Mb37

Page 1

Zafere Kadar Sürekli Devrim!

marksist bakýþ Sayý: 37 - Nisan 2014

Fiyatý: 3 TL


ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.

Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.

Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.

Bolþevizm BÜROLARIMIZ Ankara Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay Ýstanbul Ýstiklal Cad. Balo Sok. No:5 Kat:5 Taksim

Trabzon Razi Aksu Ýþhaný (KESK Binasý) Kat:4 No:30 Meydan

Antalya Adnan Menderes Bulvarý 468. Sok. Bekir Turgay Ýþ Merkezi Kat:3 No:308

Amasya Yüzevler Mahallesi Kocur Pehlivan Sok. Çetin Apt. Kat:1 Merkez

Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.

Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:10 - Sayý:37 - Nisan 2014 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk


Seçimler Kronik Sýkýntýya Ýþaret Etti:

TOPLUMSAL MUHALEFETTE TEMSÝL BUNALIMI V.U.Arslan 30 Mart seçimlerinin iþaret ettiði sonuçlardan birisi de toplumsal muhalefetteki temsil bunalýmýydý. Yani Gezi'den beri güçlü bir dalga olarak kendisini gösteren, milyonlarý kapsayan ve yeni bir kuþaðý radikalleþtiren toplumsal muhalefet, kendisini ifade edecek bir siyasi aktör bulamýyor ve CHP'de sýkýþýp kalýyor. CHP ise bütün hantallýðý, saða kayýþý ve bir idealden yoksun oluþuyla yani kýsaca bir düzen partisi olmasýyla AKP karþýtý dinamiði çýkmaz sokaklara sürüklemekte. Haziran Günleri'nin týkanmasýnda da bahsini ettiðimiz temsil bunalýmý büyük bir etkendi. Milyonlarca insan, liderliksiz kaldýklarýndan önlerini göremedi; kendiliðinden hareket, manevra yapamadý ve bir strateji oluþturamadý. Bu yüzden AKP, her þeye raðmen inisiyatifi ele almayý baþardý. Tabandaki gençliði ve dinamizmi yansýtacak yeni ve sevilen siyasi aktörler veya aygýtlar, Gezi Direniþi içerisinden çýkamayýnca geliþen siyasi perspektif yoksunluðu sonucunda hem sokak hareketi belirli bir týkanma yaþadý, hem de AKP'nin üstünlüðüne dayanan siyasi yelpaze deðiþmeden kalmýþ oldu. Ýþte, 30 Mart seçimlerinin sonucu bu noktada baðlandý. Zira, AKP'nin tabanýný cezbedecek yeni bir siyasi odak, hareket içerisinden çýkamadý. Kitle hareketlerinin sarstýðý ülkelerden olan Yu n a n i s t a n ' d a k i mücadele enerjisi S y r i z a ' y a yönelmiþti, Ýtalya' da komedyen Giuseppe Grillo siyasi sisteme yeni bir soluk getirmiþ ve en ileri örnek olan Arjantin'de ise Troçkist örgüt-

lerin oluþturduðu Ýþçilerin Sol Cephesi, %6 civarýnda oy oranýna ulaþarak sisteme büyük bir meydan okumada bulunmuþtu. Oysa, Gezi sonrasý Türkiye siyasi yelpazesinde deðiþim olmadý; ayný tas, ayný hamam. Ciddi potansiyeli olan HDP, Kürt ulusal hareketinin AKP ile olan müzakere sürecinin geleceðine iliþkin kaygýlarý öncelik etmesi sebebiyle önüne çýkan fýrsatlarý adeta tepti. 17 Aralýk operasyonu sonrasýnda da Kürt ulusal hareketinden gelen olumsuz demeçler, yine HDP'yi gerilere taþýdý. Gezi'ye katýlan geniþ kesimlerde HDP'nin esas olarak CHP'yi hedeflediði algýsý oluþtu, tersinden AKP'ye de belirli bir iltimas geçildiði kanýsý uyandý. Yýldýzý parlayan diðer unsur olan Ýhsan Eliaçýk ya da Antikapitalist Müslümanlarýn siyasi bir alternatif sunmamasý, AKP karþýsýnda siyasi özne olarak geriye bir tek CHP'nin kalmasýna sebep oldu. Sokak hareketinde önemli etkisi olan sosyalistlerin ise siyasi alternatif olmak konusunda kayda deðer bir kapasitesinin henüz olmadýðý ortada. Sosyalistlerin CHP'yi Desteklememesi Hata mýydý? CHP gibi kurt kariyer politikacýlarýndan oluþan burjuva bir partinin Gezi dinamiðine fazla

fazla dar geleceði ortadaydý. AKP-CHPMHP-BDP siyasi þemasýnýn AKP'yi ihya ettiði de ayný þekilde ortadaydý. Bu ortamda CHP saða kayarak büyüme þansýný denedi. Anti-emperyalist bir tutum belirleyeceðine ABD emperyalizminin yeni ajaný olmaya soyundu. ABDTÜSÝAD-Cemaat þeytan üçgenine bel baðlayan CHP karþýsýnda sosyalist solun kendi adaylarýný göstermesi dýþýnda bir alternatif söz konusu olamazdý. Aksi durumda yani CHP'nin desteklenmesi halinde, sosyalist sol kendi varoluþ gerekçelerini ve amaçlarýný ortadan kaldýrmýþ olurdu. Bu yüzden de CHP'lilerin sosyalistlere karþý "oylarý böldünüz" þeklinde suçlamalarý tamamen yersizdir. Bir yandan ABD-TÜSÝAD-Cemaat üçlüsünün yeni projesi olacaksýnýz, diðer yandan MHP ile yakýnlaþacaksýnýz sonra da çýkýp "sosyalistler oylarý böldü" diye feryat edeceksiniz, devrimcileri suçlayacaksýnýz. Bunun anlamý sosyalistlerin kayýtsýz þartsýz teslimini istemektir. Olacak þey mi bu? Bu suçlamalarýn hiçbir ciddiliði bulunmuyor. Ayrýca kutuplaþma nedeniyle sosyalistlerin gösterdiði adaylarýn Hopa dýþýnda ciddi bir etken olmadýðý da ortada. Hopa gibi sol-sosyalist kimliði ile öne

güncel

3


çýkan, geçtiðimiz yýllarda Metin Lokumcu'nun acýsýný yaþayan sembol bir kentte belediyenin AKP'ye kaptýrýlmasýnýn faturasý tek baþýna sosyalist kurumlara kesilmemelidir. Evet, %50'nin üzerindeki sol oylar 3'e bölünmüþ ve aradan sýyrýlan AKP olmuþtur, yani bir anlaþma olsaydý sonuç farklý olurdu. Ama anlaþma konusunda geri çekilmek neden illa ki sosyalistlere düþsün ki? Sosyalist kurumlarýn daha akýllý davranmasý gerektiði açýk, ama CHP'nin "Rabbena hep bana anlayýþý" da gözlerden kaçýrýlmamalý ve mahkum edilmelidir. Bir yandan berbat bir belediyecilik performansý sergileyeceksiniz, diðer yandan sosyalistler bana tabi olmalý diyeceksiniz. Bundan Sonrasý Bundan sonrasý için ilk önce elimizde ne var ona bakalým. Birincisi AKP hala iktidarda olduðuna göre "AKP karþýtý dinamik", varlýðýný koruyacaktýr ve ilk andaki moral bozukluðunun atlatýlmasýndan sonra yeri geldikçe kendisini eylem olarak gösterecektir. AKP'ye karþý geliþen muhalefetin hem eylemsel, hem de fikirsel anlamda radikalleþtiðini ve bunun böyle devam edeceðini varsayabiliriz. Bu da yeni bir kuþaðýn sola kaymasý anlamýna geliyor. Yani, karamsarlýða kapýlmaya gerek yok. Sýnýf mücadelesinin bu tarihsel kesitini sosyalist inþa için verimli bir dönem ya da baþka bir deyiþle ciddi fýrsatlarýn var olduðu bir ortam olarak deðerlendirmeliyiz.

Diðer taraftan bu fýrsatlarýn kendiliðinden ve basitçe realize olmayacaðýný belirtmek gerekir. Bu noktada kuru kuruya örgütlenme çaðrýsý yapmanýn kendi baþýna bir getirisi olmayacak. Kitlelerin birebir görüp hissedeceði bir baþarý öyküsü olmadan ve bu çerçevede geliþtirilecek somut ve inandýrýcý hedefler geliþtirilmeden kimse sosyalist örgütlere akýn akýn insan gelmesini beklemesin. Yani örgütlenme adýna elveriþli bir tarihsel kesitteyiz derken bunu 68-78 kuþaðýnda olduðu gibi kendiliðinden ve hýzlý bir süreç olarak kavrayamayýz. Geniþ kesimler açýsýndan haldýr haldýr bir örgütlenme arayýþýndan söz edilemeyeceðini Haziran Günleri'nden beri yaþayarak gördük. Bir akýna benzeyen örgütlenme süreci olmayacaðýna göre sosyalistler için önümüzdeki süreç, elveriþli olsa da kolay bir dönem de deðil. Gerçekçi olmak gerekirse sosyalist solun kýsa vadede öyle etkileyici bir baþarý öyküsü ortaya koymasý mümkün deðil. Bu yüzden sýký durmak þart. Bir yandan AKP hala iktidarda olduðuna göre "AKP karþýtý enerjik ve yaratýcý bir çaba dinamik", varlýðýný koruyacaktýr ve ilk andaki içerisinde olmak, diðer yandan da moral bozukluðunun atlatýlmasýndan sonra yeri istikrarlý ve adým adým da olsa geliþen örgütsel performanslar geldikçe kendisini eylem olarak gösterecektir. sergilemek gerekiyor. Bunun için AKP'ye karþý geliþen muhalefetin hem eylemsel, de olmazsa olan yeni gençlik hem de fikirsel anlamda radikalleþtiðini ve bunun kuþaðý içerisinden akýn akýn insan yerine bu kesim içerisinböyle devam edeceðini varsayabiliriz. Bu da yeni beklemek den yeni kadrolar çýkartmak ve bir kuþaðýn sola kaymasý anlamýna geliyor. Yani, bunlarýn sayýsýný çoðaltmaktýr. karamsarlýða kapýlmaya gerek yok. Sýnýf mücade- Yani bir anlamda bahsettiðimiz þey lesinin bu tarihsel kesitini sosyalist inþa için ve- "boy atmaktýr". Hýzlý ve belirleyici zaferler beklemek kesinlikle rimli bir dönem ya da baþka bir deyiþle ciddi fýr- hayal kýrýklýðý yaratacaktýr.

satlarýn var olduðu bir ortam olarak deðerlendirmeliyiz. 4

güncel

Haziran Günleri'nin týkanmasýnda da bahsini ettiðimiz temsil bunalýmý büyük bir etkendi. Milyonlarca insan, liderliksiz kaldýklarýndan önlerini göremedi; kendiliðinden hareket, manevra yapamadý ve bir strateji oluþtura madý. Bu yüzden AKP, her þeye raðmen inisiyatifi ele almayý baþardý. Tabandaki gençliði ve dinamizmi yansýtacak yeni ve sevilen siyasi aktörler veya aygýtlar, Gezi direniþi içerisinden çýkamayýnca geliþen siyasi perspektif yoksunluðu sonucunda hem sokak hareketi belirli bir týkanma yaþadý, hem de AKP'nin üstünlüðüne dayanan siyasi yelpaze deðiþmeden kalmýþ oldu. Ýþte, 30 Mart seçimlerinin sonucu bu noktada bað landý. Zira, AKP'nin tabanýný cezbedecek yeni bir siyasi odak, hareket içerisinden çýkamadý. Diðer taraftan sosyalist solun geleneksel yapýsýnýn böyle bir görevi yerine getirmek için pek elveriþli olduðu söylenemez. Bu yüzden de geçmiþten günümüze tekrarlana gelen ideolojik ve bunun yansýmasý olan pratik zaaflardan kurtulmak gerekir. Geçmiþin bir muhasebesi olmadan geleceði inþa edemeyiz. Yani, 20.yy'ýn Türkiye ve dünyadaki dersleri çýkarýlmadan 21.yy'a talip olamayýz. Bu görevi ancak yeni bir gelenek, kendi dinamiðini ve rüzgarýný yaratarak gerçekleþtirebilir. SDH bu göreve taliptir.


Suriye Afganistanlaþýrken, Türkiye Pakistanlaþýyor Mu? Emre Güntekin

Seçimlerden birkaç gün önce yayýnlanan tapede, devletin güvenlik aygýtlarýnýn tepe noktalarýndaki isimlerden Suriye ile ilgili olarak skandal sözler duyulmuþtu. Seçim hengâmesinde ve Tayyip Erdoðan'ýn algýyý daha çok yapýlan casusluk üzerine yönlendirmesiyle birlikte bu korkunç suç arada kaynadý gitti. Büyük ihtimalle de unutulacak. Zaten artýk manasý da kalmadý, çünkü Erdoðan seçim baþarýsýnýn coþkusuyla yaptýðý balkon konuþmasýnda Suriye ile savaþ halinde olduðumuzu ifade etti. Ancak bu sözler bir kenara not edilmeli. Gelecek, AKP'nin Suriye politikasýnýn Türkiye'yi ciddi bir tehditle yüz

yüze býrakacaðýný þimdiden gösteriyor. Daha önceki bir sayýmýzda "Suriye Ýç Savaþý'nda Ýç Savaþ" baþlýklý bir yazý yazmýþ ve Esad rejimine karþý savaþan Ýslamcý gruplar arasýndaki kamplaþmalardan ve yeni þekillenmelerden bahsetmiþtik. Aradan geçen üç ayda Ýslamcý çetelerin baþkalaþýmý durmadý, aksine her geçen zaman giderek radikalleþmiþ yorumlarýn ortaya çýkmasýna ve ideolojik açýdan zayýf kalanlarýn operasyon sahasýndan da silinmesine neden oluyor. ÖSO mücadeleyi baþlatmýþ, ancak Batý'yla fazla uyumlu bulunmuþ, sahaya El Kaide'nin giriþiyle birlikte bir parçalanma yaþamýþtý.

Derken uluslararasý emperyalist kapitalist sistemin müdahalesiyle süreç yeniden þekillendirilmeye çalýþýlmýþ ve bu kez destek Ýslami Cephe'ye aktarýlmýþtý. Gelinen nokta, Irak-Þam Ýslam Devleti'nin (IÞÝD) sahaya hükmetmeye aday olduðunu gösteriyor. Bundan üç ay önce yazdýðýmýz yazýda nasýl Suriye Afganistanlaþýyor dediysek bugün de Türkiye'nin Pakistan'a dönüþmeye baþladýðý konusunda ciddi uyarýlar yapma durumuyla karþý karþýyayýz. Bugüne kadar Ýslamcý gruplarý sonuna kadar destekleyen AKP iktidarý, Türkiye'yi geri dönülmez bir yolun içerisine soktu.

perspektif

5


terör örgütüyle karþý karþýya olduklarý çerçevesinde bakanlar þu gerçekle yüzleþecektir: On yýllardýr sürdürdükleri gerilla savaþlarýna, sansasyonel saldýrý tecrübelerine dayanan ciddi bir askeri birikime sahip; öte yandan ideolojik bir davanýn takipçileri olmalarý nedeniyle daha inatçý olan bu örgütler, girdikleri Ýslam coðrafyasýnda hýzla etki alanlarýný geniþlettiklerinden Ortadoðu' da daha uzun yýllar söz sahibi olacaklardýr. Türkiye Ýçin Ýhtimaller Türkiye'nin bugüne kadar topraklarýný sonuna kadar açtýðý El Kaide gibi yapýlardan kýsa vadede kurtulmasý giderek imkânsýzlaþmaktadýr. Dahasý zorlayýcý birtakým koþullar oluþmadýðý takdirde AKP iktidarýnýn böyle bir niyeti de bulunmamaktadýr. Son olarak Ýslamcý çetelerin Keseb'e yönelik saldýrýlarýnda TSK, iþi Suriye ordusuna yönelik operasyonlara aktif askeri destek sunarak, hatta provakatif bir þekilde bir Suriye jetini düþürerek ileri boyuta taþýmýþtý. Uluslararasý alanda Türkiye'nin topraklarýný Ýslamcý gruplara açmasý ve Suriye'ye yönelik saldýrýlarýn üssü haline dönüþtürmesi ciddi soru iþaretleri uyandýrmaktadýr. Türkiye'nin bu soru iþaretlerini giderme adýna atabileceði adýmlarýn ise bir sýnýrý bulunuyor: Örneðin kýsa bir süre önce Türkiye sýnýrý yakýnýnda bulunan Azez'in El Nusra Cephesi tarafýndan ele geçirilmesinin ardýndan Türkiye Cilvegözü ve Öncüpýnar sýnýr kapýlarýný kapatmýþtý. Akabinde ise El Nusra Cephesi Türkiye'yi ciddi saldýrýlarla tehdit etmiþti. Ayrýca geçtiðimiz yýl içerisinde Türkiye'deki El Kaide hücrelerine yönelik operasyonlar düzenlense de örgütün otonom Pakistan'da uzun yýllar El Kaide'ye ve Taliban'a ev bir aða sahip olmasý ve hücreler sahipliði yaptý. Afganistan iç savaþýnda ve SSCB iþgali arasýnda iletiþimin minimum döneminde Pakistan, Taliban'dan Himetyar'a kadar seviyede bulunmasý nedeniyle fanatik dinci oluþumlarýn hamisi durumundaydý. operasyonlarýn etkisi de sýnýrlý olmuþtu. Tabi ki bu operasyonPakistan devleti bir yandan ABD merkezli emperyalist larýn özellikle Suriye politikasý bloðun tetikçiliðini yaparken diðer yandan Afganistan ile ilgili olarak Batý tarafýndan üzerinde bu örgütler aracýlýðýyla kontrol sahibi olmayý yapýlan basýncýn etkisiyle dostdüþlüyordu. Dikkat ederseniz bu durum, Türkiye'nin lar alýþveriþte görsün hesabý Suriye politikasýna ne kadar da benziyor. AKP ve yapýldýðýný vurgulamak gerekir. Öyle ki Türkiye El Kaide'nin T.Erdoðan da bir yandan emperyalizmin taþeronluðu neredeyse yegâne silah kaynaðýve tetikçiliðini yaparken diðer yandan Neo-Osmanlý na dönüþmüþ durumda. MÝT'in hayalleriyle Ortadoðu'da Sünni Ýslam'ýn yeni halifesi týrlarýnýn yakalanmasý ile birlikte bu konudaki en ufak bir olmayý düþlüyor. þüphe bile daðýlmýþtý. Suriye'deki savaþ sona erse de ermese de geleceði belirsiz bir savaþ bizi bekliyor. Suriye bataklýðýna girmiþ durumdayýz ve adým adým çamurun içine saplanýyoruz. Kýsa bir süre önce IÞÝD'in Suriye sýnýrýnýn 35 km içerisinde kalan ve Türkiye topraðý sayýlan Süleyman Þah Türbesi çevresini kontrol altýna almasý geniþ yanký uyandýrmýþtý. Ayný süreçte Niðde'de jandarmaya düzenlenen saldýrý ve Ümraniye'de IÞÝD üyesi olduklarý ifade edilen kiþilerin polisle çatýþmaya girmesi, tehlikenin hemen yaný baþýmýzda olduðunu göstermiþti. El Kaide ve ondan türeyen Ýslami unsurlarla ilgili eksik bilinen bir nokta varsa; o da þaþmaz bir Batý kuklasý olduklarýdýr. Evet, 1980'li yýllarda El Kaide'nin oluþumunda SSCB'nin iþgaline karþý Afgan mücahitlerine örgütlü bir kimlik kazandýrýlmasýnda Batý'nýn desteði tartýþmasýzdý. Ancak gelinen noktada artýk El Kaide ile simgeleþen cihatçý akýmlar, dünya genelinde önemli bir oyuncu konumuna yükselirken, Batý'nýn üzerlerindeki kontrol yeteneði giderek zayýfladý. Meseleye sadece bir

6

perspektif

Türkiye'nin El Kaide'ye verdiði açýk desteði uzun uzun tartýþmayacaðýz; ancak asýl odaklanýlmasý gereken nokta bundan sonra Türkiye'nin El Kaide ile nasýl bir sýnav vereceðidir. Zira Suriye'de savaþmaya giden binlerce cihatçýnýn Türkiye sýnýrlarýný kevgire çevirmesi bir yana; yaklaþýk 5600 Türk'ün cihatçýlarýn saflarýnda savaþtýðý iddia ediliyor. Bu gruplar rotayý bir gün elbet Türkiye'ye çevirecektir. Ruþen Çakýr bu tehlikeye þu þekilde dikkat çekiyor: "yýllar boyunca Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye gibi cihad alanlarýnda çok sayýda Türkiye vatandaþýnýn savaþtýðýný; bir kýsmýnýn zamanla birer yeni Selefi hâline geldiklerini biliyoruz. Bunlarýn bir bölümünün dönüþ kararý almasý hâlinde bile Türkiye'de güçlü bir Selefi dalgaya tanýk olabiliriz. Peki dönerler mi? Eðer þu ya da bu nedenle, örneðin AKP'nin iktidarý kaybetmesi hâlinde Türkiye bir "cihad alaný" olarak kabul edilmeye baþlanýrsa bu mümkün." (Vatan, 11 Mart) Uluslararasý alanda da en sýk gündeme getirilen konulardan birisi de özellikle Avrupa'dan Suriye'ye savaþmak için giden cihatçýlarýn dönüþ yapmasý. Suriye'de 2-3 bin arasýnda Avrupalý savaþçý bulunduðu biliniyor. Bu unsurlar çok ciddi bir silah kullanma, bomba imalatý ve bireysel saldýrý tecrübesinden geçiyorlar ve baþka herhangi bir alanda bulamayacaklarý saha tecrübesi ediniyorlar. Özellikle Avrupa'dan gidiþlerde Türkiye ana geçiþ noktasýný oluþturuyor. Cihatçý gruplarýn Türkiye'ye yönelik ilgileri özellikle Türkçe yayýn yapan sitelerinin iþlerliðinden de anlaþýlabiliyor. Türkiye'de özellikle iktidar eliyle gerçekleþtirilen muhafazakârlaþtýrma Ýslamcý çeteler için muazzam bir kolaylýk yaratýyor. Türkiye kendi içine kapandýkça, Erdoðan'ýn rejimi radikal Sünni Ýslam yorumuna kaydýkça kendi tabanýndan cihatçý yapýlara doðru geçiþkenlik artýyor. ÝHH gibi bu gruplara lojistik destek sunan gruplar iktidar eliyle palazlandýrýlýyor. Pakistan'ýn Ölümcül Hatasý Bugün Türkiye'nin yaptýðý hatanýn benzeri tarihte mevcut: Pakistan'da uzun yýllar El Kaide'ye ve Taliban'a ev sahipliði yaptý. Afganistan iç savaþýnda ve SSCB iþgali döneminde Pakistan, Taliban'dan Himetyar'a kadar fanatik dinci oluþumlarýn hamisi durumundaydý. Pakistan devleti bir yandan ABD merkezli emperyalist bloðun tetikçiliðini yaparken diðer yandan Afganistan


Suriye'de savaþmaya giden binlerce cihatçýnýn Türkiye sýnýrlarýný kevgire çevirmesi bir yana; yaklaþýk 5600 Türk'ün cihatçýlarýn saflarýnda savaþtýðý iddia ediliyor. Bu gruplar rotayý bir gün elbet Türkiye'ye çevirecektir.

Niðde’de jandarma öldüren IÞÝD üyesinin bu saldýrýyý yaparak sevap iþlediði söyleyebilecek kadar gözü dönmüþtü. üzerinde bu örgütler aracýlýðýyla kontrol sahibi olmayý düþlüyordu. Dikkat ederseniz bu durum, Türkiye'nin Suriye politikasýna ne kadar da benziyor. AKP ve T.Erdoðan da bir yandan emperyalizmin taþeronluðu ve tetikçiliðini yaparken diðer yandan Neo-Osmanlý hayalleriyle Ortadoðu'da Sünni Ýslam'ýn yeni halifesi olmayý düþlüyor. Hatta örgütün lideri Usame Bin Ladin hala üzerinde þaibeler barýndýran bir operasyonla bu ülkede öldürülmüþtü. Geçtiðimiz yýl Kasým ayýnda da Pakistan Talibaný'nýn lideri Hekimullah Mesud insansýz hava aracýyla düzenlenen bir saldýrýda bu ülke içinde yaþamýný yitirmiþti. Onun selefi Beytullah Mesud'da 2008 yýlýnda yine bir insansýz hava aracý saldýrýsýnda öldürülmüþtü. Bu liste uzayýp gider. El Kaide'nin uluslararasý lideri Ayman El Zevahiri halen Pakistan'da bulunuyor. Kýsacasý liderliði ortadan kaldýrmak hareketi geriletmenin en zayýf yollarýndan birisi. El Kaide gibi Cihadçý gruplarda en az savaþanlar kadar komutanlar da sahada varlýklarýný gösteriyorlar. Avrupa'dan ve dünyanýn diðer bölgelerinden Pakistan'a geçen radikal Ýslamcýlar El Kaide ve Taliban ortaklýðýyla iþleyen kamplarda savaþ eðitimi alabiliyorlar. Örgütün Pakistan'da bulu-

Ýktidar bugüne kadar kaybedileceði açýk olan bir kumarý sürdürmeye çabaladý ve halen de yanlýþý hem kendi hem de bölge halklarýnýn boynuna dolamakta kararlý. Türkiye ile birlikte Suriye de artýk bitmeyeceði anlaþýlan bir savaþýn içine düþürüldü. Afganistan örneðini göz önüne alýn ve sadece öznelerle nesneleri deðiþtirerek Suriye denklemine uyarlayýn.

nan gücü gerektiði durumlarda Afgan operasyonlarýnda da rol alabiliyor. Pakistan devleti ise zaman zaman cihatçý gruplara karþý operasyonlar düzenlese de bu durum içerde siyasi istikrarsýzlýðýn, iç çatýþmanýn önüne geçemiyor. Son olarak Eylül 2013'te Ýslamcý gruplar Peþaver'de bir kiliseye ayin sýrasýnda saldýrmýþ ve 78 kiþiyi katletmiþlerdi. Azýnlýktaki Þiilere yönelik katliamlarsa çok daha sýk karþýlaþýlan bir durum. Artýk bizim de bir Peþaver'imiz mevcut. Kentin adý kelime olarak "sýnýr kenti" anlamýna geliyor. Yine Afganistan ile Pakistan arasýndaki El Kaide geçiþkenliðinde týpký Hatay gibi önemli bir konumda yer alýyor. ABD Yurtdýþý Güvenlik Konseyi'nin 2013 raporunda kent þöyle aktarýlýyor: "Hýrsýzlýk, kapkaç, intikam ve namus cinayetleri, siyasi þiddet, terör saldýrýlarý, adam kaçýrma, askeri operasyonlar ve toplumsal kargaþa, hem Peþaver hem de Pakistan'ýn kuzeybatýsýnda sýk rastlanan olaylar. El Kaide ve Taliban unsurlarý ile yerel silahlý mezhep temelli gruplar, Pakistan'ýn genelinde tehlike oluþturuyor. FATA ve Swat Vadisi de dâhil olmak üzere KP Eyaleti'nin (Peþaver bu eyaletin baþkenti) büyük bölümü devletin kontrolünün dýþýnda kalýyor ve buralar teröristler, aþýrý gruplar ve militan gruplar için saldýrý hazýrlýðý, eðitim ve planlama yapmak için bir güvenli liman saðlýyor." Yine Hatay'a benzer bir þekilde Afganistan'da süren savaþtan kaçan on binlerce Afgan mülteci kentte kalýyor ve Taliban'ýn insan kaynaklarýndan birini oluþturuyor. Türkiye'de devletin artýk Hatay ve Suriye sýnýrýnda bulunan diðer illerde ne kadar kontrol sahibi olduðu tartýþmalýdýr. Düne kadar bölge halklarý özellikle Ýslamcý gruplarýn bölge halklarýna uyguladýklarý pervasýz þiddetinden, iktidar tarafýndan beslenen aç gözlülüklerinden sýklýkla þikâyet ediyorlardý. Ýktidarýn buna yanýtý ise Türkiye halklarýný özellikle Sünni mezhepçilik temelinde kendi topraklarýnda ve bütün amacý Ortadoðu'yu kan gölüne çevirmek olan bir savaþ karþýsýnda ikinci sýnýf vatandaþ konumuna düþürmek oldu. Bu öfke Gezi Direniþi'nde de kendisini göstermiþ ve en sert çatýþmalarýn yaþandýðý yerlerin baþýnda Hatay

gelmiþti. Katledilen 3 gencin bu bölgeden çýkmasý da tesadüf deðil. Ýktidar bugüne kadar kaybedileceði açýk olan bir kumarý sürdürmeye çabaladý ve halen de yanlýþý hem kendi hem de bölge halklarýnýn boynuna dolamakta kararlý. Türkiye ile birlikte Suriye de artýk bitmeyeceði anlaþýlan bir savaþýn içine düþürüldü. Afganistan örneðini göz önüne alýn ve sadece öznelerle nesneleri deðiþtirerek Suriye denklemine uyarlayýn. Türkiye için tehlikeli noktalardan birisi de bu savaþýn ortasýnda yalnýzlaþma yaþamaktýr. Esad'ý devirmek için bugüne kadar Ýslamcý çetelere desteði esirgemeyen ABD öncülüðündeki Batýlý emperyalist kapitalistler de artýk sahadaki varlýklarýný gevþetmiþ durumdalar. Daha çok "ýlýmlý" isyancýlarý eðittikleri Ürdün sýnýrýna aðýrlýk vermiþ durumdalar. Ancak Türkiye'nin böyle bir þansý bulunmuyor. Geri dönülemez nokta çoktan aþýlmýþ durumda. AKP iktidarý Türkiye'yi Yemen'den Nijerya'ya, Suriye'ye kadar artýk dünya genelinde savaþlarýn yaktýðý ateþlere körükle giden bir ülke konumuna düþürdü. En son THY'nin Nijerya'daki iç savaþta kullanýlmak üzere aðýr silah taþýdýðý açýða çýktý. Bugüne kadar sadece Türkiye topraklarýnda yüze yakýn insanýmýz Suriye ile süren savaþýn bedelini yaþamlarýyla ödediler. Kirli savaþýn baþlangýcýndan bu yana Suriye topraklarýnda ise yüzbinlerce suçsuz insan yaþamýný yitirirken, milyonlarcasý komþu ülkelere iltica etmek zorunda kaldý. Ýnsanlýk bir avuç açgözlünün, iktidar düþkününün, zorbanýn hýrslarýnýn bedelini böylesine aðýr bir maliyetle ödemek zorunda deðil. AKP'nin Türkiye'yi içine düþtüðü bu derin bunalýmdan ve kaostan çýkarma þansý yok. Aksine böyle bir ortamdan beslenen bir iktidara evrilmiþ durumda. Savaþa da, AKP'nin bizi mahkûm ettiði bu kirli düzene karþý da tek çýkar yol sosyalizm mücadelesinden geçmektedir.

perspektif

7


40. Yýlýnda Kýbrýs Ýþgali Kasým 1973'te Yunanistan'da darbeyle iktidarý ele geçiren Albaylar Cuntasý, 15 Temmuz 1974'te Kýbrýs'ta paralel bir darbeye imza atarak Makarios'u devirir ve Nikos Sampson liderliðinde aþýrý sað bir cunta oluþturulur. Cuntanýn ilk iþi Kýbrýs'ý Yunanistan'a katmak (Enosis) için düðmeye basmak olur ve bu da Türkiye'ye Kýbrýs'a müdahale etme imkaný verir. Saðcý EOKA paramiliter gruplarýnýn azýnlýk Türk nüfusa yaptýðý baský ve katliamlar gerekçesiyle 1964 sýralarýnda düþünülen ama ABD'nin engellemesiyle gerçekleþtirilemeyen Kýbrýs çýkartmasý, 10 yýl sonra bu kez mümkündür. 20 Temmuz'da, zamanýn baþbakaný Bülent Ecevit'in kararýyla, TSK on binlerce askerle Kýbrýs'ý iþgal etmeye baþlar. Ýþgal, iki aþamada gerçekleþir ve baþarýlý olur. Kýbrýs ikiye bölünür, binlerce insan hayatýný kaybederken Yunanistan'daki Albaylar Cuntasý, Atina'daki Politeknik ayaklanmayla devrilir. Aradan geçen 40 yýla karþýn ada halklarýnýn bölünmüþlüðü, Türkiye ve Yunanistan'ýn garantörlük adý altýndaki baskýlarý ve emperyalizmin adadaki varlýðý halen sürmektedir. Genel Bir Bakýþ Kýbrýs, Akdeniz'in üçüncü büyük adasýdýr. Kuzeyinde Türkiye, doðusunda Ýsrail, Lübnan, Suriye; güneyinde Mýsýr; kuzeybatýsýnda ise Yunanistan yer almaktadýr. Doðu Akdeniz'de "batmayacak uçak

8

tarih

gemisi" olarak deðerlendirilen Kýbrýs, bölgede egemen olmak isteyen emperyalist güçler için de önemli bir konuma sahiptir. Adanýn toplam nüfusu 1 milyon 100 bindir. Bu nüfusun yaklaþýk 300 bini adanýn kuzeyinde yaþamaktadýr. 1980'lere kadar adada çok az nüfusla Ýngiliz, Ermeni ve Maruni topluluklarý da bulunmakta idi. 1974 harekatýyla birlikte özellikle 1983 yýlýnda KKTC'nin ilanýndan sonra Türkiye'nin çeþitli bölgelerinden adaya göçler ile Kýbrýs'ýn demografik yapýsý TC tarafýndan deðiþtirilmiþtir. Uzun zaman yerli Kýbrýs Türkleri ile göçmen Türkler arasýnda belirli bir mesafe mevcut olsa da yeni kuþaklarla birlikte bu mesafeler büyük ölçüde kapanmýþtýr. Kýbrýs, 1571 yýlýnda Osmanlý tarafýndan ele geçirilmiþtir. 1878 yýlýnda 93 Harbinde Ruslara karþý çok zor duruma düþen Osmanlý, Kýbrýs'ý 'Ruslara karþý alýnan desteðin' karþýlýðý olarak yýllýk yaklaþýk 92.000 altýn bedeliyle Birleþik Krallýk'a kiralamýþtýr. Osmanlý mülkiyeti devam ediyor sayýlmakla birlikte, yönetim tamamen Birleþik Krallýk'a geçmiþtir. Birleþik Krallýk Ada'yý "Komiser" diye tabir ettiði yüksek rütbeli yöneticilerle idare etmiþtir. 1.Dünya Savaþý'nda Osmanlý, Almanya'nýn yanýnda yer alýnca, 1914 yýlýnda, Birleþik Krallýk adayý ilhak ettiðini ilan etmiþtir. 1923'te imzalanan Lozan Barýþ Antlaþmasý'nýn 21. Maddesi

gereðince, Birleþik Krallýk'ýn ilhaký tanýndý. 1925 yýlýnda Kýbrýs Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandý. Kýbrýs halkýnýn bu emperyalist iþgallere tepkisi ve mücadelesi her zaman olmuþtur, ama bu tepki, adada yaþayan iki kardeþ halkýn birbirine düþürülmesiyle son bulma noktasýna gelmiþtir. Kýbrýslýlar, Türkiye, Yunanistan ve Ýngiltere Ýngiliz iþgaline karþý Kýbrýslýlar mücadele verseler de Britanya yönetimi böl ve yönet taktiði gereði azýnlýk olan Türkleri önemli mevkilere getirip onlarý kayýrýyor görüntüsü vererek Kýbrýs Rum ve Türk halklarý arasýna düþmanlýk tohumlarý ekiyordu. Britanya idaresine karþý mücadele eden Rumlarýn Enosis istekleri de Kýbrýslý Türkleri Britanya'nýn kucaðýna itmekteydi. Britanya yönetimine baðlý polis, savcý, gardiyan vb. görevlere çoðunlukla Türklerin atanmýþ olmasý etnik düþmanlýðý körükledi. Ocak 1950 tarihinde Doðu Ortodoks Kilisesi, Kýbrýs Türk toplumunun boykot ettiði bir referandum düzenledi. Referandumun sonucunda, katýlan halkýn %90'ý Kýbrýs'ýn Yunanistan ile birleþmesi düþüncesi olan Enosis lehinde oy verdi. 1955'te Yunanistan iç savaþýnda komünistlere karþý savaþan Georgios Grivas'ýn öncülüðünde kurulan aþýrý saðcý


ve anti-komünist EOKA örgütü, Birleþik Krallýk kuvvetlerini adadan çýkarmak için silahlý eylemlere baþladý. Kýbrýs Rumlarýnýn bu silahlý mücadelesi, her ne kadar anti emperyalist bir ayaklanma olarak sunulsa da Yunanistan'a baðlanma taraftarý bir ayaklanmaydý ve adadaki Türklere karþý milliyetçi saldýrýlarý içermekteydi. Bu zaman zarfýnda Kýbrýs Türkleri de kendi milliyetçi örgütlerini inþa etmeye koyuldular: Türk Mukavemet Teþkilatý (TMT). Bu örgüt, zaman içerisinde TC kontrgerillasýnýn güdümüne girdi, bu unsurlar tarafýndan organize edilmeye ve silahlandýrýlmaya baþladý. TMT de týpký EOKA gibi aþýrý saðcý ve antikomünistti. "Kurt"lu bir ambleme sahipti ve üyeleri için Ýslami bir tona sahip "mücahit" ifadesini kullanýyordu. Rum milliyetçilerinin polikasý "Enosis", Türk milliyetçilerinin politikasý ise "Taksim" (bölünme) idi. Her iki toplumda da milliyetçi akýmlar etkinlik kurdular, karþýlýklý faþizan saldýrýlar gerçekleþtirdiler ve enternasyonalist tutum alan Kýbrýslý solcularý ve iþçi önderlerini katletttiler. Kara Bir Leke 6 Eylül 6 Eylül 1955 yýlýnda Selanik'te M.Kemal'in doðduðu evin bombalandýðý haberi devlet eliyle gazete manþetlerine taþýndý. Ardýndan ýrkçý 6-7 Eylül kanlý olaylarý baþ gösterdi. Müslüman olmayan tüm halka özellikle Rumlara karþý saldýrýlar düzenlendi. 12 gayri-Müslim öldürüldü, 300 kiþi yaralandý, yüzlerce kadýna tecavüz edildi, binlerce ev ve iþyerleri ile yüze yakýn kilise yakýldý ve yaðmalandý. Saldýrýlar son derece örgütlü ve planlý bir þekilde ilerledi. "Kýbrýs Türktür Cemiyeti" ve "Ýstanbul Yüksek Okullar Talebe Birliði" gibi örgütler, saldýrýlara önderlik etmiþlerdi.Ve hükümet her zamanki iftira politikasýný yine uygulayarak bütün bunlarý komünistlerin yaptýðýný iddia etti ve hem Rumlarý hem de komünistleri hedef göstererek ikisini de aradan çýkarmýþ oldu. Yýllar sonra orgeneral Sabri Yirmibeþoðlu, "6-7 Eylül olaylarý Özel Harp dairesinin iþiydi ve muhteþem bir örgütlenmeydi. Amacýna da ulaþtý." diyerek gerçeði kendi aðýzýyla itiraf etti. Yani sözde Kýbrýs'taki mazlum Türkleri korumaya çalýþan Türkiyeli egemenler, Ýstanbul'da katledile katledile zaten bir avuç kalan Rum ve Ermeni nüfusuna karþý iðrenç bir kýyým gerçekleþtirmiþtir. TC'nin Kýbrýs politikasýnýn bir yaný da içeride

son kalan Rumlarý da göçe zorlayýp sýfýrlamaktýr. Nitekim bu amaçlarýna ulaþmýþlardýr. Kýbrýs'ta Baskýlar 1950'lilerin ikinci yarýsýnda Kýbrýs'ta bütün sol örgütler kapatýldý ve bütün sol yayýnlar yasaklandý. Yaklaþýk 140 kiþi tutuklandý ve kamplara gönderildi. 1959 Aralýk ayýna kadar bu baskýlar sürdü. Bu dönemde EOKA'nýn faþist liderlerinden Grivas'ýn yönlendirmesiyle, pek çok sol kadro katledildi. Buna raðmen sol kadrolar illegal mücadeleye devam ettiler. Diðer taraftan sýnýf mücadelesinde kritik bir yer tutan Kýbrýs'taki Stalinist komünist parti AKEL, milliyetçilikten nasibini fazlasýyla almýþtý ve gerçek bir devrimci alternatif yaratmasý mümkün deðildi. 1956 yýlýnýn ilk aylarýnda Makarios'la "özerklik" görüþmeleri baþlatan Ýngiltere, Makarios'un "ulusun kendi kaderini tayin hakký"nda ýsrarcý olmasý üzerine, O'nu tutuklatarak sürgüne gönderdi. 1956 Temmuzu'nda Ýngiltere'nin çýkarlarýna ters düþen bir geliþme yaþandý. Mýsýr'daki milliyetçi Nasýr yönetimi, Süveyþ Kanalý'ný ulusallaþtýrdýðýný açýkladý ve kanaldan dolayý Mýsýr'a yerleþmiþ olan Ýngiliz askeri üsleri kapatýldý. Bu arada, Kýbrýs'taki Rumlarýn mücadelesi de artýyordu. Mýsýr'daki üslerini kaybeden Ýngiltere, bölgesel önemi iyice artan Kýbrýs'ý elinden tümüyle kaçýrmamak için, "ulusun kendi kaderini tayin hakkýný" tanýmak zorunda kaldý. Ancak adadaki askeri üslerinin kalmasýný þart koþtu. 1957 yýlýnýn baþlarýnda EOKA ateþkes ilan etti, Makarios'un serbest býrakýlmasýyla silahlarýný bir süre durdurdu. 1960 yýlýnda Kýbrýs Cumhuriyeti adýyla baðýmsýzlýk kazandý. TMT ve Adadaki Enternasyonalist Emek Hareketine Saldýrýlar Kýbrýs Harekâtý'nýn baþladýðý 20 Temmuz 1974 tarihinde TMT üyesi 17.151 mücahit bulunuyordu. TMT'nin

20 Temmuz'da, zamanýn baþbakaný Bülent Ecevit'in kararýyla, TSK on binlerce askerle Kýbrýs'ý iþgal etmeye baþlar. Ýþgal, iki aþamada gerçekleþir ve baþarýlý olur. Kýbrýs ikiye bölünür, binlerce insan hayatýný kaybederken Yunanistan'daki Albaylar Cuntasý, Atina'daki Politeknik ayaklanmayla devrilir. Aradan geçen 40 yýla karþýn ada halklarýnýn bölünmüþlüðü, Türkiye ve Yunanistan'ýn garantörlük adý altýndaki baskýlarý ve emperyalizmin adadaki varlýðý halen sürmektedir. temel hedeflerinden birisi de adada barýþý ve baðýmsýzlýðý savunan Türk emekçilerdi. Kýbrýslý Rumlarýn ve Türklerin ortak düzenledikleri bir mitingin ardýndan, TMT, faþizan saldýrýlarla sendikalý Türk iþçileri katletmeye baþladý. Benzer bir þekilde, solcu Rum iþçiler de faþist Rumlarca katledildiler. Emperyalizme karþý ortak bir þekilde mücadele veren iþçi sýnýfýnýn katledilmesi gerekiyordu. Çünkü güçlenme ihtimali olan sýnýf hareketini bir an önce bitirmezlerse tüm çabalarý boþa gidecekti. Ýki taraftan paramiliter milliyetçi örgütler de bu iþte tetikçiliði üstlendiler. Kýbrýs'ýn Bölünmesi Adada 1974'te Yunanistan darbesinin ardýndan Türk Silahlý Kuvvetleri'nin gerçekleþtirdiði harekât ve iþgal sonucu adanýn kuzeyinde tek yanlý Kýbrýs Türk Federe Devleti kurulmuþ, bu devlet sonra Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti adýný almýþtýr. Diðer taraftan bu mini devlet dünya tarafýndan tanýnmayacaktýr. (Diðer ülkelere göre bütün ada hala Kýbrýs Cumhuriyeti adýyla kabul edilmektedir. Kýbrýs'ýn kuzeyi TC tarafýndan iþgal edilmiþ bölge olarak

tarih

9


Kýbrýs Harekâtý'nýn baþladýðý 20 Temmuz 1974 tarihinde TMT üyesi 17.151 mücahit bulunuyordu. TMT'nin temel hedeflerinden birisi de adada barýþý ve baðýmsýzlýðý savunan Türk emekçilerdi. Kýbrýslý Rumlarýn ve Türklerin ortak düzenledikleri bir mitingin ardýndan, TMT, faþizan saldýrýlarla sendikalý Türk iþçileri katletmeye baþladý. Benzer bir þekilde, solcu Rum iþçiler de faþist Rumlarca (EOKA tarafýndan) katledildiler. Emperyalizme karþý ortak bir þekilde mücadele veren iþçi sýnýfýnýn katledilmesi gerekiyordu. Çünkü güçlenme ihtimali olan sýnýf hareketini bir an önce bitirmezlerse tüm çabalarý boþa gidecekti. Ýki taraftan paramiliter milliyetçi örgütler de bu iþte tetikçiliði üstlendiler. görülür ve KKTC adýyla resmi bir devlet tanýnmamaktadýr.) Ama TSK, 1974'teki Kýbrýs iþgaliyle Türkiye'nin adada hakimiyet kurma emellerini gerçekleþmeye baþlamýþtýr. Kuzey Kýbrýs ve Güney Kýbrýs adada her ne kadar iki ayrý baðýmsýz ülke gibi görünse de Kýbrýslýlar gerçek bir baðýmsýzlýk kazanamamýþlardýr. Kuzey Kýbrýs Türkiye'nin "yavru vataný", Güney Kýbrýs da Yunanistan'ýn arka bahçesi olmaktan kurtulamamýþtýr. Ve tüm bunlarýn yanýnda adada NATO üsleri de bulunmaktadýr. 24 Nisan 2004 referandumuna göre adanýn kuzeyinde yaþayan halkýn büyük bir çoðunluðu Annan Planý çerçevesinde Güney'le birleþme taraftarýdýr ama Güney halkýnýn büyük bir çoðunluðu Annan Planý'na karþý çýkmýþtýr. 1 Mayýs 2004 tarihinde adanýn Rumlar tarafýndan yönetilen Güney kesimi adanýn tamamýný temsilen, "Kýbrýs Cumhuriyeti" adýyla Avrupa Birliði'ne katýlmýþtýr. Ama bu, çözüm anlamýna hiçbir þey ifade etmemiþtir. Bölünmüþlük devam ederken AB ekonomik krize girmiþ, Güney Kýbrýs da Yunanistan'ý takip ederek ekonomik iflas yaþamýþtýr. Kuzeydeki mahrumiyet de aynen sürmektedir. Kýsacasý, çözüm AB'de deðil Birleþik Sosyalist Kýbrýs ve onun enternasyonal mücadelesindedir. 6.Filo Eylemleri, Kýbrýs'ýn Ýþgali ve Kötü Sýnavlar 6. Filo'nun Akdenize gelmesinde ki temel sebep Ýsmet Ýnönü'nün 2 haziran 1964'te Enosisçilerin ve Türk faþistlerinin adada kýyýma baþlamýþ olmasýnýn ardýndan adaya yönelik bir harekat düzenleme kararý

10

tarih

almasýydý. Ýngiltere'nin taþeronu olan Yunanistan'a açýlacak olan bu savaþ, ABD'yi hayli rahatsýz etmekteydi. ABD Baþkaný Johnson, 5 Haziran'da Ýnönü'ye yolladýðý mektupta, açýkça bu harekatý engelleyeceklerini bildiriyordu. Mektup Türkiye'nin adaya tek taraflý müdahalesinin iki NATO ülkesinin savaþmasý demek olduðunu ve Soðuk Savaþ denklemleri içinde bunun kabul edilemez olduðunu anlatýrken Türkiye'ye bölgede sadece bir taþeron olabileceði sertçe hatýrlatýlmýþ oluyordu. Bu süreçte ilk ABD karþýtý gençlik eylemleri de 27 Aðustos 1964'te düzenlendi. Mektubun ardýndan Türkiye müdahale kararýndan vazgeçse de 1967'de Yunanistan'da Albaylar Cuntasý'nýn iktidarý almasýnýn ardýndan saldýrganlaþan politikasý ile Türk faþistlerinin Rumlarý katletmesi ada halklarýnýn geri dönülmez bir kopuþa itildiði bir sürecin önünü açmýþ oldu. Durumdan faydalanmak isteyen Türkiye'nin 64'tekine benzer bir harekata kalkýþmamasý için ABD'nin 6. Filosu derhal Akdeniz’e demirleyerek Kýbrýs'la Türkiye arasýna girdi. 68 gençliði 6. Filo'ya karþý çýkarken hem halklarýnýn katili olan ABD'ye karþý büyük bir öfkeyi dillendiriyor hem de Kýbrýs'a müdahale'nin engellenmesine karþý acý bir þekilde milliyetçi tepkiler gösteriyordu. ''Soydaþlarýmýz katlediliyor'' diye propaganda yapan gençlik M. Kemal'i ve Yunan askerlerinin denize dökülmelerini sýk sýk hatýrlýyor ve ABD askerlerini denize dökerken ilhamýný buradan alýyordu. Oysa o sýrada Kýbrýs'ta büyük bir komünist avý

baþlamýþtý. AKEL, toplumsal desteðini büyütmüþtü. Rum ve Türk iþçilerin birlikte örgütlendiði sendikalar ve üyeleri olan emekçiler Yunan ve Türk faþistlerince aðýr bir saldýrý altýndaydý. Sorun enternasyonalizm sorunu idi. Adalet Partisi'nin iktidarý döneminde ABD'yle gerilimi azaltmak amacýyla 6. Filo askerleri Ýstanbul'a "ihtiyaç molasý" için davet edildi. TÝP de dahil olmak üzere sol, iþgalden yanaydý. Kýbrýs'ta ABD ve NATO'ya karþý, NATO üyesi olan TSK ile (!) bu savaþ verilmeliydi. Sonuçta hedef sosyalizm falan deðil, Milli Demokratik Devrim'di. Denizlerin, Mahirlerin ideolojik olarak Kemalizme böylesine derinden baðlý bir yurtsever-milliyetçi mirasý sorgulayacak ne zamaný ne de araçlarý oldu. Onlar emperyalizme büyük öfke duyuyorlardý fakat Stalinizmin farklý versiyonlarýndan baþka bir seçeneðin sunulmadýðý gençlik anti-emperyalizmin, antikapitalizm olduðunu, bunun da enternasyonalist sýnýf savaþýmýnýn ta kendisi olduðunu söyleyen bir programa sahip deðildi. Bu sorun, solun 74'teki Kýbrýs iþgalini desteklemesine neden oldu. Kýsacasý, Stalinist milliyetçilik sadece Yunanistan ve Kýbrýs solunu deðil ayný zamanda Türkiye solunu da esir almýþtý. Kýbrýs Ýçin Gerçek Çözüm Kýbrýs'ta yoðun þekilde bulunduðu tespit edilen doðalgaz yataklarý emperyalistleri iþtaha getirmiþ olacak ki emperyalist projeler hýz kazanmýþ durumda. Halklar arasýnda bir sorun olmamasýna raðmen emperyalizm çözümsüz. Mesele emperyalist kapitalist sitemle alakalý, mil-


liyetçi küçük unsurlarý saymazsak halkçýktýðý 2011'de toplumsal öfke AKP'ye larýn birbirine bir düþmanlýðý yok. karþý kitlesel boyutlara ulaþmýþtýr. Bu nedenle AKP, Türkiye ile paralel olarak Kýbrýs'ýn olasý Suriye saldýrýlarýna üs adadaki politikalarýný da baskýcý hale olma riski, Kýbrýs halkýnýn bu kirli kan getirmekte elini de çabuk tuttu. politikalarýnýn ortasýnda kalmasý tehlikesini iþaret ediyor. Kýbrýs halký, Þu an Kuzey'de koalisyon iktidarýnda "Birleþik Sosyalist Kýbrýs"ý kurup enterCTP-BG ve Demokrat Parti bulunmaknasyonalist bir çizgiyle dünyaya devrim tadýr. CTP'nin sosyalist çizgide olduðunu mücadelesini taþýmadýkça AB ve diðer söylemesi hiçbir þeyi deðiþtirmemekte kapitalist politikalardan boþuna çare umacaktýr. Kýbrýs'ýn tarihi, emperyalist kapitalist sistem ve onlarýn þovenist temsilcilerinin halklarý birbirine nasýl düþürdüðünün acý örnekleri ile dolu. Diðer taraftan aradan onlarca yýl geçmesine raðmen emperyalist sistemin Kýbrýs'taki çözümsüzlüðü devam ediyor. Kuzey Kýbrýs iþgal edildiðinden beri gün yüzü görmedi. Türkiye'deki hakim sýnýflar, kendilerinin de kýþkýrtýcýsý olduðu etnik çatýþmayý, yaþanan 24 Nisan 2004 referandumuna göre adanýn büyük acýlarý bir sopa gibi kulla- kuzeyinde yaþayan halkýn büyük bir çoðunluðu narak, Rumlara Annan Planý çerçevesinde Güney'le birleþme karþý düþmanlýðý taraftarýdýr ama Güney halkýnýn büyük bir çoðunsürekli kýþkýrtarak Kýbrýs'ýn kuzeyini luðu Annan Planý'na karþý çýkmýþtýr. 1 Mayýs 2004 adeta bir sömür- tarihinde adanýn Rumlar tarafýndan yönetilen geye dönüþtürdü. Güney kesimi adanýn tamamýný temsilen, "Kýbrýs Yunanistan ve Rum Cumhuriyeti" adýyla Avrupa Birliði'ne katýlmýþtýr. tarafýndaki e g e m e n l e r i n Ama bu, çözüm anlamýna hiçbir þey ifade milliyetçi-þoven etmemiþtir. Bölünmüþlük devam ederken AB tutumlarý da uzun ekonomik krize girmiþ, Güney Kýbrýs da yýllar boyunca Rauf Denktaþ ile Yunanistan'ý takip ederek ekonomik iflas Türkiye devletinin yaþamýþtýr. Kuzeydeki mahrumiyet de aynen statükocu pozis- sürmektedir. Kýsacasý, çözüm AB'de deðil Birleþik y o n l a r ý n ý Sosyalist Kýbrýs ve onun enternasyonal mücadegüçlendirdi. lesindedir. Ýþgalin baþladýðý günden bu yana Türkiye egemen sýnýfý ve ordusu adada sömürü devam etmektedir ve Ankara'nýn kara para aklama ve zenginleþme yoluna iþbirlikçiliðini üstlenmesi sosyalizme gitmiþtir. Kýbrýslýlar ise "besleme" yapýlan açýktan bir hakarettir. CTP'nin bu muamelesi görmüþ; yavru vatan olarak durumu Stalinist revizyonizme uyum "anavatana" her daim þükranlarýný sunsaðlamasýndan baþka bir þey deðil. masý beklenmiþtir. Rauf Denktaþ'tan Ýrsen Birleþik Sosyalist Kýbrýs kurulmadýkça ve Küçük'e Türkiye egemen sýnýflarýnýn bu enternasyonal sosyalist mücadeleye emrine amade iktidarlar adadaki her türlü dönüþmedikçe ada halký iþgallere, saldýrýyý Kýbrýs halklarýna reva görmüþtür. sömürüye, emek hýrsýzlýðýna ve çete Özellikle AKP döneminde Türkiye sýnýryuvasý olmaya maruz kalacaktýr. larýnda uygulanan her türlü kadrolaþma, Türkiye iktidarý ve diðer emperyalist baský, özelleþtirme politikasýnýn Kýbrýs devletler için çok önemli bir jeopolitik versiyonu, UBP eliyle uygulamaya geçikonuma sahip olan Kýbrýs, son zamanlarrilmiþtir. Ancak Kýbrýslý haklarýn "Ankara da önemini daha da çok artýrmýþtýr. elini yakamýzdan çek" diyerek sokaklara

Suriye'ye yapýlmak istenen emperyalist müdahelede üs olarak kullanýlmak istenen Kýbrýs'ýn kuzey ve güney halkýnýn bu kirli ve kanlý savaþ politikalarýna karþý göstereceði ortak mücadelesi büyük önem göstermektedir. Kýbrýs emekçileri bir yandan Türkiye egemenlerine karþý savaþýrken diðer yandan da iþçi sýnýfýnýn bölgesel birliði için çaba harcamalý, kapitalist sömürü düzenini yýkmayý hedeflemelidir. Ýþçi sýnýfýnýn bölgesel birliði ilk önce Kýbrýslý Türk ve Rum iþçilerinin daha sonra da Türkiyeli ve Yunan emekçilerin birliði anlamýna gelir. Unutulmamalýdýr ki neoliberal saldýrýlara karþý sadece Ortadoðu emekçileri deðil baþta Yunanistan olmak üzere Avrupa çapýnda emekçiler ayaktadýr. Dünya kapitalizmi krizdedir, dünya emekçileri isyanlarla dünyayý sallamaktadýr. Kýbrýslý emekçi dostlarýmýz da Kýbrýs'ýn iþgalinin 40. yýlýnda yerel bir kurtuluþ olmadýðýný bilmeli ve bu baðlamda birleþik bir sosyalist Kýbrýs mücadelesini verirken bunu da ancak sosyalist bir dünya devrimiyle tamamlayabileceklerini ve emperyalist saldýrýlardan bu sayede ebediyen kurtulabileceklerini unutmamalýdýrlar. Kýbrýs SDH

Adadaki Tüm Ýþgal Güçleri Geri Çekilsin ! Kýbrýs Kýbrýslýlarýndýr! Yaþasýn Birleþik Sosyalist Kýbrýs ! Yaþasýn Sosyalist Dünya Devrimi!

tarih

11


Rus Devriminin Karakteri-III Troçki Üçüncü Pozisyonu Savunuyor Yazýnýn önceki bölümlerinde Rus sosyal demokrasisinin temel iki fraksiyonunun ayrým noktalarýný analiz etmiþtik. Fakat bunlarýn yaný sýra, birinci devrimin þafaðýnda, o yýllarda neredeyse hiç dikkatle karþýlanmamýþ olan üçüncü bir pozisyon çoktan formüle edilmiþti. Bu pozisyonu burada bütünlüklü bir þekilde kaydetmekle mükellefiz; sadece 1917 olaylarýnda doðrulanmasýndan dolayý deðil. Çünkü bu kavrayýþ, özellikle de Ekim devriminden yedi sene sonra tarumar edilmesinin ardýndan, Stalin'in ve tüm Sovyet bürokrasisinin siyasi evriminde tamamen öngörülmemiþ bir rol oynamaya baþladý. 1905'in baþýnda, Troçki tarafýndan yazýlan bir broþür Cenova'da yayýmlandý. Bu broþür, 1904 kýþýnda gözler önüne serilen siyasal durumu analiz etmiþti. Yazar þu sonuca varmýþtý; liberallerin baðýmsýz dilekçe kampanyalarý ve ziyafetleri tüm olanaklarýný tüketmiþti; umutlarýný liberallere baðlamýþ olan radikal entelijensiya liberallerle birlikte bir çýkmaz sokaða varmýþlardý; köylü hareketi zafer için uygun koþullar yaratýyordu fakat baþarmaya muktedir deðildi; sonuca ulaþmak ancak proletaryanýn silahlý ayaklanmasý aracýlýðýyla mümkün olabilirdi; bu yoldaki atýlacak bir sonraki adým genel grev olmalýydý. Broþürün adý "9 Ocak'tan Önce" idi çünkü Petersburg'daki Kanlý Pazar'dan önce yazýlmýþtý. Bu tarihten sonra gelen güçlü bir grev dalgasýnýn peþi sýra, grev dalgasýný tamamlayan ilk silahlý çatýþmalar, bu broþürün stratejik

12

çeviri

öngörüsünün kesin bir onayý idi. Çalýþmamýn önsözünü o zamanlar Almanya'da tanýnan bir yazar olmayý baþarmýþ olan Rus siyasi göçmen Parvus yazmýþtý. Parvus, fikirlerden etkilendiði kadar baþkalarýný da fikirleriyle zenginleþtirebilen istisnai yaratýcýlýkta bir kiþilikti. Bir düþünür ve yazar olarak; yeteneklerine yaraþýr bir iç dengeden ve emek hareketine katký sunmak için gerekli olan çalýþma sevgisinden yoksundu. Kiþisel geliþimimde tartýþmasýz bir rol oynadý, özellikle de çaðýmýzýn toplumsal devrimci kavrayýþý baðlamýnda. Tanýþmamýzdan birkaç yýl önce Parvus sabýrla Almanya'da genel grev fikrini savunmuþtu; ancak ülke uzun süreli bir sanayi büyümesinden geçiyordu, Sosyal Demokratlar kendilerini Hohenzollerlerin rejimine adapte etmiþti; bir yabancýnýn devrimci propagandasý ise ironik bir ilgisizlikle karþýlandý. Petersburg'daki kanlý olaylardan iki gün sonra broþürümle tanýþan Parvus, daha sonra el yazmasýnda, proletaryanýn geri kalmýþ Rusya'nýn kaderini belirlemede oynayacaðý özel rol fikrinin çekim alanýna girmiþti. Münih'te beraber geçirdiðimiz tartýþmalarla dolu o birkaç gün, ikimiz için de çok aydýnlatýcý oldu ve bizi kiþisel olarak yakýnlaþtýrdý. Parvus broþüre yazdýðý önsözde Rus Devrimi'nin tarihine bir giriþ yaptý. Birkaç sayfada, geri kalmýþ Rusya'nýn daha önce bilinen ama kimsenin gerekli sonuçlarýný çýkarmadýðý toplumsal tuhaflýklarýna ýþýk tuttu. Batý Avrupa'nýn siyasi radikalizmi, diye yazdý Parvus, iyi bilindiði gibi,

temel olarak küçük burjuvaziye dayanmaktadýr. Bunlar; zanaat iþçileri ve genel olarak bu kanadýn, kapitalist sýnýf tarafýndan endüstriyel geliþimle yakalanmýþ ve ayný zamanda bir kenara atýlmýþ burjuvazisi idi... Rusya'da, kapitalizm öncesi dönemde, þehirler Avrupa'dan ziyade Çin'in izlediði yolda geliþti. Bunlar, yönetim merkezleri, safkan memur karakterliydi. Ekonomik iliþkiler bakýmýndan en ufak bir siyasi önemi olmaksýzýn, etrafýndaki toprak sahipleri ve köylü çevrelerine ticaret merkezleri ve pazar olarak hizmet etti. Yine de geliþimleri kapitalist geliþim tarafýndan sekteye uðratýldýðýnda oldukça önemsizdi ki büyük þehirler kendi modellerini (fabrika þehirleri ve dünya ticaretinin merkezleri gibi) yaratmaya baþlamýþlardý... Çok benzer bir þey, küçük burjuva demokrasisinin geliþimini durdurmuþ ve Rusya'da proletaryanýn sýnýf bilincinin yararýna hizmet etmiþti. Þöyle ki; küçük zanaat üretiminin zayýflýðýndan ötürü iþçi sýnýfý doðrudan fabrikalarda yoðunlaþmýþtý. Köylüler, hiç olmadýðý kadar büyük kitleler halinde hareketin içine çekilecekti. Fakat köylülük yalnýzca ülkedeki politik kargaþayý arttýrmaya ve bu suretle hükümeti zayýflatmaya muktedirdi. Sýký þekilde kaynaþmýþ bir devrimci ordu oluþturamazdý. Bu nedenle, devrimin geliþmesiyle birlikte, hiç


olmadýðý kadar büyük bir siyasi görev proletaryanýn payýna düþecek. Bununla beraber, proletaryanýn öz bilinci geliþecek, politik enerjisi büyüyecektir. Sosyal Demokrasi þu ikilem ile yüz yüze kalacaktýr; Geçici Hükümet'in sorumluluðunu üstlenmek ya da iþçi hareketinden ayrý düþmek. Ýþçiler, Sosyal Demokratlarýn nasýl davrandýðýna bakmaksýzýn bu hükümeti kendi hükümetleri olarak göreceklerdir... Rusya'daki devrimci alt üst oluþ ancak iþçilerce baþarýya ulaþtýrýlabilir. Rusya'daki Devrimci Geçici Hükümet, iþçi demokrasisinin hükümeti olacaktýr. Sosyal Demokrasi Rus proletaryasýnýn devrimci hareketinin önderliðini yaparsa o zaman bu hükümet Sosyal Demokrat olur. Sosyal Demokrat Geçici Hükümet Rusya'da sosyalist bir altüst oluþu baþaramayacaktýr ancak otokrasinin tasfiyesi ve demokratik cumhuriyetin kurulmasý süreci, siyasi çalýþma için zengin bir toprak saðlayacaktýr. 1905 güzünde, devrimci durum kýzýþtýðýnda, Parvus'la, bu kez Petersburg'da, bir kez daha buluþtum. Her iki fraksiyondan da örgütsel baðýmsýzlýðýmýzý korumaktayken birlikte bir kitlesel iþçi gazetesinin, Russkoye Slovo, ve Menþeviklerle koalisyon halinde büyük bir politik gazete olan Nachalo'nun editörlüðünü yaptýk. Sürekli devrim teorisi "Parvus ve Troçki" isimleri ile öteden beri baðlantýlandýrýlmaktaydý. Bu yalnýzca kýsmen doðruydu. Parvus'un devrimciliðinin zirvesi, onun Marksist teorinin reformist tahrifatý olan "revizyonizme" karþý mücadelenin en önünde yürüdüðü geçen yüzyýlýn sonuna tekabül etmektedir. Alman Sosyal Demokrasisini daha kararlý bir politik hatta çekme giriþiminin baþarýsýzlýða uðramasý onun iyimserliðini zayýflattý. Batý'da sosyalist devrim perspektifine karþý Parvus, giderek tereddütler göstermeye baþladý. O zamanlar þöyle düþünüyordu: "Sosyal Demokrat Geçici Hükümet Rusya'da sosyalist bir kalkýþmayý baþaramayacaktýr." Öngörüsü, daha önce de belir-

tildiði ü z e r e , demokratik devrimin sosyalist bir devrime dönüþtürülmesi deðil; yaln ý z c a , Avustralya tarzý bir iþçi demokrasisi rejiminin -bir köylü sistemi temelinde ilk defa iþçi hükümeti yaratýlan ve burjuva rejimin ötesine gitmeyen bir yapýnýnRusya'da kurulmasýydý. Ben bu sonucu paylaþmýyordum. Avustralya demokrasisi yeni bir kýtanýn bakir topraklarýnda organik olarak büyürken ilk elde muhafazakar bir karakter almýþtý ve kendisini genç ancak oldukça ayrýcalýklý bir proletaryaya tabi kýlmýþtý. Öte yanda Rus demokrasisi ise ancak görkemli bir devrimci kalkýþmanýn bir sonucu olarak yükselebilmiþ; dinamikleri hiçbir koþulda iþçi hükümetinin burjuva demokrasisinin sýnýrlarý içinde kalmasýna müsaade etmemiþti. 1905 devriminden hemen sonra baþlayan ayrýþmamýz, savaþýn baþlangýcýnda, içindeki kuþkucunun devrimciyi tamamen öldürdüðü Parvus, Alman emperyalizminin safýna katýldýðýnda kesin bir kopuþa dönüþtü. Sonrasýndaysa Alman cumhuriyetinin ilk baþkaný olan Ebert'e ilham kaynaðý ve danýþman oldu. Sürekli Devrim Teorisi Broþürün baþýnda, 9 Ocak'tan Önce, birden fazla kere sürekli devrim teorisinin geliþimi ve doðrulanmasýna döndüm. Bu teorinin, bu biyografinin kahramanýnýn ideolojik evriminde elde ettiði görünür önemi, 1905-1906 arasýndaki çalýþmalarýmdan yapacaðým doðrudan alýntýlarla, burada göstermek gereklidir: Modern bir þehrin, en azýndan ekonomik-politik önemdeki þehirlerin, çekirdeðini keskin bir þekilde farklýlaþmýþ ücretli emek sýnýfý tarafýndan oluþturmaktýr. Özü itibariyle Büyük Fransýz Devrimi sýrasýnda bilinmeyen, tam olarak bu sýnýfýn bizim devrimimizde belirleyici rol

o y n a y a c a ð ý “Rusya'da demokratik devriö n c e d e n min baþarýya ulaþmasý, kenbelirlenm i þ t i r . . . disini köylülüðe dayandýran E k o n o m i k proletarya diktatörlüðünden olarak daha baþka biçimde tasavvur edilegeri kalmýþ Kaçýnýlmaz olarak bir ülkede, mez. p r o l e t a r y a günümüz düzenin üzerine daha geliþmiþ yerleþtirilecek olan prolebir ülkede tarya diktatörlüðü yalnýzca olduðundan daha önce demokratik görevleri deðil i k t i d a r a ayný zamanda da sosyalist g e l e b i l i r. görevleri yerine getirecektir. Proletarya d i k t a t ö r - Ayný zamanda da uluslüðünün bir lararasý sosyalist devrim için ülkenin teknik büyük bir itici güç saðlayagüçlerine ve kaynaklarýna caktýr. Yalnýzca Batý'daki bir o t o m a t i k proletarya zaferi Rusya'yý olarak baðlý burjuva restorasyondan o l d u ð u koruyabilir ve sosyalist varsayýmý " e k o n o m i k " inþanýn sonuca taþýnmasý materyalizmin ihtimalini güvence altýna aþýrý derecede alabilir.” basitleþtirilmesinden çýkarýlan bir ön yargýdan ibarettir. Böyle bir görüþün Marksizmle hiçbir ortak noktasý bulunmamaktadýr... Birleþik Devletlerin üretici güçlerinin bizimkinden on kat daha büyük olmasýna raðmen Rus proletaryasýnýn siyasi rolü, ülke politikalarýndaki etkisi ve gelecekte dünya siyaseti üzerindeki etki yaratma imkaný Amerika proletaryasýnýn rolü ve öneminden on kat daha fazladýr. Rus Devrimi, bizim görüþümüze göre, iktidarýn proletaryanýn

çeviri

13


ellerine (devrimin baþarýsýyla birlikte de bir zorunluluk olarak) geçebileceði koþullarý, burjuva liberalizminin politikacýlarý kendi devlet adamlýlýðý dehalarýný tümüyle geliþtirme þansý elde edemeden, yaratacaktýr... Rus burjuvazisi tüm devrimci pozisyonlarý proletaryaya teslim ediyor. Proletarya, köylülüðün devrimci liderliðini de ayný biçimde teslim almak zorunda kalacak. Ýktidardaki proletarya köylülüðe kurtarýcý bir sýnýf olarak görünecektir... Kendisini köylülüðe dayandýran proletarya tüm güçlerini köylerin kültürel seviyesini ve köylülüðün politik bilincini yükseltmek üzere harekete geçirecektir... Fakat ya köylülüðün kendisi proletaryayý sýkýþtýrýr ve yerini iþgal ederse? Bu imkansýzdýr. Tarihin tüm deneyimi bu varsayýmýn zýddýný; köylülüðün baðýmsýz politik bir rol oynamaktan aciz olduðunu gösteriyor. Söylenilenlerden, 'iþçilerin ve köylülüðün diktatörlüðü' fikrini nasýl ele aldýðýmýz açýkça görülmektedir. Konunun özü, bizim bunu prensipte uygun bulup bul-

“Ekonomik olarak daha geri kalmýþ bir ülkede, proletarya daha geliþmiþ bir ülkede olduðundan daha önce iktidara gelebilir. Proletarya diktatörlüðünün bir ülkenin teknik güçlerine ve kaynaklarýna otomatik olarak baðlý olduðu varsayýmý "ekonomik" materyalizmin aþýrý derecede basitleþtirilmesinden çýkarýlan bir ön yargýdan ibarettir. Böyle bir görüþün Marksizmle hiçbir ortak noktasý bulunmamaktadýr...”

14

çeviri

mamamýz, bu tarz bir siyasi iþbirliðini 'çekici' bulup bulmamamýz deðildir. Biz bunu -en azýndan doðrudangerçekleþtirilemez buluyoruz. Daha önce belirtilenler, burada ortaya konan "burjuva geliþimin üzerinden atlamýþtýr" savýnýn, sayýsýz kere tekrarlandýðý üzere nasýl yanlýþ olduðunu zaten göstermektedir. "Rusya'nýn demokratik yenilenme mücadelesi" diye yazmýþtým o zaman, "tamamen kapitalizmin dýþýnda geliþmiþ, kapitalizm temelinde açýða çýkan güçler tarafýndan yürütülmüþ ve her þeyden önce doðrudan kapitalist toplumun geliþim yolu üzerindeki engel olan feodal-serfliði hedef almýþtýr." Ancak soru þuydu: hangi güçler ve yöntemler bu engelleri ortadan kaldýrabilir? Devrim konusundaki tüm sorulara þu açýklamayla set çekebiliriz; devrimimiz nesnel hedefleri açýsýndan burjuvadýr ve bu nedenle kaçýnýlmaz sonuçlarýnda burjuva devrimin baþ aktörünün proletarya olduðuna gözlerimizi kapatabiliriz ama proletarya devrimin tüm hýzýyla iktidara doðru itilecektir... Kendinizi Rusya'nýn toplumsal koþullarýnýn henüz sosyalist ekonomi için olgunlaþmadýðý fikri ile uyutabilirsiniz. Bununla beraber proletarya bir kez iktidara geldiðinde durumun tüm mantýðý tarafýndan devletçe yönetilen bir ekonomiyi yürürlüðe sokmaya mecbur býrakýlacaðý fikrini yok sayabilirsiniz... Eli kolu baðlý bir rehine gibi deðil yönetici bir güç olarak hükümete geçerek proletaryanýn temsilcileri tümüyle bu güçle asgari ve azami program arasýndaki sýnýrlarý parçalayacak-

týr; yani günümüz düzeninin yerine kolektivizmi geçirecektir. Bu noktada proletaryayý bu istikamette durduracak olan güçler arasýndaki iliþkidir; proletarya partisinin kendine özgü niyetlerine deðil. Ancak þu soruyu sormak için de çok erken deðil; proletaryanýn bu diktatörlüðü burjuva devrimi çerçevesi karþýsýnda kaçýnýlmaz olarak parçalanmak zorunda mýdýr? Ya da verili dünya-tarih esaslarýna dayanarak, kendisini, bu sýnýrlý çerçevenin yýkýlmasýyla elde edilecek olan zafer beklentilerine önceden açmamalý mýdýr? ... Þu kesin bir dille ifade edilebilir: Avrupa proletaryasýnýn doðrudan devlet desteði olmaksýzýn Rusya iþçi sýnýfý iktidarda kalamaz ve geçici iktidarýný kalýcý bir sosyalist diktatörlüðe dönüþtüremez." Fakat buradan katiyen kötümser bir öngörüye doðru sürüklenilemez: "Rus iþçi sýnýfý tarafýndan liderlik edilen kurtuluþ, bu önderi eþi benzeri görülmemiþ bir tarihsel zirveye yükseltir, devasa güçleri ve kaynaklarý eline aktarýr ve onu, tarihin gerçekleþmesi için gerekli nesnel önkoþullarýný yarattýðý þekilde kapitalizmin dünya çapýndaki tasfiyesine öncü yapar." Uluslararasý Sosyal Demokrasinin bu devrimci görevi ne derecede yerine getirebileceðini kanýtladýðýna iliþkin olarak 1906'da þöyle yazmýþtým: "Avrupa sosyalist partilerinin her biri -hepsinin üstünde, aralarýndaki en güçlüsü olan Alman partisiproletaryanýn deneyimlerinin cisimleþtiði birer örgüt olarak kendi muhafazakarlýklarýný geliþtirmiþlerdir. Bu, belli bir zamanda iþçiler ile burjuva gericiliði arasýndaki aleni çeliþkilerin yolunda doðrudan bir engel haline gelecektir..." Ancak analizimi güvencemi belirterek tamamlamýþtým. Daha büyük kitleler sosyalizmi destekledikçe "Doðu devrimi Batý proletaryasýna devrimci idealizmi aþýlayacak ve onda düþmanlarýyla 'Rusça' konuþmak arzusunu yaratacaktýr..." Üç Görüþün Özetlenmesi Özetleyecek olsak: Narodnizm, Slavophil'lerin izinde, Rusya'nýn geliþi-


“Rus burjuvazisi tüm devrimci pozisyonlarý proletaryaya teslim ediyor. Proletarya, köylülüðün devrimci liderliðini de ayný biçimde teslim almak zorunda kalacak. Ýktidardaki proletarya köylülüðe kurtarýcý bir sýnýf olarak görünecektir... Kendisini köylülüðe dayandýran proletarya tüm güçlerini köylerin kültürel seviyesini ve köylülüðün politik bilincini yükseltmek üzere harekete geçirecektir... Fakat ya köylülüðün kendisi proletaryayý sýkýþtýrýr ve yerini iþgal ederse? Bu imkansýzdýr. Tarihin tüm deneyimi bu varsayýmýn zýddýný; köylülüðün baðýmsýz politik bir rol oynamaktan aciz olduðunu gösteriyor. Söylenilenlerden, 'iþçilerin ve köylülüðün diktatörlüðü' fikrini nasýl ele aldýðýmýz açýkça görülmektedir. Konunun özü, bizim bunu prensipte uygun bulup bulmamamýz, bu tarz bir siyasi iþbirliðini 'çekici' bulup bulmamamýz deðildir. Biz bunu -en azýndan doðrudangerçekleþtirilemez buluyoruz.” minin tamamen orijinal yollarýyla ilgilenen illüzyonlardan ortaya çýkmýþ; kapitalizm ve burjuva cumhuriyeti eliyle kenara itilmiþtir. Plekhanov'un Marksizmi Rusya'nýn ve Batý'nýn tarihsel geliþiminin esas niteliðini kanýtlamak üzerine yoðunlaþmýþtý. Bundan çýkarýlan program, Rusya'nýn toplumsal yapýsýnýn bütünüyle gerçek ve mistik olmayan özelliklerini ve devrimci geliþimini gözardý etmiþti. Menþeviklerin devrim karþýsýndaki, dönemsel kabuklanmalar ve bireysel sapmalardan arýndýrýlmýþ, tavrý þuna indirgenebilir: Rus burjuva devriminin zaferi ancak liberal burjuvazinin liderliði altýnda düþünülebilir ve iktidar, liberal burjuvaziye devredilmelidir. Demokratik rejim, Rus proletaryasýnýn, daha sonra, sosyalizm mücadelesi yolunda eski Batýlý kardeþlerini þimdiye dek görülmemiþ büyüklükteki bir baþarý ile yakalamasýna, izin verecek. Lenin'in perspektifi belki kýsaca þöyle açýklanabilir: geri kalmýþ Rusya burjuvazisi kendi devrimini baþarýya ulaþtýrmaya muktedir deðildir. Devrimin "iþçilerin ve köylülüðün demokratik diktatörlüðü" aracýlýðýyla kesin zaferi ülkeyi ortaçaðcýlýktan temizleyecek, Rus kapitalizmini Amerikan usulü geliþim temposuyla donatacak, proletaryayý þehirlerde ve kýrsalda güçlendirecek ve sosyalizm mücadelesinin olanaklarýný geniþletecektir. Diðer taraftan, Rus devriminin zaferi Batý'da devrimlere büyük bir ivme kazandýracak ve sadece Rusya'yý restorasyon tehlikesinden korumakla

kalmayacak; ayný zamanda da Rus proletaryasýnýn görece daha kýsa zamanda iktidarýn fethine uzanmasýna izin verecektir. Sürekli devrim perspektifi þu kelimelerle özetlenebilir: Rusya'da demokratik devrimin baþarýya ulaþmasý, kendisini köylülüðe dayandýran proletarya diktatörlüðünden baþka biçimde tasavvur edilemez. Kaçýnýlmaz olarak günümüz düzenin üzerine yerleþtirilecek olan proletarya diktatörlüðü yalnýzca demokratik görevleri deðil ayný zamanda da sosyalist görevleri yerine getirecektir. Ayný zamanda da uluslararasý sosyalist devrim için büyük bir itici güç saðlayacaktýr. Yalnýzca Batý'daki bir proletarya zaferi Rusya'yý burjuva restorasyondan koruyabilir ve sosyalist inþanýn sonuca taþýnmasý ihtimalini güvence altýna alabilir. Bu kýsa ve öz formülasyonlardan son ikisi, eþit derecedeki netlikle hem liberalMenþevik perspektifle uzlaþmaz çeliþki içindedir. Bu iki formülasyon, devrimden doðan "diktatörlük"ün görevleri ve toplumsal karakteri meselesinde öz itibariyle son derece farklýlaþmaktadýr. Günümüz Moskova teorisyenlerinin sýkça dile getirdiði proletarya diktatörlüðü programýnýn, 1905'te prematüre olduðu itirazlarý tam anlamýyla içerikten yoksundur. Ampirik algýda, proletaryanýn ve köylülüðün demokratik diktatörlüðü programý eþit derecede "prematüre" olduðunu kanýtlamýþtýr. Ýlk devrim döneminde güçlerin elveriþsiz iliþkileri iþçilerin diktatörlüðünü deðil, fakat genel olarak devrimin kendisinin zaferini imkansýz hale getirmiþti. Tüm devrimci eðilimler bir mutlak "Avrupa sosyalist partilerinin her biri -hepsinin zafer umudundan ilerlemiþti; üstünde, aralarýndaki en güçlüsü olan Alman partisi- hiçbir umudun olmamasý dizproletaryanýn deneyimlerinin cisimleþtiði birer örgüt ginsiz bir devrimci mücadeleyi hale getirirdi. olarak kendi muhafazakarlýklarýný geliþtirmiþlerdir. imkansýz Farklýlýklar, devrimin genel Bu, belli bir zamanda iþçiler ile burjuva gericiliði perspektiflerini ve buradan arasýndaki aleni çeliþkilerin yolunda doðrudan bir çýkan stratejileri içerdi.

Menþevizmin perspektifi özünde yanlýþtý: proletarya için tamamen bambaþka bir yolu iþaret ediyordu. Bolþevizmin perspektifi tamamlanmýþ deðildi: mücadelenin genel yönünü doðru olarak iþaret ediyordu fakat yanlýþ aþamalarla karakterize edilmiþti. Bolþevizmin perspektifinin yetersizliði, sadece, devrim daha ileri geliþmeleri kat edemediði için 1905'te açýða çýkmadý. Ancak 1917'nin baþýnda Lenin partinin en eski kadrolarýna karþý, perspektifi deðiþtirmek için doðrudan bir mücadele içerisine girmeye zorlandý. Politik öngörülere, astronomik öngörülerin kesinliðine bakýldýðý gibi bakýlamaz. Þayet geliþmelerin genel seyrine dair doðru bir hat verebiliyorsa ve kaçýnýlmaz olarak temel hattý saða ya da sola doðru kayan gerçek olaylarýn akýþýnda, birine, doðruya yönelmek konusunda yardým ediyorsa yeterlidir. Bu açýdan, sürekli devrim kavramýnýn tarihin bütün testlerinden geçtiðini söylememek imkansýzdýr. Sovyet rejiminin ilk yýllarýnda bu gerçek kimse tarafýndan reddedilmiyordu; aksine birçok resmi yayýnda da kabul görüyordu. Ancak ne zaman ki durgunluðun ve katýlaþmýþlýðýn zirvesindeki Sovyet toplumunda Ekim'e karþý bürokratik gericilik geliþti, en baþtan bu teoriye karþý yöneldi. Bu teori, tarihteki ilk proleter devrimini yansýtýyor ve onun tamamlanmamýþlýðý, sýnýrlýlýðýný ve kýsmi karakterini de ayný zamanda ortaya koyuyordu. Tepki olarak yaratýlan, tek ülkede sosyalizm teorisi Stalinizmin temel dogmalarýndandý.

1939, Lev Troçki

Çeviri: Marksist Bakýþ

engel haline gelecektir..." çeviri

15


--

Seçime Dair: Saða 30 Mart'a dair açýklanmayý bekleyen bazý sorular bulunuyor. Geçmiþte AKP'yi ihya eden kuvvetler, ABD-TÜSÝADCemaat bileþeni, AKP'ye karþý mücadele verdiði halde nasýl oldu da AKP kuyruðu dik tutmayý baþardý? O kadar yolsuzluða, türlü türlü tapelere ve rezilliklere raðmen insanlarýn bu kadar yoðun bir þekilde AKP'ye oy vermesi nasýl mümkün oldu? Evvela þunu anlamak lazým: Türkiye, bir hayli politikleþmiþ, bölünmüþ ve kutuplaþmýþ bir toplum. Seçime katýlým

AKP, 2014'te seçim hanesine bir galibiyet daha eklemesini bildi. Ama bu kesin netice deðil. Kimse, egemenler arasýndaki kavganýn bitmiþ olduðunu düþünmesin. Kavganýn taraflarý baþka araçlarla birbirlerine girmeyi sürdürecekler. Hamle üstünlüðü þimdilik AKP'ye geçmiþ olsa da önümüzdeki süreç daha birçok acil geliþmeye gebe. oranýnýn, sadece Türkiye'de deðil, dünyada da eþi benzeri görülmemiþ bir seviyeye ulaþarak %90'larý aþmasý bunun bir kanýtý. Sorun, bu kutuplaþmanýn kimlikler, kültürler ve yaþam biçimleri üzerinden gerçekleþmesi noktasýnda baþlýyor. Türk ve Kürt dindarlarý, çok büyük çoðunlukla AKP'yi tercih ediyorlar. Muhafazakar yaþam tarzý aðýr basan bu geniþ kitlede keskin bir CHP antipatisi mevcut durumda. Orta Anadolu ve Kürt illerinde birkaç istisnayla neredeyse "sýfýr çeken" CHP, ancak Aleviler'den, büyük kentler ve sahil bölgelerinde yaþayan laik-batýlý yaþam biçimini benimsemiþ eðitilimli gruplardan oy alabiliyor. Bu

16

perspektif

grup, çoðunlukla kalifiye beyaz yakalýlar ve orta sýnýflardan oluþuyorken daha dindar olan kent yoksullarýna gidildikçe CHP'nin oylarýnda büyük bir düþüþ baþ gösteriyor. Bunun tek istisnasý Alevi varoþlarý. Kürt ulusal kimliðini birinci politik tercihi olarak görenlerin vazgeçilmez eðilimi, Kürt ulusal hareketi olurken Kürt düþmanlýðýnýn aðýr bastýðý Türk milliyetçisi unsurlar, faþist MHP'ye kaymaktalar. Kabaca tariflediðimiz kimlikler, kültürler ve yaþam biçimleri üzerinden þekillenen bu kutuplaþmanýn doðal kazananý %50 oy bandýna rahatlýkla oynayan AKP oluyor. Böyle bir politik ayrýþma zemininde CHP'nin ulaþacaðý sýnýr ise taþ çatlasa %30'u bile bulmuyor. Bu ayrýþmada MHP'ye %15, BDP'ye de 7-8'lik bir potansiyel düþmekte. Kutuplaþmanýn kendi iþine yaradýðýnýn gayet farkýnda olan T.Erdoðan ve AKP de bu kutuplaþmayý güçlendiren ayrýþtýrýcý, nefret dilini muntazaman devreye sokuyor. T.Erdoðan ne zaman zora girse bir kýþkýrtmadýr baþlýyor: "Camide içki içtiler", "türbanlý bacýmýzýn üzerine iþediler", "paralel yapý", "camileri ahýr olarak kull a n a n C H P z i h niyeti", "kýzlý erkekli kalanlar", "etrafý yakýp yýkan, s o l c u , Gezici

çapulcular", "Aleviler"… Sonuçta birçoklarý soruyor: "nasýl olur da bu kadar yolsuzluða raðmen bu halk AKP'ye bu kadar çok oy verebilir?" Tapelere inanmadýlar mý? Mesele, inanmak ya da inanmamak deðil ki. Ýnanmayan dýþýnda, inanmak istemeyen, görmezden gelen ya da inansanlar da umursamayanlarýn sayýsý çok daha fazla. Din düþmaný CeHaPe'ye karþý çalsa da çýrpsa da kendi adamlarý gördükleri T.Erdoðan'ý müthiþ bir þekilde sahiplendiler. Genel olarak sað seçmenin yolsuzluklar karþýsýnda duyarsýz olduðu bilinir. Sað seçmen daha çok cebine bakar, iktidar ekonomi alanýnda baþarýlý olarak görülüyorsa gönül rahatlýðýyla iktidarý destekler. Neticede AKP iktidarýndan öyle veya böyle nemalanan ciddi bir kesim olduðu da bir gerçek. CHP böyle bir ortamda, KýlýçdaroðluSarýgül gibi isimlerle, seçkinci görünümünden uzak durmaya çalýþsa da bu imajdan kurtulmak öyle kolay deðil. Bu konuda CHP'nin öteden beri izleyegeldiði strateji saða açýlmak oldu. Deniz Baykal döneminde Demirel, Haberal, Sinan Aygün, Yaþar Nuri Öztürk gibi isimler partiye doluþturuldu; çarþaf açýlýmý gibi icraatlara giriþildi. Olmadý. Hezimet üstüne hezimet yaþandý. Bu seçimlerde de demokratik haklarýn en büyük düþmaný cemaat ile kol kola girildi. TÜSÝAD ile birliktelikler kuruldu. Anti-emperyalist bir tavýr þöyle dursun ABD'nin yeni ajaný olmak için çýrpýnýldý. ABD'den gelen direktifler doðrultusunda seçim planý yapýldý, isimler buna göre belirlendi. MHP'li Mansur Yavaþ ve AKP'li Lütfü Savaþ gibi isimler derde deva olarak öne sürüldü. MHP ile dayanýþma içerisine girildi. Güçlü olunan yerlerde AKP karþýsýnda MHP'ye destek verilmesi çaðrýlarýna onay verildi, hatta Kýlýçdaroðlu Ankara Tuzluçayýr'da kurt iþareti bile yaptý. Sonuç ise ortada. AKP karþýsýnda kim güçlüyse o desteklenmeli taktiði, MHP'yi güçlendirmekten baþka


-

Kayarak Büyüyemezsin! bir þeye yaramadý. Emperyalist kapitalistlerin dümenine giren CHP liderliði epeydir düz mantýklarýyla saða kayarak daha geniþ kesimlere hitap edip büyüyebileceklerini sanýyor. Oysa bir þeyin orijinali varken "çakmasýna kim raðbet eder ki? Kitleler bu tarz hamleleri samimiyetsiz bir takiye olarak deðerlendireceklerdir. Nitekim olan da budur. Çare Sýnýf Mücadelesi Oysa hedeflenmesi gereken politik ayrýþmanýn yörüngesini deðiþtirmektir. Politik kutuplaþma kimlikler, kültürler ve yaþam biçimleri üzerinden gerçekleþtiði sürece AKP maça 3-0 galip baþlamaktadýr. Gelgelelim AKP'nin oy deposu olan kent yoksullarý, sýnýfsal ayrýþma temelinde solun çekim alanýna pekala girebilir. Bunun için de halkýn giderek bir parçasý haline geleceði "zengin-yoksul ikiliði" esas söylem ve ayrýþma noktasý haline getirilmelidir. Yani, AKP saða kayarak deðil, ancak ve ancak sola kayarak göçertilebilir. AKP'nin zenginleri ile AKP'ye destek olan yoksullar arasýndaki kökten farklýlýk, ancak soldan esen saðlam rüzgarla açýða çýkartýlabilir. Niyetimiz CHP'ye akýl hocalýðý yapmak deðil. CHP'den bir beklentimiz de yok. Bahsettiðimiz göreve ancak sosyalistler talip olabilir. Diðer taraftan Gezi isyanýna katýlan milyonlarýn çok büyük bir kýsmý, seçimlerde CHP'ye oy verdiler ve þimdi hayal kýrýklýðý içerisindeler. Bu yüzden süreci anlamlandýrmak önem taþýyor. Bakýldýðýnda Türkiye'nin can damarý 3 büyük þehirdeki sonuçlar, AKP karþýtý dinamiðin azýmsanmayacak gücünü gösterdi. Bu dinamik, sosyalist alternatifi örgütlemek, sokak hareketini sürüklemek ve radikalleþtirmek için önümüzde uzanan olanaklarý ifade ediyor. Neticede esas büyük tarihsel atýlým, sosyalizmin geniþ kitleler nezdinde ete kemiðe bürünebilmesidir. Yoksa CHP'ye bel baðlayarak býrakýn büyük düþler kurmayý, AKP'den kurtulmak bile mümkün olmayacaktýr.

BDP'nin Zaferi HDP'nin Silikliði Kürt ulusal hareketinin AKP'ye zýmni olarak ilerici roller atfetmesi ve Gezi isyanýyla 17 Aralýk yolsuzluk operasyonu süreçlerinde olumsuz bir tutum içerisinde olmasý, HDP'yi tamamen boþa düþürmüþtür. Kürt ulusal hareketi, sola kayýp Türkiye'nin bütününe oynayan bir güç olmaktansa Kürt ulusalcýsý yönünü güçlendirmiþ ve bölgedeki baþarýlarla yetinmiþtir. Diðer taraftan Kürt bölgelerindeki bu zaferlerin demokratik özerklik ilaný açýsýndan ciddi bir adým olduðu ortadadýr. BDP, her ne kadar kimi önemli merkezlerde kayda deðer ve önemsenmesi gereken düþüþler yaþasa da Kürt illerinin tamamýna yakýnýnda sonuca giderek politik açýdan önemli sonuçlarý olacak olan zaferler kazanmasýný bilmiþtir. HDP ise ise batýda umduðunu bulmaktan çok uzak bir pozisyondadýr. HDP'nin flaþ ismi Sýrrý Süreyya Önder, sol anlamýnda kolay bir rakip olan Sarýgül karþýsýnda varlýk gösterememiþtir. Bu durum Sýrrý'dan çok Kürt ulusal hareketinin aldýðý pozisyon ve Sýrrý'ya verilen görevlerle ilgilidir. Sebebi ne olursa olsun gelecekte de bu süreçte alýnan tavýrlarýn gölgesi, ne Sýrrý'nýn ne de HDP'nin peþini býrakmayacaktýr. Gezi dinamiði ile HDP arasýndaki mesafe giderek açýlmýþtýr. Bu bir gerçektir. Bu noktada devrimci Marksistlerin siyasal baðýmsýzlýðýnýn önemi ve inþa görevinin aciliyeti kendisini bir kez daha göstermektedir. Mücadele Sürecek Toplumsal muhalefetin moral bozukluðunu çabuk atlatýp önümüzdeki mücadele süreçlerinin hazýrlanmasý büyük önem taþýmaktadýr. Unutulmamalýdýr ki süreç daha birçok kavgayý zorunlu kýlacaktýr. Bu mücadelelerde güveni arttýracak daha kitlesel, daha

organize ve daha gündemli iþlerin öne çýkartýlmasý gerekmektedir. AKP'ye karþý mücadele sürdükçe kitlelerdeki sola kayýþ da kendisini gösterecektir. Önemli olan

Türkiye'nin can damarý 3 büyük þehirdeki sonuçlar, AKP karþýtý dinamiðin azýmsanmayacak gücünü gösterdi. Bu dinamik, sosyalist alternatifi örgütlemek, sokak hareketini sürüklemek ve radikalleþtirmek için önümüzde uzanan olanaklarý ifade ediyor. Neticede esas büyük tarihsel atýlým, sosyalizmin geniþ kitleler nezdinde ete kemiðe bürünebilmesidir. Yoksa CHP'ye bel baðlayarak býrakýn büyük düþler kurmayý, AKP'den kurtulmak bile mümkün olmayacaktýr. sosyalistler adýna geniþ kitlelere hitap edebilecek politik geliþim içerisinde olabilmektir. Bu ise kolay iþ deðildir; sýký ve disiplinli çalýþmak, saðlam bir örgütsel yapý inþa etmek, heyecan yaratmak, þevkle sabýrla mücadeleye sarýlmak ancak yeni bir dinamikle mümkün olabilir.

perspektif

17


Emperyalizm Üzerine Güneþ Gümüþ

Emperyalizm... Geçmiþinden bugüne Türkiye sosyalist solunun kendini tariflerken karþýtlýðý temelinde en çok ortaklaþtýðý konu. Ne anti-kapitalizm, ne sosyalizm; anti-emperyalistliðin yerini alamaz solun ortaklaþmýþlýðýnda. Türkiye'yi hala feodal (ya da yarý-feodal) olarak niteleyip anti-kapitalist ve sosyalist þiarlarý yükseltmeyen örgütler hala mevcut. Ama anti-emperyalizm konusu öyle mi? Bütün radikal sol, bu noktada ayný hatta. Ama nasýl bir ortaklýk! Ýçeriði farklý þekilde doldurulan bir kavramda anlaþmak... Emperyalizm konusu sol açýsýndan büyük bir kafa karýþýklýðý kaynaðý desek haksýz sayýlmayýz. Kendini "anti-kapitalizm" üzerinden tariflemezken antiemperyalist olmak, iþte tam da bunun kanýtý. Biz de bu yazýda solda büyük bir kafa karýþýklýðý kaynaðý olan emperyalizm konusuna özet bir biçimde açýklýk getirmeye çalýþacaðýz. Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aþamasý Dünya üzerinde ABD karþýtlýðýnýn en güçlü olduðu ülkelerden biri olan Türkiye'de, emperyalizm büyük bir yanlýþ anlama konusu. Emperyalizm, kamuoyun-

18

teori

da ve ne yazýk ki solda da, bir ülkenin ya da birkaçýnýn (ABD ve Batý Avrupa) dýþ politikasýna indirgenmiþ durumda. Çoðu durumda da sömürgecilikle denk tutuluyor. Peki gerçeklik bu mu? Öncelikle emperyalizmin ne olmadýðý ile bir baþlangýç yapalým; Türkiye'deki yaygýn yanlýþ kabuller üzerinden ilerleyerek. Sömürgecilik, kapitalizmin emperyalizm aþamasýna varmadan önce de yaygýn olarak baþvurduðu bir yayýlmacýlýk þekli. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda bu model bir kenara býrakýldý. Kýsacasý "emperyalizm, eþittir sömürgecilik" denklemi doðru deðil. Klasik sömürgelere en yakýn örnekler olabilecek, doðrudan iþgale uðramýþ Irak'a bakmak bile bu konuda kafa açýcý olacaktýr. Irak'taki Saddam iktidarý doðrudan ABD'nin askeri müdahalesiyle devrildi; ülke önemli bir dönem iþgale maruz kaldý. Sonuç? Bugün merkezi Irak yönetimi, ABD karþýsýndaki bloðun bir parçasý olan Ýran'la ortak çalýþýyor. Hem de iþgalden kýsa bir süre sonra. Bir baþka örnek olan Afganistan'da da iþlerin ABD açýsýndan pek rayýnda gitmediðini söyleyebiliriz. Ýngiliz sömürgesi olan, 17. ya da 18. yüzyýl Hindistan'ýnda böyle bir þey yaþanabilir miydi? Elbetteki hayýr. Kýsacasý emperyalizm, sömürgecilikten

farklý bir yayýlmacýlýk biçimi. Öncelikle bunu analizlerimiz için not etmemiz doðru olacaktýr. Gelelim emperyalizmin bir ya da birkaç ülkenin dýþ politikasýna indirgenmesine... Marksist gelenek içinde emperyalizm konusunda bütünlüklü bir analizi, Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda gerçekleþtiren Lenin, emperyalizmi; kapitalizmin geldiði en son aþama olarak nitelemiþti. Marksist gelenek içinde emperyalizm, kapitalist geliþme yolunda, (jeo)politikle ekonomiyi eklemleyerek oluþturulan bir kavrayýþla ele alýnýr. Emperyalizmin kapitalist üretim biçiminin tarihsel olarak geldiði bir aþamadýr ki bu olgunun anlaþýlmasýnda kapitalist ekonomiden baðýmsýz bir jeopolitika yeterli olmayacaktýr. Emperyalizm, bir dünya sistemi haline gelmiþ kapitalizmdir. Kapitalizmin bütün dünya baðlamýnda egemen üretim biçimi olmasýný; dünya sistemi olarak egemenlik kurmasýný ifade eder. Emperyalizm aþamasýna ulaþmýþ olan kapitalizmin ayýrt edici bazý eðilimleri vardýr. Bunlardan ilki sermayenin olaðanüstü düzeyde yoðunlaþmasý ve merkezileþmesidir ki Marks kendi yaþadýðý dönemde sermayenin bu yöndeki eðilimini (sanayinin büyümesi ve iþletmelerin giderek daha az elde yoðunlaþ-


masý-holdingleþme) ifade etmiþtir. Sermayenin yoðunlaþmasý ve merkezileþmesi, tekel düzeyine gelmiþ özel sermayelerin ulus-devletlerle entegrasyonuna doðru bir eðilimi de beraberinde getirmektedir. BP ile Ýngiltere, Shell ile ABD arasýndaki iliþki; bu duruma örnek olarak verilebilir. Bir diðer eðilim ise üretici güçlerin uluslararasýlaþmasý temelinde sermayelerin pazar, yatýrým ve hammadde konusunda küresel düzeyde rekabet içine girmesidir. Kapitalist üretim biçiminin geliþiminin bu iki eðiliminin bazý sonuçlarý olmaktadýr. Bu sonuçlardan biri sermaye gruplarý arasýndaki rekabetin onlarla özdeþleþmiþ (onlarýn çýkarlarýnýn kollayýcýsý olan) ulusdevletler arasýnda askeri rekabet biçimini almasýdýr. Diðer bir sonuç; kapitalizmin eþitsiz-bileþik geliþiminin bir ürünü olarak az sayýdaki geliþmiþ (emperyalist) ülkenin, ekonomik (üretici güçlerine dayanan) ve askeri gücüyle dünyanýn geri kalaný üzerinde hakimiyet kurmasýna dayanan, ulusdevletler arasýndaki eþitsiz iliþkilerin geliþmesidir. Bir diðer sonuç ise kapitalizmin bu eþitsiz-bileþik geliþiminin askeri rekabeti yoðunlaþtýrmasý ve böylece emperyalist güçlerin kendi arasýnda veya ezilen uluslara karþý savaþ açmasýydý. Ýþte emperyalizm çaðý kapitalizmin bu dinamiklerinin yaþandýðý bir aþamasýdýr. Emperyalizmin Tarihçesi Emperyalizm, kapitalizmin belli nitelikleri gösterdiði bir aþamaya tekabül etmektedir; bu geliþme ne zaman gerçekleþmiþtir? Lenin, kapitalizmin tekellerin karar verici hegemonyasýna girme sürecinde 1873 çevrimsel krizini, bir dönüm noktasý olarak alýr. Bu kriz, serbest piyasa kapitalizmini sonlandýrýrken bir geçiþ aþamasýný baþlatmýþ ve 1900'den itibaren kapitalizmde tekellerin egemenliði kurulmuþtur: "...tekellerin tarihindeki baþlýca evreler þöyle beliriyor: (1) Serbest rekabetin geliþmesinin en yüksek noktaya eriþtiði 1860-1880 yýllarý. Tekeller, ancak farkedilir embriyonlar halindedir. (2) 1873 bunalýmýndan sonra, kartellerin önemli geliþme dönemi; böyle olmakla birlikte, bunlar henüz istisna halindedir. Oturmuþ bir durumlarý yoktur. Henüz geçici bir niteliktedirler. (3) 19. yüzyýlýn sonundaki ilerleyiþ ve 1900-1903

bunalýmý; bu d ö n e m d e , karteller baþtanbaþa ekonomik yaþamýn temellerinden biri haline geliyor. Kapitalizm, emperyalizme dönüþmüþtür." ( L e n i n , Emperyalizm, s.25-6) Lenin, tekellerin hegemonyasýndan bahsederken de rekabetin tamamen ortadan kalktýðýný söylemez. Sadece tekellere dayanan bir düzen yoktur; küçük meta üretimi, piyasa anarþisi, rekabet ve krizler de tekellerle birarada bulunmaktadýr: "Emperyalizmin temel özelliði, genel olarak, basit ve saf tekeller deðil, deðiþim, pazarlar, rekabet, krizlerle baðlantýsý içinde tekellerdir." Lenin'in emperyalizme geçiþ aþamasý olarak deðerlendirdiði 1870'lerden baþlayarak emperyalizmin geliþimi hep ayný þekilde olmamýþ; farklý dönemlerde farklý eðilimler kendisini göstermiþtir. Bu baðlamda emperyalizmin tarihini üç döneme ayýrarak ele almak mümkündür; 1870-1945 arasýnda klasik emperyalizm dönemi, 1945-1990 arasýnda süpergüçler emperyalizmi ve Soðuk Savaþ sonrasý emperyalizmi þeklinde. Klasik emperyalizm dönemi, ekonomik ve politik olarak çok kutuplu bir dünyaya iþaret etmektedir. Bu dönemde sömürge yayýlmacýlýðý hakimdir ve sömürgeler emperyalist rekabette büyük önem taþýmaktadýr. Bu dönemin bitiþi 2. Dünya Savaþý ile olmuþ; bu savaþ sonrasýnda politik olarak iki kutuplu olsa da ekonomik olarak çok kutuplu bir dünyaya dayalý süpergüçler emperyalizmi dönemi baþlamýþtýr. Bu dönem, 1990'a kadar sürmüþ; dünya güçleri iki küresel askeri blok çerçevesinde ayrýlmýþtýr. Bu dönem boyunca Üçüncü Dünya'nýn kýsmi sanayileþmesi kendisini göstermiþtir. Soðuk Savaþ sonrasý emperyalizm dönemi ise Doðu Bloku'nun yýkýlmasýyla baþlayan, dünyanýn tekrar ekonomik ve politik olarak çok kutuplu haline döndüðü bir evre olmuþtur. Soðuk Savaþ sonrasý emperyalizm döneminin

önemli bir olgusu ise Alt-emperyalizm, süper güçlerin Ü ç ü n c ü küresel ölçekte yararlandýðý D ü n y a ' d a politik ve askeri egemenliðin a l t bölgesel düzeyde hayat bulmasýemperyalist dayanmaktadýr. Altü l k e l e r i n na o r t a y a emperyalist ülkelere örnek çýkýþýdýr. Bu olarak Türkiye, Ýran, Brezilya, geliþmenin t o h u m l a r ý , Hindistan, Ýsrail verilebilir. Altbir önceki emperyalizm olgusu, emperyae v r e d e list hiyerarþinin iþleyiþine sekte Ü ç ü n c ü vurmamakta; sadece bu Dünya'nýn þekilleniþini kýsmi sana- hiyerarþinin yileþmesiyle deðiþtirmektedir. Ekonomik ve böylece güçteki eþitsizlikler, geçmiþte emperyalist merkezlerin olduðu gibi, alt-emperyalist dýþýnda ser- güçlerin varlýðý durumunda da m a y e dünya devletleri arasýnda politik birikim ve askeri hiyerarþide kendini merkezl e r i n i n göstermektedir. Alt-emperyaortaya çýk- listler, süper güçlerin doðrudan m a s ý y l a bir kuklasý deðildir, ama baðýma t ý l m ý þ t ý r. A l t - sýz davranma kapasitelerinin de e m p e r y a - sýnýrlarý vardýr. lizm, süper güçlerin küresel ölçekte yararlandýðý politik ve askeri egemenliðin bölgesel düzeyde hayat bulmasýna dayanmaktadýr. Altemperyalist ülkelere örnek olarak Türkiye, Ýran, Brezilya, Hindistan, Ýsrail verilebilir. Alt-emperyalizm olgusu, emperyalist hiyerarþinin iþleyiþine sekte vurmamakta; sadece bu hiyerarþinin þekilleniþini deðiþtirmektedir. Ekonomik güçteki eþitsizlikler, geçmiþte olduðu gibi, altemperyalist güçlerin varlýðý durumunda da dünya devletleri arasýnda politik ve

teori

19


askeri hiyerarþide kendini göstermektedir. Emperyalist güçler egemen bir role sahiptir; hatta Üçüncü Dünyada bölgesel güçlerin ortaya çýkýþý da süper güçlerin bazý orta güçteki devletlere bölgesel hegemon güç olmasý için izin vermesi temelinde gerçekleþmiþtir. Alt-emperyalistler, süper güçlerin doðrudan bir kuklasý deðildir, ama baðýmsýz davranma kapasitelerinin de sýnýrlarý vardýr. Emperyalist hiyerarþide ülkeler arasýnda eþitsizlik temelinde karþýlýklý baðýmlýlýk vardýr. Dolayýsýyla süper güçler de tamamen baðýmsýz, baþýna buyruk deðildir; özellikle de çok kutuplu bir dünyada yaþadýðýmýz bu emperyalist dönemde. Sadece, Ukrayna ve Suriye'de son yaþananlar bile ABD ve müttefiklerinin sýnýrlarýný bariz biçimde ortaya koymuþtur. Türkiye'de yaygýn kabul gören, komplo teorilerine konu olan, her þeye kadir emperyalist güçler, gerçekliðe tam olarak denk düþmemektedir. Günümüzde Türkiye ile ABD arasýndaki iliþki bile bunun en basit kanýtlarýndandýr. ABD, Türkiye'de Gülen cemaati eliyle Erdoðan'ý yerinden etmek için giriþimlerde bulunmaktadýr, ama ülke siyasetini istediði gibi þekillendirememektedir. Ya da daha çarpýcý bir örnek olarak Ukrayna'ya bakalým. ABD ve AB eliyle Ukrayna rejiminin yönetiminde Rusya

aleyhine bir deðiþim yaþanmýþtýr, ama Kýrým'ýn Ukrayna'dan ayrýlýp Rusya'ya baðlanmasý karþýsýnda eller kollar baðlanmýþtýr. Her þeye kadir görülen ABD, Rusya'nýn adýmlarýndan çekinebilmektedir. Kýsacasý emperyalist hiyerarþinin tepesindeki güçler, çok kutuplu bir dünyada güç iliþkilerini dikkate alarak hareket etmek durumunda olan; ancak dünya siyasetinin belirlenmesinde dünyanýn geri kalanýndan daha büyük belirleyiciliðe ve kapsama sahip olan güçlerdir. Troçki'den Bir Katký: Eþitsiz-Bileþik Geliþme Lenin, emperyalizm çaðýnýn, tüm dünya açýsýndan koþullarýn sosyalizm için olgunlaþtýðý bir dönem olduðunu söyler. Bu olgunlaþmanýn sadece geliþmiþ ülkelere yönelik bir gerçek olmadýðýnýn kanýtý Rusya'daki Ekim Devrimi'nin kendisidir. Troçki, azgeliþmiþ ülkelerin sosyalizm açýsýndan durumuna eþitsiz-bileþik geliþme teorisiyle açýklýk getirirken, emperyalizm teorisine katký da yapar. Troçki, azgeliþmiþ ülkelerde farklý tarihsel aþamalarýn içiçe geçebileceðine, kapitalist geliþme yolunun özgün bir nitelik taþýyabileceðini belirtir. Azgeliþmiþ ülkelerde vuku bulan en geliþmiþ biçimle en geri kalmýþýn birlikteliðinde egemen olan kapitalist üretim biçimidir; geri kalanlar ona tabidir. Bu baðlamda, Troçki, azgeliþmiþ olarak nitelenen ülkelerin de tüm dünyanýn olduðu gibi sosyalizm için olgunlaþtýðýný savunur. Ancak bu ülkelerde demokratik görevler, sosyalist devrimden sonra da ilk alýnmasý gereken önlemler olarak devrimi gerçekleþtiren kitlelerin önünde durmaktadýr. Eþitsiz-bileþik geliþme yasasýnýn bir diðer sonucu da emperyalizm çaðýnda bir dünya sistemi haline gelmiþ kapitalizme nihai darbenin ancak küresel düzeyde, yani bir dünya devrimi dalgasýyla vurulabileceðidir.

Sonuç Olarak Marksist gelenek emperyalizmi, birkaç azgýn devletin saldýrgan dýþ politikasýnýn ötesinde bir olgu olarak kavrar. Lenin, sömürgeciliðin oldukça yaygýn olduðu bir dönemde emperyalizmin, Üçüncü Dünya'nýn Batýlý emperyalist güçlerce paylaþýlmasýndan ötesinde bir anlama sahip olduðunu savunmuþtur. Yayýlmacýlýkla kapitalizmin dinamikleri arasýnda kurulmaya çalýþýlan baðlantý, Kautsky gibi düzene sadýk reformistlerce kapitalizmin aklanmasý çabalarýna indirilmiþ bir tokattý. Emperyalizm, spekülatif karlar peþinde koþan banka sermayesinin (rantiyenin) bir ürünü deðildi. Kaldý ki çaðýmýzda merkezileþen ve yoðunlaþan sermaye, banka sermayesiyle de bütünleþmiþ bir sermaye olarak ortaya çýkmýþtýr. Dünyanýn, ekonomik-mali-askeri ve diðer güçleri temelinde emperyalist güçlerce paylaþýlmasý bir dünya sistemi olarak kapitalizmin geldiði bir aþamadýr. Bu aþamadaki kapitalizm, ulus-devletlerle yakýn baðlantýlý tekellerin küresel ölçekteki rekabeti ve bu rekabetten tetiklenen askeri çekiþmelere, savaþlarla iþaretlenmiþtir. Bugün emperyalizm denilen de bir dünya sistemi olmuþ, bu nitelikleri taþýyan kapitalizmden baþka bir þey deðildir. Bu nedenle de kim kendini nasýl tanýmlarsa tanýmlasýn, anti-kapitalist olmadan onun en yüksek aþamasýný ifade eden emperyalizm karþýtý olmak mümkün de deðildir.

Marksist gelenek emperyalizmi, birkaç azgýn devletin saldýrgan dýþ politikasýnýn ötesinde bir olgu olarak kavrar. Lenin, sömürgeciliðin oldukça yaygýn olduðu bir dönemde emperyalizmin, Üçüncü Dünya'nýn Batýlý emperyalist güçlerce paylaþýlmasýndan ötesinde bir anlama sahip olduðunu savunmuþtur. Yayýlmacýlýkla kapitalizmin dinamikleri arasýnda kurulmaya çalýþýlan baðlantý, Kautsky gibi düzene sadýk reformistlerce kapitalizmin aklanmasý çabalarýna indirilmiþ bir tokattý. 20

teori


TPR ile Arjantin’deki Son Durum Üzerine Che Guevera'nýn memleketi Arjantin güçlü bir sol geleneðe sahip. Arjantin tarihi iþçi mücadeleleri, gençlik hareketi, varoþ ayaklanmalarý, askeri darbeler, kayýplar, kahramanlar ve ödenen bedeller ile dolu. Ayný zamanda bizdeki Kemalizmi andýran burjuva milliyetçisi popülist Peronizm akýmýna da ev sahipliði yapýyor Arjantin. 1990 sonrasý, sosyalist sol dünya çapýnda ciddi bir kriz yaþýyorken Arjantin solu da bundan etkilendi. Ama radikal solun yeniden adým adým yükseliþine tanýk olduk. 2002'deki büyük kriz bu anlamda bir dönüm noktasý olabilir. Krizde büyük bir yýkýma uðrayan emekçi semtleri ayaða kalktýlar ve büyük bir mücadele dalgasý baþ gösterdi. Bu dönemde ortaya çýkan Piquetero hareketi emekçi semtlerinin barikat oluþumuydu. Örgütlü iþçi sýnýfýnýn Peronist sendikal bürokrasi etkisiyle daha pasif kaldýðý bu süreçte örgütsüz emekçi yýðýnlarý çok güçlü bir dinamik oluþturdu. Bu harekete katýlan aþýrý sol sonraki süreç için ciddi bir ivme kazandý. Nitekim 2010'a giden süreçte Troçkistlerden oluþan ve kamuoyunda "aþýrý sol" olarak adlandýrýlan örgütler seçimlerde giderek artan oy oranlarýna ulaþtýlar. Süreç bu þekilde ilerlerken 3 örgüt (Ýþçi Partisi-PO, Sosyalist Ýþçi Partisi- PTS ve Sosyalist Sol IS) Ýþçilerin Sol Cephesi (Frente de Izquierda y de los Trabajadores) -FIT'i örgütlediler. FIT 2013'teki seçimlerde 1 milyonun üzerinde oy alarak %5'i geçti ve böylelikle sadece Arjantin'de deðil, bütün dünyada dikkatleri üzerine topladý. Bütün bunlar olurken Arjantin þiddeti giderek artan bir ekonomik krizin etkisi altýnda. FIT ise bu süreçte daha çok bir seçim ittifaký görüntüsü çiziyor ve gerçek bir cephe olarak sýnýf mücadelesinin devrimci öncüsü rolünü oynamýyor. 3 bileþenin de kendi iþine baktýðý bir durumdan söz edebiliiriz. Bu durum Arjantin'deki kardeþ örgütümüz TPR - Tendencia Piquetera Revolucionaria'nýn da esas eleþtiri noktasý. Yeni bir örgüt olarak henüz görece mütevazi güçleri olan TPR, FIT'e eleþtirel destek sunuyor. TPR, çok büyük potansiyellere sahip olan FIT'in kapýlarýný diðer devrimci kurumlara da açmasý gerektiðini; bunun gerçek bir devrimci cephe yaratmak için bir fýrsat olacaðýný; bunun için de politik hat ve stratejilerin açýkça tartýþýlmasý ve bir karara varmak için oylama gidilmesi gerektiðini savunuyor. SDH: Arjantin'deki sýnýf mücadelesinin ruh halini anlatabilir misiniz? Ekonomik krizin Kirchner'i sarstýðýný takip ediyoruz. Yakýn gelecekte bir patlamanýn yaþanmasý mümkün mü? TPR: Arjantin iþçi sýnýfý 10 Nisan'da yapýlacak olan genel grev için büyük bir hazýrlýk içinde. Bunun tarihsel bir önemi var, çünkü bu Kirchner hükümetine karþý yapýlacak ikinci genel grev (Ýlki 20 Kasým 2012'de yapýlmýþtý ve "20-N" olarak bilinir). Bu, iþçi sýnýfýnýn cephesinden

Cristina'ya (Baþkan) ve Kicillof'un (Ekonomi Bakaný) "Rodrigazo"suna karþý verilmesi gereken bir cevap. "Rodrigazo" derken 1975'de bir kriz paketi ilan eden, bir günde %180 kur devalüasyonu yapan, kamu hizmetlerine %100 vergi getiren ve petrole %150 zam yapan Peronist ekonomi bakanýna ithafta bulunuyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn cevabý genel grev olmuþtu; baþbakaný Lopez Rega (Peron'un 1974'teki ölümünden sonra hükümeti yöneten sað kanat Peronist) ile birlikte saðlam bir

tekme ile yerinden edilmiþti. Ýþçiler, %100'lük bir ücret artýþýyla hükümetin önerdiðinden beþ kat yüksek bir zam kazanmýþtý. Ancak, "Rodrigazo"nun yenilgisi Peronizmin stratejik yenilgisi anlamýna gelmiyordu; bu sayede 1976'da Videla'nýn askeri darbesi yapýlabilmiþti. Bugün, 40 yýl sonra, Arjantin iþçi sýnýfý yine ayný görevle; Christina'nýn uyguladýðý IMF yanlýsý paketi yýrtýp atmak görevi ile karþý karþýya. Bu paket, Ocak ayýnda mega devalüasyon, vergi artýþý, IMF tarafýndan

enternasyonal postacý

21


kabul edilen yeni bir Fiyat Endeksi'nin meyen tek politik cephesi olmasý ve sonrasý için farklý önlemlerin alýngösterdiði üzere 12 yýlýn en yüksek erdemine sahipti. Ayný süreç, Partido masý önerdik. Bu anlamda, 4 Nisan'da, aylýk enflasyonu (%3.70), faizlerde Obrero'nun (PO-Ýþçi Partisi) önemli bir Carlos Fuenteba'nýn (2007'de grev artýþ, enflasyon tarafýndan yutulan azýnlýða sahip olduðu Salta Kent sýrasýnda polis tarafýndan katledilen kamu harcamalarý üzerinde uyum, ücret Meclisi seçimlerinde görüldü. öðretmen) ölüm yýldönümü gerçekleþegörüþmelerinde enflasyon altý limit ve Kirchnerizm, "devrimci darbeyi cek. 10 Nisan grev gününde, bir taraftan görüþmelerin ertelenmesi, Vaca engellemek için" çifte bir gücü en yakýn da Las Heras iþçilerinin beraati için Muerta'nýn (dünyanýn en büyük kaya rakibine vermek pahasýna Menemist eylemler düzenlenecek. gazý rezervlerinden birisi) Chevron'a sað kanada destek verdi. Bu, SDH: FIT'in (Ýþçilerin Sol Cephesi) devri, Repsol'e 12 milyar dolarlýk Kirchnerizmin yönetmek için sola bu süreçte olumlu ve olumsuz rolü ne tazminat ve Paris Kulübü ile yapýlan bir olduðundan daha fazla saða güvendiðioldu? anlaþma ile yeniden borçlandýrýlmasý, ni göstermektedir, çünkü her ikisi de TPR: FIT'in giriþimleri bölünmüþ ve IMF ve Amerikalý yargýç Griesa'nýn (Kirchnerizm ve sað) karþý devrimci bir kendi içinde çeliþkili idi; buna raðmen kanatlarý altýnda korunan anlaþmazlýkakdi savunmaktadýr. iþçilerin mücadelesi için olumlu yanlar lar gibi önlemler içeriyor. Emperyalizm Bunlar, FIT'in ulusal siyasetteki bu ortaya koyuyor. Ýlk olarak, yapýsal tarafýndan onay gören tüm bu önlemler olumlu özellikleri. Ancak, uyuma karþý olan tek cephe FIT. Bu Kirchnerizm cephesinde bir deðiþiklik "Rodrigazo"ya karþý mücadele FIT'nin anlamýyla varlýðý deðerli. Kesintilere ve anlamýna gelmektedir ve ulusal iç çeliþkilerini de açýða çýkardý. Örneðin iþten atmalara karþý çýkan, acil olarak hükümetin uyum göstermek dýþýnda FIT 3 bileþeninden birisi olan Izquierda 3000 Pesoluk bir ücret artýþý ve 9000 hiçbir ihtilaf göstermeyeceði üçüncü bir Socialista (Sosyalist Sol, IWU-FI) Pesoluk (temel aile geçim sepetine dönemin kapýsýný açmaktadýr. Ancak Moyano'nun sað-kanat sendika denk) asgari ücrete dair çok olumlu diðer taraftan de kendi politik doðasýný bürokrasisini uyum saðlamak yolunda gördüðümüz bir yasa tasarýsý önerdiler. da sað kanat bir emperyalizm yanlýsý hükümete karþý emperyalizm yanlýsý Kirchnerizme karþý Temsilciler Meclisi programý benimseyerek deðiþtirdi. güçlerle çalýþmayý doðru bulan bir hat seçimleri sýrasýnda da bu stratejik Ayný zamanda bir diðer gerçek þu ki geliþtirdi. muhalefet görülebiliyordu: FIT kendi genel grev çaðrýsý, beþ Arjantinli iþçi Izquierda Socialista ayný zamanda FIT adayýný çýkarmayý reddetti fakat sendikalarýndan üçü (Kirchnerizmin ile iliþkisi olmayan, temel örgütleyicisi Arjantin'in (emperyalizm yanlýsý yönetimde olduðu CGT Caló ve CTAolarak bir sendika lideri olan ve muhalefetin tamamý tarafýndan destek Yasky'ya karþýlýk CGT-Mayano, CGTPiquetero hareketini býraktýktan sonra gören) Kirchnerizmin adayýna oy verBarrionuevo ve CTA-Micheli) Jujuy'un bölge hükümetine tarafýndan yapýldý. Biz, soldan, entegre olan ve FIT'e karþý olan bu beþ sendika ve FIT'in (Ýþçilerin Sol Cephesi) giriþimleri bölün- seçim listelerini desteklenmiþ Kirchnerizmin yönettiði birçok müþ ve kendi içinde çeliþkili idi; buna raðmen olan "Perro" Santillán'ýn öne iþkolu sendikasý ve sendikalara çýktýðý "Mücadeleci Sendikal ait iþyeri komiteleri tarafýndan iþçilerin mücadelesi için olumlu yanlar ortaya Kavga"yý örgütlediler. PTS, genel grev çaðrýsý yapýlmasýný koyuyor. Ýlk olarak, yapýsal uyuma karþý olan Kirchnerizm'e yönelik uyumu ve UTA ve "La Fraternidad" tek cephe FIT. Bu anlamýyla varlýðý deðerli. nedeniyle "Rodrigazo" yoktur (taksi þoförleri) örgütlerin gibi Kesintilere ve iþten atmalara karþý çýkan, acil demekte ve iþçi hareketinin hazýrlýklarýn içinde bulunmasýný olarak 3000 Pesoluk bir ücret artýþý ve 9000 içinde kendisini hizipçiliðe destekledik. PO'ya karþý bir blok Pesoluk (temel aile geçim sepetine denk) asgari batýrarak Greve iliþkin bir baþka tartýþmaörgütlemek için "Mücadeleci da biz TPR olarak, genel grevin ücrete dair çok olumlu gördüðümüz bir yasa Sendikal Kavga"yý hegebir mücadele planýnýn tasarýsý önerdiler. monikleþtirme giriþimiyle baþlangýcý hükümete karþý olmasý ve pasifliðini Massa (sað tamamlamýþ kanat parti) ya olmakta. Bu da Binner çeliþkiler üze(merkez sol rine kurulmuþ parti) ile olan FIT, henüz baðlantýlý olan 10 Nisan genel s e n d i k a grevine yönelik bürokrasisini ortak bir tavýr meþrulaþtýran ortaya koyapasif bir gün madý. olmamasý PO'nun lideradýna öncesi liði kamuoyuna

22

enternasyonal postacý


açýkça þunu söyledi: "sendika liderliklerinden hiçbir þey talep etmek zorunda deðiliz." Bu aþýrý solcu pozisyon ise þu argümana dayanýyordu; yakýn zamanda "solun seçim zaferini" deneyimledik ve güya bu nedenle siyasal olarak sendika bürokrasisinin üstesinden gelebiliriz. Bunun hiçbir anlamý yoktur çünkü son seçimlerde birçok iþçinin sola oy vermiþ olduðu gerçeði iþçilerin tamamýnýn sendika bürokrasisine güvenmediði anlamýna gelmez. PTS de seçimlerden etkilenerek, sekter ve kendi iþine bakan bir yönelime girmiþtir, bu nedenle FIT'in milletvekilleri ile ortak bir blok kurmayý reddetmiþ ve ulusal parlamentodaki koltuklarýný kendileri için ayýrmýþlardýr. "Zafer"in karakterize edilmesi, sadece Salta bazýnda düþünülebilir, ancak ulusal düzeyde, tam aksine Kirchnerizmin yenilgisi FIT'in deðil, emperyalizm yanlýsý sað ve merkez sol eliyle gerçekleþmiþtir. Hatta 30 Mart'ta Mendoza eyaletinde yapýlan seçimlerde FIT (tarihsel bir baþarýya imza atarak) Kent Meclisi'ne girme baþarýsýný gösterdi. Fakat, gözlerden kaçmayacak gerçek 2013 Ekim'indeki %5'lik oydan sonra 2014 Mart'ýnda %25 alan PDPRO (sað kanat muhafazakar partilerin ittifaký) sað kanadýnýn seçim zaferiydi. Kirchnerizmin çöküþünden kimin yarar saðladýðý FIT'i uyarmalýdýr. FIT bir kriz içinde ve bahsini ettiðimiz politik ayrýþmalarý da siyasi doðasýnýn bir sonucu. PTS ve IS bu konuyu pek umursamýyor ve hatta bir kriz içinde olduklarýnýn dahi farkýnda deðiller. FIT'i kendi dar çýkarlarý için bir araç olarak kullanýyorlar; bir mücadele

kanalý olarak deðil. B i r baþka önemli tartýþma d a PO'nun y e n i siyasi hattýna dair: þu an ulusal borcun ödenmemesi duruþ u n u sahiplenmiyorlar. Bu, merkez solun sloganlarýna teslim olmaktýr çünkü þu an Pino Solanas tüm borcun ödenmesini savunan bir siyasi koalisyon içinde (FAP-UNEN). PO, kýsmen, FIT'in krizini kabul ediyor ve siyasi bir tavýr geliþtiriyor ki bu FIT'in gerçek siyasal görevleri konusunda endiþelendiðini gösterir. Ancak mücadelesini, FIT'i kendi politik akýmýnýn kitlesel büyüyüþü için savunmak noktasýna indirgiyor. Bu, tüm mücadele edenleri içine almayan bir kendini referans alan tavýrdýr ve FIT'i Morenizmin tasfiyecilerine teslim etmektedir. Diðer yandan biz, TPR olarak öncelikle Sol Cephe' nin bu tartýþmalarýnýn tamamýnýn açýk bir kongrede gerçekleþmesi gerektiðini öne sürüyoruz. Bu cephenin homojenliði kapitalist partilere karþý geçmiþ mücadele içinde kazanýlmalýdýr. Bu

Arjantin iþçi sýnýfý 10 Nisan'da yapýlacak olan genel grev için büyük bir hazýrlýk içinde. Bunun tarihsel bir önemi var, çünkü bu Kirchner hükümetine karþý yapýlacak ikinci genel grev (Ýlki 20 Kasým 2012'de yapýlmýþtý ve "20-N" olarak bilinir). Bu, iþçi sýnýfýnýn cephesinden Cristina'ya (Baþkan) ve Kicillof'un (Ekonomi Bakaný) "Rodrigazo"suna karþý verilmesi gereken bir cevap. "Rodrigazo" derken 1975'de bir kriz paketi ilan eden, bir günde %180 kur devalüasyonu yapan, kamu hizmetlerine %100 vergi getiren ve petrole %150 zam yapan Peronist ekonomi bakanýna ithafta bulunuyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn cevabý genel grev olmuþtu; baþbakaný Lopez Rega (Peron'un 1974'teki ölümünden sonra hükümeti yöneten sað kanat Peronist) ile birlikte saðlam bir tekme ile yerinden edilmiþti. nedenle, FIT'in Açýk Komite'lerinin kurulmasýný öneriyoruz. Bu komiteler, FIT'in Ulusal Kongre'deki iç bloðunda yasama programý için siyasal mücadeleyi ilerletmelidir. Ayrýca bu komiteler, "Rodrigazo"ya karþý bir eylem aracý olarak genel grevi baþarmak için mücadele planýnýn somut þekilde nasýl ilerletileceði konusunu tartýþmak zorundadýr.

enternasyonal postacý

23


Ýtalya'da Faþizmin Yükseliþi ve Mussolini Oðulcan Sönmez

Kapitalizmin krize girdiði dönemler þüphesiz ki devrimler için en uygun zamanlardýr. Emekçi halk radikalleþir ve çýkýþ yollarý arar. Bu tip bunalýmlarýn çözümü, devrimci Marksistlerin cephesinden çok açýk ve kalýcýdýr. Ancak önemli olan; bu çözümün yani sosyal bir devrim fikrinin kitlelere ne kadar tesir ettiðidir. Nitekim Ýtalya'da yaþanan örnek gibi toplumsal kriz anlarý faþist diktatörlüklere de gebedir. Burada dengeleri belirleyen ve tarihi deðiþtirecek olan örgütlü iþçi sýnýfýnýn gücüdür. Bu sebeple Ýtalya'da Mussolini'nin iktidara geldiði ve faþizmin yükseldiði süreci incelerken, Ýtalyan sýnýf mücadelesinin tarihini de inceleyeceðiz. Tarihi 1. Enternasyonale kadar dayanan ve bizzat Engels'in tanýklýk ettiði Ýtalyan devrimci hareketi; henüz üniter yapýsýný kazanmamýþ olan Ýtalya'nýn sanayide geliþmemiþ olmasý ve büyük sayýlarla ifade edilecek bir iþçi sýnýfýndan bahsedememiþ olmamýzdan anarþist eðilimleri sanayileþme dönemine kadar yüksek olan bir gelenektir. Sanayide hýzlý bir atýlýma giren Ýtalya'da, bir nicelik olarak iþçi sýnýfýndan bahsedilene kadar, Ýtalyan devrimcileri Marx ve Bakunin arasýndaki tartýþmalardan habersiz, mücadelelerini sürdürmüþlerdir. Hareket kýsa sürede kitleselleþmiþ olsada sýnýf temelli olmadýðýndan baþarýsýz giriþimlerle kendini tüketmiþtir. O döneme dek kurulan enternasyonal þubeleri, 1878'e gelindiðinde parçalanmýþ ve geriye kitleselliðini kaybetmiþ bir hareket kalmýþtý. Bunun sonucu olarak anarþist önderlerin çoðu, parlamen-

24

tarih

tarizme kadar savrulmuþ, geriye kalanlarsa eylemlilikte bireysel terörizme yönelen küçük gruplar haline gelmiþti. Bunlarýn içinde en önemli olaný þüphesiz Andrea Costa olacaktýr. Cezaevinde siyasal eylemlerin önemli olduðu tezi üzerinden ilerleyen ve dýþarý çýktýðýnda bu fikrini eyleme döken Costa 1882'de meclise girdi. Costa'nýn bu duruþu diðer anarþistler arasýnda büyük bir etki yarattý ve birçok destekçi buldu. Bu dönem Ýtalya'da iþçi sýnýfýnýn giderek büyüdüðü ve örgütlenerek anarþizmin etkisinden koptuðu bir döneme denk geldi. Artýk Costa'yý destekleyen eski anarþist liderler sosyal demokrasi propagandasý yapmaktaydý. Ýtalya'da sanayi atýlýmýna denk düþen bu süreç ayný zamanda büyük bir ekonomik krizin yaþandýðý dönemdi ki sendikal örgütlenmeyle güçlenen Costa önderliðindeki iþçi hareketi gün geçtikçe büyüyordu. Ýtalya'da Ýþçi Hareketi Andrea Costa devrimci hareket içerisindeki büyük etkisini kullanarak kurduðu Devrimci Ýþçi Partisi'nin çalýþmalarýný büyütüyor, ekonomik kriz içerisinde olan Ýtalya'da tarým iþçileri arasýnda örgütlenerek güçleniyordu. Ayný süreçte kuzey Ýtalya'da sanayi iþçileri artýk mücadelenin öznesi haline gelmiþti bile. 2. Enternasyonal'in 1889'da kurulmasýyla iþçi hareketi yükselmiþ, Marksizmin etkinliði büyük ölçüde artmýþtý. Bu süreçte kurulan Cameralar (iþçiler arasý dayanýþma amaçlý kurulan dernekler) iþçi hareketini anarþist eðilimden tamamen kopararak Costa'nýn parlamenter sosyalizmine

yöneltiyordu. Ancak Costa'nýn kurduðu hareket yerellerle sýnýrlýydý ve ideolojik olarak yetersizdi. Nitekim kriz sürecinde radikalleþmiþ olan iþçi sýnýfýnýn büyük çoðunluðu, Costa'nýn parlamentarizminden ayrýlarak 1892'de Turati'nin kurduðu Ýtalyan Ýþçileri Partisi'nin tabanýný oluþturacaktý. 1900'e gelene dek büyük bir ekonomik bunalým içerisindeki Ýtalya'da birçok ayaklanma yaþandý. Bu büyük iþçi hareketi, bireysel terörizmi savunan bir anarþistin, kral Umberto'yu öldürmesiyle birlikte büyük ölçüde durduruldu, çünkü sola karþý büyük bir operasyon baþladý. 1900'lerin baþlarýndan itibaren iþçi hareketi her geçen gün büyümüþ ve güçlenmiþ; 1901'de 190 bine yakýn iþçinin yer aldýðý binden fazla grev, 1902'de 200 bine yakýn iþçinin katýldýðý 801 grev gerçekleþmiþtir. 1908'e gelindiðinde parlamento ve sendika ayaðý ile büyüyen iþçi hareketi geniþ kitlelere hitap eden bir hale gelmiþ, parlamentoda sol içi ittifaklar kurarak büyük bir yaptýrým gücü kazanmýþtýr. Birçok anarþist ve aydýn bu süreçte sosyalist hareket içerisine dahil olmuþtur. O yýllarda mücadeleye atýlmýþ birisi olan Mussolini, þüphesiz bunlar arasýnda en ateþli olanlardandýr. Savaþ Dönemi Ýtalyan ekonomisinin hýzlý ve dengesiz geliþimi 20. yüzyýlýn ilk çeyreðinde artýk tüm ülkenin tek sorunu olmuþtu. Tarýmsal üretimin çöküþüyle birlikte kýrsaldan yurtdýþýna göç gün geçtikçe artýyor muhalif sesler yükseliyordu. Ýktidar, içine düþtüðü krizi çözmek ve ekonomiyi düzeltmek


amacýyla 1911'de Osmanlý Ýmparatorluðu'na savaþ ilan ederek Libya'yý iþgal etti. O sýralarda daha büyük krizler içerisinde olan Osmanlý Ýmparatorluðu, bu savaþý uzun süre devam ettiremedi. Ýtalya savaþý kazanarak Libya ve Oniki adada hâkimiyet kurdu. Yukarýda bahsettiðimiz bu büyük kriz ortamýnda gerçekleþen savaþa karþý; mecliste bulunan reformist milletvekilleri, týpký 2. Enternasyonal'de yaþandýðý gibi anti-Marksist bir tutum sergileyerek iþgali onaylar þekilde oylar kullanmýþlardýr. Yalnýzca 2 milletvekili olan ve kendisine "uzlaþmaz devrimci" diyen Marksist bir grup savaþ karþýsýnda en ciddi muhalefeti sergilemiþ ve bu süreçte ciddi bir atýlým yapmýþtýr. Bu tarihlerde Mussolini nerede sorusunun cevabýna ise inanýlmasý zordur. Mussolini Libya savaþý çýktýðýnda þöyle demiþtir: "Eðer vatan kan ve para istiyorsa, devrimci öncülerle birlikte iþçi sýnýfý buna genel grevle karþýlýk verir. Uluslararasý savaþ bu þekilde sýnýf savaþýna dönüþecektir." Mussolini bu sözlerle kalmamýþ, Forli adlý bölgede büyük bir grev örgütler. Ülke çapýnda genel grev çaðrýsý yapýlmýþ olsa da az önce bahsettiðimiz üzere sosyalist hareketin savaþ karþýsýndaki tutumu çok gerici olduðundan büyük yanký uyandýrmaz. Ancak Mussolini bölgede büyük bir huzursuzluk yaratmýþ olacak ki tutuklanmýþ ve 5 ay hapis cezasý almýþtýr. Mussolini Militan ruhu ve ateþli konuþmalarýyla Mussolini parlayan bir devrimci önder olma yolunda ilerlemiþ, mahkemede verdiði siyasi savunmasýyla büyük popülarite kazanmýþtý. Sosyalist Parti içerisinde hýzla ilerleyen Mussolini savaþý destekler tutumlarýndan ötürü merkez komiteye karþý bir linç kampanyasý baþlattý. 1912'de yapýlan kongrede, parti grup baþkaný olan Bissolati, Bonami, Cabrini ve Guido, Mussolini'nin yürüttüðü bu kampanya sonrasý partiden uzaklaþtýrýldý. Parti içerisinde hýzla yükselen Mussolini parti yayýný olan Aventi'nin baþýna getirildi. Kýsa bir sürede derginin tirajý iki katýna çýktý ve artýk Mussolini'nin siyasi tutumu Avanti'den takip edilebiliyordu.1914 yýlýna gelindiðinde anarþist bir grubun önderliðinde düzenlenen bir eyleme polisin ateþ açmasýyla ölen üç

kiþinin ardýndan bütün ülkede çok büyük bir ayaklanma çýktý. Ancona on gün boyunca devrimcilerin elinde kaldý. Çoðu bölgede devlet o t o r i t e s i kalmamýþ hatta bazý bölgelerde proleter diktatörlüðü ilan edilmiþti. Hareket görülmemiþ bir büyüklükteydi ancak merkezi bir liderliði yoktu. Bu büyük güç karþýsýnda çekinen sosyalist parti "proletaryanýn kurtuluþu örgütsüz kitlelerin ayaklanmasýnda deðildir" diyerek kendini geriye çekiyordu. Büyük bir orduyla saldýran Ýtalyan hükümeti ayaklanmayý sonlandýracaktýr. 1914 yýlýnýn Eylül ayý geldiðinde emperyalist savaþ çanlarý çalýyor ve Ýtalyan sosyalistleri büyük ölçüde savaþa karþý çýkýyordu. Mussolini 1914 Temmuzu'nda yaptýðý bir konuþmasýnda "Kahrolsun savaþ!, ne bir adam ne bir kuruþ" diyordu. Ancak bu söylemi uzun sürmedi ve bizim tanýdýðýmýz haliyle Mussolini o dönemlerde oluþmaya baþladý. Reformistlerin Ýtalyan burjuvazisini destekler tutumu ve Alman emperyalizmine karþý devrimler ülkesi olan Fransa'yý koruma düþüncesi saçma da olsa sol içinde yaygýnlaþýyordu. Bütün bunlardan etkilenen Mussolini Avanti'de Ýtilaf devletleri yanýnda savaþa girmeyi savunur yazýlar yazmaya baþladý. Bu yazýlar karþýsýnda þaþkýna dönem merkez komite Mussolini'nin partiden uzaklaþtýrýlmasý kararýný aldý ve atýlýr atýlmaz faþizm propagandasý yapacaðý Popolo d'Italia (Ýtalyan Halký) adlý dergiyi çýkarmaya baþladý. Kýsa sürede geniþleyen bu dergi çevresi, meclis içerisindeki reformist partileri de etkiledi ve savaþa girme kararý alýnmasýnda büyük katkýlarý oldu. Mussolini artýk eskisi gibi devrimci propaganda yapmýyor; aksine emperyalist savaþ çaðrýcýlýðý yapýyordu. Bu akýl almaz kopuþ Sosyalist Parti içerisinde adeta infial yarattý ve görüþ ayrýlýklarý baþladý. Daha 6 ay öncesinin ateþli Marksist önderi, Ýtalya fiili þekilde savaþa girince gönüllü olarak cepheye gitti ve yaralanýp geri geldi.

I.Dünya 1920 senesinde Torino'da Savaþý ve baþlayan bir genel grev yayýldý Ekim Devrimi ve beþyüzbine yakýn iþçi greve S a v a þ katýldý. Bu büyük iþçi baþladýðýnda eylemliliklerini köylülerin zaten dengesiz bir ekonomisi kendi birliklerini kurup toprak olan Ýtalya iþgal ederek paylaþtýklarý bir ciddi bir kriz dönem takip etti. Çoðu köylü içerisine girdi. Sanayi iþçileri birliði sol örgütlerle baðlantýlý cepheye gön- ve tamamen iktidar karþýsýnd e r i l m e k l e daydý. Böylesi bir ortamda iktiveya hapse darýn attýðý geri adýmlar iþçi atýlmakla tehdit edilerek hareketini durdurmak adýna z o r l a kýsmen baþarýlý oldu ve çalýþtýrýlýyorreformist partilerin ihanetiyle l a r d ý . T o p l u m s a l devrimci durum oratadan kaykriz çok ciddi boldu. Ýþçi hareketi kýsa bir boyutlardaydý. süreliðine reformlarla pasifize Bu kriz edilmiþ olsada büyük bir tehdit ortamýnda Ý t a l y a n olarak Mussolini önderliðindereformistleri ki faþist hareket yükseliþe burjuvaziyle geçiyordu. iþbirliði yaparak bir huzur ortamýnýn saðlanmasý kanýsýndaydýlar. Ancak tam da bu zamanlarda yani 1917'de Rusya'dan gelen devrim haberi adeta bomba etkisi yarattý. Avanti kapaðýna VÝVA LENÝN yazmýþ; reformistlere karþý sosyalist iktidarýn bir devrimle kurulabileceði fikri Sosyalist Parti içerisinde yaygýnlaþmýþtý. Bu süreçte uzlaþmaz devrimciler gizli toplantýlar yaparak sosyal devrim planlarý yapýyordu. 21 Aðustos'ta bir ayaklanma denense de kan ile bastýrýldý ve büyük kayýplar verildi. Lenin bu ayaklanmaya dünya devriminin yankýlarý diyecekti.

tarih

25


Faþizmle Mücadele ve Mussolini Ýktidarý 1920'ye kadar dünyanýn içerisinde olduðu bu genel kriz hali Ýtalya'da bizzat reformist partiler eliyle denge politikalarý uygulanarak durdurulmaya çalýþýyordu fakat ekonomik bunalým öylesi bir boyuttaydý ki enflasyon artýþý inanýlmaz ölçüde yükselmiþti. Bu krizle baðlantýlý olarak sýnýf mücadelesi ve faþist hareket orantýlý bir yükseliþe geçtiler. Eylemsel anlamda iþçi hareketi faþistlerden kat kat öndeydi.1920 senesinde Torino'da baþlayan bir genel grev yayýldý ve beþyüzbine yakýn iþçi greve katýldý. Bu büyük iþçi eylemliliklerini köylülerin kendi birliklerini kurup toprak iþgal ederek paylaþtýklarý bir dönem takip etti. Çoðu köylü birliði sol örgütlerle baðlantýlý ve tamamen iktidar karþýsýndaydý. Böylesi bir ortamda iktidarýn attýðý geri adýmlar iþçi hareketini durdurmak adýna kýsmen baþarýlý oldu ve reformist partilerin ihanetiyle devrimci

Sosyalist hareket ne kadar zayýflasa da, kriz ortamý ortadan kalkmýyor, huzursuz halk kitleleri patlamaya hazýr bir bomba gibi yaþýyordu. Bu potansiyeli deðerlendirerek güçlenebilecek bir sol hareketten korkan Ýtalyan egemenleri adýna kral ve cumhurbaþkaný, Bologna'da yapýlan miting öncesinde Mussolini ile görüþmüþ ve kamuoyundan gizli tutulan antlaþmalarla iktidarýn Ulusal Faþist Parti'ye verilmesini kararlaþtýrmýþlardý. Böylece burjuvazi destekli faþist hareket güçlenerek meþruyetini yitiren ve yönetememe krizine girmiþ iktidarýn yerine geçti. durum oratadan kayboldu. Ýþçi hareketi kýsa bir süreliðine reformlarla pasifize edilmiþ olsada büyük bir tehdit olarak Mussolini önderliðindeki faþist hareket yükseliþe geçiyordu. 1919'da iþçilerin bir eylemine saldýrdýlar ve Avanti'nin bürosunu basarak yaktýlar. Sýnýf mücadelesinin temel düþmaný haline gelmeleri çok uzun sürmemiþti. Az önce bahsettiðimiz köylü birliklerine karþý faþistler toprak aðalarý tarafýndan iktidar eliyle kullanýlmýþlardýr. Çoðu yerde savaþmýþ ve köylü birliklerini para karþýlýðý katletmiþlerledir. Ýtalyan burjuvazisi sosyalist tehdide karþý faþistlerin eylemlerine hoþgörülü davranmýþ ve bizzat baþbakan eliyle parlamentoya sokulan faþistler iktidar tarafýndan desteklenmiþtir. Sosyalistlerin bürolarý basýlmýþ, yaþadýklarý evler dahi faþistler tarafýndan yakýlmýþtýr. Mussolini bu dönemde faþist hareketin güçlenmesi adýna, devletin kurumlarýnýn ve patronlarýn verdiði

26

tarih

desteði gözeterek ekonomi baþta olmak üzere her alanda faþist hareketin meþru görülmesi fikrini benimsemiþti. Buna baðlý olarak çok ciddi bir dönüþ yaparak ekonomik alanda devletçi olan politikasýný liberalizme kaydýrmýþ ve burjuva iktidarla antlaþmalar yapmýþtýr. Faþist hareketin belkemiði olan devletçilik böylece bir süreliðine unutulmuþ ve Ýtalya'nýn uzun süredir dýþ politikasý olan

liberalizm faþist hareket nezdinde benimsenmiþtir. Bunun akabinde sözde bir huzur ortam saðlamak adýna sol ile faþist hareket arasýnda bir barýþ antlaþmasý yapýlsa da 1921'de Mussolini faþist hareketin kongresinde hareketin adýný Ulusal Faþist Parti olarak deðiþtirdi ve barýþ antlaþmasýný tanýmadýklarýný duyurdu. Artan saldýrýlar karþýsýnda Komintern "birleþik iþçi cephesi" politikasýný uygulamalarý için Ýtalyan Komünist Partisi'ne baský yapýyordu. Bu politika sosyal-demokrat ve devrimcilerini ortak bir cephede birleþerek faþizme karþý mücadele birlikleri kurulmasýný öngörüyordu. Ancak bu karar Komünist Parti'de tepkilerle karþýlandý. Çünkü onlar sosyalist partiden ayrýlmýþ bir grup olarak sekter bir tutumla, faþizme karþý bir cephede birleþme çaðrýsýný doðru bulmuyorlardý. Gramsci partinin baþýna gelene dek bu karar uygulanmadý. Sol içerisindeki bu ayrýlýklar faþizmi güçlendirmekten baþka bir iþe yaramadý. Daha sonra birleþik cephe taktiði belli bölgelerde uygulanmýþ olsa da bir etki yaratamayarak yenilindi. Bu süreçte asýl önemli olan, sanayi iþçilerinin kendiliðin-

den direniþ komiteleri kurarak verdikleri mücadeledir. Bu iþçilerin çoðu Komünist Parti veya Sosyalist Parti'ye üyeydi. Örgüt inisiyatifi dýþýnda kendiliðinden bir hareket oluþturdular ve taþrada faþizme karþý "Halk Gönüllüleri" adlý bir örgüt kurdular. Bu grup kýsa sürede büyüdü ve 1921'den 1922'ye dek tam 1 yýl boyunca faþizme karþý silahlý mücadele verdiler. Gün geçtikçe verdikleri kayýplar ve partilerin ihanetleri yüzünden yenildiler. 1922'de bir genel grev hareketi denendi ve baþarýsýz oldu. Baðýmsýz sayabileceðimiz bu iþçi hareketi son grev denemesini yapmýþken Ýtalya'da sol hareket gün geçtikçe kan kaybediyordu. Sekter yapýlarýndan ötürü faþizme karþý dahi birleþemeyen sol, emekçi halk nezdinde desteðini yitirmiþti. Bu süreçte Ulusal Faþist Parti, kriz ortamýný lehine çevirerek büyük sermaye ortaklarýyla üzeri örtülü iliþkilerini güçlendirmiþti. Hatta baþbakan, Mussolini'ye bakanlýk teklif etmiþ ancak daha büyük planlarý olan Mussolini bu teklifi reddetmiþti. Nitekim 1922 senesinde Bologna'da 20 bin kiþilik bir miting düzenlediler ve miting sonrasý faþist parti tarafýndan kutsal sayýlan Roma'ya yürüyüþe geçtiler. Geçtikleri her þehirdeki ve vilayetteki resmi binalarý iþgal ederek ilerliyorlardý. Bu yürüyüþ karþýsýnda Baþbakan sýkýyönetim ilan etmeyi reddetti ve Kral, yeni hükümet kurma yetkisini Mussolini'ye verdi. Aslýnda bu miting daha önceden Mussolini ile iktidar arasýnda yapýlan görüþmelerde kararlaþtýrýlmýþtý. Sosyalist hareket ne kadar zayýflasa da, kriz ortamý ortadan kalkmýyor, huzursuz halk kitleleri patlamaya hazýr bir bomba gibi yaþýyordu. Bu potansiyeli deðerlendirerek güçlenebilecek bir sol hareketten korkan Ýtalyan egemenleri adýna kral ve cumhurbaþkaný, Bologna'da yapýlan miting öncesinde Mussolini ile görüþmüþ ve kamuoyundan gizli tutulan antlaþmalarla iktidarýn Ulusal Faþist Parti'ye verilmesini kararlaþtýrmýþlardý. Böylece burjuvazi destekli faþist hareket güçlenerek meþruyetini yitiren ve yönetememe krizine girmiþ iktidarýn yerine geçti.


Greif Ýþçileri: “Taþerona Karþý Sonuna Kadar Direneceðiz” Greif iþçileri 45 gündür fabrikalarýnda iþgaldeler. Örgütlü olduklarý DÝSK, iþçilerin mücadelesine sýrtýný dönse de iþçiler sendikayý da deðiþtirme iddiasýyla mücadele ediyorlar. Greif iþçilerinin oluþturduklarý taban örgütlülüðüyle sendika bürokrasisine ve patrona karþý verdikleri kavga, iþçi sýnýfýnýn tarihine geçecektir. Sonuna kadar destekçisi olduðumuz Greif iþçileriyle bir röportaj yaparak mücadele deneyimlerini sizlere aktarmak istedik. Merhabalar. Öncelikle röportajý kabul ettiðiniz için teþekkür ederiz. Ýsterseniz önce sizleri tanýyalým. Ben Emel Özüm. Ben Müzeyyen Balcý. Direniþ nasýl ve neden baþladý kýsaca anlatabilir misiniz? Direniþin baþlama sebebi aldýðýmýz ücretler, geçim zorluklarý ve zor yaþam þartlarýydý. Bir seneden beri süren sendikalaþma çalýþmalarý vardý. Tabi bu kadrolu çalýþanlarda baþladý. Ben taþeronda çalýþýyorum. Bir senedir sürekli üye yapma çabalarý vardý, arkadaþlarýmýzýn gece gündüz vaktini ayýrdýðý toplantýlar yapýldý, sendikalaþma süreci, üyelikler oldu. Ýlk 228 kiþiyle sendika baþvurusu

yapýldý ve bu kabul edildi. Direniþe geçmemizin sebebi ise 10 Þubat’ta yapýlan toplu sözleþme aþamasýnda sürecin týkanmasýydý. Patronlar isteklerimizin hayalden ibaret olduðun, kabul etmeyeceklerini, olamayacaðýný, gerekirse arkadaþlarýmýzý iþten çýkaracaklarýný söylediler. Bu konuþmadan sonra fabrikayý iþgal etmeye karar verdik. Yasal bir süreç deðil biliyoruz ama fiilen böyle bir iþgal gerçekleþtirdik. Peki bu direniþ nasýl örgütleniyor? En baþta fabrika komitesi kuruldu, bölüm komiteleri var. Fabrika komitesinde güvenlik komitesi var. Fabrikanýn güvenliðinden sorumlu olan, her yerinde güvenlikte duran arkadaþlarýmýz var. Bir taban

örgütlülüðü var, burada bir karar alýnacaðýnda fabrika komitesi toplanýyor. 58 kiþiden oluþuyor ve her bölümden 2-3 kiþi var. Bir karar alýndýðý zaman ya da bir þey yapýlacaðý zaman komiteden herkese danýþýp tartýþarak kararlar alýnýyor. Ondan sonra bölüm komitesinde olanlar kendi bölümündeki arkadaþlara bildiriyorlar. Zaten bir oylama oluyor, oylama sonucunda kararla alýnýyor. Bu zamana kadar olumsuz bir karar alýnmadý, herkesin istekleri belliydi. Sendikanýzýn baðlý olduðunuz DÝSK'in tavrý nasýldý? Baþýndan beri yanýmýzda deðillerdi, kendileri de internet üzerinden yaptýklarý açýkla-

röportaj

27


“Çok güzel bir örgütlülük var burada. Bu örgütü hiçbir güç kýramaz. Burayý kapatsalar bile Dudullu'daki, Samandýra'daki, Sultanbeyli'deki fabrikalara hiçbir þekilde üretim yaptýrmayacaðýz. Eðer bizim haklarýmýzý yiyebileceklerini sanýyorlarsa, bizi çýkarmayý planlýyorlarsa hiçbir þekilde üretimlerine izin vermeyeceðiz. Gerekirse oralardaki fabrikalarý da iþgal edeceðiz.

malarla bunu açýkça belirtiyorlar. Ýlk gün zaten direniþin baþlamasýndan 1 saat sonra bundan haberleri olmadýðýný, onlarla ilgili bir durum olduðunu söyleyen bir açýklama yaptýlar. Biz kaldýrýlmasýný talep ettik ama tabi kaldýrýlmadý. Arkadaþlarýmýzda Þirinevler'de DÝSK Tekstil'e ve Þiþli'ye gittiler ve baskýlar sonucunda bu yazýyý kaldýrdýlar. Sonra onuncu gün ziyarete geldiler ama onun haricinde hiçbir þekilde maddi ve manevi hiçbir destekleri olmadý, bugünlere kadar kendi çabalarýmýzla ve dýþarýdan gelen desteklerle geldik, direniþimizi sürdürdük. Ve hala 38-40 güne kadar bir destekleri yoktu, aleyhimize yazýlar paylaþarak, arkadaþlarýmýza mesajlar yollayarak tavýrlarýný belli ettiler. Biz artýk bunun böyle olmayacaðýný, DÝSK bize sahip çýkmayacaksa bizim DÝSK'e sahip çýkacaðýmýzý söyledik ve orada nöbet tutma kararý aldýk. Ýlk 8 arkadaþ gittiðinde onlara tepkileri çok sert oldu, onlarý oradan atmak istediler; sopalarla saldýrdýlar ve aðýr hakaretler ettiler. Ama Dudullu'da olan arkadaþlar da oraya gidince geri adým attýlar. Bu nöbetler iki-üç gün sürdü, sonra bizle bir anlaþma yapmak istediler. "Biz bundan sonra her þekilde yanýnýzdayýz ama oradaki arkadaþlarýnýzý çekin" dediler. Orada, DÝSK genel merkezinden, DÝSK Tekstil'den ve bizim temsilcilerimizden oluþan bir komite oluþturuldu. Artýk bundan sonraki süreç iþçiler arasýnda ilerleyecek. En son pazartesi yönetimle DÝSK arasýnda bir görüþme oldu. Yönetim, o fabrikanýn kapatýldýðýný, oradaki iþçilerin çýkartýldýðýný söylemiþ. DÝSK de sözde tavrýný ortaya koymuþ. Onun haricinde birkaç gün sonra yine görüþme yapacaklarýný söylemiþler. Ve eðer oradan bir olumlu cevap gelmezse, þirketin yurtdýþýndaki sahipleriyle

28

röportaj

görüþeceklerini söylediler. Yani sadece 4-5 gündür bizim yanýmýzdalar. Öncelikle Grief bize baþarýlý iþçi direniþlerini hatýrlatýyor, aklýmýza Tekel örneði geliyor. Çok þanlý bir direniþti. Tekel direniþinde iþçiler 78 gün çadýr kurdular, politik süreci etkilediler. Ayný zamanda sendikalarýn onlara karþý tavýrlarýný da etkilediler. Biz bunlarý Grief'te de görüyoruz ve önemli bir direniþ olduðunu düþünüyoruz. DÝSK'in yaptýklarýnýn benzerlerini sadece burada deðil diðer sendikalarda da sýkça görüyoruz, direniþlere ket vurmak gibi bir tavýrlarý var. Biz iþçilerin sendikalarda örgütlenmesini ama sendikal bürokrasiye karþý kendi taban inisiyatiflerini de oluþturmalarýný söylüyoruz. Sizler, iþçi-sendika iliþkisi ve sendikalardaki bürokratik yapýlanmayla ilgili ne düþünüyorsunuz? Sendika ve patronun yapacaðý her þeye karþý biz buradayýz. 45 gündür buradayýz. Belki daha uzun sürer ama onlarýn bütün oyunlarý ortaya çýktý. Sendikanýn, yönetimin. Herkes her þeyi gördü. Bundan sonra sendikaya güvenir miyiz? Ben kendi adýma ben onlardan bir þey duyduðumda on kere düþünüyorum. Ama sonuçta sendikada üyeliðimiz var, hiçbir þekilde onlara karþý tavýr almýyoruz. Sendikanýzý deðiþtirin gibi teklifler alýyoruz. Biz sendika deðiþtirmek istemiyoruz. Biz DÝSK Tekstil'i meydana getiren dinamikleri yaþatmak istiyoruz. DÝSK Tekstil'in amacýný yaþatmak istiyoruz. Sendika bize sahip çýkmazsa da biz onlara sahip çýkýyoruz. Biz onlarý ayakta tutmak istiyoruz. Ama biz onlara arkamýzý dönünce bizi hançerliyorlar. Bundan sonraki süreçte onlar bize destek olur mu bilmiyoruz ama sendika bir þey yapsa da yapmasa da direniþimizden vazgeçmiyoruz. Her þeyi üreten, sendikayý buraya sokan ve

sendikayý burada yönetecek olan da biziz. Artýk onlarýn bizimle anlaþmaya çalýþýp, bize gelmesi gerekiyor. DÝSK'in burada örgütlülüðü nasýl? Burada çok iyi bir örgütlülük var. Toplamda 600 iþçi örgütlü. Dudullu da 80 iþçi, geri kalaný bu fabrikadan. Sendikanýn örgütlenme çalýþmasý yapmasýna gerek yok. Her þey o kadar süper iþliyor ki aksine sendika bu örgütlülüðe sahip çýkmýyor. Toplumsal muhalefetin size yaklaþýmý nasýl? Destek görüyor musunuz? Eðitim-Sen 6 No'lu þube maddi manevi destek oluyor. Diðer sendikalar da geliyor. Baþka kurumlar geliyor, DÝSK gelmiyor. Bu bizi çok rahatsýz ediyor. Dayanýþma için Ankara'ya gittik. Pazar günü bir forum vardý. Gitmiþken iki günlük plan yaptýk. Bütün sendikalarý gezdik. DÝSK genel merkezi haricinde. DÝSK genel merkezi ilk gün gayet teþvik edici konuþmalar yaptý. Ýkinci gün tepkileri daha farklýydý biz biliyoruz ki daha sonra buradaki DÝSK Tekstil þubeleriyle görüþtüler. Sonra orada sorunlar oldu. Yine de biz onlardan yanýmýzda olmasýný rica ettik ama basýn toplantýmýzda yanýmýza gelmediler. Pek problem deðil, bekliyorduk. KESK üyesi sendikalarý gezdik oradaki tepkiler çok iyiydi. Sonuçlarý hemen belli olmaz ama tutumlarý çok güzeldi. Baþýndan beri takip ettiklerini, yanýmýzda olacaklarýný söylediler; belliydi zaten. Her yerde olduðu gibi Ankara'da da Greif iþçileriyle dayanýþma platformu oluþturmuþlar. KESK'e baðlý sendikalardan katýlanlar da var, diðer kurumlardan da. Toplantýlar yaparak iki haftadýr "Greif'e ne tür bir yardýmýmýz olur", "orada maddi manevi bir sorun oluþtuðunda biz burada ne yapabiliriz" diye çok yoðun bir çalýþma var. Biz hayran kalýyoruz. Dünkü toplantýya biz de katýldýk. Herkesin öyle bir çabasý var ki hem kendileri çalýþýyorlar hem bunu bize gösteriyorlar.


DÝSK'in maddi lerine izin vermeyeceðiz. bir katkýsý oldu Gerekirse oralardaki fabmu þu güne rikalarý da iþgal edeceðiz. kadar? Ýþçilerin böyle motive olmuþ olmasý bizi çok Genel merkeze umutlandýrýyor. Greif ilk gittiðimiz örnek bir direniþ olarak gün bizim tarihe geçecek. Baþka yanýmýzda taþeron iþçilere, mücadele olduklarýný etmek isteyen baþka s ö y l e d i l e r. iþçilere nasýl yol göstereB i z i m l e dayanýþma ve bilirsiniz? yardýmlaþma “En baþta fabrika komitesi kuruldu, bölüm komiteleri var. Fabrika Önemli olan taban içinde oldukkomitesinde güvenlik komitesi var. Fabrikanýn güvenliðinden örgütlülüðüdür. Bunu yaplarýný söyledimalarý için de herkesin sorumlu olan, her yerinde güvenlikte duran arkadaþlarýmýz var. Bir kendi haklarýnýn, kendinler. Ama biz somut olarak taban örgütlülüðü var, burada bir karar alýnacaðýnda fabrika den çalýnan emeklerinin 45 gündür komitesi toplanýyor. 58 kiþiden oluþuyor ve her bölümden 2-3 kiþi farkýnda olup buna cesarethiçbir þey duyvar. Bir karar alýndýðý zaman ya da bir þey yapýlacaðý zaman komi- le sahip çýkmasý, bu madýk. Bir seözgüvene sahip olmasý teden herkese danýþýp tartýþarak kararlar alýnýyor. Ondan sonra gerekir. Greif'ten sonra fere mahsus y e m e k bölüm komitesinde olanlar kendi bölümündeki arkadaþlara birçok yerde direniþ oldu. yardýmýnda bildiriyorlar. Zaten bir oylama oluyor, oylama sonucunda kararla Zam taleplerini kazananlar b u l u n d u l a r. oldu. Bunlara bence kanalýnýyor. Bu zamana kadar olumsuz bir karar alýnmadý, herkesin masýnlar. Bu direniþler bitToplu halde sandviç gönistekleri belliydi.” tikten sonra patronlar yine derdiler. O da ayný þeyi yapacaklar. Bunu göstermelikti. Bu direniþ ilk baþladýðýnda ben bu kadar çok iyi biliyoruz. "Burasý kapatýldý" veya umutlu deðildim. Ben 7 senedir bu fabBir de genel merkezde þöyle bir yaklaþým "onlar iþten atýldý, hiç bir þekilde haklarýný rikadayým . Burada çalýþan iþçilerin birçok var. "Siz DÝSK Tekstil'le bir çalýþma alamayacaklar" diye kimse düþünmesin. kez düþünüp de hayata geçiremediði bir yürütmeye baþladýnýz bir komite kurBugüne kadar bir þeyler kazanýldýysa hep þey gerçekleþiyor þu an burada. Ama belki dunuz. Hala niye onlarý karþýnýza almaya bu mücadeleler sayesinde. Susmanýn hiç þu an, direniþin ilk gününden daha da çalýþýyorsunuz?" Biz onlarý karþýmýza bir anlamý yok. Cesaretlerini toplamalarý azimliyiz. Biz çok bir þey istemiyoruz; almaya alýþmýyoruz. Aksine yanýmýza çekgerekiyor. Haklarý yenilen, emekleri gasp çok cüzi bir maaþ, her iþyerinin sendikasýz meye çalýþýyoruz. Niye karþý olalým. edilen, ezilen iþçilerin bir yerde bunlara bile verebileceði þeyler... Buranýn kazancý Sonuçta DÝSK Tekstil; iþçilerin, iþçi dur demesi gerekiyor. Burada güzel bir bizim istediklerimizin çok fazlasýný da sýnýfýnýn ve bizim sayemizde oralara geldi. direniþ var; ilk günkü gibi devam ediyor. verir. Yönetimin iþleri böyle zorlaþtýrmasý Biz olmasak onlar da olmaz. Onlarýn bize Biz isteriz ki Hadýmköy çevresindeki buradaki insanlarý daha hýrslandýrýyor. karþý neden taraf aldýðýný da hala anlamýþ sanayi bölgesinde iki üç fabrika daha Bütün arkadaþlarýmýzýn dediði biz terk deðiliz. O açýdan maddi desteði býrakýn en direniþe geçsin. Bizim asýl amacýmýz etmiyoruz. Bu fabrika bizim. Bizi dýþarý küçük bir manevi destek bile görmedik. taþeronluðun kalkmasý. Bu mücadeleler atamazlar. Þöyle duyumlar da alýyoruz. bunu saðlayacaktýr. Bugün susarsak yarýn45 gündür buradasýnýz. Geceleri nöbet Bir baskýn olabilir. Polis müdahalesi olalar için çok geç olacak. tutuyorsunuz. Gündüzleri büyük oranda bilir. Böyle bir þey bekliyoruz. Buna buradasýnýz. Hiçbir þekilde fabrikayý boþ Çok teþekkür ederiz. hazýrlýklýyýz. Hatta güvenlik komitesi býrakmýyorsunuz. Ýhtiyaçlarýnýzý nasýl Biz teþekkür ederiz. oluþturduk. Çok güzel bir örgütlülük var saðlýyorsunuz? burada. Bu örgütü hiçbir güç kýramaz. Buradaki ihtiyaçlarý gelen yardýmlarla Burayý kapatsalar bile Dudullu'daki, gideriyoruz. Birçok yerde bizim için stant Samandýra'daki, Sultanbeyli'deki fabaçýldý.Erzak geliyor. Hazýr yemek geliyor. rikalara hiçbir þekilde üretim yaptýrmayaDirek nakit yardýmý geliyor caðýz. Burada bizim haklarýmýz çalýnýyor. Bir buçuk ay geçti direniþ baþladýðý günTaleplerimizin çok fazla olmadýðýný den itibaren. Burada atmosfer hala çok herkes biliyor. Eðer bizim haklarýmýzý canlý. Siz bu atmosferi nasýl deðeryiyebileceklerini sanýyorlarsa, bizi çýkarlendiriyorsunuz. Moral motivasyon ne mayý planlýyorlarsa hiçbir þekilde üretimdurumda?

röportaj

29


8

30

sdh’den


sdh’den

31


Türkiye topraklarýnda yetiþen en büyük deðerlerden birisi olan Yýlmaz Güney'in, 1 Nisan'da 77. yaþýný kutladýk. Kamerasýný sýnýf çeliþkilerine çeviren Güney, ardýnda birçok önemli film býraktý. Yaþamý ise duruþunu yaratan öykünün kendisiydi. 1937'de Adana'da topraksýz bir köylü ailesinin doðdu. Aslen Sivereklidir ve gerçek adý Yýlmaz Pütün'dür. Adana'da geçen gençlik yýllarý boyunca yoksul bir ailenin çocuðu olarak Adana'nýn bereketli topraklarýnda pamuk iþçiliði yapmýþ, simit ve gazoz satmýþtýr. Lise yýllarýnda bisikleti ile sinemadan sinemaya film bobinleri taþýmýþtý. O dönemde edebiyat ve sinemayla çok ilgilenen Güney, ilerleyen yýllarda öyküler yazmaya baþlamýþtýr. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okumak üzere memleketinden ayrýldý ancak daha sonra sinema çevresine daha yakýn olabilmek için Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat Fakültesi'ne kaydoldu. Atýf Yýlmaz'la tanýþýp, yanýnda sinemacýlýða baþladý. 1958'de Atýf Yýlmaz'ýn Bu Vatanýn Çocuklarý ve Alageyik filmlerinin hem senaryosunu yazmýþ hem de oyunculuk hünerlerini bu filmlerde göstermeye baþlamýþtýr. Yönetmen yardýmcýlýðý yaptýðý "Karacaðlan'ýn Kara Sevdasý"ndan sonra ise 1961'de Onüç Dergisinde yayýmlanan "Üç Bilinmeyenli Eþitsizlik Sistemleri" adlý öyküsü nedeniyle yargýlandý ve "komünizm propagandasý yapmak" suçundan 18 ay hapis cezasýna mahkum oldu. 1963'te hapisten çýktýktan sonra düþük bütçeli macera filmlerinde rol almaya baþlayan ve oyunculuk yetenekleri ile de büyük takdir toplayan Yýlmaz Güney, bu dönemdeki filmlerinde canlandýrdýðý adaletli ve dürüst karakterlerle "Çirkin Kral" ünvanýný almýþtý. Çünkü dönemin Yeþilçam ve dünya sinemasý klasiði iyilerin güzel, kötülerin çirkin bir görünüme sahip olmasýydý. Yýlmaz Güney ise bu tek yönlülüðü aþmýþtý; ayný anda iyi ve "çirkin"di; bir jön deðil bir Anadolu çocuðu olarak "kral"lýk tahtýna yerleþmiþti. Köylerden kentlere yoksul emekçilerin akýn ettiði bu dönemlerde devrimci hareketin de yükseldiði 60'lar Türkiye'sinde Yýlmaz Güney'in hem açýkça devrimci bir üslup takýnmasý hem de yoksul emekçileri eserlerinin temel meselesi haline getirmesi, ona, çok büyük bir popülerlik kazandýrmýþtý. Ülkenin en ücra köþelerinde bile açýk hava sinemalarýnda Yýlmaz Güney filmleri izleniyordu. 1966'da ilk kez yönetmen koltuðuna oturan Güney, oldukça üretken bir döneme girmiþti. 1971'de tam üç filmi birden Adana Altýn Koza Film Festivali'nde gösterildi. Üçü de ödül aldý; bu bir rekordu.

1972'de darbeden sonra on yýl hapis cezasýna çarptýrýldý, 1974'te afla salýverildi. Ancak 1971'de Yumurtalýk savcýsýnýn hayatýna son verdiði için yeniden hapse girdi. Cezaevinde bulunduðu süre içinde üretime devam etmiþti. Sürü'nün senaryosunu Zeki Ökten'e ulaþtýrarak filmi hapishaneden Ökten'le birlikte yönetti. Ayný þekilde Yol filmini de Þerif Gören'e çektirdi. 1981'de ise hapisten Paris'e kaçtý. Paris'te Yol filmi, Güney tarafýndan gözden geçirilen kurgusu ile Cannes Film Festivali'nde en iyi senaryo ödülü aldý. Ülkeye geri dönmediði için 1983'te TC vatandaþlýðýndan çýkarýldý ancak o, bir yandan yakalandýðý kanser ile mücadele ediyor; bir yandan Türkiye'deki devrimci mücadeleyi dünyaya anlatmaya çalýþýyor bir yandan da Fransa'da Duvar filmini çekerek üretimine devam ediyordu. Ne var ki 9 Eylül 1984'te Paris'te kansere yenilmiþti. Ýlhamýný sýnýf mücadelesinden alýyordu; sýnýf mücadelesi ülkede ve dünyada büyük bir fýrtýna yaratmýþtý. Hayatýný kaybettiði 1983'e kadar ise toplam yirmi iki film çekti. Bunlarýn tamamý devrimci sinemanýn temel taþlarýndan sayýlmayý hak eden yapýmlardýr. Ve baþta Umut, Arkadaþ, Sürü, Yol ve Duvar olmak üzere çok önemli eserleri dünya sosyalist sinemasýna kazandýrdý. Kürt halkýnýn sanata kazandýrdýðý en yetenekli isimlerden olan Yýlmaz Güney her fýrsatta gençliði ve yoksullarý devrime, sosyalizme davet ederken Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesini baskýnýn öylesine büyük olduðu yýllarda tereddütsüz savunuyordu. Bu cesur ve açýk tavrý geniþ kitlelerce çok sevilmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. Umut'un yönetmeni Yýlmaz Güney'i saygýyla anýyoruz. Derya Koca

"Dost ve düþman herkes bilsin ki, Kazanacaðýz! Mutlaka kazanacaðýz! Bir köle olarak yaþamaktansa Bir özgürlük savaþçýsý olarak ölmek daha iyidir." Yýlmaz Güney


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.