Zafere Kadar Sürekli Devrim!
marksist bakýþ Sayý: 39 - Haziran 2014
Fiyatý: 3 TL
Röportaj “Gezi’nin Bir Yýlýný Nasýl Okumalý?
Enternasyonal Postacý Seçim Sonuçlarý, Yunanistan’da Neye Ýþaret Ediyor?
Perspektif Gezi’nin Birinci Yýldönümünde Muhalefet ve Alternatif Üzerine
Teori Sendikalarý Ne Yapmalý? Tarih Lübnan Ýç Savaþý
bolsevikorg
sureklidevrim
www.bolsevik.org
ilkelerimiz Tek Yol Sürekli Devrim Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar, doðanýn tahribatý, yabancýlaþma ve toplumsal çürümenin tek sorumlusu kapitalizmdir. Bu yüzden de insanlýðýn kurtuluþu kapitalizmin tarihin çöp tenekesine gönderilmesiyle gerçekleþecektir. Kapitalizmin alternatifi proleter devrim ve sosyalizmdir. Kapitalist sömürüye karþý harekete geçen devrimci iþçi hareketi, burjuva düzenden tam kopuþ olmadan kurtuluþun olamayacaðýný bilerek kapitalist düzeni yýkana kadar durmamalý ve gerçekleþtireceði iþçi ihtilalini dünyaya yaymaya çalýþmalýdýr. Ýlerici burjuvazi, ileri demokratik bir düzen, demokratik devrim, baðýmsýzlýkçýlýk vb. politikalar iþçi sýnýfýný proleter devrim yolundan uzak tutmanýn araçlarýdýr.
Yurtseverlik Deðil Enternasyonalizm Küresel bir sistem olan kapitalizmden kurtulabilmek için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Ýþçi sýnýfýný ulusal temellerde bölen ve sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtseverlik ideolojisi burjuvazinin en büyük silahlarýndan birisidir. Bu nedenle Marks bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsýný yükseltmiþtir. Ancak, proletarya enternasyonalizmi bir dünya partisi olarak Enternasyonal hedefine baðlanmýyorsa, dünyadaki komünist güçlerle gerçek bir birliðe hizmet etmiyorsa soyut bir ilke olarak gerçek anlamýný yitirecektir.
Ezilenlerin Kürsüsüyüz Devrimciler, insanlarýn kimliklerinden ötürü ezilmelerine karþý çýkarlar. Ezilenlerin ezenlere karþý mücadelesi her daim meþru ve ilericidir. Kadýnlarýn ve LGBT bireylerin ezilmeleri konusunda iþçi sýnýfý içerisinde ileri bir bilinç yaratýlmasý oldukça önemlidir. Ulusal sorunda temel yaklaþýmýmýz ezilen uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ve Kürt halkýnýn ulusal sorundaki taleplerinin desteklenmesidir. Diðer taraftan Marksistler ezilenlerin esas kurtuluþunun ancak ve ancak proleter devrimle geleceðinin de altýný çizerler. Ezilenlerin mücadelesi desteklenirken Marksistlerin politik baðýmsýzlýklarýný korumalarý büyük önem taþýmaktadýr.
Bolþevizm BÜROLARIMIZ Ankara Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay Ýstanbul Ýstiklal Cad. Balo Sok. No:5 Kat:5 Taksim
Trabzon Razi Aksu Ýþhaný (KESK Binasý) Kat:4 No:30 Meydan
Antalya Adnan Menderes Bulvarý 468. Sok. Bekir Turgay Ýþ Merkezi Kat:3 No:308
Amasya Yüzevler Mahallesi Kocur Pehlivan Sok. Çetin Apt. Kat:1 Merkez
Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý giriþeceði mücadelelerin baþarýya ulaþmasý için devrimci iþçilerden oluþan bir devrimci partiye ihtiyaç vardýr. Devrimci partinin liderliði olmaksýzýn iþçi sýnýfý yenilmeye mahkumdur. Ýþçi sýnýfýnýn önderlik krizi içerisinde olmasý, kapitalizmin hala ayakta olmasýnýn temel nedenidir. Bu krizin aþýlmasý bir inþa sürecini gerekli kýlmaktadýr. Bolþevik geleneðin inþasý gerçekleþmeden proleter devrim ve iktidar perspektifi hoþ bir hayalden öteye geçemez.
Marksist Bakýþ - Aylýk Politik Dergi - Yýl:10 - Sayý:39 - Haziran 2014 Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Bayýndýr-2 Sok. No:45/7 Kýzýlay/ANKARA Tel: 03124809560 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapý/ÝSTANBUL Tel: 02125446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, aylýk
V.U.Arslan ile Röportaj:
“Gezi’nin Bir Yýlýný Nasýl Okumalý?” Gezi hareketi ile ülke sola kaymýþtýr. Ülke mücadele geleneði adýna tarihi bir kazaným elde etmiþtir. Yeni bir kuþak gençlik, eylem ve radikal politika sahasýna çýkmýþtýr. Bu süreç, orta ve uzun vadede ülkenin geleceði açýsýndan büyük farklar yaratacaktýr. Özgürlük, emek ve bedel ister; bu ülke þimdi bu bedeli ödüyor. Yüz yýl geçse de hep hatýrlanacak kavgalar veriyoruz, bunun farkýnda olmamýz gerekir.
Gezi hareketi birinci yýlýný doldurdu. Bu bir yýl, bilanço çýkarmak için oldukça yeterli bir zaman. Bu açýdan Gezi'nin gücü ve sýnýrlarý hakkýnda ne söyleyebiliriz? Milyonlarca insanýn bir protesto etrafýnda ülke çapýnda sokaklara inmesi, tarihsel bir geliþmedir. Milyonlarca insanýn protestolarýný sürdürmesi, iktidar ve kolluk kuvvetleri ile çatýþmaya devam etmesi, halkýn büyük bir kesiminde duygudaþlýk yaratmasý, bedel ödemesi... Bunlar protestocu toplamýn toplumsal hareket boyutlarýna ulaþtýðýna dalalettir. Ortak umutlar ve ortak acýlar, insanlarý birleþtirir, duygudaþlýk yaratýr. Milyonlar Ali Ýsmail'in annesiyle beraber gözyaþý döküyorsa, ilkokul çocuklarý bile okul bahçesinde Berkin Elvan sloganý atýp "Her Yer Taksim, Her Yer Direniþ" diyorlarsa toplumsal hareketin kökü derinlere uzanmýþ demektir. Ayrýca, Gezi hareketi ile ülke sola kaymýþtýr. Ülke mücadele geleneði adýna tarihi bir kazaným elde etmiþtir. Yeni bir kuþak gençlik, eylem ve radikal politika sahasýna çýkmýþtýr. Bu süreç, orta ve uzun vadede ülkenin geleceði açýsýndan
büyük farklar yaratacaktýr. Özgürlük, emek ve bedel ister; bu ülke þimdi bu bedeli ödüyor. Yüz yýl geçse de hep hatýrlanacak kavgalar veriyoruz, bunun farkýnda olmamýz gerekir. Peki ya Gezi'nin sýnýrlarý hakkýnda ne söyleyebilirsiniz? Gezi hareketi, büyük çaðrýþýmlarý ve potansiyelleri olsa da özünde AKP karþýtý bir protesto hareketidir ve protesto hareketleri, üretimden gelen güce sahip olmadýklarýndan belirli sýnýrlara sahiptir. Öðrenci hareketlerinde olduðu gibi. Gezi hareketi, AKP'nin surlarýnda büyük gedikler açsa da RTE ayakta kalmasýný bildi. Eðer AKP sýradan bir iktidar olsaydý, muhakkak ki devrilirdi, ama toplumun aþaðý yukarý yarýsý T.Erdoðan'ýn peþinden gittiði için diþiyle týrnaðýyla, devlet terörüyle, "orantýlý" insan katletme yöntemleriyle gösterileri bastýrdýlar. Bunun sonucu Gezi'nin týkanmasý oldu. Bu gibi durumlarda iþçi sýnýfýnýn üretimden gelen gücü, bitirici darbeyi vurabilir. Tunus'ta Bin Ali, Mýsýr'da Mübarek, bu þekilde pes etmiþlerdi. Ama Gezi'nin sýnýf hareketine dönüþmediðini görüyoruz. Yoksul, muhafazakâr, emekçi kesimlerin önemli bir
bölümü harekete yabancý kaldý, hareketin talepleriyle duygudaþlýk geliþtiremedi. Bu da T. Erdoðan ve AKP'nin toplumu yaþam biçimleri üzerinden kutuplaþtýrmasýný mümkün kýldý. RTE'nin sürekli kýþkýrtýcý ve ayrýþtýrýcý bir dil kullanmasý bu yüzden. Diðer taraftan kendiliðinden bir hareket olan Gezi, AKP'nin manevralarýna cevap verecek politik bir özneyi ya da özneleri kendi içerisinden çýkaramadý. Hareketin liderliksiz kalmasý, büyük bir handikap haline geldi. Böyle olunca hem AKP'ye çalýþan 4 partili burjuva siyasal parti sistemi deðiþmeden kalmýþ oldu, hem de koca kitle hareketi adeta sahipsiz kaldý. Kýsacasý, Gezi hareketi siyaset üretmek konusunda fazla bir araca sahip deðil. Öte yandan, siyaset üretmeden ilerlemek, sonuç almak mümkün deðil. Harekete liderlik etme iddiasýndaki sosyalistlerin bu süreçteki baþarýsý ve baþarýsýzlýklarý ne oldu? Sosyalistler, bir kere boylarýndan büyük bir güce sahip olduklarýný gösterdiler. Yani belki oy sandýklarýnda elde edilen oylar yüzde yarým bile etmiyor, ama sokak hareketinde polisle karþý karþýya
röportaj
3
gelmede sosyalistlerin öncü bir role sahip olabildikleri gözüktü. Bunun dýþýnda bir husus daha var ki son derece önemli: Sosyalistler hareketin saðcý-popülist-milliyetçi rotalara kayýp savrulmasýna karþý adeta bir emniyet sübabý iþlevi gördüler. Özellikle eylemlerde zaman zaman öne çýkan ulusalcý atmosferin daðýtýlmasýnda ya da dengelenmesinde sosyalistlerin önemli rolü oldu. Bunlar meselenin olumlu yanlarý. Diðer taraftan sosyalistlerin politika üretemediklerine þahit olduk. Kitle hareketine perspektif kazandýracak, süreci ilerletecek bir politik açýlým maalesef ortaya konamadý. Ülke çapýnda ilgi uyandýracak, belki ses getirecek, insanlara cazip gelecek, etkili bir kampanya dahi üretilemedi. Politika üretme, kampanya yapma, insanlara ulaþabilme yeteneði hatta kaygýsý sosyalist solda maalesef oldukça zayýf. Ülke çapýnda siyaset yapma yeteneði en azýndan daha küçük sol gruplar açýsýndan mümkün deðilken; birlikte iþ yapma-ortak kampanyalarda ayrý yürürken birlikte vurma, güçleri birleþtirebilme gibi bir politik kültür de yok denecek kadar az. Neticede insanlarý sadece sokaða polisle karþý karþýya gelmeye çaðýran bir politik tarz ile karþý karþýya geliyoruz. Bu da çýkmaz sokak tabi ki. Oysa sosyalist hareketle kitleler arasýnda geçtiðimiz uzun yýllarda
oluþan mesafenin kapandýðý bir dönemden geçiyoruz. Ama bu fýrsatlarýn deðerlendirilebildiðini söylememiz güç. Sosyalist soldan beklenen nedir? Yol açmak. Ama Gezi'deki sokak hareketi ile birlikte sosyalistlerin de týkandýðýný gözlemleyebiliyoruz. Bu yüzden de sosyalist harekette bariz bir büyümeden söz edemiyoruz. Toplumsal hareketin ortaya çýkýþý ile sosyalist solun büyümesi arasýnda otomatik bir iliþkinin olmadýðý da bu vesile ile görülmüþ oldu. Hatta Gezi hareketinin sosyalist solu da bu vesileyle sýkýþtýrdýðýný söyleyebiliriz.
Gezi hareketi, büyük çaðrýþýmlarý ve potansiyelleri olsa da özünde AKP karþýtý bir protesto hareketidir ve protesto hareketleri, üretimden gelen güce sahip olmadýklarýndan belirli sýnýrlara sahiptir. Öðrenci hareketlerinde olduðu gibi. Gezi hareketi, AKP'nin surlarýnda büyük gedikler açsa da RTE ayakta kalmasýný bildi. Eðer AKP sýradan bir iktidar olsaydý, muhakkak ki devrilirdi, ama toplumun aþaðý yukarý yarýsý T.Erdoðan'ýn peþinden gittiði için diþiyle týrnaðýyla, devlet terörüyle, "orantýlý" insan katletme yöntemleriyle gösterileri bastýrdýlar. Bunun sonucu Gezi'nin týkanmasý oldu. Peki sosyalist sol ne yapmalý? Aslýnda belirttim. Ülke çapýnda konulu birleþik çalýþmalar üretebilmek gerekiyor. Yani yapýlmasý gereken, kitlelerin þiddetli þekilde hissettiði sýkýntýlarla alakalý, somutelle tutulur hedefler ortaya koyan, vurucu ortak kampanyalar düzenlemektir. Tabandaki BDP'liden CHP'lisine çok geniþ bir kesim bu kampanyalarýn çekim alanýna girecektir. Gezi hareketindeki baðýmsýz insanlara aktif siyasetin kapýsý bu þekilde aralanabilir. Örgütlenme ve büyüme de bu þekilde mümkün olacaktýr. Kuru kuruya örgütlenme çaðrýlarýnýn bir karþýlýðý olmadýðýný
4
röportaj
yaþayarak gördük. Örneðin Soma'daki katliamýn ardýndan iþ kazalarýna, taþerona karþý ya da Gezi'de katledilen gençlerin faillerinin cezalandýrýlmasý için ya da biber gazý ve plastik merminin yasaklanmasý için ülke çapýnda, mahallelerde ve okullarda, iþyerlerinde ve kent merkezilerinde ortak kampanyalar yürütülebilir, disiplinli eylemler ve mitingler organize edilebilir. Ön açmak bu þekilde olur, baðýmsýz aktivistler de bu mücadelenin en baþ aktörleri olacaktýr. Bir süreç olarak örgütlenebilecek ortak çalýþmalar için o kadar çok malzeme var ki. Bu þekildeki etkili faaliyetlerle sosyalist sol, bir odak haline gelebilir. SDH, bu tarz ortaklýklarý, objektif koþullar içerisinde mümkün olduðunca zorlamak konusunda kararlýdýr. Bu objektif koþullarý biraz açar mýsýnýz? Türkiye sosyalist solunun geçmiþten günümüze getirdiði bir gelenek var. Alýþkanlýklar ve politik kültür kolay deðiþmiyor. Ortak iþ yaparak dar grupçuluðu ve sekterliði bir kenara býrakmak, bu yüzden basit deðil. Ayrýca bir "iþ" çýkarmak, çalýþkan ve enerjik olmak konusunda da sosyalist solun önemli eksiklikleri olduðunu düþünüyorum. Bir de SDH'ye dair objektif koþullar var. SDH genç bir örgüt ve ülke çapýndaki birliktelikleri zorlamak için evvela sosyalist soldaki büyük aktörlerden birisi olmak gerekiyor. SDH, ileriki dönemlerde bu büyük görevleri baþarmak konusunda kararlý ve iddialýdýr. HDP'nin bu süreçteki konumlanýþýný nasýl deðerlendiriyorsunuz? HDP, bu süreçte büyük fýrsat tepti desek abartmýþ olmayýz. Özellikle Sýrrý Süreyya Önder, HDP'nin önde gelen ismi olarak hareketin sembolleþtirdiði bir sima olabilirdi. Hatta HDP, Gezi dinamiði ile Türkiye sol hareketinin ana adresi olabilirdi. Bu durumda %10 barajý da yýkýlmýþ olurdu. Liderler bu gibi toplumsal hareket dönemlerinde çok belirleyici roller üstlenirler. SSÖ bu þansa sahipti, ama dediðim gibi fýrsatlar tepildi. Zira HDP'nin arkasýndaki hâkim güç Kürt ulusal hareketi, AKP ve RTE'nin tepetaklak olmasýndan kaygý duydu. AKP'nin alternatifi olan CHP-MHP koalisyonu ile müzakere edilemeyeceðini hesaplýyorlar ve neticede
AKP'ye karþý hayýrhah bir tutum sergiliyorlar. Bu nedenle Gezi'ye karþý olaylarýn en cafcaflý zamanýnda hareketin sözcülerinden çok negatif demeçler geldi. Kitlelerini ayrý tutmak istediler. Hatta SSÖ, daha devlet Gezi'deki direniþi kýramadan eylemin amacýna ulaþtýðý ve bitirilmesi gerektiði mealinde demeçler verdi. HDP ve Kürt ulusal siyaseti, daha sonra özeleþtiri getirdiklerini ifade edip Gezi'nin sloganlarýný sahiplenseler de 17 Aralýk yolsuzluk operasyonlarýnda tekrardan AKP'ye karþý benzer bir pozisyona sürüklendiler. Cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde Kürt ulusal hareketi ile Gezi hareketinin tabaný arasýndaki mesafenin biraz daha açýldýðýna tanýk olabiliriz. Kürt ulusal hareketi ve HDP'nin Gezi sürecinde böyle bir tavýr almasýnýn sebebi ne olabilir? Dediðim gibi Kürt ulusal hareketi devletle pazarlýk konusunu öncelik etti. Devletin baþýnda kimi görmek istedikleriyle ilgili bir tavýrdýr bu. Diðer taraftan ulusal hareketlerin bu þekildeki tutumlarý olabiliyor. Örneðin, Ýran'da 2009'da seçim hilelerini protesto etmek için rejime karþý milyonlar sokaklara inince Azeri ve Kürt þehirlerinde pek bir harekete rastlayamamýþtýk. Her iki bölgede de ulusal hareketler bu bizim kavgamýz deðil demiþti. Ulusal bakýþ açýlarýnýn böyle benmerkezci bir mantýk geliþtirmesi, kendi doðasýndan kay-
naklanýyor. Bu noktada asýl soru, bence, HDP içerisindeki sosyalistlerin iç bütünlüklerini nasýl koruduklarýdýr. Gelinen aþamada AKP'nin durumu tamamen lehine çevirdiði ya da AKP'nin kaybetmeye mahkûm olduðu gibi iki zýt tez gündeme getiriliyor. Örneðin 30 Mart yerel seçimleri bir zafer midir? Siz ne dersiniz? AKP'nin 30 Mart'ta % 43-45'lik bir oy elde ederek zafer kazandýðý ortadadýr. Yaklaþan cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde RTE'nin açýk ara favori olduðu da aþikâr. Yine Gezi hareketinin kendisine bir yol açarak politik açýdan ilerlemesinin kýsa vadede mümkün olmadýðý da gözükmüþtür. Mevcut politik rakipleriyle girdiði her seçimi kazanan AKP'nin önümüzdeki süreçte de ayný rakiplerle karþý karþýya olacak olmasý kendisi için büyük avantajdýr. Ýþçi sýnýfý deseniz örgütsüz ve savunmasýz durumda. Soma'daki iþçi katliamý, akademisyen Cihan Tuðal'ýn vurguladýðý gibi Sünni iþçi sýnýfýný AKP'den ayrýþtýrabilirdi, ama AKP'nin imdadýna Okmeydaný'ndaki çatýþmalar yetiþti. Böylelikle toplumsal muhalefet, bir kez daha "Alevi iþi" olarak lanse edilebildi ve yeniden toplumsal kutuplaþma düðmesine basýldý. Bu durumda sosyalist hareketin bileþenlerinin Okmeydaný gibi örneklerde özellikle hassas davranmasý gerekirdi, ama maalesef tam tersi söz konusu oluyor. Kýsacasý,
AKP kozlarýnýn bir kýsmýný elinde tutuyor: Toplumsal kutuplaþmaya dayanan sandýktaki üstünlük, devlet gücünün tüm imkânlarýný kullanabilmesi, ekonomik kaynak daðýtým imkânlarýný elinde tutmasý, yani bir anlamda çeþmenin baþýnda oturmasý, gerek sistem içi gerek sistem dýþý muhalif politik unsurlarýn zayýf olmasý ve kör topal da olsa ekonominin görüntüyü kurtarabilmesi... Diðer taraftan AKP, cemaatle ölümcül kavga içerisinde, liberallerin desteðini kaybetti, yolsuzluk skandallarýyla epey bir kire bulandý, sokak hareketi ile karþý karþýya, dýþ desteðinin önemli bir kýsmýný yitirdi, TÜSÝAD ile gerilimli bir iliþkiye sahip, zar zor günü kurtaran ekonominin tehlike sinyalleri vermesi nedeniyle tedirginlik içerisinde, meþruluðunun büyük bir kýsmýný kaybetti... Görüldüðü gibi son bir yýlda AKP, sahip olduklarýnýn önemli bir kýsmýný yitirmiþ durumda, ama bir yandan da en büyük meydan okumayý savuþturmasýný bildi. Özetle ne AKP'nin pili bitmiþ durumda, ne de AKP sapasaðlam yerinde duruyor. AKP'nin toplumsal kutuplaþmayý þiddetlendirmesinde Alevi karþýtlýðý önemli bir aðýrlýk merkezi oluþturuyor. Evet. AKP'nin Suriye politikasý keskin bir Alevi karþýtlýðý üzerine kurulu. Hatta genel dýþ politika mezhepçilik üzerine inþa edilmiþ durumda. Ýçeride de AKP'den ötürü kendisini en fazla
AKP kozlarýnýn bir kýsmýný elinde tutuyor: Toplumsal kutuplaþmaya dayanan sandýktaki üstünlük, devlet gücünün tüm imkânlarýný kullanabilmesi, ekonomik kaynak daðýtým imkânlarýný elinde tutmasý, yani bir anlamda çeþmenin baþýnda oturmasý, gerek sistem içi gerek sistem dýþý muhalif politik unsurlarýn zayýf olmasý ve kör topal da olsa ekonominin görüntüyü kurtarabilmesi... Diðer taraftan AKP, cemaatle ölümcül kavga içerisinde, liberallerin desteðini kaybetti, yolsuzluk skandallarýyla epey bir kire bulandý, sokak hareketi ile karþý karþýya, dýþ desteðinin önemli bir kýsmýný yitirdi, TÜSÝAD ile gerilimli bir iliþkiye sahip, zar zor günü kurtaran ekonominin tehlike sinyalleri vermesi nedeniyle tedirginlik içerisinde, meþruluðunun büyük bir kýsmýný kaybetti... Görüldüðü gibi son bir yýlda AKP, sahip olduklarýnýn önemli bir kýsmýný yitirmiþ durumda, ama bir yandan da en büyük meydan okumayý savuþturmasýný bildi. Özetle ne AKP'nin pili bitmiþ durumda, ne de AKP sapasaðlam yerinde duruyor. röportaj
5
tehdit altýnda hissedenler Aleviler. RTE, Türkiye ana muhalefet partisinin baþkanýný bile mezhebinden ötürü diline
Önümüzdeki süreçte toplumsal hareket anlamýnda bir soluklanma süreci yaþanabilir. Ama bir kere ülkede protesto geleneði oluþtu. Soma katliamý ya da yolsuzluk skandallarýnda olduðu gibi infaal yaratan durumlarda sokak tekrar alevlenecek, büyük çaplý eylemler yaþanacaktýr. Orta ve uzun vadede ülke toplumsal bilinçte bir kýrýlmalarýn yaþandýðý görülecektir. Diðer taraftan, bu bir yýllýk deneyim neticesinde harekete katýlanlar-bileþenler, bir anlamda sýnýrlarýný gördüler. Mesele bu sýnýrlarýn aþýlmasýdýr. Sokaktaki iradenin, cesaretin ve dayanýþmanýn siyasi ifadesinin bulunmamasý büyük bir handikap. Özelikle seçim süreçlerinde bunun acýsý daha çok hissediliyor. Diðer taraftan siyasal ifade sorununun kýsa zamanda çözülmesi mümkün deðil. Devrimciler olarak uzun erimli projeksiyonlar çýkarmamýz gerekir. Yeni kuþaktan genç eylemcileri, Marksizme kazandýrmak ve mücadelenin kadrolarý haline getirmek zorundayýz.
6
röportaj
dolayabiliyor. AKP yandaþ basýný, Gezi isyanýnýn bir Alevi tepkisi olarak sunmaya çalýþýyor. Böylelikle hem isyanýnýn gerçek içeriðini daraltýyor, hem de þiddetli bir ayrýmcýlýkla S ü n n i çoðunluðu k e n d i arkasýnda saflaþtýrm a y a çalýþýyor. "Camide içki içtiler", "türbanlý bacýma þunu bunu yaptýlar" gibi iftiralarýn d a arkasýnda bu var. G e z i þ e h i t lerinin önemli bir kýsmýnýn Alevi olmasý, çatýþmalarda en önde duran Alevi gençliðin tarihten bugüne getirdiði fedakârlýk kültürü ile alakalýdýr. Ama neticede Aleviler, mezhepçilik yapmýyor, ülkede sol olarak görülen her türlü eðilime kan katýyorlar. Önümüzdeki süreçte neler beklemek gerekir? Yeni bir Haziran mümkün mü? Önümüzdeki süreçte toplumsal hareket anlamýnda bir soluklanma süreci yaþanabilir. Ama bir kere ülkede protesto geleneði oluþtu. Soma katliamý ya da yolsuzluk skandallarýnda olduðu gibi infaal yaratan durumlarda sokak tekrar alevlenecek, büyük çaplý eylemler yaþanacaktýr. Orta ve uzun vadede ülke toplumsal bilinçte bir kýrýlmalarýn yaþandýðý görülecektir. Diðer taraftan, bu bir yýllýk deneyim neticesinde harekete katýlanlarbileþenler, bir anlamda sýnýrlarýný gördüler. Mesele bu sýnýr-
larýn aþýlmasýdýr. Sokaktaki iradenin, cesaretin ve dayanýþmanýn siyasi ifadesinin bulunmamasý büyük bir handikap. Özelikle seçim süreçlerinde bunun acýsý daha çok hissediliyor. Diðer taraftan siyasal ifade sorununun kýsa zamanda çözülmesi mümkün deðil. Devrimciler olarak uzun erimli projeksiyonlar çýkarmamýz gerekir. Yeni kuþaktan genç eylemcileri, Marksizme kazandýrmak ve mücadelenin kadrolarý haline getirmek zorundayýz. AKP sonrasý da mutlaka akýlda tutulmalýdýr. Gezi enerjisinin AKP sonrasýnda daðýlmasý ya da milliyetçi, Kemalist ya da liberal kanallara yönlendirilmesinin önündeki tek engel sosyalistlerdir. Ayrýca, Mýsýr'da Sisi darbesinin derslerine de hâkim olmak gerekiyor. Müslüman Kardeþler'e karþý mücadele eden milyonlarýn Sisi'yi nasýl da kurtarýcý olarak gördüklerini iyi hesap etmek gerekir. Yani, politika somut siyasi özneler, örgütler ve partilerle yapýlýr. Eðer alternatifi yaratamazsanýz akýþkan enerji mutlaka bir tarafa doðru meyledecektir. Bu yüzden de alternatifin yaratýlmasý gerekiyor. Ülke çapýnda bilinen etkili bir güç olmadan ulusal çaptaki geliþmelere müdahale etmek mümkün olamaz. Bu nedenle, SDH olarak Bolþevik inþa sürecini Haziran rüzgârýyla güçlendirmeye devam edeceðiz.
Seçim Sonuçlarý, Kilit Ülke Yunanistan'da Neye Ýþaret Ediyor? Geçtiðimiz yýllarda dünya sýnýf mücadelesinin merkezi Yunanistan idi. AB, çöken Yunan kapitalizmini kurtaramasaydý, AB'nin ve özellikle de Güney Avrupa'nýn kaderi bambaþka olacaktý. Yunanistan iþçi sýnýfý, krizin faturasýný ödememek için masaya yumruðunu vurabilseydi tüm dünyada tarihin defterine bambaþka þeyler yazýlacaktý.
Geçtiðimiz yýllarda dünya sýnýf mücadelesinin merkezi Yunanistan idi. AB, çöken Yunan kapitalizmini kurtaramasaydý, AB'nin ve özellikle de Güney Avrupa'nýn kaderi bambaþka olacaktý. Yunanistan iþçi sýnýfý, krizin faturasýný ödememek için masaya yumruðunu vurabilseydi tüm dünyada tarihin defterine bambaþka þeyler yazýlacaktý. Yunanistan, Mýsýr gibi büyük ayaklanmalarla sarsýlmadý; ama Yunanistan, sendikalarý, sol ve sosyalist partileriyle daha örgütlü bir topluma ev sahipliði yapýyor. Bu açýdan Yunan emekçilerinin yaþam standartlarýnda büyük yýkýmlar getiren IMF ve AB'nin yýkým paketleri karþýsýnda Yunanistan sosyalist hareketinin çok daha büyük þansý var. Tabi ki þansýn var olmasýyla bunun gerçekleþmesi farklý þeyler. Kendisini "sosyalist hareket" içerisinde gösteren sol kanadýn en güçlü aktörlerinin sosyal yýkým paketlerini çöpe atmak gibi bir dertleri olmadý. Hatta tabandaki emekçi basýncýný soðurdular. Kitlelerde çaresizlik hissinin yayýlmasýna paralel olarak aþýrý saðýn yükseliþinin önü açýldý. 2010'dan beri Yunanistan'da, dile kolay, tam 36 genel grev gerçekleþse de bunlarýn sadece 2 tanesi 48 saatlikti, geri kalanlar 24 saatle sýnýrlandýrýldý. Sendikal bürokrasi, tabandan yükselen basýncýn gazýný almak için genel grevlere razý gelse de uzun ve vurucu grevlerin yapýlmasýný düzenli olarak engelledi. Neticede 24 saatlik grevlerin sosyal yýkým paketlerini ve bunlarý zorla dayatan emperyalist-kapitalist sistemin durdurmasý mümkün olamazdý. Ýþçi hareketi baþarýsýz kaldýkça da umut-
suzluðu ve küçük burjuva çaresizliðini örgütleyen aþýrý sað, emperyalist kapitalistlerin güdümünde adým adým öne çýktý. Mayýs ayýnda düzenlenen AB parlamento seçimlerinde göçmenlere, solculara, eþcinsellere sistematik saldýrýlar düzenleyen Neonazi Altýn Þafak, üstelik liderleri hapiste olduðu halde, oylarýný iki yýl önceki %6,9'dan %9,4'e arttýrarak üçüncü parti konumuna yükseldi. Grev hareketi baþarýsýz olup sokak görece durulunca tehlikenin önemli kýsmýnýn atlatýldýðýný düþünen emperyalist kapitalistler, Altýn Þafak'ý dizginleme gereði duydular. Onlara sahibini dinleyen dizginlenmiþ bir köpek gerektiðinden Altýn Þafak liderleri þu an hapiste, ama gerek duyulduðunda tekrar devreye sokulmak üzere kenarda bekletilecekler. Aktörlerin Durumu Yunanistan burjuva siyasal sisteminin direklerinden sosyal demokrat PASOK, hükümeti sýrasýnda 2010'da baþlayan kriz fýrtýnasýna yakalandý ve sosyal yýkým paketlerini AB ile imzalayýp uygulamaya soktuðu için de 2012 seçimlerinde büyük bir yýkým yaþadý. % 12.3 oy ile tarihinin en kötü sonucunu elde eden PASOK, diðer partilerle birlikte oluþturduðu Zeytin Aðacý Koalisyonu ile girdiði Mayýs ayýndaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sadece % 8 oy elde ederek gerilemesini sürdürdü ve zar zor yaþama tutundu. Yunanistan'ýn en büyük sendikalarý olan GSEE ve ADEDY'de bürokratik liderlik içerisinde hatýrý sayýlýr etkinliði olan PASOK, beklenildiði gibi grev hareketlerinin sýnýrlandýrýlmasý yönünde aðýrlýk koydu. PASOK,
halen koalisyonun küçük ortaðý durumunda. Yunan toplumunun yeni dalga krize girmesine bile gerek yok; eðer AB, yeni bir kurtarma paketi karþýlýðýnda yeni dalga sosyal yýkým þartlarýný hükümete dayatýrsa PASOK tamamen sýfýrý tüketecektir. Koalisyonun büyük ortaðý saðcý patron partisi Yeni Demokrasi (ND) de halkýn tepkisinden payýný aldý. 2012'deki seçimlerden %29.7 ile birinci parti olarak çýkan ND, þimdi birincilik koltuðunu Syriza'ya kaptýrmýþ durumda. Mayýstaki AB Parlamento seçimlerindeki oy oraný %22.7'ye kadar düþtü. ND ve PASOK'un oylarýndaki büyük düþüþ, halkýn kesinti paketlerine karþý öfkesini yansýttýðý gibi hükümetin de kaçabileceði fazla bir alanýn kalmadýðýný gösteriyor. PASOK'un hemen solunda DIMAR (Demokrat Sol) geliyor. DIMAR, Syriza'dan (Radikal Sol Koalisyon) sað bölünme olarak 2010'da ortaya çýktý. 2012'deki seçimlerde %6.2 oy alan DIMAR, kurulan Yeni Demokrasi (ND)-PASOK ortaklýðýna küçük partner olarak katýlarak kesinti paketlerine imzasýný atmýþ oldu. 2013 Temmuz'unda iþçi haklarýný saldýrýlar gerekçesiyle koalisyondan çekilse de DIMAR'ýn artýk kendisini temize çýkarmasý imkânsýzdý. Mayýs ayýndaki AB Parlamentosu seçimlerinde %1'i ancak elde ederek tam bir hezimet yaþadýlar. DIMAR da týpký Syriza gibi sendikal bürokrasideki gücünü grev hareketini sýnýrlandýrmakta kullanmýþtý. DIMAR'ýn solunda Syriza geliyor. Syriza'nýn kökleri 1980'lere kadar götürülebilir, zira Syriza'nýn dominant gücü durumundaki eurokomünist Synaspismos, o tarihlerde
enternasyonal postacý
7
Ýþçi hareketi baþarýsýz kaldýkça da umutsuzluðu ve küçük burjuva çaresizliðini örgütleyen aþýrý sað, emperyalist kapitalistlerin güdümünde adým adým öne çýktý. Mayýs ayýnda düzenlenen AB parlamento seçimlerinde göçmenlere, solculara, eþcinsellere sistematik saldýrýlar düzenleyen Neonazi Altýn Þafak, üstelik liderleri hapiste olduðu halde, oylarýný iki yýl önce %6,9'dan %9,4'e arttýrarak üçüncü parti konumuna yükseldi. Grev hareketi baþarýsýz olup sokak görece durulunca tehlikenin önemli kýsmýnýn atlatýldýðýný düþünen emperyalist kapitalistler, Altýn Þafak'ý dizginleme gereði duydular. Onlara sahibini dinleyen dizginlenmiþ bir köpek gerektiðinden Altýn Þafak liderleri þu an hapiste, ama gerek duyulduðunda tekrar devreye sokulmak üzere kenarda bekletilecekler. Yunanistan Komünist Partisi KKE'den ayrýlarak Yunan solundaki etkili bir figür haline geldi. Synaspismos, bir dizi ortaklýðýn ardýndan 2004'te Syriza'nýn kurulmasýna öncülük etti. Syriza'dan ayrýlýp DIMAR'ý kuranlar da Synaspismos içerisindeki bir gruptu. Syriza'nýn içerisinde Synaspismos'tan baþka Maoistler, Troçkistler, ekolojistler ve diðer sol eðilimleri temsil eden gruplar bulunuyor. Syriza'nýn 2010'dan baþlayarak hýzla yükselmesini saðlayansa sosyal yýkým paketlerine karþý olan muhalefetinden baþkasý deðil. Bu tepkiselliði politik olarak kendisinde birleþtiren Syriza, %4-5 civarýndaki oylarýný 2012'deki seçimlerde %27 seviyelerine çýkararak Yunan politik yaþamýnýn ana aktörü durumuna geldi. 2012'de ND'yi geçerek birinci olma ihtimali emperyalist kapitalist çevrelerde büyük sýkýntý yaratmýþtý. Ama iþin gerçeði Syriza büyük çeliþkileri baðrýnda barýndýrmaktaydý, hala da öyle. Örneðin AB'nin, patroniçesi Merkel'in þiddetle dayattýðý yýkým paketlerine karþýsýnýz, ama AB'yi ve Euro'yu savunmaya devam ediyorsunuz. Yine de kitle basýncý ile Syriza, 2012 seçimlerinde yýkým paketlerine karþý çeliþkili de olsa aktif bir tutum takýndý ve büyük bir desteði arkasýnda buldu. Syriza, içerisinde Troçkist örgüt DEA'nýn (Enternasyonalist Ýþçi Solu) baþýný çektiði ciddi bir sol muhalefet de bulunuyor. Nitekim 2012'deki seçimlerde Syriza, az farkla ikinci olduðunda Syriza liderliði üzerindeki kitle basýncýnýn hafiflemiþ olduðunu hissederek saða doðru kaydý ve AB'nin egemenlerine makul bir iktidar alternatifi olarak kendisini pazarlamaya çalýþtý. Bu da parti içerisindeki sol kanadýn muhalefetiyle
8
enternasyonal postacý
karþýlaþýnca Syriza lideri Tsipras, sol kanadý etkisiz hale getirmek için parti kongresi kararý aldý. Ama istediðini alamadý. "R Projesi" adlý Troçkistlerin örgütlediði muhalefet programý, Temmuz 2013'teki kongrede Syriza içerisindeki diðer daha az keskin olan (Synaspismos'taki bir kanadýn önderlik ettiði) Sol Platform adlý muhalefet grubuyla birleþerek kongrede %30'luk etkili bir muhalefet bileþimi ortaya koydular. Yani, Tsipras'ýn solu tasfiye etme planý tam tutmadý. Diðer taraftan partinin sol kanadýný "orta sýnýflarý korkutmak" ve "gerçekçi siyaset yürütmemek"le eleþtiren Tsipras, bu zaman zarfýnda saða kayýþýný sürdürdü. 2012'deki seçimlerde egemenler tarafýndan tehlikeli adam olarak tariflenen Tsipras, giderek uysal çocuða dönüþtü ve Syriza'yý yeni PASOK'a dönüþtürmekle eleþtirildi. Diðer taraftan bu yorum þimdilik fazla iddialý gözükse de Syriza'nýn siyasetinin ne kadar saða kayacaðý ya da bu kayýþýn nerede duracaðý da baþlý baþýna sýnýf mücadelesinin bir gündemi durumunda. Grev süreçlerinde de Syriza'nýn içerisindeki bürokratikreformist güçlerin grev hareketlerini sýnýrlandýðýný belirtelim. Syriza, halen ana muhalefet partisi durumunda. Sosyal yýkým paketlerine karþý muhalefeti, biraz yumuþatarak da olsa sürdürdüðü için Syriza kitlelerin gözünde halen ana çekim merkezi olma özelliðini koruyor. Mayýs’taki AB Parlamento seçimlerinde Syriza %26,6 oy oranýný elde ederek birinci parti çýktý. Ýki yýl önceki genel seçimlerdeki ayný oranýný elde edebilse de Syriza neticede birinci parti olarak zaferini ilan etti. Diðer taraftan bu zaferin hiç de ezici bir zafer olmadýðýný belirtmek gerekir. Syriza'yý saða kaydýran Tsipras ve
ekibi kararlý ve sonuç alýcý adýmlar atmak yerine saðý tatmin etmeye çalýþýnca beklenen artýþýn gerçekleþmediðini söyleyebiliriz. Diðer taraftan ND-PASOK hükümetinin büyük oy kaybý Syriza'yý ön plana çýkarýyor. Önümüzdeki seçimlerde sandýktan birinci çýkmasý beklenen Syriza kiminle hükümet kuracak? Tsipras, PASOK gibi kesinti yanlýsý partilerle ittifak kurmaya dünden razý bir görüntü çizerken Syriza'nýn sol kanadý, KKE ve ANTARSYA gibi sol partilerle iþbirliðinden yana. Diðer taraftan KKE'nin her zamanki baþtan reddiyeci tutumu tekrarlanýrsa saða kayan Syriza liderliðinin elini kolaylaþacaktýr. KKE (Yunanistan Komünist Partisi) de kesinti paketlerine karþý kesin tavýr koyan bir parti olsa da kitlelerin tercihi Syriza olmuþtu. KKE'nin bu imkâný Syriza'ya kaptýrmasý Syriza'dan çok KKE ile ilgilidir. KKE, mücadele içerisindeki emekçiler ve gençlerin ortak eylemlerinden sistematik olarak uzak durmuþ ve her türlü cepheyi bölen güç durumunda olmuþtu. KKE'nin klasik sekterliði karþýsýnda Syriza, daha sevimli bir güçtü ve kitleleri kendisine çeken de Syriza oldu. Solda Syriza'ya yönelen vakum o kadar güçlü oldu ki KKE'nin tabanýnda da Syriza'ya yönelmeler oldu. 2012'deki seçimlerde Yunanistan'ýn en eski partisi olan KKE 1932'den beri en düþük oy oranýna geriledi: %4,5. Ayrýca belirtilmesi gerekir ki Yunan krizi boyunca KKE'nin kesinti paketlerine karþý muhalefeti tamamen lafta kaldý. Genel grev hareketlerinin 24 saatle sýnýrlandýrýlmasýnýn en büyük sorumluluklarýndan birisi de sendikal bürokrasi içerisinde hatýrý
sayýlýr bir gücü olan dönemde baþkan Tsipras önderKKE'dir. KKE, ortak liðinde saða kayarak sistemle mücadelelerden uzak daha uyumlu bir parti haline durmuþ, kontrolü gelmiþtir. ANTARSYA, böylealtýndaki iþçi likle kendisine yer bulmaya mücadelelerini de çalýþan küçük ama potansiyeli düzenli olarak izole olan radikal sol bir partinin bulederek baþarýsýzlýða duðu az sayýdaki fýrsatlarý harcamahkûm etmiþtir. masýnýn bir örneðini KKE, genel grevler sergilemiþtir. Sýnýf mücadelesinsýrasýnda meclis deki hareketli dönemin geride binasýný basmaya kaldýðý bir evrede kalkan radikal sol ANTARSYA'nýn bu tarz fýrsatSyriza lideri Tsipras gruplara karþý polisin larý yakalamasý pek kolay dýþýnda ayrý bir gözükmemektedir. Ama gene de Yunanistan'daki düðümün ilk ilmeði seçimlerle çözülecek ve ufuk- oylardaki artýþ potansiyelin güvenlik halkasý oluþturacak kadar ta gözüken seçim zaferi ile Syriza, hem kapitalistler hem de iþçiler korunduðunu gösteriyor. gerici roller oynaiçin test edilecektir. ANTARSYA, %3'lük seçim barajýný aþarsa Geleceðe Dair Ýhtimaller maya hazýrdýr. 2012 koalisyon hesaplarýna dâhil olabilecek ve böyle bir durumda el Yunanistan'daki düðümün ilk seçimlerindeki büyük seçimlerle çözülecek ve yakan hamlelerde bulunacaktýr. Yanlýþ hamleler, çok parçalý ilmeði hezimet de aslýnda ufukta gözüken seçim zaferi ile bunlarýn bir sonucuANTARSYA'yý daðýtacak, doðru hamleler ise ANTARSYA'nýn Syriza, hem kapitalistler hem de dur. Mayýs 2014'teki Syriza'yý geçmesine neden olacaktýr. iþçiler için test edilecektir. AB parlamento ANTARSYA, %3'lük seçim seçimlerinde barajýný aþarsa koalisyon hükümet olurlarsa AB ve IMF paketlerinin KKE'nin oyu %6,1'e yükselse de partinin hesaplarýna dâhil olabilecek ve böyle bir yýrtýlýp atýlacaðýna dair emekçi kamuoyuna geleneksel %8-9'luk oy oranýnýn halen altýndurumda el yakan hamlelerde bulunacaktýr. açýk güvence verilmesi olmalýydý. Böylelikle dadýr. Örneðin 2009'daki AB parlamento Yanlýþ hamleler, çok parçalý ANTARSYA'yý ANTARSYA sekter pozisyona düþmeyecek seçimlerinde KKE'nin oyu %8 iken bu oran daðýtacak, doðru hamleler ise ve Syriza'nýn hükümet olmasýna yardýmcý 1989'da %14 idi. Çok yaygýn ve güçlü parti ANTARSYA'nýn Syriza'yý geçmesine neden olacaktý. Hükümetteki Syriza, sözünde durur teþkilatlarý olan KKE, ayný zamanda olacaktýr. ve paketleri iptal ederse kapitalist sistem antifaþist mücadelede de gerekli aðýrlýðý verkrize girerdi, bu zaten istenilen þeydi. Syriza, Yunanistan'da hatýrý sayýlýr bir gücü olan memekte ve anti-faþist eylem birliklerini böyle bir kriz ortamýnda emperyalist kapitaAnarþistler 15 yaþýndaki Alexis'in polis bölmektedir. lizmle çatýþmaya girdiði sürece destektarafýndan katledilmesinin ardýndan baþlayan ANTARSYA, Syriza'nýn solundaki örgütlerin lenecek, uzlaþmacý bir tutum aldýðý sürece de ve haftalarca süren çatýþmalara öncülük çatý örgütüdür. Gruplar içerisinde ARAN ve teþhir edilecekti. Ayrýca, ANTARSYA böyle etmiþlerdi. Ne var ki Yunan krizi baþladýktan Troçkist SEK baþý çeken eðilimlerdir. bir durumda Syriza'ya iþbirliði yapabileceði sonra anarþistlerin sýnýf mücadelesinde belirANTARSYA, Syriza ve KKE gibi güçlü parsol kanadý üzerinden baský yapabilirdi. Yok leyici bir rol oynamalarýnýn mümkün tilerin solunda daha radikal bir alternatif eðer Syriza, hükümette sözünden dönerse olmadýðý bir kez daha gözüktü. Zira politika olarak kendisini göstermeye çalýþmaktadýr. kendi çekiþkilerini bütün kamuoyuna teþhir üretmeyen hatta buna karþý olan anarþistler, Mayýs ayýndaki AB Parlamentosu ve mahalli ederek daðýlýrdý. Bu durumda sekter hayati konularda haliyle etkisiz ve cisimsiz seçimlerde oylarýný arttýrmýþtýr. Özellikle olmayan, doðru bir tutum alan ve kitleleri kalýyorlar. Yani anarþistler bizzat kendi teorimahalli seçimlerde elde edilen %2,2'lik oy, uyaran ANTARSYA, kitlelerin yeni alternaleri nedeniyle devre dýþý kalýyorlar. %3'lük seçim barajýna yaklaþýlmasý anlamýntifi olmak için dev bir adým atmýþ olurdu. Belirleyici kavgalar, saðlam bir örgüt, da önemlidir. ANTARSYA'nýn bundan önce Yani neticede iki türlü de kazanan disiplin, taktik esneklik ve birleþik cephe gibi ulaþtýðý en yüksek oy 2012 Nisaný’ndaki ANTARSYA olurdu. Ama ANTARSYA ikinbirliktelikleri gerektirirken anarþizmin klasik %1,2'lik düzeydir. Hatýrlanacaðý üzere Nisan ci tur oylamaya dönüþen Haziran'daki seçimhastalýklarý bu meselelerde tümden sýnýfta 2012'deki seçimlerden sonra hükümet kurulere kendi baþýna katýlmýþtýr ve sonuç kalýyor. lamadýðýndan Haziran 2012'de seçimler hezimet olmuþtur. Zira, ANTARSYA'nýn tekrarlanmýþ ve Yunan halký, nisandaki tabanýnýn büyük bölümü partiden gelen aksi sonuçlarýn yol göstericiliðinde Syriza ve ND yöndeki açýklamalara raðmen Syriza'ya oy tercihleri üzerinden kutuplaþmýþtý. Bir tarafta vermiþ ve Syriza seçimleri az farkla ikinci sosyal yýkým paketlerine karþý olan sol, diðer sýrada bitirmiþtir. ND, PASOK ile hükümeti tarafta destek veren sað. ANTARSYA, bu kurabilmiþ, kesinti paketlerini meclisten noktada önemli bir hata yaparak Syriza'ya geçirebilmiþtir. Syriza ise üzerindeki sol "þartlý destek" çaðrýsý yapmadý. Þart da eðer basýncýn etkisinin azaldýðý seçim sonrasý
enternasyonal postacý
9
Gezi'nin Birinci Yýldönümünde Muhalefet ve Alternatif Üzerine Derya Koca “Ýsyan ruhu memleketi kasýp kavuruyordu. Yüreklerde muazzam gizemli bir süreç yaþanýyordu: korku zincirleri kýrýlýyor, kendi bilincine varmaya vakit bulamadan bireysel kiþilik kitle içinde eriyor, kitlenin kendisi de devrimci bir coþku içinde eriyordu. Kendisine miras kalan korkulardan ve hayali engellerden kurtulan kitle, yolun üzerindeki gerçek engelleri görmek istemiyordu ve göremezdi de. Ýþte onun gücü ve güçsüzlüðü burada yatýyordu. Fýrtýnanýn kamçýladýðý okyanus akýntýsý gibi ileri atýlýyordu. Her geçen gün halkýn yeni bir katmanýný ayaða kaldýrýyor ve yeni olanaklar doðuruyordu. Sanki birileri dev bir kepçeyi toplumsal kazanýn dibine daldýrýp karýþtýrýyordu... Ancak kendiliðinden patlayan öfke, politik bilinçlenme çalýþmasýný geride býrakýyordu, böylece hummalý örgütlenme giriþimleri eyleme duyulan arzunun gerisinde kalýyordu.” Yukarýdaki alýntý Gezi'nin ilk günleri üzerine yazýlmýþ deðildir. Yazarý Troçki'dir ve yýl 1905'tir. Rus Çarlýðý altýnda inleyen milyonlarýn ilk büyük uyanýþý ve 1917 Ekimi'nin en büyük birikimlerinin yaratýldýðý muazzam bir sýçrayýþtýr. 2013 Haziraný'nýn Türkiye'si ile arasýndaki benzerlik çarpýcýdýr. Kitlelerdeki uyanýþýn yarattýðý heyecan da sorunlar da evrensel benzerlikler gösterir. Gezi ayaklanmasýnýn birinci yýlýný doldurduðu þu günlerde 1917 Rusyasý ile temel fark olan liderlik sorununa eðilmenin vaktidir. Bir Uyanýþ Her þeyden önce toplumsal muhalefetin büyük bir sýçrama yaptýðý Gezi, bir sonuçtur. Yýllardýr örgütsüzlük, yoksulluk ve baský ile terbiye edilmek istenen geniþ kesimlerde var olan AKP karþýtý bir öfkenin sonucu. Gezi, henüz hedefine varamamýþ olsa da düþmanda ciddi bir zayýflama ve meþruiyet kaybýna yol açmýþtýr. Meþruiyetini saðlamak için toplumsal kutuplaþma üzerinden güçlenme stratejisine sarýlan AKP, Türkiye tarihinin en
10
perspektif
önemli toplumsal mücadele deneyiminden biri olan Haziran Direniþi'ne, yolsuzluk skandalýna ve cemaat ile kopan baðlarýn ardýndan yaþadýðý depreme raðmen yerel seçimlerden kendisi adýna zaferle çýktý. Tabii bu süre zarfýnda da polis terörü yýlmak bilmeyen bir sokak hareketini bitirmek üzere sokaklara salýndý. Ýlk aylarda Ethem, Abdullah, Ali Ýsmail, Medeni, Mehmet direniþin þehidi olmuþlardý. Polis terörünü sistematikleþtiren AKP iktidarý ile uzun süreli bir sokak çatýþmasýna giren kitleler, politik bir hedef ve liderlik sorunu sebebiyle o hepimizin de malumu olan çýkmazý hissederek sokaklardan bir süre çekildiler. Berkin Elvan'ýn cenazesi ve Soma katliamý ardýndan yapýlan protestolar ise bu dinamiðin yakýcý gündemlerde yüz binlere ulaþabildiðini gösterdi. Gezi ve Önderlik Sorunu AKP Türkiye'sinde piyasacýlýðýn, özelleþtirmenin ve baskýnýn altýnda özel-
likle iþçi sýnýfý tekil örnekler dýþýnda suskun bir dönem geçirmektedir. %9'lara inmiþ sendikalaþma oranýyla ve çok ucuz iþ gücü olmasý ile adeta köleleþtirilerek susturulmakta, günde ortalama 6 iþ cinayeti vahþi kapitalizm tarafýndan katledilmekte. Ancak düzeni temellerinden sallayabilecek olan emekçi sýnýflar, Gezi direniþine damgasýný vuramadý. Gezi milyonlarý sokaða dökse de ve bunlarýn önemli bir, kýsmý yoksul, emekçi sýnýflardan oluþsa da bir sýnýf olarak kolektif güçlerini sokaklarda gösteremediler. Emekçilerin
Düzeni temellerinden sallayabilecek olan emekçi sýnýflar, Gezi direniþine damgasýný vuramadý. Gezi milyonlarý sokaða dökse de ve bunlarýn önemli bir kýsmý yoksul, emekçi sýnýflardan oluþsa da bir sýnýf olarak kolektif güçlerini sokaklarda gösteremediler. Emekçilerin çok büyük bir kýsmý ise AKP'ye olan desteðine devam etti. Ýþte aþmamýz gereken büyük bir çeliþki ve sýnýrlýlýk.
çok büyük bir kýsmý ise AKP'ye olan desteðine devam etti. Ýþte aþmamýz gereken büyük bir çeliþki ve sýnýrlýlýk. Karþýsýnda mücadele ettiðimiz AKP'nin yaptýrým gücü pek olmayan protesto hareketleriyle devrilmeyecek kadar güçlü olduðu görüldü. Arap emekçilerinin onlarca yýllýk diktatörlükleri nasýl devirdiðini bir hatýrlayalým. Mýsýr gibi Sünni Müslüman ve Hýristiyan toplumlarý birarada yaþadýðý bir ülkede toplumsal kutuplaþmaya alan tanýmayan olgu emekçilerin; yani dini ne olursa olsun bir
sýnýfýn masaya yumruðunu vurmasýydý. Devrim, emekçilerin sokak ve grev gücü ile devrilmiþti. Hüsnü Mübarek'i deviren vurucu güç, genel grev olmuþtu. Türkiye solu ise bunu baþaramadýðý ölçüde çözümsüz kaldý. Elbette bunun otuz yýl önceye götürebileceðimiz bir dizi sebebi var. Onlarca yýldýr süregiden aðýr politik krizlere alýþkýn bir sol hareketin bir anda emekçi sýnýflarla buluþabilmesi mümkün olmamaktadýr. Uluslararasý ve tarihsel bir hesaplaþmadan yenik ayrýlmýþ bir solun genç kuþak militanlara ulaþamamasý krizi, Gezi'nin bugün sýkýþýp kaldýðý noktayý iþaret etmektedir. Sosyalist solun zaaflarý olduðu kadar güçlü yanlarý da elbette bulunmakta. Sol, sokaða önderlik etmek konusunda militan bir geçmiþe sahip. Tabiri caizse en iyi olduðu konu bu. Hal böyle olunca kitlelerin politizasyonu, örgütlenmesi ve bunlara yönelik taktik ve stratejiler geliþtirmek bir kenara atýlarak en iyi bilinen yönteme baþvuruluyor; kitleler kuru kuruya sokaða ve polisle çatýþmaya davete devam ediliyor. Bu tek kelimeyle kolaycýlýktýr. Ýlk bakýþta çok militan görünen bu tavýr, ardýnda büyük bir tehlikeyi barýndýrýyor: Polis terörünün gittikçe dozunun arttýðý þu zamanlarda eylemlerin ve katýlýmcýlarýnýn giderek azalmasý, solun eski atýllýðýna geri dönmesi ve geniþ toplumsal kesimlerle kapanmaya henüz baþlamýþ olan uçurumun yeniden açýlmaya baþlamasý. Bu tehlikenin kendisini en iyi hissettirdiði zaman 1 Mayýs eylemleri oldu. Ýstanbul'da bu seneki çatýþmalarda sosyalistlerin resmen kendisiyle baþ baþa kalmasý, hiç iyi bir iþaret deðil; Ankara'da ise hiçbir politik çalýþma
olmaksýzýn ve Sýhhiye'deki büyük mitingin bölünmesi pahasýna Kýzýlay'a kitleleri çatýþmaya çaðýrmak eski ezberlerin devam ettirildiðini gösteriyor. Politik krizi aþmaya yönelik bir baþka tavýr ise çeþitli ittifaklar kurmak oldu. Farklý bir öyküsü olsa da Gezi'nin arifesinde kurulan ve "bu daha baþlangýç" sloganýný kongresinde kullanan HDP - þu an uzun uzun tartýþmaya açamayacaðýmýz ancak daha önce tartýþtýðýmýz bir dizi sebeplebüyük oranda potansiyellerini tüketerek bir iç krize sürüklenmiþtir. Diðer taraftan, Gezi'nin geniþ dinamiklerini biraraya getirme iddiasýnda olan Sol Cephe, Birleþik Muhalefet Hareketi (BMH) gibi çaðrýlar ise özünde çaðrýcýlýðýný yapan kurumlarýn vitrinlerini deðiþtirmekten baþka bir þey ifade etmemektedir. Sol Cephe ile TKP'nin; BMH ile ÖDP ve EHP'nin -laiklik, kamuculuk, baðýmsýzlýkçýlýk gibi sosyalistlerin bile sadece bir kýsmýnýn imzasýný atacaðý ilkeleri baþtan belirleyerek- sadece kendi çevrelerini toparlamak derdinde olduklarý açýktýr. Var olan örgütsel ve siyasal hattaki sorunlar bu yeni kopya örgütlere de aktarýlýyor ve sonuç olarak hiçbir þey deðiþmiyor. Bu tür birliktelikleri oluþtururken her seferinde eleþtirilen örneklerin aynýsýný yaratmak; bu sefer baðýmsýz unsurlar ile örgütleyeceðiz demek bir yöntem olarak yeterli deðil. Artýk sonuç vermiyor. Daha önce de vermemiþti. Ortak bir kampanya örgütlerken bir siyasal parti inþa eder gibi hareket etmek doðru deðildir. Bizim þu an ihtiyacýný duyduðumuz þey, örneðin geniþ kesimlerin parçasý olabileceði, "polis terörü son bulsun" gibi bir talebi yükseltebileceði bir somut kampanyadýr. Bu kampanyada tartýþacaðýmýz þey yöntem ve somut iþ olacaktýr. Baðýmsýzlýk, laiklik, barýþ içinde birarada yaþamak gibi çok muðlak ve tartýþmalý kavramlar üzerine bir sonuca varmayacak programatik tartýþmalara girmeye gerek
perspektif
11
yoktur. Ýlkeli olmak ile kendi dar programýný ittifak diye sunarak platformu daraltmak farklý olduðu gözden kaçýrýlýyor ve birbirine karýþtýrýlýyor. Sorun da tam olarak burada. Bu tarz giriþimlerin varlýk nedeni, böylesine bir krizin yarattýðý sýkýþmýþlýktýr. Oysa ne BMH'nin, ne de Sol Cephe'nin gerçek bir birleþik toplumsal muhalefeti örmek gibi bir kapasitesi yoktur. Eski bir alýþkanlýkla birleþme çaðrýlarýnýn birbirinin kopyasý olarak tekrar edilmesi ciddi bir sorun. Yöntemsel yeniliklere ihtiyaç varken eskimiþ ve iþe yaramadýðý kanýtlanmýþ bu tarz giriþimlerin iyi sonuç vermeyeceðini görmek zor olmasa gerek. Çözüm Gezi direniþinin politik önderliðini yaratmak ve egemen sýnýfýn, AKP iktidarýnýn karþýsýnda muhalefeti devrimci kanallara akýtacak bir örgüt çýkarmak bugünden yarýna yapýlabilecek basit bir iþ deðil. Bir sihirli deðnek olsa elbet bugüne kadar kullanýlýrdý. Türkiye solunun bugünkü teorik ve pratik yapýsýyla böylesine aðýr bir önderlik krizine yanýt veremeyeceði ortadadýr. Bu politik alternatif var olan unsurlarýn içerisinde çýkamamýþtýr ve uzun vadeli hedef bu olmalýdýr. Ancak bu yok diye kenara çekilmek de devrimci bir tavýr olamaz. Sosyalist solun kýsa vadeli ve acil görevleri de vardýr; bunlar, þu an içinde bulunduðumuz krize pratik çözümler üretmek, sosyalist solun boy atmasýný saðlamak, egemen sýnýfýn meþruiyet yitimini devrimci alternatifle birleþtirerek derinleþtirmektir. Bu da bazý pratiklerle mümkün olabilir. Nedir bu pratikler? Birincisi, soyut
örgütlenme bilir. çaðrýlarýnýn Sonuç yerine, AKP, içinde bulunduðu meþruiyet kitlelerin krizini, sokaklarýn inatçý mücadelesi kendi talepkarþýsýnda aþmaya çalýþýrken dört nala lerini dile polis terörünü uygulamaya devam getiren ediyor. Ýnsanlar, Gezi direniþinin kampanbirinci yýl dönümünde sokaklarý yalar içinde yeniden dolduruyor ve savaþ tedbirörgütlenlerini andýran her türlü baskýya raðmesinin men büyük bir iradeyle sokaða önü açýldökülebiliyor. Ancak Gezi'nin kendimalýdýr. liðinden bir güç ile bizleri baþarýya B i b e r ulaþtýracaðý gibi bir romantizmin hagazýnýn yatta karþýlýðý olmadýðý açýktýr. Eðer yasaklanelimizdeki bu tarihi fýrsatlarý tepmek masý, özelleþtirmelerin iptali, taþerove devrim gününü birkaç kuþak daha nun yasaklanmasý, polis terörünün son ertelemek istemiyorsak derhal bulmasý gibi talepler temel alýnabilir. harekete geçmek zorundayýz. AKP'nin Bu tarz bir politik kampanya devamlý kazandýðý, sokaklarýn devamkültürünün yaratýlmasý ve Haziran lý kaybettiði ve ezildiði psikolojisi Direniþi'nde polisle çatýþmaktan daha yeni politize olmuþ gençliðe sikaçýnmayan geniþ kesimlerin politik rayet etmeden ve Gezi ile biraraya çalýþma içerisinde de konumlandýrýlagelmiþ milyonlardan izole olmadan bu bilmesi Gezi'nin bir politik alternatif büyük haklý davamýzý büyütmek yaratabilme sorununun çözülmesini zorundayýz. Ýþimiz kolay deðil. Ancak kolaylaþtýracaktýr. Bu yolun açýlmasý, elimizde tarihi fýrsatlar var. Ýnsanlar çok canlý bir dinamiðe sahip olsa da sonuç almak istiyor. Ve bu fýrsatlarý kabuðunun içine sýkýþýp kalma haline sekterlik, eski alýþkanlýklar ve dar bir son verebilir. Ýkinci aþamada poligrupçu bakýþ açýsý sonucu yitirmemek tik hedefler etrafýnda örgütlenen gerek. Hele ki sokaklarda milyonlar kitleler hem örgütlenir, hem de sol güç "Bu daha baþlangýç, mücadeleye kazanýr. Sonuç olarak politik alternatif devam!" diye haykýrýrken. olarak bu talepler temelli hareketin içinden sol bir temsiliyet çýkabilir. Yani siyasal alternatif, kendinden menkul ve görünüþte Sosyalist solun kýsa vadeli ve acil görevleri de tabandan örgütleni- vardýr; bunlar, þu an içinde bulunduðumuz krize y o r m u þ pratik çözümler üretmek, sosyalist solun boy görüntüsü atmasýný saðlamak, egemen sýnýfýn meþruiyet yitialtýnda d e ð i l ; mini devrimci alternatifle birleþtirerek derinsomut iþler leþtirmektir. Bu da bazý pratiklerle mümkün olaetrafýndan bilir. Nedir bu pratikler? Birincisi, soyut örgütlenorganik me çaðrýlarýnýn yerine, kitlelerin kendi taleplerini yollarla k i t l e l e r i n dile getiren kampanyalar içinde örgütlenmesinin t a l e p l e r i önü açýlmalýdýr. Biber gazýnýn yasaklanmasý, y i n e özelleþtirmelerin iptali, taþeronun yasaklanmasý, kitlelerin k e n d i - polis terörünün son bulmasý gibi talepler temel l e r i n i n alýnabilir. Bu tarz bir politik kampanya kültürünün s a h i p l e n - yaratýlmasý ve Haziran direniþinde polisle çatýþdiði geniþ platformlar maktan kaçýnmayan geniþ kesimlerin politik çalýþoluþturulur- ma içerisinde de konumlandýrýlabilmesi Gezi'nin sa yaratýla- bir politik alternatif yaratabilme sorununun
çözülmesini kolaylaþtýracaktýr. 12
perspektif
Sendikalarý Ne Yapmalý? Güneþ Gümüþ
Devrimci hareketin deðiþmeyen, önemli tartýþma konularýndan biri sendikalar meselesi olmuþtur. Çok yakýn dönem içinde önce Greif, sonra da Soma üzerinden bu tartýþma tekrar gündemimize geldi. Hem de sarsýcý ihanetler temelinde. Genç devrimciler sendika bürokratlarýnýn (hatta bazý örneklerde sendika aðalýðý boyutuna varmýþ olanlarýnýn) bu tarz ihanetlerine tanýk olduðunda sendikalara, sendikal mücadeleye karþý bir soðukluk geliþtiriyor. Her ne kadar bu tepki oldukça anlaþýlýr olsa da sýkýntýnýn kaynaðýný doðru tespit etmek; iþçi sýnýfýnýn önemli mücadele araçlarýndan biri olan sendikalar konusunda sýnýfýn kavgasýnýn önünü açacak bir siyasal mücadele hattýna sahip olmak gerekiyor. Sendikalar konusunu ele alýrken öncelikle bugün sendikalarýn durumunu analiz ederek bu baðlamda devrimci Marksist duruþu ortaya koymak doðru olacaktýr. Bu yazý çerçevesinde ilk olarak Türkiye'de sendikal hareketin bugün içinde bulunduðu duruma göz atarak devrimci Marksistlerin vazgeçilmez mücadele alanlarýndan birisi olan sendikalar konusunda soru iþaretlerine neden olan temel tartýþmalara cevap üretmeye çalýþacaðýz. Sendikalarýn Bugünkü Ahvali Türkiye'de sendika üyeliði son 30-40
Türkiye'deki toplam 11 milyon 600 bin iþçiden -iþçi statüsünde kayýtlý çalýþan1 milyon 96 bininin sendikaya üyeliði bulunuyor. Yani sendikalaþma oraný %9,45. Sendikalý iþçilerin büyük oranda üç büyük iþçi konfederasyonunda örgütlü: Türk-Ýþ, Hak-Ýþ ve DÝSK. Ýçlerinden en büyük olaný Türk-Ýþ. Türk-Ýþ, kuruluþundan bu yana daha büyük oranda kamuda örgütlüydü. Siyasi iktidarlarla iç içe geçen bir iliþki temelinde emekçiler için çeþitli kýrýntýlar elde etme imkânýna sahipti. Devletle içiçe geçmiþ, Amerikan modeli sendikacýlýk anlayýþýyla kurulan Türk-Ýþ'in ajandasýnda (kimi istisnai TÝS dönemlerdeki taban basýncýný sayToplam Yýl Kapsamýndaki Sendikalaþma Ýþçi Sayýsý mazsak) mücadele olmadý. 1980 sonOraný Ýþçi Sayýsý rasýnda özelleþtirmelerle kamu iþçileri 1986 3.075.343 1.627.040 52,9% büyük oranda azaldý; bu durumun TürkÝþ üzerinde de küçülme yönlü bir etkisi 1991 3.513.064 1.573.401 44,8% oldu. Ancak yine de (özelleþtirilen 1996 4.051.295 1.281.768 31,6% kurumlardaki iþçiler dýþýnda) kamu iþçilerinin yerini taþeron iþçiler alýrken siyasi 2001 4.562.454 984.073 21,6% iktidarlarla karþý karþýya gelmek istemeyen Türk-Ýþ onlarý örgütlemek (Kaynak: Aziz Çelik, Türkiye'de Sendika Üyeliði ve Sendikalaþma Ýstatistikleri, Ýþ, Güç konusunda genel olarak bir çaba gösterEndüstri Ýliþkileri ve Ýnsan Kaynaklarý dergisi, medi. Yýl: 2004/ Cilt: 6 Sayý: 2 Sýra: 1 / No: 211) Türk-Ýþ, hiçbir zaman devletten baðýmsýz AKP'li yýllar sendikalarýn gücünün daha bir sendikal örgütlenme olmasa da AKP da kýrýlmasýna iþaret ediyor. Çalýþma ve iktidarýnýn ilerleyen dönemlerinde bu Sosyal Güvenlik Bakanlýðý'nýn 2014 konuda eþik aþýldý. AKP, 2007'deki genel Ocak ayý istatistiklerine göre, kurul seçimlerinde Türk-Ýþ yönetimini yýlýn dip noktasýna varmýþ durumda. Üretimin parçalanýp küçük iþyerlerine yayýldýðý, devlet iþletmelerinin özelleþtirildiði, sendikalara yönelik güçlü bir ideolojik saldýrýnýn hayata geçirildiði, taþeron sisteminin yaygýnlaþtýrýldýðý neoliberal çaðýn alametifarikasý bu: sermayenin yoðun saldýrýlarý karþýsýnda iþçi sýnýfýnýn silahsýzlandýrýlmasý. Aziz Çelik'in oluþturduðu bu istatistik, sendikalaþma oranýndaki gerilemeyi 1980'lerden itibaren ortaya koyuyor. Bu rakamlar sadece iþçi statüsünde çalýþanlarý içermekte -onlarýn da kayýtlý olarak istihdam edilenlerini.
teori
13
kendine yakýn isimlerle yeniden dizayn etti. Böylece Türk-Ýþ, bir bütün olarak toplumsal muhalefetin bir parçasý olmaktan tam anlamýyla koptu. Sermayenin en saldýrgan iktidarý olan AKP'nin vahþi neoliberal programýna karþý iþçi sýnýfý cephesinden en ufak bir muhalefet gelmemesi konusunda en büyük dayanak Türk-Ýþ oldu. Türk-Ýþ, farklý iþkollarýnda örgütlü irili ufaklý çok sayýda üye sendikadan oluþan bir konfederasyon. Türk-Ýþ'e üye bütün sendikalarýn siyasi iktidarla iliþkiler, mücadele konusunda ayný pozisyonda olmadýðýný belirtmek gerekiyor. Yönetime muhalif sendikalarýn oluþturduðu Sendikal Güç Birliði Platformu [Basýn-Ýþ, Belediye-Ýþ, Deri-Ýþ, Hava-Ýþ(yönetimi artýk AKP'lilere geçti), Kristal-Ýþ, Petrol-Ýþ, Tek Gýda-Ýþ, Tezkoop-Ýþ, Tümtis, TGS], Türk-Ýþ'ten ayrý davranarak diðer sendika konfederasyonlarýyla ortak eylemler gerçekleþtirebiliyor. Türk-Ýþ içinde sendikacýlýkla yakýndan uzaktan iliþkisi olmayan Türk Metal gibi sendikalar da bulunuyor. Lüks oteller, televizyon kanallarý, akaryakýt istasyonlarýyla patronluða soyunan, 1 milyar tl'den fazla yatýrýmlara sahip olan Türk Metal, metal sektöründe
Türk-Ýþ, hiçbir zaman devletten baðýmsýz bir sendikal örgütlenme olmasa da AKP iktidarýnýn ilerleyen dönemlerinde bu konuda eþik aþýldý. AKP, 2007'deki genel kurul seçimlerinde Türk-Ýþ yönetimini kendine yakýn isimlerle yeniden dizayn etti. Böylece Türk-Ýþ, bir bütün olarak toplumsal muhalefetin bir parçasý olmaktan tam anlamýyla koptu. Sermayenin en saldýrgan iktidarý olan AKP'nin vahþi neoliberal programýna karþý iþçi sýnýfý cephesinden en ufak bir muhalefet gelmemesi konusunda en büyük dayanak Türk-Ýþ oldu. 14
teori
emekçilerin mücadelesi karþýsýnda yakýn iliþkide olduðu MESS patronlarýnýn sopasý (fiziki þiddet de dahil olmak üzere) olarak hizmet görüyor. Türk-Ýþ bünyesinde iþletmeciliðe soyunan baþka çok sayýda sendika olduðunu da ekleyelim. Türk-Ýþ yönetiminin günahlarý, patronluða soyunmakla sýnýrlý da deðil. Sendika yönetimine kazýk çakanlar mý dersiniz; sendika yönetimine gelerek iþçi aidatlarý üzerinden yedi ceddine servet yapanlar mý; mücadele etmek isteyenlere-farklý sendikalarda örgütlenenlere fiziki saldýranlar gerçekleþtirenler mi dersiniz; Tez Koop Ýþ sendikasýnýn genel baþkaný iken toplu sözleþme imzaladýðý firmada faaliyet gösteren taþeron þirket sahibi olanlar mý… Kokuþmuþluk adýna ne ararsanýz Türk-Ýþ ve baðlý sendika yönetimlerinde bulmak mümkün. Türk-Ýþ ve ona baðlý sendika yöneticileri için -en azýndan büyük çoðunluðu adýna- sendika bürokratý kelimesi çok hafif kaçar; sendika aðasý ya da mafyasý daha uygun olacaktýr. Ýþçi sýnýfýnýn diðer bir sendikal örgütlenmesi ise DÝSK. Adý devrimci olan bu konfederasyonunun devrimcilikle uzaktan yakýndan bir ilgisi bulunmuyor. 1980 öncesinde iþçi sýnýfýnýn militanlýðýyla yarattýðý basýnç temelinde mücadeleci bir görüntü arz ediyordu. 12 Eylül’ün ardýndan 1992'de faaliyetine yeniden baþladýktan sonra ise hem örgütlü gücü zayýfladý, hem de iþçi sýnýfý mücadelesinin öncü güçlerinden olma niteliðini kaybetti. 100 bin civarý iþçinin örgütlü olduðu DÝSK, günümüzde bir emek örgütü gibi deðil de bir "sivil toplum örgütü" imiþ gibi davranýyor. Kurulduðundan beri daha çok özel sektörde örgütlü olan DÝSK'in en büyük sendikasý CHP'li belediyelerde örgütlenmeye dayanan Genel-Ýþ; en etkili sendikalarýnýn baþýnda ise Birleþik Metal-Ýþ geliyor. DÝSK de profesyonel sendikacýlýða dayalý bir örgütlenme modeli temelinde iþliyor; Türk-Ýþ ile denk tutulacak gibi olmasa da sendika bürokrasisi gözlerden kaçacak gibi deðil. En son Greif direniþine ihanet eden Tekstil Sen'in genel baþkaný Rýdvan Budak'ýn 1977'den beri DÝSK'in sendika yönetimlerinde olduðunu söyleyelim. Ya da Beltaþ iþçilerini CHP'li Beþiktaþ belediyesiyle karþý karþýya gelmemek için yarý yolda býrakan Genel-Ýþ þube ve genel yönetimi örnek verilebilir.
Ýþçi sýnýfýnýn kamu çalýþaný statüsündeki bileþenleri açýsýndan ise görünürde sendikalaþma oraný daha yüksek. 2 milyon 135 bin kamu emekçisinin 1 milyon 470 bini sendikalý; yani oran %70'e yakýn. Ancak gerçek göründüðü gibi deðil. Kamu emekçilerini örgütleyen üç büyük konfederasyondan Memur-Sen (708 bin üyeli), bir sendika deðil; AKP'nin kamu çalýþanlarýna uzanan eli pozisyonunda bir sivil toplum örgütü. Kamu emekçilerinin sendika aidatý devlet tarafýndan ödeniyor; toplu sözleþme-grev hakký yok... Kamu emekçilerinin gerçek anlamda sendikasý olan KESK'in üye sayýsý ise 237 binle sýnýrlý. KESK kurulduðu döneme göre çok kan kaybetti; bunun nedeni de emekçilerin haklarýný sokakta mücadelesiyle söke söke alan bir sendikanýn bu mücadele çizgisini terk etmesiyle etkisizleþmesi oluþturuyor. KESK her ne kadar hala toplumsal muhalefetin en önemli örgütlerinden olsa da eski etki ve gücüne sahip olmadýðý görülüyor. Profesyonel sendikacýlýðýn sýnýrlý kaldýðý KESK içinde sendika bürokrasisinin tutucu etkisi hissediliyor. Kýsacasý sendikal mücadelenin 1970'lerden itibaren en zayýf olduðu bir dönemdeyiz; ancak Türkiye'nin birçok noktasýnda sendikalaþma mücadelesi sürüyor. Sendikalarýn ihanetlerine, sendikalaþmanýn zorluklarýna raðmen emekçiler "en kötü sendika, örgütsüzlükten iyidir" hissiyle örgütlenmek için mücadele veriyorlar. 2014'e taþan direniþlerin önemli br kýsmý sendikalaþma için verilen kavgalar: Beltaþ (Beþiktaþ), Çukurova Kargo (Mersin), Hakan Plastik (Çerkezköy), Kumport (Ambarlý), Luna Elektronik (Ýzmir), Narin Tekstil Karaca (Bayrampaþa), Punto Deri (Zeytinburnu), Standard Profil (Manisa), Zorlu Tekstil (Denizli), Aðaoðlu Tekstil (Uþak), Ege Doðaltaþ ve Traverten (Ýzmir), TÜVTÜRK (Ankara / Antep)... Atsan Atýlmaz, Satsan Satýlmaz Türkiye'de devrimcilerin sendikalarda çalýþmamasý gerektiðini söyleyecek kadar sol sekter bir tavýr etkili olmadýðýndan bu konuyu tartýþma dýþý býrakabiliriz. Ancak yine de sendikalar arasýnda ayrým yaparak KESK ve DÝSK'e derin anlamlar yükleyip Türk-Ýþ içinde çalýþmak konusunda farklý tutum geliþtirenlerle karþýlaþmak mümkün. Oysa ki Troçki'nin de belirt-
tiði gibi devrimcilerin görevi iþçi sýnýfýnýn bulunduðu her alanda olarak onu sýnýf bilinciyle donatmak ve sýnýf mücadelesini ilerletmek için onu öne çekmektir: "Gerici sendikalarda çalýþmayý reddetmek, gerici liderlerin etkisi altýndaki iþçi kitlelerini az geliþmiþ ya da geri durumda býrakmak anlamýna gelirdi. Devrimciler kitlelerin bulunduðu her yerde mutlaka çalýþma yapmalýdýrlar. Proleter ve yarý-proleter kitlelerin bulunduðu kurumlar, topluluklar ve derneklerde -en gerici olanlarda bile- sistematik olarak, azimle, ýsrarla ve sabýrla ajitasyon ve propaganda yapmak için her türlü fedakarlýða, en büyük engelleri aþmaya hazýrlýklý olmalýsýnýz… Sendikalara girdiðimiz, aralarýnda bulunduðumuz, ve her ne pahasýna olursa olsun onlarla komünist çalýþmayý yürüttüðümüz sürece, her türlü fedakarlýðý yapmaya, ve hatta eðer gerekirse- çeþitli manevralara, hilelere ve illegal yöntemlere, kaçamak ve bahanelere baþvurmaya … yatkýn olmalýyýz." Sadece çalýþmanýn en kolay olduðu mevzilerde mücadele yürütmek devrimciler açýsýndan kabul edilemez bir konformizmi ifade eder; ötesini deðil. Devrimciler kendilerini geniþ emekçi yýðýnlardan izole etmekle deðil, hangi koþulda olursa olsun onlar içinde mücadele yürütmekle görevli bilmelidir. Sarý Sendika? Sendikalar, ortaya çýkýþýndan itibaren iþçi sýnýfýnýn sömürülme koþullarýný iyileþtirmek için yola çýktýlar -adýný net þekilde böyle koymasalar da- bu sömürü çarklarýný yýkýp geçmek için deðil. Dolayýsýyla sendikal örgütlenme ve mücadele biçimleri arasýnda elbette ki farklar bulunmakla birlikte -devrim dönemleri dýþýnda- nihai olarak iþçi ile patron arasýnda aracý pozisyonda bulunan sendikalar, iþçi sýnýfýnýn mücadelesini belli sýnýrlar içinde tutacaklardýr. Bu gerçek Türk-Ýþ için de, DÝSK için de, KESK için de geçerlidir. Bunu devrimcilerin unutmamasý gerekir.
Devrimciler açýsýndan yapýlacak bir baþka hata da sendikalarý statik, deðiþmez olarak kabul etmektir. Sendikalar, sendika bürokrasisini oluþturan küçük yönetici kesim dýþýnda emekçilerden oluþur. Dolayýsýyla bir sendika þubesinde militan-mücadeleci az sayýda öncü iþçi bile önemli farklar yaratabilir. Bakýn Feniþ direniþine. Hak-Ýþ'e baðlý Çelik-Ýþ sendikasýnýn Kocaeli-Gebze þubesinde örgütlü olan Feniþ iþçileri mücadeleci bir çizgiyle bir iþçi direniþine imza atýp Hak-Ýþ'i kendilerini desteklemeye zorlayabilmektedir. Ya da Yataðan iþçilerine bakýn. Türk-Ýþ'in AKP'nin hegemonyasýna girmesine hizmet eden Tes-Ýþ baþkaný Mustafa Kumlu'nun sendikasýna baðlý Yataðan iþçileri özelleþtirme karþýtlýðý temelinde AKP'yi zora sokan bir mücadelenin öncüsü olabilmektedir. Hatta bu mücadelelerini, Tes-Ýþ bütün engellemelerine raðmen 25 yýlý aþkýn bir süredir sürdürebilmektedir. Aksine DÝSK'e baðlý Tekstil-Sen, Greif iþçilerinin direniþinin arkasýndan býçaklayarak patronla anlaþmaya giriþebilmektedir. Sendikalarda Nasýl Mücadele Etmek Gerekiyor? Türkiye'de sendikal örgütlenmenin önemli bir kýsmýný iktidarla içiçe girmiþ iliþkilere sahip, mücadeleden öcü görmüþ gibi kaçan sendikal konfederasyonlar oluþtursa da ülkede sendikalaþma oraný yine de yerlerde sürünmektedir. Bunun nedeni açýktýr; patronlar en kötü sendikaya bile tahammül etmek istememektedir. Çünkü iþçi sýnýfýnýn örgütlü gücü bugün kullanýlmasa da geleceðe dönük bir potansiyeli ifade etmekte ve sermayenin saldýrýlarý karþýsýnda iþçilerin direnme gücünü artýrmaktadýr. Bu nedenle en kokuþmuþ, en satýlmýþ sendikalarýn ö rg ü t l e n m e s i bile patronlarda Sendikalardaki mücadelesinde devrimcilerin ilk önceliði alarm zilleri iþçileri mücadelenin öznelerine dönüþtürmek olmalýdýr. çaldýrmaktadýr. Sendika yönetiminin sendika bürokratlarýna terk edildiði Ö r n e ð i n , koþullarda militan bir sendikal mücadele hattýnýn oluþturul- N e r g i z Tesktil'de borç masý mümkün deðildir. Dolayýsýyla iþçilerin sendikalarýn bataðýna batmýþ pasif üyeleri deðil, aktif belirleyenleri olmasý adýna devrim- patron Cavit ciler müdahalede bulunmalý; bunun araçlarý yaratýlmalýdýr. Çaðlar'ý iþçiler Öncelikle sendika bürokrasisi üzerinde basýnç oluþturacak karþýsýnda kollayan, borçlarý
bir taban inisiyatifinin yaratýlmasý gerekir.
nedeniyle tutuklandýðýnda adliye önüne iþçileri toplayýp destek eylemi yapan Teksif'e üye olduklarý gerekçesiyle Denizli'deki Zorlu Tekstil'de çalýþan emekçiler iþten atýlabilmektedir. Ya da 2011'de Mersin limanýnda sendikal çalýþma nedeniyle iþten atýlan iþçilerden direniþ çadýrlarýný kaldýrmasýný isteyen Liman-Ýþ'e üye olmak Ambarlý'daki Kumport'ta iþten atýlma nedeni olabilmektedir. Kýsacasý sendikalar, patronlarýn sýnýf bilinciyle farkýnda olduklarý gibi iþçi sýnýfýnýn önemli mücadele örgütleridir; devrimcilerin bu alanlarý sendika bürokrasisinin istediði gibi at koþturmasýna býrakmasý mümkün deðildir. Peki devrimciler sendikalarda nasýl mücadele yürütmeli? Sendikalardaki mücadelesinde devrimcilerin ilk önceliði iþçileri mücadelenin öznelerine dönüþtürmek olmalýdýr. Sendika yönetiminin sendika bürokratlarýna terk edildiði koþullarda militan bir sendikal mücadele hattýnýn oluþturulmasý mümkün deðildir. Dolayýsýyla iþçilerin sendikalarýn pasif üyeleri deðil, aktif belirleyenleri olmasý adýna devrimciler müdahalede bulunmalý; bunun araçlarý yaratýlmalýdýr. Öncelikle sendika bürokrasisi üzerinde basýnç oluþturacak bir taban inisiyatifinin yaratýlmasý gerekir. Bu taban inisiyatifi sendikada örgüt içi demokrasinin iþlemesi için mücadele vererek karar mekanizmalarýnda iþçilerin sözlerinin geçmesini saðlamaya çabalamalýdýr. Böylece sendika bürokrasisinin tabandan kontrol edilmesi yönünde bir çaba yükseltilirken emekçilerin bu deneyimlerle sýnýf bilinçlerini geliþtirmeleri ve özgüven kazanmalarý; dolayýsýyla da gelecek mücadelelerin önünü açacak öncü iþçiler olarak yetiþmeleri mümkün olacaktýr. Sendika içinde devrimcilerin bu yönde mücadelesi, meþakatli-yavaþ ilerleyen bir çabaya denk düþse de bu þekilde geliþecek öncü iþçiler geleceðin kazanýlmasýnýn neferleri olacaktýr.
teori
15
ODTÜ’ LÜLER “D EVRÝM ” E Y ÜRÜDÜ Her yýl olduðu gibi bu yýl da Bahar Þenlikleri kapsamýnda ODTÜ'de geleneksel "Devrim Yürüyüþü" 9 Mayýs'ta gerçekleþtirildi. Gezi direniþinden sonraki ilk devrim yürüyüþü olduðu için temel þiar da "Haziran'ýn Ýzinde Yürüyoruz Devrime!" idi. 68'in devrimci önderleri baþta olmak üzere Gezi þehitleri yürüyüþ boyunca sýk sýk anýldý. Ortak bildiriyi ODTÜ Marksist Fikir Topluluðu'ndan Tuna Koç okudu. Bildirinin okunmasýnýn ardýndan yapýlan saygý duruþunda onlarca devrim þehidi bir kez daha "yaþýyor" diyerek anýldý. Ardýndan stadyuma DEVRÝM yazmak için binlerce kiþi yürüyüþe geçti. ODTÜ öðrenci topluluklarýnýn ve siyasi örgütlerin yaný sýra bu yýl ilk kez ODTÜ emekçileri de kendi kortejleri ile yürüyüþte yerini aldý. Sürekli Devrim Hareketi ve ODTÜ Marksist Fikir Topluluðu da "Tek Yol Sürekli Devrim" pankartýyla eyleme kitlesel bir katýlým gösterdi. SDH ve MFT, Devrimci Marksist duruþuyla; emperyalist savaþlara, AKP diktatörlüðüne, kapitalizme ve faþizme karþý "sosyalist dünya devrimi"nin þiarýnýn alandaki tek taþýyýcýsý oldu. Yataðan iþçilerinin selamlandýðý, Gezi þehitlerinin ve Denizlerin de sýk sýk anýldýðý yürüyüþ boyunca kortej, ODTÜ emekçilerinden ve gençliðinden de destek gördü. "Devrim" yazýsýnýn stadyuma yazýlmasýndan sonra sahneye çýkan ODTÜ Marksist Fikir Topluluðu'ndan Derya Koca ODTÜ'lüleri selamlayarak diktatöre karþý büyük bir direniþ ortaya koyan ODTÜ'nün bugün her zamankinden daha güçlü olduðunu, çünkü yanlarýnda Yataðan iþçilerinin bulunduðunu söyledi. Bu sýrada sahneye çýkan Yataðan iþçileri ODTÜ'de olmaktan dolayý büyük gurur duyduklarýný ifade etti. Mücadelelerine sadece özelleþtirmeye karþý deðil, doðrudan siyasal iktidara karþý devam ettiklerini büyük bir coþkuyla anlattý. Yataðan iþçilerinin konuþmalarý sýk sýk "Yataðan iþçisi yalnýz deðildir", "Ýþçi gençlik el ele mücadeleye" sloganlarý ile kesildi. Gece, Suavi'nin söylediði devrimci þarkýlar ve marþlar ile devam etti.
A NKARA SDH’ DEN D ENÝZLERÝN M EZARINDA A NMA Ankara SDH olarak 6 Mayýs günü Denizlerden devraldýðýmýz mirasý yükseltmek ve onlarýn militan ruhlarýnýn anýsýný yaþatmak için Karþýyaka Mezarlýðý'na gittik. 68 kuþaðýnýn parýldayan yýldýzlarý Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ýnan'ý mezarlarý baþýnda andýktan sonra 96 1 Mayýs'ýnda gözaltýnda gördüðü iþkence ile katledilen, Devrimci Marksizmin Türkiye topraklarýndaki þehitlerinden Akýn Reçber'in yanýndaydýk. Denizleri ve Akýn yoldaþý boynumuz bükük bir þekilde ziyaret etmedik. Yaptýðýmýz yürüyüþ boyunca sloganlarýmýzý olabildiðince gür bir sesle dost ve düþman herkese duyurduk. Çünkü onlarýn kavgasý bugün tüm proleter devrimciler nezdinde devam etmektedir. Onlar kavgalarý uðruna gözlerini kýrpmadan canlarýný feda etmiþ devrimcilerdir. Kapitalizme karþý verdiðimiz mücadele bugüne dek sayýsýz kayýp verdik. Ancak onlar kavgamýzýn yeþeren tohumlarý olmaya devam etmektedir. Ne Akýn'ý ne de Denizleri ve daha nice devrim þehidini bizlere unutturabilecek hiçbir güç yoktur ve olmayacaktýr. Devrimci Marksizmin bayraðýný yükseltmeye ayný kararlýlýk ve coþkuyla devam edeceðiz.
16
sdh’den
TRABZON’da Gezi’den Soma’ya Mücadele Panelimizi Yaptýk
ANTALYA’da Türkiye Devrimci Geleneði Panelini Gerçekleþtirdik
Antalya SDH olarak 11 Mayýs'ta büromuzda "Türkiye Devrimci Geleneði 1968-1980" konulu panelimizi gerçekleþtirdik. Panel için hazýrlýk çalýþmalarýmýza günler öncesinden kent merkezi ve üniversitede yaptýðýmýz afiþlemeler, el ilaný daðýtýmlarý ve stand çalýþmalarýmýzla baþlamýþ; olumlu geri dönüþler almýþtýk. Çalýþmalarýmýzýn sonucu olarak panelimizi baþarýyla gerçekleþtirdik. Panelimizin konuþmacýsý Marksist Bakýþ dergisi yazarý V.U.Arslan idi. Panel, 1920'de TKP'nin kurulmasýndan baþlayarak Türkiye sosyalist solunun þekillenmesi, 1960'larda sýnýf hareketinin ortaya çýkýþý ve gençlik hareketinin geliþimi ile 1970'lerde Türkiye solunun ülke siyasetine etkileri üzerine bir sunum sonrasýnda canlý bir tartýþma ile tamamlandý. Antalya SDH olarak panel etkinliklerimizi gelecek dönemde de örgütlemeye devam edeceðiz.
Trabzon'da düzenli olarak gerçekleþtirdiðimiz panellerin bu yýl ikincisini 17 Mayýs günü yaptýk. Bugüne dek kaybettiðimiz devrim þehitleri ve Soma' da katled i l e n yüzlerce iþçi için bir dakik a l ý k s a y g ý duruþu i l e baþlayan panelimiz 30'u a þ k ý n kiþinin katýlýmýyla oldukça verimli þekilde gerçekleþti. ''Gezi, Seçimler ve Sonrasý'' temalý panelimiz Soma'da kapitalizmin kar hýrsýndan kaynaklanan katliamýn yakýcýlýðý nedeniyle "Türkiye Ýþçi Sýnýfý, Mücadele ve AKP" konusu üzerinden ilerledi. Ýlk panelistimiz Yataðan iþçi lideri Erol Soðancý, katliam sonrasýnda gittiði Soma'dan
izlenimlerini bizimle paylaþtý ve Yataðan'da özelleþtirmeye karþý mücadelelerinin 25 yýlý aþkýn süredir devam eden öyküsünü aktardý. Ardýnd a n Marksist B a k ý þ yazarý E m r e G ü n tekin, Türkiye i þ ç i sýnýfýnýn mücadelesini sürdürmek zorunda kaldýðý koþullarý ortaya koydu; neoliberalizm altýnda esnek çalýþma-taþeronlaþma-güvencesizlik sarmalýný sýkýþtýrýlan iþçi sýnýfýnýn portresini bize çizdi. Diðer panelistimiz Güneþ Gümüþ ise emek düþmaný politikalarýn azgýn uygulayýcýsý AKP'nin toplumsal muhalefet tarafýndan nasýl geriletilebileceðini tartýþtý.
Boðaziçi Üniversitesi'nde Kürsü Direnen Ýþçilerde! Boðaziçi Marksist Fikir Topluluðu'nun yaklaþýk iki hafta boyunca çalýþmasýný yaptýðý "Türkiye'de Ýþçi Sýnýfý ve Mücadeleleri" adlý panel 9 Mayýs günü yoðun bir katýlýmla gerçekleþtirildi. Panelde Türkiye iþçi sýnýfý hareketi Yeni Çeltek'ten günümüze kapsamlý bir þekilde ele alýndý.TES-Ýþ Sendikasý Yataðan Þubesi eski baþkaný ve Yataðan direniþinin 90'lý yýllarda baþlamasýnda öncü bir rol oynayan Erol Soðancý, ilk oturumda Yataðan direniþinin hangi koþullarda geliþtiðini, nasýl bir örgütlenme þekli benimsediðini ve bugüne kadar uzanan kazanýmlarýn neler olduðunu anlattý. Daha sonra sözü Beltaþ iþçisi Rýdvan Çalýþkan aldý. Rýdvan Çalýþkan sendikal çalýþmalarýn sonucunda iþten atýlmalarýyla baþlayan Beltaþ direniþini ve gerek sendikalara gerek CHP'ye karþý verdikleri mücadelelerini anlattý. Bir sonraki konuþmacý Bedaþ direniþçisi Þakir Ünlütürk ise özelleþtirmeler sonucunda enerji emekçilerinin yaþadýklarý zorluklarý ve buna karþý giriþtikleri eylemlilikleri ayrýntýlý olarak ele alýrken özelleþtirilen elektrik daðýtým firmalarýnýn yeni patronlarý ile hükümet arasýndaki baðlantýlar ve bu baðlantýlarýn medya ve polis baskýsý üzerine yansýmalarý hakkýnda aydýnlatýcý bilgiler sundu.
sdh’den
17
Taþeron Çaðý Emre Güntekin
Geçtiðimiz ay içerisinde Türkiye tarihinin en derin acýlarýndan birisini yaþadýk. Tam sayýsýný hala öðrenemediðimiz ve muhtemelen öðrenemeyeceðimiz sayýda madenci göz göre göre gelen bir katliamla aramýzdan ayrýldýlar ve geleceðe iþçi sýnýfý adýna derin bir trajedi býraktýlar. Bugüne hükmedenlerin vicdansýzlýðýný Soma'ya bakýp görmemek elde deðil. Soma esasýnda geliyorum diyen bir faciaydý. Sorumluluðu gayet ortada olan patronlarýn ve iktidarýn gözlerinde ne bir hüzün ne bir acý… Yüzlerindeki utanmazlýk ve vicdansýzlýk; neoliberal kapitalizmin yüzlere yansýmýþ hali. Türkiye'de neoliberal ekonomi politikalarýnýn kýskacýna girildiði günden bu yana iþçi sýnýfýnýn yaþam koþullarýnda, sosyal haklarýnda, çalýþma þartlarýnda her þey daha da kötürümleþmeye; piyasanýn demir yumruðuna terk edilmeye baþlandý. 12 Eylül'den bu yana sermaye devletin elindeki bütün imkânlarla, uluslararasý geliþimle paralel olarak Türkiye'de de neoliberal köleliðe geçiþ sürecini yaþama geçirdi. Gelinen nokta-
18
güncel
da sermaye ve iktidar-devlet mekanizmalarý arasýndaki iþbirliðinin, birbirlerine muhtaçlýðýn Soma'dakinden saf bir hali olamaz. Böylesine aðýr bir kaybýn ortaya çýktýðý bir ortamda bile iktidarýn tavrý ilk elden patronlarý korumaktan öteye gitmedi. Kitleler sokaklara dökülüp, katledilen yüzlerce madencinin hesabýný sorana kadar madencinin fýtratýyla Türkiye'yi oyalamaya çalýþtýlar. Utanmazca, 1800'ler Ýngiltere'sinde yaþanan madenci kazalarý örnek gösterilerek adeta maden þirketlerine ve iþçileri benzeri koþullarda çalýþtýran patronlara "dilediðinizi yapýn, kader der geçeriz" mesajý verildi. Bunu reddedenlerin baþý devletin kolluk güçleri eliyle ezilmeye çalýþýldý. Soma'yý Yaratan: Neoliberalizm ve Taþeronlaþma Ýki yüzyýl öncesinde de emekçi sýnýflar kölelik altýnda, madenlerin dibinde ömür çürüterek, saðlýksýz ve oldukça sefil koþullarda gayri insani bir þekilde yaþamaya mecbur tutuluyorlardý. Bugün de dünyanýn hemen hemen her yerinde benzeri tablolarý görebiliyoruz. Zengin ayrý-
calýklýlar her ne kadar kendilerine bu zenginliði tatmayý mümkün kýlan kent yoksullarýný þehirlerin dýþýna sürme gayretinde olsalar da, milyonlarca yoksul emekçiyi kapitalizmi ayakta tutan kentlerin merkezinden söküp atabilmenin bir sýnýrý mevcut. Bu kapitalizmin kent yoksullarý ve emekçi sýnýflar üzerinde yarattýðý tahribatý görmeyi her daim mümkün kýlýyor. Hemen hemen her yerde artýk gökyüzüne doðru uzayan zenginliklerin yanýnda, yoksulluk bitiveriyor. Ayrýca iki yüzyýllýk sermaye birikiminin tadý egemen kapitalist sýnýflarý hemen hemen her konuda daha da vahþileþmeye zorunlu kýlýyor. Kapitalizmin bu yeni veçhesine neoliberalizm diyoruz. Yani 1800'lerde ilk ifadesini bulan liberalizmin "modern" ve en saf hali. Eþitsizlikler, çatýþma ve çeliþki kaynaklarý daha fazla göz önünde. Adam Smith'e bile rahmet okutacak derecede bir vahþileþme her alanda kol geziyor. Liberalizmin doðduðu 19. yüzyýlda emekçi sýnýflar, sýnýf mücadelesine paralel olarak 8 saatlik iþ günü, sendikalarýn
yasallaþmasý gibi temel sosyal haklarý kazanabilmiþlerdi. Bugün gelinen noktada ise sistem iþçi sýnýfýnýn bu tarihsel haklarýný budamanýn yaný sýra, sýnýfý geriye dönüþü imkânsýzlaþtýracak bir silahsýzlanmaya mahkûm etme arayýþýný; modern köleliðin yeniden inþa edildiði taþeron düzeninde bulmuþ durumda. Soma'yla birlikte iþçi sýnýfý açýsýndan hayat memat meselesi haline geldiði açýkça görünen taþeron düzeni aradan geçen yýllarda bu sistemin adeta kalbine dönüþtü. Özelleþtirmelerle birlikte hýzlanan süreç, kamusal alana doðru yayýlmýþ durumda ve kanserli bir hücre gibi iþçi sýnýfýnýn bütün hayatýna kendisini yaymayý temel amaç haline getiriyor. Uluslararasý düzeyde faaliyet gösteren çokuluslu þirketler aracýlýðýyla sermaye, bir kelebek gibi, yarýn ölecekmiþçesine daha ucuz iþ gücü ve maliyeti bulmak için oradan oraya uçuyor. Türkiye'de uluslararasý kapitalist sermayenin bu konuda gözde duraklarýndan biri haline dönüþüyor ve dünyaya pazarlayabildiðimiz en iyi ürünümüz þimdilik bu gibi. Baþbakanlýða baðlý Türkiye Yatýrým ve Destek Ajansý uluslararasý sermayeye Türkiye'nin neden yatýrým yapýlabilir bir ülke olduðunu on temel maddeyle özetlerken þöyle bir ifade dikkatimizi çekiyor: "Nitelikli ve rekabetçi iþgücü". Bu tanýmlamanýn altý kazýndýðýnda Türkiye'nin emekçi sýnýflar açýsýndan nasýl bir cehenneme dönüþtüðünü görebiliriz. Karl Marks Kapital'in birinci cildinde sermayeyi tanýmlarken þunu vurgular: "Sermaye, ölü emektir ve ancak vampir gibi canlý emeði emmekle yaþayabilir ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaþar." Soyut ifadelerle kurulan bu cümle, herhalde bir ülkede ancak Türkiye'de olduðu kadar somutlaþabilir. Kendi baþýna deðer üretme yetisi bulunmayan sermayeye temel amacý olan sermaye birikimini yaratma imkâný veren iþçinin ortaya koyduðu emektir. Sermaye ancak iþçinin alýn teriyle büyüyüp geliþebilir ve bir ahtapot gibi bütün toplumu sararak kendi davranýþ kalýplarýný yerleþtirebilir. Ancak Soma'daki madenden yansýyan sistem manzaralarý iþçinin yaþama hakkýnýn olmadýðý bir dünya-
da olduðumuzu hatýrlatýyor. Kapitalizmde çeliþkinin temel k a y n a ð ý yaratýlan zenginliðin bölüþümü meselesidir. Ýþçi sýnýfý ile burjuvazi arasýnda her dakika, her saniye bu zenginliðin bölüþümü doðrultusunda kavga verilmek zorundadýr. Ýþçi sýnýfý mücadeleden geri çekildiði anda ortaya koyduðu emek ile elde ettiði zenginlik birbirine ters orantýlý olarak deðiþecektir. Örneðin asgari ücret mevzusu. Geçmiþi biraz eþelediðimizde köle emeðinin kullanýmýný hatýrlatan bir olgu. Ýngiliz sömürgelerinde çalýþtýrýlan kölelerin edindiði düþük ücretler nedeniyle açlýktan düþüp ölmeye baþlamalarý üzerine, en azýndan açlýktan ölmesinler denilerek konulmuþ bir sýnýrdý. Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi'nde de "Çalýþan herkesin, kendisine ve ailesine insanlýk onuruna yaraþýr bir yaþam saðlayan ve gerektiðinde her türlü sosyal koruma yollarý ile de desteklenen adil ve elveriþli bir ücret hakký vardýr." denilerek bir insan hakký olduðu hatýrlatýldý. Ancak bu insanlýk dýþý tutum Ýngiliz sömürgelerinde nasýl uygulandýysa, bugünkü anlamýnda da deðiþen bir þey yok. Bugünde asgari ücret gündeme gelirken, çay simit hesabý yapýlýr ve insanlarýn bu ücretle açlýktan ölmeyeceði varsayýlýr. Marks Ücret, Fiyat, Kar adlý eserinde aslýnda asgari ücretle çalýþtýrýlmanýn maddi temelini þöyle özetliyor: "Kapitalist ile iþçinin paylaþacaklarý deðer, …, yani iþçinin toplam emeði ile ölçülen deðer olduðundan, bunlardan biri fazla aldýðý zaman öteki eksik alacaktýr, biri eksik aldýðý zaman da, öteki fazla alacaktýr. Bir nicelik sýnýrlý ise, bunun bir parçasý, ötekinin azalmasýna ters orantýlý olarak artacaktýr. Eðer ücretler deðiþirse, karlar da ters doðrultuda deðiþecektir. Ücretler düþünce karlar yükselecektir, ücretler yükselince de karlar düþecektir."
A n c a k elbette bu Kapitalizmde çeliþkinin temel d u r u m kaynaðý yaratýlan zenginliðin günümüzde- bölüþümü meselesidir. Ýþçi sýnýfý ki çeliþkiile burjuvazi arasýnda her dakilerin bir y ö n ü n e ka, her saniye bu zenginliðin iþaret edi- bölüþümü doðrultusunda kavga y o r . verilmek zorundadýr: Sermayenin "Kapitalist ile iþçinin paylaþakarlarýný artýrabilmek caklarý deðer, …, yani iþçinin adýna kul- toplam emeði ile ölçülen deðer landýðý kay- olduðundan, bunlardan biri n a k l a r fazla aldýðý zaman öteki eksik arasýnda i þ ç i n i n alacaktýr, biri eksik aldýðý c a n ý n ý , zaman da, öteki fazla alacaktýr. güvenliðini Bir nicelik sýnýrlý ise, bunun bir d o ð r u d a n parçasý, ötekinin azalmasýna ilgilendiren iþçi saðlýðý ters orantýlý olarak artacaktýr. ve güvenliði Eðer ücretler deðiþirse, karlar ö n l e m - da ters doðrultuda deðiþecektir. lerinin yer Ücretler düþünce karlar yüksea l d ý ð ý lecektir, ücretler yükselince de Soma'da b ü t ü n karlar düþecektir."(Marks) kamuoyunun gözlerinde unutulmaz bir yer etti. Çalýþma koþullarýnýn 19. yüzyýl þartlarýný aratamayacak koþullarda olduðu ve bu sürecin kaçýnýlmaz olarak iþçilerin katledilmesine yol açtýðý artýk herkesin hemfikir olduðu bir konu. Öncelikle iþçi saðlýðý ve güvenliði(ÝSG) neyi kapsar buna bir odaklanmak gerekiyor. ÝSG süreci iþyeri ortamýnda var olan ve hâlihazýrda tespit edilebilmiþ, iþçilerin güvenliðini daha önceden tehlikeye düþürmüþ, saðlýklarýna etki etmiþ koþullarýn yanýnda; sistemli bir çalýþma ile gelecekte ortaya çýkmasý muhtemel risk-
güncel
19
leri de bertaraf etmeyi gerektiren bilimsel bir çalýþma olarak ele alýnmalýdýr. Týptan fiziðe, kimyadan biyolojiye, istatistikten bütün mühendislik dallarýna, sosyolojiden ergonomiye neredeyse bütün modern bilim alanlarý ÝSG sürecinin ayrýlmaz bir parçasý olmak zorundadýr. Diðer taraftan meselenin özünde önemli ve insani olan þey meslek hastalýklarý ortaya çýktýktan sonra deðil çýkmadan önce; iþ kazasý gerçekleþtikten sonra deðil gerçekleþmeden önce gerekli önlemlerin alýnmasýdýr. Yani Soma'da göze çarptýðý gibi göçük ihtimalini düþünerek yaþam odasý oluþturmak, zehirli gazlara karþý etkili olamayacaðý aþikâr olan 1993 model gaz maskelerinin yerine daha güvenilir olanýný vermektir. Böyle bir yöntemle yaklaþýldýðýnda "iþ kazalarý"nýn %98’inin (%2'lik kýsým doðal afetler gibi engellenemez olaylardan kaynaklanmaktadýr) önüne geçilebileceðini ortaya koymuþtur. Böylece her yýl 2000'e yakýn, her 6 dakikada bir 1 iþçiyi kaybetmemiþ oluruz. Ancak bu yaklaþým oldukça mantýklý olmasýna raðmen; kapitalizmin mantýðý buna düpedüz ters iþliyor. Her þey birer maliyet olarak ele alýndýðý için -hatta
insan caný bile- karlýlýðý ön plana koyan sistemin mantýðýna bir türlü sýðamýyor. Özellikle taþeron çalýþma ile biraraya geldiðinde ölümcül bir bileþimin ortaya çýkmasý kaçýnýlmaz oluyor. Marks'a göre "… iþçi emek-gücünü, yok etmek için deðil, sürdürmek için satar." (Ücret Fiyat Kar); ancak kapitalizm iþçi sýnýfýna böyle bir hakký bile reva görmüyor. Meseleyi þimdiye kadar ekonomik boyutuyla ele aldýk, ancak üzerinden atlanmamasý gereken bir diðer gerçek meselenin politik yansýmalarýnda ortaya çýkýyor. Ekonomik haklarý budanmýþ, siyasal olarak silahsýzlandýrýlmýþ, geleceðe dair bütün umutlarý köreltilmiþ bir iþçi sýnýfý kapitalistlere yaþamlarýmýz üzerinde istedikleri gibi tepinme olanaðý saðlýyor. Taþeronlaþma aracýlýðýyla iþçi sýnýfýnýn atomize edilebilmesi mümkün hale geliyor. Güvencesizlik bataðýna saplanan iþçi için iþten atýlma korkusu, karþýlýðýnda elinin kolunun baðlý kalacaðý düþüncesi ve en önemlisi sýnýf mücadelesinin besleyici gücü dayanýþmadan yoksunluk; mücadele fikri önüne kalýn bir set örüyor. Artýk taþeronlaþmanýn ortaya çýkýþ alanlarýndan biri olan temizlik, güvenlik gibi asýl iþ dýþýnda kalan alanlarýn da
ötesinde bütün iþ kollarýna sýçramaya baþladýðý bir döneme girdik. Özellikle geçmiþte belirli bir cazibesi olan avukatlýk, doktorluk, mühendislik gibi meslekler de yavaþ yavaþ bu kýskaca girmeye baþladý. Örneðin son 10 yýlda AKP'nin piyasanýn talanýna sonuna kadar açtýðý saðlýk alanýnda taþeron uygulamalarýnýn boyutlarý Saðlýk Bakanlýðý'nýn "kiralýk doktor" arayýþýna kadar ulaþtý (Radikal, 22 Mayýs). Kütahya Aðýz ve Diþ Saðlýðý Merkezi 6 aylýðýna "taþeron diþ hekimi" ihalesine girerken; eðitim alanýnda sözleþmeli, ücretli öðretmenlik uygulamalarýyla sistem zaten oturmuþ durumda. Kapitalistler yýllardýr ücretlerin belli belirsiz ödendiði, iþçi sýnýfýnýn bütün haklarýnýn budandýðý, geleceksizliðe mahkûm edildiði bir düzenin keyfini sürdüler. Taþeronlar eliyle iþçi sýnýfýnýn birer birer deðil, yüzer yüzer ölüm çukurlarýna gönderdiler. Ancak bir yere kadar… Çalýþma hayatýnýn geneline yansýyan taþeron uygulamalarý kaçýnýlmaz bir þekilde önümüzdeki sürecin çetin mücadele alanlarýndan birisi haline gelecek. Taþeron uygulamalarýyla semiren, ancak iþçinin öfkesi karþýsýna kendi dublörü olan taþeron þirketleri koyan kapitalistler günün birinde iþçi sýnýfýnýn öfkesini karþýsýnda bulacak. Bugüne kadar "fizik olarak ezilmiþ, kafaca alýklaþmýþ, baþkasý için servet üreten bir makine" olarak sistemin sömürdüðü iþçi sýnýfý bu duruma karþý kesin ve kararlý bir mücadele vermek zorundadýr. Gelecek ya kölece bir yaþam ya da huzur ve refah dolu, eþit ve adil bir yaþam ikilemini bütün emekçilere dayatacaktýr.
Ekonomik haklarý budanmýþ, siyasal olarak silahsýzlandýrýlmýþ, geleceðe dair bütün umutlarý köreltilmiþ bir iþçi sýnýfý kapitalistlere yaþamlarýmýz üzerinde istedikleri gibi tepinme olanaðý saðlýyor. Taþeronlaþma aracýlýðýyla iþçi sýnýfýnýn atomize edilebilmesi mümkün hale geliyor. Güvencesizlik bataðýna saplanan iþçi için iþten atýlma korkusu, karþýlýðýnda elinin kolunun baðlý kalacaðý düþüncesi ve en önemlisi sýnýf mücadelesinin besleyici gücü dayanýþmadan yoksunluk; mücadele fikri önüne kalýn bir set örüyor. 20
güncel
Malumun Ýlaný: PKK-KDP Gerilimi Çaðýn Erdinç 20 Mayýs sabahý Erbil'den çok sayýda PKK'linin gözaltýna alýndýðý yönünde haberler geldi. KDP'nin operasyonu, uzun süredir týrmanan gerilimin ulaþtýðý beklenen nokta oldu. Bu gerilimin nedenlerini anlayabilmek için, öncelikle KDP'nin dokusunu iyi tahlil etmek gerekir. 1940'lar: Mustafa Barzani'nin Stalin'in Desteðini Alma Çabalarý... Kürdistan Demokratik Partisi 1946'da Molla Mustafa Barzani tarafýndan kuruldu. KDP'nin kurulduðu yýllarda, Irak yönetimiyle savaþ halinde olan Molla Mustafa Barzani, ayaklanmayý geniþletmeyi ve SSCB'nin desteðini almayý baþararak Ýran'a geçti. Molla Mustafa Barzani'nin temel politik hedefi, uygulamaya çalýþtýðý denge politikasýnda merkeze SSCB'yi koymaktý. Zira, sözünü ettiðimiz yýllarda ulusal hareketler, genellikle SSCB tarafýndan destekleniyordu, fakat Stalin'in ilkesiz ve esnek dýþ politika anlayýþý, hemen her durumda söz konusu ulusal hareketleri yüzüstü býrakmýþtýr. Mustafa Barzani'nin, Stalin'e 1 Ocak 1945'te yazdýðý mektup, Barzani'nin denge politikasýnda Stalin'in desteðine verdiði önemin anlaþýlmasý açýsýndan son derece önemlidir. Barzani, Stalin'e hitaben mektuplarýna çoðu zaman "Büyük Mareþelim!" diye baþlamýþtýr. 1 Ocak 1945'te Barzani tarafýndan Stalin'e yazýlan mektubun tamamý þöyledir: "Ezilen ve emekçi halklarýn Mareþalý, Tüm dünya ve özellikle Irak Kürtleri sizlerin halklarýn baðýmsýzlýðý ve özgürlüðü için çok iþ yaptýðýnýzý biliyor. Bundan dolayý sizin kutsal dikkatinizi aþaðýdaki isteklerimize çekmek istiyoruz: 1) Bize maddi ve silah yardýmý yapýlmalý, 2) Devrimimiz kutsal bir devrim olarak ilan edilmeli, 3) Biz sizin desteðiniz altýnda özgür bir cumhuriyet olmaya
hazýrýz, 4) Dýþ siyaset kanallarý için bize yardým edilmeli, 5) Biz sizlerle siyasi, ekonomik, kültürel, tarýmsal ve askeri iliþkileri kurmaya hazýrýz, Özgürlüðümüz için sizlerin yüksel çabalarýnýzý ve deðerli öðütlerinizi bekliyoruz. Çok Yaþayýn, Kürt halkýnýn asayiþi ve daha iyi yaþamý için çok yaþayýn! Irak'ta ve Ýran'da Özgür Kürdistan için selam! Irak'ta Kürt Halk Devriminin ve Kurtuluþ Ordusunun Komutaný; Yakýnýnýz Mustafa Barzani-1 Ocak 1945" Kürt Mahabad Devleti'nin Kuruluþu ve Stalin'in Ýhaneti Barzani, Ýkinci Dünya Savaþý'nýn bitmesinden sonra Stalin'in desteðiyle Ýran topraklarý içerisinde, 1946'da Kürt Mahabad Devleti'nin kurulmasýna öncülük etti. Kürt Mahabad Devleti, Stalin'in Büyük Britanya ile birlikte anlaþarak Ýran'ý iþgal etmesi sonucu, Ýran'ýn Batý Azerbaycan eyaletlerinden bir þehir olan Mahabad merkezli kurulan Kürt devletiydi; fakat bu devletin ömrü son derece kýsa oldu. Stalin, ani bir kararla 9 Mayýs'ta Ýran topraklarýndan çekilme kararý aldý. SSCB'nin bölgeden çekilmesiyle birlikte Ýran, Mahabad bölgesine askerlerini gönderdi. Kürt Mahabad Devleti böylece ortadan kalkmýþ oldu. Molla Mustafa Barzani ise 1947'de Kuzey Irak'a kaçtý. Burada da, Irak hükümetinden baský gören Barzani, Bakü'ye kaçtý. Stalin'in Kürt Mahabad Devleti konusundaki tutumu, Barzani Aþireti'nin SSCB'ye olan güveninin sarsýlmasýna neden oldu. Aslýnda iki tarafýn da birbirine baþýndan beri güvenmediðini, siyasi çýkarlar gereði ''güveniyormuþ gibi yaptýðýný'' söylemek yanlýþ olmaz. Barzani önderliðindeki KDP'nin SSCB ile 1947 öncesi yakýn temasýný, Barzani'nin konjonktürü deðerlendirmeye çalýþmasýna baðlayabiliriz. Molla Mustafa Barzani'nin Kürt Mahabad Devleti konusundaki ihanetten sonra, SSCB'ye olan güveni sarsýlsa da
Barzani politik çizgisinin ana eksenine SSCB'yi koymaya devam etmek zorunda kaldý. Bu doðrultuda, 1957'deki parti kongresinde, KDP'nin çizgisinin "MarksistLeninist'" olduðu ilan etti; ancak bu, göstermelik bir ilandý. Parti kongresinde ilan edilen "Marksizm-Leninist" çizginin SSCB'ye þirin gözükmek için bir araç olduðu 1970'lerden sonra daha net ortaya çýktý. Sovyetçi söylemlerin yerini Amerikancý söylemler aldý. KDP'nin Saddam Hüseyin'le Ýliþkileri ve Ýran-Irak Savaþýnda KDP'nin Tutumu Altý Gün Savaþlarý'nýn yarattýðý travmadan faydalanan Irak Baas'ý 1968'de iktidarý ele geçirmeyi baþardý. Bir taraftan program konusunda anlaþamadýðý hizipleri tasfiye eden Saddam Hüseyin, diðer yandan, henüz yeterince güçlü olmadýðý 1970'in baþlarýnda, ülkedeki sol eðilimli unsurlarla ve Kürt ulusal hareketiyle iyi geçinmeyi tercih etti. Daha doðrusu iyi geçinmek zorundaydý. Çünkü sözünü ettiðimiz dönem hem Baas iktidarýnýn henüz genç ve tecrübesiz olduðu yýllardý, hem de Ýran'la yaþanan bazý sorunlar vardý. Ýran, Irak Baas'ý ile yaþadýðý anlaþmazlýklarda, Irak'taki Kürt'leri Baas'ýn politik alanýný daraltmak için potansiyel stratejik hamle aracý olarak görüyordu. Ýþte böyle bir süreçte Saddam Hüseyin, KDP'yle iþbirliðine yöneldi. Hatta 11 Mart 1970'te Irak'ýn kuzeyinde bölgesel Kürt yönetiminin kurulmasý konusunda Saddam Hüseyin ve Mustafa Barzani anlaþtý. Saddam Hüseyin ve KDP'nin arasýndaki iyi iliþkiler 1974 yýlýna kadar devam etti; ancak Saddam'ýn 1974'te Ýran Þahý ile Þattülarap suyunun paylaþýmý konusunda anlaþmasýyla birlikte, Ýran'ýn bölgedeki Kürtleri Saddam'a karþý kýþkýrtmaktan vazgeçeceði düþüncesi, Saddam'ýn Kürtlerle kurduðu zorunlu ittifakýn bozulmasýna neden oldu.
güncel
21
1974 yýlýnda Saddam Hüseyin, Barzani ile daha önce yaptýðý 11 Mart Anlaþmasý'ný tanýmadýðýný ilan etti ve Kürt bakanlarý meclisten çýkarttý. Saddam Hüseyin'in iktidarý bölgedeki Kürtler üzerinde baský yarattýkça Mustafa Barzani önderliðindeki Kürdistan Demokrat Partisi ve Celal Talabani önderliðindeki Kürdistan Yurtseverler Birliði, Ýran ile mesafesini kapatacak, hatta Ýran-Irak savaþýnda açýkça Ýran'ýn yanýnda yer alacaktý. Saddam Hüseyin'in, Kürt hareketinin bu hamlesine cevabý çok sert oldu: Saddam Hüseyin, Ýran-Irak savaþý devam ederken 1986'da 5 binden fazla kiþinin öldüðü, yaklaþýn 10 bin kiþinin yaralandýðý Halepçe katliamýný gerçekleþtirdi. Böylece Kürt hareketi ve Saddam Hüseyin arasýndaki tarihsel nefretin tohumlarý bizzat Saddam tarafýndan ekilmiþ oldu. Kuzey Irak Ýç Savaþý Saddam Hüseyin, sistemin kendisine tanýdýðý hareket alanýnýn fazlasýyla dýþýna çýkmýþtý. Bunun bedeli, Irak'ýn Batý tarafýndan “hizaya çekilmesi” oldu. 1990 yýlýnda baþlayan koalisyon harekatý sonucunda, Irak, Kuveyt'ten çýkartýldý. 1970'te Saddam ve Barzani arasýnda, Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin kurulmasýný saðlayan fakat 1974'te Saddam'ýn rafa kaldýrdýðý anlaþma 1992'de yeniden tahsis edildi. Böylece 22 yýl sonra Irak'ýn kuzeyinde yeniden bölgesel Kürt yönetimi kuruldu. Bölgesel Kürt yönetimi kurulduktan birkaç ay sonra bölgesel parlamentonun oluþturulmasý için seçimler yapýldý. Yapýlan seçimlerde Mesut Barzani'nin lideri olduðu Kürdistan Demokrat Partisi oylarýn %45'ini; Celal Talabani'nin lideri olduðu Kürdistan Yurtseverler Birliði oylarýn %43.6'sýný aldý. Oylarýn birbirine çok yakýn olmasý, bölgedeki egemenlik yarýþýný çatýþmaya dönüþtürdü. KDP ve KYB'nin anlaþmazlýðýnýn çatýþmaya dönüþmesinin baþka bir nedeni de Saddam Hüseyin'in bölgesel yönetime uyguladýðý yaptýrýmlardý. Ticari iliþkiler yalnýzca Habur Sýnýr Kapýsý aracýlýðýyla Türkiye üzerinden yürütülüyordu. Habur'dan geleni ticari mallarýn paylaþýmýndaki anlaþmazlýk iki parti arasýndaki gerginliði týr-
22
güncel
mandýrýyordu. Dünya'dan izole edilen Kürt halkýnýn üzerindeki baský ve tecridin yarattýðý tahammüls ü z l ü k , KDP'nin ve K Y B ' n i n b ö l g e üzerindeki hakimiyet yarýþýyla birleþince Mayýs 1994'te resmen iç savaþ baþladý. Ýç savaþýn baþlamasý, ABD'nin iþine gelmedi. Çünkü Saddam'a karþý birleþik ve güçlü Kürt siyasetinin Irak'taki varlýðý ABD için son derece önemliydi. ABD bu yüzden, iç savaþa son vermek için iki tarafý Aðustos 1995'te Dublin'de bir araya getirdi. Yapýlan görüþmeler sonucunda uzlaþma saðlandý; fakat ilerleyen süreçte taraflarýn arasýndaki gerginlik, anlaþmadan bir yýl sonra yeniden çatýþmaya dönüþtü. Hatta bu defa, çatýþmaya Ýran da müdahil oldu. Ýran, hem ABD'nin yapamadýðýný yapýp ateþkesi saðlayarak uluslararasý ortamda saygýnlýk elde etmek, hem de Kuzey Irak'taki etkinliðini arttýrmak amacýyla bölgeye 10 bin kiþiden oluþan ''Bedir Tugaylarý''ný gönderdi. Ayrýca bölgeye giden Ýran askeri kuvvetleri, Celal Talabani'den yana tavýr aldý. Talabani, arkasýna aldýðý Ýran kuvvetiyle, Erbil'i ele geçirdi. Mesut Barzani oldukça zor durumda kaldý. Zira karþýsýndaki Ýran destekli Talabani kuvvetlerine karþý özgücüyle karþý koyamýyordu. Barzani, ''denize düþen yýlana sarýlýr'' mantýðýyla, Saddam'a sarýldý. Mesut Barzani'nin Saddam Hüseyin'den yardým istemesinden sonra Erbil'e gelen Irak askeri kuvvetleri, Celal Talabani'yi bölgeden çýkarttý. Saddam böylece tek hamleyle üç kazaným birden elde etti: 1) Körfez Harekatý sonrasýndaki moral çöküntüyü kýsmen azaltmýþ oldu. 2) ABD'nin kendisine karþý birleþmesi yönünde teþvik ettiði Kürt hareketindeki çatlaðý büyüttü, hatta savaþan taraflardan birini yanýna çekmeyi baþardý. 3) Ýran'ýn Kuzey Irak'ta nüfuz elde etmesinin önüne
PYD ve KDP arasýnda yaþananlar esasen Kürt halkýna önderlik etmek, Kürt halký üzerinde etki doðurabilmek gibi mücadele eksenlerinin çakýþmasýndan kaynaklanýyor. Barzani, esas olarak PYD'nin Rojava'daki sýnýrlý etkisinden ziyade, Rojava baþarýsýnýn uluslararasý ortamda ve Ortadoðu'da Kürtler üzerinde yarattýðý etkiden çekiniyor. geçti. ABD, taraflarý bir kez daha masaya oturmaya zorladý ve KYB ile KDP yetkilileri Ankara'da bir araya getirildi. Bu süreçte KYB, PKK'ye yakýnlaþarak politik yalnýzlýðýný azaltmaya çalýþtý. Mesut Barzani ise Türkiye ile yakýnlaþtý. Hatta bu yakýnlaþma öyle boyutlara vardý ki, Türkiye, Barzani'yle birlikte PKK kamplarýna ortak operasyonlar düzenledi. Böylece PKK ve Barzani'nin arasýndaki çatýþma ve nefret tohumlarý da ekilmiþ oldu. KDP Ve PYD Arasýndaki Gerginliðin Kaynaðý: Rojava Barzani, esas olarak PYD'nin Rojava'daki sýnýrlý etkisinden ziyade, Rojava baþarýsýnýn uluslararasý ortamda ve Ortadoðu'da Kürtler üzerinde yarattýðý etkiden çekiniyor. Elbette tali öneme sahip olsa da, PYD'nin Suriye'nin kuzeyindeki petrol yönünden zengin alanlarý ele geçirerek stratejik hamle alanýný geniþletmesi, Barzani'yi rahatsýz eden baþka bir sorunun kaynaðýný oluþturuyor.
KDP'nin Rojava Hamleleri KDP'nin sözünü ettiðimiz durumdan duyduðu rahatsýzlýk nedeniyle, Irak merkezi hükümetiyle de gerginlik yaþadýðýný ekleyelim. Irak Devlet Baþkaný Celal Talabani'nin lideri olduðu Irak Kürdistan Yurtseverler Birliði (IKYB), Suriye'nin Rojava bölgesinde ilan edilen demokratik özerkliðin tanýnmasýný ve Barzani'nin baþkaný olduðu Kürt yönetiminin bunlarla iliþki kurmasýný istedi. Mesut Barzani'nin lideri olduðu Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) ise, Rojava'da ilan edilen özerk yönetimi tanýmadýðýný ve iliþki kurmayacaðýný açýkladý. Hendek Krizi KDP, söylem düzeyinde dile getirdiði Rojava tepkisini, sonunda, geçtiðimiz ay Rojava sýnýrýna 17 km'lik hendek kazýlmasý kararýný alarak eyleme düzeyine taþýdý. Hendek açýkça PYD ve YPG'yi zor durumda býrakmak için kazýlmýþtý.
Mesut Barzani'nin bu dönemdeki açýklamasý ise daha çocukça oldu. Mesut Barzani, 2006'da ABD'nin PKK'ye operasyon yapacaðýný fakat bunu kendisinin engellediðini açýkladý. Yani, PKK'nin varlýðýný kendisine borçlu olduðunu, hendek meselesini unutup kendisine minnet duymasý gerektiðini ima etti. Barzani bunu söylerken ABD'yi nasýl sýnýrlandýrdýðýnýn ayrýntýlarýný vermedi. Herhalde askeri açýdan ABD'yi korkuttuðunu söylemeye çalýþmamýþtýr. Zira Barzani, ABD'yi sýnýrlandýrabilecek güce sahip deðil. Sonuç olarak, kazýlan hendeklere karþý protesto gösterileri düzenlendi.
Ve PYD, KDP'ye yakýn bazý isimleri gözaltýna alýp tutuklayarak KDP'nin 'hendek' hamlesine cevap vermiþ oldu. Gerilimin Geldiði Son Nokta: Gözaltýlar, Tutuklamalar Hendek Krizi'nin ardýndan PYD'nin Rojava'da bazý KDP üyelerini gözaltýna alýp tutuklamasýndan sonra 20 Mayýs'ta KDP zaman kaybetmeden ayný þekilde cevap verdi ve PKK'ye yakýn dernek, ajans ve kurumlara baskýnlar düzenledi. KDP Erbil yönetimi önce Irak'ta faaliyet gösteren Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'ni (PÇDK) yasadýþý ilan etti. Erbil, Dohuk ve Zaho'daki KDP'ye baðlý askeri güçler, PÇDK, Kürdistan Yurtsever Gençlik Merkezi, Kürdistan Özgürlükçü Kadýn Kurumu (RJAK) merkezi Avrupa'da bulunan Kürdistan Ulusal Kongresi, Dicle Haber Ajansý ve Weþana Roji Welat Dergisi'nin büro ve ofislerine baskýn düzenlendi. KDP'nin resmi internet sitesinde
etmek, Kürt halký üzerinde etki doðurabilmek gibi mücadele eksenlerinin çakýþmasýndan kaynaklanýyor. Yazýda genellikle KDP'nin bu konudaki önleyici çabalarýndan bahsettik; ancak durumun PYD açýsýndan da ayný olduðunu söyleyelim. PYD de, sözünü ettiðimiz mücadele eksenlerinde, KDP'nin alanýný geniþletmesine müsaade etmemeye çalýþýyor. Önümüzdeki süreçte taraflarýn birbirlerine karþý hangi aktörlerle ittifak halinde olacaðýný kestirmek zor olacaktýr; fakat ABD, geçmiþte olduðu gibi bugün de Ortadoðu'daki nüfuzunu etkili kýlabilmek adýna taraflarla dirsek temasýný korumaya devam edecektir. 20 Mayýs tutuklamalarýný, KDP'nin önleyici stratejik hamlesinin bir sonucu olarak okumak gerekir. Son olarak þunu söylememiz gerekir: Ortadoðu'daki tüm yenilgilerine raðmen “Yeni Osmanlýcýlýk” hayallerinden vazgeçmeyen AKP'nin ve Ortadoðu'daki nüfuzunu koruyup arttýrmak isteyen ABD'nin stratejik hesaplarý Kürt halký üzerinde yeni baskýlarý ve katliamlarý beraberinde getirebilir. 19 Mayýs'ta Rojava sýnýrýndan Türkiye'ye geçmeye çalýþan kadýnýn, TSK'nýn açtýðý ateþle çocuklarýnýn gözlerinin önünde öldürülmesi ve 14 yaþýndaki bir gencin ayný saatlerde þakaðýndan giren kurþunla iki gözünü birden kaybetmesi, Kürt halkýna yönelik katliamcý politikalarý gelenekselleþtiren; fakat diðer taraftan
KDP, söylem düzeyinde dile getirdiði Rojava tepkisini, sonunda, geçtiðimiz ay Rojava sýnýrýna 17 km'lik hendek kazýlmasý kararýný alarak eyleme düzeyine taþýdý. Hendek açýkça PYD ve YPG'yi zor durumda býrakmak için kazýlmýþtý. Sonuç olarak, kazýlan hendeklere karþý protesto gösterileri düzenlendi. Ve PYD, KDP'ye yakýn bazý isimleri gözaltýna alýp tutuklayarak KDP'nin 'hendek' hamlesine cevap vermiþ oldu. gözaltýlara dair bir açýklama yayýnlandý. Açýklama þöyle: “PYD, Rojava'yý sonuçsuz, dar ve kör bir siyasete mahkum etti. Bu siyasetin, Kürtlere vereceði bir kazaným yoktur. PYD, bu tekçi ve dayatmacý siyasetini terk etmelidir.” Sonuç PYD ve KDP arasýnda yaþananlar da esas olarak Kürt halkýna önderlik
çözüm süreci adý altýnda Kürt halkýnýn enerjisini seçimlerde sandýða kanalize etmeye çalýþan AKP'nin zaman zaman el ele tutuþup kol kola girerek birlikte Kürt halkýna seslendiði Barzani ile beraber baþka gözaltýlara, tutuklamalara, katliamlara giriþebileceðini öngörebiliriz.
güncel
23
Faþizme Tarihsel Bir Bakýþ Tolga Karaman
E
konomik buhranlarda, toplumun krize girmesiyle radikalleþen iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinin önüne geçmek ve kapitalizmi hasta yataðýndan kurtarmak için egemenlerin eliyle faþizm devreye sokulur. Tabaný kriz anýnda sýnýfsal pozisyonu tehlikeye giren küçük burjuvazi ve kentli lümpen iþsizlerden oluþturan faþizm; burjuvaziyi kapitalist krizden çýkarmak adýna son tercihi ifade eder. Faþist iktidar, tüm üretim güçlerini bir merkezde toplayarak kapitalizmin diriliþine yardým eder. Korporatizm sistemi ile toplumdaki sýnýflarý kaldýrma gayesini taþýdýðýný savunan faþist iktidar bunun tam aksi olarak iþçi sýnýfýný zor kullanarak baský altýna alýrken, iþçilerden aldýðý artý-deðeri burjuvaziye aktarýr. Faþist iktidar boyunca tüm haklarý elinden alýnan iþçi sýnýfýnýn, aldýðý ücretten çalýþma koþullarýna kadar her þey iktidar tarafýndan belirlenir. Tekelleþme ile birlikte daha fazla sömürü amacý ile diðer ülkelerin topraklarýna emperyal saldýrý düzenleyen faþizm, hayata geçtiði her yerde tüm emekçi halký tehdit eden bir
24
tarih
pozisyona geçmiþtir. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesinin karþýsýnda burjuvazinin korumacýlýðýný yapan faþist hareketin en belirgin özelliklerinden biri de; anti Marksist bir ideoloji taþýmasýdýr. Anlaþýldýðý üzere bir sýnýf tahlili olmadan faþizmi anlamakta mümkün olamaz. Tarihsel maddeci bir bakýþ ile faþizmin yaþanmýþ pratiklerini incelemek onu anlamak adýna önemli bir adým olacaktýr. Naziler Örneði Nasyonal Sosyalizm doktrini ilk olarak 1898 yýlýnda Fransýz siyaset kuramcýsý Maurice Barres tarafýndan oluþturuldu. Temellerini kolektif milliyetçilikten alan Nasyonal Sosyalizm, Marksizme karþýt bir fikir olarak ortaya çýktý. Ekim Devrimi'ni zehir olarak gören Barres, iþçilerin kendi uluslarýndaki patronlarýna deðil, yabancýlara karþý mücadele etmesini öneriyordu. 1.Dünya Savaþý'ndan yenilgi ile çýkan Almanya'da, Ýmparator II. Wilhelm tahtý býrakýrken, gerçekleþen bir devrimle
Weimar Cumhuriyeti kurulur. Ancak bu, toplumun yaþadýðý krizin çözülmesine yetmeyecektir. Ekim devrimin etkisiyle, yükselen iþçi sýnýfýnýn mücadelesi devrimci bir çýkýþ gösterir. Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht önderliðindeki komünist iþçiler iktidarý almak için devrim sürecini baþlatýrlar. Ancak mücadele, Ekim Devrimi'nde olduðu gibi baþarýya ulaþamaz ve yenilgiye uðratýlýr.1919 yýlýnda komünist önderler Lüksemburg ve Liebknecht'in öldürülmesiyle, iþçi sýnýfýnýn devrimci motivasyonu geriye düþürülür. Bu ortamda radikalleþen diðer bir kesim de faþizm olacaktýr. 1919 yýlýnda milliyetçi Alman Ýþçi Partisi kurulur. Toplumsal krizin yarattýðý geliþmelerle parti, Nasyonal Sosyalist programý benimser. Partinin adý da Nasyonal Sosyalist Parti olarak deðiþir. Irkçý söylemleri ile sýk sýk öne çýkan Hitler; 1921 yýlýnda partinin lideri olur. Yeni faþist lider ilk iþ olarak kurduðu Sturmabteilung (Fýrtýna Birlikleri) ile komünist iþçilere karþý silahlý saldýrýlar düzenler. 1. Dünya Savaþý'nýn getirdiði manevi çöküntü, ekonomik bunalým, siyasi istikrarsýzlýk iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin sürmesini saðlarken, faþizmi de güçlendiriyordu. Savaþta sömürgelerini kaybeden Almanya, yapýlan antlaþma itibarý ile küçük bir ordu bulundurabiliyor ve orduya yatýrým yapamýyordu. Bu durum Alman devletini radikalleþen topluma karþý zor bir duruma sokuyordu. Naziler 1923'de Bavyera eyaletinin yönetimini almak için ayaklanma baþlattýlar. Ancak bu giriþimleri baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Hitler Birahane olayý olarak bilinen bu ayaklanmadan sonra 5 yýl hapis cezasý almasýna raðmen, 9 ay ceza evinde kaldýktan sonra serbest býrakýldý. Nazilerin manifestosu olarak görülen Kavgam Hitler tarafýndan bu 9 aylýk süreçte yazýlmýþtýr. Siyasi propagandasýný yabancý düþmanlýðý ve anti-
faþistler iþçi sýnýfýný ezerek iktidarý alýrken, uyguladýðý 3.yol politikasý faþizmin güçlenmesine yardýmcý olmuþtu. Faþizmin yanlýþ analiz edilerek karþýsýnda doðru politikalarla mücadelenin örülememesi sadece komünistler için deðil, bütün insanlýk adýna unutulmayacak bir vahþetin ne yazýk ki yolunu açmýþtýr. Almanya'da Naziler kapitalizmin sancýlarýnýn yarattýðý bir sonuç olarak ortaya çýktý. Dünya “Nasýl ki kendinizi diplomatik notalarýn yardýmýyla bir süvari birliðinden pazarýnýn rekabet koþullarýnda kurtaramazsanýz, faþizmden de demokratik yasalarýn, karar önergelerinin veya sermaye birikimini yeterli bildirgelerin yardýmýyla kurtulamazsýnýz. Ýþçilere, sermayenin gangsterlerine ölçüde saðlayamayan Alman sermayesine gereken sýnýrsýz ve haydutlarýna karþý kendi yaþamlarýný ve kendi geleceklerini elde silah, sömürü ortamý faþizmin demir savunmayý öðretmek gerekiyor. Faþizm cezadan muaf tutulduðu bir ortamda sopasýyla saðlandý. Naziler, hýzla büyür. Faþist kahramanlarýn, iþçilerin üzerine gönderdikleri her birliðe klasik parlamenter demokrasiyi karþýlýk iþçilerin kendi saflarýndan iki, üç ya da dört birlik göndermeye hazýr yok ederken, burjuvazinin çýkarlarý doðrultusunda iþçi olduklarýný fark ettiklerinde, kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna kýstýrýp sýnýfýnýn devrimci mücadelesini kaçacaklarýndan bir an için þüphe duymamak gerekir.” (Troçki) ezdi. Tabanýný küçük burjuvaziden alan, sermayenin yardýmkomünizm üzerinden yapan Naziler, de milliyetçilerin takdirini alýrken, larýyla güçlenen Naziler, burjuvazinin Almanlarýn yaþadýðý sorunlara Alman burjuvazisinin, Ýngiliz ihtiyaç duyduðu polis devletini kurarken Yahudilerin, Çingenelerin, komünistbankalarýnýn, silah tüccarlarýnýn mali hedefte iþçiler ve komünistler vardý. lerin ve sosyal demokratlarýn sebep desteði ve milliyetçi partilerin yardýmýyÝkinci Dünya savaþýndan yenilgi ile olduðunu dile getirirken, topluma düþla 1933'de iktidarý aldý. çýkan Almanya'da Nazizm dönemi man olarak onlarý hedef gösteriyordu. Hitler iktidarý aldýktan hemen sonra kapanmýþtý. Ancak geride Yahudilerden, Bir süre siyaseten geri düþen Naziler faþist bir iktidarý yürürlüðe koydu. çingenelerden, sakat ve eþcinsellerden 1929'daki büyük ekonomik krizin etki1 Aralýk 1933'de tüm partiler kapatýldý. oluþan 11 milyon insanýn ölümü siyle tekrar güçlenmeye baþladý. Bu yýlHitler Cumhurbaþkanlýðý ve kalmýþtý. larda Almanya'da geliþen olaylarý yakiÞansölyelik(Baþbakanlýk) görevini Sonuç Olarak nen takip eden Troçki, faþizmin yaratakendi iradesinde birleþtirdi. 1934 yýlýnda Nazi örneðini incelerken, iþçi sýnýfýnýn caðý tehlikeyi öngörerek Alman polis ve askerlerden oluþan devrimci mücadelesinin yenilgiye Komünist Partisi'ni doðru bir mücadele SS'ler(Koruma Timi) direkt olarak uðradýðý koþullarda ne gibi sonuçlarla hattýna çekmeye çalýþýyordu; komünist Hitler'e baðlandý. Bundan sonra ordunun karþýlaþýlabileceðini gördük. Bu durum, parti ve sosyal demokrat iþçilerin ortak yönetimi de Hitlerin egemenliði altýna bize, Rosa Lüksemburg'un kuracaðý komitelerle faþizme karþý birgirdi.1933 yýlýnda Yahudileri ve muha"ya sosyalizm ya barbarlýk'' sözünü leþik mücadele vermesi gerektiðini lifleri cezalandýrmak için ilk toplama hatýrlatmakta. Faþizmin sýnýfsal tahlili söylüyordu. Stalinizmin güdümüne girkampý kuruldu. Yahudiler tüm vatandoðru þekilde yapýlmadan faþizme karþý miþ 3.Enternasyonal ve Alman daþlýk haklarýndan çýkarýlýrken, mülkiyet mücadele etmenin mümkün olmadýðý Komünist Partisi o yýllarda 3. yol haklarý burjuvazi ve devlet tarafýndan gözükmektedir. denilen bir politika izlemekteydi. paylaþýldý. Tarihin dersleri önümüzde dururken Stalin'e göre faþistler iktidarý alacak Naziler emperyal planlarla birçok ülkeye faþizm tehlikesi de emperyalist kapitalist yeteneðe sahip deðillerdi ve asýl düþman sömürü fetihleri düzenledi. 1938'de sistemde var olmaya devam ediyor. sosyal demokrasi idi. Faþizm ve sosyal Avusturya, 1939'da Çekoslovakya Yunanistan'da Altýn Þafak'ýn yükseliþi ve demokrasinin ayný nitelikte olduðu Naziler tarafýndan Alman topraklarýna Avrupa’da ýrkçý partilerin oy patlamasý söyleniyordu. Stalin'in talimatlarýyla katýlýrken 1939 yýlýnda Polonya'nýn yapmasý bu tehlikenin ispatýdýr. Komünist Parti sosyal demokrasiyle iþgaliyle 2. Dünya Savaþý'na girildi. Ayný Diyalektik olarak tarih tekerrür etmez mücadele ederken, Naziler yükseliþini yýl Hitler ve Stalin; iki ülkenin savaþ ama özdeþ nedenler de özdeþ sonuçlar hýzlandýrmýþtý.1930 seçimlerinde sýrasýnda birbirlerine karþý savaþmamasý doðurur. baþarýlý bir sonuç alsa da henüz iktidarý ve Polonya'nýn birlikte iþgaline dayanan alamayan Naziler, iþçi sýnýfýna karþý giSaldýrmazlýk Paktý'ný imzaladý. riþtiði eylemlerle hem sermayenin hem Stalin'in yeteneksiz olarak gördüðü
tarih
25
Lübnan Ýç Savaþý Tilbe Akan
Lübnan Ortadoðu'da siyasi dengelerin en hassas olduðu, etnik ve mezhepsel gerilimlerin yýllar boyu peþini býrakmadýðý ülkelerden birisi. Ortadoðu'nun incisi sayýlabilecek güzellikte bir coðrafyaya sahip olmasýna raðmen, Lübnan halklarýnýn kaderinin böylesi bir güzelliðe sahip olabildiðini söyleyebilmek zor. Etnik ve mezhepsel gerilimlerin bölge halklarýna nasýl bir karanlýk getirebileceðini anlamak için Lübnan'ýn kýsa tarihine odaklanmak gerekmektedir. Ýç Savaþýn Arka Planý Lübnan Ýç Savaþý'ný doðru analiz edebilmek için, öncelikle, Lübnan'ýn demografik yapýsýný iyi anlamak gerekir. Lübnan için, Ortadoðu'nun minyatür bir örneði diyebiliriz. Neden böyle bir benzetme yaptýðýmýzý açýklayalým: Ortadoðu coðrafyasý, çok farklý mezheplerin, dini inançlarýn, kutsal kabul edilen yerlerin bir arada bulunduðu bir coðrafya. Buna raðmen böylesine farklý renklerin bir arada olmasý Ortadoðu'yu kültürel zenginliðiyle öne çýkarmýyor. Ortadoðu denince akla daha çok savaþlar ve katliamlar geliyor. Bunun en önemli nedeni, Ortadoðu'nun emperyalist çýkarlar baðlamýnda inþa edilmesidir. Farklý unsurlarýn çatýþan çýkarlarý, suni bir dengeye dayanýnca, elbette eninde sonunda þiddet sarmalý ortaya çýkar. Ortadoðu'da olan da tam olarak budur. Büyük bir duvarýn farklý taþlarý o duvarý kendi çýkarlarý gereði inþa edenlerin
26
tarih
keyfine göre konulunca, duvarda mutlaka çatlaklar olacaktýr. Bu çatlaklarý üretme potansiyeline sahip ülkelerin baþýnda, hiç kuþkusuz Lübnan geliyor. Þiilerin, Sünni Araplarýn, Dürzilerin, Hristiyanlarýn birarada yaþadýðý Lübnan'da, farklý unsurlarýn arasýndaki anlaþmazlýklar 1975'te baþlayýp 1990'a kadar devam eden iç savaþa dönüþtü. Lübnan'daki iç savaþta aktif olarak çatýþan gruplarýn baþýný çeken unsurlar þunlardý: Lübnan Cephesi, Kataeb Partisi, Güney Lübnan Ordusu, Ýsrail, Suriye, Lübnan Ulusal Direniþ Cephesi, Filistin Kurtuluþ Örgütü, Þii Emel Hareketi, Hizbullah... Bu kadar fazla sayýda aktörün çatýþmaya dâhil olmasý, savaþýn süresini ve ölümleri arttýrdý; fakat savaþýn uzamasýna neden olan en önemli faktörlerden biri savaþan unsurlarýn baþka aktörler tarafýndan sürekli beslenmesiydi. Lübnan'ýn Tarihi ve Ýç Savaþýn Aktörleri Ýç savaþ Lübnan'da yaklaþýk 200 bin insanýn ölümüne neden oldu. Yaklaþýk 350 bin kiþi yaralanýrken, bir milyondan fazla insan ülkesini terk etti. Filistinli mülteci kamplarý basýldý, 400'ü aþkýn köy yaðmalandý. Ýç savaþýn nedenlerini Arap coðrafyasýndaki emperyalist hegemonyayý kullanarak anlatacaðýz. Birinci Dünya Savaþý'ndan sonra
Osmanlý'dan geriye kalanlar, emperyalist Ýngiltere ve Fransa tarafýndan paylaþýlmýþtýr. Lübnan, bu paylaþýmýn sonucunda Fransa'ya kalmýþ bir bölgedir. Fransa, resmi olarak 1 Eylül 1920'de Lübnan'ý kurdu. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda zayýflayan Avrupalý devletlerin sömürgeleri olan üçüncü dünya ülkelerindeki ulusal kurtuluþ hareketlerini engelleyememelerinin bir sonucu olarak o dönemde birçok ülke baðýmsýzlýðýný ilan etti. Lübnan da kaçýnýlmaz olarak bu ulusal hareketlerden etkilenerek 21 Eylül 1943'te baðýmsýzlýðýný ilan etti. Ancak Fransa emperyalizmi, Lübnan'ýn Fransýz sömürgesi olduðu dönemde, gelecekte kanlý savaþlara sebep olacak olan mezhep-etnik köken çatýþmasýnýn tohumlarýný arkasýnda býrakmýþtý. Lübnan tarihsel olarak Arap dünyasýnýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. Osmanlý'dan bu yana çeþitli dinleri hem de farklý milletlerden insanlarý barýndýran kozmopolit bir bölgedir. Nüfus çoðunlukla Müslüman Arap, kýsmen de Hristiyan'dýr. Sünniler, Þiiler ve Dürziler Müslüman mezheplerini; Marunîler, Katolikler ve Doðulu Ortodokslar, Hýristiyan mezheplerini oluþturur. Müslüman mezhepleri arasýnda Sünniler; Hýristiyan mezhepleri arasýnda Marunîler çoðunluk durumundadýr. Ýç savaþ bu dinlerin ve mezheplerin birbirleri arasýnda Müslüman-Hýristiyan
gýrtlaklaþmasý olarak gösterilse de bu çatýþmalar emperyalist güçlerin Ortadoðu'daki çýkarlarýný korumak için kullanýlmýþtýr. Bu çatýþmalar boyunca þekillenen cephelerde emperyalist odaklar manevra sahalarý elde etmiþlerdir. Lübnan iç savaþýnýn göbeðinde Ýsrail meselesi bulunmaktadýr. Britanya, bölgedeki çýkarlarýný korumak için Siyonist bir varlýðýn -Ýsrail'in- kurulmasýna ön ayak olmuþtur. Ýsrail, resmi olarak 15 Mayýs 1948'de kurulsa da Siyonizm'in kökenleri 1890'larda ilk Siyonist kongreyle ortaya atýlmýþ, Filistin topraklarýnda Siyonist varlýk yaratma çabalarý 1900'lerde baþlamýþtýr. Filistin, Siyonist varlýðýn yaratýlmasýyla beraber Arap ve Yahudi devleti arasýnda bölündü. Ýsrail'e ait olan %8'lik toprak miktarý zamanla %55'lere yükseldi. Birleþmiþ Milletler, emperyalizmin bölgede kukla olarak kullanabileceði bir Ýsrail devletinin kurulmasýna hukuki zemin hazýrlayarak ön ayak oldu. Filistin topraklarýna yapýlan suni göçlerle Yahudi nüfusu giderek arttýrýldý. Giderek devletleþen Ýsrail, bölgedeki Arap köylerini yaðmalamaya baþladý ve 400 kadar Arap köyünü yakýp yýktý. Bölgedeki Filistinlileri göçe zorladý. Bunun üzerine Ortadoðu'da -Filistinli mülteci sorunu- yeni bir sorun gündeme geldi. Mülteciler Lübnan, Suriye, Ürdün, Irak ve Mýsýr'a gittiler. Özellikle Lübnan Filistinli mülteciler için çok büyük bir sýðýnma alanýydý. Bu durum Lübnan'ýn Ortadoðu'daki siyasi konumunu da oldukça etkiledi. Lübnan, bugün hala Ýsrail tarafýndan saldýrýya uðramaktadýr. Lübnan'ýn Ortadoðu'da önemli bir yere sahip olmasý da onun bu dýþlanmýþ dinlerin, mezheplerin, uluslarýn kaçýþ yeri olmasýndan kaynaklanýr. Tarih boyunca yakýn coðrafyalarda nerede bir azýnlýk varsa yönünü Lübnan'a dönmüþtür. Örnek verecek olursak; Kürtler, Ermeniler diyebiliriz. Lübnan'ýn Ekonomik Yapýsý Baðýmsýzlýðýný kazanmasýnýn ardýndan Lübnan ekonomisi hýzlý bir kapitalist
geliþme gösterdi. Kapitalist iliþkiler t a r ý m a yönelip en çok kar getiren ürünlerin yetiþtirilmesi konusunda geliþim gösterdi. Endüstri sektörünün ülke ekonomisindeki payý besin maddesi üretimi, tekstil, kimya ürünleri gibi dallarda geliþme gösterdi. Bu hýzlý kapitalist geliþme eþitsiz daðýlýmý da beraberinde getirdi. Bölgesel olarak endüstri, dýþ ve iç transit, bankacýlýk ve diðer hizmetler Beyrut'ta geliþim gösterirken diðer þehirlerde geri kaldý. Beyrut'un geliþmesi Hýristiyan ve özellikle Marunî bölgelerinin lehineydi. Lübnan devleti, yönetici kesimin (Marunîlerin) kendi çýkarlarý doðrultusunda izlediði kamu politikasýyla hizmet sektörünün geliþmesi için yatýrým yaptý, endüstri ve tarýma yardým yaptý. Hizmet sektöründe istihdam edilen iþçilerin çoðu Beyrut dýþýndan geliyordu ve Müslüman Araplardan oluþuyorlardý. Sonuç olarak, ekonomik sektörler, bölgeler ve nüfus arasýndaki bu eþitsiz daðýlýmda kaymak tabakayý teþkil eden Marunî burjuvazisinin ortaya çýkmasýna neden oldu. Batýlý emperyalistler ile Ýsrail'in desteðini arkasýna alan Marunî sað kanat, Lübnan siyasetinin temel oyuncusu haline geldi. Lübnan'da Þiilik ve Hizbullah Þiiler, Marunî ve Sünniler dýþýndaki mezhepler gibi siyasi arenada çok geç söz sahibi olmuþlardýr. Genel olarak Lübnan Marunî-Sünni egemenliði altýndaydý ve 1975 yýlýnda baþlayan ve 15 yýl süren iç savaþ boyunca Lübnan Marunîler tarafýndan yönetildi. Bu yüzden Þiiler ve Dürziler etkin olamýyorlardý. Þiiler aþiretlerle yönetiliyor ve aþiretlerin yönetici sýnýflarla uzlaþmasýndan dolayý her-
hangi bir m u h a l e f e t Lübnan tarihsel olarak Arap ayrýlmaz bir g e l i þ m i y o r d u . dünyasýnýn 60'lý ve 70'li yýl- parçasýdýr. Osmanlý'dan bu larda batýda yana çeþitli dinleri hem de eðitim görmüþ farklý milletlerden insanlarý Þii orta sýnýf muhalif tabaný barýndýran kozmopolit bir o l u þ t u r m a y a bölgedir. Ýç savaþ bu dinlerin baþladý. Þiilerin ve mezheplerin birbirleri bir kýsmý kendi- arasýnda gerçekleþen lerine yapýlan Müslüman-Hýristiyan gýrtlakhaksýzlýklarý görmeye baþladý laþmasý olarak gösterilse de ve eþitlik için bu çatýþmalar emperyalist sosyalist ve güçlerin Ortadoðu'daki çýkarkomünist par- larýný korumak için kultilere yöneldiler. Bu süreçte lanýlmýþtýr. Bu çatýþmalar d e ð i n i l m e s i boyunca þekillenen cephegereken önemli lerde emperyalist odaklar noktalardan biri manevra sahalarý elde de Lübnan etmiþlerdir. K o m ü n i s t Partisi'dir. 1924'te kurulan Lübnan Komünist Partisi o zamana kadar Fransa kontrolünde olan sendikalarýn ilk kez baðýmsýz olmasýndan sonra bu sendikalara baðlý olan iþçilerden oluþuyordu. Parti 1950'lere kadar görece enternasyonal bir kimliðe sahipken, bu süreçten sonra PanArabist ve sol Arap milliyetçisi politikalarý nedeniyle büyük itibar kaybetti. Bu durum, Þiilerin büyük çoðunluðunun soldan umudu kesmesiyle radikal Ýslamcý örgütlere kaymasýyla sonuçlandý (önce Emel hareketi sonra Hizbullah). LKP'de inanýlmaz bir Arap milliyetçisi propaganda yapýlý-
tarih
27
yor ve milliyetçi programda hareket ediliyordu. Bu milliyetçi politikalar Stalinizmin Ortadoðu'da yarattýðý ideolojinin sonucudur. Stalinizmin o dönemde Ortadoðu'ya reva gördüðü 'Sosyalizm' anlayýþý Arap milliyetçiliðinden öteye gitmeyen, sosyalizmden alabildiðine uzak devletçilik politikasýdýr. Bu politikanýn bir diðer formülasyonu da "kapitalist olmayan yoldur" ki, burjuva Arap milliyetçiliðinin desteklenmesinin teorik açýklamasýdýr. LKP, Stalinist politikayý tutturmasýnýn bedelini, kitlesini ve Lübnan siyasetindeki aðýrlýðýný kaybederek ödemiþtir. LKP'nin býraktýðý boþluk radikal Ýslamcý
Hizbullah, 1979 Devrimi'nin ardýndan Ýran'ýn inisiyatifi altýnda, Ýsrail'in Güney Lübnan'dan çýkartýlmasý amacýyla 1982'de kurulmuþtur. Hizbullah'ýn Lübnan'da faaliyet göstermesiyle birlikte, belki de Ortadoðu'nun en önemli aktörlerinden biri ortaya çýkmýþ oldu. Hizbullah sadece Lübnan Ýç Savaþý'ný etkilemekle kalmadý; Ortadoðu'daki çoðu anlaþmazlýða, çatýþmalara müdahil oldu. Örneðin hala devam eden Suriye Ýç Savaþý'na aktif olarak katýlan Hizbullah, Suriye'deki tüm dengeleri deðiþtirdi desek abartmýþ olmayýz. Son derece disiplinli, tecrübeli savaþçýlardan oluþan Hizbullah, Suriye arenasýnda Baas'ýn imdadýna yetiþerek Batý bloðunu ve Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi selefi teröristlerin destekçisi olan ülkeleri zor durumda býraktý.
28
tarih
hareketler tarafýndan kapatýlmýþtýr. LKP'nin iflasa giden politikalarýnýn neticesi olarak güçlenecek olan Þii radikalizminin temellerini Musa Sadr'ýn Ýslami hareketi atmýþtýr. Sadr 1973'te tüm Þiileri bir çatý altýnda toplamak için Yoksullar Hareketi'ni kurdu ve güçlenerek Lübnan siyasetinin bir parçasý oldu. Yoksullar Hareketi kitleselleþip güçlendikçe daha da radikalleþti ve silahlý bir yapý olan Emel Hareketi'ni kurdu. Artýk söylemler çok daha radikaldi; ancak Sadr'ýn Libya'ya düzenlediði bir gezide birden bire ortadan kaybolmasýyla beraber örgütte bölünmeler baþladý. Ýrili ufaklý örgütlere bölündü. Bölünme sonrasýnda ortaya çýkan en güçlü isim Ýmam Musa Sadr'dan sonra en güçlü gördükleri Hizbullah'ýn lideri olan þeyh Muhammed Fadlallah oldu. Bu nedenle Hizbullah, Þii'ler arasýnda büyük ölçüde örgütlendi. Ýran'da 1979'da þahýn devrilmesinin ardýndan gerçekleþen Humeyni'nin önderliðindeki Ýslam Devrimi de Ortadoðu'nun Ýslamcýlýða kayýþýnda önemli bir rol oynamýþtýr. Hizbullah, 1979 Devrimi'nin ardýndan Ýran'ýn inisiyatifi altýnda, Ýsrail'in Güney Lübnan'dan çýkartýlmasý amacýyla 1982'de kurulmuþtur. Hizbullah'ýn Lübnan'da faaliyet göstermesiyle birlikte, belki de Ortadoðu'nun en önemli aktörlerinden biri ortaya çýkmýþ oldu. Hizbullah sadece Lübnan Ýç Savaþý'ný etkilemekle kalmadý;
Ortadoðu'daki çoðu anlaþmazlýða, çatýþmalara müdahil oldu. Örneðin hala devam eden Suriye Ýç Savaþý'na aktif olarak katýlan Hizbullah, Suriye'deki tüm dengeleri deðiþtirdi desek abartmýþ olmayýz. Son derece disiplinli, tecrübeli savaþçýlardan oluþan Hizbullah, Suriye arenasýnda Baas'ýn imdadýna yetiþerek Batý bloðunu ve Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi selefi teröristlerin destekçisi olan ülkeleri zor durumda býraktý. Hizbullah, benzer etkiyi Lübnan Ýç Savaþý'nda da gösterdi. Batýlý güçleri Lübnan'dan çýkartmak için birçok saldýrý gerçekleþtirdi. 1983 yýlýnda, ABD elçiliðine yaptýklarý saldýrýda, 17'si Amerikalý, 63 kiþiyi öldürdüler. Ayný yýl içerisinde ABD kýþlalarýna yaptýklarý saldýrýda, yaklaþýk 300 Amerikan askerini öldürdüler. Bu saldýrýlardan sonra, ABD Lübnan'dan çekilmek zorunda kaldý ve savaþýn seyri büyük ölçüde deðiþmiþ oldu. ABD, Lübnan Hizbullahý'nýn eylemlerinden sürekli Ýran'ý sorumlu tuttu. Ýç Savaþýn Seyri Ýç savaþýn baþlamasýnýn en önemli nedenlerinden biri, Ýsrail'in kurulmasý oldu. Ýsrail'in kurulmasýndan sonra birçok Filistinli mültecinin Lübnan'a gelmesi, Lübnan'da yeni bir sorunun ortaya çýkmasýna neden oldu. Filistin Kurtuluþ Örgütü'nün Lübnan'daki Filistinli mültecileri silahlandýrmasý, gerilimi týrmandýrdý. Gerilimin týrmanmasýnýn en önemli nedeni, Lübnan'ýn özgün koþullarýdýr. Yazýnýn giriþinde deðinmiþtik: Lübnan, Ortadoðu'nun mikro örneðidir. Çok farklý unsurlarýn bir arada yaþadýðý bölgede, gerilimlerin çatýþmaya dönüþmesi için ýlýk bir rüzgârýn esmesi yeterli olabilmektedir. FKÖ'nün Filistinli mültecileri
Savaþýn gerilimi düþse bile Lübnan, patlamaya hazýr bir volkan gibi beklemektedir. Zaman zaman lavlarýn sýcaklýðý ülkede hassas siyasal dengeyi ayakta tutan unsurlar aracýlýðýyla hissettirilmektedir. Lübnan'da yeni bir patlamanýn önüne set çekebilmek, ancak halklara önderlik edebilecek gerçek bir enternasyonalist gelenekle mümkün olur.
silahlandýrmasý, barut fýçýsý halindeki Lübnan'da kývýlcýmlara neden oldu. Çatýþmalarýn þiddetinin artmasýndan sonra, Lübnan, Suudi Arabistan, Mýsýr, Kuveyt ve Suriye masaya oturma kararý aldý. Çünkü savaþýn, çok farklý unsurlarýn bir arada yaþadýðý Lübnan'da ne tarafa savrulacaðýný kestirmek zordu. Uluslararasý aktörler, savaþýn kontrollerinden çýkmasýný istemiyordu. 17-18 Ekim 1976'da Riyad'da bir araya gelen taraflar bazý kararlar aldý. Kararlarýn özünde Lübnan'da ateþkesi saðlamak için taraflarýn çaba harcamasý vardý. Buna göre FKÖ gerillalarý Lübnan'da kalmakla beraber, Lübnan'ýn egemenliðine saygý gösterecekti. Bir Arap barýþ gücü oluþturulacak ve bu gücün yaklaþýk 30.000'ini Suriye ordusu oluþturacaktý. Riyad Anlaþmasý, her yönüyle baþarýsýz bir anlaþmadýr. Deyim yerindeyse ''ne þiþ yansýn, ne kebap'' diyen taraflar, herkesin memnun
olduðu bir anlaþma ortaya çýkartmaya çalýþýrken, tam tersi, Lübnan'da yanan ateþe barut taþýdýklarýný daha sonra anladýlar. Çünkü FKÖ, eylemsizlik kararý almak þöyle dursun, çatýþmalara daha enerjik bir þekilde dâhil oldu. Ýkincisi, Suriye'nin Lübnan'da konuþlandýracaðý 30 bin kiþilik ordu, Ýsrail'in çok büyük tepkisini çekti. Hatta Suriye'nin ve Ýsrail'in arasýndaki tarihsel þiddet tohumlarý atýldý. FKÖ'nün eylemlerini arttýrmasýndan sonra Ýsrail, Güney Lübnan topraklarýný iþgal ederek bu bölgeyi kendisi için ''güvenlik bölgesi'' ilan etti. Ýsrail bununla da yetinmeyip Beyrut'u iþgal etti. FKÖ'nün alanýný sürekli daraltan Ýsrail, FKÖ'nün Lübnan'ýn terk etmesini saðlayarak önemli bir stratejik hamle yaptý. Ýsrail bundan sonra, 1985 yýlýnda, aþamalý olarak bölgeden çekilmeye baþladý. Bu çekilmenin iki sonucu oldu:1)Hristiyanlar ve Müslümanlar yeniden ve þiddetli bir þekilde çatýþmaya baþladý. 2) Bölgede oluþan güç boþluðundan faydalanma niyetinde
olan Suriye Lübnan'a asker yolladý. Zaten 1976'daki Riyad Anlaþmasý'yla bölgeye önemli sayýda kuvvet gönderen Suriye, Lübnan'a daha fazla sayýda asker göndererek hiçbir aktörün Lübnan'ýn kaderini kendisini hiçe sayarak çizemeyeceðini gösterdi. Lübnan Ýç Savaþý çeþitli aþamalardan geçerek tam on beþ yýl devam etti. Sorunu baþlatan taraflar, yine sorunu bitirmeye muktedir olacaktý. 1990'a giderken, Ýsrail ve FKÖ arasýnda yaþanan olumlu geliþmeler savaþýn þiddetini büyük ölçüde azalttý. Savaþýn gerilimi düþse bile Lübnan, patlamaya hazýr bir volkan gibi beklemektedir. Zaman zaman lavlarýn sýcaklýðý ülkede hassas siyasal dengeyi ayakta tutan unsurlar aracýlýðýyla hissettirilmektedir. Lübnan'da yeni bir patlamanýn önüne set çekebilmek, ancak halklara önderlik edebilecek gerçek bir enternasyonalist gelenekle mümkün olur.
Ýç savaþýn baþlamasýnýn en önemli nedenlerinden biri, Ýsrail'in kurulmasý oldu. Ýsrail'in kurulmasýndan sonra birçok Filistinli mültecinin Lübnan'a gelmesi, Lübnan'da yeni bir sorunun ortaya çýkmasýna neden oldu. Filistin Kurtuluþ Örgütü'nün Lübnan'daki Filistinli mültecileri silahlandýrmasý, gerilimi týrmandýrdý. Gerilimin týrmanmasýnýn en önemli nedeni, Lübnan'ýn özgün koþullarýdýr. Yazýnýn giriþinde deðinmiþtik: Lübnan, Ortadoðu'nun mikro örneðidir. Çok farklý unsurlarýn bir arada yaþadýðý bölgede, gerilimlerin çatýþmaya dönüþmesi için ýlýk bir rüzgârýn esmesi yeterli olabilmektedir. FKÖ'nün Filistinli mültecileri silahlandýrmasý, barut fýçýsý halindeki Lübnan'da kývýlcýmlara neden oldu. tarih
29
Sinemanýn Ýddialý Ýsmi:
Nuri Bilge Ceylan Ezgi Yýlmaz
Geçtiðimiz günlerde Nuri Bilge Ceylan, Cannes Film Festivali'nde Yýlmaz Güney'den 32 yýl sonra Kýþ Uykusu filmiyle Altýn Palmiye ödülünü kazandý. Ödülü aldýktan sonra yumruðu havada verdiði pozla, Ceylan pek çoklarý tarafýndan Yýlmaz Güney'e benzetildi. Bu nedenle Ceylan'ýn hayatýna ve sinemasýna daha yakýndan bakmakta fayda var. Nuri Bilge Ceylan'ýn hikâyesinin baþlangýcý 26 Nisan 1959'a uzanýyor. 76'da liseyi bitirmesinin ardýndan Ceylan, Ýstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliði bölümüne girmiþtir. Dönemin yükselen gençlik hareketi tabii olarak Ýstanbul Üniversitesi'nde de karþýlýk bulur. Bu süreçte iki yýllýk Ýstanbul Üniversitesi öðrenciliðinin ardýndan yeniden sýnava girerek görece daha sakin olduðunu düþündüðü Boðaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliði bölümüne geçer. Daha sonralarý filmlerinde göreceðimiz fotoðrafik görüntüler ta lise yýllarýna uzanmaktadýr. Fotoðraf meraký fotoðraf kulübünün katkýsýyla daha da artar. 1985'te üniversiteyi bitirdikten sonra giriþtiði maceralarýn, uzunca süre devam eden kafa karýþýklýðýnýn ardýndan hayatýna artýk neyin yön vereceðini bulur: Sinema. Geriye bir tek bunu hayata geçirmek kalmýþtýr. Bir yandan Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Bölümüne devam ederken diðer yandan geçimini saðlamak üzere tanýtým fotoðraflarý çekmektedir. Sinemaya ilk adýmý ise, Andrey Tarkovski'den izler taþýyan,
30
kültür-sanat
siyah beyaz kýsa filmi Koza ile olmuþtur. Film Cannes'da gösterilir ve festivale Türkiye'den katýlan filmler arasýnda yarýþmaya aday seçilen ilk film olur. Kasaba, Mayýs Sýkýntýsý ve Uzak'tan oluþan taþra üçlemesinin ilki olan Kasaba, 1997'de gelir ve Ceylan'ýn ilk uzun metrajlý filmi olur. Otobiyografik ve pastoral bu filmini ayný otobiyografik izlenceyi sürdüren Mayýs Sýkýntýsý ve 2002 yýlýnda Uzak takip eder. Düþük bir bütçeyle çekilen filmlerin oyuncularý Ceylan'ýn yakýn arkadaþlarý, akrabalarý ve ailesidir. Ses dizaynýndan yönetmenliðe filmin hemen hemen bütün iþlerini kendisi yapar. Ceylan'ýn uluslararasý arenaya taþýnmasý ise üçlemenin son filmi olan Uzak'ýn Cannes Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'nü almasýyla olur. Aldýðý 47 ödülle Türk sinemasýnýn en fazla ödül alan filmi olarak tarihe geçer. Ýklimler filmiyle birlikte bunca zaman kamera arkasýnda yer alan Nuri Bilge Ceylan, karýsý Ebru Ceylan ile birlikte kameranýn karþýsýna geçer. Ailesinin ve kendisinin kamera önünde olduðu son filmi olacaktýr Ýklimler. Üç Maymun'a kadar olan serüveninde anne ve babasýndan, arkadaþlar ve akrabalarýndan, evliliðinden ve iliþkilerinden geçerek en çok kendi dünyasýný, kendi hayatýný ve kendi yabancýlaþmasýný kurcalamýþtýr. NBC sinemasý, artýk kendi bildiði durgun sulardan uzaklaþarak daha fazla risk almaya, yeni yollar denemeye baþlar. Oyuncularýn da, mekânlarýn da deðiþtiði Üç Maymun filmi deðiþimin
baþlangýcý olacaktýr. Filmde yaklaþan milletvekilleri seçimlerinde aday olan bir patron ýssýz yolda bir adama çarpar, kazanýn hemen ardýndan yoldan geçen baþka "maymunlarýn" yardým etmemesi nedeniyle adam ölür. Patron, þoförlüðünü yapan Eyüp'ten suçu üstlenmesini ister; avukatlarla konuþmuþtur en fazla bir yýl yatacaktýr bu süre boyunca maaþý yatmaya devam edecek ve çýkýnca da eline toplu para geçecektir. Eyüp teklifi kabul eder ve Eyüp ile ailesinin trajedisi de bu noktada baþlar. Ceylan; Üç Maymun filminde dibe vurmuþ kirli ahlak anlayýþýný, filmin odaðýna yerleþtirir. "Doðru, yanlýþ, suç ve ahlak" anlayýþýný yargýlamadan yeniden sorgulayýp, tüm gerçekliði ve yalýnlýðýyla gözler önüne serer. Ceylan, pek çok filminin konusunu hayatýndan yola çýkarak oluþturur. Bir Zamanlar Anadolu'da filmi ise babasýnýn memurluðu boyunca bürokrasiden çektiklerini anlatmaktadýr. Film boyunca bürokrasi aðý ince ince eleþtirilir. Bir Zamanlar Anadolu'da bu yanýyla diðer filmleriyle benzerlik gösterse de aslýnda pek çok farklýlýðý da içinde barýndýrmaktadýr. Diðer Nuri Bilge Ceylan filmlerine kýyasla oldukça geniþ bir kadroyu barýndýran film, öncelikle görsel olarak çok daha zengindir. Ayrýca diðer filmlerine nazaran daha fazla diyalog içerir ve daha önce çektiði filmlerde rastlanmayan mizahi öðelere yer verir. Bürokratlar iþ baþýndadýr: Katili yanlarýna alýp kurbanýn
cesedini aramak üzere Kýrýkkale bozkýrýna doðru yola çýkýlýr; bir çeþme ve civarý incelenecektir. Doktor, polis, savcý ve asker kayýp bir cesedin peþinde bozkýrýn ortasýnda o çeþmeden bu çeþmeye dolaþmaya baþlarlar. Bürokrasinin iktidarý ilk olarak Komiser Naci'yle karþýmýza çýkar. Soruþturmanýn arama kýsmýnda baþtan sona yer alan komiser karþýlaþtýðý sayýsýz suçun ardýndan kendinden emindir ve artýk bu meseleyi de kapatmasýna çok az kalmýþtýr; ceset bulunacak ve yüklendiði bütün sorumluluktan da kurtulmuþ olacaktýr. Fakat ceset bulunamadýkça, bozkýrýn ortasýnda oradan oraya dolanmaya devam ettikçe Naci hâkimiyetin elinden kaydýðýný hisseder. Diðer yandan da cesedin bulunduðu an bütün iktidarýný yitirecektir. Uzmanlýk alanýnýn saðladýðý fayda sürecinin kapanmasýyla, iktidar süresinin baþka bir soruþturmaya kadar yok olmaya mahkûm olduðunun da bilincinde olan Naci alttan alta bunun sýkýntýsýný yaþar. Bu sýkýntýyý cesedin bulunup hâkimiyetin Savcý Nusret'in eline geçmesine kadar direkt görmeyiz. Cesedin bulunmasýyla savcýnýn iktidarý baþlar. Ýþte bu noktada bütün film boyunca hissettiðimiz Komiser Naci'nin savcýyla yaþadýðý gücü paylaþamama sýkýntýsý cisimleþir. Komiser Naci "At gibi þahlandý bizim savcý gördün mü bak!" diye kendinden düþük rütbeli bir polise yakýnýr aslýnda. Bu sözleriyle de gecenin baþýnda kendisine kaybedilmek üzere teslim edilmiþ yetkinin peþinde sürdürdüðü uðraþý trajik bir boyuta vardýrýr. Bu filmde ahlaký bir kere daha yakýn markaja almýþtýr Nuri Bilge Ceylan. Cesedin canlý canlý gömülmüþ olmasý ihtimaline aldýrýþ etmeyen doktorundan, karýsýnýn intihar etmesine neden olmasýna raðmen bunun doðaüstü bir þekilde gerçekleþtiðine inanan savcýsýna, tutanaða imza atmak için kilometre hesabý yapan komutanýndan, elektriði zýrt pýrt kesilen köyüne, morg isteyen muhtarýna kadar herkes bir þekilde kusurludur. Bürokratik güç yarýþýnýn çok dýþýnda olan þoför Arap vardýr; onun tek derdi ise bu adamlarýn gideceði yere götürülmesidir. Bunun dýþýnda kalan hiçbir þey umurunda deðildir. Çeþmenin tespiti yapýlmaya çalýþýlýrken onun gidip elma toplayan veya cesedin bulunduðu tarladan aldýðý kavunlarý yine arabanýn bagajý-
na, cesedin yanýna koyan Arap için hiçbir karþýlýðý yok orda yaþananlarýn. Filmin sonlarýna yakýn muhtarýn kýzýnýn ortasýnda gaz lambasý duran bir tepsiyle çay getirdiði sahnede alttan alta ahlak dersleri veren bütün karakterlerin bir an için gerçek yüzleriyle karþýlaþýrýz. Cannes Film
sistemin beraberinde getirdiði çeliþkileri filmlerinde iþlese de filmleriyle geniþ halk yýðýnlarýndan öte sinemayla ilgili entelektüel kesimlere ulaþabildi. Yüzünü sýnýf çeliþkilerine ve yoksul emekçilere dönmüþ sinemasýyla 60'lar Türkiye'sinde ünlenen ve ücra köþelerde dahi filmleri izlenen Yýlmaz
Festivaline artýk aþina olan Ceylan bu filmiyle de Jüri Büyük Ödülü'nü almýþtýr. Nuri Bilge Ceylan'ýn Kýþ Uykusu'na kadarki filmlerinden ve baþarýsýndan uzun uzun söz ettik. Son filmi Kýþ Uykusu'na gelecek olursak henüz Türkiye'de gösterime girmedi ancak Haluk Bilginer, Demet Akbað, Nejat Ýþler, Tamer Levent ve Melisa Sözen gibi tanýnmýþ oyuncular yer almakta. Film; emekli bir oyuncunun, aktörlüðü býraktýktan sonra Anadolu'da kendi halinde küçük bir otelde çalýþarak günlerini geçirmesi üzerine kurulmuþ olaylarla ilgili. Altýn Palmiye ödülü alan filmin ödül töreninde konuþan Nuri Bilge Ceylan: "Ödülümü Türkiye'de son bir yýlda hayatýný kaybeden gençlere adýyorum" demesiyle Türkiye gündeminin orta yerine düþtü. Yýlmaz Güney'i ve sinemasýný çok sevdiðini söyleyen yönetmen ayný zamanda "Uzak" filmiyle ilk aldýðý ödülü de Yýlmaz Güney'e adamýþtý. Ancak bütün bu baþarý hikâyesi sinemayý bilen ve yakinen takip edenlere yansýdý. Geniþ kesimlere ne yazýk ki ulaþamadý. Filmleri Fransa'da Türkiye'de yaptýðýndan çok daha büyük giþe yaptý. Ýþte tam da bu noktada Yýlmaz Güney ile iliþkilendirilmesi boþa düþüyor. Ceylan
Güney ise geniþ halk kitlelerine ulaþmayý baþarab i l m i þ t i . Ceylan'ýn Yýlmaz Güney'in durduðu noktada durmadýðý ve böyle bir iddiasýnýn olmadýðý da aþikar. Ancak Ceylan kendi durduðu noktada deðerli þeyler yapýyor. Son filminde aldýðý ödülü de Haziran direniþinde ve S o m a ' d a katledilenlere adamasý oldukça anlamlý.
Ceylan sistemin beraberinde getirdiði çeliþkileri filmlerinde iþlese de filmleriyle geniþ halk yýðýnlarýndan öte sinemayla ilgili entelektüel kesimlere ulaþabildi. Yüzünü sýnýf çeliþkilerine ve yoksul emekçilere dönmüþ sinemasýyla 60'lar Türkiye'sinde ünlenen ve ücra köþelerde dahi filmleri izlenen Yýlmaz Güney ise geniþ halk kitlelerine ulaþmayý baþarabilmiþti. Ceylan'ýn Yýlmaz Güney'in durduðu noktada durmadýðý ve böyle bir iddiasýnýn olmadýðý da aþikar. Ancak Ceylan kendi durduðu noktada deðerli þeyler yapýyor. Son filminde aldýðý ödülü de Haziran direniþinde ve Soma'da katledilenlere adamasý oldukça anlamlý.
kültür-sanat
31
Madenciliðin Fýtratý! Soma'da yaþanan katliam, hepimizin yüreklerinde hissettiði acýya yeni bir anlam yükledi belki de. Öyle bir acý ki; baba oðul maden ocaðýnda güneþ yüzü görmeden çalýþan ailelerin, babasýný, abisini, kardeþini bir daha göremeyecek olanlarýn acýsý. Resmi rakamlara göre 301 maden iþçisinin öldüðünü söylediler. Ancak gerçeðin bundan çok daha farklý olduðuna dair bulgular da vardý. Madenin giriþini duvarla ördüler, hakkýný arayanlara utanmadan tekme attýlar, avukatlarý iþkence ile gözaltýna aldýlar. Yine çok þey öðrendik elbette; acýmýzý isyana çevirmeyi öðrendik. Yetim kalan çocuklarýn, tekme yiyen madenci yakýnlarýnýn acýsýný, isyanýmýzýn ateþi yaparak sokaklara döküldük. Zaman hesap sorma zamanýdýr diyerek AKP diktatörlüðüne kitlesel eylemlerle karþýlýk verdik. Ancak AKP yine polisiyle, tomasýyla azgýnca saldýrarak bizlere ve Soma halkýna savaþ açtý. Soma'da olaðanüstü hal ilan ettiler, ilçeye giriþ ve çýkýþlarý kapattýlar. RTE utanmadan Soma'ya gitti ve kendisini protesto eden yakýný kaybetmiþ bir yurttaþa yumruk atacak nitelikte bir insan olduðunu tüm Türkiye'ye göstermiþ oldu. Öyle ki ölüm bu iþin doðasýnda vardýr diyerek yüzlerce iþçinin ölümünü meþru bir þeymiþ gibi göstermeye çalýþtýlar. Somalý yurttaþlara tomalarla, biber gazlarýyla azgýnca saldýrdýlar. "Ýleri demokrasi"nin Ortadoðu ayaðý AKP, sermaye adýna ne denli büyük iþler yaptý bu süreçte. Katliamýn üzerini örtmek adýna göstermelik tutuklamalar yaparak sözde adaleti tahsis ettiler, onlarca ailenin feryadýna karþýlýk. Adlarý yolsuzluða karýþmýþ, belki yüz yýl yýkansalar yine de ak çýkamayacak bir avuç adam zorbalýkla kurtulacaðýný düþündü. AKP ve onun arkasýndaki parababalarý bugün ellerindeki gücü fütursuzca halka karþý kullanýrken diktatörlüklerini her geçen gün pekiþtirmekteler. Egemenler madenciliðin fýtratýnda ölüm olduðunu söylüyor. Yaþamý yaratanlarýn, yeryüzünü ýsýtanlarýn fýtratýnda ölüm yoktur, olamaz. Ölüm ancak; kendi çýkarlarý uðruna, daha çok kazanmak uðruna emekçileri yeraltýna gönderip yüzlerce ailenin ocaðýna ateþ düþürenlerin fýtratýnda vardýr. Tarih boyunca insanýn, doðanýn, yaþamýn önündeki en büyük engel olanlar onlardýr. Yeryüzünden silinmedikleri sürece kimse rahat etmeyecektir. Bizlerin Yeni Çeltek'ten, 89 iþçi baharýndan öðrendiði örgütlü iþçi sýnýfýnýn karþýsýnda hiçbir gücün duramayacaðýdýr. Katliamlarýn ve sömürünün son bulmasýnýn tek yolu iþçi sýnýfýnýn birlik ve beraberlik içerisinde mücadele etmesidir. Unutulmamalýdýr ki bu yol yüreklerimizi daðlayan böylesi büyük katliamlara sebebiyet veren sermayenin; yok oluþunun yoludur. Unutulmamalýdýr ki bu yol bir avuç zengin daha çok zengin olsun diye insanlarýn gün yüzü görmeden, yerin derinliklerinde ölmeyeceði günlerin yoludur.
Oðulcan Sönmez