Mb33

Page 1

Zafere Kadar Sürekli Devrim!

marksist bakýþ Sayý: 33 - Aralýk 2013

Fiyatý: 3 TL

AKP’DEN KURTULMAK...

Baþka Bir Alternatif Mümkün Mü?

Perspektif: 21. Yüzyýlda Troçki Teori: Marksizm ve Din

Güncel: Dersane Gerilimi: Cemaat ve AKP’nin Yollarý Ayrýlýyor Mu?

Tarih: Türkiye’de Aþamalý Devrim Teorisi: MDD

Enternasyonal Postacý: Filipinleri Vuran Haiyan, Kapitalizmin Tayfunudur!

www.bolsevik.org

Çeviri: Komünizm ve Sendikalizm


ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim

33.Sayýdan Merhaba; Kasým ayýnda iþçiler, kamu emekçileri ve öðrencilerin baþýný çektiði eylemler devam ederken AKP çareyi yine devlet terörünü devreye sokmakta buldu. Diðer taraftan AKP'ye karþý biriken öfke, seçim yaklaþýrken bütün yoðunlaþmasýný "AKP'den Kurtulmak" üzerine kuruyor. Bu, gayet anlaþýlabilir bir durum, ama sosyalist alternatifin kendisini gösteremediði ortamda geniþ kitleler, ciddi savrulma tehlikesiyle karþý karþýyalar. Bedel ödeyen, canýný diþine takýp mücadele eden kitleler, Sarýgüllü, ABD'li, Fethullahlý senaryolarýn ardýna itiliyor. Yüz binlerin ortaya koyduðu radikallik, elbette ki dafa fazlasýný hak etmekte. Marksist Bakýþ, bu sayýda orta sayfadaki perspektif yazýsýný manþete taþýyarak konuya verdiði önemi gösteriyor. Kasým ayý bir yandan da T.Erdoðan ile Gülen arasýndaki çatýþmanýn iyice keskinleþtiðini gösterdi. Dershanelerin kapatýlmasýnýn Gülen cemaatine vurulmuþ en büyük darbe olacaðý konusunda hemen herkes hemfikir. Bu kavganýn devlete hakim olma kavgasý olduðu konusunda da bir görüþ birliði bulunuyor. Merak edilense bu kavganýn nereye kadar götürüleceði. Zira þimdiden ortaya dökülen bir takým belgeler, seks kasetleri vb burjuva siyasetin karanlýk iþlerle þekillendirileceðini gösteriyor. Tabi bir de seçimlerde kapýþmanýn ne boyutta olacaðý konusu var. Bu sayýda bu kapýþmanýn dinamikleri ve olasý sonuçlarý ele alýnýyor. Geçtiðimiz ay Kürt sorununda iyice sýkýþan AKP'den kendisine alan açan önemli bir hamle geldi. Barzani ve Þivan Perwer'in T.Erdoðan'ýn elini güçlendirdiðine þüphe yok. Barzani cephesinde de PYD'nin elde ettiði baþarýlarýn sýkýntýsý bulunuyor. Ayný sýkýntýyý hisseden T.Erdoðan ile Barzani'nin Rojava'ya iliþkin tutumlarý ve Kürt sorununda gelinen son noktayý Emre Güntekin ele aldý: Barzani, Þivan Perwer ve Kürtler... Marksist Bakýþ'ýn okur kitlesi geniþlerken radikalleþen yeni kuþak için tek çýkýþ yolu olan sürekli devrim programý ve Troçki'nin okurlara aktarýlmasý büyük önem taþýyor. "21.yy'da Troçki" geçen yüzyýldan bugüne devrimci Marksist programýn korunmasý ve geliþtirilmesinde Troçki'nin merkezi rolüne odaklanýyor. Bu sayýda Güneþ Gümüþ ve Tolga Karaman’ýn Marksizmin dinler ve savaþlar konusundaki tutumunu tartýþan makaleleri yer alýrken Troçki'nin henüz çevrilmemiþ eserlerini Türkçe'ye kazandýrmaya devam ediyoruz: Komünizm ve Sendikalizm. Bu sayýda Derya Koca, Türkiye sýnýf mücadelesi tarihinden Türkiye solunun þekillenmesinde oldukça kilit bir rol oynayan Milli Demokratik Devrim'i (MDD) iþlerken dünya tarihinde Yahya Bolat Sovyetler Birliði'nde bürokrasinin zaferine giden yolda kilit bir rol oynayan Yeni Ekonomik Politika (NEP)'e odaklanýyor. Fýrsatçýklýkta sýnýr tanýmayan AKP tarafýndan kullanýlmak istenen unutulmaz muhalif sanatçý Ahmet Kaya'ya bu sayýda yer verirken bir diðer yazýda da Filipinler'deki Süper Tayfunun yol açtýðý yýkýmýn özelinden kapitalizmin gezegenimize yarattýðý tahribat tartýþýlýyor.

V.U. Arslan

içindekiler 03 Dersane Gerilimi: Cemaat ve AKP’nin Yollarý Ayrýlýyor Mu? 06 21. Yüzyýlda Troçki 10 Erdoðan-Barzani Buluþmasýnýn Ardýndan “Barýþ”ýn Neresindeyiz? 13 Türkiye’de Aþamalý Devrim Teorisi: MDD 16 AKP’den Kurtulmak... 18 Marksizm ve Din-I 22 Filipinleri Vuran Haiyan, Kapitalizmin Tayfunudur 25 Sovyet Rusya’da Bürokrasinin Zaferine Giden Yolda NEP 27 Savaþlar Üzerine 29 Komünizm ve Sendikalizm (Lev Troçki) 32 Ahmet Kaya’yý Kim Öldürdü!

Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.

Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.

Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.

Bolþevizm Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.

Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:9 - Sayý:33 - Aralýk 2013 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk


Dersane Gerilimi: Cemaat ve AKP'nin Yollarý Ayrýlýyor Mu? Mesele, devlet aygýtýný elinde tutan iki güç arasýndaki çatýþma olunca, her iki gücün hangi sýnýrlar dahilinde birarada yaþayabileceði üzerinde düðümleniyor. Ya da kýsaca þöyle soralým: Cemaat ve AKP birbirine ne kadar muhtaç?

Dersanelerin kapatýlmasý tartýþmasý üzerinden büyüyen AKP-Gülen Cemaati çatýþmasý, ortaya dökülen belgelerle kozmik bir hava kazanýrken her geçen gün yeni pislikler etrafa saçýlýyor. Daha önce AKP ile ordu ve ulusalcý güçler arasýnda yürüyen vesayet savaþýnýn yeni bir örneði, bugüne dek ulusalcý sivil-askeri bürokrasiye karþý domuz topu gibi birleþen AKP ile Gülen cemaati arasýnda yaþanacak gibi görünmektedir. Çatlaðýn geçmiþe dayandýðý artýk sýr olmaktan çýktý diyebiliriz. Balyoz Davasý'nýn kanýtlarýný bavulla savcýlýða teslim etmesiyle ün yapan Taraf'ýn cemaat kökenli yazarý Mehmet Baransu, 2004 Haziran'ýnda yapýlan MGK bildirisini yayýnladý. Geçmiþte cemaate karþý yapýlacak operasyona AKP'nin Tayyip Erdoðan ve Abdullah Gül dahil olmak üzere önemli bakanlarýnýn imza attýðý ortaya çýktý. Hükümet kararlarýn uygulanmadýðýný iddia etse de bugün taarruza geçtiðiniz bir rakibe karþý bunu anlatmakta zorluk

yaþayabilirsiniz ve nitekim öyle oluyor. Cemaatin hükümetin yalanlamalarýna ikna olmadýðý bizzat Fethullah Gülen'in 29 Kasým'da kendi sitesinden yayýnladýðý açýklamasýndan anlaþýlýyor: "2004'te de bir dayatma olmuþ. Eðer daha sonra birileri tarafýndan "Ben kaç defa bu mevzuda bakanlarý deðiþtirdim, bu iþi yapýn filan diye…" Sürç-ü lisan kabilinden mi, saðlam mülahazaya alamama kabilinden mi, bu mesele böyle tekerrür edip durmasaydý.. o gün alýnan kararlarýn bir sonucu olarak, bugün bu meselenin üzerine gelme duygusu olmasaydý.. maþerî vicdanda böyle algýlanma olmasaydý.. Bütün maþerî vicdan meseleyi þimdi öyle algýlýyor; "Demek ki o zaman öyle karar verilmiþ, sonra ardarda bunlar sürekli, o mevzudaki vazifelileri deðiþtirerek hep bu iþin üzerine gitmiþler" þeklinde.. Ama bunlar denmeseydi, hüsn-ü zannýmýn gereði þuydu: "Bu mutereesele konjonktüreldi. O günün þartlarýný bilmiyoruz, hadisenin içinde deðildik ki biz o hadiseyi arka

planýyla görelim, felsefesiyle deðerlendirelim." derdim. Devamý, temadisi olmasaydý, meseleye öyle bakardým. Ama o mevzuyu te'yid eder mahiyette beyanlarýn verilmesiyle, öyle bir mesele karþýsýnda, maþerî vicdan karþýsýnda da bana diyecek bir þey kalmýyor." (Fethullah Gülen, 29 Kasým) Birinci aðýzlar dýþýnda meselenin taraflarýnýn yaptýðý açýklamalar aslýnda siyasal hesaplarý da ortaya koymaya devam ediyor: Cemaat özellikle Zaman gazetesi AKP'nin otoriterleþmesinden yakýnýrken, Erdoðan'ý ve AKP'yi geçmiþteki düþmanlarý Kemalistler gibi davranmakla onlara benzemekle suçlayan bir tonlama yakalamýþ durumunda. Öyleki sola yeri geldiðinde demediðini býrakmayan gazete, solcularýn aðzýndan laflar yayýnlýyor ve ideolojik olarak destek bulmaya çabalýyor. Karþý taraf da epeydir kimden gelirse gelsin her türlü eleþtiriye Erdoðansýz bir AKP yaratýlmaya çalýþýldýðýna dair komplo teorileriyle yanýt

güncel

3


veriyor. Cepheleþmenin Kýsa Geçmiþi Erdoðan ve Cemaat yakýn tarihte birçok kez zýt pozisyonlara düþtüler ve özellikle politik meseleler üzerindeki tavýr alýþlarýyla her iki kamp arasýnda ciddi farklýlýklar olduðu göze çarpýyor. Ýlk büyük itilaf, Mavi Marmara'da 9 kiþinin Ýsrail tarafýndan katledilmesinin ardýndan Fethullah Gülen'in "Ýsrail'in onayý olmadan hareket etmek, otoriteye baþkaldýrýdýr. Ýsrail'den izin almalýydýlar" çýkýþýyla kamuoyuna yansýmýþtý. Özellikle Ýsrail, Mýsýr gibi dýþ politika ile ilgili konularda AKP ile cemaatin böyle bir açý farkýný fazlasýyla dýþavurduðunu gördük. Cemaat, ABD emperyalizmiyle göbekten bir bað kurarken AKP'nin gelgitlerle dolu bir politika izlemiþti. Hatta, zaman zaman eksen kaymasý tartýþmalarý gündemi meþgul etmekteydi. Ancak geçtiðimiz yýl önemli bir kriz yaþanmýþ ve MÝT Müsteþarý Hakan Fidan'la birlikte eski müsteþar Emre Taner ve Oslo görüþmelerinde önemli bir rol oynayan MÝT'çi Afet Güneþ cemaate yakýn savcýlar tarafýndan emniyete çaðýrýlmýþtý. Erdoðan ise MÝT üzerinden kendisinin hedef alýndýðýný kýsa sürede görmüþ ve MÝT müsteþarýnýn yargýlanmasýný kendi onayýna baðlayan bir yasayla durumu kurtarmýþtý. Bu geliþme taraflarýn devlet aygýtý üzerindeki güçlerini birbirlerine karþý kullanmaktan çekinmeyeceðini gösterdi. Gülen 29 Kasým'da yaptýðý açýklamalarda þöyle ilginç bir ifade yer alýyor: "Öyle bir durumda bile olsa, insanlar hakkýnda hüsn-ü zan etmeli. CD'ler oluþturmak, chiplere deðiþik þeyler yüklemek, bazý kimselerin haysiyet, þeref, namus ve iffetiyle alakalý bazý þeyleri teþhir etmek suretiyle onlarý yýkmak ve devirmek, bir mü'minin yapmamasý gerekli olan þeyler; caiz olmayan þeylerdir bir mü'min için." Gülen, bugüne kadar hasýmlarýný ortadan kaldýrmak için iktidarla ittifak halinde kullandýðý birçok tezgaha kendisinin de düþebileceðini öngörecek kadar kirli

4

güncel

siyasete hakim durumda görünüyor. Taraflar Birbirine Ne Kadar Muhtaç? Mesele, devlet aygýtýný elinde tutan iki güç arasýndaki çatýþma olunca, her iki gücün hangi sýnýrlar dahilinde birarada yaþayabileceði üzerinde düðümleniyor. Ya da kýsaca þöyle soralým: Cemaat ve AKP birbirine ne kadar muhtaç? Cemaatin bugüne kadar devlet üzerinde örgütlenme uðruna ittifak yelpazesini DSP'ye kadar geniþlettiðini biliyoruz. Dolayýsýyla AKP'nin Erdoðan liderliði altýnda devam etmesi ve çatýþmanýn bu þekilde sürmesi durumunda cemaatin

önemsemek zorunda olan Erdoðan, bugünlerde boþuna cemaatin oy oranýný hesaplatmaya çalýþmamaktadýr. Cumhurbaþkanlýðýndan baþkanlýk sistemine, yeni anayasaya giden yol AKP'yi en geniþ desteðe mecbur býrakmaktadýr. Cemaatle iliþkisinin uzun vadede oy oranýný eritebileceðini gören bir Erdoðan'ýn kavgayý uç noktalara taþýmamasý ihtimal dahilinde görünmektedir. Cemaate "Bizden ne istediler de vermedik" derken esasýnda yeni bir pay daðýlýmýyla uzlaþma saðlanabileceðinin iþaretlerini vermektedir. Ancak iki grup arasýndaki "duygusal baðlar" kýrýlma eðilimini fazlasýyla taþýmaktadýr. Bavuldan çýkacak yeni belgeler, cdlerden flash belleklerden taþabilecek kirli iliþkiler kavgayý geri dönülmez noktalara taþýyabilir. Eðitim Sistemi Taraflarýn Derdi mi? Süregiden kavganýn en gülünç yaný ise her iki cephenin eðitim konusunda ne kadar sevdalý olduðunu, fakirlerin, yoksullarýn eðitim hakkýna nasýl sahip çýktýðýný görmemiz oldu. Sayelerinde topluma

Cemaatin bugüne kadar devlet üzerinde örgütlenme uðruna ittifak yelpazesini DSP'ye kadar geniþlettiðini biliyoruz. Dolayýsýyla AKP'nin Erdoðan liderliði altýnda devam etmesi ve çatýþmanýn bu þekilde sürmesi durumunda cemaatin AKP içerisindeki kartlarýný açabilecek veya yeni siyasal alternatiflerle ittifaka yönelebilecek esnekliðe sahip olduðunu görmek gerekir. Örneðin Sarýgül'ün þimdiden cemaate göz kýrptýðýný görmek mümkün. Ama bu seçim o kadar kolay olmayacaktýr. Zira cemaat için etkisiz bir muhalefet yerine güçlü bir iktidarla iþbirliði yapmak hegemonyayý güçlendirmek açýsýndan önem taþýr. Bugüne kadar birbirlerinden hazzetmeselerde AKP ile ortaklýðýn yürümesinin sebeplerinden biri budur. Ýki ortak birlikte hem siyasal rakiplerini alt etmiþlerdir, hem de iktidarýn nimetlerini beraber tatmýþlardýr.

AKP içerisindeki kartlarýný açabilecek veya yeni siyasal alternatiflerle ittifaka yönelebilecek esnekliðe sahip olduðunu görmek gerekir. Örneðin Sarýgül'ün þimdiden cemaate göz kýrptýðýný görmek mümkün. Ama bu seçim o kadar kolay olmayacaktýr. Zira cemaat için etkisiz bir muhalefet yerine güçlü bir iktidarla iþbirliði yapmak hegemonyayý güçlendirmek açýsýndan önem taþýr. Bugüne kadar birbirlerinden hazzetmeselerde AKP ile ortaklýðýn yürümesinin sebeplerinden biri budur. Ýki ortak birlikte hem siyasal rakiplerini alt etmiþlerdir, hem de iktidarýn nimetlerini beraber tatmýþlardýr. AKP ve Erdoðan için ise iþler daha zor görünmektedir. Seçimlerde alacaðý oy oranýný gelecek planlamalarý açýsýndan

eðitim alanýnda ne kadar içler acýsý durumda olduðumuzu anlatma fýrsatý doðdu! Bu tartýþma patlak vermese Soner Semih Sipahi ismi tarihte ufak bir ayrýntý olarak yer alýp, unutulacaktý. Ancak bugün tarihin ironisi iþte onun katilleri, intihar haberinin yer aldýðý


Dersaneler cemaat için ise daha derin politik anlamlara sahiptir. Birincisi harekete militan devþirmenin en kestirme çözümlerinden birisi bugüne kadar dersaneler olmuþtur. Bizzat Erdoðan Cemaatin dersaneler içerisindeki payýný % 25 olarak açýklarken, cemaate ait 928 dersaneye yaklaþýk 400,000 öðrencinin gittiði belirtiliyor. Bu veriler dersanelerin cemaat açýsýndan ne kadar verimli alanlar olduðunu ortaya koyuyor. Buralarda elbette sadece test tekniði öðretilmiyor! Dersaneye giden gençler Ýslami yaþam tarzýna iyice adapte edilerek geleceklerinde hareket için önemli vazifeler üstlenmeye hazýrlanýyor. gazete küpürlerini kendisine kalkan ediyor. 2010 yýlýnda 5000 TL'lik dersane borcu nedeniyle annesi cezaevine giren ve buna dayanamayarak intihar eden bir genç, rant paylaþýmýnýn aracý haline getiriliyor. Erdoðan ve iktidar dersanelere yoksul çocuklarý için eþitsizlik yarattýðýný söyleyerek yüklense de veriler dersanelerin ve yoksullarla zenginler arasýndaki eþitsizliðin bir baþka kanalý özel okullarýn, üniversitelerin AKP döneminde pýtrak gibi çoðaldýðýný ortaya koyuyor. MEB'in verilerine göre dersane sayýsý 1995 yýlýndan 2002'ye kadar olan süreçte 1496'dan 2002'ye çýkarken, 2011'de bu sayýnýn 4055'e yükseldiði görülüyor. Dersanelere giden öðrenci sayýsýnýn AKP döneminde 606.522'den 1.234.738 kiþiye, çalýþan öðretmen sayýsýnýn ise 20112'den 50532 kiþiye yükseldiði görülüyor. Bunun yanýnda eðitimin giderek ticarileþmesi, 4+4+4 sistemi ile birlikte dini referanslarý yüksek ve ucuz iþ gücü yetiþtirmeye dayalý, çocuk iþçiliðin önünü açacak bir sisteme geçiþ yapýlmasý, özel okul ve üniversitelerin sayýlarýnýn çoðalmasý bizzat AKP'nin eseridir. Eðitim de diðer bütün kamusal haklar gibi parayla alýnýp satýlabilir bir meta haline dönüþmüþtür. Öte yandan öðrencilerin sýnavlarda yarýþ atý gibi koþturulmasýna dayalý bir sistemde dersaneler kapatýlsa bile eþitsizlik kendisine yeni araçlar, yeni oyuncaklar yaratarak sürecektir. Parasý olan yine çocuðunu özel derslerle yetiþtirecek, gerekirse özel okullara gönderecektir. Parasý olmayan yoksul emekçi

çocuklarý ise bu sistemde ancak seyirci kalacaktýr. Dersaneler cemaat için ise daha derin politik anlamlara sahiptir. Birincisi harekete militan devþirmenin en kestirme çözümlerinden birisi bugüne kadar dersaneler olmuþtur. Bizzat Erdoðan Cemaatin dersaneler içerisindeki payýný % 25 olarak açýklarken, cemaate ait 928 dersaneye yaklaþýk 400,000 öðrencinin gittiði belirtiliyor. Bu veriler dersanelerin cemaat açýsýndan ne kadar verimli alanlar olduðunu ortaya koyuyor. Buralarda elbette sadece test tekniði öðretilmiyor! Dersaneye giden gençler Ýslami yaþam tarzýna iyice adapte edilerek geleceklerinde hareket için önemli vazifeler üstlenmeye hazýrlanýyor. 29 Temmuz'daki konuþmasýnda Gülen'in Erdoðan'ý eleþtirdiði konulardan birisi de buydu: "Bu iþlerle uðraþýlýrken, asýl meþgul olunmasý gerekli olan þeyler ikinci plana itilecek… Mesela genel orta dereceli okullarda yüzde 35 nisbetinde içki içen talebe var. Bu neredeyse ortaokul talebelerine kadar inmiþ. Yüzde 30 nisbetinde sigara içen öðrenci var. Bunlar yaygýnlaþýyor. yüzde 15-20 nisbetinde uyuþturucu alýþkanlýðý var. Türkiye'nin esas problemi budur; gelecek nesillerin uyuþturucu, içki içen, sigara içen nesiller olmasý.. ve bizim bunlarla mücadele ediyor gibi bir tavrýmýz varken, böyle çok önemli, metastaz olmaya meyilli kanser gibi yarýnýn yýðýnlarýný batýrabilecek bir problem varken, böyle baðýþlayýn, çok özür dilerim, böyle eften-püften meselelerle meþgul olmak, bir yönüyle mühimme

takýlýp da onlarca ehemmi görmezden gelmek gibi bir hal oluyor. Onu anlamakta da iþin doðrusu zorlanýyorum." Bir baþka ilginç ayrýntýyý da atlamadan bu noktayý sonlandýralým: Kürt illerindeki dersanelerden % 80'inin Gülen cemaatine ait olduðu belirtiliyor. Ýþte size Kürt sorununa çözüm yollarýndan birisi: Gençliði Ýslamileþtir ve ehlileþtir! Mücadeleden uzak tut! Sonuç olarak her iki cephenin de emekçi sýnýflar için hayýr getirmeyecek bir rant kavgasýnýn içine düþtüðünü görmemiz gerek! Bu kavgayý kim kazanýrsa kazansýn veya uzlaþsýnlar eþitsizliðe yeni bir halka eklenecek, haklarýmýza yeni týrpan daha geçirilecektir. Egemenlerin geçmiþte yaþanan çatýþmalarýnda da gördüðümüz üzere bizler ortaya saçýlmasý muhtemel pisliklere karþý hazýrlýklý olmalýyýz. Zira böyle dönemlerde ortaya saçýlacak her türlü kirli iliþki egemenleri teþhir etmek için önemli olanaklar sunar ve sistemin çürüyen yanlarýný gözler önüne serer. Bu kavganýn en olumlu yaný aslýnda eðitim sisteminin de içler acýsý halinin bu hengame içerisinde ortaya serilmiþ olmasýdýr. Eþit, bilimsel, demokratik ve her türlü ulusal, etnik, dini ayrýmcýlýktan arýndýrýlmýþ bir eðitimin önündeki engelin bizzat egemenlerin kendisinin olduðunu unutmamalýyýz.

güncel

5


21. Yüzyýlda Troçki Marksizm ve Leninizmden, kýzýl renkli bayraktan vazgeçmeyenler saða savrulmayacaklarsa yani Stalinizmin eleþtirisini soldan vereceklerse ve 21. yüzyýlýn ortaya çýkardýðý yeni sorunlara yanýt üreteceklerse karþýlarýna çýkacak olan tek adres Troçki'dir. Troçki gibi bir devi 4 sayfada anlatmaya çalýþmak gerçekten zor bir iþ. Ne var ki radikalleþmekte olan yeni bir gençlik kuþaðýna devrimci bir kutup yýldýzý olarak Troçki'yi anlatmanýn önemi ortadadýr… Troçki'nin bir devrimci önder olarak yaptýklarý ve sahip olduðu nitelikler, gerçekten göz kamaþtýrýcý: Ekim Devrimi'nin Lenin ile beraber iki önderinden birisi, Kýzýl Ordu'nun efsanevi savaþçý komutaný, 1905 ve 1917'nin Sovyet Baþkaný iþçi önderi, Dýþiþleri Halk Komiseri ve Leninli Komünist Enternasyonal'in en önemli metinlerinin yazarý, ayný zamanda hayranlýk uyandýran bir hatip ve büyük bir teorisyen, gücü dost düþman herkes tarafýndan kabul edilen büyük bir entelektüel ve örgütçü… Eþi benzeri görülmemiþ zorluklarla, kavgayla geçen, iþçi sýnýfý ve komünizm davasý için adanmýþ bir ömür... Troçki'nin tarihselliði bunlarla sýnýrlý olsaydý, kuþkusuz büyük bir komünist önder olarak gelecek kuþaklarca anýlmaya devam edecekti. Ama Troçki, týpký Lenin gibi, tarihteki bir önder olmanýn çok ötesinde, güncelliðini ve belirleyiciliðini olduðu gibi muhafaza etmektedir. Lenin'in güncelliði, herþeyden çok, Leninist parti teorisidir; yani, iþçi sýnýfýnýn iktidarý almasý için devrimciler-

6

perspektif

den oluþan bir öncü partinin varlýðýnýn zorunlu olmasýdýr. Troçki'nin güncelliði ise etkisi, halen özellikle Türkiye'de oldukça fazla olan Stalinci tahrifata karþý devrimci Marksizmin savunulmasý ve emperyalist kapitalist sistemden tek çýkýþ yolunu ifade eden sürekli devrim teorisinden kaynaklanýr. Bunlarý açýklamaya çalýþalým. Sovyetler'in Kaderi Hepimizin Kaderi Oldu Ýþçi sýnýfýnýn kitlesel genel grev hareketinin doðal sonucu olarak ortaya çýkan (ilk defa 1905'te), aþaðýdan yukarýya seçilen iþçi temsilcilerinin meclisi ve iktidar organý olan Sovyetler, Bolþevik Parti'nin öncülüðünde 1917 Ekimi'nde iktidarý aldýðýnda her þey devrimin yayýlmasýna baðlýydý. Emperyalist kapitalist bir okyanusta sosyalist bir ada olarak kalamayacaklarýný, iki ölümcül düþmanýn (burjuva diktatörülük-proletarya diktatörlüðü) birarada yaþayamayacaðýný en iyi bilenler de kuþkusuz Lenin önderliðindeki Bolþevikler'di. Umutlar boþa çýkýp Avrupa'da devrimler yenildiðinde Bolþevikler karþý devrime diþleri ve týrnaklarýyla direndi. Troçki, Kýzýlordu'yu kurup destansý bir savaþ örgütleyerek 17 ülke tarafýndan desteklenen Beyaz Ordu'yu yense de savaþta alýnan darbe-

ler ölümcüldü. Daha 1.Dünya Savaþý'nýn yaralarýný saramamýþ olan Rusya'da iç savaþ süresince tam 7 milyon kiþi ölmüþ, Sovyet ekonomisi çökmüþ, þehirler boþalmýþtý. Resmi tarihte Kurtuluþ Savaþý olarak adlandýrýlan Türk - Yunan savaþýnda en geniþ sayýlarý kabul ettiðimizde 100 bin civarýnda kayýp olduðunu hatýrlar ve bunu Kýzýl Ordu- Beyaz Ordu iç savaþýyla karþýlaþtýrýrsak yýkýmýn büyüklüðü daha iyi anlaþýlýr. Netice itibariyle savaþ kazanýlmaya kazanýlmýþtý, ama iþçi iktidarý da ölümcül yaralar almýþtý. Ýþçi iktidarý dýþ saldýrýlarla ya da burjuvazi ve feodal kalýntýlarýn karþý devrimiyle deðil, ama yozlaþarak içeriden çökecekti. Yozlaþmanýn maddi temeli, iþçi sýnýfýnýn uzun savaþ yýllarýnda moralmen ve fiziksel olarak çökmesi ve adeta atomize olmasýnda yatýyordu. Yeni rejimin sýnýf temeli çözüldüðünden devrimci prensipler uygulanamaz hale gelmiþti. Yozlaþma, her þekilde sürerken baþý çeken eðilim bürokratikleþme olacaktý. Eþitlikçi ilkeler terk edildi, her yerde sözü geçen bürokratlardý. Bürokratik elitin baþýnda ise Stalin vardý. Ne bir teorisyen, ne bir hatip, ne de bir taktisyen olan Stalin'i tarihsel bir kiþilik haline getiren devrim deðil, devrimin zayýflamasý ve bürokratikleþmeydi. Lenin, ölmeden önceki son kav-


Ekim Devrimi’ne imza atan Bolþevik Parti merkez komite üyelerinin Stalin’in iktidarý ele geçiriþini görecek kadar yaþayanlarýnýn neredeyse tamamý Stalin tarafýndan öldürüldü.

gasýný bürokratikleþ-meye ve Stalin'e karþý verdi. Bu konuda Lenin'in son yazýþmalarýný derleyen Öteki Yayýnevi'nin "Lenin'in Son Kavgasý" adlý kitabý ayrýntýlý bir belgeler toplamýdýr. Okur bu belgelerde Lenin'in Stalin'i tasfiye etmek için kollarý sývadýðýný görecektir. Lenin'in vasiyeti olarak bilinen mektuplarýndan birinde (bu vasiyet kamuoyundan ve partiden gizli tutulmuþtur) Stalin'in görevden alýnmasý gerektiði yazýlýdýr. Ne var ki Lenin bu son kavgasýný nihayete erdiremedi, her seferinde bu son büyük görevi halletmek için ayaða kalkmayý baþarsa da en sonuncu krizi atlatamayarak hayata veda etti. Lenin'in son kavgasýný devam ettirmek görevi, artýk Troçki'nin omuzlarýndaydý. Lenin'in ölümü bir dönüm noktasý oldu, zira Stalin önderliðindeki bürokratik kast, bu andan itibaren devrimci Marksizme karþý büyük bir saldýrýya giriþti. Bu saldýrýlarda doðrudan doðruya Marks'ýn ya da Lenin'in hedeflenmesi mümkün deðildi tabi. Bu yüzden de Marksizm-Leninizme yönelik saldýrýlar Troçki þahsýnda yürütülüyordu. Örneðin, Marksizmin en açýk ilkelerinden olan sosyalist dünya devrimi hedefi, artýk "Troçkizm sapmasý"nýn iþaretlerinden biri sayýlýyor ve her yerde kovuþturmaya uðruyordu. Stalin ve hizbi, iþe eþitlikçiliði mahkum ederek baþladýlar. Böylelikle kendi bürokratik ayrýcalýklarýna söz edilemeyecekti. Derken tek ülkede sosyalizm sözde teorisi ortaya atýldý ve devrimi yayma hedefi terk edilerek emperyalizmle birarada yaþanabileceði varsayýldý. Bunun doðal sonucu anti-Marksist yurtsever zýrvanýn komünistliðin birinci iþareti sayýlmasýydý. Bu, giderek Rus milliyetçiliðine dönüþecek ve Rusya yeniden halklar hapishanesine çevrilecekti. Troçki'ye karþý yürütülen karalama kampanyalarýnda Yahudi karþýtlýðý bile kullanýlmaktaydý. Ezilen halklar daha sonra etnik temizliðe varan baskýlarla karþý karþýya kalacaklardý. Diðer taraftan bürokratik otoriterlik bir kural olarak komünistliðin bir ifadesi olarak þekillendirildi. MarksizmLeninizm bu þekilde kendi karþýtýna çevriliyordu. Stalin birinci beþ yýllýk kalkýnma planý hazýrladýðýnda amacý

güçlü Rusya yaratmaktý. Böylelikle sosyalizm planlý ekonomik kalkýnmaya indirgeniyordu. Stalinizmin milliyetçi bir kalkýnma ideolojisi olduðunun bir kanýtý, Stalinist Rusya ise diðeri günümüzde de hala ayakta olan Çin'deki ÇKP iktidarýdýr. Bu rejimlerde iþçiler-emekçiler ve gençlerin hiçbir hakký yoktur, aþýrý çalýþtýrýlmanýn doðal sonucu ise akýl sýnýrlarýný zorlayan polis devleti uygulamalarýdýr. Zira, bu koþullara isyan etmesi tabi olan emekçiler ve gençlere göz açtýrýlýrsa sonuçlar yýkýcý olabilirdi. Bunun sonucu olarak dünya halklarý komünizmi totaliterlikle eþdeðer görmeye baþladý. Burjuvazi bunu bugün bile istismar etmektedir. Yani, komünizm eþittir Stalinizm olarak lanse edilmektedir. Þimdilerde feminizmi savunan Stalinistler tarihe dair ufak bir bilgileri olsa ya Stalin'den ya da feminizmden vazgeçerlerdi, zira Stalin Rusyasý kadýn ve eþcinsel haklarý konusunda da Ekim Devrimi'nin bütün kazanýmlarýný yok etmiþtir. 10 çocuk doðuranlara analýk madalyasý verilirken, eþcinsellik suç kapsamýndaydý. Neticede 1928'de Sovyetler "sovyet" yasalarýndan kaldýrýldý, iþyerlerindeki mutlak hakimiyet artýk müdürlerdeydi. Karþý devrim, böylelikle neticelenecek ve Ekim'in bütün kazanýmlarý ters yüz edilecekti. Bunun ardýndan devrim kadrolarýnýn imhasý baþladý. SSCB resmi belgeleri, 1937-38 yýllarý arasýnda 1.548.336 kiþinin tutuklandýðýný bunlardan 681.682'sinin idam edildiðini belirtir. Bu ortalama günde 1000 kiþinin idamý demektir ki

tarihçilere göre SSCB resmi verileri ölü sayýsýný en az yarý yarýya azaltmaktadýr. Kesin sayý belki hiçbir zaman öðrenilemeyecek, ama þurasý kesin ki bir milyondan fazla komünistin öldürülmesi tarihteki en büyük p o l i t i k s o y k ý r ý m d ý r. S a d e c e Rusya'daki komünistler deðil Stalinizasyona direnen ya da direnme potansiyeli olan dünyadaki komünist partilerin önde gelen kadrolarý da imha edildiler. Böylelikle dünyadaki komünist partiler, bunlarýn etkili olduðu sendikalar eliyle neredeyse tüm iþçi hareketi ve hatta ulusal kurtuluþ hareketleri Stalinistler tarafýndan yönetildi. Ve her defasýnda mil-

1928'de Sovyetler "sovyet" yasalarýndan kaldýrýldý, iþyerlerindeki mutlak hakimiyet artýk müdürlerdeydi. Karþý devrim, böylelikle neticelenecek ve Ekim'in bütün kazanýmlarý ters yüz edilecekti. Bunun ardýndan devrim kadrolarýnýn imhasý baþladý. SSCB resmi belgeleri, 193738 yýllarý arasýnda 1.548.336 kiþinin tutuklandýðýný bunlardan 681.682'sinin idam edildiðini belirtir. Bu ortalama günde 1000 kiþinin idamý demektir ki tarihçilere göre SSCB resmi verileri ölü sayýsýný en az yarý yarýya azaltmaktadýr. Kesin sayý belki hiçbir zaman öðrenilemeyecek, ama þurasý kesin ki bir milyondan fazla komünistin öldürülmesi tarihteki en büyük politik soykýrýmdýr. Sadece Rusya'daki komünistler deðil Stalinizasyona direnen ya da direnme potansiyeli olan dünyadaki komünist partilerin önde gelen kadrolarý da imha edildiler. perspektif

7


liyetçi Rus dýþ politikasýnýn bir aracýna dönüþtüler. Karþý olduklarý tek þey ise devrimdi. Çünkü devrimlerin yayýlma potansiyelleri onlarý korkutuyordu, çünkü kendileri de ayrýcalýklý, despot ve kokuþmuþlardý, devrim rüzgarý kendi ülkelerine yayýlabilirdi, týpký 68 fýrtýnasýnýn Prag'ý vurmasý gibi. Bu yüzden de devrimleri her defasýnda sabote ettiler. KP'ler (komünist partiler) ve kontrol ettikleri sendika bürokratlarý, dünyanýn birçok yerinde devrimleri en belirleyici anlarda satmaktan çekinmediler. Bu konuda 1925-26 Çin, 1936 Ýspanya, 1943-48 arasý Yunanistan, Ýkinci Dünya Savaþý'nýn hemen ertesindeki Ýtalya ve Fransa, 1965 Endonezya, 1968 bir kez daha Fransa, 1973 Þili, 1974 Portekiz, 1979 Ýran… Aradan sýyrýlma þansý yakalayan 1959 Küba Devrimi gibi örnekler çýkmýþtý, ama Fidel Kastro 2005 yýlýnda Stalin yaþasaydý Küba Devrimi'ne izin vermezdi diyecekti. Toparlayacak

21.yy'ý kazanacaksak bu, ancak Marksizm ve Leninizmin temelleriyle özdeþleþen ve sürekli devrim hattýný billurlaþtýran Troçki'den doðru mümkün olabilir. Emperyalist kapitalizm tüm vahþililiði ile hükmünü sürdürüyor. Yani esas çeliþki hiç de deðiþmedi. Emek ile sermaye arasýndaki çeliþki sürdüðü sürece proleter devrim hiçbir zaman geride kalmýþ bir hedef olmayacaktýr. Diðer taraftan sözde "komünizm" adýna geçen yüzyýlda bütün dünyaya damgasýný vuran SSCB'nin dünyada hakim olan ideolijisi Stalinizmle hesaplaþmadan bu yüzyýlda ilerlemek, mümkün olamaz.

8

perspektif

olursak Stalinist SSCB dünya statükosunu bozmak gibi bir düþünceye asla izin vermedi, kendisi bu statükonun süper gücü olmaya çalýþtý ve KP'leri de bu yönde kendi milliyetçi dýþ politikasýnýn aracýna dönüþtürdü. Troçki Mücadeleyi Omuzluyor! Stalinist karþý devrimin yarattýðý iki büyük yýkýmdan bahsedebiliriz. Birincisi fiziksel olaný: Rusya'da iþçi iktidarýnýn yýkýlmasý ve dünya çapýnda da kapitalistlerle iþbirliði halinde dünya genelinde devrimlerin engellenmesi. Ýkinci ise ideolojik olan, yani bütün dünyaya yeni kuþaklara komünizm diye öðretilenler. Yukarýda özetlemeye çalýþtýk: Eþitlikçiliðe karþý baþlatýlan savaþla ilerleyen tahrifat, "tek ülkede sosyalizm" sözde teorisi ile devam etti. Enternasyonalizme karþý yurtseverlik, sosyalizmin milliyetçi kalkýnmaya indirgenmesi, güçlü devlet ve otoriter tek parti rejimi, sosyalist devrimin karþýsýna çýkarýlan (demokratik) aþamacýlýk, ezilen halklara kan kusturulmasý, kadýn haklarýnýn týrpanlanmasý, emekçilere ve ezilenlere karþý yabancýlaþma ile gelen elitizm, bürokratizm, sol içi þiddet kültürü, emperyalist kapitalistlerle ortaklýk, Hitler'e bile övgülerin düzülebildiði sýnýf iþbirlikçiliði, diyalektik materyalizme karþý kaba mekanikçilik ve burjuva pozitivizminin zýmnen kabulu... Troçki'nin Sol Muhalefet ve ardýndan 4.Enternasyonal ile yürüttüðü amansýz kavga, böylece ayný zamanda Marksizm ve Leninizmin savunulmasý mücadelesidir. Troçki ve yoldaþlarýnýn mücadelesi olmasaydý, devrimci Marksizmin gerçek içeriði sadece bir takým entelektüellerin yürütebileceði akademik çalýþmalarýn

konusu olabilirdi. Troçki sayesinde devrimci Marksizmin temiz bayraðý gelecek kuþaklara, bizlere devredilebildi. 1989-91 arasýnda SSCB ve Doðu Bloku rejimleri birbiri peþisýra çözüldü. Bütün günahlar ve kirli çamaþýrlar ortaya saçýldý. Emperyalist kapitalizm, bu iflasý Marksizme saldýrmak için büyük bir kampanyaya dönüþtürdü. Sol açýsýndan Stalinizmin geride býraktýðý miras iki türlüydü. Stalinistlerden az bir kýsmý bu berbat mirasý körü körüne savunmaya devam ettiler. Daha büyük bir kýsým ise burjuva kampanyaya katýlarak Stalinizmin günahlarýný Marksizme yükleyerek saða savruldular. Saða ve açýkça düþman kampa geçenler bir yana geri kalanlarýn bir kýsmý sýnýf paradigmasýnýn çözüldüðü iddiasýyla MarksistLeninist geleneði reddederek solda kendisine baþka bir kulvar açýp postmodernizmin tesiri altýnda kimlik merkezli bir çeþit sivil toplumculuða geçtiler. Bir de Stalinizmle hesaplaþmadan devrim iddiasýný sürdürür görünürken ideolojik cephaneyi de burjuvaziden (kimlik siyasetinden, sol liberallikten) alan geniþ bir cenahýn olduðunu hatýrlatmak da fayda var. Marksizm ve Leninizmden, kýzýl renkli bayraktan vazgeçmeyenler saða savrulmayacaklarsa yani Stalinizmin eleþtirisini soldan vereceklerse ve 21. yüzyýlýn ortaya çýkardýðý yeni sorunlara yanýt üreteceklerse karþýlarýna çýkacak olan tek adres Troçki'dir. Marksist sýnýf perspektifini esas alan, burjuvaziyle asla uzlaþmayan, proleter devrim ve bunun yayýlmasýný ifade eden sosyalist dünya devrimi fikri, bunun öncüsü olan Leninist Parti ve dünya partisi (enternasyonal) hedefi, sözde demokratik aþamalar ve ilerici burjuvalarýn reddi ve bunun alternatifi olarak sürekli devrim... Bütün bunlar, Marksizmin temelleri ve Troçki'nin mücadelesinin esaslarýdýr ve kapitalizm var olduðu müddetçe biricik devrimci yolu ifade edecektir... 21.yy'ý kazanacaksak bu, ancak Marksizm ve Leninizmin temelleriyle özdeþleþen ve sürekli devrim hattýný billurlaþtýran Troçki'den doðru mümkün olabilir. Emperyalist kapitalizm tüm vahþiliði ile hükmünü sürdürüyor. Yani esas çeliþki hiç de deðiþmedi. Emek ile sermaye arasýndaki çeliþki sürdüðü sürece proleter devrim hiçbir zaman geride


Kitleler reform programý için mücadeleye giriþtiklerinde milyonlarca emekçi, eylemle grevle mevcut düzeni zorlamaya baþladýðýnda sýnýf mücadelesi topyekün bir savaþa dönüþecektir. Zira karþý taraf bu mücadeleyi baþarýsýz kýlmak için elindeki en kirli ve en vahþi yöntemleri kullanmakta tereddüt etmeyecektir. Ýþte bu yüzden eðer geri adým atmayýp eylem ve grevlerle taleplerinizde ýsrar edecek olursanýz kendinizi bir iç savaþta bulacaksýnýz demektir. Bu gerçekten ancak burjuva demokrasisine ve emperyalist kapitalist sisteme safça inanmýþ olanlar þüphe duyabilir. Onlara da son on yýlda seçimle iþbaþýna gelen reformist yönetimlere karþý Venezuela, Honduras ve Paraguay'da düzenlenen ABD destekli darbeleri hatýrlatmak yeterli olacaktýr. emperyalizmle anlaþtýlar ve kýsa zamanda tarih olmanýn yolunu tuttular. Peki alternatif nedir? Bunu Mýsýr'daki devrim süreci için yazýlmýþ olan V.U.Arslan'ýn broþüründen alýntýyla açýklamaya çalýþalým. Tek Yol Sürekli Devrim! "Peki Mýsýr'da demokratik devrim ya da reform programý neden uygulanamaz? En temel reformlarýn uygulamaya sokulmasý bile emperyalist kapitalist sistemin sýnýrlarýný aþmayý gerekli kýlýyor da ondan. Aslýnda kategorik olarak pekala kapitalist özel mülkiyet dahilinde de gerçekkalmýþ bir hedef olmayacaktýr. Diðer leþtirilebilecek reform hamlesinin progtaraftan sözde "komünizm" adýna geçen ramýný özetle þöyle sýralayabiliriz: yüzyýlda bütün dünyaya damgasýný vuran Köylüye toprak daðýtmak, neoliberal SSCB'nin dünyada hakim olan ideolijisi reçeteyi yýrtýp atarak emekten yana hamStalinizmle hesaplaþmadan bu yüzyýlda leler yapmak, iþsizlik ve yoksulluðu ilerlemek, mümkün olamaz. bitirmek, eðitim, saðlýk ve kültür alanBugün dünyanýn dört bir yanýnda isyan larýnda sýçramalar gerçekleþtirmek, ateþi yanýyor. Ýnsanlar, iþ, aþ istiyor, geletemel hak ve özgürlükleri güvence altýna ceðe güvenle bakmak, baskýnýn almak, baþta sendikalar olmak üzere yabancýlaþmanýn olmadýðý bir yaþam, emekçi halkýn örgütlülüðü önündeki barýþ ve kardeþleþme istiyor… Bunlarý bütün engellemeleri ortadan kaldýrmak, kapitalizmin verebilmesi mümkün deðil. planlý ekonomik bir kalkýnma saðlayýp Bunlarý elde etmek için savaþan kitlelerin sanayide tarýmda çarklarý döndürmek, ise mutlaka ve mutlaka kapitalizmin sýnýrÝsrail ve ABD ile yapýlan emperyalist larýný aþmasý gerekiyor. Herhangi bir þeanlaþmalarý yýrtýp atmak, kadýn haklarýný kilde demokratik bir devrim ya da reform güvence altýna almak, Kýptiler ve diðer programýnýn bunlarý saðlamasý mümkün ezilen halklar üzerindeki baský ve tehditdeðil. Nepal'de Maoistler 2006 yýlýndaleri yok etmek… Kitlelerin özlemlerini ki devrimi demokratik aþama gerekçeifade eden, uðruna bedel ödedikleri ve siyle durdurmuþlardý. Peki geride ne gelecekte de ödemeye hazýr olduklarý kaldý? Nepal'de emekçi halkýn hiçbir hedeflerin özeti olan bu listeyi uzatabilisorun çözülmedi. Sistem olduðu gibi riz. Gelgelelim sýnýf savaþýnýn karþýt yerinde duruyor. Kapitalizm yýkýlmadan, kampý olan mülk sahibi sýnýflar, iþçiler iktidara gelmeden bir sonuç emperyalist kapitalist sistem ve yerel yaratýlabileceðini savunan Maoistler iþbirlikçileri de bu hedeflerin gerçekleþmesini engellemek Bugün dünyanýn dört bir yanýnda isyan ateþi yanýyor. için savaþmaya hazýrlar. yukarýda özetlemeye Ýnsanlar, iþ, aþ istiyor, geleceðe güvenle bakmak, Kitleler çalýþtýðýmýz reform programý baskýnýn yabancýlaþmanýn olmadýðý bir yaþam, barýþ için mücadeleye giriþtiklerinde ve kardeþleþme istiyor… Bunlarý kapitalizmin vere- milyonlarca emekçi, eylemle bilmesi mümkün deðil. Bunlarý elde etmek için grevle mevcut düzeni zorlamaya baþladýðýnda sýnýf mücadelesi savaþan kitlelerin ise mutlaka ve mutlaka kapita- topyekün bir savaþa dönüþeceklizmin sýnýrlarýný aþmasý gerekiyor. Herhangi bir tir. Zira karþý taraf bu mücadeþekilde demokratik bir devrim ya da reform leyi baþarýsýz kýlmak için elindeki en kirli ve en vahþi yöntem-

leri kullanmakta tereddüt etmeyecektir. Ýþte bu yüzden eðer geri adým atmayýp eylem ve grevlerle taleplerinizde ýsrar edecek olursanýz kendinizi bir iç savaþta bulacaksýnýz demektir. Bu gerçekten ancak burjuva demokrasisine ve emperyalist kapitalist sisteme safça inanmýþ olanlar þüphe duyabilir. Onlara da son on yýlda seçimle iþbaþýna gelen reformist yönetimlere karþý Venezuela, Honduras ve Paraguay'da düzenlenen ABD destekli darbeleri hatýrlatmak yeterli olacaktýr. Aynýsýnýn Mýsýr'da da tekrarlanmak isteneceði aþikardýr. Bu yüzdendir ki bahsini ettiðimiz reform programýnun uygulanmasý için giriþilecek ýsrarcý ve keskin mücadenin anlamý iç savaþtan baþkasý olamaz. Ama bu iç savaþ Suriye'de yaþanan iç savaþ gibi etnik ve mezhepsel düþmanlýklarý kaþýyan farklý emperyalist bloklarýn vesayet savaþý þeklinde olmayacaktýr. Bir bütün olarak halkýn kendi baðýmsýz sýnýf çýkarlarý için yerli ve yabancý kapitalistlere karþý giriþeceði büyük bir kavgadan bahsediyoruz. Eðer bu büyük kavga kazanýlacaksa bunun için düþman kapitalist sýnýflarýn gücünü kýrmak zorundasýnýz. Eðer bunu yapmazsanýz yenilgi kaçýnýlmaz olacaktýr ve emekçi hareketi ezilecektir. Kapitalist sýnýflarýn gücünü kýrmak için kapitalist büyük mülkiyete, bankalarýna, holdinglerine emekçiler tarafýndan el konulmalý, bunlarý kolektifleþtirmeli ve eski burjuva devlet mekanizmasý daðýtýlmalýdýr. Bu hamleler, mücadeleyi baþarýya götürmek için geçilmesi gereken zorunlu duraklardýr. Bu da aslýnda gerçek bir reform programýný hayat geçirmenin bile aslýnda ancak bir sosyalist devrimle mümkün olabileceðini bize anlatmaktadýr."

V.U.Arslan

programýnýn bunlarý saðlamasý mümkün deðil.

perspektif

9


Erdoðan-Barzani Buluþmasýnýn Ardýndan:

Kürt Sorununda "Barýþ"ýn Neresindeyiz? Günlerdir Kürt sorunun çözümü için tarihi bir dönüm noktasý olacaðý belirtilen Tayyip Erdoðan ve Mesud Barzani'nin Diyarbakýr buluþmasý gerçekleþti. Geçtiðimiz yýl baþlattýðý "çözüm süreci"nde þimdiye kadar diþe dokunur bir adým atmayan ve Kürt ulusal hareketiyle köprüleri atmanýn eþiðine adým adým yaklaþan iktidar, çareyi hem Barzani gibi kendi politikalarýna uyum saðlayacak Kürt temsilcilerle buluþmakta hem de Þivan Perwer gibi bugüne dek Kürt halký açýsýndan dinlemenin büyük bedeller gerektirdiði sanatçýlarý siyasi malzeme haline getirmekte arýyor.

Aslýnda ortada bugün ne bir çözümden ne de bir süreçten bahsetmek mümkün. Erdoðan ve AKP bugüne kadar Kürt halkýnýn siyasal temsilcilerini muhatap almaktan ýsrarla kaçýnýyor. Bir süreçten bahsetmek gerekirse bu, ancak Erdoðan'ýn siyasal geleceði paralelinde kurduðu taktik hamlelerden ibaret olabilir. Diyarbakýr ziyaretinde son anda programa eklenen ve biraz mecburiyetten ve "tarihi buluþma"ya gölge düþmemesi adýna alýnan Büyükþehir Belediyesi ziyaretini saymazsak Türkiyeli Kürtlerin birinci dereceden siyasal temsilcilerinin böylesine þaþalý reklamý yapýlan "tarihi buluþma" kapsamý dýþýnda býrakýlmasý bu buluþmayý da bir taktik hamlenin ötesine götürmüyor. Bundan ötesi zaten düþünülemez. Erdoðan

10

güncel

Diyarbakýr ziyaretinden ciddi bir sokak tepkisiyle karþýlaþmadan geri dönmesi Kürt halkýnýn ona duyduðu güvenden çok, Kürt ulusal hareketinin hala süreçten beklentilerinin var olmasýnda ve bundan kaynaklý temkinliliðinde aranmalýdýr. Bu ziyaret baþka bir dönemde gerçekleþmiþ olsaydý tepkinin çok daha farklý olacaðý çok açýktýr. Nedeni zaten ortada. Erdoðan Diyarbakýr'a Kürt halkýnýn ulusal haklarýný tanýyan, anadil baþta olmak üzere demokratik taleplerini eksiksiz karþýlayan bir lider olarak deðil, barýþ sürecinde Kürdistan coðrafyasýný karakollarla donatan ve bunun için Medeni Yýldýrým'ýn katledilmesinde doðrudan sorumluluðu bulunan, binlerce Kürt siyasetçiyi cezaevlerinde tutan, Rojava'yla Nusaybin arasýna

utanç duvarý ören, yine Rojava'nýn üzerine Ýslamcý çeteleri süren ve binlerce insanýn katledilmesine yol açan bir lider olarak geldi. Kürt Halkýnýn Ýki Tarihsel Karakteri: Barzani ve Þivan Perwer Bu Resmin Neresinde? Erdoðan tek baþýna bu ziyareti gerçekleþtirmiþ olsa Türkiye'nin batýsýnda yapacaðý herhangi bir temel atma töreninden farký olmayacaktý. Ama eðer Kürt halkýnýn geçmiþ yüzyýlýnda önemli bir yer tutan bir ailenin son temsilcisini ve Kürt halkýnýn, Türkiyeli devrimcilerin dinlemek uðruna bedel ödemeyi göze aldýðý ve artýk bir halkýn tarihinin bir parçasý haline gelmiþ bir sanatçýyý yanýnýza alýyorsanýz bu ziyareti farklý konumlandýrmak gerek-


mektedir. (Ýþine geldiði zaman Kürt olduðunu hatýrlayan Ýbrahim Tatlýses'i elbette bu kapsamýn dýþýnda býrakmak gerekiyor.) Önce Þivan Perwer'le baþlamak gerek. Þivan Perwer'in Kürt halkýnýn özgürlük istemi için duyduðu samimiyet Erdoðan’ýn Diyarbakýr çýkarmasý sýrasýnda sokaklardaki tek protesto Lice’de kalekol yapýmýna tartýþýlmaz. Yýllarca politik hesaplarýn dýþýnkarþý eylemde öldürülen Medeni Yýldýrým’ýn annesi tarafýndan gerçekleþtirildi. da durmuþ ve türküleri bir halkýn acýlarýnýn, 1- Barzani, çözüm sürecine destek vermeye aðýtlarýnýn dýþavurumu haline gelmiþ bir insanýn Erdoðan Diyarbakýr ziyaretindevam edecek. bir anda politik hesaplarýn bir parçasý haline den ciddi bir sokak tepkisiyle 2- Suriye'nin kuzeyinde (Rojava) PYD'nin kurdönüþmesi kolay deðildir. Ancak Þivan Perwer mak istediði de facto yönetime Kuzey Irak Kürt karþýlaþmadan geri dönmesi için sürecin bir parçasý olmanýn tek bir yolu Yönetimi müsaade etmeyecek. elbette yoktu. Twitter'da paylaþýlan "Þivan tek Kürt halkýnýn ona duyduðu 3- Kürt petrolünü Türkiye üzerinden dünyaya baþýna 'sýnýr'ý geçip gelse en az 3 milyon Kürt güvenden çok, Kürt ulusal pazarlayacak boru hattýndan petrol en geç 1-1.5 karþýlardý ama siyasi mesafesizlik yüzünden hareketinin hala süreçten bekay içinde akmaya baþlayacak. Þýrnak Ýl Emniyet Müdürü karþýladý!" ersözüyle lentilerinin var olmasýnda ve anlatýlan durum, Þivan Perwer'in AKP'nin pro4- Habur sýnýr kapýsýna paralel iki sýnýr kapýsý jesiyle yakýnlaþmasýnýn sonuçlarýný özetlemekbundan kaynaklý temkinli1 ay içinde açýlacak. tedir. Þivan Perwer halkýyla böyle bir kucaklaþHer iki taraf arasýndaki iliþkinin yukarýdaki liðinde aranmalýdýr. Bu ziyaret mayý tercih etseydi, Kürt halký nezdinde mutabakkatta da görüldüðü üzere dýþarý yanbaþka bir dönemde gerçekleþmiþ kazanacaðý saygýnlýk daha büyük olacaktý. sýyan yüzünde Kürt halkýna dair umut verici bir olsaydý tepkinin çok daha farklý Barzani'ye gelicek olursak... Barzani'nin ýþýk bulunmamaktadýr. Türkiye ile Güney Diyarbakýr ziyaretini kabul etmesi Ortadoðu'da olacaðý çok açýktýr. Nedeni Kürdistan arasýndaki ekonomik iliþkilerin özellikle Irak ve Suriye ekseninde Kürt halkýnýn hacminin oldukça büyük olduðu bilinmektedir. zaten ortada. Erdoðan geleceði açýsýndan önemli geliþmelere gebe olaSýnýr kapýlarý açýlmasý ve petrol akýþýnýn baþlaDiyarbakýr'a Kürt halkýnýn bilir. Barzani'nin bugüne kadar izlediði pragmasý bunu artýracaktýr. Ancak asýl önemli yansýulusal haklarýný tanýyan, anadil matik ve çýkarlara dayalý politika açýk belirtma Suriye'deki geliþmelerle ilgili olacaktýr. mek gerekirse özellikle Suriyeli Kürtler ve baþta olmak üzere demokratik Barzani'nin Batý Kürdistan'daki geliþmeleri buranýn asýl siyasal öznesi olan PYD için çift domine eden PYD ile ve son süreçte PKK ile taleplerini eksiksiz karþýlayan taraflý presin koþullarýný yaratabilir. Çünkü arasýnda gerilimli bir iliþki olduðu saklanamaz bir lider olarak deðil, barýþ karþýmýzda geçmiþte Talabani ile olan çatýþbir gerçek halini almaya baþladý. Geçtiðimiz malarýnda Saddam'la bile iþbirliðine girmeksürecinde Kürdistan coðrafgünlerde KDP Dýþ Ýliþkiler Baþkaný Hemin te bir beis görmeyen bir özne durmaktadýr. yasýný karakollarla donatan ve Hewrami "Suriye Kürtleri, kendi gündemlerini Þimdi de Barzani, adýna barýþ denen süreçte kendileri belirlemeli. Maalesef PYD buna bunun için Medeni Yýldýrým'ýn hiçbir adým atmayan T.Erdoðan'ýn görünkatýlmýyor, mesela sýnýr kapýlarýndaki problemkatledilmesinde doðrudan tüyü kurtarmasý için devreye girmiþtir. lerin çözülmesi konusunda yardýmcý olmuyor. AKP'nin desteklediði El Kaide çetelerinin sorumluluðu bulunan, binlerce PYD, Kobani, Kamýþlý, Afrin gibi þehirlerde PYD'ye ve Kürt halkýnýn geneline saldýrdýðý diðer Kürt partilerinin çalýþmalarýna izin verKürt siyasetçiyi cezaevlerinde bir ortamda Barzani sýnýr kapýsýný kapamiyor. Rejimle diyalog kurmalarý Suriye'de tutan, Rojava'yla Nusaybin yarak nerede durduðunu göstermiþtir. yaþayan Kürtler'in hangi problemini çözdü? açýkçasý PYD'nin zaferlerinin T.Erdoðan arasýna utanç duvarý ören, yine Suriye Kürtler'i için hiçbir geliþme saðlanmadý. kadar Barzani'yi de sýkýþtýrdýðý ortada. Bu Rojava'nýn üzerine Ýslamcý Kürtler'e herhangi bir þey kazandýrmadý." söznokta kaçýrýlýrsa "tarihi" Diyarbakýr buluþleriyle PYD ile var olan gerilimleri özetlemiþti. çeteleri süren ve binlerce masýnýn gerçek anlamý kavranamaz. Öte yandan KDP sýklýkla PYD'nin Esad insanýn katledilmesine yol açan Radikal'in haberine göre Diyarbakýr'daki buluþrejimiyle diyaloða girmesini eleþtiriyor. Her iki ma Erdoðan ve Barzani arasýnda 4 maddelik bir bir lider olarak geldi. Kürt grup arasýnda Hewrami'nin de dile mutabakatla sona erdi. Buna göre; getirdiði gibi özellikle Ortadoðu'daki kutuplaþ-

güncel

11


malarda kurulan ittifaklarla ilgili sýkýntý bulunmaktadýr: "Þu an PYD'nin silahlý gücü YPG, orada Suriye rejimi ile koordine halde ve o sebeple orada varlar. Rus kanalýnda bir rapor vardý, PYD'nin güçleri ile Esad güçleri Kamýþlý Havaalaný'ný birlikte koruyorlar. PYD bunu inkâr eden bir açýklama yapmadý." (http://www.dengeazad.com/en/NewsDet ailN.aspx?id=32118&LinkID=114) Türkiye tarafýnýn Rojava'dan duyduðu alerji ortada. Barzani'nin önce AKP Kongresi'ni ziyareti ve son olarak Diyarbakýr'daki buluþmaya katýlmasý, Rojava'ya karþý Türk tarafýnýn uyguladýðý psikolojik harekatýn bir parçasý haline gelecek mi? Bu sorunun cevabýna her iki

siyasal öznenin esnekliklerini bilenler olumsuz cevap verme konusunda çekimser kalacaklardýr. Ancak þunu rahatlýkla ifade edebiliriz: Kürt halký bir gün özgürlük kazanacaksa bu, on yýllardýr acý içinde kývranan Kürt halkýna karþý despot bir rejimin ortaoyununa üç bavul altýnýyla gelerek gündem olan Barzani'den baðýmsýz olacaktýr. Barýþ Ancak Medeni'nin, Ceylan'ýn, Uður'un, Roboskili Annelerin Aðýtlarý Dindiðinde Gelir! AKP'nin bu ortaoyununun, parlak sahne þovlarýnýn barýþ getirmeyecektir. Sadece Kürdistan demekle de tarihsel bir eþik atlamak mümkün deðildir. Sahnede Kürdistan Barzani'nin bugüne kadar izlediði pragmatik ve çýkarlara diyenler katledilen Kürt dayalý politika açýk belirtmek gerekirse özellikle Suriyeli çocuklarýnýn annelerinin aðýtlarýný hala görmezden Kürtler ve buranýn asýl siyasal öznesi olan PYD için çift gelmekte, karþýsýna polis taraflý presin koþullarýný yaratabilir. Çünkü karþýmýzda ordusuyla dikilmektedir. geçmiþte Talabani ile olan çatýþmalarýnda Saddam'la bile Sahnelerde "gözyaþlarý sel olurken", Diyarbakýr iþbirliðine girmekte bir beis görmeyen bir özne durmak- sokaklarýndaki tek gerçek tadýr. Þimdi de Barzani, adýna barýþ denen süreçte hiçbir gözyaþý, kalekol inþaatýnýn sýrasýnda adým atmayan T.Erdoðan'ýn görüntüyü kurtarmasý için protestosu Lice'de katledilen Medeni devreye girmiþtir. AKP'nin desteklediði El Kaide Yýldýrým'ýn annesinin çetelerinin PYD'ye ve Kürt halkýnýn geneline saldýrdýðý bir gözyaþlarýydý. ortamda Barzani sýnýr kapýsýný kapayarak nerede dur- Barýþ sadece iki Kürt duðunu göstermiþtir. açýkçasý PYD'nin zaferlerinin sanatçýnýn devletin güvenT.Erdoðan kadar Barzani'yi de sýkýþtýrdýðý ortada. Bu li sahnelerinde düet yapmasýyla da mümkün nokta kaçýrýlýrsa "tarihi" Diyarbakýr buluþmasýnýn gerçek deðildir. Türkiye'nin her anlamý kavranamaz. bir köþesinde Kürt halký

12

güncel

anadilini, Kürtçe þarkýlarýný rahatlýkla seslendirebildiði ve karþýsýnda faþist saldýrýlara uðramadýðý zaman mümkündür. Barýþ için cezaevlerinin boþaltýlacaðýnýn sözünü seçim vaadi bayatlýðýnda dillendirmek yetmez, derhal gerçekleþtirilmelidir ve gerillalarýn daðdan inmesi için gerekli her türlü zemin hazýrlanmalýdýr. Barýþ isteniyorsa milyonlarca Kürt insanýnýn oylarýyla seçilen siyasetçiler muhattap olarak kabul edilmelidir. Kürt halkýnýn önder olarak kabul ettiði Öcalan'la doðrudan müzakerelerin önü açýlmalýdýr. En baþta da acil olarak bugüne kadar yapýlan bütün katliamlarýn, Kürt halkýna karþý iþlenen cinayetlerin sorumlularý yargýlanmalý ve bu ayýp temizlenmelidir. Bunlar yapýlmadýðý müddetçe barýþ söylemi içi boþ sahne þovundan ibaret kalacaktýr.

Emre Güntekin


Türkiye'de Aþamalý Devrim Teorisi: MDD Doðan Avcýoðlu önderliðindeki YÖN dergisi, orduya dayalý bir siyasal devrim fikirinin en rafine halini bizlere sunmaktadýr. "Esasen sosyalizmi altý ok ilkelerine dayanan Atatürkçülüðün en tabi sonucu ve devamý sayýyoruz; sosyalizmi, Atatürk devrimlerini geliþtirme ve ileri götürme yolu olarak görüyoruz" diyen YÖN, kýsaca Kemalizmi ulusal bir kalkýnmacý model olarak DP iktidarýna karþý büyümekte olan toplumsal muhalefetin önüne sunmuþtur. Türkiye gibi geç kapitalistleþmiþ ülkelerde kapitalizmin geliþim öyküsü farklý öznelerce yazýlmýþtýr. Osmanlý Ýmparatorluðu' nun daðýlma döneminin sonunda, Mustafa Kemal önderliðindeki eski Ýttihatçý kadrolar burjuva geliþime öncülük ederek bir burjuva cumhuriyet yaratmýþlardý. 1929 Krizi sonrasý izlenmek zorunda kalýnan devletçilik politikasý ve küçük burjuva milliyetçiliðin modernleþmeci tavrý sýk sýk kafa karýþýklýklarýna sebebiyet vererek Kemalizmin sol bir ideoloji olduðu sanrýsýný yaratacaktý. Bu sanrýyý pekiþtiren ulusal ve uluslararasý konjonktür en nihayetinde Kemalizmin ve Milli Demokratik Devrim tezinin son derece etkisi altýndaki bir sol hareketi 60'lý yýllarda ortaya çýkardý. Bu yazýnýn amacý da ulusal ve uluslararasý koþullar çerçevesinde MDD tezinin 68 gençlik hareketi içinde kazandýðý popülerliði anlamak ve Marksizm'den kopuþunu incele-

mektir. Milli Demoktatik Devrim tezi özellikle 1960'larýn ikinci yarýsýnda TÝP'in parlamanterizme saplanmasý ile birlikte gençlik içerisinde Mihri Belli önderliðinde güç kazanmaya baþladýysa da Doðan Avcýoðlu önderliðindeki YÖN dergisi 1961 yýlýndan baþlayarak ordu müdahalesi ve sol cunta projelerine dayalý bir yönelimin fikirsel ebeliðini yapmýþtýr. 1950'li yýllarýn sonlarýnda 10 yýllýk Demokrat Parti iktidarý iyice otoriterleþip, toplumsal muhalefetin unsurlarýný baský altýna alýrken gençlik hareketi ve DP'nin yöneliminden rahatsýzlýk duyan Kemalist askeri sivil bürokrasiden homurtular yükseliyordu. 27 Mayýs Darbesi DP'yi devirirken, 1961 Anayasasý toplumsal özgürlükler anlamýnda kitlelerin basýncýyla yeni haklar getiriyordu. 27 Mayýs sonrasý iktidarý ele alan Milli Birlik Komitesi (MBK) niyet-

lerinden baðýmsýz olarak yeni bir toplumsal muhalefet dalgasýnýn önünü açan süreci baþlatmýþ olacaklardý. Ordunun ilerici rolünün olduðuna dair yanýlsamayý kuvvetli kýlan etkenlerden birisi de buydu. Dönemin Mihri Belli, Hikmet Kývýlcýmlý, Mehmet Ali Aybar gibi liderleri MBK'yi selamlayacaklardý. Sol cunta projesine inanan unsurlar açýsýndan en önemli motivasyon kaynaklarýndan bir tanesi 27 Mayýs sonrasýnda yarým kalmýþ olan Kemalist "devrime" sahip çýkmak ve onu ilerletmek fikri idi. 1961 yýlýnda Doðan Avcýoðlu'nun Mümtaz Soysal ve Cemal Reþit Eyüboðlu ile birlikte çýkarmaya baþladýðý YÖN dergisi bu konuda ilk adýmý atýyordu. Küçük bir grup öncülüðünde baþlayan bu yayýn 60'lý yýllara damga vuracak bir rüzgara dönüþecekti. Egemen ideoloji olarak küçük burjuva aydýnlarý tarafýndan "aydýnlanmacýlýk",

tarih

13


Mihri Belli tarafýndan zinde bir güç olarak tariflenen ordu ise 27 Mayýs'ta yaptýðý darbe ile Demokrat Parti'yi hükümetten düþürerek görece özgürlük getiren anayasanýn önünü açan, ilerici bir unsur olarak gösteriliyordu. Ancak ayný ordu, burjuva cumhuriyetin ve NATO'nun da ordusuydu ve 1971 yýlýna gelindiðinde iþlevi devrimcileri katletmek olacaktý. Hayatýn kendisi MDD'ci çizgiyi yanlýþlayacaktý.

"modernleþme" ve milliyetçilik çerçevesinde ilerici ilan edilen Kemalizm bu dönemde YÖN'cüler tarafýndan sol jargonla yeniden yoðrulup önümüze konulacaktý. Öte yandan SSCB'nin tek ülkede sosyalizm, yurtseverlik ve "ilerici" burjuvalarla iþbirliðine açýkça çaðýran ihanetçi politikalarý, kalkýnmacý-planlý ekonominin kitlelerin gözünde sosyalizm olarak gösterilmesi YÖN'le baþlayýp MDD ile devam eden hareketlere de sosyalizm adýna söz söyleme hakkýný doðuracaktý. Bu akýmýn güçlenmesinde uluslararasý ortamýn uygunluðu da güçlü bir etken olacaktý. Türkiye'de ordunun devrimin öznesi olarak tariflenmesine sebep olacak þekilde ilham olan örnekler yani Baas rejimleri hemen yanýbaþýmýzdaki Ortadoðu coðrafyasýnda en parlak dönemlerini yaþýyordu. Son olaraksa 1968 gençlik hareketinin TÝP parlamenterizminden kopuþ yaþayarak daha radikal arayýþlar içerisine girmesi ile MDD ile tanýþmasý paralel bir sürece tekabül etmektedir. Gençlik alternatifsizliðin alternatifini MDD ile bulmuþtur. Kadro bileþimi olarak bakýldýðýnda Yön hareketinin iþçi sýnýfý mücadelesine dayalý bir yönelim izleyebilmesi zor görünüyordu. Yön dergisinin ilk sayýsýnda 1041 kiþinin imzaladýðý ve Yön Manifestosun olarak da bilinen 'Yeni Devletçilik' bildirgesi yayýmlanmýþtýr. Ýmzacýlar arasýnda bulunanlarýn sýnýfsal karakteri son derece heterojendir:

14

tarih

"…bununla birlikte, Mahmut Makal gibi köy enstitüsü mezunu yazar ve solcu bir halk aydýnýný, komünizme karþýtlýðýyla tanýnan Ömer Sami Coþar gibi bir gazeteciyi, Coþkun Kýrca gibi bir 'orta yolcu'yu, Hilmi Özgen gibi Ýslam'la uzlaþma arayan ilerici bir bürokratý, benzer görüþü paylaþan sosyalist profesör Cahit Tanyol'u, Turgut Yeðenaða gibi varlýklý bir sanayiciyi ayný çatý altýnda toplayan Yön Hareketi'nin, daha baþtan çeþitli eðilimlerden oluþan ve türdeþliði tartýþýlabilir bir nitelik taþýdýðý da söylenebilir. Ancak gene de hepsinin bir ortak noktasý vardý: aydýnlar tarafýndan baþlatýlan ve yönetilen bir ilericilik anlayýþý. Ýktidarý sosyal ve ekonomik reformlarýn yapýlmasý yoluyla 'aydýnlatmak' üzere birer seçkinler grubunun oluþturulmasý gerekliydi. Yine her ikisine göre bir 'beyin takýmý' oluþturulacak ve buna önayak olanlar ise halktan gelme kiþiler deðil, küçük bir askeraydýn grubundan çýkacaktý." (Artun Ünsal, Türkiye Ýþçi Partisi (1961-1971), s.73-75) Doðan Avcýoðlu önderliðindeki YÖN dergisi, orduya dayalý bir siyasal devrim fikirinin en rafine halini bizlere sunmaktadýr. "Esasen sosyalizmi altý ok ilkelerine dayanan Atatürkçülüðün en tabi sonucu ve devamý sayýyoruz; sosyalizmi, Atatürk devrimlerini geliþtirme ve ileri götürme yolu olarak görüyoruz" diyen YÖN, kýsaca Kemalizmi ulusal bir kalkýnmacý model olarak DP iktidarýna karþý büyümekte olan toplumsal muhalefetin önüne sunmuþtur. Bildirgede toplumsal çeliþkiler sýnýfsal olmanýn dýþýnda milliyetçi bir kalkýnmacýlýk ekseninde ele alýnarak týpký

Kadro hareketinde olduðu gibi geliþmiþ ülkeler ile az geliþmiþ ülkelerin arasýndaki çeliþki esas çeliþki olarak kabul edilmektedir. Hal böyle olunca emperyalizme karþý mücadele kapitalizme karþý mücadele olarak ele alýnmamakta, feodal olarak tanýmlanan Türkiye'de bütün unsurlarýn birleþmesi sonucunda milli mücadele ile demokratik devrim yolunda burjuva geliþimin saðlanabileceði savunulmaktadýr. Yani kýsacasý proje, milletin bir bütün olarak sýnýf mücadelesini bir kenara býrakýp burjuva demokratik devrim için seferber olmasýdýr; ki burada önemli olanýn sosyalizm ya da iþçi enternasyonalizmi deðil, her ne pahasýna olursa olsun sonunda burjuvazinin güçleneceði bir "baðýmsýz" burjuva ekonomik kalkýnmacýlýktýr. Çözüm önerisi olarak "çaðdaþ uygarlýk düzeyi"nden ötesini gösteremeyen bu bildirge açýk açýk iktisadi alanda hýzlý kalkýnmak için tüm sýnýflarýn bir politika üzerinde anlaþmaya varmasý gerektiðini salýk veriyordu. Bu politika da devletçilikten baþka bir þey deðildi. Doðan Avcýoðlu'nun teorisine isim babalýðý yapan eski bir TKP'li olan ve TÝP içerisinde Mehmet Ali Aybar çizgisinin parlamenterizmine karþý radikal söylemiyle ilgi çeken Mihri Belli, 68 kuþaðýnýn MDD'ci tezlere yönelmesinde büyük pay sahibidir. FKF'nin TÝP'in seçim çalýþmalarýna odaklanmýþ politik anlayýþýnýn yerine 6. Filo gibi radikal eylemlerin taþýyýcýlýðýný yapmasý, Mihri Belli'nin tezinde "zinde güçlerden" biri olarak tariflediði gençliði ulusal kalkýnma için "devrim" fikrine yönlendirdi. Bir diðer zinde güç olan ordu ise 27 Mayýs'ta yaptýðý darbe ile Demokrat Parti'yi hükümetten düþürerek görece özgürlük


g e t i r e n sosyalizmin kenanayasanýn disinin baskýcý olduðu önünü açan, yanýlsamasý içinde ilerici bir "güler yüzlü sosyaunsur olarak lizm" söylemine gösteriliyordoðru kayýþ yaþamýþtý. du. Ancak Gençlik içersinde ise ayný ordu, Aren'i oportünizm ile burjuva eleþtiren Mahir cumhuriyeÇayan, Mihri Belli ile tin ve girdiði polemiklerinde N AT O ' n u n MDD'cilerin iþçi da ordusuysýnýfýnýn rolünü du ve 1971 küçümsediðini söyler. y ý l ý n a Ancak onun da derdi gelindiðinde MDD'nin aþýlmasý i þ l e v i deðildir. Çayan'a göre devrimcileri "milli demokratik katletmek devrim ancak proleYÖN’ün ‘Yeni Devletçilik’ bildirgesinde milliyetçi bir kalkýnolacaktý. taryanýn öncülüðünde macýlýk ekseninde ele alýnarak týpký Kadro hareketinde olduðu gibi 1960'larda söz konusu olabilir". küçük burjuBir ara aþama olarak geliþmiþ ülkeler ile az geliþmiþ ülkelerin arasýndaki çeliþki esas va mildemokratik devrimin çeliþki olarak kabul edilmektedir. Hal böyle olunca emperyalizme liyetçileri sosyalist devrime karþý mücadele kapitalizme karþý mücadele olarak ele alýnmamakolan lidervaracaðý klasik ta, feodal olarak tanýmlanan Türkiye'de bütün unsurlarýn birl e r i n i n Stalinist söylem ile öncülüÇayan'ýn vardýðý leþmesi sonucunda milli mücadele ile demokratik devrim yolunda ðünde darnokta kýrdan kenti burjuva geliþimin saðlanabileceði savunulmaktadýr. belerle baþa kuþatan gerillalarýn gelen Baas "öncü savaþý"nda ki1971 muhtýrasýnýn "ilerici bir cunta" partilerinin Ortadoðu'da yeni bir litlenip kalacaktý. (Bkz: Mahir Çayanbeklentisinin aksine Nurhak, Kýzýldere döneme kapý aralamasý, gençliðin bu Toplu Eserler, Bölüm II) Bu da bir gibi katliamlarýna imza atýlmasý; Deniz, dönemde orduya yönelik beklentilerini baþka zinde gücün teorisiydi ve içinde Yusuf ve Hüseyin’in idamlarý gençliðin de had safhaya ulaþmasýna sebep baðýmsýzlýkçýlýk, yurtseverlik, ideolojik bir sorgulama içerisine girmeolmuþtu. Irak, Suriye, Libya ve Mýsýr'da demokratik devrim gibi MDD'nin sine sebep olmuþtu. darbelerle kurulan rejimler Soðuk klasik önermelerini taþýmaya devam Savaþ döneminde ABD emperyalizmi etmektedir. 68 hareketi her ülkenin özgünlüðüyle ile olan çeliþkili konumlarýndan dolayý renk deðiþtirirken, Türkiye'de militan MDD, sýnýflar mücadelesinin tarihi Doðu Bloðu'na yanaþmýþlardý. SSCB de bir gençlik kuþaðý yanlýþ ideolojik ve tarafýndan çöpe atýlmýþ bir yönelim bol keseden bu ülkelere sosyalizm politik yönelimlerle önemli bir yenilgi olarak geçmiþte kaldý. Fakat bu yönepayesi daðýtarak MDD'ci tezlerin almýþtýr. Ancak her ne olursa olsun bu limin ideolojik etkileri Türkiye solunun ekmeðine yað sürüyordu. yenilgi 12 Eylül'ün aksine dövüþerek belli kesimlerince halen taþýnmaktadýr. alýnan bir yenilgi olmuþ ve bugünlere Diðer taraftan, 1968'i bir fýrtýnaya Milli Demokratik Devrim eleþtirisinin uzanan kahramanlýk hikayeleri býrakçeviren sýnýf mücadelesinin radikalizmi mantýksal sonucu ancak Sürekli Devrim mýþtýr. MDD'cilerin ve TÝP'in gençliðe sokakta devasa boyutlara ulaþmaktaydý. ve proletarya enternasyonalizmi olagösterdiði çýkmazdan gençlik önderleri Saraçhane ve Paþabahçe Mitingleri, bilir. yüzünü Che gibi dönemin devrimci DÝSK'in kuruluþu, Kavel Grevi, Yeni figürlerine çevirmiþ ve düzeni deðiþtirÇeltek direniþi, 15-16 Haziran Direniþi Derya Koca menin doðrudan yollarýný araþtýrmaya Türkiye iþçi sýnýfýnýn parlak tarihini giriþmiþlerdi. THKO ve THKPC bu yazýyordu. Ancak bu tarihe paralel motivasyonla kendi yönlerini bulma geliþen militan gençlik mücadelesinin gayretinin bir sonucu olarak ortaya çýkmerkezinde iþçi sýnýfý deðil, gençliðin mýþtýr. kendisi ve ordu vardý. Fakat hayat MDD'ci çizgiyi yanlýþlayacaktý. Öyle MDD-SD tartýþmalarý aslýnda daha ki, iþçi sýnýfýna silahlarý kendisine önceleri TÝP içinde Moskovacý çizgiyi doðrultmuþ ordu ile baðýmsýz Türkiye savunan Sadun Aren ve Behice Boran için el ele verme çaðrýsý yapan tarafýndan baþlatýlmýþtý. Mehmet Ali MDD'cilere cevap iþçilerin ordu Aybar ise bireyi merkeze koyarak sað barikatýný aþmasý ile verilmiþ oluyordu. bir eleþtiri ile SSCB deneyiminden

tarih

15


-

AKP’DEN Gezi Hareketi, Türkiye tarihinde yeni bir toplumsal mücadele dinamiðinin ortaya çýktýðý bir dönüm noktasý olarak tarihe geçecektir. Türkiye, yeni bir gençlik radikalleþmesinin hemen kýyýsýnda yer alýyor. Bu radikalleþmenin en büyük itici

AKP'den kurtulmak adýna ABD ile iþ tutacaðýz, cemaate bel baðlayacaðýz, Koç gibi kapitalistlerle kader ortaklýðý yapacaðýz!! Bu deli gömleðini sola giydirmek isteyenlerin, ya aðýzlardan çýkaný kulaklarý duymuyor, ya da AKP paniðiyle bütün algýlarý kapanmýþ. Sarýgüllü bir CHP'nin laiklik dýþýnda AKP'den temel hiçbir farký olmayacaktýr. Ýþçi düþmanlýðý, emperyalizm yanlýlýðý… Bütün bu koþullarda CHP þu çerçevede, þu bölgede ya da þu adayda desteklenebilir türünden fikirlerin de bir anlamý yoktur. Karþýlýðý olmayan bu tarz akýl yürütmelerin sadece kafa karýþtýrýcý bir etkisi olabilir.

16

perspektif

gücünün AKP karþýtlýðý olduðu su götürmez bir gerçek. Diðer taraftan radikalleþme, salt "AKP karþýtlýðý" ile sýnýrlý kalacak diye bir þey yok. Tarihte birçok kez büyük kýrýlmalarýn baþlangýç noktasýnýn görünüþteki mütevazi hareketler olduðunu akýldan çýkarmamak gerekir. Gezi Hareketi'nde de böyle bir radikalizm potansiyelinin varlýðý aþikar. AKP'ye karþý biriken enerjinin bir kuþaðý harekete geçirmesi ve hareket halindeki gençliðin daha radikal sulara açýlmasý eþyanýn tabiatý gereðidir. AKP'ye baþkaldýran ve kendisini en geniþ anlamda "özgürlükçü" olarak adlandýran Gezi Hareketi, yoðun devlet terörü ve siyasal çizginin olgunlaþamamasý sebebi ile þimdilik sokaklardan çekildi. Diðer taraftan kitlelerdeki öfkenin hiçbir þekilde yatýþmadýðý da ortada. Bu da eylemsel ve düþünsel radikalizmi bir üst boyuta taþýyacak sokak hareketinin koþullarýn olgunlaþmasý ile beraber geri döneceðini gösteriyor. Sokak hareketi içerisinde sosyalistlerin hatýrý sayýlýr bir gücü olduðunu da özellikle vurgulamak g e r e k i y o r. Zira, bu durum önemli sonuçlar doðurmaya n a m z e t t i r. Bunu bir karþýlaþtýrma ile anlatmaya çalýþalým: Mýsýr'daki Tahrir Devrimi, Gezi eylemlerinden kat ve kat daha büyük ve daha sert bir sürü merhaleden geçse de sosyalist alternatifin epey zayýf kaldýðýna þahit olduk. Türkiye'de ise sosyalist hareketin potansiyeli, etkisi, kitlesi çok daha

büyük. Bu da kitle hareketini ileriye taþýyacak, ülkedeki iklimi deðiþtirecek düþünsel radikalizm sýçramasý için de büyük bir potansiyel anlamýna geliyor. Seçim Süreci Bütün bu tarihsel eðilimler, kendisi ancak zamanla ortaya koyabilir. Diðer taraftan ülke büyük bir hýzla seçim sürecine girdi, giriyor. Ülkedeki konsantrasyonunun seçimlere yönelmesi, sosyalist alternatifin yarýþa gerçek anlamda girememesi yüzünden, sokak hareketi adýna bir handikap oluþturuyor. Mücadelede öne çýkan sosyalistlerin kendilerini gösterip alternatif yaratacaklarý bir partinin ya da seçim platformunun olmamasý büyük bir sýkýntý kaynaðý durumunda. Sokak hareketinin gidebileceði ileri boyutlar ve içerisindeki devrimci potansiyellerle seçim sürecinin kitlelere dayattýðý alternatifler arasýnda daðlar kadar fark var. Ufak ufak esen radikal rüzgarlar güçlü fýrtýnalara dönüþebilecekken sýð sulara sürüklenme ve neticede karaya vurma tehlikesiyle karþý karþýyayýz. AKP'den kurtulmak isteyen kitlelerin çok büyük bir kýsmýnýn CHP'ye yüklenecekleri gözüküyor. AKP'den kurtulmak adýna CHP'ye bel baðlayanlarýn en büyük umudu Ýstanbul. "AKP, Ýstanbul'u kaybederse, ayakta kalamaz" yorumlarý yapýlýyor. Böylelikle, aslýnda umutlar Sarýgül'e baðlanmýþ durumda. Olasý "Ýstanbul fethi"nin rüzgarýný arkasýna alan Sarýgül'ün CHP'nin baþýna geçeceði ve baþbakanlýða kadar uzanacaðý hesaplanýyor. Böylelikle de AKP'den kurtulmuþ olacaðýz! Sarýgül'ün ABD ile, F.Gülen ile hatta Koç gibi Türkiye büyük sermayesinin önde gelen temsilcileriyle de arasýnýn çok iyi olduðu düþünülerek emperyalist kapitalist sistemin CHP'ye destek olacaðý umuluyor. Böylelikle de AKP'den paçayý kurtaracaðýz! Yani aslýnda iþ, emperyalist kapitalist sistemden medet ummaya kadar gidiyor. Mesele sadece M.Sarýgül ile alakalý deðil. Bir süredir ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, hem CHP Baþkaný,


KURTULMAK... hem yakýn ekibiyle temaslarda bulunuyor. Kýlýçdaroðlu, 1 Aralýk pazar günü partinin önde gelen isimlerinden oluþan kalabalýk bir heyetle Washington'a gidecek. Ziyaret öncesi Amerikan Wall Street Journal gazetesinde CHP Baþkaný'nýn imzasýyla Türkiye'deki sorunlarý dile getiren sert bir makalenin yer almasý da dikkat çekti. Kýlýçdaroðlu'nun yaklaþýmýnýn ne boyutta olduðunu en iyi þu cümlesi ele veriyor: "Yeni anayasa yapýlmasý için liderlik etmek istiyoruz. ABD'li dostlarýmýzla ziyaretim sýrasýnda detaylý olarak bunu da konuþacaðýz..." ABD destekli, Gülen Cemaati-CHP yakýnlaþmasýna dayanan bir kuþatmanýn AKP'yi daha da yalnýzlaþtýracaðý umuluyor. Gerçekten AKP'nin de kendi çapýnda ABD'ye mesajlar gönderdiðine þahit oluyoruz. En barizi bir NATO ülkesinin Çin'den füze satýn alma giriþimi ya da T.Erdoðan'ýn Þanghay ittifakýnda yer almak niyetini Rusya'da Putin'e bildirmesi, ancak bu þekilde yorumlabilir. Yani AKP'den kurtulmak adýna ABD ile iþ tutacaðýz, cemaate bel baðlayacaðýz, Koç gibi kapitalistlerle kader ortaklýðý yapacaðýz!! Bu deli gömleðini sola giydirmek isteyenlerin, ya aðýzlardan çýkaný kulaklarý duymuyor, ya da AKP paniðiyle bütün algýlarý kapanmýþ. Sarýgüllü bir CHP'nin laiklik dýþýnda AKP'den temel hiçbir farký olmayacaktýr. Ýþçi düþmanlýðý, emperyalizm yanlýlýðý… Bütün bu koþullarda CHP þu çerçevede, þu bölgede ya da þu adayda desteklenebilir türünden fikirlerin de bir anlamý yoktur. Karþýlýðý olmayan bu tarz akýl yürütmelerin sadece kafa karýþtýrýcý bir etkisi olabilir. Sosyalistlerin Tutumu Bu arada CHP'nin HDP, ÖDP, TKP, Halkevleri gibi parti ve oluþumlarla ittifaka gidebileceði konuþulurken bu partilerin tutumlarýný açýklamalarý gerekmektedir. Yani týpký yýllar önce T.Erdoðan'ýn yaptýðý gibi, icazet almak için ABD kapýlarýný aþýndýran, Koç vb'leri ile düþüp

kalkan bir CHP ile ittifak kurmalarýnýn mümkün olmadýðýný açýklamalarý þarttýr. Oysa HDP'nin CHP ile seçim ittifakýna kapýlarý kapatmadýðýný, tam tersi bir durumu dillendirdiklerini biliyoruz. S.S.Önder'in bu konuda demeçleri bulunuyor. Yine tecrübelerimizden yola çýkarak ÖDP ve Halkevleri'nin de böyle bir ittifak teklifine soðuk bakmayacaklarýný biliyoruz. Bütün bunlar kitlelerdeki kafa karýþýklýðýný arttýran büyük hatalardýr. Diðer taraftan devrimcilerin sunacaðý sihirli bir formül ya da kestirme bir yol bulunmuyor. Haziran Günleri'nde mücadeleye giriþen emekçiler ve gençler bedeller ödediler. Ama þurasý da bir gerçek ki özgürlük bedeller olmadan kazanýlmaz. Gerçek zaferler ancak uðruna saðlam ve uzun mücadeleler verildiðinde kazanýlýr. Bu süreçte kitleler hýzlý bir þekilde eðitlirler, bu þekilde bilinçlerde büyük kýrýlmalar olur ve bu kýrýlmalar toplumda uzun erimli derin izler býrakýr. Bu yüzden hala bir 68 ya da 78 kuþaðýndan bahsedillir. Diðer taraftan AKP'nin yenilgisi, Sarýgüllü bir CHP ile gelecek olursa bu zafer olsa olsa Pirüs zaferi olabilir. Unutmamak gerekir ki 1989-91 yerel ve genel seçimlerinin ardýndan SHP-CHP geleneðinin yaptýklarý rezillikler yüzünden Ýslamcýlýk zafer kazanmýþtýr. Ekonomik krizin faturasý halka ödeten, adý patron - müteahhit partisine çýkan, demokratik haklarý rafa kaldýran, yolsuzluklara batan bir gelenekten bahsediyoruz… Netice Erbakan'ýn Refah Partisi (RP) ve ardýllarýnýn zaferi olmuþtu. Neticede seçimler yaklaþýyor ve devrimcilerin nasýl bir tutum davranacaðý önem kazanýyor. Sol bir figür olarak Ýstanbul'da S.S.Önder desteklenmelidir, ama asýl ihtiyaç HDP'nin solunda yer alan devrimci gruplarýn ortak adaylar etrafýnda birleþmeleridir. Böyle bir durumda Gezi Hareketi sýrasýnda barikatýn en önlerinde çarpýþanlar kendilerini bir alternatif

olarak emekçilere ve gençlere sunabileceklerdir. Böylelikle devrimciler uzun seçim süreci boyunca siyasetsiz bir þekilde kenarda durmak yerine kendi programlarýný kitlelerle tartýþmak ve örgütlenmek fýrsatý yakalayacaklardýr.

Devrimcilerin sunacaðý sihirli bir formül ya da kestirme bir yol bulunmuyor. Haziran Günleri'nde mücadeleye giriþen emekçiler ve gençler bedeller ödediler. Ama þurasý da bir gerçek ki özgürlük bedeller olmadan kazanýlmaz. Gerçek zaferler ancak uðruna saðlam ve uzun mücadeleler verildiðinde kazanýlýr. Bu süreçte kitleler hýzlý bir þekilde eðitlirler, bu þekilde bilinçlerde büyük kýrýlmalar olur ve bu kýrýlmalar toplumda uzun erimli derin izler býrakýr. Bu yüzden hala bir 68 ya da 78 kuþaðýndan bahsedillir.

perspektif

17


Marksizm ve Din-I

ABD’de paranýn üzerinde Ýncil’in ilk sözleri olan “inandýðýmýz tanrý adýna” yazar.

Marksizmin din konusundaki tutumu, neredeyse Marks'ýn ünlü "din, halkýn afyonudur" sözüyle özdeþleþmiþ gibidir. Oysaki bu özdeþleþme Marks tarafýndan pek de hoþ karþýlanmazdý. Çok bilinen ve çokça tekrarlanan bu cümle gerçekliðin sadece bir yanýna iþaret eder ve sorunun bu þekilde tek yanlý kavranýþý Marksizmin diyalektik yöntemiyle hiç de baðdaþmaz. Zaten bu meþhur cümle de içinde yer aldýðý etkileyici paragrafýn sadece bir parçasýdýr. Bu paragrafýn bütününden baðýmsýz olarak "din, halkýn afyonudur" tümcesi öne çýkarýldýðýnda Marksizmin din konusundaki tutumunun derinliði ve canlýlýðý mekanik bir bakýþ lehine erozyona uðratýlmýþ olunur. Paragrafýn bütünü þöyledir: "Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dýþavurumu ve bir baþka ölçüde de gerçek üzüntüye karþý protesto oluyor. Din ezilen insanlarýn içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanýn sýcaklýðýný, tinin dýþtalandýðý toplumsal koþullarýn tinini oluþturuyor. Din, halkýn afyonunu oluþturuyor." (1) Marksizm dini çok boyutlu bir konu olarak ele alýr. Bir yandan tanrýtanýmaz bir diyalektik materyalist yöntemle dünyayý algýlayan Marksizm, dini sömürü sisteminin yardýmcýsý olarak görür; ancak dinin

18

teori

"…ne Britanya burjuvasýnýn dinsel saplantýsý, ne de Kýta burjuvasýnýn sonradan hidayete ermesi, yükselen proleter selini durdurabilecektir. Gelenek büyük bir tutucu güçtür, tarihin hýzýný keser. Ama edilgendir, bu nedenle yenilmek zorundadýr. Din de kapitalist topluma uzun süre koruyucu duvar olamaz." Engels

yasaklanmasýný savunmaz, hatta proletaryanýn devrimci partilerinin programlarýna ateizmin kabulünü þart olarak konulmasýna karþý çýkar. Marksizm diðer yandan da dinin sadece halkýn afyonu olmadýðýný, kimi zaman bu düzene karþý ezilenlerin yükselen sesinin taþýyýcýsý da olabileceðini söyler. Din konusunda gerçekliðin deðiþik yönlerine iþaret eden bütün bu yaklaþýmlar ilk anda Marksizm adýna bir tutarsýzlýk hissi yaratabilir. Ancak çeliþkili görünen bu tavýrlarýn bir nedeni içinde doðduðu çaðýn ve toplumun ötesine geçmek, ezene de ezilene de hitap etmek kaygýsýndaki dinin kendi muðlaklýðý; diðer bir sebebi ise yaþamýn ve insan bilincinin çeliþkileridir. Marksizmin din konusundaki tutumunu çeþitli yönlerden inceleyerek bu konuya açýklýk getirelim. Marksist perspektifle din konusunu ele alýrken öncelikle vurgulanmasý gereken Marksizmin dünya görüþünün diyalektik materyalizm; Lenin'in ifadesiyle "tümüyle tanrýtanýmaz ve tüm dinlere kesenkes düþman olan bir materyalizm" temeline dayanmasýdýr. Marks ve Engels, felsefenin en büyük sorunu olarak niteledikleri "düþüncenin varlýða, tinin doðaya iliþkisi" ve bunun teolojide aldýðý biçimiyle "dünya Tanrý tarafýndan mý yaratýlmýþtýr, yoksa bütün öncesizlik boyunca var mý idi?"

sorusuna verilen yanýtlar çerçevesinde filozoflarý idealizm ve materyalizm kamplarýna ayýrmýþlar ve kendilerini de Tanrýnýn varlýðýný tanýmayan materyalizmin kendi özgün yorumlarý olan diyalektik materyalizm okulunda deðerlendirmiþlerdir: "Tinin doðaya göre önce gelme özelliðini ileri sürenler ve buna göre de, son aþamada, ne cinsten olursa olsun dünya için bir yaratýlmayý kabul edenler… idealizm kampýný oluþturuyorlardý. Ötekiler, doðayý esas sayanlar ise materyalizmin deðiþik okullarýnda yer alýyorlardý." (2) Marksizm, üretici güçlerin belirli bir düzeyine tekabül eden sosyal ve siyasal iliþkiler içindeki insanlarýn sahip olduklarý fikirlerin ve inançlarýn kendi yaratýmlarý olduklarý düþüncesindedir. Ahlak, din, hukuk, ideoloji gerçek yaþamdan kaynaðý alýr, onun bir yansýmasýndan baþka bir þey deðildir; gökyüzüne çýkan yol yeryüzünden yükselmektedir. Marksizmin dine bakýþýnýn en önemli ayaðýný bütün modern, kurumsallaþmýþ dinlerin, sömürü sisteminin savunucusu ve yoksul kitlelere ona katlanmanýn öðütleyicisi olarak egemen sýnýflarýn yardýmcýsý, "halkýn afyonu" olduðu tespiti oluþturur. Marks'ýn yaþadýðý dönemde afyon bir uyuþturucu olmanýn ötesinde halkýn sefaletin sebep olduðu hastalýklar karþýsýn-


da yaþama tutunmak için kullandýðý bir aðrý kesici, ucuz bir ilaç olmuþtur. Marks'ýn kendisi de mücadelesi uðruna katlandýðý sefalet, saðlýksýzlýk ve yoðun çalýþmanýn getirdiði bedensel hasarlar karþýsýnda afyon kullanarak dinç kalmaya çalýþmýþtýr. "Halkýn afyonu" olarak nitelenen din de yoksul halka, mevcut sömürü koþullarýnýn acýmasýzlýðý karþýsýnda dayanma gücü saðlamakta; bu dünyada bulamadýðý refah ve mutluluða öbür dünyadaki cennette ulaþmayý vaat ederek aldatýcý bir huzur sunmaktadýr. Böylece din, var olan eþitsizlikler ve sömürüyü olaðan, tanrý buyruðu ya da sabýrla aþýlacak bir sýnav gibi sunarak meþrulaþtýrmakta; adaletsizliklere karþý mücadele yerine sabýrlý, kanaatkar ve itaatkar olmayý öðütleyerek egemen sýnýflarýn hizmetinde çalýþmaktadýr. Marks, dinin egemen sýnýflara bu hizmetini Hýristiyanlýk üzerinden þöyle ifadelendirir: "Hýristiyanlýðýn toplumsal ilkeleri, ezen bir sýnýf ile ezilen bir sýnýfýn gerekliliðini öðütlüyorlar ve ezilen sýnýfa, ezen sýnýfýn lütfen merhametli davranmasý için dindar bir dilekten baþka bir þeyler vermiyorlar. Hýristiyanlýðýn toplumsal ilkeleri… bütün rezilliklerin zararýnýn karþýlanmasýný cennete býrakýyor, böylece de bu dünyada sürmelerini haklý çýkarýyor. Hýristiyanlýðýn toplumsal ilkeleri, ezenlerin ezilenlere karþý yaptýklarý bütün aþaðýlýklarýn ya ilk günahýn ya da baþka günahlarýn haklý cezalandýrýlmasý, ya da tanrýnýn, sonsuz bilgeliði içinde, baðýþladýklarýna uyguladýðý sýnavlar olduðunu bildiriyor." (3) Hakim sýnýflar dinin halkýn afyonu olma niteliðinden tarih boyunca istifade etmiþlerse de din, kendi çeliþkilerinin bir ifadesi olarak ezilenlerin tepkisinin taþýyýcýsý da olabilmiþtir, hala da buna

b e n z e r örnekler yaþanmaktadýr. Bu baðlamda L a t i n Amerika'da Che'yi bir aziz haline getirip kutsallaþtýran kiliselerden, rahiplerin kurduklarý s i l a h l ý mücadele örgütlerine* ya da Ýslam coðrafyasýnda y e þ i l komünizm akýmlarýna** kadar ç e þ i t l i örneklere rastlamak mümkünd ü r . Müslümanlar arasýndan Ali Þeriati, Malcolm X gibi sol söylemli düþünürler ve Halkýn Mücahitleri gibi etkili mücadele örgütleri çýkmýþtýr. Yeþil komünizmin bu temsilcilerinden Ali Þeraiti, Ýran'da Marksizmle Ýslam'ý "harmanlayarak" mücadele rehberi yapmýþ ve önemli bir dönem boyunca Ýran' da etkili bir mücadele örgütü olan Halkýn Mücahitleri grubuna ilham kaynaðý olmuþtur. Ali Þeriati, iki tip Ýslamiyetten bahsetmekle kalmayarak ezen ile ezilen ya da sömüren ile sömürülenin ayrý Ýslamiyeti temsil

Marksizm dini çok boyutlu bir konu olarak ele alýr. Bir yandan tanrýtanýmaz bir diyalektik materyalist yöntemle dünyayý algýlayan Marksizm, dini sömürü sisteminin yardýmcýsý olarak görür; ancak dinin yasaklanmasýný savunmaz, hatta proletaryanýn devrimci partilerinin programlarýna ateizmin kabulünü þart olarak konulmasýna karþý çýkar. Marksizm diðer yandan da dinin sadece halkýn afyonu olmadýðýný, kimi zaman bu düzene karþý ezilenlerin yükselen sesinin taþýyýcýsý da olabileceðini söyler. ettiðini söyleyecek kadar radikal bir söylem geliþtirmiþtir: "Ýslamiyet'e dönelim demek yeterli deðildir. Bu tür bir ifadenin bir manasý yoktur. Hangi Ýslamiyet'e dönmek istediðimizi belirlemeliyiz. Ebu Zerr'in mi yoksa Hükümdar Mervan'ýn mý yaþadýðý Ýslamiyet'e döneceðiz. Bunlarýn her ikisi de Müslümandýr. Ama ne var ki aralarýnda daðlar kadar fark vardýr.

* Kolombiya'da ELN örgütü, Küba devriminden esinlenerek bir gerilla savaþý baþlatma hedefindeki üniversiteli militanlarla, kurtuluþ teolojisini devrimci prensiplerle birleþtirmeye karar veren rahipler tarafýndan kurulmuþtur. 1970'lerden 1998'de ölümüne kadar örgütün liderliðini Ýspanyol rahip Manuel "El Cura" Perez yürütmüþtür. (aktaran Özbudun, Sibel; Demirel, Temel, "Kesintisiz Baþkaldýrý Coðrafyasý: Kolombiya", Kurtuluþ, Þubat 2008, Sayý: 4) Ýsa'nýn "size diyorum ki zengin kiþi [Göklerin Egemenliðine] güçlükle girer. Ve yine size diyorum ki zenginin Tanrý'nýn Egemenliðine girmesinden, devenin iðne deliðinden geçmesi daha kolaydýr." (Ýncil-Matta; 18/16-24) sözlerini kendisine dayanak alarak Hýristiyanlýðýn ilkeleriyle ezilenlerden yana bir duruþu birleþtirmeye çalýþan kurtuluþ teolojisinin temelinin, 1955'de toplanan 1. Latin Amerika Piskoposlar Konferansý'nda atýldýðý söylenebilir. Hareketin baþlýca önderleri arasýnda, papazlýðý býrakýp gerillaya katýlan Kolombiyalý Camilo Corres, 1980'de devlet güçlerince öldürülen El Salvador baþpiskoposu Oscar Romero ve Che'nin, "ayný yolda yürüyoruz" diye söz ettiði Brezilya baþpiskoposu Helder Camara bulunmaktadýr. (Latin Amerika'nýn "Kurtuluþ Teolojisi", Birgün, 25 Mart 2007) ** 1919'da Afganistan'da Ýngilizlere karþý yürütülen savaþýn hýzlandýrýlmasýnda görev alan Muhammed Barkatullah baþtan baþa dolaþtýðý Orta Asya'da içinde þu söylemin olduðu Bolþevizm ve Ýslâmî Birliðin Siyaseti isimli broþürünü daðýtýr: "Çar aristokrasisinin uzun karanlýk gecelerinden sonra insanî hürriyetin þafaðý, insanî esenliðin bu gününe ýþýk ve ihtiþam veren Lenin ile birlikte, Rus ufkunda belirdi. (…) Rusya ve Türkistan'daki geniþ bölgelerin idaresi emekçilerin, çiftçilerin ve askerlerin eline geçti. Irk, din ve sýnýf ayrýmý ortadan kalktý. (…) Ancak bu saf ve biricik olan cumhuriyetin düþmaný, Asya milletlerini ebedî kölelik hâlinde tutmayý uman Britiþ emperyalizmidir. Britiþ emperyalizmi, henüz kökleþip güçlenmeye baþlayan mükemmel insanî hürriyetin genç aðacýný kesmek amacýyla askerî birliklerini Türkistan'a sevk etti. Vakit artýk tüm dünya Muhammedîlerinin ve Asya milletlerinin Rus sosyalizminin asil ilkelerini kavramalarý, onu ciddiyetle ve þevkle kucaklamalarý vaktidir. Onlar bu yeni sistemin öðretmekte olduðu aslî faziletleri kavrayýp anlamalý ve hakikî hürriyetin müdafaasý için gasýplarýn, despotlarýn, yani Britanyalýlarýn saldýrýlarýný savuþturmak için bolþevik birliklere katýlmalýdýrlar… Hey Muhammedîler! Dinleyin bu kutsal çýðlýðý. Lenin ve Rusya'nýn Sovyet hükümetinin sizlere yaptýðý hürriyet, eþitlik ve kardeþlik çaðrýsýna cevap verin." (aktaran Dave Crouch, Bolþevikler ve Ýslam)

teori

19


KAPÝTALÝZM

SÝZÝ YÖNETÝYORUZ

Birisi Halife'nin, sarayýn ve hükümdarlarýn hoþ ve hoþnut o l m a s ý n ý saðlayan bir M ü s l ü m a n ' d ý r. Diðeri ise halkýn, ezilmiþlerin, sömürülmüþlerin hizmetinde olan bir Müslümandýr. Bu ikisinden hangisini tercih e d e c e k , hangisinin yolunu izleyeceðiz. Ayrýca, halký kollayýp gözeten bir anlayýþýn destekleyicisi olduðunu ileri sürmek de tek baþma bir mana ifade etmez. Ayný sözSÝZÝN ÝÇÝN ÇALIÞIYORUZ l e r i Hükümdar'lar da söylemektedir. G e r ç e k Ýslamiyet, fakirlerle ilgilenmenin de ötesinde bir þeydir. Mücadelesinin hedefleri arasýnda adaletin tesisi ve fukaralýðýn yok edilmesi vardýr. Ebu Zerr'in yaþadýðý Ýslamiyet'in bizim için hedef olduðunu, sarayda yaþanan Ýslamiyet'i seçmediðimizi; adaleti ve gerçek liderliði yeðleyip sultanlara iltifat etmediðimizi; aristokratik önceliklerle ve imtiyazlarla gölgelenmiþ sýnýf esasýna dayalý bir toplumu istemeyip, özgürce geliþen þuurlu bir toplumu hedeflediðimizi; esarete, durgunluða, atalete ve sükuta hayýr dediðimizi açýkça belirtmeliyiz."(4) Siyah Müslümanlar Hareketi'nin önderi Malcolm X ise 1960'larda ABD'de siyahlarýn haklarý için militanca mücadele yürüten devrimci Kara Panterler örgütünü oldukça etkilemiþ; örgüt kendisini Malcolm X'in mirasçýsý olarak görmüþtür. 1970'lerin ilk yarýsýnda ABD yönetici sýnýfýnýn çeþitli komplolar organize ederek Kara

20

teori

SÝZÝ KANDIRIYORUZ

SÝZÝN ÝÇÝN YÝYORUZ

KAPÝTALÝST SÝSTEMÝN PÝRAMÝDÝ

Panterler örgütünü daðýtmasýnýn ardýndan yeraltýna inen birçok Kara Panter militaný Siyah Kurtuluþ Ordusunu kurmuþ ve bu örgüt militanlarýnýn neredeyse tamamý Müslüman olmuþtur. Dolayýsýyla tarih Ýslamiyetin de sadece ezilenlerin tepkisinin bayraðý oluþuna deðil, devrimci-sosyalist söylemlerle sentezlendiði örneklere de tanýklýk etmiþtir. Ezilmenin yoðun yaþandýðý coðrafyalarda din protestonun, tepkinin bir unsuruna dönüþebilmektedir. Özellikle toplumsal ve politik yaþamýn dinsel normlar etrafýnda þekillendiði tarihsel dönemlerde maddi temellerden kaynaklanan ayaklanmalarýn dinsel bir örtü altýnda (kimi zaman yeni bir din, sahte bir peygamber, "sapkýn" bir mezhep ya da tarikatlar, Mehdiler vb.) harekete geçmeleri kaçýnýlmazdý. Engels bu konuyu þöyle ifade eder: "Genellikle feodalizme karþý yöneltilen tüm

saldýrýlarýn, her þeyden önce kiliseye karþý saldýrýlar olacaðý, toplumsal ve siyasal tüm SÝZÝ ÖLDÜRÜYORUZ devrimci öðretilerin, ayný zamanda ve her þeyden önce, tanrýbilimsel sapkýnlýklar olacaðý açýktýr. Var olan toplumsal koþullara dokunabilmek için onlarýn kutsal niteliklerini kaldýrmak gerekiyordu." (5) Ya þ a d ý ð ý m ý z coðrafyada da çokça isyan kendisini yaratan SÝZÝ BESLÝYORUZ maddi temelleri dinsel bir söylemle örterek gerçekleþmiþtir, eþitlikçi bir toplum özlemindekiler de dahil olmak üzere. Selçuklu döneminde Babailer (Baba Ýshak) ayaklanmasý ile Osmanlý iktidarýnda Þeyh Bedrettin, Þah Kulu ve daha birçoðu verilebilecek örneklerdendir. Alevilik ve heterodoks Ýslam anlayýþlarýnda, Selçuklu ve Osmanlý devletlerine karþý köylü kitlelerinin toplumsal muhalefetinin yansýmalarýný görmek mümkündür. Din hem ezenlerin hizmetinde çalýþýp hem de ezilenlerin mücadele bayraðýna nasýl dönüþebilmektedir? Bu çeliþkiyi yaratan dinin kendi özüdür. Büyük dinler, yüzyýllarca onca farklý topluluk içinde ayakta kalmayý ancak muðlak söylemleriyle, farklý sýnýflarýn kendini bulabileceði önermeleriyle baþarmýþtýr. Din, sadece sömürücülerin istekleri doðrultusunda söylemlere sahip olsaydý, ezilenlerin çýðlýklarýnýn hiçbir karþýlýðý olmasaydý; kendine ezilenler, sömürülenler içinde destekçi bulmasý mümkün olmazdý. Bu yüzden de din, hem ezilenlere göz


kýrpar hem de sömürü düzeni en azýndan tahammül edilmesi gereken bir sýnav ya da daha da ilerisi tanrýnýn buyruðu olarak yansýtýr. Din, yoksullara sadece yaþadýðý haksýzlýklara, onun kaynaðý sömürü sistemine dayanma fikri aþýlamaz, haksýzlýða uðradýðýný da kabul eder ama cezanýn kesilmesini öbür dünyaya býrakarak imkansýzlaþtýrýr, böylece kitleleri pasifize eder. Diðer yandan toplumsal çeliþkiler sýnýflar arasý büyük bir çatýþmayý kaçýnýlmaz kýldýðýnda, maddi koþullar ezilen toplumsal kesimleri isyan etme noktasýna getirecek þekilde aðýrlaþtýðýnda isyancýlar ideolojik dayanaklarýný dinsel öðretinin þu ya da bu yanýnda bulabilirler. Aynýsý onlarý bastýracak olanlar için zaten geçerlidir. Her ne kadar modern dinlerin tamamý sömürü sistemlerinin hizmetinde olsa da Marksizm dine karþý polisiye baskýlarýn karþýsýndadýr. Bu polisiye baskýlarla hem burjuva devlet tarafýndan geliþecek baskýlar, hem de dinin iþçi iktidarýnda yasaklanmasý giriþimleri kast edilmektedir. Marksistler her türlü ezilme iliþkisine karþýdýrlar; dolayýsýyla dini azýnlýklarýn dinsel kimlik ve ibadetleri üzerinde her türlü baský, zulüm ve engellemelere karþý mücadele yürütürler. Bolþevikler Rusya'da Yahudilere karþý pogromlarý (katliamlarý) engellemek adýna fiili direniþler örgütlemiþ; Ekim Devrimi'nden sonra Çarlýk döneminde büyük baskýlara maruz kalmýþ Müslümanlarýn serbestçe ibadet edebilmesini (dinsel özgürlük saðlayarak) mümkün hale getirmiþlerdir***. Marksistler Erfurt programýndan(1891) bu yana dinin devlet tarafýndan kiþisel bir sorun, özel bir alan olarak ilanýný savunurlar: "Herkes istediði dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalýdýr. Vatandaþlar arasýnda dinsel inançlarý nedeniyle ayrým yapýlmasýna kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir

vatandaþýn dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardýmý yapýlmamalý, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen baðýmsýz, ayný düþüncedeki kiþilerin oluþturduðu kurumlar niteliðinde olmalýdýr." (6) Marksistler dinin iþçi iktidarýnda da polisiye yöntemlerle baský altýna alýnmasýna, yasaklanmasýna karþý çýkarlar. Engels, Paris Komünü sýrasýnda dinin yasaklanmasýný talep edenlere karþý "zulmün halkýn tutmadýðý inançlara güç vermenin en iyi yolu" olduðunu belirtmiþ ve "hala tanrýya yapýlacak tek hizmetin, tanrýtanýmazlýðý dinin zorunlu ilkesi yapmak" olacaðýný ifade ederek iþçi iktidarýnýn dine karþý tutumunu net biçimde ortaya koymuþtur. Marks'ýn "din dünyasý, gerçek dünyanýn yansýmasýndan baþka bir þey deðildir" sözünün de ifade ettiði gibi Marksistler açýsýndan dinleri var eden maddi koþullar ortadan kalkmadýðý sürece dinin ortadan kalkýþý da mümkün olmayacaktýr. Bu ise zamanla gerçekleþecek ve din, "kendisine vaat edilmiþ bulunan doðal ölümle" geçmiþte kalacaktýr. Bu baðlamda, dine karþý mücadele salt propagandaya dayanmamalý ve dinin yansýmasý olduðu gerçek dünyaya, onun dayandýðý sömürü sistemlerine karþý mücadele esas alýnmalýdýr. Ancak dini materyalist bir yöntemle inceleyip nasýl ortaya çýktýðýna ve niteliklerine ýþýk tutarak kitleleri aydýnlatmak Marksistlerin önemli bir görevidir. Dinin ortaya çýkýþ sürecini incelemeye geçmeden önce hangi dinden bahsedersek bahsedelim, dinin duraðan bir olgu olmadýðýný; toplumsal ve tarihsel koþullar içinde deðiþimler yaþadýðýný tekrar belirtelim. Demek isteriz ki hiçbir din diðerine göre ne daha ilerici ne daha gericidir; bulunduðu toplumsal þartlarýn bir sonucu olarak o biçimi almaktadýr. Örneðin dönemin gerektirdikleri

Din yoksul halka, mevcut sömürü koþullarýnýn acýmasýzlýðý karþýsýnda dayanma gücü saðlamakta; bu dünyada bulamadýðý refah ve mutluluða öbür dünyadaki cennette ulaþmayý vaat ederek aldatýcý bir huzur sunmaktadýr. Böylece din, var olan eþitsizlikler ve sömürüyü olaðan, tanrý buyruðu ya da sabýrla aþýlacak bir sýnav gibi sunarak meþrulaþtýrmakta; adaletsizliklere karþý mücadele yerine sabýrlý, kanaatkar ve itaatkar olmayý öðütleyerek egemen sýnýflarýn hizmetinde çalýþmaktadýr. çerçevesinde Orta Çað'da gericiliðin temsilcisi Hýristiyanlýk, 20. yüzyýlda Latin Amerika'da muhalefetin önemli bir bileþeni olabilmektedir. ["Ne mutlu siz yoksullara!.. Çünkü Tanrý'nýn hükümranlýðý sizindir. Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almýþ bulunuyorsunuz.” (Ýncil - Luka 6 / 21,24)] Ya da bugün modernizmin geliþmesine ket vuran gerici bir anlayýþ olarak sunulan Ýslamiyet, Orta Çað'da ileri bir medeniyetin geliþimine öncülük etmiþtir.

Güneþ Gümüþ (1) Marks, K., Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleþtirisi, Ankara: Sol Yayýnlarý, 1997, s.192. (2) Engels, F., Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Ankara: Sol Yayýnlarý, 1992, s.22. (3) Marks, K., Rheinischer Beobachter'in Komünizmi, Din Üzerine, Ankara: Sol Yayýnlarý, 2002, s.75-6. (4) Þeriati, Ali, Islam Shenasi, Mashhad: University of Ferdowsi, 1972, s. 14-15, 98. (5) Engels, F., Köylüler Savaþý, Ankara: Sol Yayýnlarý , 1999, s.47. (6) Lenin, V.I., Sosyalizm ve Din, Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayýnlarý, 1994, s.11.

*** 4 Kasým 1917'de yeni Sovyet hükümetince yayýmlanan ve "tüm Rusya ve Doðulu Müslüman iþçilere" çaðrý yapan beyanname Çarlýk döneminde ezilen halklar üzerindeki baskýnýn önemli bir ayaðý olan dini baskýya Sovyet döneminde son verildiðini dile getirir: "(…) tüm camileri ve ibadethaneleri yýkýlan, inançlarý ve gelenekleri Rus çarlarý ve zalimlerinin çizmeleri altýnda çiðnenmiþ olan Rusya Müslümanlarý: millî ve kültürel kurumlarýnýz artýk sonsuza dek hürdür ve kutsaldýr. Devrimin güçlü muhafazasý altýnda olan tüm diðer Rusya halklarý gibi siz de haklarýnýzý bilin.(…)"

teori

21


Filipinler'i Vuran Haiyan, Kapitalizmin Tayfunudur Tarihin en büyük kasýrgasý "süper tayfun" Haiyan, kapitalizmin tayfunudur çünkü; birincisi, doðal felaketler, kapitalizmin gezegenemiz üzerindeki tahribatlarý nedeniyle her seferinde daha þiddetli yaþanmaktadýr; ikincisi, yine kapitalizm yüzünden önlenebilir yýkýmlar ve acýlar engellenememektedir. Neticede Filipinler'deki manzara ortaya çýkýyor. 10 bin civarýnda insan yaþamýný kaybederken evlerinden olanlarýn sayýsý ise bir milyona yaklaþýyor. Yüz binlerce insan þu anda ekmek ve temiz içme suyu gibi en temel ihtiyaçlara eriþemiyor. Yetersiz hastaneler, yaralýlarla týka basa dolu; insanlar tedavisi mümkün olan hastalýk ya da yaralanmalar yüzünden can veriyorlar. Þimdilerde Filipinler'de adeta bir can pazarý yaþanýyor. Zaten saðlýklý konutlar ve yaþam alanlarýna sahip olmayan Filipinli emekçiler, büyük bir insani dramla karþý karþýyalar. Bölgeden gelen haberlere göre birçok noktada yaðma olaylarý yaþanýrken, zaten oldukça yetersiz olan yardýmlar, koordinasyon sýkýntýsýyla iyiden iyiye etkisizleþiyor. Günler öncesinden Haiyan'ýn bir "süper tayfun" olduðu tüm dünyaya duyurulmuþken bu denli büyük çapta insan kaybýnýn yaþanmasý da kapitalizmin yetersizliðinin bir kanýtý. Katrina'dan Haiyan'a Bu durumun geri kalmýþ Filipinler'e özgü bir durum olmadýðýný belirtmemiz gerekir. 2005'te ABD'nin Louisiana ve Mississipi eyaletlerini vuran Katrina Kasýrgasý, ardýnda resmi rakamlara göre 1833 can kaybý býrakmýþtý. Katrina da günler öncesinden izleniyordu, hatta güçlenen kasýrgayý sadece ABD deðil tüm dünya izlemekteydi. Ama kasýrgaya karþý alýnan tedbirler ve koordinasyon mutlak anlamda yetersizdi ve afetle mücadele önlemleri hýzlý bir þekilde çökecekti. Louisiana'daki set sistemi, baþarýsýzdý, güçlü kasýrga karþýsýnda çöktü ve New Orleans þehri

22

enternasyonal postacý

bütünüyle sel sularý altýnda kaldý. Asýl b ü y ü k i n s a n kaybý bu yüzden olacaktý. Týpký þimdi Filipinler'de olduðu gibi o zaman da ABD'de yaðma olaylarý yaþanmýþtý. Yetersiz yardýmlar halka çok geç ulaþabilmiþti. Bölgenin Katrina'nýn yaralarýný halen saramadýðýný eklemek gerekir. Isýnan Okyanuslar Katrina Kasýrgasý, Meksika Körfezi'ne girdikten sonra þiddetini çok hýzlý þekilde arttýrmýþtý. Bu beklenmedik artýþý, bilimadamlarý, "daha sýcak okyanuslarýn siklon rüzgarlarýna çevrilebilecek daha fazla enerji saðlayacaðý, bu nedenle de tropik fýrtýnalarýn çok daha yoðun ve þiddetli hale geleceði" þeklinde açýklýyorlardý (The Nature). Bu nedenle de kasýrga sayýlarýnda önemli artýþlar gözlemleniyordu. Durum böyle olunca gözler yükselen okyanus sýcaklýklarýna çevriliyor. Bilim insanlarý, "denizlerdeki yüzey sýcaklýklarýnda görülecek 1°C'lik bir artýþýn 4. ve 5. kategorideki fýrtýnalarýn sayýsýnda %31 oranýnda bir artýþa neden olduðunu" vurguluyorlar (The Nature). Isýnan okyanuslar deyince aklýmýza küresel iklim deðiþiklikleri ve kapitalizmin gezegenimiz üzerindeki tahribatý gelmeli. Sular ýsýnýrken buzullar erimekte ve doðal afetler çok daha þiddetli yaþanmaktadýr. Kapitalist kar hýrsý, atmosferin bileþimini bozuyor; artýk, daha fazla karbondioksite, daha az oksijene sahibiz. Küresel ýsýnmanýn baþ sorumlusu

emperyalist kapitalizmin bu konuda yapabileceði hiçbir þey yok. Karbon salýnýmýna güya sýnýrlar getiren göstermelik Kyoto Protokolü bile ABD gibi devlerin engellemesiyle geçersiz durumda. Haiyan ve Sýnýf Mücadelesi Haiyan'ýn kaydedilen en þiddetli kasýrga olmasý ýsýnan okyanuslarla ilgiliyse insan kaybýnýn büyüklüðü doðrudan doðruya yoksulluk ve kapitalizmin çarpýklýðý ile alakalý. Çaresiz insanlar, marketleri yaðmalarken burjuva medya halký yaðmacýlar diye damgalamakta tereddüt etmedi, hükümetse "asayiþi saðlamak" için bölgeye askeri yýðýnak yapýyor. Pasifik'teki adalar ülkesi Filipinler, aslýnda bir tayfun ülkesi, ama burjuva iktidarýn gerekli önlemleri almadýðý ve ülkenin bu büyük afete hiç de hazýrlýklý olmadýðý ortada. 100 milyonluk Filipinler'de yoksulluk oraný %25 dolayýnda. Sendikalaþma oranýysa uzun soluklu bir düþüþ içinde, þimdilerde %1 civarýna geriledi. Son dönemde ekonomik büyümeye sahne olan Filipinler'de sýnýflar arasý uçurum daha da açýldý. Týpký Türkiye'de olduðu gibi ucuz emek cenneti ülkenin omuzladýðý ekonominin tüm artýlarýný küçük bir kaymak tabaka ele geçiriyor. Bunun bir sonucu da yaklaþýk 9 milyon Filipinli'nin ülkelerinden uzakta göçmen iþçi olarak çalýþmak zorunda olmasý.


Isýnan okyanuslar deyince aklýmýza küresel iklim deðiþiklikleri ve kapitalizmin gezegenimiz üzerindeki tahribatý gelmeli. Sular ýsýnýrken buzullar erimekte ve doðal afetler çok daha þiddetli yaþanmaktadýr. Kapitalist kar hýrsý, atmosferin bileþimini bozuyor; artýk, daha fazla karbondioksite, daha az oksijene sahibiz. Küresel ýsýnmanýn baþ sorumlusu emperyalist kapitalizmin bu konuda yapabileceði hiçbir þey yok. Karbon salýnýmýna güya sýnýrlar getiren göstermelik Kyoto Protokolü bile ABD gibi devlerin engellemesiyle geçersiz durumda.

Sonuç 2004'teki Hint Okyanusu Tsunamisi, 2005'te Katrina, 2010'daki Haiti Depremi, 2011'deki Fukuþima Nükleer Reaktörü'nü vuran büyük deprem ve tsunami… 2004'te Endonezya ve diðer ülkelerde tsunami erken uyarý sistemi olsaydý yüz binlerce insan bugün hayatta olacaktý. Katrina'yý zaten biraz anlattýk. 2010'da yüz binlerce Haitili 7.0 þiddetindeki depremle canlarýndan oldular. 2011'de Japonya'da setler tsunami'ye dayanabilseydi 15883 kiþi hayatýný kaybetmeyecekti. Fukuþima'da nükleer felaketten dönüldü, ama halen devam eden sýzýntý nedeniyle insanlar kanser oluyor… Nükleer enerji, kapitalizmin baþka bir hastalýðý… 2011 Van Depremi'nde çürük binalarýn altýnda kalan 650 insan yaþamýný yitirdi. Ve burjuva devlet, hala en temel meseleleri çözebilmiþ deðil. Depremin üzerinden iki yýl geçmesine raðmen berbat konteynýrlarda yaþam savaþý veren insanlar "Ya bize yaþayacak bir yer bulun ya da buradaki koþullarýmýzý yaþanabilir hale getirin" diyerek açlýk grevi yapýyorlar. Daha geriye dönersek 17 Aðustus 1999 Marmara Depremi'ne ve sonrasýndaki rezilliklere gideriz… Ya da bugünün gözde iþ

adamý A l i Aðaoðlu' n u n Anadolu yakasýnýn tümden yýkýlmasý gerektiðini, bizzat kendi deneyimleri ile aktarýrkenki sözlerine kulak verelim "Kum dediðiniz þeyin de yüzde 20-30'u midye kabuðu, yüzde 20'si balçýk ve tuzlu suydu. 1970, 1980, 1990'lý seneler böyleydi. O dönemde istesen dahi kaliteli bina yapmak çok zordu. Kokmuþ yumurtadan omlet yapýlýr mý? Demiri, gidip valilikten karne alýp, Karabük'te sýraya girip 6 ayda alýrdýk. Durum bu olunca o zamanlar demir de merdiven altý

dediðimiz atölyelerden temin ediliyordu." Aðaoðlu bu itiraflarý belki kentsel dönüþümü teþvik etmek için yapýyor, ama burjuvalarýn kýsa erimli vurgun hedefleri baþka bir þey, emekçilerin deprem tehlikesi karþýsýnda tamamen çaresiz durumda olmasý baþka bir þey. Emekçilerin durumunu düzeltecek köklü bir dönüþüm için kapitalistlerin ne niyeti var, ne de böyle bir yetenekleri. Tersine burjuvazi, iktidardaki AKP ve hempalarý, büyük bir depremi fýrsata dönüþtürmenin derdinde, baþka bir þeyin deðil. Türkiye'de ve dünyada durum, görüldüðü gibi doðrudan doðruya kapitalizmin mizacý ve yetenekleri ile alakalý.

enternasyonal postacý

23


Sovyet Rusya'da Bürokrasinin Zaferine Giden Yolda

NEP 1917 yýlý, 1. Dünya savaþýyla keskinleþen sýnýf savaþýmýný Rusya'da iþçi sýnýfýnýn zaferine götüren þanlý bir yýldý. Ýþçi iktidarýnýn Rusya gibi geri bir ülkede kurulup, o zamanki birçok Marksistin öngördüðü gibi, Avrupa'da kurulmamasýnýn tabii ki Rusya'ya özgü bir sürü sosyal ve ekonomik nedenleri var. Ancak en önemlisi, iþçi sýnýfý Bolþevikler gibi bir öncü partiye sahipti. Ancak Rusya'nýn kapitalizmin geri bir halkasý olmasý ve 'bir köylü denizi' içerisinde yüzmesi, onu, devrimden sonra bir sürü ekonomik sorunla karþý karþýya býraktý.

1917 yýlý, 1. Dünya savaþýyla keskinleþen sýnýf savaþýmýný Rusya'da iþçi sýnýfýnýn zaferine götüren þanlý bir yýldý. Ýþçi iktidarýnýn Rusya gibi geri bir ülkede kurulup, o zamanki birçok Marksistin öngördüðü gibi, Avrupa'da kurulmamasýnýn tabii ki Rusya'ya özgü bir sürü sosyal ve ekonomik nedenleri var. Ancak en önemlisi, iþçi sýnýfý Bolþevikler gibi bir öncü partiye sahipti.. Rusya'nýn kapitalizmin geri bir halkasý olmasý ve 'bir köylü denizi' içerisinde yüzmesi, onu, devrimden sonra bir sürü ekonomik sorunla karþý karþýya býraktý. Devrimden sonra en önemli meselelerden birisi iktidarý elde tutmak oldu. Marks'ýn dediði gibi, insanlar kendi tarihlerini kendileri yazarlar, fakat istedikleri koþullarda deðil. Rusya'da da gerçekleþen sosyalist devrim, kendi sosyo-ekonomik koþullarý altýnda ilerleyecekti. Rusya'nýn bu özgüllükleri, bunun üzerine geliþen iç savaþ ve dünyadaki diðer devrimlerin baþarýya ulaþamamasý ve Rusya'nýn kendi köylü denizi içinde izole olmasý onu bir krize doðru sürüklüyordu. Ýþte bu noktada Bolþevikler tavizlerde

24

tarih

bulunmak zorunda kaldýlar. Bu tavizlerden biri olan NEP (Yeni Ekonomik Politika) kapitalizme verilen ve kitlesel hoþnutsuzluðu gidermek için tasarlanan geçici bir ödündü. Devrimden Sonra Rusya'da devrimden sonra Bolþeviklerin iktidarda kalacaðýný hiçbir burjuva ve reformist parti düþünmemiþti. Geçici hükümetin baþkaný Kerenski: "Eðer Bolþevikler iktidara gelirlerse bu onlarýn sonunu getirecektir.'' diye haykýrýyordu. Hatta Bolþeviklerin bir kýsmý da (Zinovyev, Rogin, Kamanev) bu düþüncedeydi. Lenin devrimden sonra her þeyin bitmediðinin farkýndaydý. Ama ne Lenin ne de Troçki iktidarý paylaþmanýn mümkün olabileceðini düþünüyordu. Bu noktada da arkalarýndaki iþçi sýnýfýna güveniyorlardý. Lenin, devrimin ertesi gününde 'Þimdi sosyalist düzenin inþasýna giriþeceðiz' derken bunun ne kadar çetrefilli bir yol olacaðýný kuþkusuz kendisi de biliyordu. Nitekim 1918 yýlýnda Rusya çöküþün eþiðindeydi. Viktor Serge bu durumu iyi anlatýr: "Açlýk öylesine yakýcýydý ki Petrograd yakýnlarýndaki Tsarkoe Selo'da halka kiþi baþýna günde 100 gram ekmek veriliyordu. Bunun sonucu 6-7 Nisan'da ortak ayaklanmalar baþ gösterdi. Bu dönemde (bir iþçi militanýn anlattýðýna göre) Petrograd yakýnlarýnda at,kedi ve köpek görmek

nerdeyse imkansýzdý.Ýnsanlar çay, keten ve patates çörekleriyle besleniyordu." Sanayi iþçilerini doyuracak yiyecek olmadýðý için iþçiler çalýþmýyordu. Ayný þekilde hammadde üretimi de durmuþtu. Sanayinin çöküþü iþsizliði beraberinde getirdi. Petrograd'ta Treugolnik, Penza, Siemens ve Halske fabrikalarý kapandýðýnda yaklaþýk 50 bin iþçi iþinden oldu. Bu çöküþ ve iþsizlik diðer bir sürü þehirde de yaþandý. Tüm bunlarýn yanýnda Bolþevikler sabotajlarla karþý karþýya kalýyordu. Bu koþullar altýnda Bolþevikler bir sürü geri adým atýlmak zorunda kaldý. Ne Lenin ne de Marks geçiþin ani bir þekilde olacaðýný düþünüyordu. Marks, Fransa'da Ýç Savaþ adlý eserinde 'Eski ve çökmekte olan toplumun bizzat kendisinin gebe olduðu bir toplumun önünün açýlmasý gerektiðini' söylüyordu. Komünist Manifesto'da 'iþçilerin iktidara gelmesi bir devrim eylemiyle gerçekleþtikten sonra sosyalizme geçiþin tedrici olarak gerçekleþeceðini' yazýyordu. Proletaryanýn iktidara gelmesiyle birlikte iktidarýný pekiþtirmesi zaman alacaktý. Kapitalist karabasandan henüz yeni kurtulmuþ bir halkýn hemen onun etkisinden kurtulabileceðini düþünmek ancak bir ütopyadýr. Bolþevikler, emperyalist savaþtan arta kalmýþ bir sanayi ve harap olmuþ bir ülkeden yeni bir sistem yaratma çabasýna giriþtiklerinde, anlattýðýmýz sayýsýz zorluklarla savaþýyorlardý. Bolþevik Hükümet'in ilk attýðý adýmlar yýkým içindeki ülkeye rahat nefes aldýrmak amacýyla bazý tavizlerde bulunmak oldu. Lenin, Bolþeviklerin halka vermiþ olduklarý vaatlerden biri olan Almanya ile barýþýn hemen saðlanmasý gerektiðini savundu. Bunu söylerken de bir Alman devrimine


güvenerek hareket ediyordu. Lenin, Almanya ile barýþý saðladýktan sonra rahat bir nefes almayý ve çökmüþ Rusya'yý bir düzene sokmayý planlýyordu. Attýðý adýmlardan ilki, kendisinin 'Devlet Kapitalizmi' diye formüle ettiði ve kapitalizmle sosyalizm arasýnda geçiþi temsil eden ekonomik bir formülasyondu. Lenin böylece köylü nüfusunu ikna ederek sosyalizme doðru geçecekleri bir yol yaratmaya çalýþýyordu. Bunu izleyen adýmlar da; burjuva teknisyenlerin kullanýlmasý, Taylorizm uygulamasý ve iþ disiplininin arttýrýlmasý oldu. Tüm bu tavizler ve kapitalist önlemler Rusya'daki iþçi iktidarýný; dýþ emperyalist saldýrýlara ve Rusya'da çoðunluðu oluþturan küçük burjuvaziye karþý korumaktý. Lenin o zaman çok yerinde bir öngörüyle þunu söylemiþti: 'Ya onu(küçük burjuvazi) kendi kontrolümüz içine alacaðýz ya da o kendi Cavignag'larý ve Napolyonlarý'yla bizi ezecek' Lenin tüm bu önlemleri alýrken ustalarý Marks ve Engels'ten öðrendikleri ile diyalektiðin gerektirdikleri temelinde hareket ediyordu. Ama tüm bu tavizler ve önlemlerle iþçi devletinin iktidarýný pekiþtirmeye çalýþýrken iç savaþ Mayýs 1918 yýlýnda patladý. Devlet Kapitalizminden Savaþ Komünizmine Marks'ýn 1871 Paris Komünü'nden çýkardýðý derslerden biri de, iþçilerin iktidarý ele geçirdikten sonra kendi devletini örgütlemek zorunda olduklarýydý. Çünkü örgütlü burjuvazi sessiz kalmayacak ve kendi karþý devrimini tekrar gerçekleþtirmek için mücadeleye giriþecektir. 1917-1918 Rusya'sý da Marks'ýn öngördüðü gibi bir sürü karþý devrimci saldýrýyla karþý karþýyaydý. Teknisyenlerin ve memurlarýn sabotaj-

larý, kapitalistlerin kýþkýrtmalarý ve üretimi durdurmalarý bunlarýn baþýnda geliyordu. Bolþevik hükümet bunun karþýsýnda devletleþtirme politikasýný izliyordu. Ancak emperyalistlerin ve Çarcý generallerin iþbirliðiyle kurulan Beyaz Ordu ile iç savaþ patlak verdiðinde durum çok sertleþti. Sabotajlar muazzam bir þekilde arttý. Bolþevikler bunun karþýsýnda, gerek sabotajlarla mücadele etmek, gerek üretimde tam tahakküm kurmak ve askeri ihtiyaçlarý karþýlamak için, devletleþtirme politikasýný çok fazla geniþlettiler. Ýç savaþ yýllarý zaten zar zor ayakta duran sanayiyi büyük bir çöküþe uðrattý. Hammadde gereksinimi, ulaþým yollarýnýn kullanýlamaz hale gelmesi yüzünden karþýlanamýyordu. Sanayi üretiminin azalmasý ve Kýzýl Ordu'nun ihtiyaçlarý, sanayi ürünlerinden köylülere arta kalaný çok azalttý. Köylüler bu koþullarda ürünlerini vermekten kaçýndýlar. Bunun üzerine Bolþevik Hükümet köylüden tahýl zoralýmlarýna baþvurdu. Þehirlerde artan açlýk, þehirden kýra doðru bir göçü beraberinde getirdi. Yiyecekler iþçilerin fiziksel aktivitelerine göre karneye baðlandý. Salgýn hastalýklar bu durumu daha da kötüleþtirdi. Bu çöküntü ve sefalet, ekonomik karmaþayý beraberinde getirdi. Bunu önlemek adýna Bolþevikler aþýrý bir merkezileþmeyle disiplini saðlamaya çalýþtýlar. Tüm bu trajedinin yanýnda, iþçiler kendi cumhuriyetlerini korumak adýna büyük bir kahramanlýkla Beyaz Ordu'ya karþý savaþtýlar. Bu kahramanlýk Kýzýl Ordu'ya zafer getirdi ama bu zafer proletaryaya çok aðýr bedeller ödetti. Kýzýl Ordu saflarýnda savaþan sanayi proletaryasý, sayýsal olarak neredeyse yok olmuþtu. Ýþçiler ellerindeki sanayi ürün-

lerini karaborsayla satmaya baþladý. Bu durumu önlemek için fabrika komiteleri sendikalara baðlandý. Ýþçi devleti, kendini yok olmuþ proletaryanýn yerine ikame etmek zorunda kalýyordu. Sendikalardaki devlet tahakkümü arttý. Bu da beraberinde bir yerel yönetim anlayýþýndan, bir bürokratik yönetim anlayýþýný doðurdu. Memur sayýsý giderek arttý. 1920'de bu sayý 5 milyona yakýndý ki bu 1 milyonluk proletaryanýn yanýnda çok büyük bir orandý. Ýþçiler; kahramanlýk, devrim coþkusu ve inançla karþý devrimi alt etmiþti ama bu, kendi sýnýfsal konumlarýnýn pahasýna oldu. Sovyetler varlýðýný hala sürdürüyordu ama bu bürokratikleþmiþ Bolþevik parti hakimiyeti altýnda oldu. Lenin bu bürokratikleþmenin farkýndaydý. Mart 1919'da þunlarý söylüyordu: "Çarlýk bürokratlarý Sovyet kurumlarýna katýlmaya, kendi bürokratik yöntemlerini uygulamaya baþladýlar. Komünizm renklerine bürünerek daha baþarýlý olacaklarýný düþünüyorlar." Lenin, bu açmazdan kurtulmanýn yegane yolunun da bir dünya devrimi olduðunu vurguluyordu.11 Ocak 1918 tarihindeki 3. Sovyet Kongresinde þunlarý söyledi: "Tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi tabii ki mümkün deðildir. Sovyet iktidarýný kendi ellerinde tutan bizim iþçi ve köylü neferlerimiz ayný zamanda dünya ordusunun da neferleridir... Alman Devrimi'nin gerçekleþmemesi halinde mahvolacaðýmýz kesin bir gerçektir." Dünya Devrimi Gecikiyor... Lenin,1916'te Emperyalizm kitabýnda, dünyadaki ekonomik sistemi ve bunlarýn nasýl bir zincir yarattýðýný yazmýþtý. Lenin, bu dünya sisteminde herhangi bir ülkenin baðlaþýk kalmasýný bekleyemezdi. Bu nedenle Lenin, kendi devrimlerini bir dünya devrimine baðlýyordu ve ayný zamanda da bu

Lenin, 1916'te Emperyalizm kitabýnda, dünyadaki ekonomik sistemi ve bunlarýn nasýl bir zincir yarattýðýný yazmýþtý. Lenin, bu dünya sisteminde herhangi bir ülkenin baðlaþýk kalmasýný bekleyemezdi. Bu nedenle Lenin, kendi devrimlerini bir dünya devrimine baðlýyordu ve ayný zamanda da bu dünya devriminin ancak dünya ölçeðinde bir devrimci önder parti ile gerçekleþeceðini de söylemiþti:"Tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi tabii ki mümkün deðildir. Sovyet iktidarýný kendi ellerinde tutan bizim iþçi ve köylü neferlerimiz ayný zamanda dünya ordusunun da neferleridir... Alman Devrimi'nin gerçekleþmemesi halinde mahvolacaðýmýz kesin bir gerçektir." tarih

25


Lenin tarafýndan sunulan 1921 yýlý mali hesaplarýn illustrasyonu dünya devriminin ancak dünya ölçeðinde bir devrimci önder parti ile gerçekleþeceðini de söylemiþti. Nihayet 24 Ocak 1919'da Moskova radyosu yeni bir Enternasyonal çaðrýsý yaptýðýnda, dünya bir devrim dalgasýyla çalkalanýyordu. Burjuvalar kýzýl hayaletten çok korkuyorlardý. Lenin Temmuz 1919'da büyük bir iyimserlik içinde þunlarý söylüyordu: "Bu Temmuz çetin geçecek son Temmuz olacak. Gelecek Temmuz dünya Sovyet Cumhuriyetlerinin zaferini kutluyor olacaðýz…" Komintern'in kuruluþundan hemen sonra, 21 Mart 1919'da Budapeþte'de, 7 Nisan'da Münih'de Sovyetler kuruldu. Orta Almanya'da iþçilerle hükümet güçleri arasýnda Þubat'tan Nisan 1919'a kadar çatýþmalar yaþandý. Mart ayýnda Berlin bir kez daha çatýþmalarla çalkalandý. Nisan ayýnda Fransa'nýn Karadeniz donanmasý ayaklandý. Haziran'da 200 bin iþçi Paris'te greve çýktý. Ýngiltere'de de Þubat sonlarýnda Clydeside ve Belfast'ta 70 bin iþçi illegal bir yolla greve çýktý. Macaristan; 1 Aðustos'ta sovyet ilan etti. Bu koþullarda Komitern de kitleselleþiyordu. 1920'de üye sayýsý 140 bine yükseldi. Ancak Rusya dýþýndaki komünist partiler herhangi bir deneyimden yoksundu ve kendi ülkelerindeki bu hareketliliði yönlendirmekten acizdi. Ýngiltere'deki sosyalist partiler ya reformizm ve parlamenterizm bataklýðýndalar (örn; SÝP) ya da sekter sendikalizme gömülmüþlerdi. Ve bu partileri Komünist Enternasyonal'de dönüþtürmek hiç de kolay olmadý. Bundan farklý olarak kendini çok önceden Bolþevik olarak nitelendiren Bulgaristan Komünist Partisi(BKP) ise aþýrý solculuðun sancýsýný çekiyordu. Köylü hükümetine karþý faþist darbede pasifist bir tavýr takýnýrken, Bolþevikler'in Temmuz ayýnda

26

tarih

Kornilov'a karþý geçici hükümeti savunduklarýný unutmuþlardý. Tüm bunlarýn yanýnda Alman KPD'nin yenilgisi en büyük darbe oldu. 1919'da Rosa Lüksemburg ve Karl Leibknecht'in kurduklarý parti henüz çok küçük ve deneyimsizdi; kitlesel eylemlerde çok küçük bir iþçi desteðine sahipti. Bu da kendiliðinden geliþen 1919 Kasým ayaklanmasýný yönlendirmekte çok zayýf kalmalarýný ve doðru bir devrimci liderlik sunamamalarýný beraberinde getirdi. Alman devrimiyle birlikte diðer devrimci atýlýmlarýn yenilgisi en azýndan kýsa vadede dünya devrimi umutlarýný söndürdü. Geri Çekilme Devam Ediyor: NEP Ýç savaþ koþullarý ve ekonomik çöküntü Rusya'yý adeta yoksullukla baþ baþa býrakmýþtý. Halk savaþmaktan ve açlýktan býkmýþtý. Özellikle kýrsalda bunun sorumlusu olarak artýk hükümeti görüyorlardý. Ýç savaþýn bitmesiyle de savaþ ekonomisi meþruiyetini kaybetmiþti. Köylüler zor alýmlardan býkmýþ ve bazý kesimlerde ayaklanmalar baþlamýþtý. Dünya devriminin de gecikmesi Bolþevikleri bu köylü hoþnutsuzluðu ile baþbaþa býrakmýþtý. Bu hoþnutsuzluk kendini en dolaysýz biçimde Kronþtad ayaklanmasýnda gösterdi. Ayaklanma ancak silahla bastýrýlabildi. Ancak Bolþevikler bu süreçten gerekli sonuçlarý çýkararak köylülerle bir kopuþa gitmeden geri adým atmak zorunda kaldýlar. 8 Mart 1921'de ki Onuncu Parti Kongresi NEP'i ilan etti. NEP, ana hatlarýyla köylülere kendi ürünlerini, devlete vergi verdikten sonra, pazarda satmasý olanaðýný saðlýyordu. Pazarda mal satma olanaðý olan köylüleri zenginleþtirdi ve köylülerin ürünlerinin ticareti üzerinden Nepmen olarak anýlan zengin bir tüccar sýnýfý da yarattý. NEP döneminde parti ve devlet içindeki bürokraside güçlenmiþti. Bürokrasi artýk

ekonomiyi de ellerinde tutuyordu. Ýþçi sýnýfý demokrasisinden bahsetmek artýk olanaksýz hale gelmiþti. Lenin'in ifadesiyle 'aygýt kendisini yönlendiren ele (proletaryaya) itaat etmeyi reddediyordu.' Sonuç Devrim geliþmiþ bir kapitalist ülkede gerçekleþmediði gibi yanýna yeni devrimler katarak bir refah dönemine imza atamadý. Aksine Rusya'da yýkýk dökük bir ülkede gerçekleþti ve diðer devrimlerin baþarýsýzlýða uðramasýyla kendi baþýna büyük sorunlarla baþ etmek zorunda kaldý. Ve bu geri ülkede devrimi korumak çok kritik bir görevdi. Tarih kendini zincirin zayýf halkasýndan ilerletmeye çalýþýyordu. Çok geri, yýkýk bir sanayisi olan ve köylü gericiliðiyle boðuþan bir ülkede; iç savaþ, dünya devriminin geri çekilmesi ve NEP tarihin bu ileri atýlýmýný sekteye uðrattý. Lenin'in ölümü de, ülkeye tamamen nüfuz etmiþ bürokrasinin kendine en yakýþýr temsilcisini seçmekte serbest býraktý. Ve nihayet Stalin'in yönetimi eline almasý ile bürokrasi kesin zaferini de kazanmýþ oldu. Her þeye raðmen Ekim devrimi iþçi sýnýfýna çok büyük bir miras býraktý. Öncelikle kapitalist dünyanýn en zayýf halkasýndan kopuþu, artýk dünyanýn kapitalizm bataklýðýndan sosyalizmin aydýnlýðýna geçiþinin ekonomik alt yapýsýnýn olgunlaþtýðýný gösterdi. Ve ayný zamanda sosyalist bir dünyaya geçiþin koþullarýný da bize öðretti. Bu geçiþ; tek ülkeyle sýkýþmayýp, dünyaya yayýlan bir devrime, yani Troçki'nin ifadesiyle SÜREKLÝ DEVRÝM'e ve bu devrime öncülük edecek bir Bolþevik Parti'ye baðlýdýr. Rosa'nýn ifadesiyle özetleyecek olursak; 'Gelecek her yerde Bolþevizmin olacaktýr.'

Yahya Bolat


Marksistler, her türlü þiddetin karþýsýnda olan pasifistlerin etkisiz politikasý yerine savaþta taraf olmanýn önemine dikkat çeker. Bu taraf olma haklý savaþlara verilen destek ve emperyalist savaþlarý iç savaþlara çevirmek için yapýlan müdahale anlamýna gelir.

Savaþlar Üzerine Savaþýn hiçbir zaman eksik olmadýðý emperyalist kapitalist sistemde, Marksistler tarihsel ve diyalektik materyalist analiz ile burjuva barýþseverlerden ve diðer politik fraksiyonlardan ayrý bir yer tutar. Savaþlar ve sýnýf çatýþmasý arasýnda mutlak bir bað bulunur. Meseleye bu eksenden yaklaþtýðýmýz için barýþseverlerden farklýyýz. Her savaþ kendi tarihselliði içerisinde sýnýf mücadelesi perspektifiyle ayrý ayrý deðerlendirilmelidir. Dolayýsýyla pasifistlerin bütün savaþlarýn kötü ve ahlaki açýdan berbat olduðu fikri doðru deðildir. Örneðin Ýspanya Ýç Savaþý'nda Franko'nun ordusuna karþý silah sýkan bir partizan tam tersine olabilecek en erdemli iþi yapmakta idi. Yani savaþlara ve silahlara karþý soyut bir karþýtlýk devrimcilerin takýnacaðý bir tutum olamaz. 1871'e Kadar Olan Dönem 1871'e kadarki dönemde burjuvazi hala ilerici bir rol oynayabiliyordu. Paris Komünü'nün burjuvazi tarafýndan kanla boðulmasý bu anlamda kesin bir milattýr. Bunun öncesindeki savaþlardan akýlda en çok kalmasý gereken Amerikan Ýç Savaþý'dýr (1861-65). Amerikan Ýç Savaþý o zamana kadarki savaþlarýn en kanlýsýydý. Bir tarafta güneyin köleci toprak sahipleri, diðer tarafta siyah kölelerinin desteðini

alan kuzeyli kapitalistler. Bu savaþ, dünya tarihinde herhangi bir yerde burjuvazinin devrimci bir rol oynayabileceði son savaþtý. Bu yüzden de K.Marks ve F.Engels, Amerikan Ýç Savaþý'nda açýk bir þekilde Kuzey'i desteklediler. Yani bu kanlý savaþ karþýsýnda hiçbir þekilde barýþsever bir tutum takýnmadýlar. Kuzey'in zaferi, endüstriyel kapitalizmin koþullarýný yaratarak proletaryanýn gelecekteki olasý zaferleri için ortam hazýrlamýþtý. Diðer taraftan 1776'daki Amerikan Baðýmsýzlýk Savaþý da ilerici savaþlardan birisiydi. Yine Büyük Fransýz Devrimi'nden sonra devrimin þiarlarý için savaþan Fransýz ordularý büyük ilerici roller oynadýlar. Diðer taraftan Avrupa'daki 1848 Devrimlerinde gerici bir rol oynayacaðýný gösteren burjuvazi, 1871'de Paris'te komünarlara kan banyosu yaptýrýrken gericiliðin en büyük bayraktarlýðýný üstlendiðini kesin olarak ortaya koydu. Ýþçi sýnýfý da artýk kendi devrimlerini gerçekleþtirebilecek bir potansiyele eriþmiþti. Emperyalist Savaþlara Karþý Sýnýf Savaþý Marksistler, her türlü þiddetin karþýsýnda olan pasifistlerin etkisiz politikasý yerine savaþta taraf olmanýn önemine dikkat çeker. Bu taraf olma haklý savaþlara verilen destek ve emperyalist savaþlarý iç

savaþlara çevirmek için yapýlan müdahale anlamýna gelir. Ezilen sýnýfýn ezen sýnýfa, kölelerin köle sahiplerine, serflerin toprak sahiplerine karþý açtýðý savaþ bizim için kaçýnýlmaz ve meþrudur. Sömürgeciliðe karþý baþlatýlan savaþlar ile ezilen uluslarýn yürüttüðü savaþlar da haklý ve meþru savaþlardýr. 1800'lerin sonlarýna doðru tekellerin geliþimi ile beraber emperyalizm çaðýna girildi. Durum hiç de Kautsky gibi ultra emperyalizm savunucularýnýn dediði gibi deðildi. Emperyalist kapitalizm kendi iç çeliþkilerini çözerek kesintisiz bir barýþ ortamý saðlamak þöyle dursun tam tersine "sürekli savaþ" kural haline geldi. Tekeller sýrtlarýný dayadýklarý, hatta yönetimini doðrudan gerçekleþtirdikleri ulusal devletlerle rekabetlerini savaþ boyutlarýna taþýyacaklardý. Yapýlan emperyalist savaþlar, ne özgürlük, ne de demokrasi getirdi; tam aksi olarak emperyalist savaþlarda farklý uluslardan iþçiler ve köylüler birbirlerine boðazlatýldýlar. Birinci Dünya Savaþý'nda 25 milyon, Ýkinci Dünya Savaþý'nda tam 60 milyon insan öldü. Emperyalist savaþlara karþý en tutarlý politikayý Bolþevikler izledi. 1. Dünya savaþý yaklaþýrken Bolþevikler'in de üyesi olduðu 2.Enternasyonal,

teori

27


Ýsviçre'nin Basel kentinde 1912 gibi bir tarihte emperyalist savaþlara karþý devrimci bir pozisyon aldý. Bu karara göre emperyalist bir savaþ durumunda 2.Enternasyonal üyesi partiler savaþýn neden olacaðý yýkýmdan kapitalizmi yýkmak için istifade edeceklerdi.

kanadýnýn liderleri olan Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht emperyalist savaþa karþý çýktýlar ve Kasým 1918'de baþlayan Alman Devrimi'nde erken geliþen Spartakist Ayaklanmasý'nýn baþýnda can verdiler. Almanya'da Rosa Lüksemburg önderliðinde Spartakistler, savaþa gönderilmelerine raðmen devrimci yenilgiciliðin azimli savunucularý olmuþ ve Almanya'nýn batý cephesinde yenilmesinin önünü açmýþtý. Bolþevikler ise daha birkaç ay önce Spartakistlerin yapamadýklarýný yapmýþlardý. Yani emperyalist savaþýn neden olduðu koþullarýn tetiklediði devrimi sonuçlarýna götürmeyi baþarmýþlardý. Savaþýn baþýnda Lenin, partisini devrimci yenilgicilik politikasý ile çelikleþtirmiþti. Yani, devrimciler savaþta kendi ülkelerinin yenilmesini istemeliydiler, çünkü ancak bu þekilde toplumsal bir devrim söz Emperyalist hiyerarþinin tepesindeki büyük güçlerin konusu olabilirdi. Tersinden, yaðma savaþý vesilesiyle daha zayýf bir ülkenin üzerine yani zafer durumundaysa ihtimali belki on yýllar çöreklenmesi durumunda da Marksistler sessiz kala- devrim boyunca ötelenecekti. Sorun bu mazlar. Daha zayýf ülkedeki yönetici sýnýfýn ne kadar denli keskin bir þekilde ortaya iðrenç bir yönetim olduðu bu noktada geri plandadýr. konunca Bolþeviklerin devrimYani saldýrgan büyük emperyalist güçlerin kesin yenil- ci enternasyonalist tutumlarý olabildiðince güçlenmiþti. gisi, dünya emekçilerinin çýkarýna bir geliþme olacakMarksistlerin Görevi týr. Örneðin Irak'a, Kosova'ya, Libya'ya son olarak da Emperyalist savaþlar günümüz Suriye'ye karþý düzenlenen emperyalist saldýrýlarda politikasýnýn can alýcý noktadevrimci tutum, bu saldýrganlýðýn baþarýsýzlýðý için larýndan biri olmaya devam emperyalist müdahaleye karþý mücadeleyi örgütlemek- ediyor. Arap baharý ile baþlayan süreçte Batýlý emperyalist güçten geçer. lerin bölgeyi kontrol altýnda tutmak istemesi ve taþeron 1912'de bu karar alýnýrken 1914'te savaþ iþbirlikçileri ile birlikte emperyalist baþladýðýnda uygulama tam tersi oldu. planlarý uygulamaya çalýþmalarý, Dünya iþçi sýnýfý Kautsky ve Plehanov Marksistler için oldukça önem arz edigibi önde gelen Marksistlerin (!) ihaneyor. Özellikle sözü geçen emperyalist tine uðradý. 2.Enternasyonal'in çöküþü bir güç olmak için çýrpýnan Türkiye yurtseverlik elinden oldu. burjuvazisine karþý Marksistler, oldukça 2.Enternasyonal'e üye neredeyse her dikkatli davranmalýdýr. parti savaþta kendi emperyalist devleEmperyalist hiyerarþinin tepesindeki tinin yanýnda saf tuttu. büyük güçlerin yaðma savaþý vesileBuna karþý çýkanlar da oldu tabi. Alman siyle daha zayýf bir ülkenin üzerine Sosyal Demokrat Partisi'nin devrimci çöreklenmesi durumunda da

28

teori

Marksistler sessiz kalamazlar. Daha zayýf ülkedeki yönetici sýnýfýn ne kadar iðrenç bir yönetim olduðu bu noktada geri plandadýr. Yani saldýrgan büyük emperyalist güçlerin kesin yenilgisi, dünya emekçilerinin çýkarýna bir geliþme olacaktýr. Örneðin Irak'a, Kosova'ya, Libya'ya son olarak da Suriye'ye karþý düzenlenen emperyalist saldýrýlarda devrimci tutum, bu saldýrganlýðýn baþarýsýzlýðý için emperyalist müdahaleye karþý mücadeleyi örgütlemekten geçer. Bu noktada emperyalist kapitalist sistemin sözde özgürlükçü ve demokrat söylemine karþý özellikle dikkatli davranýlmasý büyük önem taþýr. Bu gibi göz boyamacý lafazanlýklara emekçilerin karný tok olmalýdýr, aksi takdirde emperyalist kapitalizmin dümen duyuna girilmiþ olunur. Suriye'ye karþý düzenlenen emperyalist saldýrganlýðýn en önemli ayaklarýndan birisi AKP iktidarý sayesinde Türkiye olmuþtur. Bu durumda biz Türkiyeli devrimcilerin tutumu da Lenin'inkinden farklý olamaz. Yani bu saldýrganlýðýn yenilgisi Türkiye ve dünya iþçi sýnýfýnýn yararýna olacaktýr. Sonuç Olarak Savaþlardan arýnmýþ bir dünya elbette mümkün. Bunun nasýl yapýlacaðý önem taþýyor. Marksistler gerçekçi yaklaþýmlarý ve kararlýlýklarýyla emperyalist savaþlardan kurtuluþun yolunu, sýnýf savaþýmýndan bulur. Tarihin de gösterdiði üzere emperyalist savaþlara karþý en ciddi politika Marksistler tarafýndan pratiðe dökülmüþtür. Lenin önderliðindeki Bolþeviklerin emperyalist kapitalist saldýrganlýða karþý gösterdiði baþarýyý tamamlamak için, Marksist yöntemler tüm insanlýðýn acil ihtiyacý durumunda. Bu görüþün gerçekliliði tarihin kanýtladýðý bir gerçek olarak önümüzde durmakta. Ne de olsa "Ya Sürekli Katliam, Ya da Sürekli Devrim"dir söz konusu olan.

Tolga Karaman


Komünizm ve Sendikalizm Komünist Parti, proletaryanýn devrimci eyleminin temel silahýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinin savaþ örgütü olarak mücadelesinin istisnasýz her alanýnda ve dolayýsýyla sendikalarda, kendisini iþçi sýnýfýnýn lideri rolüne yükseltmek zorundadýr.

Sendika meselesi iþçi hareketi ve dolayýsýyla Muhalefet için en önemli konulardan biri olmuþtur. Sendika meselesinde kesin bir duruþ olmadan, Muhalefet'in iþçi sýnýfý içinde gerçek bir etki kazanmasý mümkün olamaz. Bu nedenle, burada, sendika meselesinde birkaç hususu belirtmenin gerekli olduðuna inanýyorum. 1) Komünist Parti, proletaryanýn devrimci eyleminin temel silahýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn öncü kesimlerinin savaþ örgütü olarak mücadelesinin istisnasýz her alanýnda ve dolayýsýyla sendikalarda, kendisini iþçi sýnýfýnýn lideri rolüne yükseltmek zorundadýr. 2) Sendikalarýn baðýmsýzlýðýný Komünist Parti'nin liderliðinin karþýsýna yerleþtirmek isteyenler; böylelikle, iþçi sýnýfýnýn öncüsünün karþýsýna onun geri kesimlerini, iþçilerin nihai kurtuluþu mücadelesinin karþýsýna anlýk talepler için mücadeleyi, Komünizmin karþýsýna reformizmi, devrimci Marksizmin karþýsýna oportünizmi yerleþtiriyorlar, istedikleri bu olsun ya da olmasýn. 3) Savaþ öncesinin yükselme ve geniþleme çaðýnda Fransýz sendikalizmi, sendikalarýn baðýmsýzlýðý için mücadele ederken aslýnda onlarýn, reformist-parlamenter sosyalist partilerin de içinde olduðu, burjuva iktidar ve partilerinden baðýmsýzlýðý için mücadele yürütüyordu. Bu, devrimci yol

için oportünizme karþý bir mücadeleydi. Devrimci sendikalizm, bu iliþkide, kitle örgütlerinin baðýmsýzlýðýný bir fetiþ yapmadý. Aksine, iþçi sýnýfýný bütün çeliþkileri, geriliði ve zayýflýðýyla yansýtan kitle örgütleri konusunda devrimci azýnlýðýn öncülük rolünü anladý ve bunu salýk verdi. 4) Esasen, aktif azýnlýk teorisi, proletar partinin tamamlanmamýþ teorisidir. Bütün pratiðiyle devrimci sendikalizm, oportünizme karþý devrimci partinin bir embiriyosudur; devrimci Komünizmin dikkate deðer bir taslaðýdýr. 5) Anarko-sendikalizmin zayýflýðý, klasik döneminde bile, doðru bir teorik temelin eksikliði ve dolayýsýyla da devletin doðasýnýn, sýnýf mücadelesindeki rolünün yanlýþ anlaþýlmasý ile devrimci bir azýnlýðýn, yani partinin, rolünün eksik, tam geliþmemiþ ve dolayýsýyla yanlýþ kavranýþýdýr. Sonuç; genel grev fetiþizmi, ayaklanma ile iktidarýn ele geçirilmesi arasýndaki baðý yadsýma gibi taktik hatalardýr. 6) Savaþta sonra, Fransýz sendikalizmi Komünizmde sadece kendi reddiyesini deðil geliþtirilmesi ve tamamlanmasýný da buldu. Devrimci sendikalizmi diriltme çabalarý sadece geçmiþe geri dönmeye çalýþmak olacaktýr. Ýþçi hareketi için bu tür çabalar sadece gerici bir anlama sahiptir. 7) Sendikalizmin epigonlarý, sendikalarýn (sözde) burjuva ve reformist sosyalistler-

den baðýmsýzlýðýný Komünistlerin de dahil olduðu bütün partilerden tamamen baðýmsýzlýðýna çeviriyorlar. Eðer, geniþleme döneminde sendikalizm kendisini bir öncü olarak görerek geri kitlelerin arasýnda öncü azýnlýðýn önderliði için mücadele ettiyse de, sendikalizmin epigonlarý, þimdi Komünist öncünün kitlelerin önderliðini kazanmak için mücadelesine karþý, baþarýlý olmasalar da, kendilerini iþçi sýnýfýnýn geri kesimlerinin önyargýlarý ve az geliþmiþliðine dayandýrarak kavga veriyorlar. 8) Burjuvazinin etkisinden baðýmsýzlýk pasif bir durum deðildir. Kendisini sadece siyasal eylemlerle ifade edebilir; yani burjuvaziye karþý mücadeleyle. Bu mücadele, örgütü ve uygulamak için taktikleri gerektiren ayrý bir programdan ilham almalýdýr. Bu, partiyi oluþturan taktikler, örgüt ve programýn birliðidir. Proletarya kendi mücadelesini devrimci bir liderlik -oportünist deðil- altýnda yürütmedikçe burjuva iktidardan proletaryanýn gerçek baðýmsýzlýðý kazanýlamaz. 9) Sendikalizmin epigonlarý, sendikalarýn kendilerine yeter olduðuna inanýrlar. Bu, teorik olarak, hiçbir þey ifade etmez; ancak pratikte devrimci öncünün geri kitleler, yani sendikalar, içinde erimesi demektir. Sendikalar ne kadar geniþ kitleleri kucaklarsa, hedeflerini o kadar iyi yerine getirir-

çeviri

29


ler. Ancak bir proleter partisi, eylem ve örgütün birliðiyle baðlanmýþ bir ideolojik homojenlikte olursa adýna layýk olur. Proletarya onun "çoðunluðu"nu oluþturduðu için sendikalarý kendine yeter diye sunmak, proletaryaya dalkavukluk etmektir. Bu tutum, devasa iþçi kitlelerini cahil ve gerilik içinde býrakan ve sadece proletaryanýn öncüsüne bütün güçlükleri aþarak bir bütün olarak sýnýfýnýn görevlerinin açýk bir kavrayýþýna ulaþma imkaný tanýyan kapitalizm altýnda iþçileri olduðundan ve olabileceðinden ayrý göstermektir. 10) Sendikalarýn gerçek, pratik -metafizik deðilbaðýmsýzlýðý, Komünist Parti'nin nüfuz için mücadelesiyle ne ihlal edilir ne zayýflatýlýr. Her bir sendika üyesi gerekli gördüðü için oy verme ve deðerli gördüðünü seçme hakkýna sahiptir. Komünistler de diðerleriyle ayný þekilde bu hakka sahiptir. Yönetici organlarda Komünistlerin çoðunluðu ele geçirmesi, baðýmsýzlýk ilkesiyle -sendikalarýn kendini idaresiyle- uyumlu þekilde gerçekleþir. Diðer taraftan hiçbir sendika tüzüðü, bir partiye, Emek Konfederasyonu genel sekreterini kendi merkez komitesine seçmeyi yasaklamayamaz, bunu engelleyemez. Bu nokta, tamamen partinin baðýmsýz alanýdýr. 11) Sendikalarda, Komünistler, elbette hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar parti disiplinine tabidirler. Bu, sendika disiplinine uymayý dýþlamaz, aksine gerektirir. Diðer bir deyiþle, parti, onlara sendika üyelerinin çoðunluðunun düþünceleri ve haleti ruhiyesiyle çeliþen herhangi bir tavýr dayatmayacaktýr. Tamamen istisnai durumlarda

30

çeviri

parti, üyelerinin, sendikanýn bazý gerici kararlarýna uymasýnýn imkansýz olduðunu düþündüðünde üyelerine açýkça bu tavýrlarýnýn sonuçlarýný -sendikadaki pozisyonlarýndan uzaklaþtýrma, ihraç ve benzerleri- gösterecektir. Bu meselelerde hukuki formülasyonlarla -baðýmsýzlýk tamamen hukuki bir formüldür- hiçbir yere gidilemez. Mesele özü itibariyle ortaya konmalýdýr; yani sendika politikalarý düzleminde. Doðru politika, yanlýþ politikanýn karþýsýna yerleþtirilmelidir. 12) Partinin liderliðinin, yöntemlerinin ve biçimlerinin karakteri, verili bir ülkede genel koþullarla ve geliþmesinin dönemleriyle uyumlu þekilde deðiþebilir. Komünist Parti'nin hiçbir baský aygýtýna sahip olmadýðý kapitalist ülkelerde, Komünist Parti, ancak taban hareketi ya da alt-düzey sorumlular* biçiminde sendikalarda yer alarak liderlik yapabilir. Sendikalarda yönetici pozisyondaki Komünist sayýsý, partinin sendikalardaki rolünü ölçme araçlarýndan sadece birisidir. En önemli ölçüt, sendikalaþmýþ bütün kitle içinde Komünistlerin taban hareketindeki yüzdeleridir. Ancak ilkesel kriter; partinin iþçi sýnýfý üzerindeki genel nüfuzudur. Bu genel nüfuz; Komünist basýnýn yayýlýmý, parti toplantýlarýna katýlým, seçimlerde alýnan oy miktarý ve özel olarak önemlisi, partinin mücadele çaðrýsýna aktif olarak cevap veren kadýn ve erkek emekçi sayýsýyla ölçülür. 13) Açýktýr ki konjontür daha da devrimcileþtikçe Komünist Parti'nin etkisi genelde -ve de sendikalarda- arta-

Burjuvazinin etkisinden baðýmsýzlýk pasif bir durum deðildir. Kendisini sadece siyasal eylemlerle ifade edebilir; yani burjuvaziye karþý mücadeleyle. Bu mücadele, örgütü ve uygulamak için taktikleri gerektiren ayrý bir programdan ilham almalýdýr. Bu, partiyi oluþturan taktikler, örgüt ve programýn birliðidir. Proletarya kendi mücadelesini devrimci bir liderlik -oportünist deðil- altýnda yürütmedikçe burjuva iktidardan proletaryanýn gerçek baðýmsýzlýðý kazanýlamaz. caktýr. Bu koþullar, sendikalarýn doðru, gerçek -metafizik deðil- baðýmsýzlýðýnýn biçim ve düzeyinin idrakýna imkan verir. "Barýþ" zamanlarýnda, sendikal eylemliliðin en militan biçimleri izole olmuþ ekonomik grevler olduðunda, sendikal eylemde partinin rolü ikincil pozisyona düþer. Genel bir kural olarak parti her bir izole grevde karar alamaz. Sendikaya, politik ve ekonomik bilgisiyle ve tavsiyeleriyle grevin vakitliliði sorununda karar vermede yardýmcý olur. Greve ajitasyonuyla vb. ile hizmet eder. Elbette grevde ilk yer sendikaya aittir. Hareket genel greve doðru ilerlediðinde ve iktidar için doðrudan mücadeleye doðru ilerlemeye devam ettiðinde durum radikal olarak deðiþir. Bu koþullarda, partinin liderlik rolü tamamen doðrudan, açýk ve acil hale gelir. Sendikalar -doðal olarak barikatlarýn karþý tarafýna geçmeyenler-, bütün sýnýfýn önünde devrimin lideri olarak duran ve bütün sorumluluðu alan par-


Sendikalarýn gerçek, pratik - metafizik deðil- baðýmsýzlýðý, Komünist Parti'nin nüfuz için mücadelesiyle ne ihlal edilir ne zayýflatýlýr. Her bir sendika üyesi gerekli gördüðü için oy verme ve deðerli gördüðünü seçme hakkýna sahiptir. Komünistler de diðerleriyle ayný þekilde bu hakka sahiptir. Yönetici organlarda Komünistlerin çoðunluðu ele geçirmesi, baðýmsýzlýk ilkesiyle -sendikalarýn kendini idaresiyle- uyumlu þekilde gerçekleþir. Diðer taraftan hiçbir sendika tüzüðü, bir partiye, Emek Konfederasyonu genel sekreterini kendi merkez komitesine seçmeyi yasaklamayamaz, bunu engelleyemez. Bu nokta, tamamen partinin baðýmsýz alanýdýr. tinin örgütsel aygýtlarý haline gelir. Sahada, kýsmi ekonomik grevlerden devrimci sýnýf ayaklanmasýna geniþleme; parti ve sendikalar arasýndaki karþýlýklý iliþkinin mümkün her biçimini, doðrudan ve acil liderliðin deðiþen düzeylerini göreve çaðýrýr. Ancak bütün koþullar altýnda, parti, örgüt olarak kendisine tabi olmayan (ki bu söylenmeden böyle gider) sendikalarýn baðýmsýzlýðýna dayanarak genel liderliði kazanmaya çalýþýr. 14) Gerçekler politik olarak "baðýmsýz" sendikalarýn hiçbir yerde olmadýðýný gösterir. Hiçbir zaman da olmadý. Deneyim ve teori hiçbir zaman olmayacaðýný da söyler. Birleþik Devletler'de sendikalar, burjuva partilere ve sanayinin genel kurmayýnýn kendi aygýtýna doðrudan baðlýdýr. Ýngiltere'de geçmiþte büyük oranda Liberaller tarafýndan desteklenen sendikalar, þimdi Ýþçi Partisi'nin maddi temellerini oluþturur. Almanya'da sendikalar sosyal demokrasinin bayraðý altýnda yürürler. Sovyetler Birliði'nde liderlikleri Bolþeviklere aittir. Fransa'da bir sendika örgütü sosyalistleri izler, diðer Komünistleri. Finlandiya'da sendikalar kýsa bir süre önce bölünmüþtür; biri sosyal demokrasiye yönelir, diðeri Komünizme. Ýþte heryerde durum böyledir. Sendikal hareketin "baðýmsýzlýðý" teorisyenleri þu soruyu düþünme zahmetine katlanmazlar; neden onlarýn sloganlarý pratikte hiçbir yerde gerçekliðe yaklaþmamakta kalmamakta, aksine neden sendikalarýn bir partinin liderliðine baðlýlýðý istisnasýz heryerde daha

da açýk ve belirgin hale gelmektedir. Bu durum, bütün sýnýf iliþkilerini gözler önüne seren ve proletarya içinde bile iþçi aristokrasisi ile en çok sömürülen kesimler arasýnda çeliþkileri þiddetlendiren emperyalist çaðýn karakterine tamamen uymaktadýr. 15) Zamaný geçmiþ sendikalizmin dört dörtlük ifadesi, sözümona Sendikalist Birlik'tir. Bütün özellikleriyle sendikal hareketi etkisi altýna sokmak isteyen politik bir örgüt olarak ortaya atýlmaktadýr. Aslýnda, Birlik, sendikal ilkelere göre deðil politik gruplarýn uygun þekilde üye kaydetmektedir. Program deðilse, bir platformu vardýr; kendisini yayýnlarýnda savunmaktadýr; sendikal hareketin içinde kendi iç disiplinleri vardýr. Konfederasyonlarýn kongrelerinde taraftarlarý Komünist hiziple ayný þekilde bir politik grup olarak davranmaktadýr. Kendimizi söylemekten alýkoymayacaksak, Sendikal Birlik iki Konfederasyonu sosyalistler ve Komünistlerin liderliðinden kurtararak onlarý Monatte grubunun liderliðinde birleþtirmek istemektedir. Birlik, açýktan, saðýn adýna ve geri kitlelerin üzerinde geliþmiþ azýnlýðýn

etkisini artýrma ihtiyacý için hareket etmemekte; kendisini sendikal "baðýmsýzlýk" maskesi altýnda sunmaktadýr. Bu bakýþ açýsýndan Birlik, kendi liderliðini "sendikal hareketin baðýmsýzlýðý" ifadesinin örtüsü altýnda gerçekleþtiren Sosyalist Parti'ye yaklaþmaktadýr. Komünist Parti, aksine, açýkça iþçi sýnýfýna þöyle der; iþte sendikalara önerdiðim programým, taktiklerim ve politikalarým burada. Proletarya körü körüne hiçbir þeye asla inanmamalýdýr. Çalýþmalarýna bakarak deðerlendirmelidirler. Ýþçiler, genel olarak proletaryanýn liderliðe ihtiyacý olmadýðý anlamýný çýkartan bir maske altýnda kimliðini gizleyen ve liderliðe talip olanlara karþý iki kat, üç kat güvensizlik göstermeliler. Lev Troçki 14 Ekim 1929

* Ýngilizce metinde “functionaries” olarak geçmektedir. Çeviri: Marksist Bakýþ

Hareket genel greve doðru ilerlediðinde ve iktidar için doðrudan mücadeleye doðru ilerlemeye devam ettiðinde durum radikal olarak deðiþir. Bu koþullarda, partinin liderlik rolü tamamen doðrudan, açýk ve acil hale gelir. Sendikalar -doðal olarak barikatlarýn karþý tarafýna geçmeyenler-, bütün sýnýfýn önünde devrimin lideri olarak duran ve bütün sorumluluðu alan partinin örgütsel aygýtlarý haline gelir. çeviri

31


AHMET KAYA’YI KÝM ÖLDÜRDÜ! Türkiye'de salý günleri gündemi belirlemeye devam ediyor. Meclis kürsülerinden söylenen yalanlar, yapýlan demogojiler neredeyse bir haftanýn konuþulacak konu stokunu oluþturuyor. Baþtan aþaðý yalan ve ikiyüzlülük kokan konuþmalar gerçek problemleri perdelemeye devam ediyor.

Tayyip Erdoðan'ýn bu konuda oldukça yetenekli olduðunun altýný çizmekte fayda var. Hitler'in ünlü propaganda bakaný Goebbels'in "Eðer bir yalaný yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sýk söylerseniz, insanlar inanýr. Ýnsanlarý, bir yalana inandýrmanýn sýrrý, yalaný sürekli tekrar etmektir. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin." sözünü örnek almýþ olmalý ki, her Salý Gezi Direniþi ile ilgili bilindik yalanlarýný ve iftiralarýný tekrar ediyor. Bu hafta yapýlan meclis grup toplantýsýnda söylediði ise birçoðuna yok artýk dedirtecektir. Erdoðan'ýn iddiasýna göre Ahmet Kaya'ya Geziciler, bugün AKP'ye saldýranlar saldýrmýþ. Ancak gecenin fotoðrafý Tayyip Erdoðan'ý yalanlýyor. Resimde gözümüze çarpanlardan birisi Adnan Þenses. Hani þu Tayyip Erdoðan'ý ölümüne seven, gördüðü yerde Erdoðan'ý öpücüklere boðan kiþi. Geçtiðimiz yýl yapýlan bir röportajda "...baþbakanýmý çok seviyorum. O, Türkiye'ye gelmiþ önemli liderlerden biri. Yaptýklarýný düþündüðüm zaman inkar edilemeyecek bir baþarýsý var. Yolu açýk olsun. Belediye baþkaný iken halk konserlerim olurdu. Dinlemeye gelirdi. Sayýn Baþbakan'ý tanýmadan önce çok alkol

alýyordum. Aðabeykardeþ iliþkimizden dolayý Sayýn Baþbakan' dan çok feyiz aldým. Böyle dürüst, mert bir insanýn yanýnda alkol almamam gerek dedim ve alkolü býraktým. Baþbakan benim için çok önemli bir insan, Allah'ýn verdiði bir lütuftur." diyen kiþi. Baþbakanýn AKP'ye saldýranlar kategorisine soktuðu bir diðer isim Mahsun Kýrmýzýgül. Mahsun Gezi Eylemleri'nde iktidara destek olan isimlerden birisiydi ve Twitter'da "Havalimaný, 3. köprü, Kanal Ýstanbul, metro, metrobüs ve tüneller istemeyen gericilerin yanýnda yer almam mümkün deðil." mesajýný paylaþmýþtý. Ahmet Kaya Kürtçe

þarký söyleyeceðini ifade ettiði için Mahsun'un da içinde yer aldýðý güruhun saldýrýlarýna maruz kalýrken, AKP'nin açýlým politikalarýný baþlatmasýyla Mahsun Kýrmýzýgül'de "Kürt sorunu" temalý, senaryosu bizzat hükümetin bakanlarýnýn

elinden geçen filmler çekmeye baþlamýþtý. Ýktidara böyle bir saldýrýnýn örneði görülmemiþtir! Bitmedi tabi ki. Ahmet Kaya'ya saldýranlar arasýnda yer alan Osman Yaðmurdereli 2007 yýlýnda AKP'den milletvekili seçilmiþti. Muazzez Ersoy, Ferdi Tayfur, Reha Muhtar, Ebru Gündeþ, Zara, Emel Sayýn... O gün sahnede yer alanlarýn internette yapacaðýnýz kýsa bir aramayla AKP ile yakýn baðlara sahip olduklarýný göreceksinizdir. Bir sanatçý için içine düþülebilecek en kötü durum iktidarýn politikalarýnýn oyuncaðý olmaktýr. Ahmet Kaya'nýn sürgüne ve ölümüne giden yolu açanlar bugün AKP iktidarýnýn koltuk deðneðine dönüþmekten gocunmamaktadýrlar. Ancak zamanýnda Ahmet Kaya'nýn yaptýðý gibi kurulu düzenin tam karþýsýnda yer alanlar ne durumda? Gezi'ye destek veren tiyatrolar bakanlýðýn ödeneðinden mahrum býrakýlarak cezalandýrýlmakta, muhalif isimler AKP'nin medyada ve sanatta uyguladýðý sansür nedeniyle dýþlanmaktadýr. AKP rant uðruna tiyatrolarý ve sinemalarý yýkarken, geçmiþte onurlu iþlere imza atmýþ Yýlmaz Güney, Ahmet Kaya gibi isimler üzerinden rant devþirmeye çalýþmaktadýr. AKP'nin baskýlarýnýn gücü muhalif ve devrimci sanatý baskýlamaya yetmeyecektir. Geleceðin onurlu sanatçýlarý, bugün ortada sanatçý kýlýðýnda dolaþan güruhun býraktýðý olumsuz mirasý kökünden temizleyecektir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.