Mb38

Page 1

Zafere Kadar Sürekli Devrim!

marksist bakýþ Sayý: 38 - Mayýs 2014

Fiyatý: 3 TL

Polemik 1 Mayýs Muhasebesi

Perspektif AKP Karþýtlýðý: Bir Sorun Mu Var?

Enternasyonal Postacý Ukrayna Þimdilik Ýç Savaþ Aþamasýnda

Güncel e-Bilet: Tribünler Bu Kalýba Sýðmayacak

Teori Emperyalizm ve Türkiye

bolsevikorg

sureklidevrim

www.bolsevik.org


ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.

Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.

Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.

Bolþevizm BÜROLARIMIZ Ankara Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay Ýstanbul Ýstiklal Cad. Balo Sok. No:5 Kat:5 Taksim

Trabzon Razi Aksu Ýþhaný (KESK Binasý) Kat:4 No:30 Meydan

Antalya Adnan Menderes Bulvarý 468. Sok. Bekir Turgay Ýþ Merkezi Kat:3 No:308

Amasya Yüzevler Mahallesi Kocur Pehlivan Sok. Çetin Apt. Kat:1 Merkez

Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.

Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:10 - Sayý:38 - Mayýs 2014 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk


AKP Karþýtlýðý: Bir Sorun Mu Var? V.U.Arslan Türkiye sosyalist solu, oldukça zengin bir çeþitliliðe ve aslýnda pek yabana atýlmayacak güçlere sahip. Maalesef bu çeþitlilik içerisinden ülke gündemine müdahale edebilen bir etkinlik çýkmýyor. Küçük hesaplarý bir kenara býrakarak ortak hedefler dahilinde birlikte kampanyalar düzenleyip mücadele etme yeteneði de ne yazýk ki pek geliþkin deðil. Þu son dönemde bile, mevcut durumun aciliyetine ve kitle hareketinden gelen zorlamalara raðmen, bu konuda teþvik edici örnekler ortaya konulamadý. Diðer yandan bu daðýnýklýk içerisinde de olsa solda öne çýkan eðilimler ve politik farklýlaþmalar arasýndan doðrularla yanlýþlarý ayýrt etmek zorundayýz. Daha önce Marksist Bakýþ sayfalarýnda kitleleri TSK ve CHP'ye yedekleyen Kemalist eðilimlere karþý çokça eleþtiri getirildi. Ayný þekilde AKP'ye destek veren sol liberalizm de defalarca topa tutuldu. Bunun dýþýnda temel eksiklikleri ile HDP de birçok kez eleþtirilerden nasibini aldý. Etkisi bunlar kadar güçlü olmasa da emekçi ve gençlik kesimlerinde kafa karýþtýrýp bilinç bulandýran bir baþka eðilim daha var. Bu yüzden bazý noktalarý billurlaþtýrmak zorundayýz. Bahsini edeceðimiz sýkýntýlý politik eðilim, iflah olmaz sekterlik hastalýðýndan kaynaklanýyor. Bu hastalýktan nasibini almýþ

gruplara göre "AKP'ye karþý mücadeleyi öne çýkartmak devrimcilikle baðdaþmaz." Hatta AKP karþýtý sloganlar atmaktan da köþe bucak kaçmak gerekir. Bunun yerine "katil devlet hesap verecek" ya da "kahrolsun ücretli kölelik düzeni" türünden sloganlar etrafýnda hareket edilmesi uygun görülüyor. Sol Lafazanlýk Sol lafazanlýk çeliþkileri basitleþtirdiðinden kulaða hoþ gelen bir týnýya sahiptir. Kaba mantýðýyla kendi steril doðrularýný kitlelere dayatmaya çalýþýrken haklýlýðýndan emindir. Oysa bu tür gevezeliðin yaptýðý, en genel sloganlarý ve en ileri hedefleri tekrarlayýp durmaktan ibarettir. Yer çekimi gibi tartýþýlmayacak gerçekleri geveleyip durmanýn iþçi sýnýfý mücadelesine hiçbir yararý dokunmayacaktýr. Mesele, en genel hedefleri mümkün hale getirebilmek için giriþilen uzun ve çetin mücadelede engelleri aþabilmektir. Bunun için de en baþta kitlelerin ruh halini iyi kavrayýp taktik esnekliði hayata geçirmek gerekir. En ileri sloganlar etrafýnda dönüp duran ultra solcunun köþeli kafasý ise kaba zýtlýklarýn ötesini pek kavrayamaz. Gelgelelim sýnýf mücadelesi, kabaca burjuva devletle devrimci proletarya arasýndaki bir meydan kavgasý þeklinde geçmez. Sýnýf mücadelesi böyle bir kabalaþtýrmanýn ilkel þemasýna sýðmayacak kadar detaylýdýr ve bir dolu çeliþkiyi

içerisinde barýndýrýr. Ayný þekilde iþçi sýnýfýnýn genel bilinci de hareket halinde ve çeliþkiler içerisindedir. Sýnýf içerisindeki ve genel olarak hayattaki bu çeliþkiler nedeniyle iþçi sýnýfýnýn öncülerinden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Yine hayattaki çeliþkiler yüzünden devrimci parti, basitçe devrimci sloganlarý tekrarlayýp duramaz. Sýnýf mücadelesinde taktik ustalýðý baþarýyla sergileyebildiði ölçüde geniþ emekçi ve gençlik kesimlerine önderlik edebilir. Lenin'in dediði gibi "komünistlerin bütün görevi, bilinçlenmede geç kalanlarý inandýrmayý bilmek, onlarýn arasýnda çalýþmayý bilmektir, yoksa çocukça uydurmalardan baþka bir þey olmayan 'sol' sloganlar ileri sürerek onlardan ayrýlmak deðildir." Doðru sloganlar ve taktikler olmadan kitlelerle bað kurabilmek mümkün olmayacaktýr. Tarihin her dönemine uyan "katil devlet hesap verecek" türünden sloganlarý ana slogan haline getiren mekanik kabalýk ile bahsini ettiðimiz taktiksel zenginlik arasýnda kuþkusuz büyük bir uçurum bulunuyor. Hükümetler Ne Ýþ Yapar? Burjuva devlet, egemen sýnýfýn yani emperyalist kapitalizmin yürütme komitesidir. Emperyalist kapitalistlerin, programlarýný kendi adlarýna uygulayan hükümetlere ihtiyaçlarý vardýr. Bu yüzden de iþçi sýnýfýnýn bu hükümetlere karþý mücadele etmesi, eþyanýn tabiatý

perspektif

3


gereðidir. Bu hükümetlere karþý mücadele sýrasýnda - patron programýný engellemek, saldýrýlarý durdurmak ya da bir takým reformlar elde etmek için verilen mücadele sýrasýndaiþçi sýnýfý kendisi için bir sýnýf haline gelir, bilinç kazanýr, ilerler ve bu yolda devrimcileþme mümkün hale gelir. AKP hükümetine bakacak olursak Türkiye tarihinin küresel kapitalizmin programýný uygulamada en saldýrgan ve en baþarýlý gücüyle karþý karþýya olduðumuz gözükecektir. Dinselliði sömürmede uzman olan AKP'nin iþçi haklarýna, demokratik hak ve özgürlüklere, doðaya, kadýnlara, gençlere ve Alevilere en þiddetli saldýrýlarý gerçekleþtiren, çevre ülkelerde emperyalist politikalarla iç savaþlarý kýþkýrtan, kan döken ne menem bir sýnýf düþmaný olduðunu yaþayarak gördük. Bunlarý uzun uzun anlatýp zaman kaybetmenin bir gereði yok. Durum böyleyken iþçi sýnýfý ve sosyalistler, AKP'yi geriletmek için mücadele etmeyecekler de ne yapacaklar? Ancak sekterlikten gözü dönmüþ süzme dar kafalýlar böyle bir görevi yadsýyabilir. Bu kadar azgýn bir hükümet karþýsýnda kendisini dahi savunamayan iþçilerin devrimcileþmesi diye bir þey söz konusu olamaz. Örneðin, özelleþtirme saldýrýsýyla karþý karþýya olan Yataðan

Lenin'in deyiþiyle "devrimci, ama akýlsýz olan sol komünistler", keskin görünümlerine karþýn soldan saða savrulmaya yatkýndýr. Bugün AKP konusunda da bunu görebiliyoruz. AKP'ye karþý mücadele etmek konusunda kafalarý karýþýk olan ve bu yüzden de kafa karýþtýran kimi sol gruplarýn, keskin görünümlerine karþýn, alttan alta sol liberalizmin basýncý altýnda olduklarýný söyleyebiliriz. Özünde saðcý olan tutumlarýný sol retorikle perdelemek konusunda da pek mahir olan sol liberallerin sosyalist hareket üzerinde azýmsanmayacak bir etki alaný bulunuyor. AKP konusunda ultra sol bir duruþ gösteren gruplarýn da bir þekilde bu kesimlerin tesiri altýnda olduklarý aþikar. 4

perspektif

iþçileri, bu iþ için büyük bir inatla kollarý sývamýþ olan AKP iktidarýna saldýrmadan bir mücadele yürütebilirler mi? Onca mücadeleye raðmen bütün gücünü sonuna kadar kullanýp Tekel iþçilerini yenilgiye uðratan AKP hükümetine karþý mücadeleyi yükseltmeden sýnýf mücadelesi olur mu? Taksim'i 1 Mayýs'a kapatan ve tam gaz devlet terörünü devreye sokan, gençlerimizi katleden, sakat býrakan AKP ve T.Erdoðan'ý hedeflemeden mücadele yürütülür mü? Tabi ki yürütülmez. Bu kadar çýplak gerçekleri bile idrak edemeyenlerin sekterlikten pusulayý iyice þaþýrdýklarý ortadadýr. Siyasetsizlik Sol sekterliðin kafasý þöyle çalýþý-yor: "AKP hükümetinin diðer burjuva partilerden ne farký var?" AKP'nin diðerlerinden çok daha vurucu olmak gibi bir farký var, ama þimdilik bunu atlayalým. Durum þuna benziyor: "Bir çete adamlarýný üzerinize salmýþ ve bu adamlar da iþinizi bitirmek için sizi bir köþede sýkýþtýrmýþ. Siz ise bu adamlarla kavgaya tutuþup kendinizi savunmak yerine diyorsunuz ki 'ben bu adamlarla kavga etmeyeyim, bunlarýn diðer serserilerden ne farký var, benim bunlarýn arkasýndaki çeteyle kavga etmem lazým' Siz bunlarý hesap ederken tetikçiler, baþladýklarý iþe devam eder ve iþinizi bitirirler..." AKP meselesinde de durum bu hikayeye benziyor. Doðrudur, burjuva partiler olmasý açýsýndan diðer partilerin AKP ile farklarý yok. Ama þimdi AKP iktidarda ve emekçiler olarak aðýr darbeler alýyoruz. Oysa bu büyük darbeleri savuþtururken diðer yandan da mese-

AKP'ye karþý mücadele konusundaki soru iþaretlerine en iyi cevabý aslýnda Gezi isyaný verdi. Kimi dar kafalýlar AKP'ye karþý mücadele vermeyi küçümsemeye kalksa da hemen herkesin göklere çýkardýðý Gezi isyanýnýn temel motivasyonunun AKP karþýtlýðý olduðunu kim inkar edebilir? Gezi isyanýnýn baþ aktörü olan yeni gençlik kuþaðý, AKP karþýtlýðýný genelde doðru bir yerden koyarak birinci karakteri olarak özgürlükçülüðü öne çýkardý. Milyonlar ayaktayken "AKP Ýstifa" sloganýný atmam, hatta "AKP karþýtý hiçbir slogan atmam" derseniz sola kayan milyonlarca gençle irtibatýnýzý kaybedersiniz.


Anarþistler, yarý anarþistler, ultra solcular takýmýnýn özsel hastalýklarýnýn baþýnda siyasetsizlik gelir. Bu kesimin kitabýnda dönemin ihtiyaçlarý, sýnýflar arasýndaki güçler dengesi, vurgunun bir taraf üzerinde yoðunlaþtýrýlmasý ya da deðiþtirilmesi gibi, kitlelerin ruh hali gibi meseleler yazmaz. Tarihin her dönemine uyan temel þiarlarla kendilerini avuturlar. "Katil devlet" sloganý yeri geldiðinde elbette ki atýla caktýr, ama salt bu gibi sloganlar etrafýnda siyaset yaptýðýnýzda aslýnda hiçbir þey dememiþ oluyorsunuz. Bu hareket tarzýnýn doðal sonucu sýnýf mücadelesinin gündemlerinden kopmak, ihtiyaca cevap üretememek ve neticede siyasetsiz kalmaktýr. Siyasetsiz kaldýðýnýn bile farkýna varamayan ultra solcu ise kendisini korkunç derecede devrimci sanmaktadýr. Oysa devrimciler, yýðýnlarýn havasýný izlemeyi bilmeli ve bunu etkilemeye çalýþmalýdýr. lenin sistem meselesi olduðunu iþçi sýnýfýna anlatabiliriz. Ýþçi sýnýfýnýn devrimcileþmesi de ancak bu tarz mücadeleler sayesinde mümkün olabilir. Kuru ajitasyonla iþçilerin devrimcileþeceðini beklemek safça gelebilir, ama iflah olmaz sekterlerin alameti farikasý da budur zaten. Anarþistler, yarý anarþistler, ultra solcular takýmýnýn özsel hastalýklarýnýn baþýnda siyasetsizlik gelir. Bu kesimin kitabýnda dönemin ihtiyaçlarý, sýnýflar arasýndaki güçler dengesi, vurgunun bir taraf üzerinde yoðunlaþtýrýlmasý ya da deðiþtirilmesi gibi, kitlelerin ruh hali gibi meseleler yazmaz. Tarihin her dönemine uyan temel þiarlarla kendilerini avuturlar. "Katil devlet" sloganý yeri geldiðinde elbette ki atýlacaktýr, ama salt bu gibi sloganlar etrafýnda siyaset yaptýðýnýzda aslýnda hiçbir þey dememiþ oluyorsunuz. Bu hareket tarzýnýn doðal sonucu sýnýf mücadelesinin gündemlerinden kopmak, ihtiyaca cevap üretememek ve neticede siyasetsiz kalmaktýr. Siyasetsiz kaldýðýnýn bile farkýna varamayan ultra solcu ise kendisini korkunç derecede devrimci sanmaktadýr. Oysa devrimciler, yýðýnlarýn havasýný izlemeyi bilmeli ve bunu etkilemeye çalýþmalýdýr. Kemalistlerle Yan Yana Düþmek Peki, AKP'ye karþý çýkmak, Kemalistlerle ve arkasýndaki ulusalcý burjuvalarla yan yana düþmek ya da CHP'ye hizmet etmek deðil midir? Sýnýf mücadelesinde alýnan sayýsýz

devrimci tutum, ilk bakýþta yabancý güçlerin tutumuyla benzeþir görünür. Bu benzerliklerden özenle kaçýnmak isterseniz katiyen suya sabuna dokunmamanýz gerekir. Diðer taraftan bu benzerlikler, devrimci tutum açýsýndan sadece yüzeysel bir benzerliði iþaret eder. Örneðin, Kürt sorununda "devlet müzakereye" çaðrýsý, kimi liberal burjuvalarýn da Kürt sorunundaki programýdýr. Kaðýt üzerinde ayný þeyler söyleniyor gibidir, ama iþin özü bambaþkadýr. Devrimciler, uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ilkesinden hareket eder ve bu kapsama ayrýlýk hakký dahil olmak üzere Kürtlerin demokratik istemlerinin hepsinin kabülünü koyarken liberal burjuvalarýn kastettiði kendi sýnýf çýkarlarýný kolladýklarý bir pazarlýk sürecidir. Bu örnekte olduðu gibi ulusalcý burjuvalar, kendi sýnýf çýkarlarý için bir çeþit AKP karþýtlýðý içerisinde olabilir; ama devrimci iþçi sýnýfý, AKP karþýtlýðýnýn içini bambaþka bir þekilde doldurmak zorundadýr. Þuna ya da buna benzerim korkusuyla hareket etmek, iþçi sýnýfýný eylemsizliðe ve siyasetsizliðe hapsedecektir. Burada önemli olan, asýl halkayý yakalamak, vurguyu ona göre saptamak ve güçler dengesi deðiþtiðinde bunu deðiþtirmektir. Bütün bunlar doðru yapýldýðý sürece, devrimci iþçi sýnýfý, sýnýf düþmanlarýnýn kendi aralarýndaki çeliþkilerden yararlanmayý baþaracak ve mücadelesini devrimci bir atýlýma doðru sürükleyebilecektir. AKP'ye karþý mücadele konusundaki

soru iþaretlerine en iyi cevabý aslýnda Gezi isyaný verdi. Kimi dar kafalýlar AKP'ye karþý mücadele vermeyi küçümsemeye kalksa da hemen herkesin göklere çýkardýðý Gezi isyanýnýn temel motivasyonunun AKP karþýtlýðý olduðunu kim inkar edebilir? Gezi isyanýnýn baþ aktörü olan yeni gençlik kuþaðý, AKP karþýtlýðýný genelde doðru bir yerden koyarak birinci karakteri olarak özgürlükçülüðü öne çýkardý. Mücadele içerisinde ulusalcýlar ve Kemalizmin etkisi yok muydu? Elbette ki vardý, ama kimin ne kadar etkinlik saðlayacaðý da ancak mücadele içerisinde belirlenir. Sola kayan kitlelerin ulusalcý etkiden arýnabilmesi için de mücadele içerisinde doðru müdahalelerde bulunmak gerekir. Milyonlar ayaktayken "AKP Ýstifa" sloganýný atmam, hatta "AKP karþýtý hiçbir slogan atmam" derseniz sola kayan milyonlarca gençle irtibatýnýzý kaybedersiniz. Ýflah olmaz sekterlerin sýkça dillendirdiði "AKP gidecek de ne olacak?" gibi sorular, özünde gerici bir mahiyete sahiptir. Sosyalist devrim ufukta gözükmediðine göre sosyalistler "varsýn AKP iktidarda kalsýn mantýðýyla" hareket ederse sosyalist devrim, hiçbir zaman ufukta gözükmeyecektir. Ýþçi düþmaný, demokratik hak ve özgürlüklere saldýran, emperyalist saldýrganlýðýyla savaþ tüccarlýðýna soyunan AKP iktidarýna karþý emekçiler ve yeni gençlik kuþaðýyla omuz omuza verilen mücadelede sosyalizm için savaþacak yeni kadrolarý örgütlemek mümkün

perspektif

5


olacaktýr. Sosyalist devrim de ancak ve ancak bu gibi süreçler ve örgütlenmelerle ufukta gözükebilir. Sol Liberalizmin Tesiri Lenin'in deyiþiyle "devrimci, ama akýlsýz olan sol komünistler", keskin görünümlerine karþýn soldan saða savrulmaya yatkýndýr. Bugün AKP konusunda da bunu görebiliyoruz.

AKP'ye karþý mücadele etmek konusunda kafalarý karýþýk olan ve bu yüzden de kafa karýþtýran kimi sol gruplarýn, keskin görünümlerine karþýn, alttan alta sol liberalizmin basýncý altýnda olduklarýný söyleyebiliriz. Bu basýncý yapanlarýn ulusalcýlar karþýsýnda AKP'yi öyle veya böyle ilerici saydýðýný biliyoruz. Kürt ulusal hareketinin de benzer þekilde hareket ettiðini ve sosyalist solda bu yönde bir aðýrlýk yarattýðýný eklemek gerekir. En keskin ifadesini "yetmez ama evet" kampanyasýyla gösteren bu tesir, bugün de aslýnda etkili. Üstelik liberalizmin AKP'ye destek veren en ünlü kalemþörleri bile tavýr deðiþtirmiþken sözde keskin sol tavýr takýnan sosyalist gruplar, ezberlerinden þaþmamakta, hayattan öðrenmemekte kararlýlar. Özetle özünde saðcý olan tutumlarýný sol retorikle perdelemek konusunda da pek mahir olan sol liberallerin sosyalist hareket üzerinde azýmsanmayacak bir etki alaný bulunuyor. AKP konusunda ultra sol bir duruþ gösteren gruplarýn da bir þekilde bu kesimlerin tesiri altýnda olduklarý

6

perspektif

aþikar. Sonuç Ýster sol liberalizmden beslensin isterse de iflah olmaz sekterliðin bir ürünü olsun, AKP'ye karþý milyonlar ayaða kalkmýþken bu mücadelenin politik istemlerinden uzak durmak, korkunç bir hata olarak kavranmalýdýr. Kitle hareketinin acil politik perspektife ve önderliðe ihtiyacý varken kimileri daha en temel mesel e l e r d e kafalarýnýn k a r ý þ ý k olduðunu gösterdiler. Bu tutumlarýyla bir þey daha göster-

merkezi ve kararlý bir þekilde hareket ederken kitle hareketi tümüyle önderliksiz, daðýnýk ve perspektifsiz bir durumdadýr. Geniþ kitlelerin emin olduklarý tek planlarý, AKP'ye karþý mücadele vermektir. Bunun nasýl olacaðý, nasýl sonuca gidileceði konusunda ise artýk karamsarlýða dönüþen bir belirsizlik hali vardýr. Açýk ki sadece sokaðý ve polisle çatýþmayý iþaret etmek, yol açamamanýn bir dýþavurumudur. Emek örgütlerinin de içine çekildiði, ortak sloganlar, somut hedefler ve projeler etrafýnda örülecek birleþik kampanyalar olmadan önümüzdeki sürecin görevleri yerine getirilemez. Ancak bu tarz kampanyalar, geniþ gençlik kesimlerine aktif siyasetin kapýlarýný aralayabilir. Kuru kuruya örgütlenme çaðrýlarýnýn bir karþýlýðýnýn olmadýðýný bu süreçte yaþayarak gördük. Bu yüzden de sosyalistlerin somut hedefler

Sosyalist hareketin ve emek cephesinin kitle hareketi karþýsýnda bir perspektif geliþtirmesi bugünün en acil görevidir. AKP son derece merkezi ve kararlý bir þekilde hareket ederken kitle hareketi tümüyle önderliksiz, daðýnýk ve perspektifsiz bir durumdadýr. Geniþ kitlelerin emin olduklarý tek planlarý, AKP'ye karþý mücadele vermektir. Bunun nasýl olacaðý, nasýl sonuca gidileceði konusunda ise artýk karamsarlýða dönüþen bir belirsizlik hali vardýr. Açýk ki sadece sokaðý ve polisle çatýþmayý iþaret etmek, yol açamamanýn bir dýþavurumudur. Emek örgütlerinin de içine çekildiði, ortak sloganlar, somut hedefler ve projeler etrafýnda örülecek birleþik kampanyalar olmadan önümüzdeki sürecin görevleri yerine getirilemez. Ancak bu tarz kampanyalar, geniþ gençlik kesimlerine aktif siyasetin kapýlarýný aralayabilir.

diler: kitle hareketinin öne çýkardýðý problemler konusunda tamamen yeteneksiz, kýsýr ve sekter olanlarýn oynayabileceði ilerici bir rol bulunmamaktadýr. Devrimciler, A K P ' y e karþý hala canlý olan kitle hareketinin göbeðinde yer alýrken kitlelerin somut taleplerine kulaklarýný týkayamazlar. AKP ile sömürü sistemi arasýndaki iliþkiyi kurmak, devrimcilerin bu dönemdeki asli görevidir. Bu en temel yaklaþýmý dahi kavrayamayanlarýn öncülük iddiasý gülünçlükten öteye gidemez. Sosyalist hareketin ve emek cephesinin kitle hareketi karþýsýnda bir perspektif geliþtirmesi bugünün en acil görevidir. AKP son derece

dahilinde ortaklaþarak etkili kampanyalar örgütlemesi ve bu sayede yol açmak için arayýþ içerisinde olmasý tek geçer yoldur. Aksi takdirde kitle hareketi sadece öfke boþaltmalarýn ötesine geçemeyerek týkanma noktasýna doðru gidecektir.


Ukrayna Þimdilik Ýç Savaþ Aþamasýnda Ukrayna etnik düþmanlýklar ve gýrtlaklaþmalarýn yeni adresi olmak üzere. Ukrayna için tek çýkýþ yolu, etnik kökenleri ve dillerine bakýlmaksýzýn bütün iþçi ve emekçilerin Rus ve AB iþbirlikçisi bütün oligarklara ve sürmekte olan bozuk düzene karþý birleþmeleri ve mücadele etmeleridir. Olasý bir savaþ, bütün halka büyük zararlar verecek ve halklar arasý baðlarda bir kez daha kapanmasý zor büyük yaralar açacaktýr. Ukrayna'da Rusya ve NATO güçlerinin çekiþmesi, ülkeyi hýzla bir savaþ alaný haline getiriyor. Kýrým'ýn Rusya'ya katýlýmýný saðlayan referandumun ardýndan sular durulmamýþ, 16 Nisan'da Rusya yanlýlarý doðudaki 3 vilayetin baþkenti olan Harkov, Donetsk ve Luhansk'ta hükümet binalarýný iþgale baþlamýþtý. Aradan geçen zaman içerisinde olaylar, iç savaþ aþamasýna týrmanmýþ durumda. Ülkenin Donetsk, Slavyansk, Harkov, Odessa, Kramatorsk gibi þehirlerinde çatýþmalarda kan akýyor. Odessa'da baþýný Sað Sektör adlý

NeoNazi grubun çektiði Ukrayna milliyetçileri, Rusya yanlýlarýnýn sýðýndýðý bir sendika binasýný ateþe verdiðinde 46 kiþi yanarak ve dumandan zehirlenerek yaþamýný yitirdi. Bu þekilde Ukraynalý faþistlerin 2. Dünya Savaþý'nda Yahudilere ve Polonyalýlara yaptýðý toplu kýyýmlarýn uðursuz anýlarý canlanmýþ oldu. Ülkenin doðusu ve güneyindeki birçok kentte Rusya yanlýlarý, milisler þeklinde örgütlenmiþ durumda. Bu milis gruplarý birçok kentte kontrolü ellerinde bulunduruyor. Örneðin doðunun en önemli

þehri, Ukrayna'nýn 2. büyük kenti olan sanayi merkezi Donestk'te ayrý bir cumhuriyet ilaný için 11 Mayýs'ta referanduma gidileceði ilan edildi. Sayýlarý yüzlerle ifade edilen bu milis gruplarý karþýsýnda Ukrayna yönetimi zor anlar yaþýyor. Bölgedeki polis ve ordu birimlerinin ya tarafsýz kaldýðý ya da isyancýlardan tarafa geçtiði belirtiliyor. Bu durumda Ukrayna ordusunun milis kontrollerini kýrmak için bir hayli hazýrlýksýz olduðu ortaya çýktý. Ukraynalý elitler, bu tarz çatýþmalar için giderek daha fazla Sað Sektör türünden gönül-

enternasyonal postacý

7


Putin'in önündeki seçeneklerin baþýnda Kýrým'da olduðu gibi doðu Ukrayna'yý ilhak etmek geliyor. Ancak durumun Kýrým'dan farklý olduðu da açýk. Daha Kýrým yenilgisini hazmedememiþ olan ABD ve müttefiklerinin elinden Rusya'nýn iþini zorlaþtýrmaktan baþka bir þey gelmemektedir. Bu konuda Kiev yönetimi ve faþistler, aslýnda bindikleri dalý keserek ABD'ye hizmet etmeye dünden razýlar.

lülere güvenmek zorunda kalýyorlar. Bunun doðal sonucu da Odessa'da olduðu gibi çatýþmalar ve insan kayýplarýnýn büyümesi oluyor ki bu da Rusya'nýn bölgeyi iþgal etmesi için gerekli koþullarýn yaratýlmasý anlamýna geliyor. Kiev Batý'ya Teslim Olmuþ Durumda Kiev'deki saðcý yönetimse Batý'nýn kuklasý haline geldi. Kasým 2013'ten sonra Kiev'de baþlayan ayaklanmalarý "devrim" diye göklere çýkaran Batý, adeta Ukrayna'nýn baþýna çorap örmüþ durumda. Yanukoviç'in devrilmesine giden olaylarda Sað Sektör gibi NeoNazi gruplar, sokaktaki güçleri üzerinden politik inisiyatifi doðrudan etkileyebilmiþlerdi. Bu da Putin'e hamle yapma hakký vermiþ, O da Kýrým'ý tereyaðýndan kýl çeker gibi ele geçirmiþti. Þimdilerde Kiev'deki saðcý yönetim, NATO güçlerinin ve Sað Sektör gibi faþist çetelerin gazýyla güneydoðu Ukrayna'da ateþe körükle gidiyor. ABD baþkan yardýmcýsý Joe Biden ve CIA baþkaný John Brennen'ýn Kiev'i ziyaretlerinden sonra Ukrayna ordu birlikleri doðuda taarruza geçmiþti. Ekonomik olarak da çökmüþ olan Kiev yönetimi IMF'ye teslim olmuþ durumda. IMF paketleri yüzünden halkýn zaten geri olan yaþam standartlarýnda büyük gerilemeler yaþanacak. Bu da yetmiyormuþ gibi IMF, Kiev'e "doðuyu kaybetme" baskýsý yapýyor ki bu da iç savaþ ve Rusya'nýn dahil olduðu bir ülkeler arasý savaþý kýþkýrtýyor. Hatýrlanacak olursa Gürcistan eski devlet baþkaný Saakaþvili, ABD'nin gazýyla Güney Osetya'yý iþgale giriþmiþ, karþýlýðýnda Rusya'dan aðýr

8

enternasyonal postacý

darbeler almýþtý. Batý'nýn iki yüzlü tutumunu en iyi örnekleri de Odessa'daki katliamda kendisini göstermiþtir. Ýþine geldiðinde sivillerin öldürülmesine karþý ayaða kalkan Batý basýný, Odessa'daki korkunç katliamý görmezden gelmiþtir. Örneðin BBC, Odessa'daki katliam haberini oldukça cýlýz geçtiði gibi haberi de "Odessa'da çýkan yangýnda insanlar hayatýný kaybetti" þeklinde vermiþtir. Putin'in Önündeki Seçenekler Putin'in önündeki seçeneklerin baþýnda Kýrým'da olduðu gibi doðu Ukrayna'yý ilhak etmek geliyor. Odessa'dan Harkov'a uzanan bir hat, hem sanayileþmiþ bölgeleri kapsýyor, hem de doðalgaz boru hattý güzergahlarýný içeriyor. Ýþtah kabartan ekonomik ve jeopolitik kazanýmlarýn yanýnda eski Çarlýk ve SSCB anýlarýný canlandýrmasý da Putin için bu senaryoyu, cazip kýlmakta. Üstelik Ukrayna'nýn Rusça konuþan bölgelerde kýyýma baþlamasý Putin'e hamle hakký da doðuruyor. Zaten, Rus ordusu, Ukrayna sýnýrýnda tatbikat üstüne tatbikat yaparken Rus savaþ uçaklarý da Kýrým semalarýnda gövde gösterisinde bulunuyor. Diðer yandan durumun Kýrým'dan farklý olduðu da açýk. Söz konusu bölgenin geniþliði, bölgenin kaybý halinde Ukrayna diye bir ülkenin kalmayacak olmasý, savaþýn uzamasýnýn kaçýnýlmaz oluþu, NATO'nun öyle veya böyle devreye girecek olmasý, Rusya ekonominin bu savaþý kaldýramama ihtimali gibi faktörler, Rusya için Ukrayna'nýn yeni bir Afganistan bataklýðýna dönüþmesi riskini beraberinde getiriyor. Putin'in bu noktada alternatif planý, Ukrayna'nýn federatif bir yönetime

geçerek zayýflamýþ ve NATO'dan uzaklaþmýþ yeni bir devlet olarak yapýlandýrýlmasýna dayanýyor. Bu þekilde dizayn edilecek bir sükunet, Batý için açýk bir yenilgi olacaktýr. Daha Kýrým yenilgisini hazmedememiþ olan ABD ve müttefiklerinin elinden Rusya'nýn iþini zorlaþtýrmaktan baþka bir þey gelmemektedir. Bu konuda Kiev yönetimi ve faþistler, aslýnda bindikleri dalý keserek ABD'ye hizmet etmeye dünden razýlar. Ukrayna ve Dünya Solunun Durumu Ukrayna'yý bu günlere sürükleyen kriz, eski devlet baþkaný Yanukoviç'in AB ile anlaþma paketini imzalamaktan vazgeçmesi üzerine patlak vermiþti. AB ile anlaþma, ciddi yaptýrýmlarý ve sosyal kesintileri içerdiðinden, ayrýca sanayileþmiþ doðunun yýkýmýný öngördüðünden Yanukoviç pazarlýktan dönmüþtü. Zaten uzun zamandýr doðu - batý, ya da Rusya yanlýlarý - AB yanlýlarý olarak ikiye bölünmüþ olan Ukrayna'daki gerilim, geçtiðimiz Kasým ayýnda patlamaya dönüþtü. Yanukoviç karþýtlarý, anlaþmanýn bozulmasýnýn Rusya'nýn marifeti olduðunu iddia ederek eyleme geçtiler ve Kiev þehir merkezinde iþgal hareketi baþlattýlar. Bu iþgale ev sahipliði yapan Baðýmsýzlýk Meydaný'nýn adý da "Euromeydan" olarak deðiþtirildi. Aylarca süren iþgal hareketi, aslýnda ekonomik þartlarýn aðýrlýðýna ve Ukrayna'da hüküm süren bozuk düzene bir isyan niteliði taþýsa da ilericilik niteliðini daha baþýndan kaybetmiþti. Zira hareketin liderleri ve de hareketin tabaný, vahþi kesinti paketlerini içeren AB anlaþmasýnýn onaylanmasýný ana talep haline getirdiler. Eylemlerdeki kitle, herhangi bir sýnýf perspektifiyle hareket etmiyordu. Rusya nefreti ve bunun üzerinden þekillenen þiddetli bir anti-


komünizm, kýþkýrtan oligarklara ve baskýn karakonlarýn arkasýndaki ter olarak emperyalist güçlere karþý geliþti. Bu da birleþmeleri ve harekete doðal olarak geçmeleri þart. Pasif bir AB ve NATO karþý koyuþ ve endiþeli güdümlü bir bekleyiþin olaylarýn muhalefet gidiþatýna etki etmesi yaratmaktaydý mümkün olmayacaktýr. ki mesele Oysa sanayi iþletmeleri ve b u n u n l a madenlerde çalýþan milkalmadý. yonlarca iþçi, örgütlü bir Sokak çatýþmalarýndaki saldýrganlýklarýyla dikkat çeken faþist direniþ sergileyebilse bu Sokak çatýþmalarýndaki gruplar, eylemlerde inisiyatifi ele geçirdiler. Ülkenin batýsýndaki savaþ oyununa son noksaldýrganlýkkimi þehirlerde birinci parti konumunda olan %10'luk desteðe tayý koyabilir. Ama maalelarýyla dikkat sef böyle bir ihtimal ufuksahip Swoboda ve Neo Nazi Sað Sektör gibi gruplar, en örgütlü çeken faþist ta gözükmüyor. oluþumlar olarak süreçte en baþ aktörlerden birisi haline geldiler. Sosyalistlerin Ukraynaca g r u p l a r, eylemlerde Odessa'da baþýný Sað Sektör adlý NeoNazi grubun çektiði Ukrayna ya da Rusça konuþsun her inisiyatifi ele milliyetçileri, Rusya yanlýlarýnýn sýðýndýðý bir sendika binasýný ateþe iki taraftaki oligarklardan g e ç i r d i l e r. verdiðinde 46 kiþi yanarak ve dumandan zehirlenerek yaþamýný baðýmsýz olarak örgütlenÜ l k e n i n meleri ve emekçileri yitirdi. Bu þekilde Ukraynalý faþistlerin 2. Dünya Savaþý'nda antikapitalist bir mücadele batýsýndaki k i m i Yahudilere ve Polonyalýlara yaptýðý toplu kýyýmlarýn uðursuz etrafýnda birleþtirmeye þehirlerde birçalýþtýrmalarý zorunludur. anýlarý canlanmýþ oldu. inci parti konÖzellikle halkýn faþistlerumunda olan den ve etnik kýþkýrtýcýlaremperyalistlerle paralellik arz etmiyor, %10'luk desteðe sahip Swoboda ve Neo dan korunmasý için farklý kökenlerden savaþ kýþkýrtýcýlýðý ve kitlesel kýrýmlara Nazi Sað Sektör gibi gruplar, en örgütlü gelen emekçilerin birleþtiði savunma özürler üretiyor. Suriye'de kýtýr kýtýr oluþumlar olarak süreçte en baþ aktörlerbirimlerinin örgütlenmesi hayati önem insan doðrayanlarýn öncülük ettiði den birisi haline geldiler. taþýmaktadýr. Bu konuda Rusya'daki güçler, özgürlük savaþçýsý ilan edilmiþti; Kiev'deki gösterilere katýlmak isteyen sosyalistlere de önemli görevler Ukrayna'da ise Neo Nazilerin önderlik kimi sol oluþumlar, aðýr þekilde saldýrýya düþmektedir. Rusya'daki sosyalistler, þu ettiði saðcý kalabalýklar, devrimci ilan uðradýklarýnda gösterilerde sola yer an Putin'in þoven zaferlerinin baskýsý edildiler. Bu tarz sözde "sosyalist" ya da olmadýðý ispatlanmýþtý. Madalyonun altýnda zor bir durumdadýrlar, ama "devrimci" gruplar en iyi ihtimalle diðer yüzünde ise Rusya yanlýsý oligarkUkrayna ile olan baðlarý üzerinden enteremperyalizm için "yararlý salaklar" larla kol kola olan Ukrayna Komünist nasyonalist bir tavrýn geliþmesinde etkisýnýflandýrýlmasýna sokulabilir. Partisi bulunuyor. Stalinizmin iyice leri pekala bulunacaktýr. Eski SSCB Sonuç kokuþmuþ bir versiyonunu ifade eden coðrafyasýnda Stalinizmin aðýr tahribatUkrayna etnik düþmanlýklar ve gýrtlakUKP, sadece ve sadece komünizm ismilarý nedeniyle sýnýf hareketi ve laþmalarýn yeni adresi olmak üzere. ni lekeliyor. Bunun dýþýnda farklý sosyalistler zayýf, milliyetçilik hemen Ukrayna için tek çýkýþ yolu, etnik kökengeleneklerden gelen anti-faþist sol her yerde çok güçlü durumdadýr. Bu leri ve dillerine bakýlmaksýzýn bütün iþçi oluþumlarýn ne yazýk ki olaylarý etkileyecoðrafyada yeni bir yolun açýlmasý, için ve emekçilerin Rus ve AB iþbirlikçisi cek çapta güçleri bulunmuyor. dünyanýn geri kalanýndaki sosyalistlerin bütün oligarklara ve sürmekte olan baþarýlarý ile mümkün olabilir. Bunun Dünya çapýnda ise sosyalist iddialý bozuk düzene karþý birleþmeleri ve anlamý, bizlere de bu þekilde bir örgütler içerisinde Suriye'den sonra mücadele etmeleridir. Olasý bir savaþ, enternasyonalist görevin düþtüðüdür. Ukrayna'da da emperyalizmle yan yana bütün halka büyük zararlar verecek ve düþenlerin sayýsý bir hayli kalabalýk. halklar arasý baðlarda bir kez daha Türkiye'de de bu türden örgüt ve tanýnHalklar Arasýnda Savaþa, Sýnýflar kapanmasý zor büyük yaralar açacaktýr. mýþ isimler bulunuyor. Bu örgütler Arasýnda Barýþa Hayýr!! Kaldý ki her iki taraftan emekçilerin çok Marksist Bakýþ dergisinde daha önce büyük bir kýsmý, birbirlerine karþý düþbahsedilen demokrasicilik yanýlgýsýnýn manlýk hissetmiyorlar ve çatýþmak içerisindeler. Aldýklarý tutumlar, sadece niyetinde de deðiller. Bu durumda savaþý

enternasyonal postacý

9


1 Mayýs Muhasebesi Serkan Üstün AKP iktidarýnýn büyük bir zorbalýk ve keyfiyetle kapattýðý Taksim Meydaný, geçen yýl olduðu gibi, bu 1 Mayýs'ýn da en önemli gündem maddesi oldu. Ankara özelinde ise sol içerisindeki tartýþma Kýzýlay ve Sýhhiye meydanlarý üzerinden ilerledi ve bu yýlki eylem sosyalist sol açýsýndan ilk defa bölündü.

AKP iktidarýnýn büyük bir zorbalýk ve keyfiyetle kapattýðý Taksim Meydaný, geçen yýl olduðu gibi, bu 1 Mayýs'ýn da en önemli gündem maddesi oldu. Ankara özelinde ise sol içerisindeki tartýþma Kýzýlay ve Sýhhiye meydanlarý üzerinden ilerledi ve bu yýlki eylem sosyalist sol açýsýndan ilk defa bölündü. 1 Mayýs'tan sonra da medyada konuþulan ve üzerinde durulan konu; çatýþma görüntüleri, Taksim'de yaþanan polis þiddeti, AKP'nin keyfi ve zorba tutumu vs. oldu. 1 Mayýs, dünyanýn birçok ülkesindeki sol hareketlere nazaran, Türkiye solu için daha özel ve önemli bir gün. Herhalde, "dünya sosyalistlerinin 1 Mayýs günü ilk haber almak istedikleri yerlerin baþýnda Taksim geliyor" desek yanlýþ olmaz. Sol hareketin de 1 Mayýs'ý gündemleþtirme çabasýnýn, Türkiye'de bu günün dünyanýn birçok ülkesine göre daha önemli olmasýnda etkisi var. Ýkinci olarak; Taksim meydanýnda verilen kavganýn merkezinde olduðu Haziran isyaný, Türkiye tarihinin en önemli halk hareketlerinden birisiydi, çokça yazýlýp çizildi. Bu yüzden tüm Türkiye halkýnýn gözünü, sadece Taksim meydanýna yapýlan bir eylem çaðrýsýnýn olduðu Ýstanbul'a deðil, bütün Türkiye illerinde yapýlacak 1 Mayýs eylemlerine

10

polemik

diktiði açýk. Peki ya böylesine önem arzeden 1 Mayýs 2014'e sol hangi hazýrlýkla ve nasýl bir siyasi iddia ile girdi? Ýþte bu sorularý yanýtlamaya kalktýðýmýzda solun sýnýfta kaldýðý ortaya çýkýyor. Bir kampanya, hedef ya da siyasi bir iddiadan bahsetmek pek mümkün deðil. Türkiye'de sol hareket, AKP diktatörlüðünü geriletecek siyasi ve emek eksenli bir kampanya ile deðil, meseleyi mekân tartýþmasýna kitleyerek bu 1 Mayýs'ý geçirdi. Siyaseten týkanmýþ oluþumlar, çatýþma pratikleriyle kendini göstermeye çalýþtý. Ýnsanlar basitçe AKP karþýtlýðý temelinde 1 Mayýs'ta Taksim'e geldiler. Kuþkusuz Taksim için mücadele, polis þiddeti karþýsýnda siyasal demokrasinin korunmasý baðlamýnda bir yere denk düþüyor. Ancak hem gençlik hareketinin hem de sýnýf mücadelesinin tarihi bir süreçten geçtiði günlerde 1 Mayýs gibi önemli bir güne yönelik çalýþmalarýn sadece meydan tartýþmalarýna indirgenmesi ve polisle mücadele üzerine planlanmasý, toplumsal muhalefetin önemli bir fýrsatý tepmesine neden oldu. Polisle çatýþmalar üzerinden gündeme gelme, ilk bakýþta çok cesurca gelebilir, ama aslýnda bir týkanmanýn iþaretidir. Oysa, sýnýf mücadelesinin bundan çok

daha fazlasýna ihtiyaç duyduðu gün gibi ortada. Gençleri ve emekçileri, sadece polisle çatýþmaya davet edebilen politik stratejisizlik, ayan beyan týkanmýþ durumda. Neticede sýnýfsal temelli olmayan toplumsal kutuplaþmalar yeniden ve yeniden üretiliyor, bu durumdan da AKP karlý çýkýyor. Oysa, sosyalist sol ya da 1 Mayýs, talepleri ile toplumun gündemine oturabilmeli. Bunun için kampanya yapýlacak o kadar konu var ki: iþ cinayetleri, taþeronlaþtýrma, Yataðan direniþi, ucuz ve esnek çalýþtýrma diye liste uzar gider. Neden Nisan ayý boyunca ortak belirlenmiþ sloganlar etrafýnda iþyerlerinde, emekçi semtlerinde, kent merkezlerinde, üniversitelerde, yaþamýn her alanýnda dolu dolu kampanyalarla 1 Mayýs'a girilmesin ki? Ýþte o zaman 1 Mayýslar hem daha güçlü, hem de daha vurucu olacaktýr. AKP'yi ve egemen sýnýflarý zorlayacak iþler, bu þekilde yaratýlabilir, emekçiler arasýndaki suni bölünmeler de bu þekilde ortadan kaldýrýlabilir. Gezi Ýsyanýnda Kendisini Gösteren Eksiklik Öncelikle, Haziran isyanýnýn toplumsal muhalefetin yerleþik unsurlarýnýn alternatif üretmekte atýl kalmasý, isyana siyasal


sorumluluk taþýnamamasý ve içinden Türkiye siyasetinin yerleþik dengelerini sarsacak yeni bir unsur çýkartamamasý nedeniyle týkandýðýný söylemiþtik. Ardýndan gelen 30 Mart yerel seçimlerinde; AKP'nin baþarýsýnýn ardýndan 1 Mayýs'ta toplumsal muhalefetin somut taleplerle AKP'yi hedef alýp geniþ katýlýmlý eylemler düzenlemesinin AKP için çok hayýrlý olmayacaðý ortadaydý. Ýþte tam da bu noktada 1 Mayýs kutlayan güçlerin 1 Mayýs 2014'teki eylemleri AKP'yi zayýflatabilmek adýna planlamasý ve hazýrlýklarýný bu yönde yapmasý gerektiði açýktý. Ancak 1 Mayýs akþamý ya da 2 Mayýs sabahý konuþulanlar, Türkiye iþçi sýnýfýnýn yoðun sömürü koþullarý deðil, 1 Mayýs'ta yaþanan çatýþma görüntüleriydi. AKP'nin Taksim'i yasaklamasý ve bu yasaðý uygulayabilmesi adýna ortaya koyduðu polis terörü, Erdoðan diktatörlüðünün antidemokratik, yasakçý ve baskýcý uygulamalarýnýn gündem edilmesini saðlasa da bu konuda da esas olarak 1 Mayýs öncesi yaygýn ve birleþik kampanya yürütülmediði için tüm bunlar mekân tartýþmasý baðlamýnda eridi. Taksim dýþýndaki alanlarda kutlanýlan 1 Mayýs'lar ise yine ortak gündemli çalýþmanýn olmamasý yüzünden sendika bürokratlarýnýn içerikten yoksun kürsü konuþmalarý ile geçiþtirildi. Öncelikle 1 Mayýs 2014'e katýlan kesimlerin bir siyasal sorumluluk taþýyarak katýlmasý gerektiðini ve bu sorumluluðun; AKP'yi geriletme ve buna iliþkin taleplerini, çaðrýlarýný eylem alanlarýna taþýma zorunluluðu olduðunu söylemiþtik. AKP'nin kendisine yönelik kitlesel bir karþý koyuþ istemediði ve bu yüzden Taksim'i kapattýðý açýk. Gezi'den sonra kendisi adýna beklenmedik bir tavýr da deðil. Ancak burada meseleyi alan tartýþmalarýna kitlemek yerine solun kafa yormasý gereken mesele 1 Mayýs'ýn siyasi içeriði olmalýydý. Eylemlerin siyasi içeriði çatýþmanýn olup olmasýndan baðýmsýz düþünülebilir. Yani çatýþmalý eylemlerde de pek tabii siyasal içerik öne çýkarýlabilir. Örneðin Ankara'da geçtiðimiz senelerde yapýlan Eðitim-Sen'in 4+4+4 eylemi konu bazlý olmasý itibariyle farklýlýklar taþýsa da belli vurgularýn taþýndýðý bir çatýþmalý eylemin olabileceðinin bir örneði.

Taksim Meydaný'na girmek hedefli Ýstanbul 1 Mayýsý da pekâlâ bu þekilde örgütlenebilirdi. Yani 1 Mayýs eylemleri örgütlenirken, AKP'ye yönelik mücadelede toplumsal muhalefeti ileriye götürecek adýmlar atýlmalý ve bu konuda tartýþmalar yürütülmeliydi. 2014 1 Mayýs'ýna bu þekilde girilseydi hem eylemlere daha kitlesel katýlým saðlanabilir, hem de AKP'yi geriletme hedefi belli baþarýlara ulaþabilirdi. Örneðin 1 Mayýs'a yaklaþýrken özelleþtirme karþýsýnda geçmiþten günümüze uzanan bir mücadele deneyimine sahip Yataðan iþçilerinin mücadelesi merkezli bir emek gündemi yaratýlabilirdi. Yataðan iþçilerinin mücadelesinden yola çýkarak AKP karþýsýnda emekçinin-yoksulun mücadele hattýný örecek, tek tek siyasi gruplarýn boyunu aþacak ölçüde bir kampanya ile 1 Mayýs'a girilse büyük bir etki de yapabilirdi. Bu, öncelikle Yataðan direniþinin týpký Tekel direniþi gibi ülke gündemine oturmasý demekti, bu da Yataðan iþçilerinin iþyeri merkezli mücadelesi ile özelleþtirme saldýrýsýný püskürtme konusunda yol almasý anlamýna geliyor. Hatýrlayýn Tekel direniþi, Gezi'den önce AKP'yi sarsan en önemli toplumsal olay olmuþtu. Yataðan iþçilerinin olasý kazanýmlarýnýn toplumsal muhalefetin bileþenlerinde önemli bir moral motivasyon kaynaðý yaratacaðý açýk. Ayrýca olasý bir kazaným, halihazýrda sallantýda olan AKP diktatörlüðüne de önemli bir darbe vuracaktýr. Ancak siyaseten týkanmýþ durumdaki sol, býrakýn 1 Mayýs öncesi böyle bir ortak siyasi gündem için birleþmeyi, Yataðan iþçilerini bile yalnýz býraktýðýný söylemek hatalý olmayacaktýr. 1 Mayýs gibi ülke emekçilerinin gözünü kulaðýný meydanlara diktiði bu günde sol hareket adýna böyle bir tren kaçýrýlmýþ olabilir, ancak yine de böylesine bir ortak kampanya için geç deðil. Bu yýl, Sürekli Devrim Hareketi; Ankara, Ýstanbul, Amasya, Trabzon, Antalya, Kýbrýs ve Mardin'de 1 Mayýs

Polisle çatýþmalar üzerinden gündeme gelme, ilk bakýþta çok cesurca gelebilir, ama aslýnda bir týkanmanýn iþaretidir. Sýnýf mücadelesinin bundan çok daha fazlasýna ihtiyaç duyduðu gün gibi ortada. Gençleri ve emekçileri, sadece polisle çatýþmaya davet edebilen politik stratejisizlik, ayan beyan týkanmýþ durumda. Neticede sýnýfsal temelli olmayan toplumsal kutuplaþmalar yeniden ve yeniden üretiliyor, bu durumdan da AKP karlý çýkýyor. Oysa, sosyalist sol ya da 1 Mayýs, talepleri ile toplumun gündemine oturabilmeli. Bunun için kampanya yapýlacak o kadar konu var ki: iþ cinayetleri, taþeronlaþtýrma, Yataðan direniþi, ucuz ve esnek çalýþtýrma diye liste uzar gider. Ýþte o zaman 1 Mayýslar hem daha güçlü, hem de daha vurucu olacaktýr. AKP'yi ve egemen sýnýflarý zorlayacak iþler, bu þekilde yaratýlabilir, emekçiler arasýndaki suni bölünmeler de bu þekilde ortadan kaldýrýlabilir. eylemlerine katýldý. SDH, tüm bu eylemlerde toplumsal muhalefetin AKP diktatörlüðüne karþý yürüttüðü mücadeleyi ileri götürebilmesi anlamýnda elinden gelen tüm katkýlarý sundu. Ancak solun þu durumunda daha yaygýn ve kitlesel ortak çalýþmalara ihtiyacý olduðu açýk. Önümüzdeki süreçte 1 Mayýs vb. kritik gündemlerde SDH bu ihtiyaca elinden geldiðince cevap ver-meye çalýþacaktýr.

* Bu yazý bolsevik.org için yazdýðým, 25 Nisan tarihli, "1 Mayýs 2014 Öncesi Gözden Kaçanlar" baþlýklý yazýnýn 1 Mayýs eylemlerinin bilançosu çýkartýlarak gözden geçirilmiþ ve geniþletilmiþ halidir.

polemik

11


AKP'nin Ermeni Soykýrýmýyla Ýmtihaný Emre Güntekin

Bir asrý devirmesine bir yýl kalan Ermeni soykýrýmý devletin resmi dilinde bir tabu olarak yerini korumaya devam ediyor. Aklýnýza hemen Erdoðan'ýn geçtiðimiz ay içerisinde Ermeni soykýrýmý konusunda söyledikleri gelecektir ve bu söylemler devletin dilinde bir deðiþim olup olmadýðý konusunda daha uzun süre tartýþma yaratacaktýr. Erdoðan 23 Nisan'da yaptýðý açýklamada "Kadim ve eþsiz bir coðrafyanýn benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarýnýn, geçmiþlerini olgunlukla konuþabileceklerine, kayýplarýný kendilerine yakýþýr yöntemlerle ve birlikte anacaklarýna dair umut ve inançla, 20. yüzyýlýn baþýndaki koþullarda hayatlarýný kaybeden

12

tarih

Ermenilerin huzur içinde yatmalarýný diliyor, torunlarýna taziyelerimizi iletiyoruz." sözleriyle son dönemde kendisinden beklenmeyen bir çýkýþa imza attý. Elbette söz konusu bu tarz meselelere yaklaþýmýnda her zaman siyasal çýkarlarý doðrultusunda hareket etmekten çekinmeyen Erdoðan olunca insan ister istemez "bayram deðil seyran deðil eniþtem beni neden öptü?" sözlerini aklýna getiriyor. AKP'nin on iki yýlý Ermeni soykýrýmý ve halen süregiden soruna yönelik tavýrda da ciddi zikzaklar içeriyor. Bu on iki yýllýk süreçte Kürt sorunu, Kýbrýs sorunu gibi konularda olduðu gibi Ermeni sorunu konusunda da mehteran yürüyüþü devam ediyor.

AKP'nin Ermeni Soykýrýmýyla Ýmtihaný AKP iktidara geldiði günden beri Türkiye'nin 90 yýllýk geçmiþinde artýk kangren haline gelmiþ konularýna karþý uyguladýðý politikalar temel motivasyon kaynaklarýndan birisi oldu. Her türden liberalin AKP'nin kuyruðuna takýlmasýna eski vesayete karþý "Don Kiþot"vari savaþý oldu. Çünkü bu hiçbir zaman gerçek ve kararlý bir savaþ olmadý. Bir yandan geçmiþin kirli devlet mekanizmasýnýn ifþa olmuþ katilleri, AKP'nin yeni düzeniyle uyum sorunu yaþayan sivil ve askeri unsurlar ýskartaya çýkarýlýrken; yerlerini AKP'nin benzerleri aldý. Resmi ideoloji ve resmi tarihle


hesaplaþmada iþte bu yönüyle deðerlendirilmelidir. Örneðin Dersim konusunda Tayyip Erdoðan'ýn yarým aðýz özrünü hatýrlarýz. Bu Kürtlere ve Alevilere bir zeytin dalý olarak parlatýlmaya çalýþýlsa da, sonrasýnda Kürt halkýna ve Alevilere yönelik uygulanan baský ve inkâr politikasý bu "özür" giriþimini anlamsýz kýlmýþtý. Þimdi yeni bir örneði Ermeni sorunu özelinde karþýmýzda duruyor. Üstelik ortada Ermenilerden dilenmiþ yarým aðýz da olsa bir özür bulunmuyor. Öte yandan AKP'nin geçmiþteki söylemlerine bakýldýðýnda kadrolarýn Erdoðan'da dâhil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin 90 yýllýk söyleminden en ufak bir þikâyetinin bulunmadýðý gözlemlenebilir. 2005 yýlýnda Türkiye tarihinde neredeyse ilk denebilecek bir giriþim gerçekleþtirilmiþ ve "Ýmparatorluðun Çöküþ Döneminde Osmanlý Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunlarý" baþlýðýyla resmi tarihin Ermeni soykýrýmý çarpýtmalarýna karþý bir konferans düzenlenmiþti. Ýsmet Berkan, Fehmi Koru ve Oral Çalýþlar gibi AKP'ye yakýn gazetecilerin bile katýlacaðý bir konferansýn baþýna gelmeyen kalmamýþtý. Dönemin Adalet Bakaný Cemil Çiçek konferansý "Bu tarihi yanlýþý, milletimize karþý yapýlan soykýrým iftirasýný bertaraf adýna, hem bu çatý altýnda müzakere yapýp bir karar alýndý, hem de bunun gereði olarak þu an teker teker bütün ülkelerde çok yönlü bir çaba gösteriliyor. 'Bu yalandýr, bu doðru deðildir, gerçeklerin saptýrýlmasýdýr' diye... Þimdi milletçe, devletçe böyle bir yoðun çaba içindeyken bu çabalarý arkadan hançerlemek ne anlama geliyor? Þimdi siz, o zaman falanca ülkenin parlamenterlerini nasýl ikna edeceksiniz? Bunlar pekâlâ diyecek ki 'Siz, bizi ikna etmeyin, gidin Boðaziçi Üniversitesi'nde, boðaz'a bakarak bu

yalanlarý söyleyenleri ikna edin'. Dolayýsýyla bu, Türk milletini arkadan hançerlemektir. Bunu açýk olarak söyleyebilirim." sözleriyle açýktan hedef göstermiþti. Dönemin meþhur simalarýndan ve Ergenekon operasyonlarýnda tutuklanan avukat Kemal Kerinçsiz konferans için açtýðý davanýn gerekçesinde "Ermeni iddialarýnýn bir devlet üniversitesinden tanýnmasýna karþýyýz. Bir düðün salonunda istediklerini tartýþsýnlar. Devlet üniversitelerini bu iþe alet etmesinler." sözleriyle eski ve yeni Türkiye'nin bir cismin aynadaki yansýmasý kadar farklýlýk arz edebileceðini gösteriyordu. Benzeri bir þekilde konferans konusunda AKP milletvekili Kemal Toprak "Tüm vatanseverleri yarýn Boðaziçi Üniversitesi' nin önüne çaðýrýyoruz" diyerek devletin linç kültürüne açýk bir çaðrýda bulunmuþtu. Ama bunlar Erdoðan'ý baðlar mý diyenler için þöyle bir örnek de aktarabiliriz: 12 Haziran 2011 seçimlerinden iki gün önce katýldýðý bir televizyon programýnda Erdoðan "Bizim için de neler yazdýlar! Ne Yahudiliðimiz ne Ermeniliðimiz ne af edersiniz Rumluðumuz kaldý." Erdoðan'ýn içine 301. maddenin kaçtýðýnýn bir göstergesi gibi. Ne diyordu bu 1930'lardan kalma ýrkçý bakýþ açýsýnýn bir yansýmasý olan bu yasa maddesi: "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargý organlarýný alenen aþaðýlayan kiþi, altý aydan iki yýla kadar hapis cezasý ile cezalandýrýlýr."

Ýktidarýn ilk Hrant Dink suikasti 1915'te döneminde bu yasa maddesi soykýrýmla baþlayan süreçte oldukça tartýþma bu topraklarda baþlayan yaratmýþ ve Türkleþtirme projesinin son kamuoyunda halkasý oldu. Diðer taraftan kaldýrýlmasý yönünde ciddi bugüne kadar AKP'nin bu bir talep yük- projeyle çeliþkiye düþecek bir selmiþti. Ayný adýmý olmadý. Aksine d ö n e m Erdoðan'ýn meydanlardaki Erdoðan'ýn tavrý nasýl olsa bu en büyük zevklerinden biri tabanýný maddeden açýlan Türkçü-Ýslamcý d a v a l a r "Tek bayrak-tek din-tek Ya r g ý t a y ' d a n , devlet" sloganýyla coþturmak Danýþtay'dan, A Ý H M ' d e n oldu. dönüyor kenarda dursun olmuþtu. Ancak ayný yasa Baskýn Oran, Hrant Dink, Orhan Pamuk gibi isimlerin faþist linç güruhlarýnýn önüne atýlmasýnda bir araç iþlevini kazanmýþ ve Veli Küçük gibi derin devlet artýklarý bu davalarýn müþteki safýnda sýkça yer almýþtý. Sonrasýný biliyoruz: Belki davalardan Erdoðan'ýn dediði gibi bir ceza çýkmadý ama 301. maddenin baþaramadýðýný sokakta derin devletle faþist çetelerin iþbirliði baþarmýþtý. 2011 yýlýnda heykeltraþ Mehmet Aksoy'un Kars'ta Ermeni soykýrýmýna ithafen yaptýrdýðý Ýnsanlýk Anýtý için Erdoðan'ýn o dünya literatürüne kazandýrdýðý açýklamalarý da hatýrlamak gerek: "Hasan Harakani'nin türbesinin yanýna bir ucube koymuþlar, garip bir þey dikmiþler. Oradaki tüm vakýf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduðu yerde böyle bir þey olmasý düþünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye

tarih

13


baþkanýmýz görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. Ýnþallah ilk geliþimizde bunu da göreceðiz. O bölgeyi de gayet güzel bir park haline belediye getirecektir." Erdoðan'ýn bu tavrý ortaya koymasýnda devletin kirli geçmiþinde yatan Ermeni soykýrýmýna yönelik öfkenin olduðu kaçýnýlmaz. Bir Samimiyet Testi Olarak Hrant Dink Suikasti AKP'nin Ermeni sorunu konusunda ne kadar samimi olduðu Hrant Dink suikastýna bakýlarak anlaþýlabilir. Suikast AKP'nin kontrolündeki emniyet ve istihbaratýn gözleri önünde gerçekleþirken, katillerin AKP adaletiyle nasýl el üstünde tutulduðunu canlý gözlerle gördük. Daha ne olsun AKP'nin içiþleri bakaný yaptýðý bir insan makam odasýnda iki MÝT'çinin Hrant Dink'i tehdit etmesine aracý olmuþtu. Suikastin örgütlenmesinde rolü bulunan dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüðü Ýstihbarat Þube Müdürü Ramazan Akyürek AKP iktidarý döneminde kariyer basamaklarýný hýzlýca yükselmiþ, ancak AKP'nin cemaatle arasýnýn bozulmasýnýn ardýndan ýskartaya çýkarýlmýþtý.

AKP'nin Ermeni sorunu konusunda ne kadar samimi olduðu Hrant Dink suikastýna bakýlarak anlaþýlabilir. Suikast AKP'nin kontrolündeki emniyet ve istihbaratýn gözleri önünde gerçekleþirken, katillerin AKP adaletiyle nasýl el üstünde tutulduðunu canlý gözlerle gördük.

14

tarih

Hrant Dink suikasti 1915'te soykýrýmla baþlayan süreçte bu topraklarda baþlayan Türkleþtirme projesinin son halkasý oldu. Diðer taraftan bugüne kadar AKP'nin bu projeyle çeliþkiye düþecek bir adýmý olmadý. Aksine Erdoðan'ýn meydanlardaki en büyük zevklerinden biri Türkçü-Ýslamcý tabanýný "Tek bayrak-tek din-tek devlet" sloganýyla coþturmak oldu. AKP Ermeni Sorununda Neyi Amaçlýyor? Bu geçmiþ Erdoðan'ýn taziyesinin arkasýnda farklý niyetler aramayý zorunlu kýlýyor. Erdoðan bugüne kadar arkasýnda siyasal bir çýkar gözetmediði hiçbir adýmý bile isteye atmadýðý gibi, bu durum on iki yýllýk pratikle kanýtlanmýþ görünüyor. Öncelikle ortada gerçek bir özrün, geçmiþin bir özeleþtirisinin bulunduðu düþüncesini kesinlikle bir kenara atmak gerekiyor. AKP iktidarýnýn Ermeni soykýrýmý konusunda gerçek bir hesaplaþma yerine meseleyi hem diplomatik hamlelerle hem de muðlak bir tarihsel araþtýrma çerçevesinde ele alarak sulandýracaðý açýktýr. Ermeni soykýrýmý elbette tarihçilerin de mutlaka üzerinde durmasý gereken bir alan; ancak soykýrýmýn gerçekleþmesinde bu topraklarý mermerleþtirmeye çalýþan ve hala da gölgesini bu topraklarýn üzerinde bulunduran bir devlet anlayýþýndan kaynaklandýðý unutulmamalýdýr. Bu durum katliamcý, inkârcý, asimilasyoncu devlet anlayýþýyla kesin bir hesaplaþmayý gerekli kýlmaktadýr. Bu konuda Birikim Dergisi'nde meselenin salt tarihsel bir olay araþtýrmasý çerçevesinde ele alýnmasýna yönelik Ali

Murat Ýrat tarafýndan yapýlan þu eleþtiri dikkat alýnabilir: "Þimdilerde bir baþka moda söylem ise gelinen noktada sorunu yalnýzca tarihçilerin çözebileceði üzerine yoðunlaþýyor. Son birkaç yýldýr konuyla ilgili olarak neredeyse önü alýnamaz bir tarihçi fetiþizmi yaþanmaktadýr. Tarihin objektif anlatýlar alaný olduðu zannýndan kaynaklanýyor bu görüþ ama tarihçilerin ve tarihin kendisinin ideolojik bakýþtan hiçbir þekilde baðýmsýzlaþamayacaðý göz önüne alýndýðýnda eksikleþiyor. Ulus-devlet modellerinin kurulmasý ve pekiþtirilmesi için tarihin ne kadar maniple edildiði ve tarihsel bloðu kim inþa ettiyse tarihin onun ideolojisi tarafýndan þekillendiði o kadar açýk ki. Ýdeoloji ve baskýn söylemden kaçabilen tarih yazýmý var mýdýr? Dolayýsýyla çözüm, öncelikle bu salt tarihçi fetiþizmden biran önce kurtulmaktan ve sözü olan herkesin ufakta olsa bir kardeþlik mesajýyla bitecek olan sözünü söylemesi için gerekli ortamýn saðlanmasýndan geçiyor." (Ali Murat Ýrat, Tarihçi Fetiþizmi ve Ermeni Meselesi, Birikim Dergisi, 14.11.2006) Bu satýrlarýn üzerinden geçen sekiz yýlda Türkiye'nin geldiði demokratikleþme ve özgürlükler düzeyinin kardeþlik mesajlarýyla dolu bir Ermeni soykýrýmý araþtýrmasý ortaya koyabilecek durumdan iyice uzaklaþtýðý unutulmamalýdýr. Bu politika meselenin etrafýnda top çevirmek olacaktýr. Peki, gerçekte ortada fol yok yumurta yokken bu açýklama neden yapýldý? Bülent Arýnç'ýn Meclis bütçe görüþmelerindeki konuþmasýnda bahsettiði þu durum geleceðe dair bir referans oluþturabilir: "2015, bir taraftan Çanakkale'nin 100. yýlý, bir taraftan da sözde Ermeni soykýrým iddialarýnýn 100. yýlý. Bu konuda ciddi çalýþmalarýmýz var. Burada sempozyumlar, konferanslar, paneller, kitap neþri ve belgeseller üzerinde çalýþmalar var; ancak biz baþka alanlarda da, yani bütün dünya ülkelerini kamu diplomasisi açýsýndan etkileyebilecek çok özel çalýþmalar da yapýyoruz. Resmi kurumlarýmýzýn bu çalýþmalarý elbette herkesin bildiði, katýlabileceði ancak bunlara ilaveten baþka hazýrlýklarýmýzýn da olduðunu, Baþbakanlýkta bir kurumun sadece bu iþle ilgilendiðini de söyleyebilirim"


Bu topraklarda geçmiþte yaþanmýþ bütün acý dolu olaylarla elbet hesaplaþýlacaktýr. Ermeni soykýrýmý bu konuda tartýþmasýz kabul edilmesi ve ele alýnmasý gereken bir konudur. Ermeni, Kürt, Alevi sorunu gibi etnik ve mezhepsel çeliþkiler giderek Türkiye iþçi sýnýfýnýn boynunda bir prangaya dönüþmektedir. Türkiye devlet geleneðinin böylesine aðýr meselelerle yüzleþme gibi bir derdi dün olmadýðý gibi, bugün de yoktur ve yarýn da olmayacaktýr.

leþmiþti. AKP Ermeni sorunu konusunda bir adým atma gereði hissediyorsa bilin ki 24 Nisan yaklaþmýþtýr ve imajý toparlama zorunluluðu kendisini dayatmýþtýr. Obama'nýn her 24 Nisan konuþmasý öncesinde yaþanan AKP Ermeni sorunu konusunda bir adým telaþla o havuç ortaya atýlacaktýr. atma gereði hissediyorsa bilin ki 24 Nisan Erdoðan'dan bu taziyeyi 23 Nisan'da yaklaþmýþtýr ve imajý toparlama zorunluluðu dinleyebilirsiniz, ama bilin ki ayný Erdoðan 25 Nisan'da "affedersiniz" kendisini dayatmýþtýr. Erdoðan'dan bu Ermeni kelimesiyle bütün iliþkisini taziyeyi 23 Nisan'da dinleyebilirsiniz, ama bitirmiþtir. bilin ki ayný Erdoðan 25 Nisan'da "affederErmeni Soykýrýmýyla Elbet siniz" Ermeni kelimesiyle bütün iliþkisini Yüzleþilecektir! bitirmiþtir. Bu topraklarda geçmiþte yaþanmýþ bütün acý dolu olaylarla elbet Seneye Ermeni soykýrýmýnýn 100. yýlý ve hesaplaþýlacaktýr. Ermeni soykýrýmý bu Ermeni soykýrýmý konusunda dünya konuda tartýþmasýz kabul edilmesi ve genelinde bir hareketlenme olmasý ve ele alýnmasý gereken bir konudur. meselenin Ermeniler tarafýndan özel Ermeni, Kürt, Alevi sorunu gibi etnik ve olarak ele alýnmasý bekleniyor. mezhepsel çeliþkiler giderek Türkiye Türkiye'deki egemen sýnýflar ise iþçi sýnýfýnýn boynunda bir prangaya önümüzdeki seneyi mümkün olduðunca dönüþmektedir. Türkiye devlet hasarsýz bir þekilde atlatmanýn plangeleneðinin böylesine aðýr meselelerle larýný oluþturuyor. Ermeni sorunu yüzleþme gibi bir derdi dün olmadýðý Erdoðan'ýn aday olmasý halinde gibi, bugün de yoktur ve yarýn da cumhurbaþkanlýðý seçim kampanyasýnolmayacaktýr. da da kendisine yer bulacaktýr ve ulusErmeni sorununun halklarýn kardeþliði lararasý alanda daðýlan imajýný toparlatemelinde çözülebilmesi adýna acilen þu manýn bir aracýna dönüþecektir. adýmlar atýlmalýdýr: Benzeri hamleler geçmiþte de gerçek* Ermeni soykýrýmý âmâsýz, koþulsuz, þartsýz tanýnmalýdýr. Yarým aðýzla bir taziye Ermeni soykýrýmý âmâsýz, koþulsuz, þartsýz tanýnmalýdýr. deðil, gerçek bir özür Yarým aðýzla bir taziye deðil, gerçek bir özür dilenmelidir. dilenmelidir. Geçmiþte Geçmiþte bu topraklarda yaþanmýþ kirli savaþlarda her bu topraklarda yaþanmýþ halkýn egemenleri etnik katliamlara imza atmýþ olabilir ve kirli savaþlarda her halkýn egemenleri etnik her halkýn emekçi sýnýflarý gerçek bir kurtuluþu diliyorsa katliamlara imza amýþ milliyetçilikten koparak bu acýlarla yüzleþmek zorunda olabilir ve her halkýn kalacaktýr. Emekçi sýnýflar bu meselelerin hesabýný kendi emekçi sýnýflarý gerçek egemenlerinden sorduklarý ölçüde gerçek kardeþleþme ve bir kurtuluþu diliyorsa milliyetçilikten koparak

bu acýlarla yüzleþmek zorunda kalacaktýr. Emekçi sýnýflar bu meselelerin hesabýný kendi egemenlerinden sorduklarý ölçüde gerçek kardeþleþme ve halklar arasý güven duygusu oluþacaktýr. * Bu topraklardan sürülen, katledilen Ermenilere ait olan ve cumhuriyetin kuruluþ sürecinde açgözlü Türkiyeli kapitalistlerin el koyduðu ne kadar taþýnmaz varsa iade edilmelidir. * Ermenistan'la sýnýr kapýsý açýlmalý ve uygulanan bütün kýsýtlamalar kaldýrýlmalýdýr. * Hrant Dink suikastinin arkasýndaki bütün gerçekler ortaya çýkarýlmalý ve bu katliamýn sorumlusu olan polisinden içiþleri bakanýna kadar herkesten hesap sorulmalýdýr. * Anayasada Türklük kavramý çýkarýlmalý ve bu topraklardaki hiçbir etnik ve mezhepsel unsuru dýþlamayan bir anayasa hazýrlanmalýdýr. Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, Rumlara kýsacasý Türkler dýþýnda bütün etnik ve mezhepsel unsurlarýn kimlikleri, kültürleri, inançlarý üzerindeki baskýlar kaldýrýlmalý ve yasal güvence altýna alýnmalýdýr. Bu talepler çoðaltýlabilir, ancak bu temel noktalarýn bile AKP veya baþka bir burjuva iktidar tarafýndan karþýlanamayacaðýný iyi biliyoruz. Ancak gerçeklerin eninde sonunda ortaya çýkmak gibi kötü ve egemenler açýsýndan sevimsiz bir yaný bulunmaktadýr. Kapitalist egemenler sormasa bile bir gün halklar bu topraklarda yaþanmýþ bütün acýlarýn, katliamlarýn, soykýrýmýn hesabýyla düzenin karþýsýna dikilecektir.

halklar arasý güven duygusu oluþacaktýr.

tarih

15


SDH, 1 MAYIS’TA ALANLARDAYDI! Bu yýl 1 Mayýs'ta SDH olarak Türkiye, Kýbrýs ve Kürdistan emekçi halklarýyla birlikte alanlardaydýk. "Sosyalizm Kazanacak" þiarýyla enternasyonalist devrimci mücadelemizi bulunduðumuz her bölgede yükseltmeye devam ettik. Ankara'da "Tek Yol Sürekli Devrim" þiarýyla 1 Mayýs'ta alanlardaydýk. 1 Mayýs için çalýþmalara haftalar öncesinden baþladýk. 19-20 Nisan'da gerçekleþtirilen Marksist Forum sonrasýnda 1 Mayýs hazýrlýklarýna hýz verdik ve bu çerçevede standlar açtýk, afiþleme ve yazýlama çalýþmalarý yaptýk, güçlü ses sistemimizle Kýzýlay bölgesinde mobilize þekilde eyleme çaðrý amaçlý bildiri daðýtýmý ve ajitasyon çalýþmasý gerçekleþtirdik. Çalýþmalarýmýzýn meyvelerini de 1 Mayýs günü güçlü ve coþkulu kortejimizle aldýk. 100 aþkýn kiþinin katýlýmýyla Sýhhiye'deki 1 Mayýs eyleminde yerimizi aldýk. Marksist Liseliler'in büyük heyecan ve dinamizmle parçasý olduðu kortejimize Ýranlý siyasi mülteci devrimciler de pankartlarýyla katýldýlar. Kürtçe, Türkçe, Farsça sloganlarýmýzla, enternasyonalist þiarlarýmýzla uluslararasý dayanýþmanýn örneðini 1 Mayýs alanýna taþýdýk. Ýstanbul'da AKP diktatörlüðünün keyfi yasaklarý karþýsýnda emekçilerle birlikte Taksim meydanýna çýkmak üzere yürüyüþe geçen yoldaþlarýmýz 1 Mayýs'ýn belki de tüm dünyada merakla izlenen mücadelesinin içerisindeydiler. Þiþli'de toplanmalarýn adresi DÝSK Genel Merkezi olurken, polis kitlelerin Þiþli'den çýkýþýna müsade etmedi. Bizlerin de içerisinde yer aldýðý Beþiktaþ kolu ise sabah 7'den itibaren Beþiktaþ Meydan'da toplanmaya baþladý. Kitlenin toplanmasý ve kalabalýðýn artmasýyla birlikte polisin tahammülsüzlüðü kendisini gösterdi ve saldýrý baþladý. Ýlk saldýrý da ara sokaklara daðýlan ve Abbasaða Parký'nda buluþan kitle, tekrar Barbaros Bulvarý'ný zorlarken polisin yoðun saldýrýsýna, gaz bombalarýyla direniþçileri hedef almasýna raðmen geri adým atmadý ve polis saldýrýsý püskürtüldü. Barbaros Bulvarý üzerine barikat kuran direniþçiler saatlerce direndi. AKP'nin 1 Mayýs yasaklarý, yoðun polis saldýrýsý Taksim'e gidiþin önünü kesse de sokaðýn sesinin susturulamayacaðý bu 1 Mayýs'ta Ýstanbul sokaklarýnda bir kez daha gösterildi. Trabzon'da 1 Mayýs yoðun katýlýmlý ve oldukça coþkulu bir biçimde kutlandý. SDH olarak 40 kiþilik kitlemizle 'Mücadeleye Devam Sosyalizm Kazanacak' þiarlý Lenin, Troçki ve orakçekiç süslemeli pankartýmýzla eylemde yerimizi aldýk. Cihan komünizminin yýlmaz önderi Mustafa Suphi'nin katledildiði Trabzon'da Bolþevizmi inþa etme kararlýlýðýyla çýktýðýmýz yolda oldukça verimli 1 Mayýs haftasý geçirdik. Öðrenci mahalleleri, üniversite, þehir meydanýndaki afiþ, bildiri, yazýlama çalýþmalarýyla örgütlediðimiz 1 Mayýs meyvelerini verdi ve bu sene geçen seneki kitlemizin yaklaþýk iki katý kadardýk. Oldukça coþkulu bir þekilde alana girip alanýn havasýna kýzýl bir renk kattýktan sonra, emekçilerle birlikte halaylarýmýzý kurduk ve coþkuyu büyüttük. Amasya'da günler öncesinde baþlayan çalýþmalarýmýz sonucunda coþku ve kararlýlýkla Amasya 1 Mayýs'ýnda yerimizi aldýk. Spartaküs Kültür Sanat Derneði'miz aracýlýðýyla yürüttüðümüz çalýþmalar sayesinde sadece Amasya merkezinden deðil, Suluova, Merzifon gibi ilçelerden de kortejimize katýlým saðladýk. "Tek Yol Sürekli Devrim" þiarýyla bu 1 Mayýs'ta da eyleme damgamýzý vurduk; devrimci Marksizmin bayraðý altýnda Yeniçeltek'in çocuklarýnýn mücadelesini yükselttik. "Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm", "Önder Lenin, Troçki; Hedef Sovyetler", "Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek", "AKP'den Hesabý Emekçiler Soracak", "Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði" sloganlarýmýzla, bayraklarýmýzla, 60 kiþilik kortejimizle katýldýðýmýz 1 Mayýs eylemi Yavuz Sultan Selim meydanýna kadar süren bir yürüyüþle baþladý ve mitingle sonlandý.

16

sdh’den


Antalya'da 1 Mayýs'ta orak çekiçli kýzýl bayraklarýmýzla alanlardaydýk. Antalya yerelinde ve Akdeniz Üniversitesi içerisinde yýl boyu yaptýðýmýz çalýþmalarý 1 Mayýs çalýþmalarýyla destekleyerek iyi bir ivme kazandýrdýk. Yoldaþlarýmýz 1 Mayýs çalýþmalarýnda gözaltýna alýnsa da, çeþitli tacizlere maruz kalsa da bir an olsun çalýþmalar sekteye uðramadý. Ýlk yýlýmýzda Antalya yereline ve Akdeniz Üniversitesi'ne iddialý giriþimiz dosta umut düþmana korku salmýþ gözüküyor. Tüm bu çalýþmalarýn meyvesini 1 Mayýs'ta Antalya'da alanlarda aldýk. Sloganlarýnýn bir an bile susmadýðý kortejin saðlam duruþu, Marksist Liseli yoldaþlarýmýzýn enerjileri alanda takdirle karþýlandý. SDH olarak bu yýlýn baþýnda Kýbrýs'ta baþlattýðýmýz çalýþmalarýmýzý 1 Mayýs'la güzel bir noktaya getirdik. Bu 1 Mayýs Kýbrýs'ta çok farklýydý; emperyalist güçler tarafýndan bölünmüþ iki kardeþ halk eylemi BM'nin kontrolünde bulunan ara bölgede gerçekleþtirdi. Ýki toplumun yoðun bir þekilde desteklediði Birleþik Kýbrýs vurgusu burada da sýkça yinelendi. Alana girerken güneyden gelenler ve kuzeyden gelenler pasaport kontrolünden geçerek alana giriþ yaptý. SDH olarak ilk defa katýldýðýmýz 1 Mayýs'ta Kýbrýslý emekçiler tarafýndan yoðun bir ilgiyle karþýlaþtýk. Sayýmýz az olmasýna raðmen Ýngilizce, Kürtçe ve Türkçe sloganlarýmýzla -"Taksim'de Düþene Dövüþene Bin Selam", "United Nations Out", "Bîjî Bratîya Gelan", "Yaþasýn Birleþik Sosyalist Kýbrýs ve Onun Enternasyonal Mücadelesi", "Dünyanýn Bütün Ýþçileri Birleþin", "Yaþasýn Sosyalist Dünya Devrimi" ve "Zafere Kadar Sürekli Devrim"-, bayraklarýmýzla, pankartýmýzla alanda büyük etki yarattýk. Bizler Kýbrýs'ta sürekli devrim meþalesini yaktýk. Nusaybin ve Kýzýltepe'de ise bu yýl ilk kez katýldýðýmýz 1 Mayýs için Mardin'e gelerek 1 Mayýs eylemine katýldýk. Eylem Mardin merkezden Newroz alanýna doðru bir yürüyüþ ve devamýnda bir mitingle gerçekleþti. "Bîjî Sosyalîsta Kurdîstan" þiarlý pankartýmýzla, 12 kiþilik grubumuzla "Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek", "Rojava Halký Yalnýz Deðildir", "Bîjî Sosyalîsta Kurdîstan" sloganlarýmýzla Kurdîstanlý devrimciler olarak sürekli devrim ve sosyalizm çaðrýsýný Mardin'de de yükselttik.

MARKSÝST FORUM: DÜNYAYI DEÐÝÞTÝREN FÝKÝRLER 19-20 Nisan'da Ankara’da "Dünyayý Deðiþtiren Fikirler" sloganýyla Marksist Forumu büyük bir coþku ve katýlýmla gerçekleþtirdik. Baþta Gezi þehitleri olmak üzere devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaþamýný yitirenler için yaptýðýmýz saygý duruþunun ardýndan baþlayan ilk oturumda dinleyicilerin bir kýsmý ayakta kaldý.Ýlk gün Marksist Bakýþ yazarý V.U. Arslan'ýn Gezi ve Sosyalistler baþlýðý ile baþlayan Marksist Forum, ODTÜ öðretim üyesi Tarýk Þengül'ün Kent ve Direniþ sunumuyla devam etti ve Marksist Fikir Topluluðu'ndan Derya Koca'nýn Suriye'den Ukrayna'ya Anti-Emperyalizm sunumuyla sona erdi. Marksist Forum'un ilk gündeki coþkusu ve foruma yönelik büyük ilgi ikinci günde de artarak sürdü. Ankara Üniversitesi'nde akademisyen Güneþ Gümüþ'ün Marksizm, Din ve Müslüman Anti-Kapitalizm baþlýklý sunumuyla baþlayan Marksist Forum'un ikinci günü, Marksist Bakýþ dergisi yazarý Emre Güntekin, Yataðan iþçi önderi Erol Soðancý ve Yeni Çeltek Direniþi'nin lideri Çetin Uygur'un konuþmacý olduðu Yeni Çeltek'ten Greif'e Türkiye Ýþçi Sýnýfý ve Mücadele oturumuyla devam etti. Ýkinci gün, TPR’den (Tendencia Piquetera Revolucionaria) Lionel Zivals'ýn Arjantin'den telekonferans yöntemiyle katýlarak gerçekleþtirdiði Latin Amerika'da Devrimci Olasýlýklar konulu sunumla sona erdi.

sdh’den

17


Emperyalizm ve Türkiye Güneþ Gümüþ

Türkiye, emperyalist hiyerarþinin neresinde? Türkiye solunun önemli bir kýsmý için bu sorunun cevabý "yeni sömürge" pozisyonunda olacaktýr. Özellikle Çayan mirasçýsý akýmlar ve Maoistler açýsýndan bu durum daha nettir. Bu konuda Mahir Çayan'ýn Kesintisiz Devrim kitabýndaki "yeni sömürgecilik" tespitleri belirleyici olmuþtur. Çayan'ýn Türkiye algýsý bu tespit üzerine kuruludur: "Emperyalizmin III. bunalým dönemi [2. Dünya Savaþý sonrasý dönemi kastetmektedir] denilen bu dönemde, emperyalist iliþki ve çeliþkiler biçim olarak iki temel cephede deðiþikliðe uðramýþtýr. 1) Emperyalistler arasý rekabetin (uzlaþmaz çeliþkilerin) emperyalistler arasý yeniden paylaþým savaþýna yol açmasý imkaný ortadan kalkmýþtýr. 2) Emperyalist iþgalin biçimi deðiþmiþtir (Bugün dünyada tam sömürge tipi ülke hemen hemen kalmamýþ gibidir. Açýk iþgal yerini gizli iþgale býrakmýþtýr)... Artýk geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki oligarþik devlet aygýtý, mevcut üretim iliþkilerini -buna ülkedeki kapitalizm iç dinamikle geliþmediði için, emperyalist üretim iliþkileri demek yanlýþ olmayacaktýr- uzun bir süre koruyabilecek seviyeye gelmiþ, bu ülkelerdeki halk kitlelerinin özellikle geniþ emekçi yýðýn-

18

teori

larýnýn tepkileri pasifize edilerek, bu tepkiler ile oligarþi arasýnda suni bir denge kurulmuþtur... Bizim gibi ülkelerdeki oligarþik yönetim, rahatlýkla iþçi ve emekçi kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerinin olmadýðý tam bir dikta yönetimi ile ülkeyi yönetebilmektedirler. Buna sömürge tipi faþizm de diyebiliriz." Çayancý gelenek açýsýndan bu tespitler -kimi eklemelerle- bugün de geçerlidir. Türkiye'nin emperyalist hiyerarþide nasýl konumlandýðýna dair tespitler, ülkedeki devrimci mücadele stratejisi açýsýndan belirleyici olmuþtur. Türkiye'yi feodal ya da yarý-feodal olarak tanýmlayan Maocularý bir kenara býrakýrsak Türkiye'nin hala demokratik devrim aþamasýnda olduðunda ýsrarcý olanlar -ki solun çok büyük kýsmýný oluþturur- bu tespitlerini emperyalizmle kurulan iliþki ve bu temelde Türkiye'de hakim olan yönetim biçimi nedeniyle savunmaktadýrlar: "Yeni sömürge ülkelerde genellikle baþ çeliþme, emperyalizm ile girilen iliþkilerin niteliði tarafýndan belirlenir. Ülkemiz özgülünde düþünüldüðündü yeni sömürgecilik iliþkilerin iyice þekillendiði 1960'lý yýllarla birlikte baþ çeliþme, emperyalizm ve oligarþi ile Türkiye halklarý arasýndaki

bir çeliþme olarak ortaya çýkmýþtýr... Kapitalist toplumda temel çeliþmenin çözümü, ancak üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetlerini saðlayacak sosyalist devrim ile mümkündür. Emperyalizm ve oligarþi ile halk güçleri arasýdaki bir çeliþme olarak ortaya çýkan çeliþmenin (baþ çeliþme) çözümü ise ancak demokratik halk devrimi ile mümkündür." (http://www.devrimcihareket.net/temeltezler/87-celime-zerine.html) Dolayýsýyla Türkiye'nin emperyalizmle eklemlenme biçimi, tali bir teorik tartýþmanýn konusu olmanýn ötesinde güncel siyaseti ve hatta devrimci stratejileri belirleyen nitelikte önemli bir meseledir. Alt-Emperyalizm Türkiye'nin emperyalist hiyerarþideki yerini açýklýða kavuþturmada "altemperyalizm" tanýmlamasý iyi bir kýlavuz olacaktýr. Bu temelde öncelikle altemperyalizm kavramýna açýklýk getirerek, alt-emperyalistlerin geliþim dinamiklerini inceleyerek iþe baþlayalým. Öncelikle kimdir bu alt-emperyalist güçler sorusuna cevap verelim. Alt-emperyalist devletlere Hindistan, Brezilya, Güney Kore, Türkiye, Ýran, Ýsrail, Güney Afrika gibi örnekler verilebilir. Ancak unutmamak gerekir ki alt-emperyalizm duraðan


deðil, dinamik bir olgudur. Dolayýsýyla bugün alt-emperyalist olarak kabul edilebilen bir güç, yarýn bu pozisyonunu kayberek emperyalist piramidin alt basamaklarýna doðru gerileyebilir. Alt emperyalist güçlerin geliþimi, Soðuk Savaþ döneminde gerçekleþmiþtir. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda sömürge imparatorluklarýnýn yýkýlmasý (dekolonizasyon süreci) ve dönemin egemen sermaye birikim modeli bu geliþimin alt yapýsýný hazýrladý. Geç kapitalistleþen ülkelerden bazýlarý, korumacýlýk temelinde devlet müdahalesiyle sanayileþme (çeþitli þekillerde elde edilen kaynaklara dayanarak -toplanan vergiler ya da sömürge þirketlerinin ulusallaþtýrýlmasý yoluyla) yolunda ilerlemelere ve yerel burjuva güçlerin geliþimine tanýklýk ettiler. Türkiye'de, örneðin, 1960 ve 70'li yýllarýn ithal ikameci dönemi, gümrük duvarlarýyla dýþ rekabetten korunan ekonomi olmadan Sabancý'larýn, Koç'larýn bugünkü seviyelerine varmasý düþünülmezdi. Ýthal ikameci model temelinde Üçüncü Dünya addedilen bölgenin bazý ülkeleri kýsmi düzeyde sanayileþmiþ ve böylece emperyalist merkezlerin dýþýnda endüstriyel geliþim yaþanmýþ; yeni sermaye birikim merkezleri oluþmuþtur. 1970 ve 1980'lerde süresince Doðu-Asya ve Latin Amerika'da hýzla kalkýnan ülkeler bu geliþmelerin billurlaþmýþ örnekleridir. Alt-emperyalizmin yükseliþi, Üçüncü Dünya'da gerçekleþen bu endüstriyel geliþmenin politik sonuçlarý olarak ortaya çýkmýþtýr. Üçüncü Dünya'nýn bu güçleri, uluslararasý düzeyde ekonomik güçlerdeki eþitsizlik temelinde þekillenen politik-askeri hiyerarþide yerlerini almýþlar; küresel düzeyde emperyalist güçlerin sahip olduðu askeri-politik hegemonyanýn benzerini emperyalist

güçlerin desteðiyle bölgeleri ölçeðinde elde etmeyi istemekte, bunun için mücadele etmektedirler. Alt-emperyalizmin geliþmesi sadece kapitalist geliþimde aldýklarý yol sayesinde olmamýþ; süper güçlerin (çoðunlukla ABD) orta büyüklükteki bazý devletlerin bölgesel hegemonya için mücadelesine izin ve destek vermesi baðlamýnda gerçekleþmiþtir. Bu geliþme de Vietnam sendromu nedeniyle ABD'nin önemli bir dönem boyunca doðrudan askeri müdahalelere giriþmemesi etkili olmuþtur. ABD, kendisi fiilen müdahil olmadan destek verdiði bölgesel güçler eliyle hegemonya mücadelesini sürdürme ve gerekirse askeri müdahalelere giriþme yönünde bir politika izlemiþtir. Dönemin ABD Baþkaný Nixon adýyla anýlan ve 1969 Temmuzu'nda dünyaya deklare edilen doktrinin "temel tezi, Birleþik Devletler'in, müttefikleri ve dostlarýnýn savunma ve geliþmesine katýlacaðý, fakat bütün planlarýn tasarlanmasýný ve dünyadaki özgürlüklerin tüm savunmasýný üstlenmeyeceðidir." Nixon, artýk Batýlý emperyalistlerin çýkarlarýnýn korunmasý "yükün bir kýsmýný ABD dost ve müttefiklerinin üstlenmesi gerektiðini" vurgulayarak "Bundan böyle bölgesel çatýþmalara ABD'nin doðrudan askeri müdahalelerde bulunmayacaðýný ve yerine askeri ve ekonomik yardýmla yetineceðini" dile g e t i r m i þ t i r (http://www.tuicakademi.org/index.php /kategoriler/amerika/252-gecmistengunumuze-abdnin-ortadogu-politikasi). Bu baðlamda, Ortadoðu'da Ýsrail, Ýran ve Suudi Arabistan, ABD'nin bölgedeki jandarmalýðýný gerçekleþtiren bölgesel güçler olmuþtur. Ýran'ýn bu rolü 1979'da Þah'ýn devrilmesiyle sona erse de daha sonraki dönemlerde bu misyon Irak

tarafýndan üstlenilmiþtir. Süper güçlerin bazý orta büyüklükteki devletlere bölgesel güç olmak konusunda arka çýkýyor olmasý, aralarýnda kölece bir baðlýlýk iliþkisi olmasýna varmamaktadýr. Dünya emperyalizmi piramidi andýran bir hiyerarþiyi ifade ediyorsa alt-emperyalist güçlerin ne ekonomik ne de onun üzerine temellenen askeri ve siyasal güç konusunda emperyalist güçlerle aþýk atmasý mümkün deðildir. Uluslararasý düzeyde ekonomik gücün eþitsiz daðýlýmý askeripolitik hiyerarþide kendini göstermektedir. Ancak alt-emperyalist güçler, basitçe süper güçlerin bölge jandarmasý da deðildir; kendi hareket alanýna sahiptirler. Bu alanýnýn sýnýrlarýný geçtiklerinde yaptýrýmla da karþý karþýya kalabilirler. Örneðin Saddam'ýn Irak'ý, altemperyalist bir güç iken Kuveyt'i topraklarýna katma macerasýna giriþtiðinde sýnýrlarý aþtýðýndan askeri müdahaleye uðramýþtýr. Ancak emperyalist güçlerin hareket alanlarýnýn da bir sýnýrý vardýr; bu sýnýrlar altemperyalistlere göre çok daha geniþ olsa da. Mesela, Ukrayna ya da Suriye'de ABD belli sýnýrlarý aþmadan hareket etmek mecburiyetinde kalmýyor mu? Ya da ABD, Kýrým'ýn göz göre göre Rusya'ya gitmesine ses çýkarabiliyor mu? Kýsacasý emperyalist hiyerarþinin bütün bileþenleri arasýnda karþýlýklý baðýmlýlýk iliþkisi hakimdir. En büyük süper güçler bile tam baðýmsýz þekilde hareket etme özgürlüðüne (gücüne diyelim) sahip deðildir. Özellikle de dünyanýn daha istikrarsýzlaþtýðý; ekonomik-askeri-siyasal olarak çok kutuplu hale geldiði günümüzde. Ancak karþýlýklý baðýmlýlýðýn düzeyi ülkeler arasýnda farklýlýk arz etmekte; güçlerin hareket alanlarýnýn sýnýrlarý deðiþmektedir.

Türkiye'de oldukça güçlü olan emperyalizm karþýtlýðý ne yazýk ki doðru temellere oturmuþ deðil. Bu durumda soldaki yanýlgýlarýn da payý var. Emperyalizm, genel olarak, dünyaya hakim olan bir süpergücün (ABD'nin) dýþ siyasetine indirgenmiþ durumda. En ileri düzeyde Üçüncü Dünya'nýn Batýlý güçlerce sömürülmesine indirgenmiþ durumda emperyalizm. Kapitalizmin bu en yüksek aþamasýnýn anlaþýlamamasý sadece uluslararasý siyasette alýnacak devrimci tavrý etkilemiyor; güncel siyaset üzerinde de belirleyiciliðe sahip. Dolayýsýyla bu konuda doðru bir siyasal perspektif olmadan devrimci stratejiler de sekteye uðrayacaktýr. Örneðin Türkiye'nin sömürgecilik tezleri temelinde deðerlendirilmesinin yan etkisi olarak yurtseverlik ortaya çýkmakta; "tam baðýmsýzlýk" þiarlarý bu tespitlerden kaynaklanmaktadýr. teori

19


Türkiye gibi alt-emperyalist güçlerin, bölgesel askeri ve siyasi olarak hegemon güçler olduklarýný; bu durumun da ekonomik güçlerinden temellendiðini belirtmiþtik. Bu konuda Forbes dergisinin 2013 yýlýnda yayýnladýðý dünyanýn en büyük 2000 þirketi araþtýrmasýna baþvurabiliriz. 63 ülkeden þirketlerin olduðu bu listede Brezilya'nýn 5'i ilk 100'de olmak üzere 31 þirket; Güney Kore'den 2'si ilk 100'de olmak üzere 64 þirket; Hindistan'dan 56 þirket; Güney Afrika'dan 19 þirket; Türkiye'den 14 þirket (307-Koç; 333-Ýþ Bankasý; 341-Garanti Bankasý; 382-Akbank; 388-Sabancý Holding; 543-Halkbank; 741-Vakýfbank; 802-Türk Telekom; 843-Turkcell; 1210-THY; 1245-Enka; 1788-Anadolu Efes; 1972-BÝM; 1977-Ford Otosan) yer almaktadýr. Devler liginde yarýþan þirketlere sahip böylesi güçlere sömürge tabiri abestle iþtigal olmaktadýr. Kendi bölgelerinde güç odaðý oluþturan; ekonomik geliþmelerinden temellenen askeri-siyasi güce sahip olan altemperyalist ülkeler, süper güçlerin bölgesel jandarmasý olmanýn ötesinde iki tarafýn egemen sýnýflarýnýn çýkarlarý uyuþmasý temelinde bu þekilde hareket etmektedirler. Alt-emperyalist güçler, kendi bölgesel hegemonyalarýný artýrmanýn yoluna da bakmaktadýrlar. Bu, kimi zaman süper güçlere raðmen de olabilmektedir. Türkiye'nin ABD'nin Suriye'ye müdahalesini saðlamak adýna kimyasal saldýrý tertipleriyle tuzak kurmasý ya da Irak yönetimini takmadan federe Kürt yönetimi ile petrol anlaþmasý yapmasý bu duruma örnektir. Bu iki olay da bölgede ABD çýkarlarýna ters düþmektedir. Sömürge Mi? Yazýmýzýn baþýnda Türkiye'nin dahil edildiði Üçüncü Dünya için solun çoðunluðunun tahlilinin "yeni sömürge" olduðunu söylemiþtik. Bu konuda kanýt olarak (çeþitli biçimler altýnda) sermaye ihracý ile emperyalist güçlerin Üçüncü Dünya'yý (gizli þekilde) sömürdüðü söylenecektir. Ancak ekonomik verilerine baktýðýmýzda farklý gerçeklerle yüzyüze kalýrýz. Türkiye gibi alt-emperyalist güçlerin, bölgesel askeri ve siyasi olarak hegemon güçler olduklarýný; bu durumun da ekonomik güçlerinden temellendiðini belirtmiþtik. Bu konuda Forbes dergisinin 2013 yýlýnda yayýnladýðý dünyanýn en büyük 2000 þirketi araþtýrmasýna baþvurabiliriz. 63 ülkeden þirketlerin olduðu bu listede Brezilya'nýn 5'i ilk 100'de olmak üzere 31 þirket; Güney Kore'den 2'si ilk 100'de olmak üzere 64 þirket; Hindistan'dan 56 þirket; Güney Afrika'dan 19 þirket; Türkiye'den 14 þirket (307-Koç; 333-Ýþ Bankasý; 341Garanti Bankasý; 382-Akbank;

20

teori

388-Sabancý Holding; 543-Halkbank; 741-Vakýfbank; 802-Türk Telekom; 843Turkcell; 1210-THY; 1245-Enka; 1788Anadolu Efes; 1972-BÝM; 1977-Ford Otosan) yer almaktadýr (http://www.forbes.com/global2000/). Devler liginde yarýþan þirketlere sahip böylesi güçlere sömürge tabiri abestle iþtigal olmaktadýr. Elbetteki bu sayýlar ABD'nin 543, Japonya'nýn 251, Çin'in 136 þirketi yanýnda ufak kalmaktadýr. Zaten iddiamýz da bu deðildir. Altemperyalistler, emperyalistlerin dünya çapýndaki gücüne bir ya da daha fazla emperyalist gücün desteðiyle bölgesel düzeyde sahip olmaya çalýþmaktadýrlar; emperyalist hiyerarþide onlarýn altýnda yer aldýklarý kesindir. Ancak emperyalist güçlerin basit birer kukla yönetimi, sömürgesi olarak tariflenemeyecek ölçüde de ekonomik-askeri-siyasal bir gücü ifade etmektedirler. Sömürge tezlerinin açýklamada yetersiz kalacaðý bir baþka veri de 2012 yýlýnda Türkiye'den çýkan yurtdýþýna doðrudan yatýrýmlarýn (4 milyar 43 milyon dolar), Türkiye'ye doðrudan yatýrým için gelen yabancý sermayenin (8 milyar 924 milyon dolar) yarýsýna ulaþmýþ olmasýdýr ( h t t p : / / w w w. d u n y a . c o m / t u r k - s e r mayesinin-gocu-hizlandi-178542h.htm) Türkiye, Batýlý emperyalist güçlerin sermaye ihracýyla sömürdüðü bir ülke olmanýn ötesinde yurtdýþýna kendi ülkesine gelenlerin yarýsý kadar yatýrým yapabilen bir bölgesel güç konumundadýr. Sonuç Olarak Türkiye'de oldukça güçlü olan emperyalizm karþýtlýðý ne yazýk ki doðru temellere oturmuþ deðil. Bu durumda soldaki yanýlgýlarýn da payý var. Emperyalizm, genel olarak, dünyaya hakim olan bir süpergücün (ABD'nin) dýþ siyasetine indirgenmiþ durumda. En ileri düzeyde

Üçüncü Dünya'nýn Batýlý güçlerce sömürülmesine indirgenmiþ durumda emperyalizm. Kapitalizmin bu en yüksek aþamasýnýn anlaþýlamamasý sadece uluslararasý siyasette alýnacak devrimci tavrý etkilemiyor; güncel siyaset üzerinde de belirleyiciliðe sahip. Dolayýsýyla bu konuda doðru bir siyasal perspektif olmadan devrimci stratejiler de sekteye uðrayacaktýr. Örneðin Türkiye'nin sömürgecilik tezleri temelinde deðerlendirilmesinin yan etkisi olarak yurtseverlik ortaya çýkmakta; "tam baðýmsýzlýk" þiarlarý bu tespitlerden kaynaklanmaktadýr. Devrimci Marksistler, bir ülke konusundaki tahlillerini dogmalara saplanýp kalarak yapmazlar. Güncel durumun analizini yaparak teorilerini geliþtirir, stratejilerini belirlerler. Türkiye'nin (yeni) sömürge olduðu tezlerinin bugün tartýþýlmasý bile abesle iþtigaldir. Bölgede Irak'a, Suriye'ye, Mýsýr'a, Kürdistan'a, Yunanistan'a, Azerbeycan'a ve diðerlerine kolu uzanan, bölge çapýnda sermaye yatýrýmlarýna giriþen ve etkili olmaya çalýþan bir Türkiye var karþýmýzda. Hem de bu adýmlarý kimi zaman ABD ile ters düþmeyi göze alarak atmaktadýr (örneðin ABD'nin desteklediði Mýsýr'daki darbenin lideri Sisi karþýtý çalýþma yaptýðý için sýnýrdýþý edilen büyükelçisi olan bir ülkedir Türkiye). Dolayýsýyla kabaca Batý emperyalizminin sömürgesi tarifi gerçekliðe takla attýrmaya çalýþmaktan öte bir anlam taþýmamaktadýr. Aksine Türkiye bölge çapýnda hegemonya kurmaya çalýþan, kendi hareket alanýna sahip altemperyalist bir güçtür. Devrimci Marksistlerin görevi de Türkiye'nin emperyal hedefler temelinde geliþen uluslararasý siyasette konumlanmasýna karþý her daim tavýr almaktýr; bugün Suriye'de olduðu gibi.


E-Bilet: Tribünler Bu Kalýba Sýðmayacak Çaðýn Erdinç

Futbol, spor dallarýnýn en eski oyunlarýndan biri. Ayakla oynanan top oyunlarýnýn ilk defa Milattan Önce 3000'li yýllarda Asya Hun Devleti'nde ortaya çýktýðý biliniyor. Söz konusu yýllarda, ayakla oynanan top oyunlarý, futbolun bugünkü halinden oldukça farklýydý. Sonraki yýllarda, Çinlilerin Asya Hun Devleti'nden görüp geliþtirdiði “Cuju” isimli oyunun futbolun bugünkü haline çok benzediði bilinmektedir. Futbol sonraki çaðlarda geliþimini sürdürdü ve diðer kavimleri etkilemeye devam etti. Sözünü ettiðimiz dönemde, futbolu, kadýnlarýn ve erkeklerin birlikte oynadýðý bilinmektedir; fakat sýnýflý toplumlar geliþtikçe, futbolun bu karma içeriði deðiþti. Bu deðiþime paralel olarak, kadýnlar sahanýn dýþýna itildi. Sonraki yýllarda kadýnlar futboldan iyice uzaklaþtýrýldý. Futbol, ilk ortaya çýktýðý dönemdeki özünü tamamen yitirdi ve erkeklerle özdeþleþen bir spor dalý halini aldý. Tarihin nehri akmaya devam ettikçe futbolun içeriði ve kitlelerde yarattýðý algý deðiþmeye devam etti. Futbol, artýk profesyonellik çerçevesine daha oturur bir hal almaya baþladý ki bunun elde edilen gelirle doðrudan baðlantýsý vardýr. Ýlk

futbol kulübü, 1857'de Kuzey Ýngiltere'nin Sheffield þehrine kuruldu ve Sheffield United adýný aldý. Kulübün kurucularý Natheniel Creswick ve William Prest, eski Harrow okulu mensubuydu ve þehrin zenginlerindendi. Dünya'daki ilk futbol kulübünü kuran Natheniel Creswick ve William Prest futbolun ilk kurallarýný da kendileri oluþturdu. Böylece futbol nasýl ve nerede oynanacaðýndan, kimin izleyici olacaðýna kadar her þeyi burjuvazinin belirlediði bir spor dalý haline geldi. Sheffield United'ý 1865'te kurulan Nottingham Forest izledi. Þehir kulüpleri kurulduktan sonra, þehrin insanlarý takýmlarýna çok büyük ilgi gösterdi. Emekçiler, tüm ezilmiþliklerini bu kulüplerin baþarýsýyla unutmaya çalýþtý. Þehrin takýmýnýn baþarýsý, þehrin baþarýsýyla; þehrin baþarýsý da söz konusu þehirlerde yaþayan insanlarýn baþarýsýyla özdeþ hale geldi. Emekçilerin futbol kulüplerine duyduðu ilgi arttýkça, egemen sýnýflar, profesyonelleþme adý altýnda futbolu rant saðladýklarý ticari bir alana dönüþtürdü. Burjuvazi tribünlere artýk parayla girilebileceðini ilan etti. Ýlk bakýþta, biletlerin paralý hale gelmesi, emekçileri

tribünün dýþýna itecekmiþ gibi gözükse de öyle olmadý. Futbolun emekçilerde yarattýðý duygusallýk öyle boyutlardaydý ki, “ceketimi satarým, takýmýmý desteklerim” diyen emekçiler her þeye raðmen takýmlarýný desteklemek için tribünlerdeki yerini aldý, emekçiler futbol kulüpleri üzerinden farklý kutuplara itildi. Bu kutuplaþma öyle boyutlara geldi ki, insanlar destekledikleri futbol kulüpleri uðruna cinayet iþlemeye baþladý. Ezilenlerin futbola olan ilgisi ve futbolun, onlarýn politikleþmelerinin önüne geçmesi, burjuvazi için bulunmaz bir nimetti. Örneðin Franco'nun Ýspanya'ya üç “F” ile hakim olduðu söylenmektedir: Fado, Futbol ve Fiesta. Franco, futbola oldukça kanlý bir þekilde müdahil oldu. Nefret ettiði Katalanlarýn kurduðu Barcelona'nýn baþkaný Josep Sunyol'a düzenlediði suikast, hem Barcelona'ya gözdaðý verdi, hem de desteklediði Real Madrid'in önünü açtý. Franco sonraki yýllarda da Real Madrid'i sahiplenmeye devam etmiþtir. Katalanlarýn takýmý Barcelona'ya duyduðu nefreti koruyan Franco, Barcelona'ya transfer yasaðý getirmiþ ve Barcelona'nýn baþarýsýný elinden geldiðince engellemiþtir. Real Madrid'in

güncel

21


bugün, “kralýn takýmý”; Barcelona'nýn Avrupa'daki gibi tribüne “en fedakâr” oldu. ise “halkýn takýmý” olarak bilinemekçilerin girebileceðini ilan ettik1980 darbesinin toplumun kýlcallarýna mesinin tarihsel arka planý bu þekilde lerinde artýk stadyumlara giriþ paralý nüfuz edip apolitikliði teþvik etmesi, oluþmuþtur; ancak belirtmek gerekir hale geldi. Türkiye'de futbola olan ilgiyi iyice ki, ne Real Madrid'e ne de Futbolun Avrupa'da yarattýðý kutuparttýrdý. 80 öncesi bazý istisnalar dýþýnBarcelona'ya getirilen bu ünvanlar laþtýrma sürecine paralel olarak da, ilk taraftar guruplarý bu dönemde artýk geçerli deðildir. El Classico Türkiye'de de emekçiler destekledikortaya çýktý; fakat 80 darbesinin ortaya olarak bilinen Barcelona-Real Madrid leri takýmlar üzerinden kutuplaþmaya çýkarttýðý bunalým, tribünlerde þidmaçlarýnda bu ünvanlar tarihin baþladý. Futbolun Türkiye'deki “gençdetin iyice artmasýna neden oldu. raflarýndan çýkartýlsa da, günümüzde lik” yýllarýnda kitleler tribünlerde ayrý Öyle ki, Ýnönü Stadyumu'nun kapalý toplam deðeri 587 milyon Euro olan takýmý destekleseler de ayný tribünde tribününde oturabilmek için taraftarlar Barcelona'nýn “halkýn takýmý” oturdular. Tribünde þiddet ve ayrýþma stadyum çevresinde her maç öncesi ünvanýný geçmiþte býraktýðý ortada. süreci 1967'de Kayseri'de yaþanan kavga etmeyi gelenekselleþtirdi. Forbes Dergisi'nin 2012'de hazýrladýðý olaylarla baþladý. 17 Eylül 1967'de 1990'lar da ayný þiddet eðiliminin listeye göre, Dünya'nýn en zengin Kayseri ve Sivas taraftarlarýnýn birbirdevam ettiði yýllardý. Devlet, artan yirmi futbol takýmýnýn toplam lerine stadyumda taþ ve sopalarla þiddet olaylarýný engellemek için deðerinin 20 milyar dolara yaksaldýrmasý sonucunda çýkan izdihamtaraftarlarýn arasýna tel örgüler çekti. laþtýðýný eklemekte de fayda var. da 43 taraftar öldü, 600 taraftar yaraEmekçiler her alanda olduðu gibi, futlandý. Kayseri ve Sivas þehrinde Türkiye'de Futbol bolda da ayrýþtýrýldý... birçok araç yakýlýp ev ve iþyeri taþTürkiye'de futbolun geliþim süreci, 2000'e girildiðinde, 1980'lerden alýlandý. 1967'deki bu olay, artýk emekçiAvrupa'nýnkinden farklý deðil. nan þiddet mirasý, Ýstanbul'da ýrkçý bir lerin farklý renkler üzerinden iyice Modern futbol, Türkiye'de 19. saldýrýya neden oldu. 2000 yýlýnýn 6 ayrýþmaya baþladýklarýnýn bir kanýtý yüzyýlýn baþlarýnda oynanNisan'ýnda oynanan maya baþlandý. Söz konusu Galatasaray-Leeds United dönemde futbol, islami kural- E-bilet uygulamasýyla iktidarýn en önemli maçý öncesinde çýkan kavgada lara aykýrý görüldüðü için, iki Ýngiliz taraftar öldürüldü. hedefi, hiç kuþkusuz, tribünlerin muhalif sesler 2000'li yýllar boyunca farklý özellikle Ýzmir ve Selanik'teki Ermeni, Rum, Ýngiliz ve çýkartmasýnýn önüne geçebilmekti. Çünkü renkler üzerinden ayrýþmalar Ýtalyan asýllýlar arasýnda futbol, iktidarýn elinde olduðu sürece, iktidar devam etti. Türkiye'de futbola meþhurdu. için büyük bir silahtý. Ancak iktidara karþý olan ilgi öyle bir hal almýþtý ki, 1899 yýlýnda Kadýköy'de Reþat doðrultulduðunda da ayný ölçüde, hatta daha Hayata Dönüþ Operasyonu adý Danyal ve Fuat Hüsnü yýkýcý bir silah olabileceði Gezi sürecinde ortaya altýnda yapýlan katliam, kitleKayacan, arkadaþlarýyla birlik- çýktý. Artýk Türkiye'de tribünler eskisinden çok ler açýsýndan derbi maçlarýndan daha önemsizdi. Futbol, te ilk Türk takýmý olan Black farklý. Bunu, E-bilet protestolarýnda görebildik. tüm Dünya'da olduðu gibi Stocking Football Club'ü Beþiktaþ'ýn Çarþý gurubu, Beþiktaþ için çok Türkiye'deki rolünü de, kurdu. Sonraki yýllarda 1903'te önemli olan Fenerbahçe maçýna gitmeme kararý emekçiler üzerinde oynamaya Beþiktaþ Jimnastik Kulübü, 1905'te Galatasaray, 1907'de aldý. Artýk kitleler, ''ceketimi satarým, takýmýmý devam ediyordu. Türkiye'de Futbolun Fenerbahçe kuruldu. desteklerim'' demiyor! Muktedirlerin her zaman AKP Ýle Ýmtihaný... II. Meþrutiyet'le birlikte futbo- emekçi taraftarlardan daha fazla “fedakârlýk” la ilgi iyice arttý. Özellikle bekleyip karþýlýk bulduklarý bir dönemde AKP'nin iktidara gelmesiyle gençlerin ilgisini karþýlamak olmadýðýmýzý, taraftarlar gayet güzel bir þekilde birlikte hýzlanan neo-liberal için yeni futbol kulüpleri politikalardan futbol da nasibikuruldu. Bu futbol kulüpleri ortaya koyuyor. ni aldý. 1980'lerde neo-liberal Ýngiltere'deki gibi rüzgârlarýn etkileþehir kulüpleriydi. meye baþladýðý Ve Ýngiltere'dekine Türkiye futbolu, benzer þekilde, 2000'lerde deyim þehirlerin yoksullarý yerindeyse neobu kulüplere çok liberal kasýrgalara büyük ilgi gösterdi. maruz kaldý. Yeni stadyumlar yapýldý; Cumhuriyet dönefakat yapýlan yeni miyle beraber, futstadyumlarda maç bol kulüpleri ve izlemek isteyen onlarýn taraftarlarý emekçilerden daha iyice arttý. büyük “fedakârlýkMuktedirler,

22

güncel


lar” yapmalarý istendi. Bilet fiyatlarý iyice arttý. AKP döneminde, yaþanan tribün kavgalarýný önlemek için, önceki Türkiye Futbol Federasyonu önceki dönemlerde getirilen gerici uygulamalarý gölgede býrakacak türden bir kutuplaþmanýn altýna imza attý: kritik görülen maçlarda, taraftarlara deplasman yasaðý getirildi. Böylece taraftarlar artýk sadece tel örgülerle kýsmi olarak deðil, tamamen ayrýþtýrýldý. AKP'liler iktidar yýllarýnda futbolun getirdiði parayý görüp bizzat futbol kulüplerinin baþýna çöreklendi. Örneðin Melih Gökçek, Ankaraspor'un baþýna oðlu Osman Gökçek'i getirdi; fakat Ankaraspor alt lige düþtü. Melih Gökçek, 1980'de Kenan Evren'in özel kanunla üst lige çýkarttýðý Ankaragücü'ne de el attý; fakat oðlunun Ankaraspor'a yaþattýðý baþarýsýzlýðýn çok daha fazlasýný Ankaragücü'ne yaþatan Melih Gökçek, Ankaragücü'nün deyim yerindeyse tepetaklak olmasýnda baþrol oynadý. Ankaragücü sonraki yýllarda hýzla düþüþe geçti. AKP, futbolun en tepesine, Türkiye Futbol Federasyonu'na da el attý. AKP, 27 Þubat 2012'deki TFF Baþkanlýðý seçiminde, daha sonra ses kayýtlarýnda Tayyip Erdoðan'ýn uþaklýðýný “layýkýyla” yerine getiremeyince aðladýðý ortaya çýkacak olan Erdoðan Demirören'in oðlu Yýldýrým Demirören'i destekledi. Hatta Tayyip Erdoðan'ýn, TFF'nin baþkaný olmasýný istediði Yýldýrým Demirören'le, baþkanlýk seçimi öncesinde bizzat

görüþtüðü biliniyor. Tribünlerden Yükselen Muhalif Sesler... Geçmiþten günümüze apolitik alanlarýn baþýnda gelen tribünler, AKP'nin baský politikalarý karþýsýnda politikleþmeye baþladý. Tribünler zaman zaman Çarþý gurubunun ve Adana Demirspor taraftarlarýnýn aykýrý çýkýþlarýna tanýk olmuþtu fakat doðrudan iktidar eleþtirisi, kitlesel olarak ilk kez 2011'de Galatasaray tribünlerinden yükselen ýslýkta vücut buldu. Türk Telekom Arena Stadyumu'nun açýlýþý için stada gelen ve konuþmak üzere sahaya inen Tayyip Erdoðan ýslýklandý ve geldikten yarým saat sonra stadyumdan ayrýlmak zorunda kaldý. Gezi süreci yaklaþýrken, tribünlerdeki “öncü depremler” daha fazla hissedilir oldu. AKP'nin Suriye politikasýndaki ýsrarýnýn sonucu olan Reyhanlý'daki patlama tribünleri hareketlendirdi. Tayyip Erdoðan'ýn Galatasaray tribünlerince ýslýklanmasýndan iki yýl sonra, bu kez tribünler daha organize bir þekilde “hükümet istifa” tezahüratý yaptýlar. Gezi süreci ise tribünlerin yarattýðý en büyük deprem oldu. Yýllarca apolitik alanlarýn baþýnda gelen tribünler hýzla politikleþti ve birleþti. Yýllardan beri birbirlerine nefret duyan taraftarlar, ayný amaç için birleþti. Muktedirlerin stadyumlarda tel örgülerle ayýrdýðý taraftarlarý, barikatlar biraraya getirdi. Gezi sürecinden sonra ise tribünlerin yarattýðý artçý depremler sürdü.

Ýstanbul'daki taraftarlar, her 34. dakikada hükümeti istifaya çaðýrdý, devrim þehitlerini andý, yolsuzluklarý gündeme getirdi. Anadolu taraftarlarý da Ýstanbul takýmlarýnýn taraftarlarýndan farklý davranmadý. Özellikle Karþýyaka, Göztepe, Gençlerbirliði, Adana Demirspor taraftarlarý politik tezahuratlarý sürdürdü. AKP ise muhalif tribünlere karþý, çeþitli hamleler yaptý: Gezi sürecinde aktif olan taraftarlarý gözaltýna aldý, Suat Kýlýç, taraftar guruplarýyla yaptýðý toplantýda tribünleri tehdit etti. AKP bunlarla yetinmedi, taþeronu TFF aracýlýðýyla, politik tezahürat yapan tribünlere ceza yaðdýrdý. Üstelik ceza alan tribünlerde sadece kadýn ve çocuk taraftarlarýn olacaðýna hükmeden TFF, kadýn ve çocuklarý bir ceza aracý olarak gördüðünü itiraf etmiþ oldu. AKP'nin Son Hamlesi: E-Bilet! Tüm baskýlara raðmen susmayan tribünlere karþý AKP son hamlesini, E-bilet uygulamasýyla yaptý. E-bilet uygulamasý, 20 Nisan 2014'teki Beþiktaþ-Fenerbahçe maçýyla resmen baþladý. Sezonun baþýndaki BeþiktaþGalatasaray derbisini 76 bin 127 taraftar izlerken, E-bilet uygulamasýnýn baþladýðý BeþiktaþFenerbahçe maçýný sadece 20 bin 188 taraftar izledi. E-bilet uygulamasýnýn baþladýðý hafta, diðer maçlardaki taraftarlarýn sayýsýnýn azlýðý da dikkat çekiciydi. AKP'nin “muhalif sesleri kýsamýyor-

E-Bilet uygulamasý, yandaþ Çalýk Holding'in cebini doldururken, taraftarlarýn soyulmasý anlamýna geliyor. E-Bilet sahibi olmak için taraftarlar Aktif Bank'a 15 lira ödemek zorunda kalacaklar; her yýl enflasyon oranýnda kart ücreti adý altýnda alýnan bu ücret arttýrýlabilecek. E-Bilet'in getirdiði 'yenilikler' bununla da sýnýrlý deðil. E-Bilet sahibi taraftarlar, stadyum giriþindeki turnikelerden geçerken iki lira ödemek zorunda kalacaklar. Türkiye'deki Süper Lig taraftarlarýnýn sayýsý düþünüldüðünde, bu uygulamanýn Çalýk Holding'in cebini epey dolduracaðýný söyleyebiliriz. güncel

23


sak, tribünleri taraftardan arýndýralým ve onlarý fiþleyelim” mantýðýyla baþlattýðý E-bilet (diðer adýyla Passolig) uygulamasýnýn içeriðine deðinmekte fayda var. E-Bilet sözleþmesi, TFF ile Netaþ ve geçen ocak ayýna kadar Baþbakan'ýn damadý Berat Albayrak'ýn CEO'luðunu yaptýðý Çalýk Holding'e ait E-Kent Konsorsiyumu arasýnda 2013 Aðustos'unda imzalandý. E-Bilet uygulamasýna göre taraftarýn her aný stadyumda kameralarla izlenecek. Ayrýca taraftarlar, herhangi bir maça bilet alabilmek için ya da kombine kart satýn almak istediklerinde, ev adreslerini, TC kimlik numaralarýný ve fotoðraflarýný bankaya beyan etmek zorunda kalacaklar. Taraftarlarýn bilet almak için verecekleri ayrýntýlý kiþisel bilgiler Aktif Bank'ýn PTT Bank þubelerinde toplanacak. Yani, taraftarlarýn ayrýntýlý kiþisel bilgileri, Aktif Bank'ýn sahibi olan yandaþ Çalýk Holding tarafýndan bilinecek. Fiþleme anlamýna gelen bu uygulamayla, politik tezahüratlarý baþlatanlar, bu tezahüratlara eþlik edenler belirlenebilecek. Ayrýca, E-Bilet uygulamasý, yandaþ Çalýk Holding'in cebini doldururken, taraftarlarýn soyulmasý anlamýna geliyor. E-Bilet sahibi olmak için taraftarlar Aktif Bank'a 15 lira ödemek zorunda kalacaklar; her yýl enflasyon oranýnda kart ücreti adý altýnda alýnan bu ücret arttýrýlabilecek. E-Bilet'in getirdiði “yenilikler” bununla da sýnýrlý deðil. E-Bilet sahibi taraftarlar, stadyum giriþindeki turnikelerden geçerken iki lira ödemek zorunda kalacaklar. Türkiye'deki Süper Lig taraftarlarýnýn sayýsý düþünüldüðünde, bu uygulamanýn Çalýk Holding'in cebini epey dolduracaðýný söyleyebiliriz. “Susma Haykýr, E-bilet'e Hayýr!” E-bilet uygulamasýyla iktidarýn en önemli hedefi, hiç kuþkusuz, tribünlerin muhalif sesler çýkartmasýnýn önüne geçebilmekti. Çünkü futbol, iktidarýn elinde olduðu sürece, iktidar için büyük bir silahtý. Ancak iktidara karþý doðrultulduðunda da ayný ölçüde, hatta daha yýkýcý bir silah olabileceði Gezi sürecinde ortaya çýktý.

24

güncel

Binlerce taraftar iktidarýn yolsuzlukl a r ý n ý tribünlerd e n haykýrdýðýnda ve ayný binl e r , kitleleri sokaða çaðýrdýðýnda, televizyonlarýn s e s i yayýncý kuruluþ aracýlýðýyla kýsýlsa da, tribünlerden yayýlan enerjinin kitleleri sardýðýný Haziran günlerinin ardýndan gördük. Ýlk olarak Beþiktaþ taraftarýnýn baþlattýðý 34. dakika tezahüratlarý, dalga dalga tüm stadyumlara yayýldý. Hiç kuþkusuz, artýk Türkiye'de tribünler eskisinden çok farklý. Bunu, E-bilet protestolarýnda görebildik. Beþiktaþ'ýn Çarþý gurubu, Beþiktaþ için çok önemli olan Fenerbahçe maçýna gitmeme kararý aldý. Artýk kitleler, “ceketimi satarým, takýmýmý desteklerim” demiyor! Muktedirlerin her zaman emekçi taraftarlardan daha fazla 'fedakârlýk' bekleyip karþýlýk bulduklarý bir dönemde olmadýðýmýzý, taraftarlar gayet güzel bir þekilde ortaya koyuyor. Keza, Taksim'de gerçekleþtirilen E-Bilet protestosu da, son derece umut vericiydi. Organize olan taraftarlar, pankartlarýyla, sloganlarýyla E-Bilet uygulamasýný Taksim'de protesto ettiler, polis þiddetine omuz omuza direndiler, 14 gözaltý verdiler... Ayrýca eklemek gerekir ki, Gençlerbirliði taraftarý da 25 Nisan Cuma günü oynanan Bursaspor maçýnda E-bilet uygulamasýný etkili bir þekilde protesto etti. Pankartlarý ters asan Gençlerbirliði taraftarý, maç boyunca “susma haykýr, e-bilet'e hayýr!”, “bu daha baþlangýç, mücadeleye devam!” sloganlarý attýktan sonra, maçýn ikinci yarýsýnda tribünleri terk ederek tepkilerini gösterdi. Sonuç olarak, Futbolun Asya'da ilk

Geçmiþten günümüze apolitik alanlarýn baþýnda gelen tribünler, AKP'nin baský politikalarý karþýsýnda politikleþmeye baþladý. Tribünler zaman zaman Çarþý gurubunun ve Adana Demirspor taraftarlarýnýn aykýrý çýkýþlarýna tanýk olmuþtu fakat doðrudan iktidar eleþtirisi, kitlesel olarak ilk kez 2011'de Galatasaray tribünlerinden yükselen ýslýkta vücut buldu. Gezi süreci ise tribünlerin yarattýðý en büyük deprem oldu. Yýllarca apolitik alanlarýn baþýnda gelen tribünler hýzla politikleþti ve birleþti. Yýllardan beri birbirlerine nefret duyan taraftarlar, ayný amaç için birleþti. Muktedirlerin stadyumlarda tel örgülerle ayýrdýðý taraftarlarý, barikatlar biraraya getirdi. kez oynanmaya baþlandýðý halinden çok daha geri bir noktada olduðunu vurgulamak gerekir. Asya toplumlarýnýn, henüz sýnýflar ortaya çýkmamýþken, futbolu kadýn erkek beraber oynadýklarýný belirtmiþtik. Bugün ise, kadýnlar futbolun tamamen dýþýnda bir ceza aracý, taraftarlar ise birbirlerini öldürmeye hazýr müþteriler olarak görülüyor. Modern futbol, kapitalizmin geliþimine paralel olarak daima muktedirlerin rant ve baský aracý kendisini var etti. Ancak tribünler, “artçý depremler” yarattýðýnda dahi, iktidarlarý ne kadar güçlü sarsabildiðini gösterdi. Bundan böyle Türkiye'de tribünlerin eskisi kadar “uysal” olmayacaðýný öngörebiliriz. E-bilet uygulamasý da istenen sonucu vermeyecektir.


Tarihe Adýný Yazmýþ Bir Efsane: Oðulcan Sönmez

Baþkaldýrýnýn efsanevi simgesi haline gelmiþ bir önder... Ýsyanýyla egemenlere korku salmýþ bir hareketin lideri... Bugün dahi hatýrladýðýmýzda saygýyla anmadan geçmeyiz. Spartaküs þüphesiz ki insanlýk tarihinde çok önemli yer kazanmýþ liderlerdendir. Sömürünün en çýplak hali olan köleliðe karþý isyan etmiþ, on binlerce insaný biraraya getirmiþ ve dönemin en büyük imparatorluklarýn dan olan Roma'nýn egemenlerine korku salmýþtýr.

Baþkaldýrýnýn efsanevi simgesi haline gelmiþ bir önder... Ýsyanýyla egemenlere korku salmýþ bir hareketin lideri... Bugün dahi hatýrladýðýmýzda saygýyla anmadan geçmeyiz. Spartaküs þüphesiz ki insanlýk tarihinde çok önemli yer kazanmýþ liderlerdendir. Sömürünün en çýplak hali olan köleliðe karþý isyan etmiþ, on binlerce insaný biraraya getirmiþ ve dönemin en büyük imparatorluklarýndan olan Roma'nýn egemenlerine korku salmýþtýr. Sol literatürde önemli bir yere sahip olan, hatta Marks'ýn hayranlýðýný dile getirdiði bu önder; belki de bir geleneðin yaratýcýsý olacak kadar önemlidir. Tüm dünya dillerine geçmiþ þu ifade bunun için yeterli bir kanýt deðil midir? "Spartaküs Olmak!" Onun adý baþkaldýrýnýn sýfatýdýr ve sýnýf savaþýmlarý devam ettiði sürece, öyle kalmaya da devam edecektir. Yaþadýðý tarih M.Ö 101 ile M.Ö. 71 arasýndadýr. Gençliði hakkýnda çok bilgi bulunmayan Spataküs'ün kesin olmamakla birlikte; bir asker kaçaðý olarak yakalanarak, gladyatörlük okuluna teslim edildiði tahmin edilmekte. Gladyatörlük; o dönemde Roma'da neredeyse bir küfür sayýlýrdý diyebiliriz. Aþaðýlanmanýn en alt seviyesiydi ve köleler dahi böylesine acýmasýzca ölmek zorunda býrakýlmazken, onlar her gün ölmek zorundaydýlar. Genellikle savaþ esirleri, kimsesiz köleler veya suçlulardan oluþurlardý. Acýmasýzca arenada ölüme terk edilip aslanlara yem edilirlerdi ya da birbirlerini öldürmeye zorlanýrlardý. Hatta öyle ki; savaþ esirlerinden ayný orduya mensup askerleri arenada birbirleriyle

dövüþtürüp üzerlerine bahis oynayan Romalý bir egemen sýnýf vardý. Yenilen gladyatörler ya aslanlara yem ediliyor ya da oracýkta öldürülüp atýlýyordu. Yenen taraf ise þan ve þöhretini yükseltmiþ sayýlýyordu(!) Spartaküs böyle bir hayatýn içerisine atýldý ve kýsa sürede arenada yaptýðý dövüþlerle ün kazanmýþ bir gladyatör haline geldi. Ciddi bir askeri eðitimden geçmiþ olacak ki uzun bir süre arenada hayatta kalabilmiþti. Yaratacaðý köle ordusuyla Roma'yý kasýp kavurmadan önce herkesin tanýdýðý, baþarýlý bir Trakyalý olarak Capua'dan Roma'ya tüm Ýtalyan coðrafyasýnda adýný duyurmuþ olacaktý. Yaþadýðý yer Capua denen bir bölgedeydi. Oradaki gladyatörlük okulunda eðitim görmüþtü ve daha sonra silah arkadaþlarý olacak olan diðer gladyatörlerle o okulda tanýþtý. Dönemin tarihçilerinin anlattýðýna göre; Batiatus'un olan okulda ona karþý ayaklanmaya karar vermiþ gladyatörler Spartaküs'ün önderliðinde yalnýzca 74 kiþilerdi. Bu 74 cesur adam muhafýzlarý yenerek bir hapishane sayabileceðimiz bu gladyatör okulundan kaçtýlar. Bu kaçýþ belki de insan bilincinin o dönemki en yüksek noktasýna sýçrayýþý baþlatacaktý. Þehirde ilerlediler ve önlerine çýkan her köleyi salývererek ordularýna kattýlar. Capua'daki diðer

gladyatörleri tek tek serbest býraktýlar ve giderek büyüyorlardý. Çevredeki her þehri ve kasabayý gezdiler. Silah depolarýný ele geçirerek güçlerine güç kattýlar ve ordularý artýk Romalý lejyonlarla boy ölçüþebilecek güçteydi. Spartaküs isyaný baþlatan ateþti ve doðal önderliði tartýþmasýz kabul görüyordu. Bilge kiþiliði ve askeri baþarýsý tarihçilerin, hatta Marks'ýn hayranlýðýna kaynak olacak kadar parlaktý. Karl Marks ondan þöyle bahsedecekti: " Antik tarihin en muhteþem yoldaþý, büyük bir komutan ve asil karakteri ile proletaryanýn parlayan temsilcisi". Spartaküs o döneme dek yapýlmýþ ilk köle ayaklanmasýna önderlik etmiyordu. Daha önce birçok ayaklanma gerçekleþmiþ ancak baþarýsýz olmuþtu. Onun özelliði en kitlesel ayaklanmaya önderlik etmiþ olmasýydý. Üstün liderlik yetenekleriyle, antik çaðýn en büyük ayaklanmasýna baþarýyla önderlik edecekti. Ve bugün, kapitalizm tarafýndan bir meta olarak kullanýlsa da; ezilenlerin ve sömürülenlerin kahramaný olmaya devam etmektedir. Civar köylerde, kasabalarda ve þehirlerde gezerek yiyecek ve silah depoladýktan sonra birkaç küçük zafer elde edeceklerdi. Elbetteki bu zaferler büyükleri için ilham oluyor ve kulaktan kulaða yayýlýyordu. Bu yayýlma Spartaküs'ün Vezüv daðý

tarih

25


Her savaþtan sonra moralleri yükselen isyancýlarýn ve tüm Roma halkýnýn aklýnda artýk tek bir þey yankýlanmaktaydý: "Roma yenilmez deðildir". Öylesine büyük bir infilaktý ki artýk orta ve güney Ýtalya'nýn her yerindeki köle sahipleri kölelerin kaçmasýný ya da kendisini öldürmelerini engellemek için devlet eliyle asker kiralamaktaydý. Ancak bu Spartaküs'ün ilerleyiþini ve isyan ordusunun büyümesini engelleyemeyecekti.

eteklerinde kurduðu aþaðýlanmýþlar ve dýþlanmýþlar kampýný adeta bir mýknatýsa çevirdi. Her geçen gün yeni gruplar katýlýyor ve tarih önü alýnamaz bir büyümeye tanýklýk ediyordu. Ancak gariptir ki bu büyüme ve baþkaldýrý karþýsýnda ne senato ne de dönemim tarihçileri endiþeli görünmeyeceklerdi. Ýsyanýn ilk dönemlerinde Romalý tarihçiler daha sonra aþaðýlýk olarak bahsedecekleri Spartaküs'ten hiç bahsetmiyorlardý. Egemenler üç bin kiþiden oluþan çok küçük bir ordu gönderdi üzerlerine. Bozguna uðradýlar ve neredeyse bütün Roma askerleri öldü. Bu savaþý kazanacaðý düþünen Romalý komutanlar þaþkýna döndüler; çünkü kölelerin savaþýnýn Roma ile deðil hayata tutunmak için olduðunu düþünüyorlardý. Bu onlarý büyük bir yanýlgýya soktu. Bir hatanýn önünü açarak onlarýn zayýf düþmesi için bekleyiþe geçmeye karar verdiler. Böylece köleler güçsüzleþecek ve tek bir hamlede yok edileceklerdi. Daðýn eteklerini tamamen çevirerek kaçýþ noktalarýný kestiðini düþünen Claudius Glaber burada beklemeye karar verdi. Bu durumdan kurtulamayacaðýný düþünen köleler gün geçmeden paniklemeye baþlamýþlardý ki Spartaküs daðýn öteki tarafýndan yalnýzca bir kiþinin geçebileceði bir patika buldu. En güçlü ve özel adamlarýndan küçük bir saldýrý ekibi oluþturarak gizlice o patikadan indi ve gecenin yarýsý daðýn tepesindekilerle ayný anda kampa saldýrdýlar. Çoðu Roma askeri yataðýnda ölecekti. Öyle-

26

tarih

sine büyük bir bozgundu ki kendilerini dahi savunamadýlar. Silahlarý, zýrhlarý, atlarý alan isyancýlar artýk güçlerine güç katmýþtý. Ancak en önemlisi savaþýp kazanabileceklerine dair inançlarý artmýþtý. Bu, onlarý daha da ileriye taþýyacak en önemli güç sayýlabilirdi. Romalýlar bu hezimet sonrasý ne yapacaklarýný düþünürken iyi eðitilmiþ ve deneyimli bir ordusu olan Publius Varinus'u isyancýlarýn üzerlerine göndermeye karar verdiler. Ýki ordunun sayýlarý o dönemde tam olarak bilinmese de savaþta Publius Varinus'un kendisi bile öldü. Doðal olarak her savaþtan sonra moralleri yükselen isyancýlarýn ve tüm Roma halkýnýn aklýnda artýk tek bir þey yankýlanmaktaydý: "Roma yenilmez deðildir". Öylesine büyük bir infilaktý ki artýk orta ve güney Ýtalya'nýn her yerindeki köle sahipleri kölelerin kaçmasýný yada kendisini öldürmelerini engellemek için devlet eliyle asker kiralamaktaydý. Ancak bu Spartaküs'ün ilerleyiþini ve isyan ordusunun büyümesini engelleyemeyecekti. Bazý kaynaklara göre bu dönemde isyan ordusu 100 bine bazýlarýna göreyse 140 bine kadar sayýsýný artýrmýþtý. Spartaküs'ün planý, tarihsel koþullarýn imkan verdiði sýnýrlar itibariyle, iktidarý hedefleyen bir yapýda deðildi. O yalnýzca kendisini ve onun gibi olan yüzbinleri bu acýmasýz hayattan kurtarmak istiyordu. Oradan oraya satýlmýþ, evlerinden kilometrelerce uzakta olan bu adamlarý birleþtiren tek paydada zaten buydu. Bu hayattan kurtulmak ve intikam almak. Ancak intikam duygusu Spartaküs'ün önderlik ettiði mücadelede temel eksen deðildi. Bu nedenle Spartaküs M.Ö. 73 kýþýný Güney Ýtalya'nýn uçsuz

bucaksýz ovalarýnda geçirmeye karar verdi ve yeni hedefi Alpler olmuþtu. Ordusuyla beraber Alpleri geçerek Roma'nýn himayesinden kurtulmuþ olacaktý. Sonrada bütün adamlarý býrakarak evlerine dönmelerini söyleyecekti. Ancak bu kadar masum ve kolay görünen bu plan istenildiði gibi olmadý. Onlar henüz güneyde dinlenirken Senato tehlikenin farkýna varýp alarma geçmiþti bile. Üzerlerine iki büyük ordu gönderildi. Bunun üzerine topyekün savaþa giriþmekten kaçýnan Spartaküs geri çekilirken silah arkadaþý ve ordunun Galyalý kolunun önderi olan Crixus tek baþýna saldýrýya geçti ve aðýr bir yenilgi aldý. Birçok adam o savaþta kaybedildi. Ýsyan ordusu her ne kadar büyümüþ olsa da disiplini saðlamak konusunda ciddi sorunlar yaþanýyordu. Dünyanýn farklý yerlerinden gelmiþ ayný dili bile konuþmayan on binlerce gladyatör ve köle; Galyalýlarýn giriþtiði cesurca ama aðýr bir yenilgiye sebebiyet veren bu durumu yaþamaya gebeydiler. Öyle de oldu. Crixus gücün verdiði göz kamaþtýrýcýlýða kapýlmýþ olacak ki aðýr bir yenilgiyle birçok adam kaybetmesine raðmen Ýtalya'da kalmak istedi. Spartaküs onun için planýný deðiþtirmedi ve kuzeye doðru yoluna devam etti. Crixus'un bu hamlesi onu ve yanýna aldýðý otuz bin adamý bir felakete sürükleyecekti. Ayrýlýðýn farkýna varan Romalýlar direkt olarak Crixus'un üzerine yürüdüler. Crixus savaþta yirmi bin adamýyla birlikte öldü. Crixus'un giriþtiði ve sonu felaketle biten bu maceraya raðmen Spartaküs'ün ilerleyiþi durdurulamaz boyutlardaydý. Nitekim orta Ýtalya'da Modena'yý ele geçirdiler. Zaferden zafere koþuyorlardý. Tarihin boþlukta kaldýðý, belki de henüz açýlmamýþ defterlerinin olduðu bir nokta var ki o


da Spartaküs'ün kuSpartaküs'ün yenilmesi için çok zeye ilerleyiþini þey yapmaya hazýrdý yoksa neden birden durduherþeylerini kaybedeceklerdi. rup güneye doðru Crassus'un planlarý Spartaküs'ün geldiðidir. Bunu akýllýca bir hamlesiyle yerle bir bilemesek de güney oldu. Spartaküs; üç tarafý çevrili, Ýtalya'nýn zengin öteki yaný da uçurum olan bir þehirlerinin alana sýkýþan isyan ordusuna isyancýlarýn gözlerini ormandan kestikleri aðaçlarla kamaþtýrabileceðini uçurumu doldurmalarýný söyleunutmamak gerekir. di. Spartaküs cephesinden bu Spartaküs böyle bir plan baþarýya ulaþacaktý. basýncýn altýnda Crassus, telaþ içerisinde, kuþatkararý onlara mayý aþan isyan ordusu Roma'ya býrakarak güneye yürümesin diye dua ediyordu. ilerlemeye baþladýysa Savaþ baþlamadan önce Spartaküs ordusuna moral vermek Ancak taktik gereði ordu ikiye bu tarafýmýzca gayet amacýyla birçok ateþli konuþma yapacaktý. "Bugün ya öleceðiz ya bölünecekti. Bir taraf halen olaðan karþýlanabilir da öldüreceðiz" mesajý tüm ordu nezdinde çok netti. Savaþ Crassus'un kuþatmasý altýndaydý. bir durumdur. ise öndersiz bir þekilde baþladý ve isyan ordusu beklendiði üzere yeniliyordu. Dönemin Diðerleri Nitekim yönlerini ne yaptýklarýný bilmeden tarihçisi Plutarch'ýn anlattýðýna göre Spartaküs kahramanca geziniyordu. Crassus bu durumu deðiþtirmeleriyle birlikte geçtikleri her savaþa devam ederken dizinden yaralandý ve yere düþtü. fark etti ve ayrýlan gruba yerden bu gruba Kalkanýný kaldýrarak savaþmaya devam etti, o halde dahi pes saldýrdý. Çoðu isyancý köle katýlanlar artýk yaletmiyordu. Ta ki etrafý onlarca adam tarafýndan sarýlana dek. oracýkta ölecekti. Bu yenilgi nýzca savaþçýlar deðil sonrasý Spartaküs'ün çok bir Bu ayaklanma muzaffer olamadý; ancak ezilenler-sömürülenler çaresi kalmayacaktý. Doðanýn savaþamayacak durumda olan için kývýlcýmýn ilk parýltýsý oldu. Spartaküs'ün devrimci ateþin- þartlarý gereði gidebileceði bir yaþlýlar, kadýnlar ve den bizlere miras kalan þiar, proletaryanýn savaþýna ýþýk tut- yerde yoktu. Tek çare ya kuþatçocuklar da oluyordu. maya devam edecek. Onun mirasýyla savaþan tüm proleter ma altýnda yaþamaya çalýþmak Bu durum onlarý ya da doðrudan düþmana saldýrdevrimcilerin söylediði gibi; "Vardýk, Varýz, Var Olacaðýz!" yavaþlatmakla maktý. Spartaküs ikincisini seçti. beraber rahat hareket Doðrudan Crassus'un üzerine "Kölelerden korktuklarýndan daha çok etme yeteneðini de düþürmüþtü. Öyle ki düþyürümeye kararlýydý. Bu Romalý komutanýn komutanlarýndan korkmalýydýlar". mandan kaçarken veya saklanmak için yapistediði ve beklediði þeydi zaten. Durumu masý gereken hýzlý bir manevrayý yapamaz M.Ö. 71'e gelindiðinde Spartaküs önündeki analiz edebilen herkes Roma ordusunun hale gelmiþti. Ve karþýsýnda Roma'nýn o seçenekleri deðerlendirerek bir plan yaptý ve avantajýný görebilirdi. Nitekim savaþ baþladönemdeki en zengin ve en etkin siyasetçisi Akdeniz'deki korsanlarla anlaþarak tüm madan önce Spartaküs ordusuna moral verolan Marcus Licinius Crassus vardý. Devasa orduyu Sicilya'dan kuzey Afrika'ya geçirmek amacýyla birçok ateþli konuþma büyüklükteki ordusuyla Spartaküs'ün meye karar verdi. Ancak Sicilya'ya gittikyapacaktý. "Bugün ya öleceðiz ya da öldürepeþinde ilerleyen Crassus açýk noktalar arýlerinde gemileri orada göremediler. ceðiz" mesajý tüm ordu nezdinde çok netti. yordu. Bir bölgede karþýlaþtýlar ve Crassus Korsanlar onlara ihanet etmiþti ve Spartaküs Savaþ baþladý ve isyan ordusu beklendiði sabýrsýzca saldýrdý. Spartaküs akýllýca bir o tarihten sonra geri dönüp Roma'ya yürüüzere yeniliyordu. Dönemin tarihçisi manevra yapmýþtý ve adamlarýnýn büyük bir meye karar verdi. Düþmana þöyle sesleniyorPlutarch'ýn anlattýðýna göre Spartaküs kahrakýsmý saklanýyordu. Ýki koldan saldýrýnca du: "Sizler kölelerin hayatýnýn ucuz manca savaþa devam ederken dizinden yaraCrassus'un lejyonlarý kaçmaktan baþka çare olduðunu düþünüyorsunuz. Ama biz bunu landý ve yere düþtü. Kalkanýný kaldýrarak görmediler. Nitekim bu zafer Spartaküs'e sizlere çok pahalýya ödeteceðiz." Artýk savaþmaya devam etti, o halde dahi pes moral vermiþken Crassus'u tam bir hezimete Romalýlar için durum öyle bir noktaya etmiyordu. Ta ki etrafý onlarca adam tarafýnsürüklemiþti. Öyle ki kaçan lejyonlara öyle gelmiþti ki Roma sokaklarýnda isyan dan sarýlana dek. bir cezayý reva gördü ki o ceza ancak çok ordusuna karþý anti-propaganda yapýlýyordu. Bu ayaklanma muzaffer olamadý; ancak ciddi savaþ suçlarý sayýlan durumlarda uyguBarbarlar ve ilkel yaratýklar olarak gösterilen ezilenler-sömürülenler için kývýlcýmýn ilk lanýrdý. Her lejyon içerisinde kura çekildi ve isyancý kölelerin derhal yakalanarak çarmýha parýltýsý oldu. Spartaküs'ün devrimci ateþinlejyonun yüzde kýrký ölüme mahkûm edildi. gerilmesi söyleniyordu. Çok yakýn olmasa da den bizlere miras kalan þiar, proletaryanýn Bu ceza egemenlerin içerisinde olduðu krizin son savaþ yaklaþýyordu. Crassus bekleyiþe savaþýna ýþýk tutmaya devam edecek. Onun boyutlarýný göstermeye yeterlidir. Kendi geçti ve isyancýlarýn etrafýný sardý. Amacý mirasýyla savaþan tüm proleter devrimcilerin askerlerini dahi böyle acýmasýzca öldüren hemen saldýrmak deðildi. Onlarý açlýkla ve söylediði gibi; egemen sýnýfýn dizleri titremekteydi. Ancak susuzlukla yýpratarak vurucu darbeyi "Vardýk, Varýz, Var Olacaðýz!" askerler bu cezadan þunu çýkaracaklardý: indirmek istiyordu. Artýk Roma egemenleri

tarih

27


Greif Dersleri: DÝSK'in Görevi Nedir? Greif iþçileri 2 ay direndi ve geçtiðimiz günlerde yapýlan polis operasyonuyla Hadýmköy'de süren fabrika iþgali kýrýldý. Bu operasyonla birlikte bütün umutlarýn tükendiði söylenemez, ancak direniþ önemli bir mevzisini kaybetti.

Greif Direniþi içinde bulunduðumuz dönem içerisinde iþçi sýnýfýnýn da toplumsal muhalefetin bir bileþeni haline dönüþebileceðine dair önemli bir örnek oldu. Gezi Direniþi'nde sokaða dökülen kitleler arasýnda örgütlü bir iþçi sýnýfýnýn eksikliði direniþ açýsýndan önemli bir handikaptý ve direniþi sisteme öldürücü bir darbe vurabilme yeteneðinden büyük oranda yoksun kýlýyordu. Greif iþçileri bu anlamda bir kývýlcým çakabilirdi. Bu nasýl mümkün olabilir sorusu bu noktada devreye girmektedir. Bu soru bizi iþçi sýnýfýnýn devrimci örgütlenmesinin

28

güncel

tarihsel zorunluluðuna kadar götürecektir. Ancak Greif Direniþi'nde nasýl gerçekleþmez sorusuna çarpýcý bir yanýt bulduk. DÝSK'in Görevi Nedir? Greif Direniþi'nde özellikle DÝSK'in sendikal bürokrasisinin ihanetini ve iþçileri yüzüstü býrakmasýna tarihe utanç verici bir not olarak düþmek gerekiyor. Ýki ay süren direniþ boyunca DÝSK Greif Ýþçilerine verdiði göstermelik yardýmlar dýþýnda, mümkün olduðunca direniþin uzaðýnda durmak için özel bir çaba sarf etti. Direniþçi iþçiler birçok kez DÝSK

Genel Merkezi'ni iþgal edip sendikalarýný mücadeleye zorlarken, karþýlarýnda sendikal bürokrasinin kayýtsýzlýðýný buldular. Marksist Bakýþ'ýn 37. Sayýsý için Greif iþçileriyle bir röportaj yapmýþtýk ve bu röportajda en çok göze çarpan nokta iþçilerin sendikaya duyduklarý öfkeydi. Röportaj yaptýðýmýz iþçiler sendikanýn tavrý ile ilgili olarak þunu belirtmiþlerdi: "Baþýndan beri yanýmýzda deðillerdi, kendileri de internet üzerinden yaptýklarý açýklamalarla bunu açýkça belirtiyorlar. Ýlk gün zaten direniþin baþlamasýndan


1 saat sonra bundan haberleri olmadýðýný, onlarla ilgili bir durum olduðunu söyleyen bir açýklama yaptýlar. Biz kaldýrýlmasýný talep ettik ama tabi kaldýrýlmadý. Arkadaþlarýmýz da Þirinevler'de DÝSK Tekstil'e ve Þiþli'ye gittiler ve baskýlar sonucunda bu yazýyý kaldýrdýlar. Sonra 10. gün ziyarete geldiler ama onun haricinde hiçbir þekilde maddi ve manevi hiçbir destekleri olmadý, bugünlere kadar kendi çabalarýmýzla ve dýþarýdan gelen desteklerle geldik, direniþimizi sürdürdük. Ve hala 38-40 güne kadar bir destekleri yoktu, aleyhimize yazýlar paylaþarak, arkadaþlarýmýza mesajlar yollayarak tavýrlarýný belli ettiler." Kendisini her fýrsatta "devrimci" bir sendika olarak niteleyen DÝSK yönetiminin son dönemin en önemli iþçi direniþlerinden birine tavrý bu: Kýsaca bir hiç! Peki, DÝSK'in görevi, tarihsel misyonu nedir? Sadece toplu sözleþme dönemlerinde patronlarla görüþmek ve pazarlýk yapmak için piyasaya çýkmak mýdýr? Seçim dönemlerinde CHP için oy çaðrýsý yapmak, baþkanlarýný meclis sýralarýna yollamak mýdýr? CHP'li belediyelerle al gülüm ver gülüm sendikacýlýk oynamak mýdýr? Ya da her 1 Mayýs'ý toplumsal muhalefete yaslanarak Taksim çaðrýlarýyla geçirip, yine o 1 Mayýs'ta genci yaþlýsý herkes polis saldýrýlarýna karþý direnirken, kýsa yoldan alanlarý terk etmek midir? DÝSK'in geçmiþinde önemli bir sýnýf mücadelesi tarihi yatýyor, ancak gelinen noktada DÝSK'in baþýna çöreklenen bürokrasinin düzen sendikacýlýðýný bir milim aþmadýðý göze çarpýyor. Ýçerisinde mücadeleci bir unsur bulunsa bile böyle bir bürokratik anlayýþýn Türkiye sýnýf mücadelesini ileriye taþýyamayacaðý açýktýr. Bakýn DÝSK'in yýllardýr kanýný emen bir aðanýn baþýnda olduðu sendikanýn websitesi Greif'e polis saldýrýsý için neler yazýyor: "DÝSK-Tekstil olarak bu olayýn barýþçýl bir biçimde sona erdirilmesi için çok çaba sarf edilmiþtir. Ancak Sendikamýzýn ve üyelerimizin iradesini hiçe sayan bir siyasi grubun sorumsuz ve maceracý tavrý sonucu 800 dolayýnda iþçi iþini kaybetmiþ daha da ötesi Mahkeme kapýlarýna düþürülmüþlerdir." Bu efendiler yaptýklarý iþin bakkal dükkâný iþletmek olduðunu sanabilir.

Ama sýnýf mücadelesi tarihi hep böyle saldýrýlarla dolu deðil midir? Sendikalarýn baþýna çöreklenen aðalara zor gelen þey bu saldýrýlara karþý mücadele etmektir. DÝSK Tekstil'in baþýnda yýllardýr bulunan Rýdvan Budak bir örnek. "Sendika aðasý" tabirinin DÝSK içerisindeki cisimleþmiþ hali. Türk-Ýþ, Hak-Ýþ gibi düzen sendikalarýnda böyle örnekler

her tarafta cirit atýyor; a n c a k temelinde iþçi sýnýfý mücadelesinden izler bulunan, iþçilerin sokakta k u r u p savunduðu ve sýnýf mücadelesi tarihinde önemli bir yer teþkil e d e n DÝSK'te böyle örnekl e r i n yaþanýlýyor olmasý bir utançtýr. Sendikalarýn

bu atýllýðýný ve bürokratik hantallýðýný kýracak olan iþçi sýnýfýnýn tabandan öreceði bir mücadeledir. Greif örneðinde olduðu gibi iþçi sýnýfý mücadele sahnesine çýktýðý müddetçe kapitalist patronlar gibi, iþçilerin sýrtýndan geçinen sendika aðalarý da rahat yüzü görmeyecektir.

DÝSK'in görevi, tarihsel misyonu nedir? Sadece toplu sözleþme dönemlerinde patronlarla görüþmek ve pazarlýk yapmak için piyasaya çýkmak mýdýr? Seçim dönemlerinde CHP için oy çaðrýsý yapmak, baþkanlarýný meclis sýralarýna yollamak mýdýr? CHP'li belediyelerle al gülüm ver gülüm sendikacýlýk oynamak mýdýr? Ya da her 1 Mayýs'ý toplumsal muhalefete yaslanarak Taksim çaðrýlarýyla geçirip, yine o 1 Mayýs'ta genci yaþlýsý herkes polis saldýrýlarýna karþý direnirken, kýsa yoldan alanlarý terk etmek midir? DÝSK'in geçmiþinde önemli bir sýnýf mücadelesi tarihi yatýyor, ancak gelinen noktada DÝSK'in baþýna çöreklenen bürokrasinin düzen sendikacýlýðýný bir milim aþmadýðý göze çarpýyor. Ýçerisinde mücadeleci bir unsur bulunsa bile böyle bir bürokratik anlayýþýn Türkiye sýnýf mücadelesini ileriye taþýyamayacaðý açýktýr.Sendikalarýn bu atýllýðýný ve bürokratik hantallýðýný kýracak olan iþçi sýnýfýnýn tabandan öreceði bir mücadeledir. Greif örneðinde olduðu gibi iþçi sýnýfý mücadele sahnesine çýktýðý müddetçe kapitalist patronlar gibi, iþçilerin sýrtýndan geçinen sendika aðalarý da rahat yüzü görmeyecektir. güncel

29


Hüzünlü Dünyalarýn Büyülü Gerçekliðinin Ustasý:

Gabriel Garcia Marquez Ezgi Yýlmaz Kolombiyalý yazar Gabriel Garcia Marquez 87 yaþýnda hayata gözlerini yumdu... Ýki yýl önce yakalandýðý bir hastalýk nedeniyle artýk daha fazla yazamayacaðý haberinden sonra pek çoðumuzu üzen ölüm haberini geçtiðimiz nisan ayýnda öðrendik. Yazdýðý hikâyelerle gönlümüze yýllar-

Yazdýðý hikâyelerle gönlümüze yýllardan beri taht kurmuþ olan, büyülü gerçekçiliðin sihirli kalemi Gabriel Garcia Marquez ya da bir baþka ismiyle Gabo. Lanetli Buendia ailesini hayatýmýza sokan, Yüzyýllýk Yalnýzlýk romanýnýn sahibi. Hikâyesi 1927'de baþlýyor Marquez'in. Büyük bir ailenin ilk çocuðu olarak Kolombiya'nýn küçük bir kýyý kasabasý olan Aracataca'da doðar. Anne ve babasý Marquez daha küçük bir çocukken kasabayý terk ederler ve daha sonralarý edebiyat hayatýnda büyük etkileri olacak anneannesi, teyzeleri ve albay emeklisi dedesi tarafýndan büyütülür. dan beri taht kurmuþ olan, büyülü gerçekçiliðin sihirli kalemini bir de yakýndan inceleyelim. Gabriel Garcia Marquez ya da bir baþka ismiyle Gabo. Lanetli Buendia ailesini hayatýmýza sokan, Yüzyýllýk Yalnýzlýk romanýnýn sahibi. Hikâyesi

30

kültür-sanat

1927'de baþlýyor Marquez'in. Büyük bir ailenin ilk çocuðu olarak Kolombiya'nýn küçük bir kýyý kasabasý olan Aracataca'da doðar. Anne ve babasý Marquez daha küçük bir çocukken kasabayý terk ederler ve daha sonralarý edebiyat hayatýnda büyük etkileri olacak anneannesi, teyzeleri ve albay emeklisi dedesi tarafýndan büyütülür. 1946'da, yani Garcia 19 yaþýna geldiðinde, bir yandan Kolombiya Ulusal Üniversitesi'nde hukuk ve gazetecilik eðitimi almaktadýr; bir yandan da yerel gazetede gazetecilik yapmaktadýr. Bu döneme dair en büyük keþfi ise Franz Kafka olmuþtur. Kafka'nýn Dönüþüm'ü büyülü gerçekçiliðe giden yolun ilk taþlarýnýn döþenmesinde son derece etkili olmuþtur. Daha sonralarý âþýk olacaðý mesleði olan gazeteciliðe atýlýþý ise fakülteden ayrýlmasýnýn ardýndan 1950'de olur. Bu uðurda ömrünün büyük bir kýsmýný da yurt dýþýnda geçirir: 1954'te Roma'ya gönderiliþinin ardýndan, Paris, Venezüella ve son olarak da Meksiko… Gazetecilik konusunda ün kazanmasý ise devlet tarafýndan battýðý söylenen bir geminin esasýnda taþýdýðý kaçak yükler nedeniyle battýðýný, tek baþýna okyanusta on gün geçiren gemicinin hatýralarýndan çýkarýp haberleþtirmesiyle olur.

Kolombiya'da çoðu kez Muhafazakâr Parti'nin sansürüyle karþý karþýya kalan ve diktatör Gustavo Rojas Pinilla'nýn emri üzerine kapatýlan muhalif gazete El Espectado'nun Avrupa muhabirliðini yapar. Gazetenin kapatýlmasýnýn ardýndan yerine çýkarýlan El Ýndependiente gazetesinde çalýþýr. Bu sýrada ilk romaný olan Yaprak Fýrtýnasý ise 1955'te yayýmlanacaktýr. El Momento gazetesinde çalýþmak üzere gittiði Venezüella'dan gençlik aþký Mercedes Barcha için Kolombiya'ya döndüðünde ise Gabo artýk 31 yaþýndadýr. 58'de Mercedes'le evlenmesinin ardýndan bir süre sonra hayatýnýn sonlanacaðý yer olan Meksiko'ya taþýnýrlar. Kýsa öykülerden oluþan ve adýný kitabýn ilk hikâyesinden alan "Albaya Mektup Yazan Kimse Yok" 1961'de çýkar. Savaþtan yeni dönmüþ ve bütün umudunu da oðlundan kalan horoza baðlamýþ olan bir albayýn yýllarca baðlanmayan aylýðýnýn peþinden koþuþunu anlatan kitapta dönemin Kolombiya'sý gözler önüne serilirken; yönetici sýnýfýn halka uyguladýðý baskýlar da resmedilir. Hemen hemen her kitabýnda tariflediði yalnýzlýðý bu kitabýnda da atlamaz. 1967'ye gelindiðinde en tanýnmýþ romaný Yüzyýllýk Yalnýzlýk'ý yazar Garcia. Ýsimleri bir örnek çýlgýn akra-


balardan, toprak yiyen kýza, geleceði gören anneanneye kadar bütün bir çocukluðunun hikâyesidir aslýnda Yüzyýllýk Yalnýzlýk. 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü alan kitabýn yazýlma süresi sorulduðunda Gabo'nun cevabý basit olmuþtur: Bütün bir ömür. Romanda adý geçen kasaba Macondo ise, çocukluðunu geçirdiði Aracataca kasabasýnýn bir benzerdir. Buendia ailesinin hikâyesinin geçtiði bu köy ise onuru uðruna öldürdüðü bir adamýn yalnýz ve üzgün hayaletinden kaçan José Arcadio ve karýsý Ursula tarafýndan kurulur. Onlarla yola çýkan arkadaþlarýyla denizi aramaktadýrlar. Bir nehrin yanýnda konakladýklarý sýrada Buendia bir rüya görür. Rüyasýnda köyü kurmasý ve adýný da Macondo koymasý söylenir. Denizi aramaktan böylece vazgeçer ve köy buraya kurulur. Mezarlýðý, ölüsü, kilisesi, tek bir devlet görevlisi dahi olmayan bu köy ilk kurulduðu dönemlerde halký birlik, beraberlik ve düzen içinde yaþamaktadýr. Kimsenin suça ve ölüme tanýk olmadýðý kasabada herkes mutlu ve huzurludur. Topraklar eþit bir þekilde daðýtýlmýþ, herkesin evi suya eþit mesafede kurulmuþtur. Sonsuza dek öyle kalmasý mümkün olmayan bu kuytu köþeyi günün birinde Çingenelerin bulmasýyla, yolunu izini kimsenin bilmediði bu köyde her þey adým adým deðiþir. Bu köyün dýþ dünya ile tek baðlantýsý olan Çingeneler, deðiþimin baþlangýcý olmuþtur. Zamanla devlet görevlilerinin, askerlerin, din adamlarýnýn gelmesiyle köylüler için yaþam iyice deðiþecektir. Bu

olaðan þeylermiþ gibi anlatýlýr. Üstelik okuyucu bu durumu öylesine kanýksar ki evde dolaþan caný sýkýlmýþ hayaletler acayip gelmez, onlar olmasý gereken þeylerdir. Bu sýrada dünyanýn sorunlarýndan önce yabancýlaþtýrarak uzaklaþtýrýp dolaylý yoldan yakýnlaþtýrýr Marquez. Bu dili ise çocukken anneannesinin anlattýðý

1967'ye gelindiðinde en tanýnmýþ romaný Yüzyýllýk Yalnýzlýk'ý yazar Garcia. Romanda anlatýlan, Buendia ailesinin hikâyesinin geçtiði köy onuru uðruna öldürdüðü bir adamýn yalnýz ve üzgün hayaletinden kaçan José Arcadio ve karýsý Ursula tarafýndan kurulur. Mezarlýðý, ölüsü, kilisesi, tek bir devlet görevlisi dahi olmayan bu köy ilk kurulduðu dönemlerde halký birlik, beraberlik ve düzen içinde yaþamaktadýr. Kimsenin suça ve ölüme tanýk olmadýðý kasabada herkes mutlu ve huzurludur. Topraklar eþit bir þekilde daðýtýlmýþ, herkesin evi suya eþit mesafede kurulmuþtur. Sonsuza dek öyle kalmasý mümkün olmayan bu kuytu köþeyi günün birinde Çingenelerin bulmasýy la, yolunu izini kimsenin bilmediði bu köyde her þey adým adým deðiþir. Bu köyün dýþ dünya ile tek baðlantýsý olan Çingeneler, deðiþimin baþlangýcý olmuþtur. Zamanla devlet görevlilerinin, askerlerin, din adamlarýnýn gelmesiyle köylüler için yaþam iyice deðiþecektir. Bu dönüþümün bedeli aðýr olur.

dönüþümün bedeli aðýr olur. Çingenelerin ardýndan günün birinde kasabaya bir sulh yargýcýnýn atanmasý kasabada büyük þaþkýnlýk yaratýr. Bir sulh yargýcýna hiç de ihtiyaçlarý olmadýðýný dile getirirler. Ancak deðiþim baþlamýþtýr bir kere. Sulh yargýcýnýn ardýndan ilk papaz da soluðu kasabada alýr. Bunca yýldýr papazsýz da pekâlâ yaþayýp gittiklerini, Tanrý ile iþlerini yürüttüklerini söylerler. Ancak itirazlarý bir iþe yaramaz. Macondo'da kilise kýsa sürede inþa edilir. Köy halkýnýn sömürüyle ilk olarak tanýþmasý ise kurulan Muz Þirketi ile olur. Tepki vermeye kalkýþýnca bedelini aðýr öderler. Bir zamanlar mezarlýðý bile olmayan kasabada suç da, ölüm de sýradan bir hale gelir zaman içinde. Kurulduðu ilk yýllarda Çingeneler sayesinde yeniliklerden ve dünyanýn geri kalanýndan haberdar olan kasaba, zamanla telefon, tren yolu ve türlü türlü teknolojik geliþmeyle tanýþmýþtýr ama huzur çok gerilerde kalmýþtýr artýk. Ýç savaþ, doðanýn yol açtýðý yýkýmlar, yozlaþma arka arkaya gelmiþtir. Üç kuþaðýn yalnýzlýklarýnýn sonunda ise Macondo ve Buendia ailesinin dünya üzerinden silinmesiyle sonlanýr Yüzyýllýk Yalnýzlýk. Büyülü gerçekçiliðin ustasý hayal ve gerçek arasýndaki çizgiyi kitap boyunca incelterek yok eder. Bir noktadan sonra doðaüstü olaylar dahi gayet

hayaletlerin hikayesini son derece kayýtsýz ve gerçekçi bir þekilde anlatýþýndan almýþtýr. Kitaplarýn arka planýnda Latin Amerika'nýn gerçeðini anlatmaktadýr aslýnda. Tarihiyle, diktatörleriyle, acýlarýyla ve direniþleriyle; bütün bir kýtanýn hikayesi anlatýlýr. Kitaplarýn sürrealistliði Marquez'in de dediði gibi "Latin Amerika'nýn realistliðinden gelmektedir."

kültür-sanat

31


Yataðan iþçilerinin 25 yýllýk direniþ öyküsü devam ediyor. Bu yazýnýn yazýldýðý günlerde Ankara'da Kurtuluþ Parký'nda Özelleþtirme Dairesi'nin önünde direniþlerine devam eden iþçiler ekmek kavgasý peþinde gibi görünse de talepleri AKP'nin programýyla, emperyalist kapitalist düzenin bugünkü birikim modeli olan neoliberalizmle doðrudan büyük çeliþkiler içinde. Haziran direniþinden sonra toplumsal muhalefet yükselse de emekçi sýnýflarýn direniþin merkezine oturduðu bir süreç yaþayamamýþtýk. Bu nedenle de AKP'nin üzerinde durduðu zemini sarsmýþ ama yýkamamýþtýk. Ancak önümüzde halen direnen Yataðan'ýn özelleþtirilmesi süreci var ve bu süreç büyük mücadelelere gebe. Yataðan'ýn özelleþtirme karþýtý mücadelesi 1994'e kadar uzanýyor. Bu tarihte Bayýndýr Holding, "iþletme hakkýnýn devri" ihalesini kazansa da 1989 bahar eylemlilikleriyle mücadele öyküsünü baþlatmýþ olan Yataðan iþçileri de kararýný almýþtý: alýcý þirketler santrallere sokulmayacak! Bu tarihten sonra özelleþtirme ihaleleri birkaç kere gündeme geldiyse de bütün bu saldýrýlar geri püskürtüldü. Ancak neoliberal saldýrýlarýn azýlý uygulayýcýsý AKP hükümeti Yataðan, Kemerköy, Yeniköy ve Çatalaðzý iþçilerini yeniden özelleþtirme (bu sefer mülkiyet hakkýnýn devri ile) gündemiyle kavgaya davet etti. Yataðan iþçilerinin cevabý ise bütün bir bölgeyi birleþtiren yeni bir mücadele dalgasýnýn fitilini ateþlemek oldu. Yataðan ile birlikte satýþý söz konusu olan Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri'nde þu an toplam 4 bin iþçi çalýþýyor. Bu rakama, termik santrallerin mülkiyetinde olan linyit madenlerinin 2 bin iþçisi de dahil. Yataðan'da ise toplam 1500 iþçi çalýþýyor. Bu, 45 bin kiþilik Yataðan ilçesinin ve 851 bin nüfuslu Muðla'nýn tamamýnýn bu süreçten büyük oranda etkileneceði anlamýna geliyor. Termik santrallerin özelleþtirilmesini yeniden gündeme taþýyan AKP iktidarý, egemen sýnýflarýn kavgasýnda sermaye lehine büyük bir "zafer" elde ederek Türkiye emekçilerine güvencesiz, geleceksiz, örgütsüz, yoðun sömürü içinde yaþamayý dayatýrken sermayedarlar için ülkeyi çok daha karlý hale getirmektedir. Özelleþtirmeler tam da bu nedenle tam gaz gerçekleþtirilmektedir. AKP döneminin özelleþtirmeleri arasýnda neredeyse bütün bir kamusal üretim var: Þeker fabrikalarý; limanlar; TEKEL; THY hisselerinin %23'ü; TCDD

limanlarý; Sümerbank; Erdemir; TÜPRAÞ; Telekom; elektrik iþletmeleri; krom, alüminyum, demir-çelik ve bakýr madenleri ile iþletmeleri; PETKÝM, otoyolllar... 1985-2002 yýllarý arasýndaki özelleþtirme geliri sadece 8.1 milyar dolar iken, 2003-2013 arasý dönemde Haziran itibariyle, tam 46.3 milyar dolar gelir elde edildi. Kýsacasý ilk özelleþtirme uygulamasýndan günümüze kadar yaklaþýk 55 milyar dolarlýk özelleþtirme geliri elde edildi; bu gelirin yaklaþýk 46 milyar dolarý AKP döneminde saðlandý. 2014 yýlý için hedeflenen 6,9 milyar liralýk özelleþtirmede özelleþtirilecek kurumlar arasýnda 2 liman, 8 otoyol, 2 boðaz köprüsü ile þans oyunlarý lisans hakký yer alýyor. Yani AKP'nin özelleþtirme politikalarý tam gaz devam ediyor. Halen Kurtuluþ Parký'nda temsili direniþlerini devam ettiren Yataðan iþçilerinin Türkiye iþçi sýnýfýnýn mücadele tarihinde özel bir yeri var. AKP, bu güçten öylesine çekinmiþti ki yerel seçimler öncesi Ankara'ya yürümek isteyen iþçileri durdurmak için ihaleyi seçim sonrasýna ertelemiþti. Ýnternete düþen tapelerde AKP'nin TEKEL iþçilerinin direniþlerinden nasýl korktuðu ortaya çýkmýþtý. Bu korku halen devam etmektedir. Çünkü emekçilerin yaratacaðý bir bahar AKP'nin kendi tabanýný da daðýtabilir. Ege Bölgesi'nin elektriðinin %15'ini, tüm ülkenin %5'lik bir kýsmýný üreten Yataðan, Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri'nin ortaya koyacaðý direniþ bütün bir ülkeyi etkileyebilir. Elektrik enerjisinin depolanamamasýndan dolayý, bu iþletmelerde alýnacak bir grev kararý, enerjinin %60'ýna yakýnýný kullanýlan sanayi ve ticaretin aksamasý anlamýna gelecektir. Bu durum da, halkýn desteðini bu zamana kadar alabilmiþ iþçilerin yeni bir destan yazmasý anlamýna gelir. AKP'nin korktuðu da iþte bu güçtür. 1994'ten bu yana yapýlan özelleþtirme karþýtý direniþte alýnan "alýcý þirketleri santrale sokamama" kararý defalarca kez jandarma ablukasýna raðmen gerçekleþtirilmiþtir. Yataðan iþçilerinin bu kararlýlýðý halen devam etmektedir. AKP'yi temellerinden sarsacak, bütün bir ülkede emek baharý yaratmaya aday olabilecek bu potansiyel iyi deðerlendirilmeli; sömürünün, yaðmanýn, piyasacýlýðýn ve baskýnýn diktatörlüðü AKP'den hesap sormak için, Yataðan direniþine omuz verilmelidir. Emeðin kurtuluþu kendi ellerindedir! Derya Koca


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.