Kapitalizm ile suç ve çıkar ortaklığı olmayanlar; kapitalizmi yıkıp, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dü nya kurmak için, devrimci bir dünya partisinin politik önderliğinde birleşerek savaşınız!
Komünist Dergi
Fiyatı 50 Kuruş (KDV Dahil)
Mayıs 2014 / Özel Sayı: 4
Soma'daki İşçi Katliamı Üzerine Soma'nın baş sorumlusu elbette ki hükümettir, zira hükümetin, en azından yazılı temel görevlerinden bir tanesi de iş güvenliğini sağlamaktır. Ama şurası da bir gerçek ki, dünyanın hiçbir yerinde hiç bir burjuva hükümeti durup dururken işçilerin güvenliği için azami tedbirleri almaz. Yine aynı şekilde hiçbir burjuva hükümetinin önceliği, 'önce iş güvenliği' olmaz. Adı üstünde: Burjuva Hükümeti! Uzun yıllardan beri Batlı devletlerde işçi katliamına dönüşen faciaların olmadığı doğrudur, ama bunun nedeni oralardaki hükümetlerin işçi dostu olması ya da oralarda hükümetler açısından iş güvenliği en önemli unsur olduğu için değildir. Bu ülkelerde kömür madenciliği maliyetli yüksek bir iştir ve artık pek tercih edilmiyor. Lakin var olan maden ocaklarında, özellikle de 1960'lardan sonra Soma'daki gibi büyük işçi katliamlarıyla sonuçlanan facialar olmuyor. Bunun en temel nedeni ise, bu ülkelerde oluşmuş olan iç konsensüstür. Bu iç konsensüse göre iş güvenliğine azami önem verilir. Ebette ki bu durum işveren için yüksek maliyet, dolayısıyla da kar marjının düşmesi demektir. Lakin fakir ülkeler üzerinden elde edilen düşük maliyete dayalı yüksek karla bu durum dengelenebiliyor. Aslında Batılı ülkelerde mevcut olan bu iç konsensüsün sonuçlarını hayatın her alanında görmek mümkün. Yüksek ücret, sağlık hizmeti, sosyal güvence, işsizlik parası, kira yardımı ve daha onlarca alanda bu konsensüsün sonuçlarını görebilmek mümkündür. Bütün bunların faturası ise yoksul dünya üzerinden finanse edilmektedir. Yoksa Batılı ülkelerde bu alanlarda bir mesafe kat edilmesinin nedeni, Batılı devletlerin daha "insan merkezli" olmaları falan değildir. Nasıl ki Etiler'de oturan kendi cennetini İstanbul'un varoşlarında oluşturduğu cehennem üzerinden devam ettirebiliyorsa, aynı şekilde Batılı ülkeler de iç sınırlarında yarattıkları cenneti, dünyayı çoğunluk açısından cehenneme dönüştürerek devam ettiriyorlar. Örneğin Atom Enerjisi ve Hidroelektrik Enerji tartışmalarında da benzer bir yanılsama söz konusudur. Türkiye'nin atom enerjisi ve hidroelektrik enerji üretmesine
karşı çıkanların temel referansları yine Batılı devletlerdir. Temel argüman şudur: "Batılı ülkelerde bu tür santrallerden peyderpey vazgeçilirken Türkiye'nin bu alana yönelmesi ilkelliktir." İddia bu. Peki, bu iddia doğru mudur? Batının iç sınırlarında bulunan atom ve hidroelektrik santrallerinin peyderpey kapatıldığı doğrudur ama Batının bu tür enerjiden vazgeçtiği doğru değildir. Zira ortada bir yanılsama söz konusudur. Bu bir yanılsamadır, zira Batılı devletler atom ve hidroelektrik santrallerden vazgeçmemiştirler. Batılı ülkelerin kendi iç sınırlarındaki santralleri peyderpey kapattıkları doğrudur ama bunun yerine Çin, Hindistan, Tayvan gibi ülkelerde yenilerini kurdukları da bir başka doğrudur. Zaten üretiminin merkezi de bu tür ülkelere kaydırıldığından, enerji üretim santrallerinin de bu tür ülkelere kaydırılmış olması Batılı devletler açısından yerinde bir davranıştır; yani vazgeçilen bir şey yoktur. Sözün özü şudur: İşçilerin ve toplumun genelinin refahı, güvenliği ve saadeti hiç bir kapitalist hükümetin amentüsü olamaz. Bu, kapitalist sistemin doğasına uygun bir durum değildir. Kapitalist sistemin egemen olduğu bir dünyada nerede bir zenginlik var ise, bilinmelidir ki bunun üzerine yükseldiği bir fakirlik mevcuttur. Nerede maden ocakları işçiler için mezar olmuyorsa, bilinmelidir ki dünyanın bir başka yerinde madenciler diri diri maden ocaklarına gömüldüğü içindir. Soma'ya dönecek olursak, elbette ki Soma'nın baş sorumlusu hükümet ve işverendir. Ama ne hükümetin, ne de işverenin işçi düşmanı tutumlarında şaşılacak bir yan yoktur; zira her ikisi de işçi düşmanıdır. Soma'da asıl ihanet içinde olan sendikadır. Zira sendikanın en temel vazifelerinden bir tanesi, işçilerin can güvenliğini sağlamaktır. Eğer ki bir sendika bunu yapmıyor da, bir kaç yılda bir patronlarla masaya oturup, işçilerin işgücünün kaç paraya satılacağının pazarlığını yapıyorsa, o vakit bu sendika ihanet içindedir ve bu sendikayı o maden ocağına gömmek şart olmuş demektir.
Soma'daki İşçi Katliamından Emekçilerin ve Toplumun Emekten Yana Kesimlerinin Alması Gereken Mesaj Ne Olmalıdır? Soma'daki işçi katliamının doğrudan kapitalist sömürü sisteminin bir tezahürü olduğu ve kalıcı tek çözümün ise kapitalist sistemin ilga edilmesi olduğu sonucunun emekçiler ve emekten yana kesimler tarafından bir ön kabul olarak kabulü, elbette ki hayatidir. Lakin toplumun çoğunluğu açısından bu merkezdeki siyasi bir bilincin kabulü kısa vadede pek olası değildir. Lakin yaşanmış olan bu acı yıkımdan ahlaki bir ölçü edinmek pekala mümkündür. Mesela Soma'da meydana gelen bu yıkımdan sonra insanlar daha önceki aymazlıklarından vazgeçerek, bir ton kömüre gönül indirecek derecede küçülerek, "Kim fazla kömür verirse oyumuz da onundur" diyebilecek derecede aşağılık bir duruma düşmeyebilirler. Hiç değilse Soma'dan sonra herkes biliyor ki, kömür diye yakılan madde, yalnızca ve yalnızca bir kömür değildir. Elbette ki insanlar yoksul olduklarından dolayı bu tür düşkünlüklere alet olabiliyorlar ama yoksulluktan ya da soğuktan korunmak için bu tür düşkünlüklere alet olmaktansa, valilik ya da belediye benzeri bir devlet dairesini kuşatmak ya da bir yakıt istasyonunu veyahut da bir odun-kömür deposunu basarak ihtiyaç duyulan yakıtı almak daha doğru ve ahlakidir. Devrimci Hareketin Tutumunun Ne Olması Gerektiği Üzerine Soma'daki işçi katliamı, esasında kapitalist sistemin işçi sınıfının günlük yaşamına tercümesinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla da devrimci hareketin yakalaması gereken ilk halka budur. Yapılması gereken tek başına AKP'nin değil, bir bütün olarak kapitalist sistemin teşhiridir. Devrimci hareketin talebi ne "AKP istifa!" olabilir, "ne de "Bakan istifa!" olamaz. Bu tür talepler devrimci hareketin değil, sistem tamircilerinin ya da sistem içi güçlerin talepleridir. Devrimci hareketin bu noktadaki vazifesi, sistemi teşhir etmek ve iş yerlerinde, sendikalarda işçi denetiminin sağlanması için mücadele etmektir. Gerek işçilerin can güvenliği bakımından, gerekse de gerçek anlamda bir işçi hareketinin örgütlenebilmesinin ve işçi sınıfının bir sınıf olarak hayata müdahale edebilmesinin yolu buradan geçmektedir.
Bu noktada duyarlı olunmalıdır, zira Soma'daki katliam duyulur duyulmaz, siyasi rant peşinde olan sistem içi güçler, bu olayı tez elden AKP hükümetini düşürebilmenin ve kendilerini iktidara taşıyabilmenin malzemesi yapmaya soyunmuşturlar. Eğer sınıf eksenli ve sistem dışı bir müdahalede bulunulmaz ise, tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi, bütün bir dinamiğin sistem tamirciliğine ve ulusalcı kanadın sistem içi mücadelesine hizmet etmesi kaçınılmaz olacaktır. Sonuç Olarak Soma benzeri yeni katliamların önüne geçebilmenin yegane garantisi, kapitalist sistemi ilga etmektir; lakin bu, bugünden yarına olabilecek bir şey değildir. Ama bu demek değildir ki kapitalist sistem ilga edilene kadar bir şey yapılamaz. Kaldı ki kapitalist sitem de günü geldiğinde kendiliğinden ilga olmaz. O halde nereden başlamalı? Bu hükümetin de diğer burjuva hükümetler gibi işçi düşmanı olduğunu daha güçlü dile getirmek ve onun işçi düşmanı karakterini teşhir etmek, yapılması şart olan şeylerden bir tanesidir. Lakin çözümü hükümetin ya da enerji bakanının istifasında görmek, çözümü yanlış yerde aramak demektir. Bugün itibariyle yapılması şart olan bir başka şey ise, iş güvenliğinin sağlanması, taşeronculuğun yasaklanması, işçilerin yaptıkları işle ilgili yeterli bir eğitimden geçirilmesi vb. noktalarda adım atılması için hükümete, işverenlere ve sendikalara baskı yapmak olmalıdır. Lakin bu alanlarda yapılacak bir takım yasal düzenlemelerin yapılmasıyla yetinmek gibi bir yanlışa da düşmemek gerekir. Zira hiçbir yasanın varlığı tek başına güvence olamaz. Bu baskıyı oluşturacak ve hükümet, işveren, sendika üçlüsüne bu hususlarda adım attıracak yegane güç, bizatihi örgütlü bir sınıf hareketinin kendisi olduğu gibi, bu alanlarda yapılacak düzenlemelerin hayata uygulanabilmesinin yegane güvencesi de, örgütlü bir sınıf hareketidir. Evet, henüz örgütlü bir sınıf hareketi mevcut değildir, ama bunun inşa edilmesi hem mümkün, hem de elzemdir. Zira gerek hükümete, işverenlere ve sendikalara adım attırabilmenin, atılacak adımları denetleyebilmenin ve hayata geçirilmesini garanti altına alabilmenin, gerekse de kapitalist sistemi ilelebet tarihe gömebilmenin yolu, doğrudan işçilere dayanan işyeri komiteleri ve işyeri meclisleri benzeri öz örgütlenmeler üzerine inşa edilmiş bir sınıf hareketinin varlığından geçmektedir.
SOMA’DA VUKU BULAN “İŞ KAZASI” DEĞİL, KAPİTALİST KIYIMDIR! SOMA'DAKİ İŞÇİ KATLİAMININ SORUMLUSU KAPİTALİST SİSTEM VE İŞBİRLİKÇİ SENDİKADIR! YAŞAMAK VE YAŞAMI KURTARMAK İÇİN KAPİTALİZMİ ÖLDÜR! Komünist Zemin - Süreli - Yaygın - Politik Dergi • Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Yıldız Pınar • Yönetim Yeri: Mehmet Akif Mahallesi, Recep Ayan Caddesi No: 26 / 3 Çekmeköy / İSTANBUL • E-Mail: devrimcigazete@yahoo.com • Baskı: Özdemir Matbaacılık, Davutpaşa Caddesi, Güven Sanayi Sitesi, C Blok, No: 242 Topkapı / İSTANBUL