oranlar 2010'dan sonra daha da arttý. Avrupa'nýn akla gelebilecek neredeyse her ülkesinde bu partiler daha önce hiç ulaþamadýklarý oy yüzdelerine sahipler. Yunanistan özeline dönecek olursak, söz konusu parti,
6 Mayýs 2012 tarihinde yapýlan genel seçimlerde %7 oy alarak 300 sandalyeli parlamentoda 21 sandalye kazandý. 17 Haziran 2012'de yapýlan seçimlerde, küçük bir oy kaybýyla milletvekili sayýsý 18'e düþtü. Daha önceki seçimlerde esamesi bile okunmayan Altýn Þafak, ýrkçý popülist söylemleri ile Yunanistan siyasetinde iflas eden milliyetçi partilerin oylarýný alarak parlamentoya milletvekili sokmayý baþardý. Kuþkusuz bu Altýn Þafak için tarihi bir adýmý ifade ediyordu. Ayný zamanda, defalarca söylediðimiz gibi, Yunanistan devrimci mücadelesi için çok ama çok önemli bir tehlikenin sinyallerini veriyordu. Altýn Þafak Yunanistan'da oldukça önemli bir oranda tepki oyu alarak, bir avuç serseri olmanýn ötesinde, sistemden umudunu kesmiþ, küçük burjuva tabandan destek almasý, klasik anlamda faþizmin yükseliþ dönemleri ile paralel bir özellik gösterdi. Altýn Þafak örgütünün yükseliþindeki popülist politikayý ve bu politikanýn halk üzerindeki etkisini deðerlendirmek önemli. Altýn Þafak, öncelikle neo-liberalizm karþýtlýðý ile ön plana çýkýyor. Ülkedeki iktidarlarýn neo-liberal yönelimlerini sýkça eleþtiriyor. Ancak bunu yaparken ekonomik krizin ve yýkýmýn faturasýný, ülkede bulunan göçmenlerin üzerine yýkýyor. Ülke ekonomisinin göçmenleri beslediðini ve göçmenler ucuz iþ gücü olduklarý için ülke yurttaþlarýnýn iþsiz kaldýðýný iddia ediyorlar. Bu tipik popülist, göçmen düþmaný söylem Avrupa'da saðcý partiler tarafýndan kullanýlýyordu, ancak Altýn Þafak politikasýný özel kýlan, bunu hem neo-liberalizm karþýtlýðý ile birleþtirmesi hem de ülkedeki insanlarýn sistemden umudunu kestiði ölçüde böylesine popülist söylemlerin daha çok alýcý bulmasýndan kaynaklanýyor. Altýn Þafak'ý farklý kýlan þeylerden birisi de bu söylemleri eyleme dökerek, ülkedeki göçmelere ya da azýnlýklara yönelik ciddi þiddet eylemlerine giriþmesi. Altýn Þafak ayný zamanda bu göçmen düþmanlýðýný, göçmenler arasýnda suç oranýnýn yüksek olduðu iddiasý ile besliyor ve sokakta çeteler kurup sözde 'suçla mücadele' adýna
“Nasýl ki kendinizi diplomatik notalarýn yardýmýyla bir süvari birliðinden kurtaramazsanýz, faþizmden de demokratik yasalarýn, karar önergelerinin veya bildirgelerin yardýmýyla kurtulamazsýnýz. Ýþçilere, sermayenin gangsterlerine ve haydutlarýna karþý kendi yaþamlarýný ve kendi geleceklerini elde silah, savunmayý öðretmek gerekiyor. Faþizm cezadan muaf tutulduðu bir ortamda hýzla büyür. Faþist kahramanlarýn, iþçilerin üzerine gönderdikleri her birliðe karþýlýk iþçilerin kendi saflarýndan iki, üç ya da dört birlik göndermeye hazýr olduklarýný fark ettiklerinde, kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna kýstýrýp kaçacaklarýndan bir an için þüphe duymamak gerekir.” göçmenlere yönelik þiddet uyguluyor. Ýþte faþizmin klasik özelliklerinden birisi de; toplumsal kriz dönemlerinde, özellikle halkýn bel baðlayacaðý siyasi öznelerden umudunu kaybetmesi neticesinde (burada solun da baþarýsýzlýðýný ya da bir takým taktiksel hatalarýný da tartýþmak gerek) bu tarz söylemlerin peþine takýlmasý olabilir. Kaldý ki tarihin olaðanüstü dönemlerinde bir radikalleþme dalgasý söz konusudur. Dolayýsýyla bu tarz uç eðilimlerin alýcý bulmasý da böylece mümkün oluyor. Bu noktada Yunanistan egemen sýnýfýnýn da faþistleri bir silah olarak ellerinde tuttuðunu da eklemek gerekiyor. Anti-faþist mücadeleye iliþkin perspektiflerimizde bu konuya deðineceðiz ancak þu ana kadar bu terör þebekesine iliþkin ufak tefek þeyler dýþýnda ciddi ve kapsamlý yaptýrýmlarýn gelmediðini de eklemek gerekiyor. Egemen sýnýfýn desteðini de belli ölçülerde arkasýna alan hareket Yunanistan sýnýf mücadelesi açýsýndan ciddi tehlike sinyalleri veriyor. Faþizme Karþý Mücadele Üzerine Peki ya, radikal solun bu kadar ciddi toplumsal destek bulduðu ve oy aldýðý, iþçi sýnýfýnýn örgütlerinin ve hareketinin bu kadar güçlü olduðu ülkede faþist tehditlere ve þiddete karþý nasýl mücadele edilmeli? Ýþçi sýnýfý örgütleri olan sendikalarýn ve belli ölçülerde buralarý kontrol eden sol örgütlerin bu tarihe kadar bu konudaki eksiklikleri neler, bunlarý tartýþmak önemli. Öncelikle faþist tehdidin Yunanistan'da toplumsal mücadelelerin yükseldiði 2000'lerin sonundan itibaren tehlike çanlarýný çaldýðýný söylemeliyiz. Faþizme karþý mücadele
konusunda, hem geçmiþ deneyimlerden çýkarýlan derslerden hem de önümüzde duran koþullarýn tahlilinden öðrenilebilecek somut bir gerçek var: Faþizmle mücadelenin en önemli aracý kitlesel sýnýf mücadelesidir. Faþist þiddet eylemlerine yönelik uygulanacak kitlesel terör, faþistlerle mücadelenin en etkili aracýdýr. Altýn Þafak'ýn sol harekete karþý artan saldýrýlarýna yönelik þiddet eylemlerinden sonra ciddi kitlesel anti-faþist protesto gösterileri düzenlendi. Sol hareketin tabanýnda faþistlere yönelik büyük bir öfke mevcut. Ayný zamanda ülkedeki düzen partilerinden dahi Altýn Þafak'a ve Killah P'nin katledilmesine yönelik tepkiler geldi. Anti-faþist eylemlerin ülke çapýnda yoðun destek bulmasý önemli, ayrýca halkýn faþistlere yönelik duyduðu tepkisinin artmasý da antifaþist mücadele açýsýndan önemli bir geliþme. Ancak faþist hareketi durdurabilecek tek güç, sýnýf mücadelesinin olasý baþarýlarýdýr. Bu noktada ise sendikalarýn ve onlarý kontrol eden sözde sosyalist örgütlerin önemli baþarýsýzlýklarý var. Daha önce www.bolsevik.org sitesinde 2 Ekim 2012 tarihinde yayýnlanan 'KKE ve SYRÝZA Yunanistan'ý Altýn Þafak'a Teslim Ediyor' baþlýklý yazýda þöyle demiþtik: “Grevlerin bu güne kadar en uzun süreni 48 saat sürmüþtü. Sistemin bu kýsa süreli grevlerden etkilenmesi de sýnýrlý oluyor. Bu grevlerin en az bir hafta, hatta ve hatta süresiz olmasý gerekmektedir. Aksi takdirde kesinti paketlerine yönelik bir kazaným elde edilmesi mümkün olmadýðý gibi bu kazanýmsýz eylemler kitlelerde umutsuzluða yol açacaktýr. Burada ise
baþka bir alternatif olan Altýn Þafak devreye girecektir. Bunu engellemenin tek yolu ise sýnýf mücadelesinin etkisini artýrmaktan, grevlerin süresini uzatýp anti-faþist önlemler almaktan geçiyor.” Ayný yazýda KKE ve SYRÝZA'nýn göçmen mahallelerine yönelik saldýrýlarda anti-faþist önlemler (anti-faþist devrimci savunma birlikleri örgütlemek gibi) alabilecek gücü varken bunu yapmadýðýný da söylemiþtik. Aradan tam bir sene geçti ancak maalesef durum hala ayný. Sýnýf mücadelesi de herhangi bir baþarý elde etmiþ deðil. Burada da kuþkusuz bu örgütlerin baþarýsýzlýklarý söz konusu. Son olarak Yunanistan'da anti-faþist mücadeledeki taktikler üzerinde konuþurken þunu da eklemek gerek, faþistlerin saldýrýlarýna ve þiddet eylemlerine karþýlýk verilmesi bu mücadelede önemli bir noktada durmaktadýr. Bu verilecek karþýlýk (öldürülen ya da dövülen bir anti-faþiste karþý bir faþistin cezalandýrýlmasý þeklinde) misilleme yöntemi ile deðil, kitlesel anti-faþist þiddetle olmalýdýr. Bu karþý eylemler, bugün artýk faþistlere faaliyet hakký tanýmayacak þekilde güç kullanarak faþistlerin örgütlenmelerini daðýtma merkezli olmalýdýr. Yýlanýn baþý küçükken ezilmediðinde (hele ki faþistlerin siyasetin saygýn oyuncularý olmaktan çýkýp bir avuç serseri olarak algýlandýðý ve dolayýsýyla onlara karþý mücadelede toplum nezdinde bu ölçüde meþruiyet kazanýldýðý koþullarda) karþýsýna çýkan badireleri küçük sýyrýklarla atlatan faþist hareketin kendine güveni gelecek ve daha da ivmelenmiþ þekilde büyümeye devam edecektir; bu durumda da müdahale etmek için geç kalýnacaktýr. Faþist hareketin sonu ancak sýnýf mücadelesinin olasý baþarýlarý ile gelecektir. Çünkü faþist hareketi besleyen þey bizzat egemen sýnýflarýn kendisidir ve sisteme karþý verilecek mücadele ayný zamanda faþistlere karþý da verilecek mücadeledir. Bu nedenle genel grevler süreklileþtirilmeli; böylece faþist tehdidi var eden Yunanistan kapitalizmine öldürücü darbe vurulmalýdýr. Yazýmýzý, literatüre gerek faþizm tahlilleri noktasýnda gerekse faþizme karþý mücadele konusunda en önemli katkýlarý sunmuþ olan devrimci Marksist teorisyen Troçki'nin bu konuda söylediði önemli bir sözle bitirelim: “Nasýl ki kendinizi diplomatik notalarýn yardýmýyla bir süvari birliðinden kurtaramazsanýz, faþizmden de demokratik yasalarýn, karar önergelerinin veya bildirgelerin yardýmýyla kurtulamazsýnýz. Ýþçilere, sermayenin gangsterlerine ve haydutlarýna karþý kendi yaþamlarýný ve kendi geleceklerini elde silah, savunmayý öðretmek gerekiyor. Faþizm cezadan muaf tutulduðu bir ortamda hýzla büyür. Faþist kahramanlarýn, iþçilerin üzerine gönderdikleri her birliðe karþýlýk iþçilerin kendi saflarýndan iki, üç ya da dört birlik göndermeye hazýr olduklarýný fark ettiklerinde, kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna kýstýrýp kaçacaklarýndan bir an için þüphe duymamak gerekir.” Serkan Üstün
teori
13
Mýsýr’da Son Durum M
ýsýr'da mahkemeler, 24 Eylül itibariyle Müslüman Kardeþler'in bütün faaliyetlerini yasaklama kararý aldý ve ayný gün bu kararýn ertelendiðini duyurdu. Darbe yönetimi, böylelikle, Müslüman Kardeþler'e pes edip uzlaþmaya yanaþmalarý için son kapýyý da tam kapatmamýþ oluyor. Zira, Mahkeme'nin ertelenen kararý, Müslüman Kardeþler'i tamamen yer altýna itmek anlamýna geliyor ki bu haliyle örgütün nefes almasý epey zorlaþacak: Ertelenen kararda mahkemeler, Ýhvan'ýn sivil toplum kuruluþu olarak varlýðýný yasaklamanýn yanýsýra, ''Müslüman Kardeþler kaynaklý her türlü örgütün de yasaklandýðýný'' ilan etmiþlerdi. Örgüt zaten çok aðýr darbeler almýþ durumda. 3 Temmuz'daki darbenin ardýndan örgütün çok sayýdaki lideri hapislerde tutuklu bulunuyor. Ayrýca örgütün finansal kaynaklarýna da el konuldu. Böylelikle örgüt 85 yýllýk tarihinin en aðýr darbelerini almýþ oldu ve ciddi bir krizle karþý karþýya. Mübarek'in devrilmesinden önce ve hemen sonrasýnda Batý'nýn da desteðini alan en kudretli örgüt durumundaki Ýhvan'ýn yaþadýðý bu en büyük kriz, Mýsýr toplumunda neredeyse tamamen yalnýzlaþmýþ olmasýyla açýklanabilir. Darbe ertesinde beklentileri boþa çýkararak þid-
14
enternasyonal postacý
detli direniþ kararý alan Ýhvan liderleri, þüphesiz yakýn geleceklerini böyle hesaplamamýþlardý. Darbeci general Sisi, baþta Suudiler olmak üzere, neredeyse bütün dünyanýn desteðini alýrken Müslüman Kardeþler, Mýsýr'da güçlü bir hareket olan dinci Selefi Nur Partisi'nden tutun da El Ezher Þeyhleri'ne kadar hemen hiçbir kesimden destek bulamadý. Sisi ise içeride de arkasýna büyük bir toplumsal destek aldý ve halen de bu desteði koruyor. Ýþin püf noktasý bu. Müslüman Kardeþler, ödedikleri onca bedele raðmen sürekli yeniledikleri çaðrýlarýna kendi tabanlarý dýþýnda karþýlýk bulamadýlar. Mýsýr'ýn en organize ve belki de en kitlesel örgütü, bu þekilde kendi kaderi ile baþbaþa kalýyorsa hata, Ýhvan'ýn kendisindedir. Adý "yeni firavun"a çýkan Mursi bir yýllýk iktidarý boyunca yaptýklarý ile Mýsýr halkýnýn çoðunluðunu kendisi karþýsýnda birleþtirmiþtir. Öyle ki Mursi karþýtý protestolar on milyonlarca kiþiye ulaþarak dünya tarihinin en büyük protestolarý olmuþtur. Neticede Ýhvan üyelerinin uðradýðý katliamlar dahi Mýsýr toplumunu Ýhvan ile dayanýþmaya sevk etmedi, çünkü iktidarý boyunca sokakta protestocularý öldürten Mursi'den baþkasý deðildi. Dolayýsýyla çok az kimse Ýhvan'ý maðdur olarak gördü.
Diðer taraftan geleneksel olarak uzlaþmacý olan Ýhvan'ýn darbecilerle uzlaþmak yerine direniþi seçmesini sürpriz olarak deðerlendirebiliriz. Bu sürprizin Mýsýr için çok aðýr sonuçlarý olacaktý. Kitle Hareketi Ölüm ile Kalým Arasýnda Ýhvan direndikçe ordunun 3 Temmuz müdahalesi, kýsa erimli gelip geçici bir þey olmaktan çýkarak kendisini giderek daha net bir þekilde darbe olarak örgütledi. Kan döküldükçe döküldü, iþ büyük çaplý katliamlara dönüþtü ve Sisi'nin istese de geri dönemeyeceði bir noktaya gelindi. Ordunun 3 Temmuz'daki en büyük derdi, Tahrir Devrimi'nin daha da radikalleþmesinin önüne geçmekti. 30 Haziran günü on milyonlarca gösterici Mursi'ye 3 gün süre vermiþti, aksi takdirde topyekün sivil itiatsizlik ve genel grev baþlayacaktý. Kitle radikalizminin Mursi'nin piþkinliðini kabul etmesi ve bu noktada durmasý mümkün deðildi. Ýþte Ordu'yu asýl korkutan bu radikalizm olmuþtu. Darbe de aslýnda devrime karþý yapýlmýþtý. Ama Ýhvan'ýn direniþi bütün politik ikilemi Ordu-Ýhvan kutuplaþmasýna çekti ki halkýn çoðunluðu ve bu arada Tahrir, yüzünü Ordu'ya çevirdi. Bu,
Kendi içerisinden devrimi temsil edecek güçlü örgütler çýkaramayan, tek çözüm olan sosyalist perspektife genel olarak ulaþamayan kitle hareketi, Müslüman Kardeþler "belasý"ndan kendisini kurtaran Ordu'ya adeta minnettar duruma düþtü. Müslüman Kardeþler, salt kendi örgütsel gücüyle epey bir direniþ gösterince de "ülkeyi Ýhvan'dan koruyacak olan Ordu"ya uzun süreli bir desteðin önü açýlmýþ oldu. Tahrir'in sonu oldu gerçekten, en azýndan bir süreliðine. Sokaklarýn politika yapma gücü, yine en azýndan bir süreliðine, devre dýþý kaldý. Müslüman Kardeþler için de öyle olmuþa benziyor. Mübarek'in devriliþi sýrasýnda bile uzak durmaya çalýþtýklarý sokaklardan þimdilerde ayrýlmamaya çalýþsalar da aradýklarýný bulamadýklarý muhakkak. Þu sýralar legal siyaset yollarý kendileri için kapanýrken Ýhvan silahlý mücadeleyi seçer mi? Örgütün ana akýmýnýn bu yolu seçmeyeceðini söyleyebiliriz, ama radikalleþen kanatlar mutlaka olacaktýr. Kitle hareketi, neden ordunun peþine takýldý? Bir kere Mursi'ye karþý duyulan öfkenin Mübarek'e karþý duyulan öfkeden daha fazla olduðunu belirtelim. Mursi'yi deviren protestolar da Mübarek'i deviren protestolardan daha büyüktü. Kendi içerisinden devrimi temsil edecek güçlü örgütler çýkaramayan, tek çözüm olan sosyalist perspektife genel olarak ulaþamayan kitle hareketi, Müslüman Kardeþler "belasý"ndan kendisini kurtaran Ordu'ya adeta minnettar duruma düþtü. Müslüman Kardeþler, salt kendi örgütsel gücüyle epey bir direniþ gösterince de "ülkeyi Ýhvan'dan koruyacak olan Ordu"ya uzun süreli bir desteðin önü açýlmýþ oldu. Peki Mübarek'in devrilmesinden iki buçuk yýl sonra eski düzenin üstelik bu sefer halk desteði saðlayarak geri döndüðü söylenebilir mi? Durum buna benziyor, ama bu benzerliðin net sýnýrlarý var. Zira, geçmiþ 3 yýlýn ardýndan Mýsýr'da hiçbir þey eskisi gibi olmayacaktýr. Bir kere ortalama bir Mýsýrlý Ordu hakkýnda olumlu fikirlere sahip olsa da bir tarafta da Ordu'ya hep þüpheyle yaklaþacak olan devrimin ileri kesimleri bulunuyor. Bu kesimler daha þimdiden örgütlenme yoluna gidiyorlar. 24 Eylül'de gerçekleþtirilen basýn toplantýsýyla anti-ordu ve anti-Ýhvan tutumuyla öne çýkan Devrim Yolu Cephesi kuruluþunu
ilan etti. Düzenlenen basýn toplantýsýnda Mübarek'in devrilmesinden beri devrimin amaçlarýnýn kazanýlamadýðý ve Ordu-Ýhvan kutuplaþmasýnýn devrime zarar verdiði vurgulandý. Sosyal reform ve demokratik talepler etrafýnda birleþen Cephe'nin kurucularý, genellikle, Mübarek'in devriliþini 2000'li yýllardan beri örmekte olan radikal gençlik örgütlerinden oluþuyor: Devrimci Sosyalistler, 6 Nisan Hareketi, 6 Nisan Hareketi-Demokratik Cephe, Güçlü Mýsýr Partisi, Adalet ve Özgürlük Ýçin Gençlik Hareketi. Kitle hareketlerinde baþý çeken bu örgütlerin azýmsanmayacak bir destekçi ve takipçi kitlesinin olduðunu hesaba katmak gerekli. Bu noktada Mýsýr açýsýndan iki olasýlýk öne çýkmakta: Birinci ve kötü olasýlýkta Mýsýr, Ordu ile Ýhvan arasýndaki kutuplaþmaya sýkýþýp kalacaktýr. Bu da kitle hareketinin tamamen sönümlenmesi ve Ordu'ya da karþý çýkan ilerici unsurlarýn marjinalleþmesi sonucunu doðuracaktýr. Ýkinci olasýlýkta ise Ordu-Ýhvan kutuplaþmasý sönümlenecek ve nefes alan toplumsal muhalefet, eþitlik-adalet ve özgürlük talepleriyle yeniden yükseliþe geçecektir. Bunun sonucunda da devrimci hareket yeniden toparlanacaktýr. Peki Ordu-Ýhvan kutuplaþmasý nasýl sönümlenebilir? Ýki yol gözüküyor: Ya Ýhvan iyiden iyiye güçten düþecek ya da Ýhvan, Ordu ile uzlaþacak. Önümüzdeki aylarda Mýsýr'daki durumun hangi yönde seyredeceðini hep beraber göreceðiz. Ýlkesel duruþunu koruyarak Ordu'nun kuyruðuna takýlmayan, darbeye karþý kendi talepleriyle mücadeleye giriþen unsurlarýn geleceði kucaklayabilmeleri mümkün olacaktýr. Mýsýr'ýn Anayasa ve Referandum Takvimi Ýhvan, Mýsýr genelinde protestolarýný sürdürmeye çalýþýrken darbeden sonra yönetime
gelen geçici hükümet de kendi ajandasýný yürütüyor. Buna göre en geç kasým ayý baþýnda Mýsýr'ýn yeni anayasasý hazýrlanmýþ olacak ve bu taslak daha sonra referanduma götürülecek. Yeni anayasayý hazýrlama komisyonu, halen görev baþýnda ve 50 kiþiden oluþuyor. Bu 50 kiþi içerisinde Ýhvan üyeleri bulunmazken Ýslamcý Selefiler de sýnýrlý bir katýlýmla bu komisyona kabul edildiler. Yani Ordu yeni anayasayý hazýrlarken Ýslami etkiyi sýnýrlandýrýyor ve daha geniþ bir katýlýmcý listesini biraraya getirmeye çalýþýyor. Diðer taraftan Mýsýr'ý Türkiyeli bakýþ açýsýyla laik-muhafazakar çatýþmasý olarak okumamak gerekli. Sisi'nin eþinin türbaný ya da çarþafý bir yana býrakýn yüzü kapatan burka giymesi, Mýsýr'ýn baþka iç ve dýþ dinamiklere sahip olduðunu ortaya koyuyor. Dersler Mýsýr, çok sýcak bir yaz yaþadý. Bu tarihi deneyimlerden çýkarýlabilecek en büyük ders, kendiliðinden baþlayan örgütsüz halk hareketinin mutlaka bir sýnýrýnýn olduðudur. Siyasi bir perspektif olmadan belki farklý farklý iktidarlar devrilebilir ve bu anlamda politik devrimler gerçekleþebilir; ama siyasi bir perspektif olmadan devrimi gerçekleþtirenler istediklerini alamazlar, böyle bir durumda egemen sýnýfýn þu ya bu kanadý dýþ dinamiklerle iliþkilerini yeniden örgütleyerek düzeni yeniden tesis edecektir. Bu açýdan iþçi sýnýfýnýn sosyalist devrim perspektifi olmadan Mýsýr'da toplumsal hareketin belirli bir noktada týkanmasý kaçýnýlmazdýr. Ýþin iyimser tarafýndan bakarsak Mýsýr'da sosyalist perspektifin geçmiþe kýyasla çok daha ileri bir noktada olduðu muhakkaktýr, ama bu düzeyin yeterli olmaktan uzak olduðu da bir o kadar nettir. Mýsýr'ýn bu yaz geçirdiði süreçten Türkiye'ye dair de bazý dersler çýkarmak gerekir. Tayyip ile Mursi birbirlerine epey benziyorlar. Tayyip'in acýsý da bu yüzden zaten. Týpký Mursi gibi Tayyip de bu yaz kitle hareketi ile karþý karþýya kaldý. Mýsýr'daki devrimci dalga çok güçlü olduðundan ya da tersinden Türkiye'de toplumsal doku laik-anti laik þeklinde bölünmüþ olduðundan Mýsýr ile Türkiye arasýnda farklý tarihsel geliþim yaþandý. Ne var ki Türkiye'deki toplumsal dalga önümüzdeki süreçte vites büyütmeye namzettir. Bu durumda da Ordu'nun týpký Mýsýr'daki gibi devreye girerek devrimi çalma ihtimali ciddiye alýnmalýdýr. Bizler tabi ki bu ihtimalden korkarak geri duracak deðiliz, ama sokak hareketine sahip çýkarak mücadeleyi sosyalist çizgide tutmasýný becermeliyiz. Bunu baþaracak gücümüz de olacaktýr, kimse unutmasýn ki Türkiye sosyalist geleneði Mýsýr'dakinden çok daha güçlüdür.
enternasyonal postacý
15
-
Kürt Sorununda
HEMEN Kürt ulusal hareketi ile devlet arasýnda yürütülen barýþ müzakerelerinin en kapsamlýlarýndan biri týkanma noktasýnda. Siyasal çözümün devlet katýnda aðýrlýk kazanmasý bir lütuf olmadý; onlarca yýldýr Kürt halkýnýn aðýr bedeller ödeyerek yürüttüðü mücadelesinin sonucunda kazanýldý; ulusal ve uluslararasý konjonk-
sanan zihniyet, egemen sýnýf cephesinde etkili olmaya devam ediyor; az koyup çok almanýn mümkün olacaðý düþünülebiliyor. Bu mantaliteyle Kürt sorununda siyasi çözüm için kritik bir süreç heba ediliyor (ki artýk halk açýsýndan bile müzakerelerin tek geçerli yol olduðu açýklýk kazanmýþtýr).
tür (içerde Kürt ulusal hareketinin askeri olarak yenilip yok edilemeyeceðinin saklanamaz bir gerçek olarak kendini göstermesinin yanýsýra Kürdistan'ýn her bir parçasýnda Kürtlerin güçlenmesi ve özgürlük elde etme noktasýnda elde ettikleri baþarýlarý) siyasi çözümü dayattý. Ancak hala pragmatik kaygýlara dayalý adýmlarla sorunu ötelemenin bir kazanç olduðunu
Bildiðimiz gibi AKP iktidarý boyunca Kürt sorununda çeþitli görüþmeler, müzakereler, ‘çözüm’ süreçleri yaþanmýþ; ancak bu süreçlerin hiçbiri baþarýya ulaþmamýþtý. AKP'nin bu adýmlarýnýn kýsa dönemli pragmatik kaygýlara dayanmasý, çözüm süreçlerinin ilerlememesinde etkili olmuþtu. Özellikle seçim dönemleri öncesinde çatýþmazlýk ortamý isteyen AKP, süreçleri genelde bu dönemlere denk getirdi; devamýnda ise sanki bu adýmlar hiç atýlmamýþcasýna sertleþen söylemler, saldýrganlýk, tutuklamalar ve baský dalgasý gelecekti. Dolayýsýyla 2013 baþýnda çözüm görüþmeleri baþladýðýnda herkes oldukça temkinliydi. Ancak Oslo'dan sonra ilk defa MÝT eliyle, bu sefer kamuoyunca bilinen görüþmeler ve söylemler, beklentileri yük-
Barýþ için müzakerelerin baþladýðý andan itibaren kamuoyunda çözüm yönünde desteðin olduðunu gördük. Halk, yürütülen kirli savaþýn bedelinden artýk yoruldu. Kürt ulusal hareketinin askeri yöntemlerle yok edilemeyeceði herkes tarafýndan görüldü. Barýþ süreci için kamuoyu açýsýndan da þartlar olgunlaþmýþtýr. 16
perspektif
seltti. 1) Silahlarýn susmasý ve silahlý PKK'lilerin sýnýr dýþýna çýkmasý; 2) Demokratikleþme adýmlarý ve bu yönde gerçekleþtirilecek anayasa ve yasa deðiþiklikleri; 3)Normalleþme þeklinde belirlenen 3 aþamalý sürecin 2013 sonuna kadar tamamlanacaðý þeklinde iyimser açýklamalar gündemi sardý. 4 Ocak'ta ilk BDP'li heyet, Öcalan'la görüþmeye gitmiþ; 21 Mart'ta Abdullah Öcalan, silahlý güçlerin sýnýr dýþýna çekilmesini ilan eden mektup Diyarbakýr Newrozu'nda okunmuþ; 8 Mayýs'ta gerillalarýn çekilmesi resmen baþlamýþtý. Kürt ulusal hareketi açýsýndan birinci aþama konusunda önemli bir yol katedildiði halde AKP'nin süreci aðýrdan alarak vazgeçilmezler olarak ifade edilen anadilde eðitim, vatandaþlýk tanýmý, seçim barajý, cezaevlerindeki Kürt tutsaklar, yerel yönetimlerin özerkliði (temelde Kürt kimliðinin anayasal güvence altýna alýnmasý) konusunda üzerine düþen yasal, anayasal adýmlarý atmak konusunda istekli olmadýðý, tavsamaya baþladýðý daha Haziran günleri baþlamadan görülmüþtü. Demokratikleþme Paketi!? Biz yaptýk oldu tavrýyla hareket eden AKP, ‘demokratikleþme’ paketi adý altýnda hazýrladýðý yasal düzenlemeleri kapalý kapýlar ardýnda, sadece kendi inisiyatifiyle hazýrladý (Cemil Bayýk: “Perþembe'nin geliþi Çarþamba'dan bellidir. Paketin hazýrlanma tarzý bir çözüm niyeti adýmýnýn olmadýðýnýn çok açýk ifadesidir”). Türkiye halklarýndan olduðu gibi Kürt halkýnýn siyasi temsilcilerinden de yapýlmasý planlanan düzenleme ve deðiþiklikler sýr gibi saklandý: Neden? Ortada sunulabilecek bir demokratikleþme adýmý yok da ondan! Güdük deðiþiklikleri duyurup da kamuoyunda tartýþýlmasýna, baský oluþturulmasýna izin mi verilsin! Olacak iþ mi! Devlet cephesinde gerekli adýmlarýn atýlmasý konusunda tavsama bir yana KCK
Siyasi Çözüm Ýçin
ADIM AT! davalarýna son verip tutuklularýn serbest býrakýlmamasý, üstüne karakollar yapmaya devam edilmesi ve Rojava'daki Kürtlerin özgürleþme mücadelesinin karþýna El-Kaideci çetelerin desteklenerek çýkarýlmasý üzerine Kürt ulusal hareketi de geri çekilmeyi yavaþlattý ve Eylül ayýndaki çeþitli uyarýlar sonunda durdurdu. Oysaki ikinci aþamanýn Ekim ayýna kadar tamamlanmasý gerekiyordu. Öcalan'ýn 1 Eylül'e kadar niyet beyaný olmasý, 15 Ekim'e kadar da adým atýlmasý gerektiði konusundaki beyanýna hükümet cephesinden uygun davranýlmadýðý aþikar. ‘Demokratikleþme’ paketi denilen, güdük olacaðý aþikar deðiþikliklerin bile o tarihe yetiþip yetiþmeyeceði belli deðil. Kaldý ki Erdoðan, gündemlerinde anadilde eðitim (Kürtçe eðitim isteyen Kuzey Irak'a gitsin diyen Arýnç'ý hatýrlayýn), seçim barajý, KCK'lýlarýn serbest býrakýlmasý yönünde bir yasal düzenlemeye gitme olmadýðýný çeþitli kereler ifade etti. Adým atmak bir yana AKP cephesinde saldýrgan dilin hakim olduðunu görüyoruz; örneðin Lice'de kalekol yapýlmasýna karþý yürüyüþ yapan sivillere ateþ açýlarak Medeni Yýldýrým'ýn öldürülmesi, ardýndan kalekollara karþý çýkan halkýn uyuþturucu tacirleri þeklinde lanse edilmesi. Haziran direniþi sonrasýnda iyice kimyasý bozulan AKP iktidarýnýn Kürt sorununda çözüm adýna samimi adýmlar atmasýný beklemek abestle iþtigaldir. AKP'nin uzun dönem destekçisi liberaller cephesi için bile bu gerçek açýk (“Baþbakan'ýn, nüfusun geri kalan kýsmýna özgürlükleri kýsýtlarken Kürtler için nasýl geniþletebileceðini görmek güç olacak…” Cengiz Çandar). Ancak baþta da belirttiðimiz gibi Kürt sorununda siyasi çözüm, kimsenin lütfu deðil, Kürt halkýnýn mücadelesinin bir kazanýmý. Dolayýsýyla bu kazanýma sahip çýkmak ve devletin bu kritik süreci heba etmemesi için hemen adým atmasý yönünde toplumsal basýnç oluþturmak gerekiyor. Talepler 2013 baþýnda barýþ için müzakerelerin baþladýðý andan itibaren kamuoyunda çözüm yönünde desteðin olduðunu hep
birlikte gördük. Halk, yürütülen kirli savaþýn bedelinden artýk yoruldu. Kürt ulusal hareketinin askeri yöntemlerle yok edilemeyeceði (yýllarca süren bitirdik, bitiriyoruz propagandalarýna karþýn) herkes tarafýndan görüldü. Barýþ süreci için kamuoyu açýsýndan da þartlar olgunlaþmýþtýr. Kürt ulusal hareketi ile alenen görüþülmesi toplum nezdinde kabul görmektedir. Onca þovenist saldýrganlýða, yýllardýr süren kirli savaþa raðmen halk bu noktaya vardýysa müzakere süreci kendini dayatmaktadýr. Ulusaluluslararasý koþullarýn yarattýðý bu dayatmayý sosyalistler o l a r a k çözüm yanlýsý kitlelerin desteðini a l a r a k devletin sürecin ilerlemesi adýna hemen adým atmasý için oluþturulacak basýnçla güçlend i r m e k gerekmektedir. Bu doðrultuda þu talepleri yükseltmeliyiz: * Kürt ulusal hareketi ile çözüm sürecinde varýlan mutabakatlara derhal uyulmalýdýr. * Kürt kimliðinin anayasal güvence altýna alýnmasý olarak nitelenen 2. aþamanýn anayasal-yasal gereklerinin yerine getirilmesi için kamuoyuna açýk biçimde, konunun tarafý Kürt halkýnýn siyasi temsilcileriyle birlikte hareket edilmelidir. * Rojava'da Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesine karþý El-Kaide menþeili çetelere verilen destek hemen kesilmelidir. Kürt sorununda çözüme doðru iler-
lemenin Türkiye emekçi halklarý açýsýndan da ne derece önemli olduðunu Haziran direniþi sýrasýnda gördük. Eðer çatýþmalar sürüyor olsaydý ve böylece egemen sýnýflarýn Kürt halkýna karþý þovenist saldýrganlýkla tüm toplumu tesiri altýna almasý mümkün olsaydý Haziran direniþinin ortaya çýkmasý, söz konusu olmayabilirdi. Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi karþýsýnda kendi egemenlerinin yanýnda taraf tutmuþ bir halkýn bu egemenlere karþý birleþerek kendi özgürlük mücadelesini vermesi
mümkün deðildir. Kürt sorununda çözüm yolunda ilerlemeler (kapitalizmin bu düzeyde derin hiçbir soruna nihai çözüm sunamayacaðýný akýlda tutarak) emekçi halkýn ve sosyalistlerin mücadelesinin de önünü açacaktýr. Marks'ýn deyiþle “Baþka ulusu ezen bir ulus özgür olamaz.”
Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi karþýsýnda kendi egemenlerinin yanýnda taraf tutmuþ bir halkýn bu egemenlere karþý birleþerek kendi özgürlük mücadelesini vermesi mümkün deðildir. Kürt sorununda çözüm yolunda ilerlemeler emekçi halkýn ve sosyalistlerin mücadelesinin de önünü açacaktýr. perspektif
17
Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliði ve Ýlkeleri Üzerine-I
Yeni bir Enternasyonal kendisini ilk dört enternasyonalin kazanýmlarý üzerine inþa edecekse bir anlam taþýr. Bu birikimleri görmezden gelen ve tarihi Lenin'in ölümüyle donduran merkezci ve reformist eðilimlerden uzak durulmalýdýr. Bu açýdan kendisini 3.Enternasyonal'in ilk dört kongresine dayandýran ve bu çizgiyi ileriye taþýyan 4.Enternasyonal'in Geçiþ Programý(1938)'nýn ortaya koyduðu devrimci yöntem, yeni bir enternasyonalin kurulmasý mücadelesinin temel hareket tarzý olacaktýr. Bir dünya sistemi olan kapitalizmden kurtuluþ, küresel bir sýnýf olan proletaryanýn dünya çapýndaki eylemi ile mümkün olabilir. Bu yüzden de proletarya mücadelesinin dünya çapýnda bir liderliðe ihtiyacý vardýr. Marksizmin bu temel önermesinin ete kemiðe bürünmüþ hali, bir dünya partisi olarak Enternasyonal'dir. Bu noktadan hareketle devrimci Marksistler, Marks'tan itibaren dört tane enternasyonal örgütlemiþlerdir. Geçen sayýda bu dört enternasyonalin proleter devrim davasýnýn dönüm noktalarýndaki yeri doldurulmayacak katkýlarý ile týkanma öykülerini özetle anlatmaya çalýþtýk. Bu dört Enternasyonal'den CHP'nin de üyesi olduðu ikincisi, bugün Sosyalist Enternasyonal adý altýnda, muhafazakar saðcý partilerle el ele, kapitalist sisteme üst düzeyde hizmet ediyor. Örnek vermek gerekirse bugün Yunanistan'da krizin faturasýný emekçilere kan kustururcasýna ödeten PASOK ya da Suriye'ye karþý illa da saldýracaðým diyen, Mali'ye saldýrarak Fransýz emperyalizminin yürütücüsü olduðunu ispatlayan Hollande ve partisi Sosyalist Parti 2.Enternasyonal üyesidir. Yakýn tarihin
18
perspektif
Schröder'i, Tony Blair'i bu geleneðin parçalarýdýr. Üçüncü Enternasyonal ise 5.Kongre'den itibaren Stalinistleþtirildi, dünya devriminin taþýyýcýsý olmaktan çýkarak karþý devrimin kaldýracý oldu ve ardýndan 1943'te Stalin tarafýndan emperyalist ortaklarýna þirin gözükmek için laðvedildi. Troçki önderliðinde Lenin'in bayraðýný devralan 4.Enternasyonal ise en zorlu koþullarla karþý karþýya olsa da devrimci Marksist geleneði savunarak gelecek kuþaklara aktarmasýný bildi. Troçki ve diðer önder kadrolarýn katledildiði þartlarda 4.Enternasyonal, 2.Dünya Savaþý sonrasýnýn koþullarýnda örgütsel ve programatik bütünlüðünü koruyamayarak parçalandý. Bugün, bu yüzden, her biri kendisini 4.Enternasyonal'in bugünkü otantik örgütü sayan bir sürü örgütlenme, siyasi yelpazenin farklý farklý yerlerinde varlýklarýný sürdürüyor. Peki, dünya çapýnda yeni bir mücadele dalgasýnýn oluþmakta olduðu günümüzde Marksizmin uluslararasý örgütlenmesi ve liderlik kapasitesi bakýmýndan durum nedir? Bir kere sýnýf mücadelesine yön veren ya da buna aday olan bir
Enternasyonal'den söz edemeyeceðimiz çok açýk. Son enternasyonal olan 4.Enternasyonal kökenli uluslararasý örgütlenmeler, aradan geçen yýllar içerisinde olumlu ya da olumsuz eleþtirilere konu olabilecek bir uluslararasý birikim ortaya çýkardýlar, ama bugünün sýnýf mücadelesinin ihtiyaçlarýna cevap verecek bir uluslararasý örgütlenmeden bir hayli uzakta olduðumuz kesindir. Kýsacasý aradan geçen uzun zaman içerisinde 4.Enternasyonal'in ardýndan ortaya çýkan boþluk doldurulamamýþtýr. Yani devrimci iþçi sýnýfýnýn uluslararasý genelkurmayý mevcut deðildir. Bu genelkurmay olmadan da iþçi sýnýfýnýn kapitalizmi alaþaðý etmesi mümkün olamaz. Bugün dünya çapýnda mücadele yükselirken bunun yakýcý ihtiyacý kendisini acý bir þekilde hissettiriyor. Bu açýdan sekterlik ve dar grupçuluk bir yana býrakýlmalýdýr. Belirli ilkesel temeller etrafýnda biraraya gelinmeli ve uluslararasý ölçekte devrimci proleter hareketin yeniden doðuþu amacýyla ortak bir çalýþma için güçler birleþtirilmelidir. Yeni bir Enternasyonal bugünden yarýna ortaya çýkarýlamayacaktýr ama belirli bir
harmanlanma süreci boyunca sýnýf mücadelesinin öne çýkardýðý acil sorunlara karþý ortak bir uluslararasý mücadele ortaya konabilir. Enternasyonale gidecek olan yol da ancak bu þekilde kat edilebilir. Yeni bir Enternasyonal kendisini ilk dört enternasyonalin kazanýmlarý üzerine inþa edecekse bir anlam taþýr. Bu birikimleri görmezden gelen ve tarihi Lenin'in ölümüyle donduran merkezci ve reformist eðilimlerden uzak durulmalýdýr. Bu açýdan kendisini 3.Enternasyonal'in ilk dört kongresine dayandýran ve bu çizgiyi ileriye taþýyan 4.Enternasyonal'in Geçiþ Programý (1938)'nýn ortaya koyduðu devrimci yöntem, yeni bir enternasyonalin kurulmasý mücadelesinin temel hareket tarzý olacaktýr. Bu anlamda yeni bir enternasyonal çabamýz 3.Enternasyonal'in ilk dört kongresi ile Geçiþ Programý zemininde yer alýr. Bu, söz konusu kongreler ve Geçiþ Programý'nýn sadece konjonktürel karakter taþýyan ve daha sonraki olaylar tarafýndan yanlýþlanan noktalarýnýn takip edileceði anlamýna gelmez. Mesele, bu devrimci yöntemi, günümüz sýnýf mücadelesinin koþullarýna uygulayabilmektir. Devrimci bir uluslararasý birlik için temel olacak, diðer uluslararasý eðilimlerle tartýþýlarak olgunlaþtýrýlmasý ve tamamlanmasý gereken belli baþlý ilkelerini þöyle sýralayabiliriz: Tek Yol Sürekli Devrim: Bugün Mýsýr'dan Tunus'a, Türkiye'den Pakistan'a bir sürü ülke, geri kalmýþlýðýn ve temel demokratik meselelerinin çözülemeyiþinin tetiklediði toplumsal krizlerle boðuþuyor. Çözülemeyen temel anti-demokratik sorunlar, feodal kalýntýlar ve toplumun en baðnaz tortularý, iþçi ve emekçilerin çýlgýnca sömürülmesi ile iç içe geçiyor ve bu sömürüden besleniyor. Bu yüzden de emekçiler ve gençliðin hasretle beklediði demokratik haklar ve insani bir yaþam düzeyi için yürütülen mücadele, emeðin kurtuluþu mücadelesi ile birleþiyor ve kapitalizmin sýnýrlarýný geride býrakýyor. Baþka bir deyiþle, feodal kalýntýlarýn temizlenmesi, insanca bir yaþam ve demokratik haklar mücadelesi, kapitalist sömürü düzeninin aþýlmasýný zorunlu kýlýyor. Kýsacasý, emekçiler bu pislikleri temizlemek için kollarýný sývadýklarýnda devrimi demokratik aþamada sýnýrlandýramayacaklardýr. Ya davalarýndan vazgeçecekler ya da devrimi ileri götürerek büyük mülk sahiplerini mülksüzleþtirerek sosyalist devrim tedbirlerini uygulamaya sokacaklardýr. Bu açýdan demokratik devrim adýna devrimin durdurulmasý ya da burjuva sýnýflar içerisinde ilerici unsurlar icat ederek sözde "demokratik devrim" için bu ha-
Emperyalist sistemin krizler içerisine savrulduðu, savaþlarla önünü açmaya çalýþtýðý, kitlesel ayaklanmalarýn dünyanýn birçok bölgesini tesiri altýna aldýðý bir çaðdayýz. Sadece kuzey Afrika ya da güney Avrupa deðil Türkiye'nin de içinde olduðu birçok ülkede sýnýf mücadelesinde büyük ilerlemeler kaydedildi. Yeni bir kuþak radikalleþti ve her þeyin altüst olmasýnýn mümkün olduðu zamanlardayýz. Nesnel þartlar sosyalist devrim için elveriþli iken örgütle ilgili olan öznel þartlarýn henüz olgunlaþmadýðý bir gerçek. Yeni bir enternasyonal çabasý da bu gerçekliði deðiþtirmek için var.
yali ortaklarla birleþme düþüncesi, iþçi sýnýfý ve ezilenlerin mücadelesine yapýlmýþ ihanetin teorisinden baþka bir þey deðildir. Yakýn tarihin Nepal Devrimi'nde Maoistlerin gerçekleþtirdiði ihanet tam da bu gerekçelerle mazur gösterilmeye çalýþýldý. Devrimi sözde demokratik aþamada durduran Maoistler, hiçbir demokratik sorunu çözemedikleri gibi þu anda da emperyalist kapitalist sistemin neoliberal ajandasýnýn uygulayýcýlarý durumundadýrlar. Bir diðer örnek de Mýsýr'dan verilebilir. Liberal demokratik parlamenter bir Mýsýr rüyasýný etrafta yayanlar Mýsýr'da emekçi ve gençlerin uðruna can verdikleri toplumsal taleplerin doðrudan doðruya sosyalist devrime baðlanmakta olduðunu görmezden geldiler. Mýsýr'da hareketin kendiliðindenliði ve sol güçlerin sürekli devrim perspektifine sahip olmayýþý, Mýsýr'daki tarihi atýlýmýn týkanmasýna yol açtý. Mýsýr'daki sol partilerin içerisinde emekçiler adýna en büyük potansiyele sahip olan Devrimci Sosyalistler, bir çeþit demokratik devrim algýsýna sahip olduklarýndan Müslüman Kardeþler'i ilerici bir müttefik olarak gördü ve cumhurbaþkanlýðý seçiminin ikinci turunda MK'yý destekleme tarihi hatasýna düþtü. Daha sonraysa liberallerle birlikte Ulusal Kurtuluþ Cephesi'nde bulundular. Mýsýr dersleri de gösterdi ki insani bir yaþam seviyesi, sendikal ve demokratik özgürlükler, kadýn haklarý, toprak reformu,
emperyalizme kölece baðýmlýlýktan kurtuluþ, ekonomik ve sosyal kalkýnma, azýnlýk (Kýptiler) haklarý vb. konular -ki bunlar demokratik devrimin konularýdýr- ancak ve ancak sosyalist devrimin kazanýmlarý ile elde edilebilir. Emperyalist kapitalizmin bu temel haklarý saðlama þansý yoktur. Bu haklar uðruna mücadele edecek olan ve bu mücadeleyi zafere götürme kapasitesine sahip olan tek sýnýf, köylülerin ve ezilenlerin liderliðini yapacak olan devrimci proletaryadýr. Sosyalist tedbirlerle demokratik atýlýmlarý beraber gerçekleþtirmek zorunda olan devrimci proletarya bir yandan da devrimini diðer ülkelere yaymak zorunluluðuyla karþýlaþacaktýr. Bahsini ettiðimiz sürekli devrim programý dýþýnda emperyalistkapitalist sistemden çýkýþ yolu yoktur, bu anlamýyla “tek yol sürekli devrimdir.” Bu açýdan yeni bir Enternasyonalin çýkýþ noktasý sürekli devrim olmak zorundadýr. Bolþevizm ve Ýktidar Sorunu: Sürekli devrimin baþarýsý kesinkes Bolþevizmle baðlantýlýdýr. Devrimci proletaryanýn bu görevleri baþarýya ulaþtýrabilmesi için devrimci iþçi-emekçi-gençlerden oluþan Bolþevik bir örgütün varlýðý olmazsa olmazdýr. Yeni bir enternasyonal varlýðýný iktidar sorunu üzerinden tanýmlamalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn þu ya da bu þekilde sendikal bürokrasi ya da iþçi aristokrasisinin kazanýmlarý üzerine yükselen düzen içi bir muhalefetle ye tinmesi mümkün deðildir, bu yüzden de -
perspektif
19
sosyalist devrim ve iþçi iktidarý perspektifi Enternasyonalin çalýþmalarýnýn merkezinde bulunmalýdýr. Yeni bir Enternasyonal, bununla paralel biçimde, iþçi aristokrasisine uyarlanan dünya solundaki güçlü oportünist eðilime karþý mücadele etmeli ve taban radikalizmini inþa etmelidir. Sadece dar görüþlü konformistler, iktidar perspektifini abartýlý ve gerçeklikten kopuk bir tavýr olarak deðerlendirebilir. Emperyalist sistemin krizler içerisine savrulduðu, savaþlarla önünü açmaya çalýþtýðý, kitlesel ayaklanmalarýn dünyanýn birçok bölgesini tesiri altýna aldýðý bir çaðdayýz. Sadece kuzey Afrika ya da güney Avrupa deðil Türkiye'nin de içinde olduðu birçok ülkede sýnýf mücadelesinde büyük ilerlemeler kaydedildi. Yeni bir kuþak radikalleþti ve her þeyin altüst olmasýnýn mümkün olduðu zamanlardayýz. Nesnel þartlar sosyalist devrim için elveriþli iken örgütle ilgili olan öznel þartlarýn henüz olgunlaþmadýðý bir gerçek. Yeni bir enternasyonal çabasý da bu
20
perspektif
gerçekliði deðiþtirmek için var. Tüm Ezilenlerin Kürsüsü Olma: Yeni bir Enternasyonal kadýnlar, Kürtler, eþcinseller, göçmenler, Romanlar ve genel olarak her türden azýnlýðýn emperyalist kapitalist sistem tarafýndan ezilmesine karþý mücadele eder, emekçilerin ezilenlerle omuz omuza mücadele etmesi için çabalar. Diðer taraftan ezilenlerin kürsüsü olmak için çabalarken ezilmelerin kaynaðýnýn sýnýflý toplum düzeni olduðu ve emperyalist kapitalizm ortadan kaldýrýlmadýðý müddetçe de ezilmelerin ortadan kaldýrýlamayacaðý vurgulanmalýdýr. Dünya solunda sýnýf perspektifinin çoklarýnca terk edildiði ve kimlik siyasetinin öne çýktýðý bir dönemden geçiyoruz. Zaman, postmodernist kimlik siyasetinin sýnýf mücadelesini çürüttüðü iddialarýna (emperyalist kapitalizm tarafýndan da desteklenen) karþý durma zamanýdýr. SSCB'nin daðýlmasýndan sonra Stalinistler ve her türden moral çöküntüsü yaþayan diðer sol unsurlar,
ideolojik Kabe olarak bu türden bir sivil toplumculuðu benimseyiverdiler. Kendisine devrimci Marksist diyen birçok unsur da kimlik siyasetinin sýcak sularýna açýldý. Bu kesimler teoride olmasa da pratikte kimlik siyaseti üzerinden politika yapýyorlar ve bu yüzden de post-modern siyasetin basýncý altýnda hareket etmekteler. Örnek vermek gerekirse, ABD'nin dýþ politika sýrlarýný açýða çýkartan Wikileaks'in kurucusu Assange, Washington-Stockholm hattýnda peydahlanan bir senaryoyla, açýk ki ABD'ye iadesi için, tecavüz suçlamasýyla Londra'da tutuklandýðýnda Britanya'da etkisi olan SWP (IST) - CWI (Socialist Party) gibi oluþumlar, kimlik siyasetinin bir türü olan feminizmin yönlendiriciliðinde, Assange'ý savunmayarak ilkesel olarak tam anlamýyla iflas etmiþlerdi. Emperyalist Savaþ ve Demokrasiciliðe Hayýr: Emperyalist kapitalizmin geçmiþteki kanlý maceralarý ve bunlara karþý yükselen
güçlü savaþ karþýtý hareket, emperyalizmi yeni iþgal ve savaþ giriþimleri için kendi kamuoyunu ikna edici gerekçeler bulmaya mecbur býrakýyor. Bu iþgal gerekçelerinin en baþýnda da iþgal edecekleri ülkeye diktatörleri devirerek "demokrasi" ve "özgürlük" getirmek geliyor. Irak'ta diktatör Saddam Hüseyin'i deviren ABD müdahalesinin adý "Irak'a Özgürlük"tü ve bugün Irak'ýn hali ortada. Bu noktada son dönemde Batý Solu çoðunluk itibariyle rezalet bir sýnav vererek "demokrasi" adýna ABD ve ortaklarýnýn operasyonlarýna çanak tuttular. Libya'da emperyalistlerce silahlandýrýlan ve yönlendirilen çeteler "devrimci" sayýldý. ABD'nin operasyon gruplarýný devrimci ilan edip sözde "Libya Devrimi"ne methiyeler düzdükten sonra ABD saldýrganlýðýna hayýr demenin hiçbir anlamý olmaz. Sözde devrimden sonra Libya'nýn hali çok daha kötü, ilericilik ve geleceðe dair umut adýna ortada hiçbir þey yok. Suriye'de de durum ayný. Baþarýlý olduklarý takdirde dünya tarihinin en büyük soykýrýmlarýndan birini örgütleyecekleri gün gibi ortada olan, Batý destekli, fanatik-saðcý-dinci çeteleri devrimci ilan edip "Suriye Devrimi"nden bahsederseniz emperyalist politikaya adapte oldunuz demektir. Üstelik bir devrimcinin birinci görevi kendi ülkesinin emperyalist saldýrganlýðýna karþý durmak olduðu halde. Batý solu, Suriye ve Libya'da, öyle veya böyle, kendi emperyalist devletinin yanýnda yer almaktadýr. Oysa emperyalizmin maðlubiyeti her zaman devrimci olasýlýklarý hazýrlamýþtýr. Bunun için Vietnam Savaþý ya da Türkiye'deki Haziran Günleri'ne bakmak yeterlidir. Emperyalizmin yenilgisinin getireceði devrimci olanaklara odaklanan devrimci tutum yerine emperyalist kapitalizmin sözde insan haklarý-demokrasi-özgürlük söylemine yedeklenen demokrasicilik arasýnda daðlar kadar fark bulunmaktadýr. Yaþasýn Sosyalist Ortadoðu: Bugün Ortadoðu, sürekli kaþýnan etnik ve
mezhepsel çatýþmalar sayesinde kan ve gözyaþý ile yýkanýyor. Diðer taraftan yaþanýlabilir bir gelecek beklentisinde olan on milyonlarca genç için emperyalist kapitalist sistemin sunabileceði hiçbir þey yok. Bölge, Stalinizmin ihanetleri ve Baas milliyetçiliðinin çöküþünün ardýndan siyasal Ýslam'ýn yükseliþine tanýk olmuþtu. Ama aradan geçen birkaç on yýlda siyasal Ýslam, çýkmaz sokak olduðunu kanýtladý. Ýran, Müslüman Kardeþler, AKP, Hamas vb. deneyimler, siyasal Ýslam'ýn momentini kaybettiðini ortaya koyuyor. Geriye NATO'nun yarattýðý Frankenstein El Kaide türü fanatik örgütler geliyor ki bunlarýn emekçilere ve gençliðe sunabileceði hiçbir þey yok. Ne Arap Þeyhleri, ne siyasi Ýslam, ne de burjuva Arap milliyetçiliðine geri dönüþ; tek yol sosyalist Ortadoðu Federasyonu'dur. Etnik ve mezhepsel çatýþmalarý sonlandýracak, emperyalizmle baðlarý kesip atacak, kalýcý barýþ ile ekonomik ve sosyal atýlýmý saðlayacak olan tek þey iþçi emekçi iktidarýdýr. Bu hedef doðrultusunda yeni bir Marksist kuþaðý örgütlemek ve sýnýf mücadelesinin öncü unsuru haline getirmek zorunludur. Bu anlamda Ortadoðu'nun kalbi Mýsýr deneyimi çok büyük derslerle doludur. Eðer uyanýþa geçen kitleler örgütsüz ve sosyalist bir perspektiften mahrumlarsa bir çýkýþ yolu bulamayacaklardýr. Sonunda egemen sýnýfýný þu ya da bu kesimi emperyalist kapitalist sistemle elbirliði için de bozuk düzeni yeniden tesis etmesini bilecektir. Kapitalist Krizin Faturasý Patronlara: Halen kapitalizmin son büyük krizinin içerisindeyiz. Krizin uzun zamana yayýlarak çeþitli bölgelerde büyük sosyal yýkýmlar yaratmaya devam edecek. Bu krizin en büyük yýkým getirdiði bölgelerin baþýnda güney Avrupa geliyor. Burada krizin bir devrimci durum öncesine kadar yaklaþtýrdýðý Yunanistan'dan gerekli dersleri çýkarmak zorunlu. Emekçilere yýkým getirerek iþçiler ve gençler arasýnda büyük infaal yaratan AMB-IMF kesinti paketleri karþýsýnda gerçekleþtirilen genel
Etnik ve mezhepsel çatýþmalarý sonlandýracak, emperyalizmle baðlarý kesip atacak, kalýcý barýþ ile ekonomik ve sosyal atýlýmý saðlayacak olan tek þey iþçi emekçi iktidarýdýr. Bu hedef doðrultusunda yeni bir Marksist kuþaðý örgütlemek ve sýnýf mücadelesinin öncü unsuru haline getirmek zorunludur. grev hareketleri kasýtlý olarak sýnýrlý tutuldu ve halen de sýnýrlý tutuluyor. Bunda birinci derecede sorumluluk sendikal bürokrasi ve baðlaþýðý düzen solundadýr. Tabandan gelen basýncý bürokratik kanallarda masseden mekanizmanýn kilit oyuncularý KKE ve Syriza'dýr. Syriza'da hakim konumdaki eðilim, geçen yýlki seçimlerin ardýndan iyiden iyiye saða kayarak emperyalist kapitalist sisteme güven vermek telaþýndadýr. KKE de ulusalcý duruþunu sol lafazanlýkla birleþtirip bir yandan da sendikal bürokrasideki gücüyle etkili iþçi direniþlerinin önünü kesmektedir. Ýþçi sýnýfý hareketinin önünü görememesi ve kesinti paketlerini engellemek konusunda baþarýsýz olmasýndan ötürü Yunan faþizmi bir kaç kriminal serseriden bugün ülkenin üçüncü büyük siyasi figür konumuna yükselmiþtir. Sol içerisindeki bu uzlaþmacý eðilimler (Syriza ve KKE) sistemi ipten alýp faþizme karþý pasifist bir duruþ ortaya koyuyorlar, çünkü bu partilerin liderliði de sendikal bürokraside, parlamentoda, yerel yönetimlerde ya da baþka ayrýcalýklý mevkilerde bulunan iþçi aristokrasisinin bir parçasýdýr. Bugün Yunanistan iþçi sýnýfýnýn yapacaklarý tüm güney Avrupa için hatta tüm dünya iþçi sýnýfý için belirleyici olacaktýr. Bu yüzden de soldaki hakim oportünist güçlere karþýsýnda yeni bir Enternasyonal'e baðlý yerel Bolþevik seksiyonlarýn oluþmasý hayati önem taþýmaktadýr. Yunanistan genel grevlerle bir devrimci duruma sürüklenebileceði gibi faþizmin zaferine de tanýklýk edebilir. Bunun için acil ihtiyaçlardan birisi de faþizme karþý iþçi sýnýfýnýn savunma birliklerinin örgütlenmesidir. V.U. Arslan
perspektif
21
Kadro Hareketi Kadro hareketinin üyelerinin büyük bir kýsmý imparatorluktan ulus-devlete geçiþ sürecinin en baþýnda saðda (Osmanlýcýlýk ve Türkçülük) alternatif ararken Rus devrimi ile sola kazanýlmýþ ancak Stalinist tezlerin Kemalizm güzellemeleri ile sosyalizm adýna ortaya küçük burjuva milliyetçiliðinden ve devletçilikten bulamaç bir sol gelenek çýkarýlmýþtýr. Kadro da bu geleneðin en sað temsilcilerinden birisi olarak Kemalizmi yeniden üretmiþ, devletçiliðin ve milliyetçiliðin sol olduðu yanýlgýsýný ülkenin politik söylemine 'kazandýrmýþtýr'.
Kadro dergisi, 1932 ile 1935 yýllarý arasýnda bir grup aydýnýn yeni cumhuriyetin ideolojisini oluþturmak hedefiyle yola çýktýðý ancak otuz altý sayýlýk ömrü olan bir yayýndýr. Baþyazarý Þevket Süreyya Aydemir olan Kadro'nun diðer yazarlarý Vedat Nedim Tör, Ýsmail Hüsrev Tökin, Burhan Asaf Belge, Yakup Kadri Karaosmanoðlu ve Þevki Yazman idi. Kadrocularýn yaþam öykülerini ele almak duruþlarýný anlamak açýsýndan önemlidir. En önemli ortak yanlarý Osmanlý'nýn son döneminin çocuklarý olmaktýr, yani imparatorluktan ulus devlete geçiþ sürecine tanýklýk etmiþlerdir. O dönemin Osmanlýcýlýk ve Türkçülük gibi çözüm arayýþlarýnýn þöyle ya da böyle bir tarafýnda durmuþ olmakla birlikte hayatlarýnýn ilerleyen dönemlerinde solla harmanlanmýþ bir ulusal kurtuluþçuluk çizgi içerisinin taþýyýcýsý olmuþlardýr. Kadro hareketinin üyelerinin büyük bir kýsmý bu sürecin en baþýnda saðda alternatif ararken Rus devrimi ile sola kazanýlmýþ ancak Stalinist tezlerin Kemalizm güzellemeleri ile sosyalizm adýna ortaya küçük burjuva
22
tarih
milliyetçiliðinden ve devletçilikten bulamaç bir sol gelenek çýkarýlmýþtýr. Kadro da bu geleneðin en sað temsilcilerinden birisi olarak Kemalizmi yeniden üretmiþ, devletçiliðin ve de milliyetçiliðin sol olduðu yanýlgýsýný ülkenin politik söylemine ‘kazandýrmýþtýr’. K ý s a c a s ý Kadrocularýn tamamý Türkçülük ve Osmanlýcýlýktan oldukça etkilenmiþ, sosyalist olduklarýný söyledikleri zamanlarda bile bu düþünce akýmlarýnýn derin etkilerini taþýmaya devam etmiþlerdir. Bir baþka ortak yanlarý da hepsinin devlet kurumlarýnda önemli pozisyonlarda çalýþmasýdýr. Dergi kapanmak zorunda kaldýktan sonra bile devlet aygýtýnýn çeþitli pozisyonlarýnda görevlerine devam etmiþler; tek parti dönemine yakýn durarak iktidarý soldan etkilemeye çabalamýþlardýr. Gerek dönemin baskýcý koþullarýndan korunmak gerekse de Kemalist kadrolara politik önem atfettiklerinden çatýþmacý bir dil kullanmamýþlardýr. Hatta potansiyel çatýþma alanlarýndan ya da Kemalist iktidarý doðrudan eleþtirecek hamlelerden kaçýnmýþlardýr. Kadrocular Þevket Süreyya Aydemir, topraksýz bir köylü ailesinin çocuðudur. Dönemin Turancý fikirlerine yakýndýr ve Kafkas cephesine gönüllü olarak savaþmaya gidecek kadar da bu fikirlere sadýktýr. Türkçülüðün derin etkisi altýndadýr. 1919-
1921 yýllarý arasýnda Azerbaycan'da öðretmenlik yaptýðý dönemde sosyalizmden etkilenmiþtir. Bolþeviklerin 1920'deki Bakü Kongresi'ne kasabasýnýn öðretmenlerini temsilen katýldýktan sonra Komünist Parti'ye üye olmuþ, Doðu Emekçilerinin Komünist Üniversite(KUTV)’nde öðrenim görmüþ ve Komintern'e temsilci olarak katýlmýþtýr. 1923'te Ýstanbul'a döndüðünde TÝÇSF(Türkiye Ýþçi ve Çiftçi Sosyalist Fýrkasý)'de aktif olarak görev almýþtýr. Parti içindeki ayrýþmalardan sonra bir süre tutuklu kalmýþtýr. Cezaevinde iken hiçbir zaman gerçek anlamda sosyalist olmayan Aydemir, Rus Devrimi'nin görkemi ve ezilen halklara vaat ettiði özgürlükleri de hafýzasýndan atamayarak kendince bir üçüncü yol çizmeye giriþmiþ, 'Milli Kurtuluþ Hareketi' fikri kafasýnda þekillenmiþtir. Cezaevinden çýktýktan sonra 1929 yýlýnda Türk Ocaklarý'nda yaptýðý ve sonradan "Ýnkýlap ve Kadro" adlý rapora dönüþtürdüðü konuþmalarýnda hareketin ilk tartýþmalarýný resmi olarak baþlatmýþtýr. Ýsmail Hüsrev Tökin ise Ýstanbul'da Avusturya Lisesi'nden mezun olmuþ; 1922'de Sovyetler'den burs alarak Moskova'ya eðitime gitmiþtir. KUTV'de ve Moskova Üniversitesi'nde ekonomi öðrenimi gören Tökin, Halk Ýþtiraküyyun Fýrkasý ile iliþki içindeyken temsilci olarak Komintern'in dördüncü kongresine katýlmýþtýr. Daha sonra TÝÇSF ile iliþkiye geçen Tökin, 1926'de ülkeye geri dönmüþtür. Vedat Nedim Tör ise Galatasaray Lisesi, ardýndan Berlin Üniversitesi'nde ekonomi bölümünden mezun olmuþ; Almanya'daki öðrencilik yýllarýnda sol öðrenci gruplarý içerisinde yer almýþtýr. 1922'de TÝÇSF'yi temsilen Komintern dördüncü kongresine katýlmýþ ayný yýlýn
sonunda Türkiye'ye dönerek Aydýnlýk dergisine yazý yazarak katkýda bulunmuþtur. 1925'teki ilk tutuklamasýnýn ardýndan 1927'de tekrar tutuklandýðýnda polise parti dokümanlarýný teslim ederek kýsa sürede tahliye edilmiþtir. O tarihten itibaren de sol içerisinde bir itirafçý olarak bilinmektedir. Yakup Kadri Karaosmanoðlu, Kadrocularýn içinde sol siyasette tecrübe sahibi olmayan ya da kendisini doðrudan sosyalist vb. bir ideolojik duruþla tariflemeyen tek kiþidir. Liseyi Kahire'de tamamladýktan sonra Ýstanbul'da hukuk eðitimi görmüþ, 1919 sonunda Kurtuluþ Savaþý'na katýlmýþ, 1923,1927 ve 1931 seçimlerinde milletvekili seçilerek Kemalist iktidarla uzun süreli dirsek temasýný devam ettirmiþ, hatta Mustafa Kemal'in sofrasýna davet ettiði nadir isimlerden birisi olmuþtur. Kadroculara katýlmasýyla Mustafa Kemal'den dergi için gerekli izini almak, onda güven yaratmak konusunda saðladýðý olanak ile memur statüsündeki diðer üyelerin yapamayacaðý dergi yayýn sorumluluðu pozisyonunu milletvekili olarak üstüne almasýyla kritik bir rol üstlendiðini söyleyebiliriz. Kemalist rejim de Yakup Kadri'yi tersten Kadro'yu kontrol altýnda tutmak için kullanmýþtýr. Dahasý, iktidar Y.Kadri'yi Tiran'a büyükelçi atayýp memur statüsüne getirerek derginin yayýn sorumluluðu görevini yapmasýna son vermiþ ve böylece Kadro'yu yayýn hayatýný sonlandýrmaya zorlarken de Y. Kadri'den yararlanmýþtýr. Ýnkýlabýn Ýdeolojisi ve Kadro Kadro dergisinin temel çýkýþ noktasý ve kendisine biçtiði misyon "inkýlabýn ideolojisini oluþturmak" idi. Yani hareket noktasý Mustafa Kemal öncülüðünde baþlamýþ olan iþgal karþýtý hareketin bir inkýlap olduðu kabulüdür.
Ulus devletin kurulduðu ve kapitalistleþme yolunda hamlelerin hýzla atýldýðý bu dönem basit bir milliyetçi algýlayýþla anti-emperyalist de ilan edilmektedir Kadro tarafýndan. Hal böyle olunca Kadro, inkýlabýn halen devam etmekte olduðunu da iddia ederek onun bir teorik alt yapýya kavuþturulmasýnda kendisine vazife çýkarmýþtýr. Ve tam da bu teorik altyapý için Kadro çýkarýlmaya baþlanmýþtýr. Kadrocular'a göre Türk Ýnkýlabý milli bir inkýlaptýr, anti emperyalist karakteri güçlüdür ve inkýlabý gerçekleþtiren kadrolar diðer sýnýflý toplumlarýn aksine oluþturduklarý devlet aygýtýnda herhangi bir sýnýfýn çýkarýna deðil milletin çýkarýna yönelik adýmlar atmaktadýr. Bu bir avantajdýr. Devletin sýnýf karakterinin olmayýþý kullanýlmalýdýr. Böylece de Batý'daki kapitalist toplumlarýn sýnýf çatýþmalarýndan azade bir milli rejim kurulabilir. Kadrocularýn analizlerinin temelinde þu tespit bulunmaktadýr: sýnýf karakteri olmayan bir yapý olarak devlet toplumun üstünde bir güçtür ve sýnýflara eþit mesafededir; bu nedenle burjuvazinin büyüyüp siyasal gücü eline almasýnýn önüne geçilmelidir. Bu görevi devralan devletin devletçi politikalarýnýn baþýnda da bir aydýn inkýlapçý kadro olmalýdýr. Bu kadro da "Kadro"cularýn kendisinden baþkasý deðildir. Yani Kadro, kendisini tüm güç iliþkilerinin dýþýnda(!) ve üstünde(!) idealistçe devletin politik liderliðini yapabilecek pozisyonda görmektedir. Teorisinin en temel çarpýklýklarýndan birisi olan devlet analizi Kadrocularýn diyalektik ve tarihsel materyalizmden hiç nasibini almamýþ olduðunu göstermektedir. Ne ülkenin sýnýfsal analizi ne de tarihsel süreç konusunda en ufak bir parýltý gösteremeyen bu çevre 'milli kurtuluþ hareketi' ve Kemalist iktidarýn
programýnýn hizmet ettiði sýnýfsal çýkarý anlamak konusunda da diyalektik yöntemden bir hayli uzaktadýr. Oysa Aydemir, Tör ve Tökin kendilerinin diyalektik ve tarihsel materyalizmi benimsediklerini iddia etmiþlerdir. Buradaki temel sorun kendilerinin "diyalektik ve tarihsel materyalizm"den anladýklarýnýn bambaþka þeyler olmasýdýr. Bu nedenle sýnýflý toplumlarýn ürünü olan devlet aygýtýnýn sýnýfsal karakterinin olmadýðýný dahi iddia edebilmektedirler. Birinci Dünya Savaþý'ndan sonraki dünya denklemlerinde beliren siyasi pozisyonlar Kadro'nun anlaþýlabilmesi için bir diðer önemli noktadýr. Almanya ve Ýtalya gibi faþist doktrin üzerine kurulmuþ iktidarlar ya da Rusya'nýn 'Sovyet' rejimi ile emperyalist kapitalist düzenin ideolojik bombardýmaný Kadro'yu ideolojik hudutlarý net olan bir doktrin oluþturmanýn gerekliliðine ikna etmiþtir. Kadro, Þevket Süreyya Aydemir'in (1968, s.89) dediði gibi “madem ki inkýlap vardýr, o halde bu inkýlabýn bir de izahý olmalýdýr” diyerek yola çýkýlmýþtýr: “Ýnkýlap þayet ilkeleþtirilmez, ideolojik bir düþünce sistemine baðlanmazsa nitelik deðiþtirip soysuzlaþabilir. Böyle bir sonucun sorumlusu ise aydýnlar olacaktýr.” Kadrocular, milli kurtuluþun gerçekleþmesinde ilk aþamanýn Kurtuluþ Savaþý olduðunu söyler. Ýkinci aþama ise anti-emperyalist bir tutumla baðýmsýzlýðý kazanabilmenin tek yolu olan sanayileþme ve ekonomik ve siyasi baðýmsýzlýðý saðlayacak olan devletçilikten geçmektedir. Bunu gerçekleþtirmenin ise aþkýnlaþmýþ, gerekli bilgilerle donanmýþ elit bir kesimin iþi olabileceðini savunur: “Ýnkýlabý ilerletebilecek olan ancak onun heyecanýný duyabilecek þuura sahip olanlardýr. Anarþik bir
Kadrocular için kapitalizm de sosyalizm de Türkiye için model olmaz. Çünkü ne Türkiye burjuvazi ve iþçi sýnýfýna sahiptir, ne devletin sýnýf karakteri vardýr ne de Kemalist rejim herhangi bir sýnýfýn çýkarýna davranmaktadýr. Bu durumda Batýlý kapitalist ülkelerdeki sýnýf çeliþkisinin Türkiye'de þimdiden ortaya çýkmasý, burjuvazinin güçlenerek devlete kendi karakterini vermesi engellenebilir; bu baðlamda sosyalizmle kapitalizm arasý üçüncü bir yol Kadro tarafýndan önerilmektedir. Bu üçüncü yol devletçiliktir. tarih
23
ruhum ve teþkilatsýz bir cemaatin kendi içgüdülerine tabi olarak coþmasý deðildir.”(Aydemir, 1968, s.258-263) Yani kendisi kitlelerin çok üstünde bir öncü dar kadro olarak gören Kadro ülkenin halkýnýn geleceðini kendi ellerinde tuttuðu sanrýsý içindedir ki Kemalizmin hastalýklarýnýn damarlarýna ne denli iþlediði buradan da anlaþýlabilmektedir: “Ýnkýlabý benimseyecek ve mukadderatýný ona vakfedecek þuurlu ve feragalý bir kadro yaratamayan bir inkýlap kumanda heyetinden yoksun bir ordunun ve muharebenin akýbeti gibi, bir takým umulmadýk neticelerle karþýlaþabilir. Bunun içindir ki kadroyu teþkilat çerçevesi dar, disiplinli ve þuurlu bir yöneticiler ve kurucular zümresi olarak ifade edebiliriz. Kadro bir yýðýn deðildir. Kadroda, partilerde olduðu gibi geliþigüzel her vatandaþýn yeri yoktur. Kadro, inkýlap içinde en ileri unsurlarýn, en ileri fikirler etrafýnda teþkilatlanmasýdýr.” Kadrocular, emperyalist kapitalist aþamanýn sýnýf çatýþmasýnýn, dolayýsýyla da sosyalizmin sadece Batý toplumlarý için bir program olabileceðini söylerken þunu anlatmaya çalýþýr; Batýlý modern kapitalist toplumlarýn sermaye birikimi esas olarak iþçinin artý deðerinin sömürülmesi ile deðil sömürge ülkelerden elde edilen zenginlikle mümkün olabilmiþtir. Bu durumda Batýlý iþçi sýnýfý Türkiye gibi yarý sömürge ya da sömürge ülkelerin emekçileriyle kaderlerini birleþtirmeyecektir; çünkü onlarýn sömürülmesinden çýkar sahibidir. Bu milliyetçi söylem, sadece Batýlý emperyalistleri deðil emekçileri de düþman olarak görmeye kadar iþi vardýrýr. Sýnýflý toplumlarýn tüm çeliþkileri Türkiye bazýnda adeta reddedilerek 20. yüzyýlýn temel çeliþkisinin modern Batýlý kapitalist metropollerle az geliþmiþ,
24
tarih
sömürge ya da yarý sömürge ülkeler arasýndaki çeliþki olduðu savunulmaktadýr. Bu tezlerle, anti-emperyalizm anti-kapitalizmden kopartýlarak basit bir milliyetçiliðe dönüþtürülmekte ve böylece Kemalizmle bir baþka ortaklýk kurulmaktadýr. Kadrocular için kapitalizm de sosyalizm de Türkiye için model olmaz. Çünkü ne Türkiye burjuvazi ve iþçi sýnýfýna sahiptir, ne devletin sýnýf karakteri vardýr ne de Kemalist rejim herhangi bir sýnýfýn çýkarýna davranmaktadýr. Bu durumda Batýlý kapitalist ülkelerdeki sýnýf çeliþkisinin Türkiye'de þimdiden ortaya çýkmasý, burjuvazinin güçlenerek devlete kendi karakterini vermesi engellenebilir; bu baðlamda sosyalizmle kapitalizm arasý üçüncü bir yol Kadro tarafýndan önerilmektedir: devletçilik. Nereden tutsak elimizde kalacak yaklaþýmlarýyla Kadro, iþçi sýnýfýnýn uluslararasý karakterini dar kafalý bir milliyetçilikle görmezden gelmiþ; Türkiye iþçi sýnýfýný ise Türkiye burjuvazisi ile ortak çýkarlara sahip bir sýnýf olarak lanse etmiþtir. Bunun diðer adý barýþçýl, çatýþmasýz, korporatist toplumdur ki bu da Kemalizmin korporatizminin bir baþka versiyonundan baþka bir þey deðildir. Kaldý ki Kemalizm ülkede sýnýflarýn varlýðýný reddederken Kadro sýnýflý toplumu kabul etmesine raðmen bunu savunduðuna göre bu ancak bir tercih olabilir. Kapitalizmin açýkça bir sömürü düzeni olduðu, sýnýfsal çatýþmalarý milli olana zarar verecek þekilde ortaya çýkardýðý tespitini yapmakla birlikte Kemalist rejimin bulunduðu çeliþkili pozisyonu kendi programý doðrultusunda yönlendirebileceðine inanmýþtýr Kadro. Bu yanýlgýnýn en önemli sebeplerinden birisi de Büyük Buhran sonrasýnda Kemalist iktidarýn bir zorunluluk olarak izlemek zorunda kaldýðý devletçi politikalar ile Kadro'nun ideolojik bir
amaçla savunduðu devletçiliðin örtüþen kimi noktalarýdýr. Derya Koca
Kaynakça (1) Aydemir, Þevket Süreyya, Ýnkýlap ve Kadro, 2. Baský, Bilgi Yayýnevi, Ankara, 1968. (2) Tekeli, Ýlhan& Ýlkin, Selim, "Türkiye'de Bir Aydýn Hareketi: Kadro", Toplum ve Bilim, 24, Kýþ, 1984. (3)Tekeli, Ýlhan&Ýlkin Selim, Bir Cumhuriyetin Öyküsü Kadrocularý ve Kadro'yu Anlamak, Tarih Vakfý Yurt Yayýnlarý, Ýstanbul, 2003. (4) Tekeli, Ýlhan & Ýlkin Selim, (2007), "Kadro ve Kadrocularýn Öyküsü", Modern Türkiye'de Siyasi Düþünce, Cilt8: Sol, Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul, s. 600-19. (5)Türkeþ, Mustafa, Kadro Hareketi Ulusçu Bir Sol Akým, Ýmge Kitabevi Yayýnlarý, Ankara, 1999. (6)Yanardað, Merdan, Türk Siyasal Yaþamýnda Kadro Hareketi, Ýkinci Baský, Siyah Beyaz Yayýnevi, Ýstanbul, 2008.
Kemalizme sol bir içerik atfetme hastalýðý daha sonra da devam edecek, özellikle Stalinizmin Kemalizmi ilerici burjuva bir güç ilan etmesiyle güçlenerek gelecek kuþaklarýn bilincini de bulandýracaktýr.
CIA, MI6, Tudeh, KGB… Musaddýk Darbesinde Roller
Modernleþmeci ve ulusalcý çizginin liderliðine soyunan Ýran Ulusal Cephesi'nin örgütleyicisi Musaddýk’ýn iktidara geldikten sonra Ýran’ýn devasa petrol kaynaklarýný Britanyalý þirketlerin yaðmalamasýna son vermesini Batýlý emperyalistler unutmayacaklar; hesabýný kýsa zaman içinde aðýr biçimde soracaklardý.
"Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü (CIA), 60 yýl önce Ýran'da düzenlenen ve dönemin baþbakaný Muhammed Musaddýk'ýn devrilmesi ile sonuçlanan darbedeki sorumluluðunu resmen kabul etti." Ajanslara geçen bu haber, aslýnda malumun ilanýndan baþka bir þey deðil. Diðer taraftan Ýran tarihi, özellikle de 1953 ve 1979 kýrýlmalarý, çok önemli derslerle dolu ve Ortadoðu'nun yeniden sarsýldýðý bu dönemde komþu ülke Ýran'ýn emekçi halkýnýn deneyimlerinden öðrenmek, bizler açýsýndan çok önemli olmalý. Bu yüzden de CIA'nýn malumu ilan etmesinin ötesine gitmek ve dönemi anlamak gerekli. Bu arada belirtmek gerekir ki 1953 darbesinde Ýngiliz MI6 gizli servisi de en az CIA kadar rol almýþtýr. Britanya'da da ABD'dekine benzer bir yasa ile belirli bir yýldan itibaren arþivlerin açýklanmasý gibi bir uygulama olsaydý MI6'nýn Musaddýk'ýn devrilmesindeki rolü belgelerle açýða çýkabilirdi. Musaddýk Kimdir? Muhammed Musaddýk, 1905-07 devri-
mine aktif olarak katýldý ve devrimin neticesinde ortaya çýkan Ýran parlamentosuna daha 24 yaþýnda milletvekili olarak seçildi. Kurulan hükümetlerde bakanlýklar yaptý, çeþitli vilayetlerde vali oldu. Modernleþme yanlýsý Rýza Þah, Britanya'nýn baskýsýyla tahttan indirildiðinde (1941) Musaddýk, modernleþmeci ve ulusalcý çizginin liderliðine soyunan Ýran Ulusal Cephesi'ni örgütledi. Aydýnlarýn yaný sýra yeni geliþen Ýran burjuvazisi ile Ýslami kesimin etkin olduðu geniþ esnaf dokusu Bazaar, Ulusal Cephe'yi desteklemekteydi. Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda ve sonrasýnda Ýran, Stalin Rusyasýnýn da arasýnda bulunduðu müttefik güçlerce Ýngiliz nüfuz bölgesi olarak saptanmýþtý. Rýza Þah'ýn devrilmesi doðrudan Britanya'nýn iþi idi. Ama Britanya emperyalizmine duyulan tepki büyüktü ve bunun birinci derecedeki ifadesi Musaddýk'ýn kazandýðý toplumsal destekti. Özellikle Ýran'ýn dev petrol kaynaklarýnýn Britanyalý Anglo-Ýran Petrol Þirketi tarafýndan yaðmalanmasý politik kampanyalarýn hedefi oluyordu. Musaddýk bu þirketin tamamen millileþtirilmesini savunuyor ve kamuoyunda beðeni kazanýyordu. Yükselen toplumsal muhalefetin enerjisini fark eden Ýran yönetici sýnýfý ve Þah, Musaddýk'ýn 1953'te baþbakan seçilmesine ses çýkarmayacaklardý. Musaddýk, ulusal kalkýnma etrafýnda
bir sosyal reform programý uygulamaya baþlamýþtý ki kendisini Britanya'nýn ablukasý altýnda buldu. Çünkü Musaddýk zor bela da olsa petrol þirketlerini devletleþtirmiþti. Britanya emperyalizmi buna cevap olarak Fars Körfezi'ni abluka altýna almakla kalmadý, çok etkili bir ekonomik ambargoyla Ýran'ýn petrol ihracatýný yirmide birine düþürdü. Bu durumda Musaddýk'ýn reform hamlesi çökmekle kalmýyor, ülke kriz içerisine yuvarlanýyordu. Suudi Arabistan, Irak ve Kuveyt'teki iþbirlikçi yönetimler, petrol üretimini arttýrarak ambargonun dünya piyasalarýndaki olumsuz etkisini azaltýyorlardý. Bu arada MI6 Ýran'da faaliyetlerini o kadar arttýrmýþtý ki saray çevresinde ve etkili yerlerdekileri satýn almak için büyük miktarda para saçýlýyordu. Bunun dýþýnda Musaddýk, toprak aðalarýnýn ve emperyalizm yanlýsý Þah ve adamlarýnýn büyük muhalefeti ile karþýlaþtý. Mevcut krizle baþ etmek için kendisine olaðanüstü yetkiler verilmesinde ýsrar eden Musaddýk, muhalefetin giriþimleri ile istediðine ulaþamayýnca Temmuz 1952'de Þah'a istifasýný sundu. Yeni baþbakanýn ilk iþi Britanya ile petrol gelirleri konusunda anlaþmaya çalýþmak olunca toplumsal muhalefet bir kez daha ayaða kalkacaktý. 5 gün süren etkili genel grev hayatý durdurdu, yüz binlerin katýldýðý eylemlerde 250 kiþi can verdi. Ama egemenler bundan sonrasýný göze alamadý, ordu geri çekilmek isteyecek ve Þah Musaddýk'ý yeniden baþbakan atamak
sýnýfýn hafýzasý
25
Tudeh'in kendisini de imha edecek olan darbeye karþý, üstelik gücü de rahatlýkla yetecekken, tepki vermemesi yani siyaseten intihar etmesi nasýl açýklanabilir? Anlaþýlmaz gelebilecek bu durum tamamen SSCB ile ilgilidir. 2.Dünya Savaþý sonlarýnda SSCB-ABD-Britanya arasýnda yapýlan anlaþmalarda (Yalta-Postnam-Tahran) Ýran, Britanya nüfuz bölgesi olarak kabul edilmiþtir. SSCB, Batý Bloku alanýna giren ülkelerdeki devrimleri açýkça engellemiþtir. zorunda kalacaktý. Her zamankinden daha güçlü olan Musaddýk, Þah'ýn yetkilerini sýnýrlandýrdý, toprak aðalarýnýn gücünü kýrdý. Ama Britanya'nýn dünya çapýnda uyguladýðý ambargo altýnda ülke yoksullaþmaktaydý. Bu koþullar altýnda Musaddýk'ý destekleyen önemli Ayetullahlar Musaddýk'tan desteklerini çekti. Musaddýk'ýn Britanya ile tüm diplomatik iliþkileri koparmasý ipleri kopma noktasýna getirdi. Bu saatten sonra CIA da tüm aðýrlýðýyla Ýran'a yüklenip, darbenin gerekli þartlarý oluþturacaktý. Darbenin ayak seslerini iþiten kitleler sokaktaydý ve durumu Musaddýk da bilmekteydi. Ne var ki Musaddýk, týpký yýllar sonra Allende'nin yapacaðý gibi burjuva yasallýðýný çiðnemeyerek devlet adamý pozlarýnda kitle hareketini bizzat frenlemiþ, emekçilere sokaklarý boþaltýn çaðrýsý yapmýþtý. Darbe, iþçi hareketini acýmasýzca ezecekti. Tudeh ve SSCB'nin Rolü TUDEH, Ýran Komünist Partisi'nin sonradan (1941) legal gerekçeler nedeniyle aldýðý isimdir. Ýran Komünist Partisi'nin önderliði Rusya'da Stalin elinde 1930'larda yok edildikten sonra parti diðer KP'ler gibi Stalinizasyona tabi kýlýnmýþ ve SSCB'nin dýþ politikasýnýn bir eklentisine dönüþmüþtür. Bu yüzden de SSCB'den gelen direktiflerle parti politikasý bir dizi zikzakla ve türlü türlü tutarsýzlýklarla bezelidir. Ýran tarihinin en önemli dönemeçlerinden birisi olan petrolün millileþtirilmesi meselesinde Tudeh'in tutumu bu þekildedir. Parti, önceleri Musaddýk'ý ABD ajaný olarak suçlamýþ ve millileþtirilmeye karþý çýkmýþken daha sonra pozisyon deðiþtirerek Musaddýk'a destek olmuþtur. Bu arada partinin çok önemli bir güç olduðunu akýlda tutmak gerekir. Tudeh,
26
sýnýfýn hafýzasý
genel greve önderlik yapacak güçtedir (Temmuz 1952 genel grevi Tudeh'in önderliðindedir) ve iþçi sýnýfý içerisinde etkisi büyüktür. Bunun dýþýnda Tudeh aydýnlar ve öðrenciler için büyük çekim merkezidir. Ülkede sola ve sosyalizme kayan herkesin gideceði tek adres olan Tudeh ayný zamanda ordu içerisinde de büyük güce sahiptir (Askeri Örgüt). Partiye baðlý askeri örgüte 500 kadar subay üyedir. Bütün bunlar Tudeh'i Ýran'ýn en önemli siyasi gücü yapmaktadýr. Ama Tudeh darbeye karþý taraftarlarýna direnmeme çaðrýsý yapmýþtýr. Darbeyi günler öncesinde bildirerek Musaddýk'ý uyaran Tudeh'in Askeri Örgütü'dür. Ne var ki iþçi hareketinin yaný sýra Tudeh'in kendisini de yok edecek olan darbe karþýsýnda hiçbir þey yapmamasý kitlelerde derin hayal kýrýklýðý yaratmýþtýr. Ýhanetin boyutlarýný anlatan önemli bilgilerden birisi de darbe için harekete geçirilen ordulardan birisinin baþýnda bulunan generalin bizzat Tudeh'e baðlý Askeri Örgüt mensubu olmasýdýr. Ama gerekli emir Parti merkezinden asla çýkmayacaktýr. Askeri Örgüt'ün baþý Khosrov Rozbeh, parti liderlerinin çaðrýsýna uymaz ve teslim olmayarak yer altýnda mücadeleye devam eder. Rozbeh yakalandýðýnda (1958) parti yönetimini ihanetle suçlayacaktýr. Ayný zamanda çok iyi bir örgütçü, çok yönlü bir aydýn, parlak bir askeri uzman olan Rozbeh, baþ eðmezliðin sembolü olarak Ýran devrimci geleneðine adýný yazdýrýr. Rozbeh, son anda kendisine sunulan piþmanlýk açýklamasý karþýlýðýnda af dilemesi talebini reddeder ve ertesi gün idam edilir. Tudeh'in Ýhaneti Nasýl Açýklanýr? Tudeh'in kendisini de imha edecek olan darbeye karþý, üstelik gücü de rahatlýkla yetecekken,
tepki vermemesi yani siyaseten intihar etmesi nasýl açýklanabilir? Konuya yabancý olanlar için anlaþýlmaz olan bu durum tamamen SSCB ile ilgilidir. 2.Dünya Savaþý sonlarýnda SSCBABD-Britanya arasýnda yapýlan anlaþmalarda (Yalta-Postnam-Tahran) Ýran, Britanya nüfuz bölgesi olarak kabul edilmiþtir. SSCB, Batý Bloku alanýna giren ülkelerdeki devrimleri açýkça engellemiþtir. Bunun en acý örneklerinden birisi Ýran ise, daha da acýsý Yunanistan'da yaþanmýþtýr. Stalin'in bu anlaþmalara o derecede sadýk kalmýþtý ki yýllar sonra Churchill, anýlarýnda Stalin'in bu tavrýndan þaþkýnlýk ve övgüyle bahsedecekti. Kýsacasý Tudeh'e düþen darbeyi kabullenmekti, açýkça emekçiler adýna ihanetçi bir tutum takýnacaktý. Zaten Ýran gibi uluslararasý siyaset ve ekonomi açýsýndan belirleyici olan bir ülke ile ilgili kýyamet koparken SSCB hiçbir þekilde Musaddýk lehine ya da baþka türlü aðýrlýk koymamýþtýr. SSCB sýnýr komþusu olan Ýran'da olan bitenleri sadece izlemiþtir. Hatta söylediðimiz gibi Tudeh millileþtirmelere bir dönem karþý tavýr almýþ, Musaddýk'ý ABD ajaný ilan etmiþti. Sonuç Darbenin ardýndan Ýran iþçi hareketi ve devrimciler uzun bir baský dönemi altýnda ezildiler. Uyanýþ 1960'larýn ikinci yarýsýndan itibaren yeniden baþladýðýnda 1953 ihanetinin anýsý devrimci gençlerin hafýzasýnda taze idi. Onlar Tudeh'e yaklaþmadýlar. Tudeh'in kötü deneyimi, devrimci gençliði iþçi sýnýf perspektifli Leninist taktik ve stratejik derinlik yerine gerillacýlýða savrulmasýnda önemli bir paya sahiptir. Tudeh 1970'lerden itibaren yeniden toparlandýðýnda bu sefer de Humeyni'nin karþý devrimine cephane taþýyacaktý. Buna göre Humeyni ve Mollalar, anti-emperyalist ve ilericiydi… Emirler yine Moskova'dan geliyordu. Tudeh diðer devrimci gruplardan militanlarý Humeyni'nin cellatlarýna ihbar edecek kadar ileri gidecekti… 20. yüzyýl anlaþýlamadan 21.yüzyýl kazanýlamaz. Ýran bu anlamda çok zengin deneyimlere sahip ve bu çerçevede Maziar Behrouz'un Epos Yayýnlarý'ndan çýkan Ýran'da Nasýl Yapýlamadý adlý kitabý mutlaka okunmalýdýr.
Güney Amerika Yeni Bir Döneme Giriyor
S
Türkiyeli devrimcilerin Güney Amerika'ya bakýþlarý hep sempati ve umut doludur. Gerçekten de Che'nin diyarý, adsýz ne kahramanlar çýkartmýþtýr baðrýndan, ne ayaklanmalar görmüþtür bu topraklar ve ne bedeller ödenmiþtir burada.
ýnýflar arasý uçurum devasa ve solun herhangi bir yere kýyasla çok daha güçlü olduðu bir coðrafya Latin Amerika. Tam da bu yüzden biz devrimcilerin bir kulaðýnýn Latin Amerika'da olmasý gerekiyor. Bu kýta önümüzdeki dönemde de yeniden önemli geliþmelere gebe. Arjantin'de 11 Aðustos Seçimlerinin Anlattýklarý Arjantin'de 11 Aðustos'ta yapýlan ulusal meclis seçimlerinin ilk turunda Kirchner büyük darbe alýrken (%54'ten %26'ya düþüþ) devrimci ve merkezci örgütlerden oluþan Ýþçilerin Sol Cephesi, yaklaþýk 900 bin oy alarak büyük bir baþarýya imza attý. Cephenin daha önce ulaþmýþ olduðu en yüksek oy sayýsý 660 bindi (2011). Bu sonuçlar, Kirchnerizm'in sonunu ifade ederken PO (CRFI), PTS (FTCI) ve IS (UIT)'den oluþan Ýþçilerin Sol Cephesi'nin önünde duran büyük fýrsatlarý ve potansiyeli ortaya koyuyor. Arjantin'deki 11 Aðustos seçimlerinin sonuçlarý, kýta genelinde içine girilen yeni dönemin özelliklerini ortaya koyuyor. Bu dönemin ilk göze çarpan özelliði reformist ve ulusalcý devlet baþkanlarý döneminin kapandýðýdýr. Latin Amerika, 21.yüzyýla ayaklanmalarla girdikten sonra son on yýlý görece sakin geçirmiþti. Arjantin, Bolivya ve Venezuela'da yaþanan büyük ayaklanmalar, Bolþevik devrimci öncünün eksikliði nedeniyle baþarýsýz olunca kitleler, yüzlerini reform vaat eden solcu politikacýlara çevirdiler. Venezuela'da Chavez, Bolivya'da Morales, Arjantin'de Kirchner, Breziliya'da Lula, Honduras'ta Zaleya,
Nikaragua'da Ortega, Uruguay'da Vazquez, Þili'de Bachalet, Paraguay'da Lugo, Ekvator'da Correa baþkanlýk koltuðuna oturmuþlardý. Bu isimlerden Chavez ve belirli ölçülerde de Morales, petrol ve doðalgazdan gelen finansal kaynaðýn yardýmlarýyla, görece radikal bir reform programý izlerken diðer isimler, 2000'lerdeki (AKP'nin de yararlandýðý) ekonomik geniþleme sayesinde mümkün olan, yoksullarýn yaþam standartlarýndaki ilerlemeleri hanelerine yazmýþlardý. Gerçekteyse Latin Amerika'daki dev çarpýklýklarýn çok azý deðiþmiþti. Ayrýca, Chavez ve bir ölçüde de Morales, keskin bir anti-Amerikancý, ulusalcý retorik tuttururken aðýr toplar Brezilya ve Arjantin'in baþkanlarý Lula ve Kirchner, daha dengeli bir söylemle kýtayý dünya siyasetinde ABD'den bir nebze olsun uzaklaþtýrarak Rusya ve Çin'e doðru yaklaþtýrdýlar. Ýþçi hareketine gelirsek bu dönem büyük ölçüde durgun geçilen yýllar anlamýna geldi. Birincisi emekçi kitleler, oy verdikleri bu "sol" devlet baþkanlarýný saða karþý savunma eðilimindeydiler. Sendikal bürokrasi ile bunlarýn baðlaþýðý diðer merkezci ve reformist sol örgütler, bahsi geçen devlet baþkanlarýnýn ya zaten adamlarýydý ya da burjuva devlet katýnda yükselebilmek umuduyla kuyrukçu durumundaydýlar. Ýþçi aristokrasisinin dalgakýran rolünün emekçi hareketin bu dönemdeki durgunluðunda önemli bir etkisi vardý. Ekonomik geniþleme döneminin beraberinde getirdiði reel ücretlerdeki kýsmi artýþlar da yatýþtýrýcý bir rol oynamaktaydý.
Þimdilerdeyse iþin rengi kökten bir þekilde deðiþme eðiliminde. Ýlk olarak ekonomik geniþleme döneminin sonuna gelindi. Örneðin, kapitalist dünya ekonomisinin parlayan yýldýzý Brezilya 2012'de ancak %0.9 büyüyebildi. Hal böyle olunca reformist liderler, sýkýþmaya baþladýlar. Sýkýþýr sýkýþmaz da yaptýklarý ilk iþ, kesinti paketleri ile emekçilere saldýrmak oldu. Bunun dýþýnda da hemen ABD ile iliþkileri düzeltmenin yolunu tuttular. Yaptýklarý Latin Amerika'nýn geleneksel saðcý patron partilerinin izinden gitmek oluyor. Bu yüzden de emekçi sýnýflarýn tepkisi ile karþýlaþýyorlar ve popülariteleri hýzla irtifa kaybediyor. Yaklaþan seçimlerde birçoklarý yerlerini saðcý hükümetlere býrakacak. Hala iktidarda olanlar da saðcý patron partilerinin izinden gitmek zorundalar. Bunun kaçýnýlmaz sonucu da sýnýf mücadelesinin þiddetlenmesi olacak. Emekçi kitlelerse saðcý iktidarlar karþýsýnda uysal olmayacaklardýr. Hatta oy verdikleri sol tandanslý baþkanlara karþý da eski hoþgörülerini göstermeyeceklerdir. Bunun ilk örneði Brezilya'da gözükmüþtür. Arjantin'de Kirchner Dönemi Kapanýyor Kirchner'in Arjantin'i 2001'deki büyük ekonomik krizin ardýndan elveriþli dünya konjonktürünün rüzgârýyla önemli ekonomik büyüme oranlarýna ulaþtý. Bu Kirchnerizm'in temeliydi. Nestor Kirchner ve ardýndan iktidara gelen Kristina Kirchner hiçbir þekilde Chavez benzeri bir reform programý benimsemeseler de bu zaman zarfýnda reel ücretlerde geliþme
enternasyonal postacý
27
Arjantin'de 11 Aðustos'ta yapýlan ulusal meclis seçimlerinin ilk turunda Kirchner büyük darbe alýrken (%54'ten %26'ya düþüþ) devrimci ve merkezci örgütlerden oluþan Ýþçilerin Sol Cephesi, yaklaþýk 900 bin oy alarak büyük bir baþarýya imza attý. Arjantin'deki 11 Aðustos seçimlerinin sonuçlarý, kýta genelinde içine girilen yeni dönemin özelliklerini ortaya koyuyor. Bu dönemin ilk göze çarpan özelliði reformist ve ulusalcý devlet baþkanlarý döneminin kapandýðýdýr.
Arjantin’de Sol Cephenin bölgesel oy oranlarý
kaydedildi ve Arjantin dýþ politikada Rusya, Çin ve Ýran hattýna yaklaþtý. Ne var ki bu elveriþli ekonomik eðilimler þimdilerde tersine döndü ve Kirchner yolun sonuna yaklaþtý. Bunun da etkisiyle iþçi haklarý saldýrý altýndayken Kirchner'in izlediði sað politikalar dýþ politikada da Arjantin'i ABD çizgisine yakýnlaþtýrýyor. Kirchner'in bu sað çizgisi, týpký Venezuela ve Bolivya'da olduðu gibi saðýn potansiyel yükseliþinin temelini oluþturuyor. Zira bir yandan sað politikalar nedeniyle iþçi sýnýfýndan alýnan destek gevþiyor ve sað politikalarýn orijinal sahibi geleneksel sað patron partilerinin meþruiyeti artýyor ve rüzgârý arkalarýna alma fýrsatý yakalýyorlar. Solcu devlet baþkanlarýnýn gününü doldurmasý ve sýnýf mücadelesinin sertleþecek olmasý, devrimci sýnýf hareketi ve sosyalistler adýna fýrsatlar ve tehlikeler anlamýna geliyor. Arjantin'deki sosyalist hareketin geniþ bir örgütlülüðü bulunmaktadýr. Arjantin'de Ýþçilerin Sol Cephesi'nin Büyük Baþarýsý Arjantin'de devrimci ve merkezci örgütlerin seçim ittifaký olan Ýþçilerin Sol Cephesi, önemli bir potansiyele sahip ve önünde önemli fýrsatlar uzanýyor. Seçimlerde elde edilen 900 bin oy Ýþçilerin Sol Cephesi'nin Arjantin sýnýf mücadelesinde ne kadar kritik bir yerde durduðunu gösterdi. Diðer taraftan SDH ile yoldaþça baðlarý olan Arjantinli TPR'li devrimcilerin belirttiði gibi Ýþçi-
28
enternasyonal postacý
lerin Sol Cephesi bu boþluðu dolduracak, önüne gelen büyük fýrsatlarý deðerlendirecek politik hamleleri gerçekleþtirmek konusunda bazý önemli handikaplara sahip. Birincisi ve en önemlisi, Sol Cephe'nin seçim ittifakýnýn ötesine geçerek net bir politik duruþ ve örgütsel bir birlik gerçekleþtirmekten bir hayli uzak olmasý gerçeðidir. Bunun için Sol Cephe'nin evvela kendisini diðer sosyalist ve devrimci örgütlere de açmasý ve demokratik bir kültür yaratarak sýnýf mücadelesinin öne çýkardýðý sorunlar karþýsýnda net bir strateji geliþtirmesi gerekmektedir. TPR'li yoldaþlar bu doðrultuda Cephe'nin sosyalist ve devrimci güçlere açýk bir kongre düzenlemesi gerektiðini savunmaktadýr. Brezilya Deneyiminin Gösterdikleri Brezilya'yý sallayan Haziran Günleri, Ýþçi Partili (PT) Sao Paolo belediyesinin yaptýðý ulaþým zammýna karþý yükselen eylem dalgasýyla baþladý. Çok da önemli miktarlarda olmayan bu zam, aslýnda bardaðý taþýran damla olmuþtu. Lula'nýn varisi Dilma Rousseff, kötü ekonomik gidiþat yüzünden bir fatura çýkartmak zorundaydý ve faturayý emekçilere kesiyordu. Birçok alanda özelleþtirmelere hýz verilmiþti. Kamu harcamalarý kýsýlýyor ve ücretlerde kesintilere gidiliyordu. Enflasyonun yüksek olduðu, zaten Rio ile birlikte dünyanýn en pahalý kentlerinden olan Sao Paolo'da ulaþýma zam yapýlýnca protestolar hiç de beklenmedik þekilde sosyal patlamaya dönüþtü. Brezilya'da 500 þehirde 2 milyon kiþinin katýldýðý protesto dalgasý boyunca kýta genelinde ortaya çýkmakta olan benzer kafa karýþýklýklarý gündeme geldi. Bu eylemlerden sað mý faydalanacaktý? Bu kafa karýþýklýðý, birçok sol unsurun eylemlere burun kývýrmasýnda ve yaygýn karamsarlýkta kendisini gösterdi. Devrimci inisiyatife inanmayan, reformizme yatkýn bu eðilim, özünde PT'den kopamamaktadýr. Nitekim tabandan gelen basýncýn neticesi olan 11 Temmuz'daki genel grevde
sendikal bürokrasi, "grevin PT iktidarýna karþý ya da destekçi mahiyette olmadýðýný" vurgulayarak PT ile olan baðlaþýklýðýný bir kez daha sergiledi. Oysa hiç de emek verilmeyen, ciddi bir çalýþmasý yapýlmayan 11 Temmuz grevi beklentilerin çok üzerinde bir karþýlýk görerek iþçi sýnýfýnýn PT'ye daha fazla torpil geçmeyeceðini göstermiþ oldu. Diðer taraftan PT'nin solundaki en büyük alternatif olan PSOL(Avrupa Sol Partisi'nin Brezilya karþýlýðý) da kendi içerisindeki sað kanadýn etkisiyle bir hayli sað bir çizgi izleyerek PT ile seçim ittifaký derdindedir. Birçok profesyonel politikacý için bunun anlamý, parlamento koltuklarý ve baþka üst düzey yöneticilikler demek. PCO (Partido da Causa Operaria) gibi devrimci oluþumlarýn alternatif hale gelmek için henüz yeterince güçlü olmadýklarý dikkatlerden kaçmamaktadýr. Ama Bolþevik inþa için elveriþli koþullarýn geliþmekte olduðu bir döneme girmekteyiz. Devrimci Marksist örgütlerin bu dönemde birleþik iþçi cephesi taktikleriyle iþçi sýnýfýnýn ileri unsurlarýný kendilerine çekmeleri gerekmektedir. PT konusunda hala kafasý karýþýk olan ama ayný zamanda neoliberal uygulamalara þiddetle karþý olan geniþ emekçi kesimler, somut talepler etrafýnda harekete geçirilebilir. Seçimlerden saðýn zaferle çýkmasý durumunda da iþçi sýnýfý sermaye saldýrýlarýna karþý daha kolay hareket edebilecektir. Ekonomik daralmanýn iþçi sýnýfý kazanýmlarýna karþý saldýrýlarý kaçýnýlmaz hale getirdiði önümüzdeki süreç, Bolþevik inþa için verimli bir ortam hazýrlamaktadýr. Brezilya adeta önümüzdeki süreçte Latin Amerika'yý bekleyen geliþmelerde öncülük etmektedir. Sýnýf mücadelesi öyle ya da böyle çetinleþecektir. Bütün bunlar karþýsýnda sol-sosyalist-devrimci hareketlerin yetenekleri ve sýnýf mücadelesinin neresinde duracaklarý bir hayli önemli. Bu açýdan bazý ülkelerde öne çýkan kimi örnekleri ele almak faydalý olacaktýr.
iþçi hareketi üzerinde hep daha az Venezuela'da etkiye sahipti. Bunda en büyük Chavizmo'nun rol, Bolivya iþçi sýnýfýnýn daha Sonu, örgütlü olmasý ve köklü bir Oportünizmin baðýmsýz sýnýf hareketinin varÝflasý lýðýdýr. Bolivya iþçi sýnýfý 1952, Chavez'in ölümünün 1971, 1985 ve 2003 yýllarýnda ardýndan yapýlan ayaklanmýþ ve Bolþevik devrimci seçimleri Maduro, önderliðin yokluðu yüzünden ancak kýl payý farkla iktidarý ele geçirememiþtir. kazanabilmiþti Bolivya iþçi hareketinin (%50.6'ya karþý merkezinde Bolivya iþçi sýnýfýnýn %49.1). Ekim 2012'de vurucu gücü olan madenciler yapýlan seçimlerde gelir. 2 milyon iþçiyi temsil eden Chavez'in oy oranýnda COB sendikasý da iþçi sýnýfýnýn da ciddi gerilemeler tarihsel örgütüdür. Bu yýlýn mart olmuþtu (%55.1'e ayýnda COB liderliði, 7 yýllýk karþýlýk %44.3). Daha Morales iktidarýna muhalif Ýþçi Chavez saðlýðýndayken Chavizmo'nun Latin Amerika, 21.yüzyýla ayaklanmalarla girdikten sonra son on Partisi'ni (PT) örgütleme çaðrýsýný kuruluþ kongresini ciddi bir sýkýntý içinde yýlý görece sakin geçirmiþti. Arjantin, Bolivya ve Venezuela'da yaparak gerçekleþtirdiler. Gerçekten de olduðu ortadaydý. yaþanan büyük ayaklanmalar, Bolþevik devrimci öncünün eksikliði Morales iktidarý her geçen yýl Þimdilerde dünyada nedeniyle baþarýsýz olunca kitleler, yüzlerini reform vaat eden solcu daha saða kayarak iþçi haklarýna "yükselen" ekonomiler için karþýdan esen politikacýlara çevirdiler. Venezuela'da Chavez, Bolivya'da Morales, karþý bir saldýrý içerisinde olmuþtur. Dolayýsýyla PT'nin kururüzgarlarýn iyice Arjantin'de Kirchner, Breziliya'da Lula, Honduras'ta Zaleya, luþunu ileriye doðru atýlmýþ sertleþtiði bir Nikaragua'da Ortega, Uruguay'da Vazquez, Þili'de Bachalet, önemli bir adým olarak selamladönemde Maduro'nun iþi hiç de kolay deðil. Paraguay'da Lugo, Ekvator'da Correa baþkanlýk koltuðuna mak gerekiyor. Ne var ki hikaye burada bitmiyor. PT'nin önder%30'lara yaklaþan oturmuþlardý. liðinde bulunan sendikal enflasyon ve %1'in bürokrasi, Morales ve MAS'a altýna inen büyüme 15 yýlýn deneyimlerinden bilse de köþeye karþý bir devrimci alternatif oluþturmaktan çok, oranlarýyla baþa çýkabilmek Maduro için hiç de sýkýþan Maduro, emperyalist kapitalizme Morales üzerinde bir baský kurmak amacýnda. kolay olmayacak. Zira ulusalcýlýk ve "yakýnlaþma" sinyalleri veriyor. Peki Ýþçi aristokrasisinin bu sol kanadý, PT vasýreformizmle tarifleyebileceðimiz Maduro'nun gidiþatý böyleyken Venezuala'da tasýyla Morales hükümetiyle daha iyi pazarlýk Chavizmo'nun ekonomik altyapýsý çöküyor. Chavizmo'nun sosyalist muhaliflerinin durumu etme gücüne sahip olacak. Çiçeði burnunda Durum böyle olunca temmuz ayýnda ABD ve nedir? Bunlarýn baþýnda Chirino'nun önderlik PT'nin baþýndakiler iþçi haklarýný korur Venezuelalý dýþiþleri bakanlarýnýn ettiði Morenocu UIT'nin Venezuela seksiyonu görünürken bir yandan da burjuva sistemde Guetemala'da biraraya gelmelerini bu PSOL geliyor. Bir zamanlar Chavez ile beraber kendi yerlerini güçlendirme derdindeler. Bu geliþmelerle iliþkilendirmek gerekiyor. olan Chirino, Chavez'den ayrýldýktan sonra sol yüzden de PT'nin içerisinde örülecek bir taban Görüþme sonrasý ABD Dýþiþleri Bakaný Kerry, bir retorik kullansa da ardýndan hýzla saða inisiyatifinin büyük önemi var. Ýþçi sýnýfýnýn "iki ülke arasýndaki iliþkileri nasýl daha fazla savruldu ve Chavez'e saðdan saldýran, emeklilik haklarýna dönük saldýrýlara karþý yapýcý ve olumlu bir hale sokabileceklerini emperyalizm iþbirlikçileriyle dayanýþma içeridüzenlenen 14 günlük grev hareketi sýrasýnda görüþtüklerini" belirtmiþti. Ýki ülke arasýnda sine girdi. Bu yüzden de gayet iyi tanýnan, proPT'nin gösterdiði uzlaþmacý tutum durumu 2010'dan beri görevde olmayan büyükelçilerin fili yüksek bir sendika önderi olan Chirino, açýk bir þekilde gösteriyor. Kaldý ki bu grev yeniden devreye sokulmasý da böylelikle karþý devrimcilerle bir olmanýn karþýlýðý olarak boyunca iþçi sýnýfý militan kavgalar verdi, karara baðlandý. Bu görüþmenin Venezuela'nýn emekçilerden tecrit olarak büyük bir yalnýzlýk blokajlar yapýldý, çatýþmalarda bir iþçi öldü, isteðiyle gerçekleþtiðini de belirtelim. Bunun içerisine düþtü. Merkezciliðin tipik hastalýðý silahla vurulanlarýn yanýnda yüzlerce iþçi yaradýþýnda ABD petrol devi ile Chevron ile olan bu savruluþlardan gerekli derslerin landý. Böyle bedelli bir kavga sýrasýnda PT'nin Venezuela devlet petrol þirketi PDVSA arasýnçýkarýlmasý büyük önem taþýmaktadýr. MAS karþýsýnda takýndýðý uzlaþmacý tavýr PT da milyarlarca dolarlýk kritik anlaþmalar Venezuela'da Chavizmo'ya karþý tutarlý sosyaliderliðinin MAS'tan ve burjuva düzenden yapýldý. Venezuela ekonomisinin belkemiði list bir muhalefet yürütecek bir iþçi partisinin kopmaya niyetinin olmadýðýný göstermektedir. olan petrol ihracatýnýn (toplam ihracatýn %95'i) geliþimi ileri doðru atýlmýþ büyük bir adým olaBu noktada PT içerisinde "partinin yönetiesas olarak ABD'ye yapýlmakta olduðunu caktýr. minin mücadele eden ve bedel ödeyen iþçilerin hatýrlatalým. Bunun dýþýnda Maduro, Bolivya elinde olmasý gerektiði" fikri etrafýnda taban Venezuela ekonomisini dinamitleyen, gýda inisiyatifinin geliþtirilmesi büyük önem taþýBolivya'da sýnýf mücadelesinin geliþimi krizi yaratarak bir darbe olasýlýðýný güçlendiren maktadýr. Venezuela'dakine birçok yönden benzemekteVenezuela büyük sermayesinin temsilcileriyle dir. Chavez'in karþýlýðý Morales ve partisi MAS de görüþerek onlara bir takým imtiyazlar tanýda þimdilerde Maduro ile benzer sýkýþmýþlýkyor. Kýsacasý emperyalist kapitalist sistem larla karþý karþýya. Morales, Chavez'e oranla Chavizmo ile de pekala çalýþýlabileceðini son
enternasyonal postacý
29
Paris Komünü Dersleri-I* Komün, bize, emekçi kitlelerin kahramanlýklarýný, tek bir blok halinde birleþme kapasitelerini, kendilerini gelecek adýna feda etme yeteneklerini ve ayný zamanda da kitlelerin kendi yollarýný tayin etmedeki yeteneksizliklerini, harekete liderlik etmedeki kararsýzlýklarýný, ilk baþarýdan sonra düþmanýn nefes almasýna izin veren, duraksamaya girme yönündeki tehlikeli eðilimlerini gösterdi.
K
omün tarihini her incelediðimizde, daha sonraki devrimci mücadeleler ve hepsinden öte yaþanan son devrimlerden, sadece Rus deðil ayný zamanda Alman ve Macar devrimlerinden, elde edilmiþ deneyimler sayesinde, onu yeni bir açýdan görüyoruz. Fransa-Almanya savaþý kanlý bir patlama, büyük bir dünya kýyýmýnýn habercisiydi; Paris Komünü ise bir dünya proleter devriminin yýldýrým gibi bir müjdecisi. Komün, bize, emekçi kitlelerin kahramanlýklarýný, tek bir blok halinde birleþme kapasitelerini, kendilerini gelecek adýna feda etme yeteneklerini ve ayný zamanda da kitlelerin kendi yollarýný tayin etmedeki yeteneksizliklerini, harekete liderlik etmedeki kararsýzlýklarýný, ilk baþarýdan sonra düþmanýn nefes almasýna izin veren, duraksamaya girme yönündeki tehlikeli eðilimlerini gösterdi. Komün çok geç kalmýþtý. 4 Eylül'de iktidarý almanýn bütün imkanlarýna sahipti ve bu, Paris proletaryasýnýn Thiers'e olduðu kadar geçmiþin bütün güçlerine ve Bismarck'a karþý verilen mücadelede kendisini bir çýrpýda ülke emekçilerinin baþýnda konumlandýrmasýna izin vermekteydi. Ne var ki iktidar; demokratik laf ebelerinin, Paris delegelerinin ellerine düþtü. Parisli proleterlerin ise ne bir partileri ne de önceki mücadelelerle kendilerine sýkýca baðlandýklarý liderleri vardý. Ýþçi sýnýfýnýn desteðini arayan ve kendilerini sosyalist zanneden küçük burjuva vatanseverlerinse gerçekte kendilerine hiç güveni yoktu. Onlar proletaryanýn kendine inancýný sarstýlar; hareketin liderliðini emanet etmek için, devamlý olarak, bir düzine belli belirsiz devrimci laftan oluþan bohçaya sahip ünlü avukatlarýn, gazetecilerin, delegelerin arayýþýna girdiler. 4 Eylül'de Jules Favre, Picard, GamierPages ve þürekasýnýn Paris'te iktidarý ele almasýnýn sebebi Paul-Boncour,
30
çeviri
A. Varenne, Renaudel ve daha birçoðunun bir süreliðine proletaryanýn partisine hakim olmasýna izin veren sebeplerle aynýdýr. Renaudel'ler ve Boncour'lar ve hatta Longuet'ler ve Pressemane'ler duygudaþlýklarý, entelektüel alýþkanlýklarý ve davranýþlarý dolayýsýyla Jules Favres ve Jules Ferrys'e devrimci proletaryadan çok daha yakýn. Onlarýn sosyalist söylemleri, onlarýn kitleler üzerinde etkili olmasýna izin veren tarihsel bir maskeden baþka bir þey deðil. Çünkü Favre, Simon, Picard ve diðerleri liberal-demokratik söylemi kullanmakta ve istismar etmektedir ki bu da oðullarýný ve torunlarýný sosyalist bir söyleme baþvurmak zorunda býrakmaktadýr. Oðullar ve torunlar babalarýna layýk olarak kaldýlar ve iþlerine devam ettiler. Fransa'da idari kliðin bileþiminden çok daha önemli bir sorun olan hangi sýnýfýn iktidarý almak zorunda konusunda karar vermek gerekli olduðunda, Renaudel, Varenne, Longuet ve benzerleri Millerand'ýn kampýnda - Galliffet'in yani Komün kasabýnýn suç ortaðý- olacaklardýr. Salon ve parlamentolarýn devrimci gevezeleri gerçek hayatta devrim ile yüz yüze geldiklerinde onu tanýmazlar. Ýþçilerin partisi -parlamenter manevralar için bir araç deðil, gerçek bir parti- proletaryanýn birikmiþ ve örgütlü deneyimidir. Ancak geçmiþinin bütün tarihine dayanan; geliþimin tüm safhalarýný ve patikalarýný teorik olarak öngören ve buralardan gerekli eylem formüllerini çýkaran bir partinin yardýmýyla, proletarya, kendisini, tarihine sürekli yeniden baþlamaktan, duraksamalardan, karar yoksunluðundan ve hatalarýndan muaf tutabilir. Paris proletaryasýnýn böyle bir partisi yoktu. Komün'e dadanan burjuva sosyalistler, kitleler el yordamýyla ilerler ve kimilerinin kararsýzlýðý ve diðerlerinin fantezileri yüzünden pusulayý þaþýrýrken gözlerini göðe dikmiþ, bir mucize veya bir ilahi söz
için beklemiþ, duraksamýþtý. Sonuç olarak devrim bunlarýn ortasýnda, çok geç bir zamanda patlak verdi ve Paris kuþatýldý. Proletarya geçmiþ devrimlerin, çarpýþmalarýn, demokrasinin yinelenen ihanetlerinin derslerini hafýzasýnda yeniden oluþturmadan önce altý ay akýp gitmiþti ve sonunda iktidarý aldý. Bu altý ay, telafisi imkansýz bir kayýp olduðunu kanýtladý. Eðer 1870 Eylülü'nde devrimci eylemin merkezileþmiþ partisi Fransa iþçi sýnýfýnýn baþýnda bulunmuþ olsaydý, Fransa'nýn tarihiyle birlikte bütün insanlýðýn tarihi de baþka bir yön almýþ olacaktý. Eðer 18 Mart'ta iktidar Paris proletaryasýnýn eline geçtiyse bu, iktidar bilerek ele geçirildiði için deðil, düþman Paris'i terk ettiði için olmuþtur. Bu sonuncularý sürekli zemin kaybediyorlar; iþçiler onlarý küçümsüyor ve onlardan nefret ediyordu. Küçük burjuvazinin artýk itimadý kalmamýþtý; büyük burjuvazi ise daha fazla kendilerini savunma kapasitelerinin kalmadýðýndan korkuyordu. Askerler subaylara düþmanlaþmýþtý. Hükümet, birlikleri baþka yerlerde yoðunlaþtýrmak adýna Paris'ten kaçtý. Ve ancak ondan sonra proletarya duruma hakim olmuþtu. Ancak o, bu gerçeði sonraki günlerde anladý. Devrimle beklemediði bir anda karþýlaþmýþtý. Bu ilk baþarý pasifliðin yeni bir kaynaðýydý. Düþman Versay'a kaçmýþtý. Bu bir baþarý deðil miydi? O zamanlarda neredeyse kan dökmeden hükümet çetesi ezilebilirdi. Paris'te, baþýnda Thiers'in bulunduðu bakanlar tutuklanabilirdi. Onlarý savunmak için de kimse el uzatmazdý. Bu yapýlmadý. Her þeyi etraflýca gören ve kararlarýný gerçekleþtirmek için özel organlarý olan merkezileþmiþ bir parti örgütlenmesi yoktu.
Piyade birliklerinin geri kalaný Versay'a geri çekilmek istemedi. Askerler ve subaylarý birbirlerine baðlayan baðlar çok zayýftý. Ve Paris'te yönetici bir parti merkezi bulunuyor olsaydý çekilmekte olan orduya - çünkü geri çekilme olasýlýðý vardý- birkaç yüz ya da birkaç düzine sadýk iþçiyi dahil eder ve onlara þu talimatlarý verirdi; askerlerin subaylara karþý hoþnutsuzluðunu arttýrýn, askerleri subaylardan koparmak için psikolojik olarak elveriþli ilk andan faydalanýn ve Paris'te halkla birleþmesi için onlarý geri getirin. Thiers destekçilerinin kendi itiraflarýna göre bu kolaylýkla gerçekleþtirilebilirdi. Ancak hiç kimse ne bunu düþündü ne de bunu düþünecek birisi vardý. Dahasý, büyük olaylarýn tam ortasýnda böylesine kararlar ancak devrimi sabýrsýzlýkla bekleyen, onun için hazýrlanan devrimci bir parti tarafýndan benimsenebilirdi. Etraflýca düþünmeye alýþmýþ ve eyleme geçmekten korkmayan bir parti ile pusula þaþýrýlmazdý. Ne var ki bir eylem partisi Fransýz proletaryasýnýn sahip olmadýðý tek þeydi. Ulusal Muhafýz Merkez Komitesi, gerçekte, silahlý iþçilerin ve küçük burjuvazinin Delegeler Konseyi'dir. Devrimci yola girmiþ olan kitleler tarafýndan doðrudan doðruya seçilen böyle bir konsey, kusursuz bir eylem aygýtýný temsil eder. Fakat ayný zamanda kendilerini devrime yakalanmýþ bulan kitlelerle arasýndaki öz ve doðrudan baðlantý nedeniyle, konsey, kitlelerin sadece güçlü yanlarýný deðil ayný zamanda zayýf yanlarýný da yansýtýyordu. Hatta baþlangýçta güçlü yanlarýndan daha aðýr basan zayýf yönlerini yansýtýyordu; kararsýzlýk ve beklemeci ruh durumunu ve ilk baþarýdan sonraki eylemsizlik eðilimlerini ortaya koyuyordu. Ulusal Muhafýz Merkez Komitesi'nin önderliðe ihtiyacý vardý. Proletaryanýn politik deneyimleriyle cisimleþmiþ ve sadece Merkez Komite içinde deðil lejyonlarda, müfrezelerde ve Fransýz proletaryasýnýn derinliklerinde sürekli var olan bir örgütlenmeye sahip olmak vazgeçilmezdi. Delegeler Konseyi'nin aracýlýðýyla -ki verili durumda Ulusal Muhafýz'ý organlarýdýr- parti kitlelerle sürekli baðlantý halinde olabilir, haleti ruhiyelerini bilebilirdi. Yönetici merkezi her gün parti militanlarý aracýlýðýyla kitlelerin düþüncelerini ve iradelerini birleþtirecek, onlara nüfuz edecek bir slogan ortaya atabilirdi. Hükümet Versay'a doðru çekildikten sonra, tam da sorumluluðun en büyük olduðu anda, Ulusal Muhafýz sorumluluðu üzerinden atmak için acele etti. Merkez Komite, Komün için 'yasal' seçimler hayal ediyordu. Kendisini, saðdan, 'yasallýk'la kaplamak için Paris belediye
Ýþçilerin partisi proletaryanýn birikmiþ ve örgütlü deneyimidir. Ancak geçmiþinin bütün tarihine dayanan; geliþimin tüm safhalarýný ve patikalarýný teorik olarak öngören ve buralardan gerekli eylem formüllerini çýkaran bir partinin yardýmýyla, proletarya, kendisini, tarihine sürekli yeniden baþlamaktan, duraksamalardan, karar yoksunluðundan ve hatalarýndan muaf tutabilir. baþkanlarý ile görüþme yoluna gitti. Ayný zamanda Versay'a yönelik þiddetli bir saldýrý hazýrlanmýþ olsaydý belediye baþkanlarý ile görüþmeler askerî bakýþ açýsýndan amaçla uyum içinde tam bir kurnazlýk olarak savunulabilirdi. Ancak gerçekte, bu görüþmeler yalnýzca, mücadelenin þu ya da bu mucizelerle önüne geçmek amacýyla yürütülüyordu. "Legalliðe" ve "legal" devletin bir parçasýný cisimleþtiren adamlara -delege, belediye baþkaný vb.- saygý duyan küçük burjuva radikalleri ve sosyalist idealistler, ruhlarýnýn derinliklerinde devrimci Paris kendisini 'yasal' Komün'le örttüðünde, Thiers'in önlerinde saygýyla duracaðýný umuyorlardý. Pasiflik ve kararsýzlýk, bu durumda, kutsal federasyon ve özerkliðin prensibiyle desteklendi. Bildiðiniz gibi Paris, diðer birçok komünden yalnýzca biriydi. Paris, kimseye bir þey dayatmak istemiyordu; 'örnek bir diktatörlük' söz konusu olmadýkça diktatörlük için savaþmýyordu. Özetle, yaþanan, geliþmekte olan proleter devrimin yerine bir küçük burjuva reformunu komünal özerkliði- ikame etme giriþiminden baþka bir þey deðildi. Gerçek devrimci görev ise proletaryayý tüm ülkede iktidarý almaya ikna etmekti. Paris onun tabaný, dayanaðý, kalesi olarak hizmet etmeliydi. Ve bu amacý gerçekleþtirmek için zaman kaybetmeksizin Versay'ý yenmesi ve tüm Fransa'ya ajitatörler, örgütçüler ve silahlý güçler göndermesi gerekliydi. Düþmanýn muhalefetini bozguna uðratmak; duraksayanlarý güçlendirmek ve sempatizanlarla iliþkiye geçmek gerekliydi. Durumu kurtarmak için tek yol olan saldýrý ve hücum politikasý yerine Paris'in liderleri kendilerini komünal özerkliðe hapsetmeye giriþtiler. Baþkalarý saldýrmadýðý sürece onlar da
saldýrýya geçmeyeceklerdi; her þehrin kutsal öz yönetim hakký vardý. Gerçekte, bu idealist lakýrdý - sýradan anarþizmle ayný cinsten- nihai sona kadar aralýksýz sürdürülmesi ya da hiç baþlamamasý gereken devrimci eylem karþýsýndaki korkaklýðýn üzerini örtmeye yarýyordu. Kapitalist örgütlenmeye düþmanlýk - ki küçük burjuva yerelciliði ve özerkliðin mirasý- hiç þüphesiz Fransýz proletaryasýnýn belli bir kesiminin zayýf tarafýydý. Kimi devrimcilere göre bölgelerin, semtlerin, taburlarýn, þehirlerin özerkliði gerçek eylemin ve bireysel baðýmsýzlýðýn en yüce garantisiydi. Ancak, bu, Fransýz proletaryasýna pahalýya patlayan büyük bir hata oldu. 'Despotik merkezciliðe karþý mücadele' ve 'boðucu' disipline karþý olma görünüþü altýnda çeþitli gruplarýn ve iþçi sýnýfýnýn alt gruplaþmalarýnýn varlýðýný muhafaza etmesi amacýyla; onlarýn küçük çýkarlarý adýna onlarýn bölgesel liderliði ve liderlerin yerel sözcüleri önderliðinde bir savaþ gerçekleþti. Tüm iþçi sýnýfý; baþýnda, gruplarýn, mahallelerin, bölgelerin üzerinde yer alan, demirden bir disiplinle birarada tutulan merkezileþmiþ bir örgütün varlýðýnda, kültürel özgünlüðünü ve politik farklarýný muhafaza ederek, olaylarýn yedeðinde kalmaksýzýn düþmanýn zayýf taraflarýna öldürücü darbeyi vurmak üzere düzenli ve kararlý þekilde hareket edebilir. Her ne þekil alýrsa alsýn, partikülerizm yönündeki eðilim, ölü geçmiþin bir mirasýdýr. Fransýz komünizmi -sosyalist komünizm ve sendikalist komünizm- kendisini ondan ne kadar erken ayrýþtýrýrsa proleter devrim için o kadar iyi olacaktýr. Lev Troçki(19) Çeviri: Marksist Bakýþ (* Ýki bölüm halinde yayýnlanacaktýr.)
çeviri
31
DEVRÝM ÞEHÝTLERÝ ÖLÜMSÜZDÜR! Elbet bir bildiði var bu çocuklarýn kolay deðil öyle genç ölmek yeþil bir yaprak gibi yüreði koparýp ateþe atmak pek öyle kolay deðil Hem öyle bir aðaç ki þu yaþamak denilen þey her bahar yeniden yeniden tomurcuklanýr da yalnýz bir bahar çiçeklenir a benim gülüm! Hasan Hüseyin Korkmazgil
SDH'den Pavlos Fyssas'ýn Katledilmesine Dair Açýklama Bugün Yunanistan'da faþist hareketin ulaþtýðý saldýrganlýk düzeyi, doðru bir programla antifaþist mücadelenin yükseltilmesini zorunlu kýlýyor. Hatýrlayacak olursak, faþizmin yükseliþi, Yunanistan solunun, yaþanan kriz ve toplumsal bunalýmý yönlendirecek bir alan yaratamamasýndan kaynaklanmýþtý. KKE, Stalinist ihanet geleneðinden sýyrýlamazken, reformist SYRIZA da kitleler için güçlü bir alternatif haline gelmeyi baþaramamýþtý. KKE ve sendikal bürokrasi, bir veya en fazla iki günlük grevlerle, sýnýf mücadelesine ivme kazandýrmak bir yana, kitlelerin enerjisini almakla yetiniyordu. Sosyalizmin toplum nezdinde seçenek haline getiril(e)memesi, hem sol örgütlerin güç kaybýna, hem de Altýn Þafak gibi faþist bir yapýnýn hýzla yükselmesine yol açmýþtý. Yunanistan solu böyleyken, Altýn Þafak ise polisle iþbirliði içerisinde, solun yönlendiremediði öfkeli kitleleri, ülkedeki göçmenler üzerinden kýþkýrtarak örgütlenmesini büyüttü ve neredeyse toplumda meþruiyet kazanmaya baþladý. Göçmenler üzerinde sürekli bir
saldýrgan tutum içerisinde olan Altýn Þafak, göçmenlerle ilgili polisiye olaylarda da polisin yönlendirmesiyle adalet(!) saðlayýcý hale geldi. Sosyalist alternatifin yaratýlamadýðý, kýsýr bir döngüye sýkýþtýrýldýðý ölçüde, daha fazla yandaþ toplayan Altýn Þafak, %10 civarlarýnda oy alabilen bir kapasiteye ulaþtý. Ve bugün, Altýn Þafak, solcu þarkýcý Pavlos'u katlederek, yeni bir mücadele dalgasý yükselip, faþizm sokaklardan silinmedikçe, Yunanistan halkýný bekleyen tehditleri yeniden göz önüne serdi! Faþizm yükseliþteyken, Yunanistan solunun önündeki acil görevler þimdi daha yakýcý: Bir an önce, bu hafta örgütlenen genel grevler süreklileþtirilmelidir! Stalinistlerin ve ihanetçi sendikacýlarýn oynadýðý oyuna son verilmeli; bugüne kadar defalarca yapýlan tek günlük, iki günlük grevlerle çýkýþ olmadýðý kitlelere gösterilmelidir. Þu an yaþanan grevlerin süreklileþmesi, Yunanistan kapitalizmine öldürücü darbeyi vurabilecek yegâne yoldur.
Faþizme karþý sýnýf mücadelesi yükseltilmelidir! Ýhanetçi çizgiden arýndýrýlmýþ, emekçilerden oluþan bir antifaþist oluþum, artýk tarihsel bir öneme sahiptir. Faþizme karþý antifaþist devrimci savunma birlikleri örgütlenmelidir. Faþist örgütlenmelerin güç kullanýlarak daðýtýlmasý en yakýcý görev olarak durmaktadýr. Yýlanýn baþý küçükken ezilmediðinde karþýsýna çýkan badireleri küçük sýyrýklarla atlatan faþist hareket daha da ivmelenerek büyümeye devam edecek ve müdahale etmek için geç kalýnacaktýr. Yunanistan'da iþçilerin yakýn gelecekte yakalayabileceði atýlýmlarýn, dünya iþçi sýnýfýnýn mücadelesine güçlü bir etki yaratacaðý hiç kimse için bir sýr deðil. Bu yüzden iþçiler, sýnýf mücadelesinin olmazsa olmazý enternasyonal perspektifle donatýlmalýdýr. Enternasyonalizm, Yunanistan emekçilerinin hem mücadelelerinde çizecekleri yolda bir pusula görevi görecek, hem de Altýn Þafak'ýn þoven ideolojisinin kitleler gözünde alaþaðý edilmesini saðlayacaktýr.