Enternasyonalist Gençlik - Nato'ya Geçit Yok

Page 1

Enternasyonalist Gençlik Ýþçi Mücadelesi Gençlik Özel Sayýsý

750.000 TL.

NATO’YA

GEÇÝT YOK! ABD'nin, müttefiklerinin ve iþbirlikçilerinin askeri örgütü olan NATO, 28 Haziran'da Ýstanbul'da bir zirve gerçekleþtirecek. Bu zirvede yeni stratejiler belirleyecek olan katillere ve iþbirlikçilerine karþý tüm anti-emperyalistlerin söyleyecek sözleri olacak. Tüm savaþ karþýtlarýnýn ve anti-emperyalistlerin öfkesini haykýracaðý bir mücadele zirvesini bir an önce örmeliyiz. 28 Haziran günü, katillerin huzurunu kaçýracaðýmýz ve ne kadar ciddi olduðumuzu göstereceðimiz bir gün olmalý ayný zamanda. Dünyanýn gözünün Ýstanbul'da olacaðý 28 Haziran'da Türkiye'nin de üyesi olduðu bu emperyalist örgütün laðvedilmesi ve Türkiye'nin NATO'dan çýkmasý talepleri öne çýkmalýdýr.

Gençlik, Devrimci Ýþçi Partisi'nin inþasýna! Toplumsal muhalefet açýsýndan umutsuzluðun, moralsizliðin kol gezdiði bir dönemde yaþýyoruz ve böyle bir dönemde kollarýmýzý sývamýþ mücadele etmeye çalýþýyoruz. Ýnsanlar akýn akýn devrimci saflara katýlmýyor. "Biþey olmazcýlar, biþey çýkmazcýlar" çok… Peki bu durumda bizler de mi umutsuzluða kapýlmalýyýz, devrimcilere itibar etmeyen gençlik kesimlerini çekmek için olmadýk reklam yöntemleri falan mý bulmaya çalýþmalýyýz ya da “býrakalým geri kalaný, biz eylemimizi yaparýz, gelen arkamýzdan gelir” düþüncesinde mi olmalýyýz? Hiç birisi… Çünkü varolan sorun okullarla sýnýrlý olmayan bir alanda, koskocaman bir sýnýf mücadeleleri alanýnda yaþanan geliþmelerden kaynaklanýyor. Devamý 8. sayfada

1 Mayýs mücadele günüdür!

Faþizm dosyasý Sayfa 13

Liselerden Sayfa 12

Býrakýn Kýbrýs halký karar versin! Sayfa 11

Neden enternasyonalistiz? Sayfa 16

Üniversiteleri emekçileþtirmeli Sayfa 4

1 Mayýs'ý, gençliði sýnýfýn safýna çekmek; iþçi sýnýfýný içinde bulunduðu siyasal alternatifsizlikten kurtarmak adýna devrimci bir iþçi partisinin inþasýnýn anlamlý bir basamaðý yapabilmek için kollarý sývayalým. Devamý 3. sayfada

Geleceðin kamu emekçileriyiz! Sayfa 10


Bush! L O A T O F N ! ED

Enternasyonalist Gençlik 2

28 Haziran’da asýl zirveyi savaþ karþýtlarý örmelidir. Onlarý geldiklerine piþman etmeliyiz. 28 Haziran zirvesi, özellikle Türkiye’deki anti-emperyalistler için bir kilometre taþý olmalý ve mücadele ivme kazanarak devam etmelidir. ABD’nin Irak’a saldýrmasýnýn üzerinden bir yýl geçti. Savaþýn en sýcak dönemleri geride kalsa da iþgal hala devam ediyor. Bu arada emperyalistler elbette boþ durmuyor. Ýçinde bulunduðumuz sürekli savaþ döneminde Irak kesinlikle son adým deðil. ABD Ortadoðu’ya yerleþmeye kararlý. Bunun için yalanlar söylemekten, vahþi politikalar izlemekten geri durmayacaktýr. Irak’ta iþgal devam ederken, emperyalistler ve onlarýn iþbirlikçilerinin uyguladýklarý politikalar dünya halklarýný tehdit ediyorken, antiemperyalist mücadele önemini arttýrýyor. Bu mücadelenin güç kazanýp, alanlara taþmasý hayati bir önem taþýyor. Savaþ karþýtlarý ve antikapitalistler Irak savaþýndan önce dünyanýn her yerinde alanlarý doldurdular. Bush’un ve onun sözcüsü olduðu emperyalistlerin karþýsýnda milyonlarca savaþ karþýtý vardý. Belki savaþý engelleyemedik ama emperyalistlerin tedirgin

olduðu ortadaydý. Türkiye’de ise 1 Mart’ta oylanan tezkereye yüz bin kiþi Sýhhiye meydanýný doldurarak karþýlýk verdi. Tezkere o gün meclisten geri döndü. Savaþa destek veren hükümetler, baþta Blair ve Bush olmak üzere halkýn güvenini önemli ölçüde kaybetmiþ durumda. ABD’nin, müttefiklerinin ve iþbirlikçilerinin askeri örgütü olan NATO, 28 Haziran’da Ýstanbul’da bir zirve gerçekleþtirecek. Bu zirvede yeni stratejiler belirleyecek olan katillere ve iþbirlikçilerine karþý tüm anti-emperyalistlerin söyleyecek sözleri olacak. Tüm savaþ karþýtlarýnýn ve anti-emperyalistlerin öfkesini haykýracaðý bir mücadele zirvesini bir an önce örmeliyiz. 28 Haziran günü, katillerin huzurunu kaçýracaðýmýz ve ne kadar ciddi olduðumuzu göstereceðimiz bir gün olmalý ayný zamanda. Dünya’nýn gözünün Ýstanbul’da olacaðý 28 Haziran’da Türkiye’nin de üyesi olduðu bu

emperyalist örgütün laðvedilmesi ve Türkiye’nin NATO’dan çýkmasý talepleri öne çýkmalýdýr. 28 Haziran’da asýl zirveyi savaþ karþýtlarý örmelidir. Onlarý geldiklerine piþman etmeliyiz. 28 Haziran zirvesi, özellikle Türkiye’deki antiemperyalistler için bir kilometre taþý olmalý ve mücadele ivme kazanarak devam etmelidir. Emperyalist savaþlarý tamamen engellemek ve tüm kirli politikilarýn önüne geçebilmek kapitalizmin yýkýlmasýyla mümkündür. 28 Haziran Türkiye’deki savaþ karþýtlarý ve anti-kapitalistler için çok önemli bir tarih olmasýna raðmen kalýcý kazanýmlar, sürekliliði olan enternasyonalist bir mücadeleyle mümkündür. Bu mücadelenin gücünü göstermesi için NATO zirvesine karþý Ýstanbul’u bir buluþma noktasý haline getirelim ve dünyanýn jandarmalýðýna soyunan Bush ve çetesinin iþinin hiç de kolay olmadýðýný gösterelim.

Birleþik ve güçlü bir eylem için! Haziran ayýnda Ýstanbul'da yapýlacak NATO zirvesi öncesi savaþ karþýtlarý da hazýrlýklarýna baþladý. Savaþ karþýtý hareketi oluþturan farklý birlikler bir yandan kendi bulunduklarý siyasal temeller üzerinde kendi kampanyalarýný hayata geçirmeye çalýþýrken bir yandan da harekete bugün damgasýný vuran bölünmüþlüðü aþarak NATO'yu tek vücut halinde "karþýlama" arayýþý içinde. ABD'nin Irak'ý iþgalinden önce 1 Aralýk eyleminin örgütlenme aþamasýnda saðlanan birliktelik, "Irak'ta Savaþa Hayýr Koordinasyonu (ISHK)" adýný alarak devam etmiþti. 1 Mart'ta yüz bin savaþ karþýtýný Ankara'da bir araya getirdiðinde Koordinasyon 150'nin üzerinde kurumu kapsýyordu. Bu deneyim yaþadýðýmýz topraklarda bir ilkti. Tahmin edilebileceði gibi, politik ve ideolojik olarak da son derece farklý uçlarý bir araya getiriyordu. Haklý savaþlar dahil (ulusal kurtuluþ savaþlarý, sýnýf savaþý, emperyalizme karþý yurt savunmasý gibi) her türlü savaþý ve þiddeti reddeden pasifizm (barýþçýlýk) ile anti-emperyalizm, Ýslami gruplarýn temsil ettiði ümmetçilik ile devrimci enternasyonalist anlayýþlar, Türk yurtsever akýmlarý ile Kürt yurtseverleri bir arada bulunuyordu. Bu kesimleri ortaklaþtýran slogan "Irak'ta Savaþa Hayýr!" olmuþtu. Irak'a yönelik savaþ hazýrlýklarýna karþý oluþturulan birlik ve bu geniþ birlik üzerinden yürütülen çalýþma ve kampanyalar halkta yanký bulmuþtu bulmasýna ama kaçýnýlmaz tartýþmalar da içten içe sürüyordu. 15 Þubat gelecekteki tartýþmalarýn ilk iþaretini verdi. Kadýköy'de çýkan olaylarda devlet terörünü karþýsýna alan anlayýþ ile yaþananlar-

dan Kürt gençleri sorumlu tutan yaklaþým ciddi biçimde karþý karþýya geldi. Hareketin canlýlýðý ve yaklaþan Irak savaþý, tartýþmalarýn ayrýlýkla sonuçlanmasýnýn bir ölçüde önüne geçti. Ortak hedefe yönelik birlik sürdürüldü. Irak savaþýnýn patlak vermesiyle temel politik ayrým noktalarý mantýksal sonuçlarýný vermeye baþladý. Bu noktalarýn baþýnda savaþa karþý tutum geliyordu. Pasifist bir bakýþ açýsýyla görevin sadece savaþýn çýkmasýný engellemek olduðunu savunan ve baþýný ÖDP'nin çektiði kesim, doðal olarak savaþýn baþlamasýyla Koordinasyon'un misyonunun tamamlandýðýný iddia etti. Antiemperyalist olan ve Irak savaþýnda ABD'nin yenilgisini savunanlar için ise tam tersi geçerliydi: Irak'ta Savaþ'a Hayýr Koordinasyonu'nun görevi devam ediyordu. Sonuç, baþýný ÖDP'nin çektiði kesimin Koordinasyon'dan ayrýlarak Küresel Barýþ ve Adalet Koalisyonu'nu kurmasý oldu. Bu ayrýþma dünyanýn bir çok ülkesinde yaþanan bölünmelerden sonra gerçekleþti ama ayný politik özellikleri taþýdý. Þu anda tüm dünyada benzer ayrým noktalarý üzerinden þekillenmiþ, en genel hatlarýyla pasifist ve antiemperyalist (ara tonlar da mevcut) koalisyon, koordinasyon, ittifak vb. yapýlar mevcut. Savaþ karþýtý hareketteki bölünme, politik saflaþma ve netleþmeyi beraberinde getirdi ama diðer yandan da ABD'nin Irak'ý iþgal etmesinin getirdiði moral çöküntüyle birleþerek hareketin tüm kanatlarýný olumsuz yönde etkiledi. 1 Eylül Dünya Barýþ günü ile 27 Eylül'de Ýntifada'nýn yýldönümü vesilesiyle yapýlan eylemler ayrý ayrý organize edildi ve ne yazýk ki

iki tarafýn da düzenlediði eylemler, yanký uyandýrmaktan ve etkili olmaktan uzak kaldý. Þunu çok net bir þekilde belirtmek gerekir ki bu süreçte ISHK politik farklara raðmen ortak eylemde diretmiþ, her türlü esnekliði göstermiþ, ancak Küresel BAK uzlaþmaz bir tutum sergilemiþtir. Bu, BAK'ýn kendini anti-emperyalistlerden ayýrma ihtiyacýnýn bir ürünü olmuþ; ancak bu tutumlarý Türkiye'deki savaþ karþýtý hareketi toptan ve olumsuz yönde etkilemiþtir. Nihayet Haziran ayýnda yapýlacak olan NATO zirvesi yeniden ortak eylemi gündeme getirmiþ durumda. Bush'lar, Blair'ler, Berlusconi'ler, Erdoðan'lar NATO zirvesinde birleþirken bizim sokakta ayrý olmamýz düþünülemez. Geçmiþte olduðu gibi bu sefer de tek bir tema üzeinden birleþebiliriz. "NATO'ya Hayýr! Ýþgale Son!" Faaliyetler elbette ki ayrý perspektiflerle örgütlenecek, ayrý vurgular, ayrý yöntemler benimsenecektir. Ama o gün Bush'un karþýsýna tek vücut çýkmak bir zorunluluk. Bugün ortak eylem yönünde olumlu biçimde yürütülen tartýþmalar ve ortak örgütlenen 20 Mart eylemi umut vericidir. Þimdiden Koordinasyon ve Küresel BAK (bunlara, ortak eylem yapmayý öneren TKP'yi de ekleyebiliriz) yapacaklarý faaliyetleri ortaklaþtýrma gayreti içine girmiþ durumda. Ama Bush'a ve NATO'ya karþý birlik sadece bu oluþumlardan beklenmemeli. Okul okul, mahalle mahalle her savaþ karþýtýný, her Bush karþýtýný, her NATO karþýtýný, Ýstanbul'da yapýlacak eylem için bir araya getirmeye ve örgütlenmeye baþlanmalý.


Enternasyonalist Gençlik 3

NATO'yu kov! Ýþgale deðil direniþe ortak ol! Kapitalist dünyanýn elebaþlarý, bürokratik iþçi devletlerinin yýkýldýðýný ama iþçilerin ve ezilenlerin yok olmadýðýný biliyorlardý. Yok olmadýklarý gibi hâlâ daha çoðunluktular. Daha zayýftýlar belki. Daha örgütsüzdüler. Ama hâlâ sömürülecek milyarlar vardý. Sovyetler Birliði ve Doðu bloku ülkelerine karþý kapitalist batýnýn kurduðu bir askeri ittifak olan NATO, SSCB'nin ve diðer bürokratik iþçi devletlerinin yýkýlmasýnýn ardýndan iþlevi tartýþýlýr bir örgüt haline geldi. Bazýlarýna göre "kýzýl tehlike" kalmadýðýna göre NATO'ya da gerek yoktu. Ancak kapitalist dünyanýn elebaþlarý, bürokratik iþçi devletlerinin yýkýldýðýný ama iþçilerin ve ezilenlerin yok olmadýðýný biliyorlardý. Yok olmadýklarý gibi hâlâ daha çoðunluktular. Daha zayýftýlar belki. Daha örgütsüzdüler. Ama hâlâ sömürülecek milyarlar vardý. Ýlk iþ kapitalist dünya pazarýnýn hakimiyetinden sýyrýlmýþ dev bir coðrafyayý yeniden sömürüye açmaktý. SSCB ve diðer bürokratik iþçi devletlerinin yýkýntýsý üzerinde kapitalizmin restore edilmesi gerekiyordu. Bir çok eski bürokrat bu göreve seve seve talip oldu. Vahþi bir özelleþtirme kampanyasý baþladý. Fabrikalar, iþletmeler kapanýn elinde kalýyordu. Ýþçiler bürokrasiden kurtulduk derken, ne kadar kazanýmlarý varsa hepsinden oldular. Bu süreç hâlâ devam ediyor. Ne var ki bu kadar büyük bir yýkým, öyle tereyaðýndan kýl çeker gibi olamazdý. Pürüzler çýkacaktý, nitekim çýktý da… Yugoslavya'da Nazileri kovalýberi kardeþçe yaþayan halklarý birbirine düþürmek gerekliydi. Emperyalizm Yugoslavya'yý toptan yutarsa midesine oturacaðýný bildiðinden, parça parça etti. Önce Bosna'da, sonra Kosova'da kanlý savaþlar yaþandý. Özgürlük isteyenler baþlarýn-

da ne kendi milletlerinden, ne de yýllar öncesine kadar kardeþçe yaþadýklarý sonra düþman kesildikleri milletlerden olmayan batý Avrupalý bir sömürge valisi buldular. Emperyalizm, baðýmsýzlýk, özgürlük diye kardeþinin boðazýna sarýlanlara, kendi merkez bankasý bile olmayan bir baðýmsýzlýk, sermayenin sýnýrsýzca sömürdüðü, iþçilerin özgürce sömürüldüðü bir özgürlük getirdi. Tüm bunlarý gerçekleþtirmek için tüm emperyalistler seferber oldu. Avrupa Birliði, Birleþmiþ Milletler kapitalizmden kopmuþ bu topraklarý yeniden pazar yapmak için kollarý sývadý. Bu "pazar" için alaný düzlemek ise NATO'ya düþtü. ABD 11 Eylül'ü fýrsat bilip Avrasya'ya seferini baþlattýðýnda NATO yine iþbaþýnda. Eski kýzýl düþmanýn yerini Ýslamcý teröristler aldý. Afganistan'a "demokrasi" gerekiyordu. Öyle daðlýk alanlarda pek demokrasi yeþermeyeceðinden olsa gerek Afganistan'ý düzlemek bombalarýyla yine NATO'ya düþtü. Gerici Taliban gitti, Afgan halký kendini yine sömürge olarak buldu. Etnik çatýþmalar, savaþ aðalarýnýn saltanatý da cabasý. Evet düþmanýn rengi deðiþti; ama NATO'nun iþlevi gerçekten deðiþti diyebilir miyiz? NATO'nun bombalarý hep ezilen halklarýn üzerine yaðýyor, çünkü o, ezenlerin, emperyalistlerin askeri örgütüdür. Þimdi bu örgüt Ýstanbul'da toplanacak. Elebaþlarý George W. Bush'un da katýlýmýyla hakimiyetleri karþýsýna çýkan pürüz-

leri nasýl ortadan kaldýracaklarýný konuþacaklar. Onlarýn da iþi zor. Çünkü pürüz çok. Ailesini gözlerinin önünde tutukladýklarý, öldürdükleri, baþýna bombalar yaðdýrdýklarý yüzbinlerce çocuk pürüz var. Þimdi küçük olabilirler ama bu kinle büyüdüklerinde direniþ olup karþýlarýna çýkacaklar. Þimdiden, Filistin'de yüzlercesi Ýntifada olmuþ karþýlarýnda. Þimdi dost gözüküp sonra sattýklarýnda ise yine on binlerce Kürt çocuk Serhildan olup dikilecekler karþýlarýna. Ýþgale deðil direniþe ortak olan her renkten, milletten enternasyonalist de yanlarýnda. Pürüzleri arttýrmak lazým. Bir pürüz de Ýstanbul'da çýkarmak lazým. Onlar hazýrlanýyorsa biz de hazýrlanýyoruz. Olabildiðince cüsseli bir pürüz çýkartmaya çalýþmalý. Ama bu pürüzün onlarý durdurmaya yetmeyeceðini de bilerek. Mücadele ne 28 Haziran'da baþlýyor ne de o gün bitecek. Savaþýmýz emperyalizmle, bu kahrolasý sömürü düzeniyle. Bu düzen de biz ezilenler için pürüzdür. Hem de ne pürüz! Koskocaman, dað gibi, Everest gibi bir pürüz; ama tek baþýmýza bakarsak öyle. Ne kadar birleþir, ne kadar örgütlenirsek bu pürüz gözümüzde o kadar küçülür, kendimize güvenimiz o kadar artar. Ýþ, bu kapitalist daðýn temeline devrim dinamitini koymaya kalýr sadece. 28 Haziran'a kadar ve ondan sonrasý için birleþelim, örgütlenelim Sürekli savaþa karþý sürekli devrim!

1 Mayýs mücadele günüdür! 1 Mayýs yaklaþýyor. Fabrikalarda, mahallelerde, okullarda 1 Mayýs çalýþmalarý baþlýyor. Mitinge daha güçlü ve kitlesel katýlým saðlamak en önemli amaçlardan biri olarak öne çýkýyor. Bununla birlikte 1 Mayýs'ý bir mitingin, bayramýn ya da eylemin ötesine taþýrarak anlamlandýrmak gerekli. Bu da 1 Mayýs'ýn siyasal içeriðinin nasýl doldurulacaðý ile ilgili. Her sene iþçi sýnýfýnýn ulusal ve uluslararasý gündemleri 1 Mayýs'lara damgasýný vurur. Önemli olan, bu gündemlerin nasýl ve hangi perspektifle iþleneceðidir. 1 Mayýs'ta, sadece Türkiye'de deðil ama tüm dünyada enternasyonalist bir mücadele anlayýþýnýn ortaya koyulmasý gerekiyor. Bu eksik olduðu taktirde tüm mücadele baþlýklarýnda ulusal darlýða düþme tehlikesi mevcuttur. Somutlayacak olursak, iþçi sýnýfýný köleleþtiren yasalara karþý çýkarken, bu yasalarý üyelik þartý olarak Türkiye’ye dayatan, kendi iþçilerine de ayný koþullarý reva gören AB'ye de karþý çýkmak, Türkiye'nin emperyalist politikalara gönüllü katýlýmýný, kendi hükümetimize karþý mücadeleyi öne alarak teþhir etmek, Kürt halkýnýn haklarýna önderliðinin politikalarýndan baðýmsýz biçimde sahip çýkmak ve tüm bunlarý yaparken uluslararasý dayanýþmayý enternasyonal bir örgütlülüðün inþasý mücadelesiyle iç içe

geçirmek 1 Mayýs'a taþýyacaðýmýz enternasyonalist çizgimizin temel taþlarý olacaktýr. 1 Mayýs'a giderken ve o süreci örgütlerken ülkede sýnýf mücadelesinin içinde bulunduðu koþullarý çok iyi anlamalýyýz. Ýþçi Mücadelesi'nin seçimler baðlamýnda yaptýðý tespitler ve önerdiði mücadele hattý bize yol göstermektedir. Demokratik Güçbirliði adýyla ortaya çýkan sýnýf iþbirlikçi bloklaþmanýn sosyalist solda doðurduðu boþluða iliþkin yapýlan tespitler seçimler sonrasýnda doðrulanmýþtýr. Aðýr saldýrýlara maruz kalan iþçi sýnýfý, seçimlerde aldýðý desteðe güvenerek daha da pervasýzlaþacak olan AKP'nin yeni saldýrýlarýyla yüzleþmeye hazýrlýklý olmalýdýr. Yeni iþ yasasýnýn meclisten geçtiði dönemde sendika bürokrasisinin sýnýfý cami ile kýþla arasýna sýkýþtýrmasý, sýnýf çýkarlarý yerine hükümetin tarikatçýlýðýný vs. öne çýkarmasý mücadeleyi felç etmiþti. Böylece iþçi hareketi yeni saldýrýlara göðüs gerebilecek bir siyasal perspektiften de yoksun býrakýldý. Bu durumu tersine çevirecek basýncý gerçekleþtirebilecek bir odaðýn bulunmayýþý durumu daha da güçleþtirmektedir. Özcesi bir sýnýf mücadelesi alternatifinin, bir devrimci iþçi partisinin yokluðu tüm yakýcýlýðýyla kendini hissettirmektedir. 1 Mayýs’ta alanlara bu koþullarý

deðiþtirme kararlýlýðýnda olduðumuzu göstermek için çýkmalýyýz. Öyleyse gençliðin 1 Mayýs'a katýlýmý da çizdiðimiz bu çerçeveye uygun olmalýdýr. Çünkü gençliðin dinamizmi, iþçi sýnýfý mücadelesinin bilinçli eylemine güç kattýðý ölçüde anlamlýdýr. Birçoðumuz, 1 Mayýs'ý bir þölen olarak algýlayanlara, tüm eylem boyu alanda gezinip kortejleri gözlemleyenlere þahit olmuþuzdur. Bilmeliyiz ki, bu anlayýþtaki insanlarýn sayýsý arttýkça 1 Mayýs'ýn mücadele üzerindeki siyasal aðýrlýðý azalýyor demektir. 1 Mayýs ne bir piknik, ne de bir eðlence yeridir. 1 Mayýs mücadele alanýdýr. Orada gösterilen siyasal duruþun 1 Mayýs öncesindeki mücadelelerle þekillendirilip 2 Mayýs'la birlikte geleceðe taþýnmasý gereklidir ve ancak böyle olursa anlamlýdýr. 1 Mayýs'a disiplinli katýlýþ, sloganlarýn gür haykýrýlmasý gerekli ama yeterli deðildir. 1 Mayýs'a taþýdýðýmýz her insanýn bu sloganlarýn, disiplinli yürümenin önemini ve anlamýný kavramasý ve benimsemesi için çaba sarfeetmeliyiz. 1 Mayýs'ý, gençliði sýnýfýn safýna çekmek; iþçi sýnýfýný içinde bulunduðu siyasal alternatifsizlikten kurtarmak adýna devrimci bir iþçi partisinin inþasýnýn anlamlý bir basamaðý yapabilmek için kollarý sývayalým.


Enternasyonalist Gençlik 4

Üniversiteleri emekçileþtirmeli

Yasayý çöpe atmak için mücadele sürüyor

Ne öðrenciler ne de öðrenci hareketi toplumdan soyut deðildir. Bizi toplumdan, toplumsal mücadelelerden soyutlamaya çalýþan burjuvazidir. Biz tam tersine öðrenci mücadelesini emekçilerin mücadelesinin bir parçasý haline getirmeliyiz. "Kamu reformu" adý altýndaki kölelik yasalarýyla YÖK yasasýnýn arasýndaki baðý kurabilmeli ve mücadeleyi emekçilerle birlikte verebilmeliyiz. Gün geçtikçe üniversitelerin kapýlarýnýn emekçi çocuklarýna daha fazla kapandýðýný görüyoruz. Bu sorun her basýn açýklamasýnda, her öðrenci etkinliðinde dile getirilse de, bu dile getiriþ çoðu zaman yüzeysel oluyor ve slogan düzeyinde kalýyor. Oysa hem sorunun kendisini anlamak, hem de emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarýný açabilmek yüzeysel bir kavrayýþýn ötesine geçmeyi gerektiriyor.

Üniversitelerde öðrencilerin sýnýfsal profilinin deðiþimi Öncelikle üniversite kapýlarýnýn emekçi çocuklarýna kapatýlmasýndan bahsettiðimizde, ayný zamanda en azýndan bir dönem boyunca bu kapýlarýn açýk olmuþ olduðunu da söylemiþ oluyoruz. Bu bir ölçüde doðrudur. Özellikle 20. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan baþlayarak tüm dünyada emekçi çocuklarý yüksek öðrenim kurumlarý içinde bugüne göre kýyaslanmayacak kadar fazla bir oranda yer alýyordu. Fakat bu üniversitelerin kapitalist sistemle eskiden daha az baðý olduðundan deðil, kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarýndan ileri geliyordu. Ýkinci Dünya Savaþý’nýn ardýndan yeniden paylaþýlmýþ dünyada, parlak bir ekonomik büyüme sürecine giren kapitalizm, bu büyümeyi saðlamak ve sürdürmek için çok sayýda yetiþmiþ iþ gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bu anlamda parasýz eðitimin saðlanmasý ve burs olanaklarýyla emekçi çocuklarý üniversitelerde daha fazla yer alabildiler. Bu gençler yükselen öðrenci hareketlerinin dayandýðý bir zemin oluþturdu. Bununla birlikte üniversitede daha fazla emekçi kökenli gencin yer almasýný tek etken olarak görmek yanlýþtýr. 60’larýn ikinci yarýsýnda yükselen ve 70’lerde süren öðrenci hareketleri baþta iþçi sýnýfýndaki hareketlenme olmak üzere, Vietnam ve Küba gibi örneklerin varlýðýndan ve sosyalizmin uluslararasý prestijinin

artmasýndan da doðrudan etkileniyordu. Sosyal hareketlerin yükseldiði koþullarda, emekçi çocuklarý üniversitenin sunduðu sýnýf atlama olanaklarýný bir kenara býrakýp kendi sýnýfýna örgütlü biçimde hizmet etme yolunu seçiyor ve devrimci yapýlarýn saflarýna katýlýyordu. Burjuva kökenli gençlerden de azýmsanmayacak ölçüde devrimci saflara katýlanlar oldu. Bu elbette ki kendi sýnýf çýkarlarýndan kopma anlamýna geliyordu. 70’lerdeki krizle birlikte ise kapitalizmin eski ihtiþamlý günlerini geride býrakmaya baþladýðýný görüyoruz. Bugün Türkiye üniversitelerinde, kapitalist üretimin yetiþmiþ iþgücü ihtiyacýnýn çok ötesinde üniversite öðrencisi bulunmaktadýr. Yetiþmiþ iþgücü talebi azalmýþ, buna karþýn üniversite ve öðrenci sayýsý hýzla artmýþtýr. Sonuç koskoca bir diplomalý iþsizler ordusudur. Bu durumda elbette burjuvazi kendi sýnýfýnýn gençlerinden yararlanmayý tercih etmektedir. Ýþ bulma olasýlýðýnýn görece yüksek olduðu üniversiteler ya vakýf üniversiteleridir ya da taban puanlarý yüksek devlet üniversiteleridir. Bu puanlarý tutturmak ve rakip öðrencileri geçmek için dershanelere ve özel derslere bolca para dökmek gerekmektedir. Eþit yetenekteki gençlerden burjuva aileden olanlarý haliyle tartýþýlmaz bir avantaja sahiptir. Emekçi çocuklarýndan bu üniversitelere girenleri ise sermayenin özellikle yarattýðý, burjuva kökenli öðrencilerce de benimsenip pekiþtirilen bir kültürel ortam beklemektedir. Bu ortam emekçi çocuklarý üzerinde sýnýf atlama olanaðýna sýký sýkýya sarýlma yönünde yoðun bir basýnç yaratmaktadýr. Emekçi çocuklarý ya bu kültüre özenmekte ya da kendi kabuðuna çekilip derslerine odaklanmaktadýr. Ne kendi sosyal sorunlarýyla ne de politikayla ilgilenmektedir. Bunlarla ilgilenmesi tehlikeli gelmektedir ona. Ona öyle sunulmaktadýr çünkü. Polis baskýsý, soruþturmalar vb. emekçi kökenli öðrenci için politikanýn sýnýf

atlama hayalini suya düþürecek bir macera gibi görünmesine yol açmaktadýr. Büyük þehirlerdeki bazý üniversitelerle birlikte anadoludaki birçok üniversite ise fiilen ülkedeki iþsizlik oranýný maskelemenin ötesinde ciddi bir iþlev görmemektedir. Bu üniversitelerdeki öðrencilerin çoðunun diplomalý iþsiz olacaðý ya da alaný dýþýnda düþük ücretle çalýþan bir proleter olacaðý bir gerçekse de bu üniversitelerde de sýnýf atlama hayali bilinçli biçimde pompalanmaktadýr. Ne var ki sistemin bu üniversitelere sunduðu olanaklar çok sýnýrlýdýr ve bu, sistemle öðrenciler arasýnda daha kýrýlgan bir zemin oluþturmaktadýr. Bu zemin üzerinden öðrenci muhalefetinin geliþmesi olasýlýðýna karþý ise bu üniversitelerde tam bir diktatörlük uygulanmakta, en ufak demokratik haklar bile ayaklar altýnda çiðnenmektedir. Metropollerin gözde üniversitelerindeki gönüllü uzlaþmanýn yerini bu üniversitelerde baský yoluyla ezme almaktadýr.

Öðrenci hareketinin sorunlarý Üniversitelerdeki ortamýn, öðrencilerin akademik ve/veya siyasal mücadelesinin yükseliþ için çok da elveriþli olmadýðý ortadadýr. Fakat bu durum kötümserliðe kapýlmayý gerektirmez. Varolan duruma uygun bir mücadele anlayýþý geliþtirmek gereklidir. Bu mücadele anlayýþý, üniversitelerdeki nesnel koþullardan kaynaklanan ve öðrenci muhalefetine yansýyan hatalý anlayýþ ve eðilimlerin eleþtirisini de barýndýrmalýdýr. Üniversite muhalefetinde iki uçta iki hatalý yaklaþýmla karþýlaþýyoruz. Bunlardan birincisi öðrenci kitlesinin apolitik durumuna adapte olan, buna uygun bir yöntem geliþtiren, mücadeleyi ise esas olarak akademik demokratik taleplerle sýnýrlayan anlayýþtýr. Ýkincisi ise siyasal faaliyetinin karþýlýðýný kitlede bulamayýnca ona küsen, kendi kabuðuna çekilerek bir anlamda kendi kendi-

6 Mart'ta Ankara Sýhhiye Meydanýný yüz bin iþçi ve emekçi doldurdu. Özellikle yasayla tasfiye edilecek sektörleri kapsayan YOL-ÝÞ sendikasý yüzlerce otobüs kaldýrdý ve yaklaþýk 20 binlik bir kitleyle mitinge katýldý. Turuncu þapkalarýyla miting alanýný turuncuya boyadýlar. Yine Eðitim-Sen ve Tabip Odalarý mitinge yoðun katýlým sergilediler. Sloganlarýmýzla hep bir aðýzdan kölelik yasasýný kabul etmeyeceðimizi gösterdik. Birçok maddesini meclisten geçirmeyi baþaran AKP kölelik yasasýnýn tamamýný seçimler sonrasýna ertelemiþ durumda. Dolayýsýyla yeni mücadelelere hazýr olmalýyýz. Bu süreçte emekçilerle öðrencilerin kurduðu baðý pekiþtirmeliyiz. Kölelik yasasýna iliþkin bilgilendirici çalýþmalarýmýzý bizi izleyenler yakýndan bilirler. Bu konuda yoðun çabalarýmýz oldu. 6 Mart'la birlikte baþlayan süreçte artýk söz bitti ve sýra eylemde. 6 Mart eylemi daha önce yapýlmasý gereken bir eylem olsa da hükümet için ciddi bir uyarý niteliði taþýyor. Yasa tekrar meclise geldiðinde on binleri yüz binlere çýkararak yine alanlarý doldurmalýyýz. Ama sadece alanlarý doldurmak yetmez. Ýþçi sýnýfýnýn esas gücü üretimden geldiðine göre, yasayý çöpe atmanýn yolu da genel grevden geçiyor. KESK Genel Baþkaný Sami Evren mitingde genel grev söylemini yineledi. Söylemin eyleme geçmesi sonuç alýcý olacaktýr. Þimdi mücadele sürüyor. Biz öðrenciler de geleceðin emekçileri olarak sýnýfla omuz omuza Ankara'daydýk; yarýn da nerede emekçi mücadelesi varsa orada olacaðýz. Özgürlüðün iþçilerle geleceðini biliyoruz. Sermaye bizi satýn almak istiyor. Biz bilincimizi ve yeteneklerimizi iþçi ve emekçilerin hizmetine sunalým.

8 Mart'ta kadýnlar alanlardaydý 8 Mart'da kadýnlar taleplerini haykýrmak için alanlardaydý.Türkiye'nin bir çok yerinde kadýnlar alanlarý doldurdu. Sloganlarý, türküleri, halaylarý ile eylemler düzenlediler. Ýstanbul'da 7 Mart Pazar günü Abide-i hürriyet meydanýnda bir miting yapýldý. Polisin eyleme katýlanlarý arama noktasýnda taciz etmesi ve bir kiþinin bir süre alýkonulmasý sonucu bir gerginlik yaþandý. Ama daha önemlisi erkeklerin "kadýnlar destek vermek için" alanda yer almasýydý. Öyle ki bu destek sonucunda erkek arkadaþlar kimi zaman kadýnlarýn sesini dahi bastýrdýlar. Fakat tüm olumsuzluklara raðmen kadýnlar mücadelelerini alanlara taþýdýlar; renkli coþkulu bir 8 Mart gerçekleþti.

13 Mart eyleminden izlenimler 13 Mart'ta öðrenciler Türkiye'nin dört bir yanýndan Ankara'ya hareket etti. Marmara ve Karadeniz'den gelen öðrenciler, sabah saatlerinde Ankara giriþinde jandarma tarafýndan durduruldu. Jandarma kimlik ve GBT kontrolü yaptýktan yaklaþýk 1 saat sonra öðrencileri býraktý. Ankara dýþýndan gelen bütün öðrenciler Kurtuluþ parkýnda toplandý. Ortak atýlan bir çok slogandan sonra, eylem komitesi eylem hakkýnda kýsa bir açýklama yaptý. Saat 12.15'te Kýzýlay'a doðru harekete geçen yaklaþýk 1500 öðrenci Ziya Gökalp caddesinde Ankaralý


Enternasyonalist Gençlik ni kitleden tecrit eden anlayýþtýr. Bu anlayýþ öðrenci kitlesinin muhalif unsurlarýnýn önemli bir kýsmýnýn bile katýlmadýðý radikal eylem biçimlerinin benimsenmesiyle öðrenci hareketinin canlanacaðýný ve/veya sýçrayacaðýný savunabilmektedir. Bu yöntem denenmiþ ancak gruplarýn kendilerini ve yakýn çevrelerini konsolide etmelerinin ötesinde öðrenci muhalefetine bir ivme kazandýramamýþtýr. Öte yandan karþýt eðilim öðrencilerle daha fazla bað kurabilmiþ ancak bu baðý politikleþtirememe sorunu neredeyse müzmin bir hal almýþtýr. Bu politikleþ(tir)ememe zaafýnýn en somut yansýmasý öðrencilik döneminin ötesine taþmayan “solculuk” pratikleridir. Ýki anlayýþtan biri daha liberal, diðeri daha radikal görünmekle birlikte iki anlayýþ da politik hedefler bakýmýndan sistemin dýþýna çýkamamakta birleþirler. Özerk Demokratik Üniversite þiarý (ya da yine aþamacýlýðýn ürünü olan ve ÖDÜ’den nitel olarak pek de farklý olmayan Demokratik Halk Üniversitesi þiarý) her iki anlayýþý benimseyen gruplarca da savunulmaktadýr. Sistemin ötesine taþan tek üniversite alternatifinin Özgür Emekçiler Üniversitesi olduðunu gerek önceki Enternasyonalist Gençlik’lerde gerekse Ýþçi Mücadelesi’nde yeterince iþlediðimizden burada ayrýntýsýna girmeyeceðiz. Bizim vurgulamak istediðimiz, politik öz bakýmýndan farklýlaþmadan, eylem yöntemleri üzerinden ayrýþmanýn öðrenci hareketine hiçbir siyasal kazaným getirmediðidir. Tersine bu ayrýþmalar öðrenci muhalefetini bölmekte ve zayýflatmaktadýr. 6 Kasým’ý dört parça halinde yapan öðrenci gruplarýnýn hangi parçasý öðrencileri peþinden sürükleyebilmiþ, hareketi “sýçratabilmiþtir”. 16 Mart’ýn iki parçalý yapýlmasý daha uygun bir saldýrma fýrsatý bulan polis dýþýnda kime yaramýþtýr? Ýþin en acýklý tarafý öðrenci gruplarýnýn bu süreç içindeki iliþkilerinin apolitikleþmesidir. Eylemlerin politik içeriði tartýþýlmadan tek pankart mý, ayrý pankart ya da dövizler mi türünden tartýþmalarla eylemler bölünmektedir. Kimse kýzmasýn, tüm öðrenci gruplarý YÖK-AKP tartýþmasý karþýsýnda üçüncü ya da esas taraf olmayý seçmiþken, asýl belirleyici tavýr alýþ buyken eylemi dört parçaya bölebilmek ancak sekterliðin ya da perspektifsizliðin bir ürünü olabilir. Özcesi öðrenci muhalefeti üniversitedeki deðiþen öðrenci profiline ve nesnel koþullara uygun bir siyasal cevap ürete-

memektedir. Bu da daha en baþta belirttiðimiz, sorunu yüzeysel olarak kavramanýn, “üniversitelerin kapýlarý emekçi çocuklarýna kapanýyor” söylemini tekrarlamanýn ama somut cevaplar üretememenin sonucudur.

Nasýl bir perspektifle sorunlarý aþarýz? Öncelikle üniversitelerdeki öðrenci profilinin burjuvazi lehine deðiþmesi, sermaye ile daha yoðun bir bütünleþme gibi yapýsal süreçler üniversitenin kendi iç dinamiklerinden çok kapitalist sistemin ihtiyaçlarý tarafýndan belirlenmektedir. Dolayýsýyla mücadele en baþýndan itibaren üniversiteleri aþan bir perspektifle verilmelidir. Burjuvazi üniversiteler üzerindeki mücadelesini sýnýfsal olarak verdiðine göre bizim perspektifimiz de sýnýfsal olmalýdýr. Öðrencilere, en azýndan baþlangýçta muhalif öðrencilere, emekçiler ve burjuvazi arasýnda kesin bir tercih yapmanýn zorunluluðunu kavratmak gereklidir. Ne öðrenciler ne de öðrenci hareketi toplumdan soyut deðildir. Bizi toplumdan, toplumsal mücadelelerden soyutlamaya çalýþan burjuvazidir. Biz tam tersine öðrenci mücadelesini emekçilerin mücadelesinin bir parçasý haline getirmeliyiz. “Kamu reformu” adý altýndaki kölelik yasalarýyla YÖK yasasýnýn arasýndaki baðý kurabilmeli ve mücadeleyi emekçilerle birlikte verebilmeliyiz. YÖK yasasý üzerine ne fýrtýnalar kopartýrlarsa kopartsýnlar, YÖKHükümet-MGK üçgeninde süren tartýþma laiklik çerçevesinin dýþýna taþmayacaktýr. Batýcý burjuvaziyle Ýslami sermeye arasýndaki kavga üniversitelerin birer iþletme haline getirilmesi, paralý olmasý, sanayi ile bütünleþmesi söz konusu olduðunda uzlaþmaya dönüþmektedir. Ayný þey kamu reformu için de geçerli deðil mi? CHP’nin muhalefeti yine laiklikle, þeriat tehlikesiyle sýnýrlý. Özünde ise þunu diyorlar: “sizin yerinize

6 Mart'ý düþünelim. Öðrenciler, YOL-ÝÞ'li iþçiler ve Eðitim-Sen'liler miting alanýnda buluþtu. Hedefimiz bunun ötesine gitmek 6 Mart'ý da söz gelimi YÖK yasa tasarýsýný engellemeye dönük 13 Mart gibi bir eylemi de YOL-ÝÞ ve Eðitim-Sen'le birlikte örgütlemektir.

emekçileri biz köleleþtirmek istiyoruz”; “onlarýn sahibi biz olmak istiyoruz.” Ýki yasa da IMF ve Avrupa Birliði tarafýndan dayatýlan yasalar. O halde sadece bu yasalara karþý mücadeleyi deðil, sisteme karþý toptan mücadeleyi emekçilerle ortaklaþtýrmak gereklidir. 6 Mart’ý düþünelim. Öðrenciler, YOL-ÝÞ’li iþçiler ve Eðitim-Sen’liler miting alanýnda buluþtu. Hedefimiz bunun ötesine gitmek, 6 Mart’ý da söz gelimi YÖK yasa tasarýsýný engellemeye dönük, 13 Mart gibi bir eylemi de YOL-ÝÞ ve Eðitim-Sen’le birlikte örgütlemektir. Bu tür bir bütünleþmeyi saðlamadan sonuç alýcý eylem hayaldir. Bu ortak mücadelenin gerçekleþmesi için öðrenci muhalefetinin tercihini tam yapmýþ bir þekilde emekçilerin karþýsýna çýkmasý gerekiyor. Bu tercih söylemle sýnýrlý kalamaz. Emekçilerin yanýndayýz deyip, hayata ve mücadeleye sadece öðrenci gözlükleriyle bakarak olmaz. Mücadeleyi düzen içi taleplerle sýnýrlamakla da olmaz. Örneðin iþçi sýnýfýnýn üniversitelerdeki rolünü perspektif dýþý býrakan, muðlak bir üniversite bileþenleri kavramýyla geçiþtiren Özerk Demokratik Üniversite perspektifiyle bu birlik saðlanamaz. Üniversite kapýlarýnýn emekçilere açýlmasý ya kapitalizmin buna yeniden ihtiyaç duymasýyla olacaktýr -ki eðilim tam tersidir ve bu eðilim tersine dönse de burjuvazi bunu kendi yöntemleriyle yapacaktýrya da üniversiteler emekçilerin üniversiteleri haline gelecektir ve üniversitenin yapýsý emekçi sýnýflarýn çýkarlarýyla belirlenecektir. Bunun devrimci bir dönüþümü zorunlu kýldýðý ortadadýr. O halde öðrenci muhalefetinin politikleþmesi ve devrimcileþmesi saðlanmalýdýr. Bu, eylemlerin radikalleþmesi demek deðildir. Bunu da içerir ancak esas olarak emekçi kökenli öðrencileri sýnýf atlama rüyasýndan uyandýracak, burjuva kökenli öðrencilerin ise en azýndan bir kýsmýný sýnýfsal aidiyetinden kopararak iþçi sýnýfý mücadelesine çekecek bir politik aydýnlanma gereklidir. Politik tartýþmalarý sonsuza kadar erteleyip, pankart açma tartýþmasý üzerinden saatler harcayan öðrenci hareketi bunu baþaramaz. Politikayý öðrenci muhalefetinin gündemine tekrar sokmalýyýz. Kapýlar emekçilere kapanýyor diye hayýflanmayý keselim artýk. Bu kapýlarý emekçilere ardýna kadar açmak, sermayeyi ise tüm kurum ve ajanlarýyla kovmak için politikleþelim, iþçi sýnýfýna gidelim, en önemlisi de bu temellerde örgütlülüðümüzü ilerletelim.

öðrencilerle buluþtu. Ankara'daki örgencilerin katýlýmýyla yaklaþýk 2500 öðrenci, Kýzýlay'daki polis barikatýna doðru yürümeye baþladý. Yürüyüþ sýrasýnda öðrenciler "YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleþecek", "YÖK, polis, medya, bu abluka daðýtýlacak, "bir, iki, üç, daha fazla Kýzýlay, daha fazla direniþ", "YÖK yasa tasarýsý geri çekilsin", "baskýlar bizi yýldýramaz" gibi sloganlar attý. Yaklaþýk yarým saat bekleyiþten sonra, polisin uyarýsýna karþý kararlý bir tavýr sergileyen öðrencilere polis ilk olarak gaz bombalarý ve panzerlerle saldýrýya geçti. Bu ilk saldýrýdan sonra öðrenciler Kurtuluþ parkýna doðru geri çekildi. Bu arada ara sokaklara ve iþyerlerine giren öðrenciler polis tarafýndan gözaltýna alýndý. TED koleji önünde biriken öðrencilere ise polis, panzer ve gaz bombalarýyla tekrar saldýrýya geçti. Bu arada öðrenciler ara sokaklara barikat kurdu. Öðrencilerin bir kýsmý Cebeci kampüsüne bir kýsmý da Sýhhiye köprüsüne doðru geri çekildi. Polis, Cebeci kampüsü önünde toplanan kalabalýða tekrar saldýrdý. Öðrencilerin bir kýsmý Dikimevi'ne, bir kýsmý da Cebeci kampüsünün üst kýsmýna doðru geri çekildi. Dikimevi ve Cebecinin üst tarafýna doðru çekilen kitle ara sokaklarda "faþizme karþý omuz omuza", "katil polis hesap verecek", "halkýmýz saflara" þeklinde sloganlar atarak ara sokaklara barikat kurdu. Öðrencilerin bu direniþi yaklaþýk 5 saat devam etti. Ayrýca, ara sokaklarda kitleden ayrýlan öðrencilere faþistler saldýrdý.

16 Mart Mart ayýnýn yoðun gündemlerinden birini 16 Mart'da Beyazýt meydanýnda yapýlan basýn açýklamalarý oluþturuyordu. Halepçe katliamý ve Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk fakültesi önünde katledilen devrimci öðrencilerin anýlmasý için iki ayrý basýn açýklamasý gerçekleþtirildi. Basýn açýklamlarýndan ilki meydanda baþladý ve eczacýlýk önünde, katledilen öðrencilerin fotoðraflarýnýn karanfillerle birlikte fakültenin önüne býrakýlýp sloganlarla merkez kampüse girilmesi ile son buldu. Daha sonra baþka bir öðrenci grubu basýn açýklamasý yapmak için meydanda toplandý. Suriye'de geçekleþen çatýþmalarý ve Halepçe katliamýný protesto etmek için gelen baþka bir grupla bir araya geldikleri sýrada polis çok sert bir biçimde saldýrdý. Zaten eylem öncesinde alandaki polis sayýsý gerçekten düþündürücüydü. Tüm bunlara raðmen en önemli neden iki ayrý basýn açýklamasý yapýlmýþ olmasýydý. Eylem öncesinde eylemin biçimi ile ilgili çýkan tartýþmalar sonucunda eylem bölündü. Herkesin sahiplendiði böylesi bir eylemde bu þekilde bir ayrýþmanýn sonuçlarý; özellikle solun bir türlü toparlanamadýðý böylesi bir süreçte gerçekten daha vahim oluyor. Ýki eylem de cýlýzdý ve kitlenin az olmasý motivasyonu düþürdü ve polisin saldýrýsýna zemin hazýrladý. Polisin vahþi saldýrýsý sonucu bir çok kiþi yaralandý bir çok kiþide gözaltýna alýndý.Ve solun bu zaafý yüzünden çok baþarýlý olmayan iki ayrý eylemle 16 Mart'ý anmýþ olduk.

5


Enternasyonalist Gençlik 6

Devrim þehitleri ölümsüzdür! Öðrenciler her zaman toplumsal mücadeleler içinde önemli bir yer tutmuþtur. Mücadelenin en keskin uçlarýndan biri olmuþtur. 60'lardan sonra gençliði saran yurtseverlik ve baðýmsýzlýk düþüncelerinin dünyadaki rüzgarýn da etkisiyle adým adým sosyalist düþünceyle buluþmaya baþlamasýyla hem devrimci gençlik hareketi yükseldi, hem de bu harekete yönelen faþist saldýrýlar ve devlet terörü arttý. 70'li yýllarda okullarda, mahallerde anti-faþist mücadelede sayýsýz þehit verildi. Bunlarýn bir çoðu ya öðrenciydi ya da devrim için okulunu býrakmýþ devrimcilerdi. Kimisi faþistin, kimisi polisin, kimisi jandarmanýn kurþunuyla düþtü. Ama hiçbiri boþuna ölmedi. Mücadelemiz bunun kanýtý. Katlettikleri onca öðrenciye raðmen devrimciler yine oralarda, Abant Ýzzet Baysal'da, Ege Üniversitesi'nde, Eczacýlýk Fakültesi'nde, Hukuk Fakültesi'nde ve diðerlerinde… Onlarýn anýlarýný mücadelemizde yaþatýyoruz ve yaþatacaðýz. Bu sayýmýzda bundan 6 yýl önce faþistlerce katledilen Kenan Mak'ý ve geçtiðimiz Mart ayýnda vurularak öldürülen Önder Babat'ý anýyoruz.

Kenan Mak'ý Unutmadýk! Bolu'da faþizm, karanlýk yüzünü en son 3 Mayýs 1998'de Kenan Mak'ý katlederek gösterdi. Devrimci-demokrat bir öðrenci olan Kenan Mak Bolu'nun en iþlek caddesinde polislerin gözü önünde öldürüldü. Kenan Mak'ýn öldürülüþü birkaç faþistin rasgele saldýrmasý sonucu deðil, planlý þekilde yapýlmýþ bir saldýrýnýn sonucudur.

6 yýl önce yaþanan bu olay Bolu'da ivme kazanan devrimci, yurtsever harekete yapýlmýþ bir saldýrýydý. Devrimci ve yurtsever öðrencilerin bu saldýrýya cevabý ise her yýl Kenan Mak'ý daha güçlü anmak, onu daha güçlü sahiplenmek þeklinde olmuþtur. Ýþte bu yüzden 2002 yýlýnda yapýlan Kenan Mak anmasýna jandarma saldýrmýþtýr. Bu saldýrýnýn ardýndan 9

devrimci öðrenci, anmaya katýldýðý gerekçesiyle 1 yýl okuldan uzaklaþtýrma cezasý almýþtýr. Üniversite yönetiminin bu tutumuna karþý devrimci öðrenciler, 2003 yýlýnda Kenan Mak anmasýný yapmaya devam etmiþtir. Sonuç olarak; tüm baskýlara raðmen devrimci ve yurtsever öðrenciler Kenan Mak'ý yaþatmaya devam edecektir.

Önder Babat'ýn katiller bulunsun, hesap sorulsun! Ýstanbul Üniversitesi son sýnýf öðrencisi olan Önder Babat 3 Mart günü Beyoðlu'ndaki Devrimci Hareket dergisinden çýktýðý sýrada yere yýðýldý. Ne yanýndaki arkadaþý ne de çevredeki esnaf herhangi bir ses duymuþtu. Arkadaþý Önder'in baþýna taþ düþtüðünü zannetti. Bir dükkana girerek buz aldý. Buzu Önder'in baþýna sürüp, kanamayý durdurmaya çalýþtý. Hastaneye kaldýrýlýrken ölen Önder Babat'ýn ölüm nedeni bir gün sonra otopside belli oldu. O'nun ölümüne kafasýna saplanan 9 mm.lik bir tabanca mermisi neden olmuþtu. Silah sesi duyulmamýþ olmasý susturuculu silah kullanýlmýþ olma ihtimalini yükseltiyordu. Tüm bunlar olurken polis baþtan itibaren bu kuþkulu olayýn üzerine gitmek yerine örtbas etme çabasý içine girdi. Sokakta yapýlan ve saatler süren ilk

incelemede herhangi bir delil bulunamadý. Ýlginç bir þekilde ikinci incelemede bir taþ bulundu ve delil olarak poþete koyuldu. Otopsi raporunun ardýndan da polisin örtbas etme çabalarý devam etti. Polis havaya sýkýlmýþ ya da seken bir kurþunun ölüme neden olduðunu iddia ederken, bazý gazeteler "yorgun kurþun" baþlýklarý atarak, "þehir magandalarý" edebiyatý yaparak bu çabaya ortak oldu. Kaza kurþunu senaryosunun da gerçekleri yansýtmadýðý çok geçmeden ortaya çýktý. Yapýlan balistik incelemede kurþunun "sekmediði" saptandý. Doðrudan Önder hedef alýnmýþtý. Polisin Önder'in ölümünü tutanaklara "taþ düþmesi sonucu ölüm" olarak geçirdiðini anýmsatalým. Gerçeklerin aydýnlatýlmasý ve sorumlularýn bulunmasýný oturup beklemek mümkün deðil. Çünkü

sorunu çözmekle görevlendirilmiþ olanlar engel çýkartýyor. Susurluðun gösterdiði gibi bir çok kez yasalarca insanlarýn can ve mal güvenliðin korumakla görevlendirilmiþ kiþiler insanlarýn canýna kastedebiliyor. Kenan Mak'ý, Serkan Eroðlu'yu, Önder Babat'ý ve diðerlerini unutturmamak bizim görevimiz. Üniversite yönetimleri polisten gelen her listeye soruþturma açmak yerine öðrencilerine sahip çýkmalýdýr. Evet! Önder Babat'a da soruþturma açýlmýþtý. Rektörlük býrakýn olayýn üzerine gitmeyi ya da üzerine gidenlere destek olmayý, ölümün cinayet olduðu ortaya çýktýktan sonra bile susmaya devam ederek suça ortak olmaktadýr. Önder'in ve diðerlerinin katillerinin bulunmasý, yeni cinayetlerin önüne geçilmesi için Onlar'ý asla ama asla unutturmayalým.

Týp öðrencilerinin sesi: T.Ö.K. T.Ö.K (Týp öðrencileri kolu), TTB bünyesinde kurulmuþ olan ve bugün itibariyle 22 kadar týp fakültesinde örgütlü olan, týp öðrencilerinin sorunlarýný demokratik bir ortamda tartýþýp çözmeye çalýþtýðý bir öðrenci inisiyatifidir. T.Ö.K.'ün gündemini genel olarak týp fakültesi öðrenci sorunlarý, týp eðitimi, hekimlik mesleði ve sorunlarý, saðlýk sistemi ve sorunlarý; halihazýrda ülke ve dünya gerçeði, diðer sayýlanlardan baðýmsýz olmayarak oluþturmaktadýr. Belirlenen hedefler doðrultusunda yürütülen çalýþmalar; hep birlikte paylaþýmcýlýk, sorumluluðun kendinden oluþmasý ve yüklenilmesi esasýna dayanmaktadýr. Ýsteyen istediði çalýþmaya katýlýr veya katýlmaz, fakat inisiyatifin oluþmasý için süreklilik gerektiðinden düzenli toplantýlar yapýlmaktadýr. Bu da kolun esasa dayalý bir demokrasi ortamý oluþtur-

ma çabasýný göstermektedir. T.Ö.K'ün en büyük hedefi, tüm týp öðrencilerinin en geniþ katýlýmýný saðlamaktýr. T.Ö.K'ün Trakya Üniversitesi Týp Fakültesindeki birimi 2002 yýlý baþýnda kurulmuþtur. Bugüne kadar tüm T.Ö.K.lerde olduðu gibi bir çok etkinliðe katýlmýþ ve bazýlarýný da düzenlemiþtir. Örgütü oluþturanlar genel olarak ilerici öðrenciler olduðu için hem týp fakültesi-üniversite sorunlarýna hem ülke ve dünya gündemini oluþturan sorunlara yönelik etkinliklere büyük bir özveriyle katýlmýþ, aktif olarak yer almýþtýr. Edirne T.Ö.K olarak bizim düzenlediðimizkatýldýðýmýz-destek olduðumuz bazý etkinlikler: 1. Savaþ Karþýtý imza kampanyasý ve film gösterimleri 2. Kamu yönetimi reformu yasasý( seminer ) 3. Yemekhane boykotuna imza kampanyasý(yemek fiyatlarý öðrencini istediði fiata

düþürüldü) 4. Nasýl bir týp eðitimi konulu seminer 5. 6 mart ankara mitingi 6. Týp eðitim kürsüsünde çalýþma Mevcut üniversite gençliðinin genel olarak ben merkezci hayata bakýþ açýsý ve yalnýzca kendini kurtarma çabasý týp öðrencilerinde de yaygýn olarak gözlenmektedir.T.Ö.K olarak, hep beraber gençliðin üzerindeki bu rehaveti daðýtabileceðimizi, beraber bilinçlenip beraber daha iyi bir geleceðe ulaþabileceðimizi düþünüyoruz. Ýnsan saðlýðýnýn gerçek deðerini anlamýþ, emekçilerin sosyal güvencelerinin tam olduðu, nitelikli, eþit, parasýz bir saðlýk sisteminde yer alan hekimler olmak için çalýþacaðýz! Trakya Üniversitesinden bir öðrenci

20 Mart'ta Ýþgali ve emperyalizmi lanetledik Irak savaþýnýn baþlamasýndan önce tüm dünyada ve Türkiye'de savaþ karþýtlarý güçlü protestolar ve kampanyalar örgütlemiþti. 1 Mart'ta bu kampanyalardan birinin ürünü olarak Ankara'da yapýlan 100.000 kiþilik eylem ayný gün savaþ tezkeresinin meclisten geçmemesinde önemli bir rol oynamýþtý. Fakat hükümet, MGK'nýn da desteðini alarak pes etmedi. Eylül ayýnda yeni bir savaþ tezkeresini TBMM'de 535 milletvekilinin katýldýðý oylamada 202'ye karþý 332 oyla kabul ettirdi. Böylelikle daha sonra pratikte uygulamasa da Türkiye, savaþ uçaklarýna hava sahasýný açarak ve yurtdýþýna asker göndermeyi kabul ederek Irak'a karþý emperyalist güçlerin yanýnda iþgale ortak olma niyetinde olduðunu göstermiþti. Tüm savaþ karþýtlarýyla birlikte öðrenciler de bu geliþmelere kayýtsýz kalmayarak her fýrsatta ABD'yi protesto etti. Kimi zaman Beyazýt kulesini pankartlarla iþgal ederek, üniversite kapýsýna kendini zincirleyerek kimi zaman da ABD büyükelçiliði önünde eylemler düzenleyerek, ya da ders boykotu yaparak ezenin deðil ezilenin yanýnda olduklarýný göstermiþlerdi. Bu eylemlerin birçoðu polis müdahalesiyle engellenmeye çalýþýldý. Birçok öðrenci savaþý deðil barýþý istediði için Türkiye'nin dört bir yanýndaki eylemlerde polislerin coplarýna, gaz bombalarýna ya da göz altýna maruz býrakýldý. Irak savaþý hala devam etmektedir. Savaþýn baþladýðý 20 Mart'ýn üzerinden tam bir sene geçti. Irak'ta yaþlý, genç, çocuk, binlerce insan emperyalizmin kurbaný oldu ve hala olmaktadýr. Fakat savaþ karþýtlarý ne olursa olsun susmadýlar. Savaþ karþýtlarý geçen sene bombalarýn atýlmaya baþlandýðý gün tüm dünyada meydanlarý doldurmuþlardý. Biz de Taksim meydanýnda yerimizi almýþ ve Beyoðlu'nu antiemperyalist sloganlarýmýzla çýnlatarak tepkimizi ortaya koymuþtuk. Bir yýl sonra yine 20 Mart'ta yine tüm dünyadaki savaþ eylemlere paralel olarak, yine Taksim'deydik. Sayýmýz 2.500'e yakýndý. Hep bir aðýzdan "katil ABD Ortadoðu'dan Defol!", "Ýþgale Deðil, Direniþe Destek", "Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði" sloganlarýný attýk. Ellerimizde "Bush Evine Dön", "Yankee Go Home", "Ýntifada, Direniþ, Serhildan ABD Defol Ortadoðu'dan", "Sürekli Savaþa Karþý Sürekli Devrim" yazan dövizlerle ABD'nin Irak'tan elini çekmesini istedik. Eylemde haziran ayýnda yapýlacak NATO zirvesine de deðinildi. Emperyalizme karþý mücadelemizi, iþgale karþý direniþe verdiðimiz desteði sürdürmek ve baþta Haziran ayýndaki NATO karþýtý eylem olmak üzere yeni eylemlerde buluþmak üzere etkinliðimizi bitirdik.

Halkýn gerçek Newroz’unda alanlar yine doldu Türkiye’de bazý günlerde haber bültenleri hep ayný baþlar. O günün olaylý mý, yoksa olaysýz mý geçtiðini söyleyerek baþlar bültenler. 21 Mart yani Newroz günü bu günlerin baþýnda geliyor. Bu yýlki Newroz’da da Kürt halkýna yönelik baskýlar ve inkar politikalarý yine kendini gösterdi. Adana’da Newroz kutlamasýna polisin ateþ açmasý ve bir gencin vurulmasý devletin tutumunun açýk bir göstergesiydi. Devlet bayramýný kutlayan insanlara “çizdiðim sýnýrlarý aþmayýn” mesajýný bu saldýrýlarla veriyor. Sadece saldýrýlar söz konusu deðil. Son yýllarda develetin Newroz gününü “Nevruz” adý altýnda Turancý bir bayrama dönüþtürme çabalarý göze çarpýyor. Bu doðrultuda ateþten atlayan valiler, yumurta tokuþturan faþist ve milliyetçi liderler alýþýlageldik görüntüler haline geldi. Ýþte inkâr... Bu sene de Newroz, alanlardaki yüzbinlerin coþkusuna raðmen inkâr ve imha politikasýnýn gölgesinde kutlandý. Seçimler öncesine rastlayan Newroz’a seçim siyaseti de damgasýný vurdu. Newroz bir çok yerde Demokratik Güçbirliði mitingine dönüþürken, bu durum Ýstanbul örneðinde tertip komitesindeki DGB dýþýndaki sosyalistlerin komiteden çekilmesine yol açtý. SHP adaylarýnýn kürsüde yaptýðý coþkulu konuþmalara karþýn SHP’nin örgüt ve pankartlarýyla alanlarda olmayýþý göze çarptý.


Enternasyonalist Gençlik 7

12 Eylül’ün mirasý: Disiplin yönetmeliði MADDE 10 B) Yüksek öðretim kurumlarýnýn ideolojik ve siyasi amaçlarla huzur, sükun ve çalýþma düzenini bozmak veya boykot, iþgal, engelleme, personelin iþini yavaþlatma gibi eylemlere katýlmak. Bu amaçlara yönelik eylemleri tahrik etmek. C) Yüksek öðretim kurumlarýnda siyasi ve ideolojik amaçlý bildiri, afiþ, bant, ve benzerlerini bulundurmak, daðýtmak, çoðaltmak veya bunlarý kurum binalarýna veya binalardaki eþyalar üzerine yazmak, resimlemek, teþhir etmek, sözlü veya yazýlý propaganda yapmak. Yukarýdaki maddeler üniversite gençliðine 12 Eylül’le birlikte düþünen genç nesle potansiyel suçlu gözüyle bakýldýðý ve öðrenci ve hocalar “terörist” eylem düzenlemesinler diye derslik kapýlarýnýn açýk býrakýlma zorunluluðunun olduðu dönemden miras kalmýþtýr. Ve

bu maddeler hala gerçek dünyaya gözlerin kapamýþ, okumaya ve düþünmeye gereksinim duymadan sanal bir dünyada yaþamaya mahkum edilmiþ tek tip insanlar yetiþtirme amacýna hizmet ediyor. Olmasý gerektiðinin aksine dünyayý sorgulamayan, insanýn düþünen ve politik bir varlýk olduðunu tamamen göz ardý etmiþ bireyler yanlýþ bilincin etkisinde her gün kendilerine biraz daha yabancýlaþýyorlar. Ahmet Cemal’in bir yazý dizisinde deðindiði gibi “hangi erdemleri savunduðu belirsiz ve düzmece ahlak kurallarýyla yaþamak zorunluluðunun yol açtýðý- ya da gönüllü olduðu hiç söylenemeyecek bir iç sürgün” üniversite koridorlarýnda kol geziyor. Ýnsanlar kendi seçimleriyle istedikleri gibi þekillendirebilecekleri yaþamlar yerine, dayatýlan, kullanýlmýþ, “ikinci el” yaþamlara itiliyor. Tabi bu yaþamýn çekiciliði göz ardý edilemez çünkü bu en basit yoldur. Her þey baþkalarý tarafýndan sizin için belirlen-

miþtir. Ama Ahmet Cemal’in yine ayný yazý dizisinde belirttiði gibi dünyanýn “karanlýk gördüðü geleceðinde kendine aydýnlýk bir yer bulabileceðine inananlar, kendilerini her þeyden önce bu büyük yanýlgýdan kurtarmalýdýrlar.” Soruþturmacý zihniyet cesaretini öðrencilerin beyinlerine yerleþtirdiði korkudan alýyor ve olur olmadýk sebeplerle soruþturma açma hakkýný kendinde görüyor. Bu anlamda verilen cezalarýn çok büyük çoðunluðunun idari mahkemeden geri döndüðünü hatýrlatmakta fayda var. Önce öðrencilerin kendi zihinlerindeki disiplin yönetmeliklerini yýrtmak zorundayýz. Bunu baþarabildiðimiz ölçüde disiplin yönetmeliklerini çöpe atýlmayý bekleyen kaðýt parçalarýna dönüþtürebiliriz. Ege Üniversitesinden bir öðrenci

Avrupa’da öðrenci hareketi yükseliyor Avrupa' da yaþanan süreç sýnýf mücadelesine sýrtlarýný dönüp Avrupa Birliði’ni bir refah diyarý olarak görmek ve göstermek isteyenler için önemli dersler içeriyor. Avrupa; Kasým Aralýk aylarýnda iyice yoðunlaþan ve giderek eski kýtanýn tümüne yayýlan uzun yýllardýr görülmemiþ büyüklükteki eþzamanlý öðrenci eylemlerine sahne oluyor. Almanya’nýn baþý çektiði; aralarýnda Ýngiltere, Fransa, Belçika, Slovakya, Ýtalya, Ýrlanda ve Çek Cumhuriyeti’nin de bulunduðu ülkelerde yüksek öðrenime ayrýlan sosyal harcamalarda kýsýtlamalara gidilmesi ve öðrenim ücretlerinin attýrýlmasý gibi neoliberal saldýrýlara karþý protesto gösterileri ve boykotlar düzenlendi. 13 Aralýk da eþgüdümlü olarak Avrupa genelinde eylem günüydü. Geçtiðimiz yýlýn ortalarýndan beri ülkeden ülkeye çeþitli farklýlýklar gösterse de özünde eðitim hakkýna saldýrý olan yasa tasarýlarý Avrupa’daki pek çok ülkede hakim sýnýflar tarafýndan gündeme getirildi. Almanya’da yüksek öðrenime yapýlan harcamalarýn 75 milyon Avro kadar kýsýlmasý ve okul harçlarýnýn arttýrýlmasý planlanýyor. Zaten yeterli koþullara sahip olmayan üniversite öðrencileri

Almanya’nýn pek çok þehrinde gündeme gelen yasa tasarýsýna karþý hemen refleks gösterdi. Geçtiðimiz yýlýn temmuz ayýndan beri öðrenciler boykot etme, Berlin, Hesse, Aþaðý Saksonya, Bavyera, Halen gibi þehirlerde büyük yürüyüþler düzenleme, yol kesme, ve yasada pay sahibi olan Sosyal Demokrat Parti, Yeþiller Partisi ve Hýristiyan Demokrat Partinin bazý binalarýný iþgal etme gibi pek çok eylemde bulundular. Ulusal Öðrenci Sendikasý (FSZ) tarafýndan koordine edilen mücadele 36 üniversitedeki boykotlarla devam ediyor. Ýngiltere’de Blair hükümetinin yasa tasarýsýna göre 1100 Sterlin olan yýllýk okul ücreti üniversitenin kendi kararýna baðlý olarak 3000 Sterline kadar çýkabilecek, öðrenci ödeyemezse mezun olur olmaz borç olarak ödemek zorunda kalacak. Böylece diyebiliriz ki mezun olan bir öðrencinin 350 bin Sterlin kadar bir de borcu olacak. Bütün bunlara kayýt ücretlerini ve yaþam masraflarýný ekleseniz Ýngiltere’deki emekçi çocuklarý için üniversite hayal

gibi görünüyor. Bütün bunlara karþý öðrenciler Ekim ayýndan beri eylemler düzenliyor. Bunlar on yýllardýr Ýngiltere’de görülen en büyük öðrenci eylemleri. Fransa’da da benzer içerikli yasa tasarýsýna karþý 17 üniversitede boykota gidildi. Fransa’nýn pek çok büyük þehrinde büyük gösteriler düzenlendi. Avrupa burjuvazisinin büyük dünya eðitim pazarýndan payýný almak için emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna kapsamlý saldýrýlar baþlattýðý günümüzde sermayenin neoliberal strateji temelindeki taarruzlarý sadece eðitime yönelik deðil. O sadece bütünün bir parçasý. Avrupa’da iþçi ve emekçiler, sosyal haklarýnýn ellerinden alýnmasýna, kamu hizmeti veren kurumlarýn sermayeleþtirilmesine ve hýzlanan özelleþtirmelere karþý sýnýf mücadelesini yükseltiyor. Avrupa’ da yaþanan süreç sýnýf mücadelesine sýrtlarýný dönüp Avrupa Birliði’ni bir refah diyarý olarak görmek ve göstermek isteyenler için önemli dersler içeriyor.

Soruþturmalar ve YÖK yasasý Ýstanbul Üniversitesi'nde güz döneminin sonuna doðru 130 öðrenciye toplam 550 soruþturma açýldý. Bu soruþturma kapsamýndaki 70 öðrenci okullarýna alýnmadý, sýnavlarýna sokulmadý. Soruþturma sebepleri arasýnda "ideolojik halay çekmek, þenlik düzenlemek, afiþ asmak ve basýn açýklamasýna katýlmak gibi inanýlmaz sebepler var. Bunun yaný sýra, sadece sol görüþlü öðrencilerin yanýnda durduðu için soruþturma alan arkadaþlarýmýz da oldu. Bütün bu komik sebepler soruþturmalarýn amacýný ve hedefini çok açýk gösteriyor. Üniversitelerdeki öðrenci muhalefetinin YÖK Yasa Tasarýsý, kamu reformu ve iþ yasasý sebebiyle devlet üzerine yoðunlaþtýðý bir dönemde baþlatýlan soruþturmalarýn zamanlamasý kesinlikle tesadüfi olamaz. Burjuvazinin her isteðine boyun eðen ve emekçi kitleleri AB umuduyla pasifize eden devlet, üniversitelerdeki sol muhalefeti bastýrarak üniversiteleri himayesi altýna almak istiyor. Üniversiteleri dev iþletmelere öðrencileri de müþteriye çevirmek isteyen egemenler bu amaçlarýna ulaþmak için yollarýnýn üzerindeki pürüzleri kaldýrmak istiyor. Üniversite konusunda YÖK üzerinden yapýlan mücadelede hem YÖK'ün hem de AKP'nin gerici tutumlarýna karþý çýkan devrimci öðrenciler bu tür ucuz yöntemlerle sindirilmeye ve marjinal hale getirilmeye çalýþýlýyor. AKP' ye karþý tek alternatif olarak sunulan 'laik' CHP de soruþturmalar karþýsýnda susmayý tercih ederek kimin tarafýnda olduðunu göstermiþtir. Üniversitelerdeki çeliþki laikler ve þeriatçýlar arasýnda deðil, iki ayrý burjuva kesimi arasýndadýr. Üniversite gençliðinin saflarý ne laik burjuvazi, ne de Ýslamcý burjuvazidir. Demokratik ve bilimsel bir üniversite için her iki kesimden baðýmsýz bir öðrenci muhalefeti oluþturmak, üniversite kapýlarýnýn emekçi çocuklarýna kapanmasýný önlemek ve burjuvazinin sistematik saldýrýlarýna karþý koymak için verilen mücadele devam etmeli ve yaygýnlaþtýrýlmalýdýr.


Enternasyonalist Gençlik 8

Gençlik, Devrimci Ýþçi Partisi’nin inþasýna omuz vermeye! Sýnýf mücadeleci bir parti gençliðin enerjisini planlý biçimde sýnýf mücadelesinin ihtiyaç duyduðu alanlarda seferber eder. Böylelikle partinin siyasal çizgisini taþýrken ayný zamanda emekçi kitlelerden öðrenmenin -ve tersininzemini oluþacaktýr. Toplumsal muhalefet açýsýndan umutsuzluðun, moralsizliðin kol gezdiði bir dönemde yaþýyoruz ve böyle bir dönemde kollarýmýzý sývamýþ mücadele etmeye çalýþýyoruz. Ýnsanlar akýn akýn devrimci saflara katýlmýyor. “Biþey olmazcýlar, biþey çýkmazcýlar” çok… Peki bu durumdan bizler de mi umutsuzluða kapýlmalýyýz, devrimcilere itibar etmeyen gençlik kesimlerini çekmek için olmadýk reklam yöntemleri falan mý bulmaya çalýþmalýyýz ya da “býrakalým geri kalaný, biz eylemimizi yapar gelen arkamýzdan gelir” düþüncesinde mi olmalýyýz? Hiçbirisi… Çünkü varolan sorun okullarla sýnýrlý olmayan bir alanda, koskocaman bir sýnýf mücadeleleri alanýnda yaþanan geliþmelerden kaynaklanýyor. Elbette ki sorunu tespit etmek, öðrencileri öncü gören, kampüsleri aþamayan dar kavrayýþlarla mümkün deðil. Hiçbir okulun sýnýf mücadelesinden soyutlanmýþ bir alan olmadýðýný düþünürsek, okullardaki gençlik mücadelesinin önüne çýkan sorunlara da sýnýf mücadelesinin genel bir deðerlendirmesi üzerinden gitmek gerekli.

Toplumsal muhalefetin durumu Toplumsal mücadeleleri belirleyen noktalarýn baþýnda emekçi sýnýflarýn cami ile kýþla arasýnda bölünmesi geliyor. Ýþçi sendikalarý devletin resmi politik çizgisini sahiplenen arsýz bir bürokratik kastýn hakimiyeti altýnda neredeyse felç olmuþ durumda. Kölelik yasalarý birer birer geçiriliyor, grevler yasaklanýyor, eylem yapan sendikacýlara hapis cezalarý veriliyor, kimileri kaçýrýlýyor, iþkence görüyor, özelleþtirmeler devam ediyor ve bunlara karþý yükselen ve azýmsamayacak ölçüde etkili olan mücadeleler ise (TÜPRAÞ, PETKÝM, LASSA, Þiþe-Cam’daki mücadeleler, Saðlýk Emekçileri’nin iþ býrakmasý, kamu emekçileri ve YOL-ÝÞ’in 6 Mart’taki gövde gösterisi gibi) ne yazýk ki yaygýnlaþamýyor ve sonuç alýnamýyor. Hep susan, sýrasý geldiðinde ise mücadeleye atýlan birbirinden kopuk kesimler mevcut. Siyasal alanda da antidemokratik uygulamalar tüm hýzýyla sürüyor, Kürt halkýnýn haklý taleplerinin göz ardý edilmesi sürdürülüyor, emperyalist güçlerle iþbirliði devam ettiriliyor. Manzaranýn bir bölümünü deðerlendirdik ancak hemen belirtelim, korkunç olan manzaranýn bu kýsmý deðil. Çünkü toplumsal mücadelelerin her zaman iniþli

çýkýþlý bir seyir izlediðini biliyoruz. Kendi yakýn tarihimiz baþta olmak üzere çok daha aðýr baský koþullarýnýn da yaþanmýþ olduðunun bundan sonra da yaþanabileceðinin farkýndayýz. Öte yandan asýl vurgulanmasý gereken mevcut koþullar içinde bu koþullarý emekten ve özgürlükten yana deðiþtirmekle yükümlü siyasal güçlerin durumudur. Gençliðin bugünkü durumunu belirleyen de, gençliðin ötesinde tüm toplumsal muhalefetin gidiþatýný belirleyecek olan da budur.

Sýnýf iþbirliði deðil sýnýf mücadelesi Ýþte toplumsal muhalefeti belirleyen siyasal güçlerin hali pür melali: Manzaranýn ortasýnda duran asýl figür tabii ki “Demokratik Güçbirliði” (DGB). Düþünün, burjuvazi azgýnca emekçilere saldýrýyor ve sosyalist solun önemli bileþenlerinden SDP, EMEP ve ÖDP, DEHAP’la birlikte burjuva partisi SHP ile ittifak halinde seçimlere katýlýyor. Hem de SHP çatýsý altýnda. Yani bu ittifakýn oluþturulmasýyla tam burjuvaziden kopmak gerekirken emekçilere yön olarak burjuvazinin sefil haldeki bir partisi olan SHP gösteriliyor. Mücadelenin öne çýkarýlmasý, Kürt-Türk emekçilerinin birliði üzerinden siyaset yapýlmasý gerekirken, Karayalçýn’ýn Baykal’a karþý yükselme çabalarýna koltuk deðneði olunuyor. Ýrili ufaklý bir çok sosyalist grubun da ya “Güçbirliði”ni desteklediðini ya da SHP dýþýndaki adaylara (burjuva olmayan ama burjuvayla iþbirliði yapmakta sakýnca görmeyen) oy çaðýrmak gibi muðlak tutumlar alarak bir alternatif sunamadýðýný da hatýrlatalým. (Politikasýzlýðý adet edinip, taraftarlarýný oy vermekte “serbest” býrakan anlayýþlarýn üzerinde durmaya bile gerek yok) Sonuç hüsran oldu tabii ki. SHP ile iþbirliði yaparak CHP’nin solunda bir canlýlýk yaratalým diyenler yanýldýlar. Hesapta Emek Barýþ Demokrasi Bloku’ndan bir dizi devrimci grup ayrýlmýþ yerine “sosyal-demokrat” SHP girmiþti. Artýk güçbirliði yapmak gerektiðini fark eden ÖDP de peþi sýra gelmiþti. Belediyeler süpürülecekti. Sonuçta DGB, EBDB’nin aldýðý oy oranýnýn çok aþaðýsýnda oy toplayabildi. Bu hüsranýn sebebini arayan SHP’nin seçim sloganlarýna þöyle bir baksýn yeter: “Artýk SHP var!”, “SaHiPsiz deðilsiniz!”, “Yüzler bizimle gülecek!”... CHP, AKP, hatta MHP’nin bu sloganlarý kullandýðýný düþünün, hiç yadýrgar mýsýnýz?

Emekçilerin bu topraklarda baðýmsýz sýnýf politikasýna ihtiyaçlarý var. Yeni bir burjuva partisi, ya da burjuvaziyle sýnýf iþbirliði yapacak bir odaklaþmaya deðil. Sorun keþke sadece seçimlerle sýnýrlý olsaydý. Ama ne yazýk ki deðil. Genel anlamda, emekçi sýnýflarý burjuvaziden baðýmsýzlaþtýracak bir siyasal inisiyatifin eksikliði duyuluyor. Seçimler bunun sadece bir göstergesi. Üstelik Demokratik Güçbirliði seçimlerin ötesinde bir ittifak olarak kurgulanmýþtýr. Seçimlerin hemen sonrasýnda EMEP genel baþkaný Levent Tüzel’in “Demokratik Güçbirliði’nin mevcut koþullarda halkýn muhalefetinin örgütleneceði yegane merkez haline geleceði bir gerçekliktir” sözleri (Evrensel, 30 Mart 2004) ve SDP genel baþkaný Akýn Birdal’ýn Demokratik Güçbirliði’nin “çatýsý partisi”ne dönüþmesi gerektiðini söylemesi bunun kanýtýdýr (Ülkede Özgür Gündem 30 Mart 2004). Tabii ki bir sýnýf iþbirliði ittifaký olan DGB’nin dýþýnda da devrimci güçler vardý. Ne var ki bu güçler de çoðu kez sekter tutumlar yüzünden DGB dýþýnda sýnýf mücadeleci bir blokun oluþmasýný saðlayamadýlar. Ýþçi Mücadelesi’nin bu doðrultuda yürüttüðü çabalar ne yazýk ki anlamlý bir sonuç veremedi. Birçoðu cýlýz kalan baðýmsýz kampanyalar yürüdü. Birçok sosyalist grup da muhtarlýklara yoðunlaþarak, emekçilere ülke çapýnda alternatif bir siyasal yön gösterme gereðini duymadý.

Sosyalist soldaki boþluk doldurulmalýdýr Dolayýsýyla sosyalist solda ciddi bir boþluk doðmuþtur. Bu boþluk esas olarak ne oy ne de üye sayýsýyla ilgilidir. Sayýca büyüyor olmak da belirleyici bir etken deðildir. Esas olan politikadýr. Seçimler de ayný 28 Þubat gibi, Kürt sorunu gibi, emperyalist savaþ gibi, Kýbrýs sorunu gibi devrimci sosyalist siyasetin bir turnusol kaðýdýdýr. Bugün büyüyor gözüken siyasal grup ya da partiler bahsettiðimiz tüm siyasal baþlýklardan sýnýfta kalmýþlarsa iddiasý ne olursa olsun var olan eksikliði giderememekte, bilakis derinleþtirmektedirler. Bunlarý umutsuzluk yaymak için deðil tam tersine görevlere iþaret etmek için söylüyoruz. Sosyalist solda ciddi bir boþluk doðmuþtur. Bu boþluðun kendisi umutsuzluðu yaymakta, yenilgi psikolojisinin etkisini arttýrmaktadýr. Bu boþluðun yarattýðý olumsuz etkileri asgariye indirmek için burjuvaziden baðýmsýzlýðý ilke edinmiþ devrimci güçlerin, sýnýf

mücadeleci bir blok için harekete geçmeleri gerekiyor. Böyle bir blok kurulsa bile etkisinin ancak kýsmi olabileceðini unutmamalýyýz. Tüm dünyada ve Türkiye’de sýnýfsal çeliþkiler keskinleþirken, yani Marksist anlamda devrimin nesnel koþullarý olgunlaþýrken, öznel koþullar yani devrimci öncünün örgütlülüðü yönünden eþitsiz, zayýf bir geliþim söz konusudur.

Çözüm Devrimci Ýþçi Partisi Bu anlamda gereksinim duyulan Devrimci Ýþçi Partisi’dir. Ýþçi sýnýfýný merkezine alan, devrimci, sosyalist, enternasyonalist ve anti-emperyalist bir parti ancak emekçileri gerçek anlamda burjuvaziden baðýmsýzlaþtýrabilir ve sýnýfa yönelik saldýrýlara stratejik bir perspektifle karþý koyarak koþullarý tersine çevirebilir. Gençlik için de böyle bir partinin inþasý vazgeçilmezdir. Parça parça verilen mücadelelerin sisteme karþý tek bir potada eritilmesi, deneyimlerin merkezileþtirilerek hem deðiþik coðrafyalara hem de geleceðe taþýnmasý devrimci bir partiyle mümkündür. Bu parti, toplumsal mücadelelerin iniþli çýkýþlý seyrinden etkilenmeyecek, sürekli ve istikrarlý bir siyasal faaliyetin güvencesi olacaktýr. Ýþçi sýnýfýnýn deðil öðrencilerin öncü olduðunu öne süren anlayýþýn doðal ürünü olan, öðrencilik süresiyle sýnýrlý devrimci yaþamlarýn yerini iþçi sýnýfýna adanmýþ sürekli ve örgütlü mücadelenin almasý da yine Devrimci Ýþçi Partisi’nin inþasýyla mümkün olacaktýr. Öðrenciler sýnýf mücadelesiyle öðrenciyken bað kurmalýdýrlar. Ýþçi sýnýfýna öðretmen olmadan, ondan öðrenmeyi bilmelidirler. Bunun saðlýklý biçimde gerçekleþeceði ortam yine bir Devrimci Ýþçi Partisi’dir, bu partinin inþasý için giriþilen örgütlü çabadýr. Çünkü sýnýf mücadeleci bir parti gençliðin enerjisini planlý biçimde sýnýf mücadelesinin ihtiyaç duyduðu alanlarda seferber eder. Böylelikle partinin siyasal çizgisini taþýrken ayný zamanda emekçi kitlelerden öðrenmenin -ve tersinin- zemini oluþacaktýr. Umutsuzluða hiç gerek yok. Yeter ki ufkumuzu daraltmayalým, fakültemizden lisemize hayatýmýzýn her alanýnda örgütlü ve devrimi hedefleyen bir anlayýþla hareket edelim. Ýþçi sýnýfýna güvenelim, ne iþçi sýnýfýna ne de sýnýftaki arkadaþlarýmýza küsmeden doðru ve devrimci politikalarý alanlarýmýza taþýyýp, devrimin partisinin inþasýna katýlalým.


Enternasyonalist Gençlik

Gerçek dost kötü günde belli olur 28 Mart yerel seçimlerinde burjuvazinin has partilerine karþý yürüttüðümüz politik faaliyetin yanýnda burjuvaziyle emekçilerin sýnýf iþbirliðini saðlamaya dönük bir ittifak olan “Demokratik Güçbirliði”nin gerçek yüzünü teþhir etmeye çalýþtýk. Bu güçbirliði, bir dönem boyunca Emek, Barýþ, Demokrasi Bloku içerisinde birlikte faaliyet yürüttüðümüz güçleri de kapsýyordu. Hatta SDP’yi oluþturan politik güçlerle ÖDP sürecinden baþlayan ortak platformlarda, partiden ortak ayrýlýþýmýzda ifadesinin bulan daha yakýn siyasi iþbirliðimiz söz konusuydu. Kürt hareketiyle de yine hep dayanýþma içinde olduk. Ýþçi Mücadelesi ve onun öncülü Sosyalizm geleneði Kürt emekçilerle batýlý emekçilerin burjuvaziye karþý mücadelesini birleþtirme politikasýný 90’larýn baþýndan beri hayata geçirdi ve bu politikayý Kürtlere yönelik baskýlarýn en çok yoðunlaþtýðý dönemlerde bile tutarlýlýkla devam ettirdi. Dolayýsýyla politik olarak eleþtirdiðimiz, kimi zaman karþýmýza aldýðýmýz güçler yýllar boyu birlikte yürümeye çalýþtýðýmýz politik kuvvetlerdi. Ne var ki bizler ne olursa olsun iþçi sýnýfýna doðrularý ama yalnýzca doðrularý söylemeyi öðütleyen Lenin’in öðrencileriyiz. Bu yüzden “Demokratik Güçbirliði”nde ifadesini bulan sýnýf iþbirlikçi çizginin teþhirini yapmak, emekçilere kurtuluþun kendilerini sömürenlerle, katledenlerle, göç ettirenlerle ittifaktan deðil en somut ifadeyle “iþçilerin birliði, halklarýn kardeþliði”nden geçtiðini anlatmak zorundaydýk. Ne var ki baþta yurtsever gençler olmak üzere bu tavrýmýza olumsuz tepkiler de aldýk. Propagandamýzda, dostlarýmýza dostça seslenmeye, düþmanýmýzý da hak ettiði þekilde bir üslupla teþhir etmeye çalýþtýk. Karayalçýn tescilli bir iþçi düþmaný deðil miydi? Köy yakmalar, faili meçhuller, had safhaya çýktýðýnda kim iktidardaydý? Ona dostça yaklaþmamýz nasýl beklenir. Bu ittifakýn özellikle “Güçbirliði”ni destekleyen gerek sosyalist gerekse yurtsever gençlerin de içine sinmediðini tartýþmalarýmýzda gördük. Ama siyasal önderliðin yanlýþ çizgisinin güçlü bir potansiyeli nasýl felç ettiðini de gördük. Dinamizmini ve devrimci canlýlýðýný politik alana taþýmasý gereken, siyasal yapýlarýný devrimci tutum almak, burjuvaziden kopmak yönünde zorlamasý gereken gençliðin, taktik manevralara bu kadar bel baðlamasý, zorunluluk söylemine sarýlmasý, kimi zaman eleþtirelliðini kaybederek birer parti memuru görünümü vermeleri üzücüdür. Ýdeolojik, siyasal vb. açýlardan eleþtirebiliriz ama Mahir Çayanlarýn, Deniz Gezmiþlerin, Ýbrahim Kaypakkayalarýn gençliðe býraktýðý miras bu deðildir. Bu topraklarda devrimci çizgiden uzaklaþan akýmlara ilk cevap gençlikten gelmiþtir. O yüzden bize hiç kýzmayýn, önce kendinizle hesaplaþýn, sonra da sizi, iþçi düþmaný, özel savaþçý Karayalçýn’ý savunmak zorunda býrakanlarla tartýþýn. Kürt halkýnýn gerçek dostu hiçbir zaman sandýkta belli olmadý, hep sokakta belli oldu, en kötü günde belli oldu. Bundan sonra da öyle olacak.

Yeni dünya düzeni ve yabancýlaþtýrýlan insanlýk "Asrým sefil, asrým yüz kýzartýcý asrým cesur, büyük ve kahraman" Nazým Hikmet

Yeni dünya düzeni (YDD, yani þimdiki zamanýn ve geleceðin dünyasýnýn düzensizleþtirilmesi planý) nâm-ý diðer küreselleþme, emperyalizmin bir boyutu. Ýnsanýn insan tarafýndan sömürüldüðü kapitalizmden baðýmsýz düþünülemeyecek bir evre. Baþ mimarý kuþkusuz ABD, yani dünyanýn efendisi ve hükümdarý olmaya soyunan ülke. Yeni dünyanýn düzenleyicileri, krizlerin, açlýðýn, ezilmiþliðin kol gezdiði dünyada her türlü sömürüyü had safhaya ulaþtýrdýlar. Zengin ile yoksul arasýndaki uçurum derinleþirken iþsizlik günden güne artmaya baþladý ve en korkuncu olan savaþ tamtamlarý þimdi daha güçlü çalýyor. Dünyanýn birçok yerinde insanlar güne bomba sesleriyle uyanýyorlar. Irak'taki vahþeti her gün televizyonlarda izliyoruz ve Filistin'de savaþta doðan çocuklar, yine savaþta ölüyorlar/öldürülüyorlar. Ýþte insanlýðýn tehdidi: YDD, kriz, açlýk, ezilmiþlik, savaþlar… ABD’de 32 milyondan fazla yoksul mevcut. 40 milyon kiþi saðlýk güvencesinden yoksun, 45 milyon insan ise yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Üçüncü dünya ülkelerinde ise durum çok daha vahim. Yüz binlerce kiþi yoksulluk girdabýnda ve saðlýksýz yaþam koþullarýnýn, eþitsizliklerin en aðýrýnda yaþamaya mahkum. Ortalama insan ömrünün en az olduðu ülkeler üçüncü dünya ülkeleri. Üçüncü dünya ülkelerinde 1998'de 21 milyon insan vaktinden önce öldü. BM raporlarýna göre insanlýðýn yüzde 20'si saðlýk hizmetlerinden tümüyle yoksun. 130 milyon çocuk okulsuz; açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlarýn sa-

yýsý da her yýl 25 milyon artýyor. Dünyadaki en zengin ve en yoksul ülkeler arasýndaki fark her geçen yýl kat kat artýyor. Çocuk ölümlerinin en fazlasý yine ezilmiþ ülkelerde mevcut. Nijerya'da her 1000 çocuktan 300'ü, Etiyopya, Angola ve Afganistan'da her 1000 çocuktan 200'ü (savaþlar haricinde), Almanya'da ise her 1000 çocuktan 7'si beþ yaþýna gelmeden ölüyor. Türkiye'de de durum epey vahim. Yoksulluk sýnýrýnýn 1 milyarýn üzerinde olduðu Türkiye'de (asgari ücretin iki katýndan fazla) yüzbinlerce insan açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Ekonomik sýkýntýlardan dolayý okuyamayan çocuklar sokaklarý doldurmaya devam ederken, iþsizlik sonucu binlerce insan yalnýzlaþýp toplumdan soyutlanýrken, buna bir de bu ülkenin doðusunda yaþayan/yaþayamayan, köyleri boþaltýlýp göçe zorlanan insanlar ekleniyor. ABD'nin bekçisi olabilmek ve kapýsýnda kalabilmek için elinden geleni ardýna koymayan Türkiye, sömürünün, açlýðýn ve ezilmiþliðin de koynunda yaþayan bir ülke konumuna geldi. Ýþte bu dünyayý düzenleyenler ve iþte düzensizleþen dünya… Sorunlar had safhaya ulaþmýþken insanlýðý duyarsýzlaþtýrmak, sürüleþtirmek, soru sormasýný engelleyip sorgulamaz duruma getirmek YDD'nin mimarlarýnýn ve onlara bekçilik edenlerin görevi haline geliyor. Yönetenler ellerlinde bulundurduklarý araçlarla, yani ideolojik aygýtlarýyla (en önemlileri TV, radyo, okullar) insanlýðýn "neyim ben, kimim ben, nereden geldim nereye gidiyorum?" sorusunu

kendine soramayacak kadar belleðini boþaltýr; yani özünden uzaklaþtýrarak yabancýlaþtýrýr. Yabancýlaþma insanlýða uzak bir kelime deðil. Sözlük anlamý, insanýn içinde yaþadýðý doðaya, diðer insanlara, kendi kendisine yabancý duruma gelmesidir. Yani insanýn öz benliðinin kendinden uzaklaþmasýdýr. Yabancýlaþma insanýn içinde bulunduðu koþullardan büyük ölçüde etkilenmekle birlikte esas olarak kendi etkinliði içinde gerçekleþir. Psikiyatride normalden bir sapmayý, ruhsal saðlýksýzlýðý ifade eden yabancýlaþma bir bireyin uzaklaþma duygularýyla nitelenen psikolojik durumudur. Ýþsizliðin, açlýðýn, sömürünün unutulmasýnda, insanlýðýnýn sesinin kýsýlmasýnda büyük önem taþýr yabancýlaþma. “Talk show”larla, “show haberler”le insanlýk, krizi unuturken, iþsizliði unuturken, “biri bizi gözetliyorlar”la, “biz evleniyoruz”larla ve “popstarlar”la küreselleþen dünyada açlýktan ve savaþlardan ölen çocuklarý görmezden gelir. YDD'de yukarýda anlatýlan sorunlarla baðlantýlý olarak kalabalýk içerisinde eriyip gitmek, uzaklaþmak, onaylamak yani teslim olmak yabancýlaþmanýn etkileridir. YDD'nin en önemli yabancýlaþtýrma aygýtý olan medya bireyi birey olmaktan çýkartýp toplumsal sorunlarýndan ve sorumluluklarýndan uzaklaþtýrýrken yeni dünya düzeninin düzensizliðinin de üzerini örter. Savaþlardan ve önlenebilir hastalýklardan milyonlarca insanýn öldüðü kapitalist sistemde elbette sessiz býraktýrmak ve onaylatmak gerekiyordu. Yaný baþýndaki savaþa sessiz kalanlar buna en iyi örnektir. Ne yapmalý sorusuna verilecek yanýt açýk ve nettir. Ýnsanlýða yönelik yapýlan bu saldýrýlarý bertaraf etmenin yolu emperyalizme ve onun yerli iþbirlikçilerine karþý yükseltilecek mücadeleden geçer ve insanlýðý barbarlýða sürükleyenlere verilecek en iyi yanýttýr. Bunu yaparken "Ya sosyalizm, ya barbarlýk" þiarýný her zamankinden daha güçlü haykýrýp, kurtuluþun dünya devriminde ve sosyalizmde olduðunu, üçüncü bir yolun mümkün olmayacaðýný bilinçlere kazýmak gerekir.

9


Enternasyonalist Gençlik 10

Geleceðin Kamu Emekçileriyiz! Yaklaþan felakete karþý uyanmalýyýz! Sendikalarla sistemli bir bilgi aðý oluþturmalý ve geleceðimizi karartacak her türlü giriþime anýnda tepki göstermeliyiz. Bizleri gelecek korkusunun olmadýðý, rahat ve saðlýklý koþullarda çalýþabileceðimiz ve insanca yaþayabileceðimiz bir ortama kavuþturacak olan tek yol budur. Bugünlerde Eðitim Fakültelerini rengarenk ve beþ karýþ kalýnlýðýndaki KPSS kitaplarý süslüyor. Öðrenciler çantalarýna dahi sýðdýramadýklarý bu kitaplarý bir elden diðer ele taþýyýp duruyorlar. Hal böyle olunca sohbetlerin konusunu da “hangi kitap daha iyi?”, “sýnavda ne çýkacak ?”, “bu kitabýn kapsamý ne?” þeklindeki sorulara cevaplar oluþturuyor. Kimi öðrenci çoktan baþlamýþ çalýþmaya, kimisi hala baþlayamamanýn hüznünü yaþýyor, kimi ise sýnavlarla örülmüþ kadere lanet okuyarak geçiriyor zamanýný. Eee, denmemiþ miydi bize “bak þu ÖSS’yi kazan, tamam; ondan sonra rahatsýn, hayatýn kurtuldu” diye? Canlanmýþtýr þimdi gözlerimizde o anlar… Öyle deðil miydi? Ama nerdeee! Hani baþka sýnav yoktu, hani rahata erecektik, hani hayatýmýz kurtulacaktý? Her geçen gün acý gerçekler biraz daha güçlü çalýyor kapýmýzý. Nasýl bir dünyada, nasýl bir sistemde yaþadýðýmýzý çok daha iyi anlýyoruz. Her þeyin, zenginlerin zenginliðine daha çok þey katmak için düzenlendiðini bir güzel görüyoruz. Öðrenciler olarak bizlerin, iþsiz býrakýlmak istendiðimiz için sýnavlara tabi tutulduðumuzu görüyoruz. Çünkü kapitalizmin bol miktarda iþsize ihtiyacý var. Örneðin Eðitim Fakültelerinden mezun olan herkes, öðretmen olarak atanýrsa, insanca bir yaþam isteyen öðretmenleri nasýl “dýþarýda bir sürü iþsiz var onlarý iþe alýr sizi atarýz” diye tehdit edecekler? Ya da daha fazla öðretmene maaþ verirlerse, tanka, topa, hortumcuya verilecek parayý nereden bulacaklar? Ýþte tam da bu nedenle, eðer biz

deðiþtirmek için bir þeyler yapmazsak, hayatýmýzýn her döneminde bizleri bunalýma sokacak olan sýnavlar karþýmýza çýkacak ve hayat kâbusun diðer adý olacak. Peki ama ne yapalým, KPSS denen þu belalý sýnava çalýþmayalým mý? Doðrusunu söylemek gerekirse sýnava çalýþmak þu an bir zorunluluk; ama tek çözüm bu deðil. Daha doðrusu çözüm bu deðil. O sýnav kaldýrýlmadýðý sürece, bugün sen, yarýn ben, öbür gün bir baþkasý maðdur olmaya devam edecek. Dolayýsýyla yapýlmasý gereken, “herkese iþ ve insanca bir yaþam” þiarýyla baþta KPSS olmak üzere sýnavlarýn kaldýrýlmasýný istemek. Elbette yalnýz istemek deðil, ayný zamanda böyle düþünen insanlarla yan yana gelmek ve canla baþla mücadele etmektir. Düþünün! 40.000 öðretmen emekli oluyor, yerlerine 20.000 öðretmen atanýyor. Genel açýðý bir yana býrakalým, yalnýzca bu rakamlara baktýðýmýzda, emekli olanlarýn yerlerinin bile doldurulamadýðýný görüyoruz. Fakat hükümetin ve önceki hükümetlerin tüm bu bilinçli becerisizlikleri, birbirlerini aratacak gibi görünmüyor. Çünkü seçim yatýrýmý olsun diye MEB’e ayrýlan 18.000 gibi sýnýrlý bir kadronun 10.000’inini seçimden önce atayan ve bu senenin on binlerce mezununa yalnýzca 5000’lik bir kadro býrakan hükümet bundan böyle atama dahi yapmamayý düþünüyor. Adýný duymuþsunuzdur: “Kamu Yönetimi Temel Kanunu…” Hoþ, þimdi kolay söyleyemeyelim diye adýný deðiþtirip neredeyse bir

paragraf haline getirdiler! Bu yasanýn meclisten geçmesine yalnýzca bir iki madde kaldý. Bildiðimiz gibi bu yasa, bundan böyle, adalet, savunma, güvenlik, istihbarat gibi alanlar dýþýnda öðretmen, doktor vb. tüm kamu çalýþanlarýný sözleþmeli hale getiriyor. Daha açýk ifade etmek gerekirse, kamu çalýþaný olacak olan bizlerin iþ güvencesini ortadan kaldýrýyor. Performansa dayalý ücret sistemi getiriyor. Peki performans ne ile ölçülecek? Müdüre yaptýðýnýz yalakalýðýn ölçüsüyle tabii. Artýk daha açýk anlaþýlacaðý gibi bu kanun eðitim ve saðlýk gibi kamu alanlarýnda adým adým tam özelleþtirmeyi yani paralýlaþtýrmayý getiriyor. (Kamu reformu ile ilgili daha ayrýntýlý bilgi için Ýþçi Mücadelesi’nin 9. sayýsýnda çýkan Ýrfan Kaygýsýz’ýn kaleme aldýðý “Kamu reformu kapsamýnda kamuda yeni istihdam ve çalýþma biçimleri” baþlýklý yazýya bakýlabilir. Ayrýca bu yazýya ve Ýþçi Mücadelesi’nin eski sayýlarýndaki diðer yazýlara www.iscimucadelesi.net adresinden ulaþabilirsiniz.) Ýþte o zaman atama filan da beklemeyeceðiz, doðrudan tabii iþ bulabilirsek, gidip sözleþmeli köle olarak çalýþacaðýz. Ýstedikleri zaman bizi “gözünüzün üstünde kaþýnýz var” diyerek iþten atabilecekler, istedikleri miktarda ücret ödeyebilecekler. Doðal olarak bunlarýn hepsini bizim yan yana olmayýþýmýzdan, örgütlü olarak mücadele etmeyiþimizden yararlanarak yapacaklar. Sizce de öyle deðil mi? Bizler ne kadar bilinçli bir þekilde yan yanayýz? Þu an için

yan yana geliþlerimiz sýnava birlikte çalýþmaktan öteye geçmiyor. Açýkçasý bir çoðumuz “her koyun kendi bacaðýndan asýlýr” diye ifade edilen düþüncelerin takipçileri halindeyiz. Mesela bu emekçi düþmaný yasaya karþý yeterli ve tam nitelikli olmasa da bir dizi çalýþma yapýldý. Baþta Kamu Emekçileri Sendikalarý Konfederasyonu (KESK) olmak üzere sendikalar, Türk Tabipler Birliði (TTB) gibi meslek kuruluþlarý, odalar pek çok eylem düzenlediler. Bunlardan en kitleseli ve en görkemlisi 6 Mart’ta 100.000 emekçinin katýlýmýyla gerçekleþtirilen Ankara mitingiydi. Fakat bu mitinge katýlan geleceðin kamu emekçileri, týp öðrencileri vb. oldukça sýnýrlý bir sayýyý oluþturuyordu. Ama yukarýda da dilimiz döndüðünce ifade ettiðimiz felaket benzeri þeyler, biz bu þekilde hareket etmeye devam edersek baþýmýza gelecek. Öyleyse henüz vakit varken, çalýþmalarýmýzý hýzlandýrmalýyýz. Benzeri düþüncelere sahip arkadaþlarýmýzla yan yana gelmeliyiz ve henüz yaþanacaklarýn vahametini fark edememiþ arkadaþlarýmýzla bir an önce temasa geçmeliyiz. Sendikalarla sistemli bir bilgi aðý oluþturmalý ve geleceðimizi karartacak her türlü giriþime anýnda tepki göstermeliyiz. Bizleri gelecek korkusunun olmadýðý, rahat ve saðlýklý koþullarda çalýþabileceðimiz ve insanca yaþayabileceðimiz bir ortama kavuþturacak olan tek yol budur. Baþka bir þans yok. Vakit yelkenlerimizi mücadelenin ýlýk rüzgarlarýyla doldurma vaktidir. Haydi!

Kazanana dek g(ö)revler sürecek! 5 Kasým, 24 Aralýk 2003 ve son olarak da 10-11 Mart 2004 saðlýk çalýþanlarýnýn tam gün g(ö)revde olduðu günlerdi. Ýlerici emek örgütlerinden olan TTB(Türk Tabipleri Birliði)’nin ve SES(Saðlýk Emekçileri Sendikasý)’in düzenlediði eylemler genel olarak saðlýk çalýþanlarý arasýnda geniþ çapta benimsendi. Eþit, nitelikli, ücretsiz saðlýk hizmeti için nüfus cüzdanýnýn yeterli olmasýný ve saðlýk çalýþanlarýnýn hakký olan yeterli ücreti alma istemiyle yapýlan eylemlere, AKP hükümetinin tüm karþý kýþkýrtmalarýna raðmen halk yýðýnlarý da büyük destek verdi. Hepimizin bildiði gibi grevler süresince yalnýzca polikliniklerde hizmet verilmedi. Onun dýþýndaki (bakýlmasý zorunlu hasta-

lar-kanser, diyaliz hastalarý, acil servisler vb.) servisler zaten açýktý. Fakat bir önceki eylemde Tayyip Erdoðan eylem yapan hekimleri kastederek: “Bunlar hastalarý hastaneden özel muayenehanelerine gönderen doktorlardýr” diyerek hakkýný arayan hekimlerin onuruna saldýrmýþ, son grevde de Saðlýk Bakaný Recep Akdað: “Bu eylemler ideolojiktir “ diyerek hekimleri ve saðlýk çalýþanlarýný karþýsýna almýþtýr. Recep Akdað’a en güzel yanýtý, Ýstanbul Tabip Odasý baþkaný Prof.Gürsoy: “Söyledikleri doðrudur. Eylemimiz ideolojiktir. Halktan yana, eþitlikçi bir saðlýk hizmetinden yana bir ideolojinin göstergesidir” diyerek vermiþtir. AKP hükümeti Kamu Yönetimi

reformu yasasý ve saðlýkta dönüþüm projeleriyle hekimlerin iþ güvencesini elinden almakta, hastanelerde “döner semaye” birimleri kurarak, bu saðlýk kurumlarýný birer bankaya dönüþtürmekte, GSS (genel saðlýk sigortasý) ile de tüm sosyal güvenceleri ortadan kaldýrmaya çalýþarak, halkýn saðlýðýný özel sigorta þirketlerinin vicdanýna býrakmaktadýr. TTB ve SES tüm iþçi-öðrenci mitinglerine katýlmakta, kendi hakkýný ararken gösterdiði kararlýlýðý halkýn çýkarlarýna saldýran bütün güçlere karþý birlikten yana

olduðunu son 6 Mart Ankara mitinginde de göstermiþtir. Daha iyi bir saðlýk sistemi için diðer emekçi kitlelerinden de kendisine destek beklemektedir. Hep beraber daha iyisi için: KAZANANA DEK GREVLER SÜRECEK!


Enternasyonalist Gençlik

Býrakýn Kýbrýs halký karar versin! Bugün Kýbrýs, þovenizme ve faþizme karþý mücadelenin kopmaz bir parçasý. Kýbrýs’ta referanduma doðru gergin bekleyiþ sürerken, Kýbrýs sorununun Türkiyeli devrimciler ve enternasyonalistler için önemi bir kat daha artýyor. Bizler adayý bir uçak gemisi olarak görmediðimizden orada insanlarýn yaþadýðýnýn, özgür ve barýþ içinde yaþamak istediklerinin farkýndayýz ve bu insanlarla dayanýþma içinde olmayý önemsiyoruz. Onlar ekonomik, askeri stratejiler üzerinden Kýbrýs’ý tartýþadursun, biz mücadele edenlerle Kýbrýs’ý ve mücadeleyi tartýþtýk. Bu anlamda Kýbrýslý Gençlik Platformu’nun baþkaný Devrim Barçýn’la yaptýðýmýz söyleþinin hem bilgilendirici olduðunu hem de mücadele açýsýndan önemli ipuçlarý taþýdýðýný düþünüyoruz. Kýbrýslý Gençlik Platformu (KGP) ne amaçla ve nasýl kuruldu? Kýbrýslý Gençlik Platformu iki yýllýk bir tartýþma sonucu 2001 yýlýnda kuruldu. KGP doðrudan 2001 yýlýnda kurulan bir örgüt deðil. Öncesine baktýðýmýzda 80 öncesi Türkiye’de Kýbrýslý Yüksek Öðrenim Gençliði Örgütü olan KÖGEF vardý. Daha sonra bu örgütlülük 80 darbesiyle sona erdi. 86 yýlýnda kurulan Üniversite Temsilcileri Konseyi vardý. Bu da yaklaþýk 13 yýllýk süreyle devamlýlýk gösterdi. ÜTK artýk dönemin koþullarýnýn deðiþmesi ve yaþadýðý bazý kadro sorunlarý dolayýsýyla daðýlma aþamasýna geldi. KGP de daha önce bahsettiðim gibi bunun üzerine iki yýllýk süren bir tartýþma sonucu yeniden bir örgütlenme kurmak üzere 2001’de kuruldu. Kýbrýslý Gençlik Platformu’nun kuruluþ amacýný þöyle tarif ediyoruz: öncelikle KGP üyesi insanlar olarak, gençler olarak, adamýza dönmeyi önümüze hedef koyuyoruz. Göç etmemeyi hedef olarak koyuyoruz. Göç bizim için baþat bir sorundur. Adamýza döndüðümüz zaman önümüze çýkabilecek sorunlara dair þimdiden; üniversite öðrencisi olarak okurken bu sorunlarý tespit edip, bu sorunlara dair çözüm önerileri getirip, bu çözümler doðrultusunda hareket edebilmeyi önümüze ilke olarak koyuyoruz. Ayrýca bu yapý yurdumuzdan uzakta olduðumuz için, bugün ciddi anlamda asimile olan Kýbrýs kültürünü, bulunduðumuz alanlarda, gerek folklorik açýdan, gerekse Kýbrýs tarihi atölyeleriyle geçmiþimizi araþtýrarak sahiplenmek üzere çalýþmalar yapmak amacýyla kurulmuþtur. Kýbrýslý gençliðin siyasi profilini biraz açýklayabilir misin? Bu soruyu cevaplarken öncelikle bir þeyi tespit etmek gerekiyor. Bugün Kýbrýs’ta siyaset arenasýnda olan, yani sol ya da muhalif olarak nitelendirebileceðimiz insanlara baktýðýmýzda yüzde 99,9’u Türkiye’de yüksek öðrenim görmüþ insanlardýr. Bunda en büyük etken tabii ki daha önce Kýbrýs’ta üniversite bulunmamasýdýr. Buradan da þu ortaya çýkýyor: Yurtdýþýnda okuyan Kýbrýslý gençliðin, özellikle de Türkiye’de okuyanlarýn siyasi profili Türkiye’deki öðrenci hareketinin ve sol muhalefetin durumuyla birebir baðlantýlý biçimde deðiþiyor. 80 öncesinde ciddi anlamda Türkiye’deki durumlardan ötürü Kýbrýslý yükseköðrenim gençliði devrimci bir duruþ sergileyebiliyor; muhalif; anti-emperyalist bir duruþ sergileyebiliyor. Daha sonra baktýðýmýzda 80 darbesinden sonra, gençlik üzerindeki baský, apolitikleþtirme politikasýnýn Kýbrýslý gençler üzerinde de etkisi oluyor. Ama tekrar baktýðýmýzda, 95-96 döneminde, Türkiye’deki öðrenci hareketiyle paralel olarak ciddi anlamda bir yükseliþ sergileyebiliyor. Artýk 1999-2000 ve bugüne geldiðimiz zaman, Kýbrýs yüksek öðrenim gençliði ile Türkiye’deki öðrenci hareketinin arasýndaki açý farkýnýn gitgide artmasýndan dolayý -ki bunda en büyük etken öðrenci hareketinin ciddi anlamda dipte olmasýdýr- Kýbrýs yüksek öðrenim gençliði tamamen kapitalist kültür iliþkileri içinde, yabancýlaþmanýn had safhada olduðu, sadece kendi sorunlarýný düþünen bir insanlar grubu haline gelmeye baþlarken, KGP’nin bu noktada öne çýkmasý bunlarýn bir ölçüde yer-

leþmesini engellemiþtir. Kýbrýs’taki gençliðin durumuna gelince Kýbrýs’ta barýþ sürecinin yükselmesinde en büyük katkýyý gençler koyabilmiþtir. Gerek Kýbrýs’a yönelik çalýþmalarla gerek Denktaþ’ýn söylemleriyle olsun yýllardýr milliyetçi, anti-Rumcu, Türkiye’yi anavatan þeklinde gören bir gençlik yaratýlmaya çalýþýldý. Ama zamanýn geçmesiyle, her zaman bu milliyetçi söylemleri dile getiren politikacýlarýn laflarýnýn bir karþýlýðýnýn çýkmamasý, 200.000 nüfuslu bir ülkenin sadece 90.000-100.000’inin Kýbrýslý olmasý, gençliðin, özellikle yurtdýþýnda okuyanlarýn ve kendi adasýnda okuyan gençliðin aþýrý derecede göç vermesi, sorunlarýn çözümünün bulunamamasý, ciddi anlamda gençliði muhalefet etme noktasýna itmiþtir. Bu muhalefet Kýbrýs’ta barýþ süreciyle baðdaþarak ciddi bir politikleþme süreci yaþamaktadýr. Þu anda belki sadece “Kýbrýs’ta barýþ!” üzerinden muhalif bir kimliðe sahip olduðunu gösteriyor ama bakýldýðýnda ciddi anlamda sola sempati duyan, kendine solcu diyen on binlerce genç var adada. Seçimler öncesi ve sonrasýnda çözüm isteyen Kýbrýslýlar ne gibi baskýlara maruz kaldý? Eskiden beri alacak olursak, hatta bunu daha gerilere 50’lere 60’lara kadar da götürebiliriz. Her zaman Kýbrýs’ta tüm dünyada olduðu gibi egemen sýnýfýn çýkarlarý doðrultusunda, halkýn barýþ talebine –Kýbrýs’ta genelde sol mücadele barýþ talebi üzerinden yürümektedir- sahip çýkan muhalif olan her insan, özellikle UBP ve daha sonra ondan ayrýlan Demokrat Parti’nin iktidarlarý dönemine baktýðýmýz zaman, iþsizlik sorunuyla tehdit edilmektedir. Þimdi öyle bir ülke düþünün ki, kendi kendine yetebilecek bir ülkeyken, tanýnmayan bir ülke durumunda. Bu anlamýyla dýþarýdan kesinlikle turist gelmiyor. Turizm anlamýnda had safhada düþük bir gelir elde ediliyor. Türkiye’nin adayý kendisine baðlayabilmesi için adanýn kalkýnmasý engellendi. Narenciye bahçelerinin ürünlerinin dýþarýya ihraç edilememesi, su kaynaklarý olmasýna raðmen suyun dýþarýdan alýnmasý ve benzeri uygulamalarla ada sonuçta bir yere baðlandý. Bugün Kýbrýs’ta aþýrý derecede memur bulunmaktadýr. Bunun nedeni de insanlarýn kapalý, tellerle çevrili bir ülkede kendi geçimlerini saðlayabilmelerinin tek yolunun memur olmaktan geçmesidir. Bu anlamýyla muhalefette bulunan her kiþi, ya da ona destek veren, ailesinde olan hatta onlarla konuþtuðu görülen insanlar bile, sonuçta devletin tekelinde olan iþi almak zorunda olduðundan, devlet bunu bir koz olarak kullanmaktadýr. Son sürece baktýðýmýzda da Ulusal Halk Hareketi’ne, Denktaþ’ýn saray destekli ve asker destekli kurduðu harekete baktýðýmýzda, Kýbrýs’ta týrmanan barýþ sürecini bastýrmak ve provokasyon yaratmak için elinden gelen çabayý göstermektedir. Bunlarýn en basit örneklerini verecek olursak: en son 80.000

kiþilik miting yapýlmadan önce orada yapýlan aramalarda bombalarýn bulunmasý, insanlarýn evlerine tehdit mektuplarýnýn yollanmasý, arabalarýnýn, evlerinin camlarýnýn kýrýlmasý, özellikle bugün baktýðýmýzda seçim yatýrýmý olarak seçim öncesi üç ay süreyle iþe alýnýp, zamaný geldiðinde iþten çýkarýlmasý ve bu bahanenin altýna sýðýnýp milliyetçi, devletçi geçinen insanlarýn kendi polisine sopalarla saldýrmalarý, kutsal gördükleri meclisi taþlamasý, Denktaþ’ýn belli noktalarda görüþmelerden çekilip halka inmeye çalýþmasý, birebir anlamda þiddete geçiþin göstergeleridir. Kýbrýs’ta referandum öncesi ya da sonrasýnda sence bir iç çatýþma tehlikesi mevcut mu? Bu noktada kesinlikle þöyle bir tespit yapýlmasý gerekliliðini duyuyorum. Emperyalist olarak nitelendirebileceðimiz ülkelerin bu adanýn bölünmesinden yana çýkarlarý olduðu zaman, bunu yapmak için ellerinden geleni yaparlar. Bugün birleþtirme noktasýnda belki bir hareket uyguluyor AB ülkeleri, bununla bizim de çýkarlarýmýz bir anlamýyla örtüþüyor. Ama bölme noktasýnda her zaman için bir potansiyel barýndýrmak isterler. Bugün iki kesimliliðin de kuvvetlendirilmesi talebi bu noktada bir göstergedir. Benim kiþisel düþünceme göre, referandum öncesinde Denktaþ’ýn görüþmeciliðe gitmeyip, görüþmecilikten çekilme önerisinde bulunabileceðini söylemesi; halka döneceðini söylemesi belki Ruma karþý deðil ama Kýbrýs Türk halký içinde bir çatýþmaya ya da buna çatýþma da demeyelim bir saldýrýya dönüþebilir. Çünkü UHH tarafýndan askeri kamplarda eðitim görmüþ insanlarýn saldýrýlarý olabilir. Yoksa iki Kýbrýslýnýn birbiriyle taþlý sopalý veya silahlý çatýþmasý durumu þu anki yapýda söz konusu deðildir. Barýþ diye nitelendirebileceðimiz, iki kesimin birleþmesi ve aradan sýnýrlarýn kalkmasýyla da az önce bahsettiðim nedenlerden dolayý çatýþma potansiyeli her zaman kendisini barýndýrýyor. Bunun için solun da yapmasý gerek en önemli þey, iki kesimliliðe ve milliyetçiliðe karþý örgütlülükler kurup bu yönde çalýþmalarýný kuvvetlendirmesidir. Çünkü her iki tarafta da ciddi anlamda faþist kadrolar var, bunlar eðitimli, bunlarýn çýkarlarýnýn adanýn birleþmemesi noktasýnda olduðunu biliyoruz. En ufak bir bar kavgasýnDevamý arka sayfada...

11


Enternasyonalist Gençlik 12

da olsun, yolda yürürken birbirlerine küfürleþmelerde bile olsun bireysel olarak çýkan sürtüþmelerin toplumlar arasý bir çatýþmaya doðru itilebilme olasýlýðý her zaman vardýr. Bu noktada bahsettiðim gibi milliyetçiliðe karþý iki kesimin ortak örgütlülüklerinin kurulmasý gerekiyor. Kuzey Kýbrýs söz konusu olduðunda bize çok önemli bir görev düþmüyor mu? Annan Planýna nasýl bakarsak bakalým, kaderini özgürce tayin edebilmesi için Kýbrýs halkýnýn yanýnda yer almak gerekiyor. Bu çerçevede sence Türkiyeli sosyalistler Kýbrýs sorununa saðlýklý bir yaklaþým geliþtirebiliyorlar mý? Bu kesinlikle doðru bir tespit bence de. Zaten Kýbrýs’ta sol adýna yapýlan politika geçmiþten beri 80 öncesi fraksiyon ayrýmlarý dahil, hani küçük Türkiye diyorlar ya, sosyalist mücadele anlamýnda bile küçük bir Türkiye orasý. Bence bu sosyalist hareketin en büyük çýkmazýdýr. Bugün Irak’a dair bir politika üretebilirken, Filistin’e dair bir politika üretebilirken, ses çýkarabilirken, Kýbrýs sorununda durum farklý oluyor. Her zaman þu örneði veririm, kendi ülkende kendi devlet yapýnda Kýbrýs’tan sorumlu devlet bakaný vardý iki yýl öncesine kadar. Türkiye’de geliþen her olaya karþý politika üretirken, Türkiye’nin hakimiyeti altýndaki bir ülkeye dair politika üretememek solun çok büyük çýkmazýdýr. Kýbrýs’taki faþistler, dayanak noktasý olarak Türkiye’deki faþistlerle iþbirliðini, “dayan Denktaþ” mitinglerini görürken, Kýbrýs halký baskýlar görmesine raðmen, kendini sol olarak nitelendirmesine raðmen, baðýmsýzlýk, özgürlük istemesine raðmen, iki halkýn birlikte yaþamasýný istemesine raðmen, Türkiye sol muhalefetinin ses çýkaramamasý büyük bir eksikliktir. Bu sessizliðin en büyük nedeni olarak Avrupa Birliði’nin iþin içinde olmasýný görüyorum. AB olmasaydý belki de sol muhalefet bir ses çýkarabilecekti. Baðýmsýzlýk isteyen, tartýþýlabilir ama en azýndan þimdikinden daha baðýmsýz olunabilecek ileri bir adým isteyen 80.000 insan toplanýyor; “Yaþasýn halklarýn kardeþliði!” sloganlarý atýlýyor; iki halkýn birlikte yaþamasýný öngören bir mücadele hattý çiziliyor. Bu anlamda sol açýsýndan hiçbir sorun yok ama bunun AB perspektifiyle birleþmesi, gerek solun içindeki AB karþýtlarý ya da AB’ye karþý hala net bir politikalarý olmayanlarýn ses çýkarmasýný büyük ölçüde engelliyor. Nihai çözümün baðýmsýz, birleþik ve sosyalist bir Kýbrýs’ta olduðunu düþünüyoruz. Sen bu perspektif hakkýnda ne düþünüyorsun? KGP’nin sosyalist bir örgüt olmadýðýný, içindeki insanlarýn hepsinin sosyalist devrimci olmadýklarýný, sosyalist bir insan olarak belirtmeliyim. Biz KGP olarak önümüze þöyle bir süreç koyduk. Bugün hiçbir þeye tepki vermeyen bir gençliktense, ciddi anlamda parçalý bir yaþamlarý olan, farklý ortamlarda yaþayan, farklý üniversitelerde okuyan insanlarýn tek bir noktada birleþmesini istiyoruz. Amacýmýz; bu insanlar adaya döndüklerinde baðýmsýzlýk mücadelesi vermekte bir sorunlarý olmasýn, demokrasi mücadelesi vermekte bir sorunlarý olmasýn, Kýbrýs’ta barýþý savunsunlar ve haksýzlýklara karþý tepki gösterip bunlara dair çözüm önerileri geliþtirebilsinler. Bu örgütlenme perspektifiyle alâkalýdýr. Bu anlamda KGP’nin sosyalist veya devrimci bir duruþ sergilemesini bekleyemeyiz. Ama ben bireysel anlamda nihai çözümün sosyalist, baðýmsýz, birleþik bir Kýbrýs’ta olduðunu düþünüyorum. Bugün egemenler Annan Planýyla iki kesimliliðin kuvvetlendirilmesi yönünde özellikle de Türkiye’nin istekleri üzerinden bir politika güdüyorlar. Ýki halkýn politika ve örgütlülük anlamýnda ortaklaþmasýný önlüyorlar. Adada hâlâ Ýngiliz üsleri bulunuyor. Bu üslerin varlýðý meþru deðildir. Benim için doðru olan Ada halkýnýn tamamen kendi kendini yönetebileceði bir baðýmsýzlýk ve demokrasi kavramýdýr.

Liselerden... Neden? Neden hayatýmýn geri kalaný bir tek sýnava baðlýymýþ gibi hissediyorum? Neden bunca yýldýr bilgi edinmemin tek amacý bu sýnavmýþ gibi geliyor? Neden en güzel yaþýmýn en güzel günlerinde hiçbir þey için vakit ayýrmadan "o sýnava" hazýrlanmam gerekiyor? Neden nefret ettiðim rekabet duygusu içinde önde olabilmek için para harcamak zorundayým? Sorularým daha ne kadar sürer bilemem. Yýllardýr beynime kazýnan

bilgilerin tek iþime yarayacaðý yer bu sýnavsa boþ verin gitsin. Bilgi almanýn ve bilgi paylaþmanýn hiçbir anlamý kalmadý çünkü. Ben öðrenmek, öðrendiklerimi yorumlamak, yorumlarým ve çýkarýmlarýmdan yeni bilgilere ulaþmak, bilgilerimi insanlýkla paylaþmak, bu bilgilerimi insanlýk için kullanmak ve onlar sayesinde insanlýk için üretim yapmak istiyorum. Oysa bugün bana saðlanan bilgilerin benim için öncelikli kullaným yeri bir tek

sýnav. Sonrasý bu bilgilerin bir kýsmýnýn verimsizce uygulanmasýndan ibaret. Böyle berbat bir sistemin daha da berbat bir alt sisteminden iyisini beklemek saçma olur sanýrým. Ben bu saçma sistem içinde harcanmak istemiyorum ve tam da bu sistemin içinde ona karþý mücadele veriyorum. Bilginin insanlýðýn yararýna kullanýldýðý bir sistem için, sosyalizm için savaþýyorum.

“Sýnavsýz geçiþ” aldatmacasý Çarpýk eðitim sisteminin sýnavý ÖSS’nin eþitsizliðinden en çok payýný alanlar meslek liseliler olmaya devam ediyor. Sýnav ve yerleþtirme sisteminde önüne en çok engel konulan meslek lisesi mezunlarý, “sýnavsýz geçiþ” aldatmacasýyla kandýrýlýyorlar. Yeterli kontenjan olmamasý sebebiyle, býrakýn baþka bölümleri, kendi dallarýnýn dört senelik bölümlerini kazanmalarý bile neredeyse hayal. Bu yüzden öðrenciler, zorunlu olarak sözde sýnavsýz geçiþ hakký ile iki senelik yüksekokullara akýn ediyor. Sözde sýnavsýz geçiþ hakký diyoruz çünkü, bu yüksekokullarda okuya-

bilmek için ÖSS’den belli bir puaný aþmak yine zorunlu. Yüksekokul mezunu olmanýz, iþ bulma ihtimalinizin arttýðý anlamýna gelmiyor. Sadece, iþsizler ordusuna katýlmanýz iki sene daha geciktirilmiþ oluyor. AKP’nin yeni YÖK yasasýyla, meslek liselilerin önündeki engelleri kaldýrma vaadi ise hâlâ askýda bekliyor. YÖK yasasý taslaðýný sunan AKP tarafý, meslek liselilerin maðduriyetini giderme söylemiyle, imam hatiplilieri kayýrma giriþimlerinin üstünü örtmeye çalýþýyor. Yasaya karþý çýkanlar ise, ancak meslek lisesi mezunlarýnýn bu sorununu

görmezden gelerek, imam hatiplilerin avantajlý konuma gelmesine karþý çýkabiliyorlar. “Ýmam hatipler kapatýlsýn” demeye dilleri pek varmýyor! Çünkü sözde laik cephedekiler de Sünniliði kayýran devletin din eðitiminden tamamen vazgeçmesini göze alamýyorlar. Burjuva ikiyüzlülüðünün klasik bir örneðini sergiliyorlar. Bu durumda tabii ki olan meslek liselilere oluyor. Herkese parasýz, sýnavsýz istedikleri alanda eðitim hakký! Ýmam hatipler kapatýlsýn, Zorunlu din dersleri kaldýrýlsýn!

Herkese eþit, parasýz eðitim Biz öðrencilerin tüm toplumun eðitimden faydalanmasý için ilk talebi herkese eþit, parasýz, anadilde eðitimdir. Ama ne yazýk ki bu talebimiz hiçbir zaman karþýlanmadý, karþýlanmýyor ve sistem bu þekilde iþledikçe de karþýlanmayacak. Ýkinci dönemin ortasýndayýz ve geriye baktýðýmýzda ilk fark ettiðimiz þey koca yýl boyunca durmadan yolunduðumuz. Kayda geldiðimizde kayýt parasý ve baðýþ; yýl içinde bitmeyen fotokopi ve toner parasý, okulun hizmetlilerinin ücretleri için toplanan para, evrak, paso, kart hatta sýnav paralarý; okulu terk ederken

andaç parasý, kep giyme töreni parasý, mezuniyet balosu(!)-ne iþe yarar bilinmez- parasý, diploma parasý... saymak bile bunaltýyor insaný. Doðrusu insan bu tabloya bakýnca "YUH" çekmek istiyor. Anayasada "vaad edilen" herkese eþit, parasýz eðitim hakkýndan eser yok. Aslýnda bu hak anayasanýn tozlu sayfalarýna çoktan gömülmüþ. Devletimiz mermi almaktan fotokopiye para yetiþtiremiyor ki bir türlü. Hizmetlilerin paralarýný da insan öldürmek için yapýlmýþ helikopterlere harcýyor, mezuniyet balosuna gelince onun paralarýyla da toplar, tanklar alýyor. Ee durum

böyle olunca eðitim harcamalarýný karþýlamak da mecburen fakir fukaranýn boynunun borcu oluyor. Peki nasýl durduracaðýz bu kana susamýþ silah tüccarlarýný? Kim karþýlarýna dikilip silah deðil kalem istiyoruz diyecek? Bu güç elbette ki yine fakir fukara diye bilinen emekçi sýnýflarýn elinde. Onlar bu aldatmacaya inanmamalý ve en temel haklarý olan eþit, parasýz, anadilde eðitim talebi için sonuna kadar savaþmalýdýr. "Silah deðil eðitim istiyoruz" þiarýný dersliklerde yükseltmeli ve bu talep için mücadele etmeliyiz.


Enternasyonalist Gençlik 13

Türk Faþizminin Üç Dalgasý Unutmamalýyýz ki tüm faþist hareketler gibi Türk tipi faþizm de kapitalizmin iç çeliþkilerinin sonucudur. Dolayýsýyla faþizm kapitalizmin yýkýldýðý gün sona erecektir. Bu olmadýðý takdirde faþizmin yeniden ve yeniden ciddi bir düzen içi siyasi alternatif olarak ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr. Türkiye’deki faþist hareketin özelliklerini kavramak isteyenlerin yapmalarý gereken ilk þey bu hareketin tarihini incelemek olmalýdýr. Bu ise ilk önce Ýkinci Dünya Savaþý yýllarýndan günümüze kadar gelen süreçte faþist hareketin yükseliþe geçtiði üç dönemi incelemeyi gerektirmektedir. Bugünkü faþist hareketin öncülü olan Irkçý/Turancý hareketin tarihi kökleri çok daha eskiye dayansa da, bu hareketin esas yükseliþini 1940-1944 arasýndaki dönemde gerçekleþtirdiði söylenebilir. Söz konusu dönemin birbirine baðlý iki geliþme tarafýndan belirlendiðini unutmamalýyýz. Bunlardan ilki, 1917 Ekim devriminin ardýndan dünyanýn her yanýnda olduðu gibi Avrupa’da da yükselmeye baþlayan devrim dalgasýnýn kýta genelinde gerilemeye baþlamasýdýr. Bunun sonucunda, bu dalganýn kuvvetle etkilediði iki Avrupa ülkesi olan Italya’da 1922’de, Almanya’da da 1933’te faþistler iktidar oldu. Baþta iþçi sýnýfý hareketi olmak üzere, faþizm dýþýndaki tüm politik güçler her iki ülkede de yok edildiler. Ýkinci temel geliþme ise, 1939’da bizzat faþist Almanya’nýn fitilini ateþlediði Ýkinci Emperyalist Paylaþým Savaþý’dýr. Bu savaþa iki faþist devlet ittifak halinde katýldýlar ve Ýngiltere, Fransa ve ABD’nin oluþturduðu emperyalist bloða rakip oldular. Savaþ bu ülkeler arasýnda sýnýrlý kalmadý elbette. Savaþýn dönüm noktasý Nazi Almanya’sýnýn bir bürokratik iþçi devleti olan Sovyetler Birliði’ne savaþ açmasý oldu. Türk faþizminin 1940 yýlýnda baþlayan çarpýcý yükseliþi de Nazilerin Sovyetler Birliði’ne açtýðý savaþýn seyrine baðlý olarak geliþti. Sovyetler’in ardý ardýna aldýðý yenilgiler, Nihal Atsýz, Reha Oðuz Türkkan, Fethi Tevetoðlu, Nejdet Sançar, Orhan Seyfi Orhon gibi kafatasçý Türkçülerde SSCB içinde yaþayan Türki halklarýn (onlarýn deyimiyle “esir Türkler”in) bu devletten kopabileceði umudunu doðurdu. Türkiye’nin Nazilerle ittifak yaparak SSCB’ye savaþ açmasý çaðrýsýný yapan faþist hareket, dönem boyunca çýkan Bozkurt, Ergenekon, Gök-börü, Kopuz, Orhun, Tanrýdað vb dergilerle görüþlerini yaydý. Almanlarýn SSCB içinde ilerleyiþleri devam ettiði süre boyunca Irkçý/Turancý hareket devletin her türlü desteðine mazhar oldu. Hatta bizzat devlet ideolojisini etkileyen bir konuma sahip oldu. Söz konusu dönem, saf anlamda kafatasçý ýrkçýlýðýn hegemonik oluþuna þahit oldu. Dönemin baþbakaný Þükrü Saraçoðlu’nun, 5 Aðustos 1942’de TBMM’de yaptýðý konuþma dönemin ruhunu yansýtmasý bakýmýndan önemlidir: “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacaðýz. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduðu kadar ve laakal (en azýndan) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir.” Ancak ýrkçýlýðýn yükseliþi Nazi Almanya’sýnýn yenilgisinin kesinleþmesiyle birlikte durdu. Devlet de dünyanýn içine girdiði yeni döneme uygun bir konum alarak SSCB ile daha iyi iliþkiler kurdu. Irkçý/Turancýlar itibar görmek bir yana, gizli örgüt kurmakla suçlanarak (elbette geçici bir süre) 1944 Mayýs’ýnda tutuklandýlar (Tutuklananlar arasýnda o yýllarda Harp Okulu öðrencisi olan Alparslan Türkeþ de vardýr). Faþizmin birinci dönemdeki yükseliþi

böylece son buldu. Ýkinci dönem ise 1960’lý yýllarýn ortalarýndan itibaren baþlamýþtýr. Iþçi hareketinin ve öðrenci mücadelesinin gerçek bir yükseliþin içine girdiði dönemin baþýnda reformist de olsa kendini “sosyalist” olarak tanýmlayan Türkiye Ýþçi Partisi’nin 1965’te TBMM’ye 15 temsilci sokabilmesi önemlidir. 1968 ve sonrasýnda ise TÝP’i aþarak geliþen sol hareket hýzlý bir radikalleþme içine girdi (en önemli göstergesi DEV-GENÇ’in kuruluþu ve yükseliþidir). Buna karþýn faþist hareket de yine devletin desteði ile örgütlenmeye baþladý. 1968’den itibaren “komando kamplarý”nýn açýlmasý (kurucusu Türkeþ’in arkadaþý Rýfat Baykal’dýr) ve muhafazakar bir parti olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Türkeþ ve yandaþlarýnca ele geçirilmesi ayný döneme rastlar. 1969 yýlýnda parti Adana Kongresi’nde adýný deðiþtirerek Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ismini alýr. MHP, 19691980 arasý dönemde kendini adým adým gerçek bir faþist parti olarak kurmuþtur. 12 Mart 1971 askeri darbesinin geçici süreyle gerilettiði ancak ezemediði iþçi hareketi ve devrimci/sosyalist hareket, 1973 sonrasý dönemde tekrar yükseliþe geçmiþ ve tarihi boyunca bir daha yakalayamadýðý güç ve etkiye sahip olmuþtur. MHP ise bu dönem boyunca solun ve iþçi hareketinin karþý kutbunu oluþturmuþtur. Italyan Faþist Partisi ve Alman Nasyonal Sosyalist Iþçi Partisi örneklerinde olduðu gibi MHP de yarýaskeri (paramiliter) milis güçlerini oluþturdu. Bu güçler 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar Ülkü Ocaklarý, Büyük Ülkü Derneði, Ülkücü Gençlik Derneði, Ülkü Yolu Derneði gibi kuruluþlarca örgütlenmiþtir. Esas güç kaynaðýný öðrenci ve iþsiz gençlik oluþturmuþtur. Bu örgütler dönem boyunca iþçi hareketi ve devrimci güçlere karþý suikast ve katliamlar örgütlemiþtir. MHP’nin kullandýðý ideolojik unsurlarýn da ayrýca incelenmesi gereklidir. Bu unsurlarý anlamak faþist hareketin neden bir takým psikopat ve katillerden ibaret bir marjinaller örgütü olmadýðýný anlamamýza yardýmcý olur. Kitleselleþme potansiyelinin hangi kaynaklardan beslendiðini ortaya koyar. Söz konusu unsurlardan ilki ýrkçý milliyetçiliktir. Bu ýrkçý milliyetçilik hareketin bir bölümü tarafýndan aynen 1940’larýn Irkçý/Turancý hareketi gibi Türk ýrkýnýn diðer ýrklardan üstün olduðu kabulüne

Türkiye'nin Nazilerle ittifak yaparak SSCB'ye savaþ açmasý çaðrýsýný yapan faþist hareket, dönem boyunca çýkan Bozkurt, Ergenekon, Gök-börü, Kopuz, Orhun, Tanrýdað vb dergilerle görüþlerini yaydý. Almanlarýn SSCB içinde ilerleyiþleri devam ettiði süre boyunca Irkçý/Turancý hareket devletin her türlü desteðine mazhar oldu.

dayandýrýlýr. Diðer bir bölümü ise (ki daha Islami bir çizgiyi temsil ederler) Türklerin Islamiyeti kabul etmeden önce dünya medeniyetinin öncüsü olduklarýný, gittikleri her yere adalet daðýttýklarýný savunur (Faþist literatürde “Cihan hakimiyeti mefkuresi” diye adlandýrýlýr). Islamiyeti kabul ettikten sonra ise, bu dini dünyaya hakim kýlmak ve tabii yine adalet daðýtmak Türklerin iþi olmuþtur (“Nizam-ý Alem ülküsü” olarak adlandýrýlýr). Iki “görüþ”ün de ortak noktasý Türklerin üstünlüðü ve diðer hiçbir “millet”te bulunmayan bir misyona sahip olmalarýdýr. Elbette diðer halklara düþmanlýk bu anlayýþýn en önemli sonucudur. Ýkinci önemli ilke ise anti-komünizmdir. Komünizme karþý olmak elbette kapitalizmin dünyanýn her yerindeki faþist hareketlere biçtiði misyondur; ancak faþist hareket komünistlere karþý olmasýnýn nedenini “Biz kapitalist düzenden yanayýz” diyerek gerekçelendiremez. Komünizm “tanrýtanýmazlýk”, “maddeye tapma”, “ahlaksýzlýk” olarak tanýmlanýr ve gözden düþürülmeye çalýþýlýr. Dolayýsýyla komünistlere karþý savaþan “ülkücü”, ahlaksýzlýða, allahsýzlýða karþý savaþmaktadýr. 1970’li yýllar boyunca sola karþý eylem koyan her faþist militan bu motivasyonla hareket etmekteydi. Faþist hareketin anti-kapitalizm demagojisi de tam da bununla baðlantýlýdýr. Sýradan bir faþist militan, 1970’ler boyunca komünizmin, kapitalizmin, emperyalizmin (ve hatta faþizmin) ayný Batýlý, kozmopolit, materyalist kültürün ürünü olduðu, dolayýsýyla MHP’nin bunlarýn tümüne birden karþý olduðu masalýný dinleyerek faþist oldu; yoksa kapitalizme hayran olduðundan deðil. Bu ideolojik pozisyon, Türk faþizminin Alman ve Italyan akrabalarýyla en önemli benzerliði idi. Dolayýsýyla, 1970’ler boyunca binlerce insaný öldüren faþist çeteler, sermayeye hizmetlerini sürdürürken bir yandan da anti-kapitalist bir demagojiyi mümkün olduðunca kullanarak örgütlendiler. Yukarýda özetlediðimiz tablonun tamamlanmasý için faþist hareketin kitleselleþtiði sektörlere de kýsaca göz atalým. MHP’nin 1970’li yýllarda %10’un üzerinde oy aldýðý iller, genel hatlarýyla Çorum-Erzurum-Antep üçgeni diye tarif edilen bölgenin içindeydi. Bu bölgenin genel özelliði 1950’li yýllarýn sonlarýndan itibaren kapitalizme eklemlenmeye baþlamasýdýr. Bu yýllarda, kentte yerleþik küçük burjuva kesimler, sanayi kapitalizminin aðýrlýðý altýnda ezilirken, sulama vb olanaklarýn artmasýyla birlikte ekonomik olanaklarý geliþen Alevi köylü kesimlerinin bir bölümü (elbette Alevilerin büyük bölümü yoksulluk içinde yaþarken) kent merkezlerinde de ekonomik yatýrýmlar yapmaya baþlamýþlardý. MHP’nin bu bölgede izlediði genel strateji de buna baðlý olarak geliþtirildi. Güç kaybeden, proleterleþme tehlikesi altýnda bulunan Sünni kökenli küçük burjuva kesimlere yönelik olarak yoksulluklarýnýn sebebinin kente göç eden Aleviler olarak gösterilmesi bu stratejinin belkemiðiydi. Alevilerin önemli bölümünün CHP’ye destek vermeleri, söz konusu kesimin proleter unsurlarýnýn sol örgütlerin en önemli insan potansiyeli olmasý da tabloyu tamamlýyordu. “Dinsiz”, “gavur” diyerek düþman ilan edilen Devamý arka sayfada...


Enternasyonalist Gençlik 14

Aleviler ekonomik yönden de bertaraf edilmesi gereken güçlerdi; zaten politik alanda da “komünist” olmalarý yok edilmelerini gerekli kýlýyordu! Yaratýlan bu illüzyon, faþist hareketin Ýslamcý hareketin tabanýnýn bir bölümünü kendine yedeklemesini saðladý (1973 genel seçimlerinde 11.8 oy alan Erbakan’ýn Milli Selamet Partisi 1977’de yüzde 8.6’ya gerilerken, 1973’te 3.4 oy alan MHP, 1977’de 6.4 oranýný yakaladý. MSP’nin Orta/Doðu Anadolu’da aldýðý oylarýn bir bölümünün MHP’ye kaymasýnýn sonucuydu bu). 1977’den sonra bölgede Alevilere ve solculara yönelen kitlesel saldýrýlar Malatya, Sivas, Maraþ (1978) ve Çorum (1980) gibi illerde yüzlerce can alýrken, solun daha güçlü olduðu büyük kentlerde de suikastlar ve kitle kýrýmlarý ile birleþiyor ve açýk bir iç savaþýn zeminini döþüyordu. Ne var ki düþük yoðunluklu iç savaþ yerini açýk bir savaþa býrakmadý ve 12 Eylül 1980 darbesi düzenin imdadýna yetiþti. Ýþçi hareketi ve sosyalist hareket silindir gibi ezildi. Bununla birlikte faþist hareketin öncü kadrolarý da, 1940’lardaki öncüllerinin kaderini paylaþarak geçici süreyle dinlenmeye alýndý. Hareketin alt kadrolarýnýn küçük bir bölümü ise daha sert þekilde cezalandýrýldý. Faþizmin 1970’lerde yaþadýðý ikinci yükseliþ sona erdi. Üçüncü yükseliþ ise hem birincisinden, hem de ikincisinden farklý bir konjonktürün ürünüydü. Ýki temel nedene baðlý olarak ortaya çýktý. Ýlk olarak, SSCB ve diðer Doðu Bloku ülkelerindeki bürokratik rejimlerin çöküþünün Türk hakim sýnýflarýnda yarattýðý “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyasý” hayalleri neo-Osmanlýcýlýk fikrini ve Pantürkizmin hortlamasýný beraberinde getirdi; sonuçta MHP’nin itibarý arttý. Örneðin Süleyman Demirel Orta Asya’ya yaptýðý gezilere Türkeþ’i de götürdü. Kontgerilla ve MIT’in Orta Asya’da yaptýðý operasyonlara

(Azerbaycan ve Özbekistan’daki darbe giriþimleri vb) MHP militanlarý da dahil edildi. Bunun sonucunda Türkiye büyük sermayesinin de himayesi ile partinin yýldýzý parladý. Ýkinci faktör ise Kürt hareketinin 1990’lý yýllarda ivme kazanmasýna paralel olarak yükselen þovenizmin MHP’ye kan taþýmasýdýr. Kürt düþmaný bu reaksiyoner tepki de MHP’yi güçlendirdi. Elbette yukarýda saydýðýmýz iki neden de faþizmin yükseliþini tam olarak açýklamaya yetmez. 1990’lý yýllarýn ayný zamanda Türkiye’nin temel burjuva siyasal güçleri olarak bilinen merkez partilerinin tamamýnýn çöküþ yýllarý olmasý hesaba katýlmadan faþizmin üçüncü dalgasýný anlayamayýz. Neoliberal reformlarý tavizsiz biçimde uygulayan bütün merkez siyasal güçlerin, yani ANAP ve DYP’den SHP ve CHP’ye kadar olan partilerin tamamý 1990’larda çöktü. Faþizm ise siyasal islamdan sonra bu durumdan en çok yararlanan ikinci güç oldu. 28 Þubat müdahalesinin islami hareketin önünü kapatmasý ise faþist partinin önünü açtý. Sonuç malum: 18 Nisan 1999 genel seçimlerindeki %18’lik zafer ve koalisyon ortaðý olarak iktidara yeniden merhaba. Ancak bu yükseliþin sonu da MHP’nin neoliberal politikalarý uygulamaya devam etmesi ve Abdullah Öcalan’ý idam ettirmeyi baþaramamasý sonucunda geldi. Üçüncü dalga da böylece son buldu.

Sonuç yerine Bu yazýda Türk faþizmini anlamak için bilinmesini önemsediðimiz faþist hareketin tarihini kýsaca gözden geçirmeye çalýþtýk. Bunu yaparken hareketin yükseliþ dönemlerini (19401944, 1965-1980 ve 1991-1999) incelemeye

çalýþtýk. Unutmamalýyýz ki tüm faþist hareketler gibi Türk tipi faþizm de kapitalizmin iç çeliþkilerinin sonucudur. Dolayýsýyla faþizm kapitalizmin yýkýldýðý gün sona erecektir. Bu olmadýðý takdirde faþizmin yeniden ve yeniden ciddi bir düzen içi siyasi alternatif olarak ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr. Bu Türkiye için de geçerlidir. Dördüncü dalganýn hepimizi hazýrlýksýz yakalamamasý için faþizme karþý sýnýf savaþýndan baþka seçeneðimiz yoktur.

Faþizmin yeni hamlelerine dikkat! Dokuz Eylül Üniversitesi’nde birkaç ay önce duvarlara asýlan bir bildiri tüm Ýzmirli öðrencilerin kýzgýn ve þaþkýn bakýþlarý arasýnda elden ele dolaþtý. ”Türkçü” öðrencilerin Kürt sorununu “sosyal açýdan deðerlendirdiði” bildirinin baþlýðý: “Her Türlü Suçu Kürtler Ýþliyor” du. Bu baþlýðýn altýnda ise faþist kafalarýn bilimsel çözümlemeleri hayret verici sonuçlara ulaþýyordu. Bu bildirinin asýlma nedenini ve faþistlere karþý devrimci gençlerin nasýl mücadele vermesi gerektiðine geçmeden önce bildiriyi biraz okuyalým. Haddinden fazla uzun olan bildirinin tümünü yazmak yazýmýzý yarýda býrakmanýza neden olabilir. Bu yüzden birkaç çarpýcý parçayla yetinmek zorundayýz. Ýþte sosyal açýdan deðerlendirilmiþ Kürt sorunu: “Ýstanbul’daki bombalý eylem terörünü yapanlar kürt çýktý. Sadece bu kadar mý? Hayýr... Türkiye genelinde her türlü suçu iþleyen kürtlerdir. Yankesicilik, hýrsýzlýk, kapkaççýlýk, ýrza tecavüz, gasp, cinayet, fuhuþ, uyuþturucu ticareti gibi suçlar ve genelev iþletmeciliði, pavyonculuk, kumarhanecilik, deðnekçilik, dilencilik, gibi rezil iþleri sadece ve sadece kürtler icra ediyor... her ikisi de uzun yýllar ayný mesleði icra ettikleri halde, Orhan Gencebay’ýn adýnýn þimdiye dek hiçbir kötü olaya karýþmamasý, Ýbrahim Tatlýses’in ise her türlü rezilliði yapmasý, her türlü suçu iþlemesinin sebebi birinin Türk diðerinin kürt olmasýdýr. Bu örnekler uzayýp gider... kýsacasý “kürt sorunu” bazýlarýnýn empoze etmeye çalýþtýðý gibi sadece PKK’dan ya da batýlý devletlerin kýþkýrtmasý sonucu meydana gelen siyasi olaylardan ibaret deðildir... kürdü

emperyalistler kýþkýrtmýyor, PKK ile de ilgileri yok... taþýdýklarý kanýn gereðini yerine getirerek bu suçlarý iþliyorlar” Çürük beyinlerden fýþkýran bu “bilimsel deðerlendirmeler” hepimizi hayretler içinde býraktý. Bildiride savunulan “düþünceyi” tartýþmanýn gereksiz olduðunu düþünüyoruz. Kürt halkýnýn yüzyýllardýr maruz kaldýðý ekonomik ve siyasi baskýyý biraz olsun bilen biri için bu saçmalýklarýn hiçbir anlamý yoktur. Bildiriyi asarken Dokuz Eylül öðrencilerine yakalanan faþistlerin, Budun Derneði üyesi olduðu anlaþýldý. Örgütlü ‘odunlara’ hak ettikleri dersi devrimci öðrenciler verdi. Tüm devrimci, yurtsever ve ilerici çevrelerin tepki gösterdiði bildiriye ayrýca çeþitli basýn açýklamalarý ve eylemlerle de cevap verildi. Yine de devrimcilerin bu olayý biraz daha ciddiye almasý ve olayýn altýnda yatan gerçekleri biraz daha kurcalamasý gerektiðini düþünüyoruz. Çünkü son yýllarda hýzla kan kaybeden faþistler bugün yepyeni bir çýkýþ noktasý bulmuþ durumdalar. Kemalizm’in günbegün artan tehlikeli yükseliþi faþistler için yeni bir alan açtý. Bu dev buz daðýnýn sivri ucunda kendine yer açmaya çalýþan faþist hareket yerini her gün biraz daha saðlamlaþtýrýyor. Önümüzdeki dönemde Kemalizm’in muhtemel yükseliþi gerçekleþtiði takdirde faþistlerin tekrar eski güçlerine ulaþma fýrsatýný yakalamasý paralel süreçler olacak gibi gözüküyor. Bu durumda egemen sýnýflar da “deneyimli dostlarýna” tekrar kavuþmanýn sevinciyle 28 Þubatçýlara karþý yükselen tüm muhalif seslere karþý bu dostlardan yardým isteyecektir.

En baþta iþçi sýnýfý ve Kürt halký olmak üzere tüm ezilen kesimlerin kendini bu saldýrýya hazýrlamasý ve faþizmin yeni yerini ve amacýný bilmesi gereklidir. Bugün faþizme karþý yürütülecek mücadelenin ekseninde de bu yeni odaklaþmayý teþhir etmek ve engellemek olmalýdýr. Özellikle üniversitelerde birleþen “kýzýl elma”nýn yükseliþine engel olmak adýna faþistlerin yeni kampýnýn bilinmesi çok önemlidir. Emekçiler ýrkçýlýða iten bu faþist ideoloji yýllar boyu Türkiye halklarýna kan kusturdu. Toplumsal muhalefetin yükseldiði her dönemde satýrlarýyla sokaða dökülüp dehþet saçan çeteler yýllarca devrimcileri ve Kürt halkýný katletti, emekçileri bölmeye uðraþtý. Devlet tarafýndan desteklendiði açýkça bilinen bu çetelerin tek amacý patronlarýn tahtýna uzanan her eli parçalamaktýr. Bugün faþistler görece bir gerilik yaþýyor. Yine de hepimiz biliyoruz ki bu topraklarda sýnýf mücadeleleri devam ettikçe, ezilen halklar oldukça egemenlerin onlara ihtiyacý olacaktýr. Bu yüzden çok küçük ve dar gibi görünen bu bildiri krizi tüm gençlik tarafýndan dikkatle deðerlendirilmelidir. Özellikle üniversitelerde faþist saldýrýlara karþý birlikte hareket edilmeli, ortak cepheler kurulmalýdýr. Sosyalist hareketin parçalanmýþlýðýnýn en belirgin olduðu zamanda birlikte hareket etmenin önünde bir sürü engel olduðunu hepimiz biliyoruz. Yine de faþizme karþý olan herkesin en azýndan bu zemin üzerinde birleþmesi ve bu tür saldýrýlara anýnda ve güçlü bir tepki vermek için ayrýlýklarý unutmasý gerekir.


Enternasyonalist Gençlik

Irkçýlýðýn vardýðý yer: 28 Þubatçý, "Kýzýl Elmacý" Türksolu AKP'yi destekledi!

15

Sermayenin kuþatarak kanýný emdiði üniversitelerimizden sermayeyi kovmaya çalýþýrken, faþizme karþý mücadele ederken, YÖK'ü daðýtmaya, YÖK yasa tasarýsýný yýrtmaya çalýþýrken, üniversitelerde yuvalanmýþ bu "tahta kurt"larýný da unutmamak gerekli. Türksolu adlý dergi yerel seçimlere iliþkin ortaya koyduðu tutumla karakterini tüm çýplaklýðýyla ortay koymuþ durumda. Gökçe Fýrat'ýn kaleme aldýðý baþyazý Türksolu'nun ne kadar sol, dolayýsýyla bu çeteyle yaþanan çatýþmalarýn da ne kadar sol içi çatýþma olduðuna iliþkin tartýþmalara son noktayý koyar nitelikte. Türksolu'nun seçim politikasýný özetleyerek sunmak isterdik. Ancak ortada bir seçim politikasýndan çok kudurmuþ bir ýrkçýlýðýn hezeyanlarý söz konusu. Tek amaç önce Kürtleri engellemek. Sadece Kürtleri mi, tabi ki hayýr. Ermeniler, Gürcüler ve Çerkesler de Türksolu'nun önlenmesi gerekteðini düþündükleri arasýnda yer alýyor. "Kürtler, Çerkesler, Gürcüler, Ermeniler kendi adaylarýný destekleyerek Osmanlý modeli bir ülkeye dönüþü zorlayacaklar. Böyle bir ortamda Türk olan Türke oy verir." Irkçýlýk bununla da kalmýyor ve Türksolu sayfalarýnda eþine az rastlanýr paranoya ve çarpýtmalarla birleþiyor. "Mersin bilindiði üzere kukla Kürt devletinin Akdeniz'e açýlma kapýsý. O nedenle son 20 yýldýr Kürt bölücülüðü Mersin'e büyük bir iç göç gerçekleþtiriyor. Mersin, Antalya ve Adana büyük ölçüde bu planlý politika ile 'Kürtleþtirilmiþ' durumda." Tabii bu ýrkçý tespite uygun olarak ýrkçýlýk temelinde bir tutum da öneriliyor: "Adana ve Antalya'da en güçlü Türk adaya oy verelim. Böylece bu bölgelerdeki Kürtleþtirmeye karþý

bir Türk barikatý kuralým." Türksolu'nun okuyan daðýnda taþýnda "tek millet, tek devlet, tek dil" yazan ülkede Türklerin asimile olacaðýný sanýr. Þaka yapmýyoruz, Türksolu Kürtlerin, Ýstanbul, Ýzmir ve Ankara'da güç sahibi olarak tüm Türkiye'de hak talep edeceðini iddia ediyor. Allah akýl fikir versin. Bitti mi? Bitmedi. Koyu cumhuriyetçi, laik, 28 Þubatçý, darbeci, "ordu göreve"ci Türksolu'na, bakýn ýrkçýlýk neler yaptýrýyor. Kürt düþmanlýðýndan gözleri kararan Türksolu Kürtlerin güçlü olduðu yerlerde AKP'ye oy çaðrýsý yapýyor. Yanlýþ duymadýnýz Türksolu Doðu ve Güneydoðu'da AKP'yi destekliyor. Ýþte Gökçe Fýrat'ýn "þeriatçý" olarak suçladýklarýna karþý tükürdüðünü yalarken ki fotoðrafý: "Güneydoðu'nun tüm il ve ilçelerinde DEHAP adayýna karþý en güçlü adaya oy verelim. Hatta bu bölgede AKP adayý ile DEHAP adayý arasýnda bir yarýþ olacaksa DEHAP'a karþý AKP'ye oy verelim." Aþýrý doz ýrkçýlýktan baþý dönen Türksolu ve Gökçe Fýrat ne yaptýðýný þaþýrmýþ durumda. "Oy verirken adayýn milliyetine bakalým. Türk adaya oy verelim… Türk olan Türk'e oy verir" diyen Türksolu'nun oy vereceði adaylarý nasýl tespit ettiði merak konusu. Yakýnda Türksolu sayfalarýnda Gökçe Fýrat'ý elinde pergel ve cetvelle adaylarýn kafataslarýný ölçerken görürsek þaþýrmayalým. Bu kafatasçý palyaçolarý insanýn ciddiye

alasý pek gelmiyor. Ne var ki onlar da böyle düþünülmesini istiyorlar. Baþlarýna gelenlerden sonra kendilerini toparlamaya çalýþýrken meczup bir grup genç görüntüsü vermeye çalýþýyorlar. Ancak hem daha önce giriþtikleri provokasyonlar hem de "Tanrý Türk'ü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni korusun" diyerek bitirdikleri, nice Führerleri, Baþbuðlarý kýskandýracak baþyazýlarý onlarýn hangi role soyunduklarýnýn açýk birer göstergesi. Sermayenin kuþatarak kanýný emdiði üniversitelerimizden sermayeyi kovmaya çalýþýrken, faþizme karþý mücadele ederken, YÖK'ü daðýtmaya, YÖK yasa tasarýsýný yýrtmaya çalýþýrken, üniversitelerde yuvalanmýþ bu "tahta kurt"larýný da unutmamak gerekli. Enternasyonalistler sýnýf iþbirliði olarak gördükleri, "Demokratik Güçbirliði"ne destek vermeseler de, Kürtlere yönelen ýrkçý, milliyetçi saldýrýlara karþý mücadelede en önde olacaklardýr. "Türksolu"na deðil ama Türkiye soluna, devrimci, sosyalist, demokrat gençlik örgüt ve çevrelerine çaðrýmýzdýr: Irkçýlýða, faþizme geçit vermemek için, yurtseverlik yarýþýna girmeyi býrakýn! Eylemlerde çokça söylediðimiz "Yurdumuz bütün dünyadýr bizim" dizesini hayata geçirelim; enternasyonalizmi yaygýnlaþtýralým; þovenizmin her türlüsünü yer yüzünden silmek için iþe koyulalým.

Gökkuþaðýnýn kýrmýzýsý Gökkuþaðý bayraklarý aslýnda kapitalizmin cinsiyetçiliðine karþý sýkýlmýþ birer yumruktur. Bugünkü düzen tüm ezilenlere olduðu gibi eþcinsellere de gelecek vaadetmez. Özgürlüðün yolu onu alaþaðý etmek için savaþmaktýr. Bu savaþý yürüten devrimciler gökkuþaðýnýn kýrmýzýsýný da keþfetmelidir. Ahmet Mehmet'i ya da Ayþe Fatma'yý sevdiðinde, tarihin ibresi artýk idrak edilemeyecek kadar düzensizleþmiþtir. Eþcinsellikten söz ediyoruz. Hani mevzu bahis olduðu zaman kiminin þiddetle lanetlediði, kimininse umursamazlýkla yok saydýðý olgu. Eþcinsellik belki tarih kadar eskidir. Ayný cinsten iki insanýn birbirine aþýk olmasý, tarihte bazý toplumlar tarafýndan çok doðal karþýlansa da (eski Yunan, Roma, Japon ve Osmanlý) genel olarak sapkýnlýkla itham edilmiþ ve cezalandýrýlmýþtýr. Kutsal kitaplara konu olarak girmiþ ve tanrýnýn eþcinselleri nasýl cezalandýrdýðýný anlatmak için hatýrý sayýlýr yerler ayrýlmýþtýr. (Kuran'da Lut kavminin baþýna gelenler) Farklý toplumsal koþullarda, farklý üretim iliþkileri içinde sürekli varolagelmiþ bir olgu olarak eþcinsellik, aslýnda insanlýk açýsýndan gayet doðal bir iliþkidir. 70'li yýllarda Kuzey

Amerika Psikoloji Kongresi eþcinselliðin bir hastalýk olarak kabul edilemeyeceðini karara baðlamýþtýr. Bugün, Türkiye'nin aksine, dünyanýn birçok ülkesinde eþcinsel evliliklere izin verilmektedir. Eþcinseller kendi kimliklerini ortaya koymada görece özgürdürler. Ancak bu tablonun bir de diðer yüzü var. Kapitalizm, esas olarak eþcinselliðe karþýdýr. Karþýdýr, çünkü iktidardadýr ve kendinden önceki iktidarlar gibi dayandýðý güç toplumu kontroldür. Bu kontrolün birinci karakolu aile kurumudur. Eþcinsel iliþkiler verili aile kalýplarýný darmadaðýn ettiði için aslýnda kapitalizmi zayýflatýr. Ancak kapitalizm kendinden önceki iktidarlardan farklý olarak kendisi için tehdit unsuru olabilecek her þeyi ehlileþtirip kâr kapýsý haline getirme konusunda ustadýr. Toplumun eþcinsellere karþý önyargýlý bakýþýný alttan alta körükler. Kendi basýnýnda eþcinsel imajýný öyle ustaca kullanýr ki toplum, bu insanlarý kendi kimliklerini gizle-

mek zorunda býrakýr. Eþcinseller de varoluþlarýný kendi içlerine kapanýk komünitelerde sürdürmek zorunda kalýrlar. Bu kapitalistlerin "pink money" (pembe para) dediði tüketimin oluþmasýný saðlar. Yani düzen eþcinselleri çok sýnýrlý mekânlara hapsederek tehlikeyi kontrol altýnda tutar. Ayný zamanda onlarý yozlaþtýrarak para kazanýr. Açýkça görülüyor ki eþcinseller toplumun ezilen kesimlerinden biridir. Eþcinsellik, aslýnda varoluþuyla devrimci dinamiklere sahiptir. Bugün küresel direniþ saflarýnda yer alan önemli bir güçtür. Gökkuþaðý bayraklarý aslýnda kapitalizmin cinsiyetçiliðine karþý sýkýlmýþ birer yumruktur. Bugünkü düzen tüm ezilenlere olduðu gibi eþcinsellere de gelecek vaadetmez. Özgürlüðün yolu onu alaþaðý etmek için savaþmaktýr. Bu savaþý yürüten devrimciler gökkuþaðýnýn kýrmýzýsýný da keþfetmelidir.

Ýþçi Mücadelesi Özel Sayý: 10, Nisan 2004, Fiyatý: 750.000 TL. Sahibi ve Sorumlu Yazýiþleri Müdürü: Þiar Riþvanoðlu, Yönetim yeri: Reþatbey mah. Adliye arkasý 3. sokak No: 22/2 Adana, Basýldýðý yer: Kayhan Matbaacýlýk Topkapý / Ýstanbul, web: http://iscimucadelesi.net, iletiþim: iletisim@iscimucadelesi.net


NEDEN ENTERNASYONALÝSTÝZ? Ýlk iþ olarak milliyetçilik ve düþmanlýk zehrini halklarýn kanýndan söküp atmak için mücadele etmeliyiz. Ezilenlerin din, dil, ýrk, milliyet tanýmayan birliði karþýsýnda duramazlar, bizi yenemezler. Emperyalistler ABD'nin öncülüðünde sürekli savaþý baþlattýlar. Bu savaþý halklara karþý, ABD'li emekçiler dahil dünyanýn tüm ezilenlerine karþý açtýlar. Yugoslavya'yý parçaladýlar, parça parça sömürgeleþtirdiler. Afganistan'ý ve Irak'ý iþgal ettiler; sömürgeleþtirdiler. Adýmlarýný attýklarý topraklarý sadece son model bombalarla harabeye çevirmediler; ayný zamanda o topraklardaki halklara birbirini boðazlattýlar. Bosnalý Müslüman'ý Sýrp'a; Tacik'i

Peþtu'ya; Kürdü Araba düþman ettiler. Kosova yine ateþler içinde, Suriye'de Kürtler ve Araplar birbirine düþtü; Irak'ta her gün ölüm, mezhepler ve halklar arasý çatýþma var; Afganistan'da savaþ aðalarý halka hayatý zindan ediyor. Türkiye'de Kürtlerin her haklý talebi bölücülük diye suçlanmaya devam ediliyor. Ýnkar politikasý ve imha tehdidi sürüyor. Hükümet iktidarýný, Türk emekçiyle Kürt emekçinin birliðini engelleyerek sürdürüyor. Peki sonuç nedir? Birbirine düþen halklarýn hepsi bir bakýyor ki tutsak olmuþ, baþýna çuval geçirilmiþ, öldürülmüþ, özgür olacaðým derken sömürge olmuþ. Kazanan hep onlarý birbirine düþürenler olmuþ. Medyamýzýn satýlmýþ kalemleri, meþhur patronlar, aðalar, paþalar kazananýn yanýnda olalým diyorlar. Ýþgale ortak olalým diye çýrpýnýp duruyorlar. Dikkat edin, bunu yazanlar hep iþçi düþmanýdýr, ýrkçýdýr, plazalardan çýkmazlar. Ýnsanlar ölürken, ölen her insan baþýna hisse senetleri ya da dövizleri deðerleniyorsa onlardan mutlusu yoktur. Karþýlarýnda herkesi hazýrola geçiriyor, ayrýcalýklarýna ayrýcalýk katýyorlarsa onlardan mutlusu yoktur. Aþaðýdakiler, ezilenler, birlik olmasýn, birbirine düþsün, onlar da koltuklarýnda rahat rahat, uzun uzun otursunlar isterler.

Bizi ezenler sadece bir avuç azýnlýk ve asalaktan ibaret. Oysa emekçiler çok. Onlar üretir, yaratýrlar. Dünyanýn tüm zenginliðini emekçiler üretir. Kendi katili kurþunu, sýrtýna inen copu, soluduðu biber gazýný, dünyanýn öbür ucundaki kardeþinin üstüne yaðan bombayý da emekçiler üretir. Ama üretmeyedebilirler. Grev de yapabilirler. Fabrikalarý iþgal edip üretimi denetimlerine de alabilirler. Emekçiyi askere alýrlar; kardeþine sýkýlan kurþunun tetiðine o basar; kardeþinin çalýþtýðý fabrikaya, yaþadýðý eve düþen top mermisini o ateþler. Ama tetiðe basmayabilir; topu ateþlemeyebilir de. Bu yüzden

ezilenleri milliyetçilikle zehirler, birbirine düþman ederler, o tetiðe bassýn diye. Birkaç on bin kiþi, milyarlarý böle parçalaya yönetirler, böyle kazanýrlar. Ama biz kazananý deðiþtirebiliriz. Bunun için ilk iþ olarak milliyetçilik ve düþmanlýk zehrini halklarý kanýndan söküp atmak için mücadele vermeliyiz. Ezilenlerin din, dil, ýrk, milliyet tanýmayan birliði karþýsýnda duramazlar, bizi yenemezler. Bu yüzden biz, kazananý deðiþtirmek için enternasyonalistiz!

Enternasyonalizm anlayýþýmýzýn 10 temel noktasý 1.

Tüm dünya emekçilerinin çýkarlarý dünyayý ve halklarý milli sýnýrlarla bölen sömürü sistemi kapitalizmin yýkýlmasýndan yanadýr. Enternasyonalizmin temel öznesi iþçi sýnýfýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesini sahiplenmeden enternasyonalist olunamaz.

2.

Ýþçi sýnýfýný bölen milliyetçiliðe karþý amansýz bir mücadele verilmelidir. Ýþçi sýnýfý ve tüm ezilenler bir dünya sistemi olan kapitalizme karþý uluslararasý bir mücadele ve örgütlenme içinde olmalýdýr. Enternasyonalizm olmadan ezilenler kurtuluþ yolunu bulamaz.

3.

Sýnýrlarýn ortadan kalkmasý, ulusal ve dinsel önyargýlarýn sönümlenmesi, sýnýfsal sömürüye dayanan kapitalizmin yýkýlmasýyla, sosyalizmin inþasýyla mümkündür. Sosyalist olmadan enternasyonalist olunamaz.

4.

Sosyalizmin inþasý milli sýnýrlar içinde tamamlanamaz. Tecrit olan, bürokrasi tarafýndan yozlaþtýrýlan ve sonunda yýkýlan SSCB, kapitalizm yolunda hýzla yürüyen Çin bunun en açýk kanýtlarýdýr. Sosyalizmin kesin zaferi ancak dünya çapýnda saðlanabilir. Bu zaferin adý dünya devrimidir. Dünya devrimini amaçlayan

bir enternasyonalizmi savunmayan gerçek sosyalist olamaz.

5.

Emperyalizm dünyayý paylaþmak, sömürü ve hakimiyetini arttýrmak için ülkeleri sömürgeleþtiriyor. Bunu bir çok kez Irak, Kosova, Afganistan savaþlarýnda olduðu gibi haksýz savaþlar yoluyla yapýyor. Emperyalizme ve emperyalist savaþlara karþý olunmadan, her koþulda emperyalist saldýrganýn ve iþbirlikçilerinin yenilgisini savunmadan enternasyonalist olunamaz.

6.

Emperyalistler ulusal mücadeleleri çarpýtmak ve kendi amaçlarý için kullanmak istemektedirler. Burjuva güçlere dayanan ulusal önderlikler emperyalistlerin oyuncaðý olabilmektedir. Kosova'da UÇK, Kuzey Irak'ta KDP ve KYB en çarpýcý örnekler. Emperyalizme karþý mücadele halklarýn kardeþliðini temel alan enternasyonal bir perspektifle verilmelidir. Enternasyonalist olmadan tutarlý bir anti-emperyalist ya da anti-sömürgeci mücadele verilemez.

7.

Dünyada ezen ve ezilen halklar bulunmaktadýr. Ezen ulusa mensup emekçiler ezilen halklarýn mücadelesini sahiplenip destek çýk-

mazsa, kendilerini milliyetçiliðin kucaðýnda felç olmuþ bir þekilde bulurlar. Ülkemizde yaþanan tam da budur. Kürtlerin haklarýný savunmadan enternasyonalist olunamaz.

8.

Kýbrýs halký emperyalist devletlerin ve garantör ülkelerin basýncý ve baskýlarý altýnda kaderini çizmek zorunda býrakýlmýþtýr. Tüm aktörler adayý batmaz bir uçak gemisi olarak görmekte, ada halkýný hiçe saymaktadýr. Adadaki emekten ve özgürlükten yana politik güçlerle dayatýlan çözümlerin/çözümsüzlüklerin ötesinde devrimci sosyalist bir çözüm için iþbirliði ve dayanýþma içinde olmak gereklidir. Diðer yandan sosyalist bir çözümün yakýn gelecekte gözükmemesi tavýrsýz kalmanýn gerekçesi yapýlamaz. Kýbrýs halkýnýn haklarýný savunmadan, baþta da Türkiye'deki þovenist basýnçlara karþý koymadan enternasyonalist olunamaz.

9.

Hakim ulusun sosyalistlerinin baþlýca görevi kendi uluslarýnýn þovenizmine karþý mücadele etmektir. Milliyetçilerle yurtseverlik yarýþýna girmek deðildir. Sizi de "sosyalizmle" biz kurtaracaðýz diyerek sosyalizmi ulusalcýlýða alet etmek hiç deðildir.

Enternasyonalist olmadan, ne Kürt halkýnýn ne de Kýbrýs halkýnýn haklarý savunulabilir.

10.

Enternasyonalizm sadece uluslararasý dayanýþmadan ya da ezilen halklarýn haklarýný savunmaktan ibaret görülemez. Dünyayý hakimiyeti altýnda tutan kapitalist emperyalist gericiliðe karþý proletarya uluslararasý olarak örgütlenmelidir. Bu örgütlenme sosyalist devrimin dünya partisi olacaktýr. Dünya partisinin inþasý için mücadele etmeyen bir enternasyonalizm soyuttur, tutarsýzdýr. Çünkü Enternasyonal'le kurtulur insanlýk!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.