Mb34

Page 1

Zafere Kadar Sürekli Devrim!

marksist bakýþ Sayý: 34 - Ocak 2014

Sýnýfýn Hafýzasý: 1989 Baharý’ndan Öðrenmek

Fiyatý: 3 TL

Enternasyonal Postacý: Mandela’nýn Geride Býraktýðý Güney Afrika

Perspektif: Tarihsel Kesitte Sürekli Devrim

egemenler kavga ededursun

Tarih: 15’lerden Bize Kalan

Teori: Marksizm ve Din-II

Güncel: 2013 Panoramasý

Biz Örgütlenelim, Güçlenelim!

www.bolsevik.org


34.Sayýdan Merhaba; 2013 yýlýnda dünya sýnýf mücadelesinin sinir uçlarýnda kritik geliþmeler yaþanmýþtýr. Mýsýr'da on milyonlar dünya tarihinin en büyük eylemiyle Müslüman Kardeþler'i erken seçime zorlamak için harekete geçtiðinde Mursi çekilmemek için inat edecek ve ortaya çýkan kaos durumunu Sisi önderliðindeki Mýsýr ordusu fýrsata çevirecekti. Müslüman Kardeþler, yer altýna çekilirken ordunun katliamlarý, þiddet eylemleri ve çatýþmalar, Müslüman Kardeþler'den nefret eden geniþ kitleleri ordunun arkasýna itti. Netice itibariyle devrimci perspektif yoksunluðu ve sosyalist önderliðin olmayýþý, Tahrir Ruhu'nun kaybolmasý ile sonuçlandý. Dünya iþçi sýnýfý adýna Mýsýr'daki bu durum, büyük bir kayýp anlamýna geldi. Diðer sýcak nokta Yunanistan'da Syriza ve KKE'nin kitle hareketinin önünde dalgakýran vazifesi görmesi, emperyalist kapitalizme durumu toparlamasý için gerekli fýrsatlarý verdi. Syriza da aradan geçen zamanda parti içi mücadelenin ardýndan saða kayýþýný sürdürdü ve sistemin yedeklediði iktidar alternatifi konumuna geldi. Diðer taraftan dünya iþçi sýnýfý adýna en olumlu geliþmeler Arjantin'de meydana geldi. 3 Troçkist örgütün bir araya gelerek oluþturduðu Ýþçilerin Sol Cephesi (FIT), 1 milyon 3 yüz bin oy alarak Arjantin'de emekçilerin radikalleþme eðilimi karþýsýnda alternatif olabildi. Emperyalist kapitalizmin çevre ülkeleri, ekonomik bozulmayla beraber büyük toplumsal sarsýntýlara gebeyken Arjantin'de bu büyük potansiyelin FIT bileþenlerince deðerlendirip deðerlendirilemeyeceðini zaman gösterecek. 2013 yýlý Türkiye için kuþkusuz unutulmaz bir yýl olacak. Bir döneme damgasýný vuran AKP iktidarý, 12. yýlýnda büyük sarsýntýlarla ayaðýnýn altýndaki zeminin hýzla kaydýðýný gördü. 2014'ü çýkarabilecekler mi henüz belli deðil. AKP'yi kuyruðundan yakalayanlar, açýk ki meseleyi burada kapatmayacaklardýr. 2014 bir dönemin kapanýp kapanmadýðý konusunda dananýn kuyruðunun koptuðu yýl olacak. AKP'nin yüz kýzartan kirli hesaplarýnýn baþka Ýslami ve kirli odak eliyle ortaya serilmesi, Türkiye'de siyasal Ýslam'ýn öyle veya böyle bir ideal olarak 100 yýldýr taþýdýðý cazibeye son büyük darbeyi indirmiþtir. AKP eliyle son yýllarda iyiden iyiye yýpranan siyasal Ýslam davasý bozuk düzenin alternatifini arayan gençler ve emekçiler için artýk çekici bir yol olmaktan iyiden iyiye çýkmýþtýr. Hem hýrsýz, hem zorba, hem de sömürücü… AKP'nin siyasal Ýslam adýna ardýnda býraktýðý imaj budur. Siyasal Ýslam, bu saatten sonra toplumsal muhalefet ideali olarak etkisini büyük oranda kaybedecektir ve salt bir çýkar kapýsý ya da ayrýmcý-mezhepçi bir baðnazlýk olarak yoluna devam edebilir. Diðer taraftan biz devrimcileri en çok ilgilendiren, Gezi sýçramasý ile toplumsal muhalefetin çok daha dinamik bir duruma gelmiþ olmasýdýr. Nitekim bu, SDH'nin varoluþ sebebi olan Bolþevik inþa süreci açýsýndan önemli fýrsatlar anlamýna gelmektedir. Kuþkusuz bir 68 ya da 78 fýrtýnasý ile karþý karþýya deðiliz, yani söz konusu olan devrimci harekete akýn akýn gelen iþçi ve gençlik kitlesi deðildir. Diðer taraftan rüzgarýn bizim lehimize döndüðü de ortada. Haziran Günleri'nde yeni bir iþçi-öðrenci-iþsiz gençlik kuþaðý polisle kýyasýya çatýþtý, yüz binlerce insan radikal politika sahasýna indi. Geçtiðimiz on yýllar boyunca kitlelerle kopan baðlar, önemli ölçüde yeniden kuruldu ya da bu baðlarýn tesisi için köprüler yeniden oluþtu. Bu saatten sonra devrimciler enerjik bir çalýþmayla ve doðru yöntemlerle yeni gençlik kuþaðýna ulaþmayý baþarýrlarsa, örgütlenmek konusunda çabalarýnýn karþýlýðýný mutlaka alacaklardýr. Bu açýdan, geçmiþ yýllarýn azimli mücadelesiyle ulaþtýðýmýz noktayý 2014 yýlýnda daha ileri noktalara taþýmaya kararlýyýz. Bu topraklarda devrimci Marksizmin zaferi için bütün gücümüzle mücadelemizi sürdürecek, bu yolda devrimci partiyi yaratmak için artan bir güvenle yolumuza devam edeceðiz.

V.U. Arslan

içindekiler 03 2013 Panoramasý 07 Tarihsel Kesitte Sürekli Devrim 11 Nepal’de Maoizmin Çürüyüþü 12 Marksizm ve Din-II 16 Onlar Kavga Ededursun Biz Örgütlenelim, Güçlenelim... 18 Vietnam’ýn Ulusal Kurtuluþ Mücadelesi-I 21 15’lerden Bize Kalan 24 1989 Baharý’ndan Öðrenmek 27 Mandela’nýn Geride Býraktýðý Güney Afrika 30 Yarýn Bizimdir Yoldaþlar 32 Devrimci Önderlerimiz Yolumuzu Aydýnlatýyor!

ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.

Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.

Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.

Bolþevizm Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.

Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:10 - Sayý:34 - Ocak 2014 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk


2013 PANORAMASI 2013 yýlýnýn Türkiye açýsýndan unutulmaz bir yýl olacaðý kesin. Türkiye'de çok partili dönem sonrasýnda en uzun süre tek baþýna iktidar olan AKP'nin uçurumun kenarýna geldiði yýl olmasý bile yeterli ki çok daha fazlasý var. Türkiye tarihinde kitle hareketinin çok daha güçlü olduðu dönemler oldu olmasýna ama Haziran günleri adeta toptan bir ayaklanmaya dönüþtü. 2013, Haziran Günleri ile de tarihte kendine önemli bir yer edinecektir. Gelecekte bir dönüm noktasý olarak anýlacak 2013'ün panoramasýný yýl içindeki önemli olaylara bakarak çýkaralým...

Kürt Sorunu-Müzakere: 2012 yýlý Kürt ulusal hareketi tarafýndan final yýlý ilan edilmiþti. Devlet cephesinde de 2012, PKK'nin bitirileceði yýl ilan edilmiþti adeta. KCK operasyonlarýyla Kürt ulusal hareketinin siyasal temsilcilerine yönelik yoðun saldýrý altýnda þehirlerdeki mücadele tüketilmeye çalýþýldý. 2012'nin sonuna doðru gelinirken barýþ görüþmelerinin baþlamasý talebiyle cezaevlerinde KCK tutsaklarýnýn baþlattýðý açlýk grevi 68. gününde eylemin hedefine ulaþtýðý ifadesiyle Öcalan tarafýndan bitirilmiþti. 2013'ün baþlarýnda büyük beklentiler yaratacak müzakere sürecine bu þekilde giriþ yapýlmýþ oldu. Kürt sorununda askeri çözümün olanaksýzlýðýnýn giderek açýða çýkmasýnýn (iki taraf açýsýndan da açýk bir yeniþememe hali görülmekte) yaný

sýra Rojava'da þekillenen PYD önderliðinde özerk Kürt yönetiminin Suriye'deki iç savaþ dinamikleri için önem taþýmasý nedeniyle devlet, yeni bir müzakere sürecine yönelmiþti. Buna ek olarak Erdoðan'ýn baþkanlýk modeli hevesi de Türkiye'de çatýþmasýzlýk halini gerektiriyor ve baþkanlýða giden yolda Kürtlerin desteðine ihtiyaç duyuluyordu. Bu çerçevede, her zaman olduðu gibi "az koyup çok almak" felsefesiyle müzakere sürecine girildi; AKP tarafýndan yine en azýndan yerel seçimlere kadar çatýþmasýzlýk saðlanmasý istenmekteydi. Bu süreçte MÝT aracýlýðýyla devletle Kürt ulusal hareketi arasýnda gerçekleþen görüþmelerde açýkça Öcalan'ýn müzakereci olduðu kamuoyuna ilan edildi. Müzakere süreci 3 aþama olarak planlanmýþtý. Birinci aþama silahlarýn susmasý ve gerillanýn çekilmesini içeriyordu. Devamýndaki ikinci aþama, Kürt kimliðinin anayasal güvence altýna alýnmasýný saðlayacak yasal-anayasal düzenlemeleri (vazgeçilmezleri; anadilde eðitim, cezaevindeki KCK tutuklularýnýn serbest kalmasý, yerel yönetimlere özerklik, seçim

barajýnýn deðiþtirilmesi, vatandaþlýk tanýmýydý) ifade ediyordu. Son aþama ise normalleþme süreci olarak tanýmlanmýþtý. 2013 baþýnda ikinci aþamanýn Ekim'e kadar biteceði söyleniyordu. Kürt ulusal hareketince Diyarbakýr Newrozu'nda Öcalan'ýn mektubunun okunmasýyla ateþkes ilan edilmiþ ve 8 Mayýs'ta resmen geri çekilme baþlamýþtý. Geri çekilmenin Haziran'a kadar bitmesi planlanýrken devlet cephesinden yeterli karþýlýk görülmeyince (silahlý operasyonlar dursa da KCK tutuklamalarýna devam ederek siyasi operasyonlarýnýn bitirilmemesi, bölgede karakol yapýmlarýnýn olmasý, hükümetin kullandýðý saldýrgan dil vb.) geri çekilme yavaþlatýldý ve AKP'nin üzerine düþen adýmlarý atmamasý üzerine 1 Eylül'de sonlandýrýldý. Ýkinci aþamanýn adýmlarýnýn atýlmasý için sürekli zaman tanýnan AKP, 30 Eylül'de þakþakçýsý liberallerin bile savunamayacaðý içi boþ bir demokratikleþme paketiyle ortaya çýktý. Pakette; özel okullarda anadilde eðitim hakký, ilkokullardan 'andýmýz'ýn kaldýrýlmasý, yerleþim adlarýnýn iadesi, AKP'ye hizmet edecek yeni bir seçim barajý (dar ya da daraltýlmýþ bölge) gibi ya güdük ya da zaten fiilen kazanýlmýþ deðiþiklikler yer aldý; Kürt kimliðinin anayasal güvence altýna alýnmasýna dair temel noktalardan eser yoktu. Kürt ulusal hareketi, AKP'nin müzakere sürecini bitirmiþ olduðunu çokça dillendirse de yerel seçimlere kadar ateþkesi devam ettirerek AKP'yi zorlamayacaðýný (daha önceki seçim süreçlerinde olduðu gibi) gösterdi. Aralýk baþýnda Cemil

güncel

3


Bayýk, bahara kadar adým atmak için iktidara zaman tanýdýklarýný dile getiriyordu. 17 Aralýk'ta AKP'yi hedef alan operasyonlar sonrasýnda Öcalan, "devletle müzakerelerimiz iyi gidiyor" diyerek AKP'ye bir çelme de kendilerinin takmayacaðýný ifade etti. Kürt ulusal hareketi, AKP'nin müzakere etmek açýsýndan en tercih edilir siyasi parti olduðunu düþünüyor. Bu temelde Reyhanlý'da, Gezi direniþi sýrasýnda ve son olarak da yolsuzluk operasyonu sýrasýnda onu zora sokmak bir yana açýklamalarýyla ona destek de atýyor. Ancak gözden kaçýrýlmamasý gereken þu ki Kürt sorununun siyasal çözümü açýsýndan gelinen nokta AKP'yi aþan bir devlet tavrýdýr; Kürt ulusal hareketinin ve Kürt halkýnýn mücadelesinin kazanýmýdýr. Bugün baþka bir parti de iktidara gelse önünde sonunda ayný tavrý sürdürmek zorunda kalacaktýr.

Reyhanlý KatliamýAKP'nin Suriye Politikasý: 2013 yýlý AKP'nin dýþ politikasýnýn

2013 yýlý AKP'nin dýþ politikasýnýn iflasýna tanýklýk etti. Bölgede etnik-mezhepçi temelde Sünni bloðunun þiddetli bir taraftarý haline getirilen Türkiye, Ortadoðu bataklýðýnýn içine ne kadar çekilmiþ olduðunu 11 Mayýs'ta gerçekleþen Reyhanlý katliamýyla görmüþ oldu. Resmi rakamlara göre 52 kiþinin öldüðü patlamalar, Suriye'deki iç savaþýn bir tarafý haline gelen bir ülkenin bu savaþýn yansýmalarýndan kaçamayacaðýný tekrardan göstermiþ oldu. 4

güncel

iflasýna tanýklýk e t t i . Bölgede etnikmezhepçi temelde S ü n n i bloðunun þiddetli b i r taraftarý haline getirilen Türkiye, Ortadoðu bataklýðýnýn içine ne kadar çekilmiþ olduðunu 11 Mayýs'ta gerçekleþen Reyhanlý katliamýyla görmüþ oldu. Resmi rakamlara göre 52 kiþinin öldüðü patlamalar, Suriye' deki iç savaþýn bir tarafý haline gelen bir ülkenin, bu savaþýn yansýmalarýndan kaçamayacaðýný tekrardan göstermiþ oldu. Patlama sonrasýnda hemen yayýn yasaðýnýn getirilmesi, Reyhanlý'ya giden CHP heyetinin polisin olay yerinde delil kararttýðýný açýklamasý, o gün ilçedeki bütün mobese kameralarýnýn bozulmuþ olmasý, daha cenazeler sokaktan kaldýrýlmadan suçlu olarak Esad rejiminin ilan edilmesi, Dýþiþleri Bakaný'nýn onlarca insanýn öldüðü bu katliamla ilgili konuþurken adeta sýrýtmasý, patlamalar üzerinde derin kuþkularý beraberinde getirdi. Faili El Kaide türevleri ya da baþkalarý, kýsacasý kim olursa olsun bu katliamýn sorumluluðu, Suriye'de mezhepsel bir iç savaþýn kýþkýrtýcýlýðýný yapan AKP'nin omuzlarýndadýr. Reyhanlý halký da bu gerçeðin bilinciyle patlama sonrasý spontane protestolarýnda AKP'yi hedef almýþ; ancak polisin baskýlarýyla bu eylemler engellenmiþtir. Suriye'de ÖSO tamamen devre dýþý kalýrken ipler Selefi ve El Kaide türevlerinin eline geçiyor. Durum böyle olunca Batýlý emperyalistler artýk Esad'lý bir Suriye'yi tercih eder hale gelmiþtir. Ancak AKP, gerekli dersi çýkarmayarak Türkiye'de barýndýrýp silahlandýrdýðý selefilerden vazgeçmemektedir. Bu durum, ulus-

Haziran günleri, gençliðin devrimci enerjisini þiþeden çýkardý; onu þiþeye geri kapatmak tam olarak mümkün olmayacaktýr. Artýk kitleler sokaða çýk mak konusunda zincirlerini iflah olmaz þekilde yýkmýþlardýr. CHP, ÝP gibi düzen içi kanallarda aradýðýný bulmasý mümkün olmayan bu devrimci ener jinin istikameti doðallýðýnda sosyalist sol olacak ve önümüzdeki dönemde onu kitlesel düzeyde olmasa da besleyeceði görülecektir. lararasý basýnda da cihatçýlara verilen destek üzerinden Türkiye'ye yönelik suçlamalarý beraberinde getirmekte; AKP'nin hýrslarý Batýlý emperyalistlerin çýkarlarýyla çatýþýr hale gelmektedir. AKP'nin birkaç ay ömür biçtiði Esad'ýn devrilmesinden önce kendisinin gidecek olmasý tarihe bir ironi olarak geçecektir.

Gezi DireniþiHaziran Günleri: Gençlik içerisinde AKP'ye karþý tepkinin sokaða taþmasý, kendisini 2012 Aralýk ayýnda ODTÜ Ayakta eyleminde göstermiþti. Mayýsta Reyhanlý katliamýnýn ardýndan da üniversiteler hareketlenmiþti. Haziran günleri öncesi bu kýpýrdanýþlar, AKP'nin Taksim'deki Gezi parkýný yok ederek yerine Ýslami


AKP, iktidara geldiði 2002'den itibaren adým adým sivil-askeri bürokrasinin gücünü gerileterek Türkiye egemen sýnýf bloðunda tarihsel ayrýþmada kritik bir rol üstlendi. Ergenekon-Balyoz operasyonlarýyla üst düzey komutanlarý ve hatta ilk defa bir genelkurmay baþkanýný hapse göndermeyi baþaran AKP, bu süreçte ordunun Türkiye'deki baþat siyasi aktör oluþuna son vermeyi baþardý. Sivil-askeri bürokrasinin tarihsel yenilgisinin son hamlesi de 12 Eylül 2010 referandumu sonrasýnda yargýnýn da ele geçirilmesiyle gerçekleþtirildi; bir tarihsel dönem bu þekilde kapandý.

bir sembol olan Topçu Kýþlasý'ný yapmaya giriþmesiyle bir kalkýþmaya kadar büyüdü. Gezi parkýndaki ilk direniþ 27 Mayýs'ta parka yýkým araçlarýnýn girmesiyle küçük gruplarca baþlatýldý; 30 Mayýs gecesi sert müdahale sonrasý tüm Türkiye'yi saran bir ateþe dönüþtü. 1 Haziran itibariyle tüm ülkede neredeyse bütün kent merkezleri eylem ve çatýþmalarla sarsýlýyordu. Ülke çapýnda milyonlarla ifade edilecek kadar geniþ kitleler sokaða taþmýþ, polis þiddetine raðmen üç hafta boyunca direnmiþlerdi. 1 Haziran itibariyle Ýstanbul'da Gezi parkýna girilerek çadýrlar kurulup bir iþgal gerçekleþtirildi. 15 Haziran'daki büyük müdahaleye kadar da Gezi parkýnda alternatif bir yaþam alaný oluþturuldu. Öncelikle 11 Haziran'da Gezi parkýna dokunulmadan Taksim eylemcilerden polis tarafýndan temizlendi. Sonrasýnda ise AKP, diðer þehirlerdeki terör yöntemlerine Ýstanbul'da da baþvurarak 15 Haziran'da azgýn bir saldýrýyla parký boþalttý. AKP'nin Gezi parkýna yönelik tahayyülleri kendi ideolojik kodlarýný da ifade ediyordu; bir yanda Ýslami bir sembolün tekrar hayata geçirilmesi diðer yanda da içine kurulacak AVM ile cisimleþen piyasacýlýk. Gezi direniþi de ilk olarak kentlerin rant alanlarýna çevrilmesine, doðanýn talanýna karþý bir mücadele olarak baþladý; sonrasýnda da AKP'nin toplumu muhafazakarlaþtýrmaya dayalý toplumsal mühendisliðine karþý bir genel baþkaldýrýya dönüþtü. Haziran günleri, AKP'nin muhafazakar otoriterliðine karþý bir isyan olarak özgürlükçü bir karakter kazandý.

Haziran günleri, iþçi sýnýfý ya da orta sýnýf hareketi olarak nitelenebilecek bir sýnýfsal hareket olmadý. Temel motivasyonunu AKP karþýtlýðýndan alan bu hareket, iþçi sýnýfýnýn beyaz yakalý kesimlerini, orta sýnýflarý olduðu kadar varoþlarý, yoksul emekçi semtlerini de içine kattý. Hareket, özellikle gençliðin bir isyaný olarak belirginleþti. Sýnýfsal bir hareket olmamasý, Haziran günlerinin sýnýrlarýný da çizdi. Bir protesto hareketi olarak Haziran günleri, kent merkezlerini saran yoðun devlet terörü karþýsýnda geri çekilmek durumunda kaldý. AKP, bu süreçte ideolojik bir parti olmasý ve saðlam bir tabana sahip olmasýnýn avantajýný gerekirse direniþçileri öldürecek, gözlerini çýkaracak, sakat býrakacak ölçüde dizginsiz bir polis þiddetini sarsýlmadan yaþama geçirerek kullandý ve hareketi geriletmeyi baþardý. Haziran direniþi, sahip olduðu büyük enerji nedeniyle baþladýðý gibi hemen bitmedi; hareket "duran adam" gibi pasif direniþ yöntemleriyle, mahalle forumlarýyla bir süre daha devam ederek sönümlendi. Sonraki süreçte de (Ahmet Atakan'ýn öldürülmesi, yolsuzluk operasyonlarýnda olduðu gibi) acil gündemlerde eskisi kadar güçlü olmasa da tekrar canlanabileceðini gösterdi. Haziran günleri, gençliðin devrimci enerjisini þiþeden çýkardý; onu þiþeye geri kapatmak tam olarak mümkün olmayacaktýr. Artýk kitleler sokaða çýkmak konusunda zincirlerini iflah olmaz þekilde yýkmýþlardýr. CHP, ÝP gibi düzen içi kanallarda aradýðýný bulmasý mümkün olmayan bu devrimci ener-

jinin istikameti doðallýðýnda sosyalist sol olacak ve önümüzdeki dönemde onu kitlesel düzeyde olmasa da besleyeceði görülecektir.

Ergenekon-Balyoz Davalarý: 2007'de baþlayan Ergenekon davasý ile 21 aydýr süren Balyoz yargýlamasý 2013 Aðustosu içinde sonuçlandý. Bu operasyonlar, AKP'ye büyük destek sunan liberaller tarafýndan derin devlete karþý mücadele olarak baþýndan beri parlatýlmýþtý. Þimdilerdeyse AKP bu operasyonlar nedeniyle cemaati "orduya kumpas kurdu" diye suçlamakla meþgul. Cemaat karþýsýnda iyice sýkýþan AKP, TSK'yý adeta yardýma çaðýrmakta, böylelikle de Ergenekon ve Balyoz davalarýnýn zayýf olan toplumsal meþruiyetini tümden bitirmektedir. Yargýlama sürecinde ve mahkumiyetlerde açýklýk kazandý ki bu davalarýn ezilenlere, emekçilere karþý iþlenen suçlarla yakýndan uzaktan bir baðlantýsý yok. Sanýklarýn hiçbiri faili meçhullerden, örgütlenen katliamlardan (19 Aralýk operasyonu gibi) yargýlanmadý; ceza almadý. Bu operasyon, bölge çapýnda gerçekleþen ulusalcý burjuva güçlerin tasfiyesinin Türkiye'deki ayaðýný oluþturdu. Diðer örneklerinde kanlý þekilde yaþanan bu tasfiye, Türkiye'de görece daha yumuþak bir geçiþle tamamlandý. Ergenekon-Balyoz gibi operasyonlar, AKP ya da Türkiye sermayesini aþan bir uluslararasý mutabakatýn ürünü oldu. AKP, iktidara geldiði 2002'den itibaren adým adým sivil-askeri bürokrasinin gücünü gerileterek Türkiye egemen sýnýf bloðunda tarihsel ayrýþmada kritik

güncel

5


bir rol üstlendi. Ergenekon-Balyoz operasyonlarýyla üst düzey komutanlarý ve hatta ilk defa bir genelkurmay baþkanýný hapse göndermeyi baþaran AKP, bu süreçte ordunun Türkiye'deki baþat siyasi aktör oluþuna son vermeyi baþardý. Sivil-askeri bürokrasinin tarihsel yenilgisinin son hamlesi de 12 Eylül

2010 referandumu sonrasýnda yargýnýn da ele geçirilmesiyle gerçekleþtirildi; bir tarihsel dönem bu þekilde kapandý. Ezilenler, emekçiler, sosyalistler bir tarafta AKP, sermaye, liberaller diðer yanda sivil-askeri bürokrasi ve ulusalcýlar tarafýndan kendilerinin olmayan bir kavgada taraf haline getirilmeye çalýþýldý; kimi zaman baþarýlý da olundu. Ancak artýk tamamen egemen sýnýfýn o ya da bu kanadýnýn emekçilerin dertlerine derman olmasýnýn mümkün olmadýðý netleþmiþtir. Egemenlerin kanatlarýnýn baskýcýlýkta, antidemokratiklikte birbirinden farký olmadýðý AKP iktidarý boyunca yeterince açýða çýkmýþtýr. Unutulmamalýdýr ki ezilenler, emekçiler kendi talepleriyle ayaða kalktýklarýnda karþýlarýnda egemen sýnýfý domuz topu gibi birleþmiþ þekilde bulacaklardýr; her türlü kavga, emekçilerin mücadelesini ezmek için bir kenara rahatlýkla býrakýlacaktýr.

Yolsuzluk Operasyonlarý: 2013'ün en þaþýrtýcý olayý herhalde AKP'yi kökten sarsan, 17 Aralýk'ta baþlayan yolsuzluk operasyonlarý oldu. Ýlk olarak AKP'li bakanlarýn çocuklarýný

6

güncel

hedef alan operasyonlarýn adým adým Erdoðan'a doðru ilerlediði açýk. Cemaat ile AKP arasýndaki gerilim MÝT krizinden itibaren çeþitli dozlarda sürmekteydi. Bu krize eþik atlatan ise dersanelerin kapatýlmasý tartýþmasý oldu. Cemaate baðlýlýðý ile bilinen Hakan Þükür'ün istifasý sonrasýnda bomba patlatýldý. Cemaat eliyle yürütülen bu operasyonu uluslararasý arka planýndan, ABD'den ayrý düþünmek doðru olmayacaktýr. AKP'nin iktidara geldiði d ö n e m , ABD'nin Ortadoðu için

sert eleþtirileri sayfalarýna sýklýkla taþýmaktaydý. Kýlýçdaroðlu'nun ABD gezisi, Riccardone'nin operasyonun gerçekleþtiði gün Kýlýçdaroðlu ile görüþmesi AKP dýþý projelere yüzlerini döndüklerinin kanýtlarýydý. AKP'ye yönelik müdahalenin yolsuzluk operasyonlarýyla durmayacaðý, yerel seçimlere kadar baþka araçlarý da kullanarak taþlarý yerinden oynatmaya devam edeceðini söylemek hatalý olmayacaktýr. Bu kavganýn nasýl geliþeceðini ve sonuçlanacaðýný görmek için 2014'ün sonlarýný görmemize gerek kalmayabilir.

Cemaat eliyle yürütülen bu operasyonu uluslararasý arka planýndan, ABD'den ayrý düþünmek doðru olmayacaktýr. AKP'nin iktidara geldiði dönem, ABD'nin Ortadoðu için ýlýmlý Ýslam modelini biçtiði bir süreçti. Ancak bu model, Mýsýr'dan Suriye'ye baþarýsýzlýðýný kanýtladý. Kýsacasý, AKP'nin bölgesel misyonu miadýný doldurdu. Bunun yaný sýra AKP'nin bölgesel güç olma hayalleri ABD'nin çýkarlarýyla çatýþmakta; AKP, Mýsýr, Suriye ve Irak'a yönelik müdahaleleri ABD'nin bölgeye dair politikalarýna aykýrýlýklar taþýmakta. Türkiye'nin bölge liderliðine kendini inandýrmýþ AKP, Batýlý emperyalistlere Çin füze sistemine geçiþ, Þangay Ýþbirliði Örgütü'ne giriþ gibi gündemlerle þantaj yapmaya kalkýþýyordu.

ýlýmlý Ýslam modelini biçtiði bir süreçti. Ancak bu m o d e l , Mýsýr'dan Suriye'ye baþarýsýzlýðýný kanýtl a d ý . Kýsacasý, AKP'nin bölgesel misyonu miadýný doldurdu. Bunun yaný sýra AKP'nin bölgesel güç olma hayalleri ABD'nin çýkarlarýyla çatýþmakta; AKP, Mýsýr, Suriye ve Irak'a yönelik müdahaleleri ABD'nin bölgeye dair politikalarýna aykýrýlýklar taþýmakta. Türkiye'nin bölge liderliðine kendini inandýrmýþ AKP, Batýlý emperyalistlere Çin füze sistemine geçiþ, Þangay Ýþbirliði Örgütü'ne giriþ gibi gündemlerle þantaj yapmaya kalkýþýyordu. Batýlý emperyalistlerin borazanlarý olan uluslararasý medya (NewYork Times, Economist gibi), bir süredir AKP karþýtý


Tarihsel Kesitte Sürekli Devrim Geç kapitalistleþmiþ ülkelerdeki devrim sorunsalýna Rusya'da üretilen bir yanýt da 26 yaþýndaki L.Troçki'den gelecekti: Sürekli devrim. Bir teorinin tarih tarafýndan üstelik ayrýntýlarýyla birlikte bu kadar net bir þekilde doðrulanmasý, gerçekten insaný þaþýrtýyor. Troçki'nin tarih algýsý, doðrusal ve determinist aþamacý yaklaþýmdan temelden ayrýlýyordu. Devrim, günlük dilde kökten dönüþüm anlamýnda kullanýlýr. Peki "devrim" sýnýf mücadelesinde ne anlama gelir? Burada ilk önce politik devrim- sosyal devrim ayrýmýný yapmak gerekli. Politik devrimler, hakim iktidar gruplarýný grevler, protestolar ve ayaklanmalar eþliðinde deviren, ama mevcut üretim ve mülkiyet iliþkilerine dokunmayan devrimlerdir. Mýsýr'da 2011'de Hüsnü Mübarek'in, 1974'te Yunanistan'da ve Portekiz'de askeri diktatörlüklerin halk hareketiyle devrilmesini politik devrimlere örnek gösterebiliriz. Bu devrimlerde askeri diktatörlükler devrilmiþtir, ama üretim ve mülkiyet iliþkileri deðiþmemiþtir. Yani kapitalistler büyük üretim araçlarýnýn sahibi olarak kalmýþtýr, ücretli kölelik sistemi sürmüþtür. Özellikle Yunanistan ve Portekiz örneklerinde devrim daha ileri gidebilir, kapitalistler alaþaðý edilebilir, mallarý kamulaþtýrýlýr, iþçi sýnýfý iktidara geçebilirdi. Bu da sosyal devrim olurdu. Bu noktada sosyal devrimi açýklamaya çalýþalým. Sosyal devrim, bir diktatör ya da yönetici bir kliðin devrilmesi deðil; bir sýnýfýn alaþaðý edilmesi, üretim iliþkilerinin ve buna uygun olarak mülkiyet iliþkilerinin deðiþmesidir. Örnek vermek gerekirse 1789 Fransýz Devrimi ya da Büyük 1917 Ekim Devrimi, sosyal devrim örnekleridir. Bu iki örnekten sosyal devrimin iki türü olduðunu çýkarabiliriz. Kronolojik olarak

önce gelen burjuva demokratik devrimdir. Burjuva demokratik devrimlerde feodal iliþkiler ortadan kaldýrýlýr, kilise ve aristokrasinin topraklarý köylülere daðýtýlýr, burjuva demokratik bir anayasa yapýlýr, kapitalist geliþmenin önündeki engeller ortadan kaldýrýlýr… Fransýz Devrimi'nin yanýsýra, 1650 Ýngiliz Devrimi, 16.yy'daki Flemenk Devrimi, 1783 Amerikan Baðýmsýzlýk Savaþý yeni bir çaðý baþlatan burjuva demokratik devrimlerdir. Burjuva demokratik devrimler, kapitalist geliþmenin önünü açtýlar, sanayileþmeyle birlikte iþçi sýnýfý hýzla serpilip geliþti. Avrupa'nýn Geç Kalanlarý ABD ve Batý Avrupa'nýn bir bölümünde bunlar yaþanýrken arkadan gelen Orta ve Doðu Avrupa'da kapitalist geliþme, (1800'lerin ortalarýna gelinirken) artýk mevcut feodal kalýntýlarla çatýþma içerisine girmiþti. Bu ülkelerde monarþiler ve aristokratik haklar hüküm sürüyor ve ulusal birlik oluþturma çabasýnýn yanýsýra baský gören uluslar, kendi devletlerini kurma mücadelesi veriyordu. Burjuva demokratik devrim sýrasý Almanya, Avusturya, Macaristan, Ýtalya, Polonya vb'lerine gelmiþ miydi? 1848 Devrimleri tam da bu sorunun cevaplanacaðý arenaydý. Burjuvaziye karþý bir iþçi ayaklanmasýna ev sahipliði yapan Paris'i dýþarýda býrakýrsak Berlin, Viyana, Budapeþte, Krakow, Torino, Frankfurt, Poznan,

Palermo, Prag ve daha bir çok kent, burjuva demokratik devrim sancýsý çekiyordu. Ama bu ülkelerde beklenen olmadý, devrimler yenildi. Bunun en büyük sebebi burjuvazinin devrimlerden desteðini çekmesi ve karþý devrimin safýna geçmesiydi. Ýþçiler, kent yoksullarý ve küçük burjuvazi, üniversite öðrencileri ve yer yer köylüler, barikatlarda kanlarýný dökseler de devrimler kaybedecekti. Burjuvazi, monarþiden, aristokrasiden, ayrýcalýklarýndan, bunlarýn siyasal yönetimlerinden ve ekonomik parazitliklerinden tiksinti duysa da yükselen yeni güç proletaryadan duyduðu korku, çok daha baskýn çýkacaktý. Nasýl olsa ekonomik iktidarýný adým adým güçlendirirken siyasal kazanýmlar zamanla gelebilirdi, ama servet düþmaný iþçiler herþeyi altüst etmeye niyetliydiler, gidilen yol buydu. Fransýz Devrimi'nde "sansculottes"un devrimci aþýrýlýklarýný nasýl unutabilirlerdi? Lyon'da 1831'de patlak veren iþçi ayaklanmasý, Britanya'yý sallayan Çartist Hareket ve nihayet 1848'de Paris'i almaya yaklaþan Parisli proleterler… Þimdi Orta ve Doðu Avrupa'nýn hemen hemen her þehri, ayaklanmalarla sarsýlýyor, burjuva devrim sancýsýný yaþýyor ama burjuvazi kendi önünü açacak devrimden korkarak geri çekiliyor… Ýþte Marks, 1848 devrimlerini ele aldýðý Louis Bonaparte'in 18 Brumaire'i adlý eserinde burjuvazinin devrimci rol oynama konusundaki tarihsel sýnýrlarýný ortaya

perspektif

7


koydu. Ýþçi sýnýfý, siyasal ve örgütsel eriyerek iþçi sýnýfýnýn sayýsal olarak devrimci bir rol oynamayacaðýnýn baðýmsýzlýðýný kýskançça müdafa etmeli toplumun çoðunluðuna eriþmesi farkýndaydýlar. Burjuvazinin Çarlýk ile ve devrimi sürekli kýlmalýydý. Sürekli gerekiyordu. Bu yaklaþým, kökenlerini içiçe geçtiði ortadaydý. Menþeviklerin devrim teorisinin kökenleri, Marks'ta sýnýf iþbirlikçiliðini mahkum eden diyalektiðin tersi olan, topluma fizik ve bu þekilde bulunmaktadýr. Burjuvazinin matematiðin yöntemlerini uygulamaya Bolþeviklerin devrim programý yine de devrimci rolü sona ererken yeni bir tademokratik devrim sýnýrlarýný aþamýçalýþan pozitivizmden alýyordu. rihsel evreye girilmiþtir. Burjuvazi, yordu: iþçilerin ve köylülerin Rusya bu kritik meselenin tam aydýnlýk için atacaðý son mermisini demokratik diktatörlüðü. Bu formülasgöbeðindeydi, zira geç kapitalistleþen Amerikan Ýç Savaþý'nda kullanacak ve yon reel politikada devrimci bir eðilimi Rusya bir yanýyla köylü deniziyken 1871'de Paris Komünü'nü kanla ifade etse de mücadele ilerleyip diðer yanýyla da þehirlerde güçlü bir boðarken bozuk düzenin yeni efendisi devrime dönüþtüðünde tamamen havaproleter harekete tanýklýk ediyordu. Bir olarak kesin pozisyonunu alacaktý. da kalacaktý. Zira iki sýnýfýn ortaklaþa yaný en eski, en köhnemiþ, en geri feoArtýk emperyalizm çaðý baþlýyordu. Ýþçi diktötörlüðü pek açýklanmasý mümkün dalitenin içerisindeyken diðer yaný en sýnýfý, toplumun ezilen kesimlerinin bir yaklaþým deðildi, zaten köylüler de geliþkin fabrikalarda, en ileri Marksist devrimci önderi olarak yükselmek farklý farklý sýnýflara mensuptu, kaldý ki fikirlerin nüfuz etmekte olduðu, kayzorundaydý, burjuvaziden ilerici bir rol köylülüðün bu heterojen yapýsý ve geri naþan radikal bir proleter harekete oynamasýný bekleyemezdi. kalmýþlýðý bir köylü partisinin oluþumusahipti. 2.Enternasyonal'in Rusya sekna tarih boyunca asla izin vermemiþti. Düðüm Rusya'da Çözülüyor siyonu olan RSDÝP'in hem Menþevik Lenin ve diðer Bolþevikler de bu forhem Bolþevik kanatlarý, o zamanki Kapitalist geliþme dünyanýn yeni yeni mülasyonu uzun uzun açýklamaya pek ortodoksiye uygun olarak yaklaþan bölgelerini kendi anaforuna kattýkça kalkýþmadýlar. Gelgelelim bu eksiklik, devrimin burjuva demokratik bir geç kapitalistleþen ülkelerdeki devrim 1917'de Þubat Devrimi ertesinde devrim olduðunu düþünüyorlardý. Ama sorunsalý iyiden iyiye kendisini dayatBolþevikleri çok büyük bir krizle karþý Bolþevikler, Menþeviklerin aksine yakmaya baþlayacaktý. Marks ve Engels'in karþýya býraktý. Eðer Lenin, Nisan laþan devrimde burjuvazinin asla saðlýðýnda bu konunun kendisiTezleri ile parti içi mücadeleden ni aðýrlýklý olarak hissettirdiði galip çýkarak eski formülü rafa söylenemez. O dönemde henüz Marks, 1848 devrimlerini ele aldýðý Louis kaldýrmasaydý, Bolþevikler herþey baþlangýç aþamasýndayBonaparte'in 18 Brumaire'i adlý eserinde burjuaçýkça karþý devrimci bir durudý. Ama 20.yy'ýn baþýnda durum ma düþeceklerdi. vazinin devrimci rol oynama konusundaki tarihkökten bir þekilde deðiþmeye Troçki ve Sürekli yüz tutmuþtu. Geç kapita- sel sýnýrlarýný ortaya koydu. Ýþçi sýnýfý, siyasal ve Devrim listleþen ülkelerde genç ve örgütsel baðýmsýzlýðýný kýskançça müdafa etmeli kapitalistleþmiþ ülkelerdeki dinamik bir iþçi sýnýfý en move devrimi sürekli kýlmalýydý. Sürekli devrim Geç devrim sorunsalýna Rusya'da dern iþletmelerde yoðunlaþýyor, mücadele ettikçe deneyim teorisinin kökenleri, Marks'ta bu þekilde bulun- üretilen bir yanýt da 26 yaþýndakazanýyor ve toplumsal muhale- maktadýr. Burjuvazinin devrimci rolü sona ki L.Troçki'den gelecekti: fetin öncüsü rolüne soyunuyor- ererken yeni bir tarihsel evreye girilmiþtir. Sürekli devrim. Bir teorinin du. Ýþçi sýnýfý bu gibi ülkelerde Burjuvazi, aydýnlýk için atacaðý son mermisini tarih tarafýndan üstelik ayrýnbirlikte bu kadar net bir kendisini devrimci demokratik Amerikan Ýç Savaþý'nda kullanacak ve 1871'de týlarýyla þekilde doðrulanmasý, gerçekgörevlerle mi sýnýrlandýracaktý, yoksa sosyalist devrim yolunu Paris Komünü'nü kanla boðarken bozuk ten insaný þaþýrtýyor. Troçki'nin düzenin yeni efendisi olarak kesin pozisyonunu tarih algýsý, doðrusal ve determu tutturacaktý? O zamanlar dünya iþçi sýnýfýnýn alacaktý. Artýk emperyalizm çaðý baþlýyordu. Ýþçi minist aþamacý yaklaþýmdan en büyük otoritesi olan sýnýfý, toplumun ezilen kesimlerinin devrimci temelden ayrýlýyordu. Troçki, 2.Enternasyonal'in liderliði, ta- önderi olarak yükselmek zorundaydý, burjuvazi- burjuvazinin ilerici bir rol oynamasýnýn mümkün olmadýðýný, rihin materyalist yorumlanýþýnden ilerici bir rol oynamasýný bekleyemezdi. iþçi sýnýfýnýn köylülüðün da diyalektik yöntemi terk desteðini alarak ederek kaba, devrimde öncülüðü mekanik ve deterüstleneceðini 1848 devrimlerinden bir sahne minist bir yorumu söylerken aslýnda kendisine kýlavuz hemen hemen Lenin edinmiþti. Buna göre ile ayný þeyi söylüiþçi sýnýfýnýn sosyayordu. Fark devrimlist devrimi hein sýnýrlarý konusundefleyebilmesi için da kendisini gössöz konusu ülkede teriyordu. Troçki, sanayileþme ve demokratik devrimin kentleþmenin görevlerinin yerine geliþkin bir hal getirilmesi için almasý, köylülüðün

8

perspektif


devrimin demokratik aþamada durdurulamayacaðýný ve monarþi ve aristokrasiyle birlikte büyük mülkiyetin tamamýna karþý iþçi sýnýfýnýn kendi iktidarýný kurmak durumunda olduðunu belirtir. Örneðin demokratik devrimin temel görevlerinin baþýnda gelen köylülüðe toprak daðýtýmý mülk sahibi sýnýflar için iç savaþ anlamýna gelir. Yani aristokrasiyle iç içe geçen burjuvazinin beli kýrýlmadan emekçi halkýn sahici hiçbir talebi gerçekleþtirilemez. Bunun anlamý da proletaryanýn kendi diktatörlüðünü örgütlemesi ve devrimin sosyalist tedbirlerle yoluna devam etmesidir. Diðer taraftan Rusya'daki devrim, diðer ülkelerdeki devrimi tetikleyecek ve küresel çapta kapitalizmin tasfiyesine giriþilecektir. Kesin zafer ancak ve ancak devrimin yayýlmasýna baðlýdýr. Köklerini diyalektik materyalizmden alan sürekli devrim teorisi 1917 Ekim Devrimi ile adeta ispatlanýrken, 2.Enternasyonal'in sözde Marksist ortodoksisi adýna vaaz ettiði mekanikçi aþamalar teorisi de kesin yenilgiye uðradý. Proleter devrimin ileri Batý Avrupa ülkelerinde deðil de Rusya'da gerçekleþmiþ olmasýný büyük coþkuyla karþýlayanlardan birisi de Ýtalya'da Marksist "papa"larla mücadele içerisinde olan Gramsci idi. Gramsci, Ekim Devrimi için "Das Kapital'e darbe" derken hedeflediði aðzýndan Marks ve eserlerini düþürmeyen ve son zamanlara kadar en büyük Marksist otorite olarak kabul edilen Kautsky ve Ýtalyan fikirdaþlarýydý. Bahsi geçen papalar 2.Enternasyonal'i emperyalist kapitalizme eklemlemiþ, emperyalist

paylaþým savaþýnda da þovenist bir tutum almýþlardý. Doðal olarak Ekim Devrimi'nin de karþýsýnda yer alacaklardý. Bu papalýðýn Rusya temsilcileri Plehanov ve Menþeviklerden baþkasý olamazdý. Troçki, Ekim 1917'deki Sovyet Kongresi'nde bu papalarýn tarihin çöplüðüne gittiklerini müjdeliyordu. Bilindiði gibi Ekim Devrimi'nin ardýndan baþlayan dünya devrimi kasýrgasý, Bolþevik tipte devrimci öncülerin diðer ülkelerde hazýr olmayýþý yüzünden baþarýya ulaþamadý. Rusya'da sýkýþan iþçi iktidarý da olaðanüstü baskýlara dayanamayacak, içerideki geri gidiþ ve bürokratik yozlaþma, 1928'de tam bir karþý devrimle neticelenecekti. Menþevik aþamalar teorisini de tarihin çöplüðünden çýkararak dünya iþçi sýnýfýnýn baþýna bela eden Stalinizm olacaktý, üstelik bu gericilik bu defa gerçek Bolþeviklik olarak tüm dünyaya lanse ediliyordu. Geç Kapitalistleþen Ülkelerde Devrim Sorunsalý Sürüyor 20.yy'ýn geri kalanýnda kapitalist pazar ekonomisi yeryüzünde girilmedik delik býrakmadý. Avrupa'nýn ardýndan Asya ve Latin Amerika'da da devrimler, emek sermaye çeliþkisinin yanýsýra tasfiye edilmeyi bekleyen yarý feodal kalýntýlarla karþý karþýyaydý. Kimi durumlarda monarþilerle iktidar savaþýna giren milliyetçi burjuvazi, feodal unsurlarý tasfiye etmek þöyle dursun bu elementlerle iþbirliði yapýyordu. Ekim Devrimi'nin ardýndan kurulan 3.Enternasyonal, proleter devrimleri Asya'ya da yaymak için kollarý sývamýþtý. Bakü'de yapýlan Doðu

Halklarý Konferansý'nda kurulan Türkiye Komünist Partisi'nin lideri Mustafa Suphi, sürekli devrim programý dahilindeki görevlerini þu þekilde tanýmlýyordu: "Amele ve köylü þuralarý hükümetini kurarak cihan komünizmi davasýna katýlmak". Osmanlý Ýmparatorluðu'ndan kalan mirasýn kayda deðer bir iþçi sýnýfý aðýrlýðý ifade etmediði düþünüldüðünde TKP'nin o dönemki programý gerçeklikten kopuk muydu? Hiç de deðil, çünkü sürekli devrim programý ulusal bir program deðil, uluslararasý bir programdýr. O zamanki Türkiye'nin sýnýr komþusu Sovyetler Birliði ile birleþildiði, kuzeyde kopan büyük fýrtýnaya katýlýnýldýðý bir durumdan bahsediyoruz. O dönem belki Ýstanbul, Ýzmir, Eskiþehir gibi illerde yoðunlaþan proleterler, kendi baþlarýna belki çok cýlýzdý ama dünya iþçi sýnýfýnýn ve komþu Sovyet proleterlerinin bir parçasý olarak, tarým proleterleri ve yoksul köylülerin desteðini alacak bir devrimci güç olarak hiç de zayýf deðillerdi. Gerçekten de Ekim Devrimi ve iþçi iktidarý, geri kalmýþ Anadolu'da büyük yanký bulacak, iþçilerin öncülerini kendisine çekecekti. Zamanýn aydýnlarý ve Çerkez Ethem gibi asker kökenli unsurlar bile Sovyet atýlýmýnýn cazibesine kapýlmýþlardý. Eðer Mustafa Suphi önderliðindeki komünist hareket, örgütlenme ve geliþme imkanýna sahip olabilseydi, týpký Kafkasya'nýn, Orta ve Uzak Asya'nýn geri kalmýþ Müslüman bölgerindeki gibi devrim heyecaný Ýstanbul ve Anadolu'daki emekçileri kendisine çekebilirdi. Tabi bu ihtimali deðerlendirenler sadece komünistler deðildi,

Geç kapitalistleþen ülkelerde ileriye doðru ancak ve ancak proletarya iktidarý ile gidilebileceði ya da emperyalist kapitalist sistemle uzlaþmanýn kaçýnýlmaz olduðunu en iyi Nepalli Maoistler sergilediler. Ya emperyalist kapitalizme teslim oluþ ya da devrimin sürekli kýlýnmasý.

perspektif

9


tehlikenin farkýnda olan Mustafa Kemal ve ekibi TKP'nin önderliði olan Mustafa Suphi ve yoldaþlarýný yok ederek böyle bir fýrsatý komünistlere vermediler. Aþamalar Teorisinin Yeniden Diriltiliþi Mustafa Suphi'den sonra TKP'nin baþýna gelenler dünyadaki bütün iþçi hareketinin ve KP'lerin baþýna gelecekti: Stalinizasyon. Stalinizmin Rusya'daki zaferinin ardýndan benzer dönüþümler dünyadaki bütün komünist partilerde uygulandý. Sisteme yedeklenen, þovenizme kayan, iþçi hareketinin sýrtýndaki bürokratik bir kambura dönüþen KP'ler, geç kapitalistleþen ülkelerde yeniden aþamacý programý savunmaya baþladýlar. Böylelikle Ekim Devrimi'nde mezara gönderilen Menþevik aþamalar teorisi yeniden diriltiliyordu. Buna göre Batý Avrupa ve Kuzey Amerika dýþýndaki bütün ülkelerde sosyalist devrim hedefi rafa kaldýrýldý. Böylelikle devrimlerdeki ihanetçi tutumun teorik mazereti de hazýrlanmýþ oldu: üretici güçlerin geliþim düzeyi sosyalist devrim için uygun olmadýðýndan ilerici burjuvalarla iþbirliðine gidilmeli ve bu yeni ortaklar ürkütülmemeliydi. Nice devrimler bu palavralarla ölüme yollandý, nice devrimci bu ihanet girdabýnda kayboldu… 20.yy'da kapitalizmin bu ihanetler sayesinde hayatta kalabildiði kesindir. Türkiye sosyalist soluna da bu deli gömleði giydirildi. Proleter sürekli devrim programý yerine Türkiye'de yeni kuþaklar Stalinizmi devrimcilik diye öðrendiler. Halen ciddi þekilde etkili olan Kemalizme baðlýlýk ve yurtseverlik o dönemden yadigardýr. Bunun dýþýnda aþamacýlýk da devrimci hareketi kötürüm kýlan en büyük ideolojik sapmaydý. 1968 hareketine damgasýný vuranlar ve gençlik önderliðine Milli Demokratik Devrim (MDD) çizgisini benimsetenler TKP'nin eski kadrolarýydý. Buna göre Türkiye'de sosyalist devrim mümkün deðildi, iþçi sýnýfý olgunlaþmamýþtý, verilmesi gereken antifeodal, antiemperyalist baðýmsýzlýk ve demokrasi savaþýydý. Türkiye iþçi sýnýfý 15-16 Haziranlarý yaratýrken iþçi sýnýfý devrimciliði ve programý asla kendisine yol bulamadý. 12 Eylül yenilgisi de herþeyden çok teori ve programla alakalýdýr. 12 Eylül yenilgisinden sonra devrimci Marksist programa cýlýz kayýþlar oldu. Gelgelelim bu unsurlarýn Bolþevik inþa için gerekli nefese sahip olmadýklarýný zaman gösterecekti. Bunlarýn dýþýnda

10

perspektif

eski Stalinci hattý savunmaya devam ederek devrimci Marksist programdan esinlenenlere de deðinmek gerekir. Bu cýlýz merkezci salýnýmlar, devrim sorunsalýnda sosyalist devrimi savunmaya baþlasalar da bu dönüþüm, eski mekanikçi pozitivist yöntemden kopuþ anlamýna gelmedi. Meseleyi yine olgucu sosyolojinin diliyle anlattýlar: Sanayinin geliþmesi, kentleþme vb. Yani, ne bir kopuþ, ne teorik bir derinlik, ne de geçmiþle bir hesaplaþma söz konusudur. Artýk iyice saçma duruma düþen bir takým köhnemiþ formülasyonlar usulca terk edilmiþtir o kadar. Bunlarýn dýþýnda bugün Türkiye sosyalist solunun ana eðilimi hala aþamalar teorisine körü körüne baðlýdýr. Behice Boran - TÝP çizgisi ve onun bugünkü devamcýsý olan SÝP-TKP sosyalist devrimi lafzi olarak kullansa da bu geleneðin burjuva devlete sadýk Kemalist bir çizgiyi savunan bir tür parlamentoculuk olduðunu belirtmek gerekir. Sürekli Devrim 21. Yüzyýlda da Tek Yol Olduðunu Gösteriyor Nikaragua'da 1980'lerin sonunda küçük burjuva devrimcisi bir programa sahip olan Sandinistlerin kendi elleriyle iktidarý burjuvaziye teslim ediþine tanýklýk etmiþti. 20 yýl geçtikten sonra eski gerillalar burjuva devletin baþbakanlýk koltuðuna oturdular. 21.yy'da ise en bariz örnek Nepal oldu. Geç kapitalistleþen ülkelerde ileriye doðru ancak ve ancak proletarya iktidarý ile gidilebileceði ya da emperyalist kapitalist sistemle uzlaþmanýn kaçýnýlmaz olduðunu en iyi Nepalli Maoistler sergilediler. Ya emperyalist kapitalizme teslim oluþ ya da devrimin sürekli kýlýnmasý. Nepalli iþçi ve emekçilerin geri bir ülkede iktidarda kalabilmeleri devrimin yayýlmasýna baðlýdýr. Diðer taraftan kapitalizmin dünya çapýndaki krizi ve kitlesel mücadelelerin atýlým yaptýðý bir dönemde Nepal'deki yarýda kesilen proleter devrim, yeni bir çaðýn baþlamasý anlamýna gelebilecekti. Sürekli devrimin ispatlandýðý bir diðer örnek de Mýsýr ve Tunus'tan geldi. Bu ülkelerdeki geliþmeleri demokratik devrimler olarak sunanlar çok olmuþtu. Gelgelelim demokratik devrimin görevleri olarak sunulan hiçbir mesele hallolunamadan yeniden diktatörlük ve iç savaþ baðlamýna dönülmüþtür. Milyonluk kitle hareketi, verilen binlerce kayýp, sosyalist bir perspektif olmaksýzýn ileri gidilemeyeceðini ortaya koymuþtur. Sosyalist perspektifin tek anlamý da köylülüðün ve diðer ezilenlerin desteðini alan iþçi hareke-

Köklerini diyalektik materyalizmden alan sürekli devrim teorisi 1917 Ekim Devrimi ile adeta ispatlanýrken, 2.Enternasyonal'in sözde Marksist ortodoksisi adýna vaaz ettiði mekanikçi aþamalar teorisi de kesin yenilgiye uðradý. Menþevik aþamalar teorisini de tarihin çöplüðünden çýkararak dünya iþçi sýnýfýnýn baþýna bela eden Stalinizm olacaktý, üstelik bu gericilik bu defa gerçek Bolþeviklik olarak tüm dünyaya lanse ediliyordu. tinin yönetimi ele almasý ve devrimin diðer Arap ülkelerine yayýlmasýdýr. Birleþik Sosyalist Ortadoðu mücadelesi sürekli devrimin temel sloganýdýr. Kýsacasý kapitalist barbarlýktan çýkýþ için tek yol olan sürekli devrim programýný hayata geçirecek Bolþevik bir geleneðin inþasý görevi bizleri beklemektedir.

V.U. Arslan


Nepal'de Maoizmin Çürüyüþü Nepal, Himalayalar üzerindeki bu küçük yoksul ülke, bütün dünyayý deðiþtirecek çok zengin, çok güçlü tarihi geliþmelere ev sahipliði yapabilirdi. Ama olmadý. Geriye devrimciler için çýkarýlacak hayati dersler kaldý. Nepal'de 19 Kasým'da yapýlan seçimler beklenen sonu ortaya koydu. Maoistler, yarattýklarý hayal Türkiyeli Stalinistler, neredeyse kýrýklýðý ile inandýrýcýlýklarýný 2010 yýlýna kadar Maoistleri övüp duruyordu. Ýstanbul'daki kitlelerin gözünde kaybederek yolun Avrupa Sosyal Forumu' nun sonuna gelmiþ oldudavetlilerinden birisi de NKPlar. Nepal Devrimi'ne M'nin liderlerinden birisi olan ihanet ederken, kendi basiretsizliklerini ve Bazanta idi. Türkiyeli mutlak açmazlarýný Stalinistler huþu içerisinde da ortaya serdiler. Bazanta'yý ve þanlý Nepal S o n u ç l a r Devrimi'ni dinliyorlardý. Bu baþdöndürücü bir düþüþe iþaret ediyor. toplantýda gerçekleri ortaya 2008'de birinci parti döken SDH'liler olmuþtu. olan Maoistler, 220 Bazanta ise cevaben baþýndan milletvekilliði beri kimseye sosyalist bir kazanýrken bu sayý devrim vaat etmediklerini 19 Kasým 2013 seçimlerinde 80'e belirtmiþti. Aslýnda doðru söylüyordu. Sosyalist devrimin düþtü. Nepal burjuvazisinin geleneksel alternatifi emperyalist kapitapartisi olan Nepal lizmdi. Nepalli Maoistler de Kongre Partisi 195 emperyalist kapitalizme yedek - milletvekilliði elde ederken, düzen partilenmiþlerdi sonuç olarak. lerinden sosyal Durum gayet açýktý. Peki, demokrat içerikli Türkiye Stalinist solu ihanetin Stalinist Nepal artýk ayan beyan hale gelmesin- Komünist Partisiden sonra ne yaptý? Nepal'i Marksist Leninist unuttular, geçiþtirdiler, üç may- 175 milletvekilliði elde etti. Ülkede munu oynadýlar. Dün göklere genel bir saða kayýþ çýkardýðýnýn tarihi rezilliðini yaþanýrken monarþi görmezden geliyorsan, sorgu yanlýsý partilerin de lamýyor, araþtýrmýyorsan Maoistlerin ardýndan dördüncü olmasý, bitiksin demektir. Durum da gerilemenin genel bu zaten. Türkiye solu halen boyutlarýný gösterdi. Stalinizmin egemenliði altýnda, Ýhanete Uðrayan ama Nepal örneði de gösteriyor Devrim ki gömlek deðiþimi gelecek açý- Nepal'deki sosyal sýndan büyük aciliyet taþýyor. patlamanýn baþrol-

lerinde Maoistler vardý. (Nepal Komünist Partisi- Maoist [NKP-M], daha sonra Birleþik Nepal Komünist Partisi-Maoist ismini aldý.) 1996'da gerilla hareketi baþlatan Maoistler, hýzla topraksýz köylülerin desteðini arkalarýna aldýlar ve kriz içerisinde ayakta duramayan Nepal monarþisi hýzla çöküþe gitti. 2006 Nisaný'nda kýrsalda çözülen monarþi ülkenin her þeyi olan baþkent Katmandu'daki genel grev hareketi ve blokajlar eþliðinde yolun sonuna getirildi. Bu aþamada iki seçenek vardý. Birincisi, cumhuriyete geçildiði gerekçesiyle toplumsal devrim bu noktada durdurulacak ve parlamenter demokrasiye geçilecekti. Bu, Nepal burjuvazisinin ve emperyalizmin programýydý. Ýkinci seçenekse iþçilerin, köylülerin ve tüm ezilenlerin hayati sorunlarýný çözmek için toplumsal devrimi sürdürmek ve burjuvaziyi ezmek anlamýna gelen sürekli devrimdi. O aþamada bu, tamamen Nepalli Maoistlerin tercihine baðlýydý, çünkü devrimin baþýnda Onlar bulunuyordu. Kitleler devrimin sosyalist tedbirleri uygulamaya sokmasýný dört gözle bekliyorlardý, ama Maoistler buna yanaþmadý. Baþýndan beri Stalinist aþamalar teorisinin esiri olarak Nepal'de sosyalizmin mümkün olmadýðýný savunuyorlardý. Þimdi tam da iktidarýn eþiðindeyken emperyalizmin yüreklerine su serperek demokrasiye saygýlý olduklarýný ilan ettiler. Gerçekte burjuva demokrasisi dýþýnda saygýlý olduklarý bir þey daha vardý: Özel mülkiyet. Maocular adým adým devrimi frenlediler, otoritelerini kullanarak kitle hareketini yatýþtýrdýlar. Emperyalist kapitalizm, Nepal'de adým adým zemin kazandý. Eski ABD baþkaný J.Carter ve emperyalist diplomasi, bütün güçleriyle Nepal'e yüklendiler ve çok geçmeden de Maoistlerden korkmalarýnýn anlamý olmadýðýný gördüler. J.Carter, demokrasiye olan saygýlarýndan ötürü Maoistleri kutlayacaktý. 2008'de

yapýlan seçimlerde birinci parti olan Maocular baþbakan da oldular, olmasýna ama emekçilerin hiçbir sorununu çözemediler. Tarihte birçok kez olduðu gibi eski gerillalar, bakanlýk-baþbakanlýk koltuðunda gýrtlaklarýna kadar ihanet pisliðine battýlar. Neoliberalizme yedeklenerek ucuz iþ gücünün avantajlarýndan yararlanmalarý için yabancý sermayeyi Nepal'e davet ettiler, terör örgütleri listesinden kendilerini çýkarmalarý için ABD'nin dizlerine kapandýlar, IMF'nin direktiflerine uydular, grev yasaklarý getirdiler, ayrýcalýklý kesimlere hizmet ederek yoksullarý unuttular, 19 bin gerilla silahlarýný teslim etti, bunlardan sadece 3 bini disiplini altýnda ezilecekleri orduya kabul edildi… Durum böyle olunca J.Carter Maocularý övdü, övdü… Küçük burjuva politik programýn doðal sonucu iktidarsýzlýk ve teslimiyet… Aþamalý Devrim Anlayýþý Daha Ne Kadar Ýflas Edecek? Sözde demokratik aþamada daha temel haklarý güvence altýna alacak bir anayasa bile yapýlamadý. Demokratik halk devriminin o çok vurgulanan köylüye toprak daðýtýmýný ifade eden toprak reformu da yapýlamadý. Aksine Maocular gerilla savaþý sýrasýnda el koyduklarý topraklarý da eski sahiplerine geri verdiler. Bu, yüz kýzartýcý iflasýn doðal sonucu politik çöküþ ve bölünmeydi. Maocu partiden çeþitli eðilimler ayrýþtýlar. Lider Prachanda'nýn bütün saygýnlýðý da sýfýra indi. Ayrýlan gruplardan daha radikal kesimler de hiç de ciddi bir eleþtiri ve özeleþtiri derdinde deðiller. Oysa Nepal emekçilerini bir kez daha aldatmak niyetinde deðillerse Stalinizm ve onun Uzak Asya versiyonu olan Maoizmle hesaplaþmak ve emekçi halkýn acil ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý için tek seçenek olan sürekli devrim çizgisine gelmek zorundalar.

enternasyonal postacý

11


Marksizm ve Din-II

Dinin Ortaya Çýkýþý Ýlk olarak Marksizmin dünyayý temel algýlayýþ yöntemi materyalizmi kýsaca açýklayarak baþlayalým: "Bizim hareket noktamýzý oluþturan öncüller… gerçek bireylerdir, bu bireylerin eylemleri ve - hem hazýr bulduklarý hem de kendi eylemleriyle yarattýklarýmaddi yaþam koþullarýdýr… Ýnsanlar, kendi geçim araçlarýný üretirken, dolaylý olarak, kendi maddi yaþamlarýný da üretirler. Ýnsanlarýn kendi geçim araçlarýný üretiþ tarzlarý, her þeyden önce doðada hazýr bulduklarý ile yeniden üretmeleri gereken geçim araçlarýnýn doðasýna baðlýdýr… Bu üretim tarzý… bireylerin belirli bir faaliyet tarzýný, onlarýn yaþamlarýný ortaya koyan belirli bir biçimi, belirli bir yaþam tarzýný temsil eder. Bireylerin yaþamlarýný ortaya koyuþ biçimi, onlarýn ne olduklarýný çok kesin olarak yansýtýr…" "Yaþamý belirleyen bilinç deðil, tersine, bilinci belirleyen yaþamdýr."(1) Varlýðýn düþünceye, doðanýn tine (yaratýcý diye de düþünülebilir) önce geldiðini savunan Marksizm açýsýndan din ilahi bir ürün deðil, "henüz kendi düzeyine eriþmemiþ ya da daha önce kendini yitirmiþ olan insanýn öz-bilinci ve öz-duyumu"ndan öte bir þey deðildir. Marks ve Engels'e göre "insaný yapan din deðil, dini yapan insandýr." Din, yabancýlaþmýþ bir dünyanýn ürünüdür: "Bu devlet, bu toplum, tersine çevrilmiþ dünya-bilinci olan dini yaratýrlar, çünkü onlarýn kendileri tersine çevrilmiþ bir dünyadýr.", "Din, insan kendi çevresinde dönmediði sürece, insanýn çevresinde

12

teori

dönen yanýlsamalý güneþten baþka bir þey deðildir." (2) Dinin bütünsel bir öðreti olarak deðil de sihirsel düþünüþ þeklinde ilk ortaya çýkýþý avcý-toplayýcý olarak yaþayan ilk insanlara kadar gider. Bu dönemde (beslenme, barýnma gibi) maddi yaþamý yeniden üretmek konusunda belirleyici olan insan iradesi deðil doðadýr; doðanýn yaratacaðý tüm deðiþiklikler bütünüyle ilk insanlarýn yaþamýný etkileyecektir. Ýnsanýn doðayla iliþkisindeki edilgen durumu onun doðaya dair düþüncelerini de belirlemiþ ve doðada yaþananlarý anlamadýðý ölçüde insanlar "kendi doðalarý ve kendilerini kuþatan dýþ doða hakkýnda en ilkel, yanýlgýlarla dolu tasarýmlardan" sihirsel düþünüþü ortaya çýkarmýþlardýr. Engels, dinin önce doða güçlerinin ve sonrasýnda tarihsel geliþim içinde toplumsal güçlerin insanýn karþýsýnda yabancý güçler olarak belirlemesine dayanan serüvenini þöyle dile getirir: "…her din, insanlarýn günlük yaþayýþýný egemenlik altýnda bulunduran dýþ güçlerin, onlarýn kafalarýndaki düþlemsel yansýmalarýndan dünyasal güçlerin içinde dünya üstü güçler biçimine büründükleri bir yansýmadan baþka bir þey deðildir. Tarihin baþlangýçlarýnda bu yansýmaya uðrayan ve geliþmenin devamýnda çeþitli halklar arasýnda çok çeþitli ve çok deðiþik kiþileþtirmelere bürünen güçler, önce doða güçleridir... Ama az sonra, doðal güçlerin yaný sýra bir o denli yabancý ve baþlangýçta bir o denli açýklanmaz bir biçimde insanlarýn karþýsýnda dikilen güçler olan toplumsal güçler de iþe karýþýr ve onlarý doða güçlerinin doðal zorunluluk görüþ-

lerinin týpkýsý bir doðal zorunluluk görünüþü ile egemenlikleri altýna alýr. Baþlangýçta içlerinde yalnýzca doðanýn gizemli güçlerinin yansýdýklarý düþlemsel kiþilikler, böylece toplumsal öznitelikler kazanýr, tarihsel güçlerin simgeleri durumuna gelirler." (3) Ýnsanlarýn maddi yaþamlarýný üretim biçimlerinde meydana gelen köklü deðiþimler düþünüþ ve inanýþ biçimlerinde de deðiþimleri beraberinde getirmiþ; sýnýflý toplumlarýn baþlangýcýný iþaretleyen neolitik toplumda insan üretim süreçleri üzerinde denetimi artýrmasýyla birlikte düþünüþü de daha sistematik bir biçim almaya ve düþünüþ süreçlerinin yürütücüleri toplumdan daha çok ayrýksýlaþmaya baþlamýþlardýr. Dinin kurumsallaþmaya baþladýðý bu dönem, tarihin ilk sýnýfý olarak din adamlarýnýn ortaya çýkýþýna tanýklýk etmiþtir. Sýnýflý toplumlarýn ortaya çýkýþýyla birlikte karþýsýnda yenik düþülen doðanýn yaný sýra sömürenler olmaya baþlamýþ ve kendilerini öðüten vahþi sömürü çarklarý karþýsýndaki yetersiz kalan sömürülenler "yanýlsamalý bir güneþin" etrafýnda dönmeye devam etmiþlerdir. Ýlahi bir gücün ürünü olarak sunulan din, her ne hikmetse(!), toplumsal deðiþim süreçlerinde deðiþmeden kalmamýþ; sihirsel düþünüþten kurumsallaþmýþ dine, çoktanrýlýlýktan monoteizme doðru ilerlemiþ ve her zaman bu geçiþler önemli tarihsel deðiþim süreçlerine eþlik etmiþlerdir. Örneðin tek tanrýlý dinlerin ortaya çýkýþý dünya imparatorluklarýnýn kurulmasýna eþlik etmiþtir:


622’deki Hicret’ten Emevi iktidarýnýn sonlandýðý 750 yýlýna kadarki Ýslamiyet’in yayýlma haritasý *** Peygamber dönemindeki topraklar kýrmýzýyla; dört halife dönemindeki ilerlemeler koyu turuncuyla; Emeviler devrindeki geniþleme ise mor ile gösterilmiþtir. "Ekonomik toplumsal siyasal bütünleþme kent devletinden ulusal devlete geçerken kalabalýklaþan panteon, imparatorluða geçerken baþtanrý ve baþlýca tanrýlar dýþýndakiler önemlerini yitirecek kadar büyür. Bunun üzerine imparatorluðun geliþmesi döneminde merkezi iktidar erkini (biraz da yerel tanrýlara hoþgörü, onlarýn saygýnlýðýndan yararlanma, onlarý imparatorluk panteonuna alma yollarýyla) yaygýnlaþtýrýp siyasal örgütleniþini geliþtirerek iyice saðlamlaþtýrdýktan sonra, imparatorluk sýnýrlarý içindeki ülkelerde yönetim ve inanç birliði gereksiniminden dolayý tanrýlarýn azaltýlmasý süreci iþlemeye baþlar. Bu yolla ilkin baþtanrýcýlýðýn güçlendirilip, sonra tektanrýcýlýða giden yolda tanrýlarýn sayýsýnýn azaltýlmasý eðilimi geliþir." (4) Nasýl ki din insanýn hükmedemediði öncelikle doða, sonra toplumsal güçlerin karþýsýndaki yetersizliðinin bir sonucu olarak ortaya çýktýysa insan bu güçler üzerinde egemenliðini kurduðu, dinin sunacaðý yalancý sýðýnaða gerek duymadýðý zaman da öyle yok olup gidecektir: " toplum tüm üretim araçlarý üzerine elkonmasý ve planlý bir biçimde kullanýlmasý aracýyla, kendini ve tüm üyelerini þimdilik kendileri tarafýndan üretilmiþ ama karþýlarýna ezici bir yabancý güç olarak dikilen bu üretim araçlarýnýn onlarý egemenlik altýnda tuttuðu kölelikten kurtardýðý zaman; yani insan yalnýzca önerir olmaktan çýktýðý ama düzenleyici de olduðu zaman, -iþte ancak o zaman dinde yansýyan son yabancý güç ortadan kalkacak ve böylece artýk yansýtacak hiçbir þey bulunmamasý yalýn nedeniyle, dinsel yansýnýn kendisi de ortadan kalkacaktýr."(5) Ýslamiyet'in Tarihsel - Maddi Kökenleri Her ne kadar dinleri yaratan maddi temelleri ele aldýysak ve bu gerçekler Ýslam dini açýsýndan da geçerliyse de içinde yaþadýðýmýz coðrafyada yaratýcýnýn son ilahi ilkeler bütünü olarak beliren ve önemli bir güç haline gelen bu dinin tarihsel ve maddi kökenlerini ve söylemlerini özel olarak incelemek gereklidir.

Ý s l a m dininin ortaya çýktýðý 7. yüzyýlda Arabistan y a r ý madasýnýn i ç i n d e bulunduðu bölgede iki büyük düþman imparatorluk büyük oranda hakimdi: Bizans ve Ýran'da Sasani (Pers) imparatorluklarý. Bu güçler, 6. yüzyýlýn baþlangýcýndan itibaren kendi aralarýnda uzun ve yorucu bir dizi savaþ yaþamýþ, bu savaþlarýn ve kendi içlerinde geliþen ayaklanmalarýn sonucunda zayýflamýþlar ve güçsüzleþmiþlerdi. 7. yüzyýla gelindiðinde bu çatýþma ortamý, iki imparatorluk arasýndaki önemli uluslararasý ticaret yollarýnýn harap olmasýna ya da en azýndan bozulmasýna ve dolayýsýyla güvenilir olmaktan çýkmasýna neden olmuþtu. Doðudan gelen deðerli mallarýn Pers imparatorluðundan geçerek Bizans'a ulaþmasýný saðlayan Ýpek Yolu'nda geliþen bu durum, ticaret yollarýnda bir güzergah deðiþimine yol açmýþ; Arabistan yarýmadasýndaki kervan yollarý bu sayede büyük bir ticari deðer kazanmýþtý. Özellikle Avrupa ile Çin ve Hindistan arasýndaki ticaretin rotasýnda Arap yarýmadasýnýn aðýrlýðýný artýran bu kayma büyük kazançlar elde etme þansý sunuyordu. Ancak bu çýkarlar büyük oranda ticaret yollarýnýn (kervan yolunun) güvenliðinin saðlanmasýna baðlýydý ki bu da Ýslam öncesinde Arabistan yarýmadasýnda kabileler arasýndaki çatýþmalarýn durulmasýný gerektiriyordu. Önemli ticaret yollarý üzerindeki Mekke ve Medine'de ortaya çýkan Ýslam dini, peygamberi Muhammed öncülüðünde iþte tam da kabileler arasýndaki bölünmüþlüðü aþýp birliði saðlama gereðinin belirdiði bir dönemde hayat buldu. Muhammed sadece Ýslam dininin deðil Medine merkezli Arap aþiretlerinin tek bir devlet otoritesi altýndaki birliðinin de kurucusu oldu. Ýslamiyet bu yeni oluþacak devletin ve onun içinde þekillenecek toplumsal yaþantýnýn ilkelerini

belirliyordu. Ýslam dini tarihsel geliþimi Ýslam dini tarihsel geliþimi içinde devamlý bir deðiþim içinde devamlý içinde olmuþ; böylece de bir deðiþim farklý çað ve toplumlarda içinde olmuþ; varlýðýný devam ettireböylece de farklý çað ve toplumlar- bilmiþtir. Kabile yaþantýsýnýn da varlýðýný hakim olduðu ilk dönemlerde devam ettire- adalet vurgusu aðýr basarken bilmiþtir. Kabile y a þ a n t ý s ý n ý n devletleþmenin tamamlanhakim olduðu ilk masý ve artan yayýlmacýlýk d ö n e m l e r d e sonucu oluþan imparatorlukadalet vurgusu la birlikte deðiþen ihtiyaçlara aðýr basarken devletleþmenin uygun söylemler peygamber tamamlanmasý ve hadisleri ve ulema yorumartan yayýl- larýyla tamamlanmýþtýr. macýlýk sonucu oluþan imparatorlukla birlikte deðiþen ihtiyaçlara uygun söylemler peygamber hadisleri ve ulema yorumlarýyla tamamlanmýþtýr. Ýslam dininde de bütün dinlerin özünde var olan muðlaklýkla hem sömürülene hem sömürene hitap eden yanlar bulmak mümkün olsa da terazinin bariz þekilde aðýr basan yaný egemen sýnýflarýn çýkarlarýdýr. Bu konuya Kuran'dan ayetlerle açýklýk getirelim. Ýslamiyet, döneminin sömürü iliþkilerinin aldýðý en acýmasýz biçim olan köleliðe karþý çýkmadýðý gibi dinsel olarak onlarý özgür insanlarla eþit de görmez: "Allah, hiçbir þeye gücü yetmeyen ve baþkasýnýn malý olan bir köle ile kendisine verdiðimiz güzel rýzýktan gizli ve açýk olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eþit olur mu?" (Nahl 16:75). Tanrý'ya eþ(þirk) koþmanýn özgür insanlarýn köleleriyle kendilerini ortak/eþ saymasýna benzetilmesi, insanlar arasýnda-

teori

13


ki eþitsizliðin aldýðý en acýmasýz biçim olan köleliðin meþru görüldüðünü ortaya koyar: "Allah, size kendinizden þöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiðimiz rýzýklarda sizinle eþit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiðiniz gibi kendilerinden çekindiðiniz ortaklarýnýz var mý?" (Rum 30:28) Kuran'da hem zengin hem de yoksullardan bahsedilmekte; yani zengin ve yoksulun, toplumsal eþitsizliðin varlýðý kabul gördüðü gibi devamýna da bir itiraz bulunmamaktadýr. Bazý ayetlerde "Allah, dilediðine kat kat verir." (Bakara 2:261), "Dilediðine de hesapsýz rýzýk verirsin." (Al'i Ýmran 3:27) tarzýndaki ifadeler yaratýcýnýn isteði doðrultusunda zenginleþildiðini söyleyerek mülk sahiplerinin konumlarý meþrulaþtýrýlmaktadýr: "Erkek veya kadýn, mümin olarak kim iyi amel iþlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaþatýrýz. Ve mükâfatlarýný, elbette yapmakta olduklarýnýn en güzeli ile veririz." (Nahl 16:97) Ýslam dininde yaratýcý tarafýndan insanlar arasýnda eþitsizlik oluþturulduðu da söylenilmektedir: "Rabbinin rahmetini onlar mý bölüþtürüyorlar? Dünya hayatýnda onlarýn geçimliklerini aralarýnda biz paylaþtýrdýk. Birbirlerine iþ gördürmeleri için, (çeþitli alanlarda) kimini kimine, derece derece

"Ýçinizden hayra çaðýran, iyiliði emredip kötülükten alýkoyan bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar; kurtuluþa erenlerdir." (Al'i Ýmran 3:104) Bu ayet pekala, Kara Panterler örgütünün efsanevi liderlerinden Dhoruba Bin Wahad'a da ilham verdiði gibi düzenin haksýzlýklarýna karþý mücadele bayraðýný açan sol söylemli Ýslamcý muhaliflere de hitap edebilir.

üstün kýldýk." (Zuhruf 43:32) Ýslam'da zenginleri mal mülk meraklýlarý olarak tasvir eden ayetlere rastlanabilir: "Zalim olanlar ise yalnýz kendilerine verilen refahýn ardýna düþtüler." (Hud 11:116) Ýslamiyet'te bir yandan da zengin ve yoksulu bir tutan ifadeler bulunmaktadýr: "(Þahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrýlmayýn). Çünkü Allah ikisine de daha yakýndýr. (Onlarý sizden çok kayýrýr.)" (Nisa 4:135) Ýslam dininde yoksuldan yana söylemler de yer almaktadýr: "Allah kiminize kiminizden daha bol rýzýk verdi. Bol rýzýk verilenler, rýzýklarýný ellerinin altýndakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eþit kýlmazlar. Durum böyle iken Allah'ýn nimetini inkâr mý ediyorlar?" (Nahl 16:71) Burada belirtmek gerekiyor ki zenginlere ellerinin altýndakilerden yoksullara fitre ve zekatla vermesi önerilse de bahsedilen daðýtýmýn malýn 1/40'ý olduðu düþünüldüðünde yoksul ve zenginin eþit olmasýnýn hiçbir þekilde mümkün olmadýðý ortaya çýkmaktadýr. Ýslamiyet'te yoksula düþen görev; isyan etmeden, dünya hayatýnýn çilelerini bir sýnav olarak görüp sabýrla, itaatkar ve kanaatkar þekilde öbür dünyada hesaplaþmayý beklemektir: "Sizin yanýnýzdaki (dünya malý) tükenir, Allah katýndakiler ise bâkidir. Elbette sabýrlý davrananlara yapmakta olduklarýnýn en güzeliyle mükâfatlarýný vereceðiz." (Nahl 16:96) Zenginlere ise bu dünyada zevki sefa içinde yaþarken diþin kovuðuna dokunmayan hayýrseverliklerle cennetin kapýlarý da açýktýr. Ancak yine belirttiðimiz üzere diðer dinler gibi Ýslamiyet de ezen ve ezilene hitap eden söylemleri birarada içermekte, iyilikhayýr için çaðrý yapýp faaliyet gösterenleri öven ifadelere yer vermektedir: "Ýçinizden hayra çaðýran, iyiliði emredip

Kara Panterler örgütüne ilham veren Malcolm X

14

teori

kötülükten alýkoyan bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar; kurtuluþa erenlerdir." (Al'i Ýmran 3:104)*. Son olarak Engels'in Ýslam üzerine þu deðerlendirmelerini verirken tariflediði süreçlerin bugünü de anýmsattýðýný söylemeden geçmeyelim: "Ýslam dünyasýnýn ayaklanmalarý, özellikle Afrika'da garip bir karþýtlýk oluþtururlar. Ýslamiyet, doðulularýn, özellikle de Araplarýn yani bir yandan ticaret ve sanayiyle uðraþan kentlilerin, öte yandan göçebe Bedevilerin ölçülerine göre oluþmuþ bir dindir. Ama bu dinde periyodik bir çatýþmanýn tohumu vardýr. Zenginleþen ve tantanalý bir yaþayýþa kavuþan kentliler, 'yasa'ya uymada gevþeklik gösterirler. Yoksul ve yoksulluklarý nedeniyle katý töreleri olan Bedeviler, bu zenginliklere ve bu zevklere arzu ve açgözlülükle bakarlar. Ýmansýzlarý cezalandýrmak, dinsel törenler yasasýný ve esas imaný yerleþtirmek ve ödül olarak imansýzlarýn servetlerine el koymak için bir peygamberin, bir mehdinin yönetiminde birleþirler. Kuþkusuz, yüzyýl sonra cezalandýrdýklarýyla ayný noktaya varýrlar; yeni bir temizlik gereklidir… Ýran'daki ve baþka Ýslam ülkelerindeki karýþýklýklarda da böyle ya da hemen böyle oldu. Bunlar dinsel bir kýlýf taþýmalarýna karþýn, ekonomik nedenlerden doðan hareketlerdir. Ama baþardýklarý zaman bile, ekonomik koþullara dokunmuyorlar. Dolayýsýyla, hiçbir þey deðiþmiyor, çatýþma periyodik duruma geliyor." (6) Dine Karþý Mücadele Marksistler, sýnýf bilincinin yoksunluðuna delalet dini kiþisel bir konu olarak ele almazlar. Sömürülenlere boyun eðip sabýrla öteki dünyada rahata ermeyi öðütleyen din, sadece kitleleri pasifize etmekle kalmaz, sömürü sistemlerini de verili kabul ederek kitleler gözünde meþrulaþtýrmaya hizmet eder. Dolayýsýyla dinle, "halkýn üzerine indirilen koyu sisle" mücadele sömürü sistemlerine karþý mücadelenin de bir parçasýdýr: "Halkýn aldatýcý mutluluðu olarak dini ortadan kaldýrmak, halkýn gerçek mutluluðunu istemek anlamýna geliyor. Halkýn kendi durumu üzerindeki yanýlsamalardan vazgeçmesini istemek, halkýn yanýlsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamýna geliyor. Öyleyse dinin eleþtirisi, dinin aylasýný oluþturduðu bu gözyaþlarý vadisinin tohum halindeki eleþtirisi


Marksistler proleter kitlelerdeki dinsel önyargýlarý kýrmanýn yolunun propaganda faaliyetlerinden öte onlarý sýnýf mücadelesinin bir parçasý yapmak olduðunun bilinciyle asla tanrýtanýmazlýðýn kabulünü parti programýna koymamýþlardýr. Dinsel inançlarýný devam ettiren iþçilerin partiye katýlmalarýna engel olabilecek böyle bir þart koþmayý býrakýn proletaryanýn devrimci partisi olarak "Tanrýya inançlarýný koruyan iþçileri Sosyal-Demokrat Partiye yalnýzca kabul etmekle kalmamalý, onlarý özellikle kaydetmeye koyulmalýyýz; onlarýn dinsel inançlarýnýn birazcýk bile incitilmesine kesinlikle karþýyýz, ama onlarý programýmýzýn özüyle eðitmek için kaydederiz, programýmýza karþý onlarýn etkin bir savaþýmýna izin vermek için deðil.” perspektifine sahiptirler.

1905 devrimini yaratan Kanlý Pazar, dinsel inanç sahibi emekçilerin dünyada cennet yaratmak için devrimci mücadelede birleþmesinin en çarpýcý örneklerindendir. anlamýna geliyor." (7) Modern dinler, kitlelerdeki cahilliðin bir sonucu olmanýn ötesinde sadece doða deðil sömürü sistemleri karþýsýndaki çaresizliðin de bir dýþavurumu olduðuna göre** dine karþý mücadele salt propaganda ile yürütülecek bir çalýþmaya indirgenemez. Kitleler ancak sýnýf mücadeleleri ile, sömürücüleri alt edecek gücü kendilerinde bulduklarýnda ve sermaye düzenine karþý örgütlü, birleþik ve organize þekilde savaþýmlarýný yürütmeyi öðrendiklerinde, artýk dinin yalancý güneþinin deðil kendi mücadelelerinin güneþinin etrafýnda dönmeye baþlarlar. Bu nedenle iþçi sýnýfýnýn devrimci öncüsü ateizm propagandasýný proletaryanýn sýnýf savaþýmýnýn geliþmesi görevine baðlý kýlarak yürütmekle yükümlüdür. Unutulmamalýdýr ki inançlý iþçileri devrimci saflara kazanmanýn yolu kuru

bir ateizm propagandasýndan deðil, sýnýf savaþýmýnýn ilerletilmesi ile proletaryanýn kendi mücadelesinin gücünün farkýna varmasý ve kendi sýnýf bilinciyle dünyayý kavrayýþýný yeniden kurmasýndan geçmektedir. Marksizmin temel önermesi "tarihin, dinin, felsefenin ve bütün öteki teorilerin devindirici gücü, eleþtiri deðil, devrimdir." olduðuna göre iþçi sýnýfýnýn devrimci partisi de proletaryanýn sýnýf bilinciyle yürüteceði kendi mücadelesiyle aydýnlatabileceði bilinciyle hareket eder. Bu nedenle de proleter devrimcileri açýsýndan "ezilen sýnýfýn bu dünyada bir cennet yaratmak adýna gerçek devrimci mücadelede birleþmesi, öteki dünya cenneti konusunda proletaryanýn görüþ birliðine gelmesinden daha önemlidir." (8) Marksistler proleter kitlelerdeki dinsel önyargýlarý kýrmanýn yolunun propaganda faaliyetlerinden öte onlarý sýnýf mücadelesinin bir parçasý yapmak olduðunun bilinciyle asla tanrýtanýmazlýðýn kabulünü parti programýna koymamýþlardýr. Dinsel inançlarýný devam ettiren iþçilerin partiye katýlmalarýný engel olabilecek böyle bir þart koþmayý býrakýn proletaryanýn devrimci partisi olarak "Tanrýya inançlarýný koruyan iþçileri SosyalDemokrat Partiye yalnýzca kabul etmekle kalmamalý, onlarý özellikle kaydetmeye koyulmalýyýz; onlarýn dinsel inançlarýnýn birazcýk bile incitilmesine kesinlikle karþýyýz, ama onlarý programýmýzýn özüyle eðitmek için kaydederiz, programýmýza karþý onlarýn etkin bir savaþýmýna izin vermek için deðil." (9) perspektifine sahiptirler.

"Halkýn aldatýcý mutluluðu olarak dini ortadan kaldýrmak, halkýn gerçek mutluluðunu istemek anlamýna geliyor. Halkýn kendi durumu üzerindeki yanýlsamalardan vazgeçmesini istemek, halkýn yanýlsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamýna geliyor. Öyleyse dinin eleþtirisi, dinin aylasýný oluþturduðu bu gözyaþlarý vadisinin tohum halindeki eleþtirisi anlamýna geliyor."

Güneþ Gümüþ

(1) Marks, K., Engels, F., Alman Ýdeolojisi, Ankara: Sol Yayýnlarý, 2008, s.38-9, 46. (2) Marks, K., Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleþtirisi, Ankara: Sol Yayýnlarý, 1997, s.191-3. (3) Engels, F., Anti-Dühring, Ankara: Sol Yayýnlarý, 2003, s.444. (4) Þenel, Alaeddin, Ýlkel Topluluktan Uygar Topluma, Ankara: Bilim ve Sanat, 1995, s.267. (5) Engels, F., Anti-Dühring, s.445-446. (6) Engels, F., Ýlkel Hýristiyanlýðýn Tarihine Katký, Din Üzerine, Ankara: Sol Yayýnlarý, 2002, s.294'deki dipnot. (7) Marks, K., Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleþtirisi, s.192. (8) Lenin, Sosyalizm ve Din, Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayýnlarý, 1994, s.13. (9) Lenin, age., s.30. --* Örneðin bu ayet pekala, Kara Panterler örgütünün efsanevi liderlerinden Dhoruba Bin Wahad'a da ilham verdiði gibi düzenin haksýzlýklarýna karþý mücadele bayraðýný açan sol söylemli Ýslamcý muhaliflere de hitap edebilir. ** "Bugün en derin din kökü, iþçi sýnýfýnýn toplumsal olarak ayaklar altýna alýnmýþ olmasý durumu, ve sýradan iþçiye en korkunç acý ve en yabanýl iþkence ile, savaþlar, depremler vb. gibi en olaðanüstü olaylarýn çektirdiklerinden bin kat daha zalimcesine her gün, her saat çektiren kapitalizmin gizli güçleri karþýsýndaki görünüþte tümüyle çaresiz olmasý durumudur." (Lenin, Sosyalizm ve Din, s.26) "Týpký yabanýl insanýn doðaya karþý savaþýmýndaki güçsüzlüðünün tanrýlara, þeytanlara, mucizelere ve benzerlerine inanmaya yol açmasý gibi, sömürülen sýnýflarýn sömürenlere karþý savaþýmlarýndaki güçsüzlüðü, kaçýnýlmaz olarak, ölümden sonra daha iyi bir yaþam inancýna yol açar." (Lenin, age., s.10)

teori

15


-

Onlar Kavga

Biz Örgütlenelim, 17 Aralýk 2013 hep hatýrlanacak günlerden biri olarak Türkiye tarihindeki yerini aldý. Aslýnda herkesin malûmu olan büyük yolsuzluklar (aslýnda sadece bir kýsmý), cemaatin düðmeye basmasýyla ortalýða saçýldý. O günden bugüne kadar hemen her gün yeni bir sýcak geliþme yaþanýyor. Yolsuzluk operasyonunun ikinci dalgasý, AKP'nin polis ve yargýdaki önleyici hamleleri sayesinde fazla can yakmadan savuþturuldu. Ama þimdilik.

Önümüzdeki günler ve haftalarda her ne olursa olsun, þurasý kesin ki AKP, bundan sonra sadece TOMA ve biber gazý ile anýlmayacak. Rüþvetler, vurgunlar, döndürülen dolaplar, iktidar savaþlarý… Bütün bunlar, kokuþmuþ portrenin görüntülü - belgeli yansýmalarý olarak toplumsal hafýzaya kazýndý. Tahmin ettiðimiz gibi bütün yüzsüzlükleriyle hala atýp tutmaya devam ediyorlar. Bir zamanlar þöyle maðduruz, böyle zulüm gördük diyenlerin ne kadar vurguncu ve zalim olduðu deneyimle sabitlendi artýk. Bunun köklü yansýmalarý toplumsal bilinçteki yerini alacaktýr.

16

perspektif

Baþbakanýn oðlu Bilal, 2. yolsuzluk soruþturmasý kapsamýnda ifadeye çaðrýlmýþtý, ancak savcýlar görevden alýndý, polisler sürüldü. Yani Tayyip Erdoðan doðrudan hedefte. Þimdilerde herkes adeta nefesini tutmuþ, karþýlýklý yeni hamleleri bekliyor. AKP dilinden düþürmediði örgüt ve çete operasyonu için düðmeye basacak mý ya da kendinden oldukça emin duran cemaat yeni bombalar patlatacak mý? Egemenler cephesinde kesin olan tek þey, meselenin bu þekilde kapanmayacaðýdýr. Ýþçiler, emekçiler ve gençler içinse kesin olan tek þey, bu kapýþmaya bel baðlanamayacaðý ve mücadeleye devam edilmesinin zorunlu olduðudur. Önümüzdeki günler ve haftalarda her ne olursa olsun, þurasý kesin ki AKP, bundan sonra sadece TOMA ve biber gazý ile anýlmayacak. Rüþvetler, vurgunlar, döndürülen dolaplar, iktidar savaþlarý… Bütün bunlar, kokuþmuþ portrenin görüntülü - belgeli yansýmalarý olarak toplumsal hafýzaya kazýndý. Tahmin ettiðimiz gibi bütün yüzsüzlükleriyle hala atýp tutmaya devam ediyorlar. Bir zamanlar þöyle maðduruz, böyle zulüm gördük diyenlerin ne kadar vurguncu ve zalim olduðu deneyimle sabitlendi artýk. Bunun köklü yansýmalarý toplumsal bilinçteki yerini alacaktýr. Rýdvan'dan Medet Ummak Aslýnda büyük fýrtýnanýn kopmakta olduðu belliydi. Hatýrlanacak olursa AKP ve Gülen cemaati arasýndaki gerilimin ilk net ifadesi Mavi Marmara olayý idi. MÝT müsteþarý Hakan Fidan vakasý ise gerilimdeki zirveyi ifade ediyordu. AKP'nin cemaatin belkemiði olan dersaneleri kapatmaya kalkýþmasý ise köprülerin atýldýðýna dalaletti. Bu andan itibaren kaçýnýlmaz olan

kapýþma, Hakan Þükür'ün AKP'den istifasý ile baþladý ve 17 Aralýk'ta operasyonun düðmesine basýldý. Rezilliklerin açýða çýkmasýndan sonra T.Erdoðan bakanlarýnýn istifasýný isterken Erdoðan Bayraktar'dan saðlam bir darbe aldý. Peþpeþe gelen istifalar da AKP'nin yarýlmaya baþlayan fay hatlarýný ortaya koydu. Yaþananlarýn AKP için ölüm kalým savaþý olduðu kesin. AKP þimdi kollarý sývamýþ vargücüyle bir savunma hattý örmeye çalýþýyor. Baþbakan futbol yorumcusu Rýdvan Dilmen ile özel görüþmeler ayarlayacak kadar sýkýþmýþ durumda. Diðer taraftan AKP'ye karþý baþka operasyonlarýn, belge ve kasetlerin sýrada olduðu görülüyor. AKP'yi kuyruðundan yakalayanlar, yerel seçimlere kadar iþlerini görmeye devam edeceklerdir. ABD'nin Rolü Gülen cemaatinin izlediði çizgiyi ABD'den ayrý düþünmek imkansýz. Peki ne oldu da bir zamanlar T.Erdoðan ve partisini ihya eden ABD, þimdi AKP'ye karþý harekete geçti? ABD'nin AKP'ye biçtiði bölgesel misyonlarýn günü geçmekle kalmadý, AKP'nin bölgesel bir güç olma hayalleri ABD çýkarlarý ile çatýþmaya baþladý. AKP'nin Ýsrail, Irak, Ýran politikalarý ABD'nin canýný sýkarken Obama gösterdiði beyzbol sopasýyla aslýnda Ankara'ya gayet net mesajlar vermiþti. Akabinde Mýsýr ve Suriye'de de iþlerin kökten bir þekilde deðiþmesi, ýlýmlý Ýslam projesinin rafa kaldýrýlmasý anlamýna geldi. AKP, süreci okumak yerine Ýslamcý reflekslerine uygun þekilde bildiðini okumaya devam edince ipler daha da gerildi. Gezi ayaklanmasýnýn sadece ve sadece aþýrý devlet terörü sayesinde bastýrýlabilmesi ve bu süreçte ABD ile Koç grubu gibi kapitalistlerin amiral gemisinin suçlanmasý da AKP'nin kredisini tüketti. Son olarak NATO kapsamýndaki TSK'ya Çin füzesi satýn alma giriþimi ya da Þangay Ýþbirliði Örgütü'ne (ÞÝÖ) adaylýðýn basýn önünde açýklanmasý da AKP'nin dýþ destek anlamýnda sýfýrý


Ededursun;

Güçlenelim... tüketmesi anlamýna geldi. Þimdilerde AKP, iþlerin sadece sandýktan doðru yürümediðini acý bir þekilde kavrýyor. Köþeye sýkýþtýkça bir zamanlar çýkarttýklarýný ilan ettiði Milli Görüþ gömleðine yeniden sarýlmaktan baþka çaresi kalmayacak. ABD'nin Ankara büyükelçiliðini hedef alarak "kimseyi ülkemizde tutmak zorunda deðiliz" diye efelenmesi de bunun iþareti. CHP'nin Rolü Kýlýçdaroðlu'nun aralýk ayý baþýnda ABD'nin davetine icabet etmesini de ayný fotoðrafýn bir parçasý olarak görmek gerekiyor. ABD'den CHP'ye gösterilen ilgi, CHP'yi çocuklar gibi sevindirdi. ABD'deki görüþmeler yetmezmiþ gibi 17 Aralýktaki yolsuzluk operasyonunun hemen ardýndan Kýlýçdaroðlu ABD büyükelçisi Ricciardone ile biraraya geldi. Ricciardone'nin konutundaki 1.5 saatlik görüþmeyi ABD büyükelçiliðinin talep ettiði bildirildi. Belli ki CHP ipleri tümden ABD'ye býrakmýþ. CHP'nin baþýna geçeceði hesap edilen M.Sarýgül, Ankara'da eski MHP'li Mansur Yavaþ, Hatay'da eski AKP'li belediye baþkaný Lütfü Savaþ gibi isimler, emperyalist kapitalizme daha uyumlu bir CHP'nin yeni yüzleri. Bir yandan AKP'nin alternatifi yaratýlýrken diðer yandan da AKP'ye karþý biriken öfkenin Gezi direniþinde kendisini gösteren yeni politik radikalleþme eðilimlerinin CHP eliyle soðurulmasý ve sistem karþýtý bir yükseliþin önünün kesilmesinin istendiði ortadadýr. HDP'nin Durumu Kürt ulusal hareketi ve HDP'nin toplumsal muhalefeti kucaklama potansiyelinin olmadýðý son yolsuzluk operasyonu sürecinde kendisini bir kez daha gösterdi. BDP milletvekillerinden gelen ilk tepki, AKP'ye bir ameliyat yapýlmakta olduðu ve asýl hedefin kendileri olduðu þeklindeydi. Öcalan'dan gelen "devlet heyeti ile olan görüþmelerimiz olumlu geçiyor" demeci de son süreçte AKP'nin yýpratýl-

mamasý gerektiði þeklinde yorumlanmalý. Kürt ulusal hareketinin Kürt sorununda PKK'siz bir çözümü dayatan Gülen cemaatine hiç de hoþ yaklaþmamasý anlaþýlabilir bir durum. Ama AKP'nin Kürt sorununda eldeki en iyi iktidar alternatifi olarak kabul edilmesi (tartýþmalý bir fikir) Kürt ulusal hareketini oldukça saða düþürüyor ve Türkiye'deki toplumsal muhalefet ile arasýna duvar örüyor. AKP'ye öyle ya da böyle ileri anlamlar yükleyen bir siyasi çizginin Gezi ruhu denilen Türkiye'deki toplumsal mücadele dinamiðini kucaklamasý imkansýzdýr. Gezi direniþinin en keskin günlerinde Kürt ulusal hareketinin takýndýðý negatif tavýr da bu kapsamdaki bir baþka örnektir. Siyasal Ýslam Alternatifi Çürürken Devrimci Olanaklar Zemin Kazanýyor Haftanýn 6 günü günde ortalama 10 saatten fazla çalýþan, yarý aç yarý tok yaþayan emekçilerin büyük kýsmýnýn oylarýný AKP'ye verdiðini biliyoruz. Ama tüm yaþam biçimci kutuplaþmalara karþýn karunlaþan AKP bu desteði de kaybedecektir. Artýk þunu rahatlýkla söyleyebiliriz ki siyasal Ýslam'ýn AKP elindeki çözülmesi, 17 Aralýk itibariyle büyük bir ivme kazanmýþtýr. T.Erdoðan kendi eliyle gençliði radikalleþtirmiþti, muhafazakar yoksul emekçiler de artýk farklý alternatiflere bakmaya baþlayacaktýr. Antikapitalist Müslümanlar gibi yapýlanmalarýn bu süreçte öne çýkmalarý tesadüf deðil. Diðer taraftan güçlenen sistem karþýtý eðilimlerin hakkýný verebilmek gerek. Örgütlenmek, güçlenmek, öne çýkmak gerekiyor. Ancak bu þekilde geleceðe umutla bakýlabilir. Yoksa ABD'den, cemaatten medet umacak hale geliriz. Bunun dýþýnda ABD'den, Gülen'den el isteyen CHP'den de hayal kýrýklýðý ve utanç dýþýnda hiçbir þey çýkmaz. 1990'larýn derslerine iyi çalýþmak gerekir, zira siyasal Ýslam'ýn önünü açan en önemli faktörlerden birisi CHP-SHP geleneðinin yerellerde ve

merkezi iktidarda yarattýðý hayal kýrýklýklarý ve yolsuzluk skandallarýdýr. Kýsacasý, Türkiye'nin geleceði için kestirme bir çözüm bulunmuyor. Þimdi devrimci saflarý büyütme, nitelik ve nicelik olarak geliþme zamanýdýr.

Örgütlenmek, güçlenmek, öne çýkmak gerekiyor. Ancak bu þekilde geleceðe umutla bakýlabilir. Yoksa ABD'den, cemaatten medet umacak hale geliriz. Bunun dýþýnda ABD'den, Gülen'den el isteyen CHP'den de hayal kýrýklýðý ve utanç dýþýnda hiçbir þey çýkmaz. 1990'larýn derslerine iyi çalýþmak gerekir, zira siyasal Ýslam'ýn önünü açan en önemli faktörlerden birisi CHP-SHP geleneðinin yerellerde ve merkezi iktidarda yarattýðý hayal kýrýklýklarý ve yolsuzluk skandallarýdýr. Kýsacasý, Türkiye'nin geleceði için kestirme bir çözüm bulunmuyor. Þimdi devrimci saflarý büyütme, nitelik ve nicelik olarak geliþme zamanýdýr.

perspektif

17


Vietnam’ýn Ulusal Kurtuluþ Mücadelesi-I Vietnam halkýnýn aðýr bedeller ödeyerek kazandýðý ulusal kurtuluþ mücadelesinin üzerinden 40 yýl geçse de Vietnam halkýnýn emperyalizme karþý verdiði mücadele, tüm dünya halklarýna ve dünya sosyalist hareketine ilham kaynaðý olmaya devam ediyor.

Emperyalizmin en kanlý, en vahþi yüzünü gösterdiði savaþlardan biri olan VietnamAmerika savaþý, dünya kamuoyunun bu vahþeti yakýndan takip etme olanaðý bulduðu ilk savaþlardandýr. Teknolojik geliþmelerin televizyonu yaygýnlaþtýrmasý savaþýn vahþetini gözler önüne sermiþ, bu vahþete karþý dünyanýn her yerinden milyonlar sokaða dökülmüþtür. Emekçi halkýn yýlmaz mücadelesi ve ödenen onca bedeller karþýlýk bulmuþ, emperyalizmin planlarý Vietnam'da tutmamýþtýr. Ancak tarihsel süreciyle Vietnam'ý inceleme kaygýsý, bizlere yalnýzca kahramanlýk hikayelerini deðil, Vietnam-Amerika savaþý öncesinde ve sonrasýnda yapýlan hatalarý deðerlendirme zorunluluðu getirmektedir. Öteki türlüsü devrimci bir tavýr olmaz. Bu sebeple Vietnam emekçi halkýnýn mücadelesini anarak, Vietnam devrimci hareketini doðrularýyla ve yanlýþlarýyla inceleyeceðiz. Vietnam'ýn Bitmeyen Çilesi: Sömürgecilik 1861 yýlýnda Fransa tarafýndan sömürgeleþtirilen Vietnam, imparatorlar tarafýndan yönetiliyordu. Fransa'nýn iþgalinden sonra geliþen sömürü politikalarý tipik bir Asya despotizmi ile yönetilen Vietnam halkýný kýsa vadede

18

tarih

imparatora dahi karþý gelecek bir duruma sürükledi ki bu durum sonraki yüzyýl boyunca devam etti. 1862 yýlýnda ülkenin sömürüye karþý ilk kendiliðinden direniþi gerçekleþmiþti. Ýmparatorun eve dönün çaðrýsýnýn ve Fransýzlarýn silahlý gücünün dahi halký yýldýramadýðýný Fransýz kayýtlarýndan görmekteyiz. 1900'lerin baþýna gelindiðinde ise Japonya'da Vietnam'ýn ilk gizli örgütü kurulmuþtur (Reformcular Birliði). Döneminin görece en güçlü yapýlanmasý olan bu örgüt milliyetçi reflekslerle ülkenin dört bir yanýndaki protesto gösterilerini orta Vietnam'da birleþtirip silahlý bir ayaklanma ile Fransýzlardan kurtulmayý planladýysa da bu senaryo kendi inisiyatifleri dýþýnda gerçekleþerek baþarýsýz olmuþtur. 1920'lere gelindiðinde ise anti sömürgeci muhalefetin milliyetçi refleksleri Ekim Devrimi'nin dünya çapýnda yarattýðý etkiyle yerini yurtseverliðe býrakmýþtýr ki bu, milliyetçiliðin yumuþamýþ versiyonundan baþka bir þey deðildir. Emek gücü için doðrudan Fransýzlarýn kendi ülkelerine götürdükleri iþçiler, Fransa'ya eðitim görmek için gitmiþ zengin Vietnamlý ailelerin çocuklarý, burada (özellikle Paris'te) Fransýz Sosyalist Partisi'nin çalýþmalarýndan etkilenmiþ ve sömürüye karþý

sosyalist mücadeleyi bir alternatif olarak görmüþtür. Bu düþünce geliþmiþ ve eylemliliðe dönüþmüþtür ki bunun temellerini atan kiþi Vietnam kurtuluþ mücadelesinde adýndan sýkça söz ettirecek olan Ho Chin Minh'tir. Minh çok geçmeden Fransýz Sosyalist Partisi'ne üye olur ve parti içindeki ayrým sürecinde Fransýz Komünist Partisi'nin kurucularý arasýnda yer alýr. 1921'de sömürgeler arasý birliðin kurulmasýnda da önemli rol oynar ve Çin Hindi bölgesinin tümünü kapsayan bir mücadele aðý örmeye çalýþýr fakat bu kýsa süreli giriþim sönümlenecek ve Ho Chin Minh'in enerjisi Vietnam üzerine yoðunlaþacaktýr. 1925'te Vietnam Devrimci Gençlik Birliði kurulmuþtur. Minh önderliðinde kurulan bu örgüt Vietnam'ýn ilk devrimci örgütüdür ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta örgütün mücadele anlayýþýdýr. Çýkarýlan "Gençlik" adlý yayýn Marksizmden uzak, tamamen milliyetçi bir içeriðe sahiptir ki Ho Chin Minh bizzat kendisi böyle olmasý gerektiðini söylemiþtir. Aslýnda Vietnam devrimci hareketinin ilk yayýný sayýlabilecek "Gençlik" dergisinin içeriði; Minh'in yurtseverlikten ibaret olan devrimciliðinin ve Vietnam Devrimci hareketinin karakterini


ayný zamanda mücadele perspektifini gözler önüne seren çok güzel bir örnektir. Ho Chi Minh kendi yazýsý olan 'Beni Leninizme Götüren Yol'da þöyle demektedir: "Lenin'i büyük bir yurtsever olarak, yurttaþlarýný kurtardýðý için seviyor ve hayranlýk besliyordum; Beni Leninizme götüren yol yurtseverlikti." Bütün bir hayatý boyunca Vietnam kurtuluþ mücadelesinde Vietnam emekçi halkýna önderlik etmiþ birisi olarak Minh'in düþünceleri Marksizmin özüne aykýrýdýr. Minh, her daim Rusya ve Çin rekabetinde tarafsýz görünmek istese de (her ikisinden de yardým aldýðý için) Rusya'daki devlet kapitalisti sistemi örnek almýþtýr. Vietnam Devrimci Gençlik Birliði'nin kadrolarý bizzat onun tarafýndan eðitilmiþ, parlak olarak gördüklerini Rusya'ya göndermiþtir. Nitekim milliyetçilerin güney Vietnam bölgesinde 1930'da giriþtikleri ayaklanma baþarýsýz olunca ülkedeki durgunluðun son bulmasý adýna Komintern bizzat Ho Chin Minh'e gönderdiði mektubunda þöyle demiþtir: "Çin Hind'li komünistlerin öncül görevi emekçi sýnýfýn devrimci partisini kurmaktýr. Bu tek cepheli ve alternatifsiz bir parti olmalýdýr. Partinin geçici merkez komitesinin reformcu-milliyetçi çizgiyi savunan bir yayýn çýkartmasý zorunludur" Minh, çaðrýyý karþýlýksýz býrakmaz ve kendi giriþimleriyle Vietnam Komünist Partisi'nin (VKP) kurulmasýnda büyük bir rol oynar. VKP'nin kuruluþu sonrasý isyana açýk olarak görülen köylülerin ve emekçi kitlelerin öncülük edeceði bir ayaklanma planlanýr. Bu planýn yaþama konulmasýyla kuzeydeki 6 bin örgütlü köylü 12 Eylül 1930'da orta Vietnam'a doðru yürüyüþe geçer ki yolda Fransýz uçaklarýnýn saldýrýsýna uðrarlar. Yol üzerinde bombalanan köylüler vazgeçmez ve yollarý kapatarak direniþe devam ederler. Bu süreçte "Xo-Viet" adý verilen köylü sovyeti kurulur. Bu Sovyet, Vietnam'ýn ilk sovyeti olacaktýr. Ancak bu sovyetin ömrü uzun sürmez ve Fransýzlar bu ayaklanmayý kanla bastýrýrlar. Ayaklanma sonrasý VKP ciddi bir prestij kazanmýþ olsa da, kadrolarýn kýyýmýna dönüþen Fransýz saldýrýsý partide ciddi bir kan kaybýna sebep olmuþtur. Bu olaylar sonrasýnda Hitler'in Fransa'yý iþgaline dek sürecek olan bir

durgunluk dönemi baþlar. Vietnam'ýn Baðýmsýzlýðý Ýçin Devrimci Birlik demek olan Vieth Minh'in kuruluþu 19 Mayýs 1945 tarihinde Ho Chin Minh önderliðinde olmuþtur. Kuruluþun ardýndan, kuzey Vietnam bölgesindeki Kýzýl Irmak deltasý ve Çin sýnýrýndaki daðlý kabileler arasýnda çok ciddi bir güce sahip olan Vieth Minh özellikle bu bölgelerde faaliyet gösterecek olan Ulusal Kurtuluþ Birliklerini kurdu. 2. Dünya Savaþý esnasýnda giderek zayýflayan Fransýz güçleri, Vietnam'daki iktidarý artýk tek baþýna yürütemiyor ve Japonlarýn her geçen gün daha da söz sahibi olmalarýna istemeden izin veriyorlardý. Bu durumu deðerlendiren Ho Chin Minh ve Vieth Minh'in kadrolarý Japonlarýn elinden (kuzey Vietnam'da) iktidarý almak için silahlý ayaklanma kararý aldý ve 17 Aðustos günü baþarýyla sonuçlanan bu ayaklanmanýn öncüsü haline geldiler. Kuzey'in bu baþarýsý her ne kadar ses getirmiþ olsa da güney Vietnam bölgesinde halen sömürgecilerin iktidarý mevcut idi. Bu duruma karþý "dönemin ruhuna hizmet ederek" bir cephe kuruldu ve bu cephe içerisinde milliyetçi gruplardan tutun Budist ve Taoist mezheplere kadar herkes mevcuttu. Vieth Minh'in bu hamlesi örgüt kadrolarýnda sonu gelmeyecek olan tartýþmalarý da beraberinde getirecektir. Bir örnek verecek olursak; Vietnam kurtuluþ mücadelesinin önemli kadrolarýnýn çoðu (Ho Chin Minh dahil) zengin ailelerin çocuklarýdýr ve genellikle toprak sahibi ailelerden gelmiþlerdir. Ülkenin tamamýnda Vieth Minh iktidarý ele geçirdiðinde her köyde yapýlan toprak paylaþýmlarý çoðu örgüt kadrolarý tarafýndan kýnanmýþtýr. Örgüt içerisindeki çoðunluk ve az önce bahsettiðimiz Vieth Minh'in de kuruluþunu saðladýðý "cephe" içerisindeki burjuva unsurlar, desteðini çekmeye kadar varan hamlelerle Vieth Minh'i sýkýþtýrmaya çalýþmýþ ve paylaþýmlarýn derhal durdurulmasýný istemiþtir. Sýnýf temelli

bir siyaset i z l e m e y e n 1945’te ülkenin tamamýnda Minh iktidarý ele Ho Chin Vieth Minh, ken- geçirdiðinde her köyde yapýlan disini bir toprak paylaþýmlarý çoðu örgüt komünist o l a r a k kadrolarý tarafýndan kýnantanýmlamasý- mýþtýr. Örgüt içerisindeki na raðmen çoðunluk ve az önce bahsetbu tartýþm a l a r tiðimiz Vieth Minh'in de kurusaðladýðý "cephe" e s n a s ý n d a luþunu þöyle diye- içerisindeki burjuva unsurlar c e k t i r : desteðini çekmeye kadar varan "Köylüleri t o p r a k hamlelerle Vieth Minh'i sýkýþtýra ð a l a r ý n ý n maya çalýþmýþ ve paylaþýmlarýn topraklarýna derhal durdurulmasýný el koymaya kýþkýrtanlarý istemiþtir. Sýnýf temelli bir cezalandýra- siyaset izlemeyen Ho Chin caðýz. Henüz Minh, kendisini bir komünist tarým soruolarak tanýmlamasýna raðmen nunu çözecek bir bu tartýþmalar esnasýnda þöyle K o m ü n i s t diyecektir: "Köylüleri toprak d e v r i m aðalarýnýn topraklarýna el koygerçekleþmemiþtir. maya kýþkýrtanlarý cezalandýraK u r d u - caðýz. Henüz tarým sorununu ð u m u z çözecek bir Komünist devrim hükümet gerçekleþmemiþtir. burjuvademokrat bir Kurduðumuz hükümet burjuvahükümettir." demokrat bir hükümettir." Minh'in bu s ö z l e r i karþýsýnda ateþli bir muhalefet yürüten özellikle güney Vietnam bölgesinde örgütlü Troçkist "Mücadele" grubu Minh'i, devrimi kesintiye uðratmakla suçluyor ve etkin olduklarý bölgelerde emekçi halktan çalýnan her þeyi onlara geri veriyorlardý. Mücadele; güney bölgesinde, yaklaþýk 400 militaný olan bir

tarih

19


örgüttü ve o dönemde Ho Chin Minh'e ve Viet Minh'e soldan eleþtiri getirebilen tek gruptu. Çok geçmeden harekete geçtiler ve yerellerde halk komiteleri kurarak iktidarý aldýlar. Bu giriþimler Minh'i iyice kýzdýrýyordu. Eylül 1945'te Ýngilizler tarafýndan desteklenen Fransýz birliklerinin Saygon’a Viet Minh tarafýndan hoþça karþýlanarak girmesi üzerine bir halk ayaklanmasý geliþti. Mücadele grubunun etkin olduðu halk komitesine yönelik baskýlara raðmen Fransýz ve Ýngilizlere karþý mücadelenin sürmesi üzerine Mücadele militanlarýnýn onlarcasý yerleri tek tek tespit edilerek öldürüldü. Güneyden devrimci unsurlarýn temizlenmesinden kýsa bir süre sonra Viet Minh de Saygon'dan atýldý. Mücadele grubuna yapýlan öldürücü darbe ise iþgal esnasýnda kuzeye doðru geri çekilen Vieth Minh güçleri eliyle gerçekleþmiþtir. Kendilerine eleþtirel destek verdiðini açýklayan Mücadele'nin, önder kadrosunun yer aldýðý bir konferans basýlmýþ ve herkes

30 Ocak 1968'de Ulusal Kurtuluþ Ordusu bu savunma hattýnýn içinde yer alan 80 þehri ve kasabayý ele geçirmek için harekete geçti ve 79 þehir ve kasaba ele geçirildi. Bu süreçte ABD ve Avrupa'da savaþ karþýtý gösteriler en ateþli dönemlerini yaþýyordu. Televizyonun yaygýnlaþmasý katliam görüntülerine bütün dünyanýn tanýk olmasýna sebep oluyor, bunun karþýsýnda yapýlan kitlesel eylemlerle burjuva devletler zor durumda kalýyordu. ABD bir yandan da Vietnam cephesinde savaþmak istemeyen askerlerin baþkaldýrýsýyla, savaþmayý reddetmesiyle uðraþmak zorunda kalýyordu.

20

tarih

öldürülmüþtür. Vieth Minh'in geri çekilmesi sonrasý güney Vietnam yeniden Fransýzlaþtýrýlýrken kuzeyde yapýlacak olan seçim için yeni bir cephe kuruldu. Vieth Minh kendini feshetti ve cephenin içerisinde yer aldý. Bu dönemki tavýrlarý çok yumuþaktý ve Fransýzlarla anlaþarak kuzey bölgesinde varlýðýný sürdürecek olan bir baðýmsýz Vietnam devleti kurmak için uðraþýyorlardý. 1953'e kadar kýsmen bir durgunluk dönemi yaþansa da bu tarihte yaþanacak olan büyük Çin Hindi savaþý Vietnam tarihinin önemli olaylarýndan olacaktýr. 1954 senesine gelindiðinde dönemin emperyalist güçleri savaþýn bitimi için masaya oturdular ve Vietnam hakkýnda 3 maddelik bir antlaþma imzaladýlar ki bu antlaþmanýn maddeleri daha sonra bütün dünyanýn gözleri önünde çiðnenmiþtir. 1950'ler itibari ile baþlayan Soðuk Savaþ dönemi, Amerika'nýn dýþ politikasýný belirleyen en önemli etkendir. Öyle ki dýþ politikada domino teorisi esasý ile ilerleyen ABD, Vietnam'ýn iç iþlerine karýþmayý Rusya'ya karþý yapacaðý önemli bir hamle olarak görmüþtür. Güney Vietnam'da hileli bir seçimle baþa gelen Diem, ABD'nin desteklediði gerici ve baskýcý biriydi. Diem'in iktidara geliþinden sonra uyguladýðý aþýrý baskýcý politikalar zaten iktidarý kabullenmemiþ olan halký iyice sinirlendiriyor ve sokaklara çýkmak için gerekli olan meþru zemini yaratýyordu. Bu baský iktidarýna karþý þehirlerde suikastlar, kýrlarda gerilla saldýrýlarý her geçen gün artýyordu. Diem bir Amerikan önerisini uygulamaya koydu ki bu öneriyi ilk kez Fransýzlar gerçekleþtirmiþti. Stratejik köy uygulamasý gerilla ile köy halkýnýn politik olan bütün baðlarýný kesiyor ve onlarý yalnýzlaþtýrýyordu. Zaten amaçta bu idi, fiþlenmiþ köyler dikenli tellerle çevriliyor, askeri ve politik olarak zapt edilemez hale getiriliyordu. Amerikalýlarýn savaþ sýrasýnda severek yapacaklarý bu toplama kampý tipi uygulama, aslýnda çalýþmaya zorlanan ve zaman zaman öldürülen köylü-

leri, gerillalara daha da yakýnlaþtýracaktý. Nitekim öyle de oldu; Diem artýk öyle zor bir durumdaydý ki Budist rahiplerin eylemine ateþ açma emri verdi ve bu onun son emri oldu. Birkaç gün sonra Amerika gözetiminde yapýlacak bir darbeyle öldürüldü. Vietnam-ABD Savaþý Bu darbe sonrasý 1963 senesine gelindiðinde; kuzey bölgesinde Ulusal Kurtuluþ Birlikleri düzenli ordu kurmak için çalýþmalar yapýyor görece baþarýlý bir askeri oluþuma imza atýyorlardý. Öyle ki Ulusal Kurtuluþ Birlikleri'nin 300 binle ifade edilen muazzam bir sayýsý mevcuttu. Bu büyük güç elbette boþ durmadý ve ülkenin büyük bir bölümünü ele geçiren taarruzlar sonrasý Saygon'daki kukla hükümeti her yandan kuþattý. 1965'e gelindiðinde ABD baþkaný Johnson Vietnam devletinin komünist iþgal altýnda olduðunu söyleyerek kuzey Vietnam'ýn bombalanýp güneye askeri yýðýnak yapýlmasý gerektiðini söyledi ve bu önerisi ABD parlamentosunda kabul edildi. Þubat 1965'te bombardýman baþladý. 1966'da ABD muazzam bir kara harekatý ile kuzeye doðru taarruza geçti fakat çok büyük kayýplar vererek geri çekilmek zorunda kaldý. 1966'daki bu yenilgi sonrasý güneyde Saygon merkezli bir hat oluþturarak savunmaya geçti. 30 Ocak 1968'de Ulusal Kurtuluþ Ordusu bu savunma hattýnýn içinde yer alan 80 þehri ve kasabayý ele geçirmek için harekete geçti ve bu hareket sonrasý 79 þehir ve kasaba ele geçirildi. Bu süreçte ABD ve Avrupa'da savaþ karþýtý gösteriler en ateþli dönemlerini yaþýyordu. Televizyonun yaygýnlaþmasý katliam görüntülerine bütün dünyanýn tanýk olmasýna sebep oluyor, bunun karþýsýnda yapýlan kitlesel eylemlerle burjuva devletler zor durumda kalýyordu. Nitekim savaþta zor durumda kalan devletlerden birisi de ABD idi. ABD bir yandan da Vietnam cephesinde savaþmak istemeyen askerlerin baþkaldýrýsýyla, savaþmayý reddetmesiyle uðraþmak zorunda kalýyordu. Bu baskýlar karþýsýnda Johnson 31 Mart 1968'de 20. paralelin kuzeyine (kýsmen Kuzey Vietnam) yapýlan bombardýmaný durdurduðunu açýkladý ve bundan bir ay sonra hava saldýrýlarýný tamamen durdurduðunu söyledi. Johnson'dan sonra baþkan olan Nixon, 1972 yýlýnda savaþý yeniden baþlattýysa da Ulusal Kurtuluþ Birlikleri'nin ezici üstünlüðü tartýþmasýzdý ve ABD yenildiði için Vietnam'ý terk etmek zorunda kaldý.

Oðulcan Sönmez


15'lerden Bize Kalan "Karadeniz 15 kere açtý göðsünü 15 kere örtündü 15'lerin hepsi Birer komünist gibi öldü."

Türkiye'de Bolþevik geleneðin ilk tohumunu atan Mustafa Suphi ve 14 yoldaþý 28 Ocak 1921'de Karadeniz sularýnda katledildi. Türkiye'de sayýsýz devrimcinin kanýný bu topraklara akýtan katliamcý gelenekle, 15'ler henüz yeni cumhuriyetin emekleme evresinde tanýþtýlar. Bir nevi gelecekte yeni kurulan burjuva cumhuriyetin neye benzeyeceðinin ilk iþareti oldular. Mustafa Suphi: Ýttihatçýlýktan Bolþevizme Uzanan Bir Yaþam Mustafa Suphi 1883 yýlýnda Giresun'da dünyaya gelir. Babasýnýn memuriyeti nedeniyle ilköðretim ve lise hayatý Kudüs, Þam ve Erzurum'da geçer. Ýstanbul Hukuk Mektebi'nde 1906 yýlýnda noktalanan üniversite dönemi, Paris'te Siyasi Ýlimler Okulu'nda (I'Ecole libre des Sciences Politiques) 1910 yýlýna kadar devam eder. Paris'te geçirdiði süre zarfýnda sosyalist fikirler Mustafa Suphi'nin düþüncelerini deðiþtirmeye baþladý. Ancak bu dönüþüm henüz çok baþýndadýr. Zira Paris'ten dönen Mustafa Suphi Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'ne yakýnlaþýr. ÝTC ile yakýnlýðý çok kýsa sürer. 1912 yýlýnda ÝTC'den ayrýlmasýnýn ardýndan, Türkçü-Turancý fikirler üzerinden politika yürüten Milli Meþrutiyet Fýrkasý'na katýlýr ve fýrkanýn gazetesi Ýfham'da yazýlar yazmaya baþlar. ÝTC'nin 1913 yýlýnda Bab-ý Ali Baskýný'nýn ardýndan yönetime mutlak olarak el koy-

masý ve otoriterleþmesiyle birlikte muhalif kesimler üzerinde büyük bir taarruz yürütülürken, Mustafa Suphi'de bundan nasibini alýr. Ýfham'da yazdýðý bir yazý Mahmut Þevket Paþa'nýn öldürülmesiyle iliþkilendirilir ve bu baðlantý sonucunda Sinop'a sürgüne gönderilir. Sinop'tan 7-8 arkadaþýyla birlikte bir balýkçý teknesine atlayarak Karadeniz üzerinden Kýrým'a kaçar. Mustafa Suphi'nin Çarlýk Rusya'sýna kaçýþýnýn zamanlamasý onun sonraki yaþamýnda önemli bir dönüm noktasýna denk düþer. Osmanlý'ya karþý savaþan ülkeler arasýnda yer alan Çarlýk Rusyasý Türklere sürgün yolunu gösterirken, Mustafa Suphi'de ayný kaderi paylaþarak Kaluga kentine sürülür. Bu sürgünü sýrasýnda özellikle Bolþevizmden etkilenme süreci baþlar. Birinci Dünya Savaþý öncesi ve sonrasýnda Mustafa Suphi'nin düþünceleri arasýnda paralellik bulmak zor olacaktýr. Neredeyse bütün Marksistler gibi, Suphi'nin de ideolojik ve politik yönelimi mücadeleyle geçen yýllarýn etkileriyle deðiþir, olaylar ve özneler onu Bolþevizmle yeni bir kimlik kazanmaya doðru iter. Savaþ öncesi yurtseverlikle Turancýlýk, Ekim Devrimi ile birlikte askeri ve politik örgütleyici, enternasyonalist bir devrimci… Okulunda Ruslar dýþýnda sayýsýz yabancý ismi komünist davaya kazandýran devrimin en önemli öðrencilerinden birisi olan Mustafa

Suphi'nin dönüþümünün özeti budur. Bolþevizmden sadece fikirsel olarak deðil, pratik anlamda da beslenir. Devrimden sonra Türkleri Bolþevizm saflarýna kazanmak amacýyla arkadaþlarýyla Moskova'da Yeni Dünya gazetesini çýkarýr. Bu dönemki çalýþmalarý etkisini asýl olarak onun mücadeleyi Anadolu'ya taþýmaya çabaladýðý dönemde gösterecektir. Özellikle Çarlýk despotizmi altýnda yaþayan Türk ve Müslüman halklarýnýn devrimin ardýndan baþlayan iç savaþta Kýzýlordu saflarýnda örgütlenmesinde Sultan Galiyev ile birlikte doðrudan sorumluluk alýr. III. Enternasyonal ve Mustafa Suphi Suphi'nin asýl olarak özel kýlan ve odaklanýlmasý gereken yönü onun Ekim Devrimi'nin ardýndan geliþen devrimler zinciri sürecine Türkiye'yi de bir halka olarak eklemek amacýyla, kendi sonunu dahi göze almasý gereken bir sürecin yaratýcýsý olmasýdýr. Çünkü Türkiye devrimci hareketinde kendisinden sonra gelen önderlerin tahrifatýndan en çok etkilenen yönü budur. Mustafa Suphi herkesçe bir önder olarak anýlýr, partilerinin kurucusu olarak yad edilir; ama devrimci Marksistler dýþýnda çok az kiþi onun enternasyonalist bir devrimci, dünya devrimine adanmýþ bir ömür olduðundan bahseder. Mustafa Suphi Mart 1919'da Komintern'in

tarih

21


ludur. Yoldaþlar, çok açýktýr ki FransýzÝngiliz kapitalizminin baþý Avrupa'da olsa da, gövdesi Asya'nýn verimli topraklarýndadýr. Biz Türk sosyalistleri için önemli ve birinci görev, Doðu'daki kapitalizmin kökünü kazýmaktýr. Ancak bu yolla Fransýz-Ýngiliz üretimini hammaddeden yoksun býrakabiliriz. Türkiye, Ýran, Hindistan ve Çin, Fransýz-Ýngiliz endüstrisine kapýlarýný kapayarak, onu Avrupa borsalarýna akma imkânýndan yoksun býrakacak, böylece iktidarýn proletaryanýn eline geçmesi ve sosyalist düzenin yerleþmesiyle sonuçlanacak, eli kulaðýnda bir bunalýma yol açacaklardýr… Bütün bunlar bizlere dünya devriminin gelecek safhasýnda Türk proletaryasýnýn önemli bir yer iþgal edeceðini gösteriyor. Eminiz ki Türk proletaryasý dünya sosyal devrimine dayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünü kullanacaktýr." Bu konuþma Mustafa Suphi'nin o dönem Anadolu'da var olan sosyalistlere göre Marksizm kavrayýþýnýn ne denli ileri olduðunu gösterir. Almanya, Macaristan ve Ýtalya gibi ülkelerde geliþen devrimler Batý emperyalizmini adeta kötürüm býrakmýþ ve dünya devriminin somut bir alternatif haline gelebileceðini göstermiþti. Mustafa Suphi bu konuþmasýnda devrim mücadelesinde Doðu ile Batý arasýnda nasýl ayrýlmaz bir iliþki olduðunu ve kapitalizmin kaderinin nasýl çizileceðine en az Batý kadar Doðu'nun da katký yapabileceðini gösterir. Bunun için yapýlmasý gereken Doðu'da da komünist öncüler örgütlemektir: "…Doðu halklarý arasýnda devrimci ocaklarýn kurulmasý III. Enternasyonal'in acil görevi olmalýdýr." Mustafa Suphi hem Rus Devrimi'nin yalnýzlýðýnýn önüne geçmek hem de Batý'da Doðu Halklarý Kurultay'ý 1 Eylül 1920'de Bakü'de top- yükselen devrimci sürece landý. Kongrenin önemli yanlarýndan birisi devrimi Türkiye topraklarýndan da yanýt vermek için harekete geçti. Ýç Türkiye topraklarýna taþýyacak araç olan TKP'nin savaþ sürecinde de her fýrsatta kuruluþu olmuþtur. 10 Eylül 1920'de 74 delegenin Anadolu ile baðlar geliþtirmeye katýlýmýyla Birinci ve Umumi Türk Komünistleri uðraþtý ve buraya hem propaKongresi toplandý ve TKP'nin kuruluþ kongresi gerçek- ganda faaliyeti örgütleyecek leþtirildi. Kurulan partinin baþkanlýðýna Mustafa komünistleri hem de çýkardýðý komünist yayýnlarý gönderdi. Suphi, genel sekreterliðine kendisi de Karadeniz Savaþ sýrasýnda, Komünist sularýnda ayný sonu paylaþacak olan Ethem Nejat Enternasyonal Kongresi'nde getirildi. yaptýðý konuþmada belirttiði Birinci Kongresi'nde Türkiye delegesi olarak yer aldý. Her enternasyonalin karakteri aslýnda içinden geçilen dönemin bir yansýmasýdýr. Komintern, Ekim Devrimi'nin ardýndan Stalinist bürokrasi eliyle tahrif edilene ve iþlevsizleþtirilene kadar dünya devriminin bir silahý olmuþtur. Öte yandan Bolþevizm artýk sadece Rusya'ya özgü bir örgütlenme ve devrimci mücadele geleneði olmaktan çýkmýþ ve tüm dünyada komünist hareketin örnek aldýðý bir akým oluþturmuþtu. Mustafa Suphi'nin Komintern içerisinde yer alma sebebi sadece Rusya'da yürüttüðü mücadele ile Türkler arasýnda tanýnmýþ bir komünist olmasý deðil, dünya devriminin gerekliliðine güçlü bir þekilde inanmasýdýr. Enternasyonalin Birinci Kongresi'nde yaptýðý konuþmada bu güçlü inanýþýn izlerini bulmak mümkündür: "Biz, Türk devrimcileri derinden inanýyoruz ki, Doðu'daki devrim sadece Doðu'yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak için deðil, ayný zamanda Rus devrimine destek olmak için de zorun-

22

tarih

gibi özellikle Kýzýl Ordu saflarýnda savaþan Türklerle yakýn iliþkiler kurdu. Türkistan'da Türklerden oluþan bir Kýzýl Ordu birliði örgütledi. Bu dolaylý faaliyetlerin ardýndan, Suphi'nin Anadolu topraklarýyla doðrudan iliþkiye geçiþi Bakü'de Sovyet yönetiminin oluþmasýyla daha da kolaylaþmýþtý. Bakü'de Yeni Dünya gazetesini yeniden çýkarmaya ve Anadolu'ya göndermeye baþladý. Özellikle Karadeniz kýyýlarýnda taraftar kitlesi geniþlemeye baþladý. Mustafa Suphi'nin Rusya'daki iç savaþta Türklerle geliþtirdiði iliþkileri ilerleterek Türk Kýzýl Ordusu'nu örgütledi. Propagandanýn ötesine geçen ve askeri bir güç haline dönüþen örgütlenme Ankara'nýn da dikkatini çekecekti. Bu dönemde Batý'da yükselen devrimci süreç Almanya ve Macaristan'da devrimlerin ezilmesiyle birlikte gerilemiþti. Komintern'in Ýkinci Kongresi 23 Temmuz-7 Aðustos 1920'de bu atmosferde toplanmýþtý. Batý'daki hayal kýrýklýðýnýn ardýndan gözler Doðu halklarýnýn emperyalizme karþý verdiði ulusal kurtuluþ mücadelelerine çevrilmiþti ve Kongre'de Doðu halklarýnýn temsilcilerini biraraya getirecek bir kurultay örgütlenmesi kararlaþtýrýlmýþtý. Doðu Halklarý Kurultay'ý 1 Eylül 1920'de Bakü'de toplandý. Doðu halklarýný temsilen Bakü'ye gelen iki bine yakýn delege sosyalist mücadelenin araç ve yöntemlerini, programýný tartýþacaktý. Kongrenin önemli yanlarýndan birisi devrimi Türkiye topraklarýna taþýyacak araç olan TKP'nin kuruluþu olmuþtur. 10 Eylül 1920'de 74 delegenin katýlýmýyla Birinci ve Umumi Türk Komünistleri Kongresi toplandý ve TKP'nin kuruluþ kongresi gerçekleþtirildi. Kurulan partinin baþkanlýðýna Mustafa Suphi, genel sekreterliðine kendisi de Karadeniz sularýnda ayný sonu paylaþacak olan Ethem Nejat getirildi. Yeni TKP Anadolu'da var olan üç ana eðilimi kendi bünyesinde birleþtirdi: Mustafa Suphi ve yoldaþlarýna, Ýstanbul TKP olarak anýlan Þefik Hüsnü'nün önderliðindeki Türkiye Ýþçi ve Çiftçi Sosyalist Fýrkasý ile BMM içerisinde yer alan Anadolu TKP'si de katýldý. Rejimin Mustafa Suphi Korkusunun Kaynaðý Resmi tarih anlatýmýnda Anadolu'nun kurtuluþu mücadelesinde peygambervari bir þekilde ulusal mücadelenin baþýna geçen Mustafa Kemal ve


Türkiye'de Bolþevik geleneðin ilk tohumunu atan Mustafa Suphi ve 14 yoldaþý 28 Ocak 1921'de Karadeniz sularýnda katledildi. Türkiye'de sayýsýz devrimcinin kanýný bu topraklara akýtan katliamcý gelenekle, 15'ler henüz yeni cumhuriyetin emekleme evresinde tanýþtýlar. Bir nevi gelecekte yeni kurulan burjuva cumhuriyetin neye benzeyeceðinin ilk iþareti oldular. lar arasýnda "Daha ne bekliyoruz? Neden komünizm ilan edip de halkýmýza yeni bir ruh, yeni bir heyecan aþýlamýyoruz?" söylemlerinin yaygýnlýðý bilinmektedir. Mustafa Kemal'in iktidarýna en ciddi tehlikeyi yaratan Çerkez Ethem önderliðindeki Yeþil Ordu Cemiyeti'nin çýkardýðý Seyyare-i Yeni Dünya gazetesinin bile kendisini "Ýslam Bolþevik Gazetesi" olarak tanýmlayacak kadar rüzgârýn soldan estiði bir dönemdir. Bu rüzgârdan etkilenenlerin yanýnda, Ankara'daki Kemalist iktidar ölümhareketi dýþýnda, baþka ne bir siyasal kalým savaþýnda en önemli desteði genç akýma ne de herhangi bir politik Sovyet Cumhuriyeti'nden bulabilmiþtir. örgütlülüðe rastlamak mümkündür. Ýktidar bir yandan muhaliflere basýnç Kitleler yüce baþkumandaný izleyen, oluþtururken, diðer yandan destek etkisiz, edilgen nesnelerdir ve herhangi karþýlýðýnda Anadolu topraklarýnda bir þekilde dünyada geliþen olaylar komünist faaliyete müsamaha tanýyaonlarý etkilemez. caðýný taahhüt ediyordu. Ancak kendi Hâlbuki Ekim Devrimi'nin bu mücadele kurduðu oyuncak TKP'ye bile üç ay üzerindeki etkisi hiç kimsenin dayanabilen Kemalist rejimin, tarihsel üzerinden atlayamayacaðý bir gerçektir. bir iddia uðruna ortaya çýkan bu Bu etki o kadar güçlüdür ki Mustafa devrimci TKP'ye dayanabilmesi tarihin Kemal'in yükselen devrimci dalgadan akýþýna aykýrýydý. ürkmesine ve bunu dizginleyebilmek Doðu Halklarýnýn Ulusal için resmi bir komünist parti örgütlemeKurtuluþ Hareketlerine sine bile neden olmuþtur. 18 Ekim Verilen Destek 1920'de kurulan resmi TKP ancak 3 ay Komintern'in ilk dört kongresinde izleyaþama þansý bulabilmiþtir. nen politika ulusal kurtuluþ hareketleYine de Ankara'daki Kemalist iktidarýn rine desteði içermekle birlikte, bu bursosyalizm cereyanýna kökünden kazýyajuva iktidarlara alternatif bir iþçibildiðini söylemek zordur. Orduda kýlýk emekçi iktidarýnýn kurulmasý açýsýndan kýyafetten tutun, yoldaþ hitabýna kadar bir gereklilik olarak öne çýkýyordu. her alanda Ekim Devrimi'nin etkisi Komintern'in Ýkinci Kongresi'nde hissedilir. Ýþçi ve emekçi sýnýflar ÝstanSömürgeler Üzerine Tezler'de alýnan bul, Zonguldak, Ýzmir gibi iþçi kentkararlardan biri þu þekildeydi: lerinde hak talebiyle grevleri, sokak "Komünist Enternasyonal, sömürgelereylemlerini yükseltirler ki daha 10 yýl le geri ülkelerdeki ulusal burjuvaöncesine kadar ayný iþçi sýnýfý demokratik hareketleri bir koþulla Abdülhamid'in 32 yýllýk istibdadýný desteklemelidir. O koþul þudur: bu yýkan 1908 Devrimi'nin gerçekülkelerde komünistliði yalnýzca sözde leþmesinde baþroldedir. Mecliste kalmayacak olan gelecekteki proleter 1920'de yapýlan konuþmalarda mebuspartilerin öðeleri birlikte ortaya "Biz, Türk devrimcileri derinden inanýyoruz ki, Doðu'daki çýkarýlacak ve özel devrim sadece Doðu'yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak kendi amaçlarýný, yani için deðil, ayný zamanda Rus devrimine destek olmak için de kendi uluslarý zorunludur. Yoldaþlar, çok açýktýr ki Fransýz-Ýngiliz kapita- içindeki burjuvalizminin baþý Avrupa'da olsa da, gövdesi Asya'nýn verimli toprak- demokratik haresavaþým larýndadýr. Biz Türk sosyalistleri için önemli ve birinci görev, ketlerle amaçlarýný anlayaDoðu'daki kapitalizmin kökünü kazýmaktýr... Eminiz ki Türk cak biçimde proletaryasý dünya sosyal devrimine dayanak olmak ve onu iler- yetiþtirilmiþ olacaktýr. Komünist letmek için bütün gücünü kullanacaktýr."

Enternasyonal, sömürge ve geri ülkelerdeki burjuva demokrasisiyle geçici bir ittifaka girmeli, ancak onlarla kaynaþmamalý, henüz ilk adýmlarýný atýyor olsa bile proleter hareketin baðýmsýzlýðýný kesinlikle yeð tutmalýdýr." Mustafa Suphi'nin izlediði politika da bu yöndeydi. Suphi Ankara'da oluþan BMM'yi "sýrf burjuvalardan ve safi zorbalardan oluþan" bir meclis olarak tanýmlarken, Mustafa Kemal ve onun öncülüðünde geliþen ulusal kurtuluþ hareketi hakkýnda yanýlsamalara yer býrakmýyordu. Benzeri bir sýnýfsal nefreti Mustafa Kemal'in de Mustafa Suphi ve yoldaþlarý hakkýnda paylaþtýðýna kuþku yok. 22 Ocak 1921'de, yani Mustafa Suphi ve yoldaþlarý 28 Ocak 1921'de katledilmeden bir hafta kadar önce meclis kürsüsünde þunlarý ifade ediyordu: "...Ýþte bu serseriler... Türkiye Komünist Fýrkasý diye bir fýrka teþkil etmiþlerdir ve bu fýrkayý teþkil edenlerin baþýnda da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadýr. Bunlar (...) kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara ehemmiyet atfeden Moskova'daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakým teþebbüsatý serseriyanede bulunmuþlardýr... Bu suretle memleketimize, milletimize hariçten komünizm cereyaný sokulmaya baþlanmýþtýr..." Bu sözlerin ardýndan Türkiye'de devrimci Marksizmin ilk ve en önemli temsilcilerinin katledilmesinin arkasýnda ne olduðunu dair yapýlacak akademik tartýþmalar teferruattan ibarettir. Açýk olan bir þey var ki, burjuva rejim tarihsel düþmanýna ne pahasýna olursa olsun yaþam alaný tanýmak istememiþtir. Türkiye cumhuriyetinin kuruluþunda biliniyor ki en büyük savaþ ne Rumlara ne de Ýngilizlere karþý verilmiþtir. Asýl savaþ içerideki düþmana Kürtlere, gayrimüslimlere, devrimcilere, muhaliflere karþý verilmiþtir. 15'lerde bu karanlýk dönemde açýlan ilk kanlý sayfa olmuþtur.

Emre Güntekin

tarih

23


1989 Baharý’ndan Öðrenmek 1989 Bahar eylemleri, bugün de yararlanmamýz gereken önemli dersler taþýr. Emekçi sýnýflarýn tarih sahnesine çýktýðýnda en güçlü iktidarlarý bile nasýl devirdiðinin deneyimlerini aktarýr bizlere.

Ülke siyaseti açýsýndan çok kritik geçecek olan 2014 yýlýnda yerel seçimler ve cumhurbaþkanlýðý seçimi yapýlacak. Bir deðiþiklik olmazsa 2015'te ise genel seçimler var. Cemaatle yaþanan ayrýþma sonrasý iktidar giderek güç kaybediyor; burjuva siyaseti ise boþ durmuyor eski istikrarýný kazandýracak yeni seçenekler yaratmaya çalýþýyor. AKP'ye karþý Haziran aylarýnda harekete geçen toplumsal muhalefet cephesinde ise þu an örgütsüzlük ve siyasi alternatifsizlik hâkim. Ancak rüzgâr, Haziran'dan bu yana, uzun zamandýr olmadýðý kadar emekçilerden yana. Peki, emekçiler savaþý nasýl kazanacak? AKP nasýl yenilecek? Bu soruya vereceðimiz cevap yine bu topraklarda daha önce yaþanmýþ, baþarýlmýþ önemli bir deneyimde saklý. Bu baðlamda, sýnýf düþmaný ANAP'ý bir daha eski konumuna gelemeyecek þekilde gerileten 1989 Bahar Eylemleri ile baþlayan iþçi sýnýfý hareketinden alýnacak dersleri hatýrlamak gerek. ANAP Dönemi: Neoliberal Saldýrganlýðý Hýzlanýþý Özal, sýnýf düþmaný olarak kariyerinde hýzla yükselen bir teknokrattý. Türkiye kapitalizminin küresel, piyasacý dönüþümünü otoriter bir yeni sað politika

24

sýnýfýn hafýzasý

ile tesis etme misyonuna soyunmuþtu. 1966'da Demirel'li AP iktidarýnda baþbakanlýk müþavirliði, ABD'de Dünya Bankasý Proje Müdürlüðü, Sabancý Holding yöneticiliði ve Nakþibendi tarikatý iliþkileri ile sarmalanmýþ bir tüccarlýk geçmiþi ile 24 Ocak kararlarýný yazanlardan biri olarak kapitalistlerin bulup bulabileceði en iyi seçenek idi. 1976'da MESS Genel Sekreterliði yaptýðý dönemde DÝSK'e karþý sýnýf düþmaný söylemleri ile de iþçi sýnýfýna adeta savaþ açmýþtý. 1978'de bir toplu sözleþme masasýndan kalkarken "Çocuklar, yaptýnýz ettiniz, fýrsat elinizdeydi, bitirdiniz iþi. Ama size þunu söyleyeyim, bir gün gelir benim de elime fýrsat geçerse, burnunuzdan fitil fitil getireceðim, haberiniz olsun." diyerek 1983 sonrasý için vizyonunu da açýklamýþ oluyordu. Özal, iktidara geldiðinde toplumsal muhalefetin tümü, özellikle de iþçi sýnýfý darbe tarafýndan ezilmiþti ve "liberal" söylemleri dilinden eksik etmeyen milliyetçi muhafazakâr Özal, bu fýrsatýn üstüne konmuþtu. Açýk bir antikomünist duruþa sahip oluþu, 12 Eylül rejimi tarafýndan Özal'ýn seçimlere girmesine izin verilerek açýkça desteklenmesinde önemli bir rol oynadý. 12 Eylül Darbesi'ni gerçekleþtiren egemen sýnýfýn amacý, 24 Ocak kararlarýnda hedeflenen

piyasa dönüþümlerine müsaade etmeyecek kadar örgütlü bir iþçi sýnýfýný ezmekti. Sosyalistlerin ve devrimcilerin de ezilmesi ile birlikte Özal önünde talan edilmeye hazýr bir çiftlik bulmuþtu. "Ben zenginleri severim" diyen Özal, yabancý sermayeyi teþvik etmek üzere dövizin ve ithalatýn serbestleþtirilmesini ivedi olarak saðlarken fiyat denetimlerini, sübvansiyonlarý kademeli olarak kaldýrýyordu. Sermaye için cenneti kurulurken artan enflasyon ve reel ücretlerdeki düþüþ emekçi sýnýflar için her geçen gün biraz daha yaþamý zorlaþtýrýyordu. Öte yandan burjuva siyasetçilere 12 Eylül tarafýndan getirilen yasaklarý dahi kaldýrmak istemeyen Özal, iktidarý dönemi boyunca iki bin kiþinin siyasi tutuklu olmasýný saðlayacak, basýna yönelik sansürü de muhalifleri susturmak için önemli bir araç olarak kullanýlacaktý. Sermaye birikiminden gayrýsý ANAP için teferruattan ibaretti. Liberal cenah dahi Özal'ý siyasi otoriterlik ile eleþtirirken o, buna "Batýlý ülkeler meselelerini bu kadar hürriyet yokken halletti." þeklinde piþkinlikle cevap verecekti. 12 Eylül ve ANAP döneminde Türkiye'de 30 yýllýk bir serüven baþlamýþ oluyordu. Vurgunculuk, piyasacýlýk, yolsuzluklar ve kirli iliþkilere dibine kadar batmýþ bir


siyaset dönemi kapýsýný açýyordu. 90'larda ve 2000'lerde karþýmýza dökülen ne kadar skandal varsa adeta tohumlarýnýn bu dönemde ANAP eliyle atýldýðýný görüyoruz. Öte yandan iþçi sýnýfýnýn dizginsiz sömürüsü hiç olmadýðý kadar vahþileþiyordu. Bir baþka yolla ifade edecek olursak; 1980'ler; "Türkiye'de piyasanýn son derece keyfi, kuralsýz, yasadýþý ve dizginsiz bir geliþme gösterdiðine iþaret eder. Buna göre Özal döneminde burjuvazi, doðrudan yasal olmayan yollarla saðlanan zenginleþmenin (uyuþturucu kaçakçýlýðýndan gelen kara paranýn sistemin içine çekilmesi, kamu bankalarýnýn yaðmalanmasý, ihale mafyasý, vergi kaçýrma gibi) yaný sýra, bir þekilde yasaya uydurulan ama sonuçta haksýz yollarla (kiþiye özel teþvik ve kararnameler, faiz gelirleri, sermaye lehine yasal düzenlemeler gibi) ilkel sermaye birikimi saðlamýþtýr." (Alev Özkazanç, Modern Türkiye'de Siyasal Düþünce: Liberalizm, Cilt 7, Ýstanbul: Ýletiþim Yayýnlarý, 2005, s.638-639.) Kirli paranýn ve rant iliþkilerinin, yolsuzluklarýn toplumda alenen meþrulaþtýrýlmaya çalýþýldýðý bir dönem de böylece baþlýyordu. Sað muhafazakâr seçmenin büyük desteðini alan ANAP ile baþlayan ve bugün AKP'ye kadar devam eden dönem "yiyor ama iþ yapýyor" mantýðýnýn da yerleþtiði bir süreç oldu. Zira Özal, döneminin herkesçe kabul edilen bir gerçeði olan rüþvet için "Benim memurum iþini bilir" diyecekti. Mesut Yýlmaz döneminin ANAP'ý da dahil olmak üzere, bundan sonraki bütün burjuva siyasetçiler yolsuzlukla mücadele gibi söylemlerle seçimlere girecek; ancak hepsi de teker teker yolsuzluðu yol edinerek rant zengini olacak ve çevrelerini zengin edeceklerdi. Týpký bugün AKP'nin de bir örneðini oluþturduðu gibi. Mesut Yýlmaz, Türkiye'de yolsuzluktan yargýlanan ilk baþbakan olarak tarihe geçerken; bugün bir bütün olarak iktidarýn neredeyse boðazýna kadar yolsuzluðun içine battýðý açýkça görülüyor. Ýþte bu Türkiye Özal'ýn diktiði aðacýn meyvesidir. Öte yandan emekçi halkýn gözünde artmakta olan yoksulluk ve yüksek enflasyon 1988'den itibaren bir kýpýrdanmaya sebep oldu. 12 Eylül rejiminin bütün yasaklarý yerli yerinde duruyorken düzen için bir baþka emniyet

sübabý da bürokrasinin çöreklendiði Türk-Ýþ gibi sendikalardý. Her þeye raðmen hayatýn önüne çekilmeye çalýþýlan set delindi, emekçilerin taþkýný tüm ülkenin sokaklarýna u l a þ t ý . Burjuvazinin hülyalý iktidarý, bir zamanlar emekçi halkýn oylarýyla iktidara taþýdýðý ANAP, 1989 Bahar eylemliliklerinin start verdiði sokak hareketleriyle sarsýlmaya baþladý. Özal, toplumsal muhalefetin kýpýrtýlarýný hissediyordu. O güne deðin kaldýrmadýðý siyasi yasaklar, 1987 yýlýnda yapýlan referandumdan çýkan evet ile kalkmýþ ve ANAP siyasi rakiplerince yýpratýlmaya baþlanmýþtý. 1985 yýlýnda ortaya çýkan Erdal Ýnönü liderliðindeki SHP'nin darbe ve yoksulluk karþýtý söylemi ile Süleyman Demirel'in DYP'sinin güçlü siyasal liderliði ANAP'ýn alternatifsizliðini kýrmýþtý. Bülent Ecevit'in DSP'si ise 70'lerin hafýzasýndan faydalanmak peþinde idi. Seçimden hemen önce uygulamaya konan çift barajlý ve kontenjanlý sisteme raðmen 1987 genel seçimlerinde ANAP sekiz puan gerileyerek %36 oy kazandý. SHP %24, DYP %19, DSP %8 ve 1990'larda yýldýzý parlayacak olan Necmettin Erbakan'ýn Refah Partisi ise %7.16 oy almýþtý. Sokaklarda "Çankaya'nýn Þiþmaný, Ýþçinin Düþmaný" Devri 1986 yýlýnda 12 Eylül'ün yasaklarý fiili meþru mücadele ile delinmeye baþlanmýþtý. 8 Þubat'ta ilk iþçi yürüyüþü Balýkesir'de yapýldý. 22 Þubat'ta ilk büyük iþçi mitingi 50 bin kiþi ile Ýzmir'de gerçekleþtirildi. Netaþ'ta çalýþan 2650 iþçi 18 Kasým'da, üç ay sürecek olan bir greve çýktý. Bu grev, iþçi sýnýfýnýn cesaretini körüklemiþ ve sendika bürokrasisini aþacak bir enerjiyi ortaya çýkarmýþtý. Peþi sýra alýnan grev kararlarý ile ANAP köþeye sýkýþmaya baþlamýþtý. Türk-Ýþ her ne kadar Eylül ayýnda ANAP'a oy verme çaðrýsý

1986 yýlýnda 12 Eylül'ün yasaklarý fiili meþru mücadele ile delinmeye baþlanmýþtý. 8 Þubat'ta ilk iþçi yürüyüþü Balýkesir'de yapýldý. 22 Þubat'ta ilk büyük iþçi mitingi 50 bin kiþi ile Ýzmir'de gerçekleþtirildi. Netaþ'ta çalýþan 2650 iþçi 18 Kasým'da, üç ay sürecek olan bir greve çýktý. Bu grev, iþçi sýnýfýnýn cesaretini körüklemiþ ve sendika bürokrasisini aþacak bir enerjiyi ortaya çýkarmýþtý. Peþi sýra alýnan grev kararlarý ile ANAP köþeye sýkýþmaya baþlamýþtý. Kamu iþçilerinin baþýný çektiði bu eylemlerde toplam 600 bin kiþi greve çýkmýþ, bir buçuk milyon iþçi eylemlere katýlmýþ, Türk-Ýþ'in 900 yöneticisi tabanýn basýncý ile deðiþmiþti. Ýþçi düþmaný Özal baþta bu eylemlere prim vermez pozlarý takýnýrken grevden sonra %140 zam yapmak durumunda kalmýþtý. yapýyorsa da taban radikalizmi bürokrasiyi de zorla peþine katýyordu. 18 Mart 1987'de Petrol Ýþ'in 4 bin iþçisi, 2 Temmuz'da Demiryolu Ýþçileri Sendikasý'nýn iki bin iþçisi grev kararý aldý. 1989 ile birlikte iþçiler ülkenin dört bir yanýnda iþ yavaþlatma, yürüyüþ, yemekhane ve servis boykotu, vizite eylemi, sakal býrakma ve yarým býyýk eylemleri ile enerjisini topladý. 1989 yýlý ayný zamanda 1 Mayýs yasaðýnýn da delindiði, Taksim'e yürünen ilk yýl oldu. Karabük ve Ýskenderun demir çelik fabrikalarýnýn 24 bin iþçisinin aylardýr süren eylemlerinin sonunda 4 Mayýs'ta greve çýkmasý ile bütün ülkede iþçi sýnýfý büyük bir rüzgâr yakalamýþ oluyordu. Kamu iþçilerinin baþýný çektiði bu eylemlerde toplam 600 bin kiþi

sýnýfýn hafýzasý

25


greve çýkmýþ, bir buçuk milyon iþçi eylemlere katýlmýþ, Türk-Ýþ'in 900 yöneticisi tabanýn basýncý ile deðiþmiþti. Ýþçi düþmaný Özal baþta bu eylemlere prim vermez pozlarý takýnýrken grevden sonra %140 zam yapmak durumunda kalmýþtý. Ýþçi sýnýfý artýk sendikal ve siyasal kabuðunu kýrmaya aday idi. 26 Mart 1989'da yapýlan yerel seçimlerde bir zamanlar ANAP'a oy vermiþ emekçiler, bu kez iktidara büyük bir hezimet yaþattý. Seçimlerin kazananý %28 oy ile burjuva sosyal demokrat çizginin temsilcisi SHP oldu. SHP, sýnýf mücadelesi dalgasý ile Ýstanbul, Ýzmir, Ankara baþta olmak üzere 39 ilin belediyesini aldý. DYP %25, ANAP ise ancak üçüncü sýrada %21 oy alabildi. Zonguldak Madencilerinin Mücadelesi ve Çözülüþ ANAP'ýn büyük hezimeti sonrasý düþüþünü hafifletmek ve parlak bir þekilde kariyerini bitirmek isteyen Özal, Ekim 1989'da cumhurbaþkaný oldu. Yerine gelen Yýldýrým Akbulut ve Mesut Yýlmaz da sona yaklaþan yolda ANAP'ý kurtaramayacaktý; çünkü emekçiler sokaklardan halen çekilmemiþti. 1990'a gelindiðinde Zonguldak maden iþçilerinin sesi yükselmeye baþlamýþtý. 30 Kasým'da grev önlüklerini giyen on binlerce iþçi grevin 35. gününde aileleri ile birlikte Ankara'ya doðru Büyük Madenci Yürüyüþü'nü baþlattý. Bu devasa eylem bütün ülkeyi emekçilerin etrafýnda birleþtirmiþti. Her geçtikleri þehirde binlerce yeni kiþinin katýldýðý eylem, Demirel hükümetine ve iþçilerin "Çankaya'nýn þiþmaný, iþçi düþmaný" dedikleri Özal'a karþý öfkeyi birleþtiriyordu. Ancak 6 Ocak 1991'de Genel Maden Ýþçileri Sendikasý liderliðindeki (sendikaya aldýrdýðý Jaguar nedeniyle 'Jaguarcý Þemsi' adýyla da bilinen) Þemsi Denizer'in Mengen'e varýldýðý sýrada hükümetle anlaþmasý sonucu 500 bin kiþilik eylem ihanetle sona erdirildi. Yine zafer dönüp dolaþýyor bir

26

sýnýfýn hafýzasý

önderlik noktasýnda kilitleniyordu. Bu büyük emekçi uyanýþý alternatifsizlikler içinde SHP'yi öne çýkardý. Ancak SHP, DYP ile iktidar ortaðý olduðu dönemde hem emekçi düþmaný politikalarýn altýna imza atarak hem de Kürtlere, Alevilere, devrimcilere karþý yürütülen kirli savaþa ortak olarak 1980'den sonra yüzünü sola dönen kitlelerin bir kez daha soldan yüz çevirmesine neden olmuþtu. Sosyal demokratlar ÝSKÝ Skandalý ile en üst noktasýna ulaþan bir dizi yolsuzluk ile sola olan bütün güveni yerle bir edecek ve "Adil Düzen" sloganýyla hazýrda bekleyen Milli Görüþ'çü Refah Partisi'nin güçlenmesini kendi elleriyle hazýrlayacaktý. Dersler 1989 Bahar eylemleri, bugün de yararlanmamýz gereken önemli dersler taþýr. Emekçi sýnýflarýn tarih sahnesine çýktýðýnda en güçlü iktidarlarý bile nasýl devirdiðinin deneyimlerini aktarýr bizlere. 1989 Mart'ýnda yerel seçimlerde ANAP'a yaþatýlan hezimet, sýnýf mücadelesinin doðrudan bir ürünüdür ve bu yönüyle toplumsal tabaný güçlü olduðu yanýlgýsýna kapýlan bir iktidarýn eriyiþinin yolunu açmýþtýr. Eðer AKP'yi hezimete uðratmak istiyorsak 89'un dersleri ile hareket etmek gerekmektedir. Bu derslerden ilki, AKP'yi topyekûn tarih sahnesinden silmenin tek yolunun sýnýf mücadelesinden geçtiði gerçeði ve bütün ülkede birleþik bir iþçi cephesinin bunu yapmaya muktedir olduðudur. Bütün suni ayrýmlarý aþarak, týpký þu an Yataðan iþçilerinin yaptýðý gibi bir emek hareketi etrafýnda emekçi halk

kenetlenebilir. Ancak 89'dan çýkarýlan ikinci ders de AKP'yi devirecek gücün siyasi niteliðine dair olmalýdýr. A N A P ' ý devirdikten sonra ortaya çýkan boþluk, emekçileri SHP'ye yönelttiyse de; sosyal demokrasinin piyasacýlýðý, SHP'nin sol etiketi nedeniyle yine sola uzun süreli bir saygýnlýk kaybý yaþatmýþtýr. Nitekim 1995'te Erbakan %21 oy alarak birinci parti olmuþ; SHP ise tarihe karýþmýþtýr. Þimdi de AKP'yi yenmek adýna CHP'ye göz kýrpmak benzeri bir hezimeti sola yaþatacaktýr. Bu yönelim emekçi halka yapýlabilecek en büyük kötülüktür, mücadeleye ihanettir. Hele ki Mustafa Sarýgül gibi karanlýk iliþkilerin içinden gelmiþ ve rant iliþkilerinden beslenen bir belediyeci, AKP'nin yolsuzluklarýna karþý sokaklara çýkan kitlelere ne verebilir? Dolayýsýyla bugün sosyalistlerin CHP'nin deðirmenine su taþýmasý, hele ki bunu Haziran Direniþi'nden sonraki Türkiye'de yapmasý, radikal bir direniþ kuþaðýný Sarýgül'ül kucaðýna itmek olacaktýr. Kýsacasý sýnýf mücadelesini merkeze koymak, AKP'nin yerel seçimlerde hezimetini de saðlayacak olan þey olacaktýr ve düþüþünü de hýzlandýracaktýr. Ancak sosyalistler tarafýndan devrimci bir alternatif yaratýlmadýðý takdirde emekçiler; AKP’nin yerine talip piyasacý, ABD’ye kendini teslim etmiþ bir CHP'ye terk edilmiþ olacaklardýr.

Derya Koca


Mandela'nýn Geride Býraktýðý Güney Afrika: Kapitalizm için Cennet, Ýþçi Sýnýfý Ýçin Cehennem

Güney Afrika'nýn efsane lideri Nelson Mandela 95 yaþýnda yaþamýný yitirdi. Güney Afrika tarihine damgasýný vuran ve özel likle ýrkçý Apartheid rejimine karþý siyahlarýn yürüttüðü mücadelenin liderliðini üstlenen, bu nedenle yaþamýnýn 27 yýlýný hapishanede geçiren Mandela'nýn yaþamý çýkarýlmasý gereken siyasi derslerle doludur.

1990'da Mandela hapisten çýkarken onu Ulusal Maden Ýþçileri Sendikasý lideri olarak karþýlayan Cyril Ramaphosa bugün Güney Afrika'nýn en zenginlerinden birisi 18 Temmuz 1918'de Güney Afrika'nýn Trenskei bölgesinde yaþayan Thembu kabilesinde dünyaya gelen Mandela'nýn siyasi hayatý üniversitede hukuk okuduðu yýllarda baþlar. Okul yýllarýnda da siyahlara yönelik ayrýmcýlýða karþý durmasý nedeniyle cezalarla karþý karþýya kalan Mandela, 1943 yýlýnda Afrika Ulusal Kongresi (ANC)'ne katýlýr. 1944 yýlýnda ANC'nin gençlik teþkilatýnýn kurulmasýna öncülük eder. Avukatlýk kariyeri onun siyasal mücadelede önemli bir yer kazanmasýný saðlar. Britanya destekli Irkçý rejimin siyahlar üzerindeki baskýlarýna karþý Mandela ve arkadaþý Olivier Tambo'nun birlikte kurduðu avukatlýk merkezi siyah haklarýnýn savunulmasý açýsýndan önemli bir ilgi toplar. Kitlesel mücadelenin örgütlenmesi için çabalarken, diðer yandan giderek ANC'nin etkin bir ismine

2012’de Marikana madencilerinin grevine yönelik sert polis müdahalesi

dönüþür. 1950 yýlýnda ulusal yürütme komitesine üye olur. Mandela siyahlarýn özgürlüklerini kazanmasý için çabaladýðý kadar, bu mücadelenin bir kimlik hareketinin ötesine taþmasýna, emekçi sýnýflarýn özgürlük mücadelesine dönüþmesinin de önünü týkamýþtýr. 1950'lilerin baþlangýcýnda yaþananlar Mandela'nýn burjuva milliyetçi bir liderden ileriye gidemeyeceðini gösterdiði yýllar olmuþtur. 1950 yýlýnda Johannesburg iþçi sýnýfý 1 Mayýs kutlamalarý için genel greve çýkarken, Mandela Komünist Parti'nin örgütlediði eylemlere karþý çýkar. Mandela'nýn sandýðýndan daha güçlü bir biçimde geliþen bu hareket, onu, Komünist Parti ile iliþki kurmaya iter. Aslýnda 1940'larýn siyasi ikliminde Mandela için sosyalist alternatife yönelmek çok da zor deðildir. Nitekim

Güney Afrika'da bile Troçkizm var olmaktadýr, ancak Troçki'nin ülkede ulusal kurtuluþ için mücadele yürüten ANC'den beklentisi çok düþüktür. 1935 yýlýnda Güney Afrikalý yoldaþlarýna yazdýðý mektupta "Kongre (ANC)'nin uzlaþtýcý ve yüzeysel politikalarýnýn onun kendi programýný gerçekleþtirme konusunda bile yeteneksizliði"nden bahseder. Mandela'da 1948 yýlýnda 4. Enternasyonal'in Güney Afrika'daki lideri Isaac Tabata ile görüþür. Ancak Tabata'nýn öne sürdüðü Troçkist argümanlarla baþa çýkamayacak kadar geri bir siyasal pozisyonda durduðunu gören Mandela'nýn devrimci Marksizmle ilk temasý çok kýsa bir sürede sona erer. Öte yandan, Moskova güdümlü Stalinist Komünist Parti'nin yönelimi Mandela açýsýndan daha dikkate deðerdir. Birincisi Troçkistlerin aksine Komünist Parti sürek-

enternasyonal postacý

27


Troçki, daha 1935’de "Kongre (ANC)'nin uzlaþtýcý ve yüzeysel politikalarýnýn onun kendi programýný gerçekleþtirme konusun da bile yeteneksizliði"nden bahsederken Stalinist Güney Afrika Komünist Partisi, ANC’i devrimci bir örgüt ilan edebiliyordu.

li devrim, proletarya enternasyonalizmi gibi "aþýrý" yönelimlerin deðil, aþamalý devrimin ve yurtseverliðin temsilcisidir. ANC öncülüðünde yürüyen milliyetçi mücadele ile ittifak o dönem birçok ülkede daha gerici rejimlerle ittifak yapmaktan çekinmeyen Stalinizm için oldukça makul görünmüþtür. Ýþbirliði ilerleyen yýllarda sürer. Öyle ki ANC'nin 1956 yýlýnda yayýnladýðý Özgürlük Bildirisi'nin ilk taslaðýný bir Komünist Parti üyesi olan Rusty Bernstein yazar. Bu bildirgede bankalarýn ve madenlerin kamulaþtýrýlmasý ele alýnýrken, Mandela bunun kapitalist bir önlem olarak hayata geçirileceðini ifade eder. Bu kafa karýþýklýðýnýn sebebi de malum: Devletleþtirme birçok ülkede neredeyse Stalinizmin sosyalizm anlayýþý ile eþdeðer bir anlam kazanýr ve Mandela da bu noktada sýnýrý kendi sözleriyle Avrupalý olmayan bir burjuva sýnýfa özel giriþimcilik kapýsýný açacaklarýný söyleyerek çizer. Nelson Mandela'nýn aklýnýn köþesinde yatan gerçek, Afrika'da siyah sermayedarlara dayanan bir kapitalizmin geliþimini saðlamaktýr ve bunda da ciddi bir ilerleme yaþanacaktýr. Ancak bu o kadar kolay olmadý. Kendi halinde sýradan bir düzen adamý olabilecek bir siyah haklarý savunucusu, Apartheid rejimin insan mantýðýnýn sýnýrlarýný zorlayan ýrkçý politikalarý Mandela'yý önemli bir dava adamýna dönüþtürdü. Mandela 1961 yýlýnda rejim tarafýndan yapýlan vatana ihanet suçlamasýyla karþý karþýya kaldý. Mandela'ya karþý açýlan davalar ve bu davalar sýrasýnda Mandela'nýn yaptýðý savunmalar onun ANC içindeki kariyerinin yükseliþe geçmesine neden oldu. Mandela siyah hareketi içerisinde

28

enternasyonal postacý

Sosyalist bir programa sahip olmayan ulusal kurtuluþ hareketleri böylesi bir trajedi yaratmak zorundadýr. Böyle bir sonu engelleyecek olan tek þey iþçi sýnýfýnýn kendi baðýmsýz devrimci öncüsünü inþa etmesi ve burjuva milliyetçileriyle arasýna bir ayrým çizgisi çekmesidir. Bu koþullar altýnda karþýlarýna çýkacak tek özgürlük yolu sürekli devrim bayraðý altýndan geçecektir.

ciddi bir popülarite kazandý. Mandela ve bir grup arkadaþý 1964 yýlýnda vatana ihanet, komünist faaliyet ve sabotaj gibi suçlamalar nedeniyle müebbet hapse mahkûm edildi. Mandela ömrü boyunca tabandan yükselen bir sýnýf mücadelesiyle arasýnda mesafe býrakmasýnýn ödülünü yaklaþýk 30 yýl sonra alacaktý. 1980'lerde patlak veren sýnýf mücadelesi ve Apartheid rejime karþý yükselen hoþnutsuzluk Güney Afrika'nýn ýrkçý egemenlerini zor durumda býrakýrken, Mandela burjuva sýnýflar gözünde deðeri giderek yükselen bir figür haline dönüþüyordu. Gerilen siyasi atmosferi ancak Mandela gibi kitlelerde illüzyon yaratabilecek bir liderlik yumuþatabilirdi. Ortalama siyasi fikirlerin adamý Nelson Mandela'nýn önüne siyahlardan ziyade bu kez Güney Afrika'da burjuva düzenin kurtarýlmasý konulacaktý. Irkçý Apartheid rejim 1985 yýlýnda ANC ile müzakereleri baþlatma kararý alýrken, bu süreç 1990 yýlýnda Mandela'nýn serbest býrakýlmasýný saðladý. 1994 yýlýnda yapýlan çok partili seçimlerde ANC oylarýn % 62'sini alýrken, Nelson Mandela Güney Afrika'nýn ilk siyah devlet baþkaný oldu. "Özgürlük savaþçýsý" Mandela ve ANC'nin ilk icraatý bütçe açýðýný kapatmaya çalýþmak, faiz oranlarýný yükseltmek, ekonomide dýþa açýlýmý saðlamak ve IMF ile yakýn iliþkiler geliþtirmek oldu. Artýk siyahlar kurtulmuþ ve sýra neoliberal bir Güney Afrika'nýn yeniden inþasýna gelmiþti. Yeni Mandela siyah iþçi sýnýfýný artýk özgürlük savaþýna deðil, kemerleri sýkmaya ve düþük ücretlerle çalýþmaya razý olmaya çaðýrýyordu. Mandela ise kapitalistlerle sýký baðlar geliþtiriyor; onlardan farksýz bir yaþam sürüyordu. Mandela ve liderliðini yaptýðý ANC'nin

ülkede iktidara gelmesiyle birlikte çözülen kimlik çeliþkisi açýk bir sýnýfsal çeliþkiye dönüþmüþtü. Belki seçme ve seçilme hakký gibi temel demokratik haklar kazanýldý; ancak Güney Afrika bugün dünyada eþitsizliðin en þiddetli þekilde yaþandýðý, nüfusun resmi rakamlara göre neredeyse yüzde 70'inin açlýk sýnýrýnda yaþadýðý ülkelerden birisi haline geldi. Geçtiðimiz yýl hatýrlanacak olursa Marikana'da maden iþçilerinin grevi sýrasýnda kitlenin üzerine ateþ açýlmýþ ve 34 iþçi yaþamýný yitirmiþti. Geçmiþin ezilenleri bu 20 yýllýk süreçte nasýl bugünün ezenleri haline dönüþtü, bunu incelemek gerekmektedir. Siyah Kapitalizmin 20 Yýlý Geçmiþte siyahlarýn özgürlük mücadelesinin içerisinde yer alan birçok ismin bugün Güney Afrika'ya egemen olan siyah elitlerin arasýnda yer tutmuþ olduðunu görüyoruz. 1990'da Mandela hapisten çýkarken onu Ulusal Maden Ýþçileri Sendikasý lideri olarak karþýlayan kiþi Cyril Ramaphosa bugün 700 milyon dolarlýk servetiyle Güney Afrika'nýn en zengin insanlarýndan birisi olmasýnýn yanýsýra, Afrika'nýn 29. zengini olarak göze çarpýyor. Ramaphosa 2012 Aralýk'ýnda ANC ve Güney Afrika baþkan vekilliðine seçilmiþti. Forbes'da yer alan kiþisel tanýtýmýnda kendisi hakkýnda þu ifadelere yer veriliyor: "Bu seçimler onun Apartheid rejimi karþýtý bir aktivist ve iþçi liderliðinden, iþ adamlýðýna ve teknokrat bir politikacýya dönüþümünü tamamladý." (http://www.forbes.com/profile/cyrilramaphosa/) Daha mütevazý bir servete sahip olan Nelson Mandela hakkýnda ise bugünlerde ailesinin serveti üzerinde verdiði miras mücadelesi konuþuluyor. (http://www.dailymail.co.uk/news/article-2519040/Nelson-Mandela-deathHow-family-war-10m-fortune.html) Kaldý ki Mandela'nýn 10 milyon pound


gibi "mütevazý" serveüzerinde Apartheid rejimi arattini paylaþamayan mayan baskýlar da uygulamakçocuklarýnýn ülkede tadýr. yaklaþýk 200 þirketle 1960 yýlýnda Apartheid rejimin baðlarýnýn olduðu Sharpheville'de 69 kiþiyi belirtiliyor. katletmesine benzer bir vaka, Esasýnda Mandela'nýn siyah kapitalizm eliyle maden ve ANC'nin çeliþkili ocaklarýnda greve giden 34 geçmiþi bu yaþanýlaniþçinin katledilmesi þeklinde tezalarý þaþýrtýcý kýlmýyor. hür edebiliyor. 1956 yýlýnda yayýn2010 yýlýnda kriz altýnda boðuþan lanan Özgürlük ve resesyona girmesi an meselesi Bildirisi'nde olan ülkeye Dünya Kupasý verbahsedilen Avrupalý ilmiþ ve kupa nedeniyle cari olmayan bir kapitaaçýðýn artmasý bir yana iþçi lizm yaratma Mandela ve liderliðini yaptýðý ANC'nin ülkede iktidara gelmesiyle sýnýfýnýn ve yoksullarýn çabasýnýn sonucu çekmediði eziyet kalmamýþtý. Ýþin birlikte çözülen kimlik çeliþkisi açýk bir sýnýfsal çeliþkiye böyle ortaya çýkmýþtýr. trajikomik yaný ise imaj pazarladönüþmüþtü. Belki seçme ve seçilme hakký gibi temel demokratik 1993 yýlýnda Forbes'a ma adýna Afrika'ya verilen haklar kazanýldý; ancak Güney Afrika bugün dünyada eþitsizliðin verdiði bir röportajda kupanýn biletlerinin normal bir Mandela ekonomi ile yoksul siyah iþçinin neredeyse en þiddetli þekilde yaþandýðý, nüfusun resmi rakamlara göre ilgili perspektifini þu birkaç aylýk gelirine denk düþmeneredeyse yüzde 70'inin açlýk sýnýrýnda yaþadýðý ülkelerden birisi þekilde aktarýr: "Bizim siydi. Statlarýn inþasý sürecinde haline geldi. Geçtiðimiz yýl hatýrlanacak olursa Marikana'da ekonomimiz 1975 birçok iþçi iþ cinayetlerinde yýlýndan bu yana yaþamýný yitirmiþti. Bunu da maden iþçilerinin grevi sýrasýnda kitlenin üzerine ateþ açýlmýþ ve düþük performans geçelim, dünyanýn en yüksek suç 34 iþçi yaþamýný yitirmiþti. Geçmiþin ezilenleri bu 20 yýllýk süreçte gösterdi. Büyüme, oranlarýna sahip ülkede Dünya nasýl bugünün ezenleri haline dönüþtü. nüfus büyümesinin Kupasý nedeniyle her yer polisiye gerisinde kaldý. Doðal önlemler donatýlmýþ, grevler üçüncü kez görüþeceðim ve önceki olarak yabancý yatýrýma ihtiyacýmýz var. Hiçbir yasaklanmýþ, seyyar satýcýlýk yapma ihtimali görüþmelerim onun bu talebi duymazdan þirket için kýsýtlama yapmak istemem. Birincil bulunan yoksullar zor yoluyla kent dýþýna gelmeyeceðini gösteriyor." olarak ilgilendiðimiz þey iþ olanaklarý yaratsürülmüþ ve spor komplekslerinin inþaatý Forbes'a verdiði röportaj adeta Batý'yla uzlaþmak, çünkü nüfusun yüzde 48'i iþsiz. Ve bu sürecinde görselliði bozduðu gerekçesiyle kent ma manifestosu gibidir: Colgate Palmolive, yüzden yabancý þirketlerin yatýrým yapmasý yoksullarý kentlerin dýþýna itilmiþlerdi. Johnson & Johnson gibi Apartheid rejim için, insanlarýmýza istihdam yaratacaðý ve Yazýyý bitirirken Mandela'dan bir aforizmaya destekçisi þirketlere nasýl davranýlacaðý zenginlik üreteceði, çok istekliyiz. Bütün yer vermek uygun olacaktýr: "Ben ne bir kapikonusunda en ufak bir ileri adým atmaz, IMF yabancý þirketler kamulaþtýrma ve ulusallaþtýrtalist ne de bir sosyalistim. Ben bir pragmave Dünya Bankasý'ný yeni Güney Afrika'nýn maya karþýsýnda garanti altýna alýnacaktýr. tistim." inþasýna davet eder (tabi ki çok güvendiði baþta Bütün hepsi karlarýný ve hisselerini geri kazanSonu dünyanýn en çeliþkili rejimlerinden, en "Mr.Clinton" olmak üzere Amerikalý dostlarýyabileceklerdir. Yatýrým yapacak olan bütün istikrarsýz ve çeliþkili ekonomilerinden la birlikte)… yabancý þirketlere bunu garanti ediyoruz." Bu birisiyle noktalanan, iþçi sýnýfýnýn yaþam röportajýn bütün geri kalanýnda Mandela'nýn en Peki Sonuç? koþullarýnýn cehennemden farksýz kýlan bir çok tekrarladýðý konu yabancý sermayeye Siyahlara yönelik ayrýmcýlýðýnýn ortadan kalkeþitsizlikle noktalanan bir ülke geride býraktýðý kapýlarý sonuna kadar açmak, özellikle þirketmasý, siyahlarýn ekonomiye katýlýmýnda için biliyoruz ki birçok siyah Madiba'ya lerini daha önce Güney Afrikalýlara satan deðiþim yaratsa da bugün hala % 25 iþsizlik teþekkür etmeyecektir. ABD'li kapitalistleri davet etmek olur. oranýyla dünyadaki en kötü iþsizlik oranlarýnAslýnda çýkarýlmasý gereken temel sonuç Elbette on yýllardýr ezilen bir ulusun iktidara dan birisi ülkenin en büyük sýkýntýlarýndan þudur: Sosyalist bir programa sahip olmayan geldiði anda Mandela'dan büyük beklentileri birisi. Ülkedeki 20 milyon iþsizin büyük ulusal kurtuluþ hareketleri böylesi bir trajedi vardýr, özellikle de ekonomik ve demokratik çoðunluðu genç nüfustan oluþmaktadýr. yaratmak zorundadýr. Böyle bir sonu haklar anlamýnda. Mandela'nýn bu konudaki Mandela'nýn siyah kapitalizminde ülkenin engelleyecek olan tek þey iþçi sýnýfýnýn kendi çözümü ise þu sözlerle daha açýk bir ifade gelirlerinin % 60'ýnýn nüfusun % 10'luk bir baðýmsýz devrimci öncüsünü inþa etmesi ve kazanýyor: "Beklentileri karþýlamak için kesiminin elinde toplandýðý görülmektedir. burjuva milliyetçileriyle arasýna bir ayrým Marshall Planý gibi bir yardýmý Batý Nüfusun % 50'si ise gelirden ancak % 8 pay çizgisi çekmesidir. Bu koþullar altýnda demokrasilerinden talep edebiliriz. alabilmektedir. karþýlarýna çýkacak tek özgürlük yolu sürekli Washington ziyaretimde Baþkan Clinton'la devrim bayraðý altýndan geçecektir. Bu kadar keskin bir eþitsizliðin yürümesi tabi görüþeceðim konulardan birisinin bu olacaðýný ki Mandela'nýn yumuþak yüzünü bu kapitaümit ediyorum. Birleþik Devletler demokratik lizmin perdesi haline getirmekle olmuyor. dünyanýn lideri, ve Amerikalýlarýn bu yönde Güney Afrika'da devlet emekçi sýnýflar liderlik etmelerini arzuluyoruz. Mr. Clinton'la

enternasyonal postacý

29


Yarin Bizimdir Y oldaslar Yarýn Bizimdir Yoldaþlar romanýnýn þu anlamlý mesajý, ihanetlere, yenilgilere raðmen, tüm dünyadaki komünistlere ilham vermeye devam etmektedir: Her þeye karþýn tekrar ayaða kalk ve zafere kadar mücadele et!

Yarýn Bizimdir Yoldaþlar romaný, okuyucuya Portekiz'de aðýr baskýlarla kuþatýlmýþ komünistlerin nasýl bir mücadele hayatý sürdüðünü yalýn ve edebi bir dille anlatýyor. Portekiz Komünist Partisi genel sekreteri Alvaro Cunhal'in Manuel Tiago takma ismiyle yazdýðý bu eser, bütün hayatlarýný devrim mücadelesinin kapladýðý komünist militanlarýn yaþamýný her yönüyle göz önüne sererken, devrimci mücadeleyi mekanik olmayan bir tarzda ele alarak hem bugünün hem de geleceðin devrimcilerine önemli dersler sunuyor. Salazar Diktatörlüðü Altýnda Örgütlenmek 20. yüzyýlýn baþlarýnda dünya sýnýf

30

kitap

savaþýmlarý ile sarsýlýrken Portekiz 1910 yýlýnda monarþinin yýkýlmasýyla yeni bir döneme giriyordu. Yeni rejim Portekiz'in aðýr iþleyen kapitalist üretimini hýzlandýrýrken, sýnýflar arasý uçurumu da açýyordu. Kapitalistler; zenginliklerine zenginlik katarken iþçi sýnýfý ile köylüler daha çok fakirleþiyordu. Açýða çýkan sýnýf çeliþkileri ayný zamanda sýnýf mücadelesini de yükseltiyor; alttan gelen basýnçla yarým asýrlýk cumhuriyeti tedirgin ediyordu. 1926 yýlýnda iþçi sýnýfýnýn mücadelesini ezmek için yapýlan darbe, iþçiler için zor olan koþullarý daha da zorlaþtýrdý. 1932'ye gelindiðinde cumhuriyetin maliye bakaný Salazar, yarým yüzyýla yakýn süre-

cek diktatörlüðünü ilan etti. Bu yýllarda Portekizli emekçi halk kapitalist vahþet ile boðazlanýrken, iþçiler neredeyse yok pahasýna çalýþtýrýlýyor, köylülerin mahsullerine yüksek vergilerle el konuluyordu. Salazar yönetiminde; kapitalist diktatörlük ne kadar saldýrganlaþýrsa, devrimciler ve emekçiler mücadelesine o kadar sarýlýyordu. Dünya genelinde iþçi sýnýfý; kapitalizme karþý çetin mücadeleler verirken, Portekizli iþçiler bunun en önemli unsurlarýndan biri oldular. Böyle bir ortamda, Cunhal'ýn romanýnýn öznesi olan ve tüm umutlarýný sosyalizme baðlamýþ devrimcilerin hikayesi baþlayacaktýr.


Romanda; devrimcilerin görevi, kýrsal bir bölgede çalýþan fabrika iþçilerini ve emek gücünden baþka bir þeyleri kalmayan tarým iþçilerini örgütleyerek sarsýcý bir grev yapmaktýr. Parti, Salazar diktatörlüðünün baskýcý koþullarý altýnda, illegal olarak mücadelesini sürdürmektedir. Grevi örgütleyecek, yeraltý çalýþmasýný yürüten üyeler, bir yandan çetin bir mücadeleyi büyük umutlarla sýrtlarken diðer yandan insan olmanýn getirdiði isteklerle sýnanacaktýr. Romanýn öne çýkan yanlarýndan biri de örgütlü mücadelenin diyalektik anlatýmýdýr. Partinin herþeyiyle mükemmel, üstün yetenekli, ideal devrimcilerden oluþmuþ bir yapýlanma olmadýðý, militanlarýn partileri ve kitleler arasýndaki iliþkileri temelinde anlatýlýyor. Parti militanlarýnýn yaþadýðý gelgitleri, illegal yaþamýn zorluklarýný, yoldaþlarla yaþanan anlaþmazlýklarý, komünistlerin yaptýðý insani hatalarý da aktaran roman, devrimcilerin, hayatýn çeliþkilerini içinde taþýyan canlý kanlý birer insan olduklarýný; bu mücadelenin iþte bu insanlarýn sýrtýndan yükseldiðini ve bireyler üstü bir nitelik kazandýðýný ortaya koyuyor. Yeraltý mücadelesinin bir gerekliliði olarak, parti, militanlarýndan daha özverili, daha disiplinli olmalarýný istemektedir. Portekiz'in o yýllardaki siyasi, ekonomik ve sosyal durumu sýradan insanlar için bile birçok zorluklarla doludur. Diktatörlüðün tüm baský araçlarý (yargýsýz infazlarý, iþkenceleri, keyfi tutuklamalarý kural haline getirmiþ gizli polis teþkilatý PIDE gibi araçlarla) ile kuþattýðý iþçi sýnýfýnýn mücadelesini yükseltmek için böyle bir ortam, birçok disiplin kuralý gerektiriyordu. Ýllegal yaþamýn zorluklarýyla mücadele eden komünistler, ayný zamanda partini kurduðu disipline dayalý çalýþma yöntemlerini uygulama ve uygulatma zorunluluðunu yaþýyorlardý. Disiplin konusunda zorluk çeken militanlarýn partilerine karþý geliþtirdiði eleþtirel tutuma da yer veren roman, bizlere neden bireyciliðin parti çalýþmasýnýn önündeki en büyük engellerden biri olduðunu, yaþanan hazin örneklerle gösteriyor. Roman boyunca zayýf unsurlar, gelgitlerini partinin uygulamalarýna yansýtýrken, yaptýklarý hatalarý, bedellerini de ödeyerek yine pratik yaþam içerisinde kendileri görüyorlardý. Örgüt disiplini kazanmýþ ve mücadelenin zikzaklarýný çözümleyebilen güçlü komünistler ise bir yandan yoldaþlarýnýn yaptýklarý hatalarý kapatacak diðer yandan da bu hatalardan onlarý sýyýrmaya çalýþacaklardýr. Bu, mücadelenin güçlü kadrolara yüklediði organik görevlerdi.

Duraðan zamanlarda devrimci yaþam, tanýklýk etmiþ ve PKP Portekiz devrimikomünistlerin iradesini zorlamaz ancak nin önüne geçmiþtir. Stalin Rusyasý'nýn yaþam duraðan bir çizgide ilerlemez; emrinde olan PKP, 1987 yýlýnda grev partinin komünistlere verdiði görevkarþýtý yasalar çýkarmýþ, askeri emirlere lerin aðýrlýðý, çalýþmalarýn sekteye uðrauymayan iþçileri tutuklamýþ ve sosyalist masý, zayýf halkalarýn aksamasý iþçi iktidar çaðrýlarýný gerçekçi olmadýðý sýnýfýnýn devrimci öncülerini sýnamakiddiasýyla geri çevirerek karþý devrimtadýr. Parti içine sýzmýþ muhbirler, ciliðini ilan etmiþtir. PKP komünistlerin mücadelenin yükseldiði dönemlerde yýllarca sürdürdüðü mücadeleye ihanet katledilen yoldaþlar, iþkencelerde ederken, Portekiz'de kapitalizme yaþam çözülenler... Bu sorunlar temelinde, öpücüðü vermiþtir. pratik yaþamýn komünistlere yüklediði Yarýn Bizimdir Yoldaþlar romanýna yeni görevler, sorumluluklar vardýr. konu olan Portekizli devrimcilerin Böyle bir nokta da hayat, devrimcilere büyük bir inanç, irade ve özveriyle iki yol gösterecektir. Ya herþeyden sürdürdükleri mücadeleleri liderlerinin vazgeçip köþeye çekilmek ya da azimle ve SSCB’nin ihanetine uðramýþtýr; mücadeleye devam etmek. Sistemin planlý bir þekilde uyguladýðý baský politikalarýndan etkilenmeden yola devam edenler ve iradesinde zorlanan unsurlarýn, kritik dönemeçlerden güçlenerek çýkmasýyla parti kendini yeniden üretir. Kapitalizme karþý savaþýn asla belirlenmiþ bir tarihi yoktur; bu noktada süreç, içerisinde çözülenlerin, öldürülenlerin ve hapse atýlanlarýn yerine yeni militanlarla parti yaþamýný sürdürme zorunluluðu taþýmaktadýr. Yarýn Bizimdir Yoldaþlar romanýnýn geçtiði Portekiz, çalkantýlarla doludur. Rejim tüm silahlý güçlerini devreye sokup iþçilerin mücadelesini yok etmeye çalýþýrken, komünistler pes etmeden sýnýf mücadelesine devam etmiþlerdir. Zira toplum, sýnýflara bölünmüþ ve kapitalizm eþitsizlikten, sömürüden, toplumsal sorunlardan baþka bir þey üretmemektedir. Bu sýnýfsal ayrýþmanýn olduðu her yerde ve zamanda sýnýf savaþý ve onun kahramanlarý olacaktýr. Hiç bir zaman komünistlerin yaþamý rahat veya sakin Hiç bir zaman komünistlerin yaþamý rahat veya sakin geçmemiþtir; ancak mücadele bütün zor koþullara raðgeçmemiþtir; ancak men güzel anýlarla doludur. Birlikte yaþamanýn getirdiði mücadele bütün zor dostluk, çalýþmalarda geliþen yardýmlaþma, mücadekoþullara raðmen güzel anýlarla doludur. Birlikte lenin komünistlere kattýðý erdemler, devrimci yaþamýný yaþamanýn getirdiði dostluk, tüm yönleri ile romanda ustalýkla iþleniyor. çalýþmalarda geliþen Stalinizmin marifetiyle nice devrimin yardýmlaþma, mücadelenin baþýna geldiði gibi. komünistlere kattýðý erdemler, devrimci Ancak Yarýn Bizimdir Yoldaþlar yaþamýný tüm yönleri ile romanda romanýnýn þu anlamlý mesajý, ihanetlere, ustalýkla iþleniyor. yenilgilere raðmen, tüm dünyadaki 1974 Karanfil Devrimi komünistlere ilham vermeye devam Romanýn yazarý olan Alvaro Cunhal, etmektedir: 1974'de gerçekleþen Karanfil Her þeye karþýn tekrar ayaða kalk ve Devrimi'nin ardýndan Portekiz zafere kadar mücadele et! Komünist Partisi(PKP)'nin baþýna geçmiþ ve daha sonraki dönemlerde kurulan hükümetlerde yer alarak bakanlýk yapmýþtýr. Komünistlerin yýllar boyu Tolga Karaman süren mücadelelerinin ardýndan Salazar diktatörlüðü yýkýlmýþtýr. Ancak tarih Stalinizmin ihanetlerinden birine daha

kitap

31


Devrimci Önderlerimiz Yolumuzu Aydýnlatýyor! Sosyalist devrim hala yaþayan bir alternatif, Marksizm halen iþçi sýnýfýna uluslararasý çapta yol gösteren bir kuram olarak yaþamayý sürdürüyorsa, bu gerçekliðe yaþamýný adamýþ sayýsýz devrimcinin ve devrimci önderlerimizin adýný anmak gerekecektir. Fikirleri yaþatanýn; onun eyleme dönüþümü ve toplumsal mücadelelerin deðiþmez yasasý haline gelebilmesi olduðunu en iyi Marksizm göstermiþtir. Marks ve Engels bilimsel sosyalizmi inþa ettiler; ancak onun insanoðlunun yegâne kurtuluþ yolu olduðunu kanýtlama görevi, 20. Yüzyýlda devrimler çaðýný baþlatan önderlere düþtü. Lenin ve Troçki, Ekim 1917'de Rusya'da sosyalizm meþalesini yakarken, o ateþi harlamak için Alman Devrimi'nin baþýna geçenler Karl Liebnekcht ve Rosa

Lenin bize seslenir her zaman “emekçiler, son saldýrý için hazýr olun! Köleler, baþýnýzý dik tutun, belinizi doðrultun! Proleterler ordusu iþte dimdik ayaktasýn! Tez gelen zaferiyle Devrimimiz bin yaþasýn! Tarihin kaydettiði savaþlar on bini aþtý, fakat bu en büyük ve en haklý savaþtý!" Mayakovski

Luksemburg olacaktý. Alman Devrimi'nin önderleri Rosa Luksemburg ve Karl Liebneckht, 15 Ocak

1919'da katledildiler. Alman proletaryasý, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu yolunda Rus Devrimi'nin yardýmýna koþup dünya devrimi için hayati bir adým atarken, karþýsýnda

Almanya burjuvazisini ve onun yardýmýna koþan sosyal demokrasiyi bulmuþtu. Spartakist ayaklanmasýnýn önderleri Rosa ve Karl, Alman egemenlerinin paramiliter çeteleri olan Freikorps'lar tarafýndan tutuklanmýþ ve nefes alýþlarýndan bile duyulan büyük korkuyla hemen katledilmiþlerdi. Her iki büyük önder de gelecek kuþaklara her daim akýlda tutulmasý gereken örnek bir devrimci yaþam, ideolojik ve politik bir miras býraktýlar. Onlar, Birinci Emperyalist Paylaþým Savaþý'nýn baþlangýcýnda herkesin ve özellikle "iþçi sýnýfýnýn partisi" iddiasýný taþýyan Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin burjuvazinin silahlarýna barut doldurmak için koþtuðu ve þovenizmi yükselttiði bir dönemde enternasyonalizmden taviz vermediler ve proleter devrim davasýnda topraða düþtüler.

21 Ocak 1924'te ise iþçi sýnýfýnýn tarihsel önderlerinden biri olan Lenin'i yitirdik. Lenin, dünya tarihindeki ilk ve tek iþçi iktidarýnýn mimarýdýr. Ekim Devrimi'nin açtýðý yoldan baþka devrimler de gidebilseydi, bugün gelecek kuþaklar olan bizler bambaþka bir dünyada yaþýyor olacaktýk. Ama olmadý, kapitalizm kazandý. Ölüm; Lenin'i genç Sovyet Cumhuriyeti'nin ölüm kalým savaþýnýn ortasýnda kavgada baþý çekerken yakaladý. Neredeyse tamamen, Lenin'in devrimde inatçýlýðýnýn, iradesinin ve Marksizmin ilkelerini hayata geçirmesinin ürünü olan Bolþevizm, gelecek kuþaklara býrakýlan en önemli miras olarak bugün dahi yaþamaktadýr. Her toplumsal bunalým ve patlama döneminde iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu devrimci bir öncünün var olup olmamasýyla doðrudan baðlantýlýdýr. Bu bizi kaçýnýlmaz bir þekilde Lenin'in yaþamýný araþtýrmaya, ondan öðrenmeye götürmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.